KÜRESEL DENGESĠZLĠKLER VE POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ MESLEKĠ YETERLĠLĠK TEZĠ Hazırlayan Hayrettin Uğur ÇELEBĠ Maliye Uzman Yardımcısı Tez Danışmanı Kamil Önder ERGÜN Maliye Uzmanı Ankara-2012 i ÖNSÖZ Özellikle küresel kriz öncesi dönemde giderek önemli bir konu haline gelen küresel dengesizlikler sorunu, kriz sürecinde borç sürdürülebilirliği gibi yeni global problemlerin ortaya çıkmasıyla kriz öncesi döneme göre bir miktar önemini yitirse de hala küresel ekonominin önündeki en önemli yapısal sorunların başında gelmektedir. Bu çalışmada küresel dengesizlikler sorununu elden geldiği kadar kapsamlı biçimde ele alınmaya çalışılmış ve küresel dengesizliklerin sebepleri, tarihçesi ve doğası ile ilgili konulara açıklık getirilmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında tecrübesi ve bilgi birikimiyle bana yol gösteren, yorumlarını ve yardımlarını esirgemeyen tez danışmanım Sayın Kamil Önder ERGÜN‟e ve katkılarından dolayı promosyon arkadaşlarıma, Sayın Fulya GÜZEL‟e ve Taylan İNANLI‟ya teşekkürü bir borç bilirim. Hayrettin Uğur ÇELEBİ Ankara - 2012 ii ÖZET KÜRESEL DENGESĠZLĠKLER VE POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ ÇELEBİ, Hayrettin Uğur Maliye Uzman Yardımcısı Mesleki Yeterlilik Tezi Ocak 2012, 62 sayfa Bu çalışmanın temel amacı küresel dengesizliklerin tarihi açıdan gelişimi, doğası ve söz konusu dengesizliklere karşı uygulanabilecek bazı politikaları açıklamaya çalışmaktır. Küresel dengesizliklere genel bir bakış amacıyla hazırlanan ilk bölümde küresel dengesizlik kavramı ele alınmış, cari işlemler açıklarındaki dengesizliklerin farklı ülkelerdeki seyrine yer verilmiş ve küresel dengesizliklerin neden önemli bir sorun haline geldiği anlatılmıştır. Küresel dengesizliklerin doğasının anlatıldığı ikinci bölümde ise bu tür dengesizliklerin olumlu ve olumsuz yanlarının olup olmadığı; küresel dengesizliklerin ne gibi temel sebeplerden kaynaklanabileceği ve yol açabileceği bazı risklere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise 90‟lı yılların ortalarından küresel kriz sürecine kadar olan dönemde dengesizliklerin nasıl seyrettiği ve bu dönemdeki dengesizliklerin nasıl bir doğaya sahip olduğu ele alınmıştır. Kriz ve sonrası dönemde küresel dengesizlikler sorunun ele alındığı dördüncü bölümde ise küresel krizle küresel dengesizlikler arasında bir bağlantı olup olmadığı da ele alınmıştır. Bu bölümde ayrıca küresel dengesizliklere ilişkin bazı senaryolara da yer verilmiştir. Beşinci bölümde ise küresel dengesizliklere karşı politika önerilerine yer verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Küresel Dengesizlikler, Cari İşlemler Açığı, Uluslararası Ticaret iii ABSTRACT GLOBAL IMBALANCES AND POLICY PROPOSALS ÇELEBİ, Hayrettin Uğur Finance Assistant Expert Proficiency Thesis January 2012, 62 pages The main objective of this study is to explain the development of the global imbalances in terms of history, nature and propose some of the policies can be applied to these instabilities. The first chapter is written for addressing the concept of global imbalances and describing the course of current account deficits in the different countries. It is also described that how global imbalances has become a major problem. In the second section it is described the nature of positive and negative aspects of such imbalances, sources and some risks of them. In the third section, it is discussed the process of the global crisis in the period from mid-90s to now, and how dealt with the imbalances in this period. The fourth section is written to explain whether or not a connection between the global crisis and global imbalances. This section is also included in some scenarios of global imbalances. In the fifth chapter it is discussed some of policy proposals against to the global imbalances. Key Words: Global Imbalances, Current Account Deficit, International Trade iv ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ ...................................................................................................................... ii ÖZET........................................................................................................................ iii ABSTRACT ............................................................................................................. iv ĠÇĠNDEKĠLER ........................................................................................................ v KISALTMALAR ................................................................................................... vii TABLOLAR DĠZĠNĠ ............................................................................................ viii ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ................................................................................................ ix GĠRĠġ ........................................................................................................................ 1 1. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA GENEL BĠR BAKIġ................................................................................................................... 3 1.1. Küresel Dengesizlik Kavramı ....................................................................... 3 1.2. Cari Fazla Veren Ülkeler ve ABD ................................................................ 5 1.2.1. ABD’de Cari Açık ................................................................................... 9 1.3. Küresel Dengesizlikler Neden Önemli Bir Sorun Haline Geldi? ............ 12 2. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠKLERĠN DOĞASI .............................. 14 2.1. Küresel Dengesizliklerin Olumlu Yanları Var mıdır? ............................. 14 2.2. Küresel Dengesizliklerin Yol Açtığı Riskler ............................................. 15 2.3. Küresel Dengesizliklerin Temel Sebepleri ................................................ 17 2.3.1. Ġçsel Bozukluklar .................................................................................. 17 2.3.2. Sistemden Kaynaklanan Bozukluklar ................................................ 17 3. BÖLÜM: KÜRESEL KRĠZ DÖNEMĠNE KADAR KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU ............................................................................... 19 3.1. Kriz Öncesi Döneme Genel BakıĢ .............................................................. 19 3.2. 1996-2001 Dönemi ....................................................................................... 20 3.3. 2001-2004 Dönemi ....................................................................................... 21 v 3.4. 2005-2008 Dönemi ....................................................................................... 23 3.5. Kriz Öncesi Dönemde Uygulanan Politikalar ........................................... 25 4. BÖLÜM: KRĠZDE VE KRĠZ SONRASI DÖNEMDE KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU ............................................................................... 27 4.1. 2009 Krizi ve Azalan Küresel Dengesizlikler ............................................ 27 4.2. Küresel Dengesizlik Sorunu Ġle Küresel Kriz Bağlantılı mı? .................. 29 4.2.1. Net Finansal Akımlar ........................................................................... 30 4.2.2. Brüt Finansal Akımlar ......................................................................... 31 4.2.3. Sonuç ve Küresel Krize ĠliĢkin Bazı Öneriler .................................... 33 4.3. Küresel Dengesizliklere ĠliĢkin Senaryolar ............................................... 34 5. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA KARġI POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ ................................................................................. 38 5.1. Genel Olarak ................................................................................................ 38 5.2. Para, Maliye ve Döviz Kuru Politikaları ................................................... 39 5.3. Yapısal Politika Önlemleri ......................................................................... 42 5.4. Küresel Dengesizliklere KarĢı Politika Koordinasyonu .......................... 43 SONUÇ .................................................................................................................... 46 KAYNAKLAR ....................................................................................................... 49 vi KISALTMALAR OPEC Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ASEAN Güneydoğu Asya Uluslar Birliği AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri IMF Uluslararası Para Fonu ECB Avrupa Merkez Bankası vii TABLO DĠZĠNĠ Tablo 1. Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) .................................. 4 viii ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ġekil 1. Küresel Dengesizlikler (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) ............................. 3 ġekil 2. Cari Denge (Küresel GSYH‟nin Yüzdesi) ................................................ 5 ġekil 3. Japonya‟da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ................................... 6 ġekil 4. Almanya‟da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ................................. 7 ġekil 5. Çin‟de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) .......................................... 8 ġekil 6. ABD‟de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ...................................... 10 ix GĠRĠġ Küresel ekonomi 2008‟de yaşanan ve artık ünlü yatırım bankasının adı olan Lehman Brothers‟la anılmaya başlayan finansal kriz (Lehman Krizi) ile birlikte girdiği zorlu sürecin üstesinden gelmeyi henüz başaramamıştır. Lehman krizi ile başlayan bu süreç 2009‟da krizin reel sektöre yayılmasıyla devam etmiş ve 1929 büyük bunalımından bu yana ilk kez küresel ekonomi küçülmüştür. Krizin atlatılabilmesi için başta ABD olmak üzere bir çok gelişmiş ülke art arda kurtarma paketleri açıklamış ve ekonomilerine doğrudan müdahalelerde bulunmuştur. Bu sayede 2010‟da küresel ekonomide bir miktar toparlanma görülse de ekonomilere yapılan müdahalelerin yol açtığı bütçe açıklarının finansmanı küresel ekonomi için yeni ve önemli bir risk haline gelmiştir. Krizin etkilerine daha şiddetli şekilde maruz kalan gelişmiş ülkeler, bu etkileri bertaraf edebilmek için yürüttükleri ekonomi politikaları neticesinde çok yüksek bütçe açıkları ve bunun sonucunda da sürdürülemeyen kamu borçları ile karşı karşıya kalmıştır. Krizde birçok gelişmiş ülkenin kamu borcunun milli gelire oranı kriz öncesine göre 30–40 puan artmıştır. Özellikle Euro Bölgesi‟nde 2010 yılında gündeme oturan borçlanma sorunları, 2011 yılında Yunanistan‟ın başını çektiği bir kriz halini almış ve nerdeyse Euro‟nun geleceğini tehdit eder bir yapıya bürünmüştür. Son birkaç yıldır küresel ekonominin içinde bulunduğu bu durum küresel dengesizlikler konusunun ekonomi literatüründeki yerini bir miktar geri plana itmiştir. Ekonomi yazınında dikkatler doğal olarak AB‟de yaşanan borç krizine, gelişmekte olan ülkelerde bir türlü sağlanamayan istikrarlı büyümeye yönelmiştir. Ancak kriz öncesi döneme göre popülerliğini yitirmiş olsa da küresel dengesizlikler konusu bizce küresel ekonomi önündeki en çetin ve çözümü en zor problemlerden biri olarak durmaktadır. Bunun en önemli sebebi bu sorunun özünde bir yatırım tasarruf dengesizliği sorunu olması ve bu yüzden de ülkelerin tüketim ve tasarruf davranışlarıyla doğrudan ilgili olmasıdır. Bir başka deyişle küresel dengesizlikler sorunu ülkelerin tüketim 1 alışkanlıklarına da dayanan bir ayağa sahip olduğundan aslında yapısal bir sorundur. Çözümü de tüm yapısal sorunlar gibi uzun vadeli olmak zorundadır. Kısa vadede borçlarınızı yapılandırmayı, bütçe açıklarınızı kontrol altına almayı, güçlü bir büyümeyi sağlayabilirsiniz ancak halkınızın tüketim ve tasarruf davranışlarını değiştirmek kısa vadede pek olanaklı değildir. Bu durum küresel ölçekte düşünüldüğünde de böyledir. Yukarıda ilk söylediğimiz sorunlara küresel ölçekte de çözüm bulmak küresel dengesizliklere çözüm bulmaktan daha kolay görünmektedir. Çünkü bir ülkenin bütçe açığını azaltıcı, büyümeyi artırıcı olarak aldığı önlemlerin genel olarak başka ülkelerin dengelerine doğrudan etkisi olmayabilir. Ancak tüketim ve tasarruf kalıplarının kalıcı olarak değişmesi ülkelerin birbiriyle ticaretini ve dolayısıyla iç dengelerini doğrudan etkileyebilecek bir durumdur. Sorunun kesin çözümü için daha çok tüketmek isteyen ülkelerle daha çok tasarruf etmek isteyen ülkelerin aynı anda bu kararlarını değiştirmeleri gerekmektedir. Böyle bir çözüm ise pek olası görünmemektedir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu dengesizliklerin sürdürülebilir bir düzeyde seyretmesini sağlamak kısa vadede ülkelerin esas amacı olmaktadır. Bu da küresel dengesizlikler sorunun belli dönemde geri planda kalmasına belli dönemlerde ise öne çıkmasına yol açmaktadır. Bir kez daha belirtmek gerekirse bu problem uzun vadeli çözümleri gerektiren yapısal bir problemdir ve küresel tüketim ve tasarruf kararlarının değişmesine bağlıdır. 2 1. