KÜRESEL DENGESĠZLĠKLER VE POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ

advertisement
KÜRESEL DENGESĠZLĠKLER VE
POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ
MESLEKĠ YETERLĠLĠK TEZĠ
Hazırlayan
Hayrettin Uğur ÇELEBĠ
Maliye Uzman Yardımcısı
Tez Danışmanı
Kamil Önder ERGÜN
Maliye Uzmanı
Ankara-2012
i
ÖNSÖZ
Özellikle küresel kriz öncesi dönemde giderek önemli bir konu haline gelen
küresel dengesizlikler sorunu, kriz sürecinde borç sürdürülebilirliği gibi yeni global
problemlerin ortaya çıkmasıyla kriz öncesi döneme göre bir miktar önemini yitirse de
hala küresel ekonominin önündeki en önemli yapısal sorunların başında gelmektedir.
Bu çalışmada küresel dengesizlikler sorununu elden geldiği kadar kapsamlı biçimde
ele alınmaya çalışılmış ve küresel dengesizliklerin sebepleri, tarihçesi ve doğası ile
ilgili konulara açıklık getirilmesi hedeflenmiştir.
Çalışmanın hazırlanmasında tecrübesi ve bilgi birikimiyle bana yol gösteren,
yorumlarını ve yardımlarını esirgemeyen tez danışmanım Sayın Kamil Önder
ERGÜN‟e ve katkılarından dolayı promosyon arkadaşlarıma, Sayın Fulya GÜZEL‟e
ve Taylan İNANLI‟ya teşekkürü bir borç bilirim.
Hayrettin Uğur ÇELEBİ
Ankara - 2012
ii
ÖZET
KÜRESEL DENGESĠZLĠKLER VE POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ
ÇELEBİ, Hayrettin Uğur
Maliye Uzman Yardımcısı
Mesleki Yeterlilik Tezi
Ocak 2012, 62 sayfa
Bu çalışmanın temel amacı küresel dengesizliklerin tarihi açıdan gelişimi,
doğası ve söz konusu dengesizliklere karşı uygulanabilecek bazı politikaları
açıklamaya çalışmaktır. Küresel dengesizliklere genel bir bakış amacıyla hazırlanan
ilk bölümde küresel dengesizlik kavramı ele alınmış, cari işlemler açıklarındaki
dengesizliklerin farklı ülkelerdeki seyrine yer verilmiş ve küresel dengesizliklerin
neden önemli bir sorun haline geldiği anlatılmıştır. Küresel dengesizliklerin
doğasının anlatıldığı ikinci bölümde ise bu tür dengesizliklerin olumlu ve olumsuz
yanlarının olup olmadığı; küresel dengesizliklerin ne gibi temel sebeplerden
kaynaklanabileceği ve yol açabileceği bazı risklere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde
ise 90‟lı yılların ortalarından küresel kriz sürecine kadar olan dönemde
dengesizliklerin nasıl seyrettiği ve bu dönemdeki dengesizliklerin nasıl bir doğaya
sahip olduğu ele alınmıştır. Kriz ve sonrası dönemde küresel dengesizlikler sorunun
ele alındığı dördüncü bölümde ise küresel krizle küresel dengesizlikler arasında bir
bağlantı olup olmadığı da ele alınmıştır. Bu bölümde ayrıca küresel dengesizliklere
ilişkin bazı senaryolara da yer verilmiştir. Beşinci bölümde ise küresel
dengesizliklere karşı politika önerilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Küresel Dengesizlikler, Cari İşlemler Açığı, Uluslararası
Ticaret
iii
ABSTRACT
GLOBAL IMBALANCES AND POLICY PROPOSALS
ÇELEBİ, Hayrettin Uğur
Finance Assistant Expert
Proficiency Thesis
January 2012, 62 pages
The main objective of this study is to explain the development of the global
imbalances in terms of history, nature and propose some of the policies can be
applied to these instabilities. The first chapter is written for addressing the concept of
global imbalances and describing the course of current account deficits in the
different countries. It is also described that how global imbalances has become a
major problem. In the second section it is described the nature of positive and
negative aspects of such imbalances, sources and some risks of them. In the third
section, it is discussed the process of the global crisis in the period from mid-90s to
now, and how dealt with the imbalances in this period. The fourth section is written
to explain whether or not a connection between the global crisis and global
imbalances. This section is also included in some scenarios of global imbalances. In
the fifth chapter it is discussed some of policy proposals against to the global
imbalances.
Key Words: Global Imbalances, Current Account Deficit, International Trade
iv
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ ...................................................................................................................... ii
ÖZET........................................................................................................................ iii
ABSTRACT ............................................................................................................. iv
ĠÇĠNDEKĠLER ........................................................................................................ v
KISALTMALAR ................................................................................................... vii
TABLOLAR DĠZĠNĠ ............................................................................................ viii
ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ................................................................................................ ix
GĠRĠġ ........................................................................................................................ 1
1. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA GENEL BĠR
BAKIġ................................................................................................................... 3
1.1. Küresel Dengesizlik Kavramı ....................................................................... 3
1.2. Cari Fazla Veren Ülkeler ve ABD ................................................................ 5
1.2.1. ABD’de Cari Açık ................................................................................... 9
1.3. Küresel Dengesizlikler Neden Önemli Bir Sorun Haline Geldi? ............ 12
2. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠKLERĠN DOĞASI .............................. 14
2.1. Küresel Dengesizliklerin Olumlu Yanları Var mıdır? ............................. 14
2.2. Küresel Dengesizliklerin Yol Açtığı Riskler ............................................. 15
2.3. Küresel Dengesizliklerin Temel Sebepleri ................................................ 17
2.3.1. Ġçsel Bozukluklar .................................................................................. 17
2.3.2. Sistemden Kaynaklanan Bozukluklar ................................................ 17
3. BÖLÜM: KÜRESEL KRĠZ DÖNEMĠNE KADAR KÜRESEL
DENGESĠZLĠK SORUNU ............................................................................... 19
3.1. Kriz Öncesi Döneme Genel BakıĢ .............................................................. 19
3.2. 1996-2001 Dönemi ....................................................................................... 20
3.3. 2001-2004 Dönemi ....................................................................................... 21
v
3.4. 2005-2008 Dönemi ....................................................................................... 23
3.5. Kriz Öncesi Dönemde Uygulanan Politikalar ........................................... 25
4. BÖLÜM: KRĠZDE VE KRĠZ SONRASI DÖNEMDE KÜRESEL
DENGESĠZLĠK SORUNU ............................................................................... 27
4.1. 2009 Krizi ve Azalan Küresel Dengesizlikler ............................................ 27
4.2. Küresel Dengesizlik Sorunu Ġle Küresel Kriz Bağlantılı mı? .................. 29
4.2.1. Net Finansal Akımlar ........................................................................... 30
4.2.2. Brüt Finansal Akımlar ......................................................................... 31
4.2.3. Sonuç ve Küresel Krize ĠliĢkin Bazı Öneriler .................................... 33
4.3. Küresel Dengesizliklere ĠliĢkin Senaryolar ............................................... 34
5. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA KARġI
POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ ................................................................................. 38
5.1. Genel Olarak ................................................................................................ 38
5.2. Para, Maliye ve Döviz Kuru Politikaları ................................................... 39
5.3. Yapısal Politika Önlemleri ......................................................................... 42
5.4. Küresel Dengesizliklere KarĢı Politika Koordinasyonu .......................... 43
SONUÇ .................................................................................................................... 46
KAYNAKLAR ....................................................................................................... 49
vi
KISALTMALAR
OPEC
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
ASEAN
Güneydoğu Asya Uluslar Birliği
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
IMF
Uluslararası Para Fonu
ECB
Avrupa Merkez Bankası
vii
TABLO DĠZĠNĠ
Tablo 1. Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) .................................. 4
viii
ġEKĠLLER DĠZĠNĠ
ġekil 1.
Küresel Dengesizlikler (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) ............................. 3
ġekil 2.
Cari Denge (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) ................................................ 5
ġekil 3.
Japonya‟da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ................................... 6
ġekil 4.
Almanya‟da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ................................. 7
ġekil 5.
Çin‟de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) .......................................... 8
ġekil 6.
ABD‟de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ...................................... 10
ix
GĠRĠġ
Küresel ekonomi 2008‟de yaşanan ve artık ünlü yatırım bankasının adı olan
Lehman Brothers‟la anılmaya başlayan finansal kriz (Lehman Krizi) ile birlikte
girdiği zorlu sürecin üstesinden gelmeyi henüz başaramamıştır. Lehman krizi ile
başlayan bu süreç 2009‟da krizin reel sektöre yayılmasıyla devam etmiş ve 1929
büyük bunalımından bu yana ilk kez küresel ekonomi küçülmüştür. Krizin
atlatılabilmesi için başta ABD olmak üzere bir çok gelişmiş ülke art arda kurtarma
paketleri açıklamış ve ekonomilerine doğrudan müdahalelerde bulunmuştur. Bu
sayede 2010‟da küresel ekonomide bir miktar toparlanma görülse de ekonomilere
yapılan müdahalelerin yol açtığı bütçe açıklarının finansmanı küresel ekonomi için
yeni ve önemli bir risk haline gelmiştir. Krizin etkilerine daha şiddetli şekilde maruz
kalan gelişmiş ülkeler, bu etkileri bertaraf edebilmek için yürüttükleri ekonomi
politikaları neticesinde çok yüksek bütçe açıkları ve bunun sonucunda da
sürdürülemeyen kamu borçları ile karşı karşıya kalmıştır. Krizde birçok gelişmiş
ülkenin kamu borcunun milli gelire oranı kriz öncesine göre 30–40 puan artmıştır.
Özellikle Euro Bölgesi‟nde 2010 yılında gündeme oturan borçlanma sorunları, 2011
yılında Yunanistan‟ın başını çektiği bir kriz halini almış ve nerdeyse Euro‟nun
geleceğini tehdit eder bir yapıya bürünmüştür.
Son birkaç yıldır küresel ekonominin içinde bulunduğu bu durum küresel
dengesizlikler konusunun ekonomi literatüründeki yerini bir miktar geri plana
itmiştir. Ekonomi yazınında dikkatler doğal olarak AB‟de yaşanan borç krizine,
gelişmekte olan ülkelerde bir türlü sağlanamayan istikrarlı büyümeye yönelmiştir.
Ancak kriz öncesi döneme göre popülerliğini yitirmiş olsa da küresel dengesizlikler
konusu bizce küresel ekonomi önündeki en çetin ve çözümü en zor problemlerden
biri olarak durmaktadır.
Bunun en önemli sebebi bu sorunun özünde bir yatırım tasarruf dengesizliği
sorunu olması ve bu yüzden de ülkelerin tüketim ve tasarruf davranışlarıyla doğrudan
ilgili olmasıdır. Bir başka deyişle küresel dengesizlikler sorunu ülkelerin tüketim
1
alışkanlıklarına da dayanan bir ayağa sahip olduğundan aslında yapısal bir sorundur.
Çözümü de tüm yapısal sorunlar gibi uzun vadeli olmak zorundadır. Kısa vadede
borçlarınızı yapılandırmayı, bütçe açıklarınızı kontrol altına almayı, güçlü bir
büyümeyi sağlayabilirsiniz ancak halkınızın tüketim ve tasarruf davranışlarını
değiştirmek kısa vadede pek olanaklı değildir. Bu durum küresel ölçekte
düşünüldüğünde de böyledir. Yukarıda ilk söylediğimiz sorunlara küresel ölçekte de
çözüm bulmak küresel dengesizliklere çözüm bulmaktan daha kolay görünmektedir.
Çünkü bir ülkenin bütçe açığını azaltıcı, büyümeyi artırıcı olarak aldığı önlemlerin
genel olarak başka ülkelerin dengelerine doğrudan etkisi olmayabilir. Ancak tüketim
ve tasarruf kalıplarının kalıcı olarak değişmesi ülkelerin birbiriyle ticaretini ve
dolayısıyla iç dengelerini doğrudan etkileyebilecek bir durumdur.
Sorunun kesin çözümü için daha çok tüketmek isteyen ülkelerle daha çok
tasarruf
etmek
isteyen ülkelerin
aynı
anda bu kararlarını
değiştirmeleri
gerekmektedir. Böyle bir çözüm ise pek olası görünmemektedir. Bu açıdan
bakıldığında söz konusu dengesizliklerin sürdürülebilir bir düzeyde seyretmesini
sağlamak kısa vadede ülkelerin esas amacı olmaktadır. Bu da küresel dengesizlikler
sorunun belli dönemde geri planda kalmasına belli dönemlerde ise öne çıkmasına yol
açmaktadır. Bir kez daha belirtmek gerekirse bu problem uzun vadeli çözümleri
gerektiren yapısal bir problemdir ve küresel tüketim ve tasarruf kararlarının
değişmesine bağlıdır.
2
1. BÖLÜM:
KÜRESEL
DENGESĠZLĠK
SORUNUNA
GENEL BĠR BAKIġ
1.1. Küresel Dengesizlik Kavramı
Küresel dengesizlikler en basit şekilde, cari açık ve fazlaların belli ülke ve
bölgelerde yoğunlaşması ve “istikrarlı” bir seyir izlemesi olarak tanımlanabilir. Bir
anlamda ülkelerdeki tasarruf ve yatırım dengelerinin giderek bozulması anlamına da
gelen küresel dengesizlikler problemi, son yıllarda üzerinde en çok tartışılan temel
ekonomik sorunlar arasında yer almaktadır. Uzman ve politikacıların çoğu küresel
dengesizliklerin bugünün ana ekonomik sorunlarından biri ve geleceğin ekonomik
istikrarı için önemli bir tehdit unsuru olduğu konusunda hemfikirdirler. Uluslararası
mal, hizmet ve sermaye piyasalarının her geçen gün daha fazla entegre olmaları
ülkelere ve tüm dünyaya sayısız yarar getirmesinin yanı sıra bir takım ekonomik ve
sosyal dengesizlikleri de beraberinde getirmiştir (Duran, 2007: 1–5).
ġekil 1. Küresel Dengesizlikler (Küresel GSYH’nin Yüzdesi)
Küresel Dengeszlikler (Küresel GSYH'nin Yüzdesi)
3
2
1
0
-1
-2
-3
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
ABD
Petrol İhracatçıları
Almanya ve Japonya
OCADC
Çin ve Gelişmekte Olan Asya
Diğer
Kaynak: IMF
3
Mal ve sermaye hareketlerinin uluslararası alanda dağılımında meydana gelen
dengesizlikler zamanla kaygı verici bir ekonomik sorun haline dönüşmüştür.
Dünyanın bir tarafında yatırım, üretim, istihdam, büyüme ve sermaye birikimi
artarken, diğer tarafında tüketim, sermaye açığı ve borçlar artmaktadır. Küresel
ekonomik eğilim her ülkeyi bir şekilde etkilese de ortaya çıkan dengesizliklerden
yoğun olarak pay alan ve dünya ekonomisinde ağırlığı olan ülkelerdeki yansımaları
daha güçlü olmaktadır. Dengesizliklerin bir tarafında cari açığı giderek artan ABD,
diğer tarafında cari fazlası artan Almanya, Japonya, Çin ve petrol ihracatçısı ülkeler
ön plana çıkmaktadır.
Dünya ekonomisindeki dengesizliklerin boyutu ve sürekliliği birden çok faktör
tarafından belirlenmektedir. Bunlar, reel ve potansiyel büyüme oranları arasındaki
farklar, finans ve üretim piyasalarının açıklık oranı, yürürlükteki kur sistemi,
kamunun borçlanma gereği, finansal piyasaların gelişmişlik düzeyi, sosyal güvenlik
sisteminin kapsamı, gelecekle ilgili risk ve beklenti algılamaları gibi ana faktörlerdir
(Duran, 2007: 1–5).
Tablo 1. Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH’nin Yüzdesi
Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH'nin Yüzdesi)
1996-2000 2000-2004 2005-2008
ABD
-0,8
-1,4
-1,4
Japonya
0,3
0,3
0,3
AB
0,1
0,0
-0,1
-0,1
0,1
0,4
Gelişmekte Olan Asya
0,1
0,2
0,6
Orta Doğu ve Kuzey Afrika
0,1
0,2
0,5
Çin
0,1
0,1
0,6
Almanya
Kaynak: IMF
Cari açık veya fazla veren ülkelerin ekonomileri de birbirlerinden farklı bir
görünüm sergilemektedir. Örneğin Çin ve Rusya, Almanya ve Japonya‟ya kıyasla
daha hızlı büyümektedir. Bu dört ülkenin de ortak yönü ise hepsinin tasarruf fazlası
veriyor olmasıdır. Ancak söz konusu tasarruf fazlasının sebepleri dört ülkede de
birbirinden farkıdır. Çin‟in yüksek tasarrufları ülkedeki sosyal güvenlik sisteminin
gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Almanya ve Japonya‟da ise gelişmiş bir
4
sosyal güvenlik sistemi bulunmasına rağmen bu iki ülkede de tasarruflar yüksek
düzeylerdedir. Görüldüğü gibi birbirine benzeyen ülkelerde dahi yatırım tasarruf
dengesizliğinin sebepleri birbirinden çok farklı sebeplere dayanmaktadır. Ülkelerin
doğasından kaynaklanan söz konusu dengesizliklere küresel ölçekte bir çözüm
getirmenin ne kadar zor bir iş olduğu ise gayet açıktır. Dolayısıyla küresel
dengesizlikler sorunun önümüzdeki dönemde de ekonomi gündemini meşgul edeceği
ortadır.
