gazi üniversitesi eğitim bilimleri enstitüsü fransızca öğretmenliği

advertisement
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FRANSIZCA ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI
TÜRKÇE VE FRANSIZCADA ZAMAN BİLDİREN ZARF TÜMLEÇLERİNİN
KARŞILAŞTIRILARAK İNCELENMESİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Hilal DAĞCI
Ankara
Eylül, 2011
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FRANSIZCA ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI
TÜRKÇE VE FRANSIZCADA ZAMAN BİLDİREN ZARF TÜMLEÇLERİNİN
KARŞILAŞTIRILARAK İNCELENMESİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hilal DAĞCI
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Bahattin SAV
Ankara
Eylül, 2011
JÜRĠ VE ENSTĠTÜ ONAYI
Hilal Dağcı„nın Türkçe ve Fransızcada Zaman Bildiren Zarf Tümleçlerinin
KarĢılaĢtırılarak Ġncelenmesi baĢlıklı tezi 09/09/2011 tarihinde, jürimiz tarafından
Yabancı Diller Öğretimi Anabilim Dalı, Fransızca Öğretmenliği Bilim Dalı‟nda Yüksek
Lisans Tezi olarak kabul edilmiĢtir.
Adı Soyadı
Ġmza
Üye (Tez DanıĢmanı): Yrd. Doç. Dr. Bahattin SAV
.............................
Üye : Yrd. Doç. Dr. Kerime YILMAZ
.............................
Üye : Yrd. Doç. Dr. Sezai ARUSOĞLU
.............................
Onay
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
.../.../20..
(Ġmza Yeri)
Akademik Unvanı, Adı Soyadı
Enstitü Müdürü
i
ÖNSÖZ
Türkçe ve Fransızcada Zaman Bildiren Zarf Tümleçlerinin KarĢılaĢtırılarak
Ġncelenmesini amaçlayan bu araĢtırma Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Yabancı Diller Öğretimi Anabilim Dalı, Fransızca Öğretmenliği Bilim Dalı‟nda Yüksek
Lisans tez çalıĢması olarak gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bu tez çalıĢmasının planlanmasında, araĢtırılmasında, yürütülmesinde ve
oluĢumunda ilgi ve desteğini esirgemeyen, engin bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım,
sayın tez danıĢmanım Yrd. Doç. Dr. Bahattin Sav‟a sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.
Yoğun çalıĢmalarım süresince manevi hiçbir desteği esirgemeden yanımda
oldukları ve beni yüreklendirdikleri için beni bu günlere getiren anne ve babama ve hep
yanımda olan sevgili kardeĢlerime tüm kalbimle teĢekkür ederim.
Hilal DAĞCI
ii
ÖZET
TÜRKÇE VE FRANSIZCADA ZAMAN BĠLDĠREN ZARF
TÜMLEÇLERĠNĠN KARġILAġTIRILARAK ĠNCELENMESĠ
DAĞCI, Hilal
Yüksek Lisans, Fransızca Öğretmenliği Bilim Dalı
Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. Bahattin SAV
Eylül–2011, 109 sayfa
Bu araĢtırmada, Türkçe ve Fransızcada Zaman Bildiren Zarf Tümleçleri
KarĢılaĢtırmalı olarak incelenecektir. Bu araĢtırmanın genel amacı, Türkçeden
hareketle, zaman bildiren adlar, ad öbekleri, zarflar, edatlar, edat öbekleri, bağlaçlar,
ortaçlar, ulaçlar ve ulaç öbekleri gibi dilsel birimlerin her iki dilde de incelenmesi ve
karĢılaĢtırılması sonucu iki dil arasındaki benzerlikler, farklılıklar ve eĢdeğerlikleri
tespit etmektir.
Türkiye‟de Ģimdiye dek dilde zaman kavramını anlatan ve Fransızcadan tercüme
edilerek yapılan birçok dilbilgisi çalıĢmasına rastlanmıĢtır. Disiplinler ve kültürler arası
çalıĢmaların giderek önem kazandığı bilim dünyasında Türkçeden hareketle yapılmıĢ
sınırlı sayıdaki çalıĢma bizi böyle bir inceleme yapma konusunda cesaretlendirmiĢtir.
Tezimizde öncelikle bireyler arasında vazgeçilmez bir iletiĢim aracı olan dil
konusu ve kavramı kalın çizgileriyle incelenmiĢ, daha sonra zaman kavramı konusunda
bilim adamlarının düĢüncelerine yer verilmiĢtir. Zaman ve mekân, günlük yaĢamımızın
bu ayrılmaz iki parçası; dilsel, sosyal, felsefi boyutlarıyla ele alınabilir. ÇalıĢmamızda
zaman konusu biçimbilimsel (morfolojik), görev tanımsal (fonksiyonel) ve sözdizimsel
yaklaĢımla dilbilgisel yönden irdelenmiĢtir.
Herkesin ortak kanısı zamanın dört ana ayağı olduğudur: öncelik, sonralık,
eĢzamanlılık ve süreklilik. Bu dört kavramı anlatabilmek için bütün diller ad
öbeklerinden, zarflardan, edat, bağlaç ve bunların türevleri olan dilsel öbeklerden
yararlanmaktadır. Her dil kendine özgü kurallar içerisinde bu anlatım biçimlerini
iii
kullanmaktadır. Bu genel bilgilerin ıĢığında, çalıĢmamızı dört ana eksen üzerine
oturtmaya çalıĢtık.
Ad öbekleri ve zarflar ile zaman kavramının her iki dilde de zengin bir anlatım
biçimi olduğunu saptanmıĢtır. Ancak edat öbekleri konusunda Fransızcanın “flexionnel”
bir dil olmanın verdiği avantajla daha geniĢ bir yelpazede zaman kavramını ifade
edebildiği görülmüĢtür. Türkçede bağfiiller adı verilen bağımsız bir çatı altında ele
alınan zaman bildiren zarf tümleçleri ile ilgili anlatım biçimlerinin, Fransızcada yan
cümle
bağlaçları,
gérondif,
participe
(présent,
passé)
biçimindeki
bağımsız
sınıflandırmalar içinde değerlendirildiği sonucuna varılmıĢtır.
AraĢtırmamızın uygulamalı bölümünü destekleyecek biçimde hem Türkçe hem
de Fransızcadan seçtiğimiz örnek cümlelerle konu sergilenmiĢtir. Sınırları, amacı iyi
çizilmiĢ dilbilimde “corpus” denilen kısa cümlelerle çok karmaĢık gibi gözüken zaman
kavramı, iki dil arasında yapılan karĢılaĢtırmalarla, yabancı dili öğrenen ve öğretenlerin
kafasındaki soru iĢaretleri ortadan kaldırılmaya çalıĢılmıĢtır.
AraĢtırmamız sırasında Türkçenin sanıldığının aksine, özellikle zaman
kavramını anlatım konusunda söz varlığının oldukça zengin olduğu tespit edilmiĢtir.
Türkçenin sondan eklemeli bir dil olması, sınıflandırma konusunda güçlükler
çıkarmakla birlikte dile bir anlatım zenginliği vermektedir. Özellikle Fransızcada
olmayan ikilemeler Türkçeye ince, ayırt edici ifade biçimleri kazandırmaktadır.
Anahtar kelimeler: Zaman kavramı, zarf tümleci, dilbilim, Fransızca dilbilgisi,
Türkçe dilbilgisi, karĢılaĢtırmalı dilbilim.
iv
ABSTRACT
COMPARATIVE EXAMINATION of ADVERBIAL TIME CLAUSES in
TURKISH and FRENCH
DAĞCI, Hilal
Master‟s Degree, Department of French Teaching
Thesis Advisor: Asst. Prof. Dr. Bahattin SAV
September – 2011, 109 Pages
In this study, Adverbial Time Clauses in Turkish and French will be
examined comparatively. General aim of this study is to determine similarities,
differences and equivalences between those two languages by examining and
comparing linguistic units such as nouns that state time, nominal clauses, adverbs,
prepositions, prepositional phrases, conjunctions, gerunds, participles and gerund
phrases.
In Turkey, there are many linguistic studies which illustrate time concept in a
language and which have been translated from French. In science world on which
interdisciplinary and inter cultural studies have been gaining more and more
importance, limited studies conducted in Turkish have encouraged us to conduct such
study.
In our thesis, language subject and concept, which is an integral part of
communication between the individuals, has been examined profoundly and then
scientists‟ thoughts on time concept have been given place. Time and place, two integral
parts of our lives, may be discussed in linguistic, social and philosophical dimensions.
In our study, the subject, time, has been examined in grammatical aspect with
morphological, functional and syntactic approaches.
General view is that the time has four legs: precedence of time, sequel of time,
synchrony, and continuum. All languages use noun phrases, adverbs, prepositions,
conjunctions and other linguistic phrases which are derived forms of these linguistic
units, to illustrate these four concepts. Every language uses phraseology within its
v
typical rules. In the light of this general knowledge, we tried to place our study on for
major axes.
It has been determined that time concept with noun phrases and adverbs is a rich
phraseology. However, it has been observed that French, with the advantage of being a
“flexionnel” language, can express time concept within a wider sense. It has been
concluded that phraseologies related to adverbial phrases named gerunds, that have
been discussed under an independent roof in Turkish language are interpreted in French
within independent categorizations of subordinating conjunctions, gérondif, participe
(présent, passé).
The subject is illustrated with example sentences in Turkish and French to
support our study‟s applied part. For time concept that seem very complicated,
questions of teachers and learners are tried to be answered in linguistics with lined
borders and aims, and short sentences named “corpus” by comparing these two
languages.
During our research, it was determined that Turkish is very rich in vocabulary
for narrating time concept, as opposed to popular belief. The fact that Turkish is an
agglutinative language offers richness in expression together with difficulty in
classification. Especially reduplications which are not present in French, brings Turkish
accurate and distinctive expressions.
Key Words: Time concept, adverbial clause, linguistics, French grammar,
Turkish grammar, comparative linguistics.
vi
ĠÇĠNDEKĠLER
JÜRĠ ÜYELERĠNĠN ĠMZA SAYFASI.................................................................................. i
ÖNSÖZ .................................................................................................................................... ii
ÖZET ...................................................................................................................................... iii
ABSTRACT ..............................................................................................................................v
ĠÇĠNDEKĠLER ..................................................................................................................... vii
KISALTMALAR LĠSTESĠ ................................................................................................... ix
1. GĠRĠġ ............................................................................................................................1
1.1. Problem ..................................................................................................................2
1.2. AraĢtırmanın Amacı .............................................................................................3
1.3. AraĢtırmanın Önemi.............................................................................................3
1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları ...................................................................................4
1.5. AraĢtırmanın Varsayımları .................................................................................4
1.6. Tanımlar ................................................................................................................5
2. YÖNTEM .....................................................................................................................6
2.1. AraĢtırmanın Modeli ............................................................................................6
2.2. Evren ve Örneklem ...............................................................................................6
2.3. Verilerin Toplanması ............................................................................................7
2.4. Verilerin Analizi ....................................................................................................7
3. KAVRAMSAL ÇERÇEVE .........................................................................................8
3.1. Dilin Hayatımızdaki Yeri ve Önemi ....................................................................8
3.2. Zaman Kavramının Yeri ve Önemi ..................................................................10
3.3. Adlar ve Ad Öbekleri .........................................................................................15
3.4. Zarf (Belirteç) ......................................................................................................17
3.5. Edat (Ġlgeç) ..........................................................................................................19
3.6. Bağlaç ...................................................................................................................23
3.7. Ortaç (Sıfat-fiil) ...................................................................................................25
3.8. Ulaç (Bağ-fiil) ......................................................................................................28
3.9. Zaman Tümleci Görevindeki Dil bilgisel Öğeler .............................................30
3.9.1. Adlar ve Ad Öbekleri, Ġkilemeler ve Zıtlıklar ............................................30
vii
3.9.2. Bir Zarf (Belirteç) Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi ...............................40
3.9.3. Bir Edat (Ġlgeç) veya Edat Öbeği Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi ......54
3.9.3.1. Öncelik Bildiren Ġfadeler .....................................................................54
3.9.3.2. Sonralık Bildiren Ġfadeler ...................................................................60
3.9.3.3. EĢzamanlılık Bildiren Ġfadeler ............................................................67
3.9.3.4. Öteki Zaman Dilimleri.........................................................................71
3.9.4. Bir Bağlaç Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi ............................................72
3.9.5. Bir Ortaç (Sıfat-fiil) Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi ............................72
3.9.6. Bir Ulaç Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi ................................................73
3.9.6.1. Öncelik Bildiren Ġfadeler .....................................................................73
3.9.6.2. Sonralık Bildiren Ġfadeler ...................................................................77
3.9.6.3. EĢzamanlılık Bildiren Ġfadeler ............................................................87
4. SONUÇ ve ÖNERĠLER ..............................................................................................99
KAYNAKÇA ........................................................................................................................105
viii
KISALTMALAR LĠSTESĠ
PROP. (Proposition)
CONJ. (Conjonction)
INF. (Infinitif)
P. PRÉSENT. (Participe Présent)
P. PASSÉ. (Participe Passé)
T.Y.
Tahsin Yücel
N. Y. Nuriye Yiğitler
S. T.
Semih Tiryakioğlu
ix
1
1. GĠRĠġ
Dil, duygu, düĢünce ve dileklerimizi sesli, sözlü ve yazılı göstergeler aracılığıyla
anlatmaya olanak sağlayan dizgedir. Dil olmasaydı bilim, sanat, teknik ve giderek
uygarlık doğabilir miydi? DüĢünce dünyamız böylesine serpilip geliĢebilir miydi?
Dille ilgili çalıĢmalar Milattan öncesine dayanır. Felsefeciler, dilin doğuĢuyla,
iĢleyiĢiyle ilgili önemli varsayımlar yapmıĢlardır. Örneğin Platon, dile naturalist bir
anlayıĢla yaklaĢmıĢ, Aristo ise dili uzlaĢmacı bir yöntemle ele almaya çalıĢmıĢtır. Dilde
sözcükler düzeyindeki sınıflamayı Platon ve öğrencisi Aristo’ya borçluyuz. Platon dilde
bir “fiil” ve bir “fail” olduğunu düĢünür. Bu yaklaĢım bize cümlenin isim ve fiil öbeği
olmak üzere iki ana bölümden oluĢtuğunu ileri süren 20. yüzyıl dilbilim akımlarından
“dağılımcılık” = “distributionnalisme” kuramını hatırlatmaktadır. Kök anlamıyla
“güzel ve doğru yazma” sanatı diye adlandırılan gramer üzerindeki ilk çalıĢmaları Aristo
baĢlatmıĢtır. Aristo “Grammatica” adlı eseriyle kendi dilindeki sözcüklerin biçimsel
sınıflandırmasını yapmaya çalıĢmıĢtır. GeçmiĢten günümüze dille ilgili çalıĢmalara
gönül vermiĢ tüm dilciler Aristo’nun “isim, sıfat, zamir, fiil, zarf, edat, bağlaç” gibi
morfolojik sınıflandırmasını kabul ederek evrimleĢtirmiĢlerdir.
Duygularımızı ve düĢüncelerimizi ifade ederken sese bürünmüĢ kavramlar olan
sözcükleri sözdizimsel eksende dilden seçtiğimiz bir kural çerçevesinde yan yana
getirerek cümle halinde anlatmaya çalıĢırız. Yukarıda yaptığımız basit biçimsel
sınıflandırma yerini cümle düzeyindeki görevsel sınıflandırmaya bırakmıĢtır. Bu
sınıflandırmada, cümle içindeki sözcükler yatay eksendeki (axe syntagmatique)
yerlerine göre özne, yüklem ve tümleç gibi ana görevleri yüklenirler.
Bir cümlede birçok sözcük bulunabilir ancak bu sözcüklerin her biri cümlede
farklı görevleri üstlenirler. Bunlardan biri de tümleçtir. Tümleçleri, düz tümleç, dolaylı
tümleç ve zarf tümleci biçiminde üçe ayırmak mümkündür.
Zarf tümleçleri yemeğin tadı tuzu gibidir. Güzel bir yemek; üzerine
ekleyeceğimiz soslarla, baharatlarla nasıl mükemmel hale getirilirse; ustaca kullanılan
zarf tümleçleri de cümlenin anlamını güçlendirir ve anlatıma sonsuz bir güzellik katar.
2
Dil incelemelerinin belki de en çok ihmal edilmiĢ bu ağır iĢçileri iletiĢim dünyasının
sloganı 5 n 1 k söyleminde 5 n görevini üstlenir: ne, nerede, nasıl, niçin, ne zaman. ĠĢte
“ne zaman?” sorusuna cümlemizde zaman bildiren zarf tümleçleri cevap verir.
Tezimizde zaman bildiren zarf tümleçlerini Türkçeden ve Fransızcadan
seçtiğimiz örneklerle karĢılaĢtırmalı olarak inceleyeceğiz.
1.1.
Problem
YaĢadığımız evrende süre gelen değiĢiklikler, teknolojik geliĢmeler, çağdaĢ
öğrenme süreçleri gibi durumlar, toplumların diğer toplumlarla iletiĢim kurma isteğini
doğurmuĢtur. Toplumlararası iliĢkiler geliĢtikçe, yabancı dil öğrenme arzusu da buna
paralel olarak günden güne artmıĢtır.
Üzerinde durulması gereken Ģey, yabancı bir dili iyi öğrenmek için, insanın
kendi anadilini bütün hatlarıyla çok iyi bilmesi ve özümsemesidir. Ġki dil arasında
sağlıklı bir karĢılaĢtırmanın yapılabilmesi öncelikle yapıları farklı olan iki dili iyi
kavramak, iyi anlamakla mümkündür.
Türkçe ve Fransızca farklı dil ailelerine mensup iki dildir. Fransızca
“flexionnel”, Türkçe ise “aglutinant” yani sondan eklemeli bir dildir. Bu da iki dilin
yapıları açısından çok farklı özellikler gösterdiğini anlatmak için yeterlidir. Türkçenin
bitiĢken, Fransızcanın bükünlü bir dil olması, bu farklılığı zaman bildiren zarf
tümleçlerinin incelenmesi sırasında da gösterecektir.
Zaman, baĢı ve sonu olmayan, kalıplara sığmayacak kadar geniĢ, soyut bir
kavramdır. Fiillerle ortaya konan iĢ, hareket veya olayın geçmiĢ, Ģimdi ve gelecek
olmak üzere üç ana dilime böldüğümüz soyut zaman çizgisinin tam olarak neresinde
geçtiğini belirlemek kolay değildir. Zaman bildiren zarf tümleçleri aracılığı ile bu soyut
kavramı daha anlaĢılır hale getirmeye çalıĢırız. Bu nedenle zaman bildiren zarf
tümleçlerinin
düĢünüyoruz.
derinlemesine
incelenmesinin
yapılmasının
gerekli
olduğunu
3
1.2.
AraĢtırmanın Amacı
Bu araĢtırmanın amacı, Türkçeden hareketle, Fransızcadaki zaman bildiren zarf
tümleçlerinin incelenmesi ve karĢılaĢtırılması sonucu ulaĢılan, iki dil arasındaki
benzerlikler, farklılıklar, eĢdeğerlikleri tespit etmektir.
Tahir Necat Gencan’a göre, “cümlenin kuruluĢunda sözcükleri görev
bakımından üç ana türe ayırmak mümkündür. Temel sözcükler (isim, zamir, fiil), uydu
sözcükler (sıfatlar ve zarflar), söz ulakları (edatlar ve bağlaçlar)” (2007, s. 183). Ancak
buradaki sözcükleri konuluĢ anlamlarına göre değil kullanılıĢ durumlarına göre
sınıflandırmak gerekir. Biz de bu varsayımdan hareketle zaman bildiren zarf
tümleçlerini adlar, zarflar, edatlar, bağlaçlar, ortaçlar ve ulaçlar yönünden incelemeyi
gerekli bulduk.
Konuyla ilgili hareket noktası Fransızca olan birçok çalıĢmaya tezin
hazırlanması sırasında tanık olunmuĢtur. Ancak Türkçeden Fransızcaya doğru bir
incelemenin ve karĢılaĢtırmanın akademik düzeyde yapılmadığı görülmüĢtür. Bu bizi
böyle bir tez konusu çerçevesinde çalıĢma konusunda cesaretlendirmiĢtir.
1.3.
AraĢtırmanın Önemi
Zaman konusu, dilin iĢleyiĢini ve imkânlarını belirleme bakımından oldukça
önemlidir. Türkiye’de bu konu üzerinde çok fazla çalıĢma yapılmamıĢtır. Dille ilgili
çeĢitli kaynak kitaplarda bu konu, farklı adlarla ve değiĢik oranlarda ele alınmıĢtır.
Dolayısıyla bu konu üzerindeki çalıĢmaların noksanlığından hareketle, zaman
tümleçlerinin hem Türkçede, hem Fransızcada nasıl, ne Ģekilde kullanıldıklarını ve bu
konunun öğrencilere en doğru ve yalın Ģekliyle nasıl öğretilebileceğini ayrıntılı bir
biçimde ele alıp tespit edeceğiz.
Türkçede kullandığımız zaman bildiren tümleçlerin Fransızcadaki kullanımlarını
tespit etmek, oldukça karmaĢık olan zaman konusunun öğrenciler tarafından daha iyi
kavranmasına, her iki dilin karĢılaĢtırılarak analiz edilmesi sonucu hazırlanacak
4
örneklerin öğrenciler tarafından daha kolay anlaĢılmasına, bilginin kalıcı olarak
öğrenilmesine hem öğretmenler, hem de öğrenciler açısından ıĢık tutacaktır.
AraĢtırmanın Sınırlılıkları
1.4.
Yapılması tasarlanan bu çalıĢma da, çoğu araĢtırma gibi belirli sınırlılıklara
sahiptir. AraĢtırmada istenilen sonuca ulaĢabilmek için, çalıĢmanın, seçilen örnekler
üzerinden aĢağıda belirtilen kavram ve baĢlıklar altında yürütülmesi planlanmaktadır:
- Adlar / Ad Öbekleri (Groupes Nominaux)
- Zarflar (Les Adverbes)
- Edatlar / Edat Öbekleri (Les Prépositions / Groupes Prépositionnels)
- Bağlaçlar (Les Conjonctions)
- Ortaçlar (Le Participe sözcüğü kavramın bir bölümünü içine alır)
1. ġimdiki zaman ortacı (Le participe présent)
2. GeçmiĢ zaman ortacı (Le participe passé)
- Ulaçlar (Le Gérondif sözcüğü kavramın bir bölümünü içine alır)
Her dil, kendi içerisinde toplumu oluĢturan katmanların dili kullanma ve
konuĢma özelliklerine göre edebi, standart ve halk ağzı olmak üzere üç düzeyde
incelenebilir. Bu tezde standart dilde, günlük dilde kullanımlar çerçevesinde bir
karĢılaĢtırma yapmak uygun bulunmuĢtur. Ayrıca fiillerle ilgili zaman çekim tabloları
araĢtırmanın dıĢında tutulmuĢtur.
1.5.
AraĢtırmanın Varsayımları
Bu tez çalıĢmasında aĢağıdaki varsayımlardan hareket edilecektir:
1. Türkçe ile Fransızcanın dilbilgisi farklıdır.
2. KarĢılaĢtırma sadece yabancı dilin çok iyi kavranmasından ibaret değildir.
3. Dili, yine dil aracılığı ile araĢtırırız ve anadilimizin dilbilgisine nesnel bir
gözle bakmak güçtür.
5
1.6.
Tanımlar
Tezin yazımı sırasında aĢağıdaki dil bilgisel tanımlamalar Türkçe ve Fransızca
kısaltılmıĢ olarak aĢağıdaki Ģekilde verilecektir:
Ad / Ġsim (Nom): Bir kimseyi, bir Ģeyi anlatmaya, bildirmeye yarayan söz, isim.
Zarf / Belirteç (Adverbe): Bir fiilin, bir sıfatın veya bir baĢka zarfın anlamını
zaman, yer, ölçü, nitelik, soru kavramları bakımından etkileyen kelime.
Edat / Ġlgeç (Préposition): Yalnız baĢına bir anlam taĢımayan, isim ve isim
soylu kelimelerden sonra gelerek o kelime ile diğer öğeler arasında ilgi kuran kelime.
Bağlaç (Conjonction): EĢ görevli kelimeleri veya kelime gruplarını birbirlerine
bağlayan kelime türü, rabıt.
Ortaç / Sıfat-fiil (Le participe): Tümleç olabilen, isim ve sıfat gibi kullanılan
fiil asıllı kelime, sıfat-fiil, partisip.
Ulaç / Bağ-fiil (Le gérondif): Zarf olarak kullanılan fiil soyundan kelime,
gerundium.
6
2. YÖNTEM
Sözcüklerin morfolojik temelli bölüme ayırma biçiminde incelenmesi geleneksel
yöntemi oluĢturur. Bir sözcük kullanıldığı yere göre ad, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç,
fiil ya da fiilimsi olabilir. Sözcüklere anlamını dikey eksen üzerindeki (axe
paradigmatique) dağılımları değil, yatay eksen üzerindeki (axe syntagmatique) yerleri
ve komĢularıyla girdiği ikili iliĢkiler kazandırmaktadır. Dilbilimin bu temel
kavramından hareketle zaman bildiren zarf sözcüklerini tek tek değil, bir bağlam
içerisinde göstermeye çalıĢtık. Çünkü sözcük anlamını bağlam içerisinde kazanır. Bir
sözcüğün tek baĢına bir anlamı yoktur çünkü birden çok anlamı vardır. Yöntemimizi ve
araĢtırma modelimizi bu temel yaklaĢımdan hareketle çizmeye çalıĢtık.
Bu bölümde çalıĢmada izlenen bilimsel yaklaĢımın araştırma modeli, çalıĢmanın
evren ve örneklemi, veri toplama teknikleri ile verilerin analizi bölümleri yer
almaktadır.
2.1.
AraĢtırma Modeli
Bu araĢtırmada, günümüzün öğrenme ve öğretme yaklaĢımları çerçevesinde,
çalıĢmamızda kullanılabilecek yöntem ve teknikler belirlenerek, mevcut olan uygulama
örnekleri, alıĢtırmaları ve bu konu hakkında yazılmıĢ olan kitaplar, makaleler, varsa
daha önceden yazılmıĢ tezler gözden geçirilerek, bu materyalin Fransızca dilbilgisi
öğretimine etkileri üzerine bir takım sonuçlara ulaĢılmaya çalıĢılmıĢtır.
2.2.
Evren ve Örneklem
AraĢtırmanın evreni; Türkçe ve Fransızcadaki zaman bildiren tümcelerin
karĢılaĢtırma yapılarak Fransız dili ve dilbilgisi öğretiminde nasıl kullanıldığıdır.
Örneklem ise bu yöntem ve tekniklerin Fransız dili grameri eğitimi alanında
kullanılması ve uygulanmasıdır.
7
2.3.
Veri Toplama Teknikleri
Verilerin toplanmasında kaynak olarak, konumuzla ilgili yazılmıĢ kitaplar,
konuyu içine alan Türkçe ve Fransızca dilbilgisi kitapları ile ders kitapları, romanlar,
öğrenme ve öğretme yaklaĢımlarını konu alan kitaplar, çeĢitli dergiler, gazeteler,
televizyon haberleri, çeviri metinler, daha önceden yazılmıĢ yüksek lisans veya doktora
tezleri, bilimsel makaleler kullanılmıĢtır.
2.4.
