7 - Turuz

advertisement
TEŞKİLAT - ! MAHSUSA
YAHUT
UMUR - U ŞARKİYE DAİRESİ
Prof. Dr. Mustafa BALCtOĞLU
DİNAMİK
AKADEMİ
TEŞKİLAT - ! MAHSUSA
YAHUT
ÖNSÖZ
U M U R -U ŞARKİYE DAİRESİ
Mustafa BALCIOĞLU
Tarih, eğer d ü n ü n kilgisiyle kug ünü kavramak, ge­
leceği keşfetmekse ku coğrafyanın sorunlarıyla ilgile­
nen herdesin özellikle yakın tarihim izi öğrenmeleri ka­
çınılm az kir görev olmaktadır. Y akın tarikim izin anla­
)SBN: 978-605-122-108-3
tılm asında ku tariki yapan İttikat ve Terakki Cemiye­
tin in , Teşkilât-ı M ahsusa'nm apayrı kir yeri ve önemi
Cophyrigtht 2011, DİNAMİK AKADEMİ YAYtN DACtTİM K!RT. EĞT. TİC. LTD. ŞTİ.
vardır. Eğer ku dönemler kilinmezse yakın tarikimizde
Bu kitabtn bütün hakları Dinamik Akademi Yaytn Dağıtım Kırt. Eğt. TİC. LTD. ŞTİ.'ye aittir.
Yayınevimizin yazıtı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik
ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltılması ve dağıtımı yapılamaz.
cereyan eden sosyal, ekonom ik, siyasal gelişmelerin,
değişimlerin
doğru
olarak
anlaşılamayacağını söyle­
mekte kiçkir sakınca yoktur.
İttikatçılık ideolojisi kugün de k ü tü n canlılığıyla
yaşamakta ve kayatım ıza yön vermektedir. Cumkuri-
Düzenteme
A.Suna SUBAŞI 4 ozgsun@hotmait.com
yet'ten sonra İsmet İ N Ö N Ü ve Celal B A Y A R tara­
fından temsil edilen İttikatçılık, mevcut siyasal partile­
rin keslendiği kaşlıca iki ana damardır. A ta türk 'ü n iki
Kapak Tasannu
kaşkakanınm yeni dönemde dizayn ettiği İttikatçı ru-
Seren ERDOĞAN
kunun
aram ızda yaşadığını anlam ak için istikkarat
teşkilatına, yargıya, orduya, siyasal partilere, medyaya,
I.Baskt: 2011
kültürel kayata dikkatlice kakm ak yeterlidir.
İşte, elinizdeki ku çalışma etkileri günüm üzde de
Baskı ve Citt
kissedilen, tarik im izin ku önem li evresini kir nekze ol­
ÖZ BARAN OFSET
İvedik Organize Bölgesi Arı Sanayi Sitesi
687. Sokak No: 91/F Yenimahatte / ANKARA
0(312)394 45 60 -0(3 12) 394 45 71
sun aydınlatm ak amacıyla kaleme alınm ış makaleler­
den oluşm aktadır. D ileğim iz yarınki Türkiye yi kura­
cak olan sorum luluk sakiki insanların kalkinden kir an
tarik kissinin eksik olmamasıdır.
B u kitakın yeni kiçimiyle ortaya çıkmasında ente­
D!NAM!K
lektüel birikimleriyle katkıda kulunan dostlarım Ya­
AKADEMİ
Y*nt ZifMt
M9 S<** No 15/12 AttmdaO/AMKARA
T<)0(î12)3t4M31-M F<k*:0(312)3MM39
pım cı
www.d)n;<m)l(akadem).com
d)n3n)Mt@d)na;t)Hakadcm).com
M urat
A R ^LA N E K
Y I L D I R I M a teşekkür ederim.
ve
Av.
Ektem
İÇİNDEKİLER
İdealist Bir Mücadele Adamı: Teşkilat-I Mahsusa Başkanı
Tunus'tu Ati Bey Başhamba (1876-1918).......................................................... 1
Kendi Kateminden Teşkilat-ı Mahsusa Kumandanı
Deli Halit Paşa Yahut Kılıç A slan............................................................................35
Teşkilat-ı Mahsusa Yahut Umur-u Şarkiye D a ire si...........................................45
Teşkilat-ı Mahsusa'nm Kurucusu Enver Paşa Hakkında:
İdealist Bir Askerin Biyografisi.............................................................................. 53
Teşkitat-ı Mahsusa'nm İtk Başkanı Süteyman Askeri Hakkında:
Bir Fedainin Biyografisi......................................................................................... 57
Hoca Abdürreşid İbrahim ve Teşkilat-ı M ahsusa..............................................59
Mtstr'lı Teşkitat-ı Mahsusacı Abdülaziz Çaviş'inAlmanya Günleri.................... 69
Birinci Dünya Savaşı Başlarında Romantik Bir Türk- Alman Projesi:
Rauf Bey M üfrezesi.............................................................................................. 74
Birinci Dünya Savaşı Sırasında Osmanlı Ordusunda istihbarat ve
İstihbarata Karşı Koyma........................................................................................99
Teşkilat-ı Mahsusa Belgelerine Göre Bolşevik İhtilali Sırasında
Kırım Türklerinin Bağımsızlık M ücadelesi..................................................... m
Birinci Dünya Savaşı Başlarında Irak'taki Aşiretlerin Tutumuna Dair
Bir Rapor Yahut Çölde İsyan .......................................................................... 127
Bolşevik İhtilali Sırasında Teşkilat-I Mahsusa'nm
Rusyadaki Faaliyetleri...................................................................................... 151
Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ve Sonrasında Rumlar
Ve Topal Osman................................................................................................^
İDEALİST BİR MÜCADELE ADAM):
TEŞKİLAT ) MAHSUSA BAŞKAN)
TUNUS LU ALİ BEY BAŞHAMBA (1876-1918)
Giriş
Türkiye'yi ziyaret eden Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, 29
Mart 1965 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan
w
baş­
lıklı makalesinde,
m'f?
we/ce
ve
7Y/rA;yeWe
o//??o/^r/ çoA
.y/c^/r
*
mektedir.
Burgiba'nm sözünü ettiği Hayreddin, Türk siyaset ve düşünce haya­
tında derin izler bırakmış olup II. Abdülhamit devrinin sadrazamlarındandır. Burgiba'nm yazısında Ali Başhamba'nm Türkiye'deki kariyerinden
söz etmemesi ilgi çekicidir. Hâlbuki Ali Başhamba Türkiye'de yüksek
yargı organlarında görev yapmış, Hukuk-ı Aile Kararnamesi gibi uluslar
arası bir hukuki düzenlemenin çalışmalarına katılmıştır. Diğer taraftan,
dünyanın her tarafında etkinliklerde bulunan İmparatorluk gizli servisinin
de uzun süre başkanlığını yürütmüştür. Burgiba'nm Türkiye'de böylesine
önemli işler gören A li Başhamba'nm kariyerinden söz etmemesi, muhte­
melen yürüttüğü görevlerle ilgili tam ve açık bilgisinin olmadığı şeklinde
*
Bu çalışma, Dr. Sezai Balcı ile birlikte kaleme almmış, "Toplumsal Tarih
Dergisi"nin Mayıs —Haziran 2011 sayılannda yayınlanmıştır.
'
Habib Burgiba, "Türkiye ve Tunus", A/;V//yp/, 29 Mart i 963.
Te $ 6 ila t-t MaAsuga Yo/tut U m u r u $ar^iye D a ire si
değerlendirilebilir. Gerçekten de Ali Başhamba'nm Tunus'taki hayatına
ilişkin pek çok bilgi vardır. O'nun biyografisiyle ilgili eksiklikler Türki­
Te şftita t-ı M ahsusa Ba$6aut Tu n u s tu A ti Bey Ba?Ram6a
yatı ve bilhassa Türkiye'deki faaliyetleri bu makalenin çerçevesini oluş­
turmaktadır.
ye'de bulunduğu yıllara aittir. Bu çalışmanın amacı Teşkilat-ı Mahsusa
!-Ai!esi ve Eğitimi
yahut Umur-ı Şarkiye Dairesi belgelerinde Ali Bey Başhamba olarak anı­
lan Tunuslu entelektüel ve mücadele adamının biyografisine katkıda bu­
lunmaktır.
Tunus'ta doğan^ Ali Başhamba'nm dedesi Tunus'ta kalmış olan yö­
netici
Güçlü bir Arap-Fransız kültürü i)e yetişmiş bir avukat olan Ali Bey
Başhamba^, Hayreddin Paşa'dan sonra
olarak -
Türk
elitinden
Şerif
Ali
Başhamba,
babası
da
Ahmet
Başhamba'dır.^ Ali Başhamba'yı tanıyan Ziya Gökalp, onun için "ye<%
6r/<7j; 7Y/rA wz7/h7
ifadesini kullanırken konu
anılmaktadır. Ali Başhamba, Fransız yönetimi altındaki Tunus'ta Genç
ile ilgili incelediğimiz bütün kaynaklar Ali Başhamba'nm Türk kökenli
Türklerden esinlenerek önce Genç Tunuslular hareketini başlatmış, bu
olduğu konusunda hemfikirdirler.^ Ailenin sahip olduğu /7<3 /7?&r,
amaçla basın ve konferans yoluyla halkı aydınlatmaya çalışmıştır. İttihad-
ünvanını Zanetti, askerî bir ünvan olarak zikretmektedir. Osman­
ı İslam fikirleriyle İslam dünyasında büyük bir şöhrete sahip olan
lIlar tarafından Kuzey Afrikalı yerli aşiretlerden alman askere /?#??&? (ço­
Başhamba, Fransızlar tarafından Tunus'tan sürülmüştür. İstanbul'a gele­
ğulu /M7M7M/T7) denmektedir. Özellikle Tunus'ta
rek, Osmanlı bürokrasisi içinde Adliye Nezareti Heyet-i Teftişiye Başkan­
yi'ni koruyan askerlere verilmektedir.
lığı, Şura-yı Devlet azalığı ve vefatına kadar Teşkilat-ı Mahsusa yahut
tanlarına verilen bir ünvandır.^ Ali Başhamba'yı yakından tanıyan İsmail
Umur-ı Şarkiye Dairesi başkanlığı yapan Tunuslu A li Başhamba'nm'* ha­
Hami Danişmend, bu hususa ilişkin olarak "w7er/7MMiMM
ünvanı, Tunus Be­
ise bu askerlerin komu­
/?/-
(y/e
^
Atilla Çetin, "İstanbul'da Tunuslular", Top/M/ma/ 71ar//7, Nisan 1995, s. 63.
^
Niyazi Berkes,
!969, s. 154.
^
Osmanlı belgelerinde ismi g%ze/
harfi ile yazıldığı için adının
değil
olması gerekir. F O /l, 7ra^e/er
ve Meza/z/7? (7. ^Z/V),
N o:l 13/1331 L 0 6 , (9 Eylül 1329/22 Eylül 1913); R C H ,//IZ /V , No:115/1332
M 29, (16 K.anun-ı Evvel 1329/28 Aralık 1913); 7?0/l,
/racfe/er
^D(V77), No:50/50, (1 Mayıs 1333/1917). A dı, Türk kaynaklarında
Başhempa ve Başhampa şeklinde zikredilirken Batı dillerinde yazılmış olan
kitaplarda /M Z?a.y/7
(Kenneth J. Perkins, /i 77/^/o/y o / r ı / n m a ,
Cambridge 2004, s. 69), /M
(A m o ld H. Green, 77?e
Â/a/M/ye?,
("7^73-7973) Joc/a/
İstanbul
^
dir.
/o A/eo/cg/ca/
Leiden
1978, s. 199),
72a.y/?
(Nicola A. Ziadeh,
o/
w
Beirut 1962, s. 69),
(Andreas TungerZanetti, Lo
Fnfre
e/
("7^60-7P7^, Paris 1996),
y4/; Fac/?
(A li M ahjoubi,
Or/geA?^
MoMvefHeH?
^7P04-7934^, Tunis
1982), olarak geçmektedir. Abdelkebir
Darghouth'un eserinde (DM
.Son De.yceM&?M/, (basım yeri ve tarihi
yok), s. 52) ve Tunus M illi Arşivi'nde bulunan fonlarda da ise
(http://www.archives.nat.tn (22.03.2010)) /l/;' Z?ac/?
ve Arapça kaynak­
larda ^// Fay 7Ya;M&7
^Hayreddein ez-Zirikli, e/-^/dw-/
7erac/w /;
7-/?/câ/ v e v e 7 - A f z ' ^ f v e '/beşinci cüz, üçüncü baskı, (basım yeri ve tarihi yok), s. 72) ola­
rak geçmektedir. Biz bu araştırmamızda adını Tunus'ta yazıldığı gibi
Başhamba olarak kullanmayı tercih ettik.
2
Doğum tarihi hakkında incelediğimiz kaynaklar farklı yılları vermektedirler.
"Tunuslu Hürriyet M ücahidi", %?%;?? 7aWA/w/z, 1/1962, s. 379 ve Yusuf Ge­
dikli, "Osm anlı Yanlısı Arap Liderlerden A li Başhanbe", 7?(yogrq/? /İna/zz,
Ocak 2005, s. 53'te 1879 yılında; Perkins, a.g.e., s. 69; Mahjoubi, a.g.e. s.
125, not 208 ve x; w
w
w
.
/
r
.
( 2 2 .02 .2010 )
(sitenin kaynağı E! Hadi Jellab, ^ // Fac/?
2 ^ 3 , s. 13-50) 1876
yılında; Darghouth, a.g.e., s. 53, 141'de 1878 yılında doğduğunu belirtmişler­
^
^
s
^
Annesinin adı Hallouma Boutaehane'dir.
2 2 ^ 2 / (19.03.2010); Babasının İtalyan kökenli bir kadınla evli olduğunu
Green naklediyor, (a/?
wcw?<7/7 w/?o
/Ae ^/'<r/ow o /
yafAer) "^//
7/a/ya^ o/an (/;// ey/" daha son­
ra Bo Hacib'in oğlu olan ve Sadıkî Koleji'nde çalışan Ömer ile evlenmiştir.
Green, a.g.e.,s. 246, n. 21.
Ziya Gökalp, MıAa/e/er 7^, (Yay. Haz. Şevket Beysanoğlu), İstanbul 1980,
s.32.
Çetin, "/y/an 6://W<3
s. 63; Mehmet Şeker, "A li Baş Hanbe", D/r%(ye D/ya/?e^
11, İstanbul 1989, s. 382; Gedikli
a.g.w., s. 53; Berkes, a.g.e., s. 154; Ziadeh, a.g.e., s. 74; Mahjoubi, a.g.c., s.
125.
Tunger-Zanetti, a.g.e., s. 254, not 759.
Te^futnt-t Mahsusa Yahut Lim ttr-u Şa rkiye D a ire si
A77zv/7W7^/?/7*"'^ demektedir.
Danişmend,
^y/?^w/?(7'n!n
bir
ünvan
olduğu,
Böylece
A!i
Zanetti
ve
Başhamba'nm
Te^^ifat-t Mahsusa Ha.?(mm Tm tu stu A fi Bey Başhamba
temeldir. Ali Başhamba, 1908 yılında General Hüseyin'in İtalyan kökenli
eşinden olan kızı Mariannina-Faride Hüseyin ile evlenmiştir."'
ced!erinin de Tunus sarayına karabetleri hususunda birleşmektedirler.
Ali Başhamba, lise öğrenimini 71/777/^'77/7
H-Tunus'taki Faa)iyet!eri
olarak ad­
landırılacak olan, Hayreddin Paşa tarafından kurulan ve Tunus'un mo­
Ali Başhamba'nm hayat hikâyesi ile Türkiye ve Tunus'un XX. yüz­
dernleşmesinde önemli bir rol oynayan Sadıkî Kolej i'nde yapmıştır.'^
yılın ilk çeyreğindeki tarihi oldukça örtüşmektedir. 1574 yılında tamamen
Daha sonra Paris Hukuk Fakültesi'nde (F<3CM//e ^
öğrenimini ta­
Türk idaresine geçen Tunus, 12 Mayıs 188! tarihli /?or&< veya /&y.y.sar-
mamlamıştır.'^ Bununla birlikte bazı kaynaklarda hukuk doktorası yaptığı
^ 77^ / ^ 777^7 ile Fransız işgali altına girmiştir.'^ Fransız yönetimi baş­
da belirtilmektedir.'^ Osmanlı belgelerinde ise 22 Eylül 1913'te Ali
langıcında Tunus'ta Hayreddin Paşa döneminden yetişme laik ve Batı eği­
Başhamba'nm İstanbul'daki ilk memuriyeti olan Heyet-i Tefîtişiye Riya­
limli bir aydın veya okumuş grubu bulunmaktaydı.'^ Bunların bir kısmı,
seti refakatine atanma yazısında Paris Hukuk Fakültesi mezunu olduğu
Fransız işgali karşısında mem!eket!erini terk edip İstanbul'a gitmişlerse
özellikle vurgulanmıştır.'^ Ali Başhamba'nm, Paris'teki öğrenciliği sıra­
de çoğu zamanla Fransız yönetimi içinde istihdam edilmişlerdir. 1888'de
sında Paris'te bulunan Genç Türk önderleri ile de görüşmüş olması muh­
çıkmaya başlayan ilk Tunus gazetesi bu çevrenin eseridir. Bu aydınlar da­
ha sonra 7İMMM.s'M7? eZ-FzAer/ denilebilecek ve Selefi fikirlerin kaynağı du­
rumunda olan Zeytûne Medresesi'ne'^ karşı, İbn-i Haldun'un adına izafe­
ten Hâlduniye Medresesi'ni kurmuşlardır. Bu medreseden daha aydın din
İsmail Hami Danişmend, "A li Başham ba'nm Yaktığı Ateş",
1952.
"
18 Ocak
Çetin, "İstanbul'da Tunuslular", s. 62; Berkes, a.g.e., s. 154; Sadıkî Koleji
hakkında bkz. Berkes, a.g.e., s. 161-162; Elie Fitoussi- Aristide Benazet,
i 'ffa?
e/ Z,e Pro/ec/ora/ /va/ıçaAy /V;.s?o;re e? OrgaHM(3?70M (7323/P.3/J, Paris 1931, s. 503-504.
Ali Başhamba'nm Sadıkî Koleji'nden mezun olduğu konusunda kaynaklarda
tam bir ittifak yoksa da Sadıkî K oleji'nin kuruluşunun 100. yıldönüm ünde ya­
yınlanan bir kitapta (A. Abdesselam,
e/ &MMfef7.y, Tunis 1975) Sadıkî
Koleji'nden mezun olan öğrenciler arasında A li Başhamba da gösterilmekte­
dir. Sadıkî Koleji için bkz., A tilla Çetin,
/?/r EgM/w
/7#73/
Dr.
/4/7wağ6V7, (ayrı basım), İstanbul
1991, s. 403; Perkins, a.g.e., s. 70; Tunger-Zanetti, a.g.e., s. 141;Şeker,
Darghouth ve Zirikli'ye göre ise Tunus'ta Zeytûne medresesinde okumuştur.
Sonra Paris'te hukuk eğitimi almıştır. Şeker, #.g.;w., 382; ez-Zirikli, a.g.e., s.
72 ; Darghouth, a.g.e., s. 52; Zeytûne medresesi için bkz, Berkes, a.g.e., s.
158-161; M ahjoubi, #.g.e., s. 125, not 208.
adamları yetişmiştir. Bu çabalar sonucunda Genç Türkler hareketi zama­
nına rastlayan dönemde, Tunus'ta Genç Tunuslular akımı doğmuştur. Bu
hareketin mensuplarının çoğu Sadıkî Koleji'nden mezun olup, Fransa'da
eğitim görmüş kimselerdi. Bu aydın grubunun en önemli ismi, Tunus'un
Hayreddin'den sonra ikinci babası diye bilinen Ali Başhamba'dır.^
Paris'te hukuk tahsilini tamamlayan ve Tunus'ta avukatlık yapmaya
başlayan Ali Başhamba'nm Tunus milliyetçiliği yolundaki ilk çalışmaları
23 Aralık 1905 tarihinde kurulan Sadıkî Koleji Öğrencileri Demeği'nde
Je.y F/evay
tır. Bu demeğin mensuplarının birçoğu Sadıkî Koleji'nde okuduktan sonTunger-Zanetti, a.g.e., s. 141; Farida Hüseyin, Ali Başhamba'nm ölümünden
sonra Radhi Ferhat'la evlendi. AMp.'/Zen. ro^ov;Y/.
/
(19.03.2010).
Ayrıntılı bilgi için bkz, Erol Karcı, Oy/nan/;
Cört* FrtjfMYi 'fMM
7İMMM.S 't/ /pga/z, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi
A nabilim Dalı, (Hoy/A7/awwam7y
7!?'/), Ankara 2007.
Şeker, a.g.m., 382; ez-Zirikli, o.g.e., s. 72; Darghouth, ^.g.6., s. 52.
w
w
w
.
/
r
.
( 22. 02. 2010) adlı internet sitesi El
Hadi Jellab'm ,
//ow/)a, (Tunis 2005, s. 13-50), adlı kitabından alıntı
yaparak Fransa'da Aix-en-Provence Üniversitesi'nde; kendisini tanıyan ve
Şura-yı Devlet'e aza olarak görevlendiren Hali! Menteşe ise Paris Hukuk Fa­
kültesinden doktora diploması a!dıgmı hatıratarında belirtmektedir. [Halil
Menteşe], 0.swan// A%et//w
'A7/77 /l/ı/Zar;, İstan­
&76%<?7.y' .Soc/efv) başlamış­
"*
Berkes, a.g.e., s. 154.
Jamil M. Abun-Nasr, /l ///.y/on- ^
Cambridge 1987, s. 335, Zeytûne medresesi için bkz., Green.
bul 1986, s. 162.
247; Berkes, a.g.^., s. 155
%6M,/./4ZJV, N o :l!3 /!3 3 ! L 06, 9 Eylül 1329/22 Eylül 1913.
Berkes, a.g.^., s. 154.
246-
Tc^Mtnt-t Mahsusa Yahut U n m r-u $ar^iye D a ire si
1 e$6i(at-t Mahsusa Ba^6am i tm ustu A ti Bey Hnşfuutı6a
ra yüksek öğrenimlerini Fransa'da tamamlamışlardır. Derneğin başlıca
y/^7
üyeleri. ilk başkan) otan Hayruüah b. Mustafa, Ati Başhamba, Abdülcelil
Tunusluların yayın organı olarak 7 Şubat 1907'de Le
Zaouche. Ahnıed Ghattas. Haşan GaHatî, Hüseyin Bo Hacib, Ahmed eş-
talık yayınlanan Tunus'un ilk Fransızca gazetesini çıkarmıştır.^ Gazete­
Şerif \e Bcşir Sfar gibi daha sonra Fransız yönetimine karşt eylemlere gi­
nin ilk sayısında Tunus halkının siyasi, sosyal ve ekonomik isteklerini di­
rişecek o!an isimlerdi. Bu gruba göre; modern eğitim ile gelenekse! eğiti­
le getirmiş vc halkı hakları için mücadeleye çağırmıştır. Le
min bir arada yaşaması bir tezattı. Bu grup Sadıkî Kotcji'nin yapısın) mo-
Fransızca yayınlanmasına rağmen çok geçmeden mükemmel bir milliyet­
demize etmek amacıy!a bir dizi ça!ışma!arda da bulunmuştur. Sadıkî Ko-
çi çizgi yakalamıştır.^ Bu gazete ile Tunusluların meşru haklarını savun­
leji'nin gece sınıflarında Latince, edebiyat ve Fransızca ve daha sonra
mayı ve hür fikirleri yaymayı gaye edinmiştir.^
Arapça olarak matematik dersleri vermişler, derslerin dışında Tunus hal­
kını aydınlatmak için 1906-1907 yıllarında 84 konferans düzenlemişler­
dir.^' Böylece Sadıkî Koleji, Fransız tipi bir liseye dönüştürülerek Tunus
reform tarihinin ve eğitim hareketinin başlıca merkezi olmuştur. Bu ba­
kımdan Sadıkî Koleji gelecek nesillere geniş bir ufuk hazırlamıştır.^ Ali
Başhamba'nm Sadıkî koleji ile ilgili çabalan 1910 yılında yapılan büyük
bir müfredat değişikliğinin hükümet tarafından onaylanmasıyla sonuç­
lanmıştır. Böylece diğer okullardan daha güçlü bir eğitim alan Sadıkî Ko­
leji öğrencileri geleceğin mesleklerine yöneltilmişlerdir.^
olarak açıklamıştır.^ Bu amaçla, arkadaşlarıyla Genç
Bunların yanı sıra Le
adıyla haf­
Tunus'un siyasi, sosyal ve ekonomik
meseleleri üzerinde de durmuştur. Tarımın ve yere! endüstrinin moderni­
zasyonu, Fransız yönetiminin topladığı emlâk vergisinin kamuya ve sağ­
lık kuruluşlarına aktarılması, yere! küçük çiftçiler lehine ıslahat yapılma­
sı, ilköğretimin zorunlu hale getirilmesi, orta ve yüksek öğretime erişimin
kolaylaştırılması, yerel işgücünün kamu idaresine katıhmı, yerli halkın
yönetime iştiraki ve Tunusluların Fransız yönetimi tarafından keyfi uygu­
lamalara maruz kalmaması konuları ağırlıklı olarak gazetede işlenmiştir.^
Böylelik!e Genç Tunuslular, programlarına Fransız kamuoyunun da dik­
Eğitim yoluyla Tunus'u Fransızların etkisinden kurtarma çabalarını
katini çekmeye çalışmışlardır.^' Genç Tunus!u!ar fırsat buldukları her
yürütmenin yanı sıra Ali Başhamba, Tunus'ta Fransız idaresine karşı hal­
platformda bu fikirlerini yaymaya çalışmışlardır. 6-10 Ekim !908'de Pa­
kın uyandırılması için Genç Türklerden ilham alarak 1906'da Genç Tu­
ris'te toplanan Kuzey Afrika Kongresi'ne (Congres de !'Afrique du Xord)
nuslular
katılmışlardır.^ Kongrede Beşir Sfar, Tunus için özgürlük, eşitlik ve ada­
(
rMM;j;ef7.s/ToMf7g
o/*
rM/7/.s;c/m/77?<?
7MM;'sİ6rM.s) hareketini de başlatmıştır.^ Bir
let talebinde bulunmuştur.^
grup siyasetçi ve gazeteciden oluşan Genç Tunuslular hareketi, Tunus'a,
milli bağımsızlık, modernleşme ve vatan kavramlarıyla Batı tarzı eğitimi
yayma fikirlerini getirmiştir.^
Öte yandan Le
boşluğu
doldurmuştur.
iki dilli Tunus milü hareketinde önemli bir
Başhamba,
7M/7M/6w'i, Arapça olarak
Ali Başhamba, kendisinden daha yaşlı meslektaşlarının etkilendiği
8 Kasım
1909'dan
itibaren Z f
adıyla çıkarmaya başlamıştır. Yeni
dönemde gazetenin editörü Zeytûne Medresesi mezunu Abdülaziz Tali-
Arapçılık fikrini yaymaya çalışan Selefiye öğretilerine daha az ilgi gös­
termiştir. O daha çok Pan-İslamizm'den ve Genç Türklerden etkilenmiş­
tir. Genç Tunusluların fikirlerini "FfY/M.s/z/a/Y/ Aary; A^z/r/anan
^
M ahjoubi,a.g.e.,s. 119.
^
Ziadeh, a.g.e., s. 69.
^
Perkins, a.g.e.,s. 70.
.y#w-
^
Perkins, a.g.e.,s. 70.
^
Green, a.g.e.,s. 200.
^
^
Ziadeh, a.g.e., s. 74.
Şeker, a.g.M., 382; Gazetenin yaytn tarihi "Tunuslu Hürriyet Mücahidi", s.
379'da ve Gedikli, a.g./?;., s. 53 'te 1905 olarak verilmektedir.
Mahjoubi, a.g.e., s. 127.
Şeker, a.g.m., 382; "Tunuslu Hürriyet M ücahidi", s. 379; Herkes, a.g.e., s.
154.
^
Abun-Nasr, a.g.f., s. 296.
Berkes, a.g.e., s. !35; Zirikli'ye göre (ienç Tunuslular hareketi 1908 ythnda
^
Mahjoubi, a.g.e.. s. 124.
kuruldu, e/-Zirik!i, a.g.e., s. 72.
^
Green, a.g.t'., s. 200.
7
Tt^ h tta i-! M ahsusa Yafm t U m u r-u Şarkiye D a ire si
Tc^^Üat-t Mahsusa Ha^fmm f uuustu A ti Bey Ba^ham6a
b ı'y d i.^ Abdülaziz Talibi nin Arapça, Ali Başhamba'nm Fransızca olarak
tır.^ Ali Başhamba'nm Pan- İslamist fikirleri Ae fM^/sıe^'de yazdığı bir
yazılarmı yazmaya başladığı e/-7MH/.s/ gazetesi Tunus milliyetçilerinin
yazıda açıkça görülmektedir, "//er
merkezi olm uştur/' Ali
Jay/J/r.
Başhamba, hem ct-Tunisî'deki hem de Z,e
7*MH/.f/fH'dcki yazıları ile Tunus'un milli uyanışında çok etkili olmuştur.
/se /eA
yan-
o/wa/:.s/z^ /?M s(ya.se^^ /?ar//zaA?/anJ/r-
/ar ve
Cezay/rg^/yaA:;??
Tunusluların modernleşerek Fransız yönetiminden kurtulabileceğini sa­
ve
ö;e.S'/w(/eA/ /!a/A/ar
r ^ / e r ve
vunmuştur.^ Ali Başhamba'nm fikirlerini 11. Meşrutiyet'in ilanı bir hayli
/ar ^
etkilemiştir. O. Genç Türk Devrimini, İslam Dünyası'nı Batılı devletlerin
ri arasında birlik kurmak, yabancı saldırısına uğramış ülkeleri bağımsızlı­
vesayeti olmadan modernleşebileceği biçiminde algılamış, Genç Türk ha­
ğa kavuşturmak ve Osmanlı Devleti etrafında toplamak amacındadır.
reketine sempatisi artmıştır.^ 1909 yılında Ali Başhamba, Aej Ar#e///e.y
adlı kitabı kaleme almıştır.^
/ ? / z e / / A a w e/we^eJ/r/er"."' Artık Ali Başhamba, İslam ülkele­
Ali Başhamba'nm bu Pan-İslamist eğilimi e?-7MM/.sf gazetesinin dör­
düncü yılının ilk açılış makalesinde oldukça belirgin bir şekilde görül­
Ali Başhamba önderliğindeki Fransız yönetimi karşıtları her fırsatta
mektedir.^ Ali Başhamba ve arkadaşlarının Panislamist çizgisi bu defa
düşüncelerini hayata geçirmeye çalışmışlardır. Bu kapsamda, 1910 ilkba­
Arapça olarak yayınladığı ve editörlüğünü yine Abdülaziz Talibi'nin yap­
harında (Mart/Nisan) Zeytûne medresesi öğrencilerinin okullarında re­
tığı ve ilk sayısı 19 Ekim 191 l'de çıkarılan e/-/ff/Aa6/'%/-/s7<3M? gazetesi ile
form
harekete
iyice belirginleşmiştir^ Ali Başhamba'nm Tunus milliyetçiliğinden İslam
Başhamba'nm yanı sıra Abdülaziz Talibi, Sadık el-Zamirli, Haşan Gallatî
birliği siyasetine dönüşünün sebebini Ziadeh, İtalya'ya karşı savaşmak
gibi Genç Tunuslu önderler de destek vermişlerdir. Başhamba burada öğ­
için Libya'ya gelen Enver, Nuri, Mustafa Kemal ve diğer Türk subayları­
rencilere bir konuşma yapmış, müzakereye girişmelerini önermiştir. So­
na bağlamaktadır. İtalyanların haksız olarak Libya'yı işgal etmeleri Tu­
nuçta Zeytûne öğrencilerinin talepleri Fransız yönetimi tarafından kabul
nus'u harekete geçirmiş ve komşularına 1 milyon Franklık para yardımın­
edilmiştir.^
da bulunmuşlardır. Savaş sırasında Ali Başhamba, Libya'da Türk komu­
isteği
Eylül
ile
yaptıkları
1911'de,
boykotu
İtalyanlar
desteklemişlerdir.
Trablusgarb'a
saldırdığı
Bu
zaman
Ali
Başhamba Tunusluları Libya direnişini desteklemeye davet ederek, gele­
neksel İslami kimlik ile Panislamist düşünceyi bağdaştırmaya çalışmış-
tanlar ile Türkiye'nin Paris elçiliği arasında bir bağlantı hattı konumunda­
dır^. Yine Trablusgarp savaşı sırasında Ali Başhamba'nm arkadaşı olan
Şeyh Salih Şerif, Enver Paşa ile ilişki kurarak halkı İtalyanlara karşı sa­
vaşmaya teşvik etmekteydi.^ Benzer bir analizi Fransa'nın İstanbul'daki
bir diplomatı da yapmaktadır. Fransız diplomat, Tunuslu Müslümanların
^
Perkins, a.g.e., s. 70; Ziadeh, a.g.e., s. 100 ve 142 not 50; Tunger-Zanetti,
a.g.e., s. 141; Gedikli, bu dönemde A li Başhamba'nm gazeteyi kardeşi Muhammed Başhamba ile çıkardığını belirtmektedir, Gedikli, a.g.w., s. 53.
Perkins, a.g.e.,s. 70.
Ziadeh, ag.e.,s. 78.
^
^
Berkes, a.g.e., s. 155.
"Eve/y
françois Gorgeon- İskender Gökalp, A^wa//z/M ve A /aw D%Mya.s;, (Çev. C ü ­
neyt Akalın), İstanbul 1990, s. 21.
are par/Man? o /
coM.Te<yMeMce
A. Bach Hamba, Ae.s /.srae//?e.s
Societe Anonyme de
l'lmprimerre Rapide,Tunis 1909, s. 73-95. Kitapta aynı cilt içinde A li
Başhamba'nm önsözüyle (s. 1-!X) yanı sıra Hassan Guellaty'nin Aa 7M.s7/ce
(s. 3-61), A. Zauche'nin Ae.s /.s;*ae//?e.s & Aa
(s. 65-70) baş­
lıklı yazılan da bulunmaktadır.; E. GueHouz,-A. Masmoudi-M. Smida,
//avo/re
/a
Ac.s 7e/M/7.s
Tunis 1983, s. 434.
Ziadeh, a.g.c.,s. 79; Bu öğrenci boykotunun ayrıntıları için bkz. Grecn,
« g <r ,s. 201,216-217.
a
o/ Ma//??? Mn/on. a;n/ f/?f 7ivM/.naM.s. /o a man.
/7o//cy a/?J a;*e a /fa c /ı^ /o Pa^-0//owa/n^w. n/Mc/t M a
aw / ^ a a/?<7 a wag^//?c^^/ wan//^yar/o^ o/ //.
a^J Eg^p//am
/4/ger/a or
/^e/wg a.y
/V?
a.? OM? wartr ^f/g/r^Mry m
.^.y/a", Ziadeh. a.g.e..s. 80;Gedikli. a.g.w.. s.
53.
^
Ziadeh, a.g.e.,s. 80.
Ziadeh, a.g.f., s. 82; Mahjoubi, a.g.f., s. 125. not 208.
^
^
Ziadeh, a.g.e., s. 82-83.
Atilla Çetin. " X IX . Yüzyılda Osmanlı-Tunus İlişkileri ve Bazı Tunuslu Şahsi­
yetler", 77// A D///n a.v/ Far//; Dt'/ga/. //W 7 . s. 4.
Tm b iia t-t Mahsusa Yahut H n u n -u $ar(tiyg D a ire si
M ahsusa Ba^6atu Tu u u stu A fi Bey Ba?Rattı6a
Trablusgarb'ta savaşan Türklcre maddî yardım toplamalarım İslâmî du­
Muhammed Numan'dan oluşan ve Courier de Tunisie müdürü Destres'in
yarlığa bağlamakta vc bu durumu Fransa için tehdit edici görmektedir.^
başkanlığında bir boykot komitesi de oluşturulmuştur.^' Grevle birlikte
Sektiler ve modem eğitim vc eğilimine rağmen Ali Başhamba Tunus
halkının gelenekse! değerlerine de sahip çıkmıştır. Özellikle 1911 ve 1912
Ali Başhamba, demiryolu şirketinde çalışan Tunuslular için etnik köken­
lerine bakılmaksızın eşit işe eşit ücret çağrısında bulunmuştur.
yıllarında bu görüşleriyle de Tunuslular üzerinde etkili olmuştur. Fransız
Ali Başhamba önderliğindeki Genç Tunusluların, hareketsiz kitleleri
vönetimi altındaki hayatın problemlerini gösteren 1911 ve 1912 yıllarında
canlandırması ve grevin Tunus'taki Fransız yönetimini hedef alması üze­
ortaya çıkan iki olayda Genç Tunuslular, kendi programlarını uygulamaya
rine Fransa'nın Tunus Valisi General Alapetite sert tedbirlere başvurmuş­
kovarak Tunus Müslümanlarını harekete geçirmişlerdir. Ali Başham--
tur. Fransız Vali greve 48 saat içinde son verilmesini istemişse de Ali
ba'nın önderliğindeki Genç Tunuslular hareketi 1911-1912 yıllarında
Başhamba ve arkadaşları talepleri yerine getirilmedikçe greve son verme­
Fransız yönetimine karşı daha radikal bir tutum sergilemeye başlamıştır.
yeceklerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine 13 Mart 1912'de Ali Başhamba
Bu radikal tavır 1911 Jellaz olayında ve 1912 tramvay işçilerinin grevinde
ve Genç Tunusluların ileri gelenlerinden Abdülaziz Tâlibî, Haşan GaHatî,
açıkça ortaya çıkmıştır. Kasım 1911'de Tunus'taki Fransız yönetimi bir
Muhammed Numan tutuklanmışlar, 22 Mart 1912 tarihinde de sınır dışı
taş ocağını genişletmek için Tunus'un güneydoğusunda Jellaz'da bulunan
edilmişlerdir.^ Genç Tunusluların bir kısmı da Tunus'un güneyine sürgü­
bir
ne gönderilmişlerdir. Böylece Tunus'ta 1921 yılma kadar sıkı bir denetim
vakıf
mezarlığının
sınırlarını
daraltmayı
düşünmüştür.^
Ali
Başhamba'nm gazetecilik ve hatiplik yeteneği ile halkın İslami duyguları
uygulanarak
harekete geçirilmiş,^ 7 Kasım 191 l'd e Jellaz'da büyük bir kalabalık top­
Başhamba'nm sürgün edilmesini bir Fransız kuklası olmamasına bağla­
lanarak güvenlik kuvvetleri ile çatışmışlardır. Fransız askerleri halkın
maktadır.^
siyasi
faaliyetlere
izin
verilmemiştir.^
Berkes,
Ali
üzerine ateş açmışlardır. Fransız yönetimi tarafından yapılan soruşturma
!H-İstanbu!'daki Faa!iyet)eri
sonucunda 35 kişinin suçlu bulunm uş,^ olaylarda dokuz Avrupalı öldü­
rülmüş ve yirmi kişi de yaralanmıştır. Buna karşılık ölen Tunusluların sa­
yısının daha fazla olduğu anlaşılmıştır.^
A- Ad!iye ve Mezahib Nezareti Heyet i Teftişiye Başkanhğt ve Şura-yt Devtet Azahğt
9 Şubat 1912 tarihinde Tunus'ta İtalyan bir makinistin kullandığı
Tunus'taki Fransız yönetimine ve baskısına karşı olan birçok Tunus­
tramvayın Tunuslu bir çocuğu ezerek öldürmesi Tunus'ta halk arasında
lu 1909-1914 arasında İstanbul'a göçmek zorunda kalmışlar bu tarihlerde
infiale sebep olmuştur. Bu olay üzerine Tunuslu işçiler şirkette çalışan
İstanbul adeta Tunuslu göçmenlerin sığmağı haline gelmiştir. İstanbul'da
İtalyan işçilerin işten çıkarılmasını istemişlerdir. Anlaşmazlığa müdahil
bulunan Tunuslular, Cezayirlilerle birlikte 1910 yılında
olan Ali Başhamba ve arkadaşları Tunuslu Müslüman işçilerin isteklerini
Cezay/r///er Do.sv/M^ ve
destekleyerek demiryolu idaresine karşı bir grev çağrısı yapmışlardır.
bul'a iltica edenler arasında Ali Başhamba'nm yanı sıra Şeyh Salih Şerif,
Grevi idare etmek için Ali Başhamba, Haşan Gallati, Ahmed es-Sufi,
Şeyh İsmail Sefayihî, Şeyh Hâdir b. Hüseyin, Şeyh Abdülaziz el- Talibî
t'f
Cfw(y^//'ni de kurmuşlardır." İstan­
Muhammed Larosî, Darghouth, Sadık Zmerü (İzmirli), Muhtar Kâhya ve
Ziadeh, a.g.e.,s. 84-85; Mahjoubi, a.g.e., s. 135.
MaA.SM.ya, (Çev. Tansel Demirel), İstanbul 1993,
^
^
Abun-Nasr, a.g.e., s. 297.
Darghouth, a.g.e., s. 61; Perkins, a.g.e.s. 72 ve x.; Bazı yazarlar Tunus'tan
sürgün edilmesini 1911 olarak ifade etmişlerdir. Şeker, a.g.w.. 382: "Tunuslu
Hürriyet M ücahidi", s. 379; Berkes, a.g.f., s. 155; Gedikli. n.g,;n.. s. 53.
^
! Temmuz 1912 tarihli Times gazetesine göre ise Jellaz olayında Genç Tunus­
lular çok etkili olmamışlardır. Ziadeh, a.g.e., s. 84.
^
Perkins, a.g.t?., s. 72; Abun-Nasr, a.g.e.. s. 297; Ziadeh. <ı.g.t*.. s. 8^;
Mahjoubi, a.g.e., s. 138; Tunger-Zanetti, d.g.f.. s. 137. 140
^
Perkins, a.g.e., s. 7 !.
^
Berkes, a.g.e., s. 155.
^
Abun-Nasr, a.g.e., s. 297; Ziadeh, a.g.c., s. 83.
^
Çetin, "İstanbul'da Tunuslular", s. 63.
^
Philip H. Stoddard,
s. !6.
11
Tc ^ fıita t-t Mahst*sa Yahut H m ttr-u Şa rkiye D a ire si
T<3 &i(at-t M ahsusa Ba^Ratu Tu n u stu A ti Bey Ba^hamha
gibi din adanılan ve bilginler de bulunmaktadır. Bu siyasi göçmen grubu
Esad, Feyzi Daim ve Mehmed Tahir Beyler ile birlikte atanmıştır.^ He­
Kuzey Afrika'daki Fransız egemenliğine karşı devlet, toplum ve basın or­
yet-i Teftişiye Riyaseti'nde yaklaşık üç ay kadar çalıştıktan sonra ayrılmış
ganlarında yoğun faaliyetlerde bulunmuşlardır. İttihat ve Terakki Parti­
ve yerine 28 Aralık 1913'te kendisi gibi Paris Hukuk Fakültesinden me­
s in in Türkçülük yanında İslamcılık hareketlerini de desteklemesi İstan­
zun olan Hüsamedddin Haydar Bey getirilmiştir.^' Ali Başhamba başta
bul'da bulunan Tunuslular tarafından oldukça iyi karşılanmıştır.^
olmak üzere İstanbul'a gelen bazı Tunusluların himaye edilerek resmi gö­
Ali Başhamba, kısa bir süre Paris'te kaldıktan sonra İstanbul'a gel­
revlere atanması Fransız Büyükelçisi Bompard'm itirazlarına yo! açmışsa
miştir. İstanbul'da İttihat ve Terakki mensupları tarafından oldukça iyi
da^ daha sonraki gelişmelerden Fransızların itirazının dikkate alınmadığı
karşılanan Ali Başhamba aynı zamanda İstanbul'da Libyalı Süleyman e!--
anlaşılmaktadır. Fransa'nın itiraz ettiği hususlar aslında devlet politika-
Bârûnî ve Lübnanlı Emir Şekip Arslan gibi çok sayıda Müslüman liderle
sıydı. Buna göre, Osmanlı Devleti Tunus'taki Fransız egemenliğini hiç
de bir araya gelmiştir. Bu atmosfer içinde A li Başhamba, Tunus için ça­
tanımamış olduğu için, İstanbul'a gelen Ali Başhamba gibi Tunuslular
lışmaya devam etmiştir.
ve Hyfan gibi gazetelerde yazdığı
pek çok sayıdaki makalelerde Osmanlı Devleti'nin Tunus, Cezayir,
hiçbir tabiiyet işlemi yapılmaksızın devlet hizmetinde görevlendirilmiş­
lerdir.^
Tripolis ve Fas'a yeniden egemen olması gerektiğini dile getirmiştir.^
Ali Başhamba, Heyet-i Teftişiye başkanlığından ayrılmasından 10
Daha sonra Osmanlı bürokrasisi içine girecek olan Ali Başhamba'yı Şeyh
gün sonra 8 Ocak 1914'te Şura-yı Devlet azalığma atanmıştır.^ Ali
Muhammed Abduh'un öğrencisi Emir Şekip Arslan, Osmanlı yöneticile­
Başhamba bu dönemde Şura-yı Devlet'te Defter-i Hakanı Emini Mahmud
riyle tanıştırmıştır.^ Buna mukabil İngiliz istihbarat raporlarındaki bir
Esad Efendi, Adliye Nezareti müsteşarlığından istifa etmiş olan Sadeddin
bilgi, Ali Başhamba'nm Şeyh Abdülaziz Çaviş'in daveti ile İstanbul'a
Bey, Maliye'den Haşim Bey ile İstanbul ve Paris Hukuk Fakültesi mezu­
geldiğini bildirmektedir. Yine Çaviş'in yardımıyla Osmanlı Temyiz M ah­
nu Haşim Beylerle birlikte çalışmıştır. Türkçe'yi İstanbul'a geldikten son­
kemesi üyeliğine 50 Sterlin maaşla atandığı, ardından yüksek bir ücretle
ra öğrenmeye başlayan Ali Başhamba'nm resmi müzakerelerde Fransızca
devlette konsey üyesi olduğu da aynı belgede anlatılmaktadır.^ Şu halde
söylemesine müsaade edilmiştir. Bu dairedeki görevi esnasında Doğu ve
Ali Başhamba'nm Lübnanlı Emir Şekip ve aslen Tunuslu olan Abdülaziz
Batı kültürlerine hâkimiyetinden pek çok istifade edilmiştir.^ Halil Men-
Çaviş'in referansıyla İttihatçı mahfillere girdiği açıktır.
Emir Şekip Arslan ve Abdülaziz Çaviş'in delaletiyle İttihatçılar tara­
fından desteklenen Ali Başhamba, Osmanlı bürokrasisi içinde Adliye ve
F 6 H , /. v4Z/V, No:113/1331 L 06, 9 Eylül 1329/22 Eylül 1913; Tunger-Zanetti,
a.g.e., s. !4!;Z iadeh bu memuriyetini Adalet Bakanlığı meclis üyeliği olarak
göstermektedir, Ziadeh, a.g.6., s. 87.
Mezahib Nezareti, Şura-yı Devlet ve Teşkilat-ı Mahsusa'da çalışmıştır.
İlk olarak İstanbul'a geldikten sonra Adliye ve Mezahib Nezareti bünye­
sinde oluşturulan Heyet-i Teftişiye Riyaseti refakatine 22 Eylül 1913'te
^
^
Çetin, " X IX . Yüzyılda Osmanlı-Tunus İlişkileri ve Bazı Tunuslu Şahsiyetler",
^
s. 4.
İsmail Hami Danişmend, "Tunus'a Karşı Olan Tarihi Borcumuz",
Çetin, "İstanbul'da Tunuslular", s. 63; Perkins, a.g.e., s. 73.
^
^
Ziadeh, a.g.e., s. 86.
^
Ziadeh, a.g.e., s. 86; "Tunuslu Hürriyet M ücahidi", s. 379; Gedikli, a.g.w., s.
53; Bununla birlikte Ziadeh, yine 1911 Trablusgarb Savaşı'nda A li Başhamba
ile Türk subaylarının birlikte çalıştıklarım ve A li Başhamba'nm Türk subayla­
rı ile Paris Elçiliği arasındaki haberleşmenin bağlantı noktası olduğunu ifade
etmektedir. Ziadeh, a.g.e., s. 83.
^
RC H ,/.,4Z/V ,N o:H 5/1332 M 2 9 , 16 Kanun-ı Evvel 1329/28 Aralık 1913.
Bülent özdem ir, Aıg/Z/z
2008, s. 26
İstanbul
^
28
Ocak 1952.
R 0 4 , /raJe/er
Dev/e/ (7.
No: 122/1332/S-1,10 Safer 1332/8 Ocak
1914, A li Başhamba'nm 12 Ağustos 1918'de ikinci defa Şura-yı Devlet azalığma atanması da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Halil Menteşe ise anılarında Ali
Başhamba'nm 1913 yılında Şura-yı Devlet'e aza olarak atadığını belirtmekte­
dir. [Menteşe], a.g.e., s. 162; Tunger-Zanetti, a.g.f., s. 141; Ziadeh. a.g.f.. s.
87.
İsmail Hami Danişmend, "A li Başhamba'nm Yaktığı Ateş".
1952.
18 Ocak
Tc^fti& ıt-t Mahsttsa Yo^mt H m ttr-u Şarkiye D a ire si
teşe anılarında, bu kadro i!c Şura-yı Devlet'in gerek bilgi ve gerek nitelik
Te ^ ita t-t Mahsusa Ha^haut TtH m sh t A ti Hey Hq?fıant6a
evve/ /////?(vJ ve fe r^ M /c e /eye/?/)M.s'
bakımından oldukça iyi bir duruma geldiğini belirtmektedir.^
a/-
diyerek Teşkilatın, İttihat vc Terakki Partisi'nin ürü­
B-Teşki!at-t Mahsusa yahut Umur-t Şarkîye Dairesi Başkam
Ali Başhamba'nm yaklaşık 3,5 yıl başkanlığm! yürüttüğü Teşkilat-]
Mahsusa yahut Umur-! Şarkiye Dairesinin kuruluş tarihi ile ilgili yakm
zamana kadar bazı tereddütler vardı. Buna göre;
ve/z/V/ya/Ja
nü
olduğunu
belirtmek
istemiştir.
Gerçekten
de arşivden bulunup
Balcıoğlu tarafından yayınlanan bir belge de Mahkeme Reisi'nin tespitini
doğrulamaktadır. Belgede, Teşkilat-ı Mahsusa'nm kuruluş tarihi 17 Ka­
sım 1913 olarak gösterilmektedir.^
/VafpVe 7ay%;7<2/-
Bu meyanda, Teşkilat-ı Mahsusa'nm teşkili Babıâli Baskını, Mah­
adiyla 1934 yılında Vakit gazetesinde A. Mil imzasıyla tefrika
mut Şevket Paşa'nm öldürülmesi, Edirne'nin geri alınması, Garbî Trakya
edilen ve daha sonra kitap haline getirilen yaz! dizisinde Teşkilatın kuru­
Geçici Hükümeti'nin kurulması ve sözü edilen Hükümetin dağılması gibi
luşunun seferberliğin ilan edildiği günün gecesi gerçekleştiği ifade edil­
başta Enver Paşa olmak üzere İttihatçıların içinde oldukları bir dizi geliş­
mektedir.^ Bu ifadeye göre Teşkilat, 2 Ağustos 1914'te kurulmuştur. M ü­
meden sonraya tesadüf etmektedir. İslam vc Türk birliğini sağlamaya ça­
tarekeden sonra siyaseten ilga edilen Teşkilatın tasfiyesi için 5 Aralık
lışmanın yanı sıra Osmanlı Devleti'nin bütün kurumlarını ele geçirmek,
1918'de*^
Hüsamettin
iktidarını pekiştirmek ve devam ettirmek amacında olan İttihat Terak­
Ertürk 1957 yılında yayınlanan anılarında, Teşkilatın adının Enver Paşa
ki'nin önde gelen isimleri Talat, Enver, Cemal Paşalar için böyle bir örgüt
tarafından bulunduğunu^ ve kuruluşunun Birinci Dünya Savaşandan bi­
son derece gerekliydi. Süleyman Askeri Bey'in başkanlığında kurulan
raz evvel olduğunu anlatmaktadır.^ 1963 yılında Teşkilat-ı Mahsusa baş­
Teşkilatın üyeleri İttihatçı sivil, asker fedailerdi. Teşkilatın kurulmasından
lıklı bir doktora tezi hazırlayan Philip H. Stoddard, Teşkilatın kuruluş ta­
sonra Enver Paşa Harbiye Nazırı, Cemal Paşa da önce Nafia, ardından
rihini tam olarak saptamanın güç olduğunu ifade ettikten sonra, Tevfik
Bahriye Nazırı olmuşlardır. Dolayısıyla İttihatçıların en önemli isimleri
Bıyıkhoğlu'nun rraAya'&r M /// M%c#(/e/e adlı eserini kaynak göstererek,
olan Talat, Enver ve Cemal Paşalar en kritik mevkileri ele geçirmişlerdir.
Teşkilatın 5 Ağustos 1914'te resmen kurulduğunu belirtmektedir/' Bu­
İttihatçıların devleti ele geçirmek için kullandıkları bir araç olan Teşkilat-ı
nunla birlikte Teşkilat-ı Mahsusa isminin büyük bir ihtimalle 19!3'te ya
Mahsusa kısa bir süre sonra başlayacak olan Birinci Dünya Savaşı'yla
da Ağustos 1914'te verildiğini düşünmektedir.^ Mütarekeden sonra oluş­
birlikte
turulan Divan-ı Harbi Örfi'nin yargılamaları sırasında Teşkilat-ı Mahsusa
evrilmiştir.
/
görevlendirilen
Süvari
Kaymakamı
(Yarbay)
ile ilgili birçok husus yargılama konusu yapılmıştır. Bu bağlamda Teşki­
Teşkilat-ı Mahsusa yahut Umur-ı Şarkiye Dairesi'nin Birinci Dünya
latın ne zaman ve nasıl kurulduğu sanıklara sorulmuştur. Bir celsede
Savaşı sırasındaki amacı, Balcıoğlu tarafından yayınlanan bir belgede şu
//ar/)(ye Nezaret; rasTMeMyapAMa&iM
şekilde açıklanmaktadır:
Mahkeme Reisi
^
[Menteşe], a.g.e., s. 162; Şeker, 1916 yılında Hariciye Nezareti'nde çalıştığını
ve Sadaret Müsteşarhğı'na kadar yükseldiğini söylüyorsa da (Şeker, a.g.w., s.
382) Ali Başhamba ile ilgili belge ve anılarda böyle bir bilgi bulunmamakta­
dır.
^
A rif Cemi],
**
^
^
Hüsamettin Ertürk, /^/ Devr/n fe r J e /lrAa.s/, (Hazırlayan Samih Nafiz Tansu),
İstanbul 1969, s.7
^
Ertürk, a.g.e., s. 115.
^
Pantürkist ve Panislamist amaçların uygulayıcılığına doğru
A/a^.sM.sa, İstanbul 1997, s. 9.
k. 1789, d. 79, f. 13.
â/e/M-z
ve /7%%%/ne?-/ yarAzye-/ /sVa/M'//? /nAtraz/ //e
/?%A%;we/-/g(yr/?(ye /3vvve//eM/wege
ve
ve
/V:7Azvwe/-/ (% w aM /v e 'r?;/?
ve a/e/M/MMW <3/ew-/ /.s/(W ?';/?
v%CM&7 ge//r/?7e At/vve?/
^/ev/eZ/er,
(2sv77#M(ye
we/?/aa//f?e o/afYi/r /M/KK/z
Dfj.sV ve
ve â/ew -z
'/M z'ü/zfMcız^zya^z, z7r/z-
.SY/Jz /y/er/^^/e M/zA/^v/ /z^M z^z A ^ v ^ /e ^ ö n c e cMi/a/HZ-y/cnA
Stoddard, a.g.e., s. 47.
^
Akçam, a.g.e.,345.
Stoddard, a.g.e., s. 7.
^
Mustafa Balcıoğlu, 7!ay%//a/-z AYa/z^zv.s'a Ja/z
15
Gcv/p/z
Az/vve/z wee-
Ankara 200!. s. 2.