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA GENEL BĠR BAKIġ 1.1. Küresel Dengesizlik Kavramı Küresel dengesizlikler en basit şekilde, cari açık ve fazlaların belli ülke ve bölgelerde yoğunlaşması ve “istikrarlı” bir seyir izlemesi olarak tanımlanabilir. Bir anlamda ülkelerdeki tasarruf ve yatırım dengelerinin giderek bozulması anlamına da gelen küresel dengesizlikler problemi, son yıllarda üzerinde en çok tartışılan temel ekonomik sorunlar arasında yer almaktadır. Uzman ve politikacıların çoğu küresel dengesizliklerin bugünün ana ekonomik sorunlarından biri ve geleceğin ekonomik istikrarı için önemli bir tehdit unsuru olduğu konusunda hemfikirdirler. Uluslararası mal, hizmet ve sermaye piyasalarının her geçen gün daha fazla entegre olmaları ülkelere ve tüm dünyaya sayısız yarar getirmesinin yanı sıra bir takım ekonomik ve sosyal dengesizlikleri de beraberinde getirmiştir (Duran, 2007: 1–5). ġekil 1. Küresel Dengesizlikler (Küresel GSYH’nin Yüzdesi) Küresel Dengeszlikler (Küresel GSYH'nin Yüzdesi) 3 2 1 0 -1 -2 -3 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 ABD Petrol İhracatçıları Almanya ve Japonya OCADC Çin ve Gelişmekte Olan Asya Diğer Kaynak: IMF 3 Mal ve sermaye hareketlerinin uluslararası alanda dağılımında meydana gelen dengesizlikler zamanla kaygı verici bir ekonomik sorun haline dönüşmüştür. Dünyanın bir tarafında yatırım, üretim, istihdam, büyüme ve sermaye birikimi artarken, diğer tarafında tüketim, sermaye açığı ve borçlar artmaktadır. Küresel ekonomik eğilim her ülkeyi bir şekilde etkilese de ortaya çıkan dengesizliklerden yoğun olarak pay alan ve dünya ekonomisinde ağırlığı olan ülkelerdeki yansımaları daha güçlü olmaktadır. Dengesizliklerin bir tarafında cari açığı giderek artan ABD, diğer tarafında cari fazlası artan Almanya, Japonya, Çin ve petrol ihracatçısı ülkeler ön plana çıkmaktadır. Dünya ekonomisindeki dengesizliklerin boyutu ve sürekliliği birden çok faktör tarafından belirlenmektedir. Bunlar, reel ve potansiyel büyüme oranları arasındaki farklar, finans ve üretim piyasalarının açıklık oranı, yürürlükteki kur sistemi, kamunun borçlanma gereği, finansal piyasaların gelişmişlik düzeyi, sosyal güvenlik sisteminin kapsamı, gelecekle ilgili risk ve beklenti algılamaları gibi ana faktörlerdir (Duran, 2007: 1–5). Tablo 1. Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH’nin Yüzdesi Ortalama Cari Denge (Küresel GSYH'nin Yüzdesi) 1996-2000 2000-2004 2005-2008 ABD -0,8 -1,4 -1,4 Japonya 0,3 0,3 0,3 AB 0,1 0,0 -0,1 -0,1 0,1 0,4 Gelişmekte Olan Asya 0,1 0,2 0,6 Orta Doğu ve Kuzey Afrika 0,1 0,2 0,5 Çin 0,1 0,1 0,6 Almanya Kaynak: IMF Cari açık veya fazla veren ülkelerin ekonomileri de birbirlerinden farklı bir görünüm sergilemektedir. Örneğin Çin ve Rusya, Almanya ve Japonya‟ya kıyasla daha hızlı büyümektedir. Bu dört ülkenin de ortak yönü ise hepsinin tasarruf fazlası veriyor olmasıdır. Ancak söz konusu tasarruf fazlasının sebepleri dört ülkede de birbirinden farkıdır. Çin‟in yüksek tasarrufları ülkedeki sosyal güvenlik sisteminin gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Almanya ve Japonya‟da ise gelişmiş bir 4 sosyal güvenlik sistemi bulunmasına rağmen bu iki ülkede de tasarruflar yüksek düzeylerdedir. Görüldüğü gibi birbirine benzeyen ülkelerde dahi yatırım tasarruf dengesizliğinin sebepleri birbirinden çok farklı sebeplere dayanmaktadır. Ülkelerin doğasından kaynaklanan söz konusu dengesizliklere küresel ölçekte bir çözüm getirmenin ne kadar zor bir iş olduğu ise gayet açıktır. Dolayısıyla küresel dengesizlikler sorunun önümüzdeki dönemde de ekonomi gündemini meşgul edeceği ortadır. 1.2. Cari Fazla Veren Ülkeler ve ABD Cari açık veya fazla veren her ülkenin dinamiği birbirinden farklıdır. Almanya ve Japonya‟da zayıf ekonomik performans görülürken, Rusya ve Çin‟de yüksek büyüme oranı gerçekleşmiştir. Almanya‟nın sermaye ihracı serbest piyasa koşullarında özel sektör davranışı olarak gerçekleşirken, Çin‟in sermaye ihracının altında politik tercihler etkili olmaktadır. Japonya ve Almanya yüksek mali açık verirken, Rusya mali fazla vermektedir. Japonya ve Almanya‟da iç yatırımların oranı düşerken, Çin ve Rusya‟da artmaktadır. Bu ülkelerin hepsinin ortak özelliği ise iç tasarrufların yatırımlardan fazla olmasıdır. Benzer şekilde açık veren ülkelerde de farklı makro ekonomik parametreler görülmektedir (Duran, 2007:1–5). ġekil 2. Cari Denge (Küresel GSYH’nin Yüzdesi Cari Denge (Küresel GSYH'nin Yüzdesi) 1 Gelişmekte Olan Asya Çin Almanya Japonya 0 Orta Doğu ve Kuzey Afrika AB ABD -1 -2 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Kaynak: IMF 5 ġekil 3. Japonya’da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) Japonya'da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) 35 30 25 20 15 10 5 Yatırım Tasarruf 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 0 Cari Hesap Dengesi Kaynak: IMF Düşük enflasyon ve düşük istihdam maliyetleri Japonya‟nın rekabet gücünü arttırmıştır. Japon Merkez Bankasının döviz kurlarına yaptığı müdahalelerle Yenin görece değersiz tutulması, Asya bölgesinde yaşanan hızlı ekonomik büyüme ve yurt dışı yatırım gelirlerinin artması cari fazla oluşmasında belirleyici faktörler olmuştur. Japonya son yıllarda ticaret fazlasından daha çok yurt dışı yatırım geliri elde etmeye başlamıştır. Diğer taraftan nüfusun hızla yaşlanması Japonya‟da tasarruf oranının artmasına yol açmıştır. Ayrıca, 1990‟lı yıllarda yapılan aşırı yatırımlar son yıllarda yatırım talebinin azalmasında etkili olmuş ve yatırım - tasarruf dengesi tasarruf lehine gelişmiştir. Ticaret ve cari fazla Japonya‟nın ihracat odaklı geleneksel ekonomi politikasının doğal bir ürünü olarak değerlendirilmektedir. Japonya 2010‟da 195,8 milyar dolar cari fazla vermiştir (IMF, 2011: 60–64). 6 ġekil 4. Almanya’da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) Almanya'da Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) 30 25 20 15 10 5 0 Yatırım Tasarruf 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 -5 Cari Hesap Dengesi Kaynak: IMF Almanya: Almanya‟nın cari fazlası AB‟nin gölgesinde kalarak dikkatlerden kaçmaktadır. AB genel olarak cari pozisyonda dengeli gözükmektedir. Açık veren diğer büyük AB ülkeleri (İspanya, İngiltere, Fransa) Almanya ve Hollanda gibi cari fazla veren ülkeler dengelemektedir. Almanya, 1990‟lı yıllarda iki Almanya‟nın birleşmesiyle birkaç yıl cari açık verirken, sonraki yıllar tekrar fazla vermeye başlamıştır. Almanya son dönemler uygulamaya koyduğu ekonomik programla küresel rekabet gücünü arttırmıştır. Emek ve üretim piyasalarında yaptığı reformlar istihdam maliyetinin düşürülmesinde etkili olmuş ve küresel rekabette güç kazanmıştır. Bu süreç Almanya‟yı ihracatta dünya liderliğine taşımıştır. İhracat Almanya‟nın büyümesinin en önemli kaynağı konumuna gelmiştir. ABD ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde dış ticaret hacminin milli gelir içindeki oranı yüzde 25–30 civarında iken Almanya‟da bu oran, 2010 yılı itibariyle, yüzde 85‟e yükselmiştir. 2010 yılında ekonomi iyi bir performans göstermesine rağmen ancak yüzde 3,5 büyürken, ihracat yüzde 13,7 ithalat yüzde 11,7 büyümüştür. 2010 yılında Almanya 187 milyar dolar civarında cari fazla vermiştir (IMF, 2011: 65–74). 7 Almanya‟nın uzun süredir bütçe açığını kapatmaya dönük uyguladığı sıkı para ve maliye politikasının etkisiyle iç piyasada gelirler düşmüş ve talep daralmıştır. Yaşlanan nüfus tasarruf oranının artmasında temel nedenlerinden biridir. Gelişen ekonomilerdeki yatırımlardan kaynaklanan sermaye malı talepleri ve gelişen ekonomilerde gelir düzeyinin artmasından kaynaklanan otomobil talebi Almanya‟nın ihracat artışını besleyen önemli iki faktördür. Ancak, uzun dönemde ihracata dayalı büyümenin sürdürülebilmesi küresel ekonominin seyrine bağlı kalmaktadır. ġekil 5. Çin’de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) Çin'de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) 60 50 40 30 20 10 Yatırım Tasarruf 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 0 Cari Hesap Dengesi Kaynak: IMF Çin 2010 yılında yüzde 10,3 büyümüş ve 305,3 milyar dolar ticaret fazlası vermiştir. Bir önceki yıla göre ihracat artışı yüzde 24,2, ithalat artışı yüzde 19,7, ticaret fazlasındaki artış yüzde 16 olmuştur. 2002 yılından bu yana Çin‟in cari fazlası sürekli artış eğiliminde olmuştur. Çin‟in cari fazlasının milli gelirine oranı yüzde 5,1‟e ulaşmıştır. Bu ciddi artışın altında birçok faktör yatmaktadır. 1990‟lı yıllarda 8 başlayan doğrudan yabancı yatırımlar Çin‟in rekabet gücünün artmasında önemli bir etkendir. Bölge ülkeleri başta olmak üzere yabancı yatırımcılar Çini üretim üssü olarak değerlendirmişler ve Çin‟in görece elverişli istihdam gücünden geniş ölçüde yararlanarak oldukça ciddi rekabet avantajı elde etmişlerdir. Çin, Asya üretim zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Üretimden yaratılan katma değerden hangi ülkenin ne oranda yararlandığını tam olarak ölçmek mümkün olamamaktadır (Bown, Crowley; 2005). Çin‟den gelen ithalatın bir kısmı diğer Asya ülkelerinden kaynaklanmaktadır. Japonya başta olmak üzere Kore, Tayvan ve Tayland gibi ülkelerde işlenen ürünler Çin‟de nihai ürüne dönüşerek başta ABD ve AB olmak üzere dünyanın diğer ülkelerine ihraç edilmektedir. Japonya‟nın ABD ticaret açığı içindeki payı 1987 yılında yüzde 34,8 iken, 2005 yılında yüzde 10‟a düşmüştür. Çinin payı 1987 yılında yüzde 2 iken, 2006 yılında yüzde 28‟e yükselmiştir. Bu gelişmenin altında yatan önemli nedenlerden biri, Japonya gibi diğer Asya ülkelerinin ihracata dönük üretimlerinin bir kısmını son dönemlerde Çin‟e kaydırmış olmalarıdır. Çin‟deki aşırı yatırım, üretim kapasitesi ve yıllık ortalama yüzde 30 düzeyinde artan ihracat küresel ekonominin uzun süre taşıyabileceği bir yük değildir. Bu durum diğer ülkelerde üretim kaybı, işsizlik ve aşırı borçlanma gibi ciddi dengesizliklere yol açmaktadır. OPEC ülkeleri ve Rusya gibi önemli miktarda enerji ihraç eden ülkeler artan enerji fiyatlarına paralele olarak cari fazla vermeye başlamışlardır. Bu ülkelerin biriktirdikleri fazla gelirleri yatırıma dönüştürmeleri küresel dengesizlikleri gidermede önemlidir. Ancak, kısa sürede bu ülkelerin kendi iradeleri dışında ve kalıcılığı şüpheli fiyat değişimlerinden kaynaklanan gelirlerinin tamamını yatırımlara dönüştürmesini beklemek pek makul ve pratik görünmemektedir. 1.2.1. ABD’de Cari Açık ABD resmi ve akademik çevrelerinin sorunun tanımı, nedenleri ve çözüm paketi üzerindeki görüşleri çeşitlidir. Resmi çevrelerin, soruna tüm dünyanın tersine “cari açık” yerine “net sermaye girişi” olarak bakma eğilimleri dikkat çekicidir. 9 Ayrıca sorunun içsel nedenlerden ziyade dışsal faktörlere bağlanması çözümün ABD dışında aranmasına yol açmaktadır. ABD küresel anlamda yaşanan cari dengesizliğin hem kaynağı hem sonucu olarak değerlendirilmektedir. ABD‟nin küresel tasarruflar için cazip bir ülke olması tasarrufların Amerika‟ya akmasına neden olmaktadır. Bu da Amerika‟da tasarruf düzeyinin düşmesine, harcamaların ve cari açığın artmasına neden olmaktadır. Küresel büyümenin motoru olması Amerika‟yı küresel sermayenin müşterisi konumuna getirmektedir. Ayrıca, Amerika‟nın dünyanın diğer bölgelerinde gelir yaratılması sürecinde etkili olması, o bölgelerde cari fazla oluşmasında da etkili olmaktadır (Duran, 2007: 4–6). ġekil 6. ABD’de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) ABD'de Yatırım ve Tasarruf (GSYH Yüzdesi) 25 20 15 10 5 0 -5 Yatırım Tasarruf 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 -10 Cari Hesap Dengesi Kaynak: IMF D cari açığını belirleyen temel faktörler; ekonomik büyüme, verimlilik artışı, küresel rekabetçilik gücü, elverişli yatırım ortamı, finansal piyasa büyüklüğü ve doların küresel para olarak üstlendiği roldür. 10 Küresel ticaret ve sermaye hareketlerinde yaşanan dengesizlik giderek ABD üzerinde yoğunlaşmaktadır. ABD cari açığı 2010 itibariyle 470 milyar dolar olmuştur. Bu miktar GSYH‟nin yüzde 3,2‟sine eşittir (IMF; 2011). Cari açığın finansmanı için, her iş günü, en az 2 milyar dolar dış dünyadan sermaye girişine ihtiyaç duyulmaktadır. Üstelik ABD, dış dünyada her yıl ortalama 0,3 ila 0,8 trilyon dolar civarında yatırım yapmaktadır. Toplam finansman ihtiyacı günlük 6 milyar dolar gibi astronomik bir rakama ulaşmaktadır (Bergsten, 2007: 20–22). Geçmiş dönemlerde yaşanan krizlerle (1971–73, 1978–79, 1985–87, 1994– 95) kıyaslandığında ABD ekonomisinin kırılganlığı artmıştır. 80‟li yıllarda yaşanan krizlerde ABD kreditör konumdaydı ve ciddi miktarlarda doğrudan yatırım çekebiliyordu. 90‟lı yıllarda dışarıdan borçlanmasının temel nedeni verimli yatırımlardaki artıştan kaynaklanmaktaydı. 2000‟li yıllardan sonra ise tüketimi, konut yatırımlarını ve cari açığı finanse etmek amacıyla borçlanmaktadır. 2000‟li yıllarda ABD‟ye yıllık ortalama net 200 milyar dolar civarında doğrudan yabancı sermayeli yatırım gelirken, son yıllarda ABD net doğrudan yatırım ihracatçısı konumuna gelmiştir. Bu trend mevcut dengesizlikleri besleyerek gelecekte daha büyük problemlere zemin hazırlama potansiyeline sahiptir. Cari açığın doğrudan yabancı sermaye yatırımı gibi sağlam kaynaklardan ziyade neredeyse tamamının borçlanmayla finanse edilmesi ABD ekonomisini muhtemel tehditlere karşı daha kırılgan yapmaktadır. Ayrıca, doların küresel bir para olma tekeli ilk kez ciddi bir rakiple karşı karşıyadır. Avro bölgesinin kısmen dengeli ekonomik yapısı Avro‟ya olan uluslararası güveni her geçen gün arttırmaktadır. Avro bölgesinin ekonomik büyüklüğü ABD‟nin gerisinde kalmakla birlikte, ticaret hacmi ve döviz rezervleri açısından daha büyüktür. Son yıllarda avro cinsinden bonolara, dolar cinsinden bonolardan daha fazla uluslararası talep gelmektedir. ABD finans piyasası (48 trilyon dolar), Avro bölgesi finansal piyasasından (27 trilyon dolar) daha büyüktür. Ancak, Avro bölgesi piyasası ABD piyasasına göre iki kat daha hızlı büyümektedir. Küresel çapta 14 trilyon dolar civarında dolara bağlı varlık olduğu hesaplanmaktadır. Bu varlıklar herhangi bir zaman diliminde bir başka para birimine dönüşebilecek özelliktedir (Bergsten; 2007). Doların değerinde ciddi yıpranma ihtimalinin 11 bulunduğu bir ortamda, güvenli bir alternatifin olması dolara bağlı varlıklar piyasasında aşırı oynaklık yaratabilecektir. ABD cari açığının büyümesinin bir sonucu olarak yabancıların ABD kredi piyasası ve sermaye piyasası enstrümanlarındaki payı artmıştır. 1970‟de kredi piyasasındaki payı sadece yüzde 2 iken bugün bu oran yüzde 14‟e yükselmiştir. Benzer gelişme sermaye piyasasında da yaşanmıştır. 