1.2. Cari Fazla Veren Ülkeler ve ABD
Cari açık veya fazla veren her ülkenin dinamiği birbirinden farklıdır.
Almanya ve Japonya‟da zayıf ekonomik performans görülürken, Rusya ve Çin‟de
yüksek büyüme oranı gerçekleşmiştir. Almanya‟nın sermaye ihracı serbest piyasa
koşullarında özel sektör davranışı olarak gerçekleşirken, Çin‟in sermaye ihracının
altında politik tercihler etkili olmaktadır. Japonya ve Almanya yüksek mali açık
verirken, Rusya mali fazla vermektedir. Japonya ve Almanya‟da iç yatırımların oranı
düşerken, Çin ve Rusya‟da artmaktadır. Bu ülkelerin hepsinin ortak özelliği ise iç
tasarrufların yatırımlardan fazla olmasıdır. Benzer şekilde açık veren ülkelerde de
farklı makro ekonomik parametreler görülmektedir (Duran, 2007:1–5).
ġekil 2. Cari Denge (Küresel GSYH’nin Yüzdesi
Cari Denge (Küresel GSYH'nin Yüzdesi)
1
Gelişmekte Olan
Asya
Çin
Almanya
Japonya
0
Orta Doğu ve Kuzey
Afrika
AB
ABD
-1
-2
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Kaynak: IMF
5
ġekil 3. Japonya’da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
Japonya'da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
35
30
25
20
15
10
5
Yatırım
Tasarruf
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
0
Cari Hesap Dengesi
Kaynak: IMF
Düşük enflasyon ve düşük istihdam maliyetleri Japonya‟nın rekabet gücünü
arttırmıştır. Japon Merkez Bankasının döviz kurlarına yaptığı müdahalelerle Yenin
görece değersiz tutulması, Asya bölgesinde yaşanan hızlı ekonomik büyüme ve yurt
dışı yatırım gelirlerinin artması cari fazla oluşmasında belirleyici faktörler olmuştur.
Japonya son yıllarda ticaret fazlasından daha çok yurt dışı yatırım geliri elde etmeye
başlamıştır. Diğer taraftan nüfusun hızla yaşlanması Japonya‟da tasarruf oranının
artmasına yol açmıştır. Ayrıca, 1990‟lı yıllarda yapılan aşırı yatırımlar son yıllarda
yatırım talebinin azalmasında etkili olmuş ve yatırım - tasarruf dengesi tasarruf
lehine gelişmiştir. Ticaret ve cari fazla Japonya‟nın ihracat odaklı geleneksel
ekonomi politikasının doğal bir ürünü olarak değerlendirilmektedir. Japonya 2010‟da
195,8 milyar dolar cari fazla vermiştir (IMF, 2011: 60–64).
6
ġekil 4. Almanya’da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
Almanya'da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
30
25
20
15
10
5
0
Yatırım
Tasarruf
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
-5
Cari Hesap Dengesi
Kaynak: IMF
Almanya: Almanya‟nın cari fazlası AB‟nin gölgesinde kalarak dikkatlerden
kaçmaktadır. AB genel olarak cari pozisyonda dengeli gözükmektedir. Açık veren
diğer büyük AB ülkeleri (İspanya, İngiltere, Fransa) Almanya ve Hollanda gibi cari
fazla veren ülkeler dengelemektedir. Almanya, 1990‟lı yıllarda iki Almanya‟nın
birleşmesiyle birkaç yıl cari açık verirken, sonraki yıllar tekrar fazla vermeye
başlamıştır. Almanya son dönemler uygulamaya koyduğu ekonomik programla
küresel rekabet gücünü arttırmıştır. Emek ve üretim piyasalarında yaptığı reformlar
istihdam maliyetinin düşürülmesinde etkili olmuş ve küresel rekabette güç
kazanmıştır.
Bu süreç Almanya‟yı ihracatta dünya liderliğine taşımıştır. İhracat
Almanya‟nın büyümesinin en önemli kaynağı konumuna gelmiştir. ABD ve Japonya
gibi gelişmiş ülkelerde dış ticaret hacminin milli gelir içindeki oranı yüzde 25–30
civarında iken Almanya‟da bu oran, 2010 yılı itibariyle, yüzde 85‟e yükselmiştir.
2010 yılında ekonomi iyi bir performans göstermesine rağmen ancak yüzde 3,5
büyürken, ihracat yüzde 13,7 ithalat yüzde 11,7 büyümüştür. 2010 yılında Almanya
187 milyar dolar civarında cari fazla vermiştir (IMF, 2011: 65–74).
7
Almanya‟nın uzun süredir bütçe açığını kapatmaya dönük uyguladığı sıkı
para ve maliye politikasının etkisiyle iç piyasada gelirler düşmüş ve talep daralmıştır.
Yaşlanan nüfus tasarruf oranının artmasında temel nedenlerinden biridir. Gelişen
ekonomilerdeki yatırımlardan kaynaklanan sermaye malı talepleri ve gelişen
ekonomilerde gelir düzeyinin artmasından kaynaklanan otomobil talebi Almanya‟nın
ihracat artışını besleyen önemli iki faktördür. Ancak, uzun dönemde ihracata dayalı
büyümenin sürdürülebilmesi küresel ekonominin seyrine bağlı kalmaktadır.
ġekil 5. Çin’de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
Çin'de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
60
50
40
30
20
10
Yatırım
Tasarruf
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
0
Cari Hesap Dengesi
Kaynak: IMF
Çin 2010 yılında yüzde 10,3 büyümüş ve 305,3 milyar dolar ticaret fazlası
vermiştir. Bir önceki yıla göre ihracat artışı yüzde 24,2, ithalat artışı yüzde 19,7,
ticaret fazlasındaki artış yüzde 16 olmuştur. 2002 yılından bu yana Çin‟in cari fazlası
sürekli artış eğiliminde olmuştur. Çin‟in cari fazlasının milli gelirine oranı yüzde
5,1‟e ulaşmıştır. Bu ciddi artışın altında birçok faktör yatmaktadır. 1990‟lı yıllarda
8
başlayan doğrudan yabancı yatırımlar Çin‟in rekabet gücünün artmasında önemli bir
etkendir. Bölge ülkeleri başta olmak üzere yabancı yatırımcılar Çini üretim üssü
olarak değerlendirmişler ve Çin‟in görece elverişli istihdam gücünden geniş ölçüde
yararlanarak oldukça ciddi rekabet avantajı elde etmişlerdir.
Çin, Asya üretim zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Üretimden
yaratılan katma değerden hangi ülkenin ne oranda yararlandığını tam olarak ölçmek
mümkün olamamaktadır (Bown, Crowley; 2005). Çin‟den gelen ithalatın bir kısmı
diğer Asya ülkelerinden kaynaklanmaktadır. Japonya başta olmak üzere Kore,
Tayvan ve Tayland gibi ülkelerde işlenen ürünler Çin‟de nihai ürüne dönüşerek başta
ABD ve AB olmak üzere dünyanın diğer ülkelerine ihraç edilmektedir. Japonya‟nın
ABD ticaret açığı içindeki payı 1987 yılında yüzde 34,8 iken, 2005 yılında yüzde
10‟a düşmüştür. Çinin payı 1987 yılında yüzde 2 iken, 2006 yılında yüzde 28‟e
yükselmiştir. Bu gelişmenin altında yatan önemli nedenlerden biri, Japonya gibi
diğer Asya ülkelerinin ihracata dönük üretimlerinin bir kısmını son dönemlerde
Çin‟e kaydırmış olmalarıdır.
Çin‟deki aşırı yatırım, üretim kapasitesi ve yıllık ortalama yüzde 30
düzeyinde artan ihracat küresel ekonominin uzun süre taşıyabileceği bir yük değildir.
Bu durum diğer ülkelerde üretim kaybı, işsizlik ve aşırı borçlanma gibi ciddi
dengesizliklere yol açmaktadır.
OPEC ülkeleri ve Rusya gibi önemli miktarda enerji ihraç eden ülkeler artan
enerji fiyatlarına paralele olarak cari fazla vermeye başlamışlardır. Bu ülkelerin
biriktirdikleri fazla gelirleri yatırıma dönüştürmeleri küresel dengesizlikleri
gidermede önemlidir. Ancak, kısa sürede bu ülkelerin kendi iradeleri dışında ve
kalıcılığı şüpheli fiyat değişimlerinden kaynaklanan gelirlerinin tamamını yatırımlara
dönüştürmesini beklemek pek makul ve pratik görünmemektedir.
1.2.1. ABD’de Cari Açık
ABD resmi ve akademik çevrelerinin sorunun tanımı, nedenleri ve çözüm
paketi üzerindeki görüşleri çeşitlidir. Resmi çevrelerin, soruna tüm dünyanın tersine
“cari açık” yerine “net sermaye girişi” olarak bakma eğilimleri dikkat çekicidir.
9
Ayrıca sorunun içsel nedenlerden ziyade dışsal faktörlere bağlanması çözümün ABD
dışında aranmasına yol açmaktadır.
ABD küresel anlamda yaşanan cari dengesizliğin hem kaynağı hem sonucu
olarak değerlendirilmektedir. ABD‟nin küresel tasarruflar için cazip bir ülke olması
tasarrufların Amerika‟ya akmasına neden olmaktadır. Bu da Amerika‟da tasarruf
düzeyinin düşmesine, harcamaların ve cari açığın artmasına neden olmaktadır.
Küresel büyümenin motoru olması Amerika‟yı küresel sermayenin müşterisi
konumuna getirmektedir. Ayrıca, Amerika‟nın dünyanın diğer bölgelerinde gelir
yaratılması sürecinde etkili olması, o bölgelerde cari fazla oluşmasında da etkili
olmaktadır (Duran, 2007: 4–6).
ġekil 6. ABD’de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
ABD'de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi)
25
20
15
10
5
0
-5
Yatırım
Tasarruf
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
-10
Cari Hesap Dengesi
Kaynak: IMF
D cari açığını belirleyen temel faktörler; ekonomik büyüme, verimlilik artışı,
küresel rekabetçilik gücü, elverişli yatırım ortamı, finansal piyasa büyüklüğü ve
doların küresel para olarak üstlendiği roldür.
10
Küresel ticaret ve sermaye hareketlerinde yaşanan dengesizlik giderek ABD
üzerinde yoğunlaşmaktadır. ABD cari açığı 2010 itibariyle 470 milyar dolar
olmuştur. Bu miktar GSYH‟nin yüzde 3,2‟sine eşittir (IMF; 2011). Cari açığın
finansmanı için, her iş günü, en az 2 milyar dolar dış dünyadan sermaye girişine
ihtiyaç duyulmaktadır. Üstelik ABD, dış dünyada her yıl ortalama 0,3 ila 0,8 trilyon
dolar civarında yatırım yapmaktadır. Toplam finansman ihtiyacı günlük 6 milyar
dolar gibi astronomik bir rakama ulaşmaktadır (Bergsten, 2007: 20–22).
Geçmiş dönemlerde yaşanan krizlerle (1971–73, 1978–79, 1985–87, 1994–
95) kıyaslandığında ABD ekonomisinin kırılganlığı artmıştır. 80‟li yıllarda yaşanan
krizlerde ABD kreditör konumdaydı ve ciddi miktarlarda doğrudan yatırım
çekebiliyordu. 90‟lı yıllarda dışarıdan borçlanmasının temel nedeni verimli
yatırımlardaki artıştan kaynaklanmaktaydı. 2000‟li yıllardan sonra ise tüketimi,
konut yatırımlarını ve cari açığı finanse etmek amacıyla borçlanmaktadır. 2000‟li
yıllarda ABD‟ye yıllık ortalama net 200 milyar dolar civarında doğrudan yabancı
sermayeli yatırım gelirken, son yıllarda ABD net doğrudan yatırım ihracatçısı
konumuna gelmiştir. Bu trend mevcut dengesizlikleri besleyerek gelecekte daha
büyük problemlere zemin hazırlama potansiyeline sahiptir. Cari açığın doğrudan
yabancı sermaye yatırımı gibi sağlam kaynaklardan ziyade neredeyse tamamının
borçlanmayla finanse edilmesi ABD ekonomisini muhtemel tehditlere karşı daha
kırılgan yapmaktadır.
Ayrıca, doların küresel bir para olma tekeli ilk kez ciddi bir rakiple karşı
karşıyadır. Avro bölgesinin kısmen dengeli ekonomik yapısı Avro‟ya olan
uluslararası güveni her geçen gün arttırmaktadır. Avro bölgesinin ekonomik
büyüklüğü ABD‟nin gerisinde kalmakla birlikte, ticaret hacmi ve döviz rezervleri
açısından daha büyüktür. Son yıllarda avro cinsinden bonolara, dolar cinsinden
bonolardan daha fazla uluslararası talep gelmektedir. ABD finans piyasası (48 trilyon
dolar), Avro bölgesi finansal piyasasından (27 trilyon dolar) daha büyüktür. Ancak,
Avro bölgesi piyasası ABD piyasasına göre iki kat daha hızlı büyümektedir. Küresel
çapta 14 trilyon dolar civarında dolara bağlı varlık olduğu hesaplanmaktadır. Bu
varlıklar herhangi bir zaman diliminde bir başka para birimine dönüşebilecek
özelliktedir (Bergsten; 2007). Doların değerinde ciddi yıpranma ihtimalinin
11
bulunduğu bir ortamda, güvenli bir alternatifin olması dolara bağlı varlıklar
piyasasında aşırı oynaklık yaratabilecektir.
ABD cari açığının büyümesinin bir sonucu olarak yabancıların ABD kredi
piyasası ve sermaye piyasası enstrümanlarındaki payı artmıştır. 1970‟de kredi
piyasasındaki payı sadece yüzde 2 iken bugün bu oran yüzde 14‟e yükselmiştir.
Benzer gelişme sermaye piyasasında da yaşanmıştır. 1990‟larda yabancıların
sermaye piyasası varlıklarındaki payı yüzde 4 iken, bugün yüzde 12‟ye yükselmiştir
(Dimitri; 2006). Küresel sermayenin ABD‟ye yönelmesinin altında yatan en temel
neden, cazip ve zengin bir finansal piyasaya sahip olmasıdır. Özellikle, Asya
bölgesinde Japonya‟da faizlerin sıfıra yakın olması, Çin‟de sermaye piyasasının
yeterince gelişmemiş, zengin enstrümanlardan yoksun ve getiri oranlarının düşük
olması gibi nedenler biriken tasarrufların ABD‟ye yönelmesine yol açmaktadır.
Mevcut düzeyinde bile kalsa ABD cari açığı kendi ekonomisi ve dış politikası
açısından kaygı verici riskler taşımaktadır. 2006‟da, ABD‟ye yönelen fonların yüzde
50‟ye yakını orta doğu kökenli petrol ülkelerinden gelmektedir. Ayrıca, ABD hazine
bonolarına gelen talebin yüzde 60‟ı (ağırlıklı olarak merkez bankaları olmak üzere)
resmi müşterilerden oluşmaktadır. Son 20 yıllık dönemde, yabancıların ABD hazine
bonolarındaki payı hızla artmıştır. 1985–2005 döneminde hazine borç stoku
oluşmasında yabancıların katkısı yaklaşık yüzde 75‟dir. 1985 yılında, hazine bonoları
içindeki yabancıların payı yüzde 13,5 iken, 2005 yılında bu oran yüzde 50‟ye
yükselmiştir. 2006 itibariyle, ABD hazine bonolarında Japonya‟nın 637, Çin‟in 347
milyar dolarlık varlığı bulunmaktadır. Bu trend, ABD‟yi gerek iç açıkların gerekse
dış açıkların finansmanında dışarıya daha fazla bağımlı yapmaktadır. Her ne kadar
mevcut borç düzeyi şimdilik makul standartlarda görünse bile, orta vadede -mevcut
açık düzeyinde ilave artışlar olmasa bile- hızla yükselme ihtimali bulunmaktadır
(Bergsten, 2007: 15–17).
