Page 1 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESi DİN

advertisement
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESi
DİN EGİTİMİ ANABİLİM DALI
•
~
. . .
E GITIMI
DI
ARAŞTIRMALARI
•
•
DERGI I
YIL: 2004
SAYI: 14
Prof. Dr. Arniran KURTKAN BİLGİSEVEN,
Doç. Dr. Mehmet OKUYAN, Doç. Dr. Hasan ELİK,
Yrd. Doç. Dr. Ramazan KARAMAN, Prof. Dr. Yoshilco ODA,
Doç. Dr. Harnit ER, Yrd.Doç. Dr. Ali COŞKUN,
Dr. Aynur Uraler, Dr. Selahattin YILDIRIM
İSTANBUL ARALIK 2004
KUR' AN' DA İNSANlN
SORUMLULUGU, VA'D- VAİD VE iLAHİ AF
Doç. Dr. Hasa~ Elik*
Abstract
RESPONSIBILITY OF HUMAN, VA'D-V AlD AND HYMN FORGIVENESS
Koran mentions that humans have intelligence and volition, consequently they have
responsibility of their behaviours, so they should choose the ıight way and keep away from
sins; and Gad will give reward (va'd) to people who have done goodness and, will give
punishment (vaid) to people who have done badness. On the other side, Koran mentions that
if Gad wants, Gad will forgive all of sins. This situation caused to existence of different
opinions and alsa vaıious thought trends between scholars ofis lam.
Giriş:
Kur'an, bir yandan insanın akıl ve irade sahibi özgür bir varlık
hasebiyle, kendi yapıp ettiklerinden mesul olduğundan, dolayısıyla
doğru yolu seçerek yanlış ve günahlardan uzak durması gerektiğinden,
Allah'ın; iyilik yapanlara mükafaat (va'd) kötülük yapanlara ise ceza vereceğinden (vaid) bahsederken; diğer yandan Allah'ın, dilerse bütün günahları
bağışlayacağından bahsetmektedir. Bu durum İslam bilginleri arasında uzun
tartışmalara ve farklı görüşlere, hatta çeşitli düşünce ekallerine vücut verolması
miştir.
Makalemizde; Kur'an çerçevesinde bu konulan ele alarak İslam bilginlerinin konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini ortaya koymaya, sonra da kendi
düşünce ve kanaatlerimizi irade etmeye çalışacağız.
öncelikle Kur'an'da insanın sorumluluğu ile ilgili ayetleri, müteakiben
va'd, vaid ve ilahi af konusunu ele alacağız.
M.Ü. ilahiyat Fak. Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
66
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
A- İnsamn Sorumluluğu
İnsan, özgür olduğu için sorumlu, sorumlu olduğu için özgür bir varlık­
tır. Özgürlüğünden dolayı mı sorumlu, sorutnlu olduğu için mi özgür olduğu
ise filozoflar arasında tartışma konusudur. Bu iki unsurdan hangisi diğerine
bağlı olursa olsun özgürlük ve sorumluluk birbirinden ayrılmayan, birisi
diğerini gerektiren iç içe iki kavram olup insanın iki temel özelliğini i:fade
etmektedir 1• Varlıklar içinde, bir şahsiyet olması itibariyle yegane mesuliyet
duygusu taşıyan varlık insan olduğu gibi, bilinçli olarak yegane özgür varlık
da insandır. Gaziili, (ö.505/1111) insanın bir fiili yapma ve yapınama özgürlüğü bulunduğunu, Allah tarafından kendisi için yaratılmış olan bu özgürlüğe zorunlu olarak sahip olduğunu belirtir.2
Kur'an'ın, özgürlük ve sorumlulukla ilgili bazı ayetlerine işaret edelim:
"Biz, insana yolu-yöntemi gösterdik, şükredici yada nankör olması artık
ona kalımştır." (insan, 76/3) "Biz insana iyilik yolunu da kötülük yolunu
da gösterdik, hangisini isterse ona gitsin." (Beled, 90/10) "De ki, hak,
Rabbınızdan gelmiştir. Dileyen ona inansın, dileyen reddetsin!" (Kehf,
18/29)
Ancak insan, özgürlüğü sayesinde yapmış olduğu tercihierin sonuçlarına
da katlanacaktır: "Nefsini arındıran kişi, umduğuna ermiş, onu günahla
kirleten kişi de zarara uğraımştır." (Şems, 91/9-10) "Herkes kendi
yaptığından kendi sorumludur." (Müddesir, 74/38) "İyi iş yapan, kendi
lehine, kötü iş yapan da kendi aleyhine yapıınş olur." (Fussilet, 41/46)
İnsanın yapmakla yükümlü bulunduğu, yapılması
mükafaatı,
terkedilmesi ise cezayı gerektiren söz ve davranışlan d1niliteratürde; emirnehiy, farz, vacip vb. kavramlarla i:fade edilmiş, ilgili kaynaklarda bunlarla
ilgili sorumluluk, mükafaat ve cezalar hakkında bilgi verilmiştir.
Ahlak bilginlerine göre de, ehliyet şartlarını taşıyan kişilerin (mükelleflerin);. sadece dini açıdan değil, aynı zamanda ahlaki, sosyal ve hukuki
açılardan görevleri olup bu görevler, ahlak ilminde "vazife" olarak nitelendirilmiş ve bundan sorumlu turulmaları bir ahlak kuralı olarak vaz' edilmiştir'.
İnsanın, görevini yerine getirmemesinden dolayı verilecek ceza ile, buÖzgürlük ve sorumluluk gibi, hak ve vazife de birbirinden aynlmaz değerler olup, birinin elde
edilmesi, ancak diğerinin yerine getirilmesiyle mümkün olur. Her hak insana bir vazife yüklediği
gibi, her vazife de ona bir hak sağlar. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini sadece haklara ağırlık
verdiği için eleştiren Gandhi: "Doğru olan, insanın vazifelerinin neler olduğunu ilan etmekle işe baş­
lamaktır." demektedir. Bk.Abdurrahman Azzam paşa, Ebedi Risalet (çev. Hasan Hüsnü Erdem), lstanbull961, 218.