1990‟larda yabancıların sermaye piyasası varlıklarındaki payı yüzde 4 iken, bugün yüzde 12‟ye yükselmiştir (Dimitri; 2006). Küresel sermayenin ABD‟ye yönelmesinin altında yatan en temel neden, cazip ve zengin bir finansal piyasaya sahip olmasıdır. Özellikle, Asya bölgesinde Japonya‟da faizlerin sıfıra yakın olması, Çin‟de sermaye piyasasının yeterince gelişmemiş, zengin enstrümanlardan yoksun ve getiri oranlarının düşük olması gibi nedenler biriken tasarrufların ABD‟ye yönelmesine yol açmaktadır. Mevcut düzeyinde bile kalsa ABD cari açığı kendi ekonomisi ve dış politikası açısından kaygı verici riskler taşımaktadır. 2006‟da, ABD‟ye yönelen fonların yüzde 50‟ye yakını orta doğu kökenli petrol ülkelerinden gelmektedir. Ayrıca, ABD hazine bonolarına gelen talebin yüzde 60‟ı (ağırlıklı olarak merkez bankaları olmak üzere) resmi müşterilerden oluşmaktadır. Son 20 yıllık dönemde, yabancıların ABD hazine bonolarındaki payı hızla artmıştır. 1985–2005 döneminde hazine borç stoku oluşmasında yabancıların katkısı yaklaşık yüzde 75‟dir. 1985 yılında, hazine bonoları içindeki yabancıların payı yüzde 13,5 iken, 2005 yılında bu oran yüzde 50‟ye yükselmiştir. 2006 itibariyle, ABD hazine bonolarında Japonya‟nın 637, Çin‟in 347 milyar dolarlık varlığı bulunmaktadır. Bu trend, ABD‟yi gerek iç açıkların gerekse dış açıkların finansmanında dışarıya daha fazla bağımlı yapmaktadır. Her ne kadar mevcut borç düzeyi şimdilik makul standartlarda görünse bile, orta vadede -mevcut açık düzeyinde ilave artışlar olmasa bile- hızla yükselme ihtimali bulunmaktadır (Bergsten, 2007: 15–17). 1.3. Küresel Dengesizlikler Neden Önemli Bir Sorun Haline Geldi? Aslında çok uzun bir sürece yayılmış olan küresel dengesizlik problemi finansal kriz süreciyle beraber küresel ekonomi gündemine oturmuştur. Özellikle 2010 yılının ikinci yarısıyla beraber Çin ile ABD arasında yaşanan gerginlikler 12 sorunun tekrar küresel ekonomi gündemine gelmesine yol açmıştır. Bu süreçte iki ülke arasında yaşanan problemlere de kısaca değinelim. İhracata dayalı bir büyüme modeli benimseyen Çin, krizin kendini hissettirmeye başladığı 2008 yazından 2010 yılı haziran ayına kadar olan dönemde yuanın değerini yaklaşık 1 dolar=6,83 yuan seviyesinde sabitlemiştir. Sürekli büyümeyi sağlayabilmek için ihracatını belirli bir seviyede tutmak zorunda olan Çin, yuanın değerini düşük tutarak kriz sürecinde tüm ekonomiler küçülürken ihracata dayalı büyümesini sürdürmüştür. Öte yandan yuanın olması gereken değerin altında tutulduğunu iddia eden ABD; bu sayede Çin‟in ihracatına haksız bir rekabet üstünlüğü sağladığını ileri sürmüş, ABD‟nin bu görüşü IMF tarafından da desteklenmiştir. Ancak bu dönemde üretimi/büyümeyi sadece iç talep ile desteklemeyeceğine inanan Çin, yuanın değer kazanmasını ve ihracatının zayıflamasını istememektedir. ABD ise kriz sürecinde yüzde 10 seviyelerine yaklaşan işsizlik ve artan dış ticaret açıkları dolayısıyla yuanın değerinin serbest piyasada belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu çerçevede 130 ABD Temsilciler Meclisi üyesi, Çin‟in “döviz manipülatörü” olarak ilan edilmesini isteyen bir mektubu Hazine Baklanlığı‟na sunmuştur. Ayrıca bir grup senatör de söz konusu durumu, Dünya Ticaret Örgütü nezdinde çözmeyi öneren bir yasa tasarısı hazırlığına başlamıştır. Öte yandan Çin ve ABD dış ticaret kanalının dışında finansman kanalıyla da birbirine bağlıdır. Dünyadaki dolar rezervlerinin büyük bir kısmının yanı sıra; büyük miktarda ABD Hazine Bonosu da Çin‟de bulunmaktadır. Bu karşılıklı bağımlılık göz önüne alındığında; ABD‟nin Çin için önemli bir pazar olduğu, Çin‟in ise ABD‟nin açıklarını kapatmak için kullandığı en önemli dış kaynak olduğu görülmektedir. 13 2. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠKLERĠN DOĞASI 2.1. Küresel Dengesizliklerin Olumlu Yanları Var mıdır? Küresel dengesizlikler ilk bakışta o kadar olumsuz gibi görünmeyebilir. Bu yüzden bu dengesizliklerin arkasındaki faktörlerin açıklanması büyük önem taşımaktadır. Çünkü söz konusu dengesizlikler her durumda ekonomi ile ilgili kötü bir duruma işaret etmeyebilir. Aslına bakılırsa tasarrufların kendileri için en verimli olan yere gitmesi ekonomik açından beklenen bir şeydir. Dolayısıyla küresel dengesizlikler, tasarruf davranışının doğasından, sermayenin getirisindeki farklılıklardan yahut çeşitli yatırım araçlarının likidite sinde veya risk derecesindeki farklılıklardan da kaynaklanabilir. Bu çerçevede dengesizlikler hatta çok büyük olanları dahi kesin bir biçimde kötü olarak nitelendirilemez. Bu yüzden söz konusu dengesizliklerin arkasındaki faktörlerin tam olarak açıklanması gerekmektedir. Kötü bir duruma işaret etmeyen üç benzer dengesizlik durumu düşünelim. İlk olarak tasarruf davranışından kaynaklanabilecek dengesizlikleri ele alalım: Ticaret yaptığı ülkelere göre daha hızlı yaşlanan bir nüfusa sahip olan bir ülkenin, gelecekte iş gücü daralıp emekli sayısı arttığında tasarruflarda meydana gelebilecek azalmalara karşın şimdiden yüksek miktarda tasarruf etmesi ve ödemeler dengesi fazlası vermesi iktisadi olarak anlamlıdır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). İkinci olarak yatırım davranışı açısından olumlu bir dengesizlik durumunu düşünelim: Karlı yatırım imkanlarına sahip olan ve söz konusu yatırımların bir kısmını yabancı fonlarla daha iyi finanse edebilecek bir ülkenin ise dış ticaret fazlası vermesi iktisadi olarak doğru bir davranıştır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). Son olarak portföy davranışını ele alalım: bu örnekteki ülkenin diğer ülkelere göre daha derin ve daha likit finans piyasaları olsun. Bu halde söz konusu ülkenin parasının değerini düşürerek dış ticaret fazlası vermesi beklenir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 3–8). 14 Yukarıda örneklediğimiz her üç durumda da ülkelerin yaşadıkları dengesizlikleri azaltmaya çalışması iktisadi bir davranış değildir. Her üç durumda da dengesizlikler, sermayenin hem dönemsel olarak hem de mekansal olarak optimal biçimde dağıldığına işaret etmektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). 2.2. Küresel Dengesizliklerin Yol Açtığı Riskler Dengesizlikler olumlu bir doğaya sahip olabilecekleri gibi ekonomide görünmeyen bazı bozuklukların da göstergesi olabilirler. Bunun ötesinde dengesizlikler kendi başlarına da ekonomi için büyük bir tehlike unsuru olabilirler. Dengesizliklerin yol açtığı risklere değinelim. Ödemeler hesabı dengesizliklerinin arkasında yatan faktörler “iyi” olarak nitelendirilse bile, bu dengesizlikler olumsuz sonuçlara sebep olabilecek ya da riskleri artırabilecek başka bazı bozukluklarla ilişki içinde olabilir. Örneğin sermaye girişindeki artışların yol açtığı reel döviz kuru değerlenmeleri imalat sanayi üretimini dışlayabilir. Bu durum, özellikle üretim faaliyetini geri çevirmenin fazlasıyla maliyetli hale getiren dışsallıkların bulunduğu zamanlarda “Hollanda Hastalığı1” tipi bir soruna yol açabilir. Öte yandan aşırı iyimserliğin yol açtığı kredi balonlarından kaynaklanan büyük ödemeler bilançosu dengesizlikleri ve reel döviz kuru değerlenmelerinin devalüasyonlarla yavaşlatılması zor olabilir. Devalüasyon döviz kurunun sabit olduğu ve ticaret yapılan ülkelerde enflasyonun düşük olduğu bir durumda çok daha sıkıntılı bir süreç haline gelebilir (Caballero, Farhi, Gourinchas, 2008a; 15–21). Özellikle daha küçük ekonomiler için sermaye girişleri fazlasıyla oynak ve yıkıcı olabilir. Sermaye akışındaki oynaklıklar kendiliğinden gerçekleşen faktörlerden kaynaklanabileceği gibi borç alanların likidite riskini göz ardı etmelerinden de kaynaklanabilir. Büyük ödemeler dengesi açıklarının küresel kriz sürecinde çok maliyetli olduğu görülmüştür. Bu süreçte kriz başında büyük ödemeler 1 Hollanda hastalığı, ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin diğer üretim alanlarından çekilip yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretimin azalmasıdır. 15 dengesi açığı veren ülkelerde daha büyük çıktı açığı görülmüştür (Caballero, Farhi, Gourinchas, 2008a; 15–21). Tüm bu hallerde de yaşanan problemler birbiriyle ekonomideki bozulmalar yoluyla bağlantılıdır. Örneğin ticarete açık sektördeki dışsallıklar “Hollanda Hastalığına” veya döviz kuru yahut likidite riskinin borç alanlar tarafından göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Temel olarak böyle bir durumda uygulanacak olan doğru politika, söz konusu dışsallıkların vergiler yahut sübvansiyonlarla azaltılması ve borç alanların risklerinin, sermaye hareketlerinin basiretli bir şekilde düzenlenmesi veya kontrol altına alınması yoluyla sınırlandırılmasıdır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). Tüm bunlara ek olarak, ülkelerin yüksek cari açıklara ve sermaye akışında büyük dengesizliklere sahip olması özellikle “yıkıcı düzeltmeler” adı verilen sistemsel problemlere yol açabilmektedir. Kriz öncesinde küresel ekonominin karşı karşıya olduğu en temel risklerden biri de ABD‟nin içinde bulunduğu böylesi bir durumdur. Söz konusu dönemde yatırımcıların ABD‟deki varlıklara olan taleplerinin hızla büyüyen dış borç stokunu karşılayamayacağı çok sık gündeme gelen bir konu olmuştur (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). Burada iki düşünce birbiriyle ilişkilidir. Bu tartışma genellikle net varlık pozisyonları ve merkez bankalarının büyük rezerv pozisyonları üzerine odaklanmıştır. Mantık çerçevesinde bakıldığında ise net yerine brüt dış pozisyonların daha fazla önem taşıdığı görülmektedir. Gerçekten de finansal kriz başlangıçta ABD‟nin yükselen piyasalardaki net varlıkları yoluyla değil, ABD firmalarının Avrupa Bankalarındaki varlıkları yoluyla yayılmıştır. Böylesine sistemsel risklerin bulunduğu hallerde uygulanabilecek politikalardan biri, yurtiçi borçluların yabancı para cinsinden aldıkları risklerin sınırlandırılması olabilir. Böylece problemin büyüklüğü veya döviz kuru düzeltmeleri dolayısıyla karşı karşıya kalınabilecek problemler azaltılarak, sorun daha az önemli hale getirebilir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 3–8). 16 2.3. Küresel Dengesizliklerin Temel Sebepleri 2.3.1. Ġçsel Bozukluklar Burada değineceğimiz örnekler de benzerlikler göstermektedir. Örneğin özel tasarrufların yüksek olması her zaman istenen bir durum değildir. Böyle bir durum sosyal güvenlik sisteminin bozuk olması sebebiyle bireylerin çok yüksek düzeylerde tasarruf etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Söz konusu durum Çin‟deki yüksek özel tasarrufların da bir sebebidir. Öte yandan yüksek özel tasarruflar ülkedeki firmaların kötü yönetildiğini de gösteriyor olabilir. Yönetsel problemler sebebiyle firmalar kazançlarının büyük bir kısmını tasarruf ediyor olabilir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 7–9). Öte yandan varlık balonlarının veya abartılı büyüme beklentilerinin yol açtığı düşük özel tasarruf düzeyleri de açık bir biçimde ekonomi için kötü bir duruma işaret etmektedir. Ayrıca siyasi istikrarsızlıkların bir göstergesi olan yüksek kamu borçları, finans sistemindeki rekabet eksikliği ve mülkiyet hakların korunmasına ilişkin zayıf bir hukuk sistemi gibi bazı faktörler de yatırımların büyük oranda düşük gerçekleşmesine sebep olabilir. Tüm bu hallerde de uygulanacak politikaların ödemeler bilançosu dengesizliklilerini ortadan kaldırmaya yönelik olması yerine bahsettiğimiz içsel bozuklukların giderilmesine yönelik olması daha doğrudur. Politikaların içsel problemlerin giderilmesine yönelik olarak uygulanması doğal olarak dengesizlikleri ortadan kaldıracaktır ancak amaç dengesizliklerin ortadan kaldırılması olmamalıdır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 7–9). 2.3.2. Sistemden Kaynaklanan Bozukluklar Özellikle Asya finans krizini takip eden dönemde bir çok yükselen piyasa ekonomisi büyük ödemeler dengesi fazlası vermiş ve yüksek döviz rezervleri biriktirmiştir. Söz konusu rezervler doların uluslararası piyasalardaki önemli rolü ve ABD bono piyasalarının yüksek likiditesi dolayısıyla çoğunlukla dolar olarak tutulmuştur. 17 Bu stratejinin arkasındaki önemli bir sebep, bu ülkelerin ihracata yönelik bir büyüme modeli seçmeleridir. Ülke açısından bakıldığında Özellikle dış borç düzeyi düşük ise bu büyüme modeli gayet akılcı görünmektedir. Ancak bu durum bu ülkeler dışında kalan ülkelerin zararınadır ve dünya ticaretinin büyük bir bölümünü oluşturan ülkelerin söz konusu büyüme modeline yönelmesi problemin tüm küresel ekonominin problemi haline gelmesine neden olabilir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 11–13). Bu stratejinin ardındaki bir diğer önemli sebep ise sigorta olarak rezerv biriktirilmesidir. Ülke düzeyinde düşünüldüğünde rasyonel görünen bu davranış küresel düzeyde verimli değildir. Çünkü küresel düzeyde düşünüldüğünde; yeni kredi ve swap hatları, reserve-pooling anlaşmaları gibi alternatif sigorta araçları daha verimli işleyecektir. Sistemden kaynaklanan bozukluklara karşı geliştirilen politikaların da tüm sistemi kapsayacak düzeyde uygulanması gerekir. Yukarıda verdiğimiz ilk örnekte problem, döviz kurunun eksik değerlenmesini kısıtlayacak uluslararası bir mekanizma aracılığı ile ele alınabilir. Buna karşın uluslararası düzeyde ülkeler üzerinde yaptırımlar öngören böylesi bir mekanizmanın oluşturulması ve kabul ettirilmesi geçekten zor bir iştir. İkinci durumda ise politika uygulaması küresel ölçekte likiditeye erişim imkanlarını arttırmalı ve ülkelerin kendilerini güvence altına almak için rezerv biriktirme isteklerini azaltacak teşvikleri desteklemelidir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 11–13). 