Verilerin Analizi
AraĢtırmada kaynak taraması, gözlem yoluyla özenli bir Ģekilde seçilen
eserlerden yapılmıĢtır. Yapılan incelemeler sonucu elde edilen verilerden bilgi verici ve
kullanıĢlı sonuçlar çıkarmak için kaynaklarla karĢılaĢtırma yapılarak veriler tekrar
süzgeçten geçirilmiĢ ve yargı cümleleri elde edilmiĢtir. Tez içerisinde bilgi kirliliğini
önlemek için konu dıĢı, kapsam dıĢı eserler elenmiĢtir. Ayrıca söz konusu veriler
çalıĢmanın alandaki geliĢimine ve önemine bağlı olarak referanslarla desteklenmiĢtir.
Tezimizin kaynakça bölümünde yararlandığımız ve bizzat alıntı yaptığımız
eserler verilmiĢtir. Yabancı kaynaklardan aldığımız örnek cümleler tarafımızdan
Türkçeye çevrilmiĢtir.
8
3. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Dilin Hayatımızdaki Yeri ve Önemi
3.1.
Ġnsan, duygu ve düĢünceleri olan, söz konusu duygu ve düĢüncelerini
baĢkalarıyla paylaĢma ihtiyacı duyan sosyal bir varlıktır. Ġnsanların oluĢturduğu
toplulukların ortak değerlere sahip toplumlara, giderek uluslara dönüĢmesi ancak dil
aracılığı ile gerçekleĢmektedir.
Dil,
insanların
birbirleriyle anlaĢabilmeleri, iletiĢim
kurabilmeleri için
yararlandıkları en önemli araçtır. Dil bir ulusun söz varlığı, Dağlarca’nın deyiĢiyle “ses
bayrağıdır”. Dilin yapısı, özellikleri konusunda yorulmadan çalıĢan, kuramlar üreten,
öneren dilbilimciler dili kendilerine özgü sözcük ve terimler kullanarak tanımlamaya
çalıĢmıĢlardır.
Dili kültürel, toplumsal bir ürün olarak ele alan Amerikan Yapısalcılığının
saygın isimlerinden Sapir’e göre “dil, istemli olarak üretilen bir simgeler düzeni
aracılığıyla düĢünce, duygu ve isteklerin bildiriĢiminde kullanılan, içgüdüsel olmayan,
yalnızca insana özgü bir yöntemdir” (1983, s. 46).
Prag Okulunun en önemli temsilcisi ve ĠĢlevsel Dilbilimin kurucusu Martinet ise
dili Ģu sözlerle tanımlamaya çalıĢmaktadır. “Dil, insan deneyiminin, topluluktan
topluluğa değiĢen biçimlerde, anlamsal bir içerikle sessel bir anlatım kapsayan
birimlere, baĢka bir deyiĢle anlam birimlere ayrıĢtırılmasını sağlayan bir bildiriĢim
aracıdır” (1985, s. 13).
Genel Dilbilim, Anlambilim konularındaki kayda değer çalıĢmalarıyla
Türkiye’deki bilim insanlarına örnek olmuĢ, öncülük etmiĢ Aksan ise dili, “düĢünce,
duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak öğeler ve kurallardan
yararlanılarak baĢkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok geliĢmiĢ bir dizge”
olarak düĢünmektedir (2000, s. 55).
9
Türkçenin geliĢip serpilmesi, zenginleĢmesi konularında önemli katkılarda
bulunmuĢ “dil emekçisi” Dilaçar, insan, toplum üçgenine vurgu yaparak dili Ģöyle
tanımlamaktadır. “Dil, insan tarihinin herhangi bir çağında, belli bir topluluğun veya
toplulukların içinde, kamunun kullanmasıyla evrim geçirerek saymaca değer kazanmıĢ
ve tanınabilir bir duruma göre düzenlenip telaffuz edilen boğumlu seslerden meydana
gelmiĢ bir anlatım ve anlaĢma aracıdır” (1968, s. 5).
Yukarıda yaptığımız dört alıntı da dilin bir iletiĢim aracı ve kendine özgü bir
sistemi olduğu konusunda birleĢmektedir. Bu tanımlamalar ayrıca; farklı dillerin de ses
ve anlam açısından birtakım ortak öğelere sahip olabileceğini dolaylı olarak ifade
etmektedir.
Tarihsel süreçte dille ilgili önemli çalıĢmalar yapılmıĢ, bilim dünyasına sayısız
eserler kazandırılmıĢtır. Geleneksel yöntemleri, artzamanlı bakıĢ açısını benimseyerek
yapılan ve çoğunlukla dil ve edebiyat tarihi, dilin evrimi ve kökenbilim konularına
yoğunlaĢan bu eserler zaman içinde yerlerini daha çağdaĢ ve eĢzamanlı yöntemin
uygulandığı eserlere bırakmıĢtır.
XX’ inci yüzyılın baĢlarında Ferdinand de Saussure (1857–1913) dil
incelemelerine “gösterge / signe” kavramını sokarak özel bir bakıĢ açısı geliĢtirmiĢtir.
Modern Dilbilimin kurucusu Ġsviçreli dilbilimci “Dildeki bir öğe değerini, öbür öğelerin
tümüyle kurduğu karĢıtlıktan alır” diyerek sistem kavramının altını çizmiĢ ve
yapısalcılığın kapısını aralamıĢtır (1976, s. 126). “Artık modası geçti diye yargılayanlar
bile çalıĢmalarında ona göndermeler yapmaktan, onun kuramlarından yararlanmaktan
kendilerini alamazlar” (Kıran, 2002, Önsöz Bölümü).
Kendisinden
esinlenen
Bloomfield
ve
Harris
“Dağılımcılık
/
Distributionnalisme” kuramını geliĢtirmiĢlerdir. 1950’li yıllarda Chomsky “Üretici
DönüĢümsel Dilbilgisi / Grammaire générative transformationnelle” kuramıyla dilbilgisi
çalıĢmalarına farklı bir boyut kazandırmıĢtır. Özellikle son iki yaklaĢım; cümleyi
kendisini oluĢturan temel bileĢenlere, yani öbeklere ayırarak incelemeyi yeğlemiĢtir.
Dilin aslında bu temel yapı taĢlarının üzerine oturduğunu; dilde var olan “doğurganlık”
ve “dönüşümler” sayesinde gerçekte çatıları aynı ama anlamları farklı binlerce cümleye
ulaĢılabileceğimizi vurgulamıĢtır.
10
3.2.
Zaman Kavramının YaĢamımızdaki Yeri ve Önemi
Zaman
Bekleyenler için çok yavaş
Korkanlar için çok hızlı
Yas tutanlar için çok uzun
Sevinenler için çok kısadır.
(Virginia Üniversitesi’ndeki Kum Saati yazıtı)
KuĢkusuz insan yaĢamında çok önemli iki kavram vardır; zaman ve mekân.
Ġnsanın hayattaki en önemli hazinesi zamandır. Neden? Çünkü zaman, sandığımızdan
çok daha kısadır ve öyle çabuk geçer ki, ellerimizden kaçıp gittiğinde anlarız onun
değerini. BoĢ yere geçirilen zamanın telafisi yoktur. BoĢa harcanan anlarla geçirilmiĢ
bir yaĢam, hiç yaĢanmamıĢ gibidir. ĠĢte bu nedenle, yaĢamımız boyunca onu elimizden
geldiği kadar dolu dolu geçirmek de bizim elimizdedir, çünkü o insanoğlunun Ģüphesiz
en büyük sermayesidir.
GeçmiĢten günümüze zaman kavramı, felsefecilerin, toplumbilimcilerin, din
adamlarının, fizik, matematik gibi pozitif bilimlerin en önemli ilgi alanlarından biri
olmuĢtur. Yani zaman bilim dünyasının kadim bir konusudur.
Zaman, baĢlangıcı ve sonu olmayan; hatta baĢlangıcı ve sonu düĢünülemeyen bir
akıĢtır. Türkçe Sözlük zamanı “olayların ardıĢıklığını görerek aklımızda yarattığımız ve
olayların bundan sonra da içinde olup biteceğini düĢündüğümüz, baĢı ve sonu olmayan
soyut kavram” diye tanımlamaktadır.
Konumuza geçmeden evvel, zaman kavramı konusunda değerli araĢtırmacıların
düĢüncelerine de yer vermek isteriz. Çünkü her alanda olduğu gibi bu alanda da,
araĢtırmacılar arasında bazı görüĢ ayrılıkları görülmektedir.
Kıran’ a göre özetle zaman, hem kültürel, hem de çok boyutlu bir sorun teĢkil
eder. “Zamanı kültürel olarak açıklayacak olursak; bu ait olduğumuz uygarlığa ve
yaĢadığımız çevreye göre farklı biçimlerde algılanabilir. Zamanı çok boyutlu olarak
açıklarsak; bunu da seçtiğimiz bakıĢ açısına göre değerlendirebiliriz” (2003, s. 161).
11
Kavrama felsefine bir derinlik kazandırmaya çalıĢan Akerson’a göre zaman:
Gerçekte, kesintisiz süregiden bir akıĢtır, baĢı, ortası ve sonu yoktur. Ancak, zamanı
gerçekteki bu akıĢkan niteliğiyle ele almak dünyayla baĢa çıkabilmek açısından son derece
engelleyicidir. Ġnsanlar, zaman kavramına kendi sınırlı yaĢamları açısından bir düzen
getirmiĢler ve üç temel alt zaman dilimi oluĢturmuĢlardır: GeçmiĢ, Ģimdi ve gelecek.
Ġnsanların, geçmiĢi anımsama ve değerlendirme, Ģimdi ve Ģu anda olanı geçmiĢten ayırabilme
ve geleceği tasarlama yetisi vardır, bu yeti dünya iĢlerini düzenlemede büyük kolaylıklar
sağlar (2000, s. 142).
Türkiye’de dilbilimle ilgili çalıĢmaların öncüsü olan Vardar konuya dilbilimsel
olarak yaklaĢarak zamanı “eyleme bağlı olarak gerçek ya da doğal sürenin çeĢitli
dilbilgisel bölümleniĢlerini belirten ulam ve ulama bağlı olarak ortaya çıkan alt
ulamların her biri” olarak düĢünmektedir (1980, s. 166, 167).
Dille uğraĢanlar da zaman konusuna felsefi ve dilbilimsel açıdan yaklaĢmaktan
çok cümle temelinde ve yüklemin anlamını belirtmeye yarayan zarflar özelinde
incelemeye çalıĢmıĢlardır.
Aksan için zaman, “eylemin anlattığı iĢin, devinimin zaman açısından
belirlenmesi, kesinleĢtirilmesi kavramıdır” (1980, s. 101).
Bu baĢsız ve sonsuz soyut akıĢ içinde olup biten iĢlerin, eylemlerin anlatılıĢı
bakımından zamanı süre, öncelik, sonralık ve eĢzamanlılık temelinde düĢünmek ve
incelemek mümkündür. Zaman bildiren her öğe aslında bu soyut sonsuzluk kavramını
bir biçimde kısıtlamaktadır.
Topaloğlu’na göre zaman “fiilin belirttiği sürenin çeĢitli parçalarını bildiren
kategori ve bu kategoriye bağlı olarak ortaya çıkan alt bölümlerin her biridir” (1989, s.
165).
Banguoğlu, zamanı fiillerin çekim tablosu açısından değerlendirmektedir. “Fiil
tarafından ifade edilen olup bitenin içinde geçtiği zaman bölümüne fiilin zamanı
(temps) deriz: bilmiĢim (geçmiĢ zaman), biliyorum (Ģimdiki zaman), bileceğim (gelecek
zaman) gibi” (1979, s. 139, 140).
12
Türkçe ve Fransızcada zaman bildiren zarf tümleçlerinin karĢılaĢtırılarak
incelenmesi konulu bu tezi yazarken sınıflandırma konusunda birinci önceliği
verdiğimiz Gencan, “zaman, baĢlangıcı sonu olmayan baĢlangıç ve sonu düĢünülmeyen
soyut bir kavramdır, bir akıĢtır. Bu dinmez akıĢı sınırlandırmak, bölümlere ayırmak;
onu durdurmaya kalkıĢmak gibi boĢ bir tutumdur” demektedir. (1979, s. 272, 273)
Görüldüğü gibi, zaman kavramı araĢtırmacılar tarafından farklı açılardan ele
alınmıĢtır. Fakat biz, zaman kavramını değiĢik bir açıdan yani alıĢılmıĢ fiilin zamanı
konusunun aksine, bu konuyu zaman bildiren tümceler bakımından ortaya koymaya
çalıĢacağız.
Kıran, üç tür zaman algısından söz etmektedir: fiziksel zaman, süredizimsel
zaman ve dilsel zaman. Fiziksel zaman; her bireyin zamanı kendi deneyimine göre
algılamasıdır. Bu özgür algılama nedeniyle aynı zaman süresi göreceli olarak algılanır.
Örneğin, güzel zamanların kötü zamanlardan daha çabuk geçtiği izlenimine kapılınır.
Süredizimsel zaman; bireylerin toplumda bir arada yaĢamalarının zorunlu koĢuludur.
Bu, toplumsal bir nitelik kazanmıĢ olan takvim zamandır. Dilsel zaman ise; özetle,
doğal sürenin çeĢitli bölümlerini belirten bir dil bilgisel ulamdır. Söz konusu zamanın
en temel özelliği, tümceyi üreten kiĢinin anlatma anına bağlamasıdır. ġu Ģekilde
sınıflandırabilir: Ģimdiki, geçmiĢ, gelecek zaman. (2003, s. 162)
ġimdiki zaman: ġu an, A. de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’ini okuyorum.
GeçmiĢ zaman: Bu yaz, A. de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’ini okudum.
Gelecek zaman: Zamanım olunca, A. de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’ini
okuyacağım. (2003, s. 162)
Bir iĢin, bir oluĢun gerçekleĢmesi için iki koĢula gerek vardır. Bunlardan biri
eylemi gerçekleĢtiren kiĢi, öbürü eylemin gerçekleĢtiği zamandır. Dolayısıyla eylemde
var olan zaman soyuttur ve sözcüklerle tanımlanamaz. Peki, bu soyut zamanı nasıl
somuta çevirebiliriz? Elbette zaman belirteçlerinin yardımı ile.
Zaman baĢı ve sonu olmayan, göreceli bir kavram olmakla birlikte, bir eylemin
içinde bulunduğu soyut süredir. Her insanın zamanı anlayıĢ biçimi farklıdır. Ġnsanoğlu
zaman kavramını bir takım gruplara ayırır ve sınıflandırmaya çalıĢır. Çünkü insan
13
konuĢtuklarını, söylediklerini, yazdıklarını bu zaman çizgisi üzerine yerleĢtirme
zorunluluğunu hisseder.
GeçmiĢ zaman; yaĢanmıĢlık, bitmiĢlik ifade eder. ġimdiki zaman; içinde
bulunulan anı gösterir ve aynı zamanda süreklilik ifade eder. Gelecek zaman ise,
yaĢanmamıĢlık, bitmemiĢlik anlatır.
Zaman soyut bir kavramdır, değiĢkendir, görecelidir. Bunları biliyoruz. ġunu da biliyoruz:
Her hareketi zamanın bir yerinde yaparız. Sözü söylediğimiz anı “Ģu an” diye kabul edersek
kimi eylemler konuĢtuğumuz andan önce yapılmıĢtır, kimileri daha sonra yapılacaktır,
kimileri de her zaman yapılır (Hepçilingirler, 2004, s. 250).
Her eylemin bir yapanı, bir de yapılma zamanı; olmazsa olmaz bir durumdur.
Çünkü söz konusu eylemin gerçekleĢebilmesi, hem iĢ, oluĢ ya da kılıĢı yapan bir
varlığa, hem de iĢ, oluĢ ya da kılıĢın yapıldığı zamana bağlıdır. Yani, tüm eylemlerin
soyut olsa bile bir öznesi ve yapıldığı zaman vardır. Bu yüzden, bütün eylemler kendi
içinde bir zaman kavramı barındırırlar.
Türkçe, zaman ifade eden birimler bakımından çok zengindir. Bildirme kipleri içinde ele
alınan zaman eklerinin eylemde anlatılmak istenen zamanı belirgin olarak verdikleri, dilek
kiplerinin ise, zamandan uzak yalnızca bir dileği, isteği, ricayı, zorunluluğu, emri vb. aktarma
görevi üstlendikleri genel kanıdır. Dil bilgisi kitaplarımızda ikisi geçmiĢ olmak üzere beĢ
zamandan -görülen geçmiĢ zaman, anlatılan geçmiĢ zaman, Ģimdiki zaman, geniĢ zaman,
gelecek zaman- söz edilir. Ancak bunların sayısal olarak azlığına bakıp Türkçenin zaman
bakımından kısırlığını düĢünmek, gerçekle bağdaĢmaz. Çünkü bu ekler, yalnızca zamanı
geçmiĢ-gelecek çizgisinde bir yere yerleĢtirmekle yükümlüdürler. Asıl zaman bildirme, yani
zamanı dilimleyerek darlaĢtırma ve netleĢtirme iĢlevi, zaman ifade eden birimlerle
sağlanmaktadır. Zaman ifade eden sözcükler de, etkin bir anlatım sağlayacak ölçüdedir,
boldur Türkçede (Üstünova, 2005, s. 187, 201).
Gerek Türkçe gerek Fransızcada sözcükler cümle içerisindeki yerlerine göre ve
yüklemle olan iliĢkilerinden hareketle görev alırlar. Kimi özne, kimi yüklem, bazıları
düz tümleç veya dolaylı tümleç, bazıları ise zarf tümleci. Bu soyut sonsuzluk kavramını
kısıtlamak için, cümlede zaman bildiren zarf tümleci görevini yüklenebilecek aĢağıdaki
dilbilimsel ögeleri kullanıyoruz.
14
Bağımsız (yalın) adlar (gece, gündüz)
Ad öbekleri (her gün, bazı akĢamlar, haftada bir kez)
Ġkilemeler (günden güne, sabah sabah)
Zıtlıklar (gece gündüz, yaz kıĢ)
Zarflar (dün, bugün, yarın, biraz önce, biraz sonra, ikide bir)
Edatlar ve edat öbekleri (sabaha kadar, dünden beri, cevap vermeden önce)
Bağlaçlar ve ortaçlar (kâh… kâh) ve (gelecek yıl, geçen ay)
Ulaçlar / bağ fiiller (çocukken, bahar gelince, güneĢ batıncaya kadar, yaĢadıkça)
Bu sözcüklerin temel görevi fiili ya da fiilimsiyi çeĢitli yönlerden (burada
zaman) etkilemek ve sınırlamaktır. Bu nedenle cümle içindeki yeri genellikle eylemin
yanındadır. Ancak Türkçe cümlelerde sözcüklerin önemi eyleme yaklaĢtıkça arttığından
asıl söylenmek, vurgulanmak istenen söz eylemin yanına getirilir. Bu durumda doğal
olarak belirtecin yeri değiĢir. Eylemin yanında yer alması gereken belirteç cümlenin
ortasına ve zaman ile yer belirteçlerinde olduğu gibi cümlenin baĢına gelebilir. Zaman
belirteçleri iĢlevsel dilbilimde otonom = bağımsız sözcükler diye kabul edilir.
Yarın Bursa’ya gideceğim. Bursa’ya yarın gideceğim.
Demain j’irai à Bursa. J’irai demain à Bursa. J’irai à Bursa demain.
ÇalıĢmamızda zaman kavramını belirli sınırlılıklar içerisinde irdelemeye
çalıĢacağız. Bu sınırlılıkları dört baĢlık altında toplamamız mümkündür:
-
Öncelik bildiren ifadeler (Antériorité)
-
Sonralık bildiren ifadeler (Postériorité)
-
EĢzamanlılık bildiren ifadeler (Simultanéité)
-
Öteki zaman dilimleri (Expressions générales du temps)
Öncelik, sonralık, eĢzamanlılık kavramlarının temel cümle, yan cümle ayırımı
içinde değerlendirilmesi gerektiğini Ģimdiden vurgulamak istiyoruz.
Zaman bildiren zarf tümleci görevini üstlenme özelliğine sahip yukarıda not
ettiğimiz dil bilgisel birimleri ayrı ayrı inceleyerek tezimizin kavramsal çerçevesini
çizmeye ve netleĢtirmeye çalıĢacağız.
15
3.3.
Adlar ve Ad Öbekleri
Canlı ve cansız varlıkları, bir yeri, kurumu, kısaca soyut ya da somut kavramları
isimlendirmeye yarayan sözcüklere ad diyoruz. ĠĢlevsel dilbilgisinde adlar cümlede
fiilin kendisine yüklediği tüm görevleri üstlenebilir: özne, tamlamalar, nesne, dolaylı
tümleç, her türden zarf tümleci.
Zaman bildiren adları basit adlar, ad öbekleri ve türemiĢ adlar biçiminde üç ana
baĢlıkta incelemek mümkündür:
Basit adlar: Gün (pazartesi, salı …), ay (ocak, Ģubat …), mevsim adları
(yaz, kıĢ, …), saatle ilgili düzenlemeler (saat, dakika, saniye, …) gibi.
Zaman kavramını ifade eden basit adlar hem yalın halde hem de hal ekleri almıĢ
biçimde kullanılabilir. Cümlede “ne zaman?” sorusuna cevap verebildiklerinde zarf
tümleci görevini üstlenirler. AĢağıdaki birkaç örneğin savımızı doğrulamak için yeterli
olacağını düĢünüyoruz.
Pazartesi tiyatrolar kapalıdır. (yalın hal)
Sabah Ġzmir’de olacağız. (yalın hal)
Sizi pazartesiye bekliyorum. (-e hali)
Sabaha Ġzmir’de olacağız. (-e hali)
Deprem pazartesi akĢamı oldu. (-i hali)
Pazartesileri tiyatrolar kapalıdır. (-i hali)
Temmuzda / temmuz ayında tatile çıkacağız. (-de hali)
Baharda doğa çiçeklerle bezenir. (-de hali)
Ödevini akĢamdan hazırla. (-den hali)
Biletinizi cumadan ayırtın. (-den hali)
Türkçede ismin –i halinde kullanılan sözcük zaman bildiren zarf tümleci
görevinde kullanıldığında bir ad öbeği örneğin isim tamlaması Ģeklinde (pazartesi
akĢamı) veya çoğul eki alarak (pazartesileri) kullanılmaktadır. Aksine durumlarda
çoğunlukla nesne / düz tümleç görevini yüklenmekte ve “neyi?” sorusuna yanıt
vermektedir. (Pazartesiyi / pazartesileri iple çekiyorum.)
16
Dilbilimdeki
incelemeler
dilbilgisi
çalıĢmalarını
yakından
etkilemiĢtir.
Dağılımcılık kuramı Türkçe Dilbilgisine yeni dilsel birimleri kazandırmıĢtır. “Syntagme
nominal”, “groupe verbal, prépositionnel” gibi tanımlamalar çeviri yoluyla dilbilgisi
kitaplarında yerlerini almıĢ ve Türkçe dilbilgisi üzerine çalıĢmalar yapacak
araĢtırmacıların anlatım süreçlerini güçlendirmiĢtir. “İsim takımları”, “ad öbekleri”,
“edat öbekleri” gibi dilsel tanımlamaları bu çalıĢmalara borçluyuz.
Ad öbekleri = groupes nominaux içinde en az bir adın bulunduğu iki
veya daha çok dil bilgisel öğeden oluĢur.
Her gün, geçen gün, bütün gün, önceki gün, bazı geceler, bir bahar
akĢamı, iki haftada bir, haftada iki kez, 4 Mayıs cuma / günü, üç saat, beĢ
gün, sekiz sene, bu hafta, yarın sabah, dün akĢam…
TüremiĢ adlar: yazın, güzün, kıĢın, baharın, sabahleyin, öğleyin,
akĢamleyin, geceleyin, kuĢlukta, Ģafakta, günlerce, aylarca…
Tezimizde
Türkçe
ve
Fransızcada
zaman
bildiren
zarf
tümleçlerini
karĢılaĢtırırken zaman bildiren yalın adları (çarĢamba, gece, gündüz gibi), hal eki almıĢ
adları (cumaya, temmuzda, akĢamdan gibi), edat öbeği oluĢturmayan ad öbeklerini (4
Mayıs cuma / günü, haftada iki kez, her gün, dün akĢam gibi), zaman bildiren türemiĢ
adları (yazın, baharın, günlerce gibi) aynı çatı altında inceleyeceğiz.
Türkçeyi Fransızcadan farklı kılan özelliklerden biri de ikilemelerdir.
Günbegün, günü gününe, günden güne, çağdan çağa, akĢam akĢam, akĢamdan akĢama,
yıllar yılı… Zaman bildiren bu söz öbekleri dilimize zengin bir anlatım gücü
katmaktadır.
Yaz kıĢ, gece gündüz, akĢam sabah ve daha nice zıtlık üzerine kurulu ad
öbekleri dillerin anlatım olanakları içinde yerlerini almıĢlardır. KarĢıt anlamlı zaman
adlarının birlikte kullanılmasından doğan öbekler süreklilik anlamı taĢıyan zaman zarfı
olarak görev yaparlar.
17
3.4.
Zarf / Belirteç (Adverbe)
Zarf, bir baĢka deyiĢle belirteç (adverbe); fiillerin ve sıfatların önüne gelerek
anlattıkları kılıĢ, oluĢ veya vasıfları açıklayan, ya da değiĢtiren kelimelerdir.
Özkırımlı (2006, s. 209), Hengirmen (1999, s. 82) Kahraman (2005, s. 82),
Banguoğlu (2004, s. 374) zarfı özetle fiillerin, fiilimsilerin, sıfatların ya da kendi
türünden sözcüklerin önüne gelerek anlamlarını etkileyen ve onları daha belirgin
duruma getirerek ya da sınırlayarak belirleyen sözcükler diye tanımlamaktadırlar.
Zaman belirtecini ise, bir oluĢ ve kılıĢın yani eylemlerin zaman içinde yerini göstermeye
yarayan ve anlamlarını zaman yönünden etkileyen sözcüklerdir diye tarif etmektedirler.
Daha net bir tanımlama yapan Ediskun (1985, s. 273) zarfı “Fiillerin ya da
fiilimsilerin, sıfatların, zarfların anlamlarını zaman, yer ve yön, durum, nicelik, soru
kavramlarıyla belirleyen ya da kısıp sınırlayan kelimeler” olarak kabul etmektedir.
Bir sözcüğün zarf olup olmadığına, nitelediği sözcüğün türüne göre karar
verilebilir. Zarfın ana görevi, fiilin anlamını çeĢitli yönlerden etkilemek olduğu için
fiilin veya cümle içerisindeki yüklemin önündeki anlamı belirleyici sözcüklerin
neredeyse tamamının zarf olduğunu söyleyebiliriz.
Zaman adını verdiğimiz bu baĢsız ve sonsuz soyut akıĢ içinde olup biten iĢlerin,
eylemlerin anlatılıĢı bakımından zamanı insanoğlunun geçmiĢ, Ģimdiki ve gelecek
olarak üçe ayırdığından bahseden Gencan “dil bakımından zamanın bu Ģekilde üç gruba
ayrılması ondaki bu sonsuzluğu kavramaya yeterli olmadığından” da söz etmektedir.
(Gencan, 1979, s. 410)
Gencan’a göre, özetle “yer sarsıldı” cümlesindeki sarsılma eylemi anlatıĢtan
öncedir; yani geçmiĢ zamanda. AnlatıĢtan az önce için de “sarsıldı” denir, yüzlerce,
binlerce yıl öncesi için de. ĠĢte bu sınırsız geçmiĢte bir olayın zamanını belirtmek için
eyleme sınırlayıcı sözcükler katmak gerektiği düĢüncesindedir. ġimdi sarsıldı, biraz
önce sarsıldı, akĢam sarsıldı. Dün sarsıldı; on yıl önce, bin yıl önce sarsılmıĢ… vb.