1.3. Küresel Dengesizlikler Neden Önemli Bir Sorun Haline Geldi?
Aslında çok uzun bir sürece yayılmış olan küresel dengesizlik problemi
finansal kriz süreciyle beraber küresel ekonomi gündemine oturmuştur. Özellikle
2010 yılının ikinci yarısıyla beraber Çin ile ABD arasında yaşanan gerginlikler
12
sorunun tekrar küresel ekonomi gündemine gelmesine yol açmıştır. Bu süreçte iki
ülke arasında yaşanan problemlere de kısaca değinelim.
İhracata dayalı bir büyüme modeli benimseyen Çin, krizin kendini
hissettirmeye başladığı 2008 yazından 2010 yılı haziran ayına kadar olan dönemde
yuanın değerini yaklaşık 1 dolar=6,83 yuan seviyesinde sabitlemiştir. Sürekli
büyümeyi sağlayabilmek için ihracatını belirli bir seviyede tutmak zorunda olan Çin,
yuanın değerini düşük tutarak kriz sürecinde tüm ekonomiler küçülürken ihracata
dayalı büyümesini sürdürmüştür. Öte yandan yuanın olması gereken değerin altında
tutulduğunu iddia eden ABD; bu sayede Çin‟in ihracatına haksız bir rekabet
üstünlüğü sağladığını ileri sürmüş, ABD‟nin bu görüşü IMF tarafından da
desteklenmiştir.
Ancak bu dönemde üretimi/büyümeyi sadece iç talep ile desteklemeyeceğine
inanan Çin, yuanın değer kazanmasını ve ihracatının zayıflamasını istememektedir.
ABD ise kriz sürecinde yüzde 10 seviyelerine yaklaşan işsizlik ve artan dış ticaret
açıkları dolayısıyla yuanın değerinin serbest piyasada belirlenmesi gerektiğini ileri
sürmüştür. Bu çerçevede 130 ABD Temsilciler Meclisi üyesi, Çin‟in “döviz
manipülatörü” olarak ilan edilmesini isteyen bir mektubu Hazine Baklanlığı‟na
sunmuştur. Ayrıca bir grup senatör de söz konusu durumu, Dünya Ticaret Örgütü
nezdinde çözmeyi öneren bir yasa tasarısı hazırlığına başlamıştır.
Öte yandan Çin ve ABD dış ticaret kanalının dışında finansman kanalıyla da
birbirine bağlıdır. Dünyadaki dolar rezervlerinin büyük bir kısmının yanı sıra; büyük
miktarda ABD Hazine Bonosu da Çin‟de bulunmaktadır. Bu karşılıklı bağımlılık göz
önüne alındığında; ABD‟nin Çin için önemli bir pazar olduğu, Çin‟in ise ABD‟nin
açıklarını kapatmak için kullandığı en önemli dış kaynak olduğu görülmektedir.
13
2. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠKLERĠN DOĞASI
2.1. Küresel Dengesizliklerin Olumlu Yanları Var mıdır?
Küresel dengesizlikler ilk bakışta o kadar olumsuz gibi görünmeyebilir. Bu
yüzden bu dengesizliklerin arkasındaki faktörlerin açıklanması büyük önem
taşımaktadır. Çünkü söz konusu dengesizlikler her durumda ekonomi ile ilgili kötü
bir duruma işaret etmeyebilir. Aslına bakılırsa tasarrufların kendileri için en verimli
olan yere gitmesi ekonomik açından beklenen bir şeydir. Dolayısıyla küresel
dengesizlikler,
tasarruf
davranışının
doğasından,
sermayenin
getirisindeki
farklılıklardan yahut çeşitli yatırım araçlarının likidite sinde veya risk derecesindeki
farklılıklardan da kaynaklanabilir. Bu çerçevede dengesizlikler hatta çok büyük
olanları dahi kesin bir biçimde kötü olarak nitelendirilemez. Bu yüzden söz konusu
dengesizliklerin arkasındaki faktörlerin tam olarak açıklanması gerekmektedir.
Kötü bir duruma işaret etmeyen üç benzer dengesizlik durumu düşünelim. İlk
olarak tasarruf davranışından kaynaklanabilecek dengesizlikleri ele alalım: Ticaret
yaptığı ülkelere göre daha hızlı yaşlanan bir nüfusa sahip olan bir ülkenin, gelecekte
iş gücü daralıp emekli sayısı arttığında tasarruflarda meydana gelebilecek azalmalara
karşın şimdiden yüksek miktarda tasarruf etmesi ve ödemeler dengesi fazlası vermesi
iktisadi olarak anlamlıdır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8).
İkinci olarak yatırım davranışı açısından olumlu bir dengesizlik durumunu
düşünelim: Karlı yatırım imkanlarına sahip olan ve söz konusu yatırımların bir
kısmını yabancı fonlarla daha iyi finanse edebilecek bir ülkenin ise dış ticaret fazlası
vermesi iktisadi olarak doğru bir davranıştır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8).
Son olarak portföy davranışını ele alalım: bu örnekteki ülkenin diğer ülkelere
göre daha derin ve daha likit finans piyasaları olsun. Bu halde söz konusu ülkenin
parasının değerini düşürerek dış ticaret fazlası vermesi beklenir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 3–8).
14
Yukarıda örneklediğimiz her üç durumda da ülkelerin yaşadıkları
dengesizlikleri azaltmaya çalışması iktisadi bir davranış değildir. Her üç durumda da
dengesizlikler, sermayenin hem dönemsel olarak hem de mekansal olarak optimal
biçimde dağıldığına işaret etmektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8).
2.2. Küresel Dengesizliklerin Yol Açtığı Riskler
Dengesizlikler olumlu bir doğaya sahip olabilecekleri gibi ekonomide
görünmeyen bazı bozuklukların da göstergesi olabilirler. Bunun ötesinde
dengesizlikler kendi başlarına da ekonomi için büyük bir tehlike unsuru olabilirler.
Dengesizliklerin yol açtığı risklere değinelim.
Ödemeler hesabı dengesizliklerinin arkasında yatan faktörler “iyi” olarak
nitelendirilse bile, bu dengesizlikler olumsuz sonuçlara sebep olabilecek ya da
riskleri artırabilecek başka bazı bozukluklarla ilişki içinde olabilir.
Örneğin sermaye girişindeki artışların yol açtığı reel döviz kuru
değerlenmeleri imalat sanayi üretimini dışlayabilir. Bu durum, özellikle üretim
faaliyetini geri çevirmenin fazlasıyla maliyetli hale getiren dışsallıkların bulunduğu
zamanlarda “Hollanda Hastalığı1” tipi bir soruna yol açabilir. Öte yandan aşırı
iyimserliğin yol açtığı kredi balonlarından kaynaklanan büyük ödemeler bilançosu
dengesizlikleri ve reel döviz kuru değerlenmelerinin devalüasyonlarla yavaşlatılması
zor olabilir. Devalüasyon döviz kurunun sabit olduğu ve ticaret yapılan ülkelerde
enflasyonun düşük olduğu bir durumda çok daha sıkıntılı bir süreç haline gelebilir
(Caballero, Farhi, Gourinchas, 2008a; 15–21).
Özellikle daha küçük ekonomiler için sermaye girişleri fazlasıyla oynak ve
yıkıcı
olabilir.
Sermaye
akışındaki
oynaklıklar
kendiliğinden
gerçekleşen
faktörlerden kaynaklanabileceği gibi borç alanların likidite riskini göz ardı
etmelerinden de kaynaklanabilir. Büyük ödemeler dengesi açıklarının küresel kriz
sürecinde çok maliyetli olduğu görülmüştür. Bu süreçte kriz başında büyük ödemeler
1
Hollanda hastalığı, ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin diğer
üretim alanlarından çekilip yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretimin azalmasıdır.
15
dengesi açığı veren ülkelerde daha büyük çıktı açığı görülmüştür (Caballero, Farhi,
Gourinchas, 2008a; 15–21).
Tüm bu hallerde de yaşanan problemler birbiriyle ekonomideki bozulmalar
yoluyla bağlantılıdır. Örneğin ticarete açık sektördeki dışsallıklar “Hollanda
Hastalığına” veya döviz kuru yahut likidite riskinin borç alanlar tarafından göz ardı
edilmesine yol açmaktadır. Temel olarak böyle bir durumda uygulanacak olan doğru
politika, söz konusu dışsallıkların vergiler yahut sübvansiyonlarla azaltılması ve borç
alanların risklerinin, sermaye hareketlerinin basiretli bir şekilde düzenlenmesi veya
kontrol altına alınması yoluyla sınırlandırılmasıdır (Blanchard, Milessi-Ferretti,
2009: 3–8).
Tüm bunlara ek olarak, ülkelerin yüksek cari açıklara ve sermaye akışında
büyük dengesizliklere sahip olması özellikle “yıkıcı düzeltmeler” adı verilen
sistemsel problemlere yol açabilmektedir. Kriz öncesinde küresel ekonominin karşı
karşıya olduğu en temel risklerden biri de ABD‟nin içinde bulunduğu böylesi bir
durumdur. Söz konusu dönemde yatırımcıların ABD‟deki varlıklara olan taleplerinin
hızla büyüyen dış borç stokunu karşılayamayacağı çok sık gündeme gelen bir konu
olmuştur (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8).
Burada iki düşünce birbiriyle ilişkilidir. Bu tartışma genellikle net varlık
pozisyonları
ve
merkez
bankalarının
büyük
rezerv
pozisyonları
üzerine
odaklanmıştır. Mantık çerçevesinde bakıldığında ise net yerine brüt dış pozisyonların
daha fazla önem taşıdığı görülmektedir. Gerçekten de finansal kriz başlangıçta
ABD‟nin yükselen piyasalardaki net varlıkları yoluyla değil, ABD firmalarının
Avrupa Bankalarındaki varlıkları yoluyla yayılmıştır.
Böylesine
sistemsel
risklerin
bulunduğu
hallerde
uygulanabilecek
politikalardan biri, yurtiçi borçluların yabancı para cinsinden aldıkları risklerin
sınırlandırılması olabilir. Böylece problemin
büyüklüğü veya döviz kuru
düzeltmeleri dolayısıyla karşı karşıya kalınabilecek problemler azaltılarak, sorun
daha az önemli hale getirebilir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8).
16
2.3. Küresel Dengesizliklerin Temel Sebepleri
2.3.1. Ġçsel Bozukluklar
Burada değineceğimiz örnekler de benzerlikler göstermektedir. Örneğin özel
tasarrufların yüksek olması her zaman istenen bir durum değildir. Böyle bir durum
sosyal güvenlik sisteminin bozuk olması sebebiyle bireylerin çok yüksek düzeylerde
tasarruf etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Söz konusu durum Çin‟deki yüksek
özel tasarrufların da bir sebebidir. Öte yandan yüksek özel tasarruflar ülkedeki
firmaların kötü yönetildiğini de gösteriyor olabilir. Yönetsel problemler sebebiyle
firmalar kazançlarının büyük bir kısmını tasarruf ediyor olabilir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 7–9).
Öte yandan varlık balonlarının veya abartılı büyüme beklentilerinin yol açtığı
düşük özel tasarruf düzeyleri de açık bir biçimde ekonomi için kötü bir duruma işaret
etmektedir. Ayrıca siyasi istikrarsızlıkların bir göstergesi olan yüksek kamu borçları,
finans sistemindeki rekabet eksikliği ve mülkiyet hakların korunmasına ilişkin zayıf
bir hukuk sistemi gibi bazı faktörler de yatırımların büyük oranda düşük
gerçekleşmesine sebep olabilir.
Tüm bu hallerde de uygulanacak politikaların ödemeler bilançosu
dengesizliklilerini ortadan kaldırmaya yönelik olması yerine bahsettiğimiz içsel
bozuklukların giderilmesine yönelik olması daha doğrudur. Politikaların içsel
problemlerin giderilmesine yönelik olarak uygulanması doğal olarak dengesizlikleri
ortadan kaldıracaktır ancak amaç dengesizliklerin ortadan kaldırılması olmamalıdır
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 7–9).
2.3.2. Sistemden Kaynaklanan Bozukluklar
Özellikle Asya finans krizini takip eden dönemde bir çok yükselen piyasa
ekonomisi büyük ödemeler dengesi fazlası vermiş ve yüksek döviz rezervleri
biriktirmiştir. Söz konusu rezervler doların uluslararası piyasalardaki önemli rolü ve
ABD bono piyasalarının yüksek likiditesi dolayısıyla çoğunlukla dolar olarak
tutulmuştur.
17
Bu stratejinin arkasındaki önemli bir sebep, bu ülkelerin ihracata yönelik bir
büyüme modeli seçmeleridir. Ülke açısından bakıldığında Özellikle dış borç düzeyi
düşük ise bu büyüme modeli gayet akılcı görünmektedir. Ancak bu durum bu ülkeler
dışında kalan ülkelerin zararınadır ve dünya ticaretinin büyük bir bölümünü
oluşturan ülkelerin söz konusu büyüme modeline yönelmesi problemin tüm küresel
ekonominin problemi haline gelmesine neden olabilir (Blanchard, Milessi-Ferretti,
2009: 11–13).
Bu stratejinin ardındaki bir diğer önemli sebep ise sigorta olarak rezerv
biriktirilmesidir. Ülke düzeyinde düşünüldüğünde rasyonel görünen bu davranış
küresel düzeyde verimli değildir. Çünkü küresel düzeyde düşünüldüğünde; yeni
kredi ve swap hatları, reserve-pooling anlaşmaları gibi alternatif sigorta araçları daha
verimli işleyecektir.
Sistemden kaynaklanan bozukluklara karşı geliştirilen politikaların da tüm
sistemi kapsayacak düzeyde uygulanması gerekir. Yukarıda verdiğimiz ilk örnekte
problem, döviz kurunun eksik değerlenmesini kısıtlayacak uluslararası bir
mekanizma aracılığı ile ele alınabilir. Buna karşın uluslararası düzeyde ülkeler
üzerinde yaptırımlar öngören böylesi bir mekanizmanın oluşturulması ve kabul
ettirilmesi geçekten zor bir iştir. İkinci durumda ise politika uygulaması küresel
ölçekte likiditeye erişim imkanlarını arttırmalı ve ülkelerin kendilerini güvence altına
almak için rezerv biriktirme isteklerini azaltacak teşvikleri desteklemelidir
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 11–13).
18
3. BÖLÜM:
KÜRESEL KRĠZ DÖNEMĠNE KADAR
KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU
3.1. Kriz Öncesi Döneme Genel BakıĢ
Kriz öncesi dönemde küresel dengesizliklerin seyrini açıklamak temelde
kolay gözükmektedir: bu çerçevede dengesizliklere bakmak, bozulma ve riskleri
belirlemek yeterli gibi durmaktadır. Ancak pratikte iki temel sebep dolayısıyla bunu
gerçekleştirmek o kadar kolay değildir.
İlk sebep küresel dengesizliklerin doğasının zaman içinde değişim
göstermesidir. Çünkü küresel dengesizlik problemini açıklayan faktörler ve
oyuncular farklı dönemlerde önemli ve birbirinden farklı roller üstlenmiştir
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 17–21). Elimizdeki bulgular ışığında finans krizi
öncesi dönemde yaşana küresel dengesizlikleri üç farklı zaman diliminde ele
alınabileceğini göstermektedir. bu dönemler 1996-2000, 2001- 2004 ve 20052008‟dir. Söz konusu dönemde ana ülkelerin veya ülke gruplarının açık ve fazlaları
tabloda görülmektedir.
İkinci olarak dengesizliklerin iyi ya da kötü karakterli olup olmadığını ve
bozukluklar üzerinde oynadıkları rolü belirlemek pratikte çok zordur. Zaten
dengesizliklerin doğasına ilişkin olan bu zorluklar literatürde halen devam etmekte
olan tartışmaların da temel sebebidir.
Dengesizliklerin doğasının belirlenmesine ilişkin söz konusu zorlukları
göstermek için Çin‟in durumu iyi bir örnek olabilir. Yüksek bir tasarruf oranı,
yüksek büyüme ve büyük bir ödemeler dengesi hesabı fazlası olan Çin yapılan çeşitli
açıklamalara bir göz atalım.
Çin‟deki söz konusu durumu açıklamak için öne sürülen ilk görüş ülkedeki
yüksek tasarruf oranlarının kültürel faktörlerden kaynaklandığını öne sürmektedir.
Bu yüksek tasarruf görüşüne göre yurt içindeki düşük talep yüksek yurt dışı taleple
ve uygun bir ölçüde değerlenmiş döviz kuru ile telafi edilmelidir. Bu açıklama
19
etrafında ülkede herhangi bir politika değişikliğine gerek yoktur (Smaghi, 2006: 23–
27).