18 3. BÖLÜM: KÜRESEL KRĠZ DÖNEMĠNE KADAR KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU 3.1. Kriz Öncesi Döneme Genel BakıĢ Kriz öncesi dönemde küresel dengesizliklerin seyrini açıklamak temelde kolay gözükmektedir: bu çerçevede dengesizliklere bakmak, bozulma ve riskleri belirlemek yeterli gibi durmaktadır. Ancak pratikte iki temel sebep dolayısıyla bunu gerçekleştirmek o kadar kolay değildir. İlk sebep küresel dengesizliklerin doğasının zaman içinde değişim göstermesidir. Çünkü küresel dengesizlik problemini açıklayan faktörler ve oyuncular farklı dönemlerde önemli ve birbirinden farklı roller üstlenmiştir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 17–21). Elimizdeki bulgular ışığında finans krizi öncesi dönemde yaşana küresel dengesizlikleri üç farklı zaman diliminde ele alınabileceğini göstermektedir. bu dönemler 1996-2000, 2001- 2004 ve 20052008‟dir. Söz konusu dönemde ana ülkelerin veya ülke gruplarının açık ve fazlaları tabloda görülmektedir. İkinci olarak dengesizliklerin iyi ya da kötü karakterli olup olmadığını ve bozukluklar üzerinde oynadıkları rolü belirlemek pratikte çok zordur. Zaten dengesizliklerin doğasına ilişkin olan bu zorluklar literatürde halen devam etmekte olan tartışmaların da temel sebebidir. Dengesizliklerin doğasının belirlenmesine ilişkin söz konusu zorlukları göstermek için Çin‟in durumu iyi bir örnek olabilir. Yüksek bir tasarruf oranı, yüksek büyüme ve büyük bir ödemeler dengesi hesabı fazlası olan Çin yapılan çeşitli açıklamalara bir göz atalım. Çin‟deki söz konusu durumu açıklamak için öne sürülen ilk görüş ülkedeki yüksek tasarruf oranlarının kültürel faktörlerden kaynaklandığını öne sürmektedir. Bu yüksek tasarruf görüşüne göre yurt içindeki düşük talep yüksek yurt dışı taleple ve uygun bir ölçüde değerlenmiş döviz kuru ile telafi edilmelidir. Bu açıklama 19 etrafında ülkede herhangi bir politika değişikliğine gerek yoktur (Smaghi, 2006: 23– 27). Bir diğer açıklama ise ülkedeki yüksek tasarruf oranlarının temel sebebi olarak bir hayli bozuk olan sosyal güvenlik sistemini ve firmaların kötü yönetimini göstermektedir. Bu yaklaşıma göre Çin için doğru politika daha iyi bir sosyal güvenlik sistemi kurması ve firmaların yönetsel açıdan yaşadıkları problemleri giderecek önlemler almasıdır. Böylece tasarruf düşecek ve ödemeler bilançosu dengesi sağlanacaktır (Yu, 2007: 19–20). Bir başka yaklaşıma göre ise Çin‟in fazlaları döviz kurunda bir eksik değerlenmeye ve ülkede aşırı ısınmayı engelleyecek düzeyde yüksek bir tasarruf oranına işret etmektedir. Eğer ihracata açık olan sektörlerde olumlu dışsallıklar söz konusuysa bu birleşimin Çin açısından gayet olumlu olduğu söylenebilir. O halde Çin hiçbir şey yapmamalı mı? Böyle bir şey küresel düzeydeki problemleri artırabilir. Zira tüm dünya ülkeleri Çin gibi döviz kurunun eksik değerlenmesine izin veremeyebilir. Böylesi bir durumun ise adil olmayan bir rekabet ortamına yol açacağı ise açıktır. Doğal olarak diğer ülkeler döviz kurunun aşırı değerli olmasını isteyebilirler (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 11–13). Bu örnekler tek ülkelerin tecrübelerinin tek başlarına ne kadar farklı şekillerde açıklanabileceğini göstermektedir. şimdi dönemsel olarak küresel dengesizlikleri gözden geçirelim 3.2. 1996-2001 Dönemi Yaşanan Asya ve Rusya krizlerine rağmen 1996-2000 yılları arasındaki dönemde küresel ekonomide ve küresel sermaye hareketlerinde hızlı bir büyüme gözlemlenmiştir. Bu dönemde ileri teknoloji ve daha yüksek verimlilik artış hızı beklentilerine bağlı olarak ABD‟de yatırımlar artmıştır. Asya‟da ise Asya Krizi ve Japonya‟da yaşanan uzun süreli resesyon dolayısıyla yatırımlar düşmüştür. 1996 ile 2000 yılları arasında ABD‟nin cari açığının GSYH‟ ye olan oranı tedrici olarak yüzde 1,5‟ten 4,3‟e yükselmiştir. Cari açıktaki söz konusu açık, ABD‟nin yaşadığı yüksek büyüme sırasında yatırımlarda yaşanan keskin artışlar 20 olduğunu göstermektedir. Yatırımlar bu dönemde mali konsolidasyonun etkisiyle yükselmekte olan tasarrufları aşmıştır. Yine bu dönemde doğrudan yabancı yatırımlar ve portföy yatırımları verimlilik artışına bağlı olarak ABD‟ye olan sermaye hareketlerinin yüzde 40‟ına ulaşmış ve tek başına cari açıktan daha büyük hale gelmiştir. ABD varlıklarına olan yüksek talebin sürmesi ile bu dönemde dolar yüzde 18 değer kazanmıştır (Obstfeld, Rogoff, 2007: 41–42). ABD‟de cari açık artarken Japonya‟nın ve yükselen Asya ekonomilerinin (krizden sonraki dönemde) cari fazla verdiği gözlemlenmektedir. Japonya 1997-98 yıllarında 90‟lı yılların başında yaşanan ve yatırımlarda sert düşüşlere sebep olan krizin uzayan etkileri dolaysıyla hala resesyon yaşamaktaydı. Yatırımlardaki söz konusu sert düşüşler bu dönemde ödemeler bilançosu fazlasının artmasına sebep olmuştur. Gelişmekte olan Asya ülkelerinde ise Asya krizini izleyen dönemde yatırımlardaki sert düşüşün ve düşük reel efektif döviz kuru etkisi ile dış ticaret dengesi çok büyük fazla verir hale gelmiştir. Peki bu dönemde küresel ölçekteki söz konusu dengesizlikler “iyi” mi? Yoksa “kötü” mü? Bu dönemde ABD‟deki verimlilik artışına ilişkin olumlu beklentiler tam olarak sağlanmamış ve hisse senedi piyasaları ABD ve diğer ülkelerde önemli ölçüde şişkin hale gelmiştir. Ancak doların değer kazanmasında ve ABD‟de cari açığın giderek büyümesinde esas rolü verimlilikle ilgili değişkenler oynamıştır. Yatırımların Asya‟da düşmesinin altında ise kriz dolayısıyla yaşanan bilanço düzeltmeleri yer almaktadır. Benzer biçimde Japonya‟da da düşük yatırımlar derin resesyonun göstergesi olarak yorumlanmıştır. Japonya‟da yaşanan resesyon, 90‟ların başında ülkedeki gayri menkul piyasasındaki balona karşı uzun vadede başarılı bir politika geliştirilememesi ile yakından ilişkilidir. Sonuç olarak teknoloji patlaması ile ilgili algılar olumlu hale gelmiş olsa da bu sermayenin karlılık algılarındaki değişmelere göre tekrar dağılması dönemdeki dengesizliklerin büyük ölçüde “iyi” olduğunu göstermektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 15–17). 3.3. 2001-2004 Dönemi 2000‟li yılların başında bu görünüm değişmiştir. 2001-2004 döneminde ABD‟nin ödemeler dengesi açıkları Küresel ekonominin yüzde 1,4‟üne ulaşmıştır. 21 Ülkede tasarrufların düşmesinin altındaki en önemli faktör kamu tasarruflarında meydana gelen büyük bozulmadır. 1996–2000 döneminde zaten azalmaya başlayan Özel tasarruflar ise firma tasarruflarının artmasıyla beraber büyük ölçüde istikrarlı bir seyir izlemiştir. Bir çok ekonomistin de kabul ettiği gibi nüfusun giderek yaşlanması ve sağlıkla ilgili harcamaların giderek artması halinde mali dengelerde büyük yapısal bozulmalar olması istenmeyen bir durumdur. Buna ek olarak, yükselen ev fiyatlarına karşın, borçlanıldığını gösterir biçimde hanehalkı tasarruflarında yaşanan düşüş ve varlık fiyatlarının yükselmesi ayrıca önemli bir problem olarak düşünülmüştür (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 17–20). Dot-com balonu ve gelişmiş ekonomilerdeki resesyonun etkisiyle küresel dengesizlikler 2001‟de bir miktar azalmışsa da 2002‟den itibaren tekrar artmaya başlamıştır. ABD ekonomisi hala baskın olarak açık veren ülke konumunu koruyor olsa da bu dönemde cari açığa sebep olan etkenler daha farklıdır. Bir önceki döneme göre ABD‟de yatırımlar azalmıştır ancak bütçe dengesi bozulduğu için kamu tasarruflarında çok büyük bir düşüş yaşanmıştır. 2004 ile 2004 yılları arasında ABD‟de kamu tasarrufları GSYH‟nin yüzde 5‟inden daha fazla düşmüştür. ABD‟nin dış finansman koşullarına bakıldığında, bu dönemde portföy değerlerinin ve doğrudan yabancı sermaye girişlerinin önemli ölçüde yavaşladığını ve ABD bonolarının büyük bölümünün yabancıların elinde olduğunu görmekteyiz (özellikle Hazine varlıklarının ve firma bonolarının). Söz konusu alımların toplam sermaye girişinin yüzde 20‟den fazlasına denk gelen kısmı resmi yatırımcıların eline geçmiştir. Bu miktar ABD‟nin cari açığının yüzde 40‟ına denk düşmektedir. Ayrıca 2002‟nin başlarında zirve yapan dolar da dönem boyunca değer kaybetmiştir. Fazla veren kısımda tabloda da görüldüğü gibi daha çok ülke bulunmaktadır. Bu dönemde gelişmekte olan Asya ve Japonya fazla vermeye devam etmiştir. Petrol ihracatçısı ülkeler de yükselen petrol fiyatları dolayısıyla fazla vermeye devam etmişlerdir. Buna ek olarak bir grup çekirdek Avrupa ülkesinde fazlalar, yatırımlardaki düşüşlerin bir yansıması olarak hızla yükselmiştir. Sermaye hareketlerinin de doğası bu dönemde farklılaşmıştır. Düşük faiz oranları ve zayıflayan dolara karşın, borç hareketlerinin ABD‟nin cari açığını finanse etmekteki göreli önemi artmıştır. 22 ABD‟deki kamu açıkları ve düşen özel tasarruf oranlarını göz önüne aldığımızda bu dönemdeki dengesizliklerin “kötü” olduğunu söyleyebiliriz. Fazla veren tarafta ise yine daha karmaşık bir durum göze çarpmaktadır. Gelecekteki fiyat dinamikleri ile ilgili belirsizlikler, petrolün tükeneceği olgusu ve artan yatırımlar için katlanılacak düzeltme maliyetleri gibi konular etrafında değerlendirildiğinde petrol ihracatçılarının cari fazlasındaki artışlar mantıklı görünmektedir (Blanchard, MilessiFerretti, 2009: 17–20).Çekirdek Avrupa ülkelerinde görülen fazlalar ise yatırımların; ödemeler dengesi açıklarının yükselmeye başladığı çevre Avrupa ülkelerine doğru yeniden dağıldığına işaret etmektedir. Bu dönemde gelişmekte olan Asya‟da yatırımlar, eksik değerlenmiş reel efektif döviz kuru ile beraber zayıf seyrini sürdürmüştür. 3.4. 2005-2008 Dönemi 2005 yılı ile küresel kriz arasında dünya ekonomisi patlamalı bir ekonomik aktivite ve özellikle yüksek cari açıklara sahip olan gelişmiş ülkeler arasındaki uluslararası sermaye hareketleri tarafından karakterize edilen bir döneme girmiştir. Krizden hemen önceki bu yıllarda düşük tasarruf ve yüksek yatırımla ilişkili varlık balonları giderek önem kazanan bir faktör haline gelmiştir. Açık veren ülkeler tarafında, düşük tasarruf etmeye devam eden ABD‟nin yanına; İrlanda, İspanya ve İngiltere gibi bazı Avrupa ülkeleri de katılmıştır. Fazla veren ülkeler tarafında ise Çin‟de yurt içi yatırımlardan bile çok daha hızlı bir şekilde büyüyen tasarrufların etkisiyle artan cari fazla dikkat çekmektedir. Öte yandan yükselen petrol fiyatları da petrol üreticisi ülkelerin cari fazlasında balonlara yol açmıştır. Almanya ve Kuzey Avrupa ülkeleri (Çekirdek Avrupa Ülkeleri) fazla vermeye devam ederken, gelişmekte olan Asya ve Japonya‟da yükselen petrol fiyatları dolayısıyla cari fazla ılımlı seyretmiştir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 20–21). Bu dönemde borç akımlarının oynadığı anahtar rolle beraber sermaye hareketleri önemli ölçüde artmıştır. Resmi yatırımcılar ABD hazine bonolarını çok büyük miktarlarda almaya devam etmiştir. Öte yandan özellikle Avrupa‟daki finansal kuruluşlar ABD firma bonolarını büyük miktarlarda almaya devam etmiştir. 23 Büyük cari açıklar verdiğini daha önce de ifade ettiğimiz İrlanda, İngiltere ve İspanya gibi Avrupa ülkelerinde reel döviz kurunun aşırı değerlendiği bir süreç yaşanmıştır. Söz konusu açıklar temel olarak yatırımlarda yaşanan patlamadan kaynaklanmıştır. Yatırımlarda yaşanan bu patlamada ise inşaat sektörü özellikle büyük rol oynamıştır. Öte yandan azalmakta olan özel tasarruflar bu dönemde ekonomik canlanmanın da yardımı ile kamu tasarrufları tarafından telafi edilmiştir. Büyük sermaye hareketleri açık veren bir çok ülkenin dış kaynak ihtiyacını sağlamış ve büyük açıkların finansmanını daha kolay hale getirmiştir. 2008 yılı ile beraber finansal kriz daha fazla ağırlaşmıştır. Sınır ötesi sermaye hareketleri yılın ikinci yarısıyla beraber hızla düşmüş ve yıl sonu itibariyle küresel ekonomi resesyona girmiştir. Ancak 2008 yılı boyunca tüm küresel dengesizlikler azalmamıştır. Bunun arkasındaki ana etken ise petrol fiyatlarındaki artış olarak gösterilmiştir. ABD‟de ithalat reel olarak azalmış ve petrol dışı ticaret dengesinde önemli bir düzelme sağlanmıştır. Ancak petrole fazlasıyla bağımlı olan ABD‟de ödemeler dengesi sadece sabitlenebilmiştir. Çin dışında hemen petrol ithalatçısı ülkelerde ödemeler bilançosu dengesi kötüleşmiştir. Bu dönemde petrol ihracatçısı ülkelerin cari fazlaları 800 milyar doların üstüne çıkmıştır (IMF, 2011: 70–74). 2008 yılının sonlarına doğru, büyümede, döviz kurunda, varlık fiyatlarında ve emtia fiyatlarında yaşanan çarpıcı değişiklilerin ardından krizin ödemeler bilançoları üstündeki etkilerinin tamamı 2009 yılında hissedilmiştir. 2009 yılı nerdeyse tüm dünyada ödemeler bilançolarında keskin düzelmelerin görüldüğü bir yıl olmuştur (IMF, 2011: 70–74). Peki bu dönemde yaşanan dengesizlikleri nasıl değerlendireceğiz? İyi mi? yoksa kötü mü? Geniş bir açıdan bakıldığında bu dönemde yaşanan gelişmeler küresel krize yol açan “finansal fazlalıklar” olduğunu göstermektedir. Açık tarafında, ABD‟de yaşanan dengesizliklerin büyük ölçüde kötü olduğu kabul edilebilir. Bu dönemde dolardaki değer kaybına bağlı olarak cari açıkta bir düzeltme beklenmekteydi ancak bu durum daha yüksek benzin fiyatları ve emtia fiyatları tarafından telafi edildi. Avrupa‟daki cari hesap açıkları ise “iyi” başlayıp “kötü”ye dönüşen dengesizliklere bir örnek teşkil etmiştir. Bu durum özellikle cari hesap açıklarının GSYH‟ye oranının çift haneli değerlere ulaştığı ülkelerde görülmüştür (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 20–21). 24 Öte yandan fazla veren tarafta petrol ihracatçısı ülkelerde giderek büyüyen cari fazlalar büyük ölçüde artan petrol fiyatlarının doğal bir yansıması olarak kabul edilebilir. Aynı zamanda bu fazlalar eksik değerlenmiş döviz kurunun etkisi ile daha da yükselmiştir (bir çok petrol üreticisi ülke parasını 2002‟den bu yana sürekli değer kaybeden ABD dolarına bağladığı için). Çin, Almanya ve petrol ihracatçısı ülkelerde ise hem yatırımlar hem de tasarruflar artmıştır. Bu ülkelerde tasarrufların artışı yatırımların artış hızının çok üstünde olduğundan ödemeler dengesi fazlası görülmüştür. Dönem boyunca Çin‟de ve petrol ihracatçısı ülkelerde ise reel efektif döviz kurunun aşırı değerlendiği gözlemlenmiştir. Avrupa‟da fazla veren ülkelerde ise reel efektif döviz kuru genellikle istikrarlı seyretmiştir. 