(Gencan, 1979, s. 410)
18
Öyleyse, kısaca eylemlerin sonsuz zamanlarını sınırlamak, belirteçlerin görevidir
diyebiliriz.
Türkçede zaman zarfı görevi gören sözcükleri basit zarflar, bileĢik zarflar olmak
üzere iki baĢlık altında toplayabiliriz.
Basit zarflar: Dün, bugün, yarın, eskiden, Ģimdi, Ģimdilik, hemen,
henüz, daha, hâlâ, boyuna, hep, demin, önce / önceleri / önceden, sonra
/ sonraları / sonunda / sonradan, bazen, geç, erken / erkenden, ansızın,
apansız, çoktan / çoktandır, derhal, nihayet,
Önce düĢün sonra cevap ver.
Henüz uyandım.
Daha giyinmedin mi?
Hâlâ uyuyor.
Boyuna / hep sizi sayıklıyor.
Geç kalktım.
ġimdi Ġstanbulda olmak varmıĢ.
BileĢik zarflar: Biraz önce, biraz sonra, az önce, az sonra, hemen önce,
hemen sonra, zaman zaman, her zaman, birdenbire, hemen Ģimdi, ara
sıra, arada sırada, er geç,
Merak etme! Er geç Fransa’dan dönecek.
Müdür Bey okuldan biraz önce ayrıldı.
Dünden önce (avant hier), yarından sonra (après demain) gibi “bir zaman zarfı +
edat” biçimindeki takımları okuldan önce (avant l’école), yemekten sonra (après le
repas) gibi düĢünerek edat öbeği sınıfı içinde mütalâ edebiliriz. Çünkü aslında zarflar da
isim soylu sözcükler gurubu içinde değerlendirilmektedir. Bu gibi öbekleri biz de edat
öbekleri konusu içinde değerlendireceğiz.
Yarından sonra okula gitmeyeceğim. (edat öbeği)
Yemekten sonra 40 adım yürü. (edat öbeği)
19
3.5.
Edat (Ġlgeç) (préposition), edat öbekleri (groupes prépositionnels)
Biçimsel incelemede ulak sözcükler diye kabul edilen edatlar / ilgeçler tümleç
görevindeki öbekleri fiile bağlayan dilsel birimlerdir. Bağlaçlar iki ya da daha çok
cümleyi birbirine bağlarken edatlar söz öbekleriyle fiil arasında köprü görevi görürler.
Türkçe dilbilgisi konusunda çalıĢmalarından yaralandığımız dilciler birbirine yakın
tanımlar yapmaktadırlar.
Gencan (1979, s. 438), Hengirmen (1999, s. 90) edat bir baĢka deyiĢle ilgeç
(préposition) sözcüğünü özetle sözcükler, kavramlar arasında anlam ilgisi kurmaya
yarayan ve ancak bu görevleri için kullanılan sözcükler diye tanımlamıĢlardır.
Tanımlamayı daha da geniĢleten Ediskun edatları “baĢlı baĢlarına anlamları
olmayan, ancak anlamlı kelimelere, takımlara, kelime öbeklerine ulandıkları ya da bir
cümleye girdikleri zaman çeĢitli anlam ilgileri kuran ve böylece kendi anlamları sezilen
kelimeler” olarak ele almaktadır (1985, s. 284). Bu saptamadan hareket eden
Hacıeminoğlu, edatları “alet sözler” olarak değerlendirmektedir. (1964, GiriĢ bölümü)
Zarf öbekleri, edat öbekleri, bağlaçlar konularında Türkçenin Dilbilgisi üzerine
çalıĢmalar yapan dilciler arasında bazı görüĢ ayrılıklarına dikkat çeken Özkırımlı bunun
nedeninin “edat kavramının Batı dillerinde genellikle üç ayrı kavramı (Ġng. preposition,
postposition, particle-suffix), yani “yeri önce ve sonra olan öğelerle, sonek’i”
içermesinden kaynaklandığını” vurgulamaktadır. (2006, s. 214)
Özkırımlı’ya göre, özetle bu konuda asıl belirleyici olan görevsel ya da iĢlevsel
kavramlardır. Edatlar iki öğe arasında anlam ilgisi kurmakta, bağlaçlar ise aralarında bir
tür ilgi bulunan iki öğeyi birbirine bağlamaktadırlar. Bu tür sözcükler belli bir anlam
taĢımadıkları için tek baĢlarına kullanılmazlar. (2006, s. 214)
Konuya dillerin anlatım yeteneği açısından yaklaĢan Kahraman ise bir dilde
edatların bol olmasının o dildeki iĢlenmiĢlik sürecinin uzunluğunun ve anlatım
yeteneğinin geliĢmiĢliğinin bir göstergesi olduğundan bahsetmektedir. (2005, s. 142)
20
Türkçe Dilbilgisinin her kademeden okulda doğru ve anlaĢılır, kolay ve çekici
bir biçimde öğretilmesi için yıllardır uğraĢ veren ve bu konuda sayısız esere, makaleye
imza atmıĢ Hepçilingirler edat konusuna sözdizimsel bir bakıĢ açısıyla yaklaĢmaktadır.
Türkçede bütün sözcüklerin, kendilerinden sonraya doğru, baĢka bir deyiĢle sağa doğru iliĢki
kurduğunu biliyoruz. Ad ve sıfat tamlamalarını düĢünün. Tamlanan sözcük en sondadır,
bütün kollar ona uzanır. Tümceyi düĢünün, devrik tümce hariç, tüm kurallı tümcelerde
yüklem sondadır; bütün kollar, bütün tümleçler yine en sona, yükleme uzanır. ĠĢte bu noktada
ilgeç farklıdır. O, kendisinden önceki sözcüğe yönelir, onunla iliĢki kurar. Öteki bütün
sözcüklerimizin eğilimi sağa doğruyken ilgecin solcu olduğunu rahatça söyleyebiliriz…
Burada dikkat edilmesi gereken Ģey Ģudur: Ġlgeç, yalnızca ilgeçtir. Görevi, kendisinden
önceki kavrama yönelip onunla öbek kurmaktır (2004, s. 142, 143).
Türkçede edatlar bir isimden veya isim soylu bir sözcükten (örneğin zarf, mastar
fiil, ad fiil gibi) sonra kullanılırlar ve bir edat öbeği oluĢtururlar. Fransızcada ise bu dilin
sözdiziminin gereği olarak önce edat sonra bir isim veya isim soylu bir sözcük yan yana
gelerek edat öbeğini oluĢturur.
Türkçede edat öbeği
Groupe prépositionnel en français
Ġsim + edat
Préposition + nom
AkĢam + a kadar
Jusqu’au + soir
Zarf + edat
Préposition + adverbe
Yarın + dan önce
Avant + hier
Dün + den beri
Depuis + hier
Mastar fiil + edat
Préposition + infinitif
Yola çıkma(k)dan + önce
Avant de + partir
Yola çıktık + tan sonra
Après + être parti
Ad fiil + edat
Préposition + substantif
Yola çıkıĢım + dan önce
Avant + mon départ
Yola çıkıĢım + dan sonra
Après + mon départ
Amerika’nın keĢfine kadar
Jusqu’à la découverte de l’Amérique
21
Türkçedeki mastar fiil + edat (Fransızcada préposition + infinitif), Türkçedeki
ad fiil + edat (Fransızcada préposition + substantif) Ģeklindeki sözdizimlerini çekimli
fiil + edat (Fransızcada conjonction de subordination + verbe conjugué)
birlikteliğinin oluĢturduğu ulaçlar / bağ fiiller konusu içinde değerlendirmek de
mümkündür. Ġki dildeki anlatım biçimleri ve sözdizimindeki benzer ve farklılıkları
geniĢ bir Ģekilde tartıĢabilmek için bu tip cümle yapılarına hem edat öbekleri hem de
ulaç öbekleri bölümünde yer vermeye çalıĢacağız.
Fransızcada yan cümle bağlaçlarıyla oluĢturulan yan cümleler Türkçede ulaç
öbekli cümlelere karĢılık gelmektedir.
Yola çıkmadan önce bana telefon etti. // Il m’a téléphoné avant que je parte
ULAÇ
CONJ. DE SUBORDINATION
Yola çıkmadan önce bana telefon etti. // Il m’a téléphoné avant que je parte
ULAÇ ÖBEĞĠ
PROP. SUBORDONNEE
Türkçede edat görevi gören sözcükleri aĢağıdaki gibi sıralayabiliriz:
a) – e kadar: Bugün akĢama kadar çalıĢtık. (Hengirmen, 1999, s. 96)
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. (Atasözü)
KıĢa kadar inĢaatı bitiriniz.
Amerika’nın keĢfine kadar
b) – ıncaya kadar: Ben dönünceye kadar bekle. (Edat öbeği / ulaç öbeği)
(DönüĢüme kadar bekle.)
c) – den beri: Sabahtan beri ağlıyor. (Ediskun, 1985, s. 289)
Dünden beri onu görmedim.
GeliĢinden beri onu görmedim.
d) – e karĢı: Sabaha karĢı Ġzmir’e vardık.
e) – e doğru: AkĢam’a doğru size uğrayacağım.
22
f) – den itibaren: Saat altıdan itibaren garda olacağım.
Ġlk cümleden itibaren yazmaya baĢlayınız.
g) – dikten sonra: Ödevimi bitirdikten sonra dıĢarı çıkacağım.
Yağmur yağdıktan sonra dıĢarı çıkacağım.
(Yağmurdan sonra dıĢarı çıkacağım.)
h) – den sonra: Toplantıdan sonra sinemaya gidelim. (Hengirmen, 1999, s. 96)
AkĢamdan sonra kapını kapa. (Ediskun, 1985, s. 290)
Saat yediden sonra yola çıkacağız.
Yedi saat sonra yola çıkacağız.
i) – den önce: Kahvaltıdan önce sigara içmemelisin. (Hengirmen, 1999, s. 96)
Saat yediden önce yola çık.
Yedi saat önce yola çık.
Trenin hareketinden önce beni aradı.
j) - meden önce: KonuĢmadan önce iyice düĢününüz. (Ediskun, 1985, s. 289)
k) Ta (eylem arasındaki zamanın abartılması): Ta sabahtan beri yağmur yağıyor.
(Ediskun, 1985, s. 299)
23
3.6.
Bağlaç (Conjonction)
Biçimsel (morfolojik) sınıflamada bağlaçlar edatlardan sonra yer alır. Bağlaçlar
Özkırımlı (2006, s. 215), Banguoğlu (2004, s. 390), Hengirmen (1999, s. 98) tarafından
hemen hemen aynı Ģekilde tanımlanmaktadır: Bağlaçlar cümle içinde eĢ görevli
sözcükleri, sözcük öbeklerini, bazen iki paragrafı, ya da aynı tür cümlelerle iĢlevi ayrı
iki cümleyi birbirine bağlamakla görevli sözcüklerdir.
Ediskun bağlaç tanımını sözdizimsel bakıĢla Ģu Ģekilde ele almaktadır:
Bağlaçlar, baĢlı baĢlarına anlamları olmayan, fakat cümleleri ya da eĢ-görevli kelimeleri ya
da kelime öbeklerini hem biçimce, hem de anlamca birbirine bağlayan kelimelerdir.
Bağlaçlar cümle ya da cümleciklerin öğeleri arasında harç görevi üstlenirler ve cümle
çözümünde “Ģu ya da bu cümleleri ya da öğeleri bağlayan yardımcı öğelerdir (1985, s. 303).
Türkçe yaygın kullanılan Avrupa dillerine göre söz varlığı açısından pek zengin
olmayan bir dildir. Buna karĢın anlatım imkânları çok geniĢtir. Söz varlığındaki bu
kısıtlı olanağı bağlaçlarda da görüyoruz. Türkçede kullanılan bağlaçların çoğunun
Arapça ve Farsçadan dilimize girdiğinin altını çizen ve bu konu hakkında kafa yoran
Banguoğlu bunun sebebini Ģöyle açıklamaktadır.
a)
Türk dilleri ifadede kısalığı, dolayısıyla bağlamsızlığı (asyndète) tercih edegelmiĢlerdir.
Bugün de özellikle konuĢmada türlü bağlamların iĢleyiĢini farklı tonlarla yerine getiririz,
bağlamları az kullanırız. Türkçenin bu özelliği bize gerek isim, gerekse fiil tabanlarını
basitçe yanyana getirip koĢma takımlar yapmak yolunu açmıĢtır (2004, s. 394).
b) Türkçe zengin bir zarffiiller sistemi geliĢtirmiĢ olup ilintili bağlam cümleleri yerine daha
çok karmaĢık zarffiil cümleleri kullanır. “Yemeğini yiyip gitti”. Bu sebeple biz özellikle
yan yana bağlantıya daha az ihtiyaç duyarız (2004, s. 394).
Hengirmen (1999, s. 98), Gencan (1979, s. 446), Türkçenin kısa anlatımlı
cümlelere öncelik verdiğini vurgulamakta ve ad, sıfat, bağ fiil tabanlı eylemsilerin
geliĢmesinin bağlaca olan ihtiyacı ortadan kaldırdığının altını çizmektedirler. Aynı
konuda Kahraman, özetle, eski Türkçede bugünkü anlamda bağlaç olmadığından,
bağlaçların iĢlevlerini ulaçların, ortaçların karĢıladığından bahsetmektedir. Ayrıca
Türkçeye bağlaçların sonradan yabancı dillerden geçmiĢ olup, yabancı kökenli bu
24
bağlaçların Türkçenin anlatım biçimlerini geldikleri dillerin anlatım özelliklerine
benzetme yönünde Türkçeye olumsuz etkilerinden bahsetmektedir. (2005, s. 146)
“Bağlaçlık görevi matematikteki toplama iĢleminin dildeki karĢılığıdır” der
Hepçilingirler (2004, s. 141) ve Ģöyle devam eder bağlaçları öğrencilerine anlatırken:
“Sözcükleri ya da tümceleri” demek, sözcükleri toplarsa tümceleri toplamaz demek.
Sözcüklerle sözcükleri ya da tümcelerle tümceleri toplar; sözcüklerle tümceleri toplamaz. Bu
matematiğin de altın kuralı değil mi? “Elmalarla armutlar toplanmaz.” Bunu ilk duyduğumda
ilkokuldaydım, “Neden toplanmasın? Ġki elma, üç armut daha, beĢ eder.” diye düĢündüğümü
anımsıyorum. BeĢ eder etmesine de beĢ ne? Elmalarla armutları değil, aynı türden iki Ģeyi,
meyveleri topladığımın ayırdında değilmiĢim demek ki (2004, s. 141, 142).
Bağlaçların sınıflamasında Türkçe ve Fransızca arasında farklılıkların olduğunu
bu çalıĢmamız sırasında yeniden gördük. Türkçede bağlaçlar “connecteur, articulateur”
görevi üstlenen sözcüklerdir. “fakat, ve, veya, oysa, o halde, zira…” gibi “conjonctions
de coordination >> mais, ou, et, donc, or, ni, car” görevi gören sözcüklerdir. Bu nedenle
“proposition coordonnée” türündeki cümlelerde kullanılabilmektedirler.
Hastayım ama okula gideceğim. Je suis malade mais j’irai à l’école.
DüĢünüyorum o halde varım. Je pense donc je suis.
Hastaneye kaldırıldı zira kriz geçirdi. Il a été hospitalisé car il a eu une crise.
Türkçede ve Fransızcada yukarıda bahsettiğimiz anlamda zaman bildiren zarf
tümleci görevini üstlenebilecek bağlaçlara rastlamadık. Türkçenin bu görevi zarf ve zarf
öbeklerine yüklediğini tespit ettik.
Fransızcadaki yan cümle bağlaçlarıyla (conjonction de subordination) kurulan
yan cümle tarzındaki cümleler “ulaç öbekli cümleler” sınıflaması içinde yer almaktadır.
Geldiğinden beri televizyon izliyor. Il regarde la télé depuis qu’il est arrivé.
ULAÇ
Conj. de Subordination
Geldiğinden beri televizyon izliyor. Il regarde la télé depuis qu’il est arrivé.
ULAÇ ÖBEĞĠ
PROP. SUBORDONNEE
25
3.7.
Ortaç (Sıfat-fiil)
Eylemlerden türedikleri halde, ad, sıfat, bağlaç görevlerinde de kullanılan ve yan
cümle kurabilen çifte görevli sözcüklere eylemsi / fiilimsi denir. Eylemsilerin çok bol
ve çeĢitli olması Türkçeye geniĢ bir anlatım kolaylığı ve değeri kazandırmaktadır.
Görevleri ve anlamları bakımından eylemsiler / fiilimsiler üçe ayrılır.
Ad eylemler (isim fiiller)
Sıfat eylemler (sıfat fiiller) ORTAÇLAR
Bağ eylemler (bağ fiiller) ULAÇLAR
Ad eylemler cümlede hem ad, hem eylem görevi üstlenir. –mek, –me, –iĢ ekleri
ad eylem türetmek için kullanılır. AĢağıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler ad
eylemdir.
Okula gitmek istiyorum.
Dinlenme tatili yaklaĢıyor.
Buraya oturmanız gerek.
Orhan yazı yazmayı sever.
AlıĢ veriĢe çıkacağım.
Trenin kalkıĢ saatini öğrenebilir miyim?
Görüldüğü
gibi
Fransızcadaki
mastar
fiilleri
(ismin
tüm
görevlerini
yüklenebilir), fiillerden türeme isimleri ad eylemler içinde düĢünmek mümkündür.
Acheter >> l’achat, découvrir >> la découverte, écrire >> écriture, partir >> le
départ, inaugurer >> l’inauguration gibi.
Paul yolu açma(k) + dan önce konuĢacak. (EDAT ÖBEĞĠ)
Paul fera son discours avant d’inaugurer la route. (Groupe prépositionnel)
Paul fera son discours avant l’inauguration de la route. (Groupe prépositionnel)
26
Yukarıdaki cümlelerde açma(k), l’inauguration, inaugurer sözcüklerinin her biri
ad eylem sınıfındadır. “–den önce, avant, avant de” edatlarını / préposition alarak edat
öbeği oluĢturmuĢlar ve cümlede zaman bildiren zarf tümleci görevini üstlenmiĢlerdir.
Sıfat eylemler / ortaçlar: Gencan ve Ediskun ortacı hemen hemen aynı
sözcüklerle tanımlamaktadırlar. Özetle “varlıkları, isimleri niteledikleri için ya da
belirtikleri için sıfat; özne, nesne, tümleç alarak yan cümle kurdukları için de eylem gibi
sayılan sözcüklere ortaç denir” (Gencan, 1979, s. 384), (Ediskun, 1985, s. 249).
Hengirmen’e göre “ortaçlar bazen ad olarak da kullanılır (okuryazar gibi).
Ortaçlar çatı eklerini alır, olumsuz ve edilgen biçimleri yapılır ve zaman kavramı taĢır”
(1999, s. 189).
Fransızcayı yakından tanıyan Banguoğlu Türkçedeki ortaç kavramını konuya
açıklık getirmek için Fransızca Dilbilgisi ile iliĢkilendirmektedir:
Sıfatfiil fiilin zamana bağlı olarak kavramını sıfatlaĢtıran bir Ģeklidir (geçmiĢ günler, oturan
adam, satılacak eĢya). Zaman anlatımı taĢımaları yönünden ad fiillerden ayrılırlar… Donuk
isim olarak zaman anlatımını kaybetmiĢ görünen bu fiil üremeleri sıfatfiil iĢleyiĢine geçince
ait oldukları zamanı belli ederler. Bu sebeple onları taĢıdıkları zaman anlatımına göre
sınıflarız: 1. GeçmiĢ sıfatfiilleri (participe passé) 2. Hal sıfatfiilleri (participé présent) 3.
Gelecek sıfatfiilleri (participe futur) (2004, s. 422, 423).
AĢağıdaki eklerle fiillerden sıfat türetmek mümkündür.
-en: Sabreden derviĢ, muradına ermiĢ. Geçen sene sınıfta kaldım.
-( )r: KoĢar adımlarla uzaklaĢtı.
-ecek: Akacak kan damarda durmaz. Gelecek yaza mezun oluyorum.
-miĢ: KarĢınızda iflas etmiĢ bir adam duruyor.
-dik: Bildik kimselerle yolculuk et.
-medik: Tanımadık kiĢilere sırrını açma.
Yakından yapılan bir inceleme yalnızca –en (geçen sene), -ecek (gelecek yıl)
takımlarındaki “geçen” ve “gelecek” sözcüklerinin ortaç sınıfında değerlendirildiğini
gösterecektir.
27
Türkçedeki ortaç sınıfını Fransızcada “adjectif verbal” konusuyla eĢleĢtirmek
mümkündür. “L’année passée, l’année suivante” öbeklerindeki “passée ve suivante” biri
“participe passé”, diğeri “participe présent” kökenli ve fiil soylu sıfatlardır yani
Türkçedeki anlatımıyla sıfat fiil / ortaçtır.
Tezimizin kavramsal çerçevesini güçlendirmek için ortaç konusunu Fransızcayla
iliĢkilendirirken hataya düĢmemek adına Ģu saptamanın yapılmasını uygun buluyoruz.
Pronom relatifle kurulan yan cümleler aslında gerçek birer ortaç örneğidir. Zaten bu tip
cümleler klasik dilbilgisinde “les propositions adjectivales” olarak adlandırılmaktadır.
AĢağıdaki cümleler konumuza açıklık getirecektir.
Uçan halı // Le tapis qui vole / volant
Okuduğum kitap // Le livre que je lis
Oturduğumuz ev // La maison où nous habitons.
Bahsettiğiniz çocuk // l’enfant dont / de qui vous parlez
Telefon ettiğin kadın // La femme à qui tu téléphones
Ancak “belirtme ortaçları (oturduğum ev, okuduğum kitap, bahsettiğiniz çocuk,
telefon ettiğin kadın gibi) “vakit, zaman, gün, yıl” gibi sözcüklerle öbekleĢince zaman
ulacı olurlar ve kiĢilere göre çekimlenebilirler” (Gencan, 1979, s. 388).
Evlendiğimiz gün kar yağdı. // Il a neigé le jour où nous nous sommes mariés.
ULAÇ ÖBEĞĠ
proposition subordonnée relative
Zaman ulacı
(adjectivale) qui exprime le temps
Yukarıdaki Türkçe cümlede “evlendiğimiz” ortacı yanına “gün” adını alarak
sözdizimsel sınıflamada ulaç öbeği oluĢturmuĢ ve görevsel tanımlamada zaman bildiren
ulaç öbeği olmuĢtur. Aynı Ģekilde Fransızca cümlede ilgi zamiri (burada où >> zaman
bildirebilen tek ilgi zamiri) ile kurulan cümle “le jour” adıyla birleĢerek “ne zaman”
sorusuna cevap verebilen >> le jour où nous nous sommes mariés” zaman bildiren
cümlecik haline gelmiĢtir.
28
3.8.
Ulaç (Bağ-fiil)
Fiilimsilerin üçüncü ayağını ulaçlar oluĢturmaktadır. Ulaç, bir baĢka deyiĢle bağfiiller; bulundukları cümledeki yüklemin anlamını çeĢitli yönlerden etkileyip
sınırlayarak zarf görevi yapan fiilimsilerdir. Ulaç “kurduğu önermeyi baĢka bir
önermeye bağlayan eylemsidir” (Gencan, 1979, s. 390).
Bu sözcüklerin eylem bildirme özelliklerinin diğer fiilimsilerden daha belirgin
olduğunu belirten Kahraman tanımlamasını Ģu sözlerle geliĢtirmektedir:
Ulaçlar, soyut birer eylem, oluĢ bildirir; ancak, kip ve kiĢi kavramlarına bağlanabilecek
biçimlere girmedikleri için, kesin yargılar oluĢturmazlar. Kurdukları cümlemsileri, içinde yer
aldıkları cümlenin, cümlemsinin ya da yan cümlenin yüklemine bağlama görevi
yaptıklarından bağfiil ya da ulaç biçiminde; bağlandıkları yüklemin oluĢturduğu yargıyı
zaman, durum, nicelik, yön bakımlarından etkileyip sınırlama görevi yaptıkları için de zarffiil
biçiminde adlandırılırlar (Kahraman, 2005, s. 121).
Zaman ulaçları ise anlatımda, bağlandıkları yüklemin anlamını zaman yönünden
tümleyen ulaçlardır. Hengirmen’e göre:
Zaman ulaçları, eylemin belirttiği iĢin yapılacağı zamanı gösterir. Bu nedenle de eylemi
zaman yönünden etkileyen belirteçler oluĢturur. Genellikle zaman ulaçları eylemin belirtiği
iĢin durumunu da gösterir. Bu bakımdan zaman ulaçlarının çoğu, zaman kavramının yanı sıra
durum kavramlarını da verir (1999, s. 198).
Ulaçlar Türkçenin çok değerli bir özelliğidir. Türkçe anlatımda öğeleri, öbekleri,
yargıları birbirine bağlama görevi yaparak çok sayıda bağlaç kullanma ihtiyacını
ortadan kaldıran, anlatımı kısaltıp kolaylaĢtıran kelimelerdir. Diğer dillerde önermeleri
ancak ilgi adılı ya da bağlaçlar yaparken, Türkçede bu görevi ulaçlar ve ortaçlar
üstlenir. Böylelikle cümlelerimiz fazlalıklardan arınmıĢ olur.
Fransızcada yan cümle kurmaya yarayan “conjonction de subordination >>
quand, lorsque, depuis que, au moment où, pendant que, avant que, dès que, une fois
que …” grubu içindeki bağlaçların görevini Türkçede ulaçlar yüklenmektedir.
29
Her iki dilde de diğer yan cümle bağlaçlarına göre zaman bildiren bağlaçların
sayısı oldukça fazladır. Bu çeĢitlilik anlatıma zenginlik, ifadeye kıvraklık, derin
ayrıntılara inebilme olanağı sağlamaktadır.
Türkçede zaman bildiren ulaç öbekleri aĢağıdaki eklerle kurulmaktadır:
Ulaç Öbeği Ekleri
-e
-eli
-di… eli
-den beri
-eli beri
-inceye kadar
-ene kadar
-madan
-madan önce, evvel
-r… mez
Kala, geçe
Geleli
Geldi geleli
Geleli beri
ÖNCELĠK
Çıkar çıkmaz
SONRALIK
SONRALIK
-dı mı
-dıktan sonra
SONRALIK
SONRALIK
-ince
-mı
-anda
-dığı zaman, gün,
gece, yıl, hafta,
sırada
-eceği zaman, gün,
gece, yıl, hafta…
-dığında
-ken
-dıkça
-ip
-erek
ÖNCELĠK
ÖNCELĠK
SONRALIK
Eski Türk metinlerinde kullanılıyor
EġZAMANLILIK
-diği, -eceği yapılı ortaçlar (okuduğu kitap,
satacağı ev) an, vakit, zaman, gün, yıl, çağ…
sözcükleriyle öbekleĢerek zaman ulacı olur.
EġZAMANLILIK
-dığı yapılı ortaç (yaĢadığım Ģehir) -de eki
alarak zaman ulacı olur.
EġZAMANLILIK
Eġ ZAMANLILIK
EġZAMANLILIK
Bazı durumlarda -erek biçimine döner.
Durum da bildirir.
EġZAMANLILIK
Öncelik (Antériorité) Yan cümledeki
zamanın temel cümledeki zamana önceliğini
ifade eder.