Tc$fu(at-t Mahsusa Yahut U n m r-u ^arşive D a ire si
w;v ' ff/HfA* V'e /l/r/fy//r/;7cA" fAs/77C7/7/7/c77777 777e77(v//-/ /e^/?f//777&/77
T& ş6ita t-t M ahsusa Ba$6am Ttıttu sfu AH Bey Başham6a
g //)7
karşı yapılan saldırılarda uğranılan mağlubiyeti hazmedememiş, üzüntü­
/):/ /7eve/-/ /////^A zre r/ vı/c7/&f ge/Z/eceAr J e v /e / /<r/A/'<7//v/<r/ D ev/e/- / ^ / / y e
sünden intihar etmiştir/* Teşkilat-ı Mahsusa Irak'taki aşiretlerin İngilizle­
c/<7f(2^f/.
rin etki alanına girmemesi için İrak uleması ve aşiret önderleriyle ilişkiler
/?ere/-/ / / / / / ^ A a e r / v//e7/&r ge//;*/77eA /ç /77
AA/r/)-/
'77/77 ^ / & 7-
kurmuştur.^
re//77^e77 ////)^7*e77 Fcv.s', Cez^v//*, 71/777/,?, D Y /^/z/sg o //), ^//7g(7z/, y4/r/A:o AferAez/,
A / 7^ 77*, //^/?ey/.s7<r77?, & / J 077, Ze/7g/T)<77*, 5'of?7(///, A^o/<?y
1917 yılında Eşref Sencer Kuşçubaşı önderliğinde Yemen'e küçük
/^çe
bir grup gönderilmiştir. Eşref Bey yönetimindeki Teşkilat-ı Mahsusacılar
^&?/o77, /?6*/7/C7.$/<2/7, ,4^77?/.S7(7T7. (7/77 Ve n/rAr/.S7(/77-7 /?7V,S', ///ve, /?77.S ve ^7-
daha önce İngilizlerin altın ve devlet olma vaadiyle etkinlik gösterdikleri
7?7ûf//. y/777^7/
Arabistan Yarımadasında faaliyet yürütmüşlerdi. Suriye, Lübnan, Mısır
^Ze/*/7<7V'(Y777, Ce/77//)-/ /fc7/A(7.S, A&)go//57(//7, A^/r/W,
.^7*77(7V7///7/Ar, D*<3A)Y7 ve A^Are&<77y<3 g//)/ /77e/7<7//AJ(7 /Y//?/(3f7 77y(777J//777(7A, /,S-
savaş boyunca bu örgütün etkinliklerine sahne olmuştur.***
/^W *777/7<2/*Ç6f/6T77ûTf7, ^ğ7///(777 71//77//72/ y<3Vay y<3V<7^ C<^7?/(777^77'777(7A, /7//A//777e/7777/Z777 ^WlV/)(7 '(/^A/ e/7e/77/77/\e/-/ .S/)/(7.S/ye.S'/77/ (77//7*777^A:, #<37^7-/ 7/7777/W/ We/7
Ö77Ce/r/ /?/ûf77/(77*//77 3^776/6 <^//Ç(77* e/TT/eA, //(/T*/)-/ (//77M7777 e^77(7.S7/7J<7 /777A(/y(7
WN/ed7///Ar /////(7/r/^r777777 /z^/ej/77 / /e/77//7 /ç/77 Nez<7re/-/ ce///eye w er/) 77/
(/fHM7*-7 y^r/r/ye D^/rej/ /eyeAA/// e///..."^
Yine Osmanlı Devleti'nin savaş dışı olduğu bir sırada Teşkilat-ı
Mahsusa'nm kuruluşu sırasında Süleyman Askeri Bey'den sonra en
önemli isim olan Bahaeddin Şakir beraberinde Hilmi, Ruşenî ve Ömer
Naci ile birlikte Erzurum'a gönderilmişlerdir. Bu heyet Kafkasya'da Ruslara karşı hazırlıklarda bulunacaklardı.*' Teşkilat-ı Mahsusa Kafkas­
Buna göre Teşkilat-ı Mahsusa, Osmanlı Devleti'nin bölünmesine en­
ya'daki etnik grupları Ruslara karşı örgütlemiştir.*^ Bilhassa Azeriler
gel olmak, İslam kardeşliği fikri etrafında Müslümanları toplamaya ça­
Teşkilat-ı Mahsusa ile çok yakın temas kurmuşlardır. Birinci Dünya Sa-
lışmak, sömürgeci devletlerin amaçlarını akamete uğratmak gibi zor işleri
vaşı'nın sonlarına doğru Azerbaycan'a sevk edilecek olan Kafkas İslam
başarmak için kurulmuştur. Nitekim savaş sırasında kısa süre de olsa Sü­
Ordusu ile ilgili olarak Azerbaycan'dan gelen heyetin içinde yer alan
leyman Askeri'nin ve bilhassa Ali Başhamba'nm liderliğinde her türlü
Naki Keykurun da hatıralarında Harbiye Nezareti başyaveri Kazım (Or-
operasyona katılmıştır.
bay) Bey'in kendisini Umur-ı Şarkiye Müdürü Ali Başhamba ile tanıştır­
Bu bağlamda; Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşina girme­
sinden Almanlarla birlikte teşkil edilen Rauf Bey Müfrezesi de Teşkilat-ı
Mahsusa'nm eseridir. Afganistan'ı İngilizlere karşı harbe hazırlamak, bu­
radan Hindistan'da tahriklerde bulunmak amacıyla kurulmuş ve 15 Eylül
1914'te ilk kafile yola çıkm ıştır.^ Teşkilat-ı Mahsusa bilhassa Hindis­
dığını ve yarım saat kadar görüştüklerinden söz etmektedir.*^ Bu yoldaki
faaliyetler Bolşevik İhtilali ile birlikte hız kazanmış Kırım'a*"*, Türkis­
tan'a doğru yayılmıştır.*^ Bolşevik İhtilâli ile Teşkilat-ı Mahsusa Rus­
ya'da yeni bir anlayışla örgütlenmeye girişmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa ya­
hut Umur-ı Şarkiye Dairesi adına bu işleri yürütmek için Türkistan Türk-
tan'da savaş sırasında önemli etkinliklerde bulunmuştur. Bu bağlamda
1915'te 36, 1916'da 25 ayaklanma meydana gelmiştir.^
Teşkilat-ı Mahsusa'nm başkanı Süleyman Askeri Bey daha savaşın
Balcıoğlu, a.g.e.,s. 13-14.
^
Balcıoğlu.a.g.e., s. 129-156.
Stoddard,a.g.e.,s. 140-141.
başlangıcında, beraberinde Teşkilat-ı Mahsusa'nm teşkil ettiği Osmancık
Mustafa Balcıoğlu, O.s-fM^f?/; Anpanrı/or/Mg;/ Ht//? #/r/Hf/ D//H'(7 Sat'ayı'nu C/r/y/MJe /////?#/ ve 7eraAA/ Ce/n/ye/Z'M/M /?o//Z, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü,
H/A.scA A/.sw?.<< 7er/). Ankara 1985. s. 133.
Gönüllü Taburu olduğu halde Irak'a gelmiştir. İrak ve Havalisi Komutanı
olarak İngilizlere karşı burada savaşmıştır. 13 Nisan 1915'te İngilizlere
Balc!oglu,a.g.e., s. 157-168.
^
Balooglu, a .g .e .,,s . 2-4.
^
Balcıoglu, a.g.e., s, 67-93.
^
M im Kemal Öke, ////a/e/ //afeAe//er/, İstanbul 2005, s. 54.
Naki Keykurun, /4ze7'/?#vtw? As7/A/â/ AM(Yit/e/e.y/M</t'M M;/trt;/<;r / / W.S-/
Ankaral99H , s. 99.
^
Balcıoglu, a.g.e., s. 113-128.
/f 7/L%* <4/?/W, k. 1846 d. 79 f. 8-10.
Tephitut-! Mahsusa Yahut H fnu r-u ^ a r^ iy*; D a ire si
lüğü arasında
/?^y/c/. İstanbul'da & 1 1 Y//7-/
J'e^^Üat-t Mahsusa Ha^^aut 1 unustu A ti Hey Hqşftam6a
/A///7)-/ y^A/r vc
çıkarılmıştır.'^' Teşkilat-! Mahsusa Uluslar aras! Müslüman Birligi'ni de
Teşkilat-! Mahsusa belgelerinde Hoca Abdürrcşid İbrahim olarak anttan
Hidiv Abbas Hilmi'ye kurdurmuş bu cemiyet Şubat 1917'de Birleşik
Türk dünyasıntn üntü bilgini görevlendirilmiştir.^ Rusya'daki olayları
Devletler Başkan! Wi)son'a savaşta İslam aleyhine faaliyette bulunmama­
daha iyi takip etmek için Tcşki)at-ı Mahsusa İsveç'in başkenti Stock­
larını salık vermiştir.^ Diğer taraftan, Berlin'deki Müslümanlarm sözcüsü
holm'de bir istasyon kurmuştur."^
olan /?er///7 ///Mf//.s7w? /sZ/A/a/ Z(ow//as7 çattsı alttnda Almanlarla birlikte
Kuzey Afrika da Teşkilat-ı Mahsusa'nm en etki!i biçimde faaliyet
faaliyet gösteren Muhammed Abdülcebbar Hayri'ye ve C//?afw A/am ve
yürüttüğü saha olmuştur. Aii Başhamba'nm Tunuslu olması da Teşkilatın
Bağdat'ta
(Fro/AerAoo(V) gazetelerini çıkaran ve etkili makalele­
buralardaki etkinhğini artınnışttr. Bu meyanda Teşkilat-ı Mahsusaca teş­
riyle İslami çevrelerde hatırı sayılan Ebu Said el-Arabî'ye de Teşkilat-ı
kil edilen takviyeli bir Türk taburu savaş sonuna kadar Trablusgarp'ta
Mahsusa bütçesinden ödenek de verilmiştir^. Yine Berlin'de Salih Şe­
kalmış ve yerli mücahitlerle birlikte İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetleri­
r ifin öncülüğünde Ali Başhamba'nm da üyesi göründüğü DeıvRc/?-
ne karşı savaşmıştır.^
Zs7<w?/.Tc/? Gaye/Zsc/?#/; /%r /.T/<2 w-%MM(Ve adlı demek de bu dönemde faali­
yete geçirilmiştir.^ Ali Başhamba bu dönemde
Savaş içerisinde Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika'da bir saldırı plan­
Oppe??Ae/w/
olarak anılmaktaydı.^
lamış ve operasyon bölgesi olarak Trablusgarp seçilmiştir. Bu bağlamda
Birinci Dünya Savaş! sırasında böylesine geniş bir alanda etkinlik
bölgedeki aşiretlerle ilişkiler kuvvetlendirilmiştir. Nitekim Güney Tunus
halkı ve Tuaregler arasında Osmanlılara olan bağlılık pekiştirilmiştir.
1917-18 kışında Kuzey Afrika mültecilerinden Ali Başhamba'nm öncülü­
ğünde bir tugay oluşturma çabaları, Başhamba'nm hastalanması üzerine
akamete uğramıştır.
gösteren Teşkilat-! Mahsusa yahut Umur-ı Şarkiye Dairesini kimlerin bilhassa hangi tarihlerde- yönettiği yakın zamana kadar bilinmemekteydi.
Bu hususta yapılan en ciddi araştırmalardan birisi sayılabilecek olan ve
daha önce sözünü ettiğimiz Philip H. Stoddard'm eserinde örgütün Sü­
89
leyman Askeri Bey'in idaresinde olduğu belirtilmiştir. Fakat Askeri
Teşkilat-ı Mahsusa, Birinci Dünya Savaşı içinde İslam Birliği politi­
Bey'in görev yaptığı tarihler hususunda açıklık yoktur. Teşkilatın uzun
kasının gereği olarak özellikle uluslar arası toplantılara da iştirak etmiştir.
süre başkanhğmı yapan Ali Başhamba'nm bu görevinden hiç söz edilmez.
Bu amaçla 27 Haziran 1916 tarihinde Lozan'da başlayan Milliyetler Kon­
Ali Başhamba eserde, Tunus'taki Teşkilat-ı Mahsusa'nm bir üyesi olarak
feransına Teşkilat-ı Mahsusa adına Y usuf A kçura^ katılmıştır. Teşkilat-!
gösterilmektedir.^ Tarık Zafer Tunaya'mn 7!/rA7yeWe .SnYMa/ Ptvrft/fr
Mahsusa, Almanya'da da etkinliklerde bulunmuştur. Müttefik Almanlar
başhkh çahşmasmda
ile İslam Birliği siyaseti etrafında çahşmalar yürütmek üzere Abdülaziz
Cev#/ Fgy /z/e/?M.y//r.
.SM/eyM?aH
Ray, 7ey/r//a/-/
/?ey 7 //a///
M/n
ve
o/-
Çaviş, Mehmed Akif, Abdürreşid İbrahim, Şeyh Şerif Tunusî Almanya'ya
denmektedir. Eserde Ali Başhamba, Hüseyin Tosun Bey'le bir­
gönderilmiştir. Abdülaziz Çaviş, tarafından Almanya'da ve İstanbul'da
likte Afrika, Trablusgarb masasına bakan kimseler olarak gösterilmekte-
'/-/.sVwn/ye
dergisi Teşkilat-! Mahsusa adtna
Balctoğlu, a.g.e., s. 44-45.
*'
B alooğlu, a.g.e., s. 34-42.
^
Jakob M. Landau, Pan-/.?/aM! /W /^7ra/ar/, (Çcv. Nigar Bulut). İstanbul 200!.
^
s. 135
Vahdet Keleşyılmaz, 71t^A//a/-?
Balctoglu, a% .e.,s. 166.
/M nya //ar/y/M^/e 71%?% //ar/?/ M/, ///caz, /l.s/r,
^ a //areAâ/z, Ankara 1978, s. 36.
Ce^/?e/er/ ve /,//)-
Ziadeh, a % e., s. 87.
Vahdet Keleşytlmaz, "Y u s u f Akçura ve 19)6 !.o/an Milliyetler Konferans)",
/RrA/cr, X V !!!, (Ld. Haşan Cela! Güxel, Kemal Çiçek, Salim Koca), Ankara
2M 2 , s 4M-463.
///^(//.^^ .\//.u()HM
Ankara 1999, s. 70, !20-!23
^
Landau, a .g .e .,s . !35.
/J
(! 9.03.20)0).
^
Stoddard, a.g.t'., s. 53.
19
Mahpusu Yahut U m u r-u Şar^tyg D a ire si
Te ^ R ila t-ı Mahsusa Haş6attt Tu u u stu A ti Bey Ba^ham6a
dir ^ ^ ine İngiliz İstihbarat raporlarında Harbiye Nezareti İstihbarat Ser­
daha rahat ilgilenebilmesi maksadıyla bir formül geliştirilmiş, 30 Tem­
visinin Tunus ve Cezayir kollarında görevli olduğu bildirilmektedir.^ Hü­
muz 1914'te ".s'/y<3.s-e//e
samettin Ertürk hatıralarında, Teşkilat-ı Mahsusa'nm başkanları olarak
şa'nm Harbiye Nazırı olmasından sonra Teşkilat nezarete bağlanmıştır.
Süleyman Askeri B e y i, A!i Başhamba'yı ve kendisini saymaktadır. Fakat
Çalışanlarının ve ajanların maaşları ile yayınlanan dergi ve benzeri hiz­
eserde başkan!ann görev yapt!k!arı tarihler yoktur. Her iki araştırmacı da
metler için yapılan masrafların da Harbiye Nezareti tarafından karşılandı­
Ertürk'ün eserini gördük!eri halde A!i Başhamba'nm Teşkilattaki göre­
ğı belgelerden anlaşılmaktadır.'^
/ç/V emekli edilmiştir.'^ Enver Pa-
vinden hiç söz etmcmiş!erdir. Tunaya, Ha!i! ve Ccvat Bey'in de Teşkilatta
başkanlık yaptıklarım belirtmiştir. Hâlbuki Halil ve Cevat Beyler İstanbul
Merkez Komutanlığı yapmışlardır. Ccvat Bey, Divan-ı Harbi Örfi'deki
savunmalarında savaşın başlamasından sonra 1914 yılı Kasım ortalarında
Merkez Komutanlığına tayin olduğunu Teşkilat-ı Mahsusa'nm evrakını
daireler arasında dağıttığım, döndürdüğünü, Teşkilatla doğrudan doğruya
ilgisinin olmadığını belirtmiştir.^ Cevat Bey, Merkez komutanlığının
Harbiye Nezareti'nde bulunan bir dairede Teşkilat-ı Mahsusa'nm da Har­
biye Nezaretinin dışında başka bir yerde görev yaptıklarını söyleyerek
Teşkilatın ayrı bir yapılanması olduğunu anlatmak istemiştir. Yargılama­
lar esnasında tutuklulardan Atıf, Teşkilat-ı Mahsusa için öze! bir yer tu­
tulduğunu burasının Nur-u Osmaniye'de Tasvir-i Efkâr matbaasının kar­
şısında 23 numaralı hane olduğunu bildirmiştir.'"" Teşkilat-ı Mahsusa
mensuplarının Ali Başhamba ile olan yazışmalarında "Dera/rye M/r-/
Stoddard, Teşkilat-ı Mahsusa'nm Avrupa tarzında teşkil edilmiş bir
örgüt olduğu değerlendirmesini yapmaktadır.'^ Gerçekten de Teşkilat-ı
Mahsusa'da Batılı istihbarat örgütlerindeki gibi şubeler ve masalar oluştu­
rulmuştur. Divan-ı Harb-i Örfî yargılamalarında A tıf Bey, Teşkilatın ku­
ruluşundan hemen sonra Rumeli, Kafkasya, Afrika-Trablusgarb masaları­
nın faaliyet gösterdiğini söylemektedir.'^ Ali Başhamba'nm başkanlığı
döneminde mevcut yapılanmaya birkaç şube daha ilave edilmiştir. Bu ye­
ni yapılanmada, Teşkilatın 1918 yılındaki şekillenmesini gösteren ve
Balcıoğlu tarafından yayınlanan bir belgeden anlaşıldığına göre dairenin 7
şubesi vardır. Şubelerde de masalar bulunmaktadır. Buna göre 1918'de
Teşkilat-ı Mahsusa yahut Umur-u Şarkiye Dairesinin yapısı şöyledir:
Tercüme ve Telif Şubesi
Hindistan, Mısır, Afgan, Arabistan Şubesi
Osman/ye 7ayv/r-/ ZT/Rdr
adresinin kullanılması da A tıf Bey'in verdiği adresi
doğrulamaktadır.
Şark Şubesi
Rumeli Şubesi
Teşkilat-ı Mahsusa'nm Kasım 1913'te Enver'in öncülüğünde kurul­
duğu belirtilmişti. Anılan tarihte Teşkilat-ı Mahsusa, Harbiye Nczareti'ne
Afrika-yı Şarki ve Afrika-yı Garbi Sevkiyat, Umur-ı Tazimiyye,
Muamelat-ı Zatiye, Kurye Şubesi
bağlı değildi. Enver'in 11 Ocak 1914'te İzzet Paşa'nm istifasıyla Harbiye
Nazırı olmasından sonra Teşkilat sözü edilen nezarete bağlanmıştır. Teş­
kilatın başkanı olarak Süleyman Askeri'nin rütbeli bir asker olması uygun
görülmemiştir. Bu bağlamda, Askeri Bey'in Teşkilat-ı Mahsusa işleriyle
Evrak ve Dosya Şubesi
Muhasebe Şubesi'^
Adresi ve kadroları aynı kalmakla birlikte 1915 yılının ortalarından
sonra Teşkilat-ı Mahsusa'da isim değişikliği yoluna gidilmiştir. Konu ile
^
Tank Zafer Tunaya,
özdem ir,
**
-STya.s/
111, İstanbul 1989, s. 277-278.
s. 26.
Taner Akçam- Vahakn N. Dadrian, 7e/zc/r ve 7M///
//ar/?-/ (% / Za-
İstanbul 2010, s. 281-282.
Balcıoğlu, a.g.e., s. 13.
kis. 1839, ds. 49, tlır. 1, 33, 34,44.
Akçam, a.g.e., s. 390.
Stoddard, a.g.e., s. 7.
Hamit Pehlivanlı, "Osm anhlarda İstihbaratçıhk", 7%rA/er, X III, (Ed. Haşan
Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca), Ankara 2002, s. 666, not 82.
Akçam, tı.g.e., s. 291.
Balctoglu, a.y.e., s. 4-7.
Tc sk iiin t-t M afisttso Yafutt U n m r-u $arhivc D n ire si
M ahsusa Baş6attt Tu ttu stu A ti Bey Başhamba
ilgili 1916 tarihti belgcterde, Teşkilat-ı Mahsusa yerine Umur-] Şarkiye
Olağanüstü güçtüklerin olduğu bir dönemde Teşkilat-) Mahsusa adına ça-
Dairesi denümektedir. Teşkilatın isim değişiktiğine gitmesinin muhteme!
hşacak nitelikti insanlarm varhğ) ve bunların göreve almaktaki isteklilik­
nedenlerinden birisi. Enııeni Tehciri sırasında admm sıkça kultanılması
leri
olmalıdır. Xitckim Divan-ı Harb-i Örfi yargılamalarında, tutuklulardan
Stoddard da çahşmas) sırasında görüştüğü ajanların Teşkilata mensup ol­
Rıza Bey ifadesinde, tehciri idare etmek için jandarma kuvvetinin yeter­
maktan gurur duyduklarını bunun da personelin yüksek moralini anlattı-
sizliğinden dolay! bölgeden seçilen sivillerin bu işlerde kullanıldığını,
ğm) değerlendirmektedir.'"
bövle oluşturulmuş birliklere de Teşkilat-ı Mahsusa denildiğini belirtmiş­
tir.*"'
Teşkilatm
kıymetlendirmesinde
önemli
ölçütlerden
birisidir.
Divan-) Harb-i Örfi'de yargılananlardan Teşkilat-ı Mahsusacı Atıf
Bey, Mahkeme Reisi'nin Teşkilatın ne zaman fesh otduğuna dair sorusu­
Kuruluşundan ilga edilinceye kadar çok geniş bir coğrafyada İngiliz-
na verdiği cevapta "&;z
-yenas; MsaM m/7ayef!*M<7e (/ag;/^M o /ar/Afe
lere. Fransızlara. Ruslara, İtalyanlara, Bulgarlara, Sırplara, Yunanlara, İti­
Cezay/r// ^4/; Rey //ar/?(ye 7Vaz;r; E^ver Paya /ara/}/?JaA7 /avz//*
laf devletleriyle işbirliği yapan Araplara, müttefik olmasına rağmen Al-
/??aa.y z/e ya^/ re^w/ wewMr o/araA /ayz^
manlara karşı mücadele eden Teşkilat-ı Mahsusa yahut Umur-ı Şarkiye
o zawa^?
O
^/zyâ/?r; o/ara^r
Je Ao^/jyo^Ja vazz/ewzz ^/7?aye/
''' demekte­
Dairesi, muvazzaf veya emekli askerlerden, gönüllülerden, tutuklu ve hü­
dir. Teşki!at-ı Mahsusa'nm ilk üyelerinden A tıf Bey'in sözünü ettiği Ce­
kümlülerden, Rus idaresinden kurtulmak isteyen Hıristiyan Gürcüler gibi
zayirli Ali Bey, Tunustu Ali Başhamba'dır. Şura-yı Devlet azalığmdaki
milli
memuriyetine devam ederken 24 Mayıs 1915 tarihinde Teşkilât-ı Mahsû­
unsurlardan
insan
kaynağı
olarak
yararlanmıştır.
Bilhassa
Panislamist ve Pantürkist aydınların yardımıyla amaçlanan hedeflere ula­
şılmaya çalışılmıştır. Ali Başhamba, Y usuf Şetvan, Köprülüzade Fuad,
Abdülaziz Çaviş, Şeyh Salih, Mehmed A k if (Ersoy), Hoca Abdürreşid İb­
rahim,
Cafer
Seyit,
Hüseyinzade
A li,
Akçuraoğlu
Y usuf bunların
başhcalarıdır.
sa yahut Umur-ı Şarkiye Dairesi'ne atanmıştır."^
Süleyman Askeri B e y '^'in ölümünden sonra Teşkilatın başına niçin
Tunuslu Ali Başhamba getirilmiştir? Lübnanlı İttihatçı ve Teşkilat-ı Mah­
susa'nm
önde gelen
isimlerinden olan Emir Şekip Arslan'm, Ali
Başhamba'yı "Â/aw â/eM?;/7;w MMyapMiıygenç/er/nJeM, /?er%ow:/(/ayı&se^
Teşkilat-ı Mahsusa'nm insan kaynağını göstermesi açısından ilginç
/Mezfyef ja/n^M ve 7İMWM.y'MW z/h7?ar e///g/ a.s/7 ev/a^/""^ olarak nitelemesi
olan 6 Kasım 1915 tarihli Şeyhülislam Hayri imzalı bir belgede, medrese
bize baz) ipuçlarmı vermektedir. Benzeri bir değerlendirmeyi İttihatçıların
tahsillerini ikmal eden Karaağaçtı Mehmet Fahreddin, Amavut ve Boşnak
fikir adamlarından Celal Nuri de (İleri), 1913 yılında yayınlanan /M//?aJ-;
lisanlarına aşina Hafız Şükrü, on sene el-Ezher'de tahsil yaptığı için
/s/a?M adlı kitabında yapmaktadır. Eserinin başlangıcında, beş seneden be­
Arapça tekellüm ve yazmayı bilen Aziziyeli Hacı Asker ve Tatar şivesine
ri İttihad-ı İslam ile meşgul olduklarını, Mısırlı, Tunuslu, Cezayirli, Faslı.
vakıf Kuşçulu Mehmet Emin Efendilerin yüksek tahsilleriyle mütenasib
Osmanlı, Hindli, Rusyalı, Çinli İslam Birliği taraftarları ile münasebette
bir şekilde göreve alınmaları Harbiye Nezareti'nden istenmektedir.'^ Y i­
bulunduklarını belirten Celal Nuri kitabına takriz yazan Ali Başhamba'yı
ne 19 Mart 1918 tarihli belgeyi Darülfünun Rusça müderrislerinden A h ­
şöyle takdim etmektedir, "/f// Z?a.y/7a;n/)a E/e??
met Samasid kaleme atmıştır. Rusça müderrisi, Kafkasya'da Rustarın
baskıcı siyasetlerinin bura halkı tarafından hoş karşılanmadığını halkın
ya/H/r
â/ew-/ A/aw /n //?/7?ar eJeeeğ/ /*/ca/^e/7^//r. F/ a^^a re
t/eg;/ /)MrrM/ıa a/na//^/
Gar/?w yarA/ ^a.s// /e/aM/ e///ğ//7/ Ray/?a^?&/ E/e;?t// ^e//r/ /?er/re^/e^ â / /)/-
Osmanlı Devleti'ne ve Hilafete bağlı bulunduğunu belirttiği yazısmm so­
nunda "oraya yarJ/w e(///7/z ve /?ef?/ oraya gön^er/n/z" demektedir.'^
Akçam, a
s. 397.
^7/4.SA /4r)/w, kls. 1849, ds. 100, fhr. t.
,4ry/v/, kls. 1842, ds. 65, Hır. 2-4.
" " Stoddard, a.g.c., s. 5 !.
Akçam, a.g.e.,s. 291.
Balcıoğlu, a.g.e., s. 4.
Süleyman Askeri Bey'in biyografisi için bkz. Balcıoğlu. d.g t'.. s. 13-14.
Emir Şekip Arslaıı,
Yay. Haz. Mehmet A k if Bal). İstanbul 2005. s. 47
A /iz A kpın^h.
Tc^6i(at-t Mahsusa Yahut H u tu r u Şarfuye D a ire si
//;*.
^///ğ//??/z /<?A/7Z /<;A//c7^7/z//7 Ac/AZ/Z/ğ//?;/
ri'nin,
Tunus'tan
İstanbul'a
yaknı
zamanda
mülteci
Celal N u­
olarak
Te$& iia t-t M ahsusa Baş6aut Tu ttu stu A ti Bey Başhamha
uyanık bulunmasını salık verdiğini eserinde söylemektedir."* Başka bir
ge)en
İttihatçı ve Teşkilat-ı Mahsusacı Ali Çetinkaya, Ankara İstiklal Mahke­
Başhamba hakkında bu tür değerlendirmeleri, onun!a ilgili tafsilatlı bilgisi
mesinde Teşkilat-ı Mahsusa'nm eski elemanlarından Ömer Rıza'nm
olduğunu göstennektedir. Ah Başhamba sözü edilen takriz yazısında, Pa­
(Doğrul)
nislamizm'in AvrupalIlar tarafından uydurulduğunu, İslam kardeşliği fik­
Başhamba'yı İttihatçılarla tanıştıran Abdülaziz Çaviş için "ö/e&n &r/
rinin bir tepki olmadığını "://7zvw6*/'-/ /y/^w(y^"nin Allah'ın emri olduğunu
7Y/rA/yeWe fM/ğy// o/aroA geç/^w/y Z?/r #&/???" değerlendirmesi yapmış­
vurgulamaktadır.'' ^
tır.'^ Başarısızlıkla biten bir savaşın ardından yapılan bu değerlendirme­
Ali Başhamba'nm Teşkilatın başına geçirilmeden önce İttihad-ı İs­
lam fikrinin liderlerinden sayılması, hem Tunuslu hem de Türk kökenli
olması savaşan Osmanlı Devleti'nin bütün stratejik hedeflerine uygun
düşmektedir. A li Başhamba'nm Teşkilatın başına getirilmesi hususunda
Almanlarla da uzlaşılmış olduğu anlaşılmaktadır. A li Başhamba'nm Teş­
yargılanması
sırasında
Panislamist
önderlerden
ve
Ali
lere katılmayanlar da vardır. Nitekim bu hususta yapılan en ciddi araştır­
malardan olan Panislam Politikaları adlı eserin yazarı Landau, İngiltere ve
Fransa'nın, Birinci Dünya Savaşı sırasında yürütülen Panislâmcı propa­
gandanın neticelerinden hayli ürktüklerini söyledikten sonra iki ülkenin
arşivinin de bu tür bilgilerle dolu olduğunu bildirmektedir.'^
kilatın başına atanacağı günlerde Alman Dışişleri B akanlığındaki Doğu
Ali Başhamba'nm Teşkilatı idare ettiği dönemlerde Türk ve İslam
İşleri Yöneticisi Baron von Oppenheim 1915 yılı Nisan ayı sonlarında,
dünyasından gelenlerle bizzat görüştüğü daha önce ifade edilmişti. Teşki-
Başhamba'nm da ileri gelenlerinden olduğu Panislâmcı dernek Cemiyet-i
lat-ı Mahsusa yahut Umur-ı Şarkiye dosyalarında bulunan birçok belgede
Hayriye-yi İslamiye'yi ziyaret etmiştir."^ Bu ziyaretin hemen ardından
A li Bey Başhamba imzasına tesadüf edilmektedir. Savaş sırasında Kuzey
Ali Başhamba'nm Teşkilatın başına atanması ve von Oppenheim'in ba­
Afrika'da
görev yapan
/.y/er/n/ çev/ren /4// Z?<zy/ı<7/77Z)(2
şında bulunduğu dairenin adıyla Teşkilat-ı Mahsusa'nm sonraki adının ör-
.yeyen, <7 /7/#% .$#/?//?/,
tüşmesi dikkat çekicidir.
1936-37 yıllarında hatıralarını yayınlayan Muhittin Birgen, Teşkilat-ı
Mahsusa'yı "g/z// Aar/c/ s/yase/ç/" olarak nitelendirmektedir. Birgen,
Panislam politikaları konusunda olumsuz düşünmektedir. Birinci Dünya
Savaşı sırasında Enver Paşa'nm isteği ile A li Başhamba ve Abdülaziz
Çaviş gibi İslâm ihtilâlcilerinin Araplar arasında /aAr/M? yapmaya çalış­
tıklarını ve bundan bir yarar sağlanamadığını ifade etmektedir"^. İttihatçı
Kazım Karabekir Paşa da hatıralarında, Birgen ile aynı kanıyı taşımakta­
dır. O 'na göre Enver'in İslam Dünyası ile ilişkisini kuran şubeye gelen bir
takım misafirler Harbiye Nazırı'nm
vaAz/f?/" çalıyorlardı. Kara­
subaylardan Abdurrahman Nafiz (Gürman)
7!/MM.y/M wv/<2/7/M; çoA
^/r z#M" demektedir.'^' Hüsamettin Ertürk,
hatıralarında Enver Paşa'nm sakıt padişah H. Abdülhamit'i ziyaretinden
sonra, padişahın kendisine bulunduğu nasihatlerini Ali Başhamba ile pay­
laştığını "ne (/ers/M ^//
dediğini anlatmaktadır.'^ Ertürk'ün anlattığı
anekdot Ali Başhamba ile Enver Paşa arasındaki yakınlığı da göstermek­
tedir.
Bununla
birlikte,
Hüsamettin
Ertürk'ün
hatıralarında
Ali
Başhamba'ya hak ettiği yeri verdiği hiç söylenemez. Teşkilatı 3,5 yıldan
daha fazla süreyle idare eden Ali Başhamba'ya dair Ertürk'ün hatıraların­
da, anlattığımız olaydan ve Teşkilatın başkanlarını sayarken Onun da is­
mini zikretmesinden başka tafsilat yoktur.
bekir bu konuda girişimde de bulunduğunu, Enver Paşa'ya bunlarla gö­
rüşmesinin doğru olmadığını, Yaverine de Panislâmcı misafirlere karşı
Aktaran M im Kemal Öke, Gaz/ ve Sıi/; Ö/Her Fevr/ Mı/f//?;, İstanbul 2009. s.
58.
/4wAara /y?/AVa/ MaMewe.y/ ZaZ);//ar;, (Haz. Ahmet Nedim). İstanbul 1993 . §,
"* Celal Nuri [İleri], /M/Aa<7-/ /s/aw, Yeni Osmanlı Matba'ası, İstanbul 1331, s.
3KK-395.
Landau, a.g.e.,s. 120.
M uhittin Birgen, /M//?a/ ve 7eraM /'Je /(/5'e^e, 1 , (Yay. Haz. Zeki Artkan), İs­
tanbul 2006, s. 112, 300.
80.
Landau, a.g.e., s. 150.
#/r/Mf/ Di/nva /Var/)/M<7e 77/rA /Var/)/ t /, ///rar. A'/r.
ya /VareAa/;, s. 36
Ertürk, a.g.e., s. 167.
Ce/?/?e/er/ ve /.//*-
Tc ^ ftiia t-t M ahsusa Ya hut U m u r-n $arhiye D a irest
T& şftita t-ı M ahsusa Ba^^attt Tu u u s(u A ti Bey Ba^ham6a
A rşiv bclg ctcrind c A !i B a ş h a m b a 'n m , T eşkilatın b a şk a n lığ ı ite b ir­
etmesi kanaatimizce Umur-ı Şarkiye Dairesi Müdürlüğü kimliğini gizle­
likte Şura-yı D evlet a z a lığ ı g ö re v in i de y ü rü ttü ğ ü an la şılm a k ta d ır. B u
mek amacına hizmet etmektedir. Bununla birlikte Ali Başhamba 25 Ekim
m eyanda 3 O c a k 1917 tarih li vc B a şk u m a n d a n V e k ili vc H arbiye N azırı
1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesinin hazırlanmasında da bulunmuş­
Enver Paşa im za lı bir belgede "/V<27-/7/ye /Vezare// (7/77777--/ y<yr%/ye M/Jzv/ıv
tur.'^ Kararname, İsparta mebusu Mahmud Esad Efendi'nin başkanlığın­
re
D e r /f/ 7a/7z//7/a/ Dev//as/ aza.s//7Ja/? ^ / / R^/7e777/?a R a y " den­
da oluşturulan bir komisyon tarafından çıkarılmıştır. Komisyonda Şura-yı
m ektedir. B u y a zıd a E nver Paşa, A li B a ş h a m b a 'y a Um ur-ı Ş a rk iy e 'd e
Devlet azası olarak bulunan Ali Başhamba'nm yanı sıra, Fetvahane mü­
y a p tığı hizm etleri için ü ç ü n c ü rütbeden b ir kıta M e c id î N işa n ı verilm e sin i
meyyizlerinden Hafız Şevket Efendi, Menteşe mebusu Mansûrîzâde Said
te k lif etm iştir. 12 Şubat 1917 tarih ind e de söz k o nu su n işan b ir irade ile
Bey ve Mahkeme-i Evkaf Kadısı Mustafa Fevzi Efendi'den oluşmaktaydı.
A li B a ş h a m b a 'y a v e r ilm iş tir .'^ E n ve r Paşa im z a lı ve H a rb iy e N ezareti
Birinci Dünya Savaşı'nm en yoğun hissedildiği bir dönemde hazırlanan
M uam elât-! Z a tiy e M ü d ü r iy e ti'n e y ö n e lik 21 K anun-ı E vvel 1332/3 O c a k
bu kararname ile evlilik, boşanma ve diğer aile meseleleriyle ilgili Müs­
1917 tarih ve 8/10935 sayı ile kalem e a lm a n y a zı şu şekildedir:
lümanlığın, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın uygulamaları seküler bir söz­
'Wûr/*/?/ye A^ezore//' (// 777/r-/ y^rA/ya
ve yY/ra-y; Dev/e? 7af7z/-
leşmeye dönüştürülmüştür.'^
f?7#/ D a jr e j/ <3z<2.y;f7&777 ^ / / Ray/7e/77/?a R e y 'w 7ay^/7<3/-/ A7a/7.SM.SYV 7/7777777?
C- Vefat) ve Kişiiiği
777e7?â/7^-7 vezâ//? r(yûrje^777(/e ^e/?A e<7e/7 //M^77-7 /7/Z777e//77e Z7//7ae/7 MÇM77CM
/*77/^eJe77 A/eC7Wf /7/'ya/7-/ Z/'-.yc//7/y/(7 /a/////77e &777* /a/7Z7/77
77*a(/e-7
Ali Başhamba, 24 Ekim 1918'de hastalanmış kısa, fakat verimli ha­
^e/77^ye /qy7'/7a^7 /e//e/? /a^/777 ^ 7/ 7777777^* o//77og/a /A7/za.s'/77//? 7/ a ve /7c//'cas'/'-
yatı 31 Ekim 1918 tarihinde Beşiktaş Akaretler'de bulunan evinde sona
77777 e/77r ve /77^<3
ermiştir.'^ Aym gün Daireye Miralay Haşan Tosun Bey memur edilmiş­
0 /7 7 7 7 0 7 7
7^77/777(7.^7 /)0^777d/a e/7?f M ^7^777077 /?(7Zfe/-/ ve//yyM/-
ewr777^ 77*"
tir. 15 Kasım 1918'de Daire ilga editmiş, tasfiyesiyle de 5 Aralık 1918'de
Şura-yı Devlet azası iken Adliye ve Mczahib Nazın Hali) Paşa'nm
Kaymakam Hüsameddin Bey görevlendirilmiştir.'^
önerisiyle 1 Mayıs 1917'de Adliye ve Mezahib Nezareti Heyet-i Tefitişiye
Mondros Mütarekesi'nin imzasından hemen sonra vefat eden Teşki­
Başkanlığı'na atanmıştır.'^ 12 Ağustos 1918'de yani ölümünden yaklaşık
lat*!
3,5 ay kadar önce Şura-y! Devlet azası Abdultah Bey'in Şura-yı Devtet
Başhamba'nm naaşı, Beşiktaş'ta bulunan Yahya Efendi Tekkesi haziresi-
Mülkiye ve Maarif Dairesi Reisliğine atanmasıyla yerine, Adliye ve
ne defnedilmiştir.'^ Ötümüne sebep olan sağlık problemi M / / ı Tlar/A/Tn/z
Mezahib
dergisinde a/7 / /?z'r
Nezareti
Heyet-i
Tefitişiye
B aşkanlığında
bulunan
Ali
Mahsusa
yahut
Umur-ı
Şarkiye
Dairesi'nin
Başkanı
Ali
olarak zikredilen İspanyol gribidir (/agr/ppe
Başhamba Bey atanmıştır. Bu atama Ati Başhamba'nm tatebi ve Şura-yı
Devlet Reisi'nin tektifı ite yapılm ıştır.'^
Ali Başhamba'nm Osmanlı bürokrasisi içinde üstlendiği Şura-yı
Hukuk-ı Aile Karamamesi'nin hazırlantş! için bkz., [Menteşe], a.g.a. s. 227.
Devtet azahğ) ve Teftiş Heyeti başkanhğı gibi memuriyetlerinin devam
Stanford J. Shaw, 6).?waf7/; //7ipara7or/i/gM'M&f w 7i/rA7)f (TM/n/n/râf//'ndf
%v/7M(%/er, (Çev. Meriç Sobutay), İstanbul 2008, s. 366.
# 0 4 , D C /r , No:61/51, 21 Kanun-! Evve! 1332/3 Ocak 1917 tarihli Enver Pa­
şa'nm yaztsı ile 30 Kanun-ı Sani/12 Şubat 1917 tarihli irade.
Bazı araştırmacılar ölüm tarihi hakkında farklı bilgiler vermektedirler. İncele­
diğim iz kaynaklarda Ali Başhamba'nm ölüm tarihini Berkes (a.g.f., s. 14!) ve
Tunger-Zanetti (a.g.e., s. 155) 30 Ekim 1918; Ziadeh (a.g.f.. s. 87) Mondros
Ateşkes Antlaşması ndan bir hafta önce; Mahjoubi (a.g.a, s. 125. n. 208) 29
Ekim 19)8; Şeker (a.g.w., s. 382) Ekim 1918; Çetin ( İstanbul'da Tunuslu­
'** B O A , DUİT, 50/50, 1 Mayıs 1333/1917.
39/24, 11 Ağustos !3 3 4 /t9 !7 tarihti Şura-yt Devlet Reisi'nin ya­
zısı ve 12 Ağustos !334/t9!H tarihti irade; Ziadeh Hariciye Nezareti vc Sada­
ret damşmanhg! (Ziadeh, a.g.e., s. 87), Zirikti ise Hariciye ve Sadaret Müste­
şarlığında (ez-Zirikli, a.g.e., s. 72) bulunduğunu yazıyorsa da incelediğimiz
kaynaklarda ve betgeterde böyte bir bilgi bulunmamaktadtr.
lar", s. 64) 13 Kasım 1918 olarak belirtnıişterdir.
kls. 1846, ds. 79, tlır. 13.
"Tunuslu Hürriyet Mücahidi", s. 380.
"Tunuslu Hürriyet Mücahidi", s. 380.
27
Te^futat ! M ahsusa Ya ltut H n tu r-u ^ar^iye D a ire si
^ ^ 7g/7 o/f 5p<;v?7/^/7 /7^/)'
M ahsusa Ba^Raıtt l'n a u sfu A ti Bey Ba$hattt6a
Hatta ölümünün ardından İstanbul'daki İtilaf
Ali Başhamba kendi vatanının bağımsızlığını göremeden ölmüş ol­
kuvvetleri ölümün gerçek olup olmadığım anlamak için mezarmı açtıra­
masına rağmen, Tunus üzerindeki etkileri yaşamaya devam etmiştir. Tu­
rak cesedini teşhis etmişlerdir.'^
nus'ta birçok kuruma, caddeye adı verilmiş olan Ali Başhamba'nm hikâ­
Niyazi Berkes, Ali Başhamba'nm ölümü için "/lw;%7(7 JevZe/Zer/Me
Aary/ AoiY7/)7ZereA /)/;* 717/ A â ö z /e tfM
/)//* ^7&7/77 7Ç7/7 ^gyaz a/zy/a ^e-
/^ /7 /A 7^77 g e /e ? * e /r A /d f7 7 ^7 v /'(7 /) 7 r /27//7? g/Z)Z g77T77 F7*^77^7Z g e ^ e /Y /Z /V ? / Â /^ 7 7 -
yesi Tunus ve Osmanlı Devleti'nin X IX . yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın
başındaki tarihiyle "örtüşmüş" gibidir. Emir Şekip Arslan'm tarif ettiği
gibi "/ 7er
TMezZye/ .SY/A/Z?;' ve
7MHM.T 'M77 Z/zZAar eZ/ZğZ a.sZZ ev-
Z)7/Z ^oA^^7*777&777 g^C^/*A^/7 gÖ7 777^ &7^Y7/7///77^Z ^77* (7C7 c/<2(Y7A?/"'^de­
/ ^ " ' ^ A l i Başhamba, H. Abdülhamit'le başlayan ve Teşkilat-ı Mahsusa
mektedir. Ziadeh, A li Başhamba'nm Mondros Ateşkes Antlaşması'nın
ile sürdürülen İttihad-ı İslam ve Türk Birliği siyasetinin en önde gelen ic­
imzalanmasından bir hafta önce hastalanarak öldüğünü belirterek böylece
racılarından birisi olmuştur. Balkan savaşlarından acı bir yenilgi ile çıkan
ona çok büyük bir acı verecek olan "#.p<7ğz/(777;77<2A7(3f7" kurtulduğunu ifade
ekonomik, teknolojik, siyasal gücü bulunmayan Osmanlı Devleti'nin, is­
tihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa, bilhassa Ali Başhamba'nm başkanlığı
etmektedir.'^
döneminde Fas'tan Çin'e kadar olan coğrafyada kamuoyunu etkileme be­
Daha önce A li Başhamba'nm çok yakın arkadaşı olduğunu daha ön­
cerisini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı içerisinde Ali Başhamba, son
ce söylediğimiz, İsmail Hami Danişmend, Onunla tanıştıkları sırada tek
zamanlarda Kamu Diplomasisi (soft power) olarak adlandırılan yöntemi
bir kelime Türkçe bilmediğini fakat Türklükle iftihar ettiğini ve heyecan­
en başarılı biçimde yürütmüştür.
landığını belirttikten sonra Başhamba'nm "<Ş<7r/r
G afp ATv/^r/erzm e??
7M%A^777?77e/ .nvreffe ce/77 efw7z.y, çoA /7?Mw/^z ^77* z<2 /" olduğunu söylemekte­
d ir.'^
Tunus'un bağımsızlığına kavuşmasından sonra, Cumhurbaşkanı Ha­
bib Burgiba ülkesinin kurucu babalarından sayılan A li Başhamba'yı unutturmamıştır. Burgiba, kemiklerinin Tunus'a gönderilmesi için teşebbüste
bulunmuştur. Bu meyanda, Tunus Maslahatgüzarı Fehamettin Arvay'm
yaptığı araştırmalar sonucu Ali Başhamba'nm mezarının Beşiktaş'ta
Yahya Efendi Tekkesi haziresinde bulunduğu tespit edilmiştir. Ali
Başhamba'nm kemikleri 7 Nisan 1962 tarihinde saat 08.10'da öze! bir as­
keri uçakla Maslahatgüzar Fehamettin Arvay ve Türk Hava Kuvvetlerini
temsilen Yarbay Nevzat Dereli'nin refakatinde Tunus'a yollanmıştır.'^
Darghouth, a.g.e., s. 63.
"Tunuslu Hürriyet M ücahidi", s. 380.
Berkes, a.g.e., s. 155.
Ziadeh, a.g.e., s. 87.
'** İsmail Hami Danişmend, "A li Başhamba'nm Yaktığı Ateş", MZ/Zye/, 18 Ocak
1952.
"Tunuslu Hürriyet M ücahidi", s. 379; Berkes, a.g .e ., s. 156; MZZZZye/ gazetesi­
nin 8 Nisan 1962 tarihli nüshastnda "Tunus M ücahidinin Kemikleri Gönderil­
di" başlığıyla verilen haberde , " /P /# y/Z/nJa /s'/an^MZ'Ja ye/a/ et/e/7 7;/f77/.s
fMivca/?///ef7f7(/ef7 /İZ/ /^aj/!aw/?a '^/^7 AewZAZerZ Jzv/7 .sa/?aZ? a.sierZ Z?Zr M^aAZa 7"//-
MM.s 'a yoZ/an^/t. 7aZ)Mffa sa^a/ıa ^a Ja r ZZ?/Zra/n nJ/)efZ MM/J*'" denmektedir.
/M.yafM gazetesi de yine aynı tarihli nüshasında haberi "Tunuslu Mücahidin
Cesedi Gönderildi" başlığıyla vermiştir.
Arslan, a.g.e., s. 47; Erol Cihangir, A/mr .ŞeAZ/; Jr,\Zan re .Şe/m/-/ A/K^ferem
E/7ver 7*a.ya, İstanbul 2005, s. 116.
Tm M tı'f )
la fm f Um ur-M
[ M rtti
K A ^\ A K !,A R
1
Mahsusa
1 Hnusfa A (i Hey Ho^fMm6a
( İHAN(iİ!<, Ero), E/n/r
/İrs/af? ve
İstanbu! 2005, s. ! 16
W^/7/erew Enver Paya.
ÇETİN, Atiüa, "İstanbul'da Tunus!u!ar", Pap/Mwsa/ Par//?, Nisan !995, s.
60-64
/- 4 r^h R r /g r A r /
A- Ba^hakanttk Osman)) Arşivi
A- #(A-t. /ra^r/er .4J/n e \e A/era/?/^ f/. JZA7
No: 113 !331 L 0 6 . ! ! 5 1332 M 29. 113 133! L 0 6
B-R^74 D a n a ^ sıv//v /raJe/e/ 7a.sM/// ^DL77)
No 39 24, 30 50. 6151.
B- \TASE \rşivi
k . i '^ 9 . ds "9. fhr
k-
)^39.ds 49. fhr ). 33. 34.44
k^
i^42. ds 65. fhr 2-4
Kls. 1846. ds. 79. fbr. 13.
Kls 1846. ds. 79, fbr. 8-!0.
K!s. 1849.ds. 100. fhr. 1.
2- K itaplar ve \!aka)e!er
A B U N -N A SR. Jami! M ., ,4 ///.s/on' o//Ae A/ag/vr//) /7? //?e /.s7aw/c Per/aa',
Cambridge i 987
.4n^vra A //İ/a/ V/a/?A:ewei/ ZaA///ar/, (Haz. Ahmet Nedim), İstanbu! 1993
A n f Cemil, 7e^7r//a/-/ A%v/?.sı/.ta, İstanbu! !997
ARSLA\ . Emir Şekip, Ö//7we G /Je ^ Ka/Ja L/ç (7.swan//, (Çev. A ziz Akpmarlı, Yay. Haz. Mehmet A k i f Ba!), İstanbu! 2005
B A L C IO Ğ L U , Mustafa, (7.swa/7// /w/?ara/ar/:/gM 'n^/7 R/r/ne/ DZ/nya &vva^/ M# G/r/}7/î^e Z////?a/ ve 7era/rA/ Cew/ye// 7 7 Pa///, Ankara
Üniversitesi Türk İnkı)âp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanm am ış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara !985
B A L ( ! ( ^ L U , Mustafa, 7e}A/7a/-/ ATaAsz/sa J^//7 C'Mfw/?Mr/ye/e, Ankara
2(X)!
B L R K L S , N ıya/ı, /İra/j D///7^as/nJa A/aw/ye/, Af////ye/^7//A, &/sı^//zw,
İstanbu! 1969
İ^1R(^LN. M uhittin. ////Aa/ ve / f r a M / 'J f /(7 .S'e^e,!, (Yay. Haz. /e k i
Arıkan), İstanbu! 2006
HUR Ot BA, Habib, "Türkiye vc lun u s", A7////ye/, 29 Mart !965
ÇETİN, Atiüa, "X !X . Yüzyıtda Osmantı-Tunus İ)işki!cri vc Bazı Tunus!u
Şahsiyetler", 717/ A Dt/nya.s/ 7ar/A Derg/.s/,! !987. s. 2-6
ÇETİN, Atiüa, 7MMM.S 7a R/r Eğ///w Al:vr:/wM. .SaJ/A/ Aa/e// /7<^73^. Pra/^
Dr. ReA/r Af:7///Aag/M77a^rwagan, (ayn basım). İstanbu! !99!
DA N İŞM EN D , İsmai! Hami, "A!i Başhamba'nm Yaktığı Ateş". A/////yez.
18 Ocak 1952
DA N İŞM EN D, İsmai! Hami, "Tunus'a Karşt Olan Tarihi Borcumuz".
M7//ye/, 28 Ocak 1952
DA RG H O U T H , Abdc!kcbir, Dz/ PacAa
tarihi yok)
.Son De.seen&f/7/. (basım yeri ve
ERTÜRK, Hüsamettin, /A/ Devr/n PerJe ^r^a.y/, (Hazırlayan Samih Nafiz
Tansu), İstanbu! !969
EZ-ZİRİKLİ, Hayreddcin, e/-/l/âfM-/
7erâe/w // Ey/nvrM 7-P/ea/
ve'n-Mjâ-/ w /ne 7-^/*a/? ve 7-A///^/ ar/7)fn ve/ A/^/eyr/A/h. be­
şinci cüz, üçüncü baskı, (basım yeri ve tarihi yok)
F1TOUSS1, E!ie-Aristidc Benazet, Z.'E/a/ P/vn/^/en e/ Z.e Pro/ee/ora/
Frakça As ///.s7o/re e/ Organ/^a//on
Paris 1931
G ED İKLİ, Yusuf, "Osmanh Yanlısı Arap Liderlerden A!i Başhanbe". R/yogra/? ,4na//r, Ocak 2005, s. 53
G O R G E O N , François-iskender Gökatp.
İstanbu) !990
re
ZMnytitf. (<;ev Cüne)l Akaitn^.
GREEN , Arnold H., 7*/?e 71/;?/.y/aH &7a^?a
&x7a/ ^/nvrn/re
a/7</ /?e.s/)^/?.se /r; /Jeo/ag/ea/ G/rren/\. Leiden 1978
G U ELLO U Z, E. -A. Masmoudi-M. Snıida. ///\/a/rt* Je /a 7*M^/.\/e Z.e^
7e/??/^.s A/aJer/;e.y. Tun is 1983
[İLERİ], Cela! Nuri, Af//?aJ-/ A/a/M. Yeni Osmanh \!atba'ash İstanbul
!33!
K A R C I, Erol, D.y//;a/;// Aav^aA/ar^;a Gorr fra^^a
M Aga//.
((!azi Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yakmçağ Tanh!
Anabiüm Dah. Yayuıtannıannş Yüksek Lisans Tezi). Ankara
2007
Tm k iia t-!
l
U ru ü f-ü
M niresf
k i l ! ^Y!L\!AZ. Vahdet. "Y usuf Akçura \c 191h Lozan Milliyetler
Konferans]". r/zrA/t/. \\ İÜ. (Ld. Haşan Celal (lüze), Kenıal
Çt^ek. Saltm Koca). Ankara 2002.s. 460-463
K1L1^!L\!AZ.
\ahdet.
Ankara 1999
lA/A.s/aa////; ////7(//.\7a// A//.sır;/;//
Kh YK L RL \. \aki. .-İjtvAnrt/H Av/A/J/
/ / W - 7 9 r ^ . Ankara 1998
Z/a/z/Y/Za/*
L A N D A L . Jakob \!.. P<M?-A/(jfM Po/z7z^;Azz/. (Çev. Nigar Bulut), İstanbu!
200!
M AHJOLB1. Ali.
Ozzgezzf.s Jz/
Tunis !982
/Va/zbzza/ f/? f/z/z/sze
ÖKE. Mim Kema!. MAv/ef
&//7
Tta m sh t A(i Mey
3- İnternet Kaynaklar)
http://www.archives.Mat.tn (22.03.2010)
http://w w w .citovcnsdcsdcuxrivcs.cu/bctter/index.t)hD ?oD t!on^com
(24.02.2010)
http://www.cn.rodovid.orc/wk/Pcrson:220421 (19.03.2010)
http://www.fr.wikipcdia.ors/wiki/AliBachHamba (22.02.2010)
kaynağ! El Hadi Jellab, ^/z
//aw/?a, Tunis 2005, s. 13-50)
(sitenin
http://www.seschichte-transnational.clio-online.net rezensionen id=12294
(19.03.2010)
4- Gazete!er
[\1E\TEŞE. Hali!]. 0^z?za/7/z A/ec//.s-z A/f^z/AYv/7
,4A7//ar/. İstanbu! 1986
ÖKE. Mim Kema!, Gar/
']
/Av/// Ma/7/ayf M/H
Akşam, 8 Nisan 1962
Milliyet, 8 Nisan 1962
Fev-rz /V/azY/z/z, İstanbu! 2009
Müliyet 29 Mart 1965
İstanbu! 2005
Ö ZD EM İR. Bü!ent. /fzgzV/r A/z/z/?ara/ /?apor/arzzz&7 F/y/^6*/7 H/z'^zye, İs­
tanbul 2008
PEHLİYA\L!. Hamıt, *Osman!!İarda İstihbaratçthk", 7*/7r^/er, X!H, (Ed. Haşan Cetat Gü­
ze!. Kema! Çiçek. Sa!im Koca). Ankara 2002, s. 653-667
Ekler
Resim 1: Ali Başham ba'^_______________ Resim 2:.\!i Başhamba'^*
PERKİNS. Kenneth J., ^ M j/o /ı q/,A&)J^rz7 rzzz7z^/a, Cambridge 2004
STODDARD, Phi!ip H., 7"^A//a/-z ^/zjzzya, (Çev. Tanse! Demire!), İs­
tanbul 1993
ŞEKER. Mehmet, "A li Baş Hanbe", 7!vr/rzye Dzyaz7g/ Ma^/z /y/Jzzz ^Z7j/A11, İstanbu! 1989, s. 282
AKÇAM. Taner - Vahakn X. Dadrian, 7e/7<rzr vf 7a^/z/ D/van-z /Var/?-/
()r/z Za^z//arz, İstanbu! 2010
T '/N A YA . Tank Zafer, 7*z/r^zya ^.Szym z Par/zVer, İÜ, İstanbu! 1989
TL\GER-ZA\ETT1, Andreas, Aa CowwzvA7/(-a//o/7
/)M/
Paris 1996
7*^/7/.? p/ A/az?-
"Tunuslu Hürriyet Mücahidi", KaAz/7 7arz/7//Mzz, 1/1962, s. 379-380
ZİADEH, \icola A., (^rz/z/zs r// A^//^^a//.sw z/7 7*MH/s/a, Beirut 1962
Zİ YA G Ö K ALP. MaA^/p/pr/A', (Yay. Haz. Şevket Bcysanoglu), İstanbu!
19X0
' ^ /!/^;/^
/*7A" ^//
A li M ahjoubi, /(\ (^r/g/zh'- Jzz
/ V .^ ) .lu n is 19S2. s. 126 ve AKletkebn
(hastm yeri ve taüht yok), s 53.
22 032010^,
Darghouth.
t't
/>M
^
------- -—
---------
KENDİ KALEMİNDEN TEŞKİLAT! MAHSUSA
K U M A N D A N ! DELİ HALİT PAŞA YAHUT
KtUÇ ASLAN
K endi kalem inden hayat hikayesini sunduğum uz Halit Paşa
O sm an lı, M illi M ücadele ve C um huriyet dönem inin önde gelen as­
ker sim alarm dandır. A slen K astam onu'nun Taşköprü kazasının
Y a z ı K ö y ü 'n d e n olan H alit Paşa aşağıda verdiğim iz öz geçmişini,
siyasi nedenlerle orduda tasfiyelerin y apıldığı 1919 yılında, D oku­
zuncu K afkas Fırkası kom utanı iken O sm anlı Harbiye Nezareti'ne
sunmuştur. Teşkilat-ı M ahsusa tarihine de önem li katkılarda bulu­
nan hayat hikayesini H alit Paşa şöyle anlatmaktadır.
"6 A ğustos 319 (19 Ağustos 1903) tarihinde Mekteb-i Harbiye'den neşet ve M ülazım -ı sanilikle üçüncü ordu İzm ir R e d if Fır­
k a s ın ın 1.Taburuna misafereten verildim . Taburuma Eylül nihaye­
tinde
Köprülümde
ütihak
ettim
ve
Şubat
13!9(Şubat
1903)
evasıtm da Ş im ali A rnavutluğun isyanı üzerine Yakova ve İpek
üzerine yapılan harekat-ı askeriyede butundum . A m avudlann de­
haletine m ebni vaziyet kesb-i sükun etmiş ve taburum muharebeye
girm em iştir. Ağustos 320 (Ağustos 1904) evasıtmda İzm ir Redit
Kafkas i!cri harckattnda Ha!it Bey'e "Kthç Astan . Topa! Osman t Te$ki!at-t Mahsusa'ya kazandıran Hüseyin Avni Bey'e de "A!pas!an unvanları ven!di$itn Ah­
met Faik Günday hattraİannda yazmaktadır. İki Devir Btr İnsan. "Ahmet Fatk
Günday ve üahratan". Süteyman Heyogtu. Bengi Yay.. İst.. 20!!. s.420
Tc ^ 6 ifa t-î Malumsa Ya httt U m u r a ^arhiye D a ire si
M ahsusa Kum dm iattt Deû H a R t Pa^a Yahut
Astan
Taburu'nun terhis edilmesi üzerine taburumla İzmir'e geldim. 26
Kanun-ı sani 328 (Ocak 1913) bidayetinde Çatalca Hattı mü­
Ağustos 32! (8 Eylül 1905) tarihine kadar İzmir Taburu'nda bila­
dafaasında Gültepe denilen mahale kıtamla keşif taarruzu yaptım.
hare rütbe-i haliyemle Yem en'de bulunan Üçüncü O rdu'ya ve
İşbu harekat esnasında bacağımdan mecruh oldum. Alay kumanda­
Yanya
nım Harb-i U m um i esnasında Eskişehir Mıntıka Müfettişi bulunan
Nizamiye
Livası'na
mensub
2 !.A la y 'm
1.Taburu'nun
1.Bölüğüne maloldum ve mahall-i mezkure gönderiidim.
mütekaid Miralay Ahmet Hamdi Bey olup Yirmi Dokuzuncu Fırka
Yemen'de 1 Ağustos 322 (14 Ağustos 1906)' ye kadar kıtamla
Kumandanlığı münhal ve alayımız Üçüncü Kolordu'ya merbut,
bulundum. Miktarı pek çok olan muharebata iştirak ettim. Bu me­
Dokuzuncu Cevat Bey Fırkası'na mensuptu. Kolordu Kumandanı
saim neticesi, terfian inha olundu ise de terfi edemedim. Ye-
elyevm ayan azasından bulunan Çürüksulu Mahmud Paşa'dır. Bu
men'deyken 7.Ordu Kumandanı M üşir Ahm et Feyzi Paşa, Yanya
muharebede bir sene seferi kıdem zammı aldım.