3.5. Kriz Öncesi Dönemde Uygulanan Politikalar IMF uzun zamandan bu yana küresel dengesizlik probleminin üzerinde durmaktadır. IMF, 2006‟da Çin, Euro Bölgesi ülkeleri, Japonya, Suudi Arabistan ve ABD ile beraber yürüttüğü “Küresel Dengesizlikler Üzerine Uluslararası Müzakereler” de dünya ekonomisinde büyüme sürdürülürken küresel dengesizliklerin azaltılmasına ilişkin ortak bir çalışma yapılmasını gündeme getirmiştir. Bu çalışmada her bir katılımcı ülke daha önce kendi aralarında tartıştığı politika önerilerini sunmuştur (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23). ABD‟de özel tasarrufların artırılması, bütçe açıklarının düşürülmesi, Çin‟de ise özel tüketimin artırılması ve döviz kurunda düzeltmeler yapılaması üzerine odaklanan söz konusu planlar 2007 yılı ilkbaharında sunulmuştur. Söz konusu planlar çerçevesinde Suudi Arabistan‟a iç talebi ve büyümeyi artıracak politikalar uygulaması önerilirken, Euro Bölgesi Ekonomileri ve Japonya‟ya özellikle dış ticarete açık olmayan sektörlerdeki üretimin verimliliğini artıracak yapısal reformları hayata geçirmeleri önerilmiştir. IMF‟nin görevi yapılan bu çalışmaları koordine etmek ve yönetmenin yanı sıra sunulan politikaların tutarlılığını ve verimliliğini sağlamak olarak belirlenmiştir. IMF‟nin bu planlar hakkındaki görüşleri söz konusu çalışmaların önerilenlerin gerisinde olduğu şeklindedir. IMF ülkelerin doğru bir yolda ilerlediğini belirten IMF‟ ye göre söz konusu politika önerileri tam olarak uygulanabilmiş olsaydı hem küresel 25 büyüme daha dengeli olurdu hem de küresel dengesizlikler daha az olurdu. Çok taraflı müzakerelerin ardından 2007 ve 2008 yıllarında IMF, özellikle İspanya ve Baltık ülkelerindeki yatırımlarda ve varlıklardaki patlamalara ilişkin endişelerini dile getirmiştir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23). 26 4. BÖLÜM: KRĠZDE VE KRĠZ SONRASI DÖNEMDE KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNU 4.1. 2009 Krizi ve Azalan Küresel Dengesizlikler Geçtiğimiz on yıllık süre içinde yaşanan küresel dengesizlikler ve 2009 Küresel Finans Krizi yakından ilişkili iki olgudur. Her iki olgunun da kaynağı olarak; 2000‟li yıllarda bir çok ülkede takip edilen politikalar ve ABD ile küresel piyasalarda uygulanan bu politikaların aktarım mekanizmalarını etkileyen bozulmalar gösterilmektedir. Fed‟in para politikası tutumu, kredi piyasasındaki bozulmalar, küresel reel faiz hadleri ve finansal inovasyon ABD‟yi küresel finans krizinin merkezi haline getirirken, Çin gibi ülkelerin uyguladığı döviz kuru ve diğer ekonomi politikaları ABD‟nin dış piyasadan ucuz bir şekilde borçlanabilmesini sağlamıştır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23). Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan piyasalar ve dolayısıyla küresel ekonomi, 2000‟lerin başından 2007‟deki finansal kriz dönemine kadar güçlü bir performans göstermiştir. Bu dönemde ekonomik büyüme genellikle kuvvetli, enflasyon ise düşük seyretmiştir. Uluslararası ticaret ve özellikle finansal akımlar artmıştır. Tüm gelişmekte olan piyasalarda geniş çapta ilerleme kaydedilmiştir. Söz konusu olumlu havaya karşın zamanla üç önemli sorun ortaya çıkmıştır. İlk olarak ABD‟nin de içinde bulunduğu bir çok ülkede gayrimenkul fiyatları büyük hızla artmaya başlamıştır. İkinci olarak yine içinde ABD‟nin olduğu bir çok ülkede dış ticaret açıkları hızla artmaya başlamıştır. Üçüncü olarak kaldıraç işlemleri (Leverage) büyük ölçüde artmaya başlamıştır. Küresel dengesizlikler kaldıraç işlemlerindeki artışın (Leverage) ve emlak piyasasındaki balonların ana sebebi olmasa da Küresel Krizin önemli bir belirleyicisi olmuştur. Bununla beraber küresel dengesizlikler ve küresel kriz arasında kesin bir bağlantı olup olmadığına ilişkin tartışmalar devam etmektedir. Bir yaklaşıma göre 27 küresel dengesizlikler ile küresel finans krizi arasında her hangi bir bağlantı bulunmamaktadır. Bu fikri savunanlara göre küresel kriz özellikle ABD‟deki finansal piyasalardaki düzenleme başarısızlıklardan ve politika hatalarından kaynaklanmaktadır (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 21–23). Bu görüşe karşı olan bir başka grup ise küresel dengesizliklerin belli başlı bazı mekanizmalar yoluyla finansal krizde önemli bir rol oynadığını öne sürmektedir. Örneğin ABD Hazine Eski Bakanı Henry Paulson, Çin ve petrol ihracatçısı ülkeler gibi tasarruf fazlası veren ülkelerin yatırımcıların daha fazla kazanma isteğini arttırarak riskleri doğru değerlendirememelerine yol açtığını ve bu durumun küresel reel faiz oranlarını baskı altına aldığını ileri sürmüştür (Obstfeld, Rogoff, 2009: 29– 31) Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin ve Avrupa Birliği‟nin ihracatçı ülkelerinin cari işlemler fazlası verirken ABD‟nin dev cari işlemler açığı vermesi, küresel kriz öncesi dönemdeki en önemli dengesizlik olarak kabul edilmektedir. ABD‟nin gerek 2004–2007 döneminde büyük oranda açık veren merkezi kamu bütçesi gerekse 2004‟ten 2008‟e kadar yıllık 500 milyar doların üzerinde seyreden cari işlemler açığı, kriz için kırılgan bir ortam hazırlamıştır (IMF, 2011: 81–83). ABD ekonomisinde bozulmalar etkilerini 2006 yılında emlak piyasalarında başlayan dalgalanmalarla ile göstermiştir. Mortgage piyasasında yaşanan söz konusu dalgalanmalar 2007 ile beraber önce kredi sonra da likidite krizine dönüşmüştür. ABD‟nin dünya ekonomisindeki ağırlığının etkisiyle ABD‟deki mortgage krizi küresel bir boyut kazanmıştır. Krizin küresel boyuta ulaşmasıyla birlikte hem cari işlemler açığı olan ülkelerde hem de cari işlemler fazlası olan ülkelerde düzeltme süreci başlamış ve daralan dünya ticaret hacmi ile birlikte küresel dengesizlikler de bir miktar azalma gözlenmeye başlamıştır. Çin ve Almanya gibi cari fazla veren ülkelerin kriz yılı olan 2009‟da cari fazlalarında bir düşüş yaşanırken, Amerika gibi cari açık vermekte olan ülkelerde de cari açıklar düşmüştür (IMF, 2011: 15–17). 2009 Yılında Türkiye „de de cari işlemler açığı düşmüştür. Kriz döneminde cari açıklardaki en dramatik düzeltme büyük bölümünü petrol ihracatçısı ülkelerin oluşturduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika 28 Ülkelerinde yaşanmıştır. Krizle beraber hızla gerileyen petrol fiyatlarının bu düşüşün en önemli sebebi olarak gösterilmiştir. Kriz Sonrası dönemde ise tekrar artış trendine dönen küresel dengesizlikler. 2010 yılının ağustos ayında tekrar küresel ekonominin gündemine oturmuştur. Bu dönemde Yuan‟ın düşük değeri sebebiyle ABD ile Çin arasında gerginlikler yaşanmıştır. Küresel dengesizliklerin krizin temel sebebi olduğu konusu üzerinde bir görüş birliği olmamasına karşın bu tip dengesizliklerin ekonomideki kırılganlıkları artırarak krizlere uygun bir ortam yarattığı bir gerçektir. Bu noktada küresel dengesizliklere ilişkin tartışmaların önemini korumaya devam edeceği açıktır. 4.2. Küresel Dengesizlik Sorunu Ġle Küresel Kriz Bağlantılı mı? Kürsel dengesizliklere ilişkin bir önemli soru da bu dengesizliklere ile 2009 krizi arasında bir bağlantı olup olmadığıdır. Bir önceki bölümde kısaca değindiğimiz bu konuyu bu bölümde biraz daha detaylı olarak ele alacağız. Küresel krize ilişkin olarak yapılan bir çok çalışmada finansal düzenleme çalışmalarındaki başarısızlıklar ortak bir nokta olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu başarısızlıklar küresel ölçekte dikkat çekmiş ve G-20 ülkeleri bankacılık sistemi için yeni standartlar geliştirilmesi hususunda kararlı adımlar atmıştır. Buna ek olarak dünyanın dört bir yanında hükümetler finansal krizle başa çıkabilmek için içinde bulundukları yaklaşımları tekrar gözden geçirmişlerdir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 8–11). Finansal düzenleme ile ilgili söz konusu çalışmaların ötesinde iktisat yazınında önemli bir yeri olan bir grup akademisyen de küresel krizle ilgili olarak bir başka noktaya dikkat çekmeye çalışmıştır. Bahsettiğimiz bu nokta ise küresel kriz sürecine kürsel ölçekteki dengesizliklerin neden olabileceği noktasıdır. Bu görüşe göre küresel dengesizlikler 2009 krizinde anahtar bir rol oynamış olabilir. Örneğin Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulu üyelerinden Lorenzo Bini-Smaghi krizin etkilerinin en etkin olduğu dönemden kısa bir süre sonra küresel dengesizlikler ile finansal krizin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu söylemiştir (Smaghi, 2008: 36– 38). 29 Kriz sebebiyle yaşanan durgunluk yüzünden ABD‟de ticaret açığı, petrol ihraç eden ülkelerde ise ticaret fazlası düşmüştür. Buna karşın ABD‟de ticaret açığı büyük kalmaya devam etmiş ve söz konusu açığın temel sebepleri çok büyük bir değişikliğe uğramamıştır. Bu yüzden, eğer daha önce bahsettiğimiz argümanlar doğru ise küresel dengesizlikler, küresel ekonomi politikalarını belirleyenlerin asla göz ardı etmemesi gereken bir gerçektir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 18–19). 4.2.1. Net Finansal Akımlar Küresel dengesizliklerle kriz arasındaki bağlantının incelenmesinde ilk etapta korelasyon ile nedenselliğin birbirinden ayrılması gerekmektedir. Küresel krize yol açan bazı etkenlerin aynı zamanda küresel dengesizliklerin de artmasına sebep olduğuna ilişkin şüpheler çok azdır. Mesela kriz döneminde özellikle zayıf finansal düzenlemeler dolayısıyla mortgage piyasasında kredi almak çok kolaylaşmıştır. Bu durum ev fiyatlarındaki yükselişin devam etmesine, ABD ve diğer ülkelerde emlak piyasasında balonlara sebep olmuştur. Söz konusu emlak balonlarının tetiklediği harcama artışları büyük cari işlemler açıklarına sebep olmuştur. Ancak bu durum bir korelasyona örnektir. Kötü finansal düzenlemelerden kaynaklanan rasgele faktör hem küresel dengesizliklere hem de küresel krize yol açmıştır (Obstfeld, Rogoff, 2009: 18–19). Peki küresel dengesizliklerden küresel krize doğru bir bağlantıya örnek verilebilinir mi? Bir görüşe göre küresel dengesizlikler düşük faizlere yol açarak kar iştahını ve finansal aracılık faaliyetlerini sistemin kaldıramayacağı boyutlarda artırmıştır. Bu görüşü savunanlara göre ABD‟nin cari açığı kötü bir şekilde tahsis edilen yabancı paralarla finanse edilmiştir. ABD‟ye olan yabancı sermaye akımlarına finansal krizin bir kaynağı olarak odaklanan bu görüş bazı ekonomistler tarafından doğal olarak kabul edilmektedir. ABD‟de kriz öncesi dönemde cari işlemler açığı tarihte görülmemiş seviyelere ulaşmıştır. Kriz öncesi dönemde ABD‟ye olan sermaye hareketlerinin altında söz konusu büyük cari işlemler açığının finansmanı olduğu gayet açık bir olgudur. Gerçekten de bazı iktisatçılar küresel dengesizliklerin finansal işlemlerin hacminde keskin artışlara sebep olduğunu öne sürmüştür (Obstfeld, Rogoff, 2009: 19–20). 30 4.2.2. Brüt Finansal Akımlar Finansal akımların ABD‟deki cari işlemler açığının artması ile ilgisi olduğuna ilişkin bu görüşlere rağmen hala açıklanma bekleyen bazı problemler söz mevcuttur. Daha yakından bakıldığında cari işlemler açığı kriz öncesi dönemde ABD‟de kriz öncesi dönemde yaşanan cari işlemler açığının bu ülkeye olan sermaye akımlarındaki artışta baskın bir rolünün olmadığı görülmektedir (Whelan, 2010: 8–14). Söz konusu durumun ayırt edilebilmesi için net ve brüt finansal akımların birbirinden ayrılması gerekmektedir. Varlıkların yeniden tahsisini içeren finansal akımlar cari işlemler açığı olmadığı hallerde dahi mevcuttur. Örneğin Fransız vatandaşları ABD‟den 10 milyar dolar tutarında hazine bonosu alırken ABD firmaları Fransa‟ya 10 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım yapabilirler. Bu durumda büyük bir brüt sermaye hareketi vardır ancak ABD ile Fransa arasındaki iki taraflı sermaye hesabına bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görülebilir. Alternatif olarak iki taraflı cari işlemler açığı ABD‟nin Fransa‟ya 10 milyar dolar yerine 5 milyar dolar yatırım yapması halinde görülebilir (Whelan, 2010: 8–14). Daha önce bir çok iktisatçının da belirttiği gibi 1990‟lı yılların ortalarından bu yana finansal küreselleşme hızla artmıştır. Finansal kısıtlamaların giderek hafiflemesi ile beraber tüm dünyada yatırımcılar artık yatırımlarını ulusal piyasalarının dışında daha fazla yapmaya başlamışlardır. Böylece finansal akımlarda çok büyük artışlar görülmeye başlanmıştır. Küresel kriz öncesindeki dönemde ABD için, finansal küreselleşme ile ilişkili brüt sermaye akımları cari işlemler açığı ile ilişkili net değişimlerden önemli ölçüde fazlaydı. 2002 ile 2007 yılları arasında ABD‟nin dış yükümlülüklerinin GSYH‟ye oranı yüzde 83‟ten yüzde 147‟ye ulaşmıştır. Ancak söz konusu miktarın yalnızca üçte biri ABD vatandaşlarının dünyanın geri kalanına olan borçları ile açıklanabilmektedir. Geri kalan kısım ise finansal küreselleşmeden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla 2002‟de yüzde 63 olan ABD‟deki dış varlıkların GSYH‟ye oranı 2007‟de yüzde 131‟e ulaşmıştır. Görülmektedir ki ABD 90‟lı yıllar boyunca dış ticaret açığı vermeseydi bile bu ülkedeki finans piyasalarına girmeye devam edecekti. ABD‟nin cari işlemler açığı ile küresel kriz arasında zayıf bir 31 bağlantı olduğunu açıklamak için iki belirgin örnek üzerinde düşünmek gereklidir (Whelan, 2010: 8–14). 1. Avrupa: Obstfeld ve Rogoff ABD‟nin zehirli varlıklarının yabancı banklar tarafından satın alınmasını tartışmışlardır. Obstfeld ve Rogoff söz konusu alımları ABD‟nin cari işlemler açığının finanse edilebilmesi için hazır bir kaynak olarak tanımlamışlardır. Buna karşın küresel finans krizinin ilk ayları Avrupa bankalarının söz konusu süreçte temel bir rol oynadığını göstermiştir. Bu bankaların büyük çoğunluğu söz konusu zehirli varlıkların doğasının açığa çıkmasıyla ciddi bir finansal problem içine girmişlerdir. Bu durumun ABD‟nin sorunlarını tüm Avrupa‟ya yayan bir ana mekanizma olduğu söylenebilir (Obstfeld, Rogoff, 2009: 6– 7). Ancak bu dönemde ABD ile AB arasındaki cari işlemler açığının görece dengeye yakın olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ABD‟nin cari açığı sadece Avrupa ile değil tüm dünya ile dengede dahi olsa Avrupa‟daki bankalar söz konusu zehirli varlıkları satın almaya devam edebilir gibi görünmektedirler. 