Bk. Gazali Ebu Hamid Muhammed, İlıyfıii Ulı1mi'd-din, Beyrut ts, IV, 5.
Bk. Çağncı Mustafa, "Vazife" İslam 'da İnanç, İbfıdet ve Gıinlıik Yaşayış Ansiklopedisi, Istanbul
ı 997' lll, 225.
KUR'AN'DA İNSAN IN SORUMLULUÖU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
67
nun ölçüsünün tesbiti, yani adalet de ancak mesuliyet aşamasında gerçekleşir. Kur'an'da şöyle buyurlmaktadır: "And olsun ki kendilerine peygamber gönderilen bütün toplumlan ve peygamberlerini yargı gününde
hesaba çekece~iz" (A'raf, 7/6).
İnsan, varlıklar içinde dünyadan en çok pay alan varlıktır. (İbrahim,
14/33-34) Her· nimet ve iı:nk:anın mukabilinde bir görev, dolayısı ile bir
sorumluluk vardır; "Sorumluluk, insan olmanın ve Allah'ın özellikle
insanoğluna balışettiği nimetlerden pay almanın bir gereğidir". Nitekim
Hz .. Peygamber, insanın sahip olduğu bütün nimetlerden ahirette sorguya
çekileceğini belirtmiştir4 • Bu bakımdan Kur'an, ahiretten "hesap günü"
olarak bahseder.5
Kur'an'a göre sorumluluk ferdi ve ictimai olmak üzere iki boyutludur:
• 1-Ferdi sorumluluk: Her insanın kendi yapıp ettiklerinden bizzat sorumlu olması ve bunlann sonuçlannı ceza veya mükafaat olarak görmesi
demektir:. "Kim doğru bir iş yaparsa, kendi iyiliği için, kim de kötü bir iş
yaparsa kendi kötülüğü için yapmış olur" (Fussilet, 41/46) "Eğer iyilik
yaparsanız bunu kendiniz için yapmış olursunuz, şayet kötülük yaparsanız, bunu da kendiniz için yapmış olursunuz" (İsra, 17/7) "Hiç kimse
kimsenin yükünü taşıyacak değildir." (Necm, 53/38) Bu temel ahlaki
kural Kur'an'da aynı lafızla beş kez geçmekte olup6, İslam'daki ahlak ve
değer sisteminin özelliğini ve sonuçlannı ortaya koymaktadır. Çağdaş
Kur'an yorumcusu Muhammed Esed şöyle demektedir: Bu kuralla, insanoğ­
lunun doğumundan itibaren yüklendiği "ilk günah" şeklindeki hristiyan
doktrini ve kişinin günahlarının bir aziz'in veya peygamber'in kendini feda
etmesi sayesinde bağışlanabil eceği fikri; mesela Hz. İsa 'nın, insanlığın
günabkadığı için vekaleten kendini feda etmesi şeklindeki Hıristiyan doktrini ve böylece günahkar ile Allah arasında herhangi bir aracılık ihtimali
reddedilmektedir. 7
Kur'an, insanın iş ve davranışlannda Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmasını ve bunun gereğini yapmasını, bunun ötesinde hiçbir şeyin kendisine fayda vermeyeceğini, hesap gününde, konum ve derecesi ne kadar
yüksek olursa olsun hiçkimsenin bir başkasının en küçük bir günahını üstlenemeyeceğini, onun affına bir yetkisinin olmayacağını beyan etmektedir.
(Bakara, 2/48) Bir başka ayette: "Kendi yükü/günahı ağır gelen kimse,
onu taşımak için başkasını yardıma çağırsa, yakını da olsa bu kimse o
5
6
7
Bk .Tirmizi, "Kıyamet", ı.
örn: bk Saffilt, 37/24.
En'am, 6/164; isra, 17/15; Fatır, 35/18; Zümer, 39/7
Bk. Kur 'a11 Mesajı, (çev. Cahit Koytak-Ahmet Ertürk) İstanbul 1999, s. 1084
68
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
yükün bir parçasını dahi taşıyamaz" denilmektedir. (Fatır, 35/18, aynca
bk. En'am, 6/164) Görüleceği üzere Kur'an'da; ferdi sorumluluğun başka bir
kimseye devredilmesinin imkansız olduğu açıkça ortaya konulmaktadır.
2- İctimai sornmluluk: İnsan, sosyal bir varlık olarak, başkalanyla bir
arada yaşamaya mecbur olduğundan, bireyin hareketi aynı zamanda toplumu
ilgilendiren sonuçlar doğurabilmekte ve bundan bütün cemiyet etkilenebilmektedir. İctimai sorumluluk; bir insanın başkalannın iyilik yapmalanna
vesile olmasından veya günah işlemelerine sebebiyet vermesinden dolayı
kendisine terettüp eden, mükafaat veya cezadır. Böylece insan, sebebiyet
verdiği sevaba da günaha da ortak olmaktadır. 8 O halde İnsanlar kendi olumsuz fiilierinin sorumluluklanın taşıyacaklan gibi sapkınlığa sürüklerlikleri
kişilerin sorumluluklanna da iştirak ettirilmektedir:"Şüphesiz onlar,kendi
günahlarıyla birlikte başka günahları da taşımak zorunda kalacaklardır" (Ankebllt, 29/13) Kur'an dikkatle incelenecek olursa Allah'ın, günah
işleyenlerden çok, günaha sevkedenlere, sapanlardan çok saptıranlara öfke
duyduğu görülecektir.9
Bu bağlamda ma'rufun (iyiliğin) desteklenmesi, münker'e karşı çıkıl­
ması da insanın sorunıluluklanndandır 10 • Ne yazık ki insanlık ailesinin bazı
fertleri, kişisel çıkarlan uğruna toplumda kötülüğün yayılması için çaba
göstermektedirler 11 • Bu durumda ahlaki bir yaşamın sürdürüİebilmesi için
mü'minlerin; ma'rufu destekleyip münker'e karşı mücadele etmek temel
vasıflan olan Peygamberlerin izleyicileri olarak, kötülüklerin icrasına ve
yayılmasına karşı mücadele etmeleri, ictimai sorumluluklanmn gereğidir.