Nizamiye Liva Kumandanı M irliva Feyzi ve mumaileyhin vefatı
Eylül evahirinde Dersaadete avdetle iki mah inzibat-ı askeri
üzerine M irliva Ahmet Paşa idi. Badehu, kıtamla Yanya'ya avdet
zabitliğinde ve bade 10 Teşrin-i sani 329'(23 Kasım 1913)'dan 23
ettim.Taburumuz Mehçeve'ye tayin edildiğinden terfiime kadar
Teşrin-i sani 330(6 Aralık 1914) tarihine kadar Harbiye Müdürlü-
Mehçeve ve muhitinde kaldım.
ğü'nde bulundum.
9 Temmuz 324 (22 Temmuz İ908)'te Prezrin mıntıkasındaki
Harb ilanı üzerine Kafkasya'ya müretteb, Yakup Cemil Bey
Y üz On Dokuzuncu A lay 'a mülazım-ı evvelliğe tayin edildim ise
kumandasındaki Teşkilat-ı Mahsusa Alayı'nın İkinci Tabur Ku­
de mezunen Dersaadet' de bulunduğumdan Birinci Kolordu'ya
mandanlığıyla hareket ettim. 17-12-30 (2 Mart 1915) tarihinde
mensub Dördüncü A lay 'm Üçüncü Taburu'na rütbe-i haliyemle
Alman Kaymakamı Ştange Bey' kumandasındaki Sekizinci Niza­
nakledildim. Bu taburdan, 31 Mart 325 (13 Nisan 1909) tarihindeki
miye Alayı ile alayımız Ardahan'ın zabt ve işgaline memur oldu.
ihtilal-i askeriyeyi müteakip Birinci A lay 'm Dördüncü Taburu'na
Yetmiş yedinci Rus ve numarasını anlayamadığım iki pilaston ta­
naklettirildim ve 17 Eylül 325 (30 Eylül 1909) tarihinde M irliva
buru ve bir Kazak Süvari Alayı ve iki batarya toptan ibaret müdafi­
Said Paşa kumandasında olarak, Seyyid İdris'in ihtilali üzerine
in elinde bulunan Ardahan'a taarruz ettik. Beş yüz mevcutlu ve sı-
Asir'e hareket ve Mart 326 (1910) evahirinde kıtam ile Dersaadet'e
avdet ettim.
nıf-ı muaveneden mahrum Teşkilat-ı Mahsusa Alayı şehid ve mec­
Yemen'de almış olduğum kıdem üzerine 1 Haziran 327 (14
Haziran 1911) tarihinde yüzbaşı oldum ve Y ıldız'dan çıkan jurnal­
lerin tedkikine memur edildim. İtalyanların Trablusgarb'a taarru­
zundan
sonra
328
Nisan
(Nisan
1912)
bidayetinde
ruh vermiş ve Sekizinci Nizamiye Alayı ise muvaffak olamayarak
ricat etmesine rağmen, iki kolumdan mecruh olduğum halde tabu­
rumla yaptığım taarruzda muvaffak olarak Ardahan'ı zabta sebep
oldum.
mahall-i
23-12-30 (8 Mart 1915)'da icra kılman ricat muharebesini dahi
mezkure gönderildim. Akrebiyye'de bulunan Y üz Yirm i Altıncı
ihtiyarımla hastaneden çıkarak toplayabildiğim kuvvetle icra ve iki
A lay'm Birinci Tabur K um andanlığında üç mahı mütecaviz bir
Sibirya kazak alayı tarafından baskına uğrayan Ardahan'ı tazyikten
kurtarmağa muvaffak oldum. Ardahan'a Oltu tarikinden bir fırka
zaman ifay-ı vazifeden sonra İtalyanlarla aktedilen müselahayı
müteakib, Balkan muharebesine iştirak eylemek üzere Dersaadete
avdet ve Yirmi
Dokuzuncu
Alay'm Birinci Taburu'nun
misafireten tayin olundum.
Fırka'ya mensub Seksen Altıncı
ile yapılan taarruza karşı, mevkiimi müdafaa ettim. Ardahan'ın tah­
liyesi esnasında muannidane dümdar muharebesi vererek, geceye
Üçüncü
kadar düşmanı tevkif suretiyle müfrezenin ricatine muvaffak ol-
Bölük
K um andanlığına
'
Tcşkitat-t Mahsusa kuvvetteriyte hirhkte Doğu Cephesi nde Rustara kar$t savadan
Atman suhayt.
Te ^ kiia t-t M a k u sa Yahut U m u r-u Şa rkiye D a ire si
M ahsusa Kum am iattt De& H o R t Paya YaAut K ı6 ç Astan
dum. Ardahan'da şaşkınlıkla unutulan kuvvetleri ve yollarda terk
edilmiş Stange bey kuvvetine ait bir top dahi bırakmayarak Arda­
han'ın şimali garbisindeki Şavşat'a ricat ettim.
Gerek Melo ve gerekse Melo'nun on altı buçuk kilometre ce­
nubundaki Arkenes mıntıkasındaki Ruslardan iki makineli tüfek ve
Ardahan'a taarruz ve ricat muharebelerindeki hidematım üze­
rine binbaşılığa inha olundum. 5 Kanun-ı sani 330(18 Ocak 1915)
emrim geldi. Gümüş liyakat madalyasıyla taltif edildim.Bu hatda
iken Rusların Erzurum'a karşı yaptığı taarruz ve elde ettiği muvaf­
tarihinde Teşkilat-ı Mahsusa Alayı Kumandanı intihab edildim.Bu
fakiyet neticesi olarak verilmiş emir üzerine hattı müdafaayı ihtiya­
tarihten Artvin'in tahliyesi zamanı olan 10 Mart 31 tarihine kadar
ri olarak 4 Kanun-ı sani 31(17 Ocak 1916)'de terk ve üç alaydan
Artvin'in şark ve garbında ve bilhassa 4 şubat 330 (17 Şubat 1915)
tarihinde yapılan ve dört gün devam eden Rusların 77.1 ve 77. 2
mürekkeb Müstakil Çoruh Müfrezesi namıyla Kiksim -Yusufeli ta­
rikiyle Tortum deresindeki Tahnik, Küşne karyeleri ve daha cenu­
birliklerinden ve Artvin Hudut Bölüğü'nden ve bir batarya toptan
buna taarruz eden ve Çoruh Müfrezesi ile ordunun sol cenahına gi­
ibaret müfrezenin adem-i muvaffakiyetine ve d e fin e şahit olan
den, Gavur dağlarına yürüyen düşman üzerine Küşne ve Meksor
Ardanus kasabasının garbında kain Arkim Mezrası Muharebesini
hattında mukabil taarruz ettim. Düşmanın Erzurum ve aynca Ga­
yine topsuz ve makinelisiz olarak üç yüz mevcutla ve bu muhare­
beden başka Ardahan'ın şimali garbisinde kain Şavşat nam m ahal­
de icra kılman m uhtelif taarruz muharebelerini yerli ahalinin him ­
met ve muavenetleriyle Rusların 77. 2 ve 77.4 birliklerine karşı beş
yüz miktarındaki teşkilat kuvvetleriyle muhafaza ve müdafaa ettim.
Müteaddid makineli tüfek ve yirmiye karib esir aldım.
Şubat evahirinde ordu kumandanı M ahm ut K am il Paşa'nm
emirleri ile Müstakil Artvin Müfrezesi kumandanı oldum. Artvin
üzerine şarkdan 77. Alay ve garbdan general Lazarof kumandasın­
daki iki alay piyade ve müteaddid bataryalarla takviye edilmiş
müfrezelerin taarruz etmesi üzerine Şavşat'ı tahliye ve Çoruh Neh­
ri'nin şark ve şimalinde hattı müdafaa ve garbdan gelen kuvvetlere
en son cephane ve erzak sarf edilinceye kadar 2000 teşkilat kuvvet­
leri ile Artvin'i bir hafta müdafaa ettim. Badehu bizzarure tahliye
yirmiye karib esir aldım. Haziran 31( Haziran 1915)'de binbaşılık
vur dağları istikametlerinden muvaffakiyetleri ve aldığım emir üze­
rine (İspir Nahiyesi) Ispir'in cenubi şarkisindeki Koçun Boğazı ve
bu boğazın şimalindeki Bulanık, Fedinik, Devedağı, Şehidli Dağı,
Çerkeş Deresi, Çoruh sol sahilinde Ayasu deresini hatt-ı müdafaa
ihtiyar ettim.
Rusların Karabağ'ı ele geçirmesi ve alman emir üzerine Erzu­
rum, Bayburt caddesinin garbındaki Çotak, Kop ve Mescitti Dağla­
rı ile Akdağ, Ziyarettepe, Karakoç ve daha şimalindeki 2210 ra­
kımlı tepe hattına ricat ettim.Dümdarımla 13 Şubat 31 (26 Şubat
1916) tarihinde İspir Kasabası'nm 20 kilometre cenubi garbisinde
ve Çoruh Nehrinin cenubunda kain Nurgah Karyesinden gelen bir
alay kuvvetindeki Kazak Süvarisi ine taarruz ile düşmanı tard ve bir
çok maktul, mecruh verdirdim.On bir kadar Kazak esir, yetmiş sü­
vari hayvanı iğtinam ettim.
ile 16 Mart 31 (29 Mart 1915) tarihinde hududa ve badehu 23 Mart
12 Mart 32 (25 Mart 1916) evasıtmda, ricat edilmiş Çoruh Va­
31 (5Nisan 1915)'de Melo Karyesinden geçen Melo Deresi hattına
disinde kain Karakoç, Şeyh Köy hattı taarruzla istirdad olundu. Bu
ricat ettim. Bu hatda müteaddid batarya ile takviye olunan iki
hidematımdan
pilaston livasına karşı firar eden yerli efrad yüzünden bidayette se­
Selahaddin Bey, tarafından Altın liyakat Madalyasıyla inha olun­
kiz yüz kuvvet ile ne top ve makinelisiz olarak badehu müfreze-i
dum
ahali-i mahal üyeyi takviye etik. 2500 mevcuda iblağ olunarak yir­
Bayburd'un şarkında kain Masad Boğazı'nm şimalindeki 2400 ra­
mi gün fasılalı devam eden yedi ciddi taaruz-ı düşmaniyi ağır zayi­
kımlı ziyaret tepesine taarruz eden Ruslar, zayiat ile püskürtülerek
at ile ref ettim. Badehu Melo müfrezesi namını taşıyan müfrezem
bir zabit ve müteaddid esir alındı. 2 Nisan 32 (15 Nisan 1916)'de
düşman Kop Dağı'na taarruz etti. Mecruhatımla neticelenen muha­
bir takım topla takviye edildi.
dolayı
ve taltif edildim.
Üçüncü
Nisan
Fırka
Kumandanı
32 (Nisan
Miralay
1916) bidayetinde
Tc^hifat-t Mahsusa Yahu! U m u r-u ^arhiye D a ire si
rebeler
yapıldı.
Bu
ana
kadar
mesbuk
hidematım
takdir
buyuı*ularak 20 Haziran 32 (3 Temmuz 19!6)'de kaymakam ol­
dum. Kolordu kumandanım Beşinci Kolordu Kumandanı Mehmet
Fevzi ve ordu kumandanım Ferik Vehib Paşa Hazretleriydi.
Te $ 6 i6 tt-t Mahsusa Kunta aJa nt DeR H o Rt Pasa Yahut K t& t As6m
Badehu 6-2-34 (1918)'te Garb-i Dersim Kürtleriyle Erzin­
can'ın tahlis ve istirdadına memur edildim. 12-2-34 (19!8)'te Er­
zincan'ı tahlis ve istirdada muvaffak oldum. Bu hizmetimden dola­
yı üçüncü rütbeden mecidi nişanıyla taltif olundum. Badehu Kaf­
umumi Rus taarruz muharebeleri Bayburd'un şarkındaki Masad
kas Birinci Kolordu'ya merbuten Sansa Müfrezesi namıyla Mamahatun istikametinde ricat edenlerin takibine memur oldum.Bu takip
Boğazı'nm şimalindeki Ziyaret ve Kaledere Tepeleri ile Ziyaret
neticesi olarak Kara Suşehri üzerindeki Kötür Köprüsüne kadar
Tepe'nin garbındaki 2350 rakımlı tepe şarkında şiddetlendi. D üş­
mıntıkayı işgal eyledim. Badehu, Sansa Müfrezesi lağvedilerek yi­
19-6-32 (2 Temmuz 1916)' de Çoruh Müfrezesi cephesinde
man bu üç noktada mevzii bazı muvaffakiyetler elde etti. Badehu
Bayburd aleyhine en müessir bir vaziyette olan 2350 rakımlı tepe­
nin ileri hattını elde eden faik düşman aleyhine 20-6-32( 3 Tem­
ne Garbi Dersim Kumandanlığı ünvanıyla ve bir kısım Dersim
Kürtleriyle Dokuzuncu Kafkas Fırkası'na merbuten ileri harekata
memur edildim.
muz 1916)'de icra eylediğim taarruzda düşmanı m ühim bir m ağlu­
Mama Hatun, Yeniköy mevakiini Ermenilerin tahliyesi üzeri­
biyete duçar ederek mevziyi istirdad ve bir zabit ile yüz kadar esir
ne, Aşkale ve Karabıyık mevakiini muharebe neticesi olarak Er-
aldım. 21/22-6-32'de düşman tarafından ikinci olarak tekrar edil­
menilerden zabt ettim. Aşkale ve bilhassa Kara bıyık' ta külliyetli
miş taarruzda o mevkide bulunan bir bölük kuvvetimle yolda bulu­
miktarda erzakı ele geçirdim.Düşmana bırakmadım.Kuvay-ı M illi­
nan bir tabur kuvvetindeki takviye kıtaatın muvasalatına kadar za­
ye ile Erzurum üzerine taarruz, iğtinam edilmiş bu erzaka müsteni­
man kazanmak için müteaddid hatlar ile ilerleyen kesif Rus taarru­
den başladı.Daha şarka hareket ederek Erzurum -Bayburd tariki
zunu tevkif için düşman sipere girinceye kadar müdafaa ettim. K u ­
üzere ve Ilıca'nm beş buçuk kilometre garbında Haydari karyesi
cak kucağa yapılan bu gece muharebesinde ağır surette ve yedinci
hattına kadar olan mıntıkayı düşmandan tathir ve müfrezem bu
defa olarak mecruh düştüm. Sadık bir nefer sırtında taşınarak mevt
hatda iken Erzurum ve civarında bulunan düşmanın tertibat-ı
veya esaretten kurtuldum. Bu muharebede hidemat ve fedakarlığım
tedafuiyesi aleyhine daha mücaz olacağı orduca tasvip buyurulmuş,
takdir buyurularak Vehib Paşa Hazretleri tarafından gümüş ve
sağ cenah müfreze kumandanlığına tayin olunarak Haydarı karye­
altun imtiyaz madalyasıyla taltif edildim.
sine gittim.Haydari'nin şarkındaki Haneğe karyesini Ermenilerden
Tedavi ve tebdil-i havadan sonra İkinci Ordu ve Dördüncü K o­
lordu'ya merbut 9-5-32( 22 Mayıs 1916) 'de Garbi Dersim K u­
m andanlığına tayin ve 9-6-32 (22 Haziran 1916)'de vazifeye m ü­
başeret eyledim.21-6-32 (4 Temmuz 19!6)'de Erzincan'ın cenu­
bunda ve Karaca kale nam dağda icra kılman bir muharebede Rus­
ları zayiatla tard ve Ruslardan iki makineli tüfek ve müteaddid esir
aldım. Badehu, 18-7- 32(31 Temmuz 19!6)'de Erzincan'ın cenu­
zapt ettim.Dört yüz seyyare, iki makineli ve bir takım toptan ibaret
Ermeni
müfrezesi
istirdad maksadıyla
Hanege'ye taarruz et-
ti.Hanege Karyesi'nde bulunan iki bölükten ibaret ileri karakol,
kuvvetim tarafından tard ve Ermenilere yüze yakın maktul verdirildi.Esir ahndı.Makineli tüfek iğtinam edildi.Mukabil hareketle
Haneğe karyesi şark sırtlarında Ermenilerin yaptığı mukavemet kı­
rıldı ve zapt edildi.
bunda kain Mercan, Taydak, Kırandaç Dağları hitamında bulunan
Badehu, Kale deresi ve Köprü hattında bulunan kuvvetimi Rus
Ruslara karşı o zamana kadar Hükümet-i Osmaniye aleyhinde isti-
mevaziini ve buralarda noktay-ı istinadiye haline getirilmiş tepeleri
mal-i silah eden Garbi Dersim aşairini bir fırka haline vaz ederek
işgal eden iki alay Ermeni kuvvetini cepheden işgal ve tesbit ile
12-3-34 (1918)'te iki tabur ve iki batarya top Kale deresinin şimali
keşif taarruzunu icra ettim.
garbındaki 1865 rakımlı Son geriç Tepesi'ndcn hudud-ı rabiyesi
Te sM a t-t M ahsusu 1 ahut H u m r-u ^ar^iyc D a ire si
üzerine düşerek Ermeni!cri m ühim bir hezimet ve telefata düçar et­
tim. Müteaddid top. hayvanat ve pek çok ganaim, esir c!c geçti.
12 13 gecesini kısmen te! örgüleri içerisinde geçiren müfrezemle
13-3-34(1918) sabahı taanuz ederek Erzurum'u i!k o)arak işgal et­
tim. Ermeni dümdarlarını. bir kısım Erzurum ahalisinin muavene­
tiyle şarka tard eyledim.
Badehu Erzurum Mevki Kumandanlığına ve bundan üç gün
sonra dahi İslam Ordusu'na mensup Üçüncü Kafkas Fırkası K u­
mandanlığına tayin edilerek 28-3-34(1918)'te Trabzon tarikiyle 4-
'i e$6i(nt-t Mahsusa Kuntauıiatu !) e ti) ta&t f'a^a Yahut
yaşında bir erkek kardeşim vardır. Validem ve kardeşim pederden
mevrus emlak ile idare-i tayın ederler
B. Lisana işae olmadığım gibi asar ve ihtisasatım yoktur.Daha
ziyade ihtisasatım mesleğimdedir.
C. Ben, orduya karın doyurmak ve bir ihtiyaç temin etmek de­
ğil sırf şeref için girdim. Esbab-ı maruzadan dolayı orduda kalmak
arzu ederim. Fakat tekaütlüğü tenzil-i mevki ve rütbeye her vakit
tercih edeceğim."
4-34 (1918)'te Acara'ya vasıl oldum.7-4-34( 1918)'te bin kadar
Dokuzuncu Kafkas Ftrkast Kumandan)
A caralı yani yerli ahali ile Batum Muharebesine iştirak, 14-4-34
(1918)'te
Batum'un
işgalinde
bulundum.
As(att
15-4-34(1918)'te
KAYMAKAM HALİH
Batum'un şimali şarkisindeki Habakovi istasyonunu Gürcülerden
aldım. 16-4-34( 1918)'te A ğni'ye memur edildim.Mahall-i mezkura
elli altı zabit ve iki yüz yirmi dört küçük zabitten mürekkeb kadro
Halit Paşa'nm el yazısıyla kaleme aldığı tercüme-i hali burada
ile geldim.Ahaliyi askerliğe tavzif ve Ağniye muhaceret ve aynı
sona ermektedir. Halit Paşa bu tarihten sonra, Anadolu hareketini
zamanda Ahılkelek ve Tiflis istikametlerinden muhasarayı refe ge­
başlatan Mustafa Kemal'in yanında yer almıştır. Bu meyanda:
len Ermeni ve Gürcü kuvvetlerini mağlup ve huruç etmek isteyen
T BM M . Hükümeti döneminde Şark Cephesi'nde Ermenistan'a
mahsuranı tard ederek muhacereti idameye muvaffak oldum.
karşı yapılan harekata iştirak etmiş, 6 Aralık 1920'de rütbesi Mira­
Ağni'ye hücum, Ahıska'ya hücum ihzaratı ve cephane noksanı
laylıkla yükseltilmiştir.21 Ocak 1921'de Tümen komutanı yetki­
Batum'dan ikma! ve fırka, sekiz saat sonra hücum tekrar etmiş
siyle Kocaeli Grup K om utanlığına tayin edilen Halit Paşa, birli­
iken, Batum Muahedesi mucibince Ahıska teslim oldu.Badehu 10-
ğiyle İkinci İnönü ve Kütahya Eskişehir Muharebelerine katılmış­
6-34(1918)'te Ahılkelek mıntıkası şimalindeki Ermenilerin tardına,
tır. Sakarya Meydan Muharebesi'nde 12. Grup Komutanı. Büyük
fırka memur olarak vazifesini hüsn-ü ifa eylemiş ve muahededen
Taarruz'da Kocaeli Grup Komutanı olarak görev almıştır.31 Ağus­
sonra Ahıska'nın şimali garbında Abbas tuman kasabasına taarruz
tos 1922'de Mirlivalığa nasbedilmiş, Temmuz 1923'te tedavi için
eden Gürcüler iki defa mağlup edilmiş, m ühim zayiata uğratılmış,
Almanya'ya gönderilmiştir. Batı Cephesi Komutanlığı emrindev-
Ahıska ve Ahılkelek muharebelerinde fırka top ve makineli tüfek,
ken T B M M .'nin ikinci döneminde 183 oyla Ardahan mebusu se­
erzak ve mevaşi iğtinam etmiş ve bir çok esir almıştır.Badehu fırka
çilmiştir.
tarafından Ağni, Ahılkelek ve orduca dahi Elviye-i selase tahliye
T BM M .'nde meydana gelen müessif bir olaydan sonra. 14 Şubat
olundu.Bazı siyasi tesiratla Üçüncü Fırkadan açığa ihraç edil­
1925'te vefat etmiştir.*'
M illi
Harekatın
müessislerinden
olan
Halit
Paşa.
dim.Badehu 27Teşrin-i sani 335 (1919) tarihinde Dokuzuncu Fırka
K um andanlığına tayin olundum.
A.
Ashab-ı emlakdcn Ahmet Bey'in oğluyum.Pederim vefat
ettiği gibi ben de bekarım.Yetmiş yaşında bir valdem ve otuz üç
^
'
Kara Kuvvctkri Arşivi.. Hatit Paşa Dosyast
Azmi Süstü vc Mustafa Matcto^tu. Atatürk ün Sitah \rkada$!an. \! Wl\a\ .
Akara ! W
s. 125
TEŞKİLAT ! M AHSUSA YAHUT
UMUR-U ŞARKİYE DAİRESİ
Yabancı devletler hakkında bilgi toplamak, toplanan bilgileri
değerlendirmek ve hassas taraflarım kullanmak suretiyle onları za­
yıflatmak, bölmek için yapılan faaliyetler, genel anlamda istihbarat
olarak adlandırılmaktadır. Savaşların kazanılmasında olduğu kadar,
barış devrelerinin de uzamasında istihbaratın büyük bir rolü olduğu
açıktır. Bu gerçeği bilen devletler bütün imkanlarını, bağımsızlık
ve güvenliklerinin teminatı olarak gördükleri istihbarat teşkilatı
emrine vermektedirler. Bu yüzden, tarihin eski devirlerinden bugü­
ne kadar kurulan her devlette bir istihbarat örgütünün varlığı göze
çarpmaktadır.
Osmanh imparatorluğu da bu gerçeği dikkate alarak, istihbarat
faaliyetlerine önem vermiştir. Özellikle H. Abdülhamid istihbarat
işlerine pek önem vermiş ve istihbarat işlerini bizzat idare etmiştir.
Yıldız İstihbarat Teşkilatı da denilen bu haber alma örgütünün ne
olup olmadığı araştırma gerektiren bir konudur. Ancak. Batılı dev­
letlerin emellerini gerçekleştirme yolunda bir engel olarak görülMu makate; Türk Dünyast Tarth Pcrgtst. S
\a\t!)!anmt?nr
Tn^M iat-t M uhatsa 1 u h u i U m u r u ^ar^iyc D a ire si
düğünden onların boy hedefi haline gelmiştir. !!. Meşrutiyetin ila­
nından sonra birçok kurtıluş gibi bu teşkilat ta dağıtılmış, görevleri
Miralay Galip Bey idaresindeki Eıııniyet-i Umumiye'ye devredil­
miştir. Ancak gelişen olaylar, kuvvetli bir istihbarat teşkilatına ih­
tiyaç duyurmuştur. Nitekim, bu ihtiyacın bir göstergesi olarak Bi­
rinci Dünya Savaşı başlamadan kısa bir süre önce çalışma konu­
muz olan Teşkilat-! Mahsusa kurulmuştur.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Pan-İslamizm ve Pan-Türkizm
politikalarının somut örneklerinden biri Teşkilat-ı Mahsusa'nm ku­
rulmasıdır. Teşkilat-ı-Mahsusa Dairesinin ilk teşkili, 17 Kasım
1913 tarihine rastlamakta olup kuruluş sebebi, kuruluşundaki tarih­
sel faktörler ve mahiyeti bir belgede şöyle açıklanmaktadır:
"4/e/
77?A/raz7 //e
a/e/77 -/ A/aw ve
^ar^/ye-7 7s7aw'//?
G a/^(y e Az/vve^/en^ege /?ay/awA^/r. O
zawa/7a ^7^a7* Gaf^p/z/ar a/ew-7 A/aw o /rary/ /eJa/^/'
va-
z â e / a/zr^ez?, 0^wa77/7/ar/77 ^/yaz?a Wa7? r/ca/' e^e/er/Tz^/en
sonra wzz/ra/?z7 /aarzvza geçezz ^vrzvpa/z/ar /y/azzM ^a^z/arz77 a Aa^ar ge/^7z/er. P/rene ye /raJar yayz/az? ^ ra p a'ev/e/z (/e
,4/rzAay'a aZz/zzTjezz, Garp///ar, ^/rz'Aa nzzz werAezzne Aa&rr
gzr<7z/er. //zzz/ Dezzzzzne, A^a/^as (Tag/arzn^z Aa^Tar z/zarzzaz?
^/^azz/Zer ve /r#Hz/erzz7 yz/v^/^rzz?^ çzA/zA*/azz znaaf&z fe<7rzcez7
wer^ez/erz/7e&)grMjMMrMyez7yzz/zzczv, ezzez, ewzcz /fvrzzpa/z/ar
^zzra/arz AzvyaZZz/ar ve T/zzz^/AsVan a /a7?7az?7ef? yer/e^^z/er.
//ar/?-z (/wz/wzye /:aJar z77ewa/z/:-z OszTzazzzye " ^arA A7e.se/e.yz" a^7z a/ZznJa zw/?az7zz7 /7iM%a<%/ewe-s7 o/azz wM(7aa/aya Z7awze/ o/^zzgz/ gz/?z /ran Ja/z/ /ngz/zz/er ve /?z/.s/ar /?eynzn^/e /aAszw, 4/g^zn &v/zz /?öy/e /?zr aAr//?e/e zzaznze/ zJz. Fzvz7(7az7 an/ayz/zr A/ ^ar^zn 7s7aw Dev/e//erz ve a/e/-M7MM/M a/ezn-z A/azn
G^rp/z/^r /ara/zn^an zw/7aya wa/7Azvz77 ve ezvw/esz ay 77 7 /e/?//^eye znarzzz^Mr. A/zv/aarrzz Jev/e^/erzn zawan ve /arz/z /
z/z/?arzy/a e/n.s ve z.swz (7egzy.se Je waA.sa//ar/ (Zeg/yweweA/e(/z'r. A'z/rJzzn a/ZznJan Azzzzvyzz Azzr/arwaya ge/en Aa.sa/)7n gavre/z ve fe.)eM%.v% ^//zye/znz vzvezvJa ge/zrweA zçzna'zr. ^zv Aanaa//er Aaryz.szn&z wzv/A-zz O.sznan/ye ve a/e/zvwzvw ^z/ezn-z
7s7awzn /7a/asa çare.sz z.se Azzvve//enweA/en /7)are///z'.
I
M aitsuso Yahut U m u r u Şarftiye D a iresi
A^zzvve/ ya (7a/?/7/ ZeraAA/yaZ //e veya /7arzez z^//aA;/ar z/e
vzvcz/Ja ge/zr. 7eraAAzya/-z Ja/zz/zye .szzAz/n-z /ara.y.STvZ/an 777a.szzzz/ye/ //e o/^r. /7ar/ce Aary/ /7zzJzv//arz Zez7zzz7, ^//A7a/-;' 7<7ar/
ve /rap7/M/a.syon/arz re/" ç^re.sıV?/ /ew/7? e^weJ/Açe
J^A/Z/y^e A7e v^A/^ A7e Je
/7a.?;/ o/Mr.
7/(?hc/
^Mwe//e^we^ çare-T/y/e
/ew/A?e
ge/wce; 7/ar^-/ (/fMMfm g/^?/ 5/r
J*ev%a/^<7e ZM^Mr e^/y/'/. 77/ç^/r G<yrp/; (7ev/e/
o /^
/^r<^ (7e-s7-/
MZ(vfw^Z(7/ ve Mz<3^77<3<7/. Q7^^z7 77ar^-f
(VwMw(ye wM^<7Jew we^?^/A-/ /?7//ivz /?ro/e/er(y/e
ve
?(3A.s7fwe A?^vwze/ ve
z/ya/e^
gözf/ o / ^ G^rp Jev/ef/er(y/e Mgr^wqyo WM^yaz/r ^^/zv/?z/vor<7z/. 77^r^-/ LTm/fn;
//e ^ /a -e /e geçweye/7 ye/7/
v^z/ye^
e^/. Garp <7ev/e^/er/ ^/z/w ^7a/re/?w ve /f7//aZr/M ve a/e/7/w^/77 a/e/??-/ A/aw/A7
oA3aw/(3nM(3
arz^y-i
/evAa/a& //e f/^tyaç gö^fer^/er.
a/?va/, /a^nyeye n/CM eJ/^ce ga//p <7ev/e^/er ara^^<7a ^a/-yayJ/^ ^j/e (7ev/ef/w/z/77 ^ay/^Ja^/ Jera'-/
Mzwa /aw e^a^ Aa/acaA7/. A///a^ wz7JJe// zar/z/7^a ^/z ^e//r/ /j-
//^/a//w/z7 ^ew//7 /Ç7/7 <7o.sV/ar;/?7;za
^an/ara^r /^/^aJ/,
wa// az/w //7/(yaç/ar7W7z//? /e/?7w/
/M7/^e/?^/er7W7ze o Au(7ar ^ag/a/?aca/r /J/^r A7, /7e//ee^e /j^/r/a///77/z ^a^^ra /a/r re
.yera/Me zav//7ayaca/r^.
Do^/ ^7^777ar7 /7 er f;7?7z/ /^v/ı/paZ/ (/ev/e///7 ^a/ /r/7 ^/r za//e.
a/e/7V77?MW a/ew-/ /j/aw a o/an /?/;' vaz/'ver/ va/*J//'. Fz/ vaz/yef
/^e <7o^/ ve a'7/ywa/7 /?er /fvrz/pa// c/er/e/77 7 /7!e/7/âan/!e. a/e/fz/MMWa/ew-/ A/a/77//7, /?7/^7//77e/-7 A/a/?7â e/7//7 /Hazarraf/naJ/r.
/V 7/ M w e ^-7 G j7?7a/7/ve '/7//7 v e y a / i / n
v e a/e/t/fm /M ? a /e w - /
A / a w //? yarTr//? w7e/7/aa/7He o / a / a ^
/ff7 /?aJ/ \e /?7/777/ vMCM&j
g e / / / 'w e
D ^?/
/r7/vve/7
G-s*/77a77///arJar^//.
v e J7^*7?;a/7 Ga7*p/7
(7 e v /e //e r, /?7^77777e/-7 Oj?77?a77/ve '7777? v e a/e/77-7 /^/a77N7! 7(,'f7?nj7.
.s'/ra.s'/, /A /7^a^7 7İy/e7'77?^e A s / ^ / a / /7aM//77 /7a7*/)/tV7 ()/?ee a/7/a7777^/a/Y/7.
A7/vve/7 /7?ee/777/ e/777eA \e / t / r / e ^ ır 'u e / r (A ^M a////-
/a7'777 /77e/7a/7 7C'a/7a/777(/a77 ()/<//7ğ7/ g7^7 /^77 //eVt'f-7 7ff7/t7^7vev7
v77C7/(/age/7/'ereA Jer/e/ ra/)/afn /a DevAv-7 J / â e o/ara/rf/.
Te^ftitnt-t M a k u sa Yo ftttt U m u r u
D a ir& si
#;/ /zere/-/ /7///(7/r/vev/ v'7/r77(/(7 gef///77eA /ç//7 /V(7/-/?-/ (/wzv/77/'/77/7 /?/J(71'e/777(/e/7 ////)(7/e/7 F(/.S\ CeZ(7^7/',
g (7 /p ,
^ //7 g (7 z /,
/^ /r/^
AVe/*Arez/,
M / .s / r ,
Ze/7g//?(7/*, <S*OW(7//, A ^//<7V ^ & / / ( 7 / 7 , ^ ç e
,4/g<7/7AsV(7/7, Ç //7 v e
777<?/
777/77/^, T /^ /M .T -
/V(//?ey/.s7(7/7,
Ta ş& itat-t MoRsu^a Yo Rut U m u r u Şarkiye D a ire si
Bunların dışında kuruluşundan, lağvına kadar Teşkilat-ı Mah­
susa birimlerinde çalışanlar şöyledir:
&7(/(7/?,
a
^(/(7/(7/*7, ^e//7C /y/(7/7,
Müdür: Piyade Binbaşı Ali Rıza Bey.
r/V/AAy/(7/7-/ /?77.S, TV/ve, /^77J V e ^7/77(7//', ^7-
Görevliler:
r e ^ z e //? e y < r(7 /7 , C e / 777/ 7-/ A^7/%<zy, A / o g o / 7^ ^ / 7, A^/-
7*7777, ^/77(7Y77//77A, 7? <7Ay<3 v e A ^ A r e & )/7 y (7 g/7 ?/ /77e/7(7^7^&7 /*77%-
Abdürrab Bey: Urduca, Afgan, Beluc, Hind Lisanları Masası,
/(7/7 7/V(7/7J//*/77(7^, A/(7/77//7 /P(7rÇ(7/(777(7/7, (/(7ğ/^//(7/7 7*77^77/77/ ^(7-
Şeyh Hızır Efendi: Arapça Lisanı Masası,
V (jy V(7V(7y e(777/(7/7(//r/77(7^, /?77A77/77e?//77/Z7/7 ^ V////7(7 '& 7 /:/ eAe/77-
Şeyh Mehmet Efendi: Türkçe, Arapça Masası,
/777Vef-7 ^/V '(7^/V e^//7/ (7/*//r/77(7Ar, /Y < 2 f^- / (V/77 77/77/(/e/7 Ö/7CeA/ /?/(7/7/(7/777/ (7^(7/77e^e
l'<7
7/777/e(7////r
Süvari Mülazım-ı evvel Yusuf Efendi: Türkçe, Arapça Masası,
e ^ /7 7 e ^ /V(7f/?-7 (T/7777/777 e^/7(757/7&7 7777^(77 ^7 /^/:/^r//777 7
7Z(7/e^//7/
/e/777/7
7(777
a
N e Z (7 re /- 7
/<777/7 ^
(?/e/77-/ /y/^777777 A /ç/?//* <2/7 7?f;/7<%/ v e 7^7/27^7777 (7fZ7/ e?-
/77eye/7
^7//M/7
^V7*7/p(7///(7/*7/7
/77/W e/7
(/ev/e/77777Z7/7
/T/eygT/Z
o/(%Vg7/
/-S7//(7(/e.S7 /(7Z/777(//.
^0/7r<3 /?77 777^ 7 / / e y e
^(7(7(/e e/weyeceg7 g/7?/
ve
(7/7777-
sası.
Er Ziya Efendi: Almanca Lisanı Masası
7V (7/p Z(7// o/(/7v/7*<3/7
(/My/77(777 / 7 / ç / ? / / , 4 v f 77/7(7// ( / e v / e / /77M-
(7/7777/77/ e^/?(7j//?(/(/ /?/7e y e M -
g e r / / ? e (/M^/77(7/7 ^ V /T 7 p (7 // ( / e v / e / / e r tŞ<27^///(2f7/7,
( 777/ ^ ^ / 77^ 7 7 7 ^ 7
7V(7f/)-/
İngilizce, Frans;zca Lisaniart Masash
Zabit Namzedi Hami Efendi: Türkçe, Fransızca Lisanları Ma­
C e ///e } ^ e /77e//?77/ (//7777/*-77 y < 2 7 ^ (y e D(77fe.S7 / e ^ e A ^ M / 6 ^ 7 . ^(7/*^//-
O ^W (7/7/7/(7f7/7
/?/r/eye/77e/77e^/ g o y e - y /z ıe w< 7 / 77/ /?ro/?(7g(//?-
(/(v/(7r(7 /?(7y/(7(///(7f. y<7/^///<3/777 /?/r/e^/7?e.s7 / / e /?7//77ez v e y /% ;/w<3z / ) / r A (z/e //(7///7e g e / e e e ^ / e r ^ / . G ( 7 / p / / / ( / r / / 7 77/7777/77 /?/(7/7/(7f/
^e/7 / 7 /re^e Ax7/<2c<2% ve y(7r^///(7r 7 ^ 7/^Ar e(/er^e, /?%A%/77e?-;
0^/77(7 /7 /yeye ^#ry/ o/(7/7 /77 ev/r/-/ /(7/7(7^Mw/e/*7/77/7 (y/ce /e/?z//
e(/eceğ//7/ G(7/p///(7/* /?7/(yor(/77. ^ 7 7 g(/ye/7//7 /?////7(//g/ ve Z?t/ (/a/rey/ /e .y /j^ / 7.s*(//?e///7 /7 e (/erece //7^/y(7C(7 cev(7/? o/(/7vğ7//77/
geçe/? z<7/77(7/7 gö.s7e/*/77/y^/r."
Yukarıdaki belgede kuruluş amacı, çalışmaları anlatılan Teşkilat-ı Mahsusa'yı Harbiye Nazırı Enver Paşa kurmuştur. Bu Teşkila­
tın başkanlığını sırasıyla şunlar yapmışlardır:
*
Umur u Şarkiye Dairesi Tercüme ve Te!if Şubesi
Sü!eyman Askerî Bey: Kurutuştan 14 Nisan 1915 e kadar.
Er Ferid Efendi: Türkçe, Fransızca, İngilizce Lisanları Masası.
Sami Süreyya Bey: Rusça, Farsça, İtalyanca Lisanları Masası.
Bu büronun takip ettiği işler şunlardır:
Cezayir Dosyası
Mağrib-i Aksa Dosyası
Tunus Dosyası
Trablusgarp Dosyası
Mısır Dosyası
İran Dosyası
Belücistan Dosyası
Hindistan Dosyası
Afganistan Dosyası
Buhara Dosyası
* AH Bey Başhampa: 24 Mayts 1915-31 Ekim 1918.
Hive Dosyası
*
Cenub-i Kafkasya Dosyası
Hüsamettin Ertürk: 5 Arahk 1918.
Şimali Kafkasya Dosyası
Ta şfa ia t-t Ma&susa Yahut U m u r u Şarkiye D a ire si
Ta?6üat-t Mahsusa Yahut U m u r-u Şarftive Dairesi
Kırını Dosyası
Muamelat-ı Zatiye Masası: Er Hidayet Efendi
Siyonizm Dosyası
Evrak ve Dosya Şubesi
a
Müdür: Piyade Kıdemli Yüzbaşı Muhtar Efendi
Hindistan, Mtstr, Afgan, Arabistan Şubesi
Müdür: Doktor Fuad Bey
Muhasebe Şubesi
Afgan, Hindistan Masası: Abdürrab Bey
Müdür: Piyade Kıdemli Yüzbaşı Ali Rıza Hfcndi
Mısır Masası: Süvari Mülazım-ı Evvel Yusuf Efendi
Muhasebeci: Er Celal Efendi
Şark Şubesi:
Odacı: Talib Ağa
Müdür: Piyade Yüzbaşı Mehmet Nuri Efendi
Kapıcı: Er Ahmetoğlu İsmail Şam
Fahri Müdür: Köprülüzadc Fuad Bey
Emir Erleri
İrak Masası: Jandarma Yüzbaşı Sühey! Efendi
Er Ahmetoğlu Halim Mchmct-Drama
Kafkas Masası: Süvari Mü!azım-ı evve! Adnan Efendi
Er Selimoğlu Bahaeddin-Manastır
Kırım Masası: Süvari Mülazım-ı evve! Rafet Efendi
Er Ahmetoğlu Cemil-İstanbul
Türkistan, Şima! Türkleri Masası: Piyade Yüzbaşı Süleyman
Yusufoğlu Abdülhak-Edime
Efendi
Posta Erieri
Neşriyat ve Matbuat Tevzi Masası: Süvari Mü!azım-ı sani
Bahri Efendi
Daire Muhasebedarı: Piyade Yüzbaşı Seyfeddin Efendi ve
Kema! Efendi
Şarki
ve
Afrikay-ı
Garbi
Er Alioğlu Süleyman-Selle
Er İsmailoğlu Ahmet-İnebolu
Er Hasanoğlu Sadık-Afyonkarahisar
Rumeü Şubesi: Piyade Yüzbaşı Fuat Efendi
Afrikay-ı
Er İbrahim Hakkı-Koçhisar
Sevkiyat,
Umur-u
Tazimiyye, Muamelatı Zatiye, Kurye Şubesi
Er Mustafaoğlu Ahmet-Beyşehir
Sevkiyat Er!eri
Müdür: Süvari Kaymakamı Hüsameddin Bey
Er Mehmetoğlu Elmas-Trablusgarb
Afrikay-ı Şarkiyye Masası: İhtiyat Hesap Memuru Vekiü Nuri
Er Selimoğlu Tabun-Trablusgarb
Efendi
Yusufoğlu Ahmet Tavas'
Afrikay-ı Garbiye Masası: İhtiyat Hesap Memuru Vekili Nuri
Efendi
Nazırı Müşir İzzet Paşa'nm emriyle Teşkilat-ı Mahsusa'nm ilga ça­
lışmaları başlatılmıştır. Bu dairenin ilgasına Kurmay Albay Haşan
Tosun Bey memur edilmiştir. 31 Ekim 1918 tarihinde Haşan Tosun
Sevkiyat Masası: Serçavuş Muavini İlhami Efendi
Kurye Masası: Talib Efendi
Umur-u
Tazimiyye
Takımbaşı Salih Efendi
Masası:
Serçavuş
İhsan
Osmanlı Devleti' nin mütareke imzalamasından sonra Harbiye
Efendi
ve
Yo ftut U m u r-tt Şarkiye D a ire si
Bey'in memuriyetiyle birükte daire çalışanlarının herbiri bir yere
gitmişlerdir. Çalışanlardan Abdürrab Bey Süvari Mülazım-! evvel
Yusuf Efendi, Doktor Fuad Beyler Avrupa'ya gönderilmişlerdir^.
Haşan Tosun Bey 15 Kasım 1918 tarihinde görevini bitirmiştir.
Böylece, Teşkilat-ı Mahsusa yahut Umur-u Şarkiye Dairesi'nin fa­
aliyetleri sona ermiştir.
SONUÇ
Teşkilat-! Mahsusa Birinci Dünya Savaş! içerisinde oldukça
geniş bir alanda faaliyet göstermiştir. Doğu Anadolu ve Kafkas­
TEŞKİLAT! M AHSUSANtN KURUCUSU
ya'ya, Suriye'ye, Afrika içlerine, Hindistan'a, Türkistan'a, Rusya
ENVER PASA HAKKINDA:
içlerine bu Teşkilat tarafından ajanlar gönderilmiştir. Ajanlar, yerli
İDEALİST BİR ASKERİN BİYOGRAFİSİ
halk arasmda örgütlenmeye ve buralarda özellikle İngilizlere ve
Ruslara karş! halk! harekete geçirmeye çalışmışlardır. Devrin seç­
kin subaylarım ve aydınların! da içinde barındıran teşkilat, yukarı­
da da ifade edildiği gibi Birinci Dünya Savaşı'nm Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle sonuçlanması üzerine
ilga edilmiş­
E N V E R PAŞA (!881-)922)
tir. Ancak, Teşkilatın kurucuları daha önce etkinliğin sürmesi için
gerekli tedbirleri almışlardır. Teşkilat kapatıldıysa da faaliyetleri
Sici! no: 1315 P. 4
gayri
etmiştir.
23 Kasım 1881'de İstanbul'da doğan Enver Paşa, nafıa teknis­
Sözkonusu gayri resmi faaliyetleri Enver Paşa'nm verdiği talimat
yeni Ahmet Bey'in oğludur. İlköğrenimine İstanbul'da başlamış,
doğrultusunda Süvari Kaymakam! Hüsameddin Ertürk yerine ge­
Manastır'da tamamlamıştır. 1894'te Manastır Askeri Rüşdiyesini,
tirmiştir. İstanbul'da kurduğu gizli bir teşkilatla İtilaf Devletlerinin
1897'de Askeri Liseyi bitirmiş, 14 Mart 1897'de Harp Okuluna
olumsuz hareket ve zararlarını, örgütlerini tesbit ederek, Anado­
girmiştir. 17 Ocak 1900'de mülazım-ı sani rütbesiyle okulu bitir­
lu'daki milli hareketin gelişmesine yardım etmiştir.
miştir. 6 Aralık 1902'de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akade­
resmi
olarak
ve
başka
adlar
altında
devam
misinden mezun olmuştur. 16 Aralık 1902'de muhtelif sınıflarda
stajın! yapmak üzere 3. Ordu emrine verilmiştir.
5 Ocak 1903'te 13. Seyyar Topçu Alayı 7. Bataryasına, 29 Ey­
lül 1903'te Üsküp'teki 19. Nizamiye Alayı 1. Taburuna tayin edil­
miştir. 9 Mart 1905'te Kolağas! rütbesine yükseltilmiştir. Enver'in
bulunduğu Manastır Mıntıkasında eskisi gibi istihdam! 3. Ordu
Komutanlığınca teklif edildiğinden burada kalmasına dair 21
Ağustos 1906'da irade-i seniye çıkmıştır.
i
A.g. arş., K)s. ]H44, Ds. 72, Fhr.)!.
12 Eylül 1906'da Binbaşı rütbesine yükseltilmiş ve bu tarihte
Rumeli'de eşkıya vukuatının kökünden temizlenmesi için teşkil
T6?6itn t-T Mahsusa 1 ahut N m u r-u ^ar^iyc D a ire si
edilen takip heyetine tayin edilmiştir. Bu sıralarda İttihat ve Terak­
ki Cemiyetine katılmıştır.
23 Ağustos 1908'de Rumeli Vilayet-i Şahane Müfettişliği re­
fakatine atanmış, burada Selanik Merkez Komutanı N azım 'm vu­
rulması ile ilişkilendirilmesi üzerine Tikveş'e kaçmıştır. Meşruti­
yeti ilan ettirmek için dağlara çıkmış, Makedonya'nın Köprülü ka­
zasında Meşrutiyeti ilan ettiğini açıklamış, 11. Meşrutiyetin ilanın­
dan sonra İstanbul'a dönüşünde "Hürriyet kahramanı Enver Bey"
sıfatıyla karşılanmıştır. 12 Ocak 1909'da Berlin Ataşemiliterliğine
atanmıştır.
23 Ağustos 1909'da Alm anya'da icra olunacak manevralara
iştiraki emredilen Enver, 12 Ekim 1910'da 1. ve 2. Ordular tarafın­
dan yapılacak manevralarda hakem olarak bulunmak üzere İstan­
bul'a çağrılmıştır. 30 Ekim 191 l'd e İşkodra Karargahına memuren
gönderilmiştir. 18-19 Ocak 1912'de Bingazi Mıntıkası Komutanlı­
ğına getirilmiş, 5 Haziran 1912'de Kaymakam rütbesine yükseltilmiştir.17 Eylül 1912'de Bingazi Mutasarrıflığına atanmıştır.
Te ş6 ita t-t M ahsusa 'ttttı K u ru tu şu Kttver Paşa
şa'nm yokluğu süresince Bahriye Nazır Vekilliğine atanmış, 19
Nisan 1917'de Sadrazam Paşa'nm Almanya'ya gitmesi nedeniyle
Meclis-i Vükelaya riyaset etmek üzere Sadarete vekalet etmiştir.
Berlin'e gidecek olan Maliye Nâzın Cavit Bey'in yerine 25 Ağus­
tos 1917'de bu göreve vekâlet etmiş, 23 Ekim 1917'den itibaren
rütbesi Birinci Ferikliğe yükseltilmiştir. Başkomutanlık Vekaleti
ünvanınm Başkomutanlık Erkan-ı Harbiye Riyaseti namına tahvil
edilmesinden sonra 10 Ağustos 1918'den itibaren eskisi gibi bu gö­
revi de yerine getirmiştir.
Enver'in 1-2 Ekim 1918 gecesi hanesinden kaybolduğu ve icra
edilen tahkikat sonucunda Kafkasya'ya savuştuğunun belirlendiği
İstanbul Muhafızlığının tezkeresiyle bildirilmiş ve künye kaydı
Umur-u Muhakim Müdürlüğüne verilmiştir. Bila ruhsat mevkiin­
den uzaklaştığı ve bila izin Memalik-i Osmaniye hududunu tecavüz
etmekle maznunun seferberlik esnasında bir güna selahiyet ve me­
zuniyeti resmiyeye mübteni olmayarak Memalik-i Osmaniye hu­
dudunu tecavüz eylediğine binaen bu fiil ve hareketine tevafuk
eden Askeri Ceza Kanununun 132. maddesinin fıkra-yı ahiresine
Balkan Savaşları sırasında bir grup İttihatçı ile birlikte 23
tevfikan silk-i askeriyeden tardı ile beraber bir sene müddetle kale­
Ocak !913'te Bab-ı A li Baskınını düzenlemiştir. Bingazi savaşla­
bent edilmesine ve ceza kanununun 371. ve müteakib maddeleri
rındaki başarılarına mükafat olarak 6 Kasım 1913'te kıdemine 3
muktezasmca emvalinin haczine ve usulü dairesinde idare ettiril­
sene zam ile ve çeşitli muharebelerdeki iktidar ve liyakatinden ötü­
mesine dair Erkan-ı Divan-ı Harb-i Mahsusundan gıyaben verilen
rü de 15 Aralık 1913'te rütbesi bir derece daha yükseltilip Miralay
kararla ele geçtiğinde tekrar muhakeme edilmek üzere tasdiki hu­
nasbedilmiştir. 8 Ocak 1914'te Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riya­
susuna bil'istizan" 1 Ocak 1919 tarihinde padişah iradesi çıkmıştır.
setine (Genelkurmay Başkanlığı) 11 Ocak 1914' te Harbiye Nazırı
İzzet Paşa'nm istifası kabul edilerek Harbiye N âzın olmuştur. Bu
arada 3 Ocak !914'te M irliva nasbedilmiş, 2 Ağustos 1914'te se­
ferberliğin ilanıyla Başkomutanlık Vekaletine tayin edilmiştir. 26
Nisan 1915'te yaver-i haslık ünvanı tevcih olunmuştur. 1 Eylül
1915'te devlet umurundaki mesaisine şükran olarak rütbesi bir de­
rece daha yükseltilip ferik nasbedilmiştir. Bu sırada yaptığı güzide
hizmetten dolayı bir takdir nişanesi olarak Almanya İmparatorluğu
Hassa Füzilye Alayının fahri ümcrahğı tevcih edilmiştir.
Eylül 1920'de Bakü'de toplanan Doğu Milletleri Kurultayına
katılmıştır. Bolşeviklerle anlaşamayıp Türkistan'a gitmiş. Kızıl
Ordu'nun bu toprakları terk etmesini istemiştir. 4 Ağustos 1922'de
Türkistan'da Bolşeviklerle giriştiği çarpışmada ölmüştür. Enver
Paşa'nm naaşı 74 yıl sonra Türkistan'da bulunduğu yerden alınarak
4 Ağustos 1996'da Hürriyet-i Ebediye Tepesi ne defhedilmiştir.
Enver Paşa çeşitli tarihlerde; Mecidi, Dördüncü Rütbeden Osmanh
Nişanı, Altın Liyakat Madalyası, Birinci Rütbeden Mccidi. Altın
ve Gümüş İmtiyaz, Avusturya Macaristan Askeri Liyakat. İmtiyaz
5 Şubat 1917'de Harbiye Nazırlığı ve Başkomutanlık Vekale­
Harp, Murassa Osmani. Alman Demir Salip. Hilal-i Ahmcr Madal­
tine ilaveten 8 Şubat !917'den sonra Bahriye Nazırı Cemal Pa­
yası, Avusturya Macaristan Birinci rütbe Lcopold. Bulgar Birinci
t
l ahü! U m n r-u
!)*!bv<i
Derece fecaat \]şanı. Alman Kı!ıç!ı K ın ın/ı Karta! nişan ve tııada!\alan\ la ödüüendırılmıştır'.
En\er Paşa. Oku! s!ralanndaki arkadaşlar! arasında dürüst, sa­
kın. geçuıı!!. çah^kan. ciddi, mazbut ve sözünde durur bir öğrenci,
öğretmenleri tarafından gc!ccek vaad etnıeyen. ihtiyat!) ve çekin­
gen. komutanları tarafmdan vakar)! \e müteşebbis otarak tanın­
maktadır İ^met İnönü'ye göre; vastfh, fedakar, kahraman, zamanm
telakkisine göre şahsi ah!ak! örnek denecek kadar temiz, az konu­
dan birisi. Atatürk'e göre ise, zamammn en kuvvetli bir adanndtr.
TEŞKİLAT
) M AHSUSANtN İLK BAŞKAN)
*
^
SÜLEYMAN ASKERİ HAKKtNDA:
BİR FEDAİNİN BİYOGRAFİSİ
Süleym an Askeri (1884-!9!5)
S k i! no:!3!8- P. 28
1884 y!İmda Prizren'de doğan Süleyman Askeri. Vehbi Bey'in
oğludur. 14 Mart 1900'de Harp Okulu'na girmiş. 6 Ara!ık !902*de
mülazım-! sani rütbesiyle Harp Okulu nu bitirmiş ve Harp Akade­
misi'ne ayrılmıştır. 4 Ocak 1904'te mülazım-ı evve!. 3 Kasım
1905'te mümtaz yüzbaş! rtUbesivle Harp Akademisi nden mezun
olmuş ve bu tarihte 3. Ordu emrine verilmiştir.
2
Ocak 1906'da Redif 45. Alay. t. Tabur. 2. Bölükte görev­
lendirilmiştir. 22 Şubat 1908'de Numune Talim Taburu kabul edi­
len 89. Alay !. Taburu ile Manastır Merkez Talini Taburu Muallim
M uavinliğine tayin edilmiştir. 4 Eylül 1909*da Bağdat Jandarma
tensikattyla görevlendirilmiştir. Söz konusu tarihte kolağası
nasbedilmiştir.
21 Ağustos 1912'de Bıııgazi ve Havalisi Komutanlığı Kurmay
Başkanhğma atanmışta. 29 Ocak 1913'te !0. Kolordu Erkan-ı
Harbiycsinc nakledilmiştir. 27 ! kim 19 i 3 te Binbaşılığa yüksel­
tilmiş ve Bağdat Jandarma Efradı Mektebine muallim \enlnuştır
Kara Kuwtt!cf) K<wnu!anttgt Ar^tvt. ! nver Pa^a !)usya%)
30 Temmu/ 1914'te siyasetle iştigal ettiği ıçm emekh edilmiş­
tir. Emekli edildikten sonra Teşkılat-ı \!ahsusa Hakanlığına getiri-
M ahutsa l nhut U m u r-u
D a iresi
len Stileyman Asken Bey 13 Aralık 1914'te kaymakamlığa terli ite
Basra Valiliği ve Basra Tümen Komutanlığına verilmiştir. 23 Arahk 1914* te !rak \e Havalisi Komutanlığına tayin edilmiştir'.
Süleyman Askeri. Gene! Komutanlığa atandıktan bir süre son­
ra İngiliz i!eri harekatım durdurmak için teşebbüslere girişmiş ve
bu yüzden 20 Ocak 1915 tarihinde yapı!an Birinci Rota Muharebe­
sinin kritik bir anında askerin geri çekiüşini önlemek isterken pi­
yade kurşunuyla iki bacağından yaralanmıştır. İrak Genel Komuta­
nı bu defa 11 Nisan 1915'te İngilizler üzerine taarruza kalkışmıştır.
Şua\yibe denilen mevkide gerçekleşen şiddetli çarpışmalarda Arap
aşiretlerinin de yardımıyla İngilizler, Türk kuvvetlerini geriye at­
mışlar ve Türkler çok miktarda kayıp vermişlerdir. Kuvvetlerinin
geri çekilme önerileri ile karşılaşan ve yaralı halde muharebeyi ida­
re eden Süleyman Askeri, arabasına bindirilmesini emretmiş, Ge­
nel Komutanın arabası hareket etmek üzereyken birden bire çok
yakından bir silah sesi duyulmuştur. Arabaya yönelen gözler kor­
kunç bir görüntüyle karşılaşmışlardır. Henüz tabancasını alnına da­
yalı olarak elinde tutan bu kahraman asker Kurmay Yarbay Süley­
man Askeri Bey'in ağzından kanlar akmaktadır.
Teşkilat-! Mahsusa'nm ilk başkanı Türk kuvvetlerinin uğradı­
ğı felakete dayanamamış, yenilgiyi hazmedememiş ve 13 Nisan
1915'te İngilizlere karşı verdiği Şuayyibe Muharebesini kaybedin­
ce üzüntüsünden intihar ettmiştir. Askeri Bey'in cesedini yanlarına
alan birlikler Nahile denilen mevkiiye çekilmişlerdir. Çekilme yol­
larında da Arapların kanlı saldırılarına maruz kalan Türk birlikleri
Nahile'de kurdukları bir çadırda Süleyman Askeri'nin cesedini yı­
kamışlar ve aynı çadırda hazırlanan mezarda büyük bir saygı ve
üzüntü içinde toprağa vermişlerdir.