2. Çin: Avrupa örneğinin aksine kriz süreci boyunca ABD Çin‟e karşı en büyük cari işlemler açığı vermiştir. 2007 ile beraber söz konusu açık 300 milyar dolara yaklaşmıştır. Söz konusu meblağ yaklaşık olarak ABD GSYH‟ sinin yüzde ikisine tekabül etmektedir. Teorik olarak söz konusu açığın Çin tarafından alınan zehirli varlıklarla finanse edilmesi gerekirdir. Ancak gerçekte Çin, bu dönemde büyük ölçüde ABD hazine bonosu satın almıştır. Konuyu özetlemek gerekirse kriz öncesi dönemde ABD‟ye büyük ölçüde net sermaye girişi yaşandığı doğrudur ancak söz konusu sermaye akımlarının küresel kriz ile bir sebep sonuç ilişkisi olduğuna dair çok az kanıt vardır. Cari işlemler açıkları ile ilgili net sermaye girişleri toplam sermaye girişleri içinde küçüktü ve söz konusu cari işlemler açığının en büyük kaynağı zehirli varlıklara yatırım yapılmasına yol açmamıştır (Obstfeld, Rogoff, 2009: 6–7). 32 4.2.3. Sonuç ve Küresel Krize ĠliĢkin Bazı Öneriler Sonuç olarak finansal krize sebep olan temel etkenler aranırken küresel dengesizliklere çok önemli bir rol yüklemek yanlış görünmektedir. Finansal küreselleşmeyle ilişkili büyük miktardaki brüt sermaye girişini finansal krizin tüm dünyaya yayılmasında kesinlikle rol oynamıştır ancak söz konusu sorunun üstesinden gelmek için artık çok geçtir. Ancak cari işlemler açığı ile ilgili net sermaye girişleri finansal krizin belirlenmesi sürecinde küçük bir rol oynamıştır. Ayrıca küresel dengesizliklere yol açan makroekonomik politikaların tersinin uygulanmasının küresel krize sebep olan varlık erimelerinin önüne geçip geçemeyeceği de şüphelidir. Gelecekte uygulanacak makroekonomik politikaların belirlenmesi ile ilgili olarak sürdürülemeyecek varlık balonlarına yol açabilecek fiyat artışlarına dayanan bir çok fikir ortaya konmuştur. Ayrıca gelişmiş bir küresel politika koordinasyonu için hala imkan vardır ve söz konusu koordinasyon küresel dengesizliklerin giderilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Krizi engelleyecek politikaların doğrudan problemlerin kaynağına yönelik olması gerekmektedir. Küresel tasarruf fazlalığı yahut aşırı kar arayışı gibi faktörlere yönelmektense, varlık piyasalarında sorunlara yol açan düzenleme hatalarına odaklanmak daha doğru görünmektedir. Örneğin rating kuruluşlarının başarısızlıkları, yetersiz risk modellerine olan fazla güven yahut finansal kuruluşların sağlıklılığının göstergesi olarak risk ağırlıklı sermaye yapısını ön plana çıkaran düzenleyici yaklaşımların üzerine odaklanmak daha doğrudur (Whelan, 2010: 24– 26). Küresel krizin tekrar ortaya çıkmaması için küresel bankacılı sisteminde bir dizi yeniliğe ihtiyaç duyulmuştur. Sermaye ve likidite düzeylerinin artırılması gerekmektedir. Bankacılar için kara odaklı bonus uygulamalarının kısıtlanması ve kaybetmek için çok büyük (too big to fail) problemine yol açabilecek bankalarla ilgili güvenilir sonuçlar üretilmesi gerekmektedir. Küresel krizin etkilerinin sürdüğü bu günlerde küresel dengesizliklerle ilişkili sorunların bir miktar göz ardı edildiği de düşünülebilir (Whelan, 2010: 24–26). 33 4.3. Küresel Dengesizliklere ĠliĢkin Senaryolar Mevcut dengesizliklerin sürdürülebilirliğiyle ilgili olarak gerek akademik çevreler gerekse uluslar arası kuruluşlar tarafından birçok senaryo üretilmiştir. Dört farklı senaryo yaygın olarak kabul görmektedir. Birincisi, ABD cari açığı sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır, ancak piyasa yumuşak bir düzeltme yapacaktır. İkincisi, cari açık sürdürülemez, piyasa sert düzeltecektir. Üçüncüsü, cari açık sürdürülemez, yumuşatmak için ülkeler arası ortak politika gereklidir. Dördüncüsü, cari açık sürdürülebilir, müdahaleye gerek yoktur. Ticaret ve sermaye hareketleri esas olarak ekonomik kurallar tarafından belirleniyorsa, düzenleyici mekanizma muhtemelen göreli fiyat ve miktar ayarlamalarıyla piyasa oyuncularının tercihleri doğrultusunda hareket edecektir. Bu durumda, politika önlemlerinin küresel ticaret ve sermaye hareketlerinin mevcut şeklinin değişiminde bir rol oynamayacaktır. Piyasa temel olarak döviz ve faiz oranlarındaki değişiklikle düzeltme mekanizmasını işletecektir. Bunun için çok ciddi politika geliştirmeye gerek bulunmamaktadır. Tek şart fazla veren ülkelerin, en azından mevcut düzeydeki faiz oranıyla, ABD varlıklarına yatırım yapmaya devam etmesidir. Bu senaryoya göre, ABD‟de tasarruf oranı artacak, konut piyasasındaki talep azalacak, büyüme potansiyele uygun olarak yüzde 3 civarına düşecek, dolar yüzde 15 değer kaybedecek, iç talep daralacak ve 2015‟e kadar ABD cari açığı yüzde 4‟e düşecektir. Dış borçlar 2015‟e kadar milli gelirin yüzde 55‟ine, uzun dönemde ise yüzde 85‟ine kadar yükselecektir (Duran, 2007: 7–11). ABD‟de bu tür gelişmeler yaşanırken benzer gelişmeler, eş zamanlı olarak, özellikle Asya ekonomilerinde yaşanacaktır. Senaryoya göre, gelişen Asya‟da üretim verimliliği düşecek, iç talep artacak, tasarruf oranı azalacak, döviz kurları yüzde 15 değerlenecek ve ortalama yüzde 5 civarında olan cari fazla 2015‟e kadar yüzde 2‟ye düşecektir. Asya ülkeleri yine ABD açığını finanse etmeye devam edecek, ancak finansmanın boyutu büyümeyecektir. Senaryoya göre, AB ülkelerinden genel olarak sürece katkı sağlayacak bir değişiklik beklenmiyor. Petrol ülkelerinde artan yatırımlar ve tüketim nedeniyle dış talep artacaktır (Duran, 2007: 7–11). 34 ABD‟de temel ekonomik göstergeler hala güçlü gözükmektedir. Uluslararası piyasalarda henüz dolar dışında başka bir dövize kaçış gözükmemektedir. AB ve Japon ekonomileri uzun süren durgunluktan sonra giderek toparlanmaktadır. Ancak, sermayenin yönünü değiştirecek boyutta ve cazip yatırım enstrümanları sunmada yetersiz görünmektedirler. Bazı politik nedenler dışında merkez bankalarının dolar rezervlerini azaltma yönündeki girişimleri dışında genel olarak sert bir hareket beklenmemektedir. Bu göstergeler birçok çevrede düzeltmenin yumuşak ve zamana yayılacağı kanısını güçlendirmektedir (Duran, 2007: 7–11). Piyasanın Sert Düzeltmesi: Sonuçların hangi boyutta ve ne zaman ortaya çıkacağını önceden tam ve doğru olarak kestirmek mümkün değildir. Ancak, ABD‟nin geçmiş tecrübeleri incelendiğinde cari açıkta kayda değer bir düzelme için dolarda ciddi değer kaybı kaçınılmazdır (Bergsten; 2007). Hızlı ve yüksek oranlı bir kur düzeltmesinin dünya geneline yayılmasıyla fiyatlar ve faizler artacak, sermaye piyasaları düşecektir. Dünya ekonomisi yavaşlayacak ve muhtemelen durgunluk trendine girecektir. ABD‟de cari açık muhtemelen yüzde 2 düzeyine çekilecek, faizler hızla yükselecek, fiyatlar artacak ve büyüme yüzde 1 düzeyine inecektir. Doların değerinde yüzde 10‟luk bir düşüş ABD‟de fiyatlarda yüzde 1 oranında artışa yol açtığı tahmin edilmektedir. Mevcut enflasyon düzeyi yüzde 2–3 iken 4–6 civarına sıçratabilecektir. Yüzde 5 düzeyinde olan faizler ise 7–8 civarına yükseltecektir. Daha olumsuz senaryolara göre, belki de çift rakamlı fiyat ve faiz oranları bile gündeme gelecektir. Yüksek risk durumunda ABD‟de firma iflasları yaşanabilecektir. Risk primini yükselmesi finansal piyasalarda varlık fiyatlarının aşırı oynaklığa sürükleyecektir (Bergsten, 2007: 19–22). Sert bir düzeltmenin küresel likiditeyi zayıflatmasından, üretim piyasalarına zarar vermesinden, sermaye piyasalarında uzun süreli bir durgunluğun yaşanmasından ve küresel çapta korumacı eğilimlerin gelişmesi gibi sonuçlar doğurmasından endişe duyulmaktadır. ABD cari açığı dünya milli hâsılasının yaklaşık yüzde 2‟sine eşittir. ABD ekonomisinde meydana gelebilecek bir durgunluk dünyanın diğer ülkelerini ciddi oranda etkileyecektir. Gelişmekte olan ülkeler, başta ABD olmak üzere, büyük ekonomilerde yaşanan durgunluktan olumsuz etkileneceklerdir. Borçlanma imkânları 35 azalacak, risk primleri ve maliyetler artacak, mali dengeler bozulacaktır. Özellikle ağırlıklı olarak ABD ve Çine ihracat yapan ülkeler ile borçlu ve yüksek cari açığı olan ülkeler dalgalanmadan daha fazla etkileneceklerdir. Birçok farklı ülkenin oluşturacakları ortak ekonomi politikalarıyla mevcut dengesizliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bu senaryoya göre, cari açık ve fazla veren ülkelere farklı tedbirler hazırlanmaktadır. Asya ülkelerinde döviz kurlarının tedricen daha fazla esneklik sağlanması, iç tüketimin arttırılması, tasarrufların azaltılması ve finansal piyasaların geliştirilmesi yönünde politikalar uygulayacaklardır. ABD‟de mali konsolidasyona gidilecektir. Bütçe açığının kapatılması için (2012 yılına kadar) harcamalar kısılacak, vergiler arttırılacaktır. Finansal yapının dengelenmesi bir yandan dış borçların azalmasına, bir yandan da iç sabit sermaye stokunun artmasına yol açacaktır. Bu gelişmeler küresel piyasada faiz oranlarını bir miktar azaltacak ve büyüme dünya çapında devam edecektir. Avrupa ve Japonya‟da yapısal reformlara devam edilmesi gerekmektedir. Özellikle üretim ve emek piyasalarında arzulanan reformların yapılması bu bölgelerin rekabet gücünü arttırarak ekonomik canlanma sağlayacak ve ABD‟nin bu ülkelere ihracatını arttıracaktır. Ancak, AB ve Japonya‟da ticarete konu olmayan sektörlerdeki bir iyileşme ABD cari açığının kapatılması için yararlı olabilecek, ticarete konu sektörlerde (tradable) yeni bir rekabet gücü ABD‟nin aleyhine sonuçlar doğurabilecektir. Yine, petrol ve enerji ihraç eden ülkelerde yatırım ve tüketimin arttırılması bu senaryonun da temel varsayımlarından biridir. Ortak politikalarla mevcut dengesizliklerin yumuşatılması açık ve fazla veren ülkelere çeşitli maliyetler yükleyecektir. Bu tür politikalardan sonuç alınabilmesi için her tarafın ortaya çıkacak muhtemel maliyetlere katlanması gerekecektir. Ancak, yüklenilecek maliyetler her durumda piyasanın yıkıcı bir düzeltmesinin meydana getireceği olumsuz etkilerin maliyetinden daha az olacaktır. Bu senaryoda, büyüme oranlarının kısmen düşmesi öngörülse de dünyanın yakaladığı genel iyileşmenin dengeli bir şekilde sürecek olması önemlidir. Bu senaryoya göre, 2015 yılına kadar ABD‟nin cari açığı yüzde 1 düzeyine çekilecek, borçlanma oranı ise yüzde 40 civarında gerçekleşecektir. 36 ABD yatırım fırsatları ve yatırımın karlılığı açısından gelişmiş Avrupa ve Japonya‟dan daha avantajlıdır, hem de birçok gelişen ekonomiden daha güvenlidir. Üstelik ekonomik büyüklük olarak dünyanın en büyüğü olması (dünya toplam hâsılatının yaklaşık üçte birine sahip) ve dünyada ticarete konu menkul değerlerin yaklaşık yarısına sahip gelişmiş bir finans piyasası ile eşsiz üstünlüklere sahiptir (Duran, 2007: 13–14). Dünya çapındaki tasarruf miktarı her geçen gün artmakla beraber aşağı yukarı 8 trilyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yukarıda sayılan avantajları nedeniyle bu miktarın yüzde 10 ila 15‟inin ABD‟ye gelmesi sürpriz olmayacaktır. Yüzde 10‟u bile gelse bugün çok yüksek olarak algılanan ABD cari açığını karşılayacaktır. Dolayısıyla, ABD uluslararası piyasalara cazip finansal enstrümanlar sunduğu sürece cari açığının uzun yıllar finansmanında bir sorun yaşanmayacaktır. Birçok analistin endişesinin aksine finansal piyasalarda ortaya çıkabilecek bir kriz, cari açığın tek başına neden olacağı bir kriz olmaktan ziyade, cari açığı yakın gelecekte elimine etmeye dönük yanlış politikalardan kaynaklanabilecektir (Cooper, 2005: 36–37). ABD hazinesi tarafından yapılan araştırmalarda, yabancıların ABD varlıklarına yaptıkları yatırımların ABD‟de faizleri baskı altında tuttuğuna işaret etmektedir. Bu sonuç doğruysa, endişe duyulması gereken asıl konu, gelecekte yabancıların varlıklarında ilave bir büyümeden veya yabancılara ödenen yatırım giderlerinde bir büyümeden ziyade uluslararası sermaye hareketlerindeki bir dalgalanmanın yanı sıra, döviz kurunda meydana gelebilecek bir düzenlemenin özel sonuçları ve bunun yatırımcı davranışlarına etkisi üzerinde yoğunlaşmalıdır (Geithner, 2006: 38–42). 