Bir diğer açıklama ise ülkedeki yüksek tasarruf oranlarının temel sebebi
olarak bir hayli bozuk olan sosyal güvenlik sistemini ve firmaların kötü yönetimini
göstermektedir. Bu yaklaşıma göre Çin için doğru politika daha iyi bir sosyal
güvenlik sistemi kurması ve firmaların yönetsel açıdan yaşadıkları problemleri
giderecek önlemler almasıdır. Böylece tasarruf düşecek ve ödemeler bilançosu
dengesi sağlanacaktır (Yu, 2007: 19–20).
Bir başka yaklaşıma göre ise Çin‟in fazlaları döviz kurunda bir eksik
değerlenmeye ve ülkede aşırı ısınmayı engelleyecek düzeyde yüksek bir tasarruf
oranına işret etmektedir. Eğer ihracata açık olan sektörlerde olumlu dışsallıklar söz
konusuysa bu birleşimin Çin açısından gayet olumlu olduğu söylenebilir. O halde
Çin hiçbir şey yapmamalı mı? Böyle bir şey küresel düzeydeki problemleri
artırabilir. Zira tüm dünya ülkeleri Çin gibi döviz kurunun eksik değerlenmesine izin
veremeyebilir. Böylesi bir durumun ise adil olmayan bir rekabet ortamına yol
açacağı ise açıktır. Doğal olarak diğer ülkeler döviz kurunun aşırı değerli olmasını
isteyebilirler (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 11–13).
Bu örnekler tek ülkelerin tecrübelerinin tek başlarına ne kadar farklı
şekillerde açıklanabileceğini göstermektedir. şimdi dönemsel olarak küresel
dengesizlikleri gözden geçirelim
3.2. 1996-2001 Dönemi
Yaşanan Asya ve Rusya krizlerine rağmen 1996-2000 yılları arasındaki
dönemde küresel ekonomide ve küresel sermaye hareketlerinde hızlı bir büyüme
gözlemlenmiştir. Bu dönemde ileri teknoloji ve daha yüksek verimlilik artış hızı
beklentilerine bağlı olarak ABD‟de yatırımlar artmıştır. Asya‟da ise Asya Krizi ve
Japonya‟da yaşanan uzun süreli resesyon dolayısıyla yatırımlar düşmüştür.
1996 ile 2000 yılları arasında ABD‟nin cari açığının GSYH‟ ye olan oranı
tedrici olarak yüzde 1,5‟ten 4,3‟e yükselmiştir. Cari açıktaki söz konusu açık,
ABD‟nin yaşadığı yüksek büyüme sırasında yatırımlarda yaşanan keskin artışlar
20
olduğunu göstermektedir. Yatırımlar bu dönemde mali konsolidasyonun etkisiyle
yükselmekte olan tasarrufları aşmıştır. Yine bu dönemde doğrudan yabancı
yatırımlar ve portföy yatırımları verimlilik artışına bağlı olarak ABD‟ye olan
sermaye hareketlerinin yüzde 40‟ına ulaşmış ve tek başına cari açıktan daha büyük
hale gelmiştir. ABD varlıklarına olan yüksek talebin sürmesi ile bu dönemde dolar
yüzde 18 değer kazanmıştır (Obstfeld, Rogoff, 2007: 41–42).
ABD‟de cari açık artarken Japonya‟nın ve yükselen Asya ekonomilerinin
(krizden sonraki dönemde) cari fazla verdiği gözlemlenmektedir. Japonya 1997-98
yıllarında 90‟lı yılların başında yaşanan ve yatırımlarda sert düşüşlere sebep olan
krizin uzayan etkileri dolaysıyla hala resesyon yaşamaktaydı. Yatırımlardaki söz
konusu sert düşüşler bu dönemde ödemeler bilançosu fazlasının artmasına sebep
olmuştur. Gelişmekte olan Asya ülkelerinde ise Asya krizini izleyen dönemde
yatırımlardaki sert düşüşün ve düşük reel efektif döviz kuru etkisi ile dış ticaret
dengesi çok büyük fazla verir hale gelmiştir.
Peki bu dönemde küresel ölçekteki söz konusu dengesizlikler “iyi” mi?
Yoksa “kötü” mü? Bu dönemde ABD‟deki verimlilik artışına ilişkin olumlu
beklentiler tam olarak sağlanmamış ve hisse senedi piyasaları ABD ve diğer
ülkelerde önemli ölçüde şişkin hale gelmiştir. Ancak doların değer kazanmasında ve
ABD‟de cari açığın giderek büyümesinde esas rolü verimlilikle ilgili değişkenler
oynamıştır. Yatırımların Asya‟da düşmesinin altında ise kriz dolayısıyla yaşanan
bilanço düzeltmeleri yer almaktadır. Benzer biçimde Japonya‟da da düşük yatırımlar
derin resesyonun göstergesi olarak yorumlanmıştır. Japonya‟da yaşanan resesyon,
90‟ların başında ülkedeki gayri menkul piyasasındaki balona karşı uzun vadede
başarılı bir politika geliştirilememesi ile yakından ilişkilidir. Sonuç olarak teknoloji
patlaması ile ilgili algılar olumlu hale gelmiş olsa da bu sermayenin karlılık
algılarındaki değişmelere göre tekrar dağılması dönemdeki dengesizliklerin büyük
ölçüde “iyi” olduğunu göstermektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 15–17).
3.3. 2001-2004 Dönemi
2000‟li yılların başında bu görünüm değişmiştir. 2001-2004 döneminde
ABD‟nin ödemeler dengesi açıkları Küresel ekonominin yüzde 1,4‟üne ulaşmıştır.
21
Ülkede tasarrufların düşmesinin altındaki en önemli faktör kamu tasarruflarında
meydana gelen büyük bozulmadır. 1996–2000 döneminde zaten azalmaya başlayan
Özel tasarruflar ise firma tasarruflarının artmasıyla beraber büyük ölçüde istikrarlı
bir seyir izlemiştir. Bir çok ekonomistin de kabul ettiği gibi nüfusun giderek
yaşlanması ve sağlıkla ilgili harcamaların giderek artması halinde mali dengelerde
büyük yapısal bozulmalar olması istenmeyen bir durumdur. Buna ek olarak, yükselen
ev fiyatlarına karşın, borçlanıldığını gösterir biçimde hanehalkı tasarruflarında
yaşanan düşüş ve varlık fiyatlarının yükselmesi ayrıca önemli bir problem olarak
düşünülmüştür (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 17–20).
Dot-com balonu ve gelişmiş ekonomilerdeki resesyonun etkisiyle küresel
dengesizlikler 2001‟de bir miktar azalmışsa da 2002‟den itibaren tekrar artmaya
başlamıştır. ABD ekonomisi hala baskın olarak açık veren ülke konumunu koruyor
olsa da bu dönemde cari açığa sebep olan etkenler daha farklıdır. Bir önceki döneme
göre ABD‟de yatırımlar azalmıştır ancak bütçe dengesi bozulduğu için kamu
tasarruflarında çok büyük bir düşüş yaşanmıştır. 2004 ile 2004 yılları arasında
ABD‟de kamu tasarrufları GSYH‟nin yüzde 5‟inden daha fazla düşmüştür.
ABD‟nin dış finansman koşullarına bakıldığında, bu dönemde portföy
değerlerinin ve doğrudan yabancı sermaye girişlerinin önemli ölçüde yavaşladığını
ve ABD bonolarının büyük bölümünün yabancıların elinde olduğunu görmekteyiz
(özellikle Hazine varlıklarının ve firma bonolarının). Söz konusu alımların toplam
sermaye girişinin yüzde 20‟den fazlasına denk gelen kısmı resmi yatırımcıların eline
geçmiştir. Bu miktar ABD‟nin cari açığının yüzde 40‟ına denk düşmektedir. Ayrıca
2002‟nin başlarında zirve yapan dolar da dönem boyunca değer kaybetmiştir.
Fazla veren kısımda tabloda da görüldüğü gibi daha çok ülke bulunmaktadır.
Bu dönemde gelişmekte olan Asya ve Japonya fazla vermeye devam etmiştir. Petrol
ihracatçısı ülkeler de yükselen petrol fiyatları dolayısıyla fazla vermeye devam
etmişlerdir. Buna ek olarak bir grup çekirdek Avrupa ülkesinde fazlalar,
yatırımlardaki düşüşlerin bir yansıması olarak hızla yükselmiştir.
Sermaye hareketlerinin de doğası bu dönemde farklılaşmıştır. Düşük faiz
oranları ve zayıflayan dolara karşın, borç hareketlerinin ABD‟nin cari açığını finanse
etmekteki göreli önemi artmıştır.
22
ABD‟deki kamu açıkları ve düşen özel tasarruf oranlarını göz önüne
aldığımızda bu dönemdeki dengesizliklerin “kötü” olduğunu söyleyebiliriz. Fazla
veren tarafta ise yine daha karmaşık bir durum göze çarpmaktadır. Gelecekteki fiyat
dinamikleri ile ilgili belirsizlikler, petrolün tükeneceği olgusu ve artan yatırımlar için
katlanılacak düzeltme maliyetleri gibi konular etrafında değerlendirildiğinde petrol
ihracatçılarının cari fazlasındaki artışlar mantıklı görünmektedir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 17–20).Çekirdek Avrupa ülkelerinde görülen fazlalar ise yatırımların;
ödemeler dengesi açıklarının yükselmeye başladığı çevre Avrupa ülkelerine doğru
yeniden dağıldığına işaret etmektedir. Bu dönemde gelişmekte olan Asya‟da
yatırımlar, eksik değerlenmiş reel efektif döviz kuru ile beraber zayıf seyrini
sürdürmüştür.
3.4. 2005-2008 Dönemi
2005 yılı ile küresel kriz arasında dünya ekonomisi patlamalı bir ekonomik
aktivite ve özellikle yüksek cari açıklara sahip olan gelişmiş ülkeler arasındaki
uluslararası sermaye hareketleri tarafından karakterize edilen bir döneme girmiştir.
Krizden hemen önceki bu yıllarda düşük tasarruf ve yüksek yatırımla ilişkili
varlık balonları giderek önem kazanan bir faktör haline gelmiştir. Açık veren ülkeler
tarafında, düşük tasarruf etmeye devam eden ABD‟nin yanına; İrlanda, İspanya ve
İngiltere gibi bazı Avrupa ülkeleri de katılmıştır. Fazla veren ülkeler tarafında ise
Çin‟de yurt içi yatırımlardan bile çok daha hızlı bir şekilde büyüyen tasarrufların
etkisiyle artan cari fazla dikkat çekmektedir. Öte yandan yükselen petrol fiyatları da
petrol üreticisi ülkelerin cari fazlasında balonlara yol açmıştır. Almanya ve Kuzey
Avrupa ülkeleri (Çekirdek Avrupa Ülkeleri) fazla vermeye devam ederken,
gelişmekte olan Asya ve Japonya‟da yükselen petrol fiyatları dolayısıyla cari fazla
ılımlı seyretmiştir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 20–21).
Bu dönemde borç akımlarının oynadığı anahtar rolle beraber sermaye
hareketleri önemli ölçüde artmıştır. Resmi yatırımcılar ABD hazine bonolarını çok
büyük miktarlarda almaya devam etmiştir. Öte yandan özellikle Avrupa‟daki finansal
kuruluşlar ABD firma bonolarını büyük miktarlarda almaya devam etmiştir.
23
Büyük cari açıklar verdiğini daha önce de ifade ettiğimiz İrlanda, İngiltere ve
İspanya gibi Avrupa ülkelerinde reel döviz kurunun aşırı değerlendiği bir süreç
yaşanmıştır. Söz konusu açıklar temel olarak yatırımlarda yaşanan patlamadan
kaynaklanmıştır. Yatırımlarda yaşanan bu patlamada ise inşaat sektörü özellikle
büyük rol oynamıştır. Öte yandan azalmakta olan özel tasarruflar bu dönemde
ekonomik canlanmanın da yardımı ile kamu tasarrufları tarafından telafi edilmiştir.
Büyük sermaye hareketleri açık veren bir çok ülkenin dış kaynak ihtiyacını sağlamış
ve büyük açıkların finansmanını daha kolay hale getirmiştir.
2008 yılı ile beraber finansal kriz daha fazla ağırlaşmıştır. Sınır ötesi sermaye
hareketleri yılın ikinci yarısıyla beraber hızla düşmüş ve yıl sonu itibariyle küresel
ekonomi resesyona girmiştir. Ancak 2008 yılı boyunca tüm küresel dengesizlikler
azalmamıştır. Bunun arkasındaki ana etken ise petrol fiyatlarındaki artış olarak
gösterilmiştir. ABD‟de ithalat reel olarak azalmış ve petrol dışı ticaret dengesinde
önemli bir düzelme sağlanmıştır. Ancak petrole fazlasıyla bağımlı olan ABD‟de
ödemeler dengesi sadece sabitlenebilmiştir. Çin dışında hemen petrol ithalatçısı
ülkelerde ödemeler bilançosu dengesi kötüleşmiştir. Bu dönemde petrol ihracatçısı
ülkelerin cari fazlaları 800 milyar doların üstüne çıkmıştır (IMF, 2011: 70–74).
2008 yılının sonlarına doğru, büyümede, döviz kurunda, varlık fiyatlarında ve
emtia fiyatlarında yaşanan çarpıcı değişiklilerin ardından krizin ödemeler bilançoları
üstündeki etkilerinin tamamı 2009 yılında hissedilmiştir. 2009 yılı nerdeyse tüm
dünyada ödemeler bilançolarında keskin düzelmelerin görüldüğü bir yıl olmuştur
(IMF, 2011: 70–74).
Peki bu dönemde yaşanan dengesizlikleri nasıl değerlendireceğiz? İyi mi?
yoksa kötü mü? Geniş bir açıdan bakıldığında bu dönemde yaşanan gelişmeler
küresel krize yol açan “finansal fazlalıklar” olduğunu göstermektedir. Açık tarafında,
ABD‟de yaşanan dengesizliklerin büyük ölçüde kötü olduğu kabul edilebilir. Bu
dönemde dolardaki değer kaybına bağlı olarak cari açıkta bir düzeltme
beklenmekteydi ancak bu durum daha yüksek benzin fiyatları ve emtia fiyatları
tarafından telafi edildi. Avrupa‟daki cari hesap açıkları ise “iyi” başlayıp “kötü”ye
dönüşen dengesizliklere bir örnek teşkil etmiştir. Bu durum özellikle cari hesap
açıklarının GSYH‟ye oranının çift haneli değerlere ulaştığı ülkelerde görülmüştür
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 20–21).
24
Öte yandan fazla veren tarafta petrol ihracatçısı ülkelerde giderek büyüyen
cari fazlalar büyük ölçüde artan petrol fiyatlarının doğal bir yansıması olarak kabul
edilebilir. Aynı zamanda bu fazlalar eksik değerlenmiş döviz kurunun etkisi ile daha
da yükselmiştir (bir çok petrol üreticisi ülke parasını 2002‟den bu yana sürekli değer
kaybeden ABD dolarına bağladığı için). Çin, Almanya ve petrol ihracatçısı ülkelerde
ise hem yatırımlar hem de tasarruflar artmıştır. Bu ülkelerde tasarrufların artışı
yatırımların artış hızının çok üstünde olduğundan ödemeler dengesi fazlası
görülmüştür. Dönem boyunca Çin‟de ve petrol ihracatçısı ülkelerde ise reel efektif
döviz kurunun aşırı değerlendiği gözlemlenmiştir. Avrupa‟da fazla veren ülkelerde
ise reel efektif döviz kuru genellikle istikrarlı seyretmiştir.
3.5. Kriz Öncesi Dönemde Uygulanan Politikalar
IMF uzun zamandan bu yana küresel dengesizlik probleminin üzerinde
durmaktadır. IMF, 2006‟da Çin, Euro Bölgesi ülkeleri, Japonya, Suudi Arabistan ve
ABD ile beraber yürüttüğü “Küresel Dengesizlikler Üzerine Uluslararası
Müzakereler”
de
dünya
ekonomisinde
büyüme
sürdürülürken
küresel
dengesizliklerin azaltılmasına ilişkin ortak bir çalışma yapılmasını gündeme
getirmiştir. Bu çalışmada her bir katılımcı ülke daha önce kendi aralarında tartıştığı
politika önerilerini sunmuştur (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23).
ABD‟de özel tasarrufların artırılması, bütçe açıklarının düşürülmesi, Çin‟de
ise özel tüketimin artırılması ve döviz kurunda düzeltmeler yapılaması üzerine
odaklanan söz konusu planlar 2007 yılı ilkbaharında sunulmuştur. Söz konusu
planlar çerçevesinde Suudi Arabistan‟a iç talebi ve büyümeyi artıracak politikalar
uygulaması önerilirken, Euro Bölgesi Ekonomileri ve Japonya‟ya özellikle dış
ticarete açık olmayan sektörlerdeki üretimin verimliliğini artıracak yapısal reformları
hayata geçirmeleri önerilmiştir.