Zira kötülüklere karşı ilgisiz kalmak da kötülüktür 12 • Ku'ran; zulmün, fesadın ve münkerin toplumlan ifsad etmesinin günahım sadece bu fiili icra
edenlere yüklememekte, aynı zamanda buna seyirci kalanlan da bu günaha
ortak etmekte ve böyle bir tavır yüzünden tarihte nice toplumlann varlık
sahnesinden silinip gittiğine dikkat çekmektedir13 • Zira kötülükler sadece
onu işleyeniere değil, ona seyirci kalanlara da zarar vermektedir 14 • Ancak
kötülüklere karşı çıkmak insanın müdahele imkanlanyla orantılı olup, herkes
imkanı nisbetinde sorumludur. 15
8
9
10
11
ız
13
ı•
15
Bk Müslim, ilim, 15; Buhari, Cenaiz, 33, aynca bu konuda geniş bilgi için bk. Kılıç Sadık,
Kur'an 'da Gıinalı Kavramı, Konya 1984, s. 231
Örneğin, bk. Nur 24/19; Ahzab, 33/67-68~Lokman, 31/6; Fussilet, 41/29
Bk. Al-i imran, 31104,114
Bk. Tevbe, 9/ 67; Nur, 24/19
Bk. Maide 5n9
Hud, ı J/116
Bk. En!al, 8/25
Konuyla ilgili hadisler için bk. Müslim, İman, 78; Tirmizi, Fiten, 11
KUR' AN' DA İNSANlN SORUMLULUGU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
69
Hayatın yükü, tek başına omuzlanamayacak kadar ağır olduğundan, bu
zor görevin başanlabilmesi; toplumsal dayanışmayı, yardımlaşmayı, iş
bölümünü ve kurumsallaşmayı gerektirmektedir. Bunun içindir ki, her dönemde toplumsal görevleri yerine getirmek amacıyla çeşitli kurumlar tesis
edilmiş, bugün de çağdaş dünya, söz konusu amaçlan gerçekleştirmek için,
ulusal ve uluslararası adli, siyasi, idari, bilimsel ve güvenlikle ilgili organizasyonlar oluşturmuştur. Bu durum, toplumsal sorumluluk adına memnuniyet verici olmakla birlikte, anılan kurumlar, kendilerinden beklenenleri tam
olarak henüz gerçekleştirebilmiş değildir. 16
B- Va'd-Vaid
İyi veya kötü davranışıarına göre Allah'ın insanlara iki şekilde muamele
edeceği Kur'an'da bildirilmiştir. Bu durum va'd ve vaid kavramlanyla ifade
edilmekte olup, Va'd, Allah'ın iyilik yapanlan mükafatlandıracağına (cennete koyacağına) dair söz vermesi, vaid ise kötülük yapanlan cezalandıracağı­
na (cehenneme koyacağına) dair inzar ve tehditte bulunması anlamına gelmektedir. 17 ·
Önce konuyla ilgili bazı ayetleri zikredelim: "Kıyamet günü öyle hassas bir terazi kurarız ki, bir hardal tanesi kadar bile olsa iyi ve kötü her
şeyi tartarız." (Enbiya, 21/47) "Onlara, günahlarına uygun bir ceza
verilecek." (Nebe', 78/26) "Zerre kadar iyilik yapan da, kötülük yapan
da karşılığını görecektir." (Zilzal, 99/7) "Büyük kötülük işleyen ve günahıyla çepeçevre kuşatılan kimseler, içinde ebedi kalmak üzere cehenneme mahkum olurlar" (Bakara 2/81) "İmana ermiş olup, doğru ve
yararlı işler yapaıılar ise onlar, içinde ebedi kalmak üzere cenneti
hakedenlerdir" (Bakara, 2/82) Cezayı gerektirecek günahlarla ilgili bu
umumi ifadelerin dışında; haksız yere cana kıyan, zina eden, başkalannın
malını yiyen vb. günah işleyen mü'minlerin tövbe ederek bu günahlardan
vazgeçmemeleri halinde, ebediyyen cehennemde kalacağını bildiren ayetler
de vardır. 18
kişi
Bazı İslam bilginlerine göre (mfitezile) bu ve benzeri ayetlere binaen,
mü'min ve muti olarak Ahiret'e intikal edersesevap ve mükafata (va'd)
16
Alıntı ve geniş bilgi için bk. Hasan ELiK, Dini Özünden 0/..ıımak, lstanbul2004, s.l62.
17
Rligıp el-isfehiini, va'd kavramının hayır ve şer için, vaid kavramının ise sadece şer için kullanıldı­
ğını kaydetmektedir. Bk. ei-Müfredat, s.563, Dilbilimci Ferra da aynı şeyi ifade etmiştir; bk. İbn
Kuteybe, Edebıl'/-ktitip, Kah ire, 1958 s.27l; ayrıca bk. Ib n Manzur, Lisanıi '/ Arap, Beyrut ts. III,
18
464.
