TÜRKİ YE BÜYÜK M İ LLET M ECLİ Sİ YASAM A DÖNEM İ YASAM A YI LI 24 3 AB KARM A PARLAM ENTO KOM İ SYONU TUTANAK DERGİ Sİ 14 Şubat 2013 Perşembe i AB KARM A PARLAM ENTO KOM İ SYONU GÖRÜŞM E TUTANAKLARI 14 Şubat 2013 Perşembe ----0---- K O N U Sayfa AB-Türkiye ilişkileri, müzakere süreci, tam katılım sürecinin şu anki durumu 1:50 İ Çİ NDEKİ LER İl Bİ Rİ NCİ OTURUM Sayfa 1:28 Afif DEMĠRKIRAN (Türkiye-AB Karma Parlamento 1, 6, 8, 11, 16, 18 Komisyonu EĢ BaĢkanı) Cemil ÇĠÇEK (TBMM BaĢkanı) 1:5 Helene FLAUTRE (Türkiye-AB Karma Parlamento 5:6, 8, 12, 13, 14, Komisyonu EĢ BaĢkanı) 15, 18, 19, 20, 21, 21:22, 23, 24, 25, 26, 26:27, 28 AyĢe Eser DANIġOĞLU Ġstanbul Antigoni PAPADOPOULLOU 6 6, 15:16, 24:25 Büyükelçi Jean-Maurıce RIPERT (AB-Türkiye Delegasyonu 6:8, 18 BaĢkanı) Ġrlanda Büyükelçisi Kenneth THOMPSON 8 Egemen BAĞIġ (Avrupa Birliği BaĢkanı) Ġstanbul 9:11, 11:12, 15, 16:18 Ria OOMEN-RUĠJTEN 11:12 Maria Eleni KOPPA 12, 26, 27 Ġstanbul Umut ORAN Andrew DUFF 13:14, 25, 27:28 Nazmi GÜR Van Georgios KOUMOUTSAKOS Yıldırım M. RAMAZANOĞLU 12:13 14 14:15, 24, 25, 27 KahramanmaraĢ Nazmi Haluk ÖZDALGA Ankara Konrad SZYMANSKĠ 15 19, 27 20 Aylin NAZLIAKA Ankara 20:21 Eleni THEOCHAROUS 21 Metin KAZAK 22 ii Lütfü TÜRKKAN Kocaeli Laurence J. A. J. STASSEN 22:23 23 Oğuz OYAN Ġzmir Zühal TOPCU Ankara İ Kİ NCİ OTURUM 23:24 26 29:50 Afif DEMĠRKIRAN (Türkiye-AB Karma Parlamento 29, 33, 36:37, 41, Komisyonu EĢ BaĢkanı) 42, 43, 48:49, 50 Sırrı Süreyya ÖNDER Ġstanbul Helene FLAUTRE (Türkiye-AB Karma Parlamento 29:31, 47:49, 50 31, 35, 39, 40, 43, Komisyonu EĢ BaĢkanı) 45, 46, 47, 49:50 Faruk BAL Konya 31:33, 46:47 Rıza TÜRMEN Ġzmir 33:35, 45:46 Ankara 35:36, 43:45 Ahmet ĠYĠMAYA Gianni BUQUICCHIO (Avrupa Konseyi Venedik 37:39, 49 Komisyonu BaĢkanı) Ria OOMEN-RUĠJTEN 39 Maria Eleni KOPPA 39 Ġstanbul Umut ORAN Konrad SZYMANSKĠ 40 40 Oğuz OYAN Ġzmir 40:41 Metin KAZAK 41 Antigoni PAPADOPOULLOU 41 Aykan ERDEMĠR Bursa Franzıska KELLER 41:42 42 Andrew DUFF 42 AyĢe Eser DANIġOĞLU Yıldırım M. RAMAZANOĞLU Açılma Saati: 09.26 Kapanma Saati: 18.22 Ġstanbul 43 KahramanmaraĢ 43 iii Bİ Rİ NCİ OTURUM 14 Şubat 2013 Perşembe Açılma Saati:09.26 _______0_______ TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer BaĢkanı, Sayın Bakanım, Sayın EĢ BaĢkan, Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyinin değerli temsilcileri, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaĢlarım, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; 2013 yılı Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun bu ilk toplantısını açıyorum. Sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum ve ben ve parlamenter arkadaĢlarım sizleri burada görmekten büyük bir mutluluk duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Biz, parlamenterler olarak gerek Avrupa Parlamentosu üyeleri gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri geçmiĢten bu yana Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkilerinin iyi bir seyir izlemesi için, sağlıklı bir Ģekilde ilerlemesi için elimizden gelen gayreti hep gösterdik. Bugüne kadar hizmet eden bütün arkadaĢlara teĢekkür ediyorum ve bugün burada, bu salonda bulunan arkadaĢlarımızın gayretleri için de huzurunuzda kendilerine teĢekkür ediyorum. Tabii ki son zamanlarda belli bir tıkanma var, son iki buçuk yıldır, beĢ dönemdir herhangi bir fasıl açılmadı ama ümit ediyoruz ki Ġrlanda dönem baĢkanlığında yeni bir ivme kazanacaktır. Bu sabahki oturumda, esasen, Avrupa Birliği Bakanımız, BaĢmüzarekecimiz Sayın Egemen BağıĢ ve Konsey veya Komisyonu temsil eden büyükelçilerimiz Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkileri ve müzakere sürecini, gelinen noktayı, ileriye yönelik stratejilerin ne olduğunu, geliĢmelerin neler olabileceğini bizlerle paylaĢacaklardır. Ancak Ģunu bilmenizi isterim ki Türkiye‟ de reform süreci devam etmektedir, her Ģeye rağmen reform süreci devam etmektedir ve önümüzdeki dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli reformlara imza atacaktır ve bunun da, en üst seviyedeki demokrasinin derinlemesine iĢlemesi için Anayasa değiĢikliği, malumunuz, gündemdedir. Bu da Sayın Meclis BaĢkanımızın inisiyatifiyle baĢlatılmıĢ olan bir UzlaĢma Komisyonu marifetiyle yürütülmektedir. ĠĢte, Anayasa‟ daki geliĢmeler, çalıĢmalar nelerdir, bunları da arkadaĢlarımızla paylaĢmak üzere bugün öğleden sonraki oturuma her bir partiden bir UzlaĢma Komisyonu üyesini davet ettik. ArkadaĢlarımız burada görüĢlerini, çalıĢmalarını bizlerle paylaĢacaklardır; bizlerin yorumlarını, sorularını alacaklardır. Yarın sabahki oturumda -ki genelde bu toplantılarımız üç oturumdan oluĢuyor- yarın sabahki oturumda da… Malumunuz Suriye yanı baĢımızda, orada bir insanlık dramı yaĢanıyor ve Türkiye‟ ye ve diğer komĢu ülkelere büyük mülteci akınları var. Orada ne oluyor, son geliĢmeler nelerdir, neler yapılabilir? GörüĢlerini bizlerle paylaĢmak üzere Sayın DıĢiĢleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu‟ nu davet ettik. GörüĢlerini bizlerle paylaĢacaklar ve bizlerin, sizlerin yorumlarını, sorularını alacak ve bu Ģekilde toplantımızı, inĢallah, verimli bir Ģekilde -her zamanki gibi- tamamlayacağız. ġimdi, tabii, esas toplantımızın gündemine geçmeden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli BaĢkanı bizleri kırmadılar; sabah açılıĢ konuĢmasını yapmak üzere davetimizi kırmadılar, sağ olsunlar bizi Ģereflendirdiler. ġu an aramızdalar. Ben kendilerini davet ediyorum açılıĢ konuĢmasını yapmak üzere, daha sonra toplantıda kalmak veyahut da ayrılmak kendi takdirlerinde olacaktır. Buyurun Sayın BaĢkanım. TBMM BAġKANI CEMĠL ÇĠÇEK – TeĢekkür ederim. Sayın Bakan, sayın eĢ baĢkanlar, Komisyonun saygıdeğer üyeleri, değerli konuklarımız, değerli basın mensupları, katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu toplantının, Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkileri bakımından faydalı ve verimli bir toplantı olarak geçmesini temenni ediyorum. 1 Türkiye olarak ve Meclis olarak bu toplantının verimli geçmesi ve buradan olumlu izlenimlerle ayrılabilmeniz için elimizden gelen katkıyı vermeye hazırız, bunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Bu toplantının verimli geçmesi için iki önemli konu gündeme dâhil edilmiĢ bulunuyor, bunları önemsiyorum. Bunlardan bir tanesi Suriye konusudur. Yakın çevremizde gerçekten bir insanlık dramı yaĢanıyor. Her gün onlarca insan hayatını kaybediyor. Çocuk, yaĢlı, kadın yüz binlerce insan yerlerinden, yurtlarından edilmiĢ, komĢu ülkelerde zor Ģartlarda hayatını sürdürmeye çalıĢıyor. Ama buna karĢılık, uluslararası camia âdeta bir maç seyreder gibi tribünden olayı seyrediyor. Böyle bir dramı insanlık bir süre evvel yaĢamıĢtı Bosna‟ da. 250 bin kiĢi hayatını kaybettikten sonra bir çözüme ulaĢılabildi. Hiç temenni etmem ki kaybedilenlerin sayısı o rakama çıktıktan sonra bir çözüm arayıĢı, gayreti olsun ama maalesef, Ģu ana kadar bu manada çok olumlu düĢünmemi gerektirecek bir geliĢmeyi görmüyoruz. Sadece kalorisi olmayan, karĢılığı olmayan beyanlarla bu insanlık dramına karĢı bir seyir durumu söz konusudur. Bu ne anlam ifade ediyor, geliĢmeler ne istikamettedir, Türkiye'nin yaptığı katkılar nelerdir, bunlarla ilgili olarak gündemde bir madde var, Sayın DıĢiĢleri Bakanı arkadaĢımız sizlere ayrıntılı bilgi verecek. Benim Ģahsen katıldığım uluslararası toplantılarda Türkiye'nin gösterdiği çabalar, yaptığı fedakârlıklar takdirle karĢılanıyor. Eğer bu kadarıyla yetinecek olursak bu bile bir adımdır diye düĢünüyorum ama uluslararası camianın Türkiye'nin yaptıklarını takdir etmiĢ olması hayatını kaybedenleri geri getirmiyor ya da sabah kahvaltısı yerine bu takdirler geçmiyor. Çünkü çocuklar eğitim dâhil birçok konuda hak kayıplarına uğruyor. Onun için konunun gündeme alınmıĢ olması ve Türkiye tarafından olaya nasıl bakılıyor, burada irdeleniyor olması önemli bir baĢlıktır diye düĢünüyorum. Yine bu toplantının verimli geçmesi bakımından, Türkiye 19 Ekim 2011‟ den beri dört siyasi partinin katılımıyla ve eĢit sayıda temsil edildiği bir komisyonla, ilk defa sivil siyaset bir anayasa yapma çabası ve gayreti içerisinde. Geçen seneki toplantıda bununla ilgili genel bilgileri sizlere sunmuĢ idim. Bu defa Sayın Demirkıran bu konuĢmayı benim yapmamı arzu etti ama doğrusu Komisyon adına benim konuĢmam yerine bu komisyonda önemli katkı sağlayan dört siyasi partimizin temsilcilerinin burada size bilgi vermesini, sorularınızı gerekiyorsa cevaplamasını daha uygun bulduk. Dolayısıyla öğleden sonraki oturumda dört siyasi partimizi temsilen bahsettiğim tarihten bu tarafa bu komisyonda görev yapan arkadaĢlarımız sizi bilgilendirmiĢ olacaktır. Evvela birkaç hususu sizlerle paylaĢmak istiyorum. Elbette konumum gereği, bir açıĢ konuĢmasıdır, bir nezaket konuĢmasıdır ama biz Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkilerine önem veren bir ülkeyiz. Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkilerinin yolunda gitmesi ve arzu ettiğimiz hedefin gerçekleĢmesi bakımından da epey çaba sarf etmiĢ, özellikle 2002-2007‟ de, müzakere alım tarihine giden süreçte önemli reformların hamallığını da yapmıĢ bir siyasetçi olarak, doğrusu, geldiğimiz noktayla ilgili kendi düĢüncelerimi de söylemek istiyorum. Bu düĢüncelerime katılanlar olur, katılmayanlar olabilir. Katılmayanlar açısından, benim sözlerimi ifade özgürlüğü kapsamında “ aykırı görüĢler” olarak da değerlendirebilirsiniz. Onu da baĢtan ifade edeyim. Evvela, kanaatim odur ki üyesi bulunduğunuz bu Komisyon, Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkileri bakımından önemli bir Komisyon. Bugüne kadar da önemli çabalar, gayretler sarf etmiĢ bir Komisyon. Parlamentolarımız arasındaki iliĢkilerin geliĢmesinde, birbirimizi anlamada çok önemli sorumluluk yüklenmiĢ olan bir Komisyon. Bu nedenle, katkısı geçen, burada bulunan bulunmayan bütün Komisyon üyelerine teĢekkür ediyorum. Arzumuz ve isteğimiz, Türkiye‟ yle Avrupa Birliği iliĢkilerinin sağlam bir zeminde sürdürülmesi, sağlıklı bir yol takip etmesi ve ortak hedefe birlikte ulaĢabilmemiz. Bizim arzumuz budur, onun için de parlamenterler olarak bize önemli sorumluluklar düĢmektedir. Evvela Ģunu kabul etmemiz lazım: Avrupa Birliği bir hayır kurumu değildir; iyilikseverlerin, hayırseverlerin bir araya geldiği bir kurum değil, ortak değerler üzerinde inĢa edilmiĢ bir menfaat birliğidir. Dolayısıyla Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği her iki tarafın da lehinedir. Her iki tarafın da çok açık menfaatleri vardır. Bu, önemli, tarihî bir fırsattır. Türkiye'nin Avrupa Bi rliği üyeliğine Avrupa Birliğini kuran siyaset ve devlet adamlarının vizyonuyla baktığımızda ya da Ģimdi bulunduğumuz noktadan vizyonel bir bakıĢla bu üyeliği değerlendirmemiz söz konusu olduğunda, gerçekten, hem bizim hem de Avrupa Birliği üyesi ülkelerin önüne çıkmıĢ en önemli tarihî bir fırsattır. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi lazım, iki tarafın menfaatine olarak. Bir baĢka Ģeyin daha göz ardı edilmemesi gerekir: Biz, Türkiye olarak, Osmanlının son yüzyılı dâhil, bir tarih de vermek gerekirse 1839‟ dan bu tarafa yönünü Batı‟ ya çevirmiĢ, tercihini Batı‟ dan yana yapmıĢ bir ülkeyiz. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, MeĢrutiyet hareketleri Osmanlı dönemindeki bu çabaların ortaya koyduğu somut örneklerdir. Cumhuriyet ise baĢlı baĢına üzerinde durmamız gereken bir çağdaĢlaĢma, bir modernleĢme projesidir ve cumhuriyetin ilanıyla beraber Türkiye, hem temel yasalarında hem de devlet kurumları baĢta olmak üzere önemli yapısal değiĢiklikleri yaparak bu yoldaki kararlılığını ve istikametini sürdürmüĢ, kapsamlı bir projeyi cumhuriyetle beraber ortaya koymuĢtur. 2 Bunlara ilaveten, bu kararlılığın, bu yolda yürümenin somut örneği olarak ve karĢılıklı da bir ahdî taahhüt olarak 1963 yılında Ankara AnlaĢması‟ nı imzalamıĢ olduk. Ankara AnlaĢması‟ nın üzerinden yarım asır geçmiĢ oluyor. BaĢvuru tarihinden itibaren hesap edersek, 59‟ lardan, elli seneyi aĢan bir süreden beri de ahdî taahhütler çerçevesinde Türkiye'nin Avrupa‟ yla bütünleĢme çabası, gayreti devam ediyor. Hedefimiz tam üyeliktir. Bunun dıĢındaki baĢka bir statü, baĢka bir tercih bizim asla kabul edemeyeceğimiz bir husustur, bunun altını çiziyorum. Eğer bunun dıĢında bir düĢünce, bir tercih varsa Türkiye‟ yi oyalamanın hiçbir anlamı yoktur. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, değerli üyeler, değerli katılımcılar, Türkiye görünürde müzakere tarihini almıĢ, müzakerelere baĢlamıĢ bir ülke olarak gözüküyor ama geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye'nin müzakere edeceği baĢlık kalmamıĢtır -bir kısım ülkelerin- çok da doğru olmayan gerekçelerle, siyasi mülahazalarla önemli baĢlıkların üzeri kapatılmıĢtır. 20 baĢlık bugün müzakere edilemez hâldedir. ĠĢin bu noktasına baktığımızda, Türkiye müzakere eden bir ülke midir yoksa müzakeresi engellenen ya da oyalanan bir ülke midir, bunu konuĢmanın zamanının geldiği kanaatindeyim. Onun için, toplantının Parlamento çatısı altında, burada yapılıyor olması bir otel yerine, önce çok anlamlı. Çünkü, Parlamentolar her Ģeyin açık açık konuĢulduğu, dile getirildiği platformlardır, mekânlardır. Onun için, bugün bu toplantıda Türkiye-Avrupa Birliği iliĢkilerini daha net, daha açık, daha kısa cümlelerle konuĢma zamanı gelmiĢtir. Çünkü, elli yılı aĢan bir zamandan beri belli bir noktaya geldiği farz edilirken bu defa siyasi mülahazalarla konulan engeller sebebiyle, blokajlar sebebiyle Türkiye, müstakil bir bakanlığı da… Ki tercihinin ne kadar önemli olduğu ortadadır, bunun en üst düzeyde bir kararlılık göstergesi olduğu ortadadır. Buna rağmen müzakere edecek baĢlık bulunamamaktadır. Elbette bu süreçte Türkiye iniĢli çıkıĢlı bir kısım zaman dilimlerini yaĢamıĢtır ama hiçbir zaman ana istikametinden, çağdaĢlaĢmadan, modernleĢmeden asla vazgeçmemiĢtir. Bu noktadaki kararlılığın bence müzakerenin ruhunu oluĢturduğunu ve bizi anlamada bunun önemli olduğunu düĢünüyorum. Onun için, eğer Türkiye Avrupa‟ yla bütünleĢecekse tam da karar verme zamanıdır, elbette biz bu yolumuza devam edeceğiz çünkü bu bizim bilerek tercih ettiğimiz bir husustur. Cumhuriyeti ve demokrasiyi tercih etmekle Türkiye, çok doğru bir iĢ yapmıĢtır, çok tarihî bir tercih yapmıĢtır. Bu tercihi yapanları, baĢta aziz Atatürk olmak üzere saygıyla ve Ģükranla anıyorum. Kendimizin yaĢadığı ve Ģimdi, belli bir süreden beri çevremizdeki ülkelerin yaĢadıklarını gördükten sonra bu tercihin ne kadar doğru, ne kadar isabetli olduğunu bir defa daha anlıyoruz. Bununla söylemek istediğim Ģey Ģu ki: Avrupa Birliği bizim üyeliğimize “ evet” dese de demese de bizim çizgimizde bir değiĢiklik, bir kırılma söz konusu değil. Biz millet olarak olanca gücümüzle, olanca çabamızla cumhuriyeti de demokrasiyi de çağdaĢ anlamda kurumsallaĢtırmaya, kökleĢtirmeye, standartlarını yükseltmeye devam edeceğiz. Ancak, iĢin bu noktasında, zannediyorum, bizim bu kararlılığımıza karĢılık Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de bir karar verme zamanı gelmiĢtir. Üstelik buna bir mecburiyetleri de vardır çünkü biz ahdî taahhütler çerçevesinde bu müzakereyi sürdürüyoruz. Önce “ evet” deyip sonra yan yollara sapmanın hiçbir anlamı yoktur. Önce “ evet” deyip problemleri sebebiyle üye edilmemesi gereken bir toplumu tam üye yapıp, onun arkasından Türkiye‟ nin üyeliğinin engellenmesini çok doğru bulmuyoruz, ahdî taahhütlere aykırı buluyoruz. Eğer verdiği sözde durmak, Avrupa Birliğinin değerleri arasındaysa, bunun bir anlamı varsa bu konudaki kararın da çok açık ve net olarak Ģu günlerde verilmesi gerekir. Bunu neden söylüyorum? Çünkü müzakere süreci baĢladığında, özellikle 2002‟ den sonra, Türk halkının Avrupa Birliğine desteği yüzde 80‟ lerin üzerindeydi. Ama bir süre sonra Avrupa‟ daki iktidar değiĢiklikleri sebebiyle yok imtiyazlı ortaklık vesaire gibi sulandırılmıĢ bir kısım açıklamalar Türk halkının desteğini yüzde 50‟ nin altına düĢürmüĢtür. Dolayısıyla, heyecan kalmamıĢtır. ġu toplantı eğer 2003‟ te, 2005‟ te yapılsaydı Türk halkı tarafından çok büyük ilgi görürdü. Artık, bugün geldiğimiz noktada Avrupa Birliği meselesine bizim halkımız yeteri kadar ilgi göstermiyorsa bunun oturup düĢünülmesi gerekir. Bu, iç sebeplerden kaynaklanan bir husus değil. Halkımızda Ģöyle bir kanaat giderek bir iman hâline gelmeye baĢlıyor: “ Siz ne yaparsanız yapın, sizi almayacaklar.” Bu inancı, bu Ģüpheyi, bu tereddüdü doğuran bir kısım ülke liderlerinin yaptığı açıklamalar ister istemez halkımızı, vatandaĢlarımızı böyle kötümser bir noktaya getirmiĢtir. Bunu tekrar hareketlendirmek yeni baĢtan konuyu değerlendirmeye ve iĢin doğrusunu yapmaya bağlıdır. Onun için biz müzakerelere devam etmek istiyoruz ve tam üyelik bizim hedefimizdir ve bunun için de elden gelen çabayı, gayreti bugüne kadar gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz. Elbette, bizim eksikliklerimiz var, bizim noksanlıklarımız var, biz bunu kabul ediyoruz. Bunun gereğini de her geçen gün yapmanın çabası içerisindeyiz ama Ģunu da kabul etmek lazım ki bizim de -yapamadıklarımızın mazereti olarak da bunları söylemiyorum, bunun altını özellikle çizeyim- yapamadığımız bazı hususlar var. Bu yapamadıklarımızda sizin katkınız nedir, sizin de bir vicdan muhasebesi yapmanızı istiyoruz, bu bir. Ġki: Bizim yapamadıklarımız var, doğrudur ama “ Bunları niye yapmıyorsunuz?” diyen ülkelerin de eksiklikleri vardır, sizin de bunları kabul etmeniz lazım. 3 Mesela, yeri gelmiĢken hemen ifade edeyim, Türkiye bütün bu reformları, tüm bu reformları, çabaları terör ortamında yapıyor. Bugün ne olacak ben bilemem. Bugün insanlarımızın hayatı terör sebebiyle ciddi ölçüde sıkıntı içerisindedir. Bir insanlık belasıyla Türkiye karĢı karĢıyadır ve bununla uzun zamandan beri mücadele veriyor. Terör ortamında reformları yapmanın ne kadar zor olduğunu ancak damdan düĢüp ayağı kırılan bilir. Unumuz kuru, tuzumuz kuru, her Ģey yolunda giden bir noktadan baktığımızda Türkiye'nin yapmıĢ olduğu bu reformların anlamını kavramak yeteri kadar mümkün olamayabilir. Türkiye on binlerce insanını terörde kaybetmiĢ bir ülkedir ve hepimizin ortak değeri -bunu önemsiyoruz- insan haklarıdır, özgürlüklerdir ama sayın üyeler, en temel hak hayat hakkıdır. Bütün haklar ve özgürlükler yaĢayan insan içindir. Ġnsanlar hayatlarını terörde kaybediyorsa kaybettiklerimize hiçbir hak da lazım değil, özgürlük de lazım değil. Onun için, terörle mücadelede biz yeteri kadar iĢ birliği istiyoruz. Bu, hem ahdî taahhüttür. BirleĢmiĢ Milletlerin aldığı, yürürlüğe koyduğu terörle mücadele sözleĢmeleri dâhil, ikili olarak sizlerle beraber yaptığımız suçluların iadesi sözleĢmeleri dâhil, altına imza koyduğumuz Ġnsan Hakları SözleĢmesi dâhil bütün bu sözleĢmeler karĢılıklı olarak bizlere bir kısım yükümlülükleri getiriyor. Bunun gereğini yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla, Türkiye bu reformları her gün insanların gözyaĢı döktüğü ve kadın, çocuk, yaĢlı demeden insanların hayatını kaybettiği bir ortamda bu reformları yapmaya, bu düzenlemeleri yapmaya devam ediyor. Bunun iyi takdir edilmesi ve bu mücadelede yalnız bırakılmaması gerekir. Doğrusunu isterseniz, bir vicdan muhasebesi de bu noktada yapmamız gerekir. Acaba Türkiye'nin terörle mücadelesinde ortak değerleri paylaĢan ve bu noktada da bu değerlerin korunması noktasında ortak sorumluluğumuz bulunan ülkeler olarak ne ölçüde yardımcı olduk, bunun bir değerlendirmesinin yapıl ması gerekir diye düĢünüyorum bu noktada. Bunu nereden çıkarıyoruz, böyle bir sözü Meclis BaĢkanı olarak neden söylüyorum? Bakınız, ismini telaffuz ederek bu toplantının ciddiyetine halel gelsin istemem. Bir örgüt, 30 binden fazla insanı çocuk, kadın, yaĢlı demeden katlediyor -15 Ağustos 1984ama Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bu örgütü terör örgütü kabul etmesi 2002‟ dir. Acaba 1984‟ ten 2002‟ ye kadar bu örgüt bir hayır kurumu muydu, bir düĢünce kuruluĢu muydu? 30 binden fazla insanı öldürüyor ve 2002‟ ye gelinceye kadar terör örgütü olarak kabul edilmiyor. Tamam, 2002‟de kabul edildi. Peki, 2002‟ den sonra bu örgütü terör örgütü olarak kabul ettik, yaptığımız olumlu katkılar nedir diye bir listesini çıkarmamız gerekir. Hâlen uluslararası kuruluĢların… Mesela bunların baĢında EUROPOL‟ ün 2012 raporuna bakın. 2012 raporu iyi irdelendiğinde, terörle mücadele konusunda ne yaptık, o ayrı bir tartıĢma konusu ama yapmamız gereken, iĢ birliği yapmamız gereken ne kadar önemli iĢlerin olduğu orada çok açık ve net olarak, baĢlık olarak yazılıdır. Değerli üyeler, bir hususa dikkatinizi bilhassa çekmek istiyorum. Bu terör örgütü bizim insanlarımızı kurĢunla öldürüyor, sizin çocuklarınızı uyuĢturucu tabletiyle. Bunun altını özellikle çiziyorum. O hâlde, neticede bir ölüm söz konusuysa -ister uyuĢturucudan ister namludan çıkan kurĢundan- insanlarımızın hayatını korumak, hukukunu korumak noktasında iĢ birliği yapmamızda gerçekten bir zaruret var. Kaldı ki bu bizim ahdî taahhüdümüz karĢılıklı olarak. Altına imza koyduğumuz sözleĢmelerde, terörle mücadelede en temel kural “ Ya yargıla ya iade et.” Tam yargılama yapılıyor mu? Doğrusunu isterseniz, bizde davaların uzun sürdüğü konusunda benim de düĢüncem var ama “ ĠĢte davalar açtık.” deyip hâlen neticelenmiĢ Avrupa‟ da bu örgütle ilgili kaç tane dava var ve verilen ceza nedir? Ġkincisi: Ġade et. Geriye dönüp bakalım, kaç tane terör örgütü mensubu iade edilmiĢ. Suçluların Ġadesi AnlaĢması fantezi bir anlaĢma değil, bunun gereğinin yapılması lazım. Dolayısıyla, yargılamada sıkıntı var, iade etmede sıkıntı var. EUROPOL raporuna bakarsanız -baĢkaca ben size birçok delil de getirebilirim- rahatlıkla eğitim kampları kurulabiliyor, rahatlıkla para toplanabiliyor, kara para aklanabiliyor, açılmıĢ davalar var. Basın desteği oluyor. On sene sürüyor, sonuçta bir televizyon kanalı kapanmıĢ gibi gözüküyor, o kapanıncaya kadar bir baĢka ülkede altyapısı hazırlanıveriyor. Yani açıkçası terörle mücadele konusunda, sayın üyeler, yüreği yanan bir ülkenin Parlamento BaĢkanı olarak söylüyorum, yakınlarının birisini ASALA terör örgütüne, birisini PKK terör örgütüne Ģehit vermiĢ bir Meclis BaĢkanı olarak konuĢuyorum: Taziye mesajlarınızın yoğunluğu kadar tedbir konusunda yoğunlaĢmamız gerekiyor. Çok teĢekkür ediyoruz, üzücü olaylar gerçekleĢtiğinde en evvel taziye mesajları sizlerden geliyor, sizin ülkelerinizden geliyor. Bundan memnun oluyoruz acımızı paylaĢtığınız için. Ama terör meselesi bunun ötesinde, daha yoğun bir iĢ birliği bekliyor, daha birlikte yapacağımız çok Ģeyin olduğu açıkça ortadadır. O nedenle Ģunu söylemek istiyorum ki: Türkiye, reformlarını sizinle bütünleĢme adına ama bundan çok daha önemlisi, kendi halkımızın ihtiyacı ve talebi olduğu için, sizin hatırınıza değil, demokratikleĢme yolundaki eksikliklerini gidermeye, demokrasisini kurumsallaĢtırmaya, kökleĢtirmeye gayret ediyor, bundan sonra da gayret edecektir. Ama sizinle bir yola çıktık, sizinle bir ahitleĢmemiz var, bizler de sizler de yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz lazım. 