Manastır'daki görev yıllarından itibaren Enver'in yakın arka­
daşı olan Süleyman Askeri, Enver'e bağlıdır. Biraz da bu yüzden
Teşküat-1 Mahsusa'nm başkanlığına getirilmiştir. Balkan Harbi so­
nunda kurulan Bat! Trakya Muvakkat Türk Hükümeti'ni kuran Sü­
leyman Askeri Bey; Cemal Paşa'nın tarifiyle iyimser, biraz aceleci,
atılgan bir idareci ve fedakar bir subaydır.
KKK
'*
*"
H O C A ABDÜRRESİD İBRAHİM
VE TEŞKİLAT ! MAHSUSA
Mehmet A k if in Safahat'ımn ikinci kitabı "Sülevmaniye Kür­
süsünde" başlığını taşımaktadır. Bu kitabın vaaz bölümünde:
Kimdi kürsideki? Bir bilmediğim
amma
Hiç de bigâne değil kalbe o cazip sima
Bembeyaz lihye-i pakiyle beyaz destan
O mehib alnı, o pek (munis olan didan)
Her taraftan kuşatıp bedri saran hale gibi
Ne şehamet, ne melâhat veriyor ya rabbi
Hele gözler iki mihrakı semevidir ki;
Bir şuâiyle alevlendiriyor idrâki
Ah o gözlerden inen huzme-i nura-nurun
Bağlı her târi iusünkânna bin ruh-u zebun!
Mısralarıyla, beyaz sakalı ve sarığı, mehib alnı. munis yüzü,
idrâki alevlendiren gözleriyle Akif, çalışmamızın konusu olan
Abdürrcşid İbrahim'i tanıtmaktad!r. Akif, kitabın bu bölümünde
Abdürrcşid
İbrahim'in
Alem-i
İslam
ve Japonya'da
İntişar-!
Ary , Süieym an Asker) Dosyast
Hu tehtig; Türk Dünyast Aydm htn Scnum /yunıunda 1 ^ ^ ythnda. ka\scn'dc nutmtmuşhır.
Tc^fdtat-t Ma(tsttsa Yahut U tn u r-tt ^nrhiye D a ire si
Hoca Ahtfürre^it îhra him ve Te$6i(at-t Mahsusa
İslamiyyet adlı kitabından istifade ederek, bin mısralı bu kısımda
vaiz olarak kahramanımızı konuşturmaktadır'.
İslam dünyasında en az Ccmalcddin Efgani kadar renkli bir ki­
şiliğe sahip ve ondan daha fazla etkili olmuş olan Abdürreşid İbra­
Rusya Türklüğü arasında Kadı Rcşid, İstanbul'da Seyyah-ı
him, kendi ifadesiyle 23 Nisan 1857 tarihinde Sibirya'da Tobolsk
vilayetinin Tara kaza merkezinde dünyaya gelmiştir." Babası Ömer
Şehir. Hatib-i Şehir, Teşkilat-ı Mahsusa belgelerinde Hoca
Abdürreşid İbrahim diye anılan bu ilginç insan, son devir Türk
dünyası aydınları arasında mümtaz bir yere sahiptir. 87 yıllık uzun
Efendi Tara'nm eski Özbek ailelerinden İbrahim Ahund'un oğlu­
dur. Baba Ömer, Sibirya'nın özerkliği uğruna mücadele etmiş, bu
hayatında Abdürreşid İbrahim, büyük bir aksiyoner, düşünür, gaze­
nedenle hapse bile girmiş siyasi bir kişilik; anne Afife Hanım Baş­
teci. gizli servis mensubu gibi çok kimliğe sahip bir kimse olarak
kurt kökenli, kız çocuklarına okuma yazma öğreten aydın bir ka­
karşımıza çıkmaktadır. Rusya Türkleri arasında ilk siyaset temsil­
dındır. Yirmi iki yaşma kadar İdil Ural ve Orta Asya bölgelerinde
cisi ve ilk siyasi doküman neşreden kişi olarak tanıtıldığı gibi^ yine
çeşitli medreselerde eğitim görmüştür^. Bu esnada yukarıdaki böl­
Rusya Türklüğünün 1905-1908 yılları arasında düzenledikleri dört
geleri de gezip görme fırsatını elde etmiştir. Buralarda aldığı eğiti­
kurultayın da organizasyonunu sağlayan şahısların başındadır. Ku­
mi yeterli görmeyen İbrahim İstanbul'a gelmiştir. Burada iki ay
rultayların toplanmasını gerçekleştirmek amacıyla Türk bölgele­
kadar kaldıktan sonra hacca gitmiş. Hacdan sonra tahsil hayatının
rinde aylarca süren seyahatlar yapmış, toplantıları engellemek iste­
ikinci devresi başlamıştır. Çeşitli alimlerden dersler okuyarak kıra­
yen Rus hükümetine karşı her türlü mücadele yollarını denemiş ve
at, fıkıh ve hadis ilimlerinden icazet almıştır. İstanbul'a gelen İbra­
başarılı olmuştur^.
him bir süre Fatih medresesine devam etmiştir. Ahmet Mithat, Mu­
allim Naci, Şeyh Cemaleddin Efgani gibi fikir adamlarıyla görüşen
Abdürreşid İbrahim, uzun ve verimli ömrünü Türkçü ve Pan-
İbrahim
1885
yılı
başında
doğduğu
yere
geri
dönmüştür.
İslamist ideale adamıştır. Okullar açmaktan, gazete, dergi ve kitap
Hemşehrilerinin isteği üzerine Tara'da Medreselerde dersler ver­
neşrine, kadılıktan gizli açık siyasi faaliyetlere kadar birçok alanda
miş ve aynı yıl içinde evlenmiştir. Bu evliliğinden Münir, Kadriye
pek çok emek sarfetmiştir. Kendisine meşhur seyyah ünvanmı ka­
ve Fevziye adında üç çocuğu olmuştur.^ Bu dönemde, eğitim sis­
zandıran ilk seyahatinde İstanbul'dan hareket edip, M ısır'ı, Filis­
teminde İsmail Gaspıralı tarafından geliştirilen Usul-i Cedid'i yay­
tin'i, Hicaz'ı dolaşmış, buradan Fransa'ya geçip, İtalya, Avusturya,
gınlaştırmaya çalışan İbrahim, Rusya Türklüğünün önde gelen
Sırbistan, Bulgaristan üzerinden Batı Rusya'ya oradan Kafkasya,
isimleriyle yazışmalarda bulunmuştur. 1892 yılında Orenburg Ru­
Buhara, Batı ve Doğu Türkistan, Yedisu ve Sibirya yoluyla asıl
hani Meclisi'nde Rusça sınavım vererek kadı olmuştur. Bu mecli­
yurdu olan Tara'ya gelmiştir. Başka bir dönemde Batı Türkistan,
sin bir ara başkanlığını da yapan İbrahim, Rus hükümetinin çalış­
Sibirya, Moğolistan, Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Hindistan, O r­
malarından rahatsız olması üzerine istifa etmek zorunda kalmıştır.
tadoğu ve İstanbul'da son bulan bir seyahate daha çıkmıştır. Bu se­
yahatlerinde dünyanın pek geniş bölgelerini kısıtlı imkanların ol­
duğu dönemde gezmiş, hedeflerine ulaşmak için Petrograd, Berlin,
Tokyo, Mekke, Stockholm, İstanbul arasında sanki mekik doku­
Nihayet Abdürreşid İbrahim, Rusya'da daha fazla kalamaya­
cağını anlayarak, İstanbul'a hicret etmiştir. Burada, İstanbul'da,
Rusya Türklerinin siyasal amaçlar taşıyan ilk metni olarak değer-
muştur.
İbrahim 'in doğum tarihi ite i!gi!i otarak kaynaklarda 1850. 1847. 1857 gibi çeşitti
tarihter verihnektedir.
'
M. A kif hrsoy, Safahat, Tertip tiden; Ömer Rtza Doğru; İst., 1974, s. ) 55-188.
^
^
Nadir Deviet, Rusya Türkierinin Miüi Mücadeie Tarihi, Ank., )985, s. 78.
İsmai) Türkogtu, "20. yüz yt!da Hir Türk Seyyah)" loptumsa! Tarih, C. 17, İst.,
^
Meşhur !s!am Seyyah) Ahdürreşid İbrahim Htendi". İstamTürk Ansiklopedisi
M ccmuast, C i t t !!, nu.
^
53, 54,
s.
3.
Nadir Özbek, "Abdürreşid İbrahim İstam a Hir Hytcnı Adamt". Toptumsat Tarih.
Te ş6 itn t-t M altsttsa Ya hut U m u ru Şa rkiye D a ire si
lendirilen "Çulpan Y ıld ızı" ad!) mühim eseri neşretmiştir. İbrahim
bu risalesinde, Rus otokrasisine şiddetle hücum ederek, Rusya
Türklerine yapılan baskı ve haksızlıkları dile getirmiş, Rusların
1905
Rus ihtilalinden sonra ortaya çıkan özgürlük vasatında
Türkleri Hristiyanlaştırmak istediğini söyleyerek^ Rus hükümetine
Rusya Türklüğü de çeşitli milli-siyasi faaliyetlere girişmişlerdir.
Bütün Rusya Türklerini biraraya getirmeye yönelik faaliyetlerin
önderliğini İbrahim üstlenmiştir. Değişik yer ve tarihlerde yapılan
karşı halkı mücadeleye çağırmıştır. 1896'da Avrupa'ya gitmiştir.
toplantılarla, Rusya Türklüğünün izleyeceği yöntemler tesbit edil­
İsviçre'de tanıştığı Rus sosyalistlerine Rusya'daki Türklerin duru­
meye çalışılmıştır. Rus yönetiminin zecri tedbirleri bu hareketleri
munu anlatmış ve yardımlarını istemiştir.
akamete uğratınca, İbrahim için yeni bir dönem başlar. 1907'de ai­
1897 yılında yeniden İstanbul'a dönen İbrahim, İstanbul'da
birkaç ay kaldıktan sonra ilk büyük seyahatine çıkmıştır. Üç yıl gi­
lesini Tara'da bırakıp, Batı Türkistan, Buhara, Semerkant, Yedisu
ve civarını içine alan bir yıllık geziden sonra tekrar Tara'ya gelmiş
bi uzun bir müddet süren bu seyahatte İstanbul Mısır Hicaz üzerin­
ve ailesini alıp Kazana yerleştirmiştir. 1908 Eylülünde buradan ha­
den Filistin'e ulaşan İbrahim, Filistin'den gemi ile İtalya'ya, ora­
reketle,
dan da Avusturya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Odessa,
Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Hindistan, Hicaz ve Ortadoğu üze­
Kafkasya, Maveraünnehir, Batı Türkistan, Doğu Türkistan, Yedisu
Vilayeti ve Sibirya'yı dolaştıktan sonra doğum yeri olan Tara'ya
dönmüştür.^ Bir görüşe göre İbrahim'in Avrupa gezisinin amacı,
Rus
sosyalist
muhalefet
hareketi
ile
görüşüp
Rusya'daki
1910
yılında
tamamlayacağı
Sibirya,
Moğolistan,
rinden İstanbul'da son bulan seyahatine çıkmıştır. İbrahim bu se­
yahatle ilgili anılarını yeni harflere de çevrilmiş olan Alem-i İslam
ve Japonya'da İntişar-ı İslamiyet adıyla 1328-1331 (1912-1915)
yılları arasında formalar halinde yayınlamıştır.
müslümanlar için gelecekte yeni medeni ve siyasi çalışmalar için
İbrahim, gezisinin Japonya'daki bölümünde, Şark milletlerinin
gerekli olan vasatı hazırlamaktır^. Tara'da bir süre kalan İbrahim
Rusya, İngiltere ve Amerika başta olmak üzere batılı sömürgeci
Japonya'ya gidip bazı temaslarda bulunduktan sonra geriye dönüp
devletlere karşı birlikte hareket etme imkanları üzerinde çalışmış
Petersburg'a gelmiş, burada bir matbaa kurarak "M irat" adlı ilk
ve ilk adım olarak "Asya Savunma Gücü" Asya Kay adlı örgütün
dergisini yayın hayatına sokmuştur. Bu arada yine Japonya'ya gi­
kuruluşunda yer almıştır. Japonya'da bulunduğu dönemde ileri ge­
den İbrahim, Rus karşıtı propaganda yaptığı gerekçesiyle Rus Bü­
len devlet adamları ile de görüşmeler yapmıştır.
yükelçisinin ricası üzerine Japonya hükümeti tarafından smırdışı
edilmiştir. Bu esnada M. Abdülham it'e yazdığı mektuplarından
O 'nun bu ülkede İslamı yaymaya çalıştığı anlaşılmaktadır'".
1904
yılında İstanbul'a gelmiş ve Rus Büyükelçisinin isteği
İbrahim'in bu gezisinin dönemin gizli bir radika! milliyetçi ör­
gütü olan ve Japon istihbaratının kurucusu Uchida tarafından 1901
yılında kurulan Kara Ejderler'ce organize edildiği anlaşılmakta­
d ır". Japonya'dan ayrılıp Kore'ye gelen İbrahim, burada bir süre
üzerine tevkif edilip, Odesa'ya gönderilmiştir. Fakat Rusya Türkle­
kaldıktan sonra Çin'e geçmiştir. Çeşitli temaslardan sonra Singa­
rinin baskıları sonucunda serbest bırakılmış, akabinde Petersburg'a
pur'a oradan Hindistana gelmiş, Kelküta, Haydarabad, Bombay gi­
yerleşmiştir. Müslümanlar arasında birlik fikrini yaygınlaştırmak
bi şehirleri ziyaret edip, konferanslar veren İbrahim, 1910 yılında
için "Ülfet" ve "T ilm iz" adlı gazeteleri yayınlamaya başlamıştır.
Hacca giderek Hicaz demiryolu ile İstanbul'a gelmiştir'^. İstan­
bul'da Japonyalı Müslüman Ömer Yamdoka ile birlikte çeşitli kon­
feranslar vermişler ve bu konuşmalar İstanbulluların yoğun ilgisini
^
Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. M. Kısım 4, Ank., !983, t !, bs, s.
272.
*
TDV İslam Ansiktopedisi, "Abdürreşid İbrahim" mad.,
^
Türkoglu, a. g. m., s. 8.
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Yay Haz., Cema! Kutay, İst. !980, s. 10!.
"
Setçuk Esenbe!, "İslam Dünyasında Japonya İmgesi", Toplumsal Tarih, S. !, s. 19.
Abdürreşid İbrahim, 20. Asrın Başlarında İs!am Dünyası ve Japonya'da
İslamiyyet. Mehmet Paksu, İst. 1987, s. 32.
Tc sh i(a t-t M ahsusa Yahut H u tu r u Şarhiye D a ire si
çekmiştir. Trablusgarp harbi patlak verince bu defa İbrahim Mısır
üzerinden karayolu ile gizüce Trablusgarp'a geçmiş,
burada En­
ver Paşa ite tanışmıştır.
HocnA6<Rirre$itİ6rahM Ttve Te^6Üat-t Mahsusa
dır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından çeşitli
cephelerden esir alman müslüman ve Türk askerlerinin leyhe ka­
zandırılması çalışmalarına katılmış ve bu askerlerden bazılannca
bölgelerini içine alan yeni bir seyahat gerçekleştirmiştir. Bir yan­
Asya Taburu isminde bir birlik oluşturulup, İrak cephesine gönde­
rilmesinde rol oynamıştır. O'nun bu faaliyetleri hep Teşkilat-ı
dan da yayınladığı İslam Dünyası dergisiyle entellektüel birikimini
Mahsusa talimatlarına göre yapılmaktadır. 1917'de Rusya'da baş
yaymaya çalışmaktadır. Sözkonusu derginin çeşitli sayılarında
gösteren komünizm hareketi sırasında bu defa İbrahim Teşkilat-ı
yazdığı yazılarda, aydının millete karşı sorumlu olduğunu, ona ön­
Mahsusa tarafından, Rusya'daki Türk ve Müslümanların izlemeleri
derlik etmesi gerektiğini ve yardımcı olmasını bilhassa vurgulamış­
gereken politikaların koordinasyonuyla görevlendirilmiştir. İbra­
him 'in yeni görevi şöyle tesbit edilmiştir :
i 9!2 yıhnda Batı Türkistan, Afganistan, Hindistan ve Hicaz
tır. Aydınların, ulemanın hiç vakit geçirmeden Anadolu köylerini
dolaşmasını ziraat, sanat ve ticareti teşvik etmelerinin de onların bu
1- Bütün Türk ve Müslümanlar arasında siyasi ve aleni teşki­
millete borçlan olduğunu ifade etmiştir. Onun yazılarında halk
lat yaparak, birleşik ve kuvvetli bir siyasi parti vücuda ge­
tirmek,
kavramı ve halka doğru gitmek, halkı aydınlatmak düşünceleri
mühim bir yer tutmaktadır. K öylüyü sevmek, köylüyü unutmamak,
köylünün, ahalinin fikrini tasvir etmek gibi Cumhuriyet döneminin
de başlıca açılımlanndan olan ve "köylü milletin efendisidir" şek­
linde Atatürk'te ifadesini bulan anlayış O 'n un daha 1913 yılında
başlıca düşüncesi olmuştur. Matbuat lisanı ile halk lisanı arasındaki
farkın giderilmesi, cuma hutbelerinin Türkçe olarak verilmesini İs­
lam Dünyası Dergisinde müdafaadan da kaçınmamıştır.'^ O, aynı
dönemde Müdafaa-i M illiye Cemiyeti'nin Heyet-i Tasviriye diye
adlandınlan organında da görev almıştır.'^
Birinci Dünya Savaşı'nm başlarında O 'n un Sebilür Reşad
Dergisi'nde ulemayı cihad meydanlarına çağıran ateşli yazılarına
şahit olunmaktadır.'^ Rusların Sarıkamış harekatı sırasında ordu­
2- Rusya'daki milletlere en geniş imtiyazlan vermeye prog­
ramı en fazla müsait olan ihtilalci amele fırkalarıyla ortak
hareket etmek,
3- Sulhun bir an evvel imzalanmasına çalışmak,
4- Rusya'nın bundan sonra her türlü istilacı fikirlerden feragat
ettiğini neşrettirmek,
5- Rusya içerisinde Türk ve Müslümanlara milli inkişaflannı
sağlayacak imtiyazlar elde etmek,
6- Rusya Türklüğünün Rusya'dan aynlmak fikirlerini hiçbir
şekilde neşretmemek.
Abdürreşid İbrahim belirtilen bu esasları koordine etmek için
nun hemen yanıbaşmda manevi cephenin kurulması için çabalar­
Stockholm'a gönderilmiştir. Burada eskiden beri varolan Alman is­
ken yine O görülmektedir. 1915 yılının sonunda, Y u su f Akçura,
tihbarat servisi ile de işbirliği yapacaktır. 17 Birinci Dünya Savaşı­
Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade A li ile birlikte Avrupa'ya bir seya­
nın son günlerinde İstanbul'a dönmüştür. Bu dönemde birçok kez
hate çıkarak, Sofya, Macaristan, Viyana, Berlin ve Zürih'te Rusya
Tara'ya, Moskovaya gidip gelmiştir. Sebilürreşad'da çıkan yazıla­
Türklerinin taleplerini dünya kamuoyunun dikkatlerine sunmuşlar-
rında, Rusya'da inkılabın henüz bitmediğini, bütün eksikliklerine
rağmen her ne pahaya olursa olsun Rusya Türklüğünün hürriyeti
Nazmi Songar, Haz. Ayhan Songar'Trabtusgarp Hattralan". Tarih ve Medeniyet,
S. ! Mart i 954, s. 64,66
Nadir Özbek; "Abdürreşid İbrahim'in İkinci Meşrutiyet Ydtan', Toptumsa! Tarih,
S. İH, s. 21,22.
'*
Naztm M. Potat, Müdafaa-i Mittiye Cemiyeti, K. Bak. Yay., A nk.!99t, s. 62.
"
Sebiiürreşad, 132*-! 330, s.) 20-12!.
alacaklarını ifadeden geri durmamaktadır. 18 Rusya'ya gidip gelen
Mustafa Batctogtu, "Bolşevik Ihtitati Strastnda Teşkitat! Mahsusa*ntn Rusya'daki
Faatiyettcri", y<! X X X . s. 347, S. 137.
Abdürreşid İbrahim, "Rusya'daki İnkttab". Sebitürreşad. 14(362)
Te^M iat-! Mahsusa la h u ! U m u r u
!)nirt\si
İbrahim. \1osko\a'da Sultan Galiev, Mollanur Vahitov, İ!yas Alkiıı
Hoca AhtfürraşH F6rahim ve 'f aş6ifat-t Mahsusa
Rus şovenizmine dönüşmesi üzerine İstanbul'a dönen Abdürreşid
tılı sömürgecilerle Uzakdoğuda kendi coğrafyasında mücadelesi
İttihad-ı İslam ve İttihad-ı-Şark siyasetlerinin örülmesi işini
Abdürreşid İbrahim'e yüklemiştir. O bu idealinin uğruna hiç bir
fedekarlıktan çekinmemiştir. Pek müspet anlamdaki Japon imajının
İbrahim yine yazmaya devam etmiş, bu yazıların birinde K om ü­
Türkiye'de oluşmasının da başmimarı olan bu seyyah-ı meşhur,
nizmin inhilal ettiğini. Rusya'nın karışıklıklar içerisinde çalkalanıp
hayatı boyunca Türk-İslam dünyasının kurtuluş ve yükselme yolu­
nun eğitimden geçtiğini sık sık belirtmiştir. A kif tabiatlı bu adam
\e Türk bolşcviklcrivlc görüşmüştür. Afganistan'dan Kremlin'i zi­
yarete gelen kişilere tercümanlık da yapmıştır. Bolşevik devriminin
durduğunu bilhassa ifade etmiştir. 19
1924 yılında O 'nun bir defa daha Japonya'ya gittiği görülmek­
tedir. 1925'in sonlarında Türkiye'ye dönen İbrahim, bu defa da
Ortadoğuya seyahatler yapmaya devam etmiştir. İbrahim ilerlemiş
yaşma rağmen 1933'te İkinci Dünya Savaşma hazırlanan Japon­
dostlarının kendisine geçinmesi için verdikleri para ile Topkapı ci­
varında bir okul yaptırmakla da bu anlayışının somut bir örneğini
vermiştir.
19.
yüzyılın sonları 20. yüzyılın ilk yarısında, Türk-İslam
ya'ya son defa seyahat etmiştir. İstanbul, Mısır, Hicaz, Çin yoluyla
dünyası Cemaleddin Efgani, Mehmet Akif, Abdülaziz Çaviş, Şeyh
vefatına kadar kalacağı topraklara ulaşan İbrahim, Japonlar tarafın­
Sunusi gibi ilginç şahsiyetler yetiştirmiştir.
dan büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Burada İbrahim'in savaş yılla­
rı sırasında Türk sefaretinin askeri ataşesi ile düzenli görüşmeler
yaptığı Japon Dışişleri Bakanlığı kayıtlarından anlaşılmaktadır^.
Japonya'da İslam dininin resmen tanınmasını sağlayan İbrahim, 17
Ağustos 1944'te Tokyo'da vefat etmiştir. Ö lüm ü Japon radyosu ile
ilan edilerek cenazeye katılmak isteyenlerin gelmesi için dört gün
beklendikten sonra büyük bir törenle aynı yerde defnedilmiştir.^'
Abdürreşid İbrahim bunlar arasında apayrı bir yere sahiptir. O
başta da ifade ettiğimiz gibi pek çok sırlarla dolu hayatının bilinen
kısımlarında Berlin'den Tokyo'ya, Sibirya'dan Mekke'ye, Bom­
bay'dan Stockholm'e kadar uzanan bölgelerde dünya tarihini etki­
leyen iki büyük savaşta önemli roller üstlenmiştir. O, başta Abdül­
hamit'in Y ıldız İstihbaratına bağlı bir gizli servis üyesi gibi görü­
nürken, daha sonra Japon istihbaratı ile iç içedir. Teşkilat-ı Mahsu-
İbrahim'in hikayesi
sa'dan Türkiye Cumhuriyetine miras olarak pek çok ismin intikal
Osmanlı İmparatorluğumun, Japonya'nın ve belki bir ölçüde A l­
ettiği bilinmektedir. Bu dönemde Abdürreşid İbrahim'in faaliyetle­
manya'nın 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki siyasi
rinin kimi zihinlerde böyle düşünceler yaratması da mümkündür.
tarihiyle sanki "örtüşmüş" gibidir. Özellikle il. Abdülham it'in, im ­
paratorluğu, Güneye inme tutkunu Rusya'dan, öte yandan artık im ­
Belki de o yaşadığı dönemlerde Rus emperyalizmine. İngiliz sö­
mürgeciliğine ve siyonizme karşı olan beynelmilel bir teşkilatın
paratorluğun yaşama şansının kalmadığına inanan Fransa ve bil­
üyesiydi.
Tebliğimizin konusu olan Abdürreşid
hassa İngiltere'den korumak amacıyla dahilde ve Orta Asya, Afri­
ka, Hindistan gibi Avrupa'h sömürgecilerin baskısı altında bulunan
müslümanlar! Hilafet makamının ruhaniyeti etrafında toplamak te­
şebbüslerinin önde gelen icracılarından biri de İbrahim olmuştur.
Aynı dönemde Japonya'nın da Güneye inme tutkunu Rusya ile Ba­
^ Abdürreşid İbrahim, "KomOni/m inhitat hdiyor mu?" Schitürrcşad, 23
*
Se!çuk hsenbet, a g m , s. 26
HeeS<*j Yee, İstam ve t ürk KüttOrünün Uzak !)ogu'ya Yayttmast.
yay., Ank., 199!, t. 27!
(595)
! . t). Vak.
MtS!R'L! TEŞKİLAT ) MAHSUSAC)
ABDÜLAZİZ ÇAVİŞİN ALMANYA GÜNLER!
----------- —
-—
—
Abdülaziz Çaviş, Teşkilat-ı Mahsusa'nm, Süleyman Aske­
rimden sonraki başkam Ali Bey Başhampa gibi Tunus asıllı olup İs­
kenderiye'de doğmuştur. Ezher'de okumuş, öğrenimini tamamla­
mak için İngiltere'ye gönderilmiştir. İngiltere'den dönüşünde Mısır
Eğitim Bakanlığında görevlendirilmiştir. Eğitimciliği sırasında M ı­
sır üzerinde egemenlik kuran İngilizlere karşı mücadele etmiş, son­
ra memuriyetten ayrılarak siyasal hayata atılmıştır.
Mısır'da yayınlanan el-Liva gazetesinin başyazarlığını yapmış,
güçlü kalemi ve sürükleyici üslubuyla halkın dikkatini çekmiş, ki­
mi yazılarından ötürü takibata uğramış, birçok kere hapse girmiştir.
İngilizlerin baskılarını artırmaları üzerine Mısır'dan 1912'de İstan­
bul'a gelmiştir. Burada el-Hilal'ül Osmani adlı günlük Arapça bir
gazete çıkarmaya başlamıştır. Gazetesinin Mısır'a girmesi yasakla­
nınca el-Hakku ya'lu adlı başka bir gazete çıkarmıştır. el-Hakku
ya'lu'nun da yasaklanması üzerine bu defa el-Hidaye adlı mecmuayı yayın hayatına sokmuştur. '
Abdülaziz, Balkan Savaşından sonra kurulan Teşkilat-ı Mah­
susa ile bu sıralarda ilişki kurmuş olmalıdır.
Çaviş, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Mısırdaki İngiliz kar­
şıtı hareketleri örgütlemek için Mısır'a gönderilmiştir. Burada Teş­
kilat-! Mahsusa'nm yöneticisi konumundadır. Mısır, stratejik açı­
dan İngilizler için Arabistan'da. Suriye de ve Boğazlarda bulunan
tstam Ansiktopcdisi. "A hdtH a/i?
İstatıı
C
!.s. tS^.
l'^ k ifa t -t M n(ts!tsa Ynhut U nun u
D a ire si
Osmanlı Ordusuna yönelik saldırılar için son bir dayanak ve İs!am
birliği hareketinin batıya ve güneye yayılmasının önünde önemli
bir engeldir. Bu yüzden Mısır Teşkilat-ı Mahsusa'nm ana hedefi
haline gelm iştir."
Osmanlı Devletinin Almanya'nın yanında savaşa girmesi üzerine,
Almanya'da biçimlendirilen İslam Birliği politikasına paralel Teşkilatı Mahsusa'ya verilen role uygun olarak Çaviş, bu defa savaş içerisinde
Almanya'ya gönderilmiştir. Çaviş'in dışında Pan İslamcı Hareketin
önde gelen isimlerinden Mehmet Akif^ Abdürreşid İbrahim, Şeyh Şe­
rif Tunusi de Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Almanya'da görevlendi­
rilmişlerdi. Bu görevlendirmeler şu nedenlerden kaynaklanmaktadır:
İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı Devletinin müttefiki olan Almanların
karşısına sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerleri çıkarmış­
lardır. Almanların İstanbul'u işgal ettikleri ve halifeyi esir aldıkları
şeklindeki propagandalara da kanarak İngiltere ve Fransa ordularının
yanında Osmanlı Devletine karşı savaşan bu müslüman askerler söz
konusu Pan İslamcı önderler tarafından aydmlatılacaktır.Öte yandan
Almanlar, Batı cephelerinde yapılan muharebelerde 100 bine yakın
müslüman esir almışlar, bunlar için özel kamplar
inşa etmişlerdir.
Kamplara camiler, mektepler açılmış, imamlar, muallimler, vaizler ge­
tirilmiştir. Ayrı ayrı lisanlarda Araplara, Hintlilere, Rusya Müslümanlanna yönelik gazeteler çıkarılmaktadır. Diğer taraftan Teşkilat-ı
Mahsusa İslam Dünyası ile ilişki kurmak için Alman istihbarat teşkila­
tıyla birlikte çalışmakta, Alman ulaştırma araçlarından yararlanmakta­
dır . Alman denizaltı lan Pan İslamcı önderlerin İslam dünyasına hita­
ben yazdıkları beyannameleri, gazeteleri, dergileri her yöne götürmek­
tedirler. ^
Teşkilat-ı Mahsusa belgelerine göre Abdülaziz Çaviş'in 1916
yılı başlarından itibaren Alm anya'da olduğu anlaşılmaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından görevlendirilen Çaviş, burada el
Alem ü'l İslamiye (Islamische Welt) dergisini yayma sokmak iste­
mektedir. Derginin yayınlanması için Teşkilat-ı Mahsusa, Berlin
^
Phiiip Stoddard, Teşkiiat-t Mahsusa, Çev., Tansei Demire!, Arba yay., İst. İ993,
s.97.
**Mehmet A kif ve Safahat, Tercüman Gazetesi Armagant, İst. i 986, s.36-37.
M tstr'h Te $6ita t-t Mahsusoct A 6d a & niı Ç a viş'itt A&tıanya G ütı& ri
Sefaretine kolaylık gösterilmesini isteyen bir yazı göndermiştir".
Abdülaziz Çaviş'in, neşredeceği dergi için gerekli resimlerin ve
klişelerin gönderilmesini isteyen yazısına 13 Temmuz 1916'da
hemen olumlu cevap verilmiştir^.
Derginin İstanbul nüshasını çıkarmak için de 29 Ağustos 1916'da
Dahiliye Nezareti Özel Kaleminde çalışan Trablusgarp'lı Tahir'e gö­
rev verilmiştir*'. Her sayısı 6000 marka mal olan derginin hazırlanması
için Şeyhe de 2000 mark ödenmekte olduğu belgelerden anlaşılmak­
tadır. Gerekli olan finansmanı Teşkilat-ı Mahsusa yapmıştır. Nitekim
23 Eylül 1916'da Ali Bey Başhampa; Muhasebat Dairesinden söz ko­
nusu derginin neşri için 6000 mark istemiştir^. Ali Bey yazısında; Ay­
rıca, paranın Umur-u Şarkiye Dairesi -Teşkilat-ı Mahsusa'nm yeni adı
budur- tarafından gönderilmesinin sakıncalı olacağını da belirtmekte­
dir. Derginin yayını için gereken paralar Çaviş'in ve yanında bulunan
talebelerinin maaşları bazen geç olmakla birlikte Teşkilat-ı Mahsusa
tarafından temin edilip, Deutche Bank veya Osmanlı Bankası aracılığı
ile Berlin'e gönderilmiştir^.
Çaviş, bu sırada derginin İstanbul nüshası için gerekli olan ka­
ğıtları temin etmişse de lüzumlu para İstanbul'dan gelmediği için
kağıtları yerine gönderememiştir. Bu sorunun uzun bir süre çözülemediği belgelerden anlaşılmaktadır*.
Çaviş, Almanya'da dergi yayınının dışında başka teşebbüslere
de girişmiştir. Alman milletvekilleriyle Osmanlı Meclis-i
Mebusam arasında ilişki kurmak için beş Alman milletvekilini İs­
tanbul'a çağırmayı ve ardından Osmanlı Meclis-i Mebusa'nmdan
birkaç kişiyi Berlin'e iade-i ziyaret için daveti düşünmüş, bu teşeb­
büs için de Sefaret vasıtasıyla bir maaş tutarında harcırahın gönde­
rilmesini istemiştir
^
'
ATAŞE Arş; Ki. i 839, Ds.49,
ATAŞE Arş; Ki. i 839, Ds.49,
Fhr. t -32.
Fhr. i -34.
*
^
"
"
ATAŞE Arş; Ki. i 839, Ds.49,
Fhr. i -33.
ATAŞE Arş; Ki. i 839, Ds.49, Fhr. i -46-47.
ATAŞE Arş; Kis. i 839, Ds.49. Fhr. i -63.
ATAŞE Arş; Kis. ! 839, Ds.49. Fhr. i -90.
ATAŞE Arş; Kis. 1839, Ds.49, Fiır. 1-1.
71
Tcpftifat-t M aftsusa Yafm t U m u r u Şarkiye D a ire si
4 Haziran 1917'de İstanbul'da olduğu anlaşılan Çaviş; Enver
Paşa'ya yazısında aile efradından bazılarının tifoya yakalandıkları­
nı, bilahare bütün ailesini Avrupa'ya götürmek niyetinde olduğunu
belirterek tedavi masrafının büyük miktarlar tutacağından dolayı
tahsisatından her ay yüzde elli nisbetinde bir meblağın kesilmesini
ve kendisine 300 lira verilmesini bildirdikten sonra "bazı konuları
kendisine arz etmek üzere huzur-u devletlerine kabulünü " rica et­
mektedir. "
----------- —
Yıldırım Orduları Grup Komutanı M üşir Falkenhayn'm Çaviş
gibi Arap Şeyhlerini de ordusunda siyasi ve dini maksatla kullan­
mak amacıyla Harbiye Nezaretinde istekte bulunduğu sıralarda
Çaviş; Almanya'ya dönme hazırlıklarına girişmiştir. 4 Ekim 1917
tarihli Umur-u Şarkiye Dairesine yazısında; Berlin'e gitmesinin
yakın olduğundan söz ederek el A lem ü'l İslamiye dergisini neşre­
decek heyeti tesbit ettiğini belirtmektedir. Buna göre; derginin so­
rumluları aşağıdaki isimlerden oluşacaktır.
—
BİRİNCİ DÜNYA SAVAS) BASLARtNDA
ROM ANTİK BİR TÜRK ALMAN PROJESİ:
RAUF BEY MÜFREZESİ
-------------------- ----------------------------------------
Mecmuanın Müessisi: Abdülaziz Çaviş.
Osmanlı tarih literatüründe "Harbi Umumi" de denilen Birinci
Mecmuanın Müdürü: Mehmet Genç Bey.
Dünya Harbi, o zamana değin dünya tarihinin bir benzerine rastla­
M üdür Muavini: Abdüsselamzade Mehmet Tahir Bey.
madığı genişlikte bir savaştır. Savaşın sebep ve kaynakları çok ge­
Muharriri: Ömer Rıza Doğrul.
rilere dayanmaktadır ve karmaşık bir oluşumdur.
Sanayi devrimini geçirmiş ilk ülke olan İngiltere, 1870'ten
Mütercimi: Mısırlı İhsan Yaver Bey.
Sevk Memuru: Mısırlı Emin Mazhar Efendi'^.
Mondros Mütarekesi görüşmelerinin yapıldığı günlerde İstan­
bul'da bulunan Çaviş, birçok Teşkilat-ı Mahsusa'cı gibi başına ge­
leceklerden endişe ederek bir Alm an vapuruyla Romanya üzerin­
den İsviçre'ye geçmiştir. 1923 yılında Türkiye'ye dönen Çaviş;
Şeriyye Vekaletinde bir süre çalıştıktan sonra M ısır'a gitmiş, bura­
da M illi Eğitimde baş müfettiş olarak görev almıştır. 1929 yılında
vefat eden ve Türkiye'de tercüme edilen birkaç eseriyle de tanınan
Abdülaziz Çaviş; Osmanlı İmparatorluğunun son nefesini verirken
Mısır'dan yükselen sesi olmuştur.
''
ATAŞE Arş., K!s. ! 839, Ds. 49, H ır. ! -84.
"
ATAŞE Arş., KJs, 1839, Ds. 49, Fhr. i -88.
sonra da bu üstünlüğünü sürdürmekle birlikte giderek yükselen
milli birliğini sağlamış genç devletlerin tehdidiyle karşı karşıya
gelmiştir. Bu devletlerin başında, büyüyen ekonomisine yeni pa­
zarlar arayan Almanya yer almaktadır. Avusturya-Macaristan ile
Rusya'nın Balkanlarda egemenlik kurma çabaları, Avrupa'da uzun
yıllar süren uyumu bozan ilk etken olmuştur. Bu arada Asya'nın
güneyinde bir dizi sömürge edinerek Çin'e sızan İngiltere ve Fran­
sa ile Orta Asya'ya doğru yayılan Rusya birçok yerde karşı karşıya
gelmiştir. Birçok devletin ilgisini çeken Afrika'yı paylaşma müca­
delesi hızlı bir tırmanışa girmiş, İngiltere'nin Afrika'nın kuzey ve
güneyindeki sömürgelerini birleştirme tasarısı, Fransa'yı bu yolu
kesmek üzere Batı'dan doğuya doğru ilerlemeye yöneltmiştir. Bü-
*
Hu makate: O T A M Dergisi, S.3, Ocak W 92'dc İsratl! Kurtcaphe ite ortak çah$ma
o!arak yaytntannuşttr.
lY ş k ita t-! Mahpusu la ltu ! U m n r-u ^a^ivc D a iresi
Kin hu gelişmeler. A\rupadaki ittifakta! sisteminde çeşitti değişik­
likler yaratmıştır. Bismark sonrasında "dünya politikası" izlemeye
başlayan Almanya'nın Avusturya-Macaristan ile sıkı bir yakınlaş­
H iritte i Dibtya Savaş! Hoştartmia KomantiA H ir T ü r6 Atman Projesi
Dünya Savaşı'na yol açacak kıvılcımın parlamasına yol açmıştır.
Bir Sırp milliyetçisinin Avusturya veliaht prensini öldürmesi.
Avusturya'nın Sırbistan'a ağır bir ültimatom vermesine neden ol­
maca girmesi. Rusya'nın borç para aldığı Fransa ile giderek askeri
muştur. Sırbistan'ın ültimatomu reddi Ayusturya'nın bu ülkeye sa­
bir ittifak kurmasına yo! açmıştır. Bu durum üzerine Avrupa'da bir
vaş açmasına sebep olmuş ve ertesi gün 28 Temmuz da Belgrad'ı
denge politikası izleyen İngiltere, rakiplerinden bazılarını tarafsız­
bombalamaya başlamıştır. Bunun üzerine Almanya. Rusya ve
laştırmaya ağırlık vermeye başlamıştır.
Fransa'ya savaş açmıştır. İttifak ilişkileri içinde karşılıklı savaş
ilanları birbirini izlemiştir.
Bu doğrultuda Almanya ile sürdürdüğü görüşmeler sonuçsuz
kalmıştır. Ama Güneydoğu Asya'da Fransa ile baş gösteren sür­
Almanlar, Avrupa'da çeşitli cephelerde savaşırlarken Osmanlı
tüşmeleri dengelemek amacıyla Asya'nın yeni büyük gücü Japonya
Devleti'ni yanlarına almak için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır.
ile anlaşmıştır (1902). İtalya, Fransa'ya karşı uzun süredir yürüttü­
Zaten daha önceden Osmanlı Devleti üzerinde mali, askeri, siyasi
ğü gümrük savaşma son vermiş, Trablusgarp üzerindeki emelleri­
ve kültürel alanlarda belirgin bir egemenlik kurmayı başaran A l­
nin tanınması karşılığı da Fransa'ya Afrika'da destek vermeye baş­
manlar için Türkleri ittifaka dahil etmek zor olmamıştır. İstan­
lamıştır. Bu sırada Fransa ile İngiltere arasında karşılıklı tavizlere
bul'daki elçileri ve "Askeri İslah Heyeti" üyeleri aracılığı ile yapı­
dayalı bir uzlaşma havası doğmaktadır. 1905 yılında Rus-Japon
lan girişimler sonucunda, özellikle bir Rus tehdidinden korkan
Savaşı Avrupa'lı devletlerin tarafsız kalmaları yüzünden yerel
Osmanlı Hükümeti ile 2 Ağustos 1914'de Almanya arasında bir it­
kalmıştır. Ancak Fas konusunda Almanya ile Fransa arasındaki an­
tifak antlaşması imza edilmiştir. Öte yandan Enver Paşa, kabine
laşmazlıklarda. İngiltere kararlı biçimde Fransa'nın yanında yer
üyelerine bile haber vermeden ülkede seferberlik ilan etmiştir. Os­
almıştır. Alm anya'nın denizlerde güçlenmesinden kaygıya düşen
manlI Hükümeti, Rus tehdidinden kurtulmak ve İngiltere tarafından
İngiltere. Rusya ile 1907'de anlaşma yapma imkanı bulmuştur.
parçalanmamak kaygısıyle hareket ederken. Almanya ise Hindis­
Böylece Fransa, İngiltere ve Rusya arasında Üçlü İtilaf kurulmuş­
tan, Kafkasya, Mısır ve diğer müslüman ülkelerde Halifenin nüfu­
tur.
zunu kullanarak İngiltere aleyhine ihtilaller çıkarmak amacı güt­
Rusya ve Osmanlı Devleti'nin zaafını fırsat bilen Avusturya
Macaristan Balkanlarda harekete geçmiştir. Avusturya-Macaristan
Almanya'nın da desteğini almıştı. Bu durumda Rusya, 1912 de
Balkan devletlerinin birleşerek Osmanlı Devletine savaş açmasını
sağlamış ve bölgede insiyatifi, yeniden ele geçirmiştir. OsmanlIla­
rın ağır yenilgisi Balkan devletlerinin birbirleriyle savaşa tutuşma­
mektedir. Almanlar söz konusu amacı gerçekleştirmek için Türk­
lerle birlikte, Osmanlı Devleti daha savaşa girmeden önce birtakım
girişimlerde bulunmuşlardır. İstanbul'da Genelkurmay Kararga­
hında daha çok Alman kurmayları tarafından planlanıp uygulama­
ya konulan projelerle İngiltere ve müttefikleri çeşitli cephelerde
vurulacaktır.
sına yo! açmıştır. Bu gelişme Avrupa devletlerini duruma e! koy­
Bu çalışmada, Alman Genelkurmaymca planlanıp Enver Paşa
maya yöneltmiştir. Gerçekleştirilen bir dizi antlaşma, görünüşte bir
tarafından teşkil edilen, amacı İran, Atganistan ve Hindistan'da İn­
banş havası yarattıysa da Slav milliyetçiliğinin odağı haline gelen
giltere aleyhine ihtilaller çıkarmak olan "R auf Bey Mütrezcsı" nin
Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasında keskin bir düşmanlığın
faaliyetleri incelenecektir.
tohumlan atılmıştır. İmparatorluk içindeki öteki milletlerin ayak­
lanmasından çekinen Avusturya'nın Sırbistan'a bir ders vermeye
çalınması, Avrupa'nın barut fıçısı kabul edilen Balkanlarda Birinci
R auf Bey Müfrezesi'nin teşkili ile ilgili hazırlıklar Osmanlı
Devleti daha harbe girmeden seferberliğin ilan edildiği günlerde
başlamıştır. 1914 yılının Ağustos ayının başlarında İngiltere den
lY s h iiu t-! \hthsttst! l ahüt U n m r-!*
!)n ire st
H iriu c i
dönen Bahriye Binbaşısı Rauf Bey, Enver Paşa'yt ziyaret etmiştir.
Bu ziyaret sırasında. Atganistan'la ilişki kurmak ve Atgan ordulannı ıslah etmek görevi i!c kendisinin bir heyet başında gitmek iste­
diğini belirten Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa,
Romanti B ir Tü r& Atman Projesi
Mülazım-ı evvel Şakir Efendi.
Mülazım-ı evvel Ali Efendi,
Mülazım-ı evvel \üzhet Efendi.
Mülazım-ı evvel Edhem Efendi.
durumunun buna uygun olmadığını ifade ile R auf Bey'in gözleri­
nin içine bakarak, "sen gider misin?" teklifinde bulunmuştur. En-
Mülazım-ı evvel Şakir Efendi,
\cr Paşa, bu görevin Afganistan'ı İngilizlere karşı harbe hazırla­
Mülazım-ı evve! Ali Efendi,
mak. bu yolla Hindistan'da tahriklerde bulunmak olduğunu, ayrıca
Mülazım-ı evvel Nüzhet Efendi.
Alman İmparatorunun, bu görev için daha önce İran Konsolosluğu
Mülazım-ı evve! Edhem Efendi.
yapan von Yas \luss adlı Farsça bilen tecrübeli bir diplomatı san­
Mülazım-ı Sani Saadettin Efendi.
dık dolusu altınlarla İstanbul'a gönderdiğini de belirtmiştir.
Mülazım-ı Sani Hüseyin Fehmi Efendi.
Enver Paşa'nm bu görevi "çok mühim bir vatani hizmet" say­
Tabib Yüzbaşı Tahir Efendi,
ması ve ancak kendisinin bu işi yapabileceği yolundaki ısrarı üze­
Baytar Yüzbaşı Şevket Efendi,
rine R auf Bey "Çarnaçar" bu görevi kabul etmiştir'.
Mülazım-ı Sani Fahreddin Efendr
Hüseyin R auf Bey'in Hamidiye Süvariliği dolayısıyle bir şöh­
reti bulunmaktadır. Bu yüzden böyle bir hareketin başına R auf
Bey in geçirilmesinde büyük yararlar görülmüştür^.
Teşkil edilen heyette isimleri yazılı şahıslardan ayn olarak Afganistan ve İran'ın durumuna vakıf olan bazı kişiler de heyete ka­
tılmışlardır. Bunlardan Fazlı Bey 1901 yılında Harp Okulundan
R auf Bey'in görevi kabul etmesinden hemen sonra İstanbul'da
mezun olmuş sonra Mısır'a, oradan Afganistan'a kaçmış olduğun­
heyet teşkiline başlanılmıştır. Söz konusu müfrezeyi oluşturan as­
ken ve sivil şahıslar şunlardır:
dan Afgan geleneklerini bilen bir Türktür. Abdurrahman Nihad
Bey Afganlı, Paşaverlidir, Baha Said Bey ise Kurmay Binbaşılık­
tan tahsilini terk etmişti. İran'ın durumunu iyi bilmekteydi. İsmail
Komutan
: Bahriye Binbaşısı Hüseyin Rauf Bey,
Yaver
; Yüzbaşı Tevfık Efendi,
Kurmay Başkam
: Piyade Binbaşısı Ömer Fevzi Bey,
şa'nm yaveri iken, Bağdat'ta heyete katılmıştı. Yine sözkonusu
Diğer Müfreze mensupları
: Topçu Yüzbaşı İsmail Efendi,
bölgelerin durumuna vakıf olan daha birkaç Atganh. Hindu. İranlı
Piyade Mülazım-ı evvel Rusuhi Efendi,
Hami Bey Bağdat'ta yedek subay olarak heyete katılmıştır. Bahri­
ye Kolağası Cemaleddin Bey Suriye'de Ordu Komutanı Cemal Pa-
kimseler bulunmaktadır.
Heyete Bağdat'ta katılan şahıslar ise şunlardır:
Yüzbaşı Cemal Efendi,
RaufOrbay'tn Hattratan, Yakm Tarihimi/, C'. ), S. !, s. )7, Mart 1962
Ah İhsan Sabis. "Harp Hattratanm" adh eserinde "bnver ve Cemat Paşatann dcgerh btr bahrtye zabitim, bahriyeden aymp Mars'a ve Afgan'a / İran'a ve Afganis­
tan a mektup ve hediye götürmeye memur etmeteri ne kadar fena ise bu bahriye
zabtttnm şu tekhfi bir va/tfe teiakki edip kabu! etmesi ve mesteginden, iş göreceği
yerden ayrtimast da o derece makbut utmayan bir harekettir. Suttan Osman dretno­
tu süvarttigt nerede? Afgan hminne mektup götürmek bahanesiyte aytarca hatıriyeden. canh btr ht/met baştndan ayntmak ve öteden beride dotaşmak, aşireltcrte
u%ra$mak nerede''" demektcdtr A!) İhsan Sabis, Harp Hattratartm, ( ) İst. 1990,
$ 232
İhtiyat Zabiti Şükrü Efendi.
İhtiyat Zabiti Rasim Efendi.
'
A ! ASM Arş. kts 1610. t)s Ut. Hır ! !
T ^ M a t-t Mahsusa Y ahut U tttu r-u ^ar^iye D a ire si
Bağdat'ta heyete ayrıca Atmantar da katılmışlardır. Bunlar
\on V^as Muss başkantığmda, İran'da yetiştirilmiş !5-2ü Atman
subayıdır*.
Bu heyette butunan yirmi kadar Atmandan betti başlıtan şun­
B irin c i M iittya Savo^t Ho^tartuda Kom nutiA B ir T ü r6 Atman Pro jesi
cekter, parayı ve dini öğeleri kullanarak bura halklarını İngilizler
aleyhine kışkırtacaktardır. Bu yüzden Almanlar heyete büyük
önem atfetmişlerdir. Her Alman tamamen Osmanlı subayı kıyafeti­
ne girerek kendisini Osmanlı subayı göstermek için taklide çalış­
mıştır. Almanlar heyete 75.000 Türk attım ite katıtmışlardı. Bu pa­
lardır:
Başkan: Şiraz Konsolosu von Van Muss,
raları daha sonra Yüzbaşı Edhem Efendi Bağdat'a nakletmekle gö­
revlendirilmiştir^.
Topçu Yüzbaşı Nidermayer,
Henüz Osmanlı Devleti harbe girmemişti. Heyetin hazırlığıyla
Doktor von Hentik,
uğraşılırken Ömer Fevzi Bey Arapçaya vakıf olan Yüzbaşı Murat
Doktor Şumayer,
ve M ülazım Nureddin Efendileri tüccar kıyafeti ve ad değişikliği
Şunuman....vd. Buntardan Nidermayer ve von Hentik Kabil'e
kadar gidebilmiştir^.
ile İstanbul'dan Hidiviye Vapuruyla Hindistan'a göndermiştir.
Bunlar Hindistan'da bazı tanınmış şahıslarla ilişkiye geçmek ve ka­
radan gelecek olan heyete vaktinden önce uygun bir ortam yarat­
Müfrezenin teşkiline İstanbul'da Harbiye Nezareti'nde, Şark
makla görevlendirilmişlerdir. Bu iki subayın görevi "fevkalade"
Şubesi masası başkam Ömer Fevzi Bey tarafından seferberlikten
olarak kabut edilmiştir. Ancak İngilizler subayları tanımışlar ve
hemen sonra başlanmıştır. Heyet gizli bir şekilde teşkil edilmekte­
Hindistan'a kadar takip ederek "cürm-ü meşhud" halinde yakalama
dir. Binbaşı Ömer Fevzi Bey, teşkilatı idare ve ikmal için Harbiye
yolunu bulmuşlardır^.
Nazırı Enver Paşa ile bizzat temasta bulunmaktadır. Teşküatm ko­
mutanı R auf Bey'in ismi herkesten ve hatta heyete dahil olan her
subaydan gizli tutulmuştur. Görünürde her şeyi Fevzi Bey idare
etmektedir. R auf Bey'in şahsının bu heyette tanınması halinde İngilizlerin hareketi anlayacaklarından çekinilmektedir. G izlilik o de­
receye varmıştır ki, heyete dahil olan subaylar dahil oldukları heye­
ti, hatta teşkil eden arkadaşlarını, görev ve amaçlarını bilmiyor ve
Fevzi Bey'e de soramamaktadırlar. Bununla birlikte herkes genel
olarak amacı bilmektedir.
Subayların teşhis edilmelerinde Ömer Fevzi Bey'in gizliliğe
hiç uymayan davranışlarının etkisi büyük olmuştur. Fevzi Bey İs­
tanbul'dan söz konusu subayları gönderirken göğsünde altın ma­
dalyasıyla ve "Umur-u Şarkiye Dairesi Müdürü" sıfatıyla iskelede
boy gösteriyordu. Gizlilik sözde kalmıştır. Bu iki subay Hindis­
tan'da iskeleye yanaştıkları zaman aynı vapurda İngiltere'den
dönmekte olan bir Hintli öğrencinin ikazıyla durumu idrak etmişler
üzerterindeki belgeleri imha etmişlerse de İngiliz memurları tara­
fından vapurda tutuklanmışlardır. Bilahare af ve tahliye edilerek
Heyet, askeri personele benzemeyen kıyafet temini için gere­
ken hazırlıkta bulunmuştur. Amacı ve teşkil sebebi bilinmekle be­
Beyrut'a gönderilen subaylar Ha!epte heyete rastlamışlar ve katıl­
mışlardır.
raber "semt-i meçhul" markasıyla silahtar, eşya ve teçhizat tedarik
edilmiştir. İran ile Afgan Şah ve ümerasına Padişah tarafından he­
diye edilmek üzere murassa kılıçlar, Kuran-ı Kerimler ve sancaklar
ima! edilmiştir. Bu hazırlıktan Fevzi Bey ve Atman subayları bir­
Heyet kalabalıktır. Ayrıca eşya ve levazımat da fazladır. Bir
kafile halinde hareket, gizliliği ortadan kaldıracağı için üç ayrı ka­
file halinde heyet İstanbul'dan Halcp'e hareket etmiştir.
likte yapmışlardır. Almanlar bu heyetle İran ve Afganistan'a gide'
A t AS!, Arş, K!s. 36 !0, Ds 30,! hr. ). 2.
A ! AS!, Arş, Kts. 7, Ds 37A. ! hr. 2.
7X
"
^
ATASH Arş. Kts. .16)0, Ds 30, !-hr. ) . 5.
ATASU Arş. K!s. 36!0. Ds 30. Hır. ). 7.
7')
T ^ M n t-! Mahsusa
U m u r-u ^ar(t!yc !)n irc si
B irin c i Dünya Savaşı Baştaruu&t Romanti B ir T ü rft Atman Pro jesi
Birinci kafilede Rauf Bey, Fevzi Bey, von Van Muss ve yaver!cri \ardır.
Doğu siyasetinin Alman çizgisinde olması düşüncesindedirler. Hü­
seyin Rauf Bey ise, İslam aleminin ancak Halifenin cihad çağrısıy­
İkinci kafile, bir kısnn Alman subay ve bunlara yol gösteren
Türk subaylardan oluşmaktadır.
la kımıldayabileceğinden Doğu siyasetinin sevk ve idaresinin
Türklere ait olmasını, Almanların teknolojik bakımdan yardımcı
rolünü oynamaları gerektiğini düşünmektedir".
Üçüncü kafilede sipariş edilen eşyayı ikmal ve sevk edecek
subaylar yer almaktadır^.
Araplar, Türklerden çok Almanlara yakınlık göstermişlerdir.
Çünkü Araplar, para ile Almanların her isteklerini yapmaktadırlar.
Birinci kafile, 15 Eylül 1914'te İstanbul'dan trenle hareket et­
Almanların tahakküm edici tavrı Türk subaylarının rahatsızlık gös­
miş ve 19 Eylül'de Haleb'e varmışlardır. Bu yolculuk esnasında
termelerine neden olmuştur. Kendi ülkelerinde aşağılanmak iste­
Almanlar bir takım garip davranışlarda bulunmuşlardır. Almanlar,
miyorlardı. Almanlar, Türk subaylarından kendilerini daha ehliyetli
daha Eskişehir'e varır varmaz otelde iyi yer bulmak amacıyla tren­
görmekteler, aralarında daha önce Doğu işleriyle uğraşmış hatta
den iner inmez koşuşmaktan ve birbirlerini çekemeyip herkes ken­
Bağdat'ta, İran'da tüccar görüntüsüyle casusluk etmiş kimselerin
disini diğerinden yüksek görmek ve aleyhte bulunmaktan geri kal­
bulunmasından dolayı Doğu'yu daha iyi tanıdıklarını zannetmekte­
mamışlar, Türk kılavuzlarına banyo almak istediklerini söyleyerek
dirler. Bir aydan fazla bir süre Halep'te kalan heyet, buradan kara
daha temiz otellere gidilmesini istemişlerse de Bağdat yolunda da­
yoluyla Bağdat'a hareket edecektir. Ulaştırma araçlarına muhafız
ha iyi oteller bulabilecekleri cevabını almışlardır^.
ve binek gerekmektedir. Her subay için Halep'te birer binek temin
Heyet, takma adlarla ve "tebdil-i kıyafetle" gizliliğe uyarak
edilmiştir. Muhafız olmak üzere Arap ve muhacirlerden gönüllü,
Haleb'e gelmiştir. Çeşitli ikametgahlarda, hatta biri diğerini tanı­
maaşlı kimseler sağlanmıştır. Bağdat'a yine kafileler halinde gidi­
maz görünerek yerleşilmiştir. Almanlar, Alm an kulubü ve konso­
lecektir.
losluğuna yerleşmeyi daha uygun görmüşlerdir. Halep'te Baron
Buna göre; Birinci kafile, İstanbul'da tertiplendiği gibi otomo­
Oteli'ne yerleşmiş bulunan R auf Bey'e, Enver Paşa tarafından son­
bil ile Bağdat'a hareket etmiştir. Halep'te kalan ikinci kafile Bağ­
raki
Alman
dat'ta bulunan Rauf Bey'in hareket emrini beklemektedir. Bu sıra­
Ateşemiliteri'nin Benz marka otomobili gönderilmiştir'". Heyet
da Almanlar Türklere tamamen muhalif bir duruma girmişlerdir.
Halep'te iken Osmanlı İmparatorluğu'nun fiilen savaşa girmesi
İkinci kafilede kalan subaylara Rauf Bey'in Bağdat'ta bir Arap ta­
demek olan Karadeniz Olay: meydana gelmiştir.
rafından öldürüldüğünü ve artık Rauf Bey Müfrezesi'nin kalmadı­
yolculuğunun
daha
kolay
geçmesi
için
Heyet içerisinde bulunan Almanlarla Türkler arasında çatışma
Halep'te daha bir belirginleşmiştir. Heyetteki Türklere karşı tahak­
küm edici bir tavır alan Almanlar, R auf Bey'i de dinlememeye baş­
lamışlardır.