Bk. Furkan, 25/68-71; Nisa, 4/30
DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
70
layık, buna karşın, imansız olarak veya büyük günah (keblre
Y işleyip töv9
be20 etmeden ölürse azaba ve _ebedi olarak cehennemde kalmaya (vaid)
müstehak olur. Büyük günahlardan kaçınanların küçük günahlan ise affolunur.21 Bu görüşü savunan bilginiere göre ilgili ayetlerde, Allah'ın büyük
günah işleyip, tövbe etmeyeniere vaid'i söz konusu olup, bu cezayı vermemesi halinde, kendisini yalanlamış olacağı mevzu bahis olur ki, bu da Allah
hakkındamuhaldir. 22 Zira Allah, va'dinden dönmeyeceği gibi, vaid'inden de
dönmez. 23
c-İlahi Af
Kur'an'da herkesin yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını göreceğini beyan eden ayetlerin yanı sıra, Allah'ın af4 ve mağfiretinden ve dilerse bütün
günahlan bağışlayacağından bahseden ayetler de vardır: "Allah, kendisine
şirk koşulmasının dışında dilediği kimsenin bütün günahlannı bağış­
lar". (Nisa, 4/48, 116)25 Başka bir çok ayette de, Allah'ın, dilediğini affede19
20
21
22
23
24
25
Büyük günah anlamına gelen "kebire" kavramı; dince yasaklanan büyük ve çirkin fıiller anlamına
gelmektedir. Bk. İbn Manzur, Lisanıi'/-Arab, 12/15. Kur'an'da "azim" ve "kebir" sıfatlanyla nitelendirilen günahiann büyük günah olduğunu savunan görüşlerin yanında; kul hakkıyla ilgili günahlan "kebire" Allah ile kul arasındaki günahlan ise, küçük günah (sagire) telakki eden görüşler de vardır. Bk. Bagavi, Meii'limıi't-tenzil, Beyrut 1992, I, 419-420. Bir başka tanıma göre ise, Kur'an'da
dünyevi cezası tayin edilen yahut ahirette şiddetli azabı gerektireceği belirtilen veya Hz. Peygamberin Hinet okuduğu günahlar, büyük günahlardır. Ancak büyük günahiann hepsi de eşit derecede büyük olmayıp, aralarında derece farkı vardır. Büyük günahiann sayısı hakkında da farklı görüşler olup,
yediden yetmişe hatta daha fazlaya iblağ edenler vardır. Bu konuda müstakil bir eser te'lif eden
Zehebi, kebliirin sayısını yetmiş olarak belirtmiştir. Allah'a şirk koşmak, haksız yere cana kıy­
mak, yetim malı yemek, ana- babaya asi olmak, namuslu kadına iftira etmek, Kebairin en büyüklerindendir. Bk. Zehebi, Kitiibıi '1-Kebiiir, Beyrut ts., s.8.
Tövbe, insanın işlediği günahlardan ·pişman olup, bir daha işlememe karariılı ğı göstermek anlamına
gelmektedir. Bk. Riigıp el-İsfehiini, ei-Miifrediit, s.72.
Pezdevi, E!ıl-i Sünnet Akaidi(trc. Şerafetlin Gölcük istanbul I 980, s.234) Aynca bk. Bekir Topa! oğlu,
K e/am ilmi, istanbul I 991, s. 175
Bk.Bigiyef, Musa, Ralımet-i lialıiyye Burlıanları, Bakü 191 I, s.36
Razi, Fahteddin Muhammed b Ömer; Mefiitilıu'l-gayb, Beyrut I 990, VIII! 59
"AP' kavramının, Arap dilindeki sözlük anlamı, kolaylık, (A'raf, 7/199 ayetinde geçen af kelimesinin kolaylık anlamına geldiği ile ilgili bk. Taberi, Ciimi'ul-beyanfi te'vili"I-Kur'an, Mısır
1968, XII, I I 8; IX, 153; Zemahşeri, Keşşiif, ll, 138; İbn Kesir, Tefsir Il, 535) yok etmek, gidermek
olup, terim olarak; suç ve günah işleyeni bağışlayıp sorumluluktan kurtararak, işlenen günahın silinip, hiç işlenınemiş gibi herhangi bir cezanın terettüp etmemesi anlamına gelmektedir. Bk. Ragıp ,
age, 351-352; Razi, age, III/143; Reşit Rıza, age, V, 122-123
Bu ayetin sebeb-i nuzfili ile ilgili rivayetler şöyledir: Hz. Hamza'nın katili vahşi, yaptığına pişman
olmuş, Hz. Peygamber' e başvurarak İslama girmek istediğini belirtmiş, ancak islam'a kabul edilmeyeceği endişesi üzerine bu ayet nazil olmuştur. Hz. Peygamber' e bu hükmün vahşiye özel mi, yoksa
umumi mi olduğu sorulması üzerine, bu hükmün bütün müslümanlar için geçerli olduğunu söylemiş­
tir. (Bk. Ebu'I-Hasen Ali b. ei-Vahidi, Esbiibu Nuzı1/i'I-Kur'an, Tahkik: Seyyid Ahmed Sakr, Sufidi
Arabia 1984 s.349-350; Celaled'din- es-Suyfiti, Lıibiibıi'n-Nıikul fi Esbfibi'n-nıizıil, Beyrut 1978,
KUR'AN'DA İNSAN IN SORUMLULUGU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
71
ceği, dilediğine de azab edeceği beyan edilmektedir.26 İlahi aftan bahseden
ayetlerin yorumuyla ilgili olarak İslam bilginleri, iki farklı yaklaşım sergilemektedir. Şimdi bunlan görelim:
1-Tövbe Şartına Bağlı M
Biraz önce temas ettiğimiz gibi bazı islam bilginleri; Allah'ın, büyük
günah işleyen mü'minlerin günahlannı, ancak tövbe etmeleri halinde bağış­
layacağım, tövbe etmeden ölenlerin günahlannı bağışlamasının O'nun adalet
ve hikmetine uygun düşmeyeceğini savunmaktadırlar. Buna göre Allah'ın
"Afuv" sıfatı, ancak tövbe eden mü'minler için geçerli olmaktadır.