37 5. BÖLÜM: KÜRESEL DENGESĠZLĠK SORUNUNA KARġI POLĠTĠKA ÖNERĠLERĠ 5.1. Genel Olarak Küresel ekonomi için önem arz eden bölgelerdeki otoriteler, kamu politikalarının oynaması gereken rol üzerinde bir mutabakata varamamışlardır. ABD‟deki resmi kuruluşlar, sorunların ortadan kaldırması için piyasaları serbest bırakma eğilimindedirler. Öte yandan Asya ülkeleri doların kendi paraları karşısında değer kaybetmesini önleyebilmek için uzun zamandan beri döviz kuruna aktif olarak müdahalede bulunmaktadır. Üçüncü bir yaklaşım da kıta Avrupası ülkeleri arasında görülmektedir. Bu ülkeler düşük reel döviz kurunun yol açabileceği sert bir düzeltmeden çekinmektedirler. Bu bölgede, açık vermekte olan ülkelerde uygulanacak olan mali politikaların iyi etkiler doğuracağı yönünde kuvvetli bir inanış söz konusudur. Politika eylemlerinin uygulanma sırasının belirlenmesi de ayrıca tartışmaya açık bir konudur. Bazı bölgelerde politika eylemleri tartışmaya açık olarak mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uygulanmalıdır. Çünkü söz konusu eylemlerin ertelenmesi daha büyük dengesizliklere yol açabileceği gibi artan risklerin yol açtığı sorunların kontrol altına alınması da giderek zorlaşabilir. Başka bölgelerde ise düzeltmeden kaynaklanan maliyetler (muhtemelen zayıf finansal sistemlerden kaynaklanan) zaman içinde bir mübadeleye gerek duyulduğunu ortaya koymaktadır. Zamanlama düşünüldüğünde söz konusu bölgelerdeki politika yapıcı otoritelerin arasında da farklılıklar görülmektedir. Asya‟da bir çok hükümet içinde bulunduğumuz dönemde piyasadaki baskılara dayanıyor olsa da orta vadede döviz kurunun piyasa tarafından belirlenmesi ile olumlu bir beklenti içinde olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla uygulanacak politikanın seçimindeki temel zorluk, hali hazırda uygulanmakta olan politikalardan vaz geçilmesidir. Söz konusu uygulamalara örnek olarak: piyasa müdahalelerinin ölçeğinin daraltılması, döviz 38 kuru rejimlerinin yeniden düzenlenmesi ve sermaye hesaplarının serbestleştirilmesi gösterilebilir (Whelan, 2010: 17–19). Bireysel olarak uygulamaya konulacak politikaların avantajları ya da dezavantajları üzerinde düşünülmeden önce, sağlanan gelişmelerin bileşiminin getirileri olabileceği göz ardı edilmemelidir. Özellikle ABD‟de uygulanacak bir mali sıkılaşma ülkede iç talebin daralmasını sağlayabilir. Doların diğer ülke paraları karşısında yaşadığı değer kaybının henüz dolar üzerinde bir düzeltmeye yol açamamış olması iç talepteki düşüşle birlikte ele alındığında ABD‟nin cari işlemler açığında kalıcı bir azalma sağlanabileceğini gösteriyor olabilir. Bu durumun çıktıdaki büyümeye getirdiği maliyet her bir ülkede uygulanan para ve diğer politikalara bağlı olarak değişmektedir. Böylesi bir senaryoda, yabancı merkez bankalarının düşük düzeyde satın aldığı ABD varlıklarından kaynaklanan ABD ve küresel piyasalardaki uzun dönemli faiz oranlarındaki istenmeyen düzeltmeler ABD hükümet tahvillerinin arzında meydana gelen azalmalar tarafından telafi edilebilir (Whelan, 2010: 17–19). Aşağıda açıklanan yaklaşım ABD, Asya, ve Avrupa‟da istenmeyen düzeltmeleri ortadan kaldıracak katkıları sağlayacak maliye, döviz kuru ve para politikalarının belirlenmesi ile başlamaktadır. Her bir politika için belirli kısıtlar tanımlanmıştır. Fiyat istikrarı ile tam istihdam gibi iki ulusal hedef arasındaki karşıtlık, söz konusu kısıtlar içinde en çok bilinen örnek olarak gösterilebilir. Tartışma yapısal politikalar için potansiyel rollere göz atılarak tamamlanmaktadır. Söz konusu politikalar Çin ve Hindistan‟ın küresel ekonomiye entegrasyonunda beklide en önemli rolü oynamaktadır. 5.2. Para, Maliye ve Döviz Kuru Politikaları ABD çeşitli yöntemlerle iç talebi kısmayı başarabilir gibi görünmektedir. Bunu için maliye politikasında bir miktar sıkılaşmaya gidilmesi ve özel tasarruf hadlerinde dışsal bir artış sağlanması denenebilir. Her iki yolda da ulusal tasarrufun artacağı açıktır. ABD‟de çıktıyı potansiyel düzeyine yakın tutan dışsal düzeltmeler, ekonominin massetme kapasitesindeki azalmaya ve yabancı mallardan yurt içi mallara yapılan ve piyasa tarafından tetiklenen harcamalardaki kaymalara bağlıdır. Buna ek olarak ABD ekonomisinin potansiyel üretim kompozisyonu yurt içi 39 mallardan ticarete açık mal ve hizmetlere kaydırılmalıdır (Andersen, Johnson, 2004: 16–17). ABD‟nin düzeltme sürecinde yer alan bir diğer vazgeçilmez bileşen de reel döviz kurunda yaşanan değişmelerdir. Söz konusu düzeltmenin bir parçası olarak Japonya ve diğer Asya ülkeleri müdahaleci politikalarını hafifletebilir ve ABD varlıklarını satın almayı bir miktar azaltabilirler. Buna ek olarak bu ülkeler sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırabilir ve daha esnek bir nominal döviz kuruna izin verebilirler. Bu ülkelerin şu anda izledikleri politikalar döviz kurunun göndermesi gereken sinyalleri önlemektedir. Buna ek olarak ABD‟deki uzun dönemli faiz oranlarının düşüklüğü de ülkede harcamalarda yaşanacak bir düşüşü engellemektedir. Ancak kurların aşırı değerli olduğu ülkeler için döviz kurlarında yaşanacak ani değişmelerin yol açabileceği riskler de göz ardı edilmemelidir. Günümüzde Asya dışındaki bir çok ülke kurlarının dalgalanmasına izin vermektedir. Genel olarak bakıldığında kurlara her hangi bir müdahale yapıldığı görülmemektedir. Asya ülkelerinin kurlara yapmış olduğu söz konusu müdahalelerin ışığında, söz konusu müdahalelerin doların efektif değerinde meydana gelen ılımlı azalışlarla ilgili olduğu görülebilir. Bu halde olasılıklardan biri paraları kuvvetlene ülkelerin kendilerine haksızlık yapıldığını düşünmeleridir. Bu durumda söz konusu ülkeler Asya ülkelerinin izlediği politikalara benzer politikalar izleyebilirler. Böyle bir durumda ise küresel dengesizliklerin düzelme süreci zora girecektir (Smaghi, 2006: 30–31). Diğer her şey sabitken sürdürülemez cari açıklar veren ülkelerin tasarruflarını artırması, sürdürülemez fazla veren ülkelerin ise iç talebi canlandırması gerekmektedir. Böylesi hedeflere ulaşmanın bir verimli yolu da maliye politikaları uygulanmasıdır. Kural olarak ABD gibi ikiz açıklara sahip olan ülkeler mali kısıtlamalara gitmelidir. Japonya ve Çin gibi fazla veren ülkelerde de mali genişlemeye gitmelidir. Bununla beraber maliye politikası bazı kısıtlamaları zorunlu kılmaktadır. Örneğin Japonya‟da hem bütçe açığı hem de kamu borcu çok yüksek seviyelerde devam etmektedir. Buna karşın bazı Asya ülkeleri yurt içi talebi artıracak mali önlemlere diğerlerine nazaran daha ılımlı bakmaktadır. ABD‟de hali hazırda uygulanmakta olan maliye politikalarının sürdürülmesi olanaklı görülmemektedir ancak gerekli düzenlemelerin nasıl yapılacağı hala belirsizdir (Smaghi, 2006: 30–31). 40 Euro Bölgesinde ise mali ya da parasal politika önlemlerinden hangisinin tercih edileceğine karar verilmesi daha zor görünmektedir. Cari işlem pozisyonu dengeye yakın görünmekte ve Avrupa Merkez Bankası da dışsal amaçlara öncelik verememektedir. Artan iç talebe karşı maliye politikasının kullanılması, birliğe üye bazı ülkelerin mali pozisyonları dolayısıyla birbiriyle çatışan konumlarda olmaları yüzünden zor görünmektedir. Birlik içinde gerekli mali kriterlere sahip olmayan ülkeler bulunması maliye politikasının uygulanması açısından önemli güçlüklere sebep olmaktadır. Dahası maliye çarpanı görece daha yüksek ihracat eğilimi olan ülkelerde daha düşük görünmektedir. Dolayısıyla Euro Bölgesi‟nde küresel dengesizliklerin giderilmesine yönelik olarak en yi politikalar özel talebi ve potansiyel büyümeyi güçlendirecek yapısal reformlar olmalıdır. İç talebi dengelemenin diğer bir anlamı da cari işlemler açığı veren ülkelerde uygulanan politikalar yoluyla tasarrufların artırılması fazla veren ülkelerde ise azaltılmasıdır. Örneğin ABD‟de tasarruflar uzun zamandan bu yana azalmaktadır. Ancak söz konusu durumla ilgili olarak hangi politikanın uygulanacağı belli değildir. Mesela vergi teşvikleri sadece mevcut tasarrufların yeniden ekonomide yeniden dağılmasını sağlayacaktır. Fazla veren ülkelerde özellikle de Asya‟da amaç daha düşük bir özel tasarruf olacaktır. Japonya‟da ise hane halkı tasarrufları çok düşük düzeyde seyretmektedir ancak söz konusu tasarruf açığı şirket tasarruflarıyla telafi edilmektedir. Asya‟nın diğer bölgelerinde ise hanehalkı tasarruflarının düşmesinin gerektiği anlaşılmış gibi görünmektedir. Bu sonucun bir anlamı hükümetin bankacılık sektörünü hane halkı tüketimi için teşvik etmesi gerektiğidir. Ancak bu güne kadar böylesi çalışmalar çok fazla bir başarıyla sonuçlanmamıştır. Euro Bölgesinde ise yapısal önlemler firma güvenini artırmıştır ve yüksek yatırım düzeyleri yoluyla net firma tasarrufları azalmıştır. Öte yandan İş kayıpları, sosyal programlarla ve kamu emekli maaşları ilgili endişeler gibi olguların hane halkı güveninin düşmesine yol açmasının tüketicilerin tasarruf eğilimleri üzerindeki etkisi açık değildir (Andersen, Johnson, 2004: 23–24). Para politikasının küresel dengesizliklerin ortadan kaldırılmasındaki rolü genel makroekonomik istikrarın sağlanması olarak ifade edilebilir. ABD büyük dış açıklar vermektedir öte yandan ülkede enflasyon düşük seviyelerde seyretmektedir. Yüksek atıl kapasite düzeyleri ve beklenen enflasyonun düşüklüğü para politikasının 41 ABD için hala uygun olduğunu göstermektedir. Ancak düzeltme sürecinden bağımsız olarak ele alındığında ABD‟nin para politikası anahtar bir role sahip olabilir. Örneğin eğer döviz kurlarında ABD mallarına potansiyel çıktının üzerinde bir talebe yol açan ve enflasyonist baskıları tetikleyen bir değişim meydana gelirse, para politikası iç talebin kısıtlanmasında kullanılabilir (Andersen, Johnson, 2004: 23–24). Eğer Euro Bölgesi‟nde düşen dış talep daha düşük bir enflasyona sebep olursa parasal genişleme yararlı olabilir. Öte yandan Asya‟da fazla veren ülkelerde para politikası beklene enflasyon tarafından kısıtlanmış gibi görünmektedir. Japonya‟da fiyat değişimleri hala negatiftir ve nominal politika faiz oranları sıfır düzeyine inmiştir. Asya‟nın diğer bölgelerinde özellikle de Çin‟de parasal genişlemenin aşırı kredi büyümesi, varlık fiyatlarında aşırı yükselme ve fazla yatırım gibi bazı problemlere yol açabileceği endişesi söz konusudur. Öte yandan Döviz kurunu belirli bir seviyede tutmak için yapılan büyük müdahaleler parasal tabanı artırarak risklere yol açabilir (Andersen, Johnson, 2004: 24–26). 5.3. Yapısal Politika Önlemleri Reel döviz kurunda meydana gelen değişmeler ücret ve fiyat düzeltmeleri gibi çoğunlukla yapısal politikalarla çözüm aranan sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyan ülkeler ile ilgili olarak belirtilmesi gereken ilk nokta, bu ülkelerin ister dış dengesizliklere mücadele edebilmek için olsun, isterse yükselen piyasalarla yapılan rekabetin artışından olsun, korumacı bir çözümü tercih etme eğiliminde olduklarıdır. Korumacı politikalar her nerede ve her ne sebeple uygulanılırsa uygulansınlar verimsizdirler. Bu tip politikalara kesin bir şekilde karşı çıkılmalıdır (Andersen, Johnson, 2004: 31–32). Yapısal politikaların bazıları yurtiçi fiyat ve ücret düzeltmelerinin etkilerini hafifletebilir. ABD çok önemli bir düzeltme süreci ile karşı karşıya görünmektedir ama ülke aynı zamanda en esnek ekonomiye de sahiptir. Japonya‟da ise temel gereklilikler, karların azalmasına ol açan sıkı düzenlemelere tabi hizmetlerin serbestleştirilmesi ve ticarete açık sektörlerde firmaların iflasına daha hazırlıklı olunmasıdır. Ancak en önemli yapısal zorluklarla Avrupa‟da karşılaşılacaktır. Daha 42 iyi yapısal politikalar iş gücü piyasasındaki katılıkları, mal piyasalarındaki rekabet eksikliğini ve hükümetin yaptığı aşırı düzenlemeleri hedef alabilir (Andersen, Johnson, 2004: 31–32). ASEAN ülkelerinde bankacılık sistemlerinin ve kar kaybeden firmaların kuvvetlendirilmesi bu ülkelere bir çok fayda sağlamakla kalmamış, aynı zamanda gerekli kaynakların yeniden dağılımını kolaylaştırmıştır. Buna ek olarak tahvil ve bono piyasalarındaki gelişmeler yerel firmaların borçlanma kapasitesini artırabilir. Çin‟de kamu kesiminin ortak olduğu firmaların ve ticari bankaların yönetimi ile ilgili olarak gerçekleştirilen reformlar ekonomik verimliliği artırabilir (Andersen, Johnson, 2004: 31–32). Çin, sermaye hareketlerini devam etmekte olan yapısal reformlar ve finansal serbestleşme ile koordinasyonlu olarak serbestleştirmeyi planlamaktadır. Böyle bir uygulama finansal sistemin kuvvetlenmesine yardımcı olacağı gibi daha esnek bir döviz kuru rejimine geçilmesini de kolaylaştıracaktır. Daha ileri bakıldığında, gelişmekte olan Asya‟da ihracatın büyümeyi sürdüren ve ekonomik kalkınmayı hızlandıran bir etken olarak düşünülmesi gerekmektedir. Asya‟da politika yapıcılar ihracat temelli büyüme stratejilerini belli sebepler çerçevesinde seçmiş olabilirler. Ancak böylesi stratejiler çok uzun zaman kullanılırlarsa dış ticarete açık sektörlere aşırı yatırım yapılırken diğer sektörlere yapılan yatırımların azalması kaynak dağılımını bozabilir. Aslına bakılırsa Çin‟de bazı sektörlere yapılan yatırımların sürdürülebilirliği ile ilgili olarak bir çok soru ortaya çıkmaya başlamıştır. Öte yandan bu güne kadar iç talep tarafından sürüklenen büyüme stratejilerinden edinilen tecrübeler pek fazla umut verici görünmemektedir. Söz konusu başarısızlığın bir sebebi olarak riskleri düzgün bir biçimde dağıtamayan gelişmemiş finansal piyasalar gösterilebilir. Söz konusu problem finansal reformların ne kadar gerekli olduğunun altını çizmektedir (Andersen, Johnson, 2004: 32–33). 5.4. Küresel Dengesizliklere KarĢı Politika Koordinasyonu Küresel dengesizlikleri finans krizin sebeplerinden biri olarak gören G-20 ve IMF gibi bazı otoriteler dengesizliklerin azaltılabilmesi için makroekonomik politikaların koordinasyonunun daha da iyileştirilmesi gerektiğini sürekli olarak vurgulamaktadırlar. 43 Küresel dengesizliklerle ilgili olarak en çok gündeme getirilen olası problemlerin çoğu süregelen dolar krizi riski üzerine odaklanmıştır. Böylesi bir senaryo 2007 öncesi döneme odaklanmaktadır. Söz konusu senaryoda yabancı yatırımcılar bir noktada daha fazla ABD varlığı yaratmayı istemekten vazgeçeceklerdir. Böylece dolar ihtiyacındaki söz konusu azalma cari işlemler açığında bir azalmanın kolaylaşmasını sağlayacaktır. Öte yandan doların hızlı bir şekilde düşeceği bir çeşit ani durak olacaktır ve ABD‟nin borç enstrümanları üzerindeki faizlerin döviz kurundaki değer kaybını telafi edebilmesi için yükselmesi gerekecektir. Bu senaryo uyarınca potansiyel olarak ABD‟nin liderliğinde bir durgunluk söz konusu olacaktır. Söz konusu dolar krizi senaryosu gelip geçici gibi görünse de şu an için böyle bir ihtimal çok olası görünmemektedir. İlk olarak ABD cari işlemler açığındaki ani durak gerçekleşmiş görülmektedir. Ancak bu durum krizin bir sebebi olmaktan çok bir sonucudur. İhracattaki yavaşlamanın geride kalması ve ithalatta meydana gelen keskin daralma ABD‟nin dış ticaret açığının neredeyse 2006‟daki büyüklüğünün yarısı kadar azaltmıştır. Öte yandan sermaye hesabı tarafında ABD‟nin devlet ve özel kesim tahvillerinin alımlarında keskin bir azalma görülmüştür. Öte yandan geçmiş krizde uluslararası sermaye piyasalarının davranış biçimi hakkında bir çok şey öğrenilmiştir. Dolar krizi senaryosunun arkasında vurgulanan mekanizmanın açıklanmasında başarısızlığa uğranmıştır. Yatırımcılar ABD hazinesine hücum etmiştir. söz konusu tahvillerin değeri düşmüş ve dolar değerlenmiştir. Bu durum dolar krizi ile ilgili endişelerin ortadan kalkmasına yardımcı olmuştur. Sonuç olarak ABD‟nin hala artmış olan yabancı borçları ile başa edebildiği kuşkuludur ve ABD‟nin yabancı yatırımlarının getirisinin yabancıların ABD varlıklarından elde ettiklerinden daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu açıklamalar koordinasyon için G-20 ülkelerinin daha büyük bir harcadıkları çabaların yeterli makroekonomik olmadığı biçiminde algılanmamalıdır. G-20 süreci Çin‟i döviz kurunun değer kaybettirmesi ve yüksek tasarruf düzeyini azaltması için gerekli adımları atması yönünde cesaretlendirmiştir. Çin‟de tasarruf oranlarının düşürüle bilmesi için bazı yenilikler yapılabilir. Örneğin 44 Çin, finans piyasalarını modernize ederek tüketicilerin dayanıklı tüketim malları yoluyla tasarrufta bulunmalarının önüne geçebilir. Yahut ülkedeki sosyal güvenlik ağı kuvvetlendirilerek ihtiyat tasarruflarının düşürülmesi sağlanabilir. Atılacak böylesi adımlar önümüzdeki birkaç yıl içinde küresel ekonomi üzerinde olumlu bir etki yaratacaktır. Bundan daha önemli olarak söz konusu adımlar Çin‟deki refahın artmasını da sağlayacaktır. Söz konusu önlemler sadece küresel dengesizlikleri azalttıkları için değil küresel ekonomi için de iyi olduklarından uygulamaya konmalıdır. Söz konusu öneriye paralel olarak kriz sürecinde ABD‟de uygulanan maliye ve para politikalarının hızlı bir biçimde geri çekilmemesi küresel dengesizliklerin azaltılmasında bir miktar etkili olmuştur. Küresel kriz sürecinden tüm dünyadaki bankacılık sistemleri olumsu etkilenmiş ve hemen tüm bankalar daha tutucu bir yapıya doğru kaymıştır. Dünya ekonomisi yaklaşık bir yıl süren bir durgunluğun içine girmiştir. G-20 ülkeleri yaptıkları koordinasyon çalışmalarında ülkelerin finans krizi ile ilgili olarak uygulamaya geçirdikleri önlemleri küresel ekonomiye bir zarar vermeden tedrici olarak azaltılması gerektiğini vurgulamışlar ve alınan önlemler geri çekilirken küresel dengesizliklerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulamışlardır. 