Ay doğuncaya kadar bekle.
Bekle önce ay doğsun.
Sonralık (postériorité) : Yan cümledeki
zamanın temel cümledeki zamana sonralığını
ifade eder.
Bahar gelince çiçekler açar.
Önce bahar gelsin sonra çiçekler açsın.
EĢ zamanlılık (Simultanéité) : Yan cümle
ve temel cümlede zamandaĢlığı, aynı andalığı
ifade eder.
7’ye beĢ kala, 8’i on geçe
ĠĢe baĢlayalı çok mutlu.
Geldi geleli konuĢuyor.
Geldiğinden beri televizyon
izliyor.
Ay doğuncaya kadar bekle.
Ay doğana kadar bekle.
Ben gelmeden iĢe baĢlamayınız.
Bu iĢi o gelmeden önce
bitirmeliyiz.
Atatürk Samsuna çıkar çıkmaz
savaĢ hazırlıklarına baĢladı.
Ġçkiye baĢladın mı bırakamazsın.
Bu iĢi annen iyileĢtikten sonra
yap.
Bahar gelince çiçekler açar.
GüneĢ batmaz mı içime bir
hüzün çöker.
Davullar çalanda
Ders çalıĢmadığın zaman ne
yaparsın?
Tam içeri girdiği sırada bomba
patladı.
Yola çıkacağı gün kar yağdı.
Seni gördüğümde kalbim
çarpıyor.
ÇalıĢırken müzik dinlerim.
Seni düĢündükçe gül dikiyorum
elimin değdiği yere.
Kapıyı açıp içeri girdi.
Kapıyı açarak içeri girdi.
30
3.9.
Türkçe ve Fransızcada Zaman Bildiren Zarf Tümleci Görevindeki
Dil bilgisel Öğeler
3.9.1. Adlar ve ad öbekleri, ikilemeler ve zıtlıklar
Adlar (les noms) ve ad öbekleri (les groupes nominaux) Türkçe ve Fransızcada
belirteç (zarf) özelliği kazanarak her türden tümleç görevini yüklenebilirler. Burada söz
konusu olan elbette zarf tümleçleridir. Adlar yalın olarak kullanılabildiği gibi en az ikisi
yan yana gelerek ad öbeği oluĢturmaktadırlar.
YALIN ADLAR: Yalın ad deyince aklımıza ek almamıĢ adlar gelmelidir:
sabah, akĢam, gece, haftanın günleri, (pazartesi, salı…), aylar (ocak, Ģubat…),
mevsimler (yaz, kıĢ, sonbahar…). Yalın adlar zaman tümleci görevini yüklenecek
Ģekilde durum ve hal eki alabilirler (sabaha, sabahtan, geceye, geceden, salıdan,
cumaya, nisandan mayısa). Zaman bildiren adlar –i durum eki aldıklarında ancak ad
öbekleri
biçiminde
ortaya
çıkmakta
(cuma
sabahı),
çoğul
biçimde
kullanılabilmektedirler (sabahları, cuma sabahları). –de eki ay ve mevsim adlarıyla
kullanılırken (ocakta, Ģubatta, baharda…) öteki durumlarda ad öbeği biçiminde ortaya
çıkmaktadır (saat üçte). Ayrıca türemiĢ adların kökünü oluĢturmaktadırlar (yazın, kıĢın,
baharın, geceleyin…).
AD ÖBEKLERĠ: Ġçinde en az bir adın bulunduğu iki veya daha fazla sözcükten
oluĢan takımlar ad öbeği (groupe nominal) biçiminde değerlendirilmektedir. Her gün,
geçen gün, bütün gün, bazı geceler, bir bahar akĢamı, iki haftada bir, haftada iki kez, 4
Mayıs cuma / günü, üç saat, beĢ gün, sekiz sene, bu hafta, yarın sabah, dün akĢam…
ĠKĠLEMELER: Günbegün, günü gününe, günden güne, çağdan çağa, akĢam
akĢam, akĢamdan akĢama, yıllar yılı… Zaman bildiren ikilemeli bu söz öbekleri
dilimize zengin bir anlatım gücü katmaktadır.
ZITLIKLAR: Yaz kıĢ, gece gündüz, akĢam sabah ve daha nice zıtlık üzerine
kurulu ad öbekleri dillerin anlatım olanakları içinde yerlerini almıĢlardır. KarĢıt anlamlı
zaman adlarının birlikte kullanılmasından doğan öbekler süreklilik anlamı taĢıyan
zaman zarfı olarak görev yaparlar.
31
Zaman bildiren adları yalın adlardan baĢlayarak inceleyeceğiz.
GÜNLER / AYLAR / MEVSĠMLER
Bebeği görmeye cumartesi gidecekler.
Bebeği görmeye cumartesi günü gidecekler.
Ils passeront voir le bébé samedi. (Kıran ve Korkut, 2011, s. 357)
(Bu) Pazar evde oturacağız.
Nous resterons à la maison dimanche. (Kıran ve Korkut, 2011, s. 357)
Yukarıdaki örneklerde, Türkçe ve Fransızca arasında herhangi bir fark söz
konusu değildir. Belirli bir zamandan bahsedilmektedir. Yapılacak eylemin günü
kesindir. Her iki dilde de anlatılmak istenen Ģey aynıdır. Dolayısıyla, bebeği görmeye
bir sonraki cumartesi gidilecektir, yani konuĢulan günden sonraki cumartesi anlatılmak
istenendir. Diğer örnekte de önümüzdeki pazar evde oturulması söz konusudur.
Cuma pazara giderim.
Cumaları pazara giderim.
Cuma günleri pazara giderim.
Le vendredi, je vais au marché. (Kıran ve Korkut, 2011, s. 357)
Yukarıdaki örneğe bakacak olursak, Türkçede de, Fransızcada da pek bir fark
görülmemektedir. “Cuma günleri pazara giderim” ifadesinden bizim anladığımız Ģey,
“her cuma = chaque vendredi, tous les vendredis” pazara gitmektir. Yani bu herhangi
bir olayın rutin bir Ģekilde yinelenmesidir. Dolayısıyla gerçekleĢtirilen eylem aynı
zamanda bir alıĢkanlık ifade etmektedir. Fransızcada da aynı anlamı yine bir tanımlık
olan “le” kullanarak vermemiz mümkündür. Bildiğimiz gibi Türkçenin aynı anlamı
verebilmesi için herhangi ayrı bir sözcüğe gereksinimi yoktur.
Cumartesi öğle vakitlerinde, bu çalıĢkan tüccarlardan mal alamazsınız.
(Eugénie Grandet, s. 8)
Le samedi, vers midi, dans la belle saison, vous n’obtiendriez pas pour un sou
de marchandise chez ces braves industriels. (Eugénie Grandet, s. 60, 61)
32
Gece rüzgâr yeniden Ģiddetlendi… (Ahlaksız, s. 22)
La nuit, le vent reprit sa force… (L’immoraliste, s. 26)
Konumuzla ilgili birkaç örneği daha aĢağıda Türkçe ve Fransızca karĢılıklarıyla
vereceğiz.
Cumartesi ve Pazar dıĢında her gün buluĢuyoruz.
Nous nous rencontrons tous les jours sauf le samedi et le dimanche.
Cumartesi günü, çocuklar denizde taĢ kaydırıyorlardı, ben de onlar gibi, bir
çakıl taĢı alıp kaydırmaya kalktım. (Bulantı, s. 6)
Samedi les gamins jouaient aux ricochets, et je voulais lancer comme eux un
caillou dans la mer. (La Nausée, s. 14)
Her gün limana gelen gemileri ve kayıkları aramaya adam gönderiyordu, ama
hiçbir haber çıkmıyordu Cacambo’dan. (Candide, s. 127)
Il envoyait tous les jours à la découverte de tous les vaisseaux et de toutes les
barques: nulles nouvelles de Cacambo. (Candide, s. 120, 121)
Günlerce çalıĢtı.
Il a travaillé des jours et des jours.
Ülke günden güne değiĢiyor.
Le pays change de jour en jour. (Karcıoğlu, 2007, s. 165)
Bununla birlikte, yorgunluğum gün geçtikçe daha da artıyordu; fakat buna
teslim olmayı da utanç verici buluyordum. (Ahlaksız, s. 21)
Ma fatigue cependant devenait chaque jour plus grande; mais j’eusse trouvé
honteux d’y céder. (L’immoraliste, s. 24)
Ertesi gün gökyüzü bir harikaydı; deniz hemen hemen sakindi. (Ahlaksız, s. 20)
Le lendemain le ciel était splendide; la mer calme à peu pres.
(L’immoraliste, s. 23,24)
33
Bir gün sonra da bir gemiye atladığım gibi Marsilya’nın yolunu tuttum.
(Bulantı, s. 11)
Le surlendemain, je prenais le bateau pour Marseille. (La Nausée, s. 19)
Dün değil önceki gün olan çok daha karmaĢıktı.(Bulantı, s. 6)
Avant-hier, c’était beaucoup plus compliqué. (La Nausée, s. 14)
Yukarıdaki son üç örnekte Türkçede birer ad olan “ertesi gün”, “bir gün sonra”
ve “dün değil önceki gün” gibi ifadelerin karĢılığı Fransızcada birer zarf kullanılarak
verilmiĢtir.
Ġsmin –e hali gün (pazartesiye…), ay (Ģubata…), mevsim (kıĢa…), ad öbeği
oluĢturarak saatle ilgili düzenlemelere (saat beĢe) eĢlik etmektedir. Fransızcada bu gibi
ifadeler “à” veya “en” edatı kullanılarak ve ad öbeği biçiminde sözdiziminde yerini
almaktadır.
Aylar,
mevsimler,
saatlerin
dıĢındaki
kullanımlarda
kalkabilmektedir.
Pazartesi (ye) yola çıkacağız.
Nous partirons en route (à) lundi.
ġubata (Ģubatta) Fransa’dayız.
Nous sommes en France en février.
KıĢa (kıĢın) sizi Paris’e bekliyorum.
Je vous attends à Paris en hiver.
Ödevinizi haftaya görmek istiyorum.
Je voudrais voir votre devoir (à) la semaine prochaine.
Doktor (saat) beĢe randevu verdi.
Le médecin a donné rendez-vous à cinq heures.
“à”
edatı
34
Ġsmin –i hali ancak çoğul durumunda uygun düĢmektedir. (Pazarları, cumaları,
akĢamları, yazları gibi). Tekil halde ise ad öbeği gerektirmektedir (Salı sabahı,
perĢembe akĢamı gibi).
Genellikle sabahları pek gelmemezlik etmeyen küçük Bachir Ģalımı aldı.
(Ahlaksız, s. 35)
Le petit Bachir, qui manquait rarement de venir le matin, prit mon châle.
(L’immoraliste, s. 43)
Pazarları (Pazar günleri) geç kalkarım.
Le dimanche, je me réveille tard.
Salı sabahı Ġstanbul’da olacağım.
Mardi matin, je serai à İstanbul.
Toplantı perĢembe akĢamı olacak.
La réunion aura lieu jeudi soir.
Ġsmin –de hali ancak saatlerle, ay ve mevsim adlarıyla kullanılmakta ve
Fransızca cümlelerde “à” ve “en” edatları ile edat öbeği oluĢturulmaktadır.
Gemi sabah (saat) üçte battı.
Le bateau a sombré à trois heures du matin.
Nisanda (nisan ayında) Ankara’ya kar yağdı.
Il a neigé à Ankara en avril (au mois d’avril).
Göçmen kuĢlar baharda (baharın) dönerler.
Les oiseaux migrateurs rentrent au printemps.
Öğrenciler derslerde dikkatli olmalıdırlar.
Les élèves doivent être attentifs pendant le cours. (Ertürk, 1998, s. 207)
35
Gençliğinde hiç sigara içmedi.
Pendant sa jeunesse, il n’a jamais fumé.
Yukarıdaki son iki örnekte Fransızcada “pendant” edatının kullanılarak
cümlenin tercüme edildiğini görmekteyiz.
Ġsmin -den hali bütün ad ve ad öbekleriyle kullanılabilmektedir. Ġsmin –e ve –de
hallerinde olduğu gibi –den halindeki sözcükler fiile bir edat öbeği aracılığı ile
bağlanmaktadırlar.
Biletini çarĢambadan ayırt.
Fais réserver ton bilet du mercredi (dès le mercredi).
KonuĢmanı akĢamdan hazırla.
Prépare ton discours du soir (dès le soir).
Türkçede zarflaĢmıĢ adlar baĢlarına bir, bu, her, bazı, önümüzdeki gibi sözcükler
alarak ad takımı biçiminde öbekleĢirler. Bu durumda yalın adlarda olduğu gibi cümlenin
baĢına, ortasına ya da sonuna gelerek kullanılabilirler.
Bir gün (günün birinde) ben de herkes gibi mutlu olacağım.
Un jour, je serais heureuse comme tout le monde.
Bu akĢam sizi görmek istiyorum.
Je veux vous voir ce soir.
Önümüzdeki cumartesi benimle tiyatroya gitmek istediğini söyledi.
Il a dit qu’il veut aller au théâtre avec moi samedi prochain.
Yukarıdaki örneklerde ise, her iki dilde de aynı ifade Ģekilleri söz konusudur.
Türkçede de belli olmayan bir zamanı ifade etmek için “bir gün”, kesin bir zamanı ifade
etmek için ise “bu akşam”, “önümüzdeki cumartesi” gibi ifadeler tıpkı Fransızcasında
olduğu gibi aynı anlamı vermektedir.
36
SAATLER
Türkçede iĢin yapıldığı saati belirtmek için saat sözcüğü kullanılmayabilir (onda,
saat onda); ancak Fransızca cümlelerde saat sözcüğü söylenip yazılmaktadır (à dix
heures).
Bu sabah (saat) onda geleceğim.
Je viendrai aujourd’hui le matin à dix heures. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 323)
Ali bu sabah (saat) sekizi çeyrek geçe Ġzmir’e gitmek için kalkacak.
Ali se réveillera ce matin à huit heures et quart pour aller à İzmir.
Öğleden sonra (saat) ikide arkadaĢımla müzeleri gezeceğiz.
Nous visiterons les musées à deux heures de l’après-midi avec mon ami.
Saatlerce top oynadık.
On a joué au ballon des heures et des heures. (Karcıoğlu, 2007, s. 175)
ĠĢin ne kadar sürede yapıldığını anlatmak için, baĢlangıç ve bitiĢ bir süre ile
sınırlandırılmıĢsa Fransızcada “en” edatı tercih edilmektedir.
John Leon 100 metreyi 10 saniyede koĢtu.
John Leon a couru les 100 mètres en 10 secondes.
Ġki ayda dönecek.
Il rentrera en deux mois. (Öztekin, 1981, s. 250)
Romanını dört haftada yazdı.
Il a écrit son roman en quatre semaines. (Arusoğlu, 2010, s. 163)
Gün ve bölümleri (sabah, öğle, akĢam, gece), hafta, ay, yıl gibi dilde en çok
kullanılan zaman dilimlerini Kocabay (2008), Saraç (2001) ve Le Petit Robert (2004)
basımlı sözlüklerin ilgili maddelerinden yaptığımız taramalarla tablo halinde ve
karĢılıklı tercümeler biçiminde hazırlamanın konumuzun daha iyi anlaĢılması için
37
uygun olacağını düĢünmekteyiz. Bu zaman dilimleri tablolarda kendi özelliğine göre
yalın, öbekleĢmiĢ, deyimleĢmiĢ, ikilemeli, zıtlıklı, edat ve ulaç öbekli olarak yer
almaktadır.
AD ÖBEKLERĠ
YALIN
GÜN
Le jour
AD ÖBEKLERĠ
Günden güne
D’un jour à l’autre
Günü gününe
Au jour le jour
Bir gün
Un jour
Gece gündüz
De jour et de nuit
Bir cuma günü
Un vendredi
Gece gündüz
Jour et nuit
Bu gün
Ce jour
Gece gündüz
De jour comme de nuit
Bütün gün
Toute la journée
BaĢka bir güne
À un autre jour
Gün boyu(nca)
Toute la journée
Günümüzde
De nos jours
Bütün gün
Tout le long du jour
Gündüz(leyin) (vakti)
Dans la journée
Her gün
Chaque jour
Gündüz(leyin) (vakti)
Pendant la journée
Her gün
Tous les jours
Gündüzleyin çalıĢmak
Travailler de jour
Her gün
Jour après jour
Günün her saatinde
A toute heure du jour
Aynı gün
Le même jour
Gündüz(leyin) (vakti)
Au cours de la journée
Bu günlerde
Un de ces jours
EDAT ÖBEKLERĠ
Bugün yarın
Un de ces jours
Üç gün önce
Il y a trois jours
Ertesi gün
Le lendemain
Üç gün sonra
Dans 3 jours
Ertesi gün
Le jour suivant
Üç gün içinde
Dans les trois jours
Bir önceki gün
Le jour précédent
Üç gün içinde (üç güne)
D’ici trois jours
Bir gün öncesinde
La veille
ZARF ÖBEKLERĠ
15 günde bir
Tous les quinze jours
Bugün
Aujourd’hui
Günün birinde
Un beau jour
Önceki gün
Avant hier
Günlerden bir gün
Un beau jour
ULAÇ ÖBEKLERĠ
Tatil günü
Le jour férié
Gün doğarken
Au lever du jour
Bayram günü
Le jour de fête
Gün batarken
Au coucher du soleil
Geçen gün
L’autre jour
Gün aĢırı
Un jour sur deux
Gün aĢırı
Tous les deux jours
Günde iki kez
Deux fois par jour
Güpegündüz
En plein jour
Günden güne
De jour en jour
38
SABAH
Le matin
Sabaha doğru
Vers le matin
Sabahleyin
Le matin
Sabaha karĢı
Au petit matin
Bir bahar sabahı
Une belle matinée de printemps
Sabaha kadar
Jusqu’à l’aube
Bu sabah
Ce matin
Sabahtan akĢama
Du matin au soir
Her sabah
Chaque matin
Sabahlardan bir sabah
Un beau matin
Her sabah
Tous les matins
Yarın sabah
Demain matin
Sabah erkenden
De grand matin
Dün sabah
Hier matin
ÖĞLE
Le midi
Öğleden sonra
Après midi
Bu öğle
Ce midi
Bugün öğleden sonra
Cet après midi
Öğleden önce
Dans la matinée
Öğleyin
À midi
Öğleden önce
Avant midi
Tam öğle vakti
À midi précis
Öğleye doğru
Vers midi
Yarın öğlende
Demain à midi
AKġAM
Le soir
AkĢamüzeri
Au soir tombant
Bu akĢam
Ce soir
AkĢamüzeri
À l’approche de la nuit
Her akĢam
Chaque soir
AkĢamdan sabaha
Du soir au matin
Her akĢam
Tous les soirs
AkĢama doğru
À la fin du jour
AkĢama
Le soir
AkĢama doğru
Vers le soir
AkĢamleyin
Le soir
AkĢama doğru
Sur le soir
AkĢamları
Le soir
Dün akĢam
Hier soir
AkĢam görüĢmek üzere
A ce soir
Evvelsi akĢam
La veille au soir
Güzel bir yaz akĢamı
Un beau soir d’été
AkĢamlardan bir akĢam
Un beau soir
Bir bahar akĢamı
Une belle soirée de printemps
GECE
La nuit
Gece olunca
A la nuit tombante
Geceleri
La nuit
Gece olunca
A la tombée de la nuit
Geceleyin
La nuit, (Dans, pendant la nuit)
14’ü 15’e bağlayan gece
(pendant) La nuit du 14 au 15
Bu gece
Cette nuit
Pazarı pzrtsiye bğlayan gece
Nuit de dimanche à lundi
Dün gece
La nuit passée
Pazarı pzrtsiye bğlayan gece
Nuit du dimanche au lundi
Bütün gece
Toute la nuit
Uzun kıĢ geceleri
Les longues soirées d’hiver
Bir yaz gecesi
Une nuit d’été
Geceler boyunca
Durant les nuits
Gece gündüz
Jour et nuit (de jour et de nuit)
Gece yarısı (nda)
Au milieu de la nuit
Gece yarısı
À minuit
39
HAFTA
La semaine
Haftada iki kez
Deux fois par semaine
Bu hafta
Cette semaine
Her iki haftada bir
Toutes les deux semaines
Her hafta
Chaque semaine
Hafta içinde
En semaine
Her hafta
Toute la semaine
Hafta içinde
Pendant la semaine
Geçen hafta
La semaine passée
Hafta sonu
En fin de semaine
Geçen hafta
La semaine dernière
Hafta sonu
Le week end
Gelecek hafta
La semaine prochaine
AY
Le mois
Aylarca
Des mois durant
Eylülde gel
Viens en septembre
Nisan ayından mayıs ayına
Du mois d’avril au mois de
mai
Ağustos ayında
Au mois d’août
Gelecek ay
Le mois prochain
Bu ayın üçünde
Le trois de ce mois
Geçen ay
Le mois dernier
10 Kasım
Le 10 novembre
Son ay
Le dernier mois
10 Kasım PerĢembe
Jeudi 10 novembre
Üç ayda bir
Tous les trois mois
Üç ay zarfında
Pendant trois mois
Bir aylık sürede
Dans un délai de 3 mois
Aydan aya / her ay
Chaque mois
Altı aylıktan beri
Depuis l’âge de trois mois
YIL / SENE
L’AN, L’ANNEE
10 yıl önce
10 ans auparavant
Bu yıl
Cette année
10 yıl önce
10 ans plus tôt
Her yıl
Chaque année
10 yıl önce
Il y a 10 ans
Geçen yıl
L’année passée (dernière)
10 yıl sonra
10 ans après / plus tard
Gelecek yıl
L’année prochaine
Bir yıl önce bugün
Il y a un an aujourd’hui
Ġki yılda bir
Tous les deux ans
Yıllar var ki
Il y a des années et des années
Bir yılda
En un an
Yıllar önce
Il y a bien des années
Yılda bir kez
Une fois par an
Yıldan yıla
D’année en année
Senede bir gün
Un jour par an
Bütün bir yıl boyunca
D’un bout de l’année à l’autre
Bütün bir yıl
Toute l’année
2000 yılında
En 2000, en l’an 2000
Yıl boyunca
D’un bout de l’année à l’autre
60’lı yıllarda
Dans les années soixante
Yıllar boyunca
Au fil des années
2000 yılına dek
Jusqu’à l’an 2000
Yıllar yılı
Bien des années durant
2000 yılına dek
Jusqu’en 2000
1500 yıllarında
Aux environs de ( l’an )1500
2020 yılına dek
D’ici 2020
XX. yüzyılda
Au vingtieme siècle
1980 sonu
Fin 1980
1967 yılı ilkbaharında
Au printemps 1967
40
3.9.2. Bir Zarf (Belirteç) Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi (Indication du
temps par un adverbe)
Zarflar bir baĢka deyiĢle belirteçler, her dilde fiille iliĢki içinde olan, onun
anlamını değiĢik açılardan besleyen, sınırlayan sözcüklerdir. Örneğin Fransızcada
adverbe “fiili seven, fiilin yanına giden, fille birlikte olan” anlamındadır. Zarflar
sözdiziminin en oynak sözcükleridir. Çoğu zarf bir anlam değiĢikliğine uğramaksızın
cümlenin baĢına, fiilden sonra ortasına veya cümlenin son ögesi olarak sonuna gelebilir.
Dün
Nihayet
Bugün
Bundan böyle / artık
Yarın
Ġlk önce …(daha) sonra
Her zaman
Sonra
Hep
Biraz (az) önce / biraz (az) sonra
Daima
Uzun süre / bayağı / epey
Hala
Daha önce / çoktan / zaten
Henüz
Eskiden
Asla / hiç
O zaman / o sıra(da) / o tarihte
ġimdiye kadar (dek)
O zamana kadar / bu arada
Hemen / derhal
Ġçin / üzere
ġimdi konumuzla ilgili örneklere göz atalım.
Dün
Pierre dün yılbaĢı tatili için geldi.
Pierre est arrivé hier pour les vacances de Noël. (Ertürk, 1998, s. 192)
Dün annem telefon edip bizi öğle yemeğine çağırdı.
Hier ma mère a téléphoné pour nous inviter à déjeuner.
41
Dün ne yaptıklarını sorun, ĢaĢırmıyorlar: Ġki sözcükle hemen söyleyiveriyorlar
size. (Bulantı, s. 14)
Si on leur demande ce qu’ils ont fait hier, ils ne se troublent pas: ils vous
mettent au courant en deux mots. (La Nausée, s. 22)
Bugün
Bugün seninle meĢgul olamam.
Je ne peux pas m’occuper de toi aujourd’hui.
Bugün gidiyorum.
Je pars aujourd’hui. (Grevisse, 2008, s. 1258)
Evet, kıĢladan çıkan bir atlı subayının kulam rengi botlarına bakıp duruyordum
bugün. (Bulantı, s. 18)
Donc, aujourd’hui, je regardais les bottes fauves d’un officier de cavalerie, qui
sortait de la caserne. (La Nausée, s. 25)
Yarın
Yarın amcam Fransa’ya hareket edecektir.
Demain mon oncle partira pour la France. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 299)
Yarın gidiyoruz.
Nous partirons demain. (Grevisse, 2008, s. 1259)
Çocuklar ödevlerini yarın bitirecekler.
Les enfants finiront leurs devoirs demain.
42
Her zaman
Her zaman hazırlamalıyım kendimi buna, yoksa yine kayabilir parmaklarımın
arasından. (Bulantı, s. 5)
Je dois être toujours prêt, sinon elle me glisserait encore entre les doigts. (La
Nausée, s. 13)
Her zaman iyi konuĢur.
Il parle toujours bien. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Hep
Onu hep iyi bir oyuncu olarak tanımıĢımdır.
Je l’ai toujours connu comme un bon acteur. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Bu ülkede hava hep sıcaktır.
Dans ce pays, il fait toujours chaud. (Karcıoğlu, 2007, s. 176)
GiyiniĢ biçimi hep aynıydı, onu bugün gören, 1791’de neyse bugün de oydu.
(Eugénie Grandet, s. 18)
Toujours vêtu de la même manière, qui le voyait aujourd’hui le voyait tel qu’il
était depuis 1791. (Eugénie Grandet, s. 71)
Daima
Daima geç kalır.
Il est toujours en retard. (Ertürk, 1998, s. 192)
Gözlerim daima böyle dıĢarı dönmüĢ ve kan çanağı değildi; burnum daima
çeneme değmedi ve her zaman hizmetçi olmadım. (Candide, s. 49)
43
Je n’ai pas eu toujours les yeux éraillés et bordés d’écarlate; mon nez n’a pas
toujours touché à mon menton, et je n’ai pas toujours été servante. (Candide, s. 53)
Aynı anlamı Türkçede “sürekli” sözcüğünü kullanarak da vermek mümkündür.
1536 antlaĢması hariç, kapitülasyonlar Osmanlı Devletinde sürekli ödün
demektir.
Le traité de 1536 excepté, les capitutations sont toujours, dans l’Empire
ottoman, une concession. (Karcıoğlu, 2007, s. 176)
Hâlâ
Hâlâ iĢsiz mi?
Il est toujours au chômage? (Karcıoğlu, 2007, s. 176)
Hâlâ rüzgâr esiyordu, fakat dünkünden daha az Ģiddetliydi. (Ahlaksız, s. 22)
Le vent soufflait toujours, mais moins impétueusement que la veille.
(L’immoraliste, s. 25)
Aynı anlamı Fransızcada “encore” sözcüğü ile vermek mümkündür.