Yani bu bilginiere göre, Kiır'an'da, günahiann affı tövbe kuralına, tövbepin kabulü de bazı şartlara bağlanmıştır: "Allah'ın tövbeleri kabul etmesi,
ancak bilmeyere~7 kötülük yapan ve sonra zaman geçirmeden tövbe edenlere mahsustur. Ölüm anına kadar kötülük işleyip o an gelip çattığında Şimdi
tövbe ediyorum diyenierin tövbesi kabul edilmeyecektir" (Nisa, 4/1 7-18).
Çağdaş
din bilgini Muhammed Abduh, (ö.l905) konuya şöyle yaklaş­
günahkar kullannı cezalandırması, onların işlemiş olduklan günahiann tabii bir karşılığıdır. 28 Bedeni hastalıklann insan bedenine
rahatsızlık ve acı vermesi, hastalığın sebebiyet verdiği tabii bir durum olduğu gibi, günahlardan doğan ruh! hastalıklardan ruhun ahirette acı çekmesi de
tabi! bir durumdur. Kuvvetli ve sağlıklı bir bedenin bazı mikroplardan etkilenınediği gibi, iman ve üstün değerlerle bezenmiş ruh da, küçük günahlarm
sebebiyet verdiği bazı hastalıklardan etkilenmez. Ancak büyük günahlar
ruhu ifsad eder ki bunlann başında şirk gelmektedir. Bunlardan ancak tövbe
ederek ve bir daha o kötülüklere dönmeyerek kurtulmak mümkündür demektedir."29
maktadır: Allah'ın,
af ve mağfıretinden ve dilerse bütün günahlan babahseden ayetlere gelince bu ayetler, günahların affı için
tövbeyi şart koşan alirnlerce farklı bir biçimde yorumlanmıştır. örneğin
Muhammed Abduh bu konuda şöyle diyor: Allah'ın dilemesi (meşieti),
Kur'an'da
Allah'ın
ğışlayacağından
s.l85) Bir başka
rivfıyete
göre, Mekke halkının, Muhammed puta tapaniann ve cana kı yaniann güsöylüyor, biz de cahiliye döneminde bu fiilieri işledik, o halde biz
nasıl müslüman oluruz demeleri üzerine n azil olmuştur. (b k Suyiiti, age, s. I 63; Rfızi, age, XXVII, 5)
Öm:bk. Bakara, 2/284; AI-i imrfın, 3/129
Buradaki "bilmeyerek" iffıdesi, şehvet ve öfkenin nefsi kuşatması sonucu, kişinin yararlı olacak
şeyleri bilmemesi, yaptığı kötülük sonucu teretıüp edecek cezadan gfıfıl olması, yahut işlediği fıilin
günah olduğunu bilmemesi anlamianna gelmektedir bk. lbnü'l- Cevzi, Ziidıi '1-mesir, Beyrut 1984, Il,
37.
Bk. Nebe', 78/26
Reşit Rıza, Tefsinı '1-Kur'an-i'I-Hakim, Beyrut ts., V,420, IV, 420
nahlannın bağışianmayacağım
26
27
28
29
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
72
O'nun koyduğu kurallara (Sünnetullah) muvafık olarak cereyan eder ki
günahiann bağışlanması konusun,daki kuralı da tevbe'dir. Günahlanndan
tövbe ederek iyi işler yapmayan kimselerin bağışlanması söz konusu değil­
dir. Konuyla ilgili birbirini açıklayan ayetleri bir bütünlük içinde ele almadan yalnız bir ayetten, hatta onun bir kısmından hareketle hüküm vermek,
meseleyi yanlış anlamaya yol açmaktadır. Allah'ın meş!eti ile ilgili ayetler,
O'nun kurallannı ve bu kurallann hikmetini belirten ayetlerle birlikte değer­
tendirilmezse yanlış sonuçlara ulaşılır. O halde Allah'ın günahlan affetme
hususundaki meş!eti, bir hikmete, sebebe ve koyduğu yasalara muvafık
olarak işlemektedir. Onun meş!eti, asla kurallanna, hikmetine, malılukata
30
koyduğu düzene ve ilah! adalete aykın olamaz.
2-MutlakAf
Çoğunluğu teşkil eden İslam bilginleri (Ehl'i Sünnet) ise, Allah'ın; inkar
olmak üzere, tövbe edilmiş olsun veya olmasın, bütün günahlan
günah işleyen ve tövbe etmeden ölen bir mü'mini,
bile, sonunda cennete koyacağı görüşündedirler.
Müfessir Razi; (ö.606/1209) "Ey kendilerine karşı haddi aşan kullanın!
Allah'ın Rahmetinden umudunuru kesmeyin, Allah bütün günahları
bağışlar, çünkü O bağışlayıcıdır, Rahmet kaynağıdır." (Zümer, 39/53)
ayetinin tefsirinde şöyle diyor: Bu ayet Allah'ın sonsuz Rahmet, Lütuf ve
İlısanı sonucu kebair ehlinin (bü'yük günah işleyenlerin) affedileceğinin
delilidir, zira "el-ibad" lafzı Kur'an'da mü'min anlamına gelmektedir 1•
Çünkü yalnızca mü'minler Allah'ın kullan olarak isimlendirilmektedirler.