IMF‟nin görevi yapılan bu çalışmaları koordine etmek ve yönetmenin yanı
sıra sunulan politikaların tutarlılığını ve verimliliğini sağlamak olarak belirlenmiştir.
IMF‟nin bu planlar hakkındaki görüşleri söz konusu çalışmaların önerilenlerin
gerisinde olduğu şeklindedir. IMF ülkelerin doğru bir yolda ilerlediğini belirten IMF‟
ye göre söz konusu politika önerileri tam olarak uygulanabilmiş olsaydı hem küresel
25
büyüme daha dengeli olurdu hem de küresel dengesizlikler daha az olurdu. Çok
taraflı müzakerelerin ardından 2007 ve 2008 yıllarında IMF, özellikle İspanya ve
Baltık ülkelerindeki yatırımlarda ve varlıklardaki patlamalara ilişkin endişelerini dile
getirmiştir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23).
26
4. BÖLÜM:
KRĠZDE VE KRĠZ SONRASI DÖNEMDE
KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU
4.1. 2009 Krizi ve Azalan Küresel Dengesizlikler
Geçtiğimiz on yıllık süre içinde yaşanan küresel dengesizlikler ve 2009
Küresel Finans Krizi yakından ilişkili iki olgudur. Her iki olgunun da kaynağı olarak;
2000‟li yıllarda bir çok ülkede takip edilen politikalar ve ABD ile küresel piyasalarda
uygulanan
bu
politikaların
aktarım
mekanizmalarını
etkileyen
bozulmalar
gösterilmektedir. Fed‟in para politikası tutumu, kredi piyasasındaki bozulmalar,
küresel reel faiz hadleri ve finansal inovasyon ABD‟yi küresel finans krizinin
merkezi haline getirirken, Çin gibi ülkelerin uyguladığı döviz kuru ve diğer ekonomi
politikaları ABD‟nin dış piyasadan ucuz bir şekilde borçlanabilmesini sağlamıştır
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23).
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan piyasalar ve
dolayısıyla küresel ekonomi, 2000‟lerin başından 2007‟deki finansal kriz dönemine
kadar güçlü bir performans göstermiştir. Bu dönemde ekonomik büyüme genellikle
kuvvetli, enflasyon ise düşük seyretmiştir. Uluslararası ticaret ve özellikle finansal
akımlar artmıştır. Tüm gelişmekte olan piyasalarda geniş çapta ilerleme
kaydedilmiştir.
Söz konusu olumlu havaya karşın zamanla üç önemli sorun ortaya çıkmıştır.
İlk olarak ABD‟nin de içinde bulunduğu bir çok ülkede gayrimenkul fiyatları büyük
hızla artmaya başlamıştır. İkinci olarak yine içinde ABD‟nin olduğu bir çok ülkede
dış ticaret açıkları hızla artmaya başlamıştır. Üçüncü olarak kaldıraç işlemleri
(Leverage) büyük ölçüde artmaya başlamıştır.
Küresel dengesizlikler kaldıraç işlemlerindeki artışın (Leverage) ve emlak
piyasasındaki balonların ana sebebi olmasa da Küresel Krizin önemli bir belirleyicisi
olmuştur. Bununla beraber küresel dengesizlikler ve küresel kriz arasında kesin bir
bağlantı olup olmadığına ilişkin tartışmalar devam etmektedir. Bir yaklaşıma göre
27
küresel dengesizlikler ile küresel finans krizi arasında her hangi bir bağlantı
bulunmamaktadır. Bu fikri savunanlara göre küresel kriz özellikle ABD‟deki finansal
piyasalardaki
düzenleme
başarısızlıklardan
ve
politika
hatalarından
kaynaklanmaktadır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23).
Bu görüşe karşı olan bir başka grup ise küresel dengesizliklerin belli başlı
bazı mekanizmalar yoluyla finansal krizde önemli bir rol oynadığını öne sürmektedir.
Örneğin ABD Hazine Eski Bakanı Henry Paulson, Çin ve petrol ihracatçısı ülkeler
gibi tasarruf fazlası veren ülkelerin yatırımcıların daha fazla kazanma isteğini
arttırarak riskleri doğru değerlendirememelerine yol açtığını ve bu durumun küresel
reel faiz oranlarını baskı altına aldığını ileri sürmüştür (Obstfeld, Rogoff, 2009: 29–
31)
Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin ve Avrupa Birliği‟nin ihracatçı
ülkelerinin cari işlemler fazlası verirken ABD‟nin dev cari işlemler açığı vermesi,
küresel kriz öncesi dönemdeki en önemli dengesizlik olarak kabul edilmektedir.
ABD‟nin gerek 2004–2007 döneminde büyük oranda açık veren merkezi kamu
bütçesi gerekse 2004‟ten 2008‟e kadar yıllık 500 milyar doların üzerinde seyreden
cari işlemler açığı, kriz için kırılgan bir ortam hazırlamıştır (IMF, 2011: 81–83).
ABD ekonomisinde bozulmalar etkilerini 2006 yılında emlak piyasalarında
başlayan dalgalanmalarla ile göstermiştir. Mortgage piyasasında yaşanan söz konusu
dalgalanmalar 2007 ile beraber önce kredi sonra da likidite krizine dönüşmüştür.
ABD‟nin dünya ekonomisindeki ağırlığının etkisiyle ABD‟deki mortgage krizi
küresel bir boyut kazanmıştır.
Krizin küresel boyuta ulaşmasıyla birlikte hem cari işlemler açığı olan
ülkelerde hem de cari işlemler fazlası olan ülkelerde düzeltme süreci başlamış ve
daralan dünya ticaret hacmi ile birlikte küresel dengesizlikler de bir miktar azalma
gözlenmeye başlamıştır. Çin ve Almanya gibi cari fazla veren ülkelerin kriz yılı olan
2009‟da cari fazlalarında bir düşüş yaşanırken, Amerika gibi cari açık vermekte olan
ülkelerde de cari açıklar düşmüştür (IMF, 2011: 15–17). 2009 Yılında Türkiye „de de
cari işlemler açığı düşmüştür. Kriz döneminde cari açıklardaki en dramatik düzeltme
büyük bölümünü petrol ihracatçısı ülkelerin oluşturduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika
28
Ülkelerinde yaşanmıştır. Krizle beraber hızla gerileyen petrol fiyatlarının bu düşüşün
en önemli sebebi olarak gösterilmiştir.
Kriz Sonrası dönemde ise tekrar artış trendine dönen küresel dengesizlikler.
2010 yılının ağustos ayında tekrar küresel ekonominin gündemine oturmuştur. Bu
dönemde Yuan‟ın düşük değeri sebebiyle ABD ile Çin arasında gerginlikler
yaşanmıştır. Küresel dengesizliklerin krizin temel sebebi olduğu konusu üzerinde bir
görüş birliği olmamasına karşın bu tip dengesizliklerin ekonomideki kırılganlıkları
artırarak krizlere uygun bir ortam yarattığı bir gerçektir. Bu noktada küresel
dengesizliklere ilişkin tartışmaların önemini korumaya devam edeceği açıktır.
4.2. Küresel Dengesizlik Sorunu Ġle Küresel Kriz Bağlantılı mı?
Kürsel dengesizliklere ilişkin bir önemli soru da bu dengesizliklere ile 2009
krizi arasında bir bağlantı olup olmadığıdır. Bir önceki bölümde kısaca değindiğimiz
bu konuyu bu bölümde biraz daha detaylı olarak ele alacağız. Küresel krize ilişkin
olarak yapılan bir çok çalışmada finansal düzenleme çalışmalarındaki başarısızlıklar
ortak bir nokta olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu başarısızlıklar küresel ölçekte
dikkat çekmiş ve G-20 ülkeleri bankacılık sistemi için yeni standartlar geliştirilmesi
hususunda kararlı adımlar atmıştır. Buna ek olarak dünyanın dört bir yanında
hükümetler finansal krizle başa çıkabilmek için içinde bulundukları yaklaşımları
tekrar gözden geçirmişlerdir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 8–11).
Finansal düzenleme ile ilgili söz konusu çalışmaların ötesinde iktisat
yazınında önemli bir yeri olan bir grup akademisyen de küresel krizle ilgili olarak bir
başka noktaya dikkat çekmeye çalışmıştır. Bahsettiğimiz bu nokta ise küresel kriz
sürecine kürsel ölçekteki dengesizliklerin neden olabileceği noktasıdır. Bu görüşe
göre küresel dengesizlikler 2009 krizinde anahtar bir rol oynamış olabilir. Örneğin
Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulu üyelerinden Lorenzo Bini-Smaghi krizin
etkilerinin en etkin olduğu dönemden kısa bir süre sonra küresel dengesizlikler ile
finansal krizin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu söylemiştir (Smaghi, 2008: 36–
38).
29
Kriz sebebiyle yaşanan durgunluk yüzünden ABD‟de ticaret açığı, petrol
ihraç eden ülkelerde ise ticaret fazlası düşmüştür. Buna karşın ABD‟de ticaret açığı
büyük kalmaya devam etmiş ve söz konusu açığın temel sebepleri çok büyük bir
değişikliğe uğramamıştır. Bu yüzden, eğer daha önce bahsettiğimiz argümanlar
doğru ise küresel dengesizlikler, küresel ekonomi politikalarını belirleyenlerin asla
göz ardı etmemesi gereken bir gerçektir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 18–19).
4.2.1. Net Finansal Akımlar
Küresel dengesizliklerle kriz arasındaki bağlantının incelenmesinde ilk etapta
korelasyon ile nedenselliğin birbirinden ayrılması gerekmektedir. Küresel krize yol
açan bazı etkenlerin aynı zamanda küresel dengesizliklerin de artmasına sebep
olduğuna ilişkin şüpheler çok azdır. Mesela kriz döneminde özellikle zayıf finansal
düzenlemeler dolayısıyla mortgage piyasasında kredi almak çok kolaylaşmıştır. Bu
durum ev fiyatlarındaki yükselişin devam etmesine, ABD ve diğer ülkelerde emlak
piyasasında balonlara sebep olmuştur. Söz konusu emlak balonlarının tetiklediği
harcama artışları büyük cari işlemler açıklarına sebep olmuştur. Ancak bu durum bir
korelasyona örnektir. Kötü finansal düzenlemelerden kaynaklanan rasgele faktör hem
küresel dengesizliklere hem de küresel krize yol açmıştır (Obstfeld, Rogoff, 2009:
18–19).
Peki küresel dengesizliklerden küresel krize doğru bir bağlantıya örnek
verilebilinir mi? Bir görüşe göre küresel dengesizlikler düşük faizlere yol açarak kar
iştahını ve finansal aracılık faaliyetlerini sistemin kaldıramayacağı boyutlarda
artırmıştır. Bu görüşü savunanlara göre ABD‟nin cari açığı kötü bir şekilde tahsis
edilen yabancı paralarla finanse edilmiştir.
ABD‟ye olan yabancı sermaye akımlarına finansal krizin bir kaynağı olarak
odaklanan bu görüş bazı ekonomistler tarafından doğal olarak kabul edilmektedir.
ABD‟de kriz öncesi dönemde cari işlemler açığı tarihte görülmemiş seviyelere
ulaşmıştır. Kriz öncesi dönemde ABD‟ye olan sermaye hareketlerinin altında söz
konusu büyük cari işlemler açığının finansmanı olduğu gayet açık bir olgudur.
Gerçekten de bazı iktisatçılar küresel dengesizliklerin finansal işlemlerin hacminde
keskin artışlara sebep olduğunu öne sürmüştür (Obstfeld, Rogoff, 2009: 19–20).
30
4.2.2. Brüt Finansal Akımlar
Finansal akımların ABD‟deki cari işlemler açığının artması ile ilgisi olduğuna
ilişkin bu görüşlere rağmen hala açıklanma bekleyen bazı problemler söz mevcuttur.
Daha yakından bakıldığında cari işlemler açığı kriz öncesi dönemde ABD‟de kriz
öncesi dönemde yaşanan cari işlemler açığının bu ülkeye olan sermaye akımlarındaki
artışta baskın bir rolünün olmadığı görülmektedir (Whelan, 2010: 8–14).
Söz konusu durumun ayırt edilebilmesi için net ve brüt finansal akımların
birbirinden ayrılması gerekmektedir. Varlıkların yeniden tahsisini içeren finansal
akımlar cari işlemler açığı olmadığı hallerde dahi mevcuttur. Örneğin Fransız
vatandaşları ABD‟den 10 milyar dolar tutarında hazine bonosu alırken ABD
firmaları Fransa‟ya 10 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım yapabilirler. Bu
durumda büyük bir brüt sermaye hareketi vardır ancak ABD ile Fransa arasındaki iki
taraflı sermaye hesabına bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görülebilir.
Alternatif olarak iki taraflı cari işlemler açığı ABD‟nin Fransa‟ya 10 milyar dolar
yerine 5 milyar dolar yatırım yapması halinde görülebilir (Whelan, 2010: 8–14).
Daha önce bir çok iktisatçının da belirttiği gibi 1990‟lı yılların ortalarından
bu yana finansal küreselleşme hızla artmıştır. Finansal kısıtlamaların giderek
hafiflemesi ile beraber tüm dünyada yatırımcılar artık yatırımlarını ulusal
piyasalarının dışında daha fazla yapmaya başlamışlardır. Böylece finansal akımlarda
çok büyük artışlar görülmeye başlanmıştır.
Küresel kriz öncesindeki dönemde ABD için, finansal küreselleşme ile ilişkili
brüt sermaye akımları cari işlemler açığı ile ilişkili net değişimlerden önemli ölçüde
fazlaydı. 2002 ile 2007 yılları arasında ABD‟nin dış yükümlülüklerinin GSYH‟ye
oranı yüzde 83‟ten yüzde 147‟ye ulaşmıştır. Ancak söz konusu miktarın yalnızca
üçte biri ABD vatandaşlarının dünyanın geri kalanına olan borçları ile
açıklanabilmektedir.
Geri
kalan
kısım
ise
finansal
küreselleşmeden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla 2002‟de yüzde 63 olan ABD‟deki dış varlıkların
GSYH‟ye oranı 2007‟de yüzde 131‟e ulaşmıştır. Görülmektedir ki ABD 90‟lı yıllar
boyunca dış ticaret açığı vermeseydi bile bu ülkedeki finans piyasalarına girmeye
devam edecekti. ABD‟nin cari işlemler açığı ile küresel kriz arasında zayıf bir
31
bağlantı olduğunu açıklamak için iki belirgin örnek üzerinde düşünmek gereklidir
(Whelan, 2010: 8–14).
1. Avrupa: Obstfeld ve Rogoff ABD‟nin zehirli varlıklarının yabancı banklar
tarafından satın alınmasını tartışmışlardır. Obstfeld ve Rogoff söz konusu alımları
ABD‟nin cari işlemler açığının finanse edilebilmesi için hazır bir kaynak olarak
tanımlamışlardır. Buna karşın küresel finans krizinin ilk ayları Avrupa bankalarının
söz konusu süreçte temel bir rol oynadığını göstermiştir. Bu bankaların büyük
çoğunluğu söz konusu zehirli varlıkların doğasının açığa çıkmasıyla ciddi bir
finansal problem içine girmişlerdir. Bu durumun ABD‟nin sorunlarını tüm
Avrupa‟ya yayan bir ana mekanizma olduğu söylenebilir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 6–
7).
Ancak bu dönemde ABD ile AB arasındaki cari işlemler açığının görece
dengeye yakın olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ABD‟nin cari açığı sadece Avrupa
ile değil tüm dünya ile dengede dahi olsa Avrupa‟daki bankalar söz konusu zehirli
varlıkları satın almaya devam edebilir gibi görünmektedirler.
2. Çin: Avrupa örneğinin aksine kriz süreci boyunca ABD Çin‟e karşı en
büyük cari işlemler açığı vermiştir. 2007 ile beraber söz konusu açık 300 milyar
dolara yaklaşmıştır. Söz konusu meblağ yaklaşık olarak ABD GSYH‟ sinin yüzde
ikisine tekabül etmektedir. Teorik olarak söz konusu açığın Çin tarafından alınan
zehirli varlıklarla finanse edilmesi gerekirdir. Ancak gerçekte Çin, bu dönemde
büyük ölçüde ABD hazine bonosu satın almıştır.
Konuyu özetlemek gerekirse kriz öncesi dönemde ABD‟ye büyük ölçüde net
sermaye girişi yaşandığı doğrudur ancak söz konusu sermaye akımlarının küresel
kriz ile bir sebep sonuç ilişkisi olduğuna dair çok az kanıt vardır. Cari işlemler
açıkları ile ilgili net sermaye girişleri toplam sermaye girişleri içinde küçüktü ve söz
konusu cari işlemler açığının en büyük kaynağı zehirli varlıklara yatırım yapılmasına
yol açmamıştır (Obstfeld, Rogoff, 2009: 6–7).