Hâlâ komadadır.
Il est encore dans le coma. (Ertürk, 1998, s. 193)
Hâlâ orada mısınız?
Vous êtes encore là? (Le Petit Robert)
Hâlâ çok zayıfım; güçlükle nefes alıyorum; her Ģey beni yoruyor, okumak
bile… (Ahlaksız, s. 27)
Je suis encore très faible; je respire mal; tout me fatigue, même lire…
(L’immoraliste, s. 32)
44
Kendimi yüz kere öldürmek istedim, fakat hayatı hâlâ seviyordum.
(Candide, s. 58)
Je voulus cent fois me tuer, mais j’aimais encore la vie. (Candide, s. 61)
Aynı anlamın Fransızcada “enfin” sözcüğüyle verilebildiğine aĢağıdaki örnekte
dikkat çekilmiĢtir.
Halen oturmakta olduğu ev de kendisinindi. (Eugénie Grandet, s. 12)
Enfin la maison dans laquelle il demeurait était la sienne.
(Eugénie Grandet, s. 65)
AĢağıdaki örnekte ise Türkçede “hâlâ” yerine “daha” sözcüğünün kullanıldığını
görmekteyiz.
Baban daha gelmedi mi?
Ton père n’est toujours pas rentré? (Karcıoğlu, 2007, s. 176)
Henüz
Ġyi olmaktan çok uzaktım henüz. (Ahlaksız, s. 33)
J’étais encore loin d’aller bien. (L’immoraliste, s. 40)
Asla, hiç
Bu sokakta asla bir ayakkabı tamircisi görmüyorum.
Je ne vois jamais un cordonier dans cette rue. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 299)
Hiç Çin filmi görmedim.
Je n’ai jamais vu un film chinois. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Hiç müze gezdin mi? / Hiç müze gezdiğin oldu mu?
As-tu jamais visité un musée? (Karcıoğlu, 2007, s. 175)
45
AĢağıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, “hiç” veya “asla” sözcüklerinin
dıĢında Türkçede “hiçbir zaman” sözcüğü de kullanılabilir.
Hiçbir zaman ne evet, ne hayır der; ne de eline kalem alırdı.
(Eugénie Grandet, s. 17)
Il ne disait jamais ni oui ni non, et n’écrivait point. (Eugénie Grandet, s. 69)
Hiçbir zaman bu kadar nefis yemekler yenmemiĢ, Ģölen ve yemekte bunca
esprili bir kral asla görülmemiĢtir. (Candide, s. 89, 90)
Jamais on ne fit meilleure chère, et jamais on n’eut plus d’esprit à souper qu’en
eut Sa Majesté. (Candide, s. 88)
ġimdiye kadar (dek)
Bu, Ģimdiye kadar çevrilmiĢ en uzun film.
C’est le plus long film jamais tourné. (Ġlkgelen, 1983, s. 133)
Cunégonde kendisine Ģimdiye kadar gördüklerinin en güzeli göründü.
(Candide, s. 60)
Cunégonde lui parut ce qu’il avait jamais vu de plus beau. (Candide, s. 63)
Hemen, derhal
Paul geç geldi ve hemen yattı.
Paul est arrivé tard, et aussitôt il s’est couché. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Bana hemen cevap verdi.
Il m'a répondu aussitôt. (Sunel, 2005, s. 332)
Onunla karĢılaĢmamak için hemen baĢka bir kapıdan çıktım.
Je suis sorti aussitot par une autre porte pour ne pas le rencontrer. (Günay ve
Sığırcı, 2005, s. 33)
46
Hava öylesine berrak, öylesine güzeldi ki, kendimi hemen daha iyi hissettim.
(Ahlaksız, s. 44)
L’air était si pur et si beau qu’aussitôt je me sentis aller mieux.
(L’immoraliste, s. 56)
Türkçede “hemen” anlamını verebilmek için Fransızcada “dans l’instant”
sözcüğünün de kullanılabildiği aĢağıdaki örnekte görülebilir.
Tedbirli ihtiyar kadın ne yapılması gerektiğini hemen gördü. (Candide, s. 62)
La prudente vieille vit dans I’instant tout ce qui était à faire. (Candide, s. 65)
Türkçede “hemen” sözcüğü yerine “derhal”, “acilen”, “anında” veya
“dakikasında” sözcükleri de kullanılabilir.
Beni çağırdınız ve derhal geldim.
Vous m’avez appelé et je suis arrivé aussitôt. (Ertürk, 1998, s. 192)
Derhal Cacambo’yu ihtiyarın evine götürdü. (Candide, s. 85)
Aussitôt il mène Cacambo chez le vieillard. (Candide, s. 84)
Aussitôt’nun iki ayrı anlamı vardır. Birincisi hemen, derhal anlamında, ikincisi
ise aussitôt bir ortaçtan önce geldiği zaman… ir… mez anlamını verir.
Nihayet
ĠĢte nihayet geldiler.
Les voilà ils sont enfin arrivés. (Ertürk, 1998, s. 192)
Nihayet sizi buldum.
Je vous ai enfin retrouvé. (Le Petit Robert)
Nihayet Fransa sahilleri görüldü. (Candide, s. 105)
On aperçut enfin les côtes de France. (Candide, s. 101)
47
AĢağıdaki örnekte Türkçede “nihayet” sözcüğünün dıĢında “sonunda”
sözcüğünün de kullanıldığını görebiliriz.
Sonunda gecenin solduğunu gördüm; gün aydınlandı. (Ahlaksız, s. 32)
Enfin, je vis la nuit pâlir; le jour parut. (L’immoraliste, s. 38)
Bundan böyle (artık)
Çiftlik iĢleticisi bundan böyle daha iyi bir verim için gübre yayma makinası
kullanmak zorundadır.
Le fermier doit désormais se servir du distributeur d’engrais pour une
production fertile. (Ertürk, 1998, s. 193)
Ġlk önce …(daha sonra)
Ġlk önce tezini bitireceksin; sonra savunmanı yapacaksın.
D’abord tu finiras ta thèse; puis tu feras ta soutenance.
Ġlk önce temiz giyinmiĢ iki güzel kız gayet iyi köpüklendirilmiĢ çikolata takdim
ettiler. (Candide, s. 134)
D’abord deux filles jolies et proprement mises servirent du chocolat qu’elles
firent très bien mousser. (Candide, s. 127)
Türkçede “ilk önce” veya “önce” sözcüklerinin yerine anlamı pekiĢtirmek
amacıyla “önceden” ifadesinin de kullanıldığını aĢağıdaki örnekte görebiliriz.
Güzelliğini önceden fark edemediğim için kendime kızıyordum. (Candide, s.19)
Je me reprochai de ne m’en être pas d’abord aperçu. (Candide, s. 22)
Fransızcada edebi anlatımlarda “puis” yerine “ensuite” kullanımı aĢağıdaki
örneklerde olduğu gibi sıklıkla görülmektedir.
48
Önce ödevlerini bitirmelisin, daha sonra oynamaya gidebilirsin.
D’abord, tu dois finir tes devoirs, ensuite, tu pourras aller jouer.
(Ertürk, 1998, s. 192)
Candide ilk önce komutanın cüppesinin eteğini öptü, sonra sofraya oturdular.
(Candide, s. 66)
Candide baisa d’abord le bas de la robe du commandant, ensuite ils se mirent à
table. (Candide, s. 69)
Sonra
Sonra herkes gibi onlar da ölümden kurtulan insanların yardımına koĢup
acılarını dindirmeye çalıĢtılar. (Candide, s. 29)
Ensuite, ils travaillérent comme les autres a soulager les habitants échappés a
la mort. (Candide, s. 37)
Fransızcada “ensuite” sözcüğünün dıĢında “puis” kullanımına da rastlamaktayız.
Sonra çok uzaklardan uyanırdım, ter içinde, yüreğimde çarpıntılar, baĢımda
uyku. (Dünya Nimetleri, s. 22)
Puis je me réveillais de très loin, en sueur, le cœur battant la tête somnolente.
(Les Nourritures Terrestres, s. 26)
Sonra birdenbire Marceline’i biraz ihmal ettiğimi düĢündüm. (Ahlaksız, s. 19)
Puis, brusquement, je songeai que je délaissais un peu Marceline.
(L’immoraliste, s. 22)
AĢağıdaki örnekte daha çok edebi anlatımlarda karĢımıza çıkan ve cümleye daha
zengin bir anlam yükleyen “kısa bir zaman sonra” ifadesi kullanılarak tercüme
edilmiĢtir.
49
Kısa bir zaman sonra tekrar gelerek, yirmi binden aĢağıya gidemeyeceğini
söyledi. (Candide, s. 97)
Puis, revenant un moment après, il signifia qu’il ne pouvait partir à moins de
vingt mille. (Candide, s. 95)
Biraz (az) önce / Biraz (az) sonra
Biraz önce geldim.
Je suis arrivé tout à l’heure. (Ertürk, 1998, s. 192)
Az önce otel merdivenlerinden inerken, yine Lucie’nin sesini iĢittim.
(Bulantı, s. 19)
Toute à l’heure en descendant l’escalier de l’hôtel, j’ai entendu Lucie.
(La Nausée, s. 26)
Biraz sonra gideceğim.
Je partirai tout à l’heure (toute de suite). (Ertürk, 1998, s. 192)
Biraz sonra boĢ olacak.
Il sera libre tout à l’heure. (Sunel, 1998, s. 345)
Az sonra odama girdiğimde ansızın duruverdim, soğuk bir nesnenin varlığını
duymuĢtum elimde, bu soğuk nesne, bir kiĢiliği varmıĢ gibi dikkatimi çekiyordu
kendine. (Bulantı, s. 9)
Toute à l’heure, comme j’allais entrer dans ma chambre, je me suis arrêté net,
parce que je sentais dans ma main un objet froid qui retenait mon attention par une
sorte de personnalité. (La Nausée, s. 17)
Yukarıdaki örneklerde gördüğümüz gibi, Türkçede iki ayrı anlam ifade etmemizi
sağlayan “biraz önce” ve “biraz sonra” gibi kavramlar Fransızcada tek bir sözcük ile
verilebilmektedir: “toute à l’heure”.
50
AĢağıdaki cümlede ise Fransızcada “toute à l’heure” yerine “bientôt”
kullanılmıĢtır.
Yazılı sınavın sonucunu az sonra öğreneceksin.
Tu sauras bientôt le résultat de l’examen écrit. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Kısa süre sonra iki yabancıyı sevgiyle kucaklayıp izin istedi. (Candide, s. 119)
Il prit bientôt congé des deux étrangers, après les avoir tendrement embrassés.
(Candide, s. 115
Yukarıdaki cümlenin Fransızca çevirisini yaparken “bientôt” sözcüğü yerine
“puis” de kullanılabilirdi (bkz: s.49).
Uzun süre / Bayağı / Epey
Korkunç savaĢ zamanlarını uzun süre unutmadı.
Il n'a pas longtemps oublié les jours affreux de la guerre. (Sunel, 1998, s. 336)
Aynı Ģekilde ilk kez olarak çalıĢmalarımdan uzun süre yoksun bırakılmayı
kabul ediyordum. (Ahlaksız, s. 19)
Pour la première fois aussi je consentais d’être privé longtemps de mon travail.
(L’immoraliste, s. 21)
Sen ruhların, olanaksız mutluluğunu daha uzun zaman arayacaktın, demiĢti
Ménalque… (Dünya Nimetleri, s. 21)
Tu chercherais encore longtemps, me dit Ménalque, le bonheur impossible des
àmes. (Les Nourritures Terrestres, s. 25)
Epey (bayağı) tereddüt etti.
Il a hésité longtemps.
51
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Türkçede aynı anlamı verebilmek için
“uzun süre”, “uzun zaman”, “uzun vakit”, “epey”, “epeyce”, “bayağı” sözcükleri de
kullanılabilir. Fransızcada ise yalnızca “longtemps” sözcüğü ile aynı anlam verilebilir.
Daha önce, çoktan, zaten
Size bunu daha önce söyledim.
Je vous l’ai déjà dit. (Ertürk, 1998, s. 192)
Saat çoktan sekiz oldu.
Il est déjà huit heures. (Ertürk, 1998, s. 192)
Çoktan kahvaltı yapmıĢsın.
Tu as déjà déjeuné. (Sunel, 1998, s. 335)
Gitme zamanı çoktan gelmiĢ.
C'est déjà l'heure du départ. (Sunel, 1998, s. 335)
Sen geldiğinde, ben çoktan gitmiĢ olacağım.
Quand tu arriveras, je serai déjà parti. (Sunel, 1998, s. 335)
Fransızcada yalnızca “déjà” sözcüğü ile aynı anlam verilebilirken, Türkçede
“daha önce”, “çoktan”, “zaten” sözcüklerinin kullanımı dile zenginlik katmaktadır.
Eskiden
Bir koli göndermek için, postanede üç basılı kâğıt doldurdum; eskiden bir tane
yeterdi.
A la poste, pour envoyer un colis, j’ai rempli trois imprimés; autrefois un seul
suffisait. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
52
O zaman, o sıra(da), o tarihte
Birisi lambayı yaktı; sedirin üzerinde uyuyan kediyi o zaman farkettik.
Quelqu’un a allumé la lampe; nous avons alors remarqué le chat qui dormait
sur le canapé. (Ġlkgelen, 1983, s. 132)
Bütün bu düĢüncelere o zaman sahip değildim ve çizdiğim tablo burada bir
fiyasko oldu. (Ahlaksız, s. 49)
Toutes ces pensées je ne les avais pas alors, et ma peinture ici me fausse.
(L’immoraliste, s. 63)
Almanya o sırada Ġngiltere’ye karĢı savaĢıyordu.
L’Allemagne était alors en guerre contre l’Angleterre.
O tarihte Grandet elli yedi, karısı aĢağı yukarı otuz altı yaĢındaydı. (Eugénie
Grandet, s. 11)
Monsieur Grandet avait alors cinquante-sept ans, et sa femme environ trentesix. (Eugénie Grandet, s. 65)
O zamana kadar, arada, bu ara(da), -caya kadar, -meye kadar
Bir saat sonra bir randevum var, o zamana kadar pastaneye gidelim.
J’ai rendez-vous dans une heure; en attendant, allons à la pâtisserie.
Fikirleri belki de doğru, ama bu ara sakin davranmakla iyi eder.
Ses idées sont peut-être justes; en attendant, il aurait mieux fait de se tenir
tranquille. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 81)
Saat 11’de hastanede muayenesi var, bu arada arkadaĢına telefon ediyor.
À 11 heures, elle a une consulatation à l’hôpital, en attendant, il passe un coup
de fil à son copain. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 81)
53
Aynı anlamı “d’ici là” zarfını kullanarak vermek mümkündür.
Hareket için daha bir saatimiz var. O zamana kadar bir lokantada öğle yemeği
yiyebiliriz.
On a encore une heure pour le départ. D’ici là, on peut déjeuner dans un
restaurant. (Ertürk, 1998, s. 193)
Ġçin, üzere, -a, -ine
Yeni muslukları gelecek hafta için (gelecek hafta almak üzere) ısmarladık.
Nous avons commandé les nouveaux robinets pour la semaine prochaine.
(Ġlkgelen, 1983, s. 149)
Yarına iĢkembe çorbamız var.
Nous avons une soupe à tripes pour demain. (Ġlkgelen, 1983, s. 149)
Satıcı onları 15’ine söz verdi.
Le fournisseur nous les a promis pour le 15. (Ġlkgelen, 1983, s. 149)
Yukarıdaki örnekte bir kez daha Türkçe’nin zenginliğinden bahsedebiliriz.
“yarın” sözcüğünün sonuna sadece bir –a eki koyarak aynı anlamı birden fazla Ģekilde
verebiliriz. Yani, bu cümle için, hem “yarın iĢkembe çorbamız var”, “yarına iĢkembe
çorbamız var” hem de “yarın için iĢkembe çorbamız var” ifadelerini kullanarak aynı
anlamı verebiliriz. Fransızcasında ise aynı anlamı verebilmek için yine ayrı bir sözcük
olan “pour” edatını veya “demain” zarfını kullanmamız Ģarttır.
Bu konu ile ilgili vermiĢ olduğumuz tüm örneklere bakacak olursak, Türkçe ve
Fransızca arasında yapı ve anlam bakımından herhangi bir fark görülmemektedir.
Türkçede ifade ettiğimiz zaman bildiren zarf sözcükleri Fransızcada da aynı Ģekilde
ifade edilmektedir. Yalnızca aynı anlamı her iki dil de faklı sözcükler kullanarak
verebilmektedir. Yani bununla ilgili herhangi bir problem söz konusu değildir.
54
3.9.3. Bir Edat veya Edat Öbeği Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi
(Indication du temps par une préposition ou un groupe
propositionnél)
3.9.3.1. Öncelik Bildiren Ġfadeler
-den önce, -dan önce
“Avant” edatı ile yapılan cümlelerdir.
Avant + isim (nom)
Balıkçılar güneĢin batmasından önce denize açılacaklar.
Les pêcheurs iront à la mer avant le coucher du soleil.
(Karaahmetoğlu, 1991, s. 324)
Eğer edat öbeğindeki ismimiz fiil kökenli ise (ad fiil batmak – batıĢ gibi)
Fransızca cümlelerimizi bir yan cümle bağlacı aracılığı ile ve ulaç öbeği biçiminde
anlatabiliriz.
Balıkçılar güneĢin batmasından önce denize açılacaklar.
Les pêcheurs iront à la mer avant que le soleil se couche.
AkĢam yemeğinden önce solunum, beden eğitimi ve beslenmemle ilgili kararlar
aldım. (Ahlaksız, s. 31)
Avant le repas du soir, pour la respiration, l’exercice, la nourriture, j’avais pris
des résolutions. (L’immoraliste, s. 37)
Annemin dönüĢünden önce gitmeniz gerekir.
Il faut que vous partiez avant le retour de ma mère.
Türkiye 2006’dan önce Avrupa Birliğinin üyesi olamaz.
Avant l’an 2006, la Turquie ne deviendra pas membre de l’Union Européenne.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 83)
55
Ben diğerlerinden beĢ dakika önce çıktım.
Je suis sorti cinq minutes avant les autres. (Karcıoğlu, 2007, s. 168)
Her Ģeyden önce sağlığa ihtiyacımız var.
Avant tout, nous avons besoin de la santé. (Karcıoğlu, 2007, s. 168)
Köprüden önce sağa dönün.
Avant le pont, tourner à droite. (Sunel, 1998, s. 352)
Yukarıdaki cümle her ne kadar zaman bildiriyor gibi gözükse de, aslında yer
bildirmektedir. “Köprüden önce” dediğimiz zaman “köprüye gelmeden” anlamı
çıkarılsa bile ve Fransızcasında da zaman bildiren bir sözcük olan “avant” sözcüğü
kullanılsa bile burada bir yol tarifi söz konusudur, dolayısıyla zamanla bir ilgisi yoktur.
AĢağıdaki cümlede de buna benzer bir durum görülmektedir. “Erkek
kardeĢinden önce” derken, zaman bildiren bir sözcük olan “önce” kelimesini
kullandığımız halde zaman değil, bir durum bildirmektedir.
Erkek kardeĢinden önce onun ismini anmak gerekir.
Il faut citer son nom avant celui de son frère. (Sunel, 1998, s. 352)
Avant de + fiil mastar biçiminde (infinitif)
Bu tip cümlelerde Fransızcada temel cümle ile yan cümlenin öznesi aynı
olmalıdır.
Evden çıkmadan önce, benimle konuĢmayı unutma.
Avant de sortir de la maison, n’oublie pas de venir me parler.
Bu cümleyi Fransızcaya çevirirken avant + isim biçimindeki kalıbı da
kullanabiliriz. Ayrıca yan cümle bağlacı kullanarak ulaç öbeği biçiminde de ifade
edebiliriz.
56
Evden çıkmadan önce, benimle konuĢmayı unutma.
Avant ta sortie de la maison, n’oublie pas de venir me parler.
Avant que tu sortes de la maison, n’oublie pas de venir me parler.
Mektubumu almadan önce hiçbir Ģey yapmayın!
Ne faites rien avant d’avoir reçu ma lettre! (Ertürk, 1998, s. 171)
Hareket etmeden önce iyi düĢünmek gerekir.
Il faut bien réflechir avant d’agir. (Öztekin, 1981, s. 251)
Buraya gelmeden önce müdürle konuĢmak gerekir.
Il faut parler avec le directeur avant de venir ici. Karaahmetoğlu, 1991, s. 325)
Yatmadan önce ödevini yapacak.
Avant de se coucher, il fera son devoir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 84)
Karar vermeden önce senin fikrini bilmek istiyorum.
Avant de me decider, je veux savoir ton opinion.
Görüldüğü gibi, bu edat öbeği Fransızcada cümle baĢında veya sonunda
kullanılır, fakat Türkçede böyle bir durum söz konusu değildir, daima cümlenin baĢında
kullanılır. Kullanılmadığı zaman devrik cümle yapısına girer. Bu da genellikle edebî
anlatımlarda karĢımıza çıkar.
“Avant le moment de” edatı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Avant le moment de + fiil mastar biçiminde (infinitif)
Gitmeden önce bizi görmeye geldiler.
Ils sont venu nous voire avant le moment de partir.
Françoise okula gitmeden önce çok mutluydu.
Françoise était très heureuse avant le moment d’aller à l’école.
57
“Il y a” edatı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Il y a + isim
Bir hafta önce babana rastladım.
Il y a une semaine, j’ai rencontré ton père. (Ġlkgelen, 1983, s. 151)
J’ai rencontré ton père, il y a une semaine.
Ġki saat önce çıktı.
Il est sorti il y a deux heures. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 87)
Il y a deux heures, il est sorti.
Ġki gün önce Mersin’e gittik.
Il y a deux jours, nous sommes partis pour Mersin.
Jacqueline üç ay önce gitti.
Jacqueline est partie il y a trois mois.
Bu daireye taĢınalı yarın bir ay olacak.
Demain, il y aura un mois que nous avons déménagé dans cet appartement.
Yukarıdaki cümleleri “ça fait” veya “voilà” ifadelerini kullanarak da kurmamız
mümkündür. Örneğin;
Ça fait un mois que nous avons déménagé dans cet appartement.
Voilà une semaine que j’ai rencontré ton père.
Görüldüğü üzere hem “avant”, hem de “il y a” edatları öncelik bildirmek için
kullanılmaktadır. Her zaman söylediğimiz gibi bu da Türkçenin anlam bakımından
zenginliğine yine bir örnektir. “Ġki gün önce Mersin’e gittik” cümlesiyle “o senden önce
geldi” cümlesinin Türkçede hiçbir farkı yoktur. Fakat Fransızcasında bir olayın ikinci
bir olaydan önce gerçekleĢeceğini ya da gerçekleĢmesi gerektiğini verebilmek için
“avant”, belirli bir tarih ya da saatten önceki bir zamanı belirtmek için ise “il y a”
edatları kullanılmak zorundadır. Türkçede ise sadece “önce” kelimesi ile hiçbir ayrım
58
yapmadan aynı anlamı verebilmekteyiz. Ça fait, il y a, voilà… que edat öbekleri
Fransızcada konuĢma dilinde –den beri anlamında da kullanılabilmektedir.
Ġki günden beri çalıĢıyorum.
Il y a deux jours que je travaille.
Je travaille depuis deux jours.
BaĢlangıcında, -in baĢlangıcında
“Au début de” edatı kullanılarak yapılır.
Au début de + isim
Gelecek ayın baĢında burada olacak.
Il sera ici au début de mois prochain. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 87)
Bu ayın baĢında büyük bir eğlence yaptık.
Au début de ce mois, nous avons fait une grande fête.
Yüzyılın baĢında ünlü Ģairler vardı.
Au début du siècle, il y avait des poètes célebrès.
–e kadar
“Jusqu’à” edatı kullanılarak yapılır.
Jusqu’à + isim
Bu toplantı sabahın dördüne kadar sürdü. (Candide, s. 99)
La séance dura jusqu’à quatre heures du matin. (Candide, s. 97)
59
O güne değin uzun sakallıydım, saçlarım ise kısacıktı. (Ahlaksız, s. 53)
Jusqu’à ce jour j’avais porte toute ma barbe, avec les cheveux presque ras.
(L’Immoraliste, s. 69)
Cesur üniversiteli, dansettiği sırada yitirilen zamanı kazanmak için sabaha
kadar çalıĢmaya karar vermiĢti. (T.Y. s. 40)
A fin de regagner le temps perdu, le courageux étudiant s’était promis, en
dansant de travailler jusqu’au matin. (Madame Bovary, s. 58)
AkĢamları genellikle saat sekize kadar okurum.
Le soir, je lis d’ordinaire jusqu’à huit heures.
Dedem yetmiĢ yaĢına kadar (dek) yaĢadı.
Mon grand-père a vécu jusqu’à soixante-dix ans.
Yukarıda vermiĢ olduğumuz örnekten anladığımız üzere, Türkçede de bu anlamı
verebilmek için “kadar” veya “dek” sözcüklerini kullandığımızı görürüz.
“Jusqu’au moment de” edatı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Jusqu’au moment de + isim (nom)
Jusqu’au moment de + fiil mastar biçiminde (infinitif)
Ölünceye kadar ona eĢlik etti.
Il l’a accompagné jusqu’au moment de la mort.
NOM
BaĢarıncaya kadar çalıĢtım.
J’ai travaillé jusqu’au moment de réussir.
INF.
60
3.9.3.2. Sonralık Bildiren Ġfadeler
-den sonra, -dan sonra, -in ardından, sonucunda, arkasından
“En suite de” edatı kullanılarak yapılır.
En suite de + isim (nom)
Bu sözlerin ardından, bu kolay yöntemi onlara verir.
Ensuite de ces paroles, il leur donne cette méthode facile.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 42)
Bu cinayetten sonra, polis olay yerine geldi.
Ensuite de ce crime, la police est venue sur les lieux du crime.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 42)
“En suite de” edatı günlük yaĢamda çok nadir kullanılır. Daha çok edebi
anlatıma uygundur.
-in bitiminde, sona erdiğinde
“À l’expiration de” edatı kullanılarak yapılır.
À l’expiration de + isim (nom)
Pasaportumun geçerliliği sona erdiğinde, konsolosluğa gittim.
À l’expiration de la validité de mon passeport, je suis allé au consulat.
ĠĢ sözleĢmesi sona erdiğinde, erkek kardeĢim baĢka bir iĢ baktı.
À l’expiration de son contrat du travail, mon frère a cherché un autre travail.
61
Geldiğinde
“À l’arrivée de” edatı kullanılarak yapılır.
À l’arrivée de + isim (nom)
Babası geldiğinde sevincini görmek gerekirdi.
À l’arrivée de son père, il fallait voir sa joie. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 33)
Tren gara geldiğinde, annemi görmek için sabırsızlanıyordum.
À l’arrivée du train à la gare, j’étais impatient de revoir ma mère.
Fransızca öğretmeni sınıfa geldiğinde, bütün öğrenciler sustu.
À l’arrivée du professeur de français à la classe, tous les étudiants se sont tus.
-in sonunda, nihayetinde, -in bitiminde, sonra
“Au bout de” edatı kullanılarak yapılır. Bu deyimin iki farklı anlamı vardır. Hem
“sonra” (après), hem de yine “sonra” (dans) anlamını taĢıdığı örneklere rastlamak
mümkündür. AĢağıdaki ilk iki örnek bu durumu açıklamaktadır.
Au bout de + isim (nom)
Ġki yıl sonra, anaokuluna baĢlayacak.
Au bout de deux ans, il commencera l’école maternelle.