4 Türkiye öz güveni olan bir ülkedir. Biz kendimize güveniyoruz, demokrasimize güveniyoruz, halkımızın demokrasiyi benimsediğine inanıyoruz ve güveniyoruz ve demokrasi konusunda, net olarak ifade edeyim, bizim vatandaĢlarımız, bizim halkımız Meclis BaĢkanı olarak benden çok daha ileridedir. Bunu da iyi anlamanızı ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, Türkiye tercihini bu yönde yaptı, yapmaya da devam edecek, reformlarına da devam edecek. Sizinle bütünleĢme noktasında, bu toplantıların bir değerlendirme toplantısı olduğunu düĢünüyoruz ve beklentimiz odur ki: Rapor yayımlayacaksınız Türkiye‟ de ne oluyor ne bitiyor. Eksiklikleri mizi yazabilirsiniz. Yazmalısınız da, bundan çekindiğimiz bir nokta yok. Burada adil olmanızı, adil bir rapor yazmanızı, olup bitenleri daha objektif, daha soğukkanlı değerlendirmenizi arzu ediyoruz ve benim bir arzum daha var bu raporlarda bugüne kadar göremediğim, o da Ģudur: Türkiye gerçekten bu konuda daha hızlı gitmek istiyor, bu müzakereleri daha süratli yürütmek istiyor. Bu raporların çok adil olduğunu söyleyebilmem için Ģahsen, sizin de bir öz eleĢtiri yapıp Türkiye daha ileri bir noktaya neden gelemedi, bize düĢen kusur nedir diye kendi kusurlarınızı da o raporda görmek isterim ben. O olmadığı sürece bu raporların elbette Türkiye‟ de münakaĢası olacaktır, bir kısım olumsuz değerlendirmeleri de olacaktır diye düĢünüyorum. Ben sözlerimi burada bitirirken -bu toplantının çok hayati bir toplantı olduğunu- Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilgili iliĢkilerinin tarihinin yazımında, yazılımında Ankara‟ da bugün yaptığımız bu toplantının önemli bir dönüm noktası olmasını, bir merkezî hareket noktası olmasını temenni ediyorum. Katkılarınızdan dolayı Ģimdiden memnuniyetimi ifade ediyor, teĢekkürlerimi sunuyorum. Toplantının baĢarılı geçmesi dileğiyle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AlkıĢlar) TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Evet, EĢ BaĢkan Sayın Demirkıran Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanına refakat ediyor, kendilerini uğurluyorlar. Kendisinin zaten burada olması ve açılıĢ konuĢmasından dolayı kendilerine çok teĢekkür ediyoruz. Bugün karĢımızda bizi bekleyen bir gündem var. Sanırım her iki delegasyon ve büronun üyeleri, mensupları son derece doğru konuları tartıĢma konusu olarak hazırlamıĢlardır. Bunlar günümüzün aktüalitesine de uygun olan konulardır. Birinci oturumumuzun konusu, aynı ritüel gibi devam edecek ancak, tabii, bu ritüelin arkasındaki yenilikleri de unutmamak lazım. 2013‟ te olumlu, dinamik, yeni konular oluĢtu Türkiye‟ yle AB arasında her Ģeyden önce. Avrupa Parlamentosu parlamenterlerinin de desteği ile bir Ģey gerçekleĢti, Fransa‟ dan mükemmel bir haber geldi bu hafta. ġöyle ki: Bir ilk vetonun kaldırılması. Bu da son derece önemli bir fasılla ilgili, bölgesel kalkınma faslı olan fasıl bu. Bu mükemmel bir geliĢme çünkü bu sayede Ġrlanda dönem baĢkanlığının iradesi de ortaya çıkmıĢ oluyor iliĢkilerin olumlu yönde geliĢtirilmesi yönünde. Çünkü bunun arkasından yeni vetolar da kaldırılabilir. Fransa‟ nın örneği baĢkalarında da devam edebilir. Tabii, baĢka dönem baĢkanları olacak, baĢka ülkeler gelecek ancak bugün için en önemli olan Avrupa Parlamentosunun da bağlı olduğu Avrupa Birliği, Türkiye'nin yanı baĢında olarak en yapıcı rolü üstlenmeye hazırdır. Bu da Türkiye‟ de demokratik reform konusundaki iyi niyetin desteklenmesidir. Tabii, bunun için bir dizi sorunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunların hepsi bizim gündemimizde değil ama Ģunu da vurgulamak istiyorum: Buradaki süreç, ki Türk dostlarımıza söylüyorum, çok cesur bir Ģekilde baĢlatılmıĢ olan Kürt sorununa yaklaĢım konusu ve tutuklu bulunan liderleri, mahkûm bulunan liderleri Öcalan‟ la yapılan görüĢmeler dizisi geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosunda da bir tartıĢma konusu oldu. Bu son derece önemli bir geliĢmedir. AB Komisyonu -zaten Sayın Ripert‟ in de konuĢmasında dile getirilecektirbütün ekonomik, finansal destek ile bu hayati geliĢmeye destek verilecektir çünkü Türkiye‟ deki hak ve özgürlükler açısından bu adım son derece önemlidir ve bu Ģekilde bunların bölgede yansıması da daha geniĢ kapsamlı olacaktır. Tabii, Kürt konusu bizim gündemimizde yok bu oturumda ama eminim ki bu sabahki tartıĢmalarımızın da orasından burasından mutlaka devreye girecektir ve bugün öğleden sonra da Türkiye'nin anayasa hazırlığı konusundaki UzlaĢma Komisyonunun üyelerini de dinleyeceğiz, yeni anayasa çerçevesindeki uzlaĢının, görüĢün ne olacağını göreceğiz. Bir de tabii, Sayın DıĢiĢleri Bakanı Davutoğlu‟ yla birlikte Suriye konusunu tartıĢacağız. Tabii, buradan bizler de çok açık ve güçlü mesajlar vereceğiz Avrupa Birliği üye devletleri adına. Avrupa Birliği çünkü silah ambargosu konusunu sürekli olarak tartıĢmaya açmak, incelemek durumundadır. DıĢiĢleri Bakanları çerçevesinde bu önemli bir konudur. Bir de Suriyeli mülteciler konusu… Türkiye'nin bu konuda sonsuza kadar angaje bir ülke olduğunu biliyorum. Bütün gücüyle Türkiye bu konuda çaba gösteriyor ama hem Suriye‟ de hem Türkiye‟ de bir insani yardım yapılabilmesi kolay da bir iĢ değil. Suriye‟ deki durum hâlâ problemli ve Esat rejiminin güçleri hâlâ orada hâkim. Dolayısıyla son derece önemli, son derece hassas, son derece güncel bir dizi konumuz var tartıĢmaya açacağımız. Ancak yine de bugün burada sizin hazırladığınız çalıĢma koĢulları çok 5 keyifli, çok rahat olduğu için teĢekkür ediyorum size çünkü bu bir buçuk günlük çalıĢmamızı fevkalade hoĢ bir ortamda, her bi rimiz kurumlarımızın görüĢünü de dile getirmek suretiyle geçireceğiz. Avrupa Parlamentosu adına daha derinlemesine, daha açık mesajlarla dolu bir mesaj aktarmayı bekliyoruz ve Türkiye-AB arasındaki bu karĢılıklı görüĢ teatisinin de yararlı olmasını diliyorum. Eğer EĢ BaĢkanım bana izin verirlerse nasıl bir uygulama formülü bulacağımızı da kendisiyle tartıĢmak istiyorum. Geleneksel olarak tabii ki gündemimizi kabul etmemiz gerekiyor. Bir de bir önceki toplantının tutanaklarını onaylamamız gerekiyor. Bu konuda Ģu veya bu noktayla ilgili bir değiĢiklik öneriyorsanız bunları lütfen söyleyin. Tabii, bir de daha sonra Sayın Bakan BağıĢ‟ ın konuĢmasını dinleyeceğiz. Kendileri AB-Türkiye ilişkilerini, müzakere sürecini, tam katılım sürecinin şu anki durumunu bizlere açıklayacaklar. Evet, Ģimdi hemen gündemin 3‟ üncü maddesine geçiyoruz. Gündemin 3‟ üncü maddesinde, sevgili meslektaĢım sizleri ve Avrupa Birliği Büyükelçisi Sayın Ripert, Ġrlanda Büyükelçisi Sayın Thompson ve Sayın Egemen BağıĢı sırayla dinleyeceğiz. Kendileri Avrupa Birliği ile iliĢkilerde BaĢmüzakereci. Evet, Sayın Maurice Ripert, Büyükelçi, Türkiye‟ deki Avrupa Birliği Delegasyonunun Temsilcisi… Buyurun. AYġE ESER DANIġOĞLU (Ġstanbul) – Sayın EĢ BaĢkanlar, Sayın Bakan, değerli katılımcılar; bir noktayı ifade etmek istedim. 69‟uncu Strazburg Toplantısının Ġkinci Oturumunda benim yapmıĢ olduğum konuĢma tutanaklara geçmemiĢ. Bu konunun gereğinin yapılmasını rica edecektim. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Bu durumda, eğer arkadaĢlar kabul eder ise biz tutanaklardan AyĢe Hanım‟ ın konuĢmasını da tespit edip onu dâhil ederiz ve konuĢmalara geçmeden önce ben 69‟ uncu KPK‟ da, Strazburg‟ da yapmıĢ olduğumuz toplantının tutanaklarını oylarınıza sunmak istiyorum. Bir oylama yapalım, ondan sonra konuĢmalara geçelim. Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiĢtir. Şu anda artık gündemimizin 3’üncü maddesine geçebiliriz. Buyurun. ANTĠGONĠ PAPADOPOULOU – TeĢekkür ederim. Ben 2‟ nci maddeyle ilgili bir Ģey söylemek istiyorum. 70‟ inci KPK toplantısı gerçekleĢmedi. 71‟ inci KPK toplantısındayız. Bunu lütfen tutanaklarda açıklayalım. Neden 70‟ inci KPK toplantısı Kıbrıs Dönem BaĢkanlığında gerçekleĢmedi? TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Ġstanbul‟ da yapmıĢ olduğumuz BaĢkanlık Divanında böyle bir karar alındı. Türk tarafının talebi, Avrupa tarafının da kabulüyle toplantının, Genel Kurul toplantısının yapılmaması kararlaĢtırıldı. Dolayısıyla bu Ģekildeki talebiniz ve bu ifadelerimiz tutanaklara geçmiĢ bulunuyor. 2012 yılı Ġkinci Dönemiyle ilgili toplantı yapılamadı. Onun için Ģimdi Ģeye geçiyoruz, Avrupa Komisyonu adına… ANTĠGONĠ PAPADOPOULOU – Sayın BaĢkan, Komisyonun bir bildirisi var bildiğiniz gibi. Bunun nedeninin Kıbrıs Cumhuriyeti‟ nin tanınmaması nedeniyle olduğunu açıkladı Komisyon. Bunun tutanaklara geçmesini rica ediyorum, aynen bu Ģekilde: “ Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Cumhuriyeti‟ ni tanımadığı için” Ģeklinde. Çünkü bu toplantıyı Ġrlanda Dönem BaĢkanlığı sırasında yapıyoruz. Bir önceki KPK‟nın olmaması çok olağanüstü bir durum. Bunun açıkça belirtilmesini rica ediyorum. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – TeĢekkür ederim. Sözleriniz olduğu gibi tutanaklara geçecektir. ġimdi de Avrupa Komisyonu adına AB-Türkiye Delegasyon BaĢkanı Büyükelçi Sayın Ripert‟ e söz veriyorum. Buyurun efendim. AB-TÜRKĠYE DELEGASYONU BAġKANI BÜYÜKELÇĠ JEAN-MAURICE RIPERT – Sayın BaĢkan, sevgili eĢ baĢkanlar, Sayın Avrupa Birliği Bakanı ve BaĢmüzakereci, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, Avrupa Parlamentosunun değerli üyeleri, büyükelçiler, hanımefendiler, beyefendiler; öncelikle Sayın Füle‟ ye bu toplantıya gelmesi için yaptığınız davetten dolayı teĢekkür etmek istiyorum. Maalesef gelemedi ancak çok yapıcı ve verimli bir oturum ve toplantı olması için en iyi dileklerini gönderdi. 6 Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki iliĢkiler bugünkü görüĢmelerin de merkezinde yer alacak ve bu bağlamda büyük bir mutlulukla ifade ediyorum ki 2013 bir yıl önce herhangi birinin ümit edeceğinden çok daha iyi bir baĢlangıçla bizim açımızdan baĢladı. Üye devletler aralık ayında Avrupa Birliği Konsey kararlarında özellikle de daha olumlu ve geleceğe yönelik olma kararı aldılar, Türkiye'nin AB için öneminin altını çizdiler ama daha da önemlisi, çok net bir biçimde katılım müzakerelerinin aramızdaki ili Ģkileri daha da geliĢtirmek için en iyi araç olduğunu vurguladılar. Bu, aslında, BaĢbakan Erdoğan‟ ın bu haftanın baĢında Ankara‟ da yaptığı konuĢmanın içerisinde ifade ettiği görüĢleri de yansıtıyor. Sayın Erdoğan AB büyükelçilerine yaptığı konuĢmada Türkiye'nin AB hedeflerinden kesinlikle ayrılmadığından, 2013‟ ün de yeni bir güven yılı olacağından bahsetmiĢti. Burada geçen sene Türkiye-AB iliĢkileri için baĢlattığımız pozitif gündemin olumlu etkilerinden de bahsetmek istiyorum. Türkiye ve Avrupa Birliği gayet yapıcı ve pragmatik bir Ģekilde, ilerlemenin kaydedilebileceği yerlere odaklanıp orada ilerlediler. Örneğin AB standartlarıyla uyum gibi. Bu konuda ilerlemeler de kaydedildi ve birkaç faslın müzakeresindeki benchmark‟ lar yeri ne getirildi. Ancak 2012 AB Konseyi kararları çerçevesinde artık pozitif gündemin ötesinde ümitlerimiz var. Yeni fasılların 2013‟ te müzakereye açılabileceği konusunda eminiz. Avrupa Birliği Konseyi Avrupa Birliğinin taahhütlerini ve gerekli, oluĢmuĢ koĢulları dikkate alarak katılım müzakerelerine yeni bir ivme kazandıracağını ifade ediyor. Bu da bizim iyimserliğimizi artırıyor. Vize ve göç konusunda da oldukça olumlu beklentilerimiz var. Komisyon bu konuda bir yol haritası hazırladı ve AB‟ ye giriĢte Türkiye'nin tüm vatandaĢları için sonunda vizesiz bir eriĢim için bu yol haritasını kullanmayı amaçlıyor. Tabii ki bu yol haritasında bazı zorlu aĢamalar var. Ancak, Ģunu vurgulamak istiyorum: Bu yol haritasının tüm boyutları Türkiye‟ yle müzakere edilecektir. Komisyon Türkiye‟ den gelecek her türlü öneriye, tavsiyeye açıktır ve eğer bu yol haritasının hedefleri baĢka Ģekillerde de elde edilebilecek olursa o yollara da açığız. Bu yol haritası kapsamında Türkiye‟ yle vize diyaloğunun olabilecek en kısa zamanda baĢlayacağından eminiz ve bunun hiç Ģüphesiz Türkiye'nin geri kabul anlaĢmasını imzalamasıyla el ele gideceğini umuyoruz. Bütün bu geliĢmeler Türkiye'nin katılım sürecini tekrar yoluna, rayına sokmak için mükemmel bir temel oluĢturuyor. 2013‟ te gerçek bir baĢarı hikâyesi elde etmemiz için çok önemli bir Ģans var elimizde ama tabii, daha fazla faslın debloke edilmesi lazım, daha fazla müzakere ve görüĢlerimizde, iliĢkilerimizde daha fazla ivmeye ihtiyacımız var ve bunun için Türkiye'nin de üstüne düĢeni yapması gerekiyor. Uluslararası ÇalıĢma Örgütünün tüm standartlarıyla tam uyum sağlanmalı ki sosyal politika ve istihdam faslı açılabilsin. Aynı Ģekilde, kamu ihaleleri ve tedariki konusundaki faslın açılması için Avrupa Birliğinin bu konudaki mevzuatına tam uyum gereki yor. Bunun dıĢında da Gümrük Birliği ile ve özellikle Gümrük Birliğinin rekabet kurallarıyla tam bir uyum sağlanması gerekiyor ki rekabet faslı açılabilsin. Burada hiç Ģüphesiz temel hakların uygulanması, uygulamaya sokulması da çok önemli. Ġfade özgürlüğü, medya özgürlüğü, insanların örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma özgürlüğü, bütün bunlar kanunlar değiĢtirilerek, özellikle Terörle Mücadele Kanunu değiĢtirilerek çok daha iyileĢtirilebilir. Bu konuların ne olduğunu hepimiz biliyoruz. 4‟üncü yargı reform paketinin taslağı zaten bunları ele almak için hazırlanmıĢtı. ġimdi gerekli olan, bu taslağın bugün Parlamentoya getirilmesi ve bundan sonra kabul edilmesidir. Bunun en yakın zamanda gerçekleĢeceğini umuyoruz. Hiç Ģüphesiz bu alanda katedilecek mesafe, aslında bugün burada olan tüm si yasi aktörlerin de iradesinde ve isteği doğrultusunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda büyük ilerlemeler kaydetti, ombudsman kurumunu kurdu, bir ulusal insan hakları kurumu oluĢturdu, 3‟ üncü yargı reform paketini geçen yaz kabul etti ve son olarak da Türkiye‟ de mahkemelerde Türkçe dıĢında dillerde savunma hakkını tanıdı. Bu bağlamda bir kere daha güneydoğudaki savaĢı sona erdirmek için cüretkâr adımları ne kadar desteklediğimizi vurgulamak istiyorum. Bu Ģekilde Kürt meselesine bir bütüncül çözüm bulunabilir ve terörizmi bitirme Ģansı doğabilir. Burada hiç Ģüphesiz Türk halkının bir desteği, Ģartı ve paydaĢların da Türk halkının verdiği bu desteği uygulamaya sokması gerekir. Avrupa Birliğinin barıĢa ve uzlaĢmaya giden bu yolda tüm desteği olduğunu vurgulamak istiyorum. Yardım programlarımız dâhil her türlü yardıma hazırız. Burada baĢarılı bir sonuç elde edilmesi, on binlerce hayatın kaybına yol açan bir sorunun halline yol açacağı gibi, aynı zamanda Türkiye‟ de Ģu anda gündemde olan birçok sorunun da hallolmasını sağlayacak ve gerçek anlamda bir siyasi ve anayasal reform için yol açacaktır. Anayasanın yeniden oluĢturulması konusunda Ģu ana kadar takip edilmiĢ olan katılımcı sürece verdiğimiz desteği yinelemek istiyorum. Ġyi bir anayasa hiç Ģüphesiz en geniĢ konsensüsle halledilmeli ve tüm toplumun isteklerini dikkate almalıdır. Sonuç olarak 2013 gerçekten çok önemli bir yıl, aynı zamanda Kıbrıs sorunu için, kalıcı, kapsamlı bir çözüm için BirleĢmiĢ Milletler süreci kapsamında gerçekten bir çözüm oluĢturulabilir. Ġki taraflı, iki toplumlu bir BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda bir çözüm bulunabilir. Avrupa Birliği de bunu desteklemektedir. Bunun dıĢında Katma Protokol‟ün kimseye 7 ayrımcılık göstermeden tüm üye devletlere uygulanması da hiç Ģüphesiz katılım müzakerelerine ivme kazandıracaktır. Avrupa Projesi, biliyorsunuz, insan hakları ve özgürlüklerini merkeze koyan bir projedir ve her türlü katılım müzakeresi de bunu esas almalıdır. Avrupa Birliği doğru zamanda Türkiye'nin de bu reformlara geçmesi için bir katkı sağlamıĢtır, 2013‟ te de hem Avrupa Birliği hem de tüm Türk halkı için bunun devam etmesi için elinden geleni yapacaktır. Son olarak Suriye‟ ye değinerek sözlerime son vermek istiyorum. Burada bir kere daha Türkiye‟ ye dayanıĢma, iĢ birliği sözümüzü yenilemek istiyoruz. Türkiye bu sığınmacılara ev açarak, yer vererek çok büyük bir mağduriyet yaĢayan, çok ciddi insan hakları sorunuyla karĢı karĢıya olan insanlara da ev açmıĢ oldu. Catherine Ashton 12 ġubatta Cilvegözü sınır bölgesinde 14 kiĢinin ölümüyle sonuçlanan olaylarda kendi duyduğu üzüntüyü ve baĢsağlığını ifade etmiĢtir. Bu eylemi bir kere daha kınıyoruz, çok güçlü bir biçimde kınıyoruz ve terörizmle mücadelede Türk yetkililerle yan yana durduğumuzu ifade ediyoruz. Size çok baĢarılı bir toplantı diliyorum ve zevkle bundan sonraki konuĢmaları dinleyeceğimi de ifade etmek istiyorum. TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – TeĢekkür ederiz Ekselansları Sayın Ripert. ġimdi sözü Sayın Thompson‟ a vermek istiyorum. Ġrlanda Büyükelçisi, Avrupa Birliği Konseyi adına Sayın Büyükelçi Thompson, buyurun. ĠRLANDA BÜYÜKELÇĠSĠ KENNETH THOMPSON – Çok teĢekkür ederim Sayın EĢ BaĢkan. Ben de bütün o saygı sözleriyle baĢlamayacağım çünkü Büyükelçi Ripert zaten burada bulunan herkesi saygıyla selamladı. Ben de aynen kendisine katıldığımı ifade etmek isterim. Ben önce Ģunun altını çizerek sözlerime baĢlamak istiyorum: Avrupa Birliğinin Türkiye‟ ye ve Türkiye'nin de Avrupa Birliğine olan büyük önemi. Burada son zamanlarda epey yazıldı, çizildi, Türkiye'nin dünyanın baĢka kesimleriyle iliĢkilerini geniĢleteceği, derinleĢtireceği söylendi ve bunların sanki Avrupa Birliğiyle olan iliĢkilerine bir alternatif teĢkil edeceği dile getirilmeye çalıĢıldı ancak geçen akĢam Avrupa Birliğiyle iliĢkiler konusunda Sayın BaĢbakan bu konuya son noktayı koydu, dedi ki: “ Türkiye tabii ki baĢka ülkelerle iliĢkilerini geliĢtirecektir, ticari amaçlı bunları yapacaktır ama hiçbir Ģekilde bunlar Avrupa Birliği üyeliğine bir alternatif teĢkil etmeyecektir.” ĠĢte, Ģimdi bu altı aylık dönemde, tartıĢmalarda yepyeni bir ivme gerçekleĢtirmek istiyorum. 2007‟ den bu yana bir yeni ivme vardı ve Ģimdi artık özel bir 22 numaralı fasılla ilgili, faslı müzakere açılıĢ olması, evet, belki ufacık bir adım ama yine de en önemli ve en zor fasıllardan birisi bu müzakere süreci içinde. Onun için bu geliĢmeyi önemli buluyorum. Dolayısıyla bu çalıĢmayı sonuca bağlayabilecek olur isek çok iyi olur çünkü, aslında, baĢarısız olduğumuz takdirde bu bir kısır döngü oluĢturacaktır çünkü Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki atmosfer son birkaç yıl içinde zehirlendi. Türkiye'nin Avrupa Birliği genelinde çok büyük dostu var ve Türkiye'nin bu dostlarını desteklemesi gerekiyor, onlara arka çıkması gerekiyor ve ülkedeki reform sürecinin ve 2007‟ ye kadar olan dönemdeki kadar en azından güçlü ve canlı bir Ģekilde devam ettiğini göstermesi gerekiyor. Zaman zaman rahatsız edici Ģeyler olmuyor değil. Mesela o kadar çok anti-Avrupa eleĢtirisi gelmeye baĢlıyor ki Türkiye‟ den, bunlar aynı zamanda… Ha, bir de tabii, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik katılımı konusundaki isteği ve kararlılığı da vurgulanıyor. ġimdi, bu süreç içinde, bu zaman dilimi içinde, özellikle de seçimlerin yaklaĢtığı bir dönemde ki bunlar çok hassas seçimler olacak, hepimiz odaklı ve kararlı konuĢmalı ve davranmalıyız ve bu süreci ileriye taĢımalıyız. Tabii ki Kıbrıs uzun yıllardan beri iliĢkilerimizin içinde bir diken gibi batmakta, Türkiye-AB iliĢkilerinde, ama eğer imkânlar ortaya çıkar ve bunlar Avrupa Birliği ve BirleĢmiĢ Milletlerin ve Türkiye'nin desteğini alır ise bu konuda da ilerleme katedebiliriz. Onun için sizlere sadece teĢekkür etmek istiyorum Ģimdi. Burada konuĢma imkânını bana verdiğiniz için çok teĢekkür ediyorum ve çalıĢmalarınızda baĢarılar diliyorum. (AlkıĢlar) TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler Sayın Büyükelçi. Burada yepyeni bir ses getirdiniz. Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi yani Dönem BaĢkanlığının temsilcisi olarak bu sürecin daha da dinamikleĢmesi konusunda neler yapması gerektiğini vurguladınız. ġimdi sözü Sayın Egemen BağıĢ‟ a vermek istiyorum. Kendisi Türkiye'nin AB ile olan iliĢkilerde baĢmüzakereci konumunda. Sayın Bakan, acaba gerçekleĢmesini beklediğiniz ve istediğiniz Ģeyler önümüzdeki aylarda nelerdir? PaylaĢır mıydınız lütfen? TeĢekkürler. 8 AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ (Ġstanbul) – Çok teĢekkür ediyorum öncelikle yurt dıĢından gelen bütün konuklarımıza. Ülkemize, baĢkentimize ve Meclisimize “ HoĢ geldiniz.” demek istiyorum. BaĢta çok değerli dostlarım Helene ve Afif Bey eĢ baĢkanlarımız olmak üzere, Türkiye'nin AB sürecine destek veren bütün parlamenterlere teĢekkür ediyorum ve Sevgililer Günü‟ nü bir sevgi ülkesinde geçirmeye karar vermiĢ olan bütün yabancı konuklarımıza da doğru tercihlerinden dolayı teĢekkür ediyorum. Bu toplantı, umarım, sevgiye, muhabbete ve birbirimize olan ihtiyacı hatırlamaya vesile olur. KPK toplantısı vesilesiyle, cumhuriyetimizin kalbi olan Ankara‟ da sizleri ağırlamaktan, her geçen gün daha da güçlenen demokrasimizin sembolü olan Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çatısı altında sizlerle birlikte olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Ülkemizin, Avrupa Birliğinin ve bölgemizin potansiyel ortak kazanımlarının temsil edildiği ve masaya yatırıldığı en önemli platformlardan biri olan KPK‟ nın ileride de bu görevi üstün baĢarıyla gerçekleĢtireceğine eminim. Diyaloğa en muhtaç olduğumuz bu zamanda birbirimizi biraz daha tanımaya ve anlamaya imkân veren bu ve bunun gibi platformların önemini yadsıyamayız. Hele ki parlamenterlerimizi bir araya getiren böyle bir platformun oynadığı kritik rolü görmezden gelemeyiz. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bağların en güçlü yansımasını parlamentolar oluĢturuyor. Millet iradesinin tecelli ettiği parlamentolar arasındaki güçlü diyalog ve iĢ birliği esasen halklar arasındaki güçlü diyaloğun ve etkileĢimin de bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Ben bu vesileyle gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekse Avrupa Birliği üyesi ülkelerin parlamentolarında ve Avrupa Parlamentosunda Türkiye'nin AB üyeliğine desteğini ve katkısını esirgemeyen tüm parlamenterlere Ģahsım ve ülkem adına Ģükranlarımı sunuyorum. Bütün parlamentolar gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin de ayrıcalıklı konumunu vurgulamak istiyorum. Zira, bu Meclis Türk milletinin iradesinin yansıdığı aziz bir Meclistir. Bu Meclis “ Egemenlik kayıtsız Ģartsız milletindir.” ilkesini gururla taĢıyan yüce bir Meclistir. Her zaman ve her platformda vurguladığım bir hususu burada bir kez daha dile getirmekte fayda görüyorum. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin yolu belirli minvallerden, belirli mekânlardan, belirli kesimlerin onayından değil, bu yüce Meclisin, Türki ye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundan geçmektedir. Avrupa Birliği katılım müzakereleri çerçevesinde gerçekleĢtirdiğimiz reform hamlelerinin her birini Meclisimizde kabul ediyor, ülkemizin muasır medeniyetler yolculuğunda direksiyonun baĢında olan bu yüce Meclisin üyesi olmanın mesuliyetini taĢıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüĢtüğümüz her mevzu, çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde de mesafe almamız anlamına geliyor. Milletimizin teveccühüyle 2002 yılında iktidara gelen Hükûmetimiz Türkiye'nin AB sürecini öncelikli ve kararlı bir hedef olarak belirlemiĢ, yine yüce Meclisimizin yardımıyla iktidarımız bu kararlı hedefi somut kazanımlara dönüĢtürmüĢtür. Dikkatinizi çekmek istiyorum: O günden, yani Hükûmetimizin iĢ baĢına geldiği 2002 yılından bugüne kadar bu çatı altında yaklaĢık 2 bin mevzuat çıkarılmıĢtır. Sadece 24‟üncü Dönem çalıĢmalarının Birinci ve Ġkinci Yasama Yılı‟ nda yani son iki yılda Meclisimizde 419 kanun tasarısı, 845 kanun teklifi sunulmuĢ, 245 kanun hükmünde kararname sunulmuĢ, bunlardan 119‟uyla ilgili Komisyonlarda ve Genel Kurulda görüĢme yapılarak yasalaĢmıĢtır. Ayrıca Meclisimiz 34 adet karar almıĢtır. Bu çalıĢmalar için 142 birleĢim, 597 oturum yapılmıĢ, 856 saat çalıĢılmıĢ, 43.594 sayfa tutanak tutulmuĢtur. ġunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Ģu anda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin parlamentolarında dahi bu performansı yakalayabilen baĢka bir yasama organı mevcut değildir. Açık söylüyorum, Türkiye 14 ġubat 2013 tarihi itibarıyla Avrupa Birliği standartlarına tarihinde en yakın olduğu dönemdedir. Biz Avrupa Birliği sürecimize reform perspektifinden bakıyor ve süreci asla karĢımıza çıkarılan siyasi engellere endekslemiyoruz. Ġleri demokrasi için, AB standartlarının da üzerinde bir Türkiye için, 2023 hedeflerimiz için “ inadına reform” diyerek yolumuza devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuzun AB uyum sürecimizin bir aktörü olarak reform sürecine bağlılığını muhafaza edeceğine Ģüphe yoktur. 13-14 Haziran tarihinde Starzburg‟ da yapılan son KPK toplantısından bu yana siyasi blokajlara rağmen katılım sürecindeki çalıĢmalara azimle devam ettik. Kararlı, ısrarlı ve planlı hamlelerle kayda değer ilerlemeler sağladık. Bu ilerlemeleri ortaya koymak ve ilgili taraflarla paylaĢmak üzere bu yıl ilk defa kendi ilerleme raporumuzu kendimiz hazırladık. Bugün öğlen yemeğinde sizlere de Ġngilizce tercümesini takdim edeceğimiz bu rapor, sadece Avrupa Birliğinin Ġlerleme Raporu‟ na bir tepki olarak değil, aynı zamanda ülkemizin reform kararlılığının da paylaĢılması düĢüncesiyle hazırlandı. Türkiye bugün Avrupa Birliği ülkelerini de geride bırakan bir reform hızını Hükûmetimiz döneminde yakalamıĢtır ve bu reform kararlılığının izleri hazırladığımız ilerleme raporunda fazlasıyla mevcuttur. Türkiye'nin kendi ilerleme raporunu kendisinin hazırlayacak noktaya eriĢmesi tamamen ülkemizin özgüveninden kaynaklanmaktadır. Ülkemizin reform kararlılığını sorgulayanlara bu rapor her cümlesiyle, her sayfasıyla anlamlı bir cevaptır, Avrupa 9 Birliği reform sürecindeki kararlılığımızın da mührüdür. Bu rapor hem Avrupa Birliği değerlerini hem de üyelik sürecimizi istismar eden çarpık zihniyetlere de Türkiye'nin meydan okumasıdır. Bu reformların resmî müzakere sürecine yansımasını istemek en tabii hakkımızdır. Bir yılda yaptıklarımızı 270 sayfaya sığdırmaya çalıĢtık ancak son iki buçuk yılda bir fasıl dahi açamadık. BaĢbakanımızın süreçteki tıkanıklıklar nedeniyle uzun zamandır ara verdiği AB büyükelçileriyle yemekli toplantıyı pazartesi günü yeniden düzenlemiĢ olması, Türkiye'nin bir kararlılık mesaj ıydı. Kararlılığımızın yanı sıra Ġrlanda dönem baĢkanlığı sırasındaki müzakerelerde ilerleme olacağı yönündeki beklentimizin mesajını da vermiĢ olduk. Sayın BaĢbakanımız AB üyesi büyükelçilere Türkiye olarak süreci yeniden hızlandırmak noktasında son derece kararlı olduğumuza ancak asıl önemli olanın Avrupa Birliği tarafının bu iradeyi göstermesi olduğuna iĢaret ettiler. Biz artık Avrupa Birliğinden somut adımlar, somut kararlar bekliyoruz. Yemekte de sayın büyükelçilere söyledim, fasıllar açılmaya baĢlarsa AB büyükelçilerimizle daha çok yemekler yemeye devam ederiz. ġüphe olmayan tek Ģey var ki Türkiye'nin ne müzakere sürecindeki siyasi engellerin daha fazla sürmesine ne de son beĢ dönem baĢkanlığından sonra bir altıncı fasıl açılmayan dönem baĢkanlığının kapanmasına tahammülü yoktur. ĠĢte böyle kritik bir dönemde, nihayet uzun bir aranın ardından AB kanadından da olumlu ve somut haber aldık ve bu haberin ertesinde KPK toplantımızı gerçekleĢtiriyoruz. Hollande yönetiminin Sarkozy yönetiminin gölgesinde kalmayı tercih etmeyeceğini düĢünüyorduk, salı günü bu yönde ilk mesajı aldık. Türkçede güzel bir söz vardır: “ Gölgede duranın gölgesi olmaz.” Nihayet Sayın BaĢbakanımızın uyarıları etkisini gösterdi, nihayet uzun bir aradan sonra AB kanadında da aklıselim yönünde bir hareket eğilimi baĢ gösterdi. Bu aklıselim eğiliminin somut eyleme dönüĢmesi için kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok. ġunu burada özellikle vurgulamak istiyorum: Fransa‟ nın 22‟ nci faslı açma yönündeki iradesini elbette memnuniyetle karĢılıyoruz. Artık Avrupa Birliğinden olumlu bir haber duymayı unuttuğumuz bir dönemde Fransa‟ dan gelen iĢaret âdeta ilaç gibi geldi. “ Ġlerleme” kelimesiyle yan yana gelmeyi unutan müzakere sürecine bu haber can suyu verdi ama Ģu da bilinmeli ki böyle bir iĢaret geldi diye zil takıp oynamıyoruz. Memnuniyetimizin, beklentilerimizi ve AB‟ nin yükümlülüklerini gölgelemeyeceğinin anlaĢılmasını istiyoruz. Ölümü gösterip sıtmaya razı eden yaklaĢımlar Türkiye‟ nin kapısından olduğu gibi geri dönecektir. Türkiye‟ nin bu mesajdan duyduğu memnuniyet, ülkemize karĢı yükümlülüklerin yerine getirilmesi gibi bir rehavete sebep olmamalıdır. Eğer tek bir fasıl üzerinden böyle bir rehavet havası oluĢursa bunun sonu hem rezalet hem de felaket olur. Bizim için bu, sadece yeni bir baĢlangıçtır, bu baĢlangıcın devamı gelmelidir. Her iki-üç yılda bir fasıl açarak sürecin amacına hizmet edilemeyeceği çok açıktır. Her iĢin tamamlanması gereken makul bir süresi vardır. Müzakereler de aynı Ģekilde makul süresi, kuralları ve ilkeleri olan bir süreçtir. Ġrlanda dönem baĢkanlığı sırasında açmak üzere çalıĢtığımız Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu faslının yanı sıra Ekonomik ve Parasal Politika, Eğitim ve Kültür, Enerji gibi bazı fasılları da hemen açabilecek durumdayız. Sayın temsilciler, esasen siyasi blokajların kalkması hâlinde Türkiye on iki ay içinde 10 faslı, 18 ay içerisinde ise 15 faslı açabilecek durumdadır. Özellikle Enerji faslının tek bir üye ülkenin tek taraflı vetosu nedeniyle açılamıyor olması Avrupa Bi rliğinin kendi ayağına kurĢun sıkması, bindiği dalı kesmesi gibi bir Ģeydir. Ayrıca, geçen yıl Konseyde oy birliğiyle alınan bir kararla 23‟ üncü ve 24‟üncü fasılları müzakerelere yeni baĢlayacak ülkeler için ilk açılması gereken fasıllar olarak belirleyen Avrupa Birliğinin 13 faslını açmıĢ bir ülke olan Türkiye‟ nin bu fasılları açmasını henüz gerçekleĢtirmemiĢ olması Avrupa Birliğinin bir ayıbıdır ve bunu yine tek bir ülkenin engellemesi diğer 26 ülkenin de bu engelleme karĢısında çaresiz kalması gerçekten Avrupa Birliğinde sistemin iĢleyiĢi nde ciddi aksaklıklar bulunduğuna iĢaret etmektedir. Aralık ayında yayınlanan Avrupa Parlamentosu raporunun ilk taslağında çok değerli dostum raportör Ria Oomen-Ruijten‟ ın ülkemizin reform süreci çerçevesinde atmakta olduğu adımları takdir ettiğini görmek bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Ülkemizdeki gerçekleĢen reformların… Önümüzdeki süreçte nesnellikten uzak görüĢlerin bu rapora yansıması ve dengeli raporun yapısına zarar vermemesini ümit ediyoruz. Özellikle Enerji faslı ile 23 ve 24‟ üncü fasılların açılmasına yönelik raportör Sayın Ria Oomen-Ruijten‟ ın çağrısının çok önemli olduğunu düĢünüyorum. Bu fasılların açılıĢ kriterleri hâlâ resmî olarak Türkiye‟ ye bildirilmemiĢtir. Buna rağmen Türkiye, AB‟ nin bu mütereddit durumuna rağmen reform sürecini azim ve cesaretle sürdürmüĢ, akabinde çok önemli reformlara imza atmıĢtır. Bundan üç-dört ay evvel 3‟ üncü Yargı Reformu Paketi‟ ni bu Meclis kabul etti. Sadece o paketin neticesinde 33.500 tutuklu serbest bırakıldı, 33.500 aile birbirine kavuĢtu. ġu anda daha da ilerisini sağlayacak 4‟ üncü reform paketi imzaya açılmıĢ durumda. Mart ayından sonra somutlaĢacak ve belirginleĢecek anayasa çalıĢmaları Türkiye‟ nin Avrupa Birliği sürecinde gerçekleĢtirdiği en büyük reform hamlelerinden biri hatta hamlesi olacak. Siyasi blokajlara artık son vermenin vakti gelmiĢtir. 10 Avrupa Birliği Ģunu bilmelidir ki, Avrupa Birliğinin Türkiye‟ nin önüne koyduğu siyasi blokaj kendi geleceğini bloke etmesi anlamına gelmektedir. Türkiye‟ yi sabır ve tahammül testine maruz bırakan Avrupa Birliği Ģunu bilmelidir ki, kendisi de Türkiye‟ nin üyeliği konusunda bir samimiyet testiyle karĢı karĢıyadır. AB, Türkiye‟ ye verdiği sözleri, altına imza attığı belgeleri unutmaktan ve unutmaya çalıĢmaktan artık vazgeçmelidir. Birlik, kendi geleceğini burnunun ucunu dahi göremeyen çarpık zihniyetlere teslim etmemelidir. Bugün Türkiye‟ nin AB‟ ye olan ihtiyacı kadar AB‟ nin de Türkiye‟ ye ihtiyacı olduğu gerçeğiyle karĢı karĢıyayız. Türkiye elbette ki kendi stratejik tercihleri ve tepkileri gereği her zaman değerlendirmelerini yapacaktır fakat daha da önemlisi Avrupa için de artık karar vakti gelmiĢ çatmıĢtır. Türkiye bu açıdan hiçbir aday ülkenin maruz bırakılmadığı süreçlere tabi tutulmasına rağmen sabır ve sebat göstererek iyi niyetini her daim göstermiĢtir. Türkiye her daim oyalanacak, kapıda bekletilecek kadar önemsiz ve kabiliyetsiz bir ülke değildir. Türkiye-AB iliĢkileri de sürekli ertelenecek, engellenecek, ötelenecek kadar değersiz değildir. Aksine Türkiye‟ nin AB üyeliği günümüzün çetrefilli meseleleri karĢısında umutsuzluğa düĢen, dünyanın gidiĢatı adına kaygı duyan kitleler için bir umuttur, bir heyecandır, bir çıkıĢ kapısıdır. Bu kapıyı kapalı tutmak, kapıyı her çalanı tehdit veya sorun olarak görmek, yakın dönemdeki tecrübeler gösteriyor ki Avrupa Birliğinin evi derli toplu tutmasına değil, aksine evin daha da dağılmasına sebep oluyor. Kapının arkasındakilerin artık bu kapıya dayanacak güç ve enerjileri kalmadı. Unutulmasın, gelecek, hoĢgörüyü ve adaleti özümsemiĢ, onu yaĢatmayı becerebilmiĢ olanlarındır. Türkiye köklü devlet teamülleri ve hoĢgörü geleneğiyle bu iddiayı temsil eden ve sorunların çözüm ortağı olmak niyetinde olan bir ülkedir. Bu sorunun çözümüne ortak olmak Türkiye‟ nin barıĢçıl yollarla Birliğe sağlayacağı katkılardan sadece bir numunedir. Avrupa Birliğinin dümeni rotayı saptıranlara değil, gemiyi limana sağ salim çıkaracak olan vizyoner ve cesur kaptanların elinde olmalıdır, olacağına dair ümidimiz vardır. 2013 yılının Türkiye-AB iliĢkilerinde yeni bir atılım yılı olmasını temenni ediyorum. Türkiye‟ nin AB sürecine verdiğiniz destek için tüm KPK üyelerine teĢekkürlerimi sunuyorum. Türkiye‟ nin AB sürecine gerçekten inanan Hollanda‟ nın eski Meclis baĢkanlarından ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi eski baĢkanlarından Sayın Rene van der Linden bugün Sayın CumhurbaĢkanımız tarafından Devlet NiĢanı‟ yla ödüllendirilecek. O törende hazır bulunmam gerektiğinden ben saat 11‟ .i 10 geçe aranızdan ayrılacağım ama öğlen yemeği sırasında da kalan sorularınıza cevap vermeye devam edeceğim. Hepinize ülkemize bir kez daha hoĢ geldiniz diyorum, hepinize teĢekkür ediyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - Sayın Bakana da, her iki büyükelçimize de teĢekkür ediyorum ve Ġrlanda dönem baĢkanlığında müzakerelerin yeni bir ivme kazanmasını ümit ediyorum ve diliyorum. Bu arada, tamamen hukuksuz, tamamen haksız olan, vatandaĢlarımıza uygulanan vize sınırlamasının, kısıtlamasının da ortadan bir an önce kalkmasını da ümit ediyorum. VatandaĢlarımızın beklentisi budur. Biz, gerçekten teknik olan müzakere sürecinin bir an önce tamamlanmasını arzu ediyoruz. Avrupalı dostlarımızın da bu meyanda bize gerçekten destek vermesini de istiyoruz. -Karma Parlamento üyelerini kastediyorum.- Bakanımız, eğer fasıllar açılırsa, on iki ayda 10, on sekiz ayda 15 tane faslı hemen açabilecek durumda olduğumuzu Hükûmet adına ifade ettiler. Dolayısıyla bunu iyi değerlendirmemiz lazım. ġimdi, ayrıca aramızda raportörümüz Sayın Ria Oomen-Ruijten var. Kendileri raporu yeni hazırladılar. Raporun Avrupa Parlamentosu DıĢ ĠliĢkiler Komisyonunda ilk müzakeresi yapıldığı zaman ben de oradaydım. Önerge verme süresi de tamamlandı ve eğer yanlıĢ bilmiyorsam 415 tane önerge oluĢmuĢ. Gerçi geçen sene 461 tane önergeydi ancak raporun Ģu anki hâlinin ki mümkün mertebe gerçekten dengeli, gerçekten yönlendirici olmaya, gerçekleri ortaya koymaya çalıĢtığını görüyoruz raportörün. Sayın Bakan da biraz önce bunu ifade etti, bizim de tespitlerimiz bu meyanda. Dolayısıyla, raportörün raporunun daha fazla Türkiye‟ de Avrupa Birliği karĢıtlarının elinin güçlenmesine imkân vermeyecek Ģekilde muhafaza etmesi için gayret göstereceğini zaten biliyorum. Onun için bizlerle raporu veyahut da Türkiye ile ilgili genel görüĢlerini, müzakere süreciyle ilgili genel görüĢlerini paylaĢmak üzere Ģimdi sözü dostum Ria Oomen-Ruijten‟ e veriyorum. Buyurun, söz sizde. RĠA OOMEN-RUĠJTEN - Sayın BaĢkan, sayın eĢbaĢkanlar, Sayın Bakan; Parlamentonun raporunun baĢlığı “ Yapıcı Diyalog ve Angajman” ve Sayın BağıĢ‟ ı dinlediğimde bir kere daha Avrupa Birliğini dövdüğünüzü, Avrupa Birliğini hakikaten hırpaladığınızı, özellikle de AB üyesi bir devlete bunu yaptığınızı görüyorum. Yapıcı bir diyalog istiyorsanız bunu bu Ģekilde yapmamız doğru değil çünkü Avrupa Parlamentosunda farklı görüĢler var ama Avrupa Parlamentosunun bir raporunun bu Parlamento için çok önemli olmadığını söylerseniz bizim ülkelerimizde… AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ - (Bu bölümde tercüme yapılmadı.) 11 RĠA OOMEN-RUĠJTEN - Bunu bugün söylemediniz. Kendi ilerleme raporunuzdan bahsettiniz. Sayın Demirkan da dedi ki, dengeli bir rapor sunuyormuĢsunuz. Yapıcı bir diyalog… AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ - (Bu bölümde tercüme yapılmadı.) RĠA OOMEN-RUĠJTEN - Ben de konuĢabilir miyim? Bu Parlamentonun BaĢkanının da beğendiği nokta Ģu: Kopenhag Kriterleri, demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel ve kolektif haklar ön plana çıkarılıyor ve burada eksiklikler de var. Bizim de vurguladıklarımız bunlar. Bu öğleden sonra Parlamento üyeleriyle, anayasa komitesi üyeleriyle görüĢme imkanımız olacak, bundan da çok memnunuz. Ne gibi reformlar mümkün, bunu vurgulayacağız. Üye devletlerin bir kısmının dönem baĢkanlığından bahsettiniz. Bana göre ve Avrupa Parlamentosuna da göre yapıcı bir diyalogu böyle sınırlandırmak kısıtlayıcı olacak. Fasılların bloke edilmiĢ olmasının nedenlerinden biri, bizim de debloke etmemizi istememizin nedenlerinden biri aramızda iliĢkilerin normal olmaması. Bir kere daha vurgulamak istiyorum ki kaybedilmiĢ bir Ģanstır bu süre. Adalet Bakanıyla da bir kere daha bunu konuĢacağım. 4‟ üncü yargı reform paketi yeni Ģans getirecek ümit ediyorum, özellikle basın ve medya özgürlüğü konusunda. Avrupa Birliğinde bunu çok ciddiye alıyoruz, çok önemsiyoruz. Parlamento BaĢkanı bize, birlikte çalıĢmamız gerektiğini söyledi ve bu konudaki eksikliklerin halledilmesi gerektiğini söyledi. Sayın BağıĢ, herkes, herkes Avrupa Parlamentosunun yapıcı bir diyalog kurmak istediğini bilmeli. Biz, gerçekten ortak davamıza angaje olmak istiyoruz. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - Evet, raportörümüzün sözleri tabii önemli çünkü kendisi bizim raportörümüz. ġimdi, Sayın BağıĢ ayrılmak zorunda. Bu çok üzücü tabii ama öyle olmak zorunda. ġimdi, çok hızla soruları alalım isterseniz. Ondan sonra konulara olabildiğince, zaman el verdiğince döneriz. ġimdi, sözü Sayın Kopp‟ a, sonra Sayın Oran, Sayın Daff, Sayın Koumoutsakos‟ a veriyorum. Dört soru alacak Sayın BağıĢ. MARĠA ELENĠ KOPPA - Ben kısa soracağım. Sayın Oomen-Ruijten Avrupa Parlamentosunun genel pozisyonunu iyi açıkladı ve aslında bizim duygularımızı açıklıyor, aramızdaki diyalog konusundaki isteklerimizi çok iyi belirtiyor. Çok kritik bir noktada Türkiye bence çünkü üç yeni unsur var. Bir tanesi, fasılların açılma perspektifi. Ġkincisi, Kürt meselesindeki görüĢmeler. Üçüncüsü de Türkiye‟ nin temel hak ve özgürlüklerindeki bozulma. Burada bir imkânımız olacak, Sayın Bakanla bir araya geleceğiz, bunları konuĢacağız ancak insan haklarının korunması konusunda çok az pratik geliĢme oluyor ve ifade özgülüğünde Türkiye dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri hâline geldi. Benim terörizmle ilgili bir sorum olacak. Son dönemlerde Türkiye‟ de birçok gazetede Sayın BaĢbakan Erdoğan‟ ın PKK‟ nın Yunanistan‟da eğitim kampları olduğuna dair ifadelerini okuduk. Bu, tabii bir iddia ve belli bir üye devleti itham ediyor ve çok ağır bir itham. Bu konuda sizin yorumlarınızı almak istiyorum. Acaba elinizde somut kanıt var mı bu iddiaları destekleyen? TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - TeĢekkür ederim. Sayın Oran. Sayın BağıĢ‟ a değilse sorunuz daha sonra alabiliriz. UMUT ORAN (Ġstanbul) - Ben de özellikle yurt dıĢından gelen Avrupa Parlamentosu milletvekillerine hoĢ geldiniz diyorum ve bugün toplantımıza katılan tüm konuklarımıza Cumhuriyet Halk Partisi adına saygılarımı sunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Avrupa Birliğini bir devlet politikası olarak görüyoruz ve Avrupa Birliği Bakanlığının da yapmıĢ olduğu çalıĢmalar destekliyoruz ve her yıl gerek bütçe görüĢmelerinde bütçe artıĢları olsun, ilave bütçe olsun bu konuda da yapıcı olarak kendilerinin her zaman yanında olmaya gayret ediyoruz. Aynı Ģekilde, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonuyla da ana muhalefet partisi olarak uyum içerisinde çalıĢıyoruz çünkü dediğim gibi bu bir devlet projesi. Ben, özellikle Sayın BağıĢ‟ a soru sormayacağım ama sizlere soracağım soruları onun da özellikle duymasını istiyorum. ġu anlamda soru sormayacağım çünkü iktidar partisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefetin veya ana muhalefetin genel anlamıyla sorularına cevap vermiyor yani bir anlamda biz sorduğumuz sorulara zaten yasama faaliyeti içerisinde yüzde 50‟ nin altında cevap alabiliyoruz. Ġçtüzük on beĢ gün içerisinde cevap vermelidir diyor ama bizim ortalama aldığımız cevaplar kanun teklifleriyle ilgili, yasama faaliyetleriyle ilgili soru önergeleriyle ilgili yani yüzde 50‟ nin altında. Bir kere bunu -Helene Flautre Avrupa‟ da bu böyle midir?bir bunu incelemenizi rica ederim. Ama Sayın BağıĢ için bu daha da farklı çünkü ben bugüne kadar Sayın BağıĢ‟ a sorduğum hiçbi r soruya cevap alamadım. YaklaĢık bir buçuk yılda 50‟ den fazla soru sordum, hiç birine cevap alamadım. Stefan Füle‟ yle beraber geliĢtirdiğimiz pozitif ajanda çerçevesinde Hırvatistan modeline de benzer Adalet ve Kalkınma Partisi eski DıĢiĢleri Bakanı Sayın YaĢar 12 YakıĢ‟ la da istiĢare ederek, bugünkü CumhurbaĢkanının da geçmiĢte dıĢiĢleri bakanı olarak yapmıĢ olduğu, önermiĢ olduğu çalıĢmaları da dikkate alarak dedik ki mesela: Avrupa Birliği Uyum Komisyonu daha hızlı ilerlememiz için ana komisyon olsun. ġu anda tali komisyon yani Ģu anda sadece bakıyor, herhangi bir yaptırımı yok ama bununla ilgili yine herhangi bir dönüĢ alamadık. AraĢtırma önergelerimiz de aynı Ģekilde. ġimdi, onun için Sayın Egemen BağıĢ‟ a burada bir soru sormak istemiyorum. ġimdi ben, özellikle Sayın Helene Flautre‟ ye ve Avrupa Parlamentosundaki milletvekillerine Ģunu sormak istiyorum: ġimdi bakın, yaklaĢık 2005 yılından itibaren yani 60 yıllık bir geçmiĢ var, yarım asırlık bir süreç var ama- biz bir tam üyelik sürecine baĢladık. Peki 2005‟ten bugüne kadar, yedi yılda geldiğimiz noktada baktığım zaman, biraz evvel Meclis BaĢkanımız söyledi, dedi ki: “ Türk halkının desteği yüzde 80‟ den yüzde 50‟ ye indi.” “ Yüzde 50‟ nin altına indi.” dedi hatta. ġu anda iĢ adamlarının, öğrencilerin vize sorunları devam ediyor. Avrupa Birliğiyle, üçüncü ülkelerle ilgili serbest ticari anlaĢmalardan dolayı, gümrük birliğinden dolayı Türk Ģirketleri ciddi sorun yaĢıyorlar. Tırlar kotalardan dolayı rahat hareket edemiyorlar. Ġnsanı geliĢmiĢlik standardımıza bakıyoruz, insanı geliĢmiĢ standardımızda yedi yılda geldiğimiz nokta ortada yani 159‟ lardan 200‟ lerden 300‟ lere doğru, geriye doğru düĢüyoruz ve burada kadın hakları eĢitliği konusunda, gençlere fırsat eĢitliği konusunda, terör konusunda… Yine, Meclis BaĢkanımız çok güzel vurguladı, on sekiz yıl sonra Avrupa Birliği PKK‟ yı terör örgütü ilan etmiĢ. Hele basın özgürlüğü, hele basın özgürlüğü… Bakın burada iktidarın reddettiği bir hadise var basın özgürlüğüyle ilgili, bunu açmak istiyorum çünkü ben bu konuda Avrupalı dostlarımızın da sesini yüksek duymuyorum. Bakın Ģu anda, CPJ‟nin hazırladığı rapor elimde. Burada 61 tane gazetecinin tek tek kim oldukları, ne yaptıkları bütün Ģecereleri var ama buna inatla iktidar partisi de, Sayın Bakan da “ Bu gazeteciler terörist.” diyor. E, o zaman açıklasınlar yani “ ġu terörist, suçu bu.” desinler. Bunların Ģu anda hiç birisi… Yargılanıyorlar ama tutuklu, suçları ispat edilmemiĢ. Bu da dünyanın en saygın uluslararası basın kuruluĢu CPJ de: “ Bunların hepsi gazeteci, faaliyetleri de bunlardır.” diyor ama bu insanlar yıllardır içeride yatıyor. Bakın, Ģimdi bu konuda bir Ģey söylemek istiyorum, bunu takip edin Sayın Flautre lütfen. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - (Bu bölümde tercüme yapılmadı.) UMUT ORAN (Ġstanbul) - Devam ediyorum. ġu anda… Peki, yani bu basın özgürlüğü konusunu o zaman Sayın Flautre lütfen dikkate alalım olur mu? ġimdi, bu Mecliste hâlâ bir buçuk yıldır 8 tane milletvekili gelip yasama faaliyetlerine katılamıyorlar. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu bu konuda hiçbir Ģey yapamadı. Bu konuda da Avrupa Parlamentosunu, Avrupa milletvekillerini bir empati yapmaya davet ediyorum yani kendi ülkelerinde böyle bir Ģeye müsaade edebilirler mi? Biraz evvel ifade ettim, bir sürü insan tutuklu yargılanıyor, açılan fasıl 22‟nci fasıl. Neden bu 23 ile 24‟ ün açılması konusunda Avrupalı dostlarımız bir çaba göstermiyorlar? Ben, bu süreçte, geldiğimiz süreçte… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - (Bu bölümde tercüme yapılmadı.) UMUT ORAN (Ġstanbul) - …Avrupalı dostlarımızın da sorumluluk üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Daha güçlü sorumluluk hissetmeleri gerekiyor. ġimdi, raporlar yazıyorsunuz, bir evvel söyledi Ria Oomen. Bakın, iktidar kendi raporunu yapıyor. Biz bunu yeni aldık yani biz bunu görmedik, bizle paylaĢılmadı. O zaman siz niye rapor yazıyorsunuz? Parlamento raporunu niye yazıyorsunuz? Komisyon raporunu niye yazıyorsunuz? Buna bir cevap niye vermiyorsunuz? Buna bir tepki niye göstermiyorsunuz? Bunu size sormak istiyorum. Sayın Flautre son sözüm Ģu: TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - (Bu bölümde tercüme yapılmadı.) UMUT ORAN (Ġstanbul) - Bakın, biz bu cumhuriyeti, bu Türkiye Cumhuriyetini kuran doksan yılık bir parti olarak; ana muhalefet partisi olarak, Avrupa Birliği sürecine ilk imza atmıĢ genel baĢkanımız, eski CumhurbaĢkanımız Ġsmet Ġnönü‟nün partisi olarak Ģunu ortaya koyuyoruz, Avrupa Birliğine diyoruz ki: Ya gelin hep beraber bir yol bulalım, ya bir yol açalım ya da bu i Ģten vazgeçelim. Sizleri sorumluluğa davet ediyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - Sayın Duff buyurun. ANDREW DUFF - Sayın BağıĢ, sizi gördüğüme sevindim. Sayın Çiçek sanıyorum yeniden bir değerlendirme istedi. Türkiye‟ nin AB‟ ye katılımının yeniden gözden geçirilmesini istedi. Bence haklı da. Çünkü, Avrupa Birliğinin doğası, kendisi aslında çok hızlı değiĢim gösteriyor. Mesela, Ģu anda çok ciddi bir mali 13 entegrasyonla karĢı karĢıyayız ve bu son geliĢmeler Avrupa Birliğini daha ziyade bir federasyon tipine dönüĢtürüyor, federal bir ekonomik yönetime sahip olmasına yol açıyor. Avrupa Birliğinin kendisi için de bu kolay bir iĢ değil ve hatta çok ciddi sıkıntılı sorunlar ortaya çıkarıyor. Çok katmanlı bir Avrupa Birliği konuĢuluyor bugün. Bu, çok farklı hızlarda ilerleyen bir AB‟ den farklı bir Ģey. “ Çok katmanlı Avrupa yapısı” demek bazı üye devletlerin çevrede, kenarda, köĢede kalması demektir. Sayın BağıĢ eminim çok iyi bili yordur bu durumu çünkü kendisi çok yakın bir zaman önce Ġngiltere‟ yi ziyaret etti. Ġngiltere‟ de çok önemli bir tartıĢma var. Ġngiltere‟ nin kendi üyeliği tartıĢılıyor. Avrupa Birliğinin değiĢen doğası, yapısı acaba Türkiye‟ de çeĢitli sorular, meseleler doğuruyor mu? Mesela, Türkiye‟ nin ne tür bir üyelik isteyebileceği, kendine en iyi hangi üyelik tipini öngörebileceği konusunda Türkiye‟ de tartıĢmalar oluyor mu bu bağlamda? TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE - Çok teĢekkürler Sayın Duff. Sayın Nazmi Gür. NAZMĠ GÜR (Van) - Çok teĢekkür ediyorum Helene. Doğrusu, Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkileri açısından son derece önemli bir toplantı. Bütün meslektaĢlarımı da bu fırsatla selamlıyorum ve bu toplantının gerçekten baĢarılı geçmesini istiyorum. Tabii, Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkileri son derece gerilimli bir Ģekilde sürüyor. Bu gerilimi hem Sayın Cemil Çiçek‟ in ve hem de Sayın BağıĢ‟ ın konuĢmalarında görmek mümkün ama bu gerilimin giderilmesi konusunda da özellik Fransa‟ nın attığı yapıcı adım son derece önemli ve önemli bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Ayrıca, Sayın BaĢbakanın Avrupa Birliği büyükelçileriyle yediği yemek ve ġanghay BeĢlisiyle ilgili olarak söylediği sözlerin aslında boĢ bir tehdit olduğunun ortaya çıkması ve Avrupa Birliği sürecinde Hükûmet kanadının da güçlü bir vurguyla isteği bizim açımızdan da önemliydi, bunu duymak önemli ydi. Hükûmet, aslında Avrupa Birliği ve Türkiye iliĢkilerinin ve bu sürecin sürmesini istiyor ve bunu göstermek için de reform sürecinin devam etmesi gerekiyor. Öte yandan da Avrupa Birliğinin de müzakerelerin sürmesi için fasılları açmasını beklemek de tabii ki doğal olarak bir hak fakat Ģunu belirtmek isteriz ki biz parti olarak da bu süreci destekleyen, Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkilerinin tam üyelik hedefiyle devam etmesi gerektiğine inanan bir parti olarak da özellikle Sayın Egemen BağıĢ‟ a bir soru sormak istiyoruz bu konuda. Bütün bu iliĢkileri sürdürürken, Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkilerini sürdürürken, müzakereleri sürdürürken neredeyse Hükûmetin tek taraflı, tek yanlı bir davranıĢı söz konusu. Acaba Fransa da bu baĢlığı açmıĢken bundan sonra kendi ülkemizde, özellikle sivil toplum örgütleriyle ve Parlamentodaki muhalefet gruplarının tamamının da desteğini almıĢken, bunu biraz daha kolektif götürmek mümkünken, bunu ileriki dönemde düĢünüyor musunuz? Ġkinci bir sorum da gerçekten hepimizin de garip karĢıladığı, artık bundan sonra bu ülkenin… Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Son sözünüz lütfen. NAZMĠ GÜR (Van) – Son soru. Kendi ilerleme raporunuzu yazmaktan vazgeçecek misiniz? TeĢekkür ediyorum. Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler. Sayın Koumoutsakos, lütfen çok kısa konuĢunuz çok rica ediyorum mümkün mertebe. GEORGIOS KOUMOUTSAKOS - Çok teĢekkürler Sayın BaĢkan. Çok kısa konuĢacağım. Sayın Bakan BağıĢ‟ a 2 tane sorum olacak. Bize verdiğiniz bilgiler için çok teĢekkür ederiz Sayın BağıĢ. Bugünün toplantısı, KPK toplantısı farklı bir ortamda düzenlenmekte. Neden diyecek olursanız Fransa‟ nın yeni bir faslın açılıĢ kararından sonra farklı bir ortamdayız, pozitif bir ortamdayız ama yine de sizin sunumunuz sırasında… Evet, lütfen, beni dinleyebilirseniz Sayın BaĢkan minnettar kalırdım size. Çok teĢekkür ederim efendim. ġimdi, sizin sunumunuzda Sayın Bakan, bir kez daha bazı gayet keskin ifadeleri gördük, hem keskin hem de haksız eleĢtiriler bu Avrupa Birliğinin iĢleyiĢiyle ilgili. Mesela “ Tek bir üye devletin enerji faslını veto etmek gibi bir hakkı var.” diyor ama Sayın Bakan, burada o üye devletin egemenlik hakları tanınmadığı için yani bir münhasır ekonomik alandan yararlanmak hakkı… Biliyorsunuz, Denizler Yasası Türkiye'nin de onayladığı bir Ģeydir, aykırı bir olay yani ne kadar bu kadar katı bir eleĢtiri yapabiliyorsunuz? Çünkü aslında Türkiye tüm uluslararası camianın tanıdığı bir sözleĢmenin taraf devletlerinden birini tanımıyor. 14 Bir de Sayın Duff‟ ın çok önemli bir noktaya parmak bastığını söyleyebilirim. Evet, Türkiye Avrupa Birliğinin üyesi olmak istiyor, herkes bu konuda ısrarlı, ben de bunu takdirle karĢılıyorum ama bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği tarihinde de önemli olan bir konu var, serbest pazar, tek pazar ve bir görüĢ daha var, daha federal nitelikli bir yapı Avrupa Birliği için; bu gelecek içinde mesela Avrupa Birliğindeki federal bir yapı. Bu durumda, üye devletler kendi ulusal sorumlulukları ve ulusal egemenliklerini ortak menfaat adına bundan feragat edebileceklerdir. Sayın Bakan, size soruyorum: Acaba Türkiye bu Avrupa Birliğindeki bu iki görüĢ konusunda Türkiye‟ yi en iyi temsil eden görüĢ hangisidir? Bir tarafta açık pazar mı yoksa federal bir yapı mı? Yani federal yapı daha yoğunluklu, daha güçlü bir Avrupa Birliği ve ulusal egemenliğin tevdi edildiği bir Avrupa Birliği olacaktır. TeĢekkürler. Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Bütçe Komisyonu EĢ BaĢkanı, buyurun efendim, çok heyecan verici bir konu, aramızda olmanızdan çok mutluyuz efendim, bulunduğunuz için de teĢekkür ederiz. Bunu da söyledikten sonra Sayın Ramazanoğlu‟ na sözü vermek istiyorum efendim. Sayın Ramazanoğlu, kısaca efendim, lütfen. YILDIRIM RAMAZANOĞLU (KahramanmaraĢ) - Çok değerli eĢ baĢkanlara ve katılımcı parlamenterlere teĢekkür ediyorum. Yıldırım Ramazanoğlu, AK PARTĠ KahramanmaraĢ Milletvekili. Ben, bir konuda Avrupa Birliğini biraz daha samimiyete davet etmek hususunda söz almıĢ bulunuyorum. Öncelikle, her yıl Türkiye‟ ye hibe kapsamında verilmesi planlanan yaklaĢık 5 milyar euro civarındaki bir fon kaynağının bugüne kadar yıllık olarak en fazla yirmide 1‟ i kullanılabilmiĢtir. Tabii, burada, açıkçası, bu hazırlanan projelerin arkasında üniversiteler olmasına rağmen, TÜBĠTAK gibi önemli kamu kurumları olmasına rağmen, belediyeler olmasına rağmen ve bunlar son derece profesyonelce hazırlanmıĢ projeler olmasına rağmen projelerin yüzde 90‟ından fazlası reddedilmekte ve bu suretle, bu fon kaynağının Türkiye tarafından kullanılması ciddi Ģekilde engellenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak benim Madam Flautre tarafından cevaplandırılmasını arzu ettiğim bir önerim olacak. Eğer mümkünse Avrupa Birliği bu fonların kullanılmasında Türk-Avrupa Ortak Parlamenterler Birliğinin Türk tarafını bir akreditasyon kurulu gibi görmek suretiyle bu kuruldan akredite edilen projelerin kabulünü bir Ģekilde kolaylaĢtırsın yani Türk-Avrupa Ortak Parlamenterler Birliğinin Türk tarafının üyeleri tarafından akredite edilmiĢ projeler, mümkünse Avrupa Birliği tarafından akredite edilmiĢ varsayılsın ve bu projelerin fonlanması sağlansın. Bu suretle, Türk kamuoyunda “ Biz ne yaparsak yapalım bu fonları kullanabilmemiz mümkün değil.” Ģeklindeki motivasyon kaybından da bir Ģekilde kurtulmuĢ oluruz diyorum. TeĢekkür ediyorum. Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Peki. Sayın Bakan, bizi birkaç dakika içinde terk edecekler, onun için kendilerine yöneltilmiĢ sorulara cevap verme imkânını kendilerine vermek istiyorum. Tabii, yemekte tekrar beraber olacağız, eğer cevaplanmamıĢ sorular var ise o sırada da sorabilirsiniz kendisine. Buyurunuz efendim. AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ (Ġstanbul) – Sayın Papadopoullou söz istiyor. Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Buyurun Sayın Bayan Papadopoullou. AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ (Ġstanbul) – Süremi size verdim. ANTIGONĠ PAPADOPOULLOU – Sayın BağıĢ, çok teĢekkür ederim, minnettarım size. Aslında ben söz istemiĢtim ama söz verilmiyordu az kaldı. Ben binlerce mil öteden gelerek sizinle bu konuĢmayı yapmak istemiĢtim ama bana söz verilmiyordu neredeyse. Sayın BağıĢ, dün sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle konuĢtuk, bir toplantı yaptık ve Türkiye‟ deki demokratik boĢluktan bahsettiler, açıklıktan, eksiklikten bahsettiler. Sorum bu: 2.000 kadar metin, mevzuat tasarısı, kesinleĢmiĢ mevzuat kabul etmiĢ olmanıza rağmen, nasıl oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye'nin ilerleme raporu konusunda STK‟ larda bir görüĢ birliği oluĢmuyor? Evet, Avrupa Parlamentosunun ilerleme raporunu biliyor bu kurumlar ama sizin hazırladığınız ilerleme raporu konusunda pek bir bilgileri yoktu gibi geldi bana. Parlamentonun hazırlamıĢ olduğu raporlar kimseye iletilmiyorsa niye hazırlanıyor o zaman? 15 Ġkinci konu, Kıbrıs konusu. Siz nasıl küçücük Kıbrıs‟ ı eleĢtirebilirsiniz ki? Çünkü 70‟nci KPK toplantısı Türkiye bir kurumu, Avrupa Birliğinin bir kurumunu tanımadığı için yapılamadı. Bu da dönem baĢkanlığı. Bugün Ġrlanda dönem baĢkanlığında ve 71‟ inci toplantımız yapılıyor ama 70‟ nci toplantı yapılamadı çünkü Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti‟ ni tanımıyor ve evet imzalamıĢ olmakla birlikte Ankara Protokolü‟nü uygulamıyor. Fasılları kapatan Kıbrıs Cumhuriyeti değil. Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye'nin AB‟ ye girmesini istemiyor değil. Kıbrıs‟ tan resmî bir deklarasyonu getiriyorum ben. Bir BaĢkanlık adayımız var seçimlere katılan ve Sayın BağıĢ, Ġngilizce olarak okuyacağım size: “ Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı, evet, Kıbrıs, hiçbir Ģekilde bu katılıma karĢı değildir, müzakerelere de karĢı değildir. Bu konuda çoğunl ukla kabul edilen bir deklarasyona biz de imza verdik ve Avrupa Birliği üye devletleri Ankara Protokolü‟ nün Kıbrıs Cumhuriyeti‟ ne karĢı tam olarak, eksiksiz olarak uygulanması konusunda çağrıda bulundular ancak Türkiye‟ nin bu Ankara Protokolü‟ nü uygulamaması nedeniyle üye devletler 8 faslı oy birliğiyle dondurdular ve 2009‟dan bu yana Kıbrıs‟ ın 6 faslı tek taraflı olarak bloke ettiği söyleniyor. Soruyorum size Sayın BağıĢ: Bu konuda bir siyasi irade var mı? Acaba Türkiye Gazi Mağosa‟ dan askerlerini geri çekmeyi kabul ediyor mu? Ankara Protokolü‟nü geniĢleterek bütün sorumluluklarını uygulamayı kabul ediyor mu? 2005 deklarasyonuna uyacak mı? Bu olduğu takdirde, Kıbrıs Cumhuriyeti de mütekabiliyet kurallarına göre aynen mukabele edecektir. Bir de size bir diğer sorumu Yunanca soracağım Ģimdi: Acaba Ģöyle diyebilir miyiz: Acaba Ankara ne gibi bir kanıt sunuyor yani neden belli fasıllar açılmadı diye talepte bulunuyor? Bunları talep etmek Türkiye'nin ama açılmalarındaki karar sadece Avrupa Birliğinin kararı değil, Türkiye'nin de kararı çünkü AB kurallarını uyguladığınız takdirde bu olabiliyor. Avrupa Sizi almak i stiyor ama Türkiye gerekli adımları atmıyor. O zaman, acaba sizin tarafınızda siyasi irade tecelli ediyor mu etmiyor mu? Eğer bu fasıllar açılacak olursa kapatılacak mı bunlar? Eğer Türkiye bu konudaki inandırıcılığını ispatlamazsa bunlar açılabilecek mi? TeĢekkür ederim Sayın BağıĢ. Eġ BAġKAN AFĠF DEMĠRKIRAN (Siirt) - TeĢekkür ediyorum. Sayın BağıĢ, birkaç dakika sonra ayrılmak durumunda ama mümkün mertebe Ģimdiye kadarki sorulara cevap verirlerse çok memnun olacağız. Ayrılsak da zaten yemekte de devam ederiz inĢallah. AVRUPA BĠRLĠĞĠ BAKANI EGEMEN BAĞIġ (Ġstanbul) - Katkıda bulunan, yorum yapan, eleĢtirilerini ve sorularını bizimle paylaĢan bütün parlamenterlere teĢekkür ediyorum. Tabii, Sayın Ria Oomen benim bazı eleĢtirilerimle ilgili sözlerine keĢke burada kalsaydı da cevabımı duysaydı. Biz Avrupa Birliğinde farklı fikirlerin olmasına itiraz etmiyoruz ama kendisinin hazırladığı dengeli raporların daha sonra nasıl dengesizleĢtiğine de hep beraber Ģahitlik ediyoruz. Bazı önergelerle nasıl saçma birtakım intibaların, yorumların, eleĢtirilerin o rapora sokulmaya çalıĢıldığına hep beraber Ģahitlik ediyoruz. Ben kendi konuĢmamda da söyledim, Ģu anda kendisinin hazırladığı ilk taslağı ben de dengeli buluyorum ama bakalım çıkan rapor böyle dengeli kalacak mı? GeçmiĢle öyle komik olaylar yaĢandı ki bu yüzden o raporlarla ilgili eleĢtiri yapma hakkımı da saklı tutuyorum. Sayın Koppa, Sayın BaĢbakanımızın Yunanistan‟daki PKK kamplarına yönelik ifadesini sorguladı. PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan bugün Ġmralı‟ da hapishanede cezasını çekmektedir. Öcalan‟ ı biz nerede yakalayıp hapse attık? Kenya‟ daki Yunanistan Büyükelçiğinden çıkarken. Bu, kendi baĢına zaten geçmiĢ dönemde Yunanistan‟ ın bu konudaki tavrını ortaya koymaktadır ama yarın Yunanistan‟ ın yeni DıĢiĢleri Bakanı Sayın Avramopulos burada, Ankara‟ da olacak, kendisiyle görüĢmelerimiz olacak. Ayın 5‟ inde yeni BaĢbakan Sayın Samaras ülkemize gelecek, kendisini ağırlamaktan büyük memnuniyet duyacağız. Biz, Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir dönemin, yeni iliĢkilerin baĢlamasını arzu ediyoruz. Bahsi geçen kampların geçmiĢte varlığına dair birçok belgeler… Sadece bizim değil sizin medyanızda da yayımlandı fotoğrafları. En son Amerika BirleĢik Devletlerinin Ankara Büyükelçiğine saldıran DHKP-C mensubunun da o kamplardan birinde eğitim aldığına dair bizim gazetelerimizde yazılar çıktı. Doğru değilse, Hükûmetiniz çıksın bunları ilan etsin, biz de o zaman bunları öğrenelim ama bugünle ilgili değil geçmiĢle ilgili bu tür Ģeylerin olduğuna dair çok somut veriler olduğu için bunları kullanıyoruz. Sayın Oran bana soru sormayacağını söyledi ama birçok Ģey söyledi. Kendisi raporun, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığının hazırladığı 2012 reform dökümünü paylaĢmadığımızı söyledi, bütün milletvekillerimizle paylaĢtık. Eğer kendisinin eline geçmediyse sekretaryasıyla bunu sorgulamasında fayda görüyorum. Biz, raporu 31 Aralık günü, 2012 yılında yapılan bütün reformların bir dökümünü ortaya koymak adına yayımladık, hem Bakanlığımızın web sayfasına koyduk hem de 1 Ocak tarihli gazetelerin hemen hemen hepsinde birinci sayfadan haber oldu. Sayın 16 Oran‟ ın biraz kamuoyunun gündemini takip etmesinde ve basın aracılığıyla da bilgilenmesinde fayda gördüğümü özellikle vurgulamak istiyorum. Sayın Duff, Ġngiltere‟ deki son süreci değerlendirdi. Ben dün akĢam geç saatlerde Londra‟ dan geldim, hem Avrupa Birliği Bakanı Sayın Lidington ile hem Lordlar Kamarasında hem Avam Kamarasında iktidar ve muhalefet milletvekilleriyle görüĢme ve Ġngiltere‟ nin pozisyonunu anlama imkânım oldu. Bu arada, Londra Belediye BaĢkanı Sayın Johnson‟la da görüĢmem oldu, kendisinin de gerçekten Türkiye‟ nin AB sürecine ve özellikle 2020 Olimpiyatlarına Ġstanbul‟ un ev sahipliği yapma adaylığına çok ciddi desteği var. Ġngiltere‟ nin Türkiye'nin AB sürecine katkılarını her zaman önemsedik. Tabii, Ġngiltere BaĢbakanı Sayın Cameron‟ un son dönemde ortaya attığı bir çağrı var, bu çağrları da aynı Sayın BaĢbakanımızın çağrıları gibi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan‟ ın çağrıları gibi Avrupa Birliğinden kopmaya yönelik değil tam aksine, Avrupa Birliğinin yeniden kendi değerlerine kavuĢmasına yönelik bir çağrı olarak adlandırıyoruz, öyle nitelendiriyoruz. Ümit ederim ki, Avrupa Birliğini kuran vizyonerlerin, Sayın Churchill, Mone‟nin, Spinelli‟ nin, diğer büyük vizyonerlerin öngördüğü barıĢ projesini bugünün dar vizyonlu siyasileri de yakalayabilirler ve Avrupa Birliği kendi özüne dönebilir. Türkiye'nin de çağrısı bu yöndedir. Bu yüzden, Sayın Nazmi Gür‟ ün Sayın BaĢbakanımızın ġangay ĠĢbirliği Örgütüyle ilgili çıkıĢlarını bir boĢ tehdit olarak değerlendirmesini kınıyorum. Nazmi Bey, herhâlde hiç takip etmemiĢsiniz. Avrupa Birliği 2012 yılında bir karar aldı. Avrupa Birliği, kendisi ġangay ĠĢbirliği Örgütüyle iliĢkilerini geliĢtirme ve derinleĢtirme kararını aldı. Türkiye'nin ġangay ĠĢbirliği Örgütü‟ nün bir diyalog ortağı olması Avrupa Birliğinin dıĢ politika hedefleriyle aslında son derece uyumludur. Aynı zamanda, NATO Genel Sekreteri Sayın Rasmussen de bir açıklama yaptı “ Türkiye'nin çok ciddi iliĢkileri olan ülkelerin içerisinde bulunduğu ġangay ĠĢbirliği Örgütüyle iliĢkiler kurmuĢ olması, kurmaya yönelik çabaları, aslında NATO‟ nun da uzun vadeli perspektifleri açısından son derece yararlıdır, bunu desteklememiz gerekir.” dedi. Ama Ģunu özellikle vurgulamak istiyorum, siz o tabiri kullandığınız için: Türkiye blöf yapmaz, Türkiye uyarır. Bundan hiç kimsenin Ģüphesi olmasın. Biz kendi raporumuzu yazdık. Bu bizim özgüvenimizin bir göstergesiydi. Bu, baĢka bir raporla yarıĢma adına ya da bir baĢka raporu tanımama adına yazılmıĢ bir rapor değildi. Biz, her yıl kendi raporumuzu yazacağız. Ben bu konuda görevli olduğum sürece Türkiye kendi dökümünü çıkaracak çünkü bizim yaptığımız iĢleri göz ardı edip birtakım eksikliklerimize büyüteçle yaklaĢan zihniyete karĢı biz de kendi yaptıklarımızın dökümünü kendi kamuoyumuzla paylaĢmaktan daha doğal bir Ģey olmadığına inanıyoruz. Türkiye‟ yle ilgili yazılan raporlarda Avrupa Birliğinin övgüde son derece cimri davranırken eleĢtiride çok cömert davranması, aslında çok düĢündürücüdür ama bu konuda da biz kendi raporumuzu yazarız. Sizin raporunuz size benim raporum bana. Çok Değerli Georgios, enerji faslıyla ilgili birtakım konular gündeme getirdin. Gerçekten, bu faslın açılması Türkiye‟ den çok Avrupa Birliğinin çıkarlarına hizmet edecektir. Bugün, Avrupa Birliğinin ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının yüzde 75‟ i Türkiye'nin ya doğusundadır ya kuzeyindedir ya güneyindedir. Birileri mobil enerji iletim hatları icat etmedikçe Türkiye'nin katkısı olmadan Avrupa‟ nın bu enerji kaynaklarına ulaĢabilmesi çok ama çok zordur. Bu faslın açılması Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaĢlarından oluĢan 500 milyonluk bir insanlık topluluğu için çok elzemdir. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bu faslın açılmasını engellemesi bize bir zarar vermiyor ama Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 500 milyon insanına zarar veriyor, onların enerji ihtiyaçlarını ipotek altına alıyor. bunu bir kez daha düĢünmekte fayda var. Eğer Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin vatandaĢlarının dörtte 3‟ ü Annan Planı‟na “ Hayır” dememiĢ olsaydı bugün, Güney Kıbrıs ne iflas eĢiğinde olurdu ne Avrupa Birliğinin böyle bir enerji krizi gündemde olurdu ne de bölgede Ģu anda tartıĢtığımız konular olurdu. Bahsettiğiniz bütün bu uluslararası anlaĢmalarda Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin reddettiği Annan Planı sonrası Ada‟ daki bölünmüĢlüğün devamından kaynaklanmaktadır. Biz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin birleĢip tek bir çatı altında buluĢmasını destekledik. Ümit ediyoruz ki, Kıbrıs‟ ta yeni yapılacak seçimlerden sonra makul, aklıselimden bir zihniyet ortaya çıkar ve yeniden Kıbrıs‟ ta çözüm için kolları sıvayabiliriz ama olmaması durumunda kimse Türkiye'nin Avrupa Birliğinin birtakım oldu bittilerine gelmesini de beklemesin. Bu konularda birbirimize samimi olmamız lazım. Bakın bu toplantının kendisi bile aslında birtakım samimiyetsizliklerin var olduğunu gösteriyor. Bundan bir önceki toplantı 69‟uncu toplantıydı, bu 71‟ inci toplantı olarak lanse ediliyor. 70‟ inci toplantı yapılmadı. Bunun kendisi bile burada bir samimiyetsizliğin olduğunu ortaya koyuyor. Gelin, bunları ortadan kaldıracak çözümü hep beraber sağlayalım. Bakın, yakında yeni bir Papa seçimi gerçekleĢecek. Papa seçiminde nasıl kardinaller odaya kapanıp çözümü bulmadan, doğru kiĢiyi seçmeden çıkmıyorlarsa ben bunu defalarca söyledim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, 17 Türkiye ve Yunanistan birlikte kapanalım ve Kıbrıs sorununu çözmeden de çıkmayalım. Biz varız, eğer Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi varsa haydi gelin, bu iĢi çözelim ama çözümden kaçan, bugüne kadarki bütün çözüm önerilerini reddeden tarafın Ģimdi gelip de burada bize çözümsüzlüğün hesabını sorması gerçekten trajikomik. Sayın Ramazanoğlu‟ nun katkılarına teĢekkür ediyorum. AB fonlarının kullanımıyla ilgili herhâlde biraz yanlıĢ bilgilendirme var, Ģu ana kadar yanan bir fon yok. Daha iyi kullanılması için, fonların artması için çabalarımız var ama onunla ilgili herhangi bir Ģu anda yanan yok. Türkiye, bu konuda gerçekten iyi bir kapasite ortaya koymuĢtur. Sayın Papadopoullou Türkiye‟ de bir demokratik boĢluk olduğunu, STK‟ ların raporla ilgili hemfikir olmadığını söylediler. Eğer Türkiye‟ deki bütün sivil toplum kuruluĢları her konuda hemfikir olsaydı Türkiye‟ de demokratik boĢluk olduğunu iddia edebilirdiniz ama farklı fikirlerin olması demokrasinin, ifade özgürlüğünün canlı olduğunu ortaya koyar. Dediğim gibi, farklı fikirler olabilir, biz buna saygı duyarız, barıĢçıl bir Ģekilde fikirlerin dile getirilmesinde, Ģiddete baĢvurulmadığı sürece hiçbir endiĢe yoktur. Sizin burada partinizin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi CumhurbaĢkanlığına adayı olan Ģahsın açıklamalarını okuyarak, seçim kampanyasını burada sürdürmüĢ olmanıza saygı duyuyorum ama bizlerin Kıbrıs‟ ta oy hakkımız yok, onu Kıbrıs‟ taki vatandaĢlarınızın kendi tercihlerine bırakıyorum. Öğlen yemekte sizlerle bir araya gelmek ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum ve Sayın CumhurbaĢkanımızın davetine icabetle ayrılmak zorundayım. Hepinize katkılarınız için teĢekkür ediyorum. (AlkıĢlar) Eġ BAġKAN AFĠF DEMĠRKIRAN (Siirt) – Ben teĢekkür ediyorum Sayın Bakanım. ġimdi, herhâlde sorulara devam edeceğiz. Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Evet, biraz sonra, öğle yemeğinde Sayın BağıĢ‟ la bir arada olacağız. Geldiğiniz için çok teĢekkürler. Bazı sorular soruldu müzakere süreciyle ilgili ve bu konudaki samimiyet tartıĢmaya açıldı, bir de Avrupa fonlarının kullanılması. Belki Sayın Ripert, büyükelçi olarak siz cevaplayabilirsiniz bu soruları. Ondan sonra tekrar meslektaĢlarımıza söz vermeye devam edeceğim sorulara devam etmek için. Buyurun. AB TÜRKĠYE DELEGASYONU BAġKANI JEAN MAURICE RIPERT – TeĢekkürler Helene. Sanırım, parlamentonun bir rol oynaması imkânından bahsedildi, bir takas evi gibi programların uygulanması konusunda aracılık olmasından bahsedildi. Ġlginç bir öneri ama bu konuda bir giriĢimde bulunulduğunu sanmıyorum. Katılım öncesi fonlar yıllık bir Ģekilde global olarak belirtiliyor ve bu konuda tartıĢmalar, müzakereler baĢladı bir sonraki mali yılla ilgili olarak. Ondan sonra da programların büyük bir çoğunluğu ademimerkeziyetçi, yerinden yönetim çerçevesinde yapılıyor. Mesela, Türkiye örneğinde, Türkiye Hükûmeti bu programı uygulama sorumluluğunu üstleniyorlar, tabii ki AB kuralları çerçevesinde bu olacak. Bakanlık sayısı artırıldı bu dosyaların uygulanması konusunda, Ģimdi 5 bakanlık; tabii, bir ex post bir denetim yapılıyor. Türkiye tarafından ve AB‟ nin yaptığı denetim var ama bunun dıĢında, yıllık olarak bir proje baĢında parlamentoların müdahalesi söz konusu değil. Tabii ki fonların artırılması gerekebilir, onda haklısınız ama bildiğiniz gibi, bizim fonlarımızın kullanılması için çok karmaĢık bir prosedürden geçmesi gerekiyor ve çok uzun zaman alıyor. Bu da bir gerçek. Biz bunu basitleĢtirmeye çalıĢıyoruz ancak bunu söyledikten sonra Ģunu da vurgulamak isterim: Tabii ki öncelikler Avrupa Birliğinin Türk yetkililerle programların uygulanması konusunda belirledikleri öncelikler, daha ziyade Hükûmetin, Avrupa Birliğinin ve diğer genel müdürlüklerin ihale sürecindeki sorumluluklarıyla ilgili. Bir de tabii ki parlamentolar, her iki tarafın parlamentolarının da yükümlülüğü, sorumluluğu var. Mesela, IPA fonları. Bunlar topluluk müktesebatında uyum için ve ekonomik ve sosyal alanda Türkiye'nin geliĢmesi için kullanılacak projel eri içeriyor. Bunlar tabii, öncelikli projeler ve bunlar tabii ki, siyasi otoritenin verdiği ve parlamentonun verdiği karara göre yönlendiriliyor. Bu konuda ilginç bir geliĢme yaĢayacağız, 2014 yılından itibaren bir sonraki yedi yıllık dönem için IPA program sistemi değiĢecek ve sektörel bir yaklaĢım benimsenecek. Bu, Türk partnerlerimizle tartıĢtığımız, özellikle de AB Bakanlığıyla tartıĢtığımız bir konu ve özellikle de öncelikleri saptamaya çalıĢıyoruz programlarda, hangi önceliklere bağlı kalınacak. Tabii, destek programları ile sektörel öncelikler arasında da bir yakınlaĢma oluĢturmaya çalıĢıyoruz. TeĢekkür ederim. 18 Eġ BAġKAN HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler. Ben de belki Sayın Umut Oran‟ a cevap verebilirim, ifade özgürlüğüyle ilgili bir görüĢ dile getirdi. ġöyle diyeyim: Avrupa Parlamentosunun Türkiye‟ de gazetecilerin, cezaevinde bulunan gazetecilerin durumunu izlemekle sorumlu ATHOK olarak kurulmuĢ bir komitenin de üyeleri bulunmaktadır aramızda. Cezaevindeki gazetecilerin hepsinin KCK üyesi olduğuna inanmıyorum. Tabii ki ifade özgürlüğü açısından basın ve medya özgürlüğü konusunda Türkiye‟ deki durum kabul edilemez yani bunlar temel özgürlüklerdir. Bu konuda tabii ki bir yıl, bir buçuk yıl önce de aynı konuları tartıĢıyorduk. O gün bugündür sanki hiçbir Ģey olmamıĢ gibi hareket ediliyor yani yepyeni bir siyasi ortam gibi. Bütün Avrupalılar, Türkiye‟ deki kiĢilere soru soruyor çünkü bu, büyük bir sorumluluk, önemli bir konu, önemli bir durum Türkiye‟ de yaĢanan. Evet, sorunun yarısı Kürtlerle ilgili olabilir ama geri yarısı… Yani bu konuda tabii ki bugün ne gibi görüĢmeler yapılıyor, durum nedir; bunları siz bana anlatacaksınız. ġimdi, Sayın Tompson, acaba siz bu ilk tur soru turu için söz almak istiyor musunuz? Hayır. Peki, o zaman, yine konuĢmacı listemizle devam ediyorum. Sayın Haluk Özdalga‟ ya söz veriyorum efendim. HALUK ÖZDALGA (Ankara) – TeĢekkür ederim. Sayın Duff gerçekten önemli olduğunu düĢündüğüm bir hususa iĢaret etti ve bize yönelik de bir soru dile getirdi “ Avrupa Birliği içinde çok önemli değiĢiklikler oluyor. Türkiye bunları izliyor mu?” gibi. O konuda ben çok kısa olarak bir iki hususa iĢaret etmek istiyorum. Elbette izliyoruz. Tabii, hemen Ġngiltere BaĢbakanı Sayın Cameron‟ un açıklamasını, 2015 seçimlerinden sonra Ġngiltere‟ nin Avrupa Birliği içinde kalmasıyla ilgili çok açık, “ Evet-hayır” opsiyonları içeren bir referanduma gidebileceklerini ve sadece o değil, bununla bağlantılı geliĢmeleri izliyoruz. Avrupa Birliği yahut “ Avro Zone” ülkeleri, bu avro krizinden kaynaklanan sorunlardan çıkıĢ yolu olarak mali politikaların merkezileĢtirilmesini, bütçe politikalarının ve hatta ekonomi politikalarının merkezileĢtirilmesini ve Brüksel denetiminin, merkezî denetiminin artırılmasını öngördü. Bazı adımlar attı ve devamı gelecek, bu adımlar atılmaya devam edecek görünüyor. Tabii, bunun anlamı -Sayın Duff„ ın, bir de tabii, hemen yanımda oturan Sayın Koumoutsakos de burada yok, o da bu konuya değinen bazı ifadelerde bulundu- bunun anlamı federal bir Avrupa‟ ya gidiĢ. Tabii, federal Avrupa‟ nın mümkün olup olmadığıyla onun destekçileri ve karĢı duranları arasındaki tartıĢmalar eski, yeni bir tartıĢma değil ama hakikaten Ģimdi yeni ve önemli bir seviyeye, noktaya gelmiĢ oluyor bu tartıĢmalar ve muhtemelen, öyle görünüyor ki çok katmanlı, belki iki katmanlı bir Avrupa olacak çünkü Ģu anda Avrupa Birliği üyelerinin tamamı… Tabii, Ġngiltere‟ nin ne yapacağını, BirleĢik Krallık‟ ın nasıl bir yol izleyeceğini Ġngiltere BirleĢik Krallık seçmenleri ve Parlamentosu karar verecek muhakkak ki ama görünen kuvvetli ihtimal, böyle bir federal Avrupa‟ nın içinde BirleĢik Krallığın bulunma ihtimalinin çok kuvvetli olmadığı. Tabii, biz Ġngiltere‟ nin kesinlikle Avrupa Birliği dıĢına çıkmasını fevkalade olumsuz bir geliĢme olarak görürüz. Diğer taraftan, Ģuna da iĢaret edeyim: Avrupa Birliğinin, elbette, üye ülkelerin Avrupa Birliğinin kurallarından bazılarını, istediklerini seçebileceği, istediklerini seçemeyeceği -alakart deniyor galiba- böyle bir yola gitmesi de çok akla yakın görünmüyor fakat federal Avrupa‟ nın içinde yer almayan üyelerin ve -belki bu arada Türkiye‟ yi de aday ülke olarak iĢaret edebiliriz- muhtemel ülkelerin, federal Avrupa içinde yer almayan ve yer almak istemeyen ülkelerin barınabileceği bir çözümün mümkün olması gerekir diye düĢünüyorum. Eğer Avrupa Birliğine üye olursa yarın Türkiye… Tabii, bugünden kesin söylemek zor. Gelecek karar vericilerin, Türkiye‟ deki gelecekteki karar vericilerin karar vereceği bir konu ama Türkiye‟ nin federal bir Avrupa içinde yer alma ihtimal ini, Türkiye‟ nin böyle bir Ģeyi arzu edeceğini pek sanmıyorum. Türkiye‟ nin Avrupa Birliğine üye olsa bile para birliği, avro içinde yer almayı tercih edeceğini ve bunu kendi çıkarlarına uygun bulacağını, böyle bir seçiĢ yapacağını sanmıyorum. Büyük bir ihtimalle, eğer Türkiye Avrupa Birliği üyesi olursa ki bu hem Türkiye için hem Avrupa Birliği için çok, karĢılıklı çıkarları barındıran bir taraftır ama böyle bir federal çözüm içinde Türkiye‟ nin yer almayı tercih edeceğini sanmıyorum. TeĢekkür ederim. Özet olarak bunlar ama bir de son olarak belki eğer uygun görülürse -bu 71‟ inci toplantı, bunları konuĢmak için zamanımız olmayacak ama- belki bir baĢka gelecek toplantıda -72‟nci, 73‟üncü vesaire- bu konuyu ele alırsak, çok programlı bir Ģekilde, daha fazla zaman ayıracak Ģekilde ele alırsak da iyi olur diye düĢünüyorum. TeĢekkür ederim. 19 TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler Sayın Özdalga. Bu görüĢleriniz çok ilginçti. Gerçekten de bizim bir sonraki toplantımızda bunları daha geniĢ ele alabiliriz. Sayın Szymanski… KONRAD SZYMANSKI – TeĢekkür ederim. Sanıyorum, Sayın BağıĢ‟ ın duygularındaki acılığı ben anlıyorum ama Ģu sonuca da varıyorum: Demek ki hepimiz alternatifleri düĢünmeye baĢlamalıyız çünkü bu “ katılım” denilen yatay, bürokratik süreç iliĢkilerimizi zehirlemiĢ durumda ve bu, ikili menfaatlerimize aykırı, karĢılıklı menfaatlerimize aykırı bir durum. Bu alternatif senaryolar, istesek de istemesek de AB‟ de yaĢanan kriz nedeniyle gündeme gelecek. Ayrıca, AB‟ nin mimarisindeki değiĢim de bunu tetikleyecek ve belki de bir fırsat olabilir bu yani ille de Türkiye-AB iliĢkilerine engel değil, bir fırsat da getirebilir. Tabii, Türk tarafından bu konuda daha fazla görüĢ dinlemek isterim. Acaba, AB‟ de olmak ya da olmamak ya da federal bu sistemin içinde olmak, olmamak konusunda ya da bu mali federal yapı içinde olmak, olmamak konusunda ne düĢünüyor Türkiye? Çünkü AB ülkeleri içinde de teklik olmayacak. Sizin üye olmak isteyeceğiniz AB, çok büyük ihtimal, Türkiye üye olurken bugünkü istenen AB olmayacak, daha farklı bir siyasi yapıya kavuĢmuĢ olacak. Onun için, Türk meslektaĢlarımdan bu konudaki görüĢlerini almayı isterim. Bu önemli bir konu, çok teorik de değil, inanın, son derece pratik bir mesele. Bir sorum daha var: Avrupa‟ da bazı üye devletlerin stratejik değerlendirmelerine göre, sizin katılım süreciniz aslında kendi bölgesel pozisyonunuz açısından çok avantajlı. Hem yumuĢak bir güç olarak Türkiye‟ yi ön plana çıkarıyor hem de bir model olarak. Acaba bu doğru mu yani siz de hemfikir misiniz? Bu üye devletlerin stratejik değerlendirmesine katılıyor musunuz? Türkiye‟ nin AB‟ ye katılım süreci gerçekten Türkiye‟ nin bu bölgedeki pozisyonunu güçlendiren bir durum mu sizce de? TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Peki, çok mükemmel bir soru sordunuz gerçekten. TeĢekkür ederim. Türkiye‟ nin katılım müzakerelerindeki geleceği, aday ülke statüsü ve bunun bölgesel etkileri gerçekten ilginç bir konuydu. Aylin Nazlıaka… AYLĠN NAZLIAKA (Ankara) – Ben de öncelikle hepinize hoĢ geldiniz diyorum. Özellikle yurt dıĢından gelen değerli milletvekillerimizi cumhuriyetin baĢkentinde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu iletmek istiyorum. Ankara milletvekili olarak Zühal arkadaĢımla birlikte, 2 Ankara Milletvekili sizleri burada görmekten gerçekten büyük bir onur duyuyoruz. ġimdi, birkaç konuya değineceğim. Öncelikle, bugün 14 ġubat, bugün sevgi günü. O yüzden, herkesin sevgi gününü kutluyorum ve bugün ve yarın yapılacak olan toplantıların da sevgi günü atmosferi içerisinde yapıcı ve olumlu bir havada geçmesini diliyorum. Aynı zamanda, bugün dünyanın çeĢitli ülkelerinde kadınlar aynı anda, aynı dansı yapacaklar. Ben de öğlen dans etmek üzere gideceğim ve kadına yönelik Ģiddete karĢı bir duruĢ sergilemek amacıyla yapacağımız bu dansa sizi de davet ediyorum. Erkekler de katılacak, hep bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyarız bir milyar kadın aynı anda, aynı dansı yapacağı için. Ġki konuya değineceğim: Bir tanesi, Sayın Bakanın, Sayın Egemen BağıĢ‟ ın ġanghay BeĢlisiyle ilgili yaptığı açıklama tatmin edici olmadığı için Sayın BaĢbakanın cümlesini tam olarak hatırlatmak istiyorum. Sayın BaĢbakan dedi ki: “ Alın bizi ġanghay BeĢlisine, Avrupa Birliğini unutalım.” Bu gerçekten talihsiz bir sözdü. Zaten ġanghay BeĢlisi diye bir örgüt yok. 2001‟ de Tacikistan‟ ın üyeliğinden sonra ġanghay ĠĢbirliği Örgütü olarak adı değiĢti. Belki Sayın Bakan, BaĢbakanı bu konuda uyarırsa iyi olur ancak, bizlerin Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye‟ nin Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda son derece kararlı ve samimi olduğunun bir kez daha bilinmesini istiyoruz. Hiçbir Ģekilde, bir baĢka örgütle olan iĢ birliğinin Avrupa Birliğiyle olan üyelik sürecinin alternatifi olmadığını ve Sayın BaĢbakanın bu cümlesini de bizlerin, hepimizin unutmasını umut ediyorum. O, nasıl “ Avrupa Birliğini unutalım.” dediyse biz de onun bu cümlesini unutalım ve kaldığımız yerden yolumuza devam edelim istiyorum. Yine, Sayın Bakanın konuĢması esnasında Meclisin performansıyla ilgili verdiği rakamlar önemliydi. Gerçekten, yoğun çalıĢma saatleri içerisinde birçok yasa üzerinde çalıĢmalar yapılıyor, ancak bu rakamları verirken çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin de sayısını iletti. Hiç Ģüphesiz, kanun hükmünde kararnameler, aslında, Meclisin baybas edilmesidir, halkın iradesinin Parlamentoya taĢınamamasıdır, demokrasinin ayıbıdır. Onun için -bugün zaten öğleden sonra da konuĢacağız- bizim yeni anayasayla ilgili olarak önerilerimizin içerisinde torba yasanın kaldırılması, kanun hükmündeki kararnamelerin kaldırılması gibi önerilerimiz de vardır. Ne talihsizdir ki aslında Avrupa Birliği Bakanlığı da gene bir gece yarısı kanun hükmünde kararnameyle kurulmuĢ bir bakanlıktır. Elbette, biz bu Bakanlığın varlığını onaylıyor ve de olmasını çok önemsiyoruz ancak kanun hükmünde kararname sayısının Meclis performansı açısından bir övünç kaynağı değil, bir utanç kaynağı olduğu görüĢünde olduğumuzun bilinmesini istiyorum. 20 Ben 2013 yılının hem Türkiye hem Avrupa Birliği açısından, hem Türkiye ile Avrupa Birliğinin iliĢkileri açısından çok daha yapıcı, çok daha ivmeli, çok daha olumlu bir yıl olmasını diliyorum. TeĢekkür ediyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkürler Sayın Hanımefendi. Sayın Kazak‟ a söz vermek istiyorum ve ondan sonra da söz isteyen yok, değil mi efendim? Hepsi bu kadar. Buyurun, Sayın Theocharous. ELENI THEOCHAROUS – Çok teĢekkür ederim Sayın BaĢkan, bana söz verdiğiniz için. Dün STK‟ larla toplantımızda çok umut dolu olmuĢtuk ve sivil toplumdaki ilerlemeyi görmüĢtük, ancak, bugün Sayın Egemen BağıĢ‟ ın bu konuĢması bizi aynı ölçüde hayal kırıklığına uğrattı. Buradaki, bu ülkedeki parlamenterler 51 bin saat -artık rakam neydi, hatırlayamadım tabii- bir ülkenin demokratikleĢmesi için bu kadar süre harcamıĢlar ve bir dakika içinde bu, yerle bir edildi, paramparça oldu BağıĢ tarafından. Sayın Erdoğan, kendisi, Kıbrıs diye bir ülke var mı, yok mu, onu dahi bilmediğini söyledi ve Güney Kıbrıs yönetiminden bahsetti bugün Sayın BağıĢ. Aslında Topluluk müktesebatını kabul etmek gerekiyor ve bu çerçevede bu müktesebatın içinde açıkça Ģu deniliyor ki: “ Uluslararası tanınan tek birim Kıbrıs Cumhuriyeti‟ dir. Dolayısıyla, siz Avrupa Birliğine girmeden önce, Kıbrıs Cumhuriyeti‟ ni tanımak zorundasınız. Kıbrıs‟ taki seçimlerle ilgili de bir Ģeyler söylendi. Daha önce hiçbir hükûmet Kıbrıs‟ ta, 22 ve 23‟üncü fasılların açılmasına izin vermeyecektir. Siz Kıbrıs‟ ta hem Türk hem Rum vatandaĢlarının insan haklarını ihlal etmeye devam ettikçe ve siz Kıbrıs Cumhuriyeti‟ ni ve onların vatandaĢlarını yaptığınız fiillerle ve sözlerinizle tehdit etmeye devam ettiğiniz sürece Sayın BağıĢ‟ ın verdiği her gerekçeye karĢıyım ben. Kendisi AB iĢlevlerinden bahsetti ve evet, eğer AB doğru iĢlev görseydi, en azından, bu KPK‟ yı altı ay boyunca kapatırdı. Bir protesto Ģekli olarak daha önceki dönem baĢkanlıklarında olanlara bir protesto olarak bunu yapardı. Geçtiğimiz temmuzdan itibaren, hiçbir Ģey olmamıĢ gibi, her Ģey güllük gülistanlıkmıĢ gibi hareket etmemiz mümkün değil ve Kıbrıs Cumhuriyeti‟ nin varlığını göz ardı etmek mümkün değil ve Kıbrıs Cumhuriyeti‟ nin bir süre dönem baĢkanlığı yaptığını göz ardı etmek de mümkün değil. Bu bizim onurumuza hakarettir efendim, buna karĢı protesto ediyorum. Tabii ki saatlerce konuĢmamız mümkün ama ne yazık ki ben son olarak söz alıyorum. ġimdi Sayın Thompson‟ a Ģunu söyleyeceğim: Sayın Thompson, AB-Türkiye iliĢkilerindeki diken sizin söylediğiniz gibi Kıbrıs değildir. Avrupa Birliği topraklarının Türk Silahlı Kuvvetlerinin iĢgalinde olmasıdır. Evet, bizim ilerleme kaydetmemiz gerekiyor, evet, insan haklarının ihlal edil memesini sağlamamız gerekiyor ama lütfen, kendi sonumuzu hazırlayacak bir imza atmamamız gerekir. Evet, “ Topuğundan kurĢunlanıyor.” demek doğru değil bizim için. Bu, aslında Türkiye‟ nin yaptığı bir Ģey. Avrupa Birliğinin enerji geliĢmesi ve denizciliğin gel iĢmesi için engellemeler getiriliyor ve Türkiye, Sayın BağıĢ‟ ın o kendini beğenmiĢ kibirliliğiyle bize bazı Ģeyleri empoze edemez ve Türkiye durumu ele almak için birlikler gönderebilir, ne yaparsa yapar ama biz olayı bu Ģekilde çözümlemek istemiyoruz, barıĢçı çözümden yanayız. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Evet, çok teĢekkürler. ġimdi, tabii ki hiçbir Ģey olmamıĢ gibi davrandığımız söylenemez. Bu olsaydı Kıbrıs Dönem BaĢkanlığı sırasında, Kıbrıs Dönem BaĢkanı olmaksızın bir toplantı yapardı. Bu Ģekilde öneriler de getirildi ve biz bunu kabul etmedik. Onun için, bir toplantı yapılmadı Kıbrıs‟ ın Dönem BaĢkanlığı sırasında yani hiçbir Ģey olmamıĢ gibi davranmadı kimse ama daha genel olarak evet, Sayın BağıĢ‟ ın Sayın Papadopoulou‟ ya verdiği cevapta da gördük. Tabii ki görevimiz gelecek yıl sona erecek Avrupalı parlamenterler olarak ve her toplantıda… Aslında bunlar, bakın, bizim ender fırsatlarımız bir araya gelmeye. Bu gibi toplantılarda tüm enerjimizi parlamenterler olarak devreye koymamız gerekir. Bu bir eĢsiz fırsattır ve bütün tartıĢmalar, Kıbrıs çerçevesindeki tartıĢmalar, bütün toplantılarımızda sistematik bir hâle gelmiĢtir artık ve Ģunu görüyorum ki bizim müzakerelerimiz tek bir milimetre bile, mikro milimetre bile ilerleme kaydetmemize yol açmamıĢtır yani hiçbir Ģekilde bu konunun daha derinlemesine anlaĢılması, pozitif unsurların bir çözüm için önerilmesi söz konusu olmamıĢtı. En önemli kazanımımız, BirleĢmiĢ Milletler misyonunda küresel bir çözüm için taraflardan biri olarak Avrupa Birliğinin davet edilmiĢ ol masıdır belki. 21 Tabii ki bu konuyu toplantının sonuna kadar, 2014‟ ün sonuna kadar tartıĢabiliriz ama açıkçası ben Ģunu görüyorum ve kabul ediyorum ki bizim Ģu an emrimizde bulunan ender ve çok değerli vakti doğru bir Ģekilde kullanamıyoruz. Aslında bu süre bizim için bir yatırım fırsatı. Aslında bizim ilerleme kaydedebileceğimiz konuları tartıĢıyor olmamız gerekir ama bu konuda en ufak bir milimetrik ilerleme bile kaydedemedik ne fiilî durumda ne müzakerelerde. Evet, bu hafta sonu baĢkanlık seçimleri olacak Kıbrıs‟ ta. Tabii ki bunlar bizim elimizin altında konular değil ama umuyorum ki konuda bir ilerleme olabilir ama ne yazık ki bu olamayabilir. Parlamenter komisyonda biz sürekli olarak hep aynı Ģeyleri söyleyerek ve hepimizin canını sıkıcı ve en ufak bir sonuca vardırmayıcı tartıĢmalara devam ediyoruz. Bugün elimizdeki imkânları, bu görüĢme fırsatını daha iyi bir Ģekilde kullanmamız gerekir diye düĢünüyorum. Sayın Kazak‟ a söz veriyorum efendim. METĠN KAZAK – Çok teĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Ben de son söylediğinizi desteklemek istiyorum. Gerçekten burada tartıĢmalarımızı önemli olan konulara odaklamamız lazım. Bunlardan biri Kıbrıs tabii ve burada bulunan bazı meslektaĢlarım için bunun çeĢitli acılar içerdiğini fark ediyorum ama derinlemesine ele almamız gereken baĢka konular da var ve hiç Ģüphesiz, burada son diyaloğumuzda ilerlemeyi memnuniyetle karĢıladığını söyleyenler oldu, bu çok önemli. Fransız Hükûmetinin tavrının değiĢmiĢ olması, Türkiye‟ yle müzakerelere daha açık olması, yeni fasılları açması, bu konudaki iĢ birliğine yakınlaĢması, tüm bunlar aslında doğru yönde atılmıĢ, son derece önemli adımlar. Ümit ediyorum ki bu baĢka fasılların da açılmasıyla sürecektir. Hâlâ bazı üye devletlerin bloke ettiği fasıllar var ve bu blokajların nedeni tamamen siyasi. Burada gerçek anlamda bir blokaj nedeni olmadığını yani bloke etmeye yol açacak bir neden olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Ayrıca, büyükelçi Türkiye‟ nin bu iĢe son derece kendini adadığını ve Türkiye‟ nin AB katılım sürecine tam taahhüdü olduğunu vurguladı. Sayın BaĢbakanın söylediği bazı Ģeylere, özellikle de ġanghay süreciyle daha yakınlaĢmaya söylediklerine rağmen, kimileri AB katılımının bir alternatifi olduğunu düĢünüyor ama ġanghay Birliği bir alternatif değildir, Türkiye‟ nin daha önemli, büyük bir uluslararası aktör olma çabasının bir parçasıdır yani daha önemli uluslararası rol üstlenme çabasının bir parçasıdır bana sorarsanız. Ben vize konusunda ciddi ilerlemeler kaydettiğimizi düĢünüyorum ve aynı Ģekilde, yeniden kabul anlaĢması -ki sizin de bildiğiniz gibi, bu diyalogla çok iliĢkili- bu kabul anlaĢmasının da Türkiye tarafından en kısa zamanda imzalanmasını ümit ediyorum ama aynı Ģekilde, Avrupa Komisyonunun da vize serbestleĢmesi konusunda en kısa zamanda diyaloğu baĢlatmasını istiyorum. Birkaç defa müĢahede ettik. Avrupa Birliğinin Türkiye‟ ye karĢı takındığı pozisyon, örneğin Ankara AnlaĢması, Katma Protokol, evet, tabii önemli taahhütler. Bu taahhütlerini yerine getirmedi Avrupa Birliği yani takındığı tavırların imzaladığı anlaĢmalarla uymadığı zamanlar oldu. Ben Türk tarafının bu konuda yaĢadığı kaygıları anlıyorum. Olumsuz tavırların da arkasında yatanı görebiliyorum çünkü bundan sonraki adımları atmada Türkiye doğrusu, çekinceli davranıyor daha önceki taahhütler yerine gelmediği için. Bu açıdan da Avrupa Birliğinin iyi niyet göstereceğini ümit ediyorum. Üye devletlerin tek bir ses ve oy birliğiyle hareket etmesini ümit ediyorum. Tabii, Avrupa Birliği söz konusu olduğunda Türkiye‟ ye karĢı tek bir tavır biraz zor görünüyor yani tek bir ses olmaları zor görünüyor. Türk Hükûmetinin özellikle azınlıklara, diğer dinî inançların mensuplarına varlıklarını, mallarını, mülklerini iade ediyor olması çok iyi çünkü bu malların bir kısmı da Bulgar Ortodoks Kilisesine ait mallar. Bunlar çok önemli jestler bana sorarsanız. Aynı jestleri Bulgaristan‟ da da yaptık. Müslüman azınlığa bunların daha da artarak yapılması gerekiyor ama yine de daha fazla atılması gereken adım olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle de yargı reformu çok önemli, anayasa reformu aynı Ģekilde çok önemli. Sanıyorum, hem siyasiler hem sivil toplum bu önemli adımlara elinden gelen desteği vermeli. Ben çok önemli olduklarını düĢünüyorum. Ayrıca, eğer bu yasama paketi, yargıyla ilgili paket olabildiğince geniĢ destekle çıkarılırsa, tüm siyasi partilerin desteğini alabilirse bence diğer kalan konuları da çok kolaylaĢtırır. Sonuç olarak da Ġrlanda Dönem BaĢkanlığı sırasında kararlı adımlar atılacağını ümit ediyorum, Türkiye‟ yle müzakerelerin somut olarak ilerleyebileceğini ve Kıbrıs meselesinin de kalıcı olarak çözülebileceğini ümit ediyorum çünkü Kıbrıs meselesinin çözülmesi Türkiye‟ nin katılımını da hızlandıracaktır ama bir kere daha vurgulayayım ki adımların sadece Türkiye tarafından atılmasını beklemek doğru olmaz. Diğer sürecin oyuncuları, örneğin üye devletler, bir kısmı hiç yapıcı tavır sergilemeyen üye devletlerin de kendi sorumluluklarını üstlenip AB‟ nin ortak menfaati doğrultusunda hareket etmesi gerekir. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkürler Sayın Kazak. Sayın Türkkan… LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın BaĢkan, değerli parlamenterler; hepinize ayrı ayrı ülkemize hoĢ geldiniz diyorum. Güney Kıbrıs yönetiminin baĢkanlığının sona ermesiyle beraber umuyorum, Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkileri biraz daha olması gereken 22 yere doğru devam edecektir ancak burada vurgulamak istediğim bir konu var. Ben muhalefet partisi milletvekiliyim. Türkiye‟ deki önemli uygulamalarına karĢı çıktığım iktidarın, Avrupa Birliği karĢısında son aldığı tutumu geç alınmıĢ ama doğru bir karar olarak nitelendiriyorum. Avrupa Birliği elli yılı aĢkın bir süredir Türkiye‟ yi çeĢitli vesilelerle bugüne kadar sürüklemiĢ, âdeta Türkiye‟ yle oyuncak gibi oynamaya çalıĢmıĢtır. Ancak, Ģunu bilmenizi istiyorum ki Avrupa Birliği Güney Kıbrıs Rum yönetimini aldıktan sonra, zaten sonu olmayan bir yola da girmiĢtir. Ġngiltere‟ nin son takındığı tavrıyla da Avrupa Birliğinin artık dünyada kolay kolay dikiĢ tutmayacak bir birlik olmaya doğru gittiğini görüyorum. 