ğını, heyetin dağılıp subayların kendileriyle ortaklaşa hareket et­
mek üzere Afganistan'a gitmeleri için telkinlerde bulunmaya baş­
lamışlardır. Bilhassa Alman Yüzbaşı Nider bu tür bozguncu sözle­
re çok önem vermektedir. Bu sırada Süleyman Askeri Bey, Os­
mancık taburuyla Halep'ten Bağdat'a geçmiştir. O da Rauf Bey
Almanlar, Doğu'da her türlü hakimiyet ve nüfuzun Alman İm-
Müfrezesi'nin lağvedildiğini ve subayların kendi emrine verildiğini
paratoru'na ait olması, Türklerin yardımcı durumda kalması ve
söylemektedir. Fakat Harbiye Nezaretinden bu yolda bir emir
alınmamıştır. Doğal olarak heyettekiler Rauf Bey'den yahut Harbi­
'
^
A 1A SL Art, K!s. 36)0, !)s.. 30, Fhr. ) . 9.
A t A Sh Arş, Kis. 7, Ds. 37A, Fhr. 2.
Rauf O rbaym Mattraiar), a. g. y., s. )9.
ye Nezareti'ndcn alacakları emirle hareket edeceklerdir.
"
ATASH Arş.. K!s. 7, t)s. 37A. Fhr. 3.
TnpftMat-t Mahsusa lnhu{ Umur u ^arhiyc Dairesi
Miri'ttri Dtutya Sava^t Ha^tartuda Komauti& Bir Tür6 Atman Projesi
Hüseyin Rauf Bey, Fevzi Bey, von Van Muss, Yaver yüzbaşı
Başkomutanlıktan İrak ve Havalisi Komutanı Cavid Paşa'ya yazı-
Tcvllk, Faz!ı Bcy!cr ve Fredcrik !9 Ekim !914'de Halep'ten oto­
!an bir telgrafta Hüseyin Rauf Bey'in o bölgede görevlendirilmesi
istenmiş ancak, bu emir uygulanamamıştır. Bu sırada Halep'ten ha­
mobil ile Bağdat'a hareket etmişlerdir. Diğerleri, 6 subay, 10 ni­
zamiye, 50 gönüllü süvari, 12 yük hayvaneıs! toplam 72 er 95 yük
hayvan! ile subay ve er bineklerinden ibaret bir kafi!e olarak 19
Kasım 1914'de Halep'ten Fırat Nehri yoluyla hareket etmişlerdir.
reket eden birinci kafile 11 Kasım !9!4'te ve son kafile de 9 Aralık
1914'te Bağdat'a ulaşmıştır. Heyetteki Almanlar da ayrı gruplar
halinde Bağdat'a gelmişlerdir.
Bunları 2 subay 25 gönüllü süvari ve otuz kadar yük hayvanından
ibaret kafile ile İstanbul'dan beklenen başka subaylar, silahlar ve
eşya ile onları takip edecektir. Heyetle birlikte 2000 kadar silah ve
cephanesi götürülecektir'^.
Talim ve terbiyeden yoksun gönüllülerden
Bu ikilik derhal aksi tesirlerini göstermiştir. Almanlar Türkle­
rin yardımı olmaksızın İran'a, Afganistan'a geçmek ve oralarda
kendi propaganda ve siyasetlerini yürütmek için ellerindeki altınla­
ra dayanarak girişimlerde bulunmuşlardır. Şiilerle ilişki kurmaya
oluşan kafile,
ve cihad fetvaları hazırlamaya, İran'da kendilerine dayanak olabi­
displinden yoksun bir vaziyette ilk konak olarak Haleb'in 10 km
lecek kimseler bulmaya çalışmaktadırlar. Halbuki Süleyman Aske­
uzağında Habril Köyüne gidebilmiştir. Güya hüviyetlerini sakla­
ri Bey, askeri duruma göre Irak'm savunulmasını her şeyden önem­
mak için maşlah, entari, kefye giyen subayların manzarası bir ga­
li gördüğünden Rauf Bey Müfrezesinin beraberindeki para ve si­
riplik
lahlardan İrak için yararlanmak istemektedir. Ancak bu sırada müf­
göstermektedir.
Esasen
Irak'a
birçok
subay
ve
birlik
sevkedildiğinden bu gibi tedbire şüphesiz gerek yoktur.
Bağdat yolunda R auf Bey'le Alm an heyeti başkanı von Muss
arasında görüş ayrılıkları artmıştır. Almanlarla yolculuğa devam
rezenin Güney İranda faaliyete geçmek üzere yeniden teşkili karar­
laştırıldığından silahların ve paraların iadesi Harbiye Nazereti'nden
İrak K om utanlığına tebliğ edilmiştir'^.
imkanı kalmamıştı. Çünkü Alm anlar Türklere karşı mütehakkim
Bu arada Almanların bu faaliyeti Türk aleyhtarlarının eline
tavırlannı artırmışlardır. Yolculuk sırasında daima insiyatifi elle­
propaganda silahını vermiştir. İrak ve İran'ın Türkler tarafından
rinde bulundurmak isteyen Almanlar her şeyin üstüne hatta hela
Almanlara satılmış olduğuna dair Bağdat'ta haberler çıkarılmaya
çadırlarına bile Alm an bayrağı çekmişlerdir. Bu mütehakkim m üt­
başlanmıştır.
tefiklerden ayrılmak saati gelmiştir. Nitekim Bağdat yolunda daha
ikinci menzilde Almanlar Halep'e geri dönmüşler. R au f Bey yalnız
Türklerle Bağdat yoluna devam etmiştir.
von Van Muss, R auf Bey'le tartıştıktan sonra dönmüştür. Ona
göre bu harekette Türklerin oyuncağı olunmamalıdır.
30 Ekim 1914'te Hüseyin R auf Bey'in Bağdat'a geldiği sırada
İngilizler Şattülaraba çıkmış, Basra'ya ilerlemektedirler. Alm anla­
rın müfrezeyi dağıtmak ve yalnız Alm anhk adına Afganistan'a
Müfrezedeki Alman Topçu Yüzbaşısı Nidermayer'in Afganis­
tan'a geçeceğinden sözederek kendisine yardım edilmesi yolunda
Liman von Sanders Paşa'nın tavsiyesiyle Harbiye Nezaretinden S
Aralık 1914'te Bağdat'ta 14. Kolordu Konıutanı'na ve ayrıca Talat
Paşa'dan Bağdat Valisine telgraflar gelmektedir. Doktor Şumayer.
Almanya'nın İsfahan Konsolosu sıfatıyla Aıııane Havize yoluyla
İran'a geçmek için 7 Aralıkta Bağdat'ta 7. Kolordu Komutanlı­
ğ ın a başvurularda bulunmaktadır'^.
geçmek maksad!yla yaptıkları girişimler ve bu sırada !rak'm tehli­
Almanlar, bir taraftan Hüseyin Rauf Bey tarafından alman
keye düşmesi üzerine Afganistan'a gitmekten vazgeçilerek subay­
makineli tüfekleri ve silahları istemişler bir taraftan da Bağdat
ların irak'ta kullanılması kararlaştırılmıştır. Hatta 4 Aralık 19!4'tc
"
"
A l A S h A rt. K!s. 7, Ds. 37A , t-hr. 5.
A T A Ş E Arş.. Kts. 7. Ds. 7A. Hır. 35.
A l'A S H Ar$., Kts. 7, Dos. 37A, H ır 3h.
H2
T ^ M lu t'* Mahsttsa 1 afmt H n tu r-u ^ar^ive D a iresi
Konsolosu'nun himayesi \e altın para ile Bağdat'tan silah sağlan­
masına girişmişlerdir. Doğa! o)arak bu silahları Türk Ordusu ka­
çaklan ordudan çalıp. Alnıanlar'a satmışlardır.
H iri'tfi Müttya Savaşt Ba^tartmia Kom antiA B ir Tt*r6 Atm an Projesi
Heyetin kuvveti, dört bölüklü bir piyade taburu, Bağdat yedek
subay talimgahı adayları, "* bir makineli tüfek takımı, bir süvari ta­
kımı ve bir adi dağ topçu takımı olarak teşkilata başlamıştır. Müf­
Muhammcrc istikametinde düşündüğü kuşatma hareketini Loristan
rezeye ait silahlar ve araç gereçler de Bedire'ye sevk olunmuştur.
Bu şekilde Loristan yönünden bir hareket düşünülmüştür.
bölgesinde kuvvetli bir aşiret olan Bahtiyarilerin ve Loristan V ali­
Yeni düzenlemeye göre müfreze, Süleyman Askeri Bey'in 7
si'nin vaadlerine rağmen uygulama safhasına geçirmeye muvaffak
Ocak 19!5 tarihinde ağır yaralanmasından sonra onun yerine veka­
olamamıştır.
let etmek üzere Bağdat'a gelen, fakat Süleyman Askeri Bey'in ko­
Süleyman Askeri Bey. İran'ın Arap Bölgesi içinden Havize,
Son askeri duruma göre Afganistan'dan önce Güney İran'ın
mutayı devretmemesi üzerine geri dönen Kazım Karabekir'in bir­
elde edilmesi lüzumu anlaşıldığından R auf Bey'in Müfrezesiyle
likte getirdiği eğitimli ve kıymetli 120 Türk eriyle Mendeli Hudut
Loristan'a hareket etmesi ve Bahtiyarileri de elde ederek Güney
İran harekatını idare etmesi 14 Aralık 1914'te Başkomutanlıktan
bildirilmiştir.'"
Taburları ve o havaliye getirilmiş olan Babanur Hudut Bölüğü erle­
rinden ve Halep'te müfrezeye katılan Şam'lı Kürt gönüllülerden
teşkil edilmiştir. Piyadede yalnız Türk erleri küçük çaplı mavzerle
diğerleri kısmen muaddel martin ve büyük kısmı büyük çaplı mav­
Amaç, cihadı Güney İran aşiretlerine, halkına yaymak, bura­
zerle, silahlanmıştır. Ayrıca mahalli teşkilat için müfreze berabe­
lardan teşkil edilecek kuvvetlerle Basra vilayetini işga! eden İngi-
rinde bir miktar büyük çaplı mavzer bulunmaktadır. Makineli tü­
lizler aleyhine harekete geçirmektir. A !m anlann Türk ülkesinde;
fekler, R auf Bey'in Almanlarla beraber getirdiği iki maksim maki­
Türk makamlarının bilgi ve izinleri dışında bir teşkilat meydana
neli tüfeği, toplar ise Bağdat'ta bulunmuş, kullanışsız adi dağ top­
getirmeleri ve bağımsız bir tavır ve hareket göstermeleri, İrak K o­
larıdır'^.
mutanlığınca da hoş karşılanmadığından Süleyman Askeri Bey, 15
Aralık 1914'te Başkomutanlığa yazdığı raporun ikinci kısmında,
Almanlar'la birlikte hareket etmenin m üm kün olmadığını, bunların
ellerindeki silahlann ve paraların Osmanlı Hükümeti'ne devredil­
mesi yolunda emir beklediğini ifade edilmektedir. Başkomutanlık,
Almanlann çalışmalarının engelenmesine izin vermiş, ancak elle­
rindeki araç ve paranın alınmasını uygun görmemiştir. Bunun üze­
rine Süleyman Askeri Bey, İngilizler Irak'tan atılmcaya kadar kul­
lanılmak üzere Binbaşı Klayn ve Yüzbaşı Nidermayer'i Depo Bir­
R auf Bey tarafından yapılan durum değerlendirmesine göre;
Hanikm Kirmanşah yolu üzerinde Sencabi Aşiretleri öteden beri
Korata neft madenleri dolayısıyla gördüğü menfaate karşılık olarak
İngilizlere taraftar ve bunların reisi Şirhan Kasrı Şirin hakimidir.
Tarafsızlıkta ısrar eden İran Hükümeti'nin her tarafa verdiği tali­
mat İran'a girecek Türk harekatını kabul etmemektir. Kirmanşah
Valisi Bahtiyarilerden Osmanlı taraftan Emir Müfehhem'in de do­
ğal
olarak
hükümetin
izlediği
politikaya uyması
zorunludur.
likleri Komutanlıklarına, denizaltı ve istihkam uzmanı olan iki A l­
ATAŞE Arş., K!s. 7, Ds. 37A. Fhr ! 2. Sözkonusu hu böiük Bağdatan iten ge!en
aiteterinin çocukfartndan ofuşuyordu. İrak ve Havalisi konıutanhg! emnnde lngttizterte savaşmaktan kaçmak için Müfrezeye katdmav) daha uygun gönmüşferth.
Nitekim Girind muharebelerinde safdtrganfara karşt hiç kurşun atmadan butundukfart yerteri terkederek kaçmayı ycgtemişferdi. Hu bötükte ifgiü otarak A Fatk Hurşit Cünday "Hayat ve Hattrafarmı" adft eserinde böfükteki yedeksubayfann Arahst
otduktan gerekçesiyfe müfreze yetkiüteri taraftndan idamfanna karar \en!d^uu
aneak kendisinin araethgtyta kattin öntendigini yaznor. A F Hut^it (Cünday. Ha­
man'ı Dicle cephesine, iki doktoru Bağdat hastanesine, maden m ü­
hendisini Tikrit maden ocaklarına, diğerlerini de kabiliyet ve liya­
katlerine göre görevlendirmiştir. R auf Bey Müfrezesi Kurmay
Başkanı, Bağdat'ta rahatsızlanarak İstanbul'a döndüğünden onun
yerine Kurmay Yüzbaşı Muhittin Nami Bey getirilmiştir.
yat ve Haftratarmı.
"
İst.
sT M
ATAŞE Arş.. Kfs. 7. !)s. 37A. Fhr 17.
Tc?h;(at-! M ahsusu Yahut U m u r u Şarhiyc D a ire si
Sözkonusu vali Şubat 1915 sonlarına doğru 800 kadar Bahtiyari ve
Kürt atlılar ile güya birkaç topla Kehorlardan tahsilat bahanesiyle
Kasn Şirin *e doğru yürümüştür. Amacı şüphesiz smır üzerinde bir
mukavemet cephesi oluşturmaktır. Kirmanşah'ta bir Rus Yüzbaşısı
komutasında birkaç yüz İran Kazağı vardır. Rus-İngiliz Konsolos­
ları da faaliyettedir. Bu sırada bir taraftan da Kirmanşah Alman
Konsolosu Şuneman ve yandaşları Kirmanşah, Sencabi bölgelerin­
de Türkler aleyhine ve Almanların menfaatine yarayan bir ortam
oluşturmak için girişimlere başlamışlardı. Sencabilerin ve Emir
Müfehhemin
faaliyetleri
tehlikelidir.
Bununla
birlikte
Güney
Birinci Dünya Sava^t Ba^tannda RomautiA Bir Tür& Atman Projesi
Kehor aşireti, bu havalinin en kuvvetli aşiretlerinden biridir. Bu sı­
rada Sencabilerle araları iyi olmadığı gibi Kirmanşah Valisi ile de
vergi aidat meselelerinden araları açıktır. Bundan istifade için Rauf
Bey Kehorlularla bir ittifak için Gilan'a birkaç kişi göndermiştir.
25
Şubatta Süleyman Askeri Bey, Müfrezenin beraberindeki
cebel topçu takımının kendi emrine geri gönderilmesini istemiştir.
Ancak Rauf Bey, Kirmahşah Valisi'nin her an bölgeye girebileceği
ve onunla çatışmanın kaçınılmaz olduğunu, onun emrinde top bu­
lunduğunu bildirerek takımı göndermemiştir^.
İran'da ilk hakim olunacak siyasi merkez Kirmanşah olmalı ve ön­
Sencabilerin kışlıkları Osmanlı sınırı civarındadır. Kısmen sı­
celikle bu havalideki düşman unsurlar kazanılmalı yahut imha
nırın beri tarafına da geçerlerdi. Müfrezeye katılmış olan Osmanlı
edilmelidir^.
Kürt aşiretleriyle aralarında öteden beri düşmanlık vardır. Bu düş­
Irak ve Havalisi Komutanı Süleyman Askeri Bey de müfreze­
ye gönderdiği 19 Şubat 1915'teki telgrafta Kirmanşahm Rus ve İn­
gilizler tarafından Osmanlı Devleti aleyhine bir üs haline getirildi­
ğini belirterek burasının işgalini, bunun için de bir kısım kuvvetleri
müfreze emrine verdiğini ifade etmektedir. Müfreze yukarıda sözü
edilen kuvvetlerin de katılmasıyla 28 Şubatta Mendeli'de toplan­
mıştır. Burada 1000 atlı kadar yerel Kürt aşiret kuvvetleri müfreze­
ye
katılmışlardır.
M endeli'de
bu
derme
çatma
kuvvetlerin
Kirmanşah seferi gözönüne alınarak talim ve terbiyesine, eksikleri­
nin
giderilmesine çalışılırken, Topçu Yüzbaşısı
İsmail
Hakkı
Bey'in komutasında bir teğmen, bir doktor ve 45 seçme erden olu­
şan bir müfreze Hanikm mıntıkasında keşif yapmak ve Kirmanşah
Osmanlı Konsolosluğu emrinde bulunan 12 kişilik müfrezeyi de­
ğiştirmek bahanesiyle Kirmanşah'a gitmek ve orada genel durumu
araştırmak ve ortamı hazırlamak göreviyle 23 Şubatta Mendeli'den
Hanikm'a sevkedilmiştir'^.
manlık bir takım yanlış anlamalara sebep olacak mahiyettedir.
Sencabiler, gerek İran hükümeti ve gerek Kirmanşah Rus ve İngiliz
Konsoloslarınca, ayrıca Almanların teşvikiyle, Rauf Bey Müfrezesi
aleyhine bir tutum takınmaları sağlanmıştır. 26 Şubatta Yüzbaşı
İsmail Hakkı Bey Müfrezesi Hanikm'dan hudut üzerinde bulunan
ve Hanikm Kasrı Şirin yoluna hakim bir mevkide bulunan Korato
Karakoluna doğru gitmektedirler. Yolda birkaç el silah sesi ile iki
boş at ve yaralı bir atlı geldiğini görmüşlerdir. Yaralıdan alman
bilgiden Sencabilerin sınır nöbetçilerine saldırdıklarını ve ikisini
öldürdüklerini anlamışlardır. Müfreze, bölgedeki Ali Sefer Köyüne
doğru yürüyüşe geçmiştir. Bu köyü tutan Sencabilerle meydana ge­
len çatışma dört saat kadar devam etmiştir. Ancak daha önce Rauf
Bey Müfrezesine katılan Sencabi Reisi Şirhan'a akrabalığı dolayı­
sıyla onunla gizlice ilişkilerde bulunan Hamid Han. iki saat uzak­
taki köyünden 15 kişi ile gelerek müfrezeye arkadan saldırıda bu­
lunmuştur. Bu çatışmada Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey şehit olmuş.
Teğmen Nureddin Efendi akşam karanlığında erlerden artakalanı
R auf Bey M üfrezesinin şimdiki amacını gerçekleştirebilmesi
alarak düşmanı yarıp merkez karakoluna gelmiştir. Sencabiler on­
için daha da kuvvetlenmesi gerekmektedir. Zaten mevcut kuvvetler
de yeterli talim ve terbiyeden yoksun durumdadırlar. Hanikm-
ları takibe girişmişlerdir. Bu çatışmada müfreze komutanı ile 3 er
şehit olmuş, bir er yaralanmıştır. 10 hayvan ve 10 tütek saldırgan­
Kirmanşah yolu doğusunda Gilan bölgesinde yerleşmiş bulunan
ların eline geçmiştir. Bu kayıplar arkadan saldıran Hamid Han tara­
fından meydana getirilmiştir. Sencabilerin de bu çatışmada İS ölü­
"
A f A Sk A ^ ., Kts. 7, Ds. 37A, t hr. 8.
'*
A f ASh Ar;., Kts 7, Ds. 3 7 A ,! hr 19
TepMiai-! Maftsttsa Yahut Hutur u ^arfiiye Dairesi
sü, bu kadar da yaralısı vardr'. Bu saldırı, Rauf Bey Müfrezesi ite
Seneabüer ve yandaşlarının arasında meydana gelecek o)an çatış­
maların başlangıcı olmasından dolayı önemlidir.
Her ne kadar Süleyman Askeri Bey, İran aşiretleriyle çatışma­
dan kaçınılmasını istiyorsa da aşiretlerin şımarmasına meydan veri­
lecek olursa İran'daki girişimin sonuçsuz kalacağı düşüncesinde
olan R auf Bey, Sencabilerin böyle bir harekete bir daha kalkışma­
Birinci Dtutya Savaş t B&şfarutifa Romantik Bir Tür6 A(man Projesi
23 Martta Mcndeli'den yola çıkan Müfreze, Hanikm'a akşam
karanlığında ikişerli uzun bir yürüyüş kolu halinde ve bazı katırlara
sahte toplar yükletilmiş olarak girmiştir. Biri bin yapan çevrede bu
tedbirle müfrezenin kuvveti beş-on misli fazla sanılmıştır. Hanikm
kasabasının Kuzey Doğu tarafında ordugah kurulmuştur. Yüzbaşı
İsmail Hakkı Bey'in öldürülmesinde rolü bulunan Hamid Han ve
altı arkadaşı 25 Martta Korato'da idam edilmişlerdir^.
maları için onların üzerine gitmeye karar vermiştir.
Rauf Bey, Emir Müfehhem ile de iyi ilişkiler kurma yoluna
Hem Sencabilere karşı yapılacak harekata hazırlanmak, hem
de
Bağdat
yolunu
kapatmak
amacıyla
müfreze
19
Martta
Hanikm'da toplanmıştır.
giderek
manlarımız olan kafirlerin teşvikiyle Osmanlı askerlerine Osmanlı
hududu içerisinde pusu kuran Sencabilerin yola getirilmeleri ve ce­
sonra Kehorlar, İngilizlerin isteğiyle Kirmanşah'ta hapiste bulunan
itmiştir.
Bu
şekilde
Müfrezenin kuvveti hakkında İranlıları şaşırtmak için bölükle­
re tabur adı verilerek müfreze, üç ordu halinde teşkil edilmiştir.
Kasrı Şirin'de yapılan bu yeni düzenlemeye göre;
!. O R D U : yedek subay Baha Said Bey komutasında 2 bölük, 2
makineli tüfek takımı ve aşiret kuvvetleri.
H.
O R D U : Topçu Yüzbaşı Kemal Efendi, 4 süvari bölüğü ve
topçu bataryası.
H!. O R D U : Teğmen Edhem Efendi komutasında, Kehorlardan
reislerinin Osmanlı Hüküm eti'nin yardımıyla kurtarılmasını iste­
mişlerdir. Aşiret, politik bir tavırla Sencabilerin düşman tutumun­
yalnızlığa
duklarından Kasrı Şirin çatışma olmadan işgal edilmiştir.
cektir. Kehor Aşireti de bu takibata katılmaya söz vermektedir.
Kehorları Osmanlı Hükümeti himaye edecektir. Hemen iki gün
da
dan bu şehre doğru ilerlenmiş Sencabiler daha evvel çekilmiş ol­
zalandırılmalarının vacip olduğu belirtilmektedir. Kirmanşah Valisi
bu cezalandırmayı yapmazsa Osmanlı askeri bunu yerine getire­
daha
Sencabilerin merkezi olan Kasrı Şirin'i kuşatacaktır. Çeşitli kollar­
Bu sırada Kehor Aşireti ileri gelenleri Hanikm 'a gelmişler,
Müfreze ile bir anlaşma yapmışlardır. Sözkonusu anlaşmada düş­
Sencabileri
oluşmaktadır^.
dan istifade ile işlerini gördürmeye çalışmaktadır.
Müfreze emrindeki aşiret kuvvetleri geçtikleri yerlerde yağ­
!rak ve Havalisi Komutanı Süleyman Askeri Bey, Başkomu­
madan geri kalmamışlardır. Kasrı Şirin'in işgalinin ertesi günü
tanlığa yazdığı yazısında sol cenah kuvvetinin paraya ve takviyeye
Sencabilerden başka İran halkına müfrezenin düşmanlığı olmadığı,
ihtiyacı olduğunu R auf Bey'in yanında 30 bin lira ve pek çok tüfek
halkın ma! ve sairesine hürmet edileceği hakkında bir beyanname
bulunduğunu bildirerek onun emrine verilmesini istemiştir. Enver
okunmuştur. Bu beyannameyi sevinçle dinleyen aşiret kuvvetleri at
Paşa, bu fikri önce uygun gördüyse de R auf Bey'in girişimleri üze­
oynatmak suretiyle gösteriler yapmışlar ve ertesi günü yine küçük
rine 29 Mart 19!5'de İrak Komutanına R auf Bey'in görevinde ba­
de olsa yağmacılıktan geri duramamışlardır.
ğımsız olduğunu, paraların yanında kalmasını ve Sencabi tehdidin­
Bu esnada !!1. Ordu, 2000 Kehor atlısıyla Gilan'dan Kasrı Şi-
den ötürü kuvvetlerinin Hanikm havalisinde bulunması gerektiğini
rin'in Kuzey-Doğusundaki Serpul'a yaklaşmıştır. Sencabiler Kir­
yazmıştır^.
manşah yolunun üzerinde önemli bir geçit noktası olan Paytak Bo-
i'
ATASh Ar$., Kis. 7, Ds. 37A, Fhr. 23.
^
ATASh Arş., Kis. 7, Ds. 37A, Fhr. 37.
^
^
ATAŞE Arş., Kts. 7, Ds. 37A. Fhr. 33.
ATASH Arş., Kts. 7, t)s. 37A, Fhr. 9.
Te^hitat-! Maftsttsa lah nt U m u r u Suriye Dairesi
Birinci Dütrya Sava^t Haştarnufa KnmantiA Bir Tür6 Atman Projesi
g a z ın ı kapatan Ser;ıul yöresine çekilmişlerdir. Emir Müfehhem de
Kirmanşah
'(X) kadar düzensiz mcvcudu \e 6 topuyla Scrpul'dadır. Rauf Bey
Şuneman Kirmanşah Konsolosu sıfatıyla geçmiş olduğu gibi diğer
Almanlar da Konsolosluk görevlisi, elçilik görevlisi olarak İran'a
geçmişlerdir.
emir Müfehhem. ile bir anlaşma yapmıştır. Gerektiğinde
Müfehhem ku\\etleri. subayları ile birlikte müfreze ile hareket
edeceklerdir. Yalnız Müfehhem Sencabilerin İngilizlerce destek­
lendiğini belirterek onlara karşı bir harekete girişemeyeceğini be­
lirtmiştir.
2
Nisanda
müfreze
olaysız
olarak
Serpul'a
gelip
Kehorlar ile birleşmiş. Kehorlar Paytağa gönderilmişlerdir. Emir
Müfehhem'den Kehorlularm reisinin bırakıldığına dair yazı gel­
yolunu
takip
için
izin
istemişlerdir.
Bu
şekilde
Bu defa İran'a geçen Almanlar, İran'da Türk faaliyetine engel
olmaya, yalnız Almanlık adına çalışmaya karar vermişlerdir. Afganis­
tan'a gidecek olan heyetin ilga edildiğine de memnun olmuşlardır.
miştir. Aynı zamanda İngiliz ve Rus konsolosları da Kirnıanşah'tan
Müfreze Hanikmda Sencabilere karşı bir harekât hazırlığında
iken Almanlar, elde ettikleri kimseler aracılığı ile kendi lehlerinde
kaçmışlardır.
kapılan
propaganda yaptırarak bir taraftan kendi politikalarını uygulamaya
Sencabiler anlaşma taraflısı görünmeye başlamışlardır. Kehorlar da
ve İsveç subaylarını elde ederek bunların idaresinde bulunan İran
katırlarla, esirleri ve şehit Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey olayında ele
jandarmasını elde etmeye ve diğer taraftan Osmanlı İran sınırındaki
geçirdiklerini geri vermişlerdir^.
aşiretleri Türkler aleyhine tahrike başlamışlardır. Türkler sünni ol­
Müfrezenin
hareketlerinden
kaygıya
17 Mayısa kadar müfreze Serhevize bölgesinde kalmıştır. Bu­
rada Kirmanşah, İngiliz Konsoloshanesi muhafızları olan Hindli
Malik Han komutasında 20 atlı ve Van Cephesinden gelen Çerkez
Edhem ve AzerbaycanlI İbrahim, yanlarındaki 30 kadar savaşçı ile
duklarından dinen İranlılara düşmanlık besledikleri ve İrandaki
sünnilere dayanarak buraya girerlerse bir daha çıkmayacakları yo­
lunda propaganda yapan Almanlar, İran'da kendilerinin gözü ol­
madığını, İran'ı himaye ettiklerini söylemişlerdir.
Kasrı
birlikte müfrezeye katılmışlardır. Müfrezede ancak 120 kadar Türk
Şirin'de
hasta olduğu haber alman Sencabi Reisi
piyade eri olduğundan yerli unsurlar dışında bu gibi ufak tefek ka­
Şirhan'a jest olmak üzere Müfrezenin hekimi gönderilmek istenil­
tılmalar memnuniyetle karşılanmaktadır.
diği zaman o esnada Şirhan'm yanında bulunan Kirmanşah Alman
26
Nisanda ortamı anlamak ve kamuoyunu kazanmak için de­
niz binbaşısı M uhyiddin Bey'le AzerbaycanlI İbrahim Bey ve Çer­
kez
Edhem
Bey
beraberlerinde
bir
kaç
atlı
olduğu
halde
Kirmanşah'a gönderilmişlerdir. Bu heyet Kirmanşahda önemli bir
Konsolosu Şuneman'm tesiriyle "bizim hekimimiz vardır" ifade­
siyle Türklere rağbet edilmemiştir. Müfreze'nin yanma gelen
Şuneman "İran para ile fethedilir. O da Almanlar da vardır" diye­
rek cebindeki altınları şakırdatmıştır^.
Türklerin İran'a girmesini istemeyen Almanların bilhassa altınla­
iş yapamamış, çoluk çocuk 50 kadar maaşlı asker yazarak geri
rına güvenen Kirmanşah Konsolosu Şuneman ve adamlarının tahrikle­
dönmüşlerdir^.
Bu esnada Almanlar tarafında da birtakım gelişmeler olmakta­
dır. Süleyman Askeri Bey'in emriyle Bağdat'ta alıkonulan Alm an­
lar çeşitli yollarla İran'a geçmişlerdir. Geriden gelmekte olan A l­
man gruplarından bazıları Musul istikametinden İran'a girmişler­
ri, Kirmanşah yöresinde Müfrezeye aleyhtar bir cereyan meydana ge­
tirmiştir. Diğer yüksek Alman yetkilileri de işe karışmışlardır. Tahran
Hükümeti de geri kalmamış. Türk birliğinin İran'ın tarafsızlığını ihlal
ettiğini belirterek protestolarda bulunmuştur.
Rauf Bey tarafından Kasrı Şirin gibi İran sınırında önemli bir
dir. Kendilerine İran'da konsolos süsü vermiş, bazıları da Bağdat
kasabanın işgali Almanları heyecana düşürmüş olmalı ki. İstan*'
A f A S ! A r * . K b 7. Us 3 7 A ,! hr 47
^
A f A S f A r ) . Kfs 7, Us 37A. f hr 46
"
W
ATAŞ!- Ar$., Kts. 7. t)s. 37A. Hır. t6
Tn-Mat-t \!a(nnsa Vahnt Hmur-n ^ar^iye Dairesi
b uld ak i Alman Büyükelçisi Baron \\angcnheim 9 Nisan 1915'te
1 n\eı Paha ya yazısında. Rauf Bey Müfrezesinin giriştiği hareket­
lerin İranlılarm düşmanlığını çektiğini, bunun Almanlar için tehli­
keli olduğunu bildirmiştir. 10 Nisan 1915'te Berlin'den Enver PaSi ya D iş le r i bakam tarafından gönderilen başka bir yazıda, Do­
ğuda diğer milletlerin Türklerden nefret ettiği belirtilerek burada
' ancak Almanlar başardı olabilir" şeklinde bir ifade yer almakta­
dır.
Bu
yazışmaların
ardından
Enver
Paşa,
R auf
Bey'c;
Kırmanşah'a cebren gitmemesini, uzun menzil hattını koruyama­
yacağım. gidilse bile İran'ın cihad-ı mukaddes ilan edemeyeceğini,
çünkü Ruslardan çekineceğini belirterek bulunduğu yerde kalması­
nı. aşiretleri elde etmeye çalışmasını emretmiştir".
Alm anya'nın Tahran Maslahat güzarınm ifadesine göre R auf
Bey Müfrezesi. İran Hükümetini telaşa düşürmüştür. Bu durum
Osmanlı Hükümeti ile dostluğun devamını zorlaştırmıştır.
Almanların R auf Bey aleyhindeki girişim ve şikayetleri tü­
kenmek bilmiyordu. Alm anya'nın Tahran Büyükelçisi, Dışişleri
Bakanlığına Rauf Bey'i şikayet etmiş, O 'nun İranhları aleyhimize
çevireceğini. Bağdat-Tahran telgraf hattını kestiğini bildirmiştir.
Rauf Bey ise telgraf hattının Sencabi kuvvetleri tarafından kesildi­
ğini. Alman haberleşmesine kendisinin engel değil, yardımcı oldu­
ğunu
iddia
etmektedir.
Ayrıca
Kirmanşah
Valisi
Emir
Müfehhem'in OsmanlIlarla anlaşması Almanlar tarafından hoş kar­
şılanmamış ve Valinin Kirmanşah'dan çıkarılması için girişimlerde
bulunmuşlardır. Yine Alman subayları Bağdat'ta Osmanlı kararga­
hındaki bazı belgeleri ele geçirmeye çalışmışlardır^.
Bir taraftan durumunu kuvvetlendirmek için bölgedeki aşiret­
lerle anlaşmalar imza eden müfreze, öte yandan Kirmanşahm iç du­
rumunu düzeltecek tedbirler almaya çalışmaktadır. Almanların iti­
razlarına nihayet verilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu durumu
Enver Paşaya ileten R auf Bey, 200 erlik jandarma kuvvetiyle tak­
viye edilmesini rica etmiştir. Enver Paşa cevaben Almanlarla bir­
likte çalışmalarını, Emir M üfehhcm 'lc iyi gcçinilmcsini, 200 erle
I*
A ! A S ! A rt . Kts 7. Ds 17A. fh r 2 !
"
A f A S f A ty . Ki<* 7. Us 17A, fh r 27
'
Birinci Dintya Savo^t Bo^tanmia Komantih Bir Tür6 Atman Projesi
takviye yapılmasını Bağdat'a yazdığım, Tahran Büyükelçiliğinden
alman bilgiye bakılarak lehimizde teşkil edilen yeni İran Kabinesi­
nin mevkini bozmamak için Kirmanşah harekatının durdurulması­
nı, Sencabilerin affedilmesi için girişimlerde bulunulduğunu be­
lirtmiştir. "Sizce de uygunsa affediniz" diyen Enver Paşa Alman­
larla birlikte çalışmasını tekrar etmektedir.
Rauf Bey Müfrezesi'nin İran'daki faaliyetlerine sadece A l­
manlar değil Tahran'daki Türkiye Büyükelçisi de şiddetle karşı
çıkmıştır. Büyükelçi Asım Bey'in 13 Mayıs 1915 tarihini taşıyan
yazısında Tahran basınının Müfreze yüzünden aleyhimizde olduğu
bildirilmektedir. Her müfreze komutanına bildiği gibi hareket etme
izni verilirse İran'da hiç bir iş göremeyeceklerini ifade eden Asım
Bey, Büyükelçiliğin izni alınmadan hiç bir harekete kalkışılmamasmı, herkes bildiği gibi hareket ederse sefarete lüzum kalmayaca­
ğını da hatırlatmaktadır^.
Almanlar hem İran hükümetine hem de Tahran Büyükelçimize
yaptıkları girişimler yoluyla Rauf Beyin Kirmanşah'a girmesini
engellemeye çalışmışladır. Daha sonra da görüleceği gibi son du­
rum aşiretler üzerinde olumsuz etki yapmıştır. Müfrezenin zaafa
düştüğünü gören bu aşiretler müfrezeye saldıracaklar ve sonunda
R auf Bey'in İran'dan çıkmasını sağlayacaklardır.
Alman-Türk uyuşmazlığını gidermek için Doktor Binbaşı Sare
adında bir Şarkiyatçı R auf Bey'in yanma gönderilmişse de bundan
da bir sonuç alınamamıştır.
Türk Başkomutanlığı, bütün bu gelişmeler üzerine Tahran Büyükelçiliği'ne yazısında. İran'ın en doğru harekatının resmen taraf­
sızlığını ilan etmesi, fakat aşiretlerin bizimle birlikte hareket etme­
sine göz yummasıdır denilmektedir. "Eğer biz aşiretleri elde etme­
ye çalışmazsak düşmanlarımızın onları kendi taraflarına çekecekle­
rini" de hatırlatan Enver Paşa. Osmanlı De\ leti'ııin İran'ın bir karış
toprağında gözü olmadığını, aksine İran'ı kuvvetlendirmek istedi­
ğini belirtmektedir '.
"
<'2
-
A t ASt. A n.. Kts. 7. t)s 1?A. fhr öt
A t ASt Aty. Kts 7. t)s 17 \. fhr
T e ^ fiit a t -t M a r n s a Y a h u t U m u r u $ a rA iy e D a i r e s i
B i r i n c i D ü n y a S a v a ş t B a ş t a r t t u t a R o m a n t i k B i r T ü r 6 A tm a n P r o je s i
Rauf Bey'in bölgede bulunmasının sebebi, aşiretleri kazanmak
ve onları İngilizlerin nüfuzundan kurtarmaya yöneliktir. Böylelikle
Afganistan'a kadar uzanan bir sahada Osmanlı Devleti ile müttefik
bir çevre oluşturulacaktır.
olan 120 Anadolu askerine dayandığını hatırlatan Rauf Bey, bir ta­
bur Anadolu askeriyle takviye edilmesini istemiştir. Rusların daha
güneye ilerlememesi üzerine, Enver Paşa Rauf Bey'e elindeki kuv­
vetle mümkün gördüğü tarzda hareket etmesini bildirmiştir^.
Mayıs 1915'de Rus ve İngilizler İran'da aşiretlerle olan ilişki­
lerini artırmışlardır. Sencabilcr de meydana gelecek gelişmeleri
beklemeye başlamışlardır. Bu sırada R auf Bey Müfrezesinin kuv­
veti şöyledir:
İran'da faaliyet gösteren Rauf Bey Müfrezesi aleyhinde bulu­
nan Rus İngiliz ve Almanların çabaları sonuç vermekte gecikme­
miş, Rauf Bey'e katılmış olan birçok aşiret, Kehor aşireti de bunlar
içerisinde olmak üzere bir süre sonra müfrezeye karşı cephe alma­
ya başlamışlardır. Kehorların yanında bulunan Teğmen Edhem ve
Doktor İhsan Efendiler Kehorların Sencabilerle anlaşmaları üzerine
geri dönmeye mecbur kalmışlar, beraberlerindeki oniki süvari de
firar edince sözkonusu subaylar, Girinde yalnız gelmişlerdir.
Girind ve civarı verimli bir yer olduğu halde müfrezeye peşin para
ile bile erzak bulmakta güçlük çekilmiştir.
350 atlı Osmanlı aşiret kuvvetleri,
2000 atlı Sinne civarı aşiret kuvvetleri,
500 atlı Gürani ve Kalhani aşiret kuvvetleri,
1500 atlı Kehor aşireti kuvvetleri.
Bu sırada Irak'ta Türk kuvvetleri mağlup olmuştur. İrak Ko­
mutanı Nurettin Bey, R auf Bey Müfrezesi'ni emrine alarak Irak'ta
kullanmayı düşünmüş ancak Başkomutanlık tarafından uygun gö­
rülmemiştir. Yine Türk ordusu Rus kuvvetleri karşısında tutuna­
mayıp, Bitlis istikametinde geri çekilmeye başlamıştır. Ermeni is­
yanı büyümüş, Van düşmüştür. Bu durum karşısında Başkomutan­
lık R auf Bey'e 14 Mayıs 1915 tarihli emirde harekatını genişletme­
sini emretmiştir. Tarhan Büyükelçiliğine yazılan başka bir yazıyla
da durum izah edilmiştir. Buna göre: "Ruslar ve İngilizler, Güney
İran'da birtakım teşebbüsler yapıyorlar ve Ruslar Tahran'a doğru
inmekteyken İran Hükümeti R au f Bey Müfrezesi ile uğraşmakta­
dır. Dolayısıyla ileri hareketimizden şikayet etmeleri doğru ola­
mazdı. Hem İranlılar bizde kuvvet görürlerse manen ve maddeten
bizim yanımızda olurlardı".
Başkomutanlık R auf Bey'e, Rusların Musul istikametinde iler­
lemelerinin muhtemel olduğunu, "Kirmanşah Hemedan istikame­
tinde ilerlemek mi yoksa Musul istikametinde ilerlemekte olan Rus
kuvvetlerine karşı durmak mı m üm kündür" sorusuna cevap verme­
sini istemiştir. R auf Bey tarafından 19 Mayıs'ta verilen cevapta
"Tahran sefiri ve Almanlar yüzünden Müfrezenin Paytak Boğazın­
da tutulduğu, bu yüzden yandaş aşiretlerin de Türkleri terkettiği be­
lirtilerek Hemedan'm güneyinden Rusları tehdit etmek m üm kün­
dür" denilmiştir. Fakat bütün bu hareketin kuvvetinin çekirdeği
4 Haziran'da bir Sencabi Seyyidi, Girind kasabasında Türkler
aleyinde bulunurken yakalanıp kasabanın Güney Doğusundaki or­
dugaha getirilerek tevkif edilmiştir. Bunun üzerine Girind'de sak­
lanmış bulunan Sencabiler kasaba halkı ile birlikte ayaklanarak bir
jandarma erini öldürmüşler, birini yaralamışlardır. Sencabilerin bir
kısmı şehir dışındaki sırtları işgal ederken diğer kısmı da evlerin
pencerelerinden Müfrezeye ateş etmişlerdir. Türk askerlerinden bir
kısmı başka bir tepeyi tutarak savunmaya başlamışlar, Ordugahtaki
birlikler hemen silah başı yaparak Ordugahla Girind arasındaki
sırtları işgal etmişlerdir. Böylece, başlayan çatışma ertesi güne ka­
dar devam etmiştir.
5 Haziran'da olay yerine Baha Said Bey kolu yetişerek çatış­
maya katılmıştır. Başka bir kol Girind'in doğu sırtlarını ve tepele­
rini işgale başlayınca düşmanın moral durumu bozularak kasabayı
tahliye etmişlerdir. Bu çatışmada yalnız birinci bölükten dört er şe­
hit ve 7 er yaralanmıştır. Girind kasabası kısmen yağmaya uğramış,
Girind Hakimi Müfrezeye katılmıştır. Ancak 8-9 Haziran gecesi
düşman tekrar harekete geçmiştir.
Alman ve İsveç subaylarıyla beraber Sencabi aşireti doğudan,
birçok Kürt aşireti kuzeyden sarp kayalardan Türk ileri karakolla-
^
ATAŞE Arş., Kts. 7, Ds. 37A, Fhr. 29.
Tc^6itat ! Maftstma Yahut Hntnr-n ^ar^iye Dairesi
rina baskın etmişlerdir. Baskın çok şiddetlidir. İlk çatışmada hakim
tepeleri almışlardır. İleri karakollardaki subay ve erlerin başlarını
taşlarla ezmek, hançerle parçalamak, yüksek kayalardan aşağıya
atmak gibi eylemlerde bulunmuşlardır. Girindin doğusundaki m üf­
reze, Sencabileri bir hatta tesbit etmeyi başarmıştır. Kuzey kayalık­
larından akmakta olan kuvvetler ordugaha 500 metre kadar yak­
laşmışlar, hiç bir ihtiyat kuvveti kalmadığı halde ordugah cesaretle
savunulmuştur. İki gün iki gece çatışma devam etmiş, en tehlikeli
görülen kuzeydeki kayalıklara karşı diğer cephelerden alman 50-60
kişilik kuvvetle taarruz yapılarak kuzey tarafı etkisiz hale getiril­
miş, hakim kayalar elde edildikten sonra düşman ümitsizliğe düş­
müştür. İki gün sonra düşman tarafından beyaz bayraklar görül­
müştür. Sıkıştıkları mevkiden ileri geri gidemeyen düşman önemli
bir kayıp vermiştir. R auf Bey kuvvetleri de önemli ölçüde zayiat
vermişlerdir, özellikle subay kaybı büyüktür.
Bir süre sonra Şunuman ve İsveç subayları karargaha gelmiş
ve aman dilemişlerdir. Aşiret kuvvetlerinin serbest kalmasını iste­
mişlerdir. Zaten müfreze de zor durumdadır. Kirmanşah yakınla­
rında bulunmamak kaydıyla aşiretlerin geçmesine izin verilmiştir.
Bundan sonra sözü edilen aşiretler bir daha saldırıya cesaret ede­
memişlerdir.
Müfrezenin cephanesi azalmış, top mermisi hiç kalmamıştı.
Müfreze ne İran Büyükelçiliğinden ne de İrak Havalisi Komutanlı­
ğ ın d an yardım almaktadır. Müfreze doğrudan Harbiye Nezareti'ne
bağlı bulunmakla beraber, İrak Komutanlığı, mıntıka itibarıyla lü­
zumsuz müdahalede bulunmaktadır. Müfreze ileriden düşman, ge­
riden Komutanlığın maddi ve manevi baskıları altındadır^.
1915 Eylül'üne kadar Sermul'da savunma ve talim terbiye ile
meşgul olunmuş, düşmanın bazı küçük saldırıları olduysa da savuşturulmuştur. İran içerilerindeki kürt ve sünni aşiretlerle dostluklar
kurulmuştur. Bu sırada Alm anya'nın Tahran Ateşemiliteri von
Kanitz ile Osmanlı Devleti'nin Tahran Ateşemiliteri Ömer Fevzi
Bey, Sermul'daki karargaha gelmişlerdir. Her ikisine gereken saygı
gösterilmekle beraber von Kanitz; tahkir edildiğini belirterek A l­
man İmparatoruna şikayette bulunacağını ifade etmiş, müfrezenin
"
ATASH Ar$., Kts. 7, Ds. 37A, Fhr. Mt .
—
96
Birinci Dünya Sava^t Ba^tarnıdh Romantik Bir Tür6 Atman Projesi
lağvına çalışmıştır, von Kanitz, beraberinde birçok memur ve otuz
kadar yüklü deve olduğu halde müfrezeyle çatışan aşiretler arasın­
dan geçmiştir. Fevzi Bey, ordugahta bulunduğu sırada işe yarar su­
bayları gizlice kendi amaçlarına çekmeye çalışmış, müfrezeden is­
tifalarını istemiştir. Müfrezenin lağvedildiğini söylemiştir. Halbuki
Harbiye Nezareti'nden buna dair bir emir gelmemiştir. Fevzi Bey
de müfreze düşmanlığı sayesinde İran aşiretleri arasından geçmeyi
başarmıştır.
Bu durum karşısında müfrezenin varlığının bir anlamı kalma­
mış gibidir. Ancak lağvedildiğine dair Harbiye Nezareti'nden de
bir emir gelmemiştir. Bu sırada İrak içerilerinde İngiliz istilasına
karşı, İran topraklarının da durumlarını iyi görmemektedirler.
Müfrezenin artık amacına ulaşması mümkün görülmemektedir.Müfreze komutanı Rauf Bey'e göre "Alman İmparatoru'nun di­
leği için dağlar delinip yollar açılamazdı. Kimanşah'tan öteye gidi­
lem ezdi"^. R auf Bey durumu Enver Paşa'ya bildirmiştir.
Nihayet Eylül 1915'te müfrezenin lağvı ile ilgili emir Harbiye
Nezareti'nden gelmiştir. Rauf Beyin İstanbul'dan getirdiği subay­
larla beraber geri kalan kuvvet, bütün teşkilatıyla Bağdat'a hareket
etmiştir. Buradan Kerkük'e gelen heyet, daha sonra at ile Mardin'e,
oradan da trenle Halep'e, buradan da İstanbul'a gelmişlerdir. He­
yetten Kurmay Binbaşı Muhiddin Bey, Tabip Binbaşı Tahir Bey,
Süvari Yüzbaşı Nüzhet Efendi, Harbiye Nezaretinin emriyle
Hemedan yoluyla Tahran Ateşemiliterliği emrine gönderilmişler­
dir^. Ağustos 1914'de kurulan Rauf Bey Müfrezesinin serüveni.
Eylül 1915'te kuruluş amacına ulaşamadan böylece noktalanmıştır.
SONUÇ
R auf Bey Müfrezesi, kuruluş amacı, hazırlanış biçimi ve sonu­
cu itibariyle Birinci Dünya Savaşı'nda Türk Genelkurmayının yap­
tığı projelerin, izlenen politikaların ilgi çekici bir numunesidir. Sa­
vaş sırasında Kafkasya ve İran'ın istilaya kalkışılması, Mısır sefe­
rine girişilmesi, Makedonya, Dobruca ye Galiçya'ya birlikler gön-
^
^
Rauf Orhaytn Hattratart. a.g.y., s. 20.
ATAŞE Arş., Kts 3610, Ds. 30, Fhr. t. 25.
Te^ ftiia t-t M oitsusa Yahut H n tu r-u $arhiye D a ire si
derilmesi, Mısır, Sudan, Trablusgarp, İran ve Hindistan'da ihtilal­
ler çıkarına girişimleri, R auf Bey Müfrezesi ile aynı talihi paylaş­
maktadır. Hepsinde ortak olan nokta, arzu edilen ile mümkün olan
arasındaki dengenin sağlanamamış olmasıdır.
Almanların istekleri ile İttihat ve Terakki milliyetçilerinin
emellerine uygun düşen bu projeler ve girişimler, tam bir ölçüsüz­
lük örneğidir. Bu teşebbüsler nasıl, hangi güç ile başarıya ulaştırı­
lacaktır?
Kendisinde böyle bir güç olduğuna vehmedilen unsurlardan
birisi Teşkilat-1 Mahsusa'dır. R auf Bey müfrezesi örneğinde de gö­
rüldüğü gibi Hindistan'a gönderilen ajanlar daha İstanbul'da İngi­
lizler tarafından tanınmışlardır. Yine Umur-u Şarkiye Dairesi M ü ­
dürü yani doğu işleriyle görevli olan Ömer Fevzi Bey, son derece
gizlilik gerektiren görevinde bu noktaya dikkat etmeyenlerin ba­
şındadır. Teşkilat-ı Mahsusa ile ilgili olarak yaptığımız araştırmada
söz konusu örgütün kadroları, istihbarat tecrübesinden yoksun sivil
ve askeri şahıslardan oluştuğu görülmektedir. Öyle ki Afrika, Şark,
Türkistan, Irak masalarını idare edenler küçük rütbeli subaylardır.
Yine Türkçe, İngilizce, Fransızca Lisanları masası bir erin başkan­
lığındadır^. Entelijans Servis'e karşı mücadele etmek sözkonusu
olunca, sonucun kuşkusuz ki başarısızlık olacağı ortadadır. Diğer
taraftan müttefik Almanlarla birlikte gerçeleştirilmeye çalışılan bu
harekât daha başlarda bir Türk-Alman çekişmesine dönüşmüş hatta
silahlı çatışmaya da varmıştır.
Böylesi bir ortamda büyük ümitlerle kurulan R auf Bey M üfre­
zesi bir seneyi aşkın bir süre faaliyette bulunmuş, ancak amacıyla
ilgili bir başarı gösterememiştir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞ! S!RAS!NDA
O SM A N L! O R D U S U N D A İSTİHBARAT VE
İSTİHBARATA KARS! KOYMA
------—
--------
Savaşlar devletler arasında süregelen mücadelelerin yüzeye
çıktığı ve kan dökerek yapıldığı safhalardır. Barış ancak güçlü ol­
makla, güçlü kalmakla sağlanabilmektedir. Bunun için de devlet­
ler; bir taraftan dost ve düşman devletlerin zayıf taraflarını bulmak,
bunlardan yararlanmak için çalışırken, öte yandan da kendi eksik­
lerini gizlemek sırlarını saklamak için tedbirler almaktadırlar.
Yabancı devletler hakkında bilgi toplamak, toplanan bilgileri
kıymetlendirmek ve hassas taraflarını kullanmak suretiyle onlan
zayıflatmak, bölmek için yapılan çalışmalar genel anlamda istihba­
rat olarak isimlendirilmektedir. Savaşların kazanılmasında olduğu
kadar, barış devrelerinin uzatılmasında da istihbaratın büyük payı
vardır.
Çalışma konumuz olan Birinci Dünya Savaşı gelişmiş devlet­
lerin ve büyük güçlerin katıldığı ilk savaştır. Bu savaşta taraf olan
devletlerin askeri alanda başarı ve başarısızlıklarını incelerken sa­
^
ATAŞE Arş., Kts. 1843, Ds. 79, Fhr. 13. Sözkonusu masaların başında çoğunlukta
yedek subaylar, Teğmen, Üsteğmen ve Yüzbaşılar bulunmaktadır. En yüksek rüt­
beli subay Yarbay rütbesindedir.
dece insan, ateş ve lojistik destek gücü gibi faktörler dikkate alınır­
sa çıkarılan sonuçlar eksik yahut doğru olmayabilir. Doğru ve ek­
siksiz bir değerlendirme yapabilmek için istihbarat faaliyetlerinin
de bilinmesinde yarar büyüktür. Bu çalışmada Birinci Dünya Savaş! sırasında Osmanlı Devletine yönelik istihbarat faaliyetleri ve ca­
Tc^fdfat-t M ahsusa Ta h u t U m u r u Şa rkiye D a ire si
Osmatt& Ortfusuuda İstihbarat
susluk olayları ile Osmanlı ordusunun bu faaliyetlere karşı aldığı
tedbirler incelenecektir.
muşlardır. Doğu Anadolu bölgesinde Ruslar; petrol kaynakları olan
bölgelerde İngilizler yoğun bir casusluk faaliyeti göstermişlerdir.
Osmanlı Devleti'nde 11. Abdülhamit tarafından kurulan istih­
gelişen olaylar güçlü bir istihbarat teşkilatına ihtiyaç duyurmuştur.
Yukarıda da ifade edildiği gibi petrol bölgelerine ayrı bir önem
veren İngiltere, istihbarat teşkilatını buralarda yaygın bir biçimde
örgütlemiştir. İngiliz istihbarat teşkilatının merkezi Mısır'dı.
Nitekim 17 Kasım 1913 tarihinde hem ülke içerisinde hem de ülke
Clayton (Kilton Paşa ) tarafından idare olunmaktaydı. Bu merkezin
dışında faaliyetlerde bulunmak üzere, Teşkilat-ı Mahsusa kurul­
Mısır, Filistin, Sudan, Hindistan, Hicaz'da ayrıca şubeleri bulun­
muştur.' Aynı ihtiyaç Osmanlı Ordusu'nda da duyulmuş, Balkan
maktadır. Bu şubelerin başkanları da şunlardı; Mısır şubesi başkanı
harbi bozgunundan sonra silahlı kuvvetlerde zayıf da olsa bir istih­
İstanbul'da İngiliz Büyükelçiliğinde bulunmuş gayet güzel ve zarif
barat teşkilatı teşkiline gidilmiştir.
Türkçe konuşan bir binbaşıydı. Maiyetinde birçok muhbirler varsa
barat teşkilatı II.Meşrutiyetin ilanı ile birlikte dağıtılmıştır. Ancak
Birinci Dünya Harbi'nin başlamasına kadar Harbiye Nezareti
da tanınmaları çok güçtü.
ile ordu, kolordu ve tümen karargahlarında istihbarat işleriyle uğ­
raşmak üzere birer kurmay subay bulundurulmuş ve bunlardan gö­
Sudan Şubesi Başkanı Samuel Atabe adında Maruni bir yedek
subaydır.
rev istenmiştir. Bu durumda, Birinci Dünya Harbi'ne girilmiş, an­
cak Almanlarla sıkı bir işbirliğine geçildikten sonra istihbarat teşki­
latı geliştirilmiş ve karşı casusluk faaliyetleri daha organize hale
getirilmiştir.
Filistin Şubesi Başkanı Hedir Demon adında bir sivildir. Ku­
düs'te oturmaktadır. Türkçe ve Arapçayı gayet iyi konuşmaktadır.
Gayet zeki ve amirleri tarafından sevilen bir ajandır. Filistin Şube­
sinin Ramallah, Birussebi, Remle, Yafa, Gazze, Beyti Laham'da da
Birinci Dünya Savaşandan önce ve özellikle savaş sırasında
alt şubeleri vardır. Ramallah şubesindeki istihbarat memuru bir İn­
Osmanlı Devleti'ne karşı hasım devletler tarafından yoğun bir ca­
giliz yüzbaşıdır. Maiyetinde bir tercüman ve birçok da casus var­
sus faaliyeti gözlenmektedir. Başta İngilizler olmak üzere Ruslar,
dır. Beyti Laham'da İbrahim Haseni, Birussebi'de istihbarat me­
Fransızlar, Balkan Devletleri ve Almanlar, İmparatorluk toprakla­
muru Nizami Efendi, Gazze'de Abdullah Efendi, Yafa'da bir yüz­
rında bu yönde faaliyetlerde bulunmaktadırlar^. Bu devletler, Os-
başı, iki teğmen, Remle'de bir İngiliz yüzbaşı istihbarat görevi
manlı İmparatorluğu içerisinde kendilerine casusluk yapacak kim ­
yapmışlardır.
seler bulmakta zorluk çekmemişlerdir. Türk olmayan unsurlar:
Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Sırplar, Bulgarlar, Ulahlar, Araplar,
Amavutlar'dan kimileri düşman istihbarat teşkilatınca aldatılmış ve
satın alınmışlardır. Bunlar elde ettikleri paralar yahut siyasi vaat­
İngiliz istihbarat teşkilatı casus olarak pekçok sivil personelin
yanısıra Osmanlı Ordusu'sunda görevli olan ancak Türk olmayan
subayları da kullanmıştır.
Bunlardan
lerle düşmanla işbirliği yapmaktan geri durmamışlardır.
Birinci Dünya Savaşı'nm başlamasıyla birlikte istihbarat faali­
yetleri daha bir yoğunluk kazanmıştır. Özellikle İngiliz ve Rus is­
birisi
olan
Trablusşam'lı
Abdulfettah,
Trablusşam'da bulunan kardeşi vasıtasıyle topladığı bilgileri almak
için Şam'da, Fransız gemileriyle gidip gelmektedir .