Kariyerinin sonuna geliyor.
Il arrive au bout de sa carrière. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 36)
Ġki ay sonunda, kendi ticari iĢleri için Lizbon’a gitmek zorunda olduğundan, iki
filozofu da gemisinde beraber götürdü. (Candide, s. 24)
Au bout de deux mois, étant obligé d’aller à Lisbonne pour les affaires de son
commerce, il mena dans son vaisseau ses deux philosophes. (Candide, s. 33)
62
Aynı anlamı “dans” ile de vermek mümkündür.
Bekleyin, 5 dakika sonra döneceğim.
Attendez-moi, je reviens dans 5 minutes. (Arusoğlu, 2010, s. 163)
–den itibaren
“À dater de” edatı kullanılarak yapılır.
À dater de + isim (nom)
MaaĢınız bugünden itibaren Halk Bankası’ndaki hesabınıza yatırılacak.
Votre salaire vous sera versé au compte à la Banque Populaire à dater
d’aujourd’hui. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 36)
-den beri, bu yana, -dır, birlikte, sonra
“Depuis” edatı kullanılarak yapılır.
Depuis + isim (nom)
Sabahtan beri kar yağıyor.
Il neige depuis le matin. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 324)
Onu 10 yıldan beri görmedim.
Je ne l’ai pas vu depuis 10 ans. (Arusoğlu, 2010, s. 182)
Bu ülkede çoğu kez Ģiddetle esen ve üç günden beri beni epey rahatsız etmiĢ
olan rüzgâr dinmiĢti. (Ahlaksız, s. 34)
Le vent, souvent violent dans ce pays, et qui m’avait beaucoup gêné depuis trois
jours, était tombé. (L’immoraliste, s. 42)
63
ġu bir gerçektir ki, uzun zamandan beri ne yapıp ne ettiğimi, zamanımı nasıl
geçirdiğimi kimseler sormuyor. (Bulantı, s. 14)
Il est vrai que personne, depuis bien longtemps, ne se soucie plus de l’emploi de
mon temps. (La Nausée, s. 22)
Bir aydır televizyonum tamircide. (Bir ay var ki televizyonum tamircide.)
Il y a un mois que mon poste de télévision est chez le réparateur. (Mon poste de
télévision est, depuis un mois, chez le réparateur.) (Ġlkgelen, 1983, s. 151)
Yukarıdaki cümlede “depuis un mois”’nın tam olarak karĢılığı “bir aydır” veya
“bir aydan beri / bu yana”; “il y a un mois”’nın ise tam olarak karĢılığı “bir ay var ki”
dir. Dolayısıyla “depuis” yerine “il y a” ifadesini kullanmak yanlıĢ olmaz.
“Dès” edatı kullanılarak da yapılır.
Dès + isim (nom)
20 Marttan beri yağmur yağıyor.
Il pleut dès le 20 mars. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 37)
Bu adam 16 yaĢından bu yana çalıĢtı.
Cet homme a travaillé dès l’âge de 16 ans. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 37)
Bizim geliĢimizle birlikte çalıĢmayı bıraktı.
Dès notre arrivée, il a cessé de travailler. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 37)
Henüz ilk sarsıntılarla birlikte kendimi paramparça olmuĢ hissettim.
(Ahlaksız, s. 22)
Dès le premiers cahots je me sentis brisé. (L’immoraliste, s. 26)
Geçen yıl Irak’da çatıĢmaların sona ermesinden sonra, Suriyeli yöneticiler,
Amerikan hükümetinin, bahaneler ne olursa olsun, askeri güçlerini Suriye’ye karĢı
yönlendirip yönlendirmeyeceğini görmeyi bekleyip beklememek gerektiğini kendi
kendilerine sordular.
64
Dès la cessation des combats en Irak, l’année derniere, les dirigeants syriens se
sont demandé s’il fallait s’attendre à voir le gouvernement américain, quels que soient
les prétextes invoqués, retourner ses forces contre la Syrie. (Günay ve Sığırcı, 2005, s.
37)
Aynı anlamı “à partir de” edatı kullanarak da verebiliriz.
À partir de + isim (nom)
Bugünden itibaren, uslu olacaksın.
À partir d’aujourd’hui, tu seras sage. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 51)
Gelecek yıldan itibaren, Toulouse’da yükseköğrenimime baĢlayacağım.
À partir de l’année prochaine, je commencerai mes études supérieures à
Toulouse. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 51)
O günden sonra Moktir en sevdiğim çocuk oldu. (Ahlaksız, s. 44)
À partir de ce jour, Moktir devint mon préféré. (L’immoraliste, s. 55)
Sonunda
“À la fin de” edatı kullanılarak yapılır.
À la fin de + isim (nom)
Osmanlı Ġmparatorluğu’nda ilk demiryollarının döĢenmesi 19.yy sonunda oldu.
L’installation des premiers chemins de fer a été réalisée dans l’Empire Ottoman
à la fin du 19ème siècle. (Ertürk, 1998, s. 208)
Ay sonunda Mersin’e gidecek.
À la fin du mois, il partira pour Mersin. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 42)
65
Türkiye - Fransa maçı bu haftasonunda oynanacak.
Le match Turquie - France aura lieu à la fin de cette semaine.
-den sonra, -dan sonra, arkasından, ardından
“Après” zarfı kullanılarak yapılır.
Après + isim (nom)
AkĢam yemeğinden sonra bir resepsiyon verildi.
Aprés le dîner, une réception a eu lieu. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Yemekten sonra uzun bir galeride dolaĢan Candide, tabloların güzelliğine
hayran oldu. (Candide, s. 135)
Candide, après le déjeuner, se promenant dans une longue galerie, fut surpris
de la beauté des tableaux. (Candide, s. 127)
Saat dörtten sonra denize gireceğim.
Je nagerai après quatre heures. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 325)
Ġlkbahar kıĢ mevsiminden sonra gelir.
Le printemps vient après l’hiver. (Ertürk, 1998, s. 206)
Yukarıdaki cümlede yine Türkçesinde zaman bildiren bir ifade yoktur. Her ne
kadar “sonra” ve “après” sözcükleri kullanılsa da bu cümlenin zaman bildirdiğini
söyleyemeyiz.
Çanakkale savaĢından az bir zaman sonra, Almanya Ġmparatoru Osmanlı
PadiĢahını ülkesine davet eder.
Peu après la guerre des Dardanelles, L’Empereur allemand invite le sultan
dans son pays. (Karcıoğlu, 2007, s. 169)
66
Yukarıdaki cümlede “peu” pekiĢtireci kullanılarak “az bir zaman sonra” anlamı
verilmiĢtir.
AĢağıdaki iki örnekte ise, “après”’den önce “aussitôt” kullanılarak “hemen
sonra”, -ir… mez” anlamı verilmiĢtir.
Otobüsün kalkıĢından hemen sonra kapısını kilitlemeyi unuttuğunu hatırladı.
Elle s’est rappelé aussitôt après le départ du bus qu’elle avait oublié de fermer
sa porte à clé. (Ertürk, 1998, s. 192)
Après + fiil mastar biçiminde (inf) + participe passé
Fransızcada bu tür ifadelerde yan cümleyle temel cümlenin öznelerinin aynı
olması gerekmektedir. Türkçede ise böyle bir durum sözkonusu değildir. Sonralık
bildiren sözcüklerimizi kullanarak yine istediğimiz anlamı verebiliriz.
Babamla konuĢtuktan sonra gittim.
Je suis allé après avoir parlé avec mon père. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 288)
inf p.passé
O, okuldan geldikten sonra dersine çalıĢtı.
Il a travaillé sa leçon après être venu de l’école. (Karaahmetoğlu, 1991, s. 288)
inf p.passé
Bu futbolcu, milli futbol takımına seçildikten sonra kibirli hale geldi.
Ce footballeur est devenu orgueilleux après avoir été sélectionné dans l’équipe
nationale de football. (Ertürk, 1998, s. 172)
Lyon'da iki hafta geçirdikten sonra, Paris'e geri döndüm.
Après avoir passé deux semaines à Lyon, je suis revenu à Paris.
Yemek salonumuzda süslü olan yılbaĢı ağacının yanında yemeğimizi yedikten
sonra Ģampanya içtik.
Après avoir pris notre repas de Noel près de l'arbre de Noel qui ornait notre
salle à manger nous avons bu du champagne. (Sunel, 1998, s. 21)
67
3.9.3.3. EĢzamanlılık Bildiren Ġfadeler
Boyunca, esnasında, -dığı sırada, -iken, süresince, sırasında, -leyin
“Durant” edatı kullanılarak yapılır. Eski bir kullanımdır.
Durant + isim (nom)
Gece boyunca dans etti.
Il a dansé durant la nuit.
Yanığın derecesi ne olursa olsun, onu on dakika süreyle soğuk suya sokunuz.
Quel que soit le degré de la brûlure, mettez-la dans l’eau froide durant dix
minutes. (Ertürk, 1998, s. 208)
Gezimizin bu son bölümü süresince mutluluğumuz öylesine eĢsiz, öylesine
sahindi ki anlatamam. (Ahlaksız, s. 61)
Notre bonheur, durant cette fin de voyage fut si égal, si calme, que je n’en peux
rien raconter. (L’immoraliste, s. 79)
Aynı anlam “pendant” edatı ile de verilebilir.
Pendant + isim (nom)
Tatildeyken, bazen tenis oynadım.
Pendant mes vacances, j’ai joué, de temps en temps, au tennis.
O çocukluğu sırasında Ģirin bir köyde yaĢardı.
Pendant son enfance il vivait dans un village doux.
Nathalie gece boyunca Joseph ile dans etmek istiyor.
Nathalie veut danser avec Joseph pendant la soirée. (Arusoğlu, 2010, s. 182)
68
Aynı anlam “pendant (toute) la durée de” edatı ile de verilebilir.
Pendant (toute) la durée de + isim (nom)
Ameliyatın baĢından sonuna kadar, hiçbir cerrah konuĢmadı.
Pendant (toute) la durée de l’opération chirurgicale, aucun chirurgien n’a
parlé. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 59)
Deniz yolculuğu boyunca zavallı Pangloss’un felsefesi üzerine kafa yorup
durdular. (Candide, s. 47)
Pendant toute la traversée ils raisonnèrent beaucoup sur la philosophie du
pauvre Pangloss. (Candide, s. 51, 52)
Aynı anlam “lors de” edatı ile de verilebilir.
Lors de + isim (nom)
Bir toplantı sırasında baĢkana hakaret etti.
Lors d’une réunion, il a insulté le président. (Ertürk, 1998, s. 208)
CumhurbaĢkanının hastaneyi ziyareti sırasında, hastane müdürü sıkıntılıydı.
Lors de la visite de président de la République à l’hôpital, le directeur de cet
hopital était dans une situation embarassante. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 46)
Aynı anlamı verebilmek için, “au cours de” , “en cours de” ve “dans le cours de”
edatları da kullanılabilir.
Au cours de + isim ( nom)
En cours de + isim (nom)
Dans le cours de + isim (nom)
Paris’de bir barda yeni bir hesaplaĢma sırasında iki adam öldü.
Deux hommes sont tués au cours d’un nouveau reglement de comptes dans un
bar parisien. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 59)
69
Kariyeri boyunca dürüst kaldı.
Il est resté honnête au cours de sa carrière. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 58)
Aynı anlam “au moment de” edatı ile de verilebilir.
Au moment de + isim (nom)
Ders sırasında arkadaĢıyla konuĢuyordu.
Au moment de la leçon, il parlait avec son ami. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 67)
Annem kaza anında pencereden bakıyordu.
Au moment de l’accident, ma mère regardait par la fenêtre.
Devirde, devrinde, döneminde, zamanında
“À l’époque de” edatı ile yapılan cümlelerdir.
À l’époque de + isim (nom)
Ġkinci Dünya SavaĢı döneminde, binlerce asker yaĢamını yitirdi.
À l’époque de la deuxième guerre mondiale, il y a eu des miliers de soldats qui
ont perdu leur vies. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 59)
Büyük babamın zamanında, kadınlar kocaman Ģapkalar takıyorlardı.
À l’époque de mon grand père, les femmes portaient de grands chapeaux.
Aynı anlam “du temps de”, “au temps de” ve “en temps de” edatları kullanılarak
da verilebilir.
Du temps de + isim (nom)
Au temps de + isim (nom)
En temps de + isim (nom)
70
Napolyon zamanında Fransa savaĢıyordu.
Du temps de Napoléon, la France faisait la guerre.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 78)
Atalarımızın zamanında, yaĢam bugünkünden daha az hareketliydi.
Au temps de nos aïeux, la vie était bien moins agitée qu’aujourd’hui.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 78)
BarıĢ döneminde herkes kiĢisel iĢleriyle uğraĢır.
En temps de paix, tout le monde s’occupe des affaires personnelles.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 79)
Aynı anlam “à l’âge de” edatı ile de verilir.
À l’âge de + isim (nom)
Emeklilik devrinde yaĢamak için deniz kıyısında kendilerine bir ev satın
alacaklar.
lls vont s’acheter une maison au bord de la mer un vue de s’y retirer à l’âge de
la retraite. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Ġlkokula yedi yaĢında baĢladım.
J’ai commencé l’école primaire à l’âge de 7 ans.
Jacques Ġzmir’de 30 yaĢında evlendi.
Jacques s’est marié à l’âge de 30 ans à İzmir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
71
3.9.3.4. Öteki Zaman Dilimleri
a)
Kesin bir zaman belirtebilir:
Mayıs sonunda dönecekler.
Ils rentreront fin mai.
Yukarıdaki örnekte ise, yine Türkçenin vermiĢ olduğu kolaylıkla, sadece –da
ekini
kullanarak
mayıs
ayının
sonunda
döneceklerinin
mesajını
verebiliriz.
Fransızcasında ise yine ayrıca bir sözcük olan “fin” kullanarak aynı anlam ancak
verilebilmiĢtir. Bu da farklı bir kullanım Ģeklidir.
b)
Kesin olmayan bir zamanı belirtmek için kullanılabilir:
Ġki ay sonra (içerisinde) ona bir araba alacaklar.
Dans deux mois, on va acheter pour lui une voiture.
Yukarıdaki örneğe bakacak olursak, “iki ay sonra ona bir araba alacaklar”
cümlesinden çıkardığımız anlam gayet açıktır. Söylenmek istenen “iki ay sonra” bir
araba alınacağıdır. Fakat “iki ay içerisinde” ifadesini kullandığımız zaman anlamda
değiĢiklik olur. Yani, iki ay içerisindeki herhangi bir gün anlamı ortaya çıkmaktadır.
Lakin söz konusu tümcenin Fransızcasında “dans” edatı kullanılarak her iki anlamı da
görmemiz mümkündür. Dolayısıyla, hem “iki ay sonra”, hem de “iki ay içerisinde
herhangi bir gün” anlamlarını çıkarabiliriz.
Bu hafta içinde, Mersin’de bir iĢçi eylemi olacak.
Dans le courant de cette semaine, il y aura une mobilisation ouvrière à Mersin.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 36)
Bu yıl içinde, ücretlerin artıĢı söz konusu değil.
Dans le courant de cette année, il ne s’agit pas d’augmentation des salaires.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 36)
72
3.9.4. Bir Bağlaç (Conjonction) Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi
(Indication du temps par une conjonction)
Daha önceden de belirttiğimiz gibi, Türkçede zaman bildiren bağlaçların sayısı
oldukça azdır. Türkçede bağlaç dediğimiz Ģey Fransızcada conjonction de coordination
biçimindeki sınıflamaya karĢılık gelmektedir. Fransızcada conjonction de coordination
sınıfında zaman bildiren bağlaç sayısı azdır. Ancak conjonction de subordination (yan
cümle bağlacı) çok zengindir ve kullanımı çok yaygındır.
Bu çalıĢma sırasında kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre zaman bildiren
bağlaç olarak yalnızca karĢımıza “kâh… kâh…” ve “bazen… bazen…” bağlaçları
çıkmıĢtır.
Kâh eserim yeller gibi, kâh coĢarım seller gibi.
Tantôt je vente comme les vents, tantôt je me réjoue comme les torrents.
3.9.5. Bir Ortaç Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi (Indication du temps par
un participe)
Türkçede zaman bildiren ortaç yani sıfat fiillerin de sayısı tıpkı bağlaçlar gibi
neredeyse yok denecek kadar azdır. Türkçede zaman bildiren ortaç görevinde örnek
verebileceğimiz cümle örneği konusunda çok fazla seçenek olmadığından sadece
aĢağıdaki örneklere değindik. AĢağıdaki örneklerde passée (participe passée),
précedente (sıfatlaĢmıĢ participe présent), suivant (participe présent) sıfat (adjectif
verbal) görevindedir ve Türkçedeki sıfat fiil (ortaç) kavramına karĢılık gelmektedir.
Katıldığın toplantı geçen sene yapılmıĢtı.
La réunion à laquelle tu as participé a eu lieu l’année dernière
(passée / précedente).
Gelecek ay Antalya’ya gidecekler.
Ils iront à Antalya le mois prochaine (suivant).
73
3.9.6. Bir Ulaç veya Ulaç Öbeği Aracılığıyla Zamanın Belirtilmesi
(Indication du temps par un gérondif ou un autre outil linguistique)
3.9.6.1. Öncelik Bildiren Ġfadeler
-eli, -di… eli, -den beri, -eli beri, -den bu yana, -den itibaren
“Depuis que” bağlacı kullanılarak yapılır.
Bize saat dokuzda bir ders konduğundan beri, oldukça erken yatıyorum.
Depuis que nous avons un cours de neuf heures, je me couche assez tôt.
(Ġlkgelen, 1983, s. 160)
Sen gittiğinden beri, kendimi hep yalnız hissediyorum.
Depuis que tu es parti, je me sens toujours seul. (Sunel, 1998, s. 335)
Markinin yüzü de bu mürekkep gibi kendisiyle ilgilenmeye baĢladığımdan beri
hayli sararıp soldu. (Bulantı, s. 21)
La figure du marquis est comme cette encre: elle a bien pâli, depuis que je m’en
occupe. (La Nausée, s. 29)
Karısı gittiğinden bu yana ĢiĢmanlıyor.
Depuis que sa femme est partie, il grossit. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 37)
Gittiğinizden itibaren herĢey değiĢti.
Tout a changé depuis que vous êtes parti. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 37)
-inceye kadar, -ene kadar, -ıncaya dek
“En attendant que” bağlacı kullanılarak yapılır.
Bu bağlaçla birlikte de subjonctif kullanılır.
74
YaĢlı kadın daha iyi bir yaĢam kuruncaya kadar burada yerleĢmelerini önerdi
Candide’e. (Candide, s. 159)
La vieille proposa à Candide de s’en accommoder, en attendant que toute la
troupe eût une meilleure destinée. (Candide, s. 148)
Türkçe çalıĢmakta olduğunu biliyorum. Ġyice öğreninceye kadar sana Fransızca
yazacağım.
Je sais que tu es en train d’étudier le turc, mais je t’écrirai en français en
attendant que tu l’apprennes comme il faut. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 82)
“En attendant le moment où” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Bu bağlaçla birlikte de subjonctif kullanılır.
Jacques ekonomik güçlüklerimi aĢıncaya kadar, bana borç para veriyor.
Jacques me prête de l’argent en attendant le moment où je surmonte mes
difficulté financières. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 82)
Babam eğitimimi bitirinceye kadar beni destekledi.
Mon père m’a soutenu en attendant le moment où je termine mes études.
“Jusqu’à ce que” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Bu bağlaçla birlikte de subjonctif kullanılır.
Ertesi günün programı verilinceye kadar televizyon seyrettiniz mi?
Avez-vous regardé le télé jusqu’à ce qu’on donne le programme du lendemain?
(Ġlkgelen, 1983, s. 160)
Anneniz bir mektup gönderene kadar hiçbir Ģey yapmadık.
Nous n'avons rien fait jusqu’à ce que votre mère ait envoyé une lettre.
Her Ģey bitinceye kadar burada kalacağım.
Je resterai ici jusqu’à ce que tout soit fini. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 88)
75
Kız kardeĢim elini omzuma koyup beni uyandırıncaya dek uyudum.
J’ai dormi jusqu’à ce que le main de ma sœur sur mon épaule me réveille.
GüneĢ batana dek oynadılar.
Ils ont joué jusqu’à ce que le soleil se soit couché. (Karcıoğlu, 2007, s. 166)
Aynı ifadeyi fiilimizi isimleĢtirerek bir edat öbeği biçiminde de tercüme
edebiliriz.
GüneĢ batana dek oynadılar.
Ils ont joué jusqu’au coucher du soleil.
Görüldüğü gibi Fransızca bağlaçlar konusunda zengin bir dil olsa da, Türkçe de
anlam açısından gayet zengindir. Hem “kadar” hem de “dek” sözcüklerini kullanarak
aynı anlamı vermek mümkündür.
“Jusqu’au moment où” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Ölünceye kadar savaĢtı.
Il combattit jusqu’au moment où il tomba mort.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 89)
Hastalanıncaya kadar onu görmeye gitmedim.
Je ne suis pas allé le voir jusqu’au moment où elle est tombée malade.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 89)
“Jusqu’à tant que” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir. Ancak, bu
bağlaç eski ve bölgesel bir kullanımdır.
Dedesi ölünceye kadar birçok yıl geçti.
Plusieurs années s’écoulèrent jusqu’à tant que le grand-père mourût.
76
-madan, -meden önce, evvel
“Avant que” bağlacı kullanılarak cümle kurulur.
Bu bağlaçla birlikte subjonctif kullanılır.
ĠĢ iĢten geçmeden, çocukları korkutan bir insan durumuna düĢmeden, baĢıma
geleni birine açmayı ne kadar isterdim. (Bulantı, s. 16)
Je voudrais parler à quelqu’un de ce qui m’arrive avant qu’il ne soit trop tard,
avant que je ne fasse peur aux petits garçons. (La Nausée, s. 24)
Ġzmir'e gitmeden halamı görmeye gideceğim.
J'irai la voir avant que ma tante parte pour İzmir.
Grönland adası, bağımsızlığını edinmeden (ya da edinmezden) önce bir
Danimarka sömürgesiydi.
L’île de Groenland était une colonie danoise avant qu’elle n’ait acquis son
indépendance. (Ġlkgelen, 1983, s. 159)
O dönmeden önce hemen çıkın.
Partez vite avant qu’il ne revienne. (Sunel, 1998, s. 366)
“Que” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir, ancak sıklıkla kullanılan
bir bağlaç değildir. Daha çok sokak dilinde kullanılan bir ifadedir.
Bu bağlaçla da subjonctif kullanılır.
O beni görmeden dıĢarı çıkmayacağım.
Je ne sortirai pas qu’il ne m’ait vu. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 90)
Genellikle, annem, babam dönmeden masayı hazırlamaz.
D’habitude, ma mère ne monte pas la table que mon pere ne rentre. (Günay ve
Sığırcı, 2005, s. 90)
77
3.9.6.2. Sonralık Bildiren Ġfadeler
-ir… mez, hemen sonra, -diği zamanlar, -dan itibaren, -madan
“Aussitôt que” bağlacı kullanılarak yapılır.
Aussitôt que bağlacı her ne kadar sonralık bildiren bir bağlaçsa da, aslında iki
olayın aynı anda gerçekleĢtirdiğini ifade eder. Örneğin;
Kendisini görür görmez (gördüğüm anda) tanıdım.
Je l’ai reconnu aussitôt que je l’ai vu. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 34)
Yukarıdaki örnekte onu görmesiyle tanıması aynı anda gerçekleĢmektedir.
BaĢarınızın haberini alır almaz size bir kutlama telgrafı çektik.
Aussitôt que nous avons appris la nouvelle de votre réussite, nous vous avons
envoyé un télégramme de félicitations. (Ġlkgelen, 1983, s. 160)
Sen çıkar çıkmaz, o da çıktı.
Il est parti aussitôt après ton départ. (Sunel, 1998, s. 332)
Yukarıdaki örnekte farklı bir kullanım söz konusudur. Cümlenin Türkçesinde
“sen çıkar çıkmaz” ifadesinin Fransızca karĢılığı “aussitôt après ton départ” gibi
isimleĢtirilerek verilmiĢtir.
“Sitôt que” bağlacı kullanılarak da aynı anlam verilebilir.
Arabaya biner binmez eldivenlerimi takacağım.
Je mettrai mes gants sitôt que nous serons dans la voiture.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 55)
Ben, onu izlemediğim zamanlar okuyordum. (Ahlaksız, s. 19)
Moi, sitôt que je ne l’y suivais plus, je lisais. (L’immoraliste, s. 22)
78
“Dès que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Bizi görür görmez kapıyı açtı.
Il a ouvert la porte dès qu’il nous vit. (Ġlkgelen, 1983, s. 160)
GüneĢ doğar doğmaz yatağından kalktı.
Dès que le soleil se fut levé, il bondit de son lit. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 38)
Bachir’i görür görmez onu azarladı. (Ahlaksız, s. 36)
Dès qu’elle vit Bachir, elle l’apostropha rudement. (L’immoraliste, s. 44)
Ben içeri girer girmez hırsız pencereden çıktı. (Benim içeri girmemle hırsızın
pencereden çıkması bir oldu.)
Le voleur est sorti par le fenêtre dès que je suis entré. (Karcıoğlu, 2007, s. 155)
“Dès l’instant que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Siz gittikten hemen sonra, çocuğunuz ağlamaya baĢladı.
Dès l’instant que vous êtes parti, votre enfant a commencé à pleurer.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 45)
“Dès lors” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Gururu incinmiĢti, o andan itibaren gitmeye karar verdi.
Il avait été vexé, dès lors il décida de partir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 46)
“D’aussi loin que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı verilebilir.
Beni görür görmez mendilini salladı.
D’aussi loin qu’il me vit, il agita son mouchoir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 45)
“Du moment que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı verilebilir. Ancak bu
bağlaç zaman bağlacı olarak az kullanılır.
79
Denizi görür görmez duracağız.
Nous nous arreterons du moment que nous apercevrons la mer. (M.
Maeterlinck) (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 48)
“À peine que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı verilebilir. Bu bağlaçtan sonra
genellikle “que”, bazen de “quand” veya “lorsque” kullanıldığı örneklere de rastlarız.
Posta gelir gelmez hareket etti.
À peine le courrier fut-il arrivé qu’il repartit. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 52)
Velinimetlerinin ölümüne ağlaya ağlaya Ģehre henüz yeni ayak basmıĢlardı ki,
attıkları adımlar altında toprağı titrediğini hissettiler. (Candide, s. 27)
À peine ont-ils mis le pied dans la ville en pleurant la mort de leur bienfaiteur,
qu’ils sentent la terre trembler sous leurs pas. (Candide, s. 35, 36)
Kral, kiliseye girer girmez, Julien atını Bay Rênal’in evine doğru dörtnala
sürdü. (N.Y. s. 103)
À peine le roi fut-il à l’église que Julien galopa vers la maison de M. de Rênal.
(Le Rouge et le Noir, s. 115)
Sözcükler daha ağızlarından çıkar çıkmaz onlar ağaca dönüĢtüler.
(Sözcüklerin ağızlarından çıkmasıyla onların ağaca dönüĢmesi bir oldu.)
Les mots avaient à peine passé leurs lèvres qu’ils étaient transformés en arbres.
(Karcıoğlu, 2007, s. 156)
Son örnekte görüldüğü üzere, “çıkar çıkmaz” ifadesinin yanı sıra “bir oldu”
ifadesini de kullanarak Türkçede aynı anlamı verebilmekteyiz.