2008‟ den bu yana resesyonu hâla geçiremeyen, atlatamayan Avrupa Birliğinin ekonomik kamburlarının üzerine Yunanistan‟dan sonra bir de Güney Kıbrıs Rum yönetiminin ilave edilmesiyle Avrupa Birliğinin çok uzun ömürlü olmayacağını düĢünüyorum. Türkiye de bundan sonra kendine ait kararları almakta tabii ki özgürdür, pozisyon değiĢikliklerini her zaman devreye almakta haklıdır. Bundan sonra daha farklı birtakım ittifakların peĢine de gitmek durumundadır diye düĢünüyorum. Bu vesileyle, bugün misafir olarak bulunduğunuz ülkemizde, burada, ülkeme, bakanlarına, baĢbakanlarına hakaret etmek yerine, bizim iyi birer misafirimiz olmayı denemenizi özellikle istirham ediyorum. TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Efendim, yine, Avrupa Parlamentosu üyelerine bir ufak saldırıda bulunuldu bu konuĢmada da çünkü hatırlatmak isterim ki Kıbrıs Cumhuriyeti‟ nden gelen parlamenterler de Avrupa Birliğinin üyeleri. LAURENCE J.A.J STASSEN – Evet, Sayın BaĢkan, çok teĢekkür ederim. Ben de Avrupa Parlamentosunun bir üyesi olarak Özgürlük Partisi adına burada bulunmaktan çok mutluyum. Tabii ki benim partimin de Türkiye‟ nin Avrupa Birliğine tam üyeliği konusunda da bazı endiĢeleri var. Bu konudaki itirazlarımız Ģöyle: Aslında, benim partim Türkiye‟ ye karĢı değil, Türkiye‟ yle iĢ birliğine karĢı değil, bunların altını çizmek istiyorum. Tabii ki ticari iliĢkilerin ötesinde, Türkiye‟ yle iĢ birliği istiyoruz ama iĢ birliği demek Avrupa Birliğine tam üyelik demek değil. Benim ülkem hep Ģunu demiĢtir: “ Türkiye her zaman için iyi bir komĢu olmalı ama ailenin bir üyesi olmamalı.” Türkiye‟ nin Avrupa Birliğine niye üye olmaması gerektiğine iliĢkin düĢüncelerimiz Ģöyle: Coğrafi olarak ve kültürel olarak Türkiye bir Avrupa ülkesi değil ve hâlâ Türkiye bizim Batı‟ da önem verdiğimiz değerlere sahip olan bir ülke değil. Türkiye Avrupa Birliğine ait değildir efendim, bu bizim en önemli iddiamız. Bu bir. Ġkincisi, ifade özgürlüğü en temel Batı değerlerinden bir tanesidir ve bugün bu Türkiye'de dikkate alınmamaktadır. Sayın Routen‟in raporunda da belirtildiği gibi 76 tane gazeteci ve karikatürist Türkiye'de cezaevinde ve bunların büyük çoğunluğu Ġslamiyet‟ e veya Türklüğe veya Türk kimliğine hakaretten içeride bulunuyorlar. Ayrıca, Türkiye hâlâ bir AB ülkesi Kıbrıs‟ ın kuzey bölgesini iĢgal ediyor ve bu iĢgal illegaldir ve bu nedenle bazı ülkeler Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerini dondurdular ve 22‟ nci faslın açılmasından dolayı ben aslında çok büyük hayal kırıklığına uğradım. ġimdi, hiç lafımı çekinmeyeceğim. Ben halkın temsilcisiyim ve hiçbir Ģekilde yalan söylemiyorum ve Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu raporlarında sürekli olarak tekrarlanan konulara atıfta bulunuyorum. Evet, Türkiye ve diğer AB üyeleri arasında bir iĢ birliği veya bir ticaret olmaz demiyorum ama tam üyelik söz konusu bile değildir efendim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Bunlar, tabii, bu Komisyonun üyelerinin de yansıttığı görüĢler değil. Yani bilemiyorum acaba siz ve ben aynı aileden miyiz, onun bile tereddüdündeyim açıkçası. LAURENCE J.A.J STASSEN – Açıkçası, hayır değilmiĢiz Sayın BaĢkan. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Evet, Sayın Oğuz Oyan. OĞUZ OYAN (Ġzmir) – TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Aslında, ben, öğleden sonra ve yarınki oturumlar için söz istemiĢtim ama, söz verdiniz, iki noktaya değineyim. Bir tanesi, davetliler listesinde sadece iki yazılı basın görüyoruz, Taraf ve Zaman gazeteleri, ikisi de iktidara yakın basın olarak çağrılmıĢ. Ben tarafsız ve eleĢtirel basının dıĢlanmasını yadırgadığımı ve kınadığımı burada belirtmek isterim. Yani KPK‟ nin Türk sorumluları, BaĢkanı özellikle burada yok ama bu konuda dikkatini çekmemiz gerektiğini düĢünüyorum. Efendim, ikincisi, bu AB üyeliği meselesi gerçekten Türkiye'nin dünyada tek örnek olduğu bir süreçtir. Yani baĢka hiçbir birlikte, baĢka hiçbir dünya entegrasyon denemesinde Türkiye örneği yoktur, bu bir tek vaka olarak kalmıĢtır ve Ġspanya‟ nın ve 23 Portekiz‟ in AB‟ ye katılımını hatırlayınız, Gümrük Birliğine girmeden katılmıĢ, daha sonra koĢulları düzeldikten sonra Gümrük Birliğine alınmıĢlardır. Türkiye, 1996‟dan bu yana, yani tam on yedi yıldır Gümrük Birliği içinde olmasına rağmen AB üyesi yapılmayan tek örnektir. Yani bu iĢin adını koymak lazım, bu olacak mı olmayacak mı? Bu müzakere baĢlıklarının bir baĢlık, iki baĢlık açılmasıyla, bir oyalamadan baĢka bir Ģey değildir, burada bir samimiyet eksikliği vardır. KuĢkusuz Türkiye tarafının da 2004‟ te ve 2005‟ te, yani mevcut iktidar partisinin bu süreçte imtiyazlı üyelik meselesini de öngören açık uçlu tartıĢmalara “ evet” demesiyle bu süreç çıkmaz sokağa gitmiĢtir. Galiba biraz daha samimiyet ve bu iliĢkiler için bir tanım, yeni bir ad koymanın zamanı gelmiĢtir, çünkü böyle sürdürülemeyeceği anlaĢılmaktadır. TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkür. Sayın Koumoutsakos… GEORGIOS KOUMOUTSAKOS – TeĢekkürler Sayın BaĢkan. Bir görüĢ paylaĢmak istiyorum. Bugün üç soru soruldu, bir tanesini Sayın Duff sordu, diğeri Avrupa kanadından bir baĢka meslektaĢımdan geldi, üçüncüsü ise benim sorumdu. Her üç soru da aynı konudaydı, Türkiye'nin Avrupa vizyonu konusundaydı bu sorular. Türkiye acaba Avrupa‟ yı nasıl görüyor, Avrupa Birliğini nasıl görüyor? Çünkü bugün çok kritik ve çok tayin edici bir dönemden geçiyoruz. Avrupa Birliğinin nasıl bir yön alacağı konusunda çok kritik bir dönem, daha federal mi olacağız, yoksa sadece bir pazar yaklaĢımı Ģeklinde bir AB‟ nin geleceği mi Ģekillenecek? Bu bir kritik kitle diyelim bu üç soruya ve dolayısıyla Türk meslektaĢlarımızdan bu konudaki görüĢlerini duymak istiyoruz Avrupa konusunda. Yani onlar acaba kendi ulusal yetkilerini daha federal bir Avrupa‟ ya verebilecekler mi, devredebilecekler mi, buna hazırlar mı ve bağımsızlıklarının bir kısmından daha federal bir Avrupa lehine bundan vazgeçebilecekler mi? Tabii, tam üye oldukları takdirde, yoksa Avrupa‟ yı daha gevĢek bir iĢ birliğine mi itecekler? Yani Avrupa Birliğinin veya derinleĢmesi veya gevĢetilmesi konusunda ne yapacaklar? Ben, aslında geleceğimiz konusundaki, gelecekte Avrupa Birliğinde üye olarak bir arada çalıĢacağımız meslektaĢlarımızın hangi yöne gidecekleri konusunda görüĢlerini rica ediyorum, bu çok önemli çünkü, bu da bizim için bir kriter olacak, yani Türkiye'nin adaylığını dikkate alırken bu konu da hayati bir konu olacak. Ayrıca, bu konular, bu sorunlar Avrupa‟ daki pek çok siyaset ailesinin ilgilendiği ve pek çok AB ülkesinin tartıĢtığı bir konu. Yani tabii ki Türkler bilemiyorum bu konuya cevap verecekler mi, ama bu konudaki tartıĢmaları kendi ülkelerimize de geliĢtirmemiz gerekiyor, çünkü o kadar açık ki konular, yani bunları genelde tartıĢmak gerekiyor. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Bayan Papadopoulou ve sonra Sayın Duff ve ondan sonra bitiriyoruz. ANTIGONI PAPADOPOULOU – Çok teĢekkürler Bayan Flautre. Evet, ben büyük bir ilgiyle bilgi dosyasını okudum, Sayın Routen‟ in raporunu, AB raporunu, komiserlerin raporlarını okudum ve Türkiye hepsinde bir aday ülke olarak belirtiliyor. Ġtiraf etmem gerekir ki aslında Türkiye'nin tam üyeliği için gerekli olan üç dayanak insan hakları, insan hakları ihlalleri ve Türkiye'nin Türklere karĢı kendi ülkesindeki ve azınlıklara karĢı, kadın ve gazetecilere karĢı insan hakları ihlalleri, bütün bunlar aslında Türkiye'nin tam üyeliğinin önündeki en önemli engel, insan hakları ihlalleri, bir de Kürt sorunu tabii ki. Ben, evet, bugün Erdoğan ile Öcalan arasında bir diyalog baĢladığını görüyorum ama bir de tabii Kıbrıs sorunu. Tabii, bütün bunları söyleyen bir tek biz değiliz, resmî belgelerde de bunlardan bahsediliyor, Bayan Routen‟ in raporunda ve komisyon raporunda bütün bunlardan bahsediliyor. Dolayısıyla, biz, evet, burada olmaktan çok mutluyuz ve sizlere konukseverliğinizden dolayı, bizi kabulünüzden dolayı teĢekkür etmek istiyorum. Zaten bu ülkenin konukseverliği gelenekseldir, konukseverlik bir Ģey ama bir ülkenin iĢgal edilmesi de baĢka bir Ģey Sayın Kazak. Tabii, burada bulunan hiç kimse Türkiye'nin aleyhinde değil, bunu söylemiyorum, ama bir yerde Türkiye bir düĢman kuvvet gibi görülüyor, ama yükümlülüklerin yerine getirilmemesi dediğinizde Türkiye bu yükümlülüklerini yerine getirmiyor ve ben, bu “ Kıbrıs Rum yönetimi” ibaresini reddediyorum. Reddediyorum, çünkü ne diyor Türkiye bunu söyleyerek? Avrupa Birliğinin üyesi olan, 24 BirleĢmiĢ Milletlerin üyesi olan bir ülkenin ismini söylemiyor, bunun etrafında dönüyor ve ismini bile zikretmiyor ve ben, bunun zabıtlara dahi geçmesini istemiyorum. Bu, aslında Avrupalıların dayanıĢması demektir ve ne zamanki biz “ Rum yönetimi” , “ Güney Kıbrıs Rum yönetimi” dediğimizde bir baĢka atıfta bulunuyoruz, bunu telin etmemiz gerekiyor, kınamamız gerekiyor, aslında bu Kıbrıs Cumhuriyeti‟ dir. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Evet, çok doğru, bunu tutanaklara koymamız gerekiyor ve Avrupa Parlamentosunda geniĢ bir dağılımı olmalı bu konunun. Sayın Duff. GEORGIOS KOUMOUTSAKOS – Bir dakika efendim, bir dakika, lütfen, bana hakaret etmeyin efendim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – ġimdi, bakın, bu Bayan Papadopoulou‟ nun görüĢü olarak değil, Avrupa tarafının, kanadının görüĢü ve pozisyonu olarak bu rapora ve tutanaklara girmelidir, yani AB delegasyonunun bir üyesinin görüĢü olarak değil. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliğinin tam üyesidir ve bu üye Avrupa Birliğinde temel olarak kabul edilen bir veridir, bir üyenin görüĢü değildir, tutanağa tüm delegasyonların ortak görüĢü olarak yansıtılmalı. Evet, evet, beĢ gün önce aynen söylediğinizi ben söylemiĢtim zaten, bu konuda bir endiĢeniz olmamalı. Normalde tabii ki herkesin görüĢü olarak yansıyacak. Evet, bazı Avrupalılar bunu reddedebiliyor, ama Avrupa Birliği Kıbrıs‟ ı kabul ediyor, Kıbrıs Rum kesimini. Buyurun Sayın Duff, buyurun. ANDREW DUFF – Evet, tahmin ettiğimiz gibi oldukça ilginç bir tartıĢma oldu bu sabah. Ben tekrar Ģu fikre geri dönmek istiyorum, aslında inandırıcı, kalıcı bir alternatif olabilir üyelik için, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda bir inandırıcı alternatif olabil ir. Tabii bu da tam katılımdan biraz eksik bir Ģey olabilir. Sayın Koumoutsakos veya ben “ imtiyazlı partnerlik” demek istemiyoruz, çünkü böyle bir konseptte bir imtiyaz söz konusu olamaz, eski kliĢe, imtiyazlı üyelik kliĢesi Türkiye'nin dıĢarıda bırakılması anlamına geliyordu. Benim kastettiğim bir ortak üyelik türü ve bu da sözleĢmemizin, anlaĢmamızın 2‟ nci maddesiyle bağlantılı bu bizim ilkelerimiz, temel dayanaklarımız, yani özgürlükler ve temel haklar. Bütün bu konudaki yaklaĢım, Sayın Özdalga‟ nın da söylediği gibi zaman içinde geliĢtirilebilir ve daha fazla tartıĢmaya ihtiyacımız var ve bizlerin bu tartıĢmayı derinleĢtirmenin yollarını bulmamız gerekiyor, bunun üzerinde düĢünmemiz gerekiyor, ortak bir inceleme yapmamız gerekiyor bu alternatif üyelik türleri konusunda. Bayan Flautre‟ nun da dediği gibi, 2013, 2014 yıllarında AB içinde de büyük bir tartıĢma yaĢanacak üye devletler arasında -ki Ġngiltere bunu zaten tetikledi, bu tartıĢmayı ama- Avrupa Birliği içindeki siyasi partilerde de seçim kampanyası döneminde bu tartıĢma olacak. 2014 Mayısında Avrupa Parlamentosu genel seçimleri yapılacak biliyorsunuz. Mesela Türkiye'deki siyasi partilerin de bu tartıĢmanın bir parçası olması gelebilir. Mesela BDP de buna dâhil olmalı, diğer partiler de buna dâhil olmalı. Benim buradaki siyasi sürece baktığımda gördüğüm Ģu: Bir çatıĢma durumu söz konusu, AK PARTĠ ile CHP arasında bir çatıĢma ortamı yaĢanıyor. Hâlbuki bu çok daha verimli bir iliĢki olabilir, daha az steril bir iliĢki olabilir. Yani Avrupa boyutuna yerleĢmiĢ bir yaklaĢım olabilir -ki bu yaklaĢım çoğulcu bir yaklaĢımdır Avrupa‟ da- ve bu değer ve ilkelere bağlı bir yaklaĢımdır, çünkü bu değer ve ilkelerin temelinde temel haklar yer almaktadır ve eğer biz, bunu, bu gündemi geliĢtirecek olursak, o zaman Kıbrıs konusu, bizi bu konuların tartıĢılmasından uzak tutan konu da halledilmiĢ olacaktır bence. Kıbrıs‟ taki toplum kendi baĢına bu sorunu çözemeyecek, ne yazık ki Avrupa Birliği çok korkak davrandı, daha yapıcı ve daha proaktif olması ve daha angaje olmak konusunda, bu konunun çözümüyle ilgili olarak çok çekingen davrandı. Onun için, Türkiye, artık Avrupa Birliğinin Kıbrıs sorunu konusunda ön yargılı ve taraflı olduğu endiĢesini ve Ģüphesini bir kenara bırakmalı, çünkü Avrupa Birliğinde böyle bir Ģey yok. Avrupa Birliği temelde bir değerler birliğidir, ama ne kadar üzüntü vericidir ki bu değerler Kıbrıs adasında gerçekleĢmiyor, orada da biz müktesebatı uygulamak zorundayız ve müktesebat bugün orada uygulanmıyor. Dolayısıyla, daha derin bir siyasi angajman olmalı siyasi partiler arasında, Türkiye ve AB‟ deki siyasi partiler arasında bu olmalı ve parlamentolar arasında bu bağ olmalı. Bundan korkmamalıyız, bu konuları ele almaktan, dile getirmekten, Kıbrıs sorununa değinmekten korkmamalıyız. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler Andrew. Siz söz almak istiyordunuz ve ondan sonra Renato‟ ya vereceğim. 25 ZÜHAL TOPCU (Ankara) – TeĢekkür ediyorum Sayın BaĢkan. Ben dıĢarıdan gelen bütün konuklarımıza da hoĢ geldiniz diyorum. Tabii, toplantı baĢladığından beri çok değerli konuĢmalar oldu ve birçok kez de bir arada bulunduk Avrupa‟ da olsun, burada olsun çok değerli meslektaĢlarımızla, fakat ben Ģunu gördüm, üzülerek itiraf etmek istiyorum. Burada, aslında gerçekten bir problemin çözümüne yönelik olarak değil de kiĢilerin kendi ön yargılarını dile getirmeyi gündeme getirdiklerini görebiliyoruz, yani söyledikleri argümanların temelinde kendi ön yargılarının olduğunu görebiliyoruz. Bunu, hem ülkemiz için hem de Kıbrıs‟ taki konular açısından baktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz. Demin bir meslektaĢımız konuĢmasında bahsetti, “ Türkiye komĢumuz olabilir, ama Avrupa ülkesi değil, önem verdiğimiz değerlere sahip değil ve olamaz da. ĠĢte, kendisi zaten bir Ġslami kimliğe sahip.” diye, o zaman bunların aslında baĢtan düĢünülmesi lazım. Eğer bir yola girildiyse artık bunların düĢünülmemesi gerekir. Yani bir ortaklık var ise, beraber bir Ģeyler paylaĢılacaksa bu ön yargılardan kurtulmak lazım, eğer bu ön yargılar devam ediyorsa, zaten Avrupa Birliğinin de çok fazla bir gelecek vaat etmesi pek mümkün görünmüyor. ġu andaki tartıĢmalar da aslında bunu gündeme getiriyor, hâlâ insanların bilinç altında, bilmem, iĢte, binlerce, yüzlerce yıl önce yapılanlar veya iĢte, geçmiĢte hâlâ birtakım yaĢadıklarının… Gerçekten objektiftir diyemiyorum ben bunlara. Eğer Kıbrıs‟ ta bir yaĢanmıĢlık varsa, olaylar olduysa bunu iki taraflı düĢünmek lazım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından da bakmak lazım olaylara. Yani onların içinde bulunduğu mağduriyet açısından da durumun değerlendirilmesi lazım. Ve bugün Türkiye'deki bu olaylara müdahale ederken, üçüncü yargı paketiydi, dördüncü yargı paketiydi Ģeklinde ve sürekli kendi iç dünyamıza, iç olaylara müdahale ederken, ama bir bakıyorsunuz Avrupa Birliğinin kendi içerisinde çeliĢkili ve bireysel ifadelerin ve eylemlerin gündeme geldiğini görebiliyoruz. Örneğin, Suriye konusunda Türkiye'nin yalnızlaĢtırılması ve Fransa‟ nın Mali‟ ye tek baĢına müdahale etmesi herhangi bir karar almadan veya herhangi bir diğer uluslararası iliĢkilerde yalnız karar vermeleri, aslında Avrupa Birliğinin gidiĢatının çok da emin bir yönelimde veya bir vizyona yönelik olmadığını da gösteriyor. Eğer bir birliktelik sağlanacaksa bu vizyonun ortak oluĢturulması lazım, ön yargılardan da kurtulunması lazım. Buraya gelirken belki bu Ģeyleri dıĢarıda bırakıp gerçekten bir birliktelik ve insanlık için, dünya için yeni bir vizyon oluĢturma ve olumlu gidiĢata katkıda bulunma açısından çalıĢmalar yapmak lazım. TeĢekkür ediyorum. Sağ olun. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler. Sayın Koppa… MARIA ELENI KOPPA – Bence ilginç bir tartıĢmamız oldu. Ġki temel sorun var, bir tanesi ne gibi bir birlik ve ikincisi de ne tür bir iliĢki. Sayın Andrew Duff‟ ın pozisyonunu gayet iyi biliyorum, yani bir “ ortak üye” kavramı. Ġlginç bir fikir. Benim sosyalist grubum buna tamamen karĢı. Eğer diyaloğu sürdürmek istiyorsak Türkiye'yle, o zaman tam üyeliği esas almalıyız diyoruz biz. Bu çok net, açık bir pozisyon. Avrupa Parlamentosunda her yıl sıkıntı yaĢıyoruz, çünkü bu “ katılım” , “ tam üyelik” kelimelerinin ilerleme raporunda yer almamasını isteyen bir sürü siyasi grup ve üye var, ama bu bizim çok dürüst, samimi isteğimiz. Türkiye'nin tam üye olması, reformların sürmesi, insan haklarına saygı için çok önemli. Bu iliĢkiyi kaybedersek habire istisnalar, kendine özel durumlar oluĢacaktır. Siyasi bir grup olarak biz bunu kabul edilebilir bulmuyoruz. Hepimiz üye devletlerin de bugün kendi AB pozisyonlarını yeniden gözden geçirdiğini biliyoruz. “ Ortak üye” sadece aslında Türkiye ya da diğer aday ülkeler için geçerli bir tartıĢma değil, üye devletler kendileri için bile bu konumları tartıĢır hâle geldiler. Dolayısıyla, aslında sürdürmemiz gereken ve samimi olarak yapmamız gereken bir tartıĢma, bu da “ Ne gibi bir birlik?” sorusunu getiriyor. ġimdi, hem çok büyük bir ekonomik kriz yaĢıyoruz hem bir yönelim ve değer krizi yaĢıyoruz. Avrupa seçimlerine kadar bu tartıĢmayı yürütmeli ve Avrupa kamuoyuna doğru dürüst mesajlar verebilmeliyiz, bu seçimimiz için de çok kritik. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkürler Eleni. Bu tartıĢmayı böylece tamamlamıĢ olduk ve böylece, sanıyorum burada bu tartıĢmayı kapatabiliriz ve bu sorulardan yola çıkarak daha yapılandırılmıĢ bir tartıĢma oluĢturabiliriz. Mesela Türkiye ve AB‟ nin geleceği, bu konulara odaklanan bir tartıĢma. Avrupa Birliğinin bugün yaĢadıkları, federalizm, bu federalizm ne ölçüde gerçekleĢecek, parlamenter denetim süreçleri, euro bölgesinde bütçelemenin değiĢmesi, bu bütçenin nasıl denetleneceği. 26 Sayın Holland Parlamentoda çok katmanlı bir Avrupa‟ dan bahsetmedi, ama mesela alakart bir Avrupa‟ dan bahsetti, yani Schengen, serbest ticaret anlaĢmaları, falan hepsi farklı kademelerde, katmanlarda halledilecek. Tam bir entegre Avrupa görmeyeceğiz belki gelecekte ve Türkiye'nin siyasi partilerinin de burada tam devrede olması ve bu tartıĢmaların tam içinde yer alması gerekiyor ki her iki taraf da bundan faydalanabilsin ve demokratik bir yapıda Avrupa‟ yı Ģekillendirebilelim. Sayın Duff Avrupa federalistlerinin baĢkanı, neredeyse öyle diyebilirim kendisine, belki de Türkler ileride böyle bir yapıyı tercih ederler ve o tartıĢmaların içinde olmak isterler, o görüĢü savunurlar, Avrupa‟ nın daha federalleĢmesini savunurlar, kim bilir, ama bu tartıĢmanın içinde yer almak lazım. Artık tamamlamamızın zamanı geldi. MARIA ELENI KOPPA – Söz istiyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Bu büyük bir tartıĢma, ama komĢunuz da söz almak istiyor. Sayın Özdalga, buyurun. HALUK ÖZDALGA (Ankara) – TeĢekkür ederim. ġimdi, ben bu konuyla ilgili çok kısa, sadece bir hususa iĢaret etmek istiyorum, çünkü eğer programlanmıĢ olsaydı ve zaman olsaydı, eminim ki sadece ben değil pek çok arkadaĢımızın söylemek istediği Ģeyler vardı, ben bu konuda uzun uzun baĢka Ģeylere de iĢaret etmek isterim, ama yadırgadığım bir husus oldu, onu vurgulayacağım, ondan önce Ģunu söyleyeyim, yanlıĢ anlama olmaması için, benim kastettiğim alakart Ģuydu: ġimdi Avrupa Birliğinin kuralları olacak, her üye bu kurallardan istediğini seçecek, istediğini seçmeyecek, alakart derken benim kastettiğim… Böyle bir Ģey mantıklı değil, ama federal bir Avrupa‟ nın içinde yer almak istemeyenlerin baĢka bir obsiyonunun olması, oydu benim, yanlıĢ anlama olmaması için onu söylüyorum. Tabii, Sayın Duff‟ ın da iĢaretine katılıyorum, bu kesinlikle bir imtiyazlı ortaklık değil, fakat Avrupa Birliği üyelerinin kendi serbest, özgür iradeleriyle seçecekleri bir seçenek. Bunları uzun uzun programlanmıĢ bir Ģekilde konuĢalım ama, benim yadırgadığım bir husus var, çok değerli meslektaĢım Georgios‟ un söylediği. ġimdi, bu konuda değiĢik fikirler olabilir. ġunu yadırgadım ben “ Türkiye bu konuda ne düĢünüyor, açıklasın, söylesin, biz de Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili olarak karar verirken ona göre tavır alalım.” diye bir Ģey söyledi, eğer yanlıĢ anlamadıysam, yadırgadığım Ģey bu. GEORGIOS KOUMOUTSAKOS – YanlıĢ anladınız. HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Peki, düzeltiyorum o zaman, tamam. Tabii, bu uygun bir yaklaĢım değil, zaten bu tartıĢmalara girdiğimiz zaman muhtemelen Ģunu da göreceğiz, Türkiye'deki farklı kesimler, farklı gruplar, farklı siyasi partilerde farklı görüĢ sahipleri olacaktır, ama benim öngörüm ve tercihim -özet olarak söylüyorum, açabiliriz- federal Avrupa içinde bulunmayı tercih etmeyeceğidir. TeĢekkür ederim. GEORGIOS KOUMOUTSAKOS – Biraz netleĢtirmek için tekrar söz alayım. ġimdi benim söylemeye çalıĢtığım Ģuydu, asıl tartıĢmamız gereken Ģu: Türkiye Avrupa‟ yı nasıl görüyor. Böyle gizli bir gündem falan yok. Benim ilgilendiğim konu Türkiye Avrupa'yı nasıl görüyor. ġu anda, mesela, Türkiye olası bir üye olarak hangi Avrupa yönelimini destekliyor, federalist bir Avrupa'yı mı, yoksa daha gevĢek bir Ģekilde birbirine kenetlenmiĢ bir Avrupa'yı mı? Yani Türkiye'nin Avrupa vizyonu, AB vizyonu nedir? Bence, bu, Türkiye'de de tartıĢılması gereken bir konu. Mesela, Türkiye kendi ulusal egemenliğini tek bir Avrupa Birliğine devretmeye razı mı ya da bütçe meselesinde ya da vergilendirme meselesinde, egemenliğinizi Avrupa Birliğine devretmek istiyor musunuz maliyede, ekonomide? Bunlar benim ilgimi çeken konular ve bence Türkler de düĢünmeli, sonucunda da ben dinlemek isterim Türkiye'nin görüĢlerini. Mesela, ben Ģahsen daha federalist bir AB isterim ama belki Türkiye daha farklı bir Ģey ister. Bunları görmek, dinlemek isterim. Eski sınırlar aĢılıyor, bunun farkında olmak lazım, onun için. ANDREW DUFF – ġimdi, tekrar söz aldığım için özür diliyorum ama bence bu taze bir konu olarak gündeme geldi, çok da iyi oldu KPK‟ nın bu konuyu ele alması. Biz kendi aramızda da hemfikir değiliz, o ayrı mesele ama 2015‟ te Avrupa Parlamentosundaki seçimlerin tamamlanmasından sonra yeni bir komisyon atanacak ve hemen hemen eminim ki Lizbon AntlaĢması yeniden yazılacak. Türkiye bir aday ülke olarak gözlemci statüsüne sahip olacak bu konvansiyonda ve dolayısıyla, bence Türkiye'nin bu konuyu dikkate alması, Türkiye'deki siyasi grupların bir pozisyon geliĢtirmesi çok önemli o döneme kadar. Çünkü, o 2015 yılında son derece komplike 27 tartıĢmalar yapılacak, en azından federalist görüĢü savunanlar için yani Ġngilizler açısından pek hoĢlanılmasa bile federalistler açısından oldukça önemli görüĢmeler baĢlayacak. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok güzel Sayın Duff ve çok teĢekkürler sevgili meslektaĢlarım, çok güzel bir tartıĢma oldu. Evet, bir saat gecikmeyle bitiriyoruz ama kırk beĢ dakika gecikmeyle tekrar baĢlayacağız ve Sayın Buquicchia‟ nun gelmesiyle ilgili de bir sorun var. Tabii ki diğer herkesin, siyasi tarafların yeni anayasa konusundaki görüĢlerini de dinlemesi gerekiyor, kendi önerilerini gerçekçi bir Ģekilde yapabilmeleri için. Saat 15.45‟te yeniden bir araya geleceğiz. Çok teĢekkürler. Kapanma Saati: 12.35 28 İ Kİ NCİ OTURUM Açılma Saati: 15.48 -------0------TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Değerli arkadaĢlar, öncelikle, bugün öğleden sonra toplantıyı biraz geciktirdik, kusura bakmayın çünkü Venedik Komisyonu BaĢkanı gelecek, hâlen gelecek, yolda, bekliyoruz. Ancak, tabii daha fazla gecikmemek için biz toplantımızı baĢlatıyoruz. Bugün öğleden sonraki oturumumuzda, malumunuz yeni anayasa çalıĢmaları var ve her partiden Mecliste grubu bulunan 4 tane partimizin üçer tane temsilcisi var Anayasa UzlaĢma Komisyonunda. Bu arkadaĢlarımızdan her partiden bir arkadaĢımız davet edildi. Sağ olsunlar bizi kırmadılar ve toplantımıza iĢtirak etmeyi kabul ettiler. Bildiğiniz gibi, geçen sene Ġstanbul‟da yaptığımız toplantıda, Sayın Meclis BaĢkanı Cemil Çiçek Beyefendi ve Venedik Komisyonu BaĢkanıyla beraber yine anayasa konusunu iĢlemiĢtik. Anayasada yapılan çalıĢmaları bizlerle paylaĢmıĢtı Sayın BaĢkan ve yıl sonuna kadar anayasa yazım iĢinin, “ draft” ının, tasarının hazır hâle getirilmesi için gayret gösterileceğini ifade etmiĢlerdi. Ancak, maalesef yıl sonuna yetiĢmedi ve Meclis BaĢkanı her 4 partinin baĢkanlarını, liderlerini sırayla ziyaret ederek yeni bir süre talebinde bulundu. 4 partinin de baĢkanı kabul ettiler, uygun gördüler ve Anayasa UzlaĢma Komisyonu benim gördüğüm kadarıyla gece gündüz çünkü arkadaĢlarımıza ulaĢıp onları buraya davet etmek için baya bir çaba sarf ettim, toplantıda da rahatsız etmek istemedim ama birkaç gün hiç boĢluklarını bulamadım- çalıĢıyor. Bugün öğleden sonra, aslında, muhtemelen toplantı olacaktı -toplantı yine belki de devam ediyor geri kalan arkadaĢlarla- sağ olsunlar, iĢte, fedakârlık gösterip bizlerle beraber oldular ve bizlerle görüĢlerini, fikirlerini paylaĢacaklar. Biz, tabii, saat altı gibi toplantıya bitirmeyi öngörüyoruz. Ondan önce 5 tane konuĢmacımız -Venedik Komisyonu BaĢkanı da gelecek- var, dolayısıyla on-on beĢ dakika gibi bir süre içinde her bir arkadaĢımız konuĢmasını toparlarsa hiç olmazsa hem parlamenter arkadaĢlarımızın müzakeresi için süre kalmıĢ olur, yorumlar ve sorular gelir ki inanıyorum bu gelecek olan sorular ve yorumlar Komisyon çalıĢmalarının da seyrine katkı verecektir. Ben Ģimdi sözü BDP‟ den, BarıĢ ve Demokrasi Partisinden toplantımıza katılan Sayın Sırrı Süreyya Önder Bey‟ e veriyorum. Tabii, EĢ BaĢkanıma da teĢekkür ediyorum sabırla dinlediği için ama herhâlde daha sonra, arkadaĢlarımıza söz verince, belki kendisi de birkaç cümle ifade edebilir. O sırayla geleceğiz, Sırrı Süreyya Bey, sonra Faruk Bal Bey MHP‟den, ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisinden de Rıza Bey konuĢacak, sonra Ahmet Ġyimaya, Adalet Komisyonu BaĢkanımız ve son sözü de eğer o zamana kadar gelirse Venedik Komisyonu BaĢkanımıza vereceğiz. Peki, katılımınız için çok teĢekkür ediyorum. Buyurun. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Sayın misafirler, kıymetli katılımcılar; ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni anayasa yazım komisyonunun, UzlaĢma Komisyonunun üyesiyim. Kurulumuzun bütün üyeleri hukukçulardan oluĢuyor. Aramızda yargıçlar var, anayasa profesörleri var ama aĢağı yukarı herkesin bir hukuk formasyonu var. Ben, bu UzlaĢma Komisyonunun lise mezunu tek üyesiyim. Fakat, anayasayla Ģöyle bir iliĢkim var: 12 Eylül 1980‟deki faĢist cunta döneminde anayasal düzeni yıkmaya tam teĢebbüsten on altı yıl ceza aldım ve bu cezayı hapishanelerde yattım. Dolayısıyla, anayasayla iliĢkim 80‟ li yıllarda onu yıkmaya çalıĢmakla baĢladı. Burada, sizin, özellikle yabancı misafirlerimizin, anayasa teorisi, anayasanın gerek ülkemizdeki gerek dünyadaki tarihçesi, bizdeki izdüĢümü falan gibi Ģeylerle vaktinizi almayacağım. Bu anayasaya ne kadar ihtiyaç var? Bunu, hemen, Ģu anda çatısı al tında oturduğumuz binadan çok yakın dönemden bir örnekle anlatmaya çalıĢacağım. Bu salondan çıkıp biraz ileri gidip sağa döndüğünüzde bizim bir lokantamız var, açık hava lokantası. Geçtiğimiz yasama döneminde, bizden önceki Parlamento yasama döneminde yani 2007 ve 2011 yılları arasında bu binanın güvenliği askerler tarafından 29 sağlanıyordu ve oradaki lokanta askerler tarafından iĢletiliyordu. Ama bütün parlamenterlerin doğal olarak kullanımına açıktı. Bir tek menü farkı var ve askerler Meclis restoranına gelmiyorlardı, bu koruma taburundaki askerler, genellikle orada yemek yiyorlardı. YaĢanmıĢ Ģöyle bir olayı anlatacağım… Bugün partimizin EĢ Genel BaĢkanı Sayın Gültan KıĢanak‟ ın 2 yakını ziyarete geliyor o dönem Meclise. Sayın KıĢanak‟ ın danıĢmanı onları, yemek yedirmek için o lokantaya götürüyor. Oranın komutanı Hamza isimli bir baĢçavuĢtu. Bu Hamza BaĢçavuĢ, EĢ Genel BaĢkanımızın yakınlarına yemek servisi yapmayı reddetmiĢti. Orada danıĢmanımız ve misafirler çok zor durumda kaldılar ve sordular: “ Niçin herkese yemek servisi yapıyorsunuz da bize niye yapmıyorsunuz? diye. “ Hamza BaĢçavuĢ böyle istiyor.” dediler. Bunun üzerine, Ģimdiki EĢ Genel BaĢkanımız Sayın Selahattin DemirtaĢ ve Gültan KıĢanak büyük bir öfkeyle, Meclis BaĢkanına durumu iletmeye gittiler. Meclis BaĢkanı bir yurt dıĢı gezisinde, ona BaĢkan Vekili vekâlet ediyor, bugün de hâlihazırda Parlamento Birliğimizin BaĢkanı Sayın Pakdil, aynı anda CumhurbaĢkanı da yurt dıĢında olduğu için o anda CumhurbaĢkanına da vekâlet ediyor. Bizim ülkemizde de CumhurbaĢkanı aynı zamanda baĢkomutandır. Gidip diyorlar ki: “ Bu lokantada bizim yakınlarımıza servis yapılmıyor, Hamza BaĢçavuĢ uygun görmüyormuĢ bize servis yapılmasını.” Sayın Pakdil‟ in cevabı: “ Ya, keĢke gitmeseydiniz çünkü biz de gitmiyoruz oraya.” Niye? “ Bizim yakınlarımızdan da baĢörtülü olanlara baĢörtülüler diye orada servis yapmıyorlar.” diyor. “ Peki, biz bunu bir basın toplantısıyla buna dönük itirazımızı dile getireceğiz.” Diyor ki: “ Durun, Meclis BaĢkanı yarın geliyor, isterseniz önce onunla bir konuĢun ondan sonra kamuyla paylaĢırsınız.” Sayın Köksal Toptan o zaman Meclis BaĢkanı. Bunu Köksal Toptan‟ a arz ediyor eĢ genel baĢkanlarımız, onun da ilk tepkisi “ Ya, keĢke oraya gitmeseydiniz.” Niye? “ Bizim yakınlarımıza da yemek vermiyorlar.” Bu Meclisin BaĢkanı bu ülkenin protokolünde 2‟nci sırada gelen insan. Bir baĢçavuĢ bu ülkede etnisiteden dolayı, dini inancından dolayı bu ülkenin seçilmiĢ parlamenterlerine ve onların yakınlarına servis yapmayı, yemek vermeyi reddedebiliyordu. BaĢçavuĢ da askerî hiyerarĢide askerin bir üstünde, erin bir üstünde olan bir mevkiye tekabül ediyordu. 2011 yılında, bizim Parlamentomuz döneminde bu askeri bu Parlamento kampüsünden zorla uzaklaĢtırabildik. Sembolik bir Ģey gibi gelebilir size ama bu ülkenin seçilmiĢ vekiline bir baĢçavuĢun ambargo koyabildiği günlerdi. Bunu, Ģunun için anlattım: Bu ülkede anayasaya olan ihtiyaç özünde demokrasiye olan ihtiyaçla eĢ anlamlıdır ve bizler açısında bu kadar hayati, bu kadar acil, bu kadar önemlidir. Dolayısıyla, biz siyasal parti olarak içinde yer aldığımız Anayasa UzlaĢma Komisyonunda uluslararası bir referansa dayanmayan, evrensel hukuktan, hukukun genel ilkelerinden ya da sözleĢmelerinden referansı olmayan hiçbir Ģeyi talep etmiyoruz. Bu talebimiz de size sadece bu çatı altından bir örnekle anlatmaya çalıĢtığım ama… Bu ül kenin büyük, genel ve kadim bir sorunu olarak tebarüz eden bir yerden anlatmaya çalıĢıyorum. Peki, niye böyle ve bizde demokrasi ve anayasa kültürü ve bunun öyküsü nedir, nereden kaynaklanıyor? Birazcık da meseleyi tarihselliği içerisinde anlatmaya ihtiyaç var. Bu ülkede cumhuriyet rejimini -yine çok değil, iki yıl öncesinden bir örnekle anlatmak isterim ki- bu ülkenin yönetim kadrosunda Genelkurmay BaĢkanından BaĢbakanına kadar Ģöyle tasvir ediyorlardı: Bu cumhuriyet birçok açıdan tanzim ve tasnif ederek tariflenir bu ülkede fakat bir genel baĢlık altında, cumhuriyetin özde yurttaĢları ve cumhuriyetin sözde yurttaĢları olarak tarif ediliyordu bu ülkede insanlar. Resmî görüĢü, statükoyu benimsemeyen herkes bu cumhuriyetin sözde yurttaĢlarıydı. Oysa cumhuriyetin özde yurttaĢı, sözde yurttaĢı olmaz; cumhuriyetin eĢit yurttaĢları olur. Bir etnisiteden dolayı, bir dinsel inancından dolayı ya da resmî görüĢle farklı bir yerde durmasından dolayı ya da hâkim paradigmanın dıĢında düĢünmesinden dolayı insanlar özde ve sözde diye tasnif edilemezler. Dünyanın hiçbir demokrasisinde minimum, insan haklarının minimum geçerli olduğu hiçbir yerde bu tasnif yapılamaz. Oysa, bizim ülkemizde, hayatın her alanına yansıyan böyle bir özde yurttaĢ, sözde yurttaĢ ve bunun ara tonları mevcuttu. Dolayısıyla, benim vekili olduğum siyasal parti, bu ülkede her türlü ayrımcılığa uğrayan ve bu ayrımcılığın sonucunda da son otuz senedir on binlerce bu çizgideki insan hayatını kaybederek, cezaevlerine girerek, sosyal hayatta dıĢlanarak, nefret suçlarının direkt nesnesi hâline getirilerek yok sayılmıĢ bir kesimin… Onun için, bu anayasa bizim açımızdan hayati bir önem taĢıyor, anayasanın kendisine sihirli bir anlam yüklediğimizden dolayı değil. Buradan bir diğer meseleye gelmek istiyorum -daha beĢ dakikam var- meseleyi orada konsolide etmeye çalıĢayım. Bu ülkede anayasanın halklar ve haklar lehine olan yorumlarını da uygulamamak bir kadim alıĢkanlıktır. Böyle kendi ülkesini Ģikâyet eden bir parlamenter konumunda olmayı istemem fakat artık insan hakları dediğimiz Ģeyin yurdu, coğrafyası, sınırları yok. Meselenin bizim açımızdan ne kadar hayati bir öneme haiz olduğunu anlatmak için bu örnekleri vermem zorunlu. Bu anayasayı fantezi olarak yapmıyoruz. Hadise Ģu: Bizde Anayasa‟ da istisna olarak belirlenen durumlar, özellikle insan haklarıyla ilgili, mesela gözaltına alma, mesela evinizin aranması yani kiĢi temel hak ve hürriyetleriyle ilgili meselelerde istisna olarak sayılan her Ģey genel uygul ama hâline dönüĢmüĢtür. Genel uygulama olarak öngörülen Ģeyler istisna bile değildir bu ülkede. Kimler açısından? Kürtler açısından değildir. 30 Kimler açısından? Ġnanç meselesinde, inancını bir yaĢam referansı olarak düzenlemek isteyen insanlar açısından değildir, Aleviler açısından böyle değildir, Ġslam‟ a göre yaĢamak isteyenler Müslümanlar açısından böyle değildir; solcular, sosyalistler açısından böyle değildir; demokrasi talep eden gençler, üniversite öğrencileri açısından böyle değildir; asgari sendikal haklarını talep eden sağcı-solcu iĢçiler ve sendikalar açısından böyle değildir. ĠĢte, Anayasa yeni bir anayasa olacaksa biz de bir demokrasi kültürüyle bunun içselleĢtirilmesiyle ve son tahlilde, en geniĢ bir uzlaĢmayla hayata geçirebileceğimiz ve bunu ilk defa denediğimiz kıymetli bir pratikle hayata geçirmek durumundayız. Bu anlamda, biz bu Anayasa Komisyonunda tüm bu saydığım aykırılıkların dile getireni, evrensel insan haklarının, çok değil, ilk dört maddesini parti programı hâline getirmiĢ ve bunun uygulanmamasından dolayı büyük bedeller ödemiĢ bir siyasi çizginin temsilcileri olarak yer alıyoruz ve bu kıymette görüyoruz. Muhtemelen bu ülkede sermaye, neoliberal ekonomi politikaları, kültürel iĢgal bakımından bütün emperyalist tahakkümün boyunduruğu altındadır. Ülkemizde milliyetçilik de bir garip tezahür bulur kendisine. Bunu dert etmezler, bu konuda sistemle entegre olmayı, sisteme güdümlü olmayı, sistemden emir ve talimat almayı hiçbir Ģekilde kendilerine zül addetmeyen bir kitle -ki bu ülkede önemli bir çoğunluğa tekabül ediyor- insan hakları konusunda belli bir itirazı, yakarıĢı ya da uluslararası platformlara bunu taĢımayı tercih ettiğinizde, sizi direkt vatana ihanetle, vatan hainliğiyle suçlarlar. Ben 50 yaĢındayım. 16 yaĢından beri vatana ihanetle suçlanıyorum, bundan dolayı cezalar alıyorum. Üretimlerim -ki aynı zamanda bir sinema yazarı ve yönetmeniyim- hep bu Ģekilde değerlendiriliyor. Geldik, bir yarım asrı geride bıraktık, bu ülkede daha demokratik olarak nefes aldığımız bir tek günü görmedik diyebiliriz. Biz görmedik, çocuklarımızın bari bu zulmü yaĢamamasıdır muradımız, bu ülkenin bütün çocuklarının. Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. TÜRKĠYE-AVRUPA BĠRLĠĞĠ KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HÉLÈNE FLAUTRE – Çok teĢekkür ederim Sayın Önder. Siz, BDP‟ yi yani BarıĢ ve Demokrasi Partisini temsil ediyorsunuz. Doğru anlıyorsak Anayasa değiĢikliği acildir, hayati önem taĢımaktadır ve bu sayede hakların ve hukukların, vatandaĢlık hak ve hukukunun, etnik orijinleri ne olursa olsun tüm insanlar için eĢit ölçüde sağlanmasının da çok önemli olduğunu ifade ediyorsunuz ve bu konu, bildiğimiz gibi, Avrupa‟ da bir ayrımcılık olarak da kullanılabilir. Evet, Ģimdi sözü Sayın Faruk Bal‟ a veriyorum. Kendisi Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili ve aynı zamanda Anayasa UzlaĢma Komisyonunun da bir üyesi. Buyurun efendim, söz sizin Faruk Bey. FARUK BAL (Konya) – TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Türkiye - Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun değerli üyeleri, değerli katılımcılar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, üzerinde konuĢma yapacağımız mevzu, dünyanın en eski, belki insanlık tarihiyle özdeĢ bir mücadelesinin konusudur ve aynı zamanda da çok zor ve çok ciddi bir iĢtir anayasa yapımı. ĠĢte, çok zor ve çok ciddi olan ve insanlık tarihiyle de özdeĢ olan bu konuya biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak üç açıdan inceleme yaparak baĢladık. Bunlardan bir tanesi, dünyada anayasalarını değiĢtiren ülkeler hangi metotla anayasalarını değiĢtirmiĢler ve nasıl bir anayasa yapmıĢlar? Son otuz yılda dünyada yapılan bütün anayasaları bu açıdan inceledik. Niçin? Çünkü evrensel değerlerin 21‟ inci yüzyıla söylediği sözler nelerdir, temel hak ve hürriyetler nasıl bir geli Ģme göstermiĢtir, nasıl bunları biz kendi vatandaĢlarımıza yansıtabiliriz? Ġkinci inceleme mevzuumuz: Türkiye, dünyanın en çok anayasa yapan ve yaptığı bu anayasaları en çabuk ve en çok değiĢtiren ülkesidir. Biz bu anayasa yapım süreci içerisinde ne kazanmıĢız, ne kaybetmiĢiz, nasıl bir bedel ödemiĢiz, nasıl bir sonuca varmıĢız? Bunu da beĢ cümleyle ifade etmem lazım çünkü beĢ tane anayasa yapmıĢız. Biz 1876 Osmanlı Kanuni Esasi‟ yle ilk anayasa tecrübemizi yaĢamıĢız. Bu Kanuni Esasi ile Osmanlı Ġmparatorluğu‟ nun dağılmasına sebebiyet vermiĢiz. Diğer sebeplerin yanında bu Anayasa bize böyle bir bedel ödetmiĢ. Ġkinci anayasamız… Dağılan imparatorluktan sonra bir kurtuluĢ savaĢı vermiĢiz ortada bir devlet yok iken 1921 Anayasası‟ nı inĢa etmiĢiz. Bu da dünyada bir örnektir. Devleti olmayan bir milletin verdiği kurtuluĢ savaĢından sonra devletini inĢa eden anayasalara örnek olarak. 31 Üçüncü olarak Türkiye, Osmanlı‟ nın imparatorluk düzeninden millî ve üniter bir devlet yapısına geçmiĢ, vatandaĢlarının kul, reaya, tebaa düzeyindeki hak ve hukukunu eĢit vatandaĢlık statüsüne o günün Ģartları içerisinde taĢıyabilmiĢ, hâkimiyeti tek kiĢiye değil, milletin iradesine bırakabilmiĢtir. Bu açıdan da dünya anayasalarına örnek bir anayasa yapım süreci yaĢamıĢız. Son iki anayasamız iki ihtilalin ürünüdür: Biri 1961, diğeri 1982 anayasaları. Bunlardan ilki millete bol geldi diye eleĢtirilmiĢtir, ikincisi ise dar geldi diye eleĢtirilmiĢtir. Bu süreç içerisinde, iki darbeden sonra iki darbe teĢebbüsü, üç tane de muhtıra yaĢamıĢ bir ülkeyiz. Demek ki bizim yeni anayasa yaparken bu anayasa yapım süreci içerisinde yaĢadığımız tarihî olaylardan çıkarmamız gereken dersler olacaktır. Niçin? Tarihin tekerrürünü engellemek için ve çıkaracağımız bu derslerin de evrensel insanlık değerleriyle örtüĢmesini sağlayabilmemiz lazım. Üçüncü inceleme konumuz ise 2007 yılından sonra Türkiye‟ deki anayasa tartıĢmaları yoğunlaĢmıĢtır ve pek çok kamu kurum ve kuruluĢu ya da sivil toplum örgütleri anayasa taslağı hazırlamıĢtır. Bütün kamuoyuna yansımıĢ anayasa taslaklarını mukayeseli olarak inceledik. Niçin? Toplumsal mutabakatı nasıl sağlayabiliriz, onun için. Niçin? Herkesin taĢın altına elini sokarak saygı duyabileceği ve kendini sadakatle bağlı hissedebileceği bir anayasaya ulaĢabilmek için. ĠĢte, bu kapsam içerisinde, bu üçlü çalıĢmanın bize ilettiği sonuçları birkaç cümleyle yansıtmak gerekirse Ģöyle: Temel hak ve hürriyetler evrensel nitelikte insan hakkıdır. Ġnsanlık tarihî temel hak ve hürriyetlere ulaĢabilmek için çok ağır ve acı tecrübeler yaĢamıĢtır ve bu mücadelelerin savaĢa dönüĢtüğü hâller olmuĢtur. Bu savaĢlar otuz yıl, elli yıl, yüz yıl gibi insanın ömrünü aĢan savaĢlara dönüĢmüĢtür. ĠĢte bu savaĢların niçin yapıldığının cevabına baktığımızda, pek çok cevabın yanında bizim konumuzu ilgilendiren, din sebebiyle savaĢlar olmuĢtur, mezhep ve inanç sebebiyle savaĢlar olmuĢtur, etnik ve ırk kökenli savaĢlar olmuĢtur, renk kökenli savaĢlar olmuĢtur, siyasi düĢünce ve felsefi inanç farklılığı nedeniyle savaĢlar olmuĢtur. Ġnsanlık buradan bir sonuca ulaĢmıĢtır, ulaĢtığı sonuç da artık bu savaĢları tekrarlamamak için bu savaĢçı, bu mücadeleci düzene geri dönüĢü engellemek için “ Herkes eĢittir, hiç kimseye ayrımcılık yapılamaz.” gibi evrensel bir değere ulaĢmıĢtır. Bu evrensel değer hem hukuk önünde eĢitliği hem de hukuk önünde eĢitliğin yanı sıra hiçbir nedene dayalı olarak ayrımcılığın hoĢ görülemeyeceği, kabul edilemeyeceği ilkesini anayasal bir ilke olarak, evrensel bir değer olarak karĢımıza çıkarmıĢtır. Tabii ki bu evrensel değerli koruyacak bir düzen de olmalıdır. O evrensel değeri koruyacak düzen de ikinci bir mücadele kaynağından bize doğru intikal etmiĢtir onlu, yüzlü, binli yılların tecrübesi ve mücadelesi olarak. O da hâkimiyetin kaynağının ilahî güç ile beslendiği binlerce yıl öncesinden itibaren verilen bir mücadeledir. Bu hâkimiyetin kaynağı tek kiĢide temerküz etmiĢ iken daha sonra konvansiyonlara, daha sonra gruplara, komitelere ve netice itibarıyla millete kadar intikal edebilmiĢtir. ĠĢte bu intikal süreci içerisinde bireyin temel hak ve hürriyetini koruyacak gücün de menĢeini ortaya çıkaracak kavram, hâkimiyetin artık bireyde değil millette olduğu ve o milletin temsilcileriyle oluĢacak olan yasama meclisinde, yargıda ve yürütme organında olacağı Ģeklinde. Bu üçü arasındaki iliĢki de yasama, yürütme, yargı arasındaki iliĢki de bizi “ hukuk devleti” gibi bir kavrama götürmüĢtür ve bu hukuk devleti de kiĢinin etnik, inanç, ırk, dil, din gibi farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ayrımcılığı önleyebilecek en esaslı, en temel güç olarak karĢımıza çıkmıĢ bulunmaktadır. ĠĢte, bu kapsam içerisinde Anayasa UzlaĢma Komisyonunda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Anayasa‟ nın ilk maddesi olarak insanın maddi ve manevi değerinin geliĢtirilmesi kavramı üzerinde ısrarla durduk. Komisyonu teĢkil eden diğer partilerin de katılımı ile ortaklaĢa, insan onuru üzerine bir anayasa inĢası konusunda dört parti tam bir mutabakat sağlamıĢtır. Bu mutabakatın arkasından, biraz önce tarihî geliĢimini ve kaynaklarını ifade ettiğim hususa gelindi. Burada “ eĢitlik” kavramı tanımlanır iken sanki benim anlattıklarımı anayasa olarak daha önce ispatlanmıĢ birer veri gibi önümüzde Anayasa‟ mız durmaktaydı, eski Anayasa. O Anayasa‟ da diyordu ki: “ KiĢilerin dinine, diline, rengine, felsefi düĢüncesine, siyasi görüĢüne bakılmaksızın herkes eĢittir.” ĠĢte, bu tarihî mücadelenin sonucuydu bu eĢitlik kavramı. Onu bizim de önerimizle, Milliyetçi Hareket Partisinin de önerisiyle, diğer partilerin de katılım ile “ Herkes hukuk önünde eĢittir.” gibi veciz bir cümleye bağlayabildik ve bu anayasa yapım süreci içerisinde insan Ģeref ve haysiyetine oturmuĢ, herkesi eĢit kabul eden iki temel sütun olarak karĢımıza iki baĢarılı madde olarak çıkmıĢtır. Üçüncü madde olarak elbette ki eĢitlikten sonra ayrımcılık yasağı gelmektedir. Yine ayrımcılık yasağında din, dil, ırk, vesaire Ģeklinde sayılan kavramlar karĢımıza çıkmıĢtır. Bu da “ Herkes, hiçbir sebeple hiçbir ayrımcılığa tabi tutulamaz.” Ģeklinde veciz bir cümleye dönüĢtürüldü ve bu dönüĢmede bazı partilerin -Ģimdi tartıĢmaya girmemek için ifade etmiyorum- itirazları olmuĢtur. Bu itirazlar daha sonra değerlendirilmek üzere bir kenarda durmaktadır. 32 Burada güncel konuya gelmek istiyorum. Bu kadar uzun anlatmamın sebebi hikmeti, anayasaların inĢası sırasında toplumsal mutabakat sağlanırken oluĢturulmuĢ azami müĢterekleri yaĢatarak, hayata geçirerek ve bunları ortaklaĢtırarak toplumsal mutabakata ulaĢmak gerekir. Bu çerçeve içerisinde, anayasaların etnik kökene, inanç farklılıklarına vurgu yapan ve ayrımcılığı müĢtereklerin önüne çıkaran hükümlerinin mutabakatı sağlama önünde bir engel olduğunu değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, kime anayasa yapacağımız sorusuyla -zamanım kalmamıĢ, o bakımdan özetliyorum- sözlerimi tamamlamak istiyorum. Evrensel değerlerle örtüĢen, tarihî birikimimiz ile pekiĢtirilen ve bütün toplumsal önerileri dikkate alan Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki, elbette evrensel değerlere uygun bir anayasa yapacağız ama Ģunu unutmayacağız: Biz kime anayasa yapacağız? Cevap üç tanedir: 1) Türkiye Cumhuriyeti devletine bir anayasa yapacağız. 2) Türk milletine bir anayasa yapacağız. 