32
4.2.3. Sonuç ve Küresel Krize ĠliĢkin Bazı Öneriler
Sonuç olarak finansal krize sebep olan temel etkenler aranırken küresel
dengesizliklere çok önemli bir rol yüklemek yanlış görünmektedir. Finansal
küreselleşmeyle ilişkili büyük miktardaki brüt sermaye girişini finansal krizin tüm
dünyaya yayılmasında kesinlikle rol oynamıştır ancak söz konusu sorunun üstesinden
gelmek için artık çok geçtir. Ancak cari işlemler açığı ile ilgili net sermaye girişleri
finansal krizin belirlenmesi sürecinde küçük bir rol oynamıştır. Ayrıca küresel
dengesizliklere yol açan makroekonomik politikaların tersinin uygulanmasının
küresel krize sebep olan varlık erimelerinin önüne geçip geçemeyeceği de şüphelidir.
Gelecekte uygulanacak makroekonomik politikaların belirlenmesi ile ilgili
olarak sürdürülemeyecek varlık balonlarına yol açabilecek fiyat artışlarına dayanan
bir çok fikir ortaya konmuştur. Ayrıca gelişmiş bir küresel politika koordinasyonu
için hala imkan vardır ve söz konusu koordinasyon küresel dengesizliklerin
giderilmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Krizi engelleyecek politikaların doğrudan problemlerin kaynağına yönelik
olması gerekmektedir. Küresel tasarruf fazlalığı yahut aşırı kar arayışı gibi faktörlere
yönelmektense, varlık piyasalarında sorunlara yol açan düzenleme hatalarına
odaklanmak
daha
doğru
görünmektedir.
Örneğin
rating
kuruluşlarının
başarısızlıkları, yetersiz risk modellerine olan fazla güven yahut finansal kuruluşların
sağlıklılığının göstergesi olarak risk ağırlıklı sermaye yapısını ön plana çıkaran
düzenleyici yaklaşımların üzerine odaklanmak daha doğrudur (Whelan, 2010: 24–
26).
Küresel krizin tekrar ortaya çıkmaması için küresel bankacılı sisteminde bir
dizi yeniliğe ihtiyaç duyulmuştur. Sermaye ve likidite düzeylerinin artırılması
gerekmektedir. Bankacılar için kara odaklı bonus uygulamalarının kısıtlanması ve
kaybetmek için çok büyük (too big to fail) problemine yol açabilecek bankalarla
ilgili güvenilir sonuçlar üretilmesi gerekmektedir. Küresel krizin etkilerinin sürdüğü
bu günlerde küresel dengesizliklerle ilişkili sorunların bir miktar göz ardı edildiği de
düşünülebilir (Whelan, 2010: 24–26).
33
4.3. Küresel Dengesizliklere ĠliĢkin Senaryolar
Mevcut dengesizliklerin sürdürülebilirliğiyle ilgili olarak gerek akademik
çevreler gerekse uluslar arası kuruluşlar tarafından birçok senaryo üretilmiştir. Dört
farklı senaryo yaygın olarak kabul görmektedir. Birincisi, ABD cari açığı
sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır, ancak piyasa yumuşak bir düzeltme yapacaktır.
İkincisi, cari açık sürdürülemez, piyasa sert düzeltecektir. Üçüncüsü, cari açık
sürdürülemez, yumuşatmak için ülkeler arası ortak politika gereklidir. Dördüncüsü,
cari açık sürdürülebilir, müdahaleye gerek yoktur.
Ticaret ve sermaye hareketleri esas olarak ekonomik kurallar tarafından
belirleniyorsa, düzenleyici mekanizma muhtemelen göreli fiyat ve miktar
ayarlamalarıyla piyasa oyuncularının tercihleri doğrultusunda hareket edecektir. Bu
durumda, politika önlemlerinin küresel ticaret ve sermaye hareketlerinin mevcut
şeklinin değişiminde bir rol oynamayacaktır.
Piyasa temel olarak döviz ve faiz oranlarındaki değişiklikle düzeltme
mekanizmasını işletecektir. Bunun için çok ciddi politika geliştirmeye gerek
bulunmamaktadır. Tek şart fazla veren ülkelerin, en azından mevcut düzeydeki faiz
oranıyla, ABD varlıklarına yatırım yapmaya devam etmesidir. Bu senaryoya göre,
ABD‟de tasarruf oranı artacak, konut piyasasındaki talep azalacak, büyüme
potansiyele uygun olarak yüzde 3 civarına düşecek, dolar yüzde 15 değer
kaybedecek, iç talep daralacak ve 2015‟e kadar ABD cari açığı yüzde 4‟e düşecektir.
Dış borçlar 2015‟e kadar milli gelirin yüzde 55‟ine, uzun dönemde ise yüzde 85‟ine
kadar yükselecektir (Duran, 2007: 7–11).
ABD‟de bu tür gelişmeler yaşanırken benzer gelişmeler, eş zamanlı olarak,
özellikle Asya ekonomilerinde yaşanacaktır. Senaryoya göre, gelişen Asya‟da üretim
verimliliği düşecek, iç talep artacak, tasarruf oranı azalacak, döviz kurları yüzde 15
değerlenecek ve ortalama yüzde 5 civarında olan cari fazla 2015‟e kadar yüzde 2‟ye
düşecektir. Asya ülkeleri yine ABD açığını finanse etmeye devam edecek, ancak
finansmanın boyutu büyümeyecektir. Senaryoya göre, AB ülkelerinden genel olarak
sürece katkı sağlayacak bir değişiklik beklenmiyor. Petrol ülkelerinde artan
yatırımlar ve tüketim nedeniyle dış talep artacaktır (Duran, 2007: 7–11).
34
ABD‟de temel ekonomik göstergeler hala güçlü gözükmektedir. Uluslararası
piyasalarda henüz dolar dışında başka bir dövize kaçış gözükmemektedir. AB ve
Japon ekonomileri uzun süren durgunluktan sonra giderek toparlanmaktadır. Ancak,
sermayenin yönünü değiştirecek boyutta ve cazip yatırım enstrümanları sunmada
yetersiz görünmektedirler. Bazı politik nedenler dışında merkez bankalarının dolar
rezervlerini azaltma yönündeki girişimleri dışında genel olarak sert bir hareket
beklenmemektedir. Bu göstergeler birçok çevrede düzeltmenin yumuşak ve zamana
yayılacağı kanısını güçlendirmektedir (Duran, 2007: 7–11).
Piyasanın Sert Düzeltmesi: Sonuçların hangi boyutta ve ne zaman ortaya
çıkacağını önceden tam ve doğru olarak kestirmek mümkün değildir. Ancak,
ABD‟nin geçmiş tecrübeleri incelendiğinde cari açıkta kayda değer bir düzelme için
dolarda ciddi değer kaybı kaçınılmazdır (Bergsten; 2007). Hızlı ve yüksek oranlı bir
kur düzeltmesinin dünya geneline yayılmasıyla fiyatlar ve faizler artacak, sermaye
piyasaları düşecektir. Dünya ekonomisi yavaşlayacak ve muhtemelen durgunluk
trendine girecektir. ABD‟de cari açık muhtemelen yüzde 2 düzeyine çekilecek,
faizler hızla yükselecek, fiyatlar artacak ve büyüme yüzde 1 düzeyine inecektir.
Doların değerinde yüzde 10‟luk bir düşüş ABD‟de fiyatlarda yüzde 1
oranında artışa yol açtığı tahmin edilmektedir. Mevcut enflasyon düzeyi yüzde 2–3
iken 4–6 civarına sıçratabilecektir. Yüzde 5 düzeyinde olan faizler ise 7–8 civarına
yükseltecektir. Daha olumsuz senaryolara göre, belki de çift rakamlı fiyat ve faiz
oranları bile gündeme gelecektir. Yüksek risk durumunda ABD‟de firma iflasları
yaşanabilecektir. Risk primini yükselmesi finansal piyasalarda varlık fiyatlarının aşırı
oynaklığa sürükleyecektir (Bergsten, 2007: 19–22).
Sert bir düzeltmenin küresel likiditeyi zayıflatmasından, üretim piyasalarına
zarar
vermesinden,
sermaye
piyasalarında
uzun
süreli
bir
durgunluğun
yaşanmasından ve küresel çapta korumacı eğilimlerin gelişmesi gibi sonuçlar
doğurmasından endişe duyulmaktadır.
ABD cari açığı dünya milli hâsılasının yaklaşık yüzde 2‟sine eşittir. ABD
ekonomisinde meydana gelebilecek bir durgunluk dünyanın diğer ülkelerini ciddi
oranda etkileyecektir. Gelişmekte olan ülkeler, başta ABD olmak üzere, büyük
ekonomilerde yaşanan durgunluktan olumsuz etkileneceklerdir. Borçlanma imkânları
35
azalacak, risk primleri ve maliyetler artacak, mali dengeler bozulacaktır. Özellikle
ağırlıklı olarak ABD ve Çine ihracat yapan ülkeler ile borçlu ve yüksek cari açığı
olan ülkeler dalgalanmadan daha fazla etkileneceklerdir.
Birçok farklı ülkenin oluşturacakları ortak ekonomi politikalarıyla mevcut
dengesizliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bu senaryoya göre, cari açık ve fazla
veren ülkelere farklı tedbirler hazırlanmaktadır. Asya ülkelerinde döviz kurlarının
tedricen daha fazla esneklik sağlanması, iç tüketimin arttırılması, tasarrufların
azaltılması
ve
finansal
piyasaların
geliştirilmesi
yönünde
politikalar
uygulayacaklardır. ABD‟de mali konsolidasyona gidilecektir. Bütçe açığının
kapatılması için (2012 yılına kadar) harcamalar kısılacak, vergiler arttırılacaktır.
Finansal yapının dengelenmesi bir yandan dış borçların azalmasına, bir yandan da iç
sabit sermaye stokunun artmasına yol açacaktır. Bu gelişmeler küresel piyasada faiz
oranlarını bir miktar azaltacak ve büyüme dünya çapında devam edecektir.
Avrupa ve Japonya‟da yapısal reformlara devam edilmesi gerekmektedir.
Özellikle üretim ve emek piyasalarında arzulanan reformların yapılması bu
bölgelerin rekabet gücünü arttırarak ekonomik canlanma sağlayacak ve ABD‟nin bu
ülkelere ihracatını arttıracaktır. Ancak, AB ve Japonya‟da ticarete konu olmayan
sektörlerdeki bir iyileşme ABD cari açığının kapatılması için yararlı olabilecek,
ticarete konu sektörlerde (tradable) yeni bir rekabet gücü ABD‟nin aleyhine sonuçlar
doğurabilecektir. Yine, petrol ve enerji ihraç eden ülkelerde yatırım ve tüketimin
arttırılması bu senaryonun da temel varsayımlarından biridir.
Ortak politikalarla mevcut dengesizliklerin yumuşatılması açık ve fazla veren
ülkelere çeşitli maliyetler yükleyecektir. Bu tür politikalardan sonuç alınabilmesi için
her tarafın ortaya çıkacak muhtemel maliyetlere katlanması gerekecektir. Ancak,
yüklenilecek maliyetler her durumda piyasanın yıkıcı bir düzeltmesinin meydana
getireceği olumsuz etkilerin maliyetinden daha az olacaktır. Bu senaryoda, büyüme
oranlarının kısmen düşmesi öngörülse de dünyanın yakaladığı genel iyileşmenin
dengeli bir şekilde sürecek olması önemlidir. Bu senaryoya göre, 2015 yılına kadar
ABD‟nin cari açığı yüzde 1 düzeyine çekilecek, borçlanma oranı ise yüzde 40
civarında gerçekleşecektir.
36
ABD yatırım fırsatları ve yatırımın karlılığı açısından gelişmiş Avrupa ve
Japonya‟dan daha avantajlıdır, hem de birçok gelişen ekonomiden daha güvenlidir.
Üstelik ekonomik büyüklük olarak dünyanın en büyüğü olması (dünya toplam
hâsılatının yaklaşık üçte birine sahip) ve dünyada ticarete konu menkul değerlerin
yaklaşık yarısına sahip gelişmiş bir finans piyasası ile eşsiz üstünlüklere sahiptir
(Duran, 2007: 13–14).
Dünya çapındaki tasarruf miktarı her geçen gün artmakla beraber aşağı yukarı
8 trilyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yukarıda sayılan avantajları
nedeniyle bu miktarın yüzde 10 ila 15‟inin ABD‟ye gelmesi sürpriz olmayacaktır.
Yüzde 10‟u bile gelse bugün çok yüksek olarak algılanan ABD cari açığını
karşılayacaktır. Dolayısıyla, ABD uluslararası piyasalara cazip finansal enstrümanlar
sunduğu sürece cari açığının uzun yıllar finansmanında bir sorun yaşanmayacaktır.
Birçok analistin endişesinin aksine finansal piyasalarda ortaya çıkabilecek bir kriz,
cari açığın tek başına neden olacağı bir kriz olmaktan ziyade, cari açığı yakın
gelecekte elimine etmeye dönük yanlış politikalardan kaynaklanabilecektir (Cooper,
2005: 36–37).
ABD hazinesi tarafından yapılan araştırmalarda, yabancıların ABD
varlıklarına yaptıkları yatırımların ABD‟de faizleri baskı altında tuttuğuna işaret
etmektedir. Bu sonuç doğruysa, endişe duyulması gereken asıl konu, gelecekte
yabancıların varlıklarında ilave bir büyümeden veya yabancılara ödenen yatırım
giderlerinde bir büyümeden ziyade uluslararası sermaye hareketlerindeki bir
dalgalanmanın yanı sıra, döviz kurunda meydana gelebilecek bir düzenlemenin özel
sonuçları ve bunun yatırımcı davranışlarına etkisi üzerinde yoğunlaşmalıdır
(Geithner, 2006: 38–42).
37
5. BÖLÜM:
KÜRESEL
DENGESĠZLĠK
SORUNUNA
KARġI POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ
5.1. Genel Olarak
Küresel ekonomi için önem arz eden bölgelerdeki otoriteler, kamu
politikalarının oynaması gereken rol üzerinde bir mutabakata varamamışlardır.
ABD‟deki resmi kuruluşlar, sorunların ortadan kaldırması için piyasaları serbest
bırakma eğilimindedirler. Öte yandan Asya ülkeleri doların kendi paraları karşısında
değer kaybetmesini önleyebilmek için uzun zamandan beri döviz kuruna aktif olarak
müdahalede bulunmaktadır. Üçüncü bir yaklaşım da kıta Avrupası ülkeleri arasında
görülmektedir. Bu ülkeler düşük reel döviz kurunun yol açabileceği sert bir
düzeltmeden çekinmektedirler. Bu bölgede, açık vermekte olan ülkelerde
uygulanacak olan mali politikaların iyi etkiler doğuracağı yönünde kuvvetli bir inanış
söz konusudur.
Politika eylemlerinin uygulanma sırasının belirlenmesi de ayrıca tartışmaya
açık bir konudur. Bazı bölgelerde politika eylemleri tartışmaya açık olarak mümkün
olduğunca hızlı bir şekilde uygulanmalıdır. Çünkü söz konusu eylemlerin
ertelenmesi daha büyük dengesizliklere yol açabileceği gibi artan risklerin yol açtığı
sorunların kontrol altına alınması da giderek zorlaşabilir. Başka bölgelerde ise
düzeltmeden kaynaklanan maliyetler (muhtemelen zayıf finansal sistemlerden
kaynaklanan) zaman içinde bir mübadeleye gerek duyulduğunu ortaya koymaktadır.
Zamanlama düşünüldüğünde söz konusu bölgelerdeki politika yapıcı otoritelerin
arasında da farklılıklar görülmektedir.
Asya‟da bir çok hükümet içinde
bulunduğumuz dönemde piyasadaki baskılara dayanıyor olsa da orta vadede döviz
kurunun piyasa tarafından belirlenmesi ile olumlu bir beklenti içinde olduğunu
belirtmiştir. Dolayısıyla uygulanacak politikanın seçimindeki temel zorluk, hali
hazırda
uygulanmakta
olan
politikalardan
vaz
geçilmesidir.
Söz
konusu
uygulamalara örnek olarak: piyasa müdahalelerinin ölçeğinin daraltılması, döviz
38
kuru rejimlerinin yeniden düzenlenmesi ve sermaye hesaplarının serbestleştirilmesi
gösterilebilir (Whelan, 2010: 17–19).