“Ne… pas plutôt que” veya “ne pas plutôt que” bağlacı kullanılarak da aynı
anlam verilebilir.
Daha iki kelime söyler söylemez, kız arkadaĢım ona âĢık olduğumu anladı.
Je n’ai pas plutôt dit deux mots que ma copine a compris que j’étais amoureux
d’elle. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 52)
80
Hırsız daha iki adım atmadan polis onu yakaladı.
Le voleur n’avait pas plutôt fait deux pas que l’agent de police le saisit.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 52)
Son örnekte Türkçenin anlam bakımından zenginliğine bir kez daha
rastlamaktayız. Aynı anlamı, hem “atar atmaz”, hem “atınca”, hem “attıktan sonra”,
hem “atmasıyla birlikte”, hem “attı mı”, hem de “atmadan” ifadeleriyle vermemiz
mümkündür.
“Dès lors que” bağlacı ile yapılan cümlelerdir.
Ġktidar tarafından Fransa’nın birliği sağlanır sağlanmaz, bu tehdit, Alsas dili,
Baskça ve Bröton dilleri üzerinde ağırlığını hissettirdi.
Cette menace a pesé sur le breton, l’alsacien, et le basque en France, dès lors
qu’il y eut unification de la France par le pouvoir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 64)
“Dès lors que” bağlacının zaman bildirmenin yanında, -dığına göre anlamı da
vardır. Örneğin;
Yeterince çalıĢmadığına göre, bu sınava gitmemen gerekir.
Dès lors que tu n’as pas suffisamment travaillé, il ne te faut pas aller à cet
examen. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 64)
Hatasını itiraf ettiğine göre affedilecek.
Dès lors qu’il avoue sa faute, elle sera pardonnée.
Fransızcada “participe” adını verdiğimiz kullanımı aĢağıdaki cümlelerde
görebiliriz.
Kalkar kalkmaz taraçanın en yüksek yerine koĢtum. (Ahlaksız, s. 44)
Sitôt levé je courus à la terrasse la plus haute. (L’immoraliste, s. 56)
SavaĢ biter bitmez ordu terhis edilecek.
Sitôt la guerre finie, l’armée sera démobilisée. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 55)
81
ĠyileĢir iyileĢmez, çalıĢmaya yeniden baĢlayacağım.
Une fois guéri, je recommencerai à travailler. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 43)
Uyur uyumaz horlamaya baĢladı.
À peine endormi, il se mit a ronfler. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 43)
Gérondif ile aynı anlamı vermek mümkündür. Türkçede, -erek, -ken, -ince ile
biten yan cümlelerin yerini tutar. Bir fiilin gérondif’ini yapabilmek için önce fiilin
Ģimdiki zaman ortacı (participe présent) alınır ve önüne “en” takısı getirilir.
Örneğin, “manger” fiilini ele alacak olursak, bu fiilin Ģimdiki zaman ortacı
“mangeant”dır. Gérondif’ini yapmak için baĢına “en” takısını koyarak “en mangeant”
deriz. Türkçedeki anlamı da böylece “yemek yiyerek”, “yemek yerken” ya da “yemek
yiyince” dir.
Gérondif kullanılabilmesi için genelde temel cümle ile yan cümlenin öznelerinin
aynı olması gerektiğini söyleyebiliriz.
AĢçı ĢiĢko Sylvie, hanımının dolaĢtığını iĢitir iĢitmez yatılı pansiyonerlerin
kahvaltısını hazırlamaya baĢlardı. (T.Y. s. 14)
En entendant trottiner sa maîtresse la grosse Sylvie, la cuisinière, s’empressait
de servir le déjeuner des pensionnaires internes. (Le Père Goriot, s. 29)
–dı mı
Türkçede “–dı mı” ekiyle yapılan cümlelere pek sık rastlanmamaktadır.
Fransızcada aynı anlamı verebilmek için gérondif kuralı uygulanır. AĢağıdaki cümle
Fransızca’nın ifade etme açısından zenginliğine güzel bir örnek teĢkil etmektedir.
Muslin perde azıcık aralandı mı fener ıĢıklarının karanlıkta kaydığı görülüyordu.
(T.Y. s. 65)
En écartant du coin le rideau de mousseline, on voyait glisser dans l’ombre la
lumière de leurs lanternes. (Madame Bovary, s. 84)
82
–dıktan sonra
“Après que” bağlacı kullanılarak yapılır.
Genel dilbilgisi kuralına göre après que ile indicatif kullanılması gerekir. Fakat
après que ile subjonctif de sık sık kullanılır. Ancak yan cümlede ifade edilen olay temel
cümlede ifade edilen olaydan önce meydana gelmiĢ ise, yan cümlede après que’den
sonra passé composé, plus-que-parfait, futur antérieur veya passé antérieur kullanılır.
Onu (bağımsızlığını) elde ettikten sonra, Ortak Pazara girmede çok duraksadı
(tereddüt gösterdi).
Après qu’elle l’a obtenue, elle a montré beaucoup d’hésitation à entrer dans le
Marché Commun. (Ġlkgelen, 1983, s.160)
Hatasını anladıktan sonra özür diledi.
Il s'est excusé après qu’il s'était aperçu de son erreur. (Sunel, 1998, s. 365)
BaĢbakan seçildikten iki ay sonra istifa etti.
Deux mois après qu’il était élu premier ministre, il a démissionné.
Yukarıdaki örnekte farklı bir kullanım karĢımıza çıkmaktadır. Türkçesinde “iki
ay” sözcüğünden sonra “sonra” sözcüğünü kullanarak vermek istediğimiz anlamı
kolayca verebilirken, Fransızcasında da “après que” bağlacının önüne “deux mois”
sözcüğünü koyarak aynı anlamı verebiliyoruz.
Erkek kardeĢim hatasının farkına vardıktan sonra özür diledi.
Mon frère s’est excusé après qu’il s’etait aperçu de son erreur.
Onu görmeye gittikten sonra kendimi daha iyi hissedeceğim.
Je me sentira mieux après que je serai allé le voir.
Öğle yemeğini yedikten sonra bir sigara içerim.
Je fume une cigarette après que j’ai déjeuné. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 31)
83
Yukarıdaki örnekte bir alıĢkanlık durumu söz konusudur. Dolayısıyla,
“habituellement” ya da “comme d’habitude” gibi alıĢkanlık bildiren belirteçler de
eklenebilir.
Özellikle Türkçe anlatımda, ilk önce temel tümcenin (proposition principale)
zamanına bakmak gerekir. Türkçe anlatımda temel tümcenin zamanı belirleyicidir.
Temel tümcenin zamanına göre yan tümcenin zamanı belirlenir.
Herkes sustuktan sonra sessizliği siz bozuyorsunuz.
C’est vous qui rompez le silence après que tout le monde s’est tu.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 32)
Ġyi çalıĢtıktan sonra bir gezintiye çıktı.
Après qu’il a bien travaillé, il a fait une promenade.
AĢağıdaki örneklerde “participe” kullanımını görebiliriz.
Romanı okuduktan sonra, arkadaĢına anlattı.
Le roman lu, il l’a raconté a son ami. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 49)
Mum söndükten sonra kendini yenilmez hissetti.
La chandelle éteinte, il se sentit invincible. (Öztekin, 1981, s. 220)
BeĢ saat konuĢtuktan sonra, bu konuĢmacı yorgun düĢtü.
Ayant parlé cinq heures, cet orateur est tombé fatigué. (Öztekin, 1981, s. 220)
Karısını terkettikten sonra piĢman oldu.
Une fois quitté sa femme, il s’en est repenti. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 43)
AĢağıdaki cümlede yine “gérondif” kullanımı söz konusudur.
Rouault baba, döndükten sonra, sakin sakin piposunu tüttürdü. (T.Y. s. 367)
Le père Rouault, en revenant, se mit tranquillement à fumer une pipe.
(Madame Bovary, s. 433)
84
Bu kelimeyi iĢittikten sonra bir genç kıza benzemeye baĢladınız. (T.Y. s. 121)
En entendant ce mot-là vous êtes comme une jeune fille à qui l’on dit.
(Le Père Goriot, s. 145)
Genellikle iki olayın aynı anda gerçekleĢtiği zamanlarda bu ifade kullanıldığı
için, sonralık bildiren durumlarda çok fazla örneğin karĢımıza çıkmadığını görürüz.
-ince, -ınca
“À” ile yapılan cümlelerdir.
Onu görünce inanacağız.
On le croit à le voir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Bir davet alınca, ona hemen yanıt vermek gerekir.
À la réception d’une invitation, il faut répondre tout de suite.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Dalgalar gece olunca canlılığını kaybediyor.
Les vagues perdent leur vigueur à la tombée de la nuit.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Yukarıdaki son iki örnekte farklı bir kullanım zenginliği görülmektedir. Bu da
Fransızca’nın ifade etme biçimi yönünden zengin bir dil olduğunun bir göstergesidir.
AĢağıdaki cümleler bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Dalgalar gece olunca canlılığını kaybediyor.
Les vagues perdent leur vigueur quand la nuit tombe.
“Une fois que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı verilebilir.
Ġstanbul’u terk edince, bütün sıkıntılarımı unutuyorum.
Une fois que j’ai quitté İstanbul, j’oublie tous mes soucis.
85
“Lorsque” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı verilebilir. Lorsque aslında iki
eylemin aynı anda meydana geldiğini ifade etmeye yarar.
ġehre varınca arkadaĢının adresini sordu.
Lorsqu’il était arrivé à la ville, il a demandé l’adresse de son ami.
ġehzade ile PadiĢah arasında anlaĢmazlık baĢ gösterince o ġehzadenin tarafını
tuttu.
Lorsque la discorde éclate entre le prince héritier et le Sultan, il prit le parti du
Prince. (Karcıoğlu, 2007, s. 150)
Bütün insanlar, hayat ellerinden kaçıp gidince yanıp yıkılırlar.
Tous les hommes regrettent la vie lorsqu’elle leur échappe.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 65)
“Après que” ile de aynı anlamı vermek mümkündür.
Ders bitince tüm öğrenciler çıkacak.
Tous les élèves sortiront après que la leçon aura fini. (Karcıoğlu, 2007, s. 163)
Zaman cümlelerinde, temel cümleyle durum cümlesinin fiilinin öznesi aynı ise
fiilin geçmiĢ zaman ortacı (participe passé) kullanımı yaygındır.
AĢağıdaki örneklerde fiilin geçmiĢ zaman ortacının Türkçe cümlelerle beraber
kullanımlarını görebiliriz.
AkĢam olunca, dersime çalıĢtım.
Le soir tombé, j’ai travaillé mes leçons. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 49)
Kötü davranılınca, evden kaçtı.
Étant maltraité, elle a quitté la maison. (Öztekin, 1981, s. 215)
Erkenden kalkınca ev iĢlerini yapar.
S’étant levé de bonne heure, elle fait le ménage. (Öztekin, 1981, s. 215)
86
Yöneticiler değiĢince, Ģirketin cirosu arttı.
Quelques dirigeants remplacés, la société a vu son chiffre d’affaires s’accroître.
(Ertürk, 1998, s. 178)
Meyvelerimiz satılınca köye döneceğiz.
Nos fruits vendus, nous rentrerons au village. (Ertürk, 1998, s. 178)
AĢağıdaki örneklerde fiilin Ģimdiki zaman ortacının Türkçe cümlelerle beraber
kullanımlarını görebiliriz.
Topçularımız düĢman zırhlısını görünce, ateĢ açtılar.
Voyant la cuirassé ennemi, nos artilleurs ouvrirent un feu.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 50)
ĠĢçileri kıĢkırtınca kaçtılar.
Provoquant les ouvriers, ils ont fuit. (Öztekin, 1981, s. 215)
“Gérondif” kullanarak benzer örnekler vermek mümkündür.
ġehre varınca arkadaĢının adresini sordu.
En arrivant à la ville, il a demandé l’adresse de son copain.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 45)
Emma içeri girince, sıcacık bir havayla çevrildiğini duydu, çiçeklerin, iyi
çamaĢırların, etlerin, mantarların kokusunun karıĢımı olan bir sıcacık havayla.
(T.Y. s. 60)
Emma se sentit, en rentrant, enveloppée par un air chaud, mélange du parfüm
des fleurs et du beau linge, du fumet des viandes et de l’odeur des truffes.
(Madame Bovary, s. 79)
Fabrikasına yaklaĢınca Sorel Baba, avaz avaz Julien’e seslendi ise de cevap
veren olmadı. (Kırmızı ve Siyah, s. 20)
En approchant de son usine, le père Sorel appela Julien de sa voix de stenor;
personne ne répondit. (Le Rouge et le Noir, s. 22
87
3.9.6.3. EĢzamanlılık Bildiren Ġfadeler
-dığı zaman, -dığı sırada, -eceği zaman
“Quand” veya “lorsque” bağlaçları kullanılarak yapılır.
Sen geldiğin zaman ben kahvaltı yapmıĢ olacağım.
J'aurai pris mon petit déjeuner quand tu rentreras. (Karcıoğlu, 2007, s. 150)
Üzgün olduğu zaman müzik dinler.
Il écoute de la musique quand il est triste. (Karcıoğlu, 2007, s. 150)
Yakından baktığı hele uyanırken genç kadın gözkapaklarını birbiri ardınca
birkaç kez kırpıĢtırdığı zaman, Emma’nın gözleri irileĢmiĢ gibi geliyordu ona.
(S.T. s. 43)
Vus de si près, ses yeux lui paraissaient agrandis, surtout quand elle ouvrait
plusieurs fois de suite ses paupières en s’eveillant. (Madame Bovary, s. 59)
Beni beklettikleri zaman sinirleniyorum.
Je me fâche lorsqu’on me fait attendre. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 47)
“Du temps que” bağlacı ile de yapılabilir.
Türkiye Atatürk tarafından yönetildiği zaman bugünkü kadar kalabalık değildi.
Du temps que la Turquie est gouvernée par Atatürk, elle n’était pas aussi
peuplée qu’aujourd’hui. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 79)
Gérondif kullanılarak yapılan örneği aĢağıda görebiliriz.
Léon, gün boyunca akĢamın altısını bekledi, ama hana girdiği zaman, sofrada
Mösyö Binet’den baĢka kimse bulamadı. (T.Y. s. 99)
Léon attendit pendant tout le jour que six heures du soir fussent arrivées; mais
en rentrant à l’auberge, il ne trouva personne que M. Binet, attablé. (Madame Bovary,
s. 125)
88
“Comme” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Masada
oturduğumuz
sırada,
telefon
çaldı:
doktor
kayın
validenin
beklenmeyen ölümünü söylüyordu.
Comme nous étions à table, le téléphone a sonné: le medecin anonçait la mort
inattendu de ma belle-mère. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 58)
“À l’heure où” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Göstericilerin baĢkanlık seçimlerinin sonuçlarını protesto ettiği sırada, Viktor
Lanoukovitche Ukrayna televizyonunda zaferini ilan ediyordu.
À l’heure où les manifestants contestaient les résultats de l’élection
présidentielle, Viktor Lanoukovitche s’exprimait sa victoire à la télévision ukrainienne.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 62)
“À la minute où” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Çıkacağım anda teyzem geldi.
Ma tante est venue à la minute où j’allais sortir.
“Au moment où” veya “au moment que” bağlaçları kullanılarak da aynı anlamı
vermek mümkündür.
Maç baĢlayacağı sırada elektrikler kesildi.
L’éléctricité a été coupée au moment où le match allait commencer.
(Karcıoğlu, 2007, s. 164)
Sophie telefon çaldığı anda dıĢarı çıkacaktı.
Sophie allait sortir au moment où le téléphone a sonné.
Ben evden çıktığım anda, babam geri dönüyordu.
Au moment que je sortais de la maison, mon père y revenait.
89
“Dans le moment où” veya “dans le moment que” bağlaçları kullanılarak da aynı
anlamı vermek mümkündür.
Yağmur yağdığı sırada, ıslanmamak içn bir ağacın altında duruyorduk.
Dans le moment qu’il pleuvait, nous étions sous un arbre pour ne pas être
mouillés. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 69)
“Pendant le temps où” veya “pendant le temps que” bağlaçları kullanılarak da
aynı anlamı vermek mümkündür.
O gece kulübünde olduğu sırada, arkadaĢları onun evinde bekliyorlardı.
Pendant le temps où elle était en boîte, ses amis l’attendaient chez elle.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 80)
Doktor konuĢtuğu sırada hasta onu dinler.
Pendant le temps que le médecin parle, le patient l’écoute.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 80)
“À mesure que” ve “à l’instant où” bağlaçları da kullanılabilir.
Herkes macerasını anlattığı sırada gemi ilerliyordu. (Candide, s. 59)
À mesure que chacun racontait son histoire, le vaisseau avançait.
(Candide, s. 63)
Tam dıĢarı çıkacağım anda telefon çaldı.
À l’instant où j’allais sortir, le téléphone a sonné.
“C’est là que” bağlacının da kullanıldığını görmek mümkündür.
Kötü haberi duyduğu anda kalp krizi geçirdi.
Il a entendu la mauvaise nouvelle, c’est là qu’il a passé une crise cardiaque.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 63)
90
-dığında, -dığı sürece
Genellikle “quand” bağlacı kullanılarak yapılan cümlelerdir.
Jacques gece kulübünde olduğunda dans eder.
Jacques danse quand il est en boîte de nuit. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 53)
“Quand” bağlacı bazen de sürekliliği olan bir eylemi temsil edebilir. AĢağıdaki
örnekte çalıĢma iĢi sürekliydi fakat telefonun çalması oldu ve bitti. Söz konusu örnekte
“telefon çaldığı zaman” yan cümledir. Türkçede yan cümlelerde zamanı bulmak çok
kolay değildir.
Bana telefon ettiğinde iĢimi bitirmiĢtim.
Quand tu m’as appelé, j’avais fini mon travail. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 53)
Uyandığımda Marceline odamdaydı. (Ahlaksız, s. 25)
Quand je me réveillai, Marceline était là. (L’immoraliste, s. 29)
Aile yeniden bir araya geldiğinde, çilek sepetini gören konuklar çok ĢaĢırdılar.
La famille étant de nouveau réunie, grand fut la surprise des convives en
apercevant la corbeille de fraises. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 50)
Sen içeri girdiğinde ben sigara içiyordum.
Je fumais une cigarette quand tu es rentré. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 75)
Pencereden baktığımda, sokakta oynayan çocukları görürüm.
Quand je regarde par la fenêtre, je vois les enfants jouer dans la rue.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 74)
Odalarda yalnız kaldığında düĢünmesin, kafasını oyalasın diye Ģarkı
mırıldandığını duyarım. (Bulantı, s. 19)
Quand elle est seule dans les chambres, je l’entends qui fredonne, pour
s’êmpecher de penser. (La Nausée, s. 27)
91
AĢağıda “chaque fois que” bağlacı ile yapılmıĢ bir cümle görebiliriz. Cümlenin
Türkçesinde “her” pekiĢtireci kullanılarak anlama zenginlik katılmıĢtır. Bunu da
Fransızcada söz konusu bağlaç ile ifade etmek mümkündür.
Bu Ģarkıyı her dinlediğimde geçmiĢi hatırlıyorum.
Chaque fois que j’entendais cette chanson, je me rappelais le passé.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 61)
Bir benzer örneği aĢağıda “toutes les fois que” bağlacının kullanıldığı cümlede
görebiliriz.
Her ÇarĢamba günü sabahleyin uyanırken : « hah! sekiz gün önce… on beĢ gün
önce… üç hafta önce oradaydım » diyordu. (S.T. s. 68)
Toutes les fois que revenait le mercredi, elle se disait en s’éveillant : « Ah! il y a
huit jours… il y a quinze jours… il y a trois semaines, j’y étais ! »
(Madame Bovary, s. 88)
“Aussi longtemps que”, “tout le temps que” veya “tant que” bağlaçlarıyla –dığı
sürece anlamını vermek mümkündür.
O yaĢadığı sürece, imparator üzerinde çok kuvvetli bir etkisi oldu.
Aussi longtemps qu’elle vécut, elle exerça sur l’empereur une influence toute
puissante. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 63)
YaĢam olduğu sürece, ümit vardır.
Tant qu’il y a de la vie, il y a de l’espoir. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 77)
YaĢadığım sürece, size minnettar kalacağım.
Je vous serai reconnaissant tant que je vivrai. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 77)
Tant que süresi uzun olan bir dönemi anlatmak için kullanılır.
Tant que, zaman bildirmenin yanı sıra sonuç da bildirir. Zaman bildiriyorsa;
temel cümle + tant que + cümle (proposition subordonnée). Sonuç bildiriyorsa; tant que
+ yan cümle + temel cümle
92
Türkçede -dığı devirde, dönemde anlamlarını verebilmek için Fransızcada “à
l’époque où” bağlacı kullanılır.
Amcam Rusya’da çalıĢtığı dönemde, eĢi bir kalp krizi geçirdi.
À l’époque où mon oncle travaillait en Russie, sa femme a passé une crise
cardiaque. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 59)
-ken
“Comme” bağlacı kullanılarak yapılabilir.
Birkaç saat sona ağzımdan kan geldi; taraçada güçlükle yürürken oldu bu.
(Ahlaksız, s. 29)
Quelques heures après j’eus un crachement de sang; c’était comme je marchais
péniblement sur la terrasse. (L’immoraliste, s. 35)
Emma, salona gitmek için buradan geçerken, oyun masasının çevresinde,
istekaları iterken gülümseyen, hepsinin de göğüslerinde niĢanlar bulunan, çeneleri
yüksek kravatların üzerine konmuĢ, ciddi yüzlü adamlar gördü. (T.Y. s. 59)
Comme elle la traversait pour aller au salon, Emma vit autour de jeu des
hommes à figure grave le menton posé sur de hautes cravates, décorés tous, et qui
souriaient silencieusement, en poussant leur queue. (Madame Bovary, s. 78)
“Maintenant que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Ağaçların dalları altındayken göklerin güzelliğini düĢünebilirim.
Maintenant que je suis sous les branches des arbres et que je puis songer à la
beauté des cieux. (Victor Hugo) (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 66)
“Maintenant que” bağlacı zaman bildiren bir bağlaç olmasının yanı sıra,
Türkçede cümleye “göre” anlamını da katar. Örneğin;
93
BaĢka bir ülkede bulunduğuma göre, bu ülkenin dilini öğrenebilirim.
Maintenant que je me trouve dans un autre pays, je peux apprendre la langue
de ce pays. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 66)
Yukarıdaki cümlenin Fransızcasında, aslında “hazır baĢka bir ülkedeyken”
anlamı yatmaktadır. “Bulunmak” fiili içerisinde zamanı barındıran bir fiil olduğu için
cümleye her iki anlamı da yüklemek mümkündür.
“Pendant que”, “pendant le temps où” veya “pendant le temps que” bağlaçlarını
kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Gençken eğlenelim, öyle mi Caudal?
Amusons-nous pendant que nous nous sommes jeunes, n’est-ce pas Caudal?
(Alphonse de Daudet). (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 71)
Bu tedbirsiz sözler yemek salonunda hala söylenirken, Julien çevik adımlarla
sokak kapısına varmıĢtı bile. (N.Y. s. 141)
Pendant que cette idée imprudente faisait retentir la salle à manger, Julien avait
gagné lestement la porte cochère. (Le Rouge et Le Noir, s. 157)
Kitabını sofraya bile getiriyor, Charles ona bir Ģeyler anlatarak yemeğini yerken,
Emma da sayfaları çeviriyordu. (S.T. s. 70)
A table même, elle apportait son livre et elle tournait les feuillets, pendant que
Charles mangeait en lui parlant. (Madame Bovary, s. 90)
“À présent que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Gözleri kapalıyken, yüz çizgileri artık hiç bir Ģey ifade etmiyordu.
À présent que ses yeux étaient clos, plus rien ne restait, dans l’expression de ses
traits (Adré Gide). ) (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 74)
Mütercim-tercümanlık bölümündeyken, birçok dil öğrenebilirsiniz.
À présent que vous êtes dans la section d’interprétariat et de traduction, vous
pouvez apprendre plusieurs langues. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 74)
94
“Tandis que” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Eve doğru yavaĢça yaklaĢırken eski izlenimler hafızamızda canlanıyordu.
Des impressions anciennes nous revenaient en mêmoire, tandis que lentement
nous regagnions la maison (Alain Fournier). (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 76)
Baba evine doğru ilerlerken çocukluğundaki mutlu günleri anımsıyordu.
Il se souvenait des jours heureux de son enfance tandis qu’il avançait vers la
maison paternelle. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 76)
Böyle konuĢurken hava karardı, dünyanın dört köĢesinden rüzgârlar esti ve
Lizbon limanının önünde gemi korkunç bir fırtınaya tutuldu. (Candide, s. 25)
Tandis qu’il raisonnait, l’air s’obscurcit, les vents souffelèrent des quatre coins
du monde et le vaisseau fut assailli de la plus horrible tempête à la vue de port de
Lisbonne. (Candide, s. 34)
BaĢkaları kitaplar yayımlarken, çalıĢırken, ben kafamla öğrendiğim her Ģeyi
unutmak için üç yıl yolculuk ettim. (Dünya Nimetleri, s. 15)
Tandis que d’autres publient ou travaillent, j’ai passé trois années de voyage à
oublier au contraire tout ce que j’avais appris par la tête.
(Les Nourritures Terrestres, s. 19)
“Tandis que” aynı zamanda meydana gelen iki olayın birbirine karĢıt olduğu
anlamını da verir. Mesela aĢağıdaki örnekte buna uygun bir durum görebiliriz. “Biri
çalıĢtığı halde diğeri dinleniyor” diyebildiğimiz gibi, “biri çalıĢırken, diğeri dinleniyor”
Ģeklinde ifade etmemiz de yanlıĢ olmaz.
Biri çalıĢtığı halde diğeri, dinleniyor.
Tandis que l’un travaille, l’autre se repose. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 76)
“Au temps où”, “du temps où”, “du temps que” veya “en même temps que”
bağlaçları kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
95
Avcı tavĢana ateĢ ederken, tavĢan da kendini kurtarmak için hızlı bir Ģekilde
koĢuyordu.
Au temps où le chasseur tirait sur la lievre, elle courrait très vite pour se
sauver. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 78)
Anne çocuğunu kreĢe bırakırken, çocuk ağlar.
En même temps que la mère laisse son enfant à la halte garderie, ce dernier
pleure. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 79)
“Lorsque” bağlacı kullanılarak da aynı anlamı vermek mümkündür.
Positano’ya yaklaĢırken, garip bir Ģarkıya bastonumla eĢlik ederken bir tekerlek
gürültüsüyle arkama döndüm birden. (Ahlaksız, s. 56)
J’approchais de Positano lorsqu’un bruit de roues, formant basse à un chant
bizarre, me fit tout à coup retourner. (L’immoraliste, s. 72)
Üç at koĢulmuĢtu, birincisi tatar okundaydı. YokuĢlardan inilirken sarsıldıkça
dibi yere dokunurdu. (T.Y. s. 91)
Elle était attelée de trois chevaux, dont le premier en arbalète, et, lorsqu’on
descendait les côtes, elle touchait du fond en cahotant. (Madame Bovary, s. 115)
Yolda giderlerken tatlı tatlı konuĢuyorlardı.
Chemin faisant, ils devisaient gaîment. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 70)
Onu okurken buldum.
Je l’ai trouvé lisant. (Öztekin, 1981, s. 212)
Yoldan geçerken sizi görmeye geldim.
Passant dans la rue, je suis monté vous voir. (Öztekin, 1981, s. 212)
Sizi bir elma yerken gördüm.
