ÖLÇÜ.Y ARATICILIK.NORMALLİK Faruk ATALA YER * Atasözleri, deyimler, kavramlar ve özel sözler (deyişler): gerçekten "ölçü, ölçek, ölçülendirme" içeriyor mu? "Ayağını yorganına göre uzat", "Bir elin nesi var, iki elin sesi var". "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.", "Acele giden, ecele gider.", "Körü körüne. iki elim gözüne gözüne.", "Bir dokun, bin ah işit." Hem matematiksel birimi, hem de "sosyal değer" ölçütlerini içeren, hemen hemen her insanımıza öğretilmiş atasözleridir. Enerjinin, maddenin, varlığın nicelik ve niteliklerini, "seçilmiş bir birimle" karşılaştırarak, İNSANA GÖRE belirtme, kavrama, denetleme, anlama ve anlatma; ölçü ve ölçmedir. Madde ve varlığın nicel (en, boy, yükseklik, ağırlık, süre, hacim, hız vs. olarak) özelliklerini, değişmez bir "birim esasıyla" değerlendirme, matematiksel ölçülendirmedir. Seçilmiş, belirlenmiş birimlerle NESNELLEŞMİŞ (Ortak kabul gören) "sabitliklerle-değişmezliklerle",denetleme, değerlendirme, sınırlama, sınırları tanımlama; ölçü ve ölçme olarak toplumsal, insani her eylem için de geçerlidir. Özellikle, "değer, itibar, eşitlikler­ eşitsizlikler, aralar, dokunuşlar, yerindelikler, görüşler, uygunluk ve uygunsuzluklar, uyum ve uyumsuzluklar, davranışlar, tutumlar, karakterler, duyuşlar, duyumsamalar, duygular, düşünce ve düşürıcesizlikler": hep ÖNCEDEN BELİRLENİp-BELLETİLEN: sosyal, kültürel, hukuksal, ahlaksaL, inançsal ölçüleri ile, "bireysel * Yrd.Doç., Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Öğretim Üyesi. 1 varoluşları", denetleyip "dengelemektedir". Bu, normalleşmenin sürecidir. Önceden tanımlanıp, "seçilen" değerleri, ölçüleri, karşılıkları öğrenip-özümsemek; "normal insan sınırlarını" (o topluma göre), belirteçlerini "bellemek"dir. Toplumsallaşma,sosyalleşme, uygarlaşma ya da "normalleşme (norm'un kök anlamı: ölçü, kural, değerdir.); insanın, hazır bulduğu her türlü "maddi-manevi" ölçülere uygunluğunu niteleyip-belirtir. Toplumlara göre "farklı-göreceli" (Tarihsel, politik, ekonomik gelişmişliklere bağlı) olarak, sosyal, kültürel, ahlaksal, ırksal, kimliksel "kalıplar, kurallar, normlar, değerler" vardır. Bunlar, "insan-insan, insan-toplum, insan-doğa" ilişkilerinin ölçülerini, sınırlarını, aralarını, değerlerini belirtir. Uyum çoğu zaman kendiliğindenveya zorladır. "Akla gelecek" her türlü iletişim, ölçü ve ölçülülük içerir. Normal; bir anlamda, konulmuş kurallara, normlara, değerlere ölçülere uyan, DÜZGÜLÜ olandır. Normalliğin kapsamı içindeki herşeyin; aklın, duygunun, mantığın, karakterin, huyun, cinselliğin, ahlakın, inançların, törelerin, tutum ve davranışların daima ÖLÇÜLERi vardır. Normallik, bu ölçülere uyumdur. "Normal dışı davranışların görünmemesi, normallik olarak kabul edilir'": Normalliğin, doğrudan beden ve beden sağlığını tanımlayan bir kullanım da vardır. "Normallik "ortalama" ile eş anlamlıdır. Davranışların normallik oranları, çan eğrisinin matematiksel ifadesi ile tanımlanabilmektedir'v. Toplumsal uyumu sağlayan kurallar, yasalar, yönetmelikler, görenekler normalliğin sınırını çizer. "Birbirleriyle etkileşim içindeki sistemlerin ORTAK ÜRÜNÜ ve ölçütleri normallik sürecidir'P, Önceden düzenlenınişlere uyum J.C.CüLEMAN., Abnormal Pschology and Modern Life, Glenview, 1972, s.z ı. 2 D.SABSHIN and D.üFFER, The Concept of Normality, New York, 1974, s.18. 3 D.SABSHIN and D.üFFER, Age., s.22. 2 gösterme, zorlanmalarla karşılaşınca, varolanıardan yararlanma" normalliktir. Kişinin tutum ve davranışlarını, kendi benliğini oluşturacak,koruyacakve çevresel-sosyal koşullara uyacak ölçülerde düzenlemek, normalliği oluşturur" Yani normallik "ölçülülükdür". Canlı veya cansız her varlıksal sistem, madde ve enerjisine ilişkin BİLGİ AKTARIMI ile düzenlenip var olur. Sosyal güdülenme ve koşullanmalar; önceden düzen, kurum, yapı, sınır, ölçü ve biçim kazanmış bilgilerin, yeni gelene aktarılmasıdır. Alıcı, aktarılanı kabul edip-benimsiyorsa, normal bir varlık demektir. Belirsizlik yerine, kişi hazır bulduklarına uymayı seçer. Bu da normallikdir. Yani kişinin, hazır bulduğu her türlü ölçü ve değerlere uyması, normallikdir. Her sosyal ölçü; o toplum için "denge ve denetleme" ile bir "egemenlik, birlik" bileşimidir. Böylece, o toplum bireyleri arasında UYUM, "AYNIYET" ve BENZERLİK oluşur. Çünkü her bileşim (sentez) içinde, UYUM (armoni), VURGU (güç belirleyişi), YİNELEME (tekrarlık) ile DÜZEN-DİRLİK yeralır. Bu bireysel ve toplumsal bir bütünlük, birlik oluşturma sürecidir. Kişiler böylece, ortak değer ve ölçüleri paylaşan bir düzgünlük-normallik kazanır. Bu kısa belirlemeler, bireyin çok erken yaşlarda, pek çok araç gibi, atasözleriyle, güzel sözlerle, özgün sözlerle, deyimlerle koşullanıp-güdülendiğininaltını çizmektedir. Kişiyi, ilkokul öncesi, ilk ve ortaöğretim boyunca "normalleştiren" her öğretilmiş değer ve ölçü, acaba yaratıcı kişiliğin engelleyici si mi yoksa güdümleyicisi midir? Atasözleri ve deyimlerde, erek "iyi, doğru, uyan, normal insan" belirmelerini sağlamaktır. Araştırıcı, soruşturucu, meraklı, hırslı, deneyleyici, inceleyici, insan tipi yerine, "normalliği" sağlayan ölçü ve değerler içeren nitelemeler, kalıplar, belirlemeler, tanımlar deyiş ve atasözlerininin içeriğini oluşturmaktadır. Özellikle beyin güçlerini kullanmadaki net SıNıRLAMALAR ve salt "AKıL" işlevinin yüceltilip, öne çıkartılması, normal insan tipi yaratmanın göstergesi olmaktadır. Özellikle, beyin güçlerini kullanmadaki KıSıRLIKLAR, KALıPLAR (Aklı olan aslan, duygulu olan ceylan), SıNıRLAR 4 D.H.HEART, Exploration of Mataritu, New York, 8.9, 1965. 