Zira onlar Allah'ın kulluğunu itiraf ederler, müşrikler ise kendilerini Abdu'llat, Abdu'l-uzza şeklinde isimlendirirler2 • "Ya ibadi'' lafzıyla bütün
mü'minler kastedildiğille göre, "aşırı günah işleyenler" ifadesi de Allah'ın
mü'minlerden sadır olan bütün günahlan affedeceğini gösterir.
ve
şirk hariç
bağışlayabileceği, büyük
bir müddet cezalandırsa
Günahlarm ancak tövbe ile affedileceğini, bir sonraki ayette33 tövbenin
zikredilmesinin de bunun delili olduğunu, aksi halde bu iradenin, insanlan
günaha teşvik edeceğini, dolayısıyla bu ayetten maksadın; daha önce günah
işleyen asi mü' minierin tövbe edip durumlannı düzelttikten sonra, ilahl
°
3
31
32
33
Kısmen alıntı ve geniş bilgi için bk. Reşit Rıza, age, Il, 480; V, 150
Razi'nin bu tesbiti doğru değildir, el-ibad lafzı, mü'mini de katiri de kapsamaktadır. Zira Kur'an'da
cehennemliklerden de aynı lafızlarla bahsedilmektedir. Örn. bk. Yasin, 36/30. Ancak ibild lafzı, Allah'a izafe edilirse o takdirde mü'minler kastedi !ir. Örn. Bk. Furkan 25/63; İnsan 76/6.
Razi, age, XXVII, 4. Razinin bu tesbiti de doğru değildir. Bazılan için geçerli olsa da, İslamdan
önce ve sonra kendilerini Abdullah (AIIah'ın kulu) olarak isimlendirenler vardır. Çünkü kiltirler Allah'ın varlığını inkar etmiyorlardı. Nitekim, Kur'an'da; "onlara yeri göğü yaratanın kim olduğunu
sorsan, Allah diye cevap verirler." (Ankebı1t, 29/61) buyrulmaktadır.
Zümer, 39/54
KUR'AN'DA iNSANIN SORUMLULUÖU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
73
rahmet ve aftan ümit keserek, cezadan kurtuluş olmadığı yönünde bir düşün­
eeye kapılmalarını önlemek olduğunu söyeleyenlere karşı Razi şunları
kaydediyor: biz tövbenin ve ilahi azap korkusunun gerekli olduğuna inanıyor
ve cezanın tamamen ortadan kalktığını söylemiyoruz. Biz, Allah'ın günahlan tamamen veya bir müddet azap ettikten sonra bağışlayabileceğini, Kelimei Tevhid getiren herkesin, büyük günah işlese bile bir müddet cehennemde
kaldıktan sonra oradan çıkacağını söylüyoruz. Allah, günahkar da olsa
mü 'minieri, Kullarımı diye isirnlendirdiğine göre bu durum günahkarlann
ilahi azap korkusundan af ve bağışlanma güvenine ulaşınalarmı gerekli
kılar diyoru~ 4 • Zemahşeri'nin; (ö.538/1143) günahkarlann, tövbe etmeden
günahlannın affedileceği şeklinde bir zihaba kapılmamaları için ayetin
devamında tövbe'nin zikredildiği görüşüne karşın35 Razi; bu görüşün zayıf
olduğıınu, zira her ne kadar Allah günahları bağışlayacağım bildirse de bu
bagrşlamanın, günahkarlara ya hiç ceza vermeme veya bir müddet azap
gördükten sonra cehennemden çıkanlma şeklinde olacağını, Tövbenin faydasının ise bu azabı tamamen yok etmek olduğunu söylüyor. 36
İslam bilginlerinin konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini böylece ortaya
koyduktan sonra, şimdi de düşünce ve kanaatlerirnizi ifade edelim.
Bilindiği
üzere Kur'an'da hem Va'd hem de vaid ile ilgili bir çok ayet
vardır. Bu durumda nasıl bir yöntem izlenerek bir sonuca vanlabilir? Fıkıh
usulüne göre, naslar arasında bir tearuz söz konusu ise "cem" veya "tercih"
yapılarak bir hükme varılır. Bu metod izlenerek, konumuzia ilgili -görünürde
müteanz olan- ayetler arasında bir tercih yapmak mümkündür. Buna göre,
va'd ile ilgili ayetler, vaid ayetlerinden daha çok olduğundan, çokluk da
(kesret) teyid ifade ettiğinden, birincisini tercih etmek gerekmektedir.37 Bu
doğrultuda tercih yapma imkanı veren bir başka husus da şudur: Tövbe
şartına bağlı olmaksızın Allah'ın affedici (Afüv) olduğunu bildiren birçok
ayet olup,38 bu ayetlerde aftan maksat, cezaya müstehak olanların cezasını
affetmektir. Zira cezayı haketmeyene ceza vermek söz konusu olmayıp bu
durumda aftan bahsetmek de anlamlı değildir. Nitekim, "Hakkınız olandan
vazgeçmeniz (affetmeniz) takvaya daha uygundur" (Bakara, 2/237) ayeti
de bunu göstermektedir.
Allah'ın bağışlayıcı (Gafô.r, Gafir, Gaffar) olduğıınu bildiren ayetlerde39 bağışlamaktan maksat da azabı haketmeyeni değil, azaba müstehak olanı
34
35
36
37
38
39
Razi, age, XXVII, 4
Bk. Zernahşeri, Keşşfıf, Tahran, ts., III, 403.
Razi, age, XXVII, 5
Razi, age, III, 145
Örneğin bk. Şura, 42/25-26, 30, 34; Zürner, 39/53; N isa, 4/48
Örneğin: bk. Gafir, 40/3; bk. Kehf, 18/58; Tiiha 20/82; Bakara, 2/285
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
74
bağışlamaktır.