Bireysel olarak uygulamaya konulacak politikaların avantajları ya da
dezavantajları üzerinde düşünülmeden önce, sağlanan gelişmelerin bileşiminin
getirileri olabileceği göz ardı edilmemelidir. Özellikle ABD‟de uygulanacak bir mali
sıkılaşma ülkede iç talebin daralmasını sağlayabilir. Doların diğer ülke paraları
karşısında yaşadığı değer kaybının henüz dolar üzerinde bir düzeltmeye yol
açamamış olması iç talepteki düşüşle birlikte ele alındığında ABD‟nin cari işlemler
açığında kalıcı bir azalma sağlanabileceğini gösteriyor olabilir. Bu durumun çıktıdaki
büyümeye getirdiği maliyet her bir ülkede uygulanan para ve diğer politikalara bağlı
olarak değişmektedir. Böylesi bir senaryoda, yabancı merkez bankalarının düşük
düzeyde satın aldığı ABD varlıklarından kaynaklanan ABD ve küresel piyasalardaki
uzun dönemli faiz oranlarındaki istenmeyen düzeltmeler ABD hükümet tahvillerinin
arzında meydana gelen azalmalar tarafından telafi edilebilir (Whelan, 2010: 17–19).
Aşağıda açıklanan yaklaşım ABD, Asya, ve Avrupa‟da istenmeyen
düzeltmeleri ortadan kaldıracak katkıları sağlayacak maliye, döviz kuru ve para
politikalarının belirlenmesi ile başlamaktadır. Her bir politika için belirli kısıtlar
tanımlanmıştır. Fiyat istikrarı ile tam istihdam gibi iki ulusal hedef arasındaki
karşıtlık, söz konusu kısıtlar içinde en çok bilinen örnek olarak gösterilebilir.
Tartışma yapısal politikalar için potansiyel rollere göz atılarak tamamlanmaktadır.
Söz konusu politikalar Çin ve Hindistan‟ın küresel ekonomiye entegrasyonunda
beklide en önemli rolü oynamaktadır.
5.2. Para, Maliye ve Döviz Kuru Politikaları
ABD çeşitli yöntemlerle iç talebi kısmayı başarabilir gibi görünmektedir.
Bunu için maliye politikasında bir miktar sıkılaşmaya gidilmesi ve özel tasarruf
hadlerinde dışsal bir artış sağlanması denenebilir. Her iki yolda da ulusal tasarrufun
artacağı açıktır. ABD‟de çıktıyı potansiyel düzeyine yakın tutan dışsal düzeltmeler,
ekonominin massetme kapasitesindeki azalmaya ve yabancı mallardan yurt içi
mallara yapılan ve piyasa tarafından tetiklenen harcamalardaki kaymalara bağlıdır.
Buna ek olarak ABD ekonomisinin potansiyel üretim kompozisyonu yurt içi
39
mallardan ticarete açık mal ve hizmetlere kaydırılmalıdır (Andersen, Johnson, 2004:
16–17).
ABD‟nin düzeltme sürecinde yer alan bir diğer vazgeçilmez bileşen de reel
döviz kurunda yaşanan değişmelerdir. Söz konusu düzeltmenin bir parçası olarak
Japonya ve diğer Asya ülkeleri müdahaleci politikalarını hafifletebilir ve ABD
varlıklarını satın almayı bir miktar azaltabilirler. Buna ek olarak bu ülkeler sermaye
hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırabilir ve daha esnek bir nominal döviz
kuruna izin verebilirler. Bu ülkelerin şu anda izledikleri politikalar döviz kurunun
göndermesi gereken sinyalleri önlemektedir. Buna ek olarak ABD‟deki uzun
dönemli faiz oranlarının düşüklüğü de ülkede harcamalarda yaşanacak bir düşüşü
engellemektedir. Ancak kurların aşırı değerli olduğu ülkeler için döviz kurlarında
yaşanacak ani değişmelerin yol açabileceği riskler de göz ardı edilmemelidir.
Günümüzde Asya dışındaki bir çok ülke kurlarının dalgalanmasına izin
vermektedir. Genel olarak bakıldığında kurlara her hangi bir müdahale yapıldığı
görülmemektedir. Asya ülkelerinin kurlara yapmış olduğu söz konusu müdahalelerin
ışığında, söz konusu müdahalelerin doların efektif değerinde meydana gelen ılımlı
azalışlarla ilgili olduğu görülebilir. Bu halde olasılıklardan biri paraları kuvvetlene
ülkelerin kendilerine haksızlık yapıldığını düşünmeleridir. Bu durumda söz konusu
ülkeler Asya ülkelerinin izlediği politikalara benzer politikalar izleyebilirler. Böyle
bir durumda ise küresel dengesizliklerin düzelme süreci zora girecektir (Smaghi,
2006: 30–31).
Diğer her şey sabitken sürdürülemez cari açıklar veren ülkelerin tasarruflarını
artırması, sürdürülemez fazla veren ülkelerin ise iç talebi canlandırması
gerekmektedir. Böylesi hedeflere ulaşmanın bir verimli yolu da maliye politikaları
uygulanmasıdır. Kural olarak ABD gibi ikiz açıklara sahip olan ülkeler mali
kısıtlamalara gitmelidir. Japonya ve Çin gibi fazla veren ülkelerde de mali
genişlemeye gitmelidir. Bununla beraber maliye politikası bazı kısıtlamaları zorunlu
kılmaktadır. Örneğin Japonya‟da hem bütçe açığı hem de kamu borcu çok yüksek
seviyelerde devam etmektedir. Buna karşın bazı Asya ülkeleri yurt içi talebi artıracak
mali önlemlere diğerlerine nazaran daha ılımlı bakmaktadır. ABD‟de hali hazırda
uygulanmakta olan maliye politikalarının sürdürülmesi olanaklı görülmemektedir
ancak gerekli düzenlemelerin nasıl yapılacağı hala belirsizdir (Smaghi, 2006: 30–31).
40
Euro Bölgesinde ise mali ya da parasal politika önlemlerinden hangisinin
tercih edileceğine karar verilmesi daha zor görünmektedir. Cari işlem pozisyonu
dengeye yakın görünmekte ve Avrupa Merkez Bankası da dışsal amaçlara öncelik
verememektedir. Artan iç talebe karşı maliye politikasının kullanılması, birliğe üye
bazı ülkelerin mali pozisyonları dolayısıyla birbiriyle çatışan konumlarda olmaları
yüzünden zor görünmektedir. Birlik içinde gerekli mali kriterlere sahip olmayan
ülkeler bulunması maliye politikasının uygulanması açısından önemli güçlüklere
sebep olmaktadır. Dahası maliye çarpanı görece daha yüksek ihracat eğilimi olan
ülkelerde daha düşük görünmektedir. Dolayısıyla Euro Bölgesi‟nde küresel
dengesizliklerin giderilmesine yönelik olarak en yi politikalar özel talebi ve
potansiyel büyümeyi güçlendirecek yapısal reformlar olmalıdır.
İç talebi dengelemenin diğer bir anlamı da cari işlemler açığı veren ülkelerde
uygulanan politikalar yoluyla tasarrufların artırılması fazla veren ülkelerde ise
azaltılmasıdır. Örneğin ABD‟de tasarruflar uzun zamandan bu yana azalmaktadır.
Ancak söz konusu durumla ilgili olarak hangi politikanın uygulanacağı belli değildir.
Mesela vergi teşvikleri sadece mevcut tasarrufların yeniden ekonomide yeniden
dağılmasını sağlayacaktır. Fazla veren ülkelerde özellikle de Asya‟da amaç daha
düşük bir özel tasarruf olacaktır. Japonya‟da ise hane halkı tasarrufları çok düşük
düzeyde seyretmektedir ancak söz konusu tasarruf açığı şirket tasarruflarıyla telafi
edilmektedir. Asya‟nın diğer bölgelerinde ise hanehalkı tasarruflarının düşmesinin
gerektiği anlaşılmış gibi görünmektedir. Bu sonucun bir anlamı hükümetin
bankacılık sektörünü hane halkı tüketimi için teşvik etmesi gerektiğidir. Ancak bu
güne kadar böylesi çalışmalar çok fazla bir başarıyla sonuçlanmamıştır. Euro
Bölgesinde ise yapısal önlemler firma güvenini artırmıştır ve yüksek yatırım
düzeyleri yoluyla net firma tasarrufları azalmıştır. Öte yandan İş kayıpları, sosyal
programlarla ve kamu emekli maaşları ilgili endişeler gibi olguların hane halkı
güveninin düşmesine yol açmasının tüketicilerin tasarruf eğilimleri üzerindeki etkisi
açık değildir (Andersen, Johnson, 2004: 23–24).
Para politikasının küresel dengesizliklerin ortadan kaldırılmasındaki rolü
genel makroekonomik istikrarın sağlanması olarak ifade edilebilir. ABD büyük dış
açıklar vermektedir öte yandan ülkede enflasyon düşük seviyelerde seyretmektedir.
Yüksek atıl kapasite düzeyleri ve beklenen enflasyonun düşüklüğü para politikasının
41
ABD için hala uygun olduğunu göstermektedir. Ancak düzeltme sürecinden
bağımsız olarak ele alındığında ABD‟nin para politikası anahtar bir role sahip
olabilir. Örneğin eğer döviz kurlarında ABD mallarına potansiyel çıktının üzerinde
bir talebe yol açan ve enflasyonist baskıları tetikleyen bir değişim meydana gelirse,
para politikası iç talebin kısıtlanmasında kullanılabilir (Andersen, Johnson, 2004:
23–24).
Eğer Euro Bölgesi‟nde düşen dış talep daha düşük bir enflasyona sebep
olursa parasal genişleme yararlı olabilir. Öte yandan Asya‟da fazla veren ülkelerde
para politikası beklene enflasyon tarafından kısıtlanmış gibi görünmektedir.
Japonya‟da fiyat değişimleri hala negatiftir ve nominal politika faiz oranları sıfır
düzeyine inmiştir. Asya‟nın diğer bölgelerinde özellikle de Çin‟de parasal
genişlemenin aşırı kredi büyümesi, varlık fiyatlarında aşırı yükselme ve fazla yatırım
gibi bazı problemlere yol açabileceği endişesi söz konusudur. Öte yandan Döviz
kurunu belirli bir seviyede tutmak için yapılan büyük müdahaleler parasal tabanı
artırarak risklere yol açabilir (Andersen, Johnson, 2004: 24–26).
5.3. Yapısal Politika Önlemleri
Reel döviz kurunda meydana gelen değişmeler ücret ve fiyat düzeltmeleri
gibi çoğunlukla yapısal politikalarla çözüm aranan sorunlardan kaynaklanıyor
olabilir. Yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyan ülkeler ile ilgili olarak belirtilmesi
gereken ilk nokta, bu ülkelerin ister dış dengesizliklere mücadele edebilmek için
olsun, isterse yükselen piyasalarla yapılan rekabetin artışından olsun, korumacı bir
çözümü tercih etme eğiliminde olduklarıdır. Korumacı politikalar her nerede ve her
ne sebeple uygulanılırsa uygulansınlar verimsizdirler. Bu tip politikalara kesin bir
şekilde karşı çıkılmalıdır (Andersen, Johnson, 2004: 31–32).
Yapısal politikaların bazıları yurtiçi fiyat ve ücret düzeltmelerinin etkilerini
hafifletebilir. ABD çok önemli bir düzeltme süreci ile karşı karşıya görünmektedir
ama ülke aynı zamanda en esnek ekonomiye de sahiptir. Japonya‟da ise temel
gereklilikler, karların azalmasına ol açan sıkı düzenlemelere tabi hizmetlerin
serbestleştirilmesi ve ticarete açık sektörlerde firmaların iflasına daha hazırlıklı
olunmasıdır. Ancak en önemli yapısal zorluklarla Avrupa‟da karşılaşılacaktır. Daha
42
iyi yapısal politikalar iş gücü piyasasındaki katılıkları, mal piyasalarındaki rekabet
eksikliğini ve hükümetin yaptığı aşırı düzenlemeleri hedef alabilir (Andersen,
Johnson, 2004: 31–32).
ASEAN ülkelerinde bankacılık sistemlerinin ve kar kaybeden firmaların
kuvvetlendirilmesi bu ülkelere bir çok fayda sağlamakla kalmamış, aynı zamanda
gerekli kaynakların yeniden dağılımını kolaylaştırmıştır. Buna ek olarak tahvil ve
bono piyasalarındaki gelişmeler yerel firmaların borçlanma kapasitesini artırabilir.
Çin‟de kamu kesiminin ortak olduğu firmaların ve ticari bankaların yönetimi ile ilgili
olarak gerçekleştirilen reformlar ekonomik verimliliği artırabilir (Andersen, Johnson,
2004: 31–32). Çin, sermaye hareketlerini devam etmekte olan yapısal reformlar ve
finansal serbestleşme ile koordinasyonlu olarak serbestleştirmeyi planlamaktadır.
Böyle bir uygulama finansal sistemin kuvvetlenmesine yardımcı olacağı gibi daha
esnek bir döviz kuru rejimine geçilmesini de kolaylaştıracaktır.
Daha ileri bakıldığında, gelişmekte olan Asya‟da ihracatın büyümeyi
sürdüren ve ekonomik kalkınmayı hızlandıran bir etken olarak düşünülmesi
gerekmektedir. Asya‟da politika yapıcılar ihracat temelli büyüme stratejilerini belli
sebepler çerçevesinde seçmiş olabilirler. Ancak böylesi stratejiler çok uzun zaman
kullanılırlarsa dış ticarete açık sektörlere aşırı yatırım yapılırken diğer sektörlere
yapılan yatırımların azalması kaynak dağılımını bozabilir. Aslına bakılırsa Çin‟de
bazı sektörlere yapılan yatırımların sürdürülebilirliği ile ilgili olarak bir çok soru
ortaya çıkmaya başlamıştır. Öte yandan bu güne kadar iç talep tarafından sürüklenen
büyüme stratejilerinden edinilen tecrübeler pek fazla umut verici görünmemektedir.
Söz konusu başarısızlığın bir sebebi olarak riskleri düzgün bir biçimde dağıtamayan
gelişmemiş finansal piyasalar gösterilebilir. Söz konusu problem finansal reformların
ne kadar gerekli olduğunun altını çizmektedir (Andersen, Johnson, 2004: 32–33).
5.4. Küresel Dengesizliklere KarĢı Politika Koordinasyonu
Küresel dengesizlikleri finans krizin sebeplerinden biri olarak gören G-20 ve
IMF gibi bazı otoriteler dengesizliklerin azaltılabilmesi için makroekonomik
politikaların koordinasyonunun daha da iyileştirilmesi gerektiğini sürekli olarak
vurgulamaktadırlar.
43
Küresel dengesizliklerle ilgili olarak en çok gündeme getirilen olası
problemlerin çoğu süregelen dolar krizi riski üzerine odaklanmıştır. Böylesi bir
senaryo 2007 öncesi döneme odaklanmaktadır. Söz konusu senaryoda yabancı
yatırımcılar
bir
noktada
daha
fazla
ABD
varlığı
yaratmayı
istemekten
vazgeçeceklerdir. Böylece dolar ihtiyacındaki söz konusu azalma cari işlemler
açığında bir azalmanın kolaylaşmasını sağlayacaktır. Öte yandan doların hızlı bir
şekilde düşeceği bir çeşit ani durak olacaktır ve ABD‟nin borç enstrümanları
üzerindeki faizlerin döviz kurundaki değer kaybını telafi edebilmesi için yükselmesi
gerekecektir. Bu senaryo uyarınca potansiyel olarak ABD‟nin liderliğinde bir
durgunluk söz konusu olacaktır.
Söz konusu dolar krizi senaryosu gelip geçici gibi görünse de şu an için böyle
bir ihtimal çok olası görünmemektedir. İlk olarak ABD cari işlemler açığındaki ani
durak gerçekleşmiş görülmektedir. Ancak bu durum krizin bir sebebi olmaktan çok
bir sonucudur. İhracattaki yavaşlamanın geride kalması ve ithalatta meydana gelen
keskin daralma ABD‟nin dış ticaret açığının neredeyse 2006‟daki büyüklüğünün
yarısı kadar azaltmıştır. Öte yandan sermaye hesabı tarafında ABD‟nin devlet ve özel
kesim tahvillerinin alımlarında keskin bir azalma görülmüştür.
Öte yandan geçmiş krizde uluslararası sermaye piyasalarının davranış biçimi
hakkında bir çok şey öğrenilmiştir. Dolar krizi senaryosunun arkasında vurgulanan
mekanizmanın
açıklanmasında
başarısızlığa
uğranmıştır.
Yatırımcılar
ABD
hazinesine hücum etmiştir. söz konusu tahvillerin değeri düşmüş ve dolar
değerlenmiştir. Bu durum dolar krizi ile ilgili endişelerin ortadan kalkmasına
yardımcı olmuştur.