İngiliz teşkilatı Lübnan'da da faaliyette bulunmaktadır. Lüb­
tihbarat teşkilatı çeşitli şekillerde ve yerlerde faaliyetlerde bulun­
nan'daki Dürzi liderleriyle Hristiyan Maruni'lerin liderlerini bir
'
ATAŞE Arş., K!s. ! 846, Ds. 79, Fhr. ! 4
^
Haşan Köni, "Birinci Dünya Savaş) Öncesi İstihbarat ve Günümüze Etkiteri, "
Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bitdiriteri, Ank. 1989. s. 278-303
^
A.g. arş., Kts. 2888, Ds. 362, Fhr. t
"
101
TepfMtat-t M ahsusa Yahut H n tu r-n ^ar^iye D a ire si
araya getirip, Osmanlı Devleti'ne karşı ortak politikalar üretilme­
sinde bu teşkilat rol oynamıştır^.
İngilizlerin istihbarat yapmada kullandıkları bir yöntem de da­
Osmuttft Ortfustmda İstihb a ra t
bölgesinde Ovacık'tır. Bu teşkilatın reisi, 1916 yılında Mosko­
va'dan Erzincan'a gelen Doktor David adında bir Ermeni'dir. Dok­
tor David'in casusluk işlerini yürütmede en büyük yardımcıları
portlarını kullanarak kendilerine Amerikalı süsü vermektir. Bu du­
Hozat eski belediye tabibi Mumyan'm kardeşi Marok ile Amerikan
Eczanesi sahibi Hempersom'dur.
rum yetkililerin dikkatini çekmiş ve gerekli tedbirler almmaya çalı­
Doktor David idaresindeki casusluk teşkilatı; Harput, Malatya
şılm ıştır. Lübnan'daki Maruni'ler sadece İngilizler hesabına ca­
Arapkir, Eğin ve Sivas'ta bulunan Ermeniler'in gizlice kaçırılmala­
susluk yapmamışlar, Maruniler Fransızlar hesabına da çalışmaktan
rı için çalışmalarda bulunmuştur. Ermenileri bu şekilde kaçıranlara
geri kalmamışlardır. Nitekim Maruni papazlardan Y u suf Beyrut'ta
komitece beş lira mükafat verilmektedir.
ha savaşa katılmamış olan Amerika Birleşik Devletleri'nin pasa­
Fransızlara ajanlık yapmaktadır. Bunu haber alan 4. Ordu komutanı
Cemal Paşa bu casus papazı idamla cezalandırmıştır^.
İngilizlerin Arap bölgelerindeki casusluk faaliyetleri Osmanlı
Devleti'nin aldığı şiddete dayalı tedbirlere rağmen başarılı olmuş­
Yine bu komite aracılığıyla Kürtçeye aşina Rus ve Ermeniler
bölgeye gelerek Osmanlı Ordu birlikleri hakkında istihbarat yapmış­
lardır. Casuslar bu faaliyetleri sırasında yöre halkı kıyafetinde bulun­
maya özen göstermişlerdir.
tur. Daha sonra meydana gelen olaylar da bu yargıyı doğrulayacak
mahiyette gelişmiştir.
Doktor David, casusluk işinde Ermeni çocukları da kullan­
maktadır. Ayvaz adında 12 yaşında Arapkir'li bir Ermeni çocuğu,
Osmanlı Devleti aleyhine İngilizlerin yanısıra Ruslar da casus­
Doktor David'den aldığı talimatla Erzincan'a gönderilmiş, burada
luk faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetlerinde çeşitli yön­
Dikran Paşa ile görüşen çocuk gerekli talimatları aldıktan sonra, bir
temler uygulayan Ruslar, büyük ölçüde başarılı da olmuşlardır.
Ermeni kadın refakatinde Ovacık'a Doktor David'in yanma dön­
Ruslar, casus olarak gerek müslim ve gerekse mühtedi Ermeniler ve Rumlardan mülteci kıyafetinde Osmanlı topraklarına salı­
verilen Tatar müslümanlarından
müştür. Bölgede Birinci Dünya Savaşı'mn ortalarında cereyan
eden bu faaliyetler için oluşturulan casus istasyonları şu şekildedir:
fevkalade istifade etmişlerdir.
Osmanlı Devleti'ne karşı kurdukları casus teşkilatını bu unsurlar
Birinci istasyon: Harçon boğazı, Tayran dağlandır. Bu bölgede
Doktor'la buluşulmaktadır.
üstüne bina etmişlerdir.
İkinci istasyon: Koç uşağı aşireti, Ekrek köy yoluyla Çemişke-
Rusların yürüttüğü casusluk faaliyetlerinde Ermeniler ayrı bir
zek'e ulaşmaktadır.
yer tutmaktadır. Ruslar, Ermeniler aracılığıyla özellikle ülkenin en
hassas bölgesi olan Dersim'de bir teşkilat vücuda getirmişlerdir.
Bu yolla hem Ermenileri, hem de Dersim aşiretlerini savaş içeri­
Üçüncü istasyon: Çemişkezek'tir. Burada Erakıl isminde bir
Ermeni gelip geçen casuslara yardım etmektedir.
sinde Osmanlı Devleti aleyhine kullanma amacı gütmüşlerdir.
Osmanlı Ordusu İstihbarat teşkilatının yoğun faaliyetleri sonu­
cu ortaya çıkartılan bu casusluk örgütünün merkezi Batı Dersim
Dördüncü istasyon: Arapkir'dir. Casus buraya varınca otuzbeş
yaşında bir Ermeni kadının hanesinde misafir olmaktadır. Avnca
Mühtedi Eczacı Hidayet Efendi de casuslara yardımcı olmaktadır.
Casuslar, Eczacı'nm fevkalede Rusça bilen eşinden de istitade et­
mişlerdir^.
'
A.g. arş., Kis. 537, Ds. 209H, Fhr.
'
A.g. arş., Kts. 39)9, Ds. H4, Fhr. i
''
A.g. arş., Kts. 53), Ds. 2075, Fhr. 26
^
7
'
102
A.g. arş., Kts. 39)9, Ds. H4, Fhr. 2)
TcsMhtt*' MultsMsu l ahü( Untür-n
!)<!İrmt
( )sM U !n h O n f u s M n & t İ . s t i M a r a !
lime yüzünden bir asker kardeşinizin yoktan helakma sebep olur ve
Bc^ıncı istasyon: \lalatya*dır^.
Rusların Emıenilcrdeıı başka casusluk işlerinde tabii bir mütte­
bunun tesiriyle vatanım ıza hıyanet etmiş olursunuz.
Bunun için söz arasında veya sizden söz isteyenlere aile ve ak­
fiki de Rumlar olmuştur. Özellikle Türk-Rus ordularının çatışma
alanı olan yerlerdeki Rumlar, Ruslara casusluk etmişlerdir. Nite­
rabanız dahi olsa;
kim Trabzon ve Rize cephesi civarındaki Rumlar, hem birliklerle
1) Nereden gelip nereye gittiğinizi veya gideceğinizi, kıt'anın
çarpışmaya girerek hem de casusluk yaparak Rus ilerlemesine yar­
nerede bulunduğunu,
dım etmişlerdir. Rum lar'm dışında bu bölgenin yerlilerinden bazı­
2) Gerek mensup o lduğunuz ve gerekse mensup olmayarak
ları da Ruslarla pek yakından bir ilişki içerisindedirler. Casusluk
adeta ticaret olmuştur. Bunların bir kısmı daha da ileri giderek Rus
öğrenm iş o lduğunuz kıt'alarm num aralarıyla herbirinin kaç
filolarında kılavuzluk bile yapmaktadırlar. Osm anlı Devleti Rusla­
askerden kaç top ve tüfekten, kaç tabur, kaç fırka ve kolor­
dudan birleştiğini ve bu kıtaların kum andan isim lerini.
rın yaptığı bu yoğun casusluk ve çete faaliyeti üzerine özellikle bu
işi yapanların daha içerilere tehcir edilmesini kararlaştırmıştır^.
3) Gerek bizzat içine g ird iğiniz veya girenlerden işittiğiniz
muharebe hikayelerini,
Başkomutanlık, özellikle aynı bölge için, şehirlere casuslar
karşı etkin tedbirler alınmasını emretmiştir. Başkomutanlık bu ko­
4) Gerek yanınızda ve gerek evvelce k u lla n d ığ ın ız silah ve
nudaki yazısında, ellerindeki seyahat belgelerinde yazılı olan m a­
cephanelerin m iktarlarıyla ne cinsten olduklarını kat iyen
hallerden başka limanlara, sahillere bilhassa Karadeniz mıntıkasına
söylem eyiniz ve size bunları söyletmek isteyenleri hemen
ne maksatla olursa olsun uğrayan veya yaklaşan deniz vasıtaları ve
yakalayıp en yakın m afevkinize (üstünüze) veya jandarm a,
mürettabatı hakkında titiz bir inceleme yapılmasını istemiştir'^.
polis m em urlarına casus diye teslim ediniz. Eğer bu em ir­
lere dikkat etmeyeceğiniz görülür veya işitilirse. düşm ana
Osmanlı Silahlı Kuvvetleri yoğun biçimde cereyan eden casus­
sır kaçırm ış gibi tevkif olunup divana ç e k ilirs in iz".
luk faaliyetlerine karşı tehcirin dışında kendi elemanlarını b ilin ç­
B unun dışında casusluktan korunm ak için başka tedbirler de
lendirmeye yönelik tedbirler de almıştır. Bu çerçevede öncelikle
alınmıştır.
askerlerin uyarılmasına çalışılmıştır.
Harbiye N ezareti'nden çıkan bir emirle bu yolda şu noktalara
Her birliğe dağıtılan broşürlerle casusluğa karşı askerlerin
uyanık kalması istenilmiştir. Söz konusu broşürlerin birinde asker­
dikkat edilmesi emredilmiştir:
lere yapılan uyarı şöyledir:
1) Askeri personelin apolet ve yakalarındaki alaya m ensubiyeti
gösteren num aralar derhal kaldırılacaktır.
"Askerler, casus sizi dinliyor!
Konuşurken sözlerinize ve halktan görünüp sizi sorguya çe­
2) K ıt'aat süratle bir m ahalden öteki bir mahale geçerken ge­
kenlere dikkat ediniz. Askeri Birliğinize dair ağızdan kaçacak bir
çişi kolaylaştırmak m aksadıyla vagonlara kıt'aatm hangi
kelime iyi biliniz ki gün geçmeden düşmanınıza ve sonra bu bir kc-
fırka veya alaya mensup olduğunu gösterir işaret ve num a­
raları yazılm ayacak, yalnız tabur ve bölük num aralan y azı­
lacaktır.
'
A g arş Kts 39)9. !)s *4, ) hr. 7.3
'
A g art . K't 2HK1.
33',. fhr t 4
A g ^ ş .K ts 65K Ds 274. f h r 76
"
104
^
A g. arş.. K !s 407. !)s t (.02, İ hr 2
105
-
Tc^hi(nt-t Mahsusa Yahut Nmur-u ^arhhv Dairesi
^
O s n t a u h O r (fu ^ u m iıı İ s t i h b a r a t
karargah-! L m um i \eya Ordu karargahlarının yazıt) izni
Casusluk ve karşı casusluk alanındaki faaliyetler bu tarihten
olmaksızın bir askeri kıta yüklü trene, cfrad-ı ahalinin
sonra alman tedbirlerle daha bilinçli hale getirilmiştir. Bu konuda.
binmesine müsaade edilmeyecektir. İzin alanlar olsa da on­
3. Ordu Kumandanı M irliva Vehbi imzasıyla yayınlanan emir şu
esasları ihtiva etmektedir:
lar da asker ve subay vagonlarına giremeyeceklerdir.
4) Gerek tren ve gerekse vapurla m uhtelif harp cephelerine
1) Casusluğun men'i ve lehimize casus kullanarak düşmandan
sevkedilecek cephane ve esliha, teçhizat vesair askeri eş­
malumat alınmasına müteallik tedbir ve tertibattan Karar­
yanın sandıklarına kolordu, fırka alay numaraları yazılma-
gah-! Umum i istihbarat şube müdürü, Ordu karargahında
yıp yalnız ordu, grup yazılmasıyla iktifa olunacaktır. A n ­
doğrudan doğruya Karargah-ı Umumiye bağlı istihbarat
cak sevkiyatm karışmaması ve tehire meydan verilmemesi
şubesi mes'ul olacaktır. Bu subay şimdiye kadar ordu ka­
için sevkıyata memur olan makamlar şimdiden özel tedbir­
rargahında bulunan istihbarat şube müdürüdür.
ler alacaklardır.
5)
2) Kolordu karargahları Harekat-ı Harbiye şubelerinde, istih­
En büyük amirin yazılı izni olmadan askeri personel tara­
barat ile iştigal eden bir subay ayrılacak ve ordu istihbarat
fından evrak ve askeri yazışmalar daire haricine çıkarıla­
subayına bağlı bulunacaktır.
maz. Üzerlerinde taşımaları da kat'iyen yasaktır.
6)
3) Esirlerin ve mültecilerin sorgulanmaları doğrudan doğruya
Sevkiyatm nereye hangi kıtaya ait olduğunu gösteren sevk
istihbarat subayları tarafından yapılacak ve neticesi derhal
alemleri tren memurlarına gösterilmeyecek, bunlara lüzu­
ordu istihbarat subayına ve bir sureti bağlı bulunduğu ka­
mu olan bilgilerden başkası kat'iyen söylenmeyecektir.
rargaha verilecektir.
7) Cephelerde bulunan askeri personel ailesi ve tanıdıklarına
4) Tümenlere istihbarat subayı verilecek olursa, bu subay aynı
yazacakları mektuplarda, hangi mıntıkada ve mevkide bu­
şartlar altında tümenin mensup olduğu kolordu istihbarat su­
lunduklarını
bayına bağlı bulunacak ve aynı şekilde bilgi akışı olacaktır.
ve
kıta
numaralarını,
askeri
hareketleri
kat'iyen bildirmeyeceklerdir.
8)
5) Casusların takip ve tevkifleri istihbarat subaylarının emir
Gazino, kahvehane, tramvay, vapur, vesair yerlerde asker­
ve talimatları dahilinde uygulanacaktır.
den, askeri personelden bazılarının kıt'a ve kumandan
6) Ordu subayının bilgi ve bu konuda talimatı alınmadan ge­
isimlerini zikrederek açıktan açığa konuşmakta ve bu su­
rek askeri, gerek mülki hiçbir makam ve memur casusluk­
rette bilmeyerek casusluk yapmakta oldukları görülmekte­
tan şüphe edilmiş bir şahsı takip ve tevkife izinli değildir.
dir. Aramızda yoğun bir şekilde bulunan casuslar en ucuz
Ancak suçüstü durumunda mevcut vesikaların casusça im­
bir şekilde hiç yanılmadan bu suretle bilgi toplamaktadır­
hası söz konusu olduğu durumlarda izne gerek yoktur.
lar. Bu konuda da dikkat gösterilmesi gerekmektedir'^.
7) Casuslar, orduca teşkil olunan casus heyeti tarafından sor­
Başkumandan vekili Enver imzasıyla 11 Ağustos 1916 tarihin­
gulanacak ve muhakemeleri Sivas Divan-ı Harbi Örtl'sinde
de yayınlanan casusluğa karşı alınacak tedbirleri ihtiva eden bu
yapılacaktır.
emirden sonra, ilgili makamlar gerekli tedbirleri almaya başlamış­
lardır
A g ar* . Kts
M . th r
)
8) Casusların takip ve tevkifinde bu şahsın ne sebeple te\kıf
olduğu dışarıya kat'iyen bildırilmemelidir' .
"
A.g. arş., kts.
----
Ds S4. 1-hr
—
-
ur?
İsUft6arat
! n:(ti(<*t-' M*!hs!*sa la h u t H m u r-n ^a^iyc Maircsi
3.
Ordunun dianda diğer ordular da benzeri emirleri birliklcrinc yayınlamışlardır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, 3. Ordu bölgcsindc casusluk yapanlar Sivas Divan-! Harbi Örfi'sindc yargılana­
caklardır. Bunun dışında başka yerlerde de aynı muhakemeler ya­
pılmaktadır. Daha çok ordu merkezleri olan bu yerler şöyle tesbit
edilmişlerdir:
1.
Ordu için İstanbul ve Konya, 2. Ordu için Harput ve Diyar­
bakır, 3. Ordu için daha önce de görüldüğü gibi Sivas, 4. Ordu için
Şam ve Halep, 5. Ordu için İzmir; yalnız ordunun Rumeli mıntıka­
sındaki casuslar için İstanbul, 6. Ordu için casus muhakeme yeri
Bağdat ve Musul olarak seçilmiştir'^.
İngiltere, Rusya, Fransa ve diğer hasım devletler casus olarak
Osmanlı İmparatorluğundaki Türk olmayan unsurları kullanırken,
Türkler de özellikle Ruslar'a karşı bu ülkedeki Türk ve
müslümanlardan yararlanmışlardır. Rusya hakkında bilgi verecek
müslimler için parola Ay, Dağ, Deniz, Kahve'dir. Bu parolalardan
birini verecek olanlar Osmanlı İmparatorluğuma girebileceklerdir.
Türkler bunlarla da yetinmemişler, ordu mensubu olanlardan da
casus olarak yararlanma yoluna gitmişlerdir. Rus cephesine gidip
başarıyla geri dönenlere mükafat olarak 100 Osmanlı Lirası veril­
mesi kararı alınmıştır. Bir felakete uğramaları halinde de ailesine
hem para ödenecek, hem de bir derece üst rütbe maaşı bağlanacak­
tır'^. Casusluk böylesi tedbirlerle özendirilmiş subaylar içerisinde
de pek çok talipli çıkmıştır'^.
"Haber alan, hazır olur" sözü barış ve savaş zamanlarında da­
ima geçerlidir. Bu yüzden devletlerin kuruluşlarıyla birlikte istih­
barat teşkilatlarını oluşturmaları daha da anlaşılır olmaktadır. Daha
önce değindiğimiz gibi çalışma konumuz olan Birinci Dünya Sava­
şana girerken, ordu istihbaratı çok zayıf bir durumda bulunmakta­
dır. Ordu istihbaratı savaş içerisinde ve Almanlar tarafından orga­
nize edilmiştir. Fakat istihbarat olayının bir gelenek işi olduğu dik­
"
A g ar$., Kis. 406, Ds. !59M, Fhr. )
"
A.g ar$., Kts. 39)9, l)s. M4, Fhr. 64
A.g ar$., Kis. 39)9, Ds. H4, Fhr. 6 )
kate alınırsa, savaş içerisinde ordu istihbaratının istenilen düzeyde
olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Buna rağmen, Teşkilat-ı Mahsusa'nm dışında görev alanı daha
dar olan Osmanlı Ordusu istihbarat teşkilatı, Birinci Dünya Sava­
şında kıt imkanlarına ve bütün tecrübesizliklerine rağmen, düşman
ülkelerinde casusluk faaliyetinde bulunmuştur. Hepsi Birinci Dün­
ya Savaşı'nda etkin olarak görev yapmış olan Milli Mücadele'nin
önderleri, bu savaş sonrasında yapılan istihbarat faaliyetlerinden
etkilenmişlerdir. Nitekim, daha düzenli orduya geçmeden orduyu
esas alan ve adına "Askeri Polis" denilen bir istihbarat teşkilatını
kurmuşlardır.
TEŞKİLAT! M AHSUSA BELGELERİNE GÖRE
BOLŞEVİK İHTİLALİ S)RAS!NDA KtRtM
TÜRKLERİNİN BAĞ)MS)ZL)K MÜCADELESİ
Batıda Karadenizden, Doğuda Çin Denizine kadar uzayan ge­
niş alan, uzun asırlar Türk Kavimlcrinin bir göç ve yerleşme sahası
olmuştur. İnceleme konumuz olan Kırım, bu geniş saha içinde her
zaman, oldukça önemli bir rol oynamışta. Böylesi bir rol üstlen­
mesinde Kırım 'ın coğrafi konumunun etkisi büyüktür. Karaya yal­
nız dar bir berzahla bağlanmış olan bu yarımada, tabii bir kale gö­
rünümündedir.
Kırım yarımadası, Avrupa ve Asya'da hakim olan büyük im­
paratorluklarla, Akdeniz milletlerinin iktisadi ve kültüre! bir temas
bölgesi olmuştur. Kırım'ın bu önemi Selçuklu ve Osmanlı devirle­
rinde de artarak devam etmiştir. Bu durum, nihayet Kırım'ın 1475
yılında Osmanlı İmparatorluğuna tabi olması gibi bir sonuç do­
ğurmuştur.
18.
asırda Türk dünyasının genel düşüşünden istifade eden
Ruslar, bu onbeş asırlık Türk yurdunu işgal etmişlerdir. O güne ka­
dar esaret nedir bilmeyen Kırım Türkleri, asırlarca hakimiyeti al­
tında bulundurduğu bir milletin boyunduruğu altına girmişlerdir.
*
Bu makale: Türk Küttürü Dergisi, Y<1, X X !X , Kasım !99t, S. 343'te yaymtanmtş-
Mahstma l ahüt U m u r-u
D a ire si
Bu tarihten sonra tarihte nıisü görülnıenıiş bir esaret hayat! yaşa­
mak mecburiyetinde katmışlardır.
Rus hakimiyeti sırasında K ırım 'ın bütün zengintikteri yağma
Btttşevih İhtitaR Stragnufa Ktrtttı 7 ürh^ri'nin
Mücaı&last
İçmeye çalışmışlardır. Yukarıda da belirtildiği gibi polis ve matbu­
at vasıtaları ile bu yoldaki girişimler durdurulmak istenmiştir^.
edilmiş, medeniyet merkezleri tahrip edilmiş, halktan binlercesi kı­
Birinci Dünya Savaşı devam ederken Rusya'da Şubat 1917'de
meydana gelen ihtilal, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Kı­
lıçtan geçirilmiştir. Rus işgalcileri Kırmı Türklerine karşı sistemli
rım Türkleri bakımından da bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarih­
ve devamlı biçimde tatbik ettikleri baskı neticesinde, onları toplu
ten sonra Kırım Türkleri arasında hürriyet ve hatta istiklal arzusu
kesin olarak belirmiştir.
halde Romanya. Bulgaristan ve Anadolu'ya göç etmeğe mecbur
etmişlerdir.
Moskova'da 7 Mayıs 1917 günü toplanan "Rusya İslamlarınm
Rusların her alanda Türklere karşı uyguladıkları baskılara
Umumi Kongresinden önce, 25 Mart 1917'de Simferopol şehrin­
rağmen Gaspıralı İsmail Bey 19. yüzyılın sonlarında "dilde, fikirde
de Kırımlılar bir Kongre akdetmişlerdir. Bu kongrede Kırım Türk­
ve işte birlik" ilkesi ile m illi ve kültürel yeniden doğuş hareketini
lerinin kültürel milli otonomisinin ilan edilmesi, derhal yeni bir
Kırım'dan başlatmıştır. Okullarda reform yapılması, bütün Türkler
müftü seçilmesi, delegeler arasından bir icra komitesi seçimi ya­
için müşterek bir yazı dilini kullanacak m illi bir basının oluşturul­
pılması kararları alınmıştır. Bu kararlar çerçevesinde Numan Çele­
ması, M üslüman hayat tarzının modernleştirilmesi, kadın hakları­
bi Cihan, bu komitenin başkanlığına ve Kırım ile Batı Rusya Müs­
nın tanınması bu hareketin esasını oluşturmaktadır'.
lümanlarının müftülüğüne seçilmiştir^.
K ırım 'ın
yanısıra dünya Türklüğünün de problemlerini ve bunların ha! çare­
lerini iyi kavrayan Gaspıralı'mn bıraktığı miras, kısa bir süre sonra
ürünlerini vermiştir. Bu çalışmada; Gaspıralı'm n açtığı yolda yürü­
yen Kırım Türklerinin Bolşevik ihtilali sırasında yaptıkları bağım ­
sızlık mücadelesi incelenmeye çalışılacaktır.
Bu komite, Türkleri teşkilatlandırmaya ve aydınlatmaya ça­
lışmıştır. Özellikle Rus ordusunda çok sayıda mevcut olan subaylar
ve ellerinden silahlan alınmış olan askerlerin Kırım'da toplanma­
sına çalışılmıştır. UkraynalIların kendi ordularını teşkil edecekleri­
ni söylemeleriyle birlikte, Kırımlılar bu yoldaki çalışmalarını daha
Rusya'nın Japonya karşısında uğradığı ağır yenilgi ve ardın­
da hızlandırmışlardır. Kerenski Hükümeti, bu duruma muvakkaten
dan meydana gelen 1905 ayaklanması ile birlikte, bütün Rusya'da
izin vermiştir*. Daha önce Kırım'da toplandığını belirttiğimiz as­
olduğu gibi Kırım 'da da m illi bağımsızlığı elde etme çabaları art­
kerlerin sayısı büyük rakamlara ulaşmıştır. Rusya merkezi hükü­
mıştır. Rus hükümeti kısa süren bir serbestlik havasından sonra,
meti bunların iaşesine karışmayacağını bildirmiştir. Masrafları 20-
Birinci Dünya Savaşı öncesinde eski baskı rejimine dönmüştür. Bu
30 milyon rubleye ulaşan bu ordunun büyük bir kısmı. Kırımlılar
çerçevede diğer Türk illerinde olduğu gibi Kırım 'daki milliyetçiler
tarafından dağıtılmıştır*. Daha sonra bolşeviklerle meydana gelen
de Çar hükümetinin gizli polisi tarafından takibat altında tutulmuş­
çarpışmalarda, Kırımlıların kısa sürede düşman karşısında mağlu­
lardır. Ancak Kırım Türkleri arasında İstiklal ve milliyetçilik dü­
biyete uğramasında düzenli ve yeterli sayıda askerin bulunmaması
şüncesi pek yaygınlaşmış, özellikle gençler bu hususta gayret gös­
önemli bir rol oynamıştır.
termişlerdir. Kırımlılar, Kazak ve Kafkasya'daki ırkdaşlarıyla da
bu yolda münasebet tesis etmişlerdir. Rus!ar bu hareketleri engel-
Htimt Z)ya Ütken, Türkiye'de (,'agdaş Düşünce Tarihi, tt. hs. İst. 1979. s. 268.
^
'
ATAŞE Arş., Kts t 868. Ds. 176. t*, t.
A.g. arş . Kts. t837. Ds. 43. f. 2.
**
^
A.g. arş.. Kts. 1868, Ds. 176. Hır.
A.g. arş.. Kts. 1868, Ds. 176. Hır.
6.
8.
M ahsusu Yahut U rn u r-u ^ a ^ i\T !)a im si
HotpeviR İhtMati Strasnufa Ktrtm Tur6&ri'ttin Ha^tm.snM Mucaıidtsi
\uman Çelebi (.Ihan önderliğinde Merkezi İcra Komitesi dini
1. Kırım Türklerinin Muhammedi Meclisi Ruhanisi bütün Kı­
rımlıların milli ve mezhebi müstakil bir meclisidir.
işlen yoluna koymak, taassubu kaldırmak. canıi ve medreselere
avdın tlkirü genç e!eman!an getirmek gibi çalışmalar yapmış, bun­
2. Bu meclis, bundan sonra Türklerden birer müfettişin idare­
si altında bulundurulacaktır.
da da başardı olmuştur. Çelebi Cihan kadınların peçelerini kaldır­
mış. onlara erkeklerle eşit haklar tanımış ve onlara devlet idare or­
ganlarında seçme ve seçilme hakkını tanımıştır. Ne var ki m üftü­
3. Dahiliye Nezareti ve hükümetin müsaadesi alınmadan hiçbir
nün kültürel, siyasi, askeri alanda aldığı tedbirler, merkezi hükümet
zaman Kırım Ruhani Meclisi Ali Dairesinde arama yapı­
lamaz.
komiseri Bağdanov'un engellemeleri ile karşılaşmıştır. Bu durum
Kırım Türkünün Çelebi C ihan'm etrafında toplanmasını sağlamış­
tır. Komiser Bağdanov. bu kaynaşmayı durdurmanın çaresi olarak
4. Kırım Müftüsü aynı nezaret ve makamın bilgisi olmadan
soruşturmaya alınamaz.
Cihan ı tevkif etmiş ve onu. Kırımlıları kanuna itaatsizliğe teşvik
5. Bu meclis, Yarımada'nm müderris, hatip, müezzin vesair
suçuyla itham ederek, takibat yapılmak üzere Sivastopol'a gön­
görevlilerini bizzat kendisi seçip, tayin eder.
dermiştir. M üftü ile birlikte Kırım köylerinde askeri tertibat aldıran
6. Komiser Bağdanov'un hareketini komite protesto eder. İf­
ve alaylar teşkil eden Şerbetzade de tutuklanmıştır^.
tirayı atanların cezalandırılmasını talep eder.
M illi liderlerinin hapsedilmesi, Türklerin heyecanım daha faz­
la artırmış, birçok yerde yapılan mitinglerde aldıkları kararlarla Çe­
lebi Cihan'm serbest bırakılmasını şiddetle istemişlerdir. Kırım
uleması önderliğinde yapılan mitingler her tarafta heyecan ve tuğ­
yana sebep olmuştur. K ırım 'ın her tarafından merkezi hükümete
gönderilen telgraflarla müftünün bir an evvel serbest bırakılması is­
tenmiştir. Aksi halde "dereden, tepeden bütün müslümanların yurt­
larını terk ile müftülerini kurtarmaya geleceklerini" ihtar etmişler­
dir. Çelebi Cihan'm hapsedilmesi yalnız Kırım Türklerini değil,
bütün Türk dünyasını harekete geçirmiş, merkezi hükümete gönde­
rilen telgraflarla uygulamayı telin etmişlerdir. Neticede müftü ser­
Müftünün tutuklanmasından dersler çıkaran Kırım Türkleri.
yine bu olayın ardından menfaatlerini müdafaa maksadıyla milli si­
lahlı kuvvetler meydana getirme yolunda çalışmalarına başlamış­
lardır.
Her
taraftan
süvari
alaylarına
yazılmak
isteyenler
Simferopol'de toplanmışlardır. Timurlenk'in mavi sancağı altında
toplanan alaylar tedrici olarak teçhiz olunmaktaydık Bir yandan da
Kırım 'ın bağımsızlığı yolunda siyasi ve kültürel tedbirler aranmak­
taydı. Bu yolda; Kırım 'ın milli hârsi bağımsızlığını savunan Millet
Gazetesi, o günlerde yarımadanın geleceği ile ilgili düşüncelerini
şöyle belirtmekteydi:
best kalmış. Kırım 'daki 60 müslüman komitesinin temsilcileri ve
1. Meclis-i Müessisan teşkil olunarak mülkün sahibini, mü­
UkraynalIların gönderdiği bir bandonun eşliğinde, halk müftüyü
messilini tayin edinceye kadar Kırım Türkleri demokrasi
demet demet çiçekler atarak karşılamış, elleri üzerinde makamına
esasatıyla o zamana kadar hazırlıklarda bulunacaklardır.
kadar taşımışlardır^.
2. Meclis-i Müessisan teşkil edince Kırımlılar federatif de­
mokrasi esasatma dayanan Cumhuriyet taraman olacaklar­
Müftünün serbest bırakılmasının ertesi günü, Merkez İcra
dır.
Komitesi üyeleri bir durum değerlendirmesi yapmak için toplan­
3. Kırım Türkleri şimdiye kadar hükümet tarafından istimlak
mışlar ve bu toplantıda şu kararlar alınmıştır:
olunan vakıf emlak arazisi de vakıf paralarının gen \enlmesini talep eder.
'
A X a r t . Kts
Ds !76. Fhr 4
A g s r t . K!s
Ds 7 !. 1 t 7.
-----------------
^
"
!!4
A.g. arş.. Kts t(*99, ))s 7 t. t hr 9
!
4
Mahutsa l ü(m( N n ü n -u
D n in v i
Kırım lü ık le ıi kendilerine bit muhtariyet istcmcdiktcri gi­
bi adada tarihi, etnoğrafi mazisi otmayan hiçbir unsurun da
a ^ nüfuzuna meydan vermezler.
5.
Mcclis-i \lüessisan toptantısmda Kırını Türkleri, Kırım
arazisinin çalışkan çiftçiler eline veritmesiııi teklif ederler.
Hotşcvih İhtitaR Strastmia Ktnm 'f ür6teri'ttia Ha^ım.snh& Mütaı&fasi
müdüriyetten ibaret ve Meclisi Mebusan'a karşı mesul olacakta.
Başvekilin yanısıra Adtiyc, Hariciye, Harbiye, Diniye. Evkaf-ı
İstamiye, Maarif Müdürlükleri bu kurultayda teşkil edilmiştir. Yine
kurultayca Başvekilliğe Çelebi Cihan, Harbiye ve Hariciye Müdür­
lüklerine Cafer Seyyit Ahmet getirilmiştir.
b. Kırım Türkleri de diğer milletler ve kavimler gibi milli
Bahçesaray'daki bu kurultay anayasayı ilan edip, hükümeti
şahsiyetini kuvvetlendirme ve geliştirmek maksadıyla mil-
teşkil ettikten sonra M ilü Hükümet Akmescid'e nakledilmiştir. Bu
li-harsi muhtariyet ister.
esnada Akmescid'de hükümet, M ilü Sovyet isminde bir şura elin­
7.
Kınmlılarca "M irza" ünvanıyla nitetendiriten ve milleti
felce uğratan şu beyhude ünvamn kaldırılması talep olunur.
5
dedir. Bu şura yeni Kırım hükümetini tanımak zorunda kalmıştır.
Yeni hükümet, bunun Miralay Mahunin idaresinde birkaçyüz Rus
subayını da Kırım ordusuna kabul ve istihdam etmiştir. Bu hükü­
Kırım Türkteri geçici hükümetin emirterine diğer vatandaş­
met Kefe, Kırım, Yalta ve diğer şehirlerdeki bolşevik komiteleri ile
lar gibi uyarlar.
şehir şuralarını dağıtmaya muvaffak olmuş ve buralardaki bolşevik
9. Kırım Türkleri cephelerde bulunan Kırım askerlerinin Ka­
askeri birliklerini silahsızlandırmıştır. Hükümetin uygulamalarına
zaklara benzer şekilde öze! bir fırka teşkil etmesini arzu ve
karşı çıkan bolşevikler ise Sivastopol'a kaçmışlardı. Burada direniş
talep ederleri
komitesi meydana getiren Bolşevikler, Kırım M illi Hükümetine bir
Kırım'da bağımsızlık yolunda böylesine çalışmalar yapılırken,
ültimatom vererek faaliyetlerini durdurmasını talep etmişlerdir".
Ukrayna 14 Ekim !9 t7 'd e özgürlüğünü ve ardından Rusya Fede­
Bu arada M ilü Hükümet Akmescid'e geçtiğinde, orada bulu­
rasyonu içinde ayrı bir cumhuriyet o!duğunu ilan etmiştir. Ukray­
nan İdare-i Ruhaniye Dairesine yerleşmiştir. Hükümet, binanın
nalIlarda K ırım 'ın bir kısmım gasbetme temayülünün belirmesi
darlığını i!eri sürerek şehir belediyesinden genişçe bir bina temin
üzerine, Kasım sonlarında Kırım Merkezi İcra Komitesi "K ırım
etmesini istemiştir. Belediye eski va!i!ik binasını uygun görmüştür.
Kırımlılarındır" şiarını ileri sürerek, gazetelerde ilan etmiştir'". Bu
Burayı Bolşevikler Halkevi haline getirmişlerdi. Hükümetin ihtiya­
bir türlü bağımsızlık ilanı anlamma gelmektedir. Halbuki yukarıda
cı üzerine Çelebi Cihan Efendi'nin emriyle bina askerlerce işgal
da ifade edildiği gibi Kırımlılar bu aşamada Rusya'dan tam anla­
olunmuştur. Bu uygulamayı protesto eden Bolşevikler. muayyen
mıyla ayrılmak istememişler, m illi ve harsi muhtariyet arzu etmiş­
bir zamanda asker!erin geri çekilmemeleri halinde harp ilan ede­
lerdir. Ukrayna'nın bağımsızlık ilanı ve Kırım üzerindeki emelleri,
ceklerini bitdirmişleridr. Bu esnada Yatta'dan dönen Harbiye M ü­
bağımsızlık girişimlerinde önemli bir ro! oynamıştır.
dürü Cafer Seyyid Ahmet binayı geri vermiştir. Bu uygulama hü­
Kırımlılar hemen bir kurultay hazırlıklarına girişmişler ve 13
Aralık 19!7'de sözkonusu kurultay toplanmıştır. Kurultaya pek çok
kadın üye de katılmıştır. Kırım kurultayı kendisini önce milli
parlcmento halinde ilan ile kurucu meclis olarak bir anayasa hazır­
lamış. sonra bir Mebusan Meclisi gibi çatışmıştır. Rusya'dan müş­
takı!. Mitli Kırım Hükümeti de teşki! edilmiştir. Bu hükümet attı
'
A g
A g
, Kts
Ds 7 ) ,! hr !2
. K !, !K37, Ds 41. ! hr 72
kümette görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına sebep olmuş. Çelebi
Cihan
ve diğer müdürler istifa etmişlerdir. Harbiye Müdürü
parlcıııcntoyu toplantıya davet etmiş, 3 Ocak W !S'de toplantıya
başlayan partementonun çalışmaları devam ederken. 10 Ocak ta
Sivastopol tarafından Batıçcsaray yakınma iki tren bahrı\e asken
geldiği ve onlarta Kırım askerleri arasında çatışma olduğu duyul­
muştur. Çatışmaların artması ü/crinc Çetebi (. ihan m teklitı ile
!\rshitat t Mahsusa 1ahu( Nmur-u ^ad<i\v Dairesi
Hotşcvih İhtifafi Strasurıfa Ktrtm 'i ürh&ri'nin Ha^ımsnbR MücRiMesi
Akmcscıd'dc bolşe\ikter halk \ekilteri ve Kırım 1ürklerinin iştira­
viklere "Kırım istiklalini kaybediyor, ancak Kırım çocukları bu
kiyle geçici bir olağanüstü dönem hükümeti kurutması kararlaştı­
haksızlığı hiçbir zaman unutmayacaklardır. Kırım Kırımlılarındır."söz!crini haykırmıştır.
rılmıştır. Bu maksadı müzakere için bir komisyon teşkil edilmiş,
halk Şurası Kırım Türkleri ite çatışmaya razı olmuştur. Bolşevikler
işbirliği için bazı şartlar iteri sürmüşlerdir. Buna göre; Rus subaylannı ordudan ihraç etme yetkisi bolşevik komisertiğinin onayı ite
olacaktır. Yine Kırım parlementosu, Halk Vekilleri Şurası ile bir­
likte çalışmayacaktı. Türkler bu teklifleri kabul etmemişlerdir.'^
Bolşeviklerle
uzlaşmanın
m üm kün
olmadığı
görülmüştür.
Harbiye M üdürü Cafer Seyid Ahmet, Kırım Bolşeviklerinin mer­
kezi olan Sivastopol Bolşevik Komiserliğine eğer Sivastopol em­
riyle Kırım 'da anarşi devam edecek olursa; karadan Sivastopol yo­
lunu keserek erzak gönderilmeyeceğini belirten bir ültimatom ver­
miştir. Bu ültimatomu alan Bolşevikler donanmayı harekete geçire­
Sivastopol'a götürülen Kırım Türklerinin milli lideri Çelebi
Cihan, burada hapishaneye kapatılmıştır. Hapishanede Bolşevikle­
rin işkencesine maruz kalan Çelebi Cihan, 25 Şubat 1918 akşamı
Sivastopol bahriye askerlerinin vahşice saldırıları sonucu katledil­
miştir. Vücudu parça parça kesilen Çelebi Cihan'm cesedi Karade­
niz'e atılmıştır'^.
Bolşeviklerin hücumu sırasında paralar çalınmış, evlere girile­
rek altın, gümüş, kadın ziynetleri alınmıştır. Bolşevikler bununla
da kalmayarak Kırım şehirlerinden tazminat istemişlerdir. Şehirle­
rin ödeyeceği tazminat şöyle tespit edilmiştir
rek Yalta. Suğdak. Simeiz, Kefe ve diğer sahil şehir ve köylerini
Sivastopol
: 10 milyon ruble
bombardımana ve karaya asker çıkarmaya girişmişlerdir. Halk ve
Akmescid
: 10 milyon ruble
Yalta
: 20 milyon ruble
milli hükümet birlikleri bu girişimleri püskürtmüşlerdir. Ancak
Kerç. Yalta, Kefe ve bazı şehirlere yeniden çıkarmalar yapılmıştır.
Karadan da hücuma geçen bolşevikler karşısında sayıca az olan K ı­
Alvika
: 3 milyon ruble
rım halkı ve askerleri eşsiz kahramanlık örnekleri gösterdiyse de
Cevdosya
: 5 milyon ruble
geri çekilmeye mecbur olmuşlardır. Bolşevik birlikleri pek az bir
Karasupazarı
: 2 milyon ruble
Aluşte
: 2 milyon ruble
kuvvetin savunduğu hükümet merkezi Akmescid'i de ele geçirmiş­
lerdir. Türk kuvvetleri dağlara çekilmişler,
Bolşevikler Kırım
Türklerini gördükleri yerde öldürmeye başlamışlardır. Özellikle
Garazof
: 2 milyon ruble '**
münevver pek çok genç Bolşeviklerce katledilmiştir. Karadeniz
Kırım Türklerini ekonomik bakımdan yoksulluğa itme amacını
bahriyesine mensup Bolşevik askerler, bir günde Kırım ileri gelen­
taşıyan bu uygulamanın yanısıra Bolşevikler Kırımlıların kültürel
lerinden 230 kişiyi soyup, öldürmekten çekinmemişlerdir.
varlıklarına saldırmaktan da geri kalmamışlardır. Bu çerçevede
Bu savaş esnasında hükümet üyelerinden ve parlementerlerden
Mahkenıe-i Şeriyye Kütüphanesinde bulunan kitapları ayaklar altı­
bazıları da esir edilmiştir. Çelebi Cihan, Bolşeviklerle sulh yolları­
na alarak çiğnemişler, parça parça etmişlerdir. 25 seneden ben
nı aramaya çalışmıştır. Müzakercter için Bolşeviklerin karargahına
Rusya Türklüğüne ruh saçan Tercüman Gazetesi de parasızlık \c
davet edilen Çelebi Cihan, daha fazla kan dökülmesini önlemek
sermayesizlik yüzünden kapanmak zorunda kalmıştır.
için her şeye rağmen bu tektifi kabul etmiştir. Bolşevikler onu tu­
Kırım 'ın Bolşevikler tarafından işgalinden sonra. Kırımlı mılü
zağa düşürmek için bu daveti yapmışlar, karargaha girer girmez
sosyalistler, Bolşeviklerle anlaşıp, müslümanlarla ilgili işlerin ba­
Çelebi Cihan tutuklanmıştır. Çetebi Cihan tevkifi sırasında Bolşe" A.g. arş.. Kis t d ^ . ))„ ?t. Hu
"
" A.g arş.. Kis İM)'). ^
A % a r ş . Kis !H37. [A 43. ! h 30
'
t )H
İt
7 ). ! hr i(v
i w
-
Tc^futat-t M ahsttst! Yahut U m u t-u
D a ir& si
şına müslüman bir komiser tayin etmişlerdir. Bütün Türk milliyet­
çileri ve münevverleri Bolşeviklerin baskısı altında kalmışlardır.
Teşkil edilen Sovyetleıde haksızlıklar artmıştır. 37.000 Türk, 500
kadar azınlığın yaşadığı bir şehirde, işbaşına Yahudi, Ermeni gibi
azınlıklar getirilmiştir'^.
Botşevih İhtitoR Strastm ia Ktrtttt T ü rle ri'ttitt Ba^ttn 3n 6 & Müca<&&st
Türklerini yutan deniz, onun oğullarını da bağrına bastı. Bugün,
Kırım Türkleri için gözyaşları döküyor. Matem kefenlerine bürü­
nüp iniltiler, feryadlar kopuyor. Kırım'da münevver namında kim­
se kalmadı. Kurşundan korkanlar Rusya içerisine kaçtılar. Çelebi
Cihan'm ayrılmaz arkadaşı, samimi ve temiz yürekli Caferimiz bu
Kırımlıların içerisinde bulundukları acı durumu gösteren ve o
felaket tufanlarından öz başını kurtarmaya muvaffak oldu. Bugün
günlerde yayınlanan beyannamede, Kırım Türkleri diğer kardeşle­
Kırım Türkünün yanık yüreği şifayı, derde devayı ondan bekliyor.
rine şöyle seslenmekteydiler:
Alman gizli ve doğru bir habere göre Cafer Efendi şimdi emin bir
"KARDAŞLAR!M!ZA;
mahalde, Kırımın selametini temin için siyasilerle müzakeratta bu­
lunuyormuş.
kitlelerinin zulümleri altında inlemektedir. Bundan bir ay evvel
Şu dakikada bütün hayat-ı içtimaiyesi alt üst edilen, maneviya­
tı kırılan Kırım Türkleri büyük manevi yardıma muhtaç bulunuyor­
ezeli duygularla şenlik eden en yüksek ruhlar yaşayan Kırım Türk­
lar. Böyle ağır dakikalarda kardaşlanmızm gösterecekleri manevi
leri, bugün ölüm halinde bulunuyor. Bugün bütün Kırımlıların saa­
yardımlar belki bize ruh verip bu zulümlerin önünü alabilir.
Bugün, bizim cennet gibi K ırım ım ız canavar ve yırtıcı insan
det planını çizecek, dünyalara K ırım 'ı en mesut bir yurt tanıtacak
buradaki milletleri kardaşçasma birleştirecek K ırım kurultayı yeri­
ne, K ırım 'ı bir mezbahaya döndüren canavarlar şurası kuruluyor.
Şu dakikada K ırım 'ın her köşesinde kanlı geceler tertip edilerek
yüzlerce, binlerce insanlar kurşuna diziliyor. Namuslar kirletiliyor.
Varlıklar yağma edilmekle kalmayıp Kırım Türklerinin 9 ay içinde
meydana getirdikleri bütün müesseseler, ilim yurtlarının hepsi ka­
Kırım Türkleri tehlikede. Ölüm döşeğinde can çekişmekte.
Nasıl olsa da şimdi acele bir surette yardım lazım, yardım...
Kırımlılar, halife-i müsliminin kendilerine yardım elini uzata­
rak Bolşeviklerden kurtarılmalarını ve muhtariyetlerinin sağlanma­
sını bekledikleri bir sırada, Nisan 1918'de Alman Ordusu Ukrayna
içindeki yürüyüşü sırasında, Kırım 'ı da işgal etmiştir.
patılıyor. Komite ve cemiyetlerin paralan alınıp, azalan tabiatıyla
Almanların K ırım 'ı almasından sonra onlarla Kırım Türkleri
dağıtıldı. Bolşeviklerin galebeleri gününde şöyle ağır dakikalar ol­
arasında tartışma ve çatışmalar olmuştur. Almanlar bir yandan, Uk­
du ki Türk olmak ölmeye kafiydi. Elyevm bu hal devam ediyor.
raynalIlar öte yandan Bolşevikler vasıtasıyla Kırım'ı kendilerine
M illi müesseselerimiz, vakıflarımız bu vakte kadar Kırımlıların
yahut Ukrayna'ya mal etmeye çalışmışlardır. Bu yolda Almanlar,
kanını emen Mirzaların, Bolşevik kadetlerin kollarında onların ida­
Rusya'da yaşayan ırkdaşlarınm Kırım'da toplanmasını ve bir A l­
releri altında bulunuyor.
man prensin idaresinde burada yine Almanların himayesinde bir
Halkın, demokrat milletimizin pişdarları olan m illi kahraman­
larımız öldürüldü. Hapislere tıkıldılar. Kırım Türklerinin ruhu,
onun üzerine layık, en temiz ve pak oğlu Çelebi Cihan Efendi, Bol­
şevik namını takman haydutlar tarafından mahkemeye bile celp
devlet kurulması için de çalışmalar yapmışlardır. Ancak savılan
30.000'i bulmayan Almanların 1.5 milyonluk bir ülkeye egemen
olmalarının anlamsız olacağı açıktır. Bu yüzden, böyle bir planı
yürürlüğe koymaktan kaçınmışlardır.
edilmeden hapishanede kılmç ile parçalanarak naaşı denize atıldı.
Bu arada Kırımlılar yeniden istiklâli temin, makamı hilafetle
Başına gelen felaketler neticesinde muhaceret eden yüzlerce Kırım
olan bağlarını takviye, diğer Türklerle kardeşliği artırmak için (a-
!h A.g. arş., Kts. 1699, Ds. 7t. Hır. 19.
A.g arş., Kts. i H6K, Ds. ! 76, Hır. ) 7.
120
121
Taş6iiat-t Mahsusa Yahut Umur-u ^ar^iye Dairesi
fer Seyyid Ahmet'in önderliğinde İstiklal ve Terakki adıyla bir si­
yasi parti tesis etmişlerdir. K ırım 'ın eski Türk meclisi Mayıs
BotşeviA İhtitaû Strasutda Ktnm TürMeri'uitt Ba^tmsnh& MücaıMesi
Hükümet bu ültimatoma 16 Eylül 1918'de 408 numaralı yazıy­
la şu cevabı vermiştir:
1918'de Cafer Seyyid Ahmet başkanlığında bir hükümet kurulma­
1.
sına ve buna azınlıklardan da üye alınmasına karar verdilerse de,
Hükümeti kendisini padişahlık değil, her zaman belirttiği­
karşılaşılan güçlükler dolayısıyla Cafer Seyyid Ahmet kabinesini
miz gibi mahalli hükümet olarak ilan etmişse de yine hü­
kuramamış, özellikle, K ırım 'ı müstemleke yapma maksadı taşıyan
kümet o beyannamede, Kırım'ın devletlerarası bir kongre
vaziyetini tayin edinceye kadar, Kırım istiklalini muhafaza
edecektir.
Almanlar, Cafer Seyyid Ahmet'e resmen yardım vaad etmekle be­
raber, gayri resmi olarak tehditlerde bulunmuşlardır'^.
Cafer Seyyit Ahmet, Osmanh Devletine yakınlığı ile tanınan
2. Kırım 'ın Ukrayna ile ittihadı siyaseten şu esasa istinaden
birisi olduğu için, Almanlar onun hükümetin başına geçmesine en­
olabilir. Ukrayna elçilik ve konsolosluklarında birer Kırım
gel olmuşlardır. Çünkü onlar, K ırım 'ın Osmanlı Devleti'nin him a­
temsilcisi bulunması şartıyla harici işlerin Ukrayna'ya bı­
yesinde ve idaresinde bir vilayet gibi olmasını istememişlerdir.
rakılmasında mahzur yoktur. Daha sonra Kırım parlamen­
tosu buna karşı çıkmıştır.
Cafer Seyyit Ahmet hükümet kuramaymca Almanlar, Rus or­
dusunda
General
olarak
görev
yapmış
olan
Polonya
asıllı
3. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de Kırım Hükü­
müslüman Süleyman Solkiyeviç başkanlığında bir kabine kurdur-
meti vükelası Türk, Rus ve Nemçeli'den ibaret olacaktır'^.
muşlardır. Bu kabinede Reisi Vükela ve Bahriye Nazırı Süleyman
Solkiyeviç, Hariciye Nazırı Cafer Seyyid Ahmet, Adliye Nazırı
Litvanya müslümanlarmdan Ahmedoviç, Harbiye Nazırı Litvanyalı
Molokefsky'dir. Bunların yanısıra birer Rus, Alm an ve Ermeni na­
zır da bu kabine üyeleri arasında bulunmaktadır'".
Resmi dil olarak Rusça'yı kabul eden ve Rus memurları yine
Kırımlılar bu konu ile ilgili olarak Teşkilat-ı Mahsusa'ya gön­
derdikleri
olmamışlardır. Buna rağmen Solkiyeviç hükümetinden Almanlar
da memnun değillerdi. Nitekim 1918 E y lül'ü ortalarında Alman
birlikleri komutanı hükümete bir ültimatom verip, şu sorulara 24
saat içinde karşılık istemiştir:
1. Kırım Hükümeti bir padişahlık mıdır, yoksa bir hükümeti
mahalliye midir?
2. Kırım, harici işlerinin Ukraynaca idare edilmesini kabul
eder mi?
3. Kırım, Hükümet Erkan-mm Rus, M üslüm an ve Alınanlar­
"
A.g. arş., Kis. ! 86?, Ds. ! 76, Fhr. 4.
'*
A.g. arş., Kis. 1868, Ds. i 76, Fhr. 5.
yazılarda,
28
Eylül'de
toplanacak
olan
Meclis-i
Mebusan'm Hükümet-i Mahalliyenin kararlarını şüphesiz protesto
ettiğini bildirmektedirler. Ayrıca, Solkiyeviç kabinesini devirecek­
lerini, buraya acilen işbilir iki kişi ile 50.000 mümkünse 100.000
lira gönderilmesini istemektedirler^.
eski görevlerine atayan bu hükümetten, Kırım Türkleri memnun
dan olmasını kabul eder mi?
12 Haziran 1918 tarihli beyannamemizde Kırım Mahalli
Osmanlı para ve adam göndermeye muvaffak olamamıştır.
Almanya ve Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşını kaybettikle­
rini belgeleyen mütarekenameleri imzalamışlar, Almanlar Kırım­
dan çekilmişlerdir. Kırım Türklerinin hürriyet ve bağımsızlık mü­
cadelesi bütün zor şartlara rağmen devam etmekteydi. Nitekim da­
ha Almanların Kırım'dan çekileceği söylentileri üzerine Bolşevik­
ler, hükümeti devirme planları hazırlamaya girişmişlerdi. Bu du­
rumda Solkiyeviç hükümetinden başka müslümanlarm maliye, ev­
kaftı diniye, adliye, maarif ve hariciye işlerini idare için teşkil olu­
nan başında Abdülkasım Hilmi Efendi'nin bulunduğu mahalli hü­
kümet, derhal müslümanlardan piyade ve süvari askeri silah altına
^
A.g. arş., Kis. i 837, Ds. 43, Fhr. 2 i .
A.g. arş., Kis. i 837, Ds. 43, Fhr. i i .
!2 3
Te^hUat-t Mahpusa Yahut Umur u Şarhiye Dairesi
almıştır. Öte yandan itilaf devletlerinin galip durumda görünmele­
Bot?evi& İfttifaR Strasutda Ktrtm TürMeri'uitt Ho^mtsuRR Mütaı&tcsi
büyükelçi
muş ve Kırımlılar bu fırsatı değerlendirmek istemişlerdir. Gerçek­
ten de bu devrede Kırımlılar bağımsız bir devlet olmayı başarmış­
lardır. Ancak bu uzun sürmemiş, daha çok onların dışında meydana
Ç e rik o f un başkanlığında "Eski Rusya'nın İttihadı" adını verdikleri
gelen gelişmeler sonucu bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir. Böylesi
bir de cemiyet kurmuşlardı.
bir sonucun ortaya çıkmasında etkili olan faktörleri şöyle değerlen­
rinden dolayı, eski çarhğı ihya edeceğini sanan Rus burjuvazisi de
K ınm 'd a
faaliyet
göstermeye
başlamıştı.
Eski
Osmanlı Devleti'nin mütareke yapmasından sonra, 8 Kasım
1918'de müslüman parlamentosu bu tarihte Akmescid'de bütün K ı­
rımlıları içine alan bir toplantı yaptı. Üç gün süren müzakereler so­
nucunda K ırım 'ın bir cumhuriyet olduğu ve kabinenin başkanı ile
üç nazırın Türk olması kabul edildi. Bu durumu kabul eden azınlık­
larla, yeni parlemento teşkil edileceğine karar verildi. Bu düşünce­
leri pratiğe aktarmak m üm kün olmadı. Çünkü K ırım 'dan A lm anla­
rın çekilmesiyle birlikte müdafaasız kalan K ırım 'ı, Bolşeviklere
karşı mücadele eden General Denikm ordusu kolaylıkla işgal etti.
Kırım Türkleri bu devrede siyasi işlere karışmayarak bilhassa me­
deni, kültürel sahalarda faaliyetlerde bulunmayı tercih ettiler. Bu
karara uyarak bu devrede K ırım 'da kurulan Salaman Karim adlı
Yahudi'nin başkanlığındaki hükümete de girmediler. Ancak bu hü­
kümetin ülkede sağlam bir nüfuz kurmasına da izin vermediler^'.
Nisan 1919'da Denikm devri bitti. Vrangel devri başladı. Kırım
Türklerine karşı baskı siyaseti takip edilen bu devrede, Kırım Türk­
leri zorla askere alınmış, Türk münevverleri kurşuna dizilmiştir.
dirmek mümkündür: Kuzey komşusu Rusya'ya nazaran Kırım'ın
her alandaki gücü mukayese edilemeyecek kadar zayıftır. Kuzeyde
güçlü, büyük bir devletin, jeopolitik önemi bakımından Kırım'la
ilgilenmesi kaçınılmazdır. Böyle bir durumda Kırım'ın Güneydeki
başka bir devletin himaye ve koruması olmadan Kuzey'e karşı
durması mümkün değildir. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu'nun
Bolşevik ihtilali sırasında Kırım 'a yardım etmeyecek durumda ol­
ması, K ırım 'ın istiklalini koruyamaması sonucunu doğurmuştur.
Bu gerçeği en iyi şekilde Teşkilat-ı Mahsusa'ya gönderilen bir ya­
zıdan anlamak mümkündür. Bu yazıda şöyle denilmektedir. "K ı­
rımlıların bolşevikler tarafından yenilgiye uğratılmalarından sonra
Osmanlmın asker ve silah yardımı yapacağı bildirildi. Gençler ara­
sında bu yolda propaganda yapıldı. Biz OsmanlIların Kırım'a asker
göndermelerini bekledik. Günler geçti gelmedi. Her gün yüksek
mevkilerde Kırım 'a doğru gelecek vapuru gözlüyorlardı. Bu taraf­
tan ümit kesen ahali, yardımın Almanya tarafından gelmesini beklediler."^
Eski çarlık düzenini geri getirmeye çalışan Vrangel ordusunu m ağ­
Birinci Dünya Savaşı'nm her cephesinde olduğu gibi Almanla­
lubiyete uğratan Bolşevikler, bu defa K ırım 'a hakim oldular. Böy-
rın K ırım 'da da müttefikten öte Türk aleyhtarı bir politika takip
lece Kırım 'da bugüne kadar devam edecek olan bolşevik Rusya ta­
etmesi, Kırım Türklerinin bolşevik idaresine girmesini kolaylaş­
rafından uygulanan baskı, asimilasyon ve tehcir devri başlamıştır.
tırmıştır. Almanlar Kırım Türklerinin bağımsız olmalarına karşı
çıkmışlar, onların Ukrayna idaresine girmesini istemişlerdir. Yine
Almanların muhalefeti yüzünden Kırım'da bir ordu vücuda getiri­
SONUÇ
Kırım 'ın ve Kırım Türklerinin esaret hayatı 1783'te Rusların
lememiştir.
buraları işgaliyle başlamıştır. Bu tarihten sonra müstemlekeci Rus­
Bütün bunların yanısıra, Kırım'daki büyük arazi sahibi mirza­
lar, Kırım Türklerine benzeri görülmedik baskı ve şiddet uygulaya­
ların istiklali savunan milliyetçiler aleyhindeki tavırları da Kırımın
rak onları tarihten silmeye çalışmışlardır. Birinci Dünya Savaşı içe­
bağımsızlığını kaybetmelerinde rol oynayan faktörler arasındadır.
risinde Rusya'da meydana gelen Bolşevik İhtilali, Kırım Türkleri­
nin müstemlekeciden kurtulması için büyük bir ümit kaynağı ol­
I'
22
A.g. ar$., Kts. 1868, Ds. 176, Fhr. 32.