Zira bu ayetlerde bağışlamak, Allah'ın kullarına lütufta
da Allah'a minnet ve şükran duymaları sadedinde ifade
edilmiştir. Lütuf, ancak kulun"müstehak olduğu cezayı affetmekle olur. Aksi
halde bu durum kul için bir minnet vesilesi olamaz.
bulunması, onların
Keza, Allah'ın "Rahman" ve "Rahiın" olduğunu bildiren bir çok ayet
olup, bu ayetlerde Ralıman ve Rahlmiyetten maksat, O'nun sevabı
hakedenlere merhamet etmesi veya büyük günah işleyip tövbe edenleri
affetmesi değildir. Zira onlara bu manada rahmet etmek zaten işin gereği
olup, bir lütuf değildir. Böyle olunca bu ayetlerde rahmet ancak günah
işleyip tövbe etmeyenler için mevzu bahistir. 40
İyiliklerin, kötülükleri; sevapların, günahları izale edeceğine dair ayetlerle41; kötülüklere sadece karşılığının, iyiliklere ise, kat kat mükafaatın
verileceğini bildiren ayetler de42 Allah katında iyiliklerin kötülüklerden,
affın, cezadan daha baskın olduğunu ve iyiliklere daha çok itibar edileceğini
göstermektedir43 ki, esasen bu, Allah'ın sıfatlarından kaynaklanmaktadır.
Şöyle ki, mükafaat (cennet) Allah'ın rahmet sıfatının; ceza ise, gazab sıfatı­
44
nın gereği olup, bu iki sıfat eşit değildir. Zira, Rahmet sıfatının üstün
45
olduğu, ayetlerde zikredilmektedir. Bu da Allah'ın va'd'inin vaid'ine galip
geldiğinin ifadesidir.
Burada; şayet, kafirler için vadedilen ebedi cehennem cezası, günah iş­
lemelerinden dolayı mü'minlere de verilecekse, aradaki fark nedir sorusu
akla gelmektedir. Kaldı ki, kafirler için va'dedilen ebed1 cehennem hükmü,
Allah'ın irade ve dilemesiyle kayıtlandığından46 cehennemin kafider için
bile sonsuzluğunda farklı görüşler söz konusudur. 47
Konuya farklı bir açıdan yaklaşan Yahya b. Muaz er-Razi (ö:258/872)
diyor: Mü'min, en büyük hayır olan imana ulaşan, en büyük şer
olan küfürden uzak duran kimsedir. Kü:frün olduğu yerde iyilikler fayda
vermiyorsa, 48 adalet gereği imanın olduğu yerde de bazı kötülükler/ günahlar
zarar vermez, aksi halde küfür imandan daha büyük olmuş olur. Bir anlık
tevhit, elli yıllık küfrü yıkıp yok ediyorsa, elli yıllık tevhit bir anlık
şöyle
°
4
41
42
43
44
45
46
47
48
Kısmen alıntı ve geniş bilgi için bk. Razi, age, Ill,l42, 143
Hiid, 1 !1114
Bk. En'iim, 6/160; Bakara, 2/261
Bk. Razi, age, III, 145
Geniş bilgi için bk. İbn-Kayyim e/-Cevziyye, Hftdi'l-en,iilı, Kahire ts., s.264
Bk.Şiirii, 42/19; A'riif, 7/156; En'iim 6/12,54
Bk. En'iim, 6/128; Hud, 11/107
Geniş bilgi için bk. İbn Kayyim, age, s:263
Muhammed, 47/1, 32; Al-i İmran, 3/91
KUR'AN'DA iNSANIN SORUMLULUGU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
75
günahı nasıl yok edemez !49
Allah'ın; va'dinden dönmeyeceği gibi, vaid'inden de dönmeyeceği, aksi halde kendisini yalanlamış olacağı görüşüne gelince; va'dd(m dönmek,
örfte ayıp ve -kusur sayılırken, vaid'den dönmek, yücelik ve erdem
sayılmaktadır. Zira va'd, ahde vefamn gereği olup, ondan vazgeçmek
fazilete muhalif iken, vaid'den vazgeçmek, lütuf ve keremin ifadesidir.50
Ayrıca va'd, kulun Allah üzerinde hakkı iken, va1d, Allah'ın kulu üzerinde
hakkıdır. Kulun hakkını gerçekleştirmek Allah'ın hakkını gerçekleştirmekten
daha önceliklidir.51
Af ve hoşgörü, islam ahlakının genel karakteri dir. Nitekim yüce Allah,
Hz. Peygamber'e affedici olmasıni öğütlemiş52 ; mü'minlere de adam öldürme ve kısası gerektiren diğer suçlarla ilgili olarak adalet duygusunu gözardı
etrtıeksizin, affı tavsiye etmiş 53 , onlan Tevrat'ta olduğu gibi mutlak kısas ile
yükümlü kılmamıştır. 54 Kur'an'da, dengiyle karşılık vermek, adalete uygun
olmakla birlikte, cezalandınna hak ve inılclnına sahip olanın affetmesinin
daha faziletli bir davranış olduğu belirtilerek, Allah'ın affedeni mükiifatlandıracağı va'dedilmişti~ 5 • Bütün bunlar, Allah'ın iyiliklere olan va'dini
gerçekleştireceğini, kötülüklere karşı ise, lütuf ve merhametinin eseri olan
affını ümit etmenin inılcln ve gereğini göstermektedir.
Alılak bilimciler
daha çok mutluluk vereceği,
affedenin, şerefli ve saygıdeğer sayılması gerektiği görüşündedirler. 56 Allah'ın insanlar için bir fazilet ve meziyet saydığı af ediciliği, Allah'a layık
görmemek, kanaatimizce bir yanılgıdır.
de
affın, cezalandırmaktan
Konuyu daha iyi anlayabilmek için, İslam öncesi din mensuplannın
mülcifaat ve ceza (cennet-cehennem) konusunda ne düşündüklerine bakmak
gerektiği kanaatindeyiz. Kur'an'a baktığımızda, önceki din mensuplannın
mülcifaat ve ceza karşısında, başlıca iki düşünce etrafında yoğunlaştıklannı
görmekteyiz. Bunlardan birisi, bazı din mensuplannın Allah'ın öz evlatlan
49
50
51
52
53
54
55
56
Bk. Razi, age. lll, 146
Arap şairi Amir b. Tufey1 bir şiirinde şöyle demektedir: "onun iyiliklerini mükiifatlandıracağıma
dair söz verdim, kötülüklerini cezalandırma hususunda da onu tehdit ettim. Şimdi ise tehditimden
(vaid'imden) dönüyorum ama sözümü (va'dimi) yerine getiriyorum. Bk. Amir b. Tufeyl, Dlviin,
Beyrut 1959, XVIJ, b. 2: Aynca bk. İbn Manzur age, lll, 464.