3 (Köprüden geçineeye kadar ayıya, "dayı" de.), ÇIKARLAR (Akıllının parası, garibin duası) içeren ölçüler. ölçülendirmeler hangi sözel, kavramsal ve deyimsel kaynaklardan edinilip-pekiştiriliyor?Algılama darlıkları, yüzeysellikleri, yetmezlikleri hangi özümsenmiş ölçülerden geliyor? "Bakar körlük", doğuşdan gelen bir yeteneksizlik mi? Ya da "yaratma cesareti, yaratma hırsı, yaratma dürtüsü, özel bir yaradılış mı? "Dahi doğulmaz, olunur" belirlemesi, kökten yanlış mı? Eğer yaratıcı olunuyorsa, yaratıcı güçlerin gelişimini, açığa çıkmasını ketleyen ne? Bireyleri, yaratıcı bir kişiliğe "sıçratmayan" YANLıŞLıKLAR, EKSiKLiKLER, BOZUKLUKLAR nereden kaynaklanıyor? Özellikle, çocukluk döneminde yoğun tekrarla, güdülenmelerle belletilipezberletilmiş sosyal ölçüler. değerler, kodlar, normlar yaratıcılığı ne kadar etkiliyor? Edinilen, öğrenilen bilgileri, kişiler farklı, özgün, yüksek bir ivmeyle kullanamıyorsa; bunu "iç"de, "tin"de, "bilinç"de ne engelliyor? Sosyal güdü1enmeler ve koşullanmalar, çocukluk döneminde insana net, zor değişir tutum ve davranışlar oluşturuyor. Kişi, tamamen ölçü değerleri, kalıpları, sınırları içeren "normal"likle yapılaştığından, yaratıcı bir kişiliğe geçemiyor. Algı "sabitlikleri", görme kalıpları, akıllılık tek boyutluğu, korkular, bağımlılık, "dışı severek" varolma, taklit duygular "normalliği" sağlarken, yaratıcılığı yokediyor. Salt çocukluk döneminde edinilen, öğrenilen, sosyal, kültürel, ekonomik, politik, ahlaksal, inançsal, cinsel, algısal, zihinsel ölçüler. değerler, birimse) kurallar; az biraz kavram, deyim, atasözü boyutunda bile, kişiliği "normalleştirmeye-sıradanlaştırmaya"yetiyor. Canlıların devinimlerini, önceden belirlenmiş (tayin edilmiş) ereklere, birtakım nedenlerle yönlendirme GÜDÜLEME (motivasyon, saik)' dir. Tek veya çok hücreliler, canlılık devinimlerini, doğuşdan "taşınan", dürtüler, içgüdüler, itki ve eğilimlerle sağlar. Bu FiZYOLOJiK devinimin, tepkimenin, haraketin "doğal" yapılanışıdır. iç güdü ve diğer güdüler, canlıyı devindiren, gereksinimlerini "doyurmak" için harekete geçiren, kalıtımla taşınan iç bilgilerdir. 4 Dürtüler ise, daha çok iç fizyolojik güdülerdir. Canlı davranışlarının belli bir ereği vardır. Ereğin yoğunluğu, şiddeti, büyüklüğü, güdüntın gücünü belirler. Herhangi bir "bilinç" gerektirmeden, organizmayı harekete geçiren iç güdüler, kısaca güdüler: genetik kodlardır. Sadece insan denilen canlı türü, doğuşdan getirdiği güdü, içgüdü, dürtü ve eğilimlerini; SOSYAL, KÜLTÜREL, DİNSEL, POLİTİK, AHLAKSAL bir ereğe göre, yeniden kurgulayıp değiştirebilir. Ya da doğal güdüleri; bastırabilir, köreltebilir, çok farklı yönlere saptırabilir. Doğal her güdüntın içselolarak bireyi UYARMASı gereksinimdir. Gereksinim ruhsal açılımda, İSTEK-EGİLİM'dir. Doğal güdülerin yıkımı, bastırılması, köreltilmesi, saptırılması ya da GELİşTİRİLİPzenginleştirilmesindede aynı ögeler; İSTEK ve GERİKSİNİM belirleyicisidir. Yapay (toplumun yapısına uygun, izinli, ortak kabul gören) bir GEREKSİNİM- EREK oluşturulur. Toplumsal bilinç, gelenekler, kurallar, kanunlar, kültürel değerler, olgular bu gereksinimi; sanki "doğal", "doğru" ve "en iyi" olduğu inandıncılığı ile oluşturur. Kişi, çoğu zaman bu gereksinimleri özümser. benimser ve içleştirir. Gereksinim, yapayolmasına karşın, TEK GERÇEK olarak, olmazsa olmaz bir zorunlulukla özümsenince. kişi bu gereksinimi sürekli, kalıcı ve değişmez olarak istemleştirir. Böylece SOSYAL GÜDÜLER de doğal güdüler gibi yapılanıp, canlıyı devindiriphareketlendirir. Sosyal güdüler, GEREKSİNiM DOYURULUNCAYA KADAR, yoğun bir istek ile organizmaya egemen olurlar. örneğin, kişiler ROMANTİK, YAPAY SEVGİ ile (şiirle, romanla, sinemayla, aile hikayeleriyle, masallarla, gözlemlenenlerle, duyulanlarla) güdülenirse; yoğun bir dış sevgi isteği ile eylemleşirler. GERÇEK, YAŞAMSAL bir sevgi onları etkilemez, belirlemez. SAHTE, ÇIKARCI, SÖMÜRGEN, CİNS AYRıMı İÇEREN, bir dizi törensel davranışlar gerektiren ROMANTİK, YAPAY sevgi güdülenmesi özümsenmişse; gerçek duygulardan, yaşamsal duyarlılıklardan bu kişiler hiç etkilenmezler, eylemleşmezler. "Sosyal güdüler davranışları denetlemekle kalmazlar, aynı s zamanda davranış ve tutumların yönelişlerini de, ölçülerini de belirlerler. Yine sosyal güdüler, kendi savunma mekanizmalarını da güdülenmiş kişiye benimseterek, kolay yıkılmayan, terkedilmeyen bir yapılanış oluştururlar. Bu güdülenmeleri yıkılmaz yapmada, görsel ve işitsel sanatlar ile, deyim ve atasözleri büyük ve etkili görev üstlenmiştir'P Sosyal güdülenmeler, bireyleri "normal" insan durumuna getirir. Sosyal güdülenme ve koşullanmalarda; kolay, kalıcı ve vurgu içeren YOÖUN TEKRARLAR, davranış, tutum, algılama ve tepki me ölçülerini kişiye özümsetip-benimsetir, Özellikle ölçü ve ölçülendirme: deyimler, kavramlar ve atasözleri ile edinilir. Bu normallikdir. Ama normalleşmeyle edinilmiş "Gestalt", görme, duyma, dokunma kalıp ve ölçüleri katı kesin, net sınırlarıyla yaratıcılığın da engelleyicisi olurlar. Bauhaus kurucusu ve programcısı W.Gropius6 , manifestosunda "Geçmişde edinilmiş kalıpları kırmak" ereğini, yaratıcılık için ön koşulolarak belirtiyor. Gestalt Psikologlan ise ısrarla, edinilmiş "Algı Sabitliklerini" aşmanın, gerekliliğini ve yeni görünüşler­ ölçüler, ölçütler üretme zorunluluğunu belirtiyorlar. Pıcasso ise, "yıkmadanyaratılamaz"diyor. Önceden edinilmişler, algı sabitlikleri, hemen hemen bellenenlerin tamamı; deyimlerle, özgün sözlerle, atasözleriyle. masallarla, türkülerle özümsetilip-pekiştiriliyor.Kişilik; (karakter, tutum, davranış, akıl-mantık, duygu, algı biçemi alanlarında) kavramlar, deyimler, atasözleri ile belletilen ölçülerle, çok küçük yaşlarda, KALIPLANIYOR, BiÇiMLENİYOR,BELİRLENiyOR... Çocuklukdan üniversiteye değin, insanımızın tek eğitilen zihin gücü AKıL ve MANTıK'dır. Hemen hemen her alanda, "aklın kullanımı", hesap-kitap, çıkar, korku, kural, uyum için ön koşulolarak öğretilir. Yine tek ve değişmez düşünce yöntemi olarak, METAFİziK 5 L.F.HODGEN, Algılama Psikolojisi Notlar, Houdson, ı 978, s. ı 2. 6 V.CONRADS, v.ıo.yy. Mim.Prog. ve Manifestolar, (Çev., Sevinç YAVUZ, İstanbul, 1991., s. 36. 