124
A.g. arş., Kts. 1699, Ds. 7 t, Fhr. 17.
!23
T^kifnt-t Ma/tsusa Yaimt Hmtu-tt ^ar^tyc Dairesi
Tarihin hiçbir çağında bağımsız devletlerin ve milletlerin sayı­
sı çağımızdaki kadar çok olmamıştır. O halde çağımızın bariz özel­
liklerinden biri de milletlerin bağımsızlıklarını kazanmalarıdır.
Ama buna rağmen çağımızda da bağımsızlık gibi en tabii ve çağdaş
haktan mahrum milletler vardır. Bunların başında, Rusya ve Ç in 'in
esareti altında yaşayan Türkler gelmektedir. İnceleme konumuz
olan Kırım Türkleri, yüzlerce yıl devlet halinde, bağımsız yaşamış­
lardır. Kabilelerin devlet oldukları bu çağda, Kırım Türklerinin de
benzeri biçimde yaşamaları en tabii haklarıdır.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAS!
BASLARtNDA
f
*
[RAK'TAKİ AŞİRETLERİN TUTUMUNA DAİR
BİR R A P O R YAHUT ÇÖLDE İSYAN
Dicle ve Fırat nehirlerinin suladığı zengin Mezopotamya ova­
ları Sümer, Asur, Babil, Akad ve Elam devletlerinin yerleştikleri ve
tarihsel anlamda ilk devlet örgütlenmelerinin gerçekleştiği coğrafi
bir alan olmuştur. Bu bölgede gerçekleştirilen siyasal örgütlenme
ve yazının kullanılması gibi başlıca uygarlık atılımları "tarih Me­
zopotamya'da başlar" gibi bir değerlendirmenin bilim çevrelerince
yapılmasına neden olmuştur. Tarih boyunca çeşitli ulusların politik
amaçlarını gerçekleştirmek için çatıştıkları bu coğrafyanın her dö­
nemde jeopolitik ve stratejik açıdan da önemi büyük olmuştur. Bu
konumundan
ötürü çeşitli devletlerin egemenliği altına giren
Irak'm Kuzey kesimi 1515'te, Bağdat 1534'te, Basra ise on iki yıl
sonra yani 1546'daOsmanlılar tarafından fethedilmiştir. '
Fetihten sonra Osmanlı Devletiyle İran arasında, İrak üzerinde
uzun yıllar boyunca süren güç mücadeleleri olmuştur. Fransız ihti­
lalinden sonra özellikle Napolyon'un Mısır'ı işgaliyle Osmanlı
Devletinin Arap toprakları üzerinde, Avrupalı güçler etkinliklerini
arttırmışlardır. Açılan konsolosluklar ve gönderilen misyonerler
'
Bu Çahşma Dr. Rafet Metinle birlikte kateme ahnnuşttr.
"Bağdat", İstam Ansiktopedisi, C.2, beşinci haskt, MEB.yay.. t W , s. 13.
Ta?;6i(at-t M ahsusa Yahut U n tu r-u Şarhiye D a ire si
I. Düttya Sava^t Ba^tanmftı Irah
söz konusu güçlerin bölge üzerindeki politik ve ekonomik amaçla­
rını gerçekleştirmek için başlıca araçlar olmuşlardır. ^
büyük kısmının İngiltere'nin kontrolünde olduğu belgelerden anla­
şılmaktadır. ^
Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye'ye göre 1908 yılı başla­
rında İrak; Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerinden oluşmaktadır. ^
Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere'nin bölgedeki aşiret­
ler üzerinde etkinlik sağlama çabaları artarak devam etmiştir. İrak
Bu vilayetlerin toplam nüfusu, göçebeler hariç 2.600.000 civarın­
halkının çeşitli din, ırk ve mezheplere mensup olması, büyük bir
dadır. Nüfusun büyük çoğunluğunu M üslüm an Araplar teşkil et­
kısmının göçebe ve aşiret hayatı yaşaması, aşiretler arasındaki gö­
mektedir. Azınlıklar arasında Türkler, Kürtler, İranlılar, Geldaniler,
rüş ve menfaat anlaşmazlıkları, İngiltere'nin bölgede etkinlik kur­
Süryaniler, Ermeniler, Museviler, Yezidiler, çok az sayıda da Latin
masını kolaylaştıran başlıca etkenler olmuştur. Birinci Dünya Sa­
ve Protestanlar bulunmaktadır. Bu nüfusun % 85'inin anadili Arap­
vaşının Avrupa'da başlamasından sonra İngilizler, aşağıdaki ne­
ça'dır. M üslüman halk, sünni ve şii mezhebine bağlı olduklarından
denlerden ötürü çalışma konumuz olan Irak'ta askeri bir cephe aç­
bunlar arasında sık sık kanlı kavgalar çıkmaktadır. Şehirler hariç
ma çabasına girmişlerdir:
ovalardaki halk hemen hemen bütünüyle Arap'tır. Ovalar ve çöl­
1. Irak yolu ile Hindistan'a yönelecek tehlikeyi önlemek ve
lerdeki Araplar, göçebe ve yarı göçebe aşiretler halindedirler. A şi­
aynı zamanda Güney-Batı İran'daki petrol kaynaklarını ko­
rumak,
ret reisleri, aşiretlerinin kayıtsız şartsız hakimi ve idarecisidir. Osmanlı Devleti, aşiret reislerinden bazılarına paşalık rütbesi ve ni­
2. Güney Irak'ta İngiliz himayesi altında bulunan Arap şeyh
şanlar vermiş olmasına rağmen bunlar üzerinde egemenlik kura­
ve emirlerinin gözünde İngiltere'nin prestijini korumak,
mamıştır. ^
3. Osmanlı Devletinin müttefiki olan Almanya'nın da teşvik
Osmanlı Devletinin tam etkinlik kuramadığı Irak, 19 uncu
ve desteğiyle Hicaz, İran, Afganistan ve özellikle Hindis­
yüzyılda bölgede petrolün varlığının ortaya çıkmasıyla birlikte A v ­
tan'daki Müslümanları İngilizlere karşı ayaklandıracak ci­
rupalI güçler arasında çatışma alanı haline gelmiştir. Irak üzerinde­
hadı engellemek,
ki güç mücadelesi, Alm anya'nın Bağdat'a kadar uzanan demiryolu
projesiyle daha da belirginleşmiştir. Alm anya'nın bu girişimlerine
4. Basra'nın, İngiltere'nin düşmanları ve bilhassa Alman de-
karşılık olarak İngilizler, Basra Körfezi adalarında üsler kurmuşlar,
nizaltıları tarafından harekata elverişli bir üs olarak kulla­
diğer taraftan Osmanlı Devleti'nden Irak'taki nehirler üzerinde iş­
nılmasını önlemek^.
letme imtiyazını almışlardır. Böylece hem Hindistan'a yönelecek
Stratejik durumu böylesine önemli olan, belli başlı coğrafi en­
muhtemel bir tehlikeyi önleyecekler, hem de petrol mücadelesinin
gellerden mahrum düz sahalardan meydana gelen İrak'm stratejik
odak noktasını oluşturan Mezopotamya'yı kontrol altında tutacak­
savunma gücü kritik bir durum göstermektedir. Bunun yanı sıra
lardır. İngiltere'nin Irak'ta yürüttüğü siyasal etkinlikler kısa sürede
Osmanlı askeri yönetimi tarafından Irak'a karşı yapılacak bir saldı­
meyvesini vermiştir. 1910-1911 yılları arasında Arap aşiretlerinin
rıyı karşılamak için bölgenin herhangi bir yerinde esaslı bir yığmak
da yapılmamıştır. Harp ilanından önce Ekim
1914 sonlarında
Irak'taki Türk kuvvetlerinin konuşu dağınık bir biçimdedir. Diğer
^
'
*
Ömer Kürkçüoglu, Osmanh Devletine Karşı Bagtmsızhk Hareketi (1908-19)8),
Ankara 1982, s.l 1.
Tuncer Baykara, Anadolu'nun Tarihi Coğrafyasına Giriş 1 Anadolu'nun İdari Tak­
simatı, Ankara 1988, s.)36.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, 3. Cilt, !rak-!ran Cephesi ! 914-1918, 1. Ktstm, Gene! Kurmay Basımevi, Ankara, 1979, s. 33.
taraftan, bu sıralarda Basra vilayeti içinde bulunan bir kısım kuvve^
*
Belgeler için bkz. H.V.F. Winstone, Ortadoğu Serüveni. Çev Fuad Davudoglu. İs­
tanbul, 999.
A.g.e., s.19.
Tcskiiut-!
Yahut Hfmtr-u $ar(iiye Dairesi
tin de yerleri değiştirilmiş, birlikler Doğuya kaydırılmıştır. Bu de­
i. Dünya Savoşt Baytarında !ro&
nın güneyden ziyade doğudan geleceğinin değertendirilmiş olması-
Çalışma konumuz olan Kazımiye Ulemasından Muhammed'ü!
Mehdi imzasını taşıyan rapor bu sıralarda yani Kuma'nm düştüğü
ve Süleyman Askeri Bey'in Genel Komutanlığa atandığı günlere
dır. Bununla birlikte Şattülarap bölgesinde bir İngiliz harekatına
rastlamaktadır. Raporu hazırlayan Muhammed'ül Mehdi ve arka­
karşı birtakım tedbirler de alınmaya çalışılmıştır. Fakat Türkler ta­
rafından girişilen her teşebbüsten İngilizlerin haberi olmaktadır.
daşları, 30 Kasım 1914'te İrak ve Havalisi Gene! Komutanlığı tara­
fından, gelişen İngiliz ileri harekatına karşı daha çok İngilizlerin
Fav'da bulunan Kuveyt Şeyhi Mübarekü's Sabah'm temsilcisi, ge­
yanında yer alan aşiretleri kutsa! cihada davet etmek için görevlen­
rekli bilgileri hemen İngilizlere ulaştırmıştır. İngilizlerin ilk teşeb­
dirilmişlerdir. Bozuk bir Türkçe ile kaleme alman rapor iki bölüm­
büsleri Fav üzerine olmuş burada, zayıf kuvvetlerle çıkarmaya mu­
den oluşmaktadır. İlk bölümde Bağdat'tan Basra'ya kadar uzanan
kabele edilmeye çalışıldıysa da, yerli askerlerin kaçması ve Kuveyt
bölgede yaşayan Arap aşiretlerinin, savaşın başlangıcı sırasında
Şeyhine bağlı halkın İngilizlerle işbirliği yapmaları sonucu 6 Ka­
Osmanlı Devletine karşı olan tutumlarıyla, birbirlerine karşı olan
sım 1914'te söz konusu kasaba İngilizler tarafından işgal edilmiş­
durumları anlatılmaktadır. "Aşairin Tarik-i İslahı veyahut Aşairin
tir. Sonraki günlerde gelişen İngiliz saldırıları, zayıf birlikler karşı­
İngiliz Askerine Karşı Muharebeye Girişmesi " başlığını taşıyan
sında başarıyla gelişmiştir. Nitekim 23 Kasım'da Basra kenti düş­
ikinci bölümde ise aşiretlerin İngiltere'ye karşı nasıl savaşa soku­
müş, Bağdat'a doğru yürüyüş için uygun ortam olmasına rağmen
labileceği anlatılmakta, alınması gereken tedbirler sıralanmaktadır.
buranın işgali sonraya bırakılmıştır. Arapların işbirliğini sağlama
Raporu kaleme alan Muhammed'ü! Mehdi'nin dışında Seyyid
girişimlerinden henüz netice alınamaması, Türk kuvvetlerinin her
Mehdi, Şeyh Mehdi, Seyyid Mustafa e! Kaşani, Seyyid Ali
gün miktarının artması, gambot eksikliği gibi nedenler geri duru­
Tebrizi'den oluşan heyetin anılan tarihte Hamidiye Vapuruyla,
şun başlıca sebepleridir.
Kazımiye'den yola çıktıkları raporun içeriğinden anlaşılmaktadır.
ğişikliğin nedeni. Genci Komutanlığın Irak'a yönetecek bir saldırı­
Bununla birlikte İngilizler, Bağdat yolunda önemli bir stratejik
Heyet, ilk o!arak geldikleri Cezire kasabası halkını cihada da­
konumda bulunan Kurna'ya karşı tacizlerde bulunmaya başlamış­
vet etmiş ve halktan olumlu karşılık bulmuştur. Bölgenin etkin aşi­
lardır. Arap aşiretleriyle İngilizlerin baskısı arasında çaresiz kalan
retlerinden Zübeyr'in reisi Uceyl ile görüşüp aşiretini cihata davet
Türk kuvvetleri 9 Aralık'ta teslim olmuşlardır. Türkler, ölülerin
etmişlerse de, on bin muharipten fazla çıkaracağı tahmin edilen re­
gömülmesi esnasında da aşiretlerin saldırılarına uğramışlardır .
isten, aşiretinin kendisine bağlı olmadığı cevabını, Küt kazasında
İrak ve Havalisi Komutanı M irliva Cavit Paşa, K um a'nm
düşmesinden sonra Başkomutanlık Vekaletine başvurarak birkaç
rast geldikleri Rebia aşireti reisi Muhammed'ü! Habip'ten ve Ben-i
lam aşireti reisinden de aynı cevabı almışlardır.
yıl önce buralarda görev yapmış olan Süleyman Askeri'nin ivedi­
Raporu yazan Muhammed'ü! Mehdi "aşairin özrü bir ve
likle Basra Valiliğine ve 38. Tümen Komutanlığına verilmesini is­
müttehid "olduğundan bunun bir ecnebinin fesadı olduğunu dü­
temiştir. Cavit Paşa'nm önerisi Başkomutanlıkça uygun görülerek
şünmüştür. Mehdi'ye göre; Osman!ı Devletine karşı İngilizlerle
13 Aralık'ta onaylanmıştır. Beraberinde Osmancık G önüllü Tabu­
haberleşen Basra Nakibi Seyyid Talip, Muhammere Hakimi Hazal
ruyla 17 Aralık'ta Bağdat'a ulaşan Süleyman Askeri Bey, 23 Ara-
ve Kuveyt Hakimi Bin Sabah'tır. Mehdi ye göre " fesad tohumunu
lık'ta İrak ve Havalisi Komutanlığına atanmıştır".
bütün !rak tarlalarına eken" bilhassa Seyyid TaÜp'tir. Yolculukları
esnasında Cavit Paşa'nm yanında muharebeye de katılan heyet.
^
*
A.g.e.,s.60, !04.
Orhan Avct, !914-İ9)H Türk Ordu TeşkitaU (!rak Cephesi), Yaytntanmanuş Dok­
tora Texi, Ankara ! 997, s.) 7.
130
Kurna bölgesinde İngilizlere karşı savaşan Türklerin geri çekiüşleri
esnasında Arap aşiretleri tarafından da taciz edildiğine, silah ve el-
13!
TYpfdtut-! M altsttsa Yahut U n m r-H ^arhiye D a ire si
biselerinin alındığına hatta askerin büyük kısmının çırılçıplak bıra­
kıldığına bizzat şahit olmuşlardır. Rapora göre; Arap aşiret!erinin
Türk!ere karşı dunışlarının ve muharebeden kaçmalarının nedeni,
İngilizlere sadakat ve hizmetlerini göstermektir.
M uham m ed'ül Mehdi, Aşiretlerin ihanetlerinin önüne geçmek
için alınabilecek tedbirleri de şöyle sıralamaktadır: Buna göre;
!. Aşiret reisleri, hükümet tarafından kendilerine verilen mukataa vesikalarıyla nüfuz sahibi oldukları için hükümet
Şeyh'ten vesikayı geri almalı ve mukataanm feshini ilan
etmelidir. Böylece reislerin aşiret üzerinde hiçbir nüfuzu
kalmayacaktır.
2. Bütün aşiretler affedilmeli, bundan sonra ihanet edenler
cezalandırılmalıdır.
i. Düttya Sava^t Baytarında ira&
Aşiretler için ne değişti sorusuna verilecek en doğru cevap herhal­
de şu olmalıdır; sadece efendiler!
Ek!
!RAK VE HAVALİSİ UMUM KUMANDANHĞ!
HUZUR ! ALİSİNE SAADETLÜ EFENDİM
HAZRETLERİ:
Aşairin cihad-ı mukaddese daveti içün Kâzımiyeden çıkan
müetehidin-i izâm Seyyid Mehdi ve Şeyh Mehdi huzeratmın
maiyyetlerinde din ve devlete hidmet etmek üzere Ulema-yı K i­
ramla beraber birçok mücahidinle geldim. Aşairin ahvaline kesb-i
vukuf ettikçe bildiğime göre fesadın menşeini zat-ı sâmilerine arz
ve hiçbir kimseye beyan edilmemek üzere hafi tutulması zatı
3. Harp meydanına davet edilen aşiretin sözlerinde durmala­
sâmilerinden üm idim kavidir. Muharremin on ikinci gününde
rını sağlamak için her şeyhin oğlu ve kardeşini hükümet
Hamideyi Vapuruyla Kazımiye'den çıktık. İlk rast geldiğimiz Ce­
nezdinde rehin olarak tutmalıdır.
zire kazasında inip Ulema-yı Kiram canibinden ahalisini cihada
4. Aşiretler arasındaki kıskançlıklar, reisleri idare etmek için
kullanılmalıdır.
5. İrak ve havalisine karşı şiddet kullanılmalıdır. Çünkü tarih
davet edildiğinden icabet etmişlerdir. Oranın aşairi olan Zübeyr
Aşireti' nin reisi Uceyl nam şahsı davet ettikse de Şeyh-i mezkur
on bin muharibden ziyade çıkaracağı zannolunduğu halde kendi
aşireti emrine metbu olmadığını beyan ile itizar etmiş olduğundan
göstermiştir ki buralardaki halk cebir ve şiddet görmezse
yalancı olduğu bizce tahakkuk edildiğinden özrünü kabul etmeyip
isyan eder. Eğer kendilerine böyle davranılırsa baş eğerler.
kendisine iltihak ettik kendisine itaat etmeyene karşı hükümetin
6. Bütün aşiretler aynı anda savaşa sokulmamalı, her birisi
muavenetini taleb ettiğinde mahfelde hazır olan kaza kaymakamı
için bir vakit tayin edilmelidir. Aşiretler gece, Türk askeri
bu talebine muvafakat etmiştir. Buna binaen Şeyh-i mezkur kendi
ise gündüz İngilizlerle harbe sokulmalıdır.
kabilesini teçhiz ve harbe ütihak edeceğini vaad etti. Cezireden ha­
Birinci Dünya Savaşı başlarında !rak'ta yaşananlar, 19. yüz­
yılda Osmanlı Devletinin Balkanlarda karşılaştığı gerçekliklerin
devamından başka bir şey değildir. Çünkü Osmanlı Devleti kendi
dünyası dışındaki değişikliklerin çok gerisinde kalmıştır. Diğer ta­
raftan uluslararası sistemin başlıca oyuncuları değişmiş ve onların
emelleri Osmanlı Devleti topraklarında kesişmiştir. Bu iki önemli
gerçeklik Osmanlı Devletinin talihini belirlemiştir. Kutsal cihat
çağrıları da raporda görüldüğü gibi teknolojik üstünlüğün, bilimse!
yöntemlerin önünde anlamsız söz yığınlarından ibaret kalmıştır.
reket ettik. Küt'ekadar mevcut olan tavaifı cihâd-ı mukaddese da­
vet ettikten sonra Rebia aşireti'ne rast geldik. Aşiret-i mezkureye
vuku bulan devetimiz üzerine Ucey! nam şeyhin aynı özür ile itiraz
etmişlerse de iltihak ve talebimiz üzerine iltihaka icabet etmişler­
dir. Küt kazasına rast gelerek Rebia Aşireti Reisi Muhamnıedü!
Habib nam şahsı gördük. Mezkur kazada u!ema ve aha!i huzurunda
hutbe okudum ve Şeyh-i Mezkur Muhammedü! Habib vuku bu!an
davet üzerine kendisine kabilesi metbu ohnadıgı ve karşısına isyan
ettiklerinden onunla muharebe ettiği cevap vererek metbu olan
kabai! ile harbe ütihak edeceğini vaadetti. Küt'tcn çıkarak Beni
!.U
TeyMat-t Mahsusa l ahnt Umur-u ^aîittye Dairesi
I. Düttya Savayt Baytarttığa Jra&
lam aşairine rast geldik. Aşiret-i mezkureyi cihada davet olunduysa
Kurnaya müteveccihen hareket ettikse de henüz muvasalat etme­
da aynı özür ile itizar etmişler ve iltihak dan sonra harbe iltihak
edeceklerini vaadettiler. Zahir hale göre aşairin icabeti ulemadan
den Mezible nam mahalde aşairin makhuren ricat etmekte ve kaç­
makta bulunduklarını görünce tekrar mevk-i harbe avdetlerini tek­
utanmaktan ve gelmelerini reddedememektendir. Aşairin özrü bir
ve müttehid olduğundan buralarda bir ecnebinin fesad-ı âli rüesa-
lif ve cihad-ı mukaddese teşvik ve bizimle saha-i harbe gitmelerini
onlara söylenilmiş ise de kulak asmadılar ve kaçmalarına devam
nm başlarında oynamakta ve bu gibi itizarı telkin etmekte olduğu­
ettiler ve rast geldikleri asker-i münhezimenin silah ve elbiselerini
nu duyduk. Zira rüesanm kelimesi hem özürleri birdir. O fesad-ı âli
soyunmasıyla iştigal etmekle başladılar. Hatta askerin kısm-ı
ise Basra nakibi Seyyid Talib ve Muhammere hakimi Hazal ve
azamini çırçıplak bıraktılar. Aşairden bir aşiret reisi Osmanlı gör­
Kuveyt Hakimi Bin Sabah nam hainlerin birkaç seneden beri aşair
düğünüz esnada kendisine hitaben niçin dönüyorsunuz, kaçıyorsu­
rüesasıyla mükatebe ve birtakım mevaid-i kâzibe ile ifsad ederler
nuz Kurna süküt edip asker izmihlal ettiği cevabını verdi. Biz de
ve devlet-i aliyeye karşı muharebe ederler ve daima hükümete is­
rücudan maada bir çare bulamadık. Oraya yakın iki saat mesafe­
yan ederlerse İngiliz tarafına emval-i kesire ile imdad olunacağı
sinde vakii ve askeri noktası havi sahrıca nam mahalle avdet ve bi­
cümle-i mevaidlerindendir. Buna dair Cavid Paşa'nm Bağdat vali­
zimle
liği hengâmmda hükümete müracaat ve arz-ı keyfiyet edilmiş ise
Bey'den o mahalde hatt-ı defam tutmasını istedik. Zira o mahalde
de Talibe bir çok kabail tâbi olduğu zannolunduğundan bu fesadın
istihkâmat-ı tabiye var idi sahrıca nam mahalle muvasalat ve orada
ref ve izalesi hususunda bizimle mütâlaa olunmuştur. Halbuki o
yerleşince Kum a henüz süküt ettiğini anlayınca aşairin sözü yalan
zamanda Talibe hiçbir maiyyet ve tâbi yok idi. Bu ahval hakkında
olup avdetimize adeta bir huda ve mekide olduğu kemal-i esefle
Basra Hükümetine her ne kadar bu fesadın hakikatini beyan ettim­
tahakkuk olundu. O gece Sahrıca'da kalıp mahzum olan askeri top­
se de kulak asılmadı. Tedabir-i lâzıme ittihaz olunmak yerinde
lamakla, çıplak olana elbise, açlarına yemek verildi. Güneş doğdu­
Talib-i büyük ve m ühim işlerin tesviyesine tayin ve kendisine iste­
ğu esnada Sahrıca'daki askere telgrafhane çadırında bulunduğumuz
diği kadar top ve asker temin olunurdu. Hatta fesad tohumunu bü­
esnasında K um a Kumandanı Hacı Bey imdad istemiş ve Mezira
tün İrak tarlalarında ekti ve artık silah istimal olunmaksızın vaaz ve
nam mahallin işgalini teklif etmiş mezira işgal olunduğu takdirde
nesayihle fasadm refı pek güç oldu. Hasılı ahali ve tevaif ve kabaili
geceye kadar Kum a sükût edeceğini söylemiştir. Şeyh Mehdi biz­
cihada davet ede ede Am m ara'ya muvasalat eyledik. Bu tohum-ı
zat mücahidin ve Yekten sebat ile aşairden Gazabanla beraber
fesadı ref ve aşarin umurunu ıslah etmek arzu ve tamim edilmiş ise
mezira nam mahallin işgali için oraya gitmelerine dair Cavid Pa­
de Ammarede ahali cihada davet olunmuş ve henüz yirmidört saat
şa'ya telgrafıyen mürecaatı üzerine o mahalle gitmelerine cevap
kalmadan Cavid Paşa'dan gelen telgrafnamede serian tarafına ha­
gelmiştir. Cevap vürudunda Gazaban gitmekten imtina ederek top
reketimizi istilzam edildiğinden Garir'e mütveveccihen hareket ey­
verilmeyince gitmeyeceğini söylemiştir. Orada zaten top yok idi
ledik. Garirde Cavid Paşa ile mülakat edilmiş ve pek cüz'i bir za­
mücahidinin kılleti ve o araziye adem-i vukufumuz hasebiyle
man sonra top sesleri işitilmiş ve muharebe beda olunduğuna dair
Yek'ten M ezir'a gidemedik. Geceye kadar Sahrıca'da hayretle kal­
Cavid Paşa hazretlerine telgraf vurud ettiğinden hemen saha-i har­
dık gece Kuma sükutunun haberi vürudunda Ammare'ye avdetimi­
be gitmekliğimiz teklif olundu. Bunun sebebi ise Ebu Muhammed
ze dair Cavid Paşa'dan telgraf gelmesi üzerine asker Gazaban ve
aşairi ile Beni lâm aşiretinin bir kısmı Gazabanm riyaseti altında
Cavid Paşa ile hüzün ve esefle geldik. Geldiğimiz anda aşairin iti­
saha-i harbe gittiklerinden ve Cavid Paşa Hazretleri bu kabailden
lâsıyla iştigal ve Bcn-i Lam aşiretinin gelmesini tevhid ve rücsası
emin olmadığından hıyanet yapılmamak için saha-i harbe azimeti­
Gazaban, Cuy, Fahd. Nam Şeyhlerin beynlerindeki adaveti ref ve
mize emr vermiştir. Buna binaen mücahidimizle saha-i harb olan
yerini sulh ve müsalemet bırakıp muharebey e tahlif ve saha-i harbe
vapurda
bulunan
estersuvar tabur kumandanı
Hicrani
Te sM a t-t M altsusa la (ü !( N m u r-u ^ati<iye D a ire si
î. Düftya Sava^t
fra&
sevk ettikten sonra diğer aşairi cihada davet ederiz. Muhalefet ede­
lif ettiğim üzerine aşiretinden elli yedi tüfenk ve otuz dokuz deste
ni tektir etmek elindeki mukata-i hükümet canibinde kendisine selb
fişenk cem idip dâilerine vermiş ve daha toplayacağını ve doğru­
dan doğruya harbe iltihak edeceğini vaad etmiştir. Bizde ondan ay­
etmek teklif ederiz. Bizce muhakkaktır ki İngilizlerin bu hainlere
\aad-i kazibi budur. Bundan mada Talib, bunların hamiyyet-i
diniyye gayret-i arabiyyeyi selb etmiştir. Artık bu hain aşaire
rılarak şetareye müteveccihen Cavid Paşa'ya gidip, eslihayı teslim
ve mecdül Halife'nin vaadini arz eyledim. Fakat Cavid Paşa
tehdid ve tah\ itelen başka bir şey kalmamıştır. Cavid Paşa aşairin
M ecid'in sözüyle inanmayınız yalan söylediğini buyurmuştur. Son­
bu efal-i denaatkârane ve hainanelerini görünce darılıp aşair rüesa-
ra
smı ref etmiştir. Aşair hükümetçe afvını ümid gîrlerse rüesası hü­
kümete karşı isyan etmemek için hükümete karşı sadakat gösterene
Gazabana ulemanın bir kısmıyla Havize tarikiyle Kuma'ya gitme­
sini teklif ettiler. Ta ki Kuma istirdat olunursa Muhammere tarikiy­
Cavid Paşa dan afv taleb olunmak üzere dainizi ulemanın bir kıs­
le Basra'ya gidiliyor. Muhammere hakimi yol verirse fiha vermedi­
mıyla Cavid Paşa'ya gitmemi ulema huzeratı tensib buyurmuşlar­
ği takdirde Gazabanla beraber bulunan ulema Muhammere haki­
dır. Dâileri Cavid Paşa'ya gidip bu teklifi arz ettiğim üzere bu afva
mini tekfir ve onunla muharebe ederler ve tekfir edip muharebe
muvafakat ve hatta baht vermiş ve ulema hüzeratı ne yaparlarsa
ederlerse
tensib ve muafakat edeceğine dair ulemaya telgraf vermiştir.
Hazaldan nefret ettiklerinden ve bizden istifade edip mükatebe et­
Dâileri Am m ara'ya avdet ederek Beni Lam rüesası Gazaban, Cuy,
tikleri hasebiyle Gazabanla ittifak ederler ve Gazaban o yerlerde
Fahd Beyt-i cendil, Azirec rüesası, Şevay ve Süleyman Nam Şeyh­
malik olduğu kudret ve nüfuz-ı siyasisi hasebiyle oranın aşairi ken­
leri azm-i Cihad'a davet ve kendilerini tazyik ve üzerlerine cebir ve
disine ittiba ederler ve Gazaban lâ ekall kendi aşiretinin yirmi bin
şiddet istimal edip küffara karşı himaye etmelerini taleb eyledik.
muharib kadar toplayabilir ve hatta geçen Ramazan'da Haza! ile
Hezimete yol görmediklerinden mutasarrıfa gitmişlerdir. Liva m u­
muharebe edip Hazalı ezdi ve istediği şeyleride aldı. Muhammere
hasebecisi bize gelip aşairden muti olanların serian harbe gitmele­
tariki ile Basra'ya hucum ettiği Gazabana teklif olunması üzerine
rine dair Cavid Paşa'dan telgraf geldiğini söylemiş ve her şeyh
Gazaban kendisine iki top terfik edilmekle muvafakat etti. Ulema­
derhal harbe iltihak edeceği vaadi vermekle mahalline gitmişlerdir.
nın teklifi üzerine Cavid Paşa'ya gidip arz-ı keyfiyet edilince nez-
Yalancılık ve fesat ve hıyanetleri iktizasmca düşmanın yaklaşma­
dinde
sına kadar muhatele ile geçirmek istediklerini itikad ettiğimizden
Gazabanla terfik olunacağını buyurdu. Bilahare fırsattan bil istifade
Şeyh Mehdi hazretleri Fahd'a hitaben "S iz yalan söylüyorsunuz.
Gazabana derhal gitmesine dair Cavid Paşa'dan ulemaya telgraf
Hiç yemin etmeyeceksiniz ve muharebeye gitmeyeceksiniz. Allah
gelmiştir. Gazaban bu teklifimize muvafakat etmiş ise de teşrifini­
Teala'dan
kısmı
zin haberi işitilince zat-ı samilerini intizar edeceğini söylemiştir.
müetehidin-i azam tarafından her şeyhin bulunduğu mahalle gidip
Derken mecdül halife ve Eziriç ve Fahd ve Cuy nam şeyhlerin git­
Cavid Paşa'nm afvını rüeseya tebliğ etmek ve cihada davet etmele­
mekten imtina ve her şeyh kendi hareketini diğer şeyhin hareketine
rini ulemanın tensibi üzerine ilk evvel Mecd-i Kebir'dc bulunan
talik ve Cavid Paşa'nm emrine kulak asmadılar. Bizce tahakkuk
ebu Muhammed rüesasmdan mccd-ü! haüfe'ye gittim. Kendisiyle
edilmiştir ki mutasarrıf vc muhasebeciyi aldatmışlar ve elimizden
görüşüp Cavid Paşa'nm afvını tebliğ ettim vc Cenab-ı Hakkın rıza­
çıktılar. Ulema huzeratı Aribiyc gitmemi taleb etmişlerse de Aribi
sıyla hükümetin afvını ısrar etmek için din-i İslam'ın nusreti-i için
hain olup İngilizi sever ve Haza! ile mükatebe ve tahhüdü ve her­
kesçe muallcm vc Ammarc aşairinde fesad tohumunu atan bu hain
korkun"
söyledi.
Dâileri
ile
ulemadan
bir
aşairiyle muharebeye gitmesini teklif vc bu bâbda nesayih vc
tehdidatda bulunduğum üzerine davetime icabet etmiş ve aşireti
tarafından askerden rehin edilmiş eslihanm toplayıp vermesini tek­
Ammara'ya
top
avdet
maiyetindeki
eyledik.
aşairin
bulunmadığından
Müctehidin-i
izam
gayret-i diniyeleri
Bağdat'tan
top
huzerat-ı
ve saniyen
geldiği
takdirde
olduğu bilindiğinden kendisine gitmemi istemedim. Fakat ulema
huzeratı ulemadan birkaç zat Aribiyc göndermişlerdir. Giden u!c-
1\ 'ski(<!(-! Mahsusa Yahu! U m u r-u ^ar(tivc !)a irc si
ma Aribi hanesinde inip etimizden kaçan ve serian harbe gideceği­
!. Dünya Sava^t Baptartnda IraÂ
ğunu zannederlerdi. Ledet' tahkik hükümet ve ulemanın zaafıyla
din-ü devlete karşu istedikleri hıyanet suretinde isti'mal iderler.
"Katilühümullahu inni yü'fekün" zatı sâmilerine arz etdirmeğe gö­
zümüzle müşahid olunduğu vech ile Cavit Paşa hazretleri aşayirden
emin idi. F!al ve âdet ve ahlâklarına vâkıf olmadığı cihetle aşayirin
İngiliz'in ku\vet ve iktidarına dair Aribiye ihbar etmek için ge!di.
en kuvvetli olan ve evvelce hükümet tarafının matrûd olub, ta'ad de
ve ulemanın kıdvetini görünce korkusundan kısrakma binip kaçtı.
geçirmekde bulunan Beni lâm aşiretinin reisi Cazabân nâm şeyhi
çağırtmış ve kendisini afv iderek Muhammere'ye sevk etmek ye­
ni Cavid Paşaya vaad veren Fahdı orada görmüşlerdir. Ve Fahd
orada bulunduğundan hayret etmişlerdir. Zira saha-i harbde oldu-
Ulema Aribinin nezdinde iken mecidü! halifeyi ne orada gördüler
ve hükümetin hezelanı için Arible ittifak edip savuştu. Ulema
Aribiyi cihad-ı mukaddese davet ve hükümetin satvetinden tahzir
rinde harbe gitmesini teklif itmişdir. Bunun üzerine buradaki aşayir
havf ve dehşet içinde kaldılar. Ebu Mehmed aşayiri ile fahd ve cuy
ve tahvif etmişlerdir. Uzun mücadeleden sonra ulemaya sarihan
Gazabânın zıddına tehalüf itmişlerdir. Ne çare ki, Hazala sevk
beyan etmişdir ki, dine muhtaç değildir. Ulemanın elhâhlarıyla beş
olunmamış. Sevk olunsaydı bütün aşairiyle gidüb büyük bir iş ya­
gün sonra harbe gideceğini söylemiş fakat ulemâ canibinin asker­
pabilirdi. Mezir'a daki askerin bozulmasının sebebini de teşkil etdi.
den rehin olunan eslihanın aşiretinden toplayıp verilmesini teklif
Zira Gazabân bütün aşayirle düşman olunduğundan kendi emvâli-
olundu. Aşiretinde hiçbir tüfenk olmadığı ve kendisine hâsseten
nin diğer aşayir tarafından rehin alınması içün aşiretini getirmeyüb,
afv-ı hükümetin istihsali ile beraber gideceği söylemiş olduğundan
ücretle birkaç yüz neferle gelmişdir. Ve yine Aribi, Mecidül Halife,
ulema avdet idüp, bize ihbar-ı keyfiyet itmesiyle Aribiyenin yalan­
Evlad-ı Cuhûd, Fahd, Cuy, Abdulkerim, Fâlih Nâm Şeyhler aşiret­
cılığı bizce tahakkuk itmişdir. Cuhud evladından bize gelen mek­
leri ile beraber, saha-i harbe gitmişler ise de yekdiğerinden emin
tuplarda Kuma'da İngiliz askeri ile muharebe itmekte bulundukla­
olmadığı içün, her aşiret kabahatini, diğer aşirete atmak ve İngi­
rını bildirmişlerse de inanmadık. Fakat İngiliz askeriyle müsahabe
liz'e, sadakat ve hizmet göstermek üzere harbe iştirak etmemişler
itmekde bulundukları mevsükan istihbar kılınmıştır. Cümle ulema­
yekten muharebeyi seyr iderek, herkes yerinde durub, askerin bo­
sından mevsuk birkaç zat bize gelüb ihbar itdikleri veehle Aribi ta­
zulmasına intizâr ve askerin gerisini müceb-i desâyis isti'mâl ve
rafından Şede meşayihinden kehami Hazal'a gönderilmiş ve Hazal
asker bozulur bozulmaz askere hücum ederek, askerin elbise ve si­
ile İngilizlerin
lahlarını almakla mahallerine avdet itmelerinden başka bir şey
nusretine dair muâhede
akd etmiş ve bunun
mutalibine icabet ve yedi sene kadar cümle emvâl-i emîriyesinin
afv
olunacağına
da
ilave-i
muahede
olunmuşdur.
Ve
yine
mevsukan istihbar itdiğimize göre mecidü'l halife kendi mutemedi
tarhcısı Hacı M ecdi'yi Kuma'daki İngiliz amiraline göndermiş ve
onunla
görüşüb,
bütün
taleblerine
muvafakat
va'dini
istihsâl
itmişdir. Yine dâileri ile ulema tarafından muttasıl ve muhtar bir
süretde
Aribiye'ye
tekrar
birer
mektub
gönderilmiş
ve
yapmadılar. Cenab-ı Hak, Dünya ve ahirette yüzlerini kara itsün.
her
AŞAİRİN TARİKİ !SLAH! VEYAHUT
AŞAİRİN İNGİLİZ ASKERİNE KARŞU
MUHAREBEYE GİRİŞMESİ
Zat-ı sâmilerine hakkı olmaya ki harb hususunda zat-ı sâmileri
daha ziyade sahib -i vukuf olduğunuzdan bir şey göstermek vazife­
mektubda, İngilizin desayis ve hıyanet ve zulümlerinden bahs
niz değilse de aşayirden gördüğüm hıyanet ve onlara adem-i
idilmiş ve satvet-i hükümetin korkutmasını mûceb ba'zı şeyleri
i'timâd
mübeyyen Ammare rüesasıyla gönderilmişdir. Seferimizde bu gibi
mücahidlere karşu Basra ve Kuma'da yaptıkları hıyanetler gibi hu­
ma'lümata, destres olunmuşdur. İngiliz ise şimdilik Ammare'nin
aşayir ve rüesalarını hüda ve ifsad ve emval ile itma ve aşairi al­
susu ile havizc ve şevşereden gelen mücahidlerı men ve cihada gi­
decek olan mücahidlerin silahlarını soymak hususunda aşiretini
datmakla işlemekdedirler. Tâ ki fesad tohumunu aşairdc attılarsa
tavsiye eden Arabi gibi Nâm hainden emin olmadığınız içün işbu
dolayısıyla
saha-i
harbe
aşayir giderlerse
asker ve
Tepkitat-t M ahsusu 1 ahttt tim u r-u ^ar(tive D a ire si
nıütala'a nin arzına cesaret eylerim. Şöyle ki taarruzdan evvel
i. DİMtya Sava^t Ba^Caruıda fra&
Anımara aşiretinin
ıslahından
sonra düşmanın
taarruzuna
başlanılur. Bilinmelidir ki, bu iklim-i aşayiri hükümetin mukata'a
Çünkü Gazebânm Katre'deki nüfuzu ve ahali dahi Haz'al'm zul­
münden kurtarmalarına bir vesile olacağından Zu'ama Gazabanla
bir ittifak zimmeti husüle gelir. Gazaban sair aşayire benzer isede
\esikası elinde bulunan rüesalarma tâbi ve muti dirler. Eğer hükü­
fakat şeca'atle faik olduğuğibi ve o, cihetlerdeemniyetli olduğu ve
met O şeyhden vesikayı istirdâd ve mukâta'anm feshini i'lan eder­
aşiretden birisi ta'yin ederek, mukata'a ona virilüp ve şeyh nasb
evvelce yekdiğeriyle muharebe etdikleri ve şayet Hazal'm bir nü­
fuzu olursa Gazabân tehlikeye ma'ruz kalacağından günbegün Hazal dan ahz-ı intikam ve Hazal dahi Gazabân'm ahz-ı intikama mü­
olunursa artık aşiret reisi ola, karşu isyan ve onu tard ederler ve bu
heyya olduklarından Gazabân kendini feda ider ve bu ağraz-ı şah­
vech ile hükümet bunun şerrini büyük bir kuvvetin isti'maline ha­
siye
cet bırakmaksızın def eder. En kolay yol iki emir arasındadır. B i­
Gazabân'dan bir rehin olarak kendi biraderi Bilasım veyahud oğlu
rincisi kıdvetinizle beraber bütün aşayire eman virüb, onları afv
Abdülkerim
etmek meğer ki teşrifinizden sonra hıyanet göstereni tecziye
Gazabân'm muhammera'ya şevkinden hiçbir mahzur-ı tasavvur
etmekdir. Teşrifinizle hemen Ammare rüesasmdan Beni lâm rüesa-
olunmaz, hususuyla ulema-yı kiram canibinden Hazal İran'ın bîta­
sı GazabânüT büneyye, biraderi, Bilasım, Fahd, Cuy, ulvanül falih,
raflığını ihlâl etdiği hakkında Tahran'a yazılursa Asâkir-i Mensure-
biraderi, Meşeyih-i Ebu Mehmed Aşireti rüesası, Arabi oğlu
i Osmâniye'nin, Azerbaycan Eyaletinden mürurundan büyük de­
Mehmed, biraderzâdesi M ecidü'l
ğildir. Gazabân'm
se O. şeyh aşireti üzerinde nüfuzu kalmaz.
Halife,
Hususu ile aynı
biraderi Abdülkerim
hükümete
muvafakat
rehin
ider
olunmakdan
bir
suretle
sarf-ı
olur.
nazar
Ma'mâfıh
olunmalıdır.
şevkinden sonra fesadda ön ayak olan A
Elcühüd, biraderi Falih, Osman Esseyd ve oğlu ve biraderi Zebün,
ribiye'ye Kum a'ya gitmeğe emr verirseniz icâbet ederse kendi oğlu
nâm şeyhleri toplamakla kendi efal-i hıyanet kârânelerini göster­
Mehmed'i rehin olarak almak askerden rehin etdikleri eslihanm
mek ve bu halde kalırlarsa nimetlerini kuvve-i kâhire ile ellerinden
teslimini teklif etmekdir. A 'ribî giderse sudak ve sevaid ve başka
selb ve mukâta' alarmı feth etmekle tehdid olunmakdır. Tabiidir ki
aşiretler giderler ve eğer imtisal itmezse, derhal onu azl yerine yine
buna binaen zat-ı sâmilerine
halde a'raz-ı
Ebu Mehmed Aşiretinden zebun ve yahut Abdülkerim es sayhuri
şahsiyeyi terk etmekle İngiliz'e mukabele etmelerini teklif ve tahlîf
cümle şeyh nasb etmekdir. Ve küffann defamdan tekaüd ve
etmek sadakat ve tâ'at gösterene karşu mükafaatla mukabele ve ak­
müslimini tahzil edenin ve Cuy katline nâtık fetva virülmesi içün
si takdirde mücâzat-ı şedide ile mukabele olunacaklarını beyan bu­
ulema-yı kirama teklif ederseniz o, suretle bu hainin tardı kolay
yurursanız, icabet ederlerse yine onlara itimat olunmaz. Zira yine
olacağı gibi bütün aşayir hükümet satvetinden titrerler Malum-ı
muhatele ile geçirüb düşmanın takrini intizar ve onlara ittifak eder­
devletleri olduğu gibi İrak ahalisi cebr ve şiddet görmezlerse tuğ­
ler ma mamafih icabet ederlerse derhal mevki-i fî'le çıkarmakla
yan ederler. Bunda tarih şahiddir. Küfe mes'elesinde Abdullah Bin
her birinden kefil olunmakdır ve herbir şeyhin kendi en aziz bir bi­
Ziyadin yirmi neferle küfeye gelüb rüesadan iki şahsı idam etdiği
rader ile bir oğlu hükümet nezdinde, rehin olarak bırakmakdır. Tâ
cihetle bütün !rak ahalisi kendisine baş eğdikleri gibi muaavive
ki hıyanet görüldüğü hainin rehin bıraktığı kesan-ı hükümet cani­
Küfe reisi Hecer Bin Abdi'yi i'dam etdiğinden kendisine bütün a-
binden kesilirler. Bundan başka bir tarıkla kabul olunmamalıdır.
hali ita'at etmişler ve Hüccac-ı Zalim ve Cebr-ü şiddet isti mal
İkincisi Beni lâm aşiret reisi Gazabânü'l Büneyye Havizeye sonra
etdiğinden kendisine ita'at etmişler ve dahi geçenlerde Bağdat'da.
Muhammara'ya sür'atle sevk itmekden bir takım büyük faideler
Nazım Paşa'nm valiliği zamanında yalnız Diyam Aşiretini nehb
husule gelir. Fevaidin en ehemmi Hazalm Am m âra'daki fesadını
etdiğinden bütün İrak rüesası kendisine baş cğüb ita'at etmişlerdir.
kat've Hazal'ala muavenet etmek niyetinde bulunan Aribiyc'ye set
Zat-ı sâmileri yine sür'atle cebr ve şiddet isti'mal ve bu hain
A'rabiye'yi tc'dib iderseniz bütün rücsa kendi kendilerinden ita'at
icabet ederler. O
çekmekdir. O vakit Muhammara'dan Basra'ya kolaylıkla gidiliyor.
141
Tapftifat-t M ahsusa Y ahut Umur-u Şarkiye Dairesi
I. Dünya Savaşt Baştarnu(a IraÂ
vc arz-ı rıhlet idüb sadakat gösterirler rüesa bir vali veya kumanda­
tahlif iderseniz daha kuvvetli olur ve Gazabân'a tebliğ buyurursa­
nın gelmesini müteakib ondan zu!m ve kati görüriürse baş eğerler
hayr ahaliyi sever rıfkla muamele eder Cavid Paşa gibi bir zât gö­
rürlerse ana muhalefet ederler. Ve istedikleri Sûretde oynarlar.
nız ki, Hüccet'ül İslâm Şeyh Mehdî efâlinizden bana ihbâr ider ve
mücâzât ve mükâfatı istediği gibi yapmakla muvafakat iderim bu­
yurursanız Şeyh Mehdî Havize cihetine zât-ı sâmileri Kuma'ya gi­
Ma'lüm-ı âlileri olduğu gibi ba'zı yerlerde zulm adaletden daha
derseniz sevkü'şşûyûhde bulunan Bihaf ulemasından Seyyid Bakır,
iyidir. Nitekim ziyadin Basra'ya duhûlü mes'elesi gibi zatı sâmileri
Arabî
Esseyyid Haydar, Seyyid Abdürrezzak Elhalo, Seyyid Mehmed,
Seyyid Mehmed Said, müntefık Şeyhi Uceymi Bey, Essa'duna ya­
mes'elesinin seri'an bitmesini isteriz ve Gazabân'a ayrıca mükâfat
kın olursanız ve bir yere hücumlarını kendilerinde emr virûrseniz
verilirse diğer aşiyirin gazabına mûceb olmamak içün hakkı olmak
hatta İngiliz'i her üç cihetden tazyik ve bu suretde inşa'allah İngiliz
ve Gazabân zât-ı âlilerine kesretle tereddüd edilmemeli A 'rib, ve
esirler her halde Cavid Paşa'ya arz-ı teşekkür ederiz ki, aşayirin
Ebu Mehmed ve sair aşayir harbe iştirak iderlerse askerle ihtilat
âdetlerine vâkıf olmadığı halde aşayiri mükemmel bir sûrette idare
etmemelidirler ve herhalde askerden ve hem her aşiret ve diğer
etdi. Buradaki aşayirin Haz'al ile münasebette bulunmamak üzere
aşiretden uzak olmakdır. Zira eğer askerle ihtilat ederlerse hıyanet­
icab iden tadâbirin ittihazı ve Arabların muharebede İngiliz'den iğ-
lerinden emin değiliz ve eski hıyanet ve denaetlerinden korkarız.
tinâm edecekleri şeyleri kendilerine terki daha münasibdir. Arab'ın
Yekdiğeriyle bir yerde toplanırlar. Yine aralarındaki adavat iktiza­
yüzlerini kara yapan bu hainlerin fesad ve ahval ve hıyanetlerine
sıyla mahzûrdan salim değildir. Her aşiret hem askerden ve hem
zât-ı sâmilerine arzına cesaret eyledim. Ammara'ya iştiraki ve ona
diğer aşiretden uzak durmakla beraber zat-ı sâmileri tarafından her
sâdık ve hâinlerden m a'lûm
aşiret içün harbe bir vakit tahsis buyrulmak ve İngiliz'i her tarafdan
münesebatı mukâvelât deÛerinde müstebiddir. Kendileri ile gö­
işgal etdirmekdir ve aşayir geçeleyin İngilizle ve asker dahi gün­
rüşmek anlardan ma'lumat-ı istihsal etmek fena olmaz. Fakat on­
düzde İngiliz'le muharebe ederler. İngiliz çabuk ezilir. Kurna'ya
lardan emin olmamalı ve bu iklime tekebbür iyi olduğundan
gidiliyorsa, Havize târikıyla Hazal ve desayisin den Ammara'ya
mütekabirane tavır etmeli bu malûmat malumatınızdan ziyâde de­
emin değiliz. Şu kadar ki mücahidin ve ulemanın bir kısmıyla,
ğilse de, vazife-i diniyye ve vataniyye hasebiyle işbu mütâlâ'anm
müetehidin-i kiramın birisinin riyaseti altında Havizeye sevk olu­
arzına cesaret ile muttasıl olmasından kusurumuza bakmamakla
nurlarsa emin oluruz. Buradaki, müetehidin ve ulema-yı kiramın en
afv-ı sâmilerine rica eylerim. Tevfikan Hemedaniye eliyle makrun
büyük beş zâtı olub Esseyyid Mehdî, Eşşeyh Mehdî, Şeyhüşşeri'a,
ve nasr ve zaferle müeyyid olmanızı Cenab-ı Rabbü'l Âleminden
Seyyid Mustafa El Keşânî, Seyyid A li Ettebrîzi, huzerâtmdan iba­
niyâz eylerim. "
bu
bâbda
daha
ziyade
umura
vakıfsınız
biz
yekten
rettir. Bunların akl ve tedbirce daha faik hüccet'ül İslâm Şeyh
Mehdi El Hâlis hazretleri olduğundan riyaset altında, hey'et-i
aliyye ile Gazabân sevk olunursa netîce-i matlûba husule gelir.
Teşrifinizden evvel Şeyh Mehdî hazretleri buna ısrar iderek heyet-i
aliyye
ile
kendi
emirlerine
muhalefet
etmemek
ve
ağrâz-ı
şahsiyyeyi kaldırıb dîn-ü devletin nusretlerinde uğraşmak ve hûkûk-i siyasiyye ve düveliyeye m uhalif harekette bulunmamak üze­
re Gazabân ve Sudak sevaidden ahd ü vesaik almakla ol mahalle
azimete müttehi-i hareket itmekte iken teşrifiniz haberi gelince
tevekkuf olundu. Zât-ı sâmileri dahi böyle bir ahd-ü vesaik alub,
değildir ve Haz'al ile evvelce
Kâzimiye ulemasından 18 Kânûn-ı evvel
Sene 330 Eddâi Muhammedü'l Mehdi
lYşkifat-! M ahsusa Y ahut Unmr-u ^arftiyc Dairesi
Ek-2
f. Dtutya Savo$t Hoytartuda îra^
!0
9
SAĞNACDA BULUNAN UMUM ) ARAB VE
EKRAD SÜVERİ PİYADE MÜCAHİDİNİN DEFTERİ
Errâşid-i Peder
5
!0
!4
! M A RT SENE 33!
Münavî Huzâce
—
Şib!i Bey
—
7
Abdurrahman
263
Eh!ü! küt Çevidii'] Bâdı
!5
Scr'ab ve Riifezahü'l îsâ
5
20
Ga!ibü 1 Aher
60
—
Ezzevâ' ve'! Hüseyin Zafir vc Hatir
Zâm ilü !- nıenâ've beni rîcab, Hacı Şe!a!ü! Feyz vc
60
—
Benî Mâük
mezru'lü! beriû' ve Behtû!
5
23
Min Seh!'ü! Es'ad
1! 19
Beni Cahim, nayifıi'! a!d vc şu'!an ve asîs vc acem
86
300
Acemi Beyin has adamları
—
60
Men Sehlü'l es'adü'! açire, afrîn ve a!ekû! açire
3
60
Seyyid Mûsa ve Ebu Şa'ire
4
66
El Hâcid ve'! müçame!e kız'a've Abduüah
5
250
Eşşedüd Hacı Fası!
39
375
E! Husniyatü'l menâhi ve avdetiü'l vehhabi
6
80
Men
Acemi Beyin Mukayyeti
Süvari
Adet:
167
18
—
Piyade
Adet:
140
Sehlü'!
merûzân
Yekun :
6153
S A B İY E VE H İN D İY E M Ü C A H İD İN İ
ve'!
Hasâsıra
ve
Süvari
Adet:
Ebu
Ziyâdiü'! İbrahim
—
630
Piyade
Adet:
212
211
68
: Hindiye Mücahidin Reisi Beni Haşan Büseyin Üm­
ran
377
El Hı!af-ı Hacı Hüseyin ve dehr ve rıfkahim
2608
E! Acre'l Haşan ve Hüiçam mezî'a!ü'! bişâre ve
)46
—
:Şamiyeden Şeyh Muhsin
Feyza!üM Bâsir ve Mez'a! ve Kâhid ve Ferhun ve
96
--
: Şeyh Haydar
Hacı Nasır
46
--
: Züvcyn zade Seyyid Hâdî
17
60
Abdülaziz ve Nâsırussü!eyman
18!
--
: Hacı Hızır Hacı Mehmed
9
30
Fârisi Eddâver
60
--
: Seyyid E!van Bin Abbas
10
20
Matlakü'l Uhûd
44
--
: Abdü'! Abbas E!ivâd
—
30
İse'l Ulâ
52
--
: Şeyh-i Zübâb Bin Musa
60
—
76
--
: Şu'lânü'! Cebe
30
20
!I 0
--
: Seyyid Nur
44
80
: Yusufu! Mansûr
81
--
: Şeyh Sarı
43
90
: Sâmirü'i Mansür
!09
--
: Abdü'! Vâhid Hacı Bekir
69
—
: Hacı Ccvad, Hacı Mehdi. Bacı ( cbbar
: Ezzir ât ve'! Cevâsim
SâÜhünnasar
M ahsusa Y ahut Um ur-u Şarftiye Dairesi
I. Dtutya Savaşt Haştarttufa Îra6
Yekûn:
E K R A D PİYA DE SÜVARİ M ÜCA H İD İN İ
1027 221
Süvari
Adet:
Şerh: Seyyid Mehmed Said-i Hububi'nin mukayyeti ise de
idare
ve
i'âşderi
isim!eri
mezkûr
ufak
rüesa
tarafından
ifa
165
Piyade
Adet:
689
: Kerkük
mücahidin
rüesasmdan Seyyid Ahmed
Seyyid Veled ve Şeyh Hüseyin Ağa'nm
idilmekdedir.
Suvar! Adet:
10
Piyade Adet:
36
206
: Şeyh Hacı Seyyid Haşan Efendi ve Mütekâid
Bektaş Mahmut ve rüfekası
4210
80
: Talibani Aşireti reisi Şeyh Hamid Efendi
Seyyid Hâdi'nin Senafiye, Semâve Nasıriye, Sevk muhitinden
66
: Davran Aşireti reisi Aziz Ağa
tedârik itmiş olduğu müteferrik cema'atlerin ve Etba'mn yekünü
31
: Sadatdan Şeyh Aziz Efendi Muhitdin Efendi
8
: Şeyh Mahmud'un adamı (Yekünü: 194)
1 8 : Mehmed öasab habur kenanndan
9
: Çafdan Rahim Ağa
1134
27
: rabbani
olub beşbin ibla itmekde olduğu iddiasındadır.
175
Kerkük
Mücahidin
reisi
Seyyid Ömer Efendi
aşiretinden
Şeyh
Mehmed
Ağa
ve
Mehmed Hurşid Ağa ile dört fakir Hindiye'li
Mukayyeti
240+210=450
ŞERH:Bu Aşiretler den Taliban, Davran, Şeyh Aziz, Şeyh
Mahmud, Rahim Ağa ile ilgili Haşiye: Merkumun hatt-ı harbden
ric'at idüb nedametle avdet iden elyevm Nasıriyede olan cemaatle­
E L B E D U R , H U Z A C E , EBUSAİD V E'L
rin mecmu'u
H Ü SEYN A T A ŞA İRİ
HÜLASA: A R A B A N ! M Ü C A H İD İN Y E K Ü N Ü
Süvari
Adet:
Süvari
Adet:
400
Piyade
Adet:
Piyade
Adet:
200
: Hüzâce aşireti reisi Aliyyül fazla ves'sâlim fırkası
reisi Muhsin Bin Sâlim
6153
630
1550
1000 : Abdullah Falih Bey in
1028
211
: Hindiye ve Şamiye M ücahidini
4210
36
: Seyyid Hadi'nin
400
: Acemi Beyin
30
; E! Hüseynafdan Şeyh Haşan
220
: El Hüseynat dan Ebu Said ve rüfekası Ferc-i im
Uveys
Şerh: Merkumunua ikinci defa hatt-ı harbe sevk olunmak üze­
re birer aylık yevmiye ve talim ücreti almışlardır.