Je vous ai vu mangeant une pomme. (Ġlkgelen, 1983, s. 206)
96
Yukarıdaki son örnekte özneler aynı da olabilir, farklı da olabilir. Yani cümleyi
okuduğumuz zaman her iki anlamı da çıkarmak olasıdır. Cümleye daha açık bir anlam
kazandırmak için aĢağıdaki gibi de tercüme edebiliriz.
Sizi bir elma yerken gördüm.
Je vous ai vu quand vous mangiez une pomme.
“À” ile yapılan cümlelere de rastlamak mümkündür. Genelde edebi anlatıma
uygun bir kullanımdır.
MuhteĢem evi seyrederken, ev sahibinin zenginliği konusunda hiç Ģüphemiz
kalmıyordu.
À contempler la majestueuse maison, nous n’avions aucun doute sur la richesse
du maître du logis. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 27)
Bisikletçiler geçiti çıkarken büyük çaba sarfettiler.
Les cyclistes ont fait de grands efforts à la montée du col.
(Günay ve Sığırcı, 2005, s. 28)
Yukarıdaki cümleyi aĢağıdaki gibi de ifade edebiliriz. Daha önceden de
belirtildiği gibi, Fransızcada anlatım biçimleri çok çeĢitlidir.
Bisikletçiler geçiti çıkarken büyük çaba sarfettiler.
Les cyclistes ont fait de grands efforts quand ils montent du col.
Gérondif ile de aynı anlamı vermek mümkündür.
Daha önceden de belirttiğimiz gibi, gérondif kullanabilmek için, temel cümleyle
yan cümlenin öznelerinin aynı olması gerekir.
O genellikle gazetelerini öğle yemeğini yerken okur.
Il lit d’habitude ses journaux en déjeunant. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 62)
97
Terliklerimi ararken yatağın altında bir küpe buldum.
J’ai trouvé une boucle d’oreille sur mon lit en cherchant mes pantoufles.
(Arusoğlu, 2010, s. 146)
Uyurken horluyorsunuz.
Vous ronflez en dormant. (Arusoğlu, 2010, s. 179)
Hırsızı bu kapıdan çıkarken görmüĢler.
En sortant par cette porte, ils ont vu le voleur. (Yalçın, 2003. s. 21)
Yürürken düĢtü.
En marchant, elle est tombée. (YaĢar ve Sönmez, 1995, s. 24)
Bazen, söylemek istediğimiz Ģeyi daha da vurgulamak amacıyla gérondif’in
baĢına “tout” eklenir. Bu kullanım eĢzamanlılığı daha iyi bir biçimde ifade etmeye
yarar. Örneğin;
Yemek yerken geçen insanları gözlemliyordu.
Tout en mangeant, il observait les hommes qui passaient.
Radyo dinlerken çalıĢmayı severim.
J’aime travailler tout en écoutant la radio. (Ertürk, 1998, s. 179)
- dıkça, - dikçe
“À mesure que” bağlacı ile yapılan cümlelerdir.
Bu bağlacın kullanımında, iki olay birbiriyle doğrudan bağlantılıdır, yani biri
diğerini direk olarak etkiler.
Onu tanıdıkça daha çok seviyorum.
À mesure que je le connais, je l’aime plus. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 66)
98
Günler uzadıkça kendinizi daha çok çalıĢmalarınıza verme olanağını
bulacaksınız.
Vous trouverez le moyen de vous adonner plus à vos travaux à mesure que les
jours s’allongeront. (Ġlkgelen, 1983, s. 160)
Ġlerledikçe fevkalade güzel bir manzara gözlerimin önünde beliriyordu.
Un spectacle merveilleux apparaissait devant mes yeux à mesure que
j’avançais. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 66)
Ortaç, temel fiilin eyleminin aynı anda veya sonra gerçekleĢtiğini belirtebilir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, düzenli bir fiilin Ģimdiki zaman ortacını yapabilmek
için fiilin Ģimdiki zamandaki çekimi alınır ve ikinci çoğul Ģahısdaki “-ons” takısı
atılarak “-ant” takısı eklenir.
Düzensiz fiillerin ise kendine özgü Ģimdiki zaman ortaçları vardır.
Ben hayatta oldukça hiç bir Ģey elde edemeyeceksiniz.
Moi vivant, vous n’obtiendrez rien. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 70)
-ip
ÇalıĢmamız esnasında, bu anlamı verebilmek için Fransızcada “aussitôt que”
bağlacı ile “gérondif” kullanılarak yapılan cümlelere rastlanmıĢtır.
ġu dünyada güzel bir Ģey görüp de ona bütün sevgimin dokunmasını
arzulamadığım olmadı hiç. (Dünya Nimetleri, s. 28)
Je n’ai jamais rien vu de doucement beau dans ce monde, sans désirer aussitôt
que toute ma tendresse le touche. (Les Nourritures Terrestres, s. 32)
Madam Bovary, hana gelip de posta arabasını göremeyince ĢaĢırdı. (T.Y. s. 269)
En arrivant à l’auberge, Mme Bovary fut étonnée de ne pas apercevoir la
diligence. (Madame Bovary, s. 323)
99
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Türkçe ve Fransızcada Zaman Bildiren Zarf Tümleçlerinin KarĢılaĢtırılarak
Ġncelenmesi konulu tezimizde, yapılan detaylı ve kapsamlı araĢtırmalar sonucunda,
Türkçe ve Fransızcada zaman bildiren ifadeler karĢılaĢtırılmıĢ, her iki dilde de ortaya
çıkan benzerlik, farklılık ve eĢdeğerlik durumları tespit edilmiĢtir.
GerçekleĢtirilen uzun araĢtırmalar sonucunda, ulaĢtığımız veriler ıĢığında,
Türkçe’nin diğer Batı dilleri örneğin Ġngilizce veya Fransızca gibi Hint-Avrupa dil
ailesinden olmadığını ve yapı yönünden diğer dillerden farklı olduğunu bir kez daha
görmüĢ ve anlamıĢ bulunmaktayız.
Türkçe’nin sondan eklemeli bir dil olduğunu, sözcük köklerinin değiĢmediğini
ve
bu
sözcük
köklerine
bazı
ekler
getirilerek
istediğimiz
kadar
sözcük
türetebileceğimizi zaten biliyorduk. Ama ulaĢmak istenilen Ģey, bizim dilimizin,
öğrenmiĢ olduğumuz ve bundan sonra da öğreteceğimiz Fransızcadan ne gibi farkları
var, benzer yönleri var mı, dilbilgisi konusunda karĢılaĢılan sorunlar nelerdir gibi
cevapsız kalan soruların birçoğunu, taradığımız eserlerden aldığımız örnek cümlelerden
hareketle elimizden geldiğince cevaplamaya gayret ettik.
ġunu da belirtmek gerekir ki, bu tespitleri yapmak ve bir sonuca ulaĢmak çok da
kolay olmamıĢtır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bizim dilimizin yapısının diğer
dillerden farklı olması, sondan eklemeli bir dil olması, karĢılaĢtığımız bütün zorlukların
en önemli nedenidir. Zaten hepimizin sıkıntısı aynı değil mi? Yıllardır yapılan
çalıĢmalar ne için? Hepsi güzel Türkçemiz için.
ĠĢte, zengin bir dil olan Türkçe için geçmiĢten günümüze yazılan onlarca
dilbilgisi kitabı karĢımıza çıkmaktadır. Hem Türkçe hem de Fransızca dilbilgisi üzerine
yapılmıĢ araĢtırmaların sayısı tabi ki yadsınamaz. Fakat her iki dilde de dilbilgisi
konularının karĢılaĢtırılarak incelenmiĢ olanını bulmak güçtür. Fransızca dilbilgisi
kitaplarında ise herhangi karmaĢık bir duruma, bir sıkıntıya rastlanmamıĢtır.
Fransızcanın dilbilgisi gayet açık bir Ģekilde öğrenenlerin huzuruna sunulmuĢtur.
100
Türkçedeki duruma bakacak olursak, pek çok araĢtırmacı, dilbilimci tarafından
yazılmıĢ olan dilbilgisi kitapları mevcuttur ancak bu eserlerden hareketle söyleyebiliriz
ki, tam anlamıyla Türkçe’nin hak ettiği çalıĢmalara rastlamak bir hayli zordur. Sanki her
bir dilbilgisi kitabı, bir diğerinin tekrarı gibidir. Özellikle de zaman konusunda yapılmıĢ
çalıĢmaların kısıtlı olması, Türkçe ve Fransızca dilbilgisinin bu konu üzerinde
karĢılaĢtırma yapılarak incelenmiĢ bir eserinin bulunmaması bizi üzmüĢtür. Oysaki
Türkçe’nin daha derinine inmeli, o nice zenginlikler dolu engin denizine daha çok
açılmalıyız. Çünkü bu dilin zenginliklerini bulup ortaya çıkarmak eminim ki hepimizi
daha mutlu kılacaktır.
Teze son Ģeklini vermeye çalıĢtığımız sıralarda, tesadüfen rastladığımız bir
eserde yazarın düĢüncelerinin paylaĢılmasında yarar görmekteyiz:
Türkçe, eklemeli dillerin en tipik üyelerinden biridir. Bu nedenle, birçok kuramsal çalıĢmada
net veri kaynağı olarak kullanılır. Bu dilin gerek tipik özellikleri gerekse kendine özgü
yönleri üzerinde yapılan incelemeler, kuramsal düzenlemeler üzerinde etkili olmuĢ, kuramsal
kavramalara yeni açılımlar getirmiĢtir. Buna karĢın, Türkçenin özellikle Türkler tarafından
yazılmıĢ dilbilgisi kitapları, bütün bu olup bitenlerden habersiz, bir yinelemeler zinciri
oluĢturur. Türkçe dilbilgisi kitapları, konu sıralanıĢı, oylum, terim seçimi bakımlarından
farklı gibi görünse de özce aynıdır, birbirinin yinelenmesidir. Nitekim söz konusu dilbilgisi
kitaplarında, yazılmaya baĢlandıkları dönemlerden bu yana önemli bir değiĢiklik olmamıĢtır
(Uzun, 2004, Önsöz bölümü).
Uzun’a göre, özetle, Türkçe dilbilgisi kitapları genellikle Batının geleneksel
dilbilgisi yaklaĢımı benimsenerek hazırlanmıĢ, belli baĢlı Batı dillerinin bu dilbilgisi
kitaplarında görünen ayrımlar, tanımlar ve sınıflamalar olduğu gibi Türkçeye aktarılmıĢ,
zorlama uyarlamalara gidilmiĢ ve Türkçe adeta bir Batı diliymiĢ gibi betimlenmiĢtir.
(2004, Önsöz bölümü)
Tüm bunlara rağmen, söz konusu eserlerin eksik ya da yetersiz yönleri olsa bile,
yine de Türkçe’nin özelliklerinin belirlenmesinde ve öğretilmesinde katkılarının
yadsınamaz olduğu bir gerçektir.
Biz de, buradan hareketle, çeĢitli kütüphanelerden yararlanarak ulaĢtığımız
dilbilgisi kitapları içerisinden bizim düĢüncemize en yakın, en yalın haliyle Türkçede
101
zaman konusunun anlatıldığı Türkçe dilbilgisi kitabının Tahir Necat Gencan’ın
“Dilbilgisi” adlı eseri olduğu kanısındayız. Dolayısıyla, Gencan’ın bu kitabı, bize
Türkçeyi Fransızca ile karĢılaĢtırma esnasında esin kaynağı olmuĢ, bize birçok hususta
ıĢık tutmuĢtur.
Elde etmiĢ olduğumuz bu veriler ıĢığında, konumuzu ilgilendiren zaman bildiren
ifadeler hakkında, Türkçe ve Fransızca arasındaki ayrımı yapabilme amacımıza ulaĢmıĢ
bulunmaktayız.
Ġlk
olarak
zarflardan
bahsedecek
olursak,
Türkçede
zarf
konusunda
araĢtırmacılar arasında bazı görüĢ ayrılıkları söz konusudur. Bu görüĢ ayrılıkları ister
istemez bir takım anlaĢmazlıklara neden olmaktadır. Zarflar Türkçede sanılanın aksine,
oldukça geniĢ bir fonksiyona sahiptir. Zarflar Türkçede standart bir yapıya sahip
olmamakla birlikte, edatlar, sıfatlar, çekim ekleri, ortaçlar, ulaçlar gibi dilbilgisel
birimler cümlede zarf görevinde bulunabilirler. Bu durum, bize Türkçenin zarf
anlamında ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.
Türkçe ve Fransızca arasında ise çok büyük farklılıklar görülmemektedir. Hem
anlam hem de yapı bakımından oldukça benzerdirler. Örneğin;
Yarın Ġstanbul’a gidiyoruz.
Nous allons à İstanbul demain.
Yukarıda vermiĢ olduğumuz örnekte, görebildiğimiz tek fark, zaman bildiren
belirtecin Türkçede cümlenin en baĢına, Fransızcada ise cümlenin en sonuna gelmiĢ
olmasıdır. Anlam açısından da bir fark yoktur diyebiliriz.
Edat konusunda ise, hem farklılıklar, hem de eĢdeğerlikler karĢımıza
çıkmaktadır. Türkçede bazen edatlarla bağlaçlar birbirine karıĢtırılmaktadır ancak
Fransızcada bu ayrımı yapmak daha kolaydır. Çünkü Türkçede en belirsiz terimlerden
birisidir edat. Hatta bazen ne anlattığı konusunda Ģüpheye düĢtüğümüz zamanlar da yok
değildir. Söz konusu bu durum, hem öğretenler, hem de öğrenenler açısından olumsuz
bir hal teĢkil etmektedir. Özellikle de biz - karĢılaĢtırma yapmak isteyen bireyler –
açısından bu konudaki bulanıklığın giderilmesi ümidi içerisindeyiz. Örneğin;
102
Paul saat dokuzda gitti.
Paul est parti à 9 heures.
Yukarıdaki örnek, yine Türkçe’nin sondan eklemeli bir dil olduğunun
göstergesidir. Örneğimizin Türkçesinde, sözcüğün sonuna “-da” eki getirip sözcüğü
adlaĢtırarak zaman anlamı verebilmekteyiz, ancak Fransızcanın, aynı anlamı verebilmek
için bağımsız bir edata (préposition) ihtiyacı vardır: “à”. Bu cümle, yapı bakımından
farklılık gösterse de, iki dil arasında anlam açısından bir farkın olmadığını söylemek
mümkündür.
Yukarıda belirtmiĢ olduğumuz durumun aksi olduğu zamanlar da söz konusu
olabilmektedir. Bazen, anlam olarak aynı gibi gözüken bir cümle, aslında tamamen
farklı bir anlama sahip olabilir. Örneğin;
Üç ayda dönecek.
Il rentrera en trois mois.
Buradaki “en” edatının kullanımı farklıdır. Örnek cümlenin Türkçesinde,
dönerken sürecek olan zamanın üç ay olduğu bahsi söz konusudur. Ancak,
Fransızcasından çıkardığımız anlam, üç ay içerisinde herhangi bir gün dönüleceğidir.
Sabahtan beri çalıĢıyorum.
Je travaille depuis le matin.
Yukarıdaki cümlede ise, anlam olarak bir fark olmasa da, dilbilgisel özellikler
göz önünde alınarak değerlendirme yapılacak olursa, Türkçede zaman bildiren “beri”
sözcüğünün tek baĢına bir anlamı yoktur. Ġsimlerin sonuna eklediğimiz ve iyelik eki
adını verdiğimiz “-dan” ekinden sonra gelerek, bir edat öbeği oluĢturmuĢtur. Yani,
“sabah beri (isim + edat) çalıĢıyorum” yerine “sabahtan beri çalıĢıyorum” kullanımı
doğrudur. Diğer kullanım eski zamanlarda kullanılan yöresel bir kullanımdır.
Fransızcasına gelecek olursak, her zaman dediğimiz gibi sondan eklemeli bir dil
olmadığından, edat + isim kullanımı söz konusudur. Yani, “depuis” edatından sonra
herhangi takısız bir isim kullanarak aynı anlamı verebilmekteyiz.
103
Gelelim bağlaç konusuna. Türkçe’nin bağlaç açısından zengin bir olduğunu
elbette söyleyemeyiz. Dilimize sonradan giren bağlaçların çoğu yabancı kökenlidirler.
Peki, Türkçe için bu bir eksiklik midir? Elbette hayır. Çünkü Türkçe ekler bakımından
oldukça zengin bir dildir ve bağımsız sözcüklere çok da ihtiyaç duymaz.
Fransızcada ise tam tersi bir durum vardır. Fransızca, kullanılan bağlaçların
sayısı yönünden oldukça zengin bir dil olarak karĢımıza çıkmaktadır. Biz aynı anlamı,
ortaç ve ulaçlarımızı kullanarak verebilmekteyiz.
Sen beni aradığında mutlu oluyorum.
Je me sens heureux quand tu m’appelles. (Polat, 2006, s. 413)
Yukarıdaki örnekten de görüldüğü üzere, Fransızcada yine bir bağlaç kullanımı
ile karĢı karĢıyayız. Türkçede ise, “-dığı” ortacı “-da” takısıyla çekimlendiğinde zaman
ulacı olur ve “-dığında” ekini kullanarak aynı anlamı verebilmekteyiz. Buradan yola
çıkarak Türkçe’nin ek bakımından zenginliğini göz ardı etmemiz mümkün değildir.
Mastarlardan bahsedecek olursak, yine Türkçe ve Fransızca arasında bir takım
farklılıklara rastlarız. Fransızcada mastar kullanımı, öznelerin aynı olması kuralını
gerektirir. Türkçede ise böyle bir ayrım söz konusu değildir. Mesela;
Çıkmadan önce ödevini yapacak.
Avant de sortir, il fera son devoir.
Yukarıdaki örneğin Türkçesinde gizli bir mastar kullanımı vardır. Demek
istenen “çıkmak + dan önce”’dir. Fakat Türkçede yumuĢatma yapabildiğimiz için bu
cümlenin doğru söyleniĢi “çıkmadan önce”’dir.
Ulaç ve ortaç kullanımına gelince, iki dil arasında yine bazı farklılıklar
karĢımıza çıkmaktadır. Örneğin;
ġehre varınca okulun adresini sordu.
En arrivant à la ville, il a demandé l’adresse de l’école.
104
Yukarıdaki örnekte, Fransızca “gérondif” dediğimiz bir kullanım görmekteyiz.
Bu da Fransızcanın ifade etme seçeneklerinin bol olduğunun bir ispatıdır. Yine hep
söylediğimizi gibi, ekler bakımından zengin olan Türkçe’nin “-ınca” zaman ulacı ile
aynı anlamı verdiğini de görmekteyiz. Benzer bir durumu Fransızcada “participe
passé” veya “participe présent” adını verdiğimiz kullanımı gerçekleĢtirerek de
verebilmek mümkündür. Örneğin;
Ders bitince tiyatroya gitti.
La leçon terminée, il est allé au théâtre.
Ben hayatta oldukça hiç bir Ģey elde edemeyeceksiniz.
Moi vivant, vous n’obtiendrez rien. (Günay ve Sığırcı, 2005, s. 70)
Sonuç itibariyle, bir kez daha Türkçe’nin sondan eklemeli bir dil olmasının ve
eklerin vermiĢ olduğu zenginliğin yadsınamayacağını ve bu eklerin Türkçe için hayati
önem taĢıdığı bir kez daha anlaĢılmıĢtır ve elden geldiğince sizlerle paylaĢılmıĢtır.
Fransızcanın ise, sanılandan daha zengin dilbilgisi kuralları olduğunu gözler
önüne serdik. Her ne kadar anlam bakımından Türkçenin zenginliği söz konusu ise,
Fransızcada da ifade etme Ģekillerinin zenginliğini araĢtırma yaparken yararlandığımız
eserlerden alınan cümle örnekleri ile savunmuĢ olduğumuzu düĢünüyoruz.
Buradan çıkardığımız sonuç, sadece dilbilgisi kuralları ile bir yabancı dil tam
anlamıyla öğrenilemez, kendi ana dilimizin özelliklerini de çok iyi bilmeli ve analiz
edebilmeliyiz. Ama Ģunu da unutmamak gerekir ki, “Dilbilgisi bir dilin iĢleyiĢ düzenini
anlayabilmemiz yönünden çok önemlidir. Ancak fazla ayrıntı kafa karıĢtırır”
(Hengirmen, 1999, s. 13).
Hengirmen’in de dediği gibi, dilbilgisi konusunda fazla ayrıntıya girmek bazen
bulanıklıklara neden olmaktadır. Biz de bu bulanıklığı en azından zaman konusunda
gidermeye çalıĢtık.
105
KAYNAKÇA
Akerson, F. (1991). Anlam – Çeviri – Karşılaştırma /Bizim Dilimizden Öteki Dile –
Öteki Dilden Bizim Dilimize. Ankara: ABC Kitabevi.
Akerson, F. (2000). Dile Genel Bir Bakış. Ġstanbul: Multilingual Yayınevi.
Aksan, D. (1990). Her Yönüyle Dil. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 439.
Arusoğlu, S. (2010). Français Français 2. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
Balzac, H. De. (1996). Eugénie Grandet. Paris: Classiques de Poche.
Balzac, H. De. (2004). Eugénie Grandet. Çev. Semih Atayman. Ġstanbul: Bordo Siyah
Klasik Yayınlar.
Balzac, H. De. (1971). Le Père Goriot. Paris: Ed. Gallimard.
Balzac, H. De. (1972). Goriot Baba. Çev. Tahsin Yücel. Ġstanbul: Varlık Yayınları.
Banguoğlu, T. (1979). Ana Hatlarıyla Türk Grameri. Ġstanbul: Dergâh Yayınları.
Banguoğlu, T. (2004). Türkçe’nin Grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Dilaçar, A. (1969). Dil, Diller ve Dilcilik. Ankara: TDK Yayınları.
Ediskun, H. (1985). Türk Dilbilgisi. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.
106
Ergin, M. (1980). Türk Dil Bilgisi. Ġstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Ertürk, A. Ç. (1998). Grammaire / Fransızca. Ankara: ÖZ-EL Matbaası.
Flaubert, G. (1972). Madame Bovary. Paris: Ed. Gallimard.
Flaubert, G. (1983). Madame Bovary. Çev. Semih Tiryakioğlu. Ġstanbul: Oda Yayınları.
Flaubert, G. (1983). Madame Bovary. Çev. Tahsin Yücel. Ġstanbul: Can Yayınları.
Gencan, T. (1979). Dilbilgisi. Ġstanbul: TDK Yayınları.
Gide, A. (1902). L’immoraliste. Paris: Mercure de France.
Gide, A. (1917-1936). Les Nourritures Terrestres. Paris: Ed. Gallimard.
Gide, A. (2000). Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler. Çev. Tahsin Yücel. Ġstanbul: Can
Yayınları.
Gide, A. (2002). Ahlaksız. Çev. Mehmet Ali Ağaoğulları. Ankara: Ġmge Kitabevi.
Grevisse, M. (1988). Le Bon Usage. Paris: DUCULOT.
Günay, D., Sığırcı, Ġ. (2005). Fransızcada Tümce Kuruluş Biçimleri Çeviri Yöntemleri.
Ankara: Seçkin Yayınları.
Hacıeminoğlu, N. (1971). Türk Dilinde Edatlar. Ġstanbul.
107
Hengirmen, M. (2002). Türkçe Temel Dilbilgisi. Ankara: Engin Yayınevi.
Hepçilingirler, F. (2007). Öğretenlere ve Öğrenenlere Türkçe Dilbilgisi. Ġstanbul:
Remzi Kitabevi.
Ġlkgelen, Z. Z. (1983). Fransızca Dilbilgisi. Ġstanbul: Gözen Yayınları.
Kahraman, T. (2005). Çağdaş Türkiye Türkçesi Dilbilgisi. Ankara: Dumat Basımevi.
Karaahmetoğlu, A. (1991). Grammaire Française / Fransızca Dilbilgisi. Ġstanbul:
FONO Açık Öğretim Kurumu.
Karcıoğlu, H. (2007). Kendi Kendine İleri Fransızca. Ġzmir: Atasar Basımevi.
Kıran, Z. (1994). Fransızca Dilbilgisi ve Çeviri Kılavuzu. Ankara: Onur Yayınları.
Kıran, Z., Kıran, A. (2002). Dilbilime Giriş. Ankara: Seçkin Yayınları.
Kıran, Z., Kıran, A. (2003). Yazınsal Okuma Süreçleri. Ankara: Seçkin Yayınları.
Kıran, A., Korkut, E. (2011). Fransızca Sözcük Bilgisi. Ankara: Seçkin Yayınları.
Kocabay, Y. (2008). Türkçe – Fransızca Büyük Sözlük. Ankara.
Korkmaz, Z. (1962). Türkçede Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması Olayları.
Ankara: DTCF Yayınları.
Le Petit Robert. (2004). Dictionnaire de la Langue Française.
108
Martinet, A. (1985). İşlevsel Genel Dilbilim. Ankara: Multilingual Yayınevi.
Özkırımlı, A. (2006). Türk Dili Dil ve Anlatım. Ġstanbul: Ġstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Öztekin, Ġ. (1981). Öğrenciler İçin Türkçe Açıklamalı ve Alıştırmalı Fransız Dili
Dilbilgisi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Basımevi.
Polat, Y. (2006). Her Yönüyle Fransızca Dilbilgisi. Ankara: Kurmay Yayınları.
Sapir, E. (1983). XX. Yüzyıl Dilbilimi. TDK Yayınları.
Saraç, T. (2001). Fransızca - Türkçe Sözlük. Ġstanbul: Adam Yayınları.
Sartre, J. P. (1938). La Nausée. Paris: Ed. Gallimard.
Sartre, J. P. (1999). Bulantı. Çev. Erdoğan Alkan. Ġstanbul: Oda Yayınları.
Saussure, F. De. (1972). Cours de linguistique générale. Paris: Payot (Çev. Vardar, B. ,
Genel Dilbilim Dersleri. Ankara (1985): Birey ve Toplum.
Stendhal. (1972). Le Rouge et le Noir. Paris: Librairie Générale Française.
Stendhal. (2002). Kırmızı ve Siyah. Çev. Nuriye Yiğitler, Alfa Yayınları.
Sunel, H. (1998). Système Grammatical de la Langue Française. Ankara:
TIP&TEKNĠK Yayıncılık.
Topaloğlu, A. (1989). Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü. Ġstanbul.
109
Türk Dil Kurumu. (1988). Türkçe sözlük. Ankara: TDK.
Uzun, N. E. (2004). Dünya Dillerinden Örnekleriyle Dilbilgisinin Temel Kavramları
Türkçe Üzerine Tartışmalar. Ġstanbul: Türk Dilleri AraĢtırmaları Dizisi: 39.
Üstünova, K. (2005). Türkçede Zaman Kavramı ve ĠĢleniĢi. Uludağ Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 9, 187-201.
Vardar, B. (1980). Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları.
Voltaire (1992). Candide ou l’Optimisme. Paris: Ed. Gallimard.
Voltaire (2002). Candide ya da İyimserlik. Çev. Nahid Sırrı Örik. Ġstanbul: Sosyal
Yayınlar.
Yalçın, P. (2003). Les Gérondifs en Français et Leurs Traductions en Turc. Ankara:
BaĢkent Matbaacılık.
Yaman, E. (1999). Türkiye Türkçesinde Zaman Kaymaları. Ankara: TDK Yayınları.
YaĢar, A.N., Sönmez, S. (1995). Fransızca Testlerle Öğrenme ve Geliştirme Kılavuzu.
Adana: INTEK.
Download