Sonuç olarak ABD‟nin hala artmış olan yabancı borçları ile başa edebildiği
kuşkuludur ve ABD‟nin yabancı yatırımlarının getirisinin yabancıların ABD
varlıklarından elde ettiklerinden daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bu açıklamalar
koordinasyon
için
G-20
ülkelerinin daha büyük bir
harcadıkları
çabaların
yeterli
makroekonomik
olmadığı
biçiminde
algılanmamalıdır. G-20 süreci Çin‟i döviz kurunun değer kaybettirmesi ve yüksek
tasarruf düzeyini azaltması için gerekli adımları atması yönünde cesaretlendirmiştir.
Çin‟de tasarruf oranlarının düşürüle bilmesi için bazı yenilikler yapılabilir. Örneğin
44
Çin, finans piyasalarını modernize ederek tüketicilerin dayanıklı tüketim malları
yoluyla tasarrufta bulunmalarının önüne geçebilir. Yahut ülkedeki sosyal güvenlik
ağı kuvvetlendirilerek ihtiyat tasarruflarının düşürülmesi sağlanabilir. Atılacak
böylesi adımlar önümüzdeki birkaç yıl içinde küresel ekonomi üzerinde olumlu bir
etki yaratacaktır. Bundan daha önemli olarak söz konusu adımlar Çin‟deki refahın
artmasını da sağlayacaktır.
Söz konusu önlemler sadece küresel dengesizlikleri azalttıkları için değil
küresel ekonomi için de iyi olduklarından uygulamaya konmalıdır. Söz konusu
öneriye paralel olarak kriz sürecinde ABD‟de uygulanan maliye ve para
politikalarının hızlı bir biçimde geri çekilmemesi küresel dengesizliklerin
azaltılmasında bir miktar etkili olmuştur. Küresel kriz sürecinden tüm dünyadaki
bankacılık sistemleri olumsu etkilenmiş ve hemen tüm bankalar daha tutucu bir
yapıya doğru kaymıştır. Dünya ekonomisi yaklaşık bir yıl süren bir durgunluğun
içine girmiştir. G-20 ülkeleri yaptıkları koordinasyon çalışmalarında ülkelerin finans
krizi ile ilgili olarak uygulamaya geçirdikleri önlemleri küresel ekonomiye bir zarar
vermeden tedrici olarak azaltılması gerektiğini vurgulamışlar ve alınan önlemler geri
çekilirken küresel dengesizliklerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini
vurgulamışlardır.
45
SONUÇ
Dünya üretim ve gelirin küresel çapta yeniden dağılımının yapıldığı ve yeni
dengelerin (ve dengesizliklerin) oluştuğu bir süreçten geçmektedir. Küreselleşme
süreci fırsatları ve riskleri ülkeler veya bölgeler arasında eşit dağıtmamakla birlikte,
tek yanlı da dağıtmamaktadır. Bazı ülkelere ve bölgelere sağladığı avantajlar daha
ağır basarken, diğer bazılarının dezavantajları ağırlaşmaktadır. Bu amaçla, trendden
en azından olumsuz etkilenmemek ya da daha fazla yarar sağlamak için ülkeler
arasında sert bir rekabet yaşanmaktadır (Duran, 2007: 13–15).
Küresel çapta ortaya çıkan en bariz dengesizlik mal ve sermaye
hareketlerinden kaynaklanan “cari açık” (veya fazla) pozisyonlarında oluşmuştur.
Hangi oranda bir cari açığın sürdürülebilir olduğuna ilişkin akademik alanda, politik
veya iş âleminde üzerinde uzlaşılan kritik bir değer bulunmamaktadır. Kritik olarak
değerlendirilen eşikler çoktan aşılmış ve birçok klasik tez ortaya çıkan durumu analiz
etmede yetersiz kalmıştır.
Dünyanın bir tarafı krize girerken diğer tarafı “güvenli liman” olma özelliğini
yitirmiştir. Fırsatlarla birlikte riskler de küreselleşmiştir. Sermayenin kaynakları
çeşitlenmiş, hareket hızı artmış, yönü değişmiştir. Uluslararası piyasaların artan
entegrasyonu ülkelerin tek başına uyguladıkları makro ekonomi politikalarının
gücünü ve etkisini zayıflatmıştır. Küresel risklere tepki verip sonuç alabilecek bir
uluslararası yapı bulunmamaktadır. Ortaya çıkan durum, tek bir pazara doğru hızla
ilerleyen dünyada küresel çapta makro politikaları tasarlayacak ve uygulayacak
organizasyonları gerekli kılmaktadır (Duran, 2007: 13–15).
Küresel ekonomik trendden kâr ve zarar eden ülkelerin ortak bir politika
çerçevesinde uzlaşması kolay görünmemektedir. Küresel piyasalarda yaşanan hafif
şiddetli finansal türbülanslar tarafları ortak bir politikada uzlaşmaya zorlayabilir.
Ortak politikaların uygulanamaması veya yetersiz kalması durumunda, benzer
dalgalanmaların sıklığı ve şiddeti artarak küresel trendi hiçbir tarafın arzu
etmeyeceği olumsuz bir yörüngeye sürükleyebilecektir.
46
Küresel likidite bolluğu son dönemlerde hemen her ülkede hissedilmiş, kredi
maliyetlerinin azalması hane halkı, firma ve ülkelerin kredi (borç) kullanımını
arttırmıştır. Risk primleri tarihin en düşük oranlarına inmiş, sermaye, emtia ve konut
piyasaları tarihi rekorlar kırmıştır. Kredilerin geri dönüşünde yaşanacak bir aksama
veya sermayenin yönündeki bir değişiklik, zincirleme etkisiyle tüm finansal
piyasaları
derinden
sarsabilecek
potansiyele
ulaşmıştır.
Bu
denli
aşırı
dengesizliklerin ve hızlı finansal hareketlerin bulunduğu bir ortamda, piyasalar
düzeltme için gerekçe bulmakta zorlanmayacaktır.
Dengesizliklerin sonsuza değin sürmesi ekonomi biliminin öngördüğü bir
durum değildir. Ortaya çıkan dengesizlikler, zaman içinde ya dışarıdan bir müdahale
ile veya piyasanın sert ya da yumuşak düzeltmesiyle bir şekilde dengelenecektir.
Ancak, bu denli büyük dengesizliklerin kısa sürede giderilmesini beklemek aşırı
iyimserlik olacaktır. Piyasanın çok sert bir düzeltme yapması durumunda bile
dengesizlikler bütünüyle ortadan kalkmayacak, hatta başka birtakım yeni
dengesizliklerin ortaya çıkması da gündeme gelebilecektir. Cari dengesizliklerin orta
vadede yumuşatılması, bir taraftan ülke içi doğru makro politikaların uygulanmasına,
bir taraftan da ülkeler arası işbirliğiyle oluşturulacak küresel bir ekonomi
politikasının oluşturulmasına ve bu politikaların başarısına bağlı kalmaktadır (Duran,
2007: 13–15).
Gelecek dönemde küresel dengesizliklerin nasıl bir görünüm alacağı daha
önce burada değindiğimiz olgulara bağlıdır. İçinde bulunduğumuz süreçte,
bahsettiğimiz söz konusu faktörlerin (küresel dengesizliklere sebep olan faktörler)
geçici olduğu açıktır. Örneğin zamanla bir çok ülkede çıktı açığı zamanla azalma
göstermiş ve bu ülkelerde bir miktar iyileşme gözlemlenmiştir. Ayrıca bir çok ülkede
özel tasarruflardaki hızlı yükselişler belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla beraber
yavaşlamaya başlamıştır. Öte yandan alınan mali tedbirlerin olumsuz etkilerinin de
zaman içinde dereceli olarak azalması beklenmektedir. Söz konusu geçici faktörlerin
etkileri azaldıkça bu iyileşmenin sürmesi beklenmektedir.
Ancak bazı değişikliklerin daha uzun ömürlü olması beklenmektedir:
1. Özel tasarrufların kriz öncesi dönemden daha yüksek bir düzeyde devam
etmesi beklenmektedir. Bunun sebebi: üretim, varlık fiyatları ve sonuç
47
olarak servet; potansiyel düzeyine geri ulaşsa bile bu değerlerin kriz öncesi
düzeylere ulaşmasının zaman alacağı gerçeğidir. Örneğin ABD‟de
tasarruflardaki artışın daha fazla olması beklenmektedir. Özellikle kriz
döneminde tasarruf davranışının kalıcı biçimde değiştiği ABD‟de kriz
öncesi dönemde özel tasarruflar çok düşük seyretmiştir. Bu açıdan
bakıldığında ABD‟de tasarruflar dünyanın geri kalanından daha fazla
etkilenmiştir. Bu durum ABD‟de cari açıkta bir azalma olacağına ve
küresel dengesizliklerde bir azalma görüleceğine işaret etmektedir
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14).
2. Yatırım oranları bir çok ülkede hala kriz öncesi dönemin gerisinde
seyretmektedir. Bu açıdan bakıldığında artan finansal düzenlemelerin
aracılık faaliyetlerinin maliyetini yükseltmesi ve bunun da sermayenin
maliyetini artırması beklenmektedir. Kriz öncesi dönemde emlak
piyasasında sorunlar yaşayan bazı ülkelerde yatırımlar belirli bir süreden
beri düşük seyretmektedir. Bu şekilde sorunlu emlak piyasalarına ve
yüksek cari açıklara sahip ABD, İspanya ve İrlanda gibi ülkelerde
yatırımların
düşmesi
küresel
dengesizliklerin
azalabileceğini
göstermektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14).
3. Sermayenin maliyetindeki artışı gösterecek şekilde borç alan ülkelerdeki
risk primleri yükselmektedir. Söz konusu risk primi kriz döneminin altında
seyretse de kriz öncesi dönemin üzerinde kalacak gibi görünmektedir. Bu
durum da yüksek cari açık verilmesinin önünde bir engel oluşturabilir ve
küresel dengesizliklerin giderilmesinde önemli bir rol oynayabilir
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14).
4. Küresel kriz sürecinde çok fazla önemsenmese de gelecek dönemde
giderek önem kazanması beklenen bir faktör ise gelişmekte olan
piyasaların rezerv davranışlarıdır. Büyük sermaye hareketleri ile ilgili
endişeler gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle de Asya ülkelerinde döviz
kurularının değerlenmesini ve bu ülkelerin daha fazla rezerv biriktirmesini
sınırlamaktadır. Hatta küresel kriz bir çok ülke tarafından daha az rezervin
daha çok rezerve göre daha çekici olduğu bir süreç gibi algılanabilir
(Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14).
48
KAYNAKLAR
Bergsten, Fred C. (2007) “The Current Account Deficit and the US Economy” Peter
G. Peterson Instıtute for International Economcs,
Bernanke, Ben S. (2006) “Global Economic Integration: What‟s New and what‟s
not?” Federal Reserve Bank of Kansas City‟s Thirteenth Annual Economic
Symposium, August 2006.
Bernanke, Ben S. (2005) “Remarks by Governor Ben S. Bernanke: The Global
Saving Glut and the U.S. Current Account Deficit,” The Sandridge Lecture,
Virginia Association of Economists, Richmond, VA (March 10).
Blanchard, Olivier, (2009) “Sustaining a Global Recovery,” Finance &
Development, Vol.46 (September).
Blanchard, Olivier and Milessi-Ferretti, Gian Maria, (2009), “Global Imbalances: In
Midstream?”, IMF Staff Position Note, December,
Bown, Chad P. ve Meredith A. Crowley (2005) “The US Trade Deficit: Made in
China?” 4Q/2005, Economic Perspective.
Caballero, Ricardo, Emmanuel Farhi, and Pierre-Olivier Gourinchas (2008a) “An
Equilibrium Model of „Global Imbalances‟ and Low Interest Rates,”
American Economic Review, Vol. 98 (March), pp. 358-93.
Caballero, Ricardo, Emmanuel Farhi, and Pierre-Olivier Gourinchas (2008b)
“Financial Crash, Commodity Prices, and Global Imbalances,” Brookings
Papers on Economic Activity (Fall), pp. 1-55.
Cooper, Richard N. (2007) “Living with Global Imbalances,” Brookings Papers on
Economic Activity 2, pp. 91-110.
49
Cottarelli, Carlo, and José Viñals, (2009) “A Strategy for Renormalizing Fiscal and
Monetary Policies in Advanced Economies,” IMF Staff Position Note 09/22
(Washington: International Monetary Fund), September.
Dooley, Michael, David Folkerts-Landau, and Peter Garber, (2005) “International
Financial Stability: Asia, Interest Rates, and the Dollar” (New York:
Deutsche Bank Global Research).
Duran, M. (2007) “Küresel Dengesizlikler ve Muhtelif Senaryolar” Uluslararası
Ekonomik Sorunlar Dergisi, Ankara, Mayıs 2007.
Geithner, Timothy F. (2006) “Policy Implications of Global Imbalances”, Global
Imbalances Conference, 23 January, London.
Godley, Wynne ve Dmitry B. Papadimitriou (2005) “The United States and Her
Creditors: Can the Symbiosis Last?” The Levy Economics Institute of Bard
College.
IMF, World Economic Outlook, October, 2011.
İssing, Otmar (2005) “Addressing Global Imbalances: The Role of Macro Economic
Policy”, Symposium on Productivity, Competitiveness, and Globalization,
Paris, 4 November 2005.
Jeanne, Olivier, (2007) “International Reserves in Emerging Market Countries: Too
Much of a Good Thing?” Brookings Papers on Economic Activity 1, pp. 155.
Jeanne, Olivier, (2009) “The Global Liquidity Trap.” (unpublished; Baltimore:
JohnHopkins University).
Kennedy, Mike ve Torstein Slok (2005) “Structural Policy Reforms and External
Imbalances”, Economic Department, Working Paper 415, OECD.
Krugman, Paul, (2007) “Will There Be a Dollar Crisis?,” Economic Policy, Vol. 51
(July), pp. 435-67.
50
Mateos y Lago, Isabelle, Rupa Duttagupta, and Rishi Goyal, (2009) “The Debate on
the International Monetary System,” IMF Staff Position Note 09/26
(Washington: International Monetary Fund), November.
Mendoza, Enrique G., Vincenzo Quadrini, and José-Victor Rios-Rull (2009).
“Financial Integration, Financial Development, and Global Imbalances,”
Journal of Political Economy, Vol. 117 (June), pp. 371-416.
Obstfeld, Maurice and Kenneth Rogoff, (2007) “The Unsustainable U.S. Current
Account Deficit Revisited,” in G7 Current Account Imbalances:
Sustainability and Adjustment, ed. by Richard H. Clarida (Chicago:
University of Chicago Press/National Bureau of Economic Research),
February.
Obstfeld, Maurice and Kenneth Rogoff, (2009) “Global Imbalances and the Financial
Crisis: Products of Common Causes”, Asia Economic Policy Conference,
Santa Barbara, CA, October 18-20, 2009.
Andersen, Palle and Johnson, Karen, (2004) “Global imbalances and the emergence
of Asia” BIS Paper, May, 2004.
Papadimitriou, Dimitri B., Edward Chilcote ve Gennaro Zezza (2006) “Can the
Growth in the U.S. Current Account Deficit Be Sustained? The Growing
Burden of Servicing Foreign-Owned U.S. Dept”, The Levy Economics
Institute of Bard College.
Papadimitrious, Dimitri B., Anwar M. Shaikh, Claudio H. Dos Santos ve Gennaro
Zerro (2005) “How Fragile is the U.S. Economy?” The Levy Economics
Institute of Bard College.
Remsperger, Hermann (2006) “Global Imbalances and Policy Implications, Wilton
Park Conference”, How Best to Promote Growth, Employment and
Competitiveness in the European Union?, 9 May 2006, Eltville Germany.
Roubini, Nouriel (2006) “Global Imbalances: Causes, Solution, and Risk of
Disorderly Rebalancing”.
51
Smaghi, Lorenzo B. (2006) “European and Asian Perspectives on Global
Imbalances”, Beijing, 12-14 July 2006.
Smaghi, Lorenzo B. (2008). The Financial Crisis and Global Imbalances – Two
Sides of the Same Coin. Speech at the Asia Europe Economic Forum
conference “The Global Financial Crisis: Policy choices in Asia and
Europe”, Beijing, 9 December 2008.
The World Bank (2006) Global Economic Prospect 2007: Managing the Next Wave
of Globalization, Washington DC.
Whelan, Karl (2010) “Global Imbalances and the Financial Crisis”, Policy
Department Economic and Scientific Policies, European Parliament, March,
2010.
Yu, Yongding, (2007) “Global Imbalances and China,” The Australian Economic
Review, Vol. 40, No. 1, pp. 3–23.
52
Download