45 SONUÇ Dünya üretim ve gelirin küresel çapta yeniden dağılımının yapıldığı ve yeni dengelerin (ve dengesizliklerin) oluştuğu bir süreçten geçmektedir. Küreselleşme süreci fırsatları ve riskleri ülkeler veya bölgeler arasında eşit dağıtmamakla birlikte, tek yanlı da dağıtmamaktadır. Bazı ülkelere ve bölgelere sağladığı avantajlar daha ağır basarken, diğer bazılarının dezavantajları ağırlaşmaktadır. Bu amaçla, trendden en azından olumsuz etkilenmemek ya da daha fazla yarar sağlamak için ülkeler arasında sert bir rekabet yaşanmaktadır (Duran, 2007: 13–15). Küresel çapta ortaya çıkan en bariz dengesizlik mal ve sermaye hareketlerinden kaynaklanan “cari açık” (veya fazla) pozisyonlarında oluşmuştur. Hangi oranda bir cari açığın sürdürülebilir olduğuna ilişkin akademik alanda, politik veya iş âleminde üzerinde uzlaşılan kritik bir değer bulunmamaktadır. Kritik olarak değerlendirilen eşikler çoktan aşılmış ve birçok klasik tez ortaya çıkan durumu analiz etmede yetersiz kalmıştır. Dünyanın bir tarafı krize girerken diğer tarafı “güvenli liman” olma özelliğini yitirmiştir. Fırsatlarla birlikte riskler de küreselleşmiştir. Sermayenin kaynakları çeşitlenmiş, hareket hızı artmış, yönü değişmiştir. Uluslararası piyasaların artan entegrasyonu ülkelerin tek başına uyguladıkları makro ekonomi politikalarının gücünü ve etkisini zayıflatmıştır. Küresel risklere tepki verip sonuç alabilecek bir uluslararası yapı bulunmamaktadır. Ortaya çıkan durum, tek bir pazara doğru hızla ilerleyen dünyada küresel çapta makro politikaları tasarlayacak ve uygulayacak organizasyonları gerekli kılmaktadır (Duran, 2007: 13–15). Küresel ekonomik trendden kâr ve zarar eden ülkelerin ortak bir politika çerçevesinde uzlaşması kolay görünmemektedir. Küresel piyasalarda yaşanan hafif şiddetli finansal türbülanslar tarafları ortak bir politikada uzlaşmaya zorlayabilir. Ortak politikaların uygulanamaması veya yetersiz kalması durumunda, benzer dalgalanmaların sıklığı ve şiddeti artarak küresel trendi hiçbir tarafın arzu etmeyeceği olumsuz bir yörüngeye sürükleyebilecektir. 46 Küresel likidite bolluğu son dönemlerde hemen her ülkede hissedilmiş, kredi maliyetlerinin azalması hane halkı, firma ve ülkelerin kredi (borç) kullanımını arttırmıştır. Risk primleri tarihin en düşük oranlarına inmiş, sermaye, emtia ve konut piyasaları tarihi rekorlar kırmıştır. Kredilerin geri dönüşünde yaşanacak bir aksama veya sermayenin yönündeki bir değişiklik, zincirleme etkisiyle tüm finansal piyasaları derinden sarsabilecek potansiyele ulaşmıştır. Bu denli aşırı dengesizliklerin ve hızlı finansal hareketlerin bulunduğu bir ortamda, piyasalar düzeltme için gerekçe bulmakta zorlanmayacaktır. Dengesizliklerin sonsuza değin sürmesi ekonomi biliminin öngördüğü bir durum değildir. Ortaya çıkan dengesizlikler, zaman içinde ya dışarıdan bir müdahale ile veya piyasanın sert ya da yumuşak düzeltmesiyle bir şekilde dengelenecektir. Ancak, bu denli büyük dengesizliklerin kısa sürede giderilmesini beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. Piyasanın çok sert bir düzeltme yapması durumunda bile dengesizlikler bütünüyle ortadan kalkmayacak, hatta başka birtakım yeni dengesizliklerin ortaya çıkması da gündeme gelebilecektir. Cari dengesizliklerin orta vadede yumuşatılması, bir taraftan ülke içi doğru makro politikaların uygulanmasına, bir taraftan da ülkeler arası işbirliğiyle oluşturulacak küresel bir ekonomi politikasının oluşturulmasına ve bu politikaların başarısına bağlı kalmaktadır (Duran, 2007: 13–15). Gelecek dönemde küresel dengesizliklerin nasıl bir görünüm alacağı daha önce burada değindiğimiz olgulara bağlıdır. İçinde bulunduğumuz süreçte, bahsettiğimiz söz konusu faktörlerin (küresel dengesizliklere sebep olan faktörler) geçici olduğu açıktır. Örneğin zamanla bir çok ülkede çıktı açığı zamanla azalma göstermiş ve bu ülkelerde bir miktar iyileşme gözlemlenmiştir. Ayrıca bir çok ülkede özel tasarruflardaki hızlı yükselişler belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla beraber yavaşlamaya başlamıştır. Öte yandan alınan mali tedbirlerin olumsuz etkilerinin de zaman içinde dereceli olarak azalması beklenmektedir. Söz konusu geçici faktörlerin etkileri azaldıkça bu iyileşmenin sürmesi beklenmektedir. Ancak bazı değişikliklerin daha uzun ömürlü olması beklenmektedir: 1. Özel tasarrufların kriz öncesi dönemden daha yüksek bir düzeyde devam etmesi beklenmektedir. Bunun sebebi: üretim, varlık fiyatları ve sonuç 47 olarak servet; potansiyel düzeyine geri ulaşsa bile bu değerlerin kriz öncesi düzeylere ulaşmasının zaman alacağı gerçeğidir. Örneğin ABD‟de tasarruflardaki artışın daha fazla olması beklenmektedir. Özellikle kriz döneminde tasarruf davranışının kalıcı biçimde değiştiği ABD‟de kriz öncesi dönemde özel tasarruflar çok düşük seyretmiştir. Bu açıdan bakıldığında ABD‟de tasarruflar dünyanın geri kalanından daha fazla etkilenmiştir. Bu durum ABD‟de cari açıkta bir azalma olacağına ve küresel dengesizliklerde bir azalma görüleceğine işaret etmektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14). 2. Yatırım oranları bir çok ülkede hala kriz öncesi dönemin gerisinde seyretmektedir. Bu açıdan bakıldığında artan finansal düzenlemelerin aracılık faaliyetlerinin maliyetini yükseltmesi ve bunun da sermayenin maliyetini artırması beklenmektedir. Kriz öncesi dönemde emlak piyasasında sorunlar yaşayan bazı ülkelerde yatırımlar belirli bir süreden beri düşük seyretmektedir. Bu şekilde sorunlu emlak piyasalarına ve yüksek cari açıklara sahip ABD, İspanya ve İrlanda gibi ülkelerde yatırımların düşmesi küresel dengesizliklerin azalabileceğini göstermektedir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14). 3. Sermayenin maliyetindeki artışı gösterecek şekilde borç alan ülkelerdeki risk primleri yükselmektedir. Söz konusu risk primi kriz döneminin altında seyretse de kriz öncesi dönemin üzerinde kalacak gibi görünmektedir. Bu durum da yüksek cari açık verilmesinin önünde bir engel oluşturabilir ve küresel dengesizliklerin giderilmesinde önemli bir rol oynayabilir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14). 4. Küresel kriz sürecinde çok fazla önemsenmese de gelecek dönemde giderek önem kazanması beklenen bir faktör ise gelişmekte olan piyasaların rezerv davranışlarıdır. Büyük sermaye hareketleri ile ilgili endişeler gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle de Asya ülkelerinde döviz kurularının değerlenmesini ve bu ülkelerin daha fazla rezerv biriktirmesini sınırlamaktadır. Hatta küresel kriz bir çok ülke tarafından daha az rezervin daha çok rezerve göre daha çekici olduğu bir süreç gibi algılanabilir (Blanchard, Milessi-Ferretti, 2009: 13–14). 48 KAYNAKLAR Bergsten, Fred C. (2007) “The Current Account Deficit and the US Economy” Peter G. Peterson Instıtute for International Economcs, Bernanke, Ben S. (2006) “Global Economic Integration: What‟s New and what‟s not?” Federal Reserve Bank of Kansas City‟s Thirteenth Annual Economic Symposium, August 2006. Bernanke, Ben S. (2005) “Remarks by Governor Ben S. Bernanke: The Global Saving Glut and the U.S. Current Account Deficit,” The Sandridge Lecture, Virginia Association of Economists, Richmond, VA (March 10). Blanchard, Olivier, (2009) “Sustaining a Global Recovery,” Finance & Development, Vol.46 (September). Blanchard, Olivier and Milessi-Ferretti, Gian Maria, (2009), “Global Imbalances: In Midstream?”, IMF Staff Position Note, December, Bown, Chad P. ve Meredith A. Crowley (2005) “The US Trade Deficit: Made in China?” 4Q/2005, Economic Perspective. Caballero, Ricardo, Emmanuel Farhi, and Pierre-Olivier Gourinchas (2008a) “An Equilibrium Model of „Global Imbalances‟ and Low Interest Rates,” American Economic Review, Vol. 98 (March), pp. 358-93. Caballero, Ricardo, Emmanuel Farhi, and Pierre-Olivier Gourinchas (2008b) “Financial Crash, Commodity Prices, and Global Imbalances,” Brookings Papers on Economic Activity (Fall), pp. 1-55. Cooper, Richard N. (2007) “Living with Global Imbalances,” Brookings Papers on Economic Activity 2, pp. 91-110. 49 Cottarelli, Carlo, and José Viñals, (2009) “A Strategy for Renormalizing Fiscal and Monetary Policies in Advanced Economies,” IMF Staff Position Note 09/22 (Washington: International Monetary Fund), September. Dooley, Michael, David Folkerts-Landau, and Peter Garber, (2005) “International Financial Stability: Asia, Interest Rates, and the Dollar” (New York: Deutsche Bank Global Research). Duran, M. (2007) “Küresel Dengesizlikler ve Muhtelif Senaryolar” Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, Ankara, Mayıs 2007. Geithner, Timothy F. (2006) “Policy Implications of Global Imbalances”, Global Imbalances Conference, 23 January, London. Godley, Wynne ve Dmitry B. Papadimitriou (2005) “The United States and Her Creditors: Can the Symbiosis Last?” The Levy Economics Institute of Bard College. IMF, World Economic Outlook, October, 2011. İssing, Otmar (2005) “Addressing Global Imbalances: The Role of Macro Economic Policy”, Symposium on Productivity, Competitiveness, and Globalization, Paris, 4 November 2005. Jeanne, Olivier, (2007) “International Reserves in Emerging Market Countries: Too Much of a Good Thing?” Brookings Papers on Economic Activity 1, pp. 155. Jeanne, Olivier, (2009) “The Global Liquidity Trap.” (unpublished; Baltimore: JohnHopkins University). Kennedy, Mike ve Torstein Slok (2005) “Structural Policy Reforms and External Imbalances”, Economic Department, Working Paper 415, OECD. Krugman, Paul, (2007) “Will There Be a Dollar Crisis?,” Economic Policy, Vol. 51 (July), pp. 435-67. 50 Mateos y Lago, Isabelle, Rupa Duttagupta, and Rishi Goyal, (2009) “The Debate on the International Monetary System,” IMF Staff Position Note 09/26 (Washington: International Monetary Fund), November. Mendoza, Enrique G., Vincenzo Quadrini, and José-Victor Rios-Rull (2009). “Financial Integration, Financial Development, and Global Imbalances,” Journal of Political Economy, Vol. 117 (June), pp. 371-416. Obstfeld, Maurice and Kenneth Rogoff, (2007) “The Unsustainable U.S. Current Account Deficit Revisited,” in G7 Current Account Imbalances: Sustainability and Adjustment, ed. by Richard H. Clarida (Chicago: University of Chicago Press/National Bureau of Economic Research), February. Obstfeld, Maurice and Kenneth Rogoff, (2009) “Global Imbalances and the Financial Crisis: Products of Common Causes”, Asia Economic Policy Conference, Santa Barbara, CA, October 18-20, 2009. Andersen, Palle and Johnson, Karen, (2004) “Global imbalances and the emergence of Asia” BIS Paper, May, 2004. Papadimitriou, Dimitri B., Edward Chilcote ve Gennaro Zezza (2006) “Can the Growth in the U.S. Current Account Deficit Be Sustained? The Growing Burden of Servicing Foreign-Owned U.S. Dept”, The Levy Economics Institute of Bard College. Papadimitrious, Dimitri B., Anwar M. Shaikh, Claudio H. Dos Santos ve Gennaro Zerro (2005) “How Fragile is the U.S. Economy?” The Levy Economics Institute of Bard College. Remsperger, Hermann (2006) “Global Imbalances and Policy Implications, Wilton Park Conference”, How Best to Promote Growth, Employment and Competitiveness in the European Union?, 9 May 2006, Eltville Germany. Roubini, Nouriel (2006) “Global Imbalances: Causes, Solution, and Risk of Disorderly Rebalancing”. 51 Smaghi, Lorenzo B. (2006) “European and Asian Perspectives on Global Imbalances”, Beijing, 12-14 July 2006. Smaghi, Lorenzo B. (2008). The Financial Crisis and Global Imbalances – Two Sides of the Same Coin. Speech at the Asia Europe Economic Forum conference “The Global Financial Crisis: Policy choices in Asia and Europe”, Beijing, 9 December 2008. The World Bank (2006) Global Economic Prospect 2007: Managing the Next Wave of Globalization, Washington DC. Whelan, Karl (2010) “Global Imbalances and the Financial Crisis”, Policy Department Economic and Scientific Policies, European Parliament, March, 2010. Yu, Yongding, (2007) “Global Imbalances and China,” The Australian Economic Review, Vol. 40, No. 1, pp. 3–23. 52