6 MANTI(~jJN öğretilmesi, deyim ve atasözlerinin bir ölçütüdür. Aklın, çıkarcılıkla, hesap-kitapla, korkuyla ve sağduyu gücüyle biçimlenmesi, düşünce işlemlerinin metafizik dışı çalışmaması, yaratıcılığın en büyük "boğucusu"dur. Bunu, yüzyılın üstünde geçmişi olan kuramsal sanat öğretimimizin"yeterince" yaratıcı yetiştirememiş olması, net bir matematiksellikle kanıtlar durur. İnsanı değil, cins ayrımını her alanda "yücelten" kavramların, deyimlerin ve atasözlerinin KESKİN ÖLÇÜLERi, KODLARı; yaratıcılığın zihindeki en önemli engellerinden biridir. Elastiki, geniş, derin, kıvrak bir zihinde, EVRENSEL DEGERLER, ÖLÇÜLER olmalıdır ve vardır. "Anasının gözü"; kurnaz, çıkarcı, bencil, hileci gibi olumsuzlukları niteler. (Olumluluk için çok ender kullanılır.) Kadını "cin-şeytan-ifrit" sayan bir anlayışın, "babasının gözü" yerine, cins ayrımını yüzde yüz besleyen "dişicil" (ana) vurguyu kullanması çok anlaşılırolmaktadır. Bir cinsi yok sayan (Erkek çoğul çoğul, ana oğuloğul ünlenir. Karıdan dost kargadan post çıkmaz. Kadının fendi, erkeği yendi.) kavram, deyim, atasözlerinin, net ölçü ayrımları içeren değerleriyle bezeli beyinlerden, yaratıcılık umar dururuz. Cins, ırk, inanç ölçüleriyle bombardımana uğnyanlann, güdülenenlerin yaratıcı değil de, normal olmalarına şaşar kalırız. Sosyal güdü1enmelerinin, koşullanmalarının yıkılması, çok zordur. Bu bağlamda, öğretmekten çok "eğiterek", yetiştirmek; sosyal ama "olumsuz" güdülenme ve kırılması, aşılması koşullanmaların YıKıMlNI, AŞıLMASINI erekleştirir. Normalliği, sosyalliği, toplumsal berı'Iiği oluşturmanın çok değişik yolları-yerdamlarıvardır. Edinilenleri pekiştiren, özümseyişleri katılaştıran, öğrenilenleri kemikleştiren, en etken ve çok "tekrarlığı" ile yetkin yol - yordam: kavramlar, deyimler özgünsözler. atasözleridir. Çünkü kolay hatırlanırlar, uyaklı oldukları işin kolay bellenir ve tekerlenirler. Özellikle bu yol ile: ve gerekli şeyleri gerçekleştirmedeAŞIRIYA VARMALARıNı engellemek, 1- Bireylerin keyifli, değişik, farklı 7 2- Bireysel çıkarlarla, toplumların otlak çıkarları arasında UYUM sağlamak, çoğunluğu "uygun" normal duruma sokmak, 3- Kurulu düzenlerıişin dengelerini korumak, 4- Varolanıarı korumaya yönelik olarak, kişilik oluşumlarını normalleştirerek"denetlerrıek"? sağlanmış olur. Tüm sosyal ölçüler; KORKU duygusunu (Yalnızlık, başarısızlık, günah, ayıp, arsızlık, edepsizlik, namussuzluk korkulan vs.) yerleştirilip, şişirterek iş görürler. Atasözlerinin, deyimlerin, ölçü, ölçülendirme, ölçüp-biçme değerleri ile, "YARA TMA-NORMALLEŞME-SlRADANLAŞMA" ilişkisinin daha derin incelenmesi bir gerekliliktir. Kişinin "kendisi olması" ile, "sosyal ben"e takılıp kalması nelerden kaynaklanıyor? Bunun nedenlerinden birisi, net, kesin, tartışmasız, ortak benimseniş içeren atasözleri, deyimler, kavramlar, özgün sözlerdir. Bu kısa çalışma-inceleme, yaratıcılığın sorunlarına farklı bir açıdan yaklaşım denemesidir. Yüzlerce, binlerce kavram CiNS, IRK, iNANÇ ayrımı içermekte ALGI, YARGı, BEGENİ, DUYGU kalıpları yaratmakta, beyin güçlerinin SIG-DAR-YÜZEYSEL-UYMACI biçimlenişinioluşturmaktadır.Onlarca, yüzlerce kavram, deyim, sadece ve sadece "AKLı" yüceltmekte, sezgi, sanı, dürtü,merak, hırs, içgüdü güçlerini yoketmektedir. Düşünce, duygu üretiminde ise; "metafizik mantık" tek ve değişmez kurgusunu deyim, atasözü. kavram örgülerinde bulundurmaktadır. Sosyal Ölçüler, Değerler, Kod'lar Yaratıcılığı Engelliyor mu? Kutsal sayılan "YEDi GÜNAH"; Öfke, kıskançlık, açgözlülük, oburluk, tembellik, kibirlilik ve şehvet, aynı zamanda KORKU yaratan alanları, sınırlan, ölçüleri tanımlayıp, göstergeleştirir. Bunlar da yapay 7 ATALAYER, F.Tasarım Teorisi Ders Notları, Eskişehir, 1996, s.17. 8 güdülenmelerin özümsenip, benimsenmesi ile oluşturulur. Doğurmanın (kısaca döllenmenin) dışındaki her iletişim, "şevhet" sınırlarını zorlayan ölçüler içerir. Hele dişi cins için "şehvet", kesinkes "afiştelik" ya da "hayat kadını" ölçülendirmesi ile özdeştir. Her korku ve yasak ölçüsü; UYAN, DENETLi, ZORLANMAYAN, SıRADAN beyin örgütlenmesini oluşturur. Ölçüsel, değersel, kuralsal özümseme ve benimsemede; kavramlar, deyişler, özgünsözler. atasözleri büyük bir işlev üstlenmişdir. "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" atasözü. aynı zamanda ketleyici bir uyarı, tutum denetleyicisidir. İçsel bir yasaklama taşır. "Doğru söyleme ve kovulma..." "Boyunun ölçüsünü almak" durdurucu, "Yerin dibine batmak" susturucudur. "Burnunun dikine gitmek" ise, "bela" getiriciliğindendolayı sindiricidir. "Karı sözüne bakmamak" bir davranış kutbudur. "Ayıya dayı demek", "Gelen ağam, giden paşam" uymacılığın ölçüsüdür. "Sivri kafalı olmak, Kendini bir matah sanmak", olumsuz bir girginlik ve zihin göstergesidir. "Şeytan dürttü" ise, adı üzerinde yasak bir varlıkla, iç sesi boğma ölçüsüdür. "Aklı olanın karısı da olur, parası da" tam bir ölçü kalıplığı olarak (çıkarcılığın yeri, yönü ve önemini belirtip), sezgi, dürtü, duygu, sanı yokediciliğidir. "Aklını kullan, beş numaralı takke giy." ise, aklın olumsuz kullanılışı dışındaki her türlü zihin gücünü geçersiz kılan, bir bencillik, "çıkarcı kurnazlığı" ölçüsüdür. "Meraklı Melahat" bu duygunun, kadınsılığa indirgeme ölçüsüdür. Hele merak duygusunu niteleyen pornografik" benzetmeler, bu duyguyu tam bir köreltme, yoketme ölçüleriyle tanımlayıp belirtir. (Meraka düşme, Meraklı tavuk, Merak salma, karıya kanma, Meraktan çatlama, aklını atlama, Meraklı pezevenk, Karı gibi meraklı) Duygululuğu; "Karı gibi olmakla ölçülendirip, özdeşleştiren deyim ve özel sözler, tam sınırlar, kalıplar, yapaylıklar içerir. "Sulu Emine" olmamak için "Erkekler ağlamaz" ölçüsü, çok küçük yaşlarda belletilen bir tutum değeridir. Kadın, "Sulu zırtlak"dır. "Duygulu mahluk" olmak bir zayıflık, güçsüzlük ölçüsüdur. "Karılaşmak"dır. Sosyal ölçülerle (görme, duyma , dokunma, algılama, 9 duygulanma) her türlü iletişimde: 18-20 yıl koşullanmış gençlerin, "normal ve sıradan" birey durumları; salt BİLGİ OORETMEKLE yaratıcılığa sıçramıyor, "Vermeyince Mabud, Neylesin Mahmut." "Erken öten horozun başı kesilir" atasözü. hem "horoz" ile erkekliği ölçülendiriyor, hem de "öncü olmama, ileri çıkmama, bilmeme" sınırlılığınıperçinliyor. Aynı ölçülerle, "arada bir yerde bulun, karışma" tutumu; sinik, pısırık, uymacı, nemelazımcı bir kişilik durumunu, adeta "tapınç" ölçüsü haline getiriyor. "Gelen geçer, konan göçer", "Gemisini kurtaran kaptan", "Kulağımı tıkar, işime bakanm", "Gördün deli, savul geri", "Gittiğin yer körse, görme", "Varlığın yer körse, sen de bir gözünü kapat", "Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır", "Garibin yuvasını Allah yapar" gibi deyimler, atasözleri; girişimci, meraklı, araştırıcı, bumunu sokucu, kişilikleri "yokeden", net ölçüler. kurallar, normlar, kodlar içerir. Yaratıcı direncini, "cesaret bilincini, merak duyarlılığını" ketleyici, sınırlayıcı, dumura uğratıcı ölçülerle yitirenlerin, yaratıcılık yolunda ilerlemeleri olası olmamaktadır. "İti anma, çalıyı dolan", "Fazla merak ya öldürür, ya süründürür", "Meraklı turşuculuk", kötü bir huy, aymaz bir durumdur. "Cahil cesur olur" ise, bilgilinin "korkak" olduğu ölçüsünü koyar. "Dizginlenmeyen merak, adamı eder salak" tam bir, "erkeksi" sınır ölçüsüdür. Aklın dışında, merak, sezgi, dürtü, içgüdü güçlerine uymak, NET ÖLÇÜLERLE belirlenmiş, "akılsızlık, kafasızlık, aptallık, kadınımsılık" olarak nitelenir. "Gem almayan atın ömrü yakındır", "Dipsiz kuyuya taş atma", "Boşa kürek çekme", "Karın doyurmayan çaba", "Beyinsiz i şgüzarlık" , "Adamın delisi, işgüzarlığın seyisi" deyimleri. akıllı olmanın ölçülü yasaklarıdır. "Şeytana uyma, fazla kafa yorma", "İş bilenin, kılıç kuşananın" ve "Akıllı ol, çok yaşa" tekerlernesi, perçinleştirici ölçülerdir. Kısaca, 18-20 yıl boyunca, evde, sokakta, sinema ve TV' de, okullarda (özellikle kompozisyon yazımlarında ve tartışma şematizelerinde), kavram, özgün söz, deyim ve atasözleri ile kişiler, öğrenip-belledikleri "sosyal ölçü ve ölçülendirmeleri" özümseyip benimserler. Görmenin, seyretmenin, bakmanın, konuşmanın, dokunmanın, duygulanmanın, zevk ve hoşlanmanın, cinsiyetin (özellikle erkek ve 10 kadın olmanın), kavramanın, anlamanın, düşünmenin, düş kurmanın SOSYAL ÖLÇÜ ve DEGERLERiNİ edinen birey; bu kalıplarla, sınırlarla yaratıcılığa "kalkışınca", sonuç alamıyor. Çünkü her sosyal ölçü bir "SINIR-BİTİŞ-AYRILIŞ" belirletiyor. Ya da neyi göremeyeceğinin,neyi seyredemeyeceğinin neyi bilemeyeceğinin, neye dokunamayacağının, neye inanmayacağının, neyi sevmeyeceğinin sınırlarını, çok kesin ölçüıer, kalıplar, hatta "matematiksel" birim değerler ile ediniyor. "OLDU BİTTİ" örgütlenmesi, ilk 10-15 yılda tamamlanıyor. Bu ölçülerin oluşturduğu "sosyal güdülenmelerkoşullanmalar", normalliği sağlarken; yaratıcılığın bireysel tüm gizilgüçlerini (potansiyellerini) ketliyor, sığlaştırıyor, güdükleştiriyor. Salt göze batırmak için, Türkçe deyimler, özgün sözler ve ilgili olan bazı atasözlerini (Osmanlıca, Farsça, Arapça olanları özellikle ayıkladık), ilgi alanına göre bir "demet" olarak sunarsak; 1· Cins Ayrımcılığı: Cins aynmı yapmamak, yaratıcılığı "doğrudan" etkilemez. Ama cins aynmı yapan bir beyinde; algıya, duyguya, kavramaya ve düşünce merkezlerini kullanmaya ilişkin sıNıRLAR, YASAKLAR, TABULAR, FETİŞLER kısaca "daraltıcı ölçüler. ölçülendirmeler" vardır. Böyle bir beyin, geniş, derin, elastiki bir kullanıma, derinleşmiş, detaylanmış bilgiye İZİN vermez. Çünkü katı ve net düşünce sınırları; bir engel, bir set, süzgeç olarak geleneksel ve yüzeysel bileşimlerin ötesine geçişleri olanaklı kılmaz. Genç beyinlerde, sıKı, KATI, KEMİKLEŞMİŞ, üstelik "iliklere kadar" özümsenmiş bir cins ve cinsiyet ayrımcıIığı var. Her türden etki, bu kalıplar, ölçüler. sınırlar, değerler içinde algılanıyor. Her yargı, karar, düşünce, duygu bu AYRıMıN katı, net ölçülerine göre belirleniyor. Davranış ve tutumlarda, tepkimelerde, cins ayrımına ilişkin ölçüsel belirleyicilik tam egemen. Kişiliklerdeki bu ayrımı pekiştirip, denetleyen, ezberletip-özümsettiren bir KESKİN ve ETKEN araç; kavramlar, deyimler, atasözleridir. Yorum ve açıklama yapmadan (ki çalışmanın amacı, tek tek sözlerin açılımını yapmak değildir) Türkçe 11 deyim, özgün söz, atasözlerini sıralarsak: a- Dişi Cins - Kadın Ayrımı: "Karı dediğin herkese oynamaz, dile dolanmaz...", "Yüzü güzelolanın, huyu da güzel olur", "Karının huyu, erkeğin kolu", "Eksik etek,lakırdı tezek", "Akıl adamda, duygu kadında", "Yuvayı dişi kuş yapar", "Aklı evvel", "Anasının kızı", "Kadının eti budu, üflemeden ye yoğurdu", "Kınalı kuzu, aynalı sızı", "Eti budu yerinde", "Fidan boylu", "Gevşek ağızlı", "Açma sımnı karına", "Ahmak gelin yengeyi şaşınr", "Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar", "Avrat malı, kapı mandalı", "Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar, ya zurnacıya", "Kızını dövmeyen, dizini döver", "Kız beşikte, çeyiz sandıkta", "Beş para etmez sürtük", "Karı sözü", "Karı gibi kıvırtmak", "Kadının göbeği, erkeğin çöreği", "Kanlar hamamı", "Kadının tezi, kuzunun sesi", "Kan ağızlı", "Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası", "Kadının fendi erkeği yendi", "Kız gibi", "Kızoğlankız", "Kızı, kısrağı" , "Saçı uzun, aklı kıt", "Kanma karına, sövme atana", "Kaşık düşmanı", "Güzellik ondur, dokuzu dondur", "Sütsüz koyun meleğen olur", "Karının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etme", "Ayran ağızlı", "Boyu boyuna, huyu huyuna", "Oynayışına inanan avrat, ersiz kalır" ... Hemen hemen, kadın cinsini horlayan, küçülten, ezen, yok sayan sözel belirteçler, aynı zamanda KESİN-KATI ölçüler. davranış ve tutum kodları içerir. "Saçın uzun, aklın kıt" olması gibi. b- Erkek Ayrımı (Egemen Cins) "Oğlan olsun, odundan olsun", "Sünnet oldu maşallah, erkek oldu yaılah", "Oğul beydir, herşeye yeğdir", "Oğul verdi, dirlik verdi", "Adamakıllı","Adam etmek", "Adam evladı", "Adam arasına girmek", "Adama benzemek", "Adamınadüşmek", "Adamına göre", "Demir gibi erkek", "Erkek gibi", "Erkek erkeğe", "Erkek adamın damadı", "Ermeydanı", "Ere gitmek-varmak", "Er ekmeği", "Erkek sel, kadın döl", "Aslan gibi", "Harbi adam", "Sapma kadar erkek", "Sidik 12 yanştırmak", "Akıl adama sermayedir", "Aklı olanın alacağı olmaz", "Akıl olmayınca, ne yapsın sakal" (Sakal salt erkekde vardır. Dolayısıylaakıl ve erkeklik özdeşleştirilmiş olur.) "Akıl vezir de eder, rezil de", (Vezir sadece erkeklerin atanacağı bir makamdır), "Dayak cennetten çıkmışdır", "Sakalım yok ki sözüm dinlensin" ," Adamı bıyık gösterir", "Tüyü bitmemiş (sakalı çıkmamış) yetim", "Nikahda keramet vardır", "Duvarı nem, adamı gam çökertir", "Duygulu avrat, adama sağlam pusat". Erkek cinse ilişkin sözlerde, daima bir üstünlük, yüceitme vardır. Ama "Erkeğin" de sınırları, ölçüleri, değerleri, normları bulunur. Sözlerin hepsi, kesin, net, değişmez ölçüler içerir. Erkeksi kalıp ve ölçüleri edinip, özümseyen bireyin, bu kalıplar-sınırlar dışında düşünüp-davranması, yaratma süreçlerinde elastiki olması söz konusu olmamaktadır. Ya da üretilenler, bu ölçü ve değerlerle damgalı olmaktadır. 2· Akıl (Diğer Zihin Güçlendiren) Ayrımı Ve Ölçüleri "Akıl ondurur, duygu söndürür", "Şeytan dürter, akıl güder", "Uyma şeytana" (Şeytan dürtüdür, sezgidir ve şeytan gibi kandırıcı, aldatıcı, yanıltıcıdır. Dolayısıyla akıl dışındaki hiçbir zihin gücü kullanımdeğer kazanamaz), "Şeytan yandırır, akıl kazandırır", "Akıl, havsala almamak", "Akla koymak", "Akıl almak", "Akıl danışmak", "Akıl etmek", "Akıl hocası", "Akıl işi olmamak-değil", "Akıl kumkuması","Akılsız", "Aklını bozmak", "Aklını oynatmak", "Aklı peynirekmekle yemek", "Aklını şaşırmak", "Kaz kafalı olmak", "Taş kafalı olmak", "Akara kokara bulaşmaz", "Akıl adama sermayedir", "Akıl için yol biridir", "Akılsız iti yol kocatır", "Akılsız başın acısını, ayaklar çeker", "Kadere akıl katlanır" "Abuk-sabuk konuşmak", "Aklı başından bir karış yukarda", "aklından zoru olmak", "Başı kuma sokmak", "Sanma, aklını kullan", "Başın ağır, kulağın sağır olsun", "Aklını kullan, beş numaralı takke giy", "Akıl haktır, rehberdir", "Aklı olan, doğru yoldan şaşmaz", "Hesapsız, kitapsız" (akılsızlığı vurgular), "Karı akıllı", "Bin ölç, bir biç", "Şeytan kulağına kurşun", "Destur, şeytan geri dur", "Akıl adamına gerek". 13 Beynin düşünce, duygu, davranış üreten; algılama, kavrama, anlama eylemlerini genişleten sezgi, güdü, dürtü, eğilim gibi güçlerini köreltmek, akıl dışındaki bu güçleri eylemsiz, atıl bırakmakla olasıdır. Bunu da, birey bu yönde güdülenip-koşullanarakedinir. Bu güdülenme ve koşullanmada deyimler, atasözleri önemli ve etken bir görev yaparlar. Aklın sının, gücü, etkisi deyimlerle, özgün sözlerle, atasözleri ile özümsetilip-benimsetilir, Kişi artık, akıl dışında bir zihin güçü kullanamaz duruma gelir. Kullanan da, aşağılayıcı, horlayıeı, küçültücü ölçülerle "ezilmiş-yabancılaşmış''konuma düşürülür. Bireyler, "Karı akıllı" olmamak için veya "Karı aklına uymamak" için çabalarlar. "Abuk-sabuk" konuşmayıp, "saçmalamaktan" sakınırlar, "Akara-kokara bulaşmamaya" çabalarlar. "Aklın yolu birdir" diye, var olana UYMA'yı tek seçenek, ölçü olarak benimserler. Akıllılık; öğretiimiş kalıpları, ölçüleri ve sınırları ile bir MEKANİK, ÇIKARCI, KORUYUCU, RİSKSİz kişilik ölçüleri edinme olur. Bu da, salt akıl ile eylemleşenlerin,diğer zihin güçlerini kullanmayanların, kısaca zihinsel kısırtaşmanın bir "belirleyici" nedenidir. 3- Duygu Ölçüleri "Az tamah çok ziyan getirir", "Bilme, korkma", "Duygulu avrat, sağlam pusat" (Bu erkeğe gerekli olan varoluş ölçüsüdür), "Kadın sever, erkek döver", "Duygu, yorganın altında kalandır", "Kadın hissi mahlukattandır", "Aklı kadına bırakma", "Kör görmez, sezer", "Hislerinle değil, aklınla yaşa", "Aklını çelip, kendinden geçme", "Çok merak zarar getirir", "Bin merak, bir borç ödemez", "Başına buyruk olma, haine kulolma", "Akıl malı, can güzeli seçer", "Canına minnet" , "Mal vermeyince canan bulunmaz", "Önce can, sonra canan", "Hissiyat, çıkmaz yoldur", "His yolu, çıkmaz kuyu". Duygu ve duyguların açılımı iletişiminde; DUYGULU OLMAMAK,özellikle erkeklerin duygusuzluğu bir ölçüdür. Duyguları ile davranmak ya "çıkmaz kuyu", ya da "hainlikle" ölçülendirilir. Can, Canan, gönül daha çok duygusal dirimliği belirten genel kavramlardır. Canan sevgili, gönül ise sevgi uzamıdır. Bunlar ise, akılla özleşen 14 "maldan" ve de "candan" değerli degildir. Deyimlerde, özgün sözlerde ve ata sözlerinde, duygu ölçüleri küçültücü, horlayıcı ve köreIticidir. Öyle ki "bilmek ile korkmak"ölçüsel olarak; özdeşleştirilmişdir. Yine "merak" duygusu ile ilgili ölçüler. katı, yokedici, körleştiricidir. "Çok merak ya öldürür, ya sürundürür", "Merakını evde bırak", "Merak çatlatır, akıl atlatır", "Oğul için merakdan ölünür", "Zoru Allaha havale et, gerisini merak etme", "Merak salma, iblise kanma", "Meraktan çatlama, aklını atlama", "Meraklı tavuk", "Karı gibi meraklı olma", "Katmerli merak, su tutmaz yalak", "Allaha emanet et, gerisini merak etme", "Hırsını yenmeyen iblisdir". Gönül, sevgi, sezgi, ilgi, istek gibi duygular kalbe indirgenmişdir. Genelolarak duygular, arzular, sevgiler, gönül kavramı ile karşılanır. "Susan, sevendir", "Hislere kapılma", "Bulutlarda gezmek", "Esrimek", "Gönlü gani olmak", "Gönül gezdirmek", "Gönül bağlamak", "Gönül akıtmak", "Gönül darlığı", "Gönlünü kaptırmak", "İçi içine sığmamak", "İçi kararmak", "Gönlü kararmak", "Seven bilmez, veren bilir", "Gönlüne göre yaşama, akıl yolundan şaşma", "Gönül ferman dinlemez", "Deli gönül akarada konar, kokarada", "Gönül Allah vergisidir", "Gönlü geniş olanın, sevabı da büyük olur". Gönül genellemesi daha olumlu ölçüler içerir. Ama bu ölçüsel genişlikler, Şamanizmin "şiirsel, mitolojik" izlerini taşır. Gönül, özel duygu kavramlarına indirgenmez. Yine de duygular "cinsel bağlılık, cinsel namusluluk ve cinsel tabi oluş" sınırlarını vurgular. "Gönlünü kaptırma yele, dönersin deliye", "Erkeğin gönlü daldan dala gezer, kadının gönlü erini seçer", "Kadının sözünü sil, gönlünü bil", "Gönlü azgın kadın döl tutmaz". Mistik, inançsal yasaklarna, günahlama değerleri: gönül ile genellenen duygu iletişimlerini ketler, olumsuzlar, edilginleştirir. Bu değerleri yüklenen bir beyin, duygusuzluğu "akıl karı" olarak algılar, benimser. Bu da yaratarnamanın, bir diger önemli iç nedenidir. 