: El Bedurilerden, Serşa Bey biraderi Serhan Bey
Biraderi Serhan ve bütün rüfekâsı
100
--
:E lH aseniyatdanA bdü'lC âsim
100
--
: El Haseniyatdan Hacı Diğ
80
--
: El Haseniyatdan Şeyh Sultan
30
--
: El Haseniyatdan Şeyh Haşan
220
--
: El Haseniyatdan Ebu Sâid ve rüfekası Ferci Uveys
lâkin minnetdir.
Te^ftifat-t Mahsusu Yafmt Umur u ^a^iye Dairesi
I. Dünya Savaşt Hastartuda İraA
E L B E D U R , H U Z A C E , EBU SAİD V E 'L
YE K Û N KÂFFE
H Ü SEYN A T A ŞA İRİ
Piyade Adet:
Süvari Adet:
Süvari
Adet:
13860
625
Piyade
Adet:
400
200
: Hazâce aşireti reisi aliyyü'l Fazla ve'ssalim Fırkası
reisi Muhsin Bin Salim
400
: E! Bedurilerden, Serşa Bey biraderi Serhan ve Tün
2134
Y e k û n :14485 4611
Şerh: El yevm Nahile'de ve Nâsıriye'de bu!unan unum müca­
hidinin kuvve-i umumiyesi olup, tasdiken umum kumandanlığına
ve Rüfekası
Sağnac Kumandanı
100
-
:E lH ü se y n a t'd a n A b d ü lC âsim
100
--
: El Flüseynat dan Hacı Veli
80
--
: El Flüseynat dan Şeyh Selman
920
600
: Hafâce el Bedür Ebu Said ve Hüseynat cemaetleri
ALİ
4/8 M A R T 331 tarihli müşir kıt'atı kumandanı kaimmakam
Ahmet Bey'den 28 Şubat 330 tarihli
Sağnac Kumandanlığı şifreli telgrafnâmesine cevaben mürür-ı
Yekûn:
mücahidin-i Kuvve-i umumiyesi
13860 2477
Süvari Piyade
Adet: Adet:
HÜLASA: E K R A D M Ü C A H İD İN İN Y E K U N U
Süvari
Adet:
165
2477
Piyade
Adet:
679
: Kerkük M ücahidin rüesasmdan Seyyid Ahmed,
Seyyid Veled ve Şeyh Hüseyin Ağa
10
: Şeyh Hacı Seyyid Hüseyin Efendi ve Binbaşı
7359
920 : Acemi Beyin ittibaı
1609
690 : Abdullah Fâlih Bey
4032
36
1079
210 :Ş âm iy e ve Hindiye aşairinin
800
81
: Seyyid Hâdi Bey
:ŞatralıH ayuku'labd
Mahmud Ağa'nm
194
:T alibaniveD âvutA şiretirüesasınm
27
: Ahiran
vürüd
iden
Talibani
aşiretinden
10 M A R T SENE 330
Şeyh
920
Mehmed
1 8 :
450
Mehmed Gasab (Habur Kenarından)
—
: Seyyid Ömer Efendi'nin mukayyeti
1000 : Ziya Bey'in mukayyetde Hattü'l Harb de ahirleri
buldu
Yekûn:
625
: El Bedür, Hafece, El Yusuf ve Hüseynat Cemaatle­
ri nehy-i hareket olan Aksam Bölüğü
625
2134 : Ziya Bey'le beraber olan bin süvari ile elyevm
Nazıriyede olan mücahidinin yekün-i Kâffe
Yekün-i Kâffe: 16424 4671
Ahiren, mürür şifreli telgrafnâme münderecatına ve Nâsırive
mevcuduna nazaran umum mücahidinin yekünü ber vcch-i bala
2134
Şerh : Elyevm Nâsıriye'de
mikdara baliğ olmakla tasdikan takdim
Tc s& iftK -t M ahsusa Ya/tut U m u r-u Şarkiye D a ire si
Sağnac Kumandanı ALİ 11 M A R T 33!
H A Ş İY Y E
N U M E R O : 16
1. Uceymi Beyin mikdar yekünü doğru değildir zannederim
fazladır.
2. Seyid Hâdi'nin cemaat!eri Hin-i hareketinde hamisiyye;
sevk, Nasıriyede müteferrik o!arak bulunmuş olduğu halde
Nâhilede içtima itmiş ve binâenaleyh aşâir ve rüesası
ismleri tamamen zapt olunamamıştır.
BOLŞEVİK İHTİLALİ S!RAS)NDA TEŞKİLAT )
M A H SU SA 'N tN RUSYA'DAKİ FAALİYETLERİ
------------------ -----------------------------------------------
Osmanlı Devleti'nin istihbarat kuruluşu olan Teşkilat-ı Mah­
susa, Birinci Dünya Savaşı'nm hemen öncesinde kurulmuş ve sa­
vaş sırasında çok geniş bir alanda faaliyetlerde bulunmuştur. Bu
faaliyetler Fas, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Bingazi, Merkezi Af­
rika, Mısır, Habeşistan, Sudan, Zengibar, Somali, Malay Adaları,
Açe Adaları, Belucistan, Afganistan, Çin, Türkistan-ı Rus, Hive,
Şimal-i Kafkas, Kırım, Arnavutluk, Trakya ve Makedonya gibi
bölgelerde yürütülmüştür.
Teşkilat-ı Mahsusa'nm yoğun biçimde faaliyet gösterdiği alan­
ların başında pek çok müslüman ve Türk unsurun yaşadığı Rusya
gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletlerinin yanında,
yani Osmanlı Devleti'nin karşısında yer alan Rusya'da sözkonusu
faaliyetler, Teşkilat-ı Mahsusa tarafından savaşın hemen öncesinde
başlamış, savaş içerisinde devam etmiş, Bolşevik İhtilali sırasında
yoğunlaşmıştır.
Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmadan önce Rus toprakların­
da faaliyet göstermesinin amacı; gelecekteki bir harekat için, özel­
likle Kafkasya'da siyasal bir zemin hazırlamaya çalışmaktır. NiteHu çahşma: Türk Küttürü Dergisi. Yt! XXX. S. 350'dc yaytntannu$t)r.
Tcs^itat-' M afişten Y ahut Umur-u $ar^iyc Dairesi
BotşeviR fh tiM i Strastnda Taş&iCat-t M ohsusa'tutt Rusya'tfa&i FaaRyet&rt
kim, teşkilat tarafından 1914 yılı Ağustos ayında Bahacddin Şakir
mitesi çatısı altında bir araya gelmişlerdir. Komitenin Başkanı
refakatinde Hilm i, Ruşeni, Ömer Naci olduğu halde, Kafkasya için
hazırlıklarda bulunmak üzere bölgeye gönderilmişlerdir. Beraber­
Archimandrite Nicolas'tır. Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkileri de
sözkonusu Başkan tesis etmiştir.
lerinde ikiyüz kadar küçük çaplı mavzer ve yirmiyi aşkın harita bu­
lunmaktadır'. Sözkonusu ajanlar, Ermeniler ve Kafkas kavimleri
arasında faaliyet göstermişlerdir. Bu çerçevede gizli olarak Kafkas
İhtilal Cemiyeti'ni kurmuşlardır. Bu Cemiyet, Rusya'nın harpte
mağlubiyetini temin için Kafkasya'da genel bir ihtilal hazırlamaya
çalışacaktır. Cemiyetin nizamnamesinde Osmanlı Devleti tarafın­
Gürcistan'ın Rus esaretinden kurtulabilmesi için Osmanlının
yardımının şart olduğunu anlayan Gürcü milliyetçileri, komşu Os­
manlIlarla bir ittifak yapmak için Amila Havari Komitesi aracılı­
ğıyla harekete geçmişlerdir. Gürcü komitesinin bir ittifak tesis ede­
bilmesi için Osmanlı Devleti'ne teklifi şunlardır:
dan Rusya'ya harp ilan edildiği takdirde, Kafkasya'daki kavimler
"l.O sm anlı-R us Harbinde Gürcistan Osmanlıya yardım için
silahlandırılarak, Rusya'nın askeri harekatına engel ve buraları iş­
Rusya'ya karşı ihtilale kalkışacaktır. Buna mukabil Os­
gal ile Osmanlı ordusuna bilfiil yardım etmek gerektiği belirtilmek­
manlI Devleti para, silah vesair levazımatı verecektir.
tedir. Kafkas İhtilal Cemiyeti bu görevi yerine getirmek için m un­
tazam silahlı çeteler ve milis kuvvetleri teşkil edecektir. Cemiyete
dahi! olmak için Osmanlı yahut KafkasyalI olmak, erbab-ı namus
ve hamiyet olduğuna dair cemiyete mensup iki kişinin şahitliği ge­
rekmektedir.
2. Osmanlı ve Almanya Gürcistan'ın tamamiyet ve istiklalini
kabul ve taahhüd edecektir.
3. Cemiyet bir müstakil hükümet gibi tanınacaktır. Bu hükümet
icraatında müstakil bulunacaktır.
4. Osmanlı askeri Gürcistan'a girdiği anda ihtilal başlayacaktır.
Cemiyet üyeleri bu uğurda seve seve can vereceklerine, öle­
ceklerine, sırları açığa vurmayacaklarına dair din ve namus üzerine
yemin etmişlerdir .
Gürcü milli askeri, Osmanlı kuvvetleri komutanının emir ve
idaresinde olacaktır.
5. Gürcistan'da bulunan Osmanlı askeri sulhtan sonra yirmi gün
Osmanlı Devleti, Rusya için askeri ve ekonomik açıdan çok
büyük bir önemi olan Kafkasya'da pek çok müttefik bulmuştur.
Başta buralarda yaşayan ve büyük bir nüfusa sahip olan Türk ve
Müslümanlar sadık bir dost olmuşlardır. Onların yanısıra diğer
Kafkas kavimleri de O sm anlı'nm girişimlerini Rus esaretinden
kurtulmak için önemli bir fırsat saymışlar ve işbirliği yapmışlardır.
Osmanlı Devleti ile işbirliği yapan Kafkas kavimlerinden birisi
olan Gürcüler, birçok defa bağımsızlık için Rusya'ya karşı ayak­
lanmışlardır. Rusların uyguladıkları baskı siyaseti üzerine Gürcü
milliyetçileri Osmanlı Devleti'ne sığınmışlardır. Almanya ile de
yakın ilişkilerde bulunan Gürcüler, Trabzon'da Am ila Havari Ko-
içinde Gürcistan hududu dışına çıkacaktır".
Yukarıda esasları belirtilen mukavelenin aktinden sonra yapı­
lacak olan işler de şunlardır:
'M. Gürcistan'ın uygun bir yerinde telsiz-telgraf istasyonu ku­
rulacaktır. Bu suretle dahili ve harici haberleşmeyi temin
ile Kafkasya'daki askeri harekattan Osmanlı Devleti ha­
berdar edilecektir.
2. Para, silah gibi ihtiyaçlar Gürcistan'a sokulacaktır.
3. Harp Cephelerinde bulunan Gürcü komutanlar ve askerle­
riyle irtibat kurulacaktır.
4. İhtilale dair beyanname yayınlanacak ve orduya dağıtıla­
Mustafa Baictogiu, Osmanh İmparatortugunun Birinci Dünya Savaşma Girmesin­
de İttihat ve Terakki Cemiyetinin Rotü, Bastimamtş Yüksek Lisans Tezi, Ank.,
!9M5, s. )53
^
ATASh Arş., Kts. i M3M, Ds. 45, t hr. !. 3.
]5 2
caktır.
Tn?ki(nt-ı Mahpusa Yahut Umur u $ar(tiye Dairesi
5. Rusya aleyhinde ayaklanan diğer mi!!et!cr!e ilişki kurula­
caktır.
6. Osmanlı ordusu takip edilecek ve bütün halk ayaklanmaya
Botşevi& İhtifati Strastuda Te^ftifat-t Mahsusa'utu Ruyya'daÂi faaliyetleri
olunması gerektiği şeklinde bir görüş bildirmiştir
Bu arada Baş­
komutanlık, Gürcü komitesine ülke içerisinde Gürcistan'dan gel­
miş muhacirleri geçici olarak iskan edebileceklerine dair izni ver­
miştir. Bunlar Osmanlı tabiiyetini tanımaya mecbur edilmeyecek­
teşvik edilecektir.3"
Gürcü milliyetçilerinin komitesi, daha önce de belirtildiği gibi
Trabzon'da kurulmuştur. Bir süre sonra komite İstanbul'a intikal
lerdir. Yine bunlara talim için silah ve iaşe tedarikinde kolaylık
gösterilecek, kendilerine "hüsnü muamele" edilecektir.
Başkomutanlığın izniyle Gürcü komitesi bir Gürcü lejyon teş­
etmiştir. İstanbul'da komiteye mensup olup, Teşkilat-ı Mahsusa ile
kilatı kurmaya girişmiştir. Ancak Vehip Paşa ve Azmi Bey'in yu­
ilişkileri olanlar şunlardır:
Petre Efendi, Osman Bey, Ziya Bey, Murat Bey, Daved
Souremeli, Chalve Tesuretelli, İraklı Merkviladze, Sergo Labadze,
Mehmet Apakhidze, Ahmet Tavdghurıdze, Bidzina Koutaladze,
İvane Innadze, Vassili Gardaladze. Bunlardan bir kısmı İstanbul'da
Bristol Otelinde bir kısmı da Feriköy'deki Gürcü Manastırında
karıda belirtilen mütalaaları üzerine Gürcü lejyonunun terhis edil­
mesi kararlaştırılmıştır. Başkomutanlık tarafından lağvedilen bu
teşkilatta görev yapan subaylardan Osmanlı Ordusunda hizmet
yapmak isteyenler İstanbul'a Başkomutanlık emrine gönderilmiş­
lerdir.
Kafkasya'daki Hristiyan Gürcüler, birçok teşviklere rağmen ne
ikamet etmektedirler*.
Gürcülere sadece Türkler değil, Alm anlar da ilgi göstermekte­
dirler. Almanya Dışişleri Bakanlığı bu konu ile ilgili olarak Osmanlı Sefıri'ne yazdığı yazıda; Alm anya'nın Kafkasya'da bağımsız
devletler kurmak için faaliyet gösteren örgütlerle işbirliği yaptığını
ve hareketleri samimiyetle desteklediğini belirtmiştir/
savaşın başında; ne de Bolşevik İhtilali sırasında Osmanlı Devle­
ti'nin yanında yer alıp, Ruslar'a karşı savaşmışlar, aksine ihtilal sı­
rasında Almanlar'm da desteği ile Kafkasya'da ilerleyen Türk or­
dularına karşı taarruzlarda bulunmuşlardır. Orduların ilerlemesine
engel olmak istemişlerdir. Bununla birlikte müslüman Gürcüler,
Osmanlı Devleti'ne olan bağlılıklarını yerine getirip, savaşın ba­
Flarbiye Nezareti Alm anya'nın desteklemesine rağmen, Gürcü
şında ve Bolşevik İhtilali sırasında Ruslar'a karşı savaşmışlardır.
milliyetçilerine tam anlamıyla güvenmemekte, tereddüt içinde bu­
Bu yüzden Ruslar tarafından katliama uğratılmışlar, bir kısmı Tür­
lunmaktadırlar. Bu yüzden, 3 üncü Ordu Komutanından ve Trab­
kiye'ye iltica etmek zorunda kalmışlardır.
zon valisinden Gürcü komitesi ile ilgili düşüncelerini nezarete bil­
dirmelerini istemiştir. 3 üncü Ordu Komutanı Vehip Paşa, A lm an­
larca Gürcülere verilen fazla ehemmiyetin doğru olup olmadığını,
Gürcü komitesinin bazılarının her ne maksatla olursa olsun, Rusya
arazisine gönderilmesinde bir fayda görmediğini, 6 Ocak 1916 ta­
rih yazısında ifade etmiştir. Trabzon Valisi Cemal A zm i de bu ko­
mite ile ilgili olarak, Gürcülerin Alman parasına göz diktiklerini,
teşkilatlarının fazla ehemmiyetli olmadığını, ancak biraz para gön­
dermek suretiyle, bunların teşkilatlarının geliştirilmesine yardımcı
Osmanlı
Devleti'nin
Kafkasya üzerinde yaptığı planlarda
F!ristiyan Gürcü unsurdan çok, esas müttefiki bu bölgede yaşayan
müslüman kavimler olacaktır. Teşkilat-ı Mahsusa daha savaşın ba­
şında bu yolda faaliyete geçmiştir. Kafkas İhtilal Cemiyeti'nin.
Kafkas Müslümanlarının Rusya aleyhine ayaklanmasını sağlamada
etkili olabileceği düşünülmüştür. Yine İstanbul'da bulunan Kafkasyalılar'm ırktaşları aracılığıyla birtakım teşkilatlanmalar mey­
dana getirilmeye çalışılmıştır. Bu yolda atılan adımlardan en önem­
lisi 1915 yılında kurulan Kafkas İttihat Cemiyeti'dir. Cemiyetin
maksadı Çerkezistan, Dağıstan, Gürcistan'ın istiklali ve onların
A.g. arş., Kts, ) 850, Ds. 107, Fhr. i . 24
'
A.g. arş., Kis.
1850, Ds. 107, Fhr. 1.4
'
A.g. ar>., K!s.
!850, Ds. 107, Fhr. 1. 7
' .. * *
154
*
A.g. arş., Kis. 1854. Ds. 2i.Fhr. t
Tcs6itat-t M ahsusu Y ahut Umur-tt Şarkiye Dairesi
Konfederasyon olarak teşkil edilmesidir Fatih'teki Çerkez Klübünü
merkez yapan cemiyetin kadrosu şöyledir:
Reis
: Y u suf Suad, Hukuk Mektebi mezunu.
Azalar : Ömer Hikmet Bey, Hukuk Mektebi mezunu.
BofşevMt İhtitaR Strasttuia Taş6i(at-t M ahsusa'ttıtt Rusya'daki Faa&yet&ri
Ne var ki, Ruslar'm Doğu Cephesinde Osmanlı aleyhine iler­
lemeleri bu tasarıların gerçekleşmesine izin vermemiştir. Şubat
1917'de Rusya'da meydana gelen Bolşevik İhtilali Türkiye'de ol­
duğu gibi Kafkasya'da da büyük bir ümit kaynağı olmuş, Kafkas­
ya'daki kardeş kavimlerin Rus esaretinden kurtarılması için başla­
Nur Bey, Ziraat Mektebi mezunu.
tılan çalışmalar daha bir hız kazanmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa'nm
A ziz Bey, M ülkiye Mektebi mezunu.
yönlendirdiği bu çalışmalar çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu
Nuri Bey, M ülkiye Mektebi mezunu, Aziziye Kay­
makamı.
çerçevede, Kafkas İttihat Cemiyeti, Çerkezistan, Dağıstan, Gürcis­
tan Cenub-i Şarki Kafkas adlarıyla müstakil dört hükümetten müte­
şekkil Kafkas Konfederasyonu kurulması yolunda bir beyanname
Mehmet A li Bey, Doktor ve Muharir.
yayınlayarak, Almanya, Avusturya, Macaristan, Türkiye, Bulgaris­
Mehmet Sait Bey, Hukuk Mektebi mezunu.
tan, Rus Hükümeti Merkeziyesi, Lehistan Ukrayna Komitesi,
Teşkilat-ı Mahsusa adına Kafkas kavimlerini biraraya getir­
meye yönelik bu tür faaliyetleri, Ayan'dan Çerkeş Fuad Paşa orga­
nize etmektedir. Yine onun önderliğinde Çerkeş, Dağıstan ve G ür­
cü temsilcileri İstanbul'da bir araya gelmişlerdir. 15 Ekim 1915 ta­
rihinde yapılan bu toplantıda temsilciler, Osmanlı Devleti ile bir it­
tifak akdetmeye karar vermişlerdir. Buna göre, temsilcilerin Os­
manlI Devletinden istekleri şunlardır.
"1. Çerkeş, Dağıstan unsurlarına mensup, halen Osmanlı Or­
dusunda hizmet eden subaylar ve askerlerden mürekkep
60.000 kişilik m illi bir ordunun Trabzon'da teşkiline baş­
lanmak üzere Kafkas İttihat Cemiyeti'ne izin verilecektir.
2. Mevcut ordudaki Dağıstanlı, Çerkeş piyade ve süvarileri
kıtalarından gelerek m illi orduya katılacaklardır.
3. Daha askere alınmayanlar m illi orduya gönderileceklerdir.
4. M illi ordu Kafkas İttihat Cemiyeti'nin idaresinde buluna­
caktır.
5. M illi Ordu, Osmanlı Ordusu tahsisat ve iaşesinden yararla­
nacaktır.
Stockholm Sulh Konferansı, Bem Sulh Konferansı'na göndermiş­
lerdir^. Bunun yanısıra Kafkas kavimlerinin hukukunu Avrupa'da
iddia ve müdafaa için bir gazete neşredilmesi çalışmaları başlatıl­
mıştır. Bu gazetenin kadrosu şöyle tasarlanmıştır.
Y usuf Suad Bey: Türkçe yazıp gönderecek, yazı heyeti Fran­
sızca'ya çevirecektir.
Aziz Bey: Başyazar
Lütfullah Bey: Ressam
Şamil Bey: Muhabir (Şeyh Şamil'in torunu olan bu kişi M illi
Ajans muhabiri olarak İsviçre'dedir.)
Gazete çıkarmanın dışında Yusuf Suad Bey, Aziz Bey, Zeynel
Abidin Efendiler Avrupa'ya, oradan Rusya yoluyla Çerkezistan*a
gönderilmişlerdir^.
Kafkas İttihat Cemiyeti önderliğinde Kafkasya'da gösterilen
faaliyetler, burada yaşayan müslüman kavimlerin Osmanlı himaye­
si altında yaşama isteklerini artırmıştır. Nitekim, Kafkas hareketini
gerçekleştiren 9. Orduya bağlı birlikler. Kuzey Kafkasya halkı tara­
fından sevinçle karşılanmışlardır.
6. Bu ordunun teşkili vesairesi Şubat'ta hazır hale gelecek ve
bu izin verilecektir'."
^
A.g arş., Kts. !H54, Ds. 2 ) , t hr. ).
" A.g. arş., Kts. t H40. Ds. 5 1, Fhr. t. t.
"
A.g. arş., Kts. !K40, Ds. Hır. t . 3.
157 "S ** —
Tc^hitat-t Mahsusa Yahut Utmır-u
Dairesi
Teşkilat-! Mahsusa Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kafkasya
işlerine büyük önem vermiştir. Bolşevik İhtilalinden sonra Teşki­
lat-! Mahsusa'nm faaliyetleri bütün bir Rusya'yı ihtiva edecek şe­
kilde genişlemiştir. Rusya'da meydana gelen ihtilalden hemen son­
ra. daha 5 Mart 1917'de Teşkilat-ı Mahsusa Rusya'da yaşayan
Türk ve Müslümanların izleyecekleri yeni stratejiyi şöyle belirle­
miştir:
BtîCşevMt îh tila Û Strasuufa Te^&itoi-t Mahsusa m tt Rusya'daki Faaliyetleri
"1. Bütün Türk ve Müslümanlar arasında siyasi ve aleni teşki­
lat yaparak, birleşik ve kuvvetli bir siyasi parti vücuda geti­
rilecektir.
2. Rusya'daki
milletlere
en
geniş
imtiyazlar
vermeye
proğramı en fazla müsait olan ihtilalci amele fırkalarıyla
ortak hareket edilmelidir.
3. Emperyalizm fikirlerine düşman olan bu fırkalarla birlikte
"1. Rusya'daki Türk ve M üslümanlar arasında siyasi teşkilat
yapmak
için
Bakü,
Kazan
gibi
büyük
merkezlere,
Çerkezistan'a mahdut miktarda adamlar gönderilecektir.
Bunlar eğer oralarda müslümanların kurduğu teşkilata te­
sadüf ederlerse, onlarla birlikte çalışacaklar ve İstanbul
merkezinin esas talimatını tebliğ edeceklerdir. Eğer teşki­
latlanma olmamışsa, o mahallerdeki en nüfuzlu ve şayanı
itimat kimselerin seçilmesine itina olunacaktır.
2. Rusya ihtilal hükümetine hiç şüphe vermemek için önce­
den veya halen Rus tabiiyetinde bulunan bu kimseler Rus­
ya'ya İsveç yoluyla açık açık girecekler ve kendilerini eski
Çar idaresinin siyasi mağdurları tarzında göstereceklerdir.
Bu maksada varabilmek için gönderilecek şahısların ora­
larda şayanı itimat kimselerden seçilmesine özen gösterile­
yoğun bir faaliyetle sulhun bir an evvel imzalanmasına ça­
lışılmalıdır.
4. Sulha esas olarak Rusya'nın her türlü istilacı fikirlerden fe­
ragat ettiği, ihtilalci amele fırkalarıyla birlikte neşredilmelidir.
5. Dahilde Türk ve Müslümanlara milli inkişaflarını temin
edecek imtiyazlar sağlanmalıdır. Bu suretle Rusya dahilin­
de birçok merkezlerde başka bir kaç da büyük merkez de
vücuda gelecektir ki, bunların daima İstanbul'la münase­
bette bulunmaları ve kendilerine maddi ve manevi yardım­
larda bulunmaları lazımdır. Çünkü onların hareketini tan­
zim edebilecek ihtilafları halledebilecek yegane merkez
burası olmalıdır.
6. Bu devamlı muhaberenin temini için Stockholm Sefare­
cektir.
3. Rusya hükümetine ve Rusya milletine buradaki Türk ve
Müslümanların dışarıdan gelen fikirlerle hareket ettikleri
zannını vermemek için her türlü tedbire başvurulacaktır.
Gidecek şahısların sınırlı tutulması, Rusya'lı olması sırf bu
mülahazaya dayanmaktadır. Bununla birlikte son bir tedbir
olarak Stockholm Sefareti'nden eski siyasi mahkumların
ti'ne sırf bu iş için bir özel memur görevlendirilmesi la­
zımdır. Rusya'daki merkezlerden haber getirecek şahıslar
Stockholm'da daimi bir şubemiz olunca ona müracaat ede­
ceklerdir. Bu suretle acele olmayan haberler sefaret kurye­
siyle, acele işler şifre telgrafla bildirilerek, aynı vasıtalarla
cevapları alınabilir.
Rusya'ya serbestçe giremeyecekleri, şifreli telgrafla acilen
7. Bundan böyle gerek toplanan milliyetler konferansında,
sorulacak ve alınacak cevaba göre bir hareket tarzı benim­
gerek Rusya Türk ve müslümanlar! namına neşredilecek ri­
senecektir" 10
salelerde Rusya'dan ayrılma fikirleri hiç yer bulamayacak,
Teşkilat-! Mahsusa tarafından gönderilecek kimselere verile­
cek talimat da şu şekildedir:
yalnız en geniş muhtariyetler, imtiyazlar talep olunarak en
hürriyetçi bir maksatla vücuda gelen Rus İhtilalinin de esa­
sen bu meşru talebi hatta kendiliğinden kabul edeceği tar­
zında fikirler beyan edilecektir. Eskiden talep olunan yerler
!5 X
T e ft ih i!- ! M altsusa la h u t U m u r u
D a ire si
için de böyle hareket olunarak, eski aynhk vc istiklal tale­
bimiz sırf eski Rus idaresine karşı olduğu, çarlık hiçbir
zaman Rusya'nın vc Rusya'daki milletlerin istiklaline kedi
olmadığı için, yaşamak için o zaman ayrılmaktan başka
hiçbir çare görülmediğini, halbuki şimdiki Rusya dahilinde
Hot$evi& îfttitaR StrasuMİa Taş6i(q{-t Mahsusa'uMi RtMya'doAi f aoRyet%eri
3. Eğer Rusya'daki Türkler'lc ilişkide bulunmak mümkün
ise, onlara aşağıdaki tarzda telkinlerde bulunmak.
a. Rusya'daki müslümanlarm kongresini toplayarak teşki­
latını kuvvetlendirmek.
en geniş muhtariyetler verileceği muhakkak olduğu ileri
b. İstila ve harp fikirlerine muhalif olan ihtilalci amele fır­
sürülecektir. Ruslar arasında bugün mevcut vahim ihtilaflar
Rusya'daki Türk ve müslümanlarm siyasi hayatta faal bir
kası ile ortaklaşa hareket ederek, sulhün bir an evvel
aktine çalışmak.
rol oynamalarını temin için Ruslar'a, onların ayrılık fikirle­
c. Yeni Rusya Hükümetinin ilan ettiği milliyet esasına is­
rinden tamamiyle uzaklaşmış oldukları ve yalnız kendi
tinaden, matbuat vasıtasıyla İstanbul'un zaptı fikri aley­
milli inkişaflarını istedikleri kanaat telkin olunmalıdır ki,
hinde kalmak ve mevcut harbin makam-ı hilafet aley­
bu da ancak yukarıda arz edilen şekilde kabildir. Bunun bir
hinde olmaksızın Rusya'daki 30 milyon müslüman hal­
an evvel tatbik edilebilmesi için gerekli olan meblağın sar­
kın vicdanına ağır geldiğini hissettirmek.
fına izin verilmesi talep olunur""
d. Daha önce Çarlığın arzusu ile gasbedilen Omburg, Kı­
Teşkilat-ı Mahsusa Rusya ile irtibat köprüsü olan Stock­
rım, Tiflis Müftülükleri ile Şeyhülislamlığa, bugünkü
holm'de bu işlerle ilgilenmek için bir memuru yeterli görmemiştir.
casusları indirerek, yerlerine milletin arzusu veçhile se­
Doğrudan doğruya Teşkilat-ı Muhsusa ile muhabere edecek, bir
çilmiş şahısları getirmek.
heyetin burada görevlendirilmesini istemiştir. Bunlar, lisan bilen
e. Halkın büyük kısmının Türkçe konuştuğu vilayetlerde
istihbaratla iştigal etmiş bir kurmay subay müdüriyetinde Rusya'yı
Türkçenin resmi dil olarak derhal kullanılmasına uğ­
tanıyan iki, üç kişi olacaktır. Ayrıca Osmanlı haber alma teşkilat-ı
raşmak.
Stockholm'da eskiden beri var olan Alm an gizli servisi ile de işbir­
liği yapacaktır.
Teşkilat-ı Mahsusa kısa zamanda gerekli teşkilatlanmayı yapa­
f. Uygun bir iktidar iş başına gelince Rusya müslümanları
ittifakı namına mecliste bir mevki istemek.
g. M illi
emellere
geniş
ölçüde
hizmet
etmek
üzere
rak, Rusya'daki Türk ve müslümanlarm önde gelen isimlerinden
Petersburg'ta bir gazete tesis ettirmek ve buna Osmanlı
Hoca Abdurreşit Efendi'yi buradaki olayları daha yakından takip
Hükümetince fikren ve maddeten yardım edileceğini
için görevlendirmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa Hoca Abdurreşit Efen-
bildirmek."
di'ye yapacağı faaliyetlerle ilgili olarak şu talimatı vermiştir:
"1. Rusya'daki olaylara ait toplayacağı bilgileri ve Rusya'da
münteşir Rus ve Türk gazetelerini süratle Stockholm Sefa­
reti vasıtasıyla göndermek.
2. Rusya'daki Türk ve müslümanlarm şu sırada neler düşün­
düklerini ve neler yaptıklarını anlamak.
Abdürreşid Efendi'ye verilen talimatta Rusya'daki Türk ve
müslümanlarm hareket tarzları da şöyle olacaktır:
"1. Dahili Rusya ve Kırım'da bulunanların medeni ve siyasi
bakımdan Rus Ortodoksları derecesine gelmesini, eğitimöğretimde Türkçe'nin alınmasını, dini ilişkilerde hürriyetin
teminine çalışılacaktır. Türkistan ve Step'te yaşayan ve za­
ten yarı muhtariyete haiz olan müslümanlar muhtariyetleri­
ni kuvvetlendirecek ve genişleteceklerdir. Özellikle Türkis-
"
A.g. ar$., K K )H44, Ds. 73, f hr. t. 9.
Te?(tt(at-t Mahsusa Yahut Umur-u Şarkiye Dairesi
tan. Kırgız. Kazak. Türkmen ve Başkurt topraklarının Rus
muhacir istilasından korunmasını sağlayacaklardır. K af­
kasya'daki Türk ve müslünıanlar oradaki diğer kavimler ile
müştereken Kafkasya'nın muhtariyetini temine uğraşacak­
lardır.
Rusya hükümetine dahildeki müslümanlarm dışarıdan yapılan
telkinler ile hareket şüphesi vermemek için yukarıda ifade edilen
hareketler daha ziyade şifahi bir surette yapılacak ve Rusya dahili
ile mektup vasıtısıyla muhabereden çekinilecektir. Bunun için
Rusya'dan Stockholm'e gidecek, gelecek şahısların şayan-ı itimat
kimselerden olması lazımdır.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞ] StRAStNDA VE
SO N R A StN D A RUMLAR VE
Bu hususta en küçük bir ihtiyatsızlık bütün planın akamete
mahkum olmasına, fayda yerine büyük zararlara yol açabilir"'^.
TOPAL O SM A N
Rusya Türkleri ve müslümanları arasında zaten mevcut olan
-------- -------------------------------- -----------
esaretten kurtulma, istiklale kavuşma istekleri Bolşevik ihtilali ile
daha da hız kazanmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa bu yoldaki faaliyetleri
desteklemiş ve Osmanlı Devleti lehine yönlendirmek istemiştir. İs­
19.
yüzyıl; Osmanlı İmparatorluğunun en uzun yüzyılı" ola­
tanbul'daki Rusya Türkleri ve müslümanlarına mensup şahıslar
rak değerlendirilmektedir. Bu yüzyılda üst üste girilen savaşlarda
aracılığı ile yapılan girişimler sonucunda Türk ve müslümanlar
uğranılan yenilgiler, Avrupa'da gelişen milliyetçilik hareketleri,
arasına girilmiş, propagandalar yapılmıştır. Bu çalışmaların sonu­
imparatorluk içerisinde yaşayan çeşitli etnik unsurları bağımsız bir
cunda Kırım 'da, Azerbaycan'da, Dağıstan'da ve diğer Türk ve
devlet olmaya yöneltmiştir. Sözkonusu ayrılıkçı eylemler 20. yüz­
müslüman bölgelerinde önemli gelişmeler olmuştur. Ancak, Os­
manlI İmparatorluğumun Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkma­
sı, Rusya Türklüğünün de aynı talihi paylaşmasına yol açmıştır.
Bunun yanısıra iç problemlerini çözemeyişleri, aralarındaki coğrafi
yılın başında Anadolu topraklarına da sirayet etmiştir. Bunlardan
birisi de Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan Rum unsurdur. Rum­
lar, Trabzon'dan Kastamonu'ya, Erzurum'dan Çorum'a kadar uza­
nan bölgede bir Pontus devleti kurmak için çaba harcamışlardır.
uzaklık, siyasi, askeri ve medeni yönden gerekli kadrolara sahip
Batılı devletlerin ve bilhassa A .B .D .'nin yardımıyla örgütlen­
olamayışları gibi sebepler de Rusya Türklüğünün esarete düşme­
meye başlayan Rumlar, H. Meşrutiyetin getirdiği serbestlik vasa­
sinde rol oynayan faktörler olmuştur.
tından azami derecede istifade etmişlerdir. Bu bağlamda, başta
Pontus Kulübü olmak üzere Müdafaa-i Meşruta. Teceddüd ve İhya.
Muhacirin Cemiyeti gibi adlar altında organize olan Karadeniz
Rumları, diğer taraftan da bölgede silahlı direnişin hazırlıklarını
yapmışlardır.
A.g. arş., Kis )X44 Ds. 73, Fhr. ). !H.
Hu makate: Giresun Tarihi Sempozyumunda Mayts t ^ ' d a !ch)i$ atarak sunul­
muştur.
162
Tc ^ kita t-! M ahsusa Yahut H n tu r-tf ^ar^iye D a ire si
Kum ta r ve Topaf Osman
Bölgenin iktisadi hayatında vc siyasa! örgütlenmesindeki pek
yazdığı ikazlar pek etkili olmuştur. Valiye göre; Rumlar Osmanlı
etkin rollerini de aynhkçı emellerin hizmetine sunan Rumların
devleti için hiçbir zaman "hayırhah" olamayacaklardır. Bütün tec­
rübeler en adi bir fırsatın bunlar tarafından yapılacak melanet için
me\cut otoriteye ciddi başkaldırışları, Balkan Savaşı sırasında ol­
muştur. Balkanlı devletlere karşı i!an ediicn seferberlik çağrı!arına
bat kuvvetleriyle girdiği bir çatışmada ölen ihtiyar bir Rum 'un ce­
bir vesile olacağını göstermektedir. Mülki makamların bu nevi
ikazları etkili olmakta gecikmemiş, bütün Rum kayıkları kefalete
bağlanmıştır. Rumların deniz yoluyla yolculuk yapmaları men
nazesini bahane ederek, 30.000 kişinin katıldığı muazzam bir cena­
edilmiştir. Giresun Rumlarının Giresun-Keşap, Ordu Rumlarının
ze merasimi düzenleyerek ölüyü Samsun'da dolaştırmalardır'.
Ordu-Piraziz yolu üzerinde askeri erzak naklinde görevlendirilme­
ellerinde silah, dağlarda çeteler kurarak cevap veren Rumlar, inzi­
Birinci Dünya Savaşı içerisinde daha da artan Rum ayrılıkçı
hareketleri Türklerin can ve mallarına doğru yönelen bir biçime
dönüşmüştür. Yine savaş içerisinde Ruslara casusluk yapan Rumlar, cephe gerisinde aktif bozgunculuk faaliyetleri içerisinde olmuş­
lardır. Böylesi şen'i faaliyetlerin önüne geçmek isteyen devlet bir­
takım zecri tedbirler almaya çalışmıştır. Bu bağlamda, sahi! şeri­
dindeki şehirlerde bulunan Rum kayıkçılarla ilgili olarak güvenilir
olup olmadıklarına dair tahkikat yaptırılmıştır. Bölge Rumlar'ı
"kendilerini yaşayan bir ö lü " saydıkları için daha önce de zikretti­
ğimiz gibi siyasal amaçlar peşinde koşmaktadırlar. Osmanlı vatan­
leri emniyet açısından uygun görülmediği için bu işin Türklerce
yerine getirilmesine karar verilmiştir. Sahilde sabit polis karakolla­
rı kurulmuş, devriye kolları teşkil edilip, balık için yalnız Türk ka­
yıklarının ve itimada şayan kimselerin denize çıkmalarına müsaade
edilmiştir. Kayıkların inşa ve tamiratı için de mahalli hükümet ma­
kamlarından izin alınma mecburiyeti getirilmiştir. Sahilde inzibatın
temini ve casusluğun men'i için alman tedbirlere rağmen Rumların
casusluk, çetecilik ve firar olayları önlenememiştir. Bu defa Osmanlı devleti, Rumların daha içerideki bölgelere naklini kararlaş­
tırmıştır^.
daşı olan ve fakat Osmanlı devletine tamamen hasımca bir tutum
Nakil, çalışma konumuz olan Giresun Rumlarından firarileri
takman Rumlar aynı zamanda Yunanistan'daki siyasa! gruplaşma­
saklayan, casusluk yapan ve çetecilik faaliyetinde bulunanları da
kapsamaktadır. Rumların tahliyesi sırasında hiç bir problemin çık­
ların da tarafı konumundadırlar. Daha ziyade Venizelist çizgide
olan Karadeniz Rumları, Patrikhane'nin organize ettiği gizliaçık
cemiyetler aracılığı ile her haneden iki kuruş meblağında bir parayı
yardım adı altında toplamışlardır. Sözkonusu siyasal komitelerin iç
bölgeler ile muhaberesini mekkareler, dış bölgeler ile kayıkçılar ifa
etmektedir. Ermenileri de himaye ile düşman tarafına firarlarını ko­
laylaştıran Rumların kadınları, çamaşır yıkayarak ve fındık mağa­
zalarında çalışarak maişetlerini temin etmişlerdir^.
Yukarıda ifade edildiği gibi, Karadeniz bölgesindeki Rumların
casusluk etmelerine engel olmak maksadıyla birtakım tedbirler
alınmıştır. Sözkonusu unsurla ilgili olarak alman tedbirlerin artı­
rılmasında Trabzon Valisi Cemal A zm i'n in 3. Ordu Komutanlığına
maması, naklin jandarma subayları ve erleriyle muktedir memurlar
nezaretinde yapılması ile ilgili gerekli emirler Harbiye Nezareti ta­
rafından mülkî ve askeri makamlara bilhassa verilmiştir. Verilen
emirlere m uhalif hareket edenler kurşuna dizdirilecek, ahaliden fe­
nalık yapanlar da astırılacaktır. Nakil esnasında Rumların mal ve
can güvenliğinin sağlanması için bölgeye komşu vilayetlerin yetki­
lilerine de gerekli emirler yazılmış ve Rum şevkine 9 Mart 1916'da
başlanmıştır. Nakle karşı Giresun ve Canik'te birtakım mukavemet
emareleri görüldüyse etkili olamamıştır. Fakat nakle uğramayan
Rumlar, bilhassa Giresun Rumları casusluk ve çetecilik faaliyetle­
rine devam etmişlerdir. Bu defa sözkonusu faaliyetleri Giresun'dan
besleyen Rumların bu yöreden nakli düşünülmüş, bunun için Vila­
yet Jandarma Alay Kumandanı Kâzım, Polis Müdürü Nuri ve Gire­
'
Mustafa Baioogtu, "Birinci Dünya Savaşt Strasinda Karadeniz'de Rum haatiyetteri ve Sivt) 1 epkt f/f AM , sayt 4, s. 93.
^
A l ASh Ar)., Kts. 2KHH, Ds. 362, İhr. ).
j 64
'
ATASH Arş.. K!s. 2HMH, Ds. 3d2. t-hr. 3.
Ma&msa Yahut U n u tr-u $ar6iye D a ire si
RtMttt&r ve Topat Osntan
sun Kaymakam vekili ve Vilayet Nüfus Müdürü Nihat Beyler gö­
revlendirilmişlerdir. Fakat şevke başlanacağı sırada Giresun Rum
Metropolitinin şikâyetleri üzerine buraya bir heyet gönderilmiştir.
Tahkik heyetinin tesbitleri, memurların hamiyetlerine tercüman
olmuşsa da bu nevi bir muamele bir taraftan vatanın selâmeti için
radaki Rumluk meselesi bir hattı harb meselesi olduğu kadar bir
asayiş ve inzibat meselesidir"^.
İşte böyle bir vasatta Giresun civarındaki Rumculuk faaliyetle­
rini önleme görevi asker destekli sivil güçlere verilmiştir. Bunlar
arasında en ünlüsü İttihat ve Terakki mensubu Topal Osman ve
yardımcılarıdır.
tehlikeli olan Rumları Giresun'da bıraktırmış, diğer taraftan mülki
idarenin prestijinin sarsılmasına neden olmuştur.^ Bu nevi olumsuz­
luklardan sonra Trabzon Valisi Cemal Azm i 3. Ordu Kum andanlı­
Giresun'lu Osman Ağa, Birinci Dünya Savaşı'nm başlaması
ğına yazısında şöyle şikayette bulunmuştur: "Giresun Rumlarının
fesat ve melanette vilayetin aksam-ı sairesi Rumlarına rehber ola­
ile birlikte topladığı gönüllüler ile Teşkilat-ı Mahsusa alayına katı­
larak Batum bölgesinde Ruslara karşı savaşmıştır. Türk Ordusunun
cak
Fleyet-i
Ruslar karşısında gerilemesi ve Harşıt mevzilerine çekilmesinden
Tahkikiye'nin bu babda elde ettiği delâil bu kanâatimi teyid etme­
sonra da askeri makamlar özellikle Albay Hacı Hamdi'nin komuta
yebilir. Esasen siyasi cereyanlar maddi delillerden mahrum olur.
Eşhastan bazıları menfalarından peyderpey firar ile buralardaki
ettiği 37. Fırka ile ilişkileri devam etmiştir. Cepheden kaçan firari­
Rumlar nezdinde melce ve penah bulmakta ve her türlü tedbire
birliklerin zayıflamasını önlerken öte yandan Haziran 1916'da Rus­
rağmen gerek bu firarilerin ve gerek terk edilen mmtıka-i mezkure
lara casusluk yapan bir Rum casusluk grubunu yakalayıp 7. Fır-
Rumlarının arasındaki erbab-ı fesadenin firar teşebbüsüne nihayet
ka'ya teslim etmiştir. Topal Osman'ın bu nevi faaliyetleri sırasında
verilememektedir. Giresun ve Ordu kazalannda kalan Rumların
yaptığı uygulamalar, mülki makamlarda hoşnutsuzluk yaratmıştır.
memurin-i mülkiyeye itimad buyurulmadığı surette oradan izam
Başta Trabzon Valisi Cemal Azmi olmak üzere, Giresun Mutasar­
veyahut
askeriye
rıfı da Topal Osman'ın hükümet işlerine müdahale ettiğini ve 37.
vasıtasıyla Sivas Vilayetine tediblerine müsaade edilmesini O r­
Fırkaca himaye olunduğunu belirterek, Osman'ın Giresun'dan kal­
du'nun menfaati için istirham ederim."
dırılmasını isteyen şikayet yazılarını 3. Orduya iletmişlerdir.^
bir
surette
buradan
bulunduklarına
intihab
kanaatim
buyurulacak
vardır.
memurin-i
lerin de yakalanıp cepheye gönderilmesini sağlayan Topal Osman,
Valinin Giresun Rumları ile ilgili başka bir şikayet yazısında
M ülki makamların 37. Fırka'yı da suçlayan bu yazısından son­
da şunlardan söz ediliyordu: "40 k iş ilik bir çete Rusya'ya kaçmış.
ra Topal Osman, ifadesi alınmak üzere Sivas Divanı Harbi'ne çağ­
Bu çete Samsun'dan bölgeye girmiş ve Rum luk davasındaymışlar.
Bunlar dahile sevkedilen Bulancaklı-Giresunlu Rumların delaletiy­
le kaza dahilinde hareket etmektedirler. Giresun Rum luğunun ru­
hunda düşmana kaçmak ve kaçırmak emeli mevcuttur. Bunların
burada kalan münevver kitlesi zararlı olabilecek durumdadır. Bu
çeteye ettikleri gibi belki yarın öbür gün Samsun'dan gelecek baş­
ka bir çeteye de yardım edeceklerdir. Bunlar fırsat bulursa memle­
kete zarar verecek her şen'i hareketi yaparlar. Bunlara fırsat veril­
miştir. O da bunların böyle m ühim bir noktada bırakılmasıdır. Bu­
'
ATASh Arş., Kts. 2888, Ds. 362, Fhr. 6.
166
rılmış ve onu getirmekle de Menzil Müfettişliği görevlendirilmiştir.
Bu defa 37. Fırka Kafkas Kolordusu Komutanları, Orduya Topal
Osm an'ı müdafa eden ve mülki makamları suçlayıcı yazılarıyla
Osman'ı Divan-ı Harpten kurtarmak istemişlerdir. Bilhassa 37.
Fırka Komutanı tarafından 3. Orduya yazılan yazıda onun Fırkaya
pek çok hizmet ettiğini, Balkan Muharebesi esnasında aldığı yarası
hala kapanmamışken, yaranın tesiriyle cansız bir ceset halinde sü­
rüklediği bacağını, iştirak eylediği gaza için bir işaret sayan Os­
man'ın adi bir mücrim gibi görülmesinin doğru olmayacağı belir­
'
'
ATAŞE Arş., Kts. tH88, Ds. 362, Fhr. 7.
ATAŞE Arş., Kts. 1888, Ds. 362, Fhr, 4 1
Tc^kifut ! M a k u sa Ya hut U m u r u Şa rkiye D a ire si
R u m la r vc Topaf Osmatt
tilmiştir. Bütün bu savunmalara rağmen Topal Osman'ın, 3. Ordu
ve 4 dağ topuyla başlarında Topal Osman olduğu halde isyan ala­
K om utanlığından
nına giren Giresun Alayı isyanın bastırılmasında pek mühim bir te­
sir yapmıştır.
ısrarla
Sivas'a
celbedilmesi
istenmiştir.
25
Ağustos 1916'da Sivas Divanı Harbi'nde muhakeme edilen Osman
Ağa bir süre gözaltında kalm ış/ dönüşünde tekrar çetesinin başına
geçen Topal Osman, Giresun Rumlarının Türkler aleyhine bir ha­
rekata girişmelerine engel olmaya çalışmıştır.
Alayın bölgeye intikali ile Sivas-Kızılırmak hattı dışında Ku­
zey Doğudan da bir cephe açılmıştır. İlk olarak Koçgirili Beko'nun
Mütareke sırasında yeniden kovuşturmaya uğrayan Topal Os­
saldırısına uğrayan Giresun Alayı makineli tüfeklerin etkili ateşiyle
isyancıları püskürtmeyi başarmıştır. Refahiye'yi üs edinen Alayın
man devamlı kaçmak ve saklanmak zorunda kalmıştır. Karadeniz
üzerine bu defa 5 Nisan'da 600 kişilik kuvvetli bir isyancı grubu
Bölgesi Rumları da yeni vasattan yararlanıp, bir Pontus devleti
saldırmıştır. Bu çatışmada asiler 50 ölü ve 64 yaralı vermişlerdir.
kurma hazırlıklarına girişmişlerdir. Bu defa da bölgede direniş teş­
Giresun A layı'nm bir yaralı verdiği çatışmada iki isyancı önder de
kilatı kurmak isteyenler Topal Osman ve adamlarına müracaatla
öldürülmüştür. Kırıktaş Köyü civarında meydana gelen ayn bir ça­
yardımını istemişlerdir. Topal Osman sert metodlarla R um çetele­
tışmada da Giresunlular isyancılara pek çok kayıplar verdirmiştir.
rini ezmiş, Giresun'dan Samsun'a kadar uzanan bölgenin hakimi
Hükümet kuvvetlerinin morallerini yükselten bu çatışmadan sonra
olmuştur. Bu olağanüstü dönemde 17-18 Ocak 1919 yılında topla­
Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa, başarılarından ötürü Os­
nan Kars Kongesi'nde Giresun'da kurulması kararlaştırılan müda­
man A ğa'yı tebrik etmiştir.^ Giresun Alayı'nm isyancılara karşı ba­
faa örgütünün teşkiline Osman A ğa memur edilmiştir.^ Bu arada
şarıları 15 Nisan'daki Koçgiri Köyündeki çatışmada da devam et­
Belediye Başkanlığı'nı da uhdesine alan Topal Osman, 17 Ma-
miştir. Ardından meydana gelen Peridet Köyü çarpışmasında da
yıs'ta İzm ir'in işgalinden iki gün sonra Giresun'da büyük bir m i­
asiler 60 kadar zayiat vermişlerdir. 27 Nisan'da Çıragediği denilen
ting tertip ettirmiştir. O sıralarda Samsun'a çıkan Mustafa Kemal
mevkide asilerce pusuya düşürülen 28. Süvari Livası burada mey­
Paşa tarafından Havza'da kendisiyle görüşüldüğü ve bu bölgenin
dana gelen çatışmada 5'i subay olmak üzere 82 savaşçısını kay­
emniyetinin sağlanmasıyla görevlendirildiği bazı kaynaklar tara­
betmiştir. Pek çok da yaralı vardır. Liva'nm bu çarpışmada daha
fından tesbit edilmiştir. Bu tarihten sonra hep M illi hareketin en ön
fazla zayiat vermesini Giresun Alayına bağlı bir müfreze önlemiş­
saflarında mücadeleye atılan Topal Osm an'ın pek büyük rol ifa et­
tir. 2 Nisan'daki Çıragediği'ndeki çarpışmadan cesaretlenen asiler
tiği olay 1921 yılı Mart ayında Sivas ve çevresinde patlak veren
iki gün sonra bu defa Giresun Alayına saldırmışlar, ancak 20 ölü.
Koçgiri isyanının bastırılması olmuştur. Daha sonra Türkiye Büyük
15
Millet Meclisi'nde büyük tartışmalara neden olacak ve Merkez Or-
Çıragediği başarısı, Giresun Alayı tarafından etkisizleştirilmiştir.
dusu'nun lağvını temin eden bu kuvvetlerin isyanda kullanılmaları
Ardından ümitsizliğe kapılmaya başlayan asi önderler teslim olmak
için Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti ve Müdafaa-i M illiye
için tenkil kuvvetlerine müracaat etmişlerdir. Topal Osman komu­
Vekaletlerinin yazılı emri vardır. Söz konusu vekaletler tarafından
tasındaki kuvvetlerin merkezi bir yer işgal ettiği bu ayaklanma
isyanı bastırmakla görevlendirilen Nurettin Paşa kumandanlığında­
ki Merkez Ordusu emrine verilen ve Giresun Alayı adını taşıyan
M illi hareketin kritik günlerinde sözkonusu kuvvetlerin de üstün
fedakarlıklarıyla söndürülmüş ve bir önemli badire daha atlatılmış­
kuvvetler 31 Mart 1921 tarihinde isyan bölgesine ulaşmışlardır. İs­
tır.
yaralı
veren
asiler
Kuzey'e
çekilmişlerdir.'** İsyancıların
yancıların saldırılarının şiddetini artırdığı günlerde 550 mevcudu
*
ATAS! Arş., K!s. ) KKK, Ds. 362, hhr, 43.
Sabahattin Öze), Mitti Mücadetedc Trabzon, Ankara 199), s. 55
!6 8
ATAŞE Arş., Kts. 729, Ds. 12, Fhr. t .
Mustafa Batctogtu, Betgctertc Mitti Müaıdete Savaştnda İ*; Ayaktannıatar ve Mer­
kez Ordusu, Ankara 1991, s. 77.
Tc^Mnt-' MaİKHKH! 1 ahut thnur-u ^ar(iiyc Dairesi
Koçgiri'dc (jiresunlulardan teşkil edilen Alay burada başarılar
kazanırken Giresunlulardan müteşekkil bir başka Alay da aynı ta­
rihte Batı cephesine sevkcdilmcktcdir. Hüseyin Avni Bey komuta­
sındaki önceleri Giresun Alayı adını taşıyan bu birliğin sözkonusu
cepheye şevki Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti tarafından is­
Kumlar w Topaf Osman
ğimiz yeni düzenlemeleriyle 14 Temmuz 1921 günü Batı cephesine
hareket etmişlerdir. Bu alayların hareket sırasında mevcut kuvvet­
leri şöyledir:
42. Alay Erkan-ı: 16 nefer, 14 silah, 25 hayvan.
tenmiştir. İlk olarak 500 mevcutlu üç Taburu emr edilen yere gön­
1. Tabur: 402 nefer, 313 silah, 21 hayvan, 1 araba.
derilmiştir. 15 Subaydan müteşekkil !. Tabur; 11 subay, 466 erden
2. Tabur; 321 nefer, 258 silah, 29 hayvan, 1 araba.
oluşan 2. Tabur karargahı, Merkez Ordusu'nun emriyle Samsun'da
alıkonulmuştur. Pek çok silah eksikliği bulunan Alay, Nebiyan
bölgesinde hükümete isyan halinde bulunan Rum çetecilerine karşı
ikinci aşama harekat için Mayıs 1921 tarihinde Hüseyin Avni Bey
komutasında ve 42. Alay adını alan birlikler, Rumlara karşı pek
şiddetli saldırılara girişmişler, Nebiyan'da yuvalanan Rum çetele­
rini dağıtmışlardır. Çarşamba bölgesinde de etkinliklerini artıran
Rum çetelerini ortadan kaldırmak amacıyla yine Giresun Alayı ya­
ni 42. Alay'dan bir takım gönderilmiştir. Söz konusu bölgedeki
Rumculuk faaliyetlerini besleyenlere suikastler tertipleyen Gire­
sunlular Çarşambalı tüccarların tepkileri üzerine buradan çekilmek
3. Tabur: 334 nefer, 313 silah, 21 hayvan.
47. Alay Erkan-ı: 16 nefer, 14 silah, 25 hayvan.
1. Tabur: 444 nefer, 325 silah, 24 hayvan.
2. Tabur: 375 nefer, 283 silah, 24 hayvan.
3. Tabur: 237 nefer, 250 silah, 10 hayvan.
Kudretli Cebel Bataryası: 56 nefer, 12 hayvan, 2 top.
Makineli Tüfek Bölüğü: 50 nefer, 8 silah, 25 hayvan, 4 maki­
neli tüfek'^.
zorunda kalmışlardır. Rum tüccarlarla menfaat ilişkisi olan Çar-
Sakarya Savaşının hemen öncesinde Hüseyin Avni (Alpaslan)
şambalı tüccarların tavrını bu defa benzer biçimde Osman A ğa'ya
Bey ve Topal Osman Ağa idaresindeki birlikler, 20 Ağustos'ta An­
karşı Ordulu tüccarlar göstermişlerdir."
kara'ya ulaşmışlardır. Savaşın en şiddetli anında cepheye ulaşan
Giresun birlikleri başta Hüseyin Avni Bey olduğu halde pek çok
Koçgıri isyanının bastırılmasından sonra Reşadiye, Niksar,
Erbaa üzerinden Samsun'a gelen Topa! Osman ve kuvvetleri bura­
da yapılan yeni bir düzenlemeyle nizamiye kıtası haline sokulmak
için bir taburdan 3 taburlu bir alay teşkili ile 47 numarasını almış­
lardır.
Bu yolculuk esnasında güzergah üzerinde bulunan Rum ayrı­
lıkçılarının hareketlerini engellemeye çalışmıştır. Osman A ğa'nın
cebri yürüyüşü esnasında hareket hattını takip eden Merkez Ordusu
Komutanı kendisini hayranlık ve övgüyle izlemektedir. Bu yürü­
şehit vermişlerdir. Yunan Ordusunun atılmasına kadar cephenin en
ileri saflarında bilfiil savaşa katılan Topa! Osman Ağa ve kuvvetle­
ri Mütareke'nin akdinden sonra Giresun'a dönmüş!erdir. Ardından
Ankara'ya giden Topa! Osman Ağa 2 Nisan !923'te öldürülmüştür.
Balkan Savaşı'ndan beri cepheden cepheye koşarak ü!kesinin
bağımsızlığı ve bütünlüğü yolunda pek çok fedakarlıklara katlanan
Topal Osman Ağa, gayri nizami harbin en dikkate değer örnekleri­
ni vermiştir.
yüşle ilgili olarak tuttuğu notlarında Osman Ağa için "M uvazzaf
Burada genel hatlarıyla tasvire çalıştığımız bu yetenekli, cesur
asker olmamasına rağmen, askerlik için yaratılmış müstaid bir
Giresunlu Topa! Osman Ağa be!ki de birçok romancıya, senariste
adam" ifadesini kullanmaktan kendini alamamıştır. Sakarya Savaşı
yepyeni ilhamlar verebilecek, harp tarihçilerinin eserlerinin konu­
öncesi Samsun'da toplanan Giresun Alayları yukarıda sözünü etti-
sunu teşkil cdebilecck mümtaz, müstesna bir şahsiyettir.
'
A'I ASM Ar$., Kis. 72^. !)s. !2. Hır. 3.
M Matuogtu, a g.e., s H!
—
—
—
170
" "
17!
—
---
!
Download