3) Bu milletin fertlerine bir anayasa yapacağız yani Türk milletinin fertlerine bir anayasa yapacağız. ĠĢte anayasanın özü, sözü bizce temel hak ve hürriyetler bakımından bu çerçeve içerisinde olmalıdır diyor, hepinize teĢekkür ediyorum, sağ olun. TÜRKĠYE-AVRUPA BĠRLĠĞĠ KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – TeĢekkür ediyorum Sayın Bal. Milliyetçi Hareket Partisini temsilen Anayasa UzlaĢma Komisyonunda yer alan Sayın Faruk Bal‟ ı dinledik. Tabii, bize tarihsel perspektif içinde Türkiye‟ nin geçmiĢte yapmıĢ olduğu anayasaları, biraz da darbe bağlantılı olarak ve daha sonra bir anayasanın yapımındaki felsefeyi ve Milliyetçi Hareket Partisinin nasıl bir anayasa arzu ettiğini, ilk üç maddedeki uzlaĢıdan sonra nasıl bir anayasa ve kim için nasıl bir anayasa yapılması gerektiğini bize çok açık ve net bir Ģekilde samimi yetle ifade ettiler. ġimdi sözü, Cumhuriyet Halk Partisini temsilen Rıza Türmen Bey‟ e veriyorum, Anayasa Komisyonu üyesi. Buyurun Rıza Bey. RIZA TÜRMEN (Ġzmir) – TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Bütün misafirlerimizi saygıyla selamlarım. Niçin yapıyoruz yeni anayasa? Birkaç nedenle yapıyoruz. Birinci neden: 1982 Anayasası‟ nın yetersizlikleri gerek yapılıĢ yöntemi bakımından -askerî bir dönemde yapılan bir anayasadır, demokratik bir yöntemle yapılmamıĢtı- gerek 1982 Anayasası‟ nın Türk toplumunun ihtiyaçlarına, hızla değiĢen Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap verememesi ve küreselleĢmenin ihtiyaçlarına cevap verememesi nedeniyle. Bir baĢka neden, 1982 Anayasası dıĢındaki bir neden: Türkiye‟ de bugün demokrasinin ve insan haklarının içinde bulunduğu durum ve bu demokrasi ve insan hakları bakımından çok büyük eksiklikleri ortadan kaldırmak, Türkiye‟ yi daha demokratik, daha özgür, insan haklarına daha saygılı bir ülke hâline getirmek için yeni bir anayasa yapıyoruz. Bugün Türkiye‟ de temel hak ve özgürlüklere baktığımız zaman basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü bakımından büyük sorunlar vardır; toplantı ve gösteri yürüyüĢleri özgürlüğü bakımından büyük sorunlar vardır; dernek kurma özgürlüğü bakımından sorunlar vardır; sendikal haklar bakımından büyük sorunlar vardır. Bütün bunları gidermek için yeni bir anayasa yapıyoruz. Aynı zamanda, Türkiye‟ de bir toplumsal uzlaĢı sağlamak için yeni bir anayasa yapıyoruz. Türk toplumu bugün çok sert bir kutuplaĢmanın içindedir. Bu sert kutuplaĢmayı ortadan kaldırıp herkesin birlikte yaĢayabileceği bir çerçeve yaratmak için yeni bir anayasa yapıyoruz. Bu anayasa yapılıĢ süreci bakımından çok önem taĢımaktadır. Süreç, günümüzdeki anayasa yapımlarında süreç anayasanın da karakterini belirlemekte. Eğer süreç demokratikse anayasa da demokratik bir niteliğe kavuĢma imkânına sahiptir. Bu süreç bakımından iyi bir altyapı vardır. UzlaĢıcı ve katılımcı bir anayasa yapma imkânına sahibiz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa olarak. Bütün siyasi partilerin eĢit olarak temsil edildikleri bir UzlaĢma Komisyonu vardır. Bu UzlaĢma Komisyonu bütün kararlarını dört partinin oy birliğiyle almaktadır. Bu UzlaĢma Komisyonu altı ay sivil toplumdan görüĢ almıĢtır, Türkiye‟ nin her tarafında bölgesel toplantılar yapmıĢtır. Meclisin web sitesine 60 bin yazılı görüĢ bildirilmiĢtir. ÇeĢitli sivil toplum kuruluĢlarını çağırarak dinlemiĢtir. Bütün bunların ortaya çıkardığı zengin bir katılımcı veri vardır, bunu kullanmaktadır. Tabii, bütün bunlardan sonra bir müzakere süreci baĢlamıĢtır UzlaĢma Komisyonunda. 33 Bugün geldiğimiz nokta Ģudur: Anayasanın “ Temel hak ve özgürlükler” bölümü bitirilmiĢtir. Bu, aĢağı yukarı anayasanın yarısını oluĢturmaktadır. 70 kadar madde burada görüĢülmüĢtür. Bu 70 maddenin 30‟ a yakın maddesi üzerinde bir uzlaĢı sağlanmıĢtır. UzlaĢı sağlanamayan diğer maddeler ya da maddelerin bölümleri yeniden ele alınacaktır ve yeniden ele alındığında bu uzlaĢı sağlanamayan maddelerin çok daha eksileceğini düĢünüyorum. Tabii, burada uzlaĢı sağlanamayan, ” Temel hak ve özgürlükler” bölümünde uzlaĢı sağlanamayan maddeler arasında teknik nitelikte olan maddeler de vardır, ideolojik farklılıklardan kaynaklanan maddeler de vardır. Örneğin, din özgürlüğü, laiklikl e ilgili maddede dört parti arasında bir uzlaĢı sağlamak, ortak bir zemin bulmak imkânının biraz güç olduğu gözükmektedir. Biz istiyoruz ki laiklik ilkesi -CHP olarak- anayasada mevcut olsun, içeriği doldurulsun ve din dersi zorunlu olmaktan çıkarılsın fakat diğer iki parti bakımından bu görüĢ paylaĢılmamaktadır. Öte yandan “ Ayrımcılığın yasaklanması” maddesine biz CHP ve baĢka bir partiyle birlikte, BDP‟ yle birlikte istiyoruz ki cinsel yönelim ve cinsel kimlik ve etnik köken ilave edilsin. Bu da bizim görüĢümüz ve BDP‟ nin görüĢü olarak kalmaktadır. Burada da bir anlaĢma bulunamamıĢtır. ġimdi “ Temel hak ve özgürlükler” bölümünü bitirdikten sonra devletin organlarına geçtik; yasama, yürütme, yargı, idare bunları görüĢüyoruz. Fakat burada önümüze büyük bir engel çıktı. Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidar partisi baĢkanlık sistemini öngören öneriler getirdi yürütme ve yasamayla ilgili bölümde. ġimdi, böyle olunca, diğer üç partinin önerilerine baktığınızda, diğer üç parti parlamenter sisteme dayanan öneriler ileri sürmüĢtür, “ Parlamenter sistemi daha iyi nasıl çalıĢtırırız?” düĢüncesiyle, bu amaçla öneriler getirmiĢtir. BDP‟ nin önerisi, CumhurbaĢkanlığı yine halk tarafından seçilecektir ama CumhurbaĢkanlığının yetkileri, yasamanın ve yürütmenin yerleri ve yetkileri bakımından parlamenter sistem esas alınmıĢtır. ġimdi, böyle olunca, baĢkanlık sistemiyle ilgi li öneriler gelince müzakerelerin önüne aĢılması imkânsız bir engel çıkmıĢtır. Çünkü, baĢkanlık sistemine dayanan bu önerileri müzakere edip bir uzlaĢı sağlama imkânı yoktur çünkü parametre tamamen farklıdır. Yani, bir müzakere zemini yoktur, ortak bir zemin yoktur. O nedenle, bu müzakere edilememe durumu, bugün, hâlâ UzlaĢma Komisyonunun önündeki en büyük engeldir. Yasama ve yürütmeyi görüĢtük fakat bu görüĢme tabii üç partinin önerileri üzerinden oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi baĢkanlık önerileri üzerinde görüĢme yapılamadı. ġimdi idareyi görüĢüyoruz ama yasama ve yürütmeyle ilgili bu engel hâlâ devam etmektedir. Fakat, burada, tabii baĢka bir endiĢe var yani bizim çok önem verdiğimiz bir endiĢe var: Adalet ve Kalkınma Partisinin ileri sürdüğü baĢkanlık rejimi baĢkana o kadar geniĢ yetkiler vermektedir ki Bay Obama rüyasında bile bu yetkileri göremez. Bir kere baktığınız zaman önerilere, baĢkan bir monarka benziyor. BaĢkan hem hükûmet baĢkanıdır hem parti lideridir hem devlet baĢkanıdır. BaĢkan aynı zamanda Türk milletinin birliğini temsil etmektedir bir parti lideri olarak da. Görev süresi beĢ yıldır, iki dönem için seçilir ancak bir görev süresinin önünde Meclisi feshederse –ki böyle bir yetkisi vardır- o zaman üçüncü bir dönem için tekrar seçilebilir yani on beĢ yıl kalacak baĢkan, neredeyse hayat boyu. BaĢkanın parlamentoyu fesih yetkisi vardır. Deniyor ki bu karĢılıklı bir yetkidir, baĢkan feshederse, baĢkan da seçime gidecektir. Evet doğru. Fakat, baĢkan seçime gitse bile yeniden seçilecektir, oysa parlamentonun kompozisyonu değiĢecektir. BaĢkan ile parlamento seçimleri aynı gün yapılmaktadır, aynı tarihte yapılması öngörülmektedir. Böylelikle, baĢkan kendi siyasi partisiyle özdeĢleĢerek seçime girecektir. BaĢkanın kararname çıkarma yetkisi vardır, ülkeyi kararnamelerle idare etme yetkisi vardır. Bunu baĢkanın veto yetkisiyle birlikte görmek lazım çünkü baĢkanın kanunları veto etme yetkisi vardır ama veto edilen kanunun Mecliste beĢte 3 çoğunlukla kabul edilmesi gerekir. tabii böyle bir çoğunluğu bulmak çok zordur. O zaman ne olacak? Yasama organı kanunu yeniden kabul edemeyecek beĢte 3 çoğunluğu bulamadı için ama baĢkanın kararname çıkarmakta eli serbest kalacaktır. Yani, yasama organı tıkanacaktır ve baĢkan tek taraflı olarak kararnamelerle ülkeyi yönetecektir. BaĢkanın sadece kararname çıkarma yetkisi yok, yönetmelik çıkarma yetkisi de var aynı zamanda. Tabii, baĢkanın kararname çıkarma yetkisi genel siyaseti n yürütülmesine ihtiyaç duyulan konulardadır. Son derece geniĢ, son derece belirsiz bir yetkidir bu. Temel hak ve özgürlükler bunun dıĢındadır ama bunun etrafını dolanıp bu alana da girmesi beklenmelidir. BaĢkanın üst düzey kamu yöneticilerini atama yetkisi vardır, bütün üst düzey kamu yöneticilerini atama yetkisi vardır ve Meclisin, Parlamentonun bunun üzerinde hiçbir denetimi yoktur. BaĢkanın cezai sorumluluğu “ impeachment” ilke olarak vardır ama o kadar zordur ki uygulamada bunun hayata geçirilmemesi beklenmemelidir, çünkü Mecliste üye tam sayının üçte 2‟ sinin önergesiyl e baĢlayacaktır süreç, komisyon kurulacaktır ve Yüce Divana sevki için baĢkanın dörde 3 çoğunluk aranacaktır ki bu çoğunluklar Mecliste hiçbir zaman mevcut olmayan çoğunluklardır. Yani, bütün bunlarla görülüyor ki aslında bu baĢkanlık sistemi, Adalet ve Kalkınma Partisinin önerdiği baĢkanlık sistemi Türkiye‟ yi demokrasiden uzaklaĢtıracaktır ve Türkiye‟ ye, bir, efendim, demokratik olmayan rejime götürecektir. Fakat bu kadar değildir 34 problem bir de yargı yönü vardır iĢin. Yargı bakımından baktığınız zaman, Adalet ve Kalkınma Partisi önerisinde, Yargıtay ve DanıĢtay feshedilmektedir, onun yerine temyiz mahkemesi kurulmaktadır ve Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin pek çoğunu baĢkan atayacaktır. Aynı zamanda, temyiz mahkemesinde de baĢkanın atama yetkisi olacaktır. Bütün bunlar gösteriyor ki yargıda aslında baĢkana tabii bir yargı yaratılmak istenmektedir. Yani, baĢkan parti lideri olacaktır, yasamayı kontrol edecektir. BaĢkan, efendim, yüksek yargıya üyeleri atayacaktır, yargı kendisine bağlı olacaktır. BaĢkan zaten yürütmenin ve devletin baĢıdır. Böylelikle bir kuvvetler ayrılığı değil, tam bir kuvvetler birliğinin olduğu bir Türkiye yaĢayacağız. Biz bunu çok tehlikeli görüyoruz, bunun için mutlaka direnmek gerektiğini düĢünüyoruz. BaĢbakanın efendim “ Bitiremezsek mart sonuna kadar, biz tek baĢımıza bu iĢi yaparız, baĢkanlık sistemini de koyarız ve referanduma götürürüz.” sözleri Türk demokrasisi bakımından hayırlı sözler değildir. Çok teĢekkür ederim beni dinlediğiniz için. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Kanunun herkese uygulanması gerektiği konuları… Ayrıca, siz rejimle ilgili, baĢkanlık rejimiyle ilgili bir görüĢ serdettiniz. Sayın Buquicchi o aramıza katıldı. Eminim ki kendisi bugün öğleden sonra Venedik Komisyonu BaĢkanı olarak mutlaka gözlemlerini, önerilerini ve görüĢlerini sizlerle paylaĢacak, özellikle bu parlamenter ve baĢkanlık rejimleri veya karma rejim konusundaki görüĢlerini bildirecek, paylaĢacak bizlerle. Bir de tabii ana konulara değindiniz. Her Ģeyden önce, erklerin birbirinden ayrılması, erkler arasında bir denge kurulması ve bağımsızlığının sağlanması önemli. Dolayısıyla, Ģimdi konunun içine girmiĢ bulunuyoruz ve Ģimdi Sayın Ġyimaya‟ yı dinleyeceğiz. Sayın Ġyimaya, siz de AK PARTĠ temsilcisi olarak komisyona katılıyorsunuz ve bu uzlaĢma komisyonunda bu Ģekilde görev üstlendiniz. Siz de gözlemlerinizi, deneyimlerinizi bizimle paylaĢacaksınız ve fevkalade ilginç bir konuĢma olacağından emin. TeĢekkür ederim. Buyurun Sayın Ġyimaya, söz sizin efendim. AHMET ĠYĠMAYA (Ankara) – TeĢekkür ediyorum efendim. Karma Komisyonun EĢ BaĢkanları Helene Flautre ve dostum Afif Demirkıran‟ a, çok değerli delegasyona ve katılımcılara ve Venedik Komisyonu BaĢkanına saygılar sunarak baĢlıyorum sözlerime. Tabii, ben bu gibi platformlarda tarif edilmiĢ, sınırlanmıĢ gündeme olabildiğince sadık kalmak isterim fakat konuĢmacı arkadaĢlarımızın bilhassa Değerli Hukukçu Türmen‟ in alan dıĢına çıkması üzerine, tabii, ben de gündemi yüksek izinlerinizle biraz deleceğim. Değerli dinleyenler, dünya keĢiflerini tamamlamıĢtır. Coğrafi keĢifler tamamlanmıĢtır, milletler, devletler keĢfedilmiĢtir ama keĢfedilmeyen bir uygarlık değeri vardır ki o da insandır. Medeniyetin “ terra incognita” sı, keĢfedilmeyen tarlası, insan ve onun haklarıdır. Ġnsan hakları, insanlığın kozmik vicdanıdır, hukukun evrensel dilidir. Belki yüz yıl erken bir keĢifle düĢüncemi sizlerle paylaĢmak isterim ki, torunlarımızın torunları veya torunlarımızın çocukları zamanında vatanlar sadece coğrafi sınırlılarla değil, zihinlerde çizilecek ve insan hakları vatanı diye bir bütün vatan ortaya çıkabilecektir. Temennimiz, hedefimiz ve adımlarımız buna yöneliktir. Türkiye, insan hakları ve haklar konusunda çok çekti. Adalet ve Kalkınma Partisi, sadece ideolojik ve vesayetçi devlete itiraz niteliğinde değil, aynı zamanda temel hakların, özellikle siyasal parti özgürlüğünün geniĢletilmesi itirazıydı, mücadelesiydi . ġu anda anayasa yapma zamanını, Türk milletinin ilk kez tarihinde yakalayabildiği ender bir zamanı yaĢıyoruz. Bilinmelidir ki tarih, her zaman randevu vermez. Tarihin Türk milletine ve Türk siyaset kurumuna randevu verdiği günlerin içerisindeyiz. 2010 vesayet kırıcı referandumları gerçekleĢmeseydi, Ģu anda Ģu dönüĢümlere baĢlayabilmemiz belki hayal, belki illüzyon olarak gündeme gelebilecekti. UzlaĢma Komisyonu, anayasa üstü değer olan uzlaĢma ruhu içerisinde, eĢit temsil ve mutabakat temelinde, özgün, verimli çalıĢmasını yürütüyor. Birinci sorumuz Ģudur, gündeme göre: UzlaĢma Komisyonunun ortaya koyduğu temel hak ve özgürlükler tasarımı nedir? Aslında, bütün anayasalar bakımından, muhteva itibarıyla insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri ele almak, modellendirmek zor bir konu değil ama onu güce karĢı koruyan -bu devlet gücü olabilir, bu baĢka güçler olabilir- teminatları geliĢtirebilmektir. Ġki üç noktada, bu konuda yüksek komisyonun ulaĢtığı değeri Avrupa delegasyonuyla ve arkadaĢlarımla paylaĢmak isterim. UzlaĢma Komisyonu, Türk anayasacılık tarihi itibarıyla devrim niteliğinde bir özgürlük normu üretti. Ġlk maddesi insan Ģeref ve onurunun dokunulmazlığıdır ve bu dokunulmazlık, bana göre, anayasanın tüm özgül ağırlığının üstünde değerliklidir çünkü bu onur 35 sadece bütün temel hakların öz kaynağı, membaı değil, ayrıca devletin düzeninin, anayasal sistemin temelidir. Bu, devleti, haklarla, demokrasiyle, hücresel bir kardeĢ hâline getirmektir. Bu çok önemli bir dönüĢümüdür. Yine, önceki anayasalardan ayrı olarak, kaĢıkla veren kepçeyle alan bir sınırlama rejimi yerine, sınırlamayı sınırlandıran… Bir özgürlüğü alıyorsunuz ele, Ģu Ģu sebeplerle sınırlanabilir… Kanunla elden alıyorsunuz. Onlar tamamen çözüldü. Özgürlük alanları türler itibarıyla geniĢletildi. Üçüncü kuĢak özgürlükler, Avrupa‟ da, yurt dıĢında yaĢayan vatandaĢlarımızın temel hak ve hürriyetleri, ailenin korunması, eğitim, dil hakları, önemli geliĢmeler oldu ve dokunulmazlık rejimini de çözdük. Yani, 1982 Anayasası‟ ndaki devlet düzenine ve suçlara karĢı iĢlenen alanlarda dokunulmazlığı yok sayan ve kovuĢturma rejimini serbest kılan yapıyı ortadan kaldırdık. Ben bunlara pek fazla değinmeyeceğim. Güvenceler çok önemli arkadaĢlar. Anayasada o özgürlüğü yaĢatacak güvenceleri geliĢtiremezseniz, o özgürlük kâğıtta kalır, kâğıt etkisi ötesinde bir etki göstermez. Sanıyorum mukayeseli incelememde vardığım sonuçtur bu: Dünyanın hiçbir anayasasında yoktur -anayasa hukukunda vardır da, demokrasi öğretisinde de vardır da- ilk defa bizim Anayasa‟ mızda “ in dubio pro libertate” özgürlük ve otoriterin çatıĢması, özgürlük aleyhine veya lehine Ģüphenin ortaya doğması hâlinde demokrasi lehine yorum, özgürlük lehine yorum esastır. Bu, yargıya mesajdır. Yarın diyelim ki temel hak ve özgürlüklerde, ifade özgürlüğünde Yargıtay ceza dai releri yorum yaparken, diğer temel hak ve özgürlüklerde Anayasa Mahkemesi yorum yaparken artık bunu bağlayıcı temel norm kabul edilecektir. Ve özgündür, orijinaldir. Yine, eski Anayasa‟ daki koruyucu mekanizmaları yani güvenceleri aynen koruduk. Türk hukukunun, ne yargının ne savunma mesleğinin farkına varmadığı bir güvence vardır. O da Ģu değerli arkadaĢlar, bu güvenceler Ģudur: Ertuğrul Yalçınbayır‟ la ikimizin 2001 reformunda aktarımıdır o. Devlet tüm iĢlemlerinde -yargı iĢlemi olur, atama iĢlemi olur, Ģudur burdur- tüm resmî iĢlemlerinde, bireysel iĢlemlerinde, o iĢlemden etkilenen herkese bu iĢleme karĢı: Bir: Hangi kanun yollarına baĢvuracaksınız? Ġki: Hangi süre içerisinde baĢvuracaksınız? BaĢvuru mercisi kimdir? Bunu belirlemek lazım. Bu, çok önemli, iĢletilmesi gereken bir yol. Sayın Türmen Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı konusundaki önerilerini farklı bağlamda değerlendirdi. Aslında yargısal alandaki reformların temel ekseni, üzerine oturtulması gereken ruh “ Bu reform ne derece temel hak ve özgürlükleri koruyor?” sorusuna verilecek cevaptır. Bugün, rahmetli Erbakan çok hukukluluktan dolayı çok çekti, iki defa partisi kapandı. Türkiye‟ de kanun yolları hukukunda birden fazla yargı yolunun varlığı, o yargı yolu kadar çok hukukluluğa yol açıyor. Bugün DanıĢtay ve Yargıtay aslında temel hak ve hürriyetlere -mülkiyet hakkı olabilir, ifade özgürlüğü olabilir, memur güvenceleri olabilir- haklara karĢı devlet veya kiĢi ihlallerini yaptırımlandıran ve bu hakları koruyan organlardır. Bizim reformumuz, içtihat ayrılığı yerine içtihat birliğini ve hukuk birliğini esas alan bir tasarımla temel hak ve hürriyetler lehine getirilen bir düzenleme olarak algılanmalıdır. Yine, bizim Anayasa‟ mızda, ne 1961‟ de ne 1982‟ de -bilinçli olarak yoktur- yargıç tarafsızlığı yoktur. Övünçle bakıyorum ki bizim bütün partilerce, Özbudun metninde bu geçtikten sonra, yargıç tarafsızlığı özellikle anayasal temel olarak ortaya konmuĢtur. Bir de tabii, demokrasiye Türkiye‟ de en büyük darbe askerî yargı tarafından… Çünkü rejime karĢı suçlar askerî yargıda yargılanarak kara deliğe aktarılmıĢtır, adli yargıya aktarılmıĢtır. Bunlar ciddi reformlar. Bizim projemizde askerî yargı tamamen kalkıyor. BaĢkanlık sistemi… Bakınız arkadaĢlar, anayasanın sıfırdan yapıldığı, eski anayasanın yürürlükten kaldırıldığı dönemde sistemleri tartıĢmayacaksınız da neyi tartıĢacaksınız? Bir, bizim yöntemimiz, yani Komisyonun yöntemi mutabakat sistemidir. BaĢkanlık sistemini tartıĢmak lazımdır. Sayın Türmen‟ in burada ifade ettiği eleĢtirileri Komisyonda dile getirmesi lazımdır. Oylama anında reddedilecektir, o zaman ister istemez üç partinin benimsediği sistem güncellenecektir. Yani mutabakat olmadan nasıl teklif getirebiliriz? Adalet ve Kalkınma Partisinin baĢkanlık sistemi, emsal arayan değil, dünyaya emsal üreten bir sistemdir. George Wedell‟ in eleĢtirileri, ünlü sistem mühendisi Sartori‟ nin eleĢtirileri değerlendirilerek… KeĢke vaktim olsa, baĢkanlık sistemi noktasındaki tartıĢma derinliğini sürdürebilirim. Ama Türkiye‟ de baĢkanlık sistemi aleyhine entelektüel bir refleks var, bir ön yargı var ama benim bütün sistemler gibi baĢkanlık sisteminin de demokratik bir sistem olduğu noktasında zerre kadar Ģüphem yok. Saygılar sunuyorum BaĢkanım, sağ olun. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – TeĢekkür ederim. Sayın Ahmet Ġyimaya, Adalet ve Kalkınma Partisini temsilen UzlaĢma Komisyonu üyesi, bizlerle görüĢlerini paylaĢtılar ve tarihî bir fırsatı Türkiye‟ nin yakalamıĢ olduğunu ifadeyle, özellikle ilk birkaç maddedeki, insan Ģeref ve haysiyetini koruma noktasındaki mutabakat, özgürlüklerin alanının geniĢletilmesiyle ilgili mutabakatın esası, anayasanın temeli olarak, bunun üzerine diğer hususların 36 bina edilebileceği Ģeklinde ben algıladım. BaĢkanlık sistemi tabii ki tartıĢılabilir, tartıĢılmalı da ama bu tartıĢmanın sonu nereye çıkar, UzlaĢma Komisyonunun kendi arasında yapacağı mutabakata bağlıdır. ġimdi, her zaman bizleri Ģereflendiren, bizi mutlu eden, bizi memnun eden Venedik Komisyonu BaĢkanı değerli dostum Buqiuicchio aramıza gelmiĢ bulunuyorlar. HoĢ geldiniz diyorum bütün Komisyon üyesi arkadaĢlarım adına. Çoğunu dilediniz konuĢmaların, tabii ki takip de ediyorsunuz. Daha önce Ġstanbul‟daki toplantıda Sayın Cemil Çiçek‟ le beraberdiniz, daha önce de bizle beraberdiniz. Dolayısıyla, gerçekten sizlerden çokça istifade ediyoruz, istifade etmeye de devam edeceğiz. Sizler bu konuĢmalardan çıkarmıĢ olduğunuz sonuçlar ve bu anayasa çalıĢmalarında neler yapılmalı, onu bizlerle paylaĢırsanız memnun olacağız. Tekrar hoĢ geldiniz. AVRUPA KONSEYĠ VENEDĠK KOMĠSYONU BAġKANI GĠANNĠ BUQUICCHIO – Çok teĢekkürler. Sayın EĢ BaĢkan, Sayın Bayan EĢ BaĢkan, hanımefendiler, beyefendiler; her Ģeyden önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine teĢekkür etmek isterim. Avrupa Parlamentosuna da teĢekkür ederim; yeniden bir KPK toplantısına beni davet ettikleri ve yeni anayasanın Türkiye için hazırlanması konusunda görüĢlerimi paylaĢmamı istedikleri için teĢekkür ediyorum. Bir yıl önce yine aynı onur bana bahĢedilmiĢti. Ġstanbul‟da bu konudaki toplantınıza katılmıĢtım. Tabii, o zaman söylediğim her Ģeyi burada tekrarlayacak değilim ama iki tane ana konuyu yeniden vurgulamak istiyorum çünkü ben bunların özellikle önem taĢıdığına inanıyorum. Bir: Yeni bir anayasanın kabulü buna ihtiyaç vardır. Ġki: Böylesi bir anayasanın geniĢ bir uzlaĢıya dayalı olması konusu. Ancak, bir yıl içinde bu anayasa çalıĢmaları ilerleme kaydetmekle birlikte, her zaman doğru yönde ilerlediğine dair iĢaretler alamadık. Onun için öncelikle Türkiye‟ nin Avrupa Konseyine 60 yıldan fazla bir zaman önce üye olduğunda kabul ettiği ilkelere bağlı bir anayasayı kabul etmesinin öneririm. Bu geriye adım olmayacaktır. Yeni anayasa, her Ģeyden önce, Türk demokrasisinin ilerleyiĢine katkıda bulunmalı, hukukun üstünlüğünü güçlendirmeli ve temel haklara daha iyi bir koruma sağlamalıdır. Tabii ki yapılan önerilerin hepsi ülkeyi bu yönde ilerletmiĢ gibi görünmüyor, özellikle de yargı bağımsızlığı. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünün temel taĢıdır ve insan haklarının korunmasının temel taĢıdır. Son zamanlardaki bazı öneriler de bu konuda olmuĢtur. Yeni bir anayasa ihtiyacı konusunda ben de geçtiğimiz yıl iki konunun altına çizmiĢtim. DemiĢtim ki: Bugünkü Anayasa bir askerî yönetim sırasında hazırlanmıĢtır ve bu Anayasa devlet odaklıdır, devlet ihtiyacına önem vermektedir ve birey haklarına daha az önem vermektedir. Dolayısıyla, ben yeniden bu argümanı tekrarlamak zorunda hissediyorum kendimi. Tek bir örnek yeterli olmalıdır ve bu yeni anayasayı temel hak ve özgürlükler çerçevesinde tartıĢtığımız için bu alandan ben de yaklaĢacağım konuya. Açıkça görülüyor ki Türkiye‟ de ifade özgürlüğü ve medya konusunda bir sorun yaĢanmaktadır. Daha bir hafta önce Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin de katıldığı bir önemli toplantı bu konuda düzenlenmiĢti. Anayasa reformları artık ifade özgürlüğü sınırlamalarına son vermelidir. Yani bu özgürlüğün önündeki kısıtlamaların ortadan kaldırılması bu sorunun çözümünü de çok önemli bir katkı sağlayacaktır. Ankara‟ ya gelirken Sayın Bakan Ergin‟ den iyi bir haber aldım. Kendisi çok ilginç bir yeni tasarıdan bahsetti bu yönde. Yeni bir anayasanın kabulü bu nedenle önemli bir ileriye adım teĢkil edecektir Türkiye için. Bu konuda geniĢ kapsamlı bir uzlaĢı var Türk toplumu içinde, böyle bir ihtiyacın varlığı konusunda. Bu aĢamada tüm siyasi partiler de iyi bir inançla uzlaĢma komitesinde bu hedefe yönelik olarak çalıĢmakta ve hiçbir parti bu yeni anayasanın hazırlanması veya kabulünü bloke etmemektedir. Açıkça görülmektedir ki yeni bir anayasanın kabulü geniĢ bir konsensüse dayalı olmalıdır, hem Parlamentoda hem de toplumda. Bunun içinde tüm tarafların bir uzlaĢıya hazır olmaları gerekir. Anayasa bir ülkeyi bölmemeli, tam tersine, birleĢtirmelidir. Bir anayasa geçici bir çoğunluğun ürünü olmamalı, siyasi güçlerin geniĢ mutabakatını yansıtmalıdır. Yeni bir anayasa komisyonun oluĢturulması ve bunları Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin temsilcilerinin katılması yaklaĢımı doğrudur. Bu anayasa formel olmamalıdır, Ģekilci olmamalıdır ve farklı görüĢler ortaya çıktığında bir anda bir kenara itilmemelidir. Farklı görüĢler ortaya çıksa bile burada yine tüm siyasi partiler dikkatli olmalı ve diğer partilerin görüĢlerini de alarak ortak mutabakat ile bir çözüme varmalıdır