4- Bilgi-Söz Ayrımı: Bilgi, bilgiye ilişkin söz (Laf); genelolarak, herkes (normal insan) için gerekli görülmez. "Az laf-çok iş" ile, emek verenin, çalışanın 15 "düşünmemesi" Güdülenme ve koşullanmada, "bilmemeye, konuşmamaya, sormamaya" ilişkin kesin ölçüler konulur. Bilgi korku, kaybetme, zarar görme, dert alma, bela bulma ile ölçüsü öğretilir. özdeşleştirilir, "Acı söz", "Ağza düşmek", "Ağzı var, dili yok", "Ağzı kara olmak", "Ağzını tumak", "Ağzını bozmak", "Ardından konuşmak", "Aslı-astan olmayan söz", "Beyni sulanmak", "Beyinsizlik etmek", "Boş konuşmak", "Yaş yetmiş, iş bitmiş", "Bire bin katmak", "Dili uzamak", "Büyük ye, büyük konuşma", "Büyük lokma ye, büyük söyleme", "Deli saçması söz", "Saçma sapan konuşmak", "Söz atmak" , "Dil dökmek", "Dilini tutmak", "Dilini tutmayan, belini tutar", "Dilli düdük", "Dut yemiş bülbüle dönmek", "Hesapsız kitapsız konuşmak", "İleri geri konuşmak", "Bin düşün, bir söyle", "Kırk dereden su getirmek", "Uzun lafın kısası", "Üstüne basmak", "Bin ölç, bir biç", "Azıcık aşım, ağrısız başım", "Çok bilen, çok yorulur", "Az söyle, çok dinle", "Bilme, korkma", "Bilmekle usta olunsa, çoban vezir olurdu", "Evvela taam, sonra kelam", "Kuru laf karın doyurmaz", "Önce düşün, sonra söyle", "Düşün düşün, boşdur işin", "Ölmektense bilmernek hayırlıdır", "Laf ebeliği yapmak", "Lafla peynir gemisi yürümez", "Söz gümüşse sükut altındır", "Söz var, aşk pişirir, söz var baş yitirir", "Var varlatır, yok söyletir", "Çok gezen çok bilir", "Söz bilenin, kılıç kuşananındır","Söz erkeğin ağzından bir defa çıkar". Deneyim, olgunluk, "bitmişlik"dir. Ölmemek için, "bilmemelidir". Laf "Karın doyurmadığı için, sadece çalış, bilmene gerek yoktur. Konuşma, altın gibi kıymetli ol... Fazla düşünmek iyi değildir. Kısaca, söz, düşünce, bilgi eylemlerinden kaçınmak, sakınmak, susmak KESİN SıNıRLAR olarak tanımlanıp-belletilir, özümsetilir. Düşünmemeyi, içselolarak benimsemiş bir beynin, böyle kesin kalıplar, sınırlar içeren bir yapıyla, yaratıcı olamaması "normaldir". 5- Görsel, İşitsel AIgı Ölçüleri "Seven bilir, gören değil", "Aç 16 gözltı olmak", "Kendini dev aynasında görmek", "Dört gözle beklemek", "Gece körü olmak", "Kör gözü", "Göz boyamak", "Göz gezdinnek", "Göz yummak", "Gözden düşmek", "Yüzden gözden düşmek", "Gözden ırak olmak", "Göz koymak", "Gözleri parlamak", "Gözü arkada kalmak", "Gözü kara olmak","Göze girmek", "Körü körüne", "Kör dövüşü yapmak", "Kulağı açmak", "Kulak kabartmak", "Kulakları dikmek". "Kulakdan dolma bilmek", "Kulak asmamak", "Bir dokun, Bin dinle", "Başın ağır, kulağın sağır olsun", "Baktın kar havası, yerine dön kör olası". Görsel algının kesin sınırlan vardır. Görmek, bakmak ayırdı hem belirlidir, hem de "ilgili olmayanın" görülmesi, yasaklanmışdır. Hele dini belirteçlerde (bu yazının-incelemenin dışında tutulmuşdur) görmenin sınırları ve görmemenin "sevaplan" tek tek tanımlanmışdır. Bu koşullarnalan, görmerne-bakmama güdülenmeleri olan genç beyinlerin yaratıcılığa sıçramamaları "normaldir". 6· Cinsellik-Namus Ölçüleri Atasözleri, deyimler, özgün sözler ve hatta kavramlarda, cinsiyet ayrımı, mistik değerler içeren ölçtiler içermektedir. Ahlak kurallarında,çıkarcılık,bencillik ölçüleri de yer tutar. İyi, doğru, güzel ile ilgili değerde çelişik ölçüler, normalleştirici keskin sınırlar, özgür kişiliğe şans tanımayankalıplarvardır. "İtle dalaşacağına,çalıyı dolan", "Çok koşan tez yorulur", "Keskin sirke küpüne zarar verir" gibi. "El değmemiş, gün görmemiş kız", "Kız oğlan kız", "Kız dediğin anasının dibinde oturur", "Kızı gezdirme söz olur, varlığını deme göz olur", "Bekaret namusdur", "Anasına bak, kızını al", "Arlının gelinliği ak olur", "Ar namus tertemiz olmak", "Ar daman çatlamak", "Huyunu suyunu bilmediğin kızı alma", "Ateşle barut bir arada olmaz", "Eksik eteğe gücenme", "Sırtını karıya değil atana daya", "Erkek adam ağlamaz", "Yüksüz karıya ilişmek helaldir", "Yuvayı dişi kuş yapar", "Kızı, kısrağı kollamıyan kavatdır", "Aslı astan olmamak", "Can çıkar, huy çıkmaz", "Caka satmak", "Ezilip büzülmek", "Kafese koymak", "Kafa kol atmak", "Kulp takmak", "Özrü kabahatinden büyük olmak", "Teraziye vurmak", "Srfırı tüketmek", "Sidik yarıştırmak", "Yan 17 çizmek", "Yüksekten atmak", "Yükünü tutmak", "İş bilenin kılıç kuşananın", "El öpmekle, dudak aşınmaz", "Havalı olma, yolda kalma", "Çok koşan tez yorulur", "Kaderde varsa düzülmek, neye yarar üzulmek", "Fare, çıktığı deli ği tanır", "Sinek küçüktür, mide bulandırır", "Yılanın başı küçükken ezilir", "Yırtıcı kuşun ömrü az olur", "Yumurta veren tavuk kesilmez", "Yalnız öküz çifte koşulmaz", "Sona kalan dona kalır", "Tekkeyi bekleyen çorbayı içer", "Ehveni şer, şerden iyidir". Ahlak ve cinsellik sınırları daha net ve kalıcıdır. Bu kalıpları­ sınırları özürusemiş bir beynin, elastikiyeti ve ileri işlem yapma gizilgücü hemen hemen yoktur. Zihnin hem iç işlemleri, hem de "çıktıları", bu kesin ölçüler içeren sınırlar dahilinde olmaktadır. Bu kesin çerçeve ise; taklitin, kopya ve tekrarın "varlık nedenini" belirlemektedir. 7- Kişilik Değerleri Ölçüleri: "Ayak takımı", "Acemi çaylak" (Deneyimsizlik ölçüsü), "Aç gözlü" (Hırs ölçüsü), "Aslan gibi" (Erkeklik ölçüsü), "Okumuş ama olmamış", "Ayağı yere basan" (Kararlılık, güven ölçüsü), "Ar damarı çatlamış", (Ahlak ölçüsü), "Cebi delik", "Sütü bozuk", (Karakter ölçüsü), "Kıçı kırık, Ayran ağızlı, Baldırı çıplak, İş bitrici, Kulağı kesik, Ne idüğü belirsiz, Ölücü" (Çıkarcı kişilik ölçüleri), "Ayı kafalı, Taş kafalı, Ot kafalı, At kafalı" (Kişiliğin olumsuz algı ölçüleri), "Tuzu kuru, Burnu büyük, İş bilici, Yedi canlı, Hınzır, (Kişiliğin görünüş ölçüleri), "Ayağında donu yok", "Ayram yok içmeğe, atla gider çeşmeye", "Boyu uzun, aklı kıt", "Kolu uzun", "Büyümüş de küçülmüş", "Korkak bin defa, cesur bir defa ölür" (Kişilik tutum ve davranış ölçüleri), "Öteki beriki olmak", "Selvi boylu, Fidan boylu, Körpe, Oğlancık", "Deve gibi, Ayı gibi, Sulak yerde büyümüş, Allah boy vermiş, ortalığa koyvermiş" (Zekayı boyla kıyaslayan ölçüler), "Eski toprak, Eski tüfek" (Bilge-yaşlılık ölçüsü), "Eli açık, Eli sıkı, Eli ağır, Eli çabuk", "İki yüzlü" (Tutarsız, çıkarcı kişilik ölçüsü) 18 8· Tutum ve Davranış Değerleri Ölçülerİ "İki taraflı kesrnek (Acem kılıcı gibi)" (tutarsızlık, iki taraflılık ölçüsü), "İki yüzlü olmak", "Baş eğmek", "Boyun kırmak", "Kıç yalamak", "Y okuşa sürmek", "Zeytinyağı gibi üste çıkmak" (Tutarsız davranış, tutum ölçüleri), "Ağzıyla kuş tutmak", "Taş çıkartmak", "Gözleri velfecri okumak", "Kertesine getirmek", "Sıkıp suyunu çıkartmak", "Şeytana pabucu ters giydirmek" (Beceri ve başarı ölçüleri), "Ağır basmak, Aslan payını almak, Alt etmek, Ayağı suya değmek, Çivi gibi olmak, Ele avuca sığmamak, Geniş yürekli olmak, Geniş yaradılışlı, Hiçe saymak, İki paralık etmek, Küçük görmek, Küçük düşürmek, Pösteki saydırmak, Yüksekden bakmak, Şeytanın art ayağı" (Davranış, güçlülük. kararlılık ölçüleri), "Altmış altıya bağlamak, Alnını karışlamak, Ayağı göğe erişmek, Beleşe konmak, Kazık atmak, Tulum çıkarmak, Y okuşa sürmek" (Çıkarcı