Bk. Razi, age, lll, 140
Bk. Al-i İmriin, 3/159; A'riif, 7/199
Bk.Bakara, 2/178-179
Bk. Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, (sadeleştirenler: İsmail Karaçam ve diğer.)İstanbul ts., I,
499
Bk.Şura, 42/40
Mustafa Çağncı, "Af', İslam 'da İnanç, İbadet ve Gıinlıik Yaşayış Ansiklopedisi, istanbul 1997 1, 48
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
76
ve sevgili kullan olduklan, dolayısıyla mutlaka cennete girecekleri57 şeklin­
deki düşüncedir. İkincisi ise keJ:ldilerini suçlu ve günahkar görerek, cennete
layık olmadıklan, cennete girebilmek için ancak üstün ve değerli vasıtalar
edinmek gerektiği şeklindeki anlayıştı~ 8 • Bu görüşlerden birincisinde, kulluğa yakışmayan tekebbür, ikincisinde ise, insanın değersizliği ve Allah'ın
rahmetine güvensizlik dikkat çekmektedir. Kur'an, kulluğa yakışmayan
tekebbürün, imanın zıttı ümitsizliğin ifadesi olan bu görüşleri reddederek,
mü'minlere bu konuda günahlardan sakınma ve Allah'ın rahmetine
güvenin ifadesi olan "korku ve ümit arası" bir tavır sergilerneyi emretmektedir.
Söz buraya gelmişken, ümidin dindeki yeri ve insan hayatındaki önemi
ile ilgili olarak şunlan kaydetınenin faydalı olacağını düşünmekteyiz: Esasen
din, insanın ahlaki enerjisi anlamına gelen ümidin kaynağıdır. Ümit bitince, eneıji de bitıniş olur. O bakımdan Kur'an ümitsizliği, inkarcılıkla eş
değer saymaktadır. 59 Onun içindir ki peygamberler, insanlara hep ümidi
aşılamışlar ve birçok insanı bu ümitle yepyeni bir hayata kavuştıırmuşlardır.
Örneğin; kırk yıl müşrik olarak yaşamış Hattab oğlu Ömer'i, adaletin
timsali Hz. Ömer'e dönüştüren, İslam peygamberinin yaktığı ümit ışığıdır.
Keza Hz. İsa'nın verdiği ümit enerjisidir ki, felçlileri yürütmüş, kötü
yolda olup herkesin borladığı nice kadınları hanımefendiler ve şerefli
anneler yapmıştır. İlahi af ümidinin; mü'minleri günah işlemeye ve dini
görevler karşısında tembelliğe sevkedeceği anlayışı, bu ve benzeri örneklerle
örtüşmediği gibi; affetınenin, şükran ve minnet duygulannı harekete geçireceğine ve ıslah edici60 yönüne işaret eden Kur'an'i beyanlada da61 çelişmek­
tedir. Yüce yaratıcının; günah deryasına dalmış olanlara dahi "Allah'ın
rahmetinden asla ümit kesmeyin" 62 fermanı, ümidin hayati önemini göstermiyor mu?
Sonuç olarak ; özgür bir varlık olması itibariyle istediğini yapabilme
sahip olan insanın, sorumlu olması hasebiyle de yaptıklannın
sonucuna katlanması tabiidir. İlahi adaletin gereği de insanın yaptığı iyilik ve
kötülüğiiJ1 karşılığını görmesidir ki bu, Kur'an'da va'd ve vaid olarak ifade
edilmektedir. Mı1tezile'nin görüşüne bu noktada katılıyoruz.
imkanına
Ancak Allah, adil olduğu kadar, kullanna karşı sonsuz lütuf ve kerem
sahibi olduğunu rahmet ve şefkati kendine ilke edindiğini de beyan etmiş57
58
59
60
61
62
Bakara, 2/111; Maide, 5/18
Zümer, 39/3, 43-44
Yusuf, 12/87
Bk. Şura, 42/40
Bk. Bakara, 2/52
Zümer; 39/53
KUR'AN'DA İNSANlN SORUMLULUÖU, VA'D, VAİD VE İLAHi AF
77
tir63 • Nitekim insanın yaptığı kötülülüklere "denk bir ceza" vereceğini belirtirken, iyiliğe kat kat karşılık vereceğini va'detmesi64 , adalet-üstü bir tutumdur. Yüce Allah insanlan da, kendine ilke edindiği bu değerlere sahip olmaya teşvik etmektedir: "Bir kötülüğün karşılığı, onun dengi bir kötülüktür.
Ancak kim affeder ve hoşgörürse; onun mükifaatı da Allah tarafından
verilir" (Şfua,. 42/40) O halde, Allah'ın kimseye zulmetmeyeceğine kesin
olarak inanmak adaletine güvenin gereği olduğu gibi, affına iltica etmek de
lütuf ve merhametine güvenin gereği olup onun lütuf ve merhametine sınır
konulamaz. Mevlana'nın da dikkat çektiği gibi; Günahtan büyük Rahmet
var!
63
Şura, 42119; A'raf, 7/156; En'am 6/12,54
64
En'am, 61160
Download