davranış ölçüleri), "Basamak yapmak, Dal budak salmak, Göğsü kabarmak, Kalıbını basmak, Uzaktan bakmak" (Durum ve tepki ölçüleri), "Başı darda olmak, Beyni atmak, Bir deri bir kemik kalmak, Dokuz doğurmak, Dört dönmek, Gem vurmak, Göbeği çat1amak, iğne ipliğe dönmek, Kemer sıkmak, Yarım yamalak, Yerinde saymak" (Sıkıntı, kızgınlık, çaresizlik ölçüleri), "Başı üstünde tutmak, Bir lokma, bir hırka, Cana yakın, Canımın içi, Dört ayak üstüne düşmek, Pahalıya oturmak, Pergeli açmak, Üstüne parmak basmak, Ya herro, ya merro" (ilgi durum ölçüleri), "Eti senin kemiği benim, Maymun iştahlı, Karda gezip, izini belli etmemek, Kel başa şimşir tarak, Pireyi deve yapmak, Üzüm iti gibi dizilmek, Vakit yemek, Vakit öldürmek, Yerin dibine girmek, YOL kesmek" (Sosyal taktik ölçüleri), Şeytana uymak, Şeytanları başına toplamak, Zınk diye durmak, Yalnız kalanı kurt kapar" (gereklilik ölçüsü), Adeta bireyin tutum, davranış ve vicdan sınırları, tüm hatları ile belirlenmişdir. Bunları aşmak, inanılmazı, tuhafı, farklı olanı becermek "olanaksızlaştırılmış"dır.Ama asıl önemlisi kişi "dışın" belirleyip denetlediği'' değerler, ölçüler ve ölçümlerle varlık kazanmaktadır. Bu yüzden "ben" olmak, bireysel varlık olmak olanaksızlaşmaktadır. 19 9- Sosyal Değerler-Kader Ölçüleri "Avuç dolusu, Avuç içi kadar; Çürük-çarık; Denizde kum; Devede kulak, Dört elle sarılmak, Noktası noktasına, ÖLÜ fiyatına, Pisi pisine, Suyunun suyu, Ucu ucuna gelmek, Uçsuz-bucaksız, Uzun etmek, Üç aşağı beş yukarı, Voli vurmak, Vaka kurtarmak, çoğu zarar, azı karar, (Durum, konum, koşul ölçüleri), "Ayağını yorganına göre uzat, Ayakları geri gitmek, Aza razı olmayan, çoğu bulamaz, Eski hamam, eski tas, İpiyle kuyuya inmek, İleri vınlamak, Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, (Kabullenilmiş uyum ölçüleri), "Acele işe şeytan karışır, Acele giden ecele gider, Alın yazısı değişmez, Yaradan öyle yaratmış; Arayan belasınıda, mevlasını da bulur, Mevlam ne derse olur, Yaradanın muradına diklenilmez, Kısmetten çıkmışsa, çuval delinir, Yaradılışdan kabiliyetli, Yoktan yonga çıkmaz, Nasip ne ise, o olur, Kader zar atmaz, Kadere üzülünmez, Kaderi zorlama, hırsını kollama, "Besmeleni de, gerisini merak etme, Kadere inanmak, selamet getirir" (Alın yazısına inanına ölçüleri). Matematiksel birim olarak kesinlik içeren, ya da sosyal değer ölçümleri belirten deyim ve atasözleri daha da çoğaltılabilir. Daha duyarlı ayırtlarla incelenebilir. Salt, normalleştirmede, atasözlerinin, deyimlerinin, özgün sözlerin, yaşamı, kişilik örgütlenmesini nasıl belirleyip-denetlendiğini, göze batırmak istedik. Bu küçük bile, normalleştirme-sosyalleştirmede,etkin bir aracın gücünü göstermeye yeterlidir. Normal bir insan kişiliğinin, yaratıcı bir bireşime niçin sıçrayamadığının bir nedeni de; keskin kalıplarla, sınırlarla, ölçülerle bireylerin koşullanıp-güdülenmesidir. Beyinlerin küçük yaşlarda sınırlanıp, kesin ölçüler kazandırmasıdır. Sonuç "Kişiler, (bildikleri, belledikleri, öğrendikleri ve HERKES için ortak olan) bazı uyanmlara karşı kendilerini koşullayıp, motive ederler. Kendilerini, bio-ritim yapısında, bazı uyarıcılara karşı, bilerek-isteyerek 20 tepkide bulunmaya hazırlarlar't''. Bilgi, varlığın, olayların, enerji paketlenmelerinin, insan beynindeki izleri (işaret, sembol, gösterge, kavram ve resimselolan), imgeleridir. Bilgi iletişimi ise; insanlar arasındaki bilgi-alışverişidir. Öğretme ise; edinilmiş, biriktirilmiş bilgilerin "aktarılmasıdır". Eğitilme ise; Bilginin kullanımına ilişkin, biliş, duyuş, duygu ve davranış olarak, insanı "ileri" götüren "katıhm"dır. Duygu ise; insanların doğuşdan getirdiği (anne-baba genlerinden aldığı), içgüdülerin, bilgi birleşimleriyle gelişen tinsel süreçl eridir. Içgüdüler ise; genetik bilgilerdir. Bilgi iletişiminin derinliği, genişliği, elastikiyeti, yönü, süresi ileilgili daima ölçüler, ölçülendirmeler, oranlar olacaktır. Çünkü varlık gibi, evren gibi, bilgi de değişir, gelişir. Değişmenin, gelişmenin, dönüşmenin ön koşulu; serbest veya birimselolarak sınır kazanma, kapanma, uzayı kapatmadır. Hangi biliş ve zeka düzeyini içerirse içersin, sosyal bir varlık konumuna ulaşmış insanın, iletişim kuramaması olanaksızdır. Beden işaretlerinden,bakma yoğunluğuna kadar, insan-insana; iletişimin (hem doğaya, hem de kendine yönelik olarak) değişik biçemleri bulunur. Her iletişimin bir "GEREKLİLİÖİ", bir "İÇERİÖİ", (özü, anlamı) ve bir "İLİŞKİ DÜZEYİ (biçimi, yolu yordamı) vardır. Bu üç nitelik, insanın bilgi, duygu, davranış iletişiminin "ölçülerini" oluşturur. Gereksiz, işlevsiz, içeriksiz, zorunluksuz iletişirnin ölçüsü "sıfır"dır, yoktur, ya da "hiçlik"dir. Gereksinirnin önemi, acilliği, nitelikleri, koşulları; bilgi, duygu, davranış alışverişinin süresini, azlığını çokluğunu, derinlik ve genişliğini, yalınlık ve karmaşıklığını, kısaca ölçü içeren sınırlarını belirler, denetler. Gereksinirnin kaynağına göre, bilgi, duygu, davranış ileten, iletilen ve alan; bilgi iletişiminin süreç varlığını, sınırlarını, başlangıç ve bitişini, kısaca ilişkinin ölçülerini oluşturur. 8 F.ATALAYER, Temel Sanat Ögeleri, Eskişehir, 1996, 8.45) 21 İletişimin sürekli, kesintili, taraflı veya sınırlı yapılanışı ile ilgili ölçü, DOYUM (gereksinimin giderilmesi) ve İSTEM (arzu, niyet)'dir. Doyumun, istemin "derecesi", bilgi, duygu, davranış iletişiminin derinliğini,uzunluğunu ve etkisini belirler, denetler, dengeler. Özellikle "duygusal iletişimIerde", bilgi akışı, eşit ölçü ve değerlerde, karşılıklı (taraflarda) olması gerekliliği, normalliğin ölçü belirlemesidir. Duygu iletişimi "tek yönlü" ise; iletişim normal kabul edilmez. Sosyal güdülenme ve koşullanmalar, duyguların "karşılıklı olması" gerekliliği ve zorunluluğu ölçülendirmesini her normal bireye öğretir. Böylece bağımlılık,paylaşım ve genele uyum ölçüsü sağlanmış olur. Duygulara ilişkin temel iletişimin, "her çeşit duyguyu" dolu dolu, doyumlu ve kaygısız yaşamak yerine; bir kült olarak şablonlaşmış, sınırlı, kararlı, kurallı, törensel ve izinli (icazetli, sosyal onaylı) duygu kalıp ve ölçülerine "uymak", normalliğin ölçüsü olur. Hazır etik kurallarının (sınır yaratan, yoğunluk belirleyen, biçimlendiren), güdülernesi ve koşullaması sonucu; normallik öğretilir ve denetlenir. Sık sık "bilmede, öğrenmede sınır yoktur" diye ölçü sonsuzluğu "tavsiye" edilirken; tersine olarak farklı duyguları "yaşamak, edinmek, benimsernek" konusunda, SINIR ÇEKME, KALıP BİÇİMLEME, YASAKLAMA, DARALTMA, YOKSAYMA sert ve net olarak hem kişisel, hem de ortamsal denetlemeyle, ölçülü olmak "adaplarıyla" varedilir. Her duygusal (olumlu, olumsuz) oluşumun İLİŞKİ ve İÇERİK DÜZEYİ, değişik, yeni bir yaşam, biliş, duyuş ve gelişme zenginliğidir. Farklı duygusal iletişimieri kuramamak olanaksızdır. (Ama, özellikle "kurmamak" güdülenmesi ve koşullanmasına uğramamışsanız, normalleşmemişseniz.) Eğer birey, hazır kodlara uyup benimseyen kişi ise; yapay, biçilip-belletilmiş rolünü benimsemiş, duygusal sınır ve ölçülere uyan biri "varoluşuna yabancı" normaldir. Hazır ahlak kuralları ve ilkeleri, bireyin bilişini, duyuşunu, gelişme duyarlılığını sosyalleştirir. Topl umsal uyma; önceden konulmuş, 22 belirlenmiş sınırlara-ölçülere uymadır. Duygudan düşünceye, tutumdan davranışa, varlığı önceden kodlanmış toplumsal değerlere kişiyi uygun kılma, sosyal ölçülendirmedir. Sosyal ölçülerle ketlenip-kilitlenmiş bir kişinin, yaratıcılığa sıçraması olağanüstü zor olmaktadır. Normal insanın duygu, düşünce ve davranış yaşamında; bir şeyi YAPAMAMAK, bir şeyi YAŞAMAMAK, olumlu bir tutum ölçüsü "kabülüdür". "Yapma, duyma, görme" genel tutumu: duygu, ahlak, terbiye kalıplarıyla "doğru ol, namuslu ol, iyi ol" ölçülendirmesini hiçleştirir. Yaratıcı birey "duygu zengini" bir bireydir. Duygu denizinde yüzmekten korkmayan, sosyal kalıplan "aşan", engel tanımayan, her çeşit duyguyu coşku ve heyecanla yaşayan, "kendisi için kendi" (Self being) bir bireydir. Bu tanımlar, "ölçüsüz" gibi görünse de, yaratıcı bireyin "duygu yaşamı" evrensel sınırları içerir. Daha "ileri" bir duyarlılık, "sömürmemek", cins, ırk, inanç aynmı yapmamak gibi ... Yaratıcı bireyde ise, "DUY, GÖR, Y AŞA, YAP" işlevselliği, duygu ölçülerinin niteliğidir. "Söyle, sorgula, davran, susma, kavra, tepki, ezme, sömürme, cins-ırk-inanç ayrımı yapma.." Yaratıcı bireyde, "akıl" ile birlikte, zeka, sanı, içgüdü, dürtü, itki gibi zihin dinamikleri, yaşam sürecine her an katılır. Her türlü ilişki, iletişim ve üretim düzeyinin ölçülerini. normal insanlarda AKILMANTıK belirler. Her türlü ilişki, iletişim ve üretim düzeyinin ölçüsünü, yaratıcılıkda "akılla" birlikde, sezgi, zeka, içgüdü, dürtü eğilim ve merak belirler. "Seçicilik" bir ölçtımleme eylemliğidir. Akıla, mantığa, ahlaka, alışılmış-bildik olana "uygun" seçim; varolan değerlere, bellenmiş bilgilere ölçüsel uyumlandırmadır. Normal insanlar, öğrendikleri bilgileri kullanarak, akıl ve mantık çerçevesinde edinip-güdülendiklerine UYGUN OLANı seçerler. Bilmediğini, tanımadığını, yaşamadığını, görmedi ğ ini , çağrıştıramadığını, duyumsayamadığını, tanımlayamadığını seçmek, normal insan için "asla" sözkonusu bile olamaz. Ölçü kesindir. 23 Yaratıcı insan için, merak, umu, düttü, eğilim, niyet; seçicilik de etken zihin dinamikleridir. YENİ- FARKLI- UMULMADIKBiLiNMEYEN- YAŞANıLMAMIŞ,TANIMSIZ, RASTLANTısAL durumlar, konular, iletişimler; yaratıcılık için "seçilmeye değer" değişkenliklerdir. Macera, risk alma bir dinamodur. GELECEK ŞOKU, normal insanları korkutur ve ölçülü davranışlar, seçimler, sakınmalar yaratır. Gelecek şoku, yaratıcı insanları çeker, büyüler. vakumlar ve yeni seçim genişlikleri yaratır. Zor, güç, karmaşık, acımasız ortam ve koşullar, durumlar; normal insan için, ya "sessiz uymayı", ya da "kaçınıp uzaklaşmayı" belirleyen, ölçülendinnelerin "kaçınılmaz" sonuçlandır. Güçlükler, zorluklar kişilik gelişimini hızlandırır, çoğu zaman da farklılaşma, değişme yaratır. Edinip-bellediği, öğrenip-koşullandığı ölçü değerlerindenmemnun ve mutlu olanlar; zorl uğu, güçlüğü, karışıklığı ve riskliliği asla yeğlemezler. Kişilik göstergeleri ve düzeyi, ancak gerçek zorluklarla karşılaşılınca, açığa çıkar. Zorluk, güçlük, karmaşıklık. karışıklık, normal insanın eylem ve ilgi alanını DA RALTIP, SIGLAŞTlRAN, bilme, duyumsama, algılama ölçüleri ile denetleyen durumdur. Bu kalıpları, fetişleri. sığ sınırları öğretip- pekiştiren binlerce deyim, özgünsöz. atasözü. beynin yaratıcı eylemleşmesini de ölçülendirip-sınırlamaktadır. Uyaklarıyla, kısa ve özlü anlatımıyla, vurgu ve tekrarlanyla; deyimler, atasözleri ve özgün sözler beyinde öyle kalıcı, sert ve net yer tutar ki, bunu "özel bir eğitim olmaksızın" aşmak olası olmamaktadır. Çünkü edinilen ölçü kalıpları. kişiyi rahatlatır, huzurlu kılar, endişelerden uzak tutar. Öğrenilmişdir ki, "Çoban, çok az bildiği için mutlu ve mesuttur" Çünkü, inanmışdır ki, "Çok bilen, çok yanılır" . Salt öğretmeni n üstüne, KişiYİ EGİTMEYİ becerirsek; plastik sanatlar alanında normalleşmenin ölçümlerini aşacak bireyler çıkabilir. Son söz: "Önyargılar, yaşamın erken dönemlerinde öğrenilen, bu yüzden insanların, yetişkinlik döneminde yanlış olduğunu hissetseler de, tam anlamıyla silinmesi özellikle zor olan bir tür duygusal tepkidir... (Thomas Pettigrew). Ön yargı duyguları çocuklukta oluşur, bunları meşrulaştırmakda kullanılan inançlar ise sonradan gelir. ( ... ) 24 Hayatınızın sonraki dönemlerinde önyargılarınızı değiştirmek isteyebilirsiniz, ancak entellektüel inançlarınızı değiştirmek derin duygularınızı (önyargılarınızı) değiştirmekten daha kolaydır ( ... ) Bunlar, kesin sınırlar içeren, duygu, düşünce, davranış kalıplarıdır.T' *NOT:Geçmişden taşınan her değer (gelenekler, görenekler, inançlar, kurumlar vs.), geleceğe ilişkin olarak; olumlu ve olumsuz iki başlıkta toplanır. Atasözleri, deyimler, özgünsözler de, olumlu-olumsuz olarak ayrımlaşır. Bu inceleme, salt OLUMSUZ GÜDÜLEME, KOŞULLAMA oluşturan örnekleri değerlendirmektedir. Bunu genelleyerek, "TÜM ATASÖZLERİ, DEYİMLER olumsuz ölçü değerleri içeriyor" diye bir sonuca varılmamalıdır. İncelemenin iddiası da bu değildir. Atasözleri, deyimler, özgün sözler dışında, zihin boyutunda yaratıcılığı engelleyen, "olumsuz" mitler, masallar, hikayeler, yaşanmış kıssadan hisseler, türkü ve şarkılar, ayrı bir inceleme konusudur. 9 GüLEDMAN, 0.0. Duygusal Zeka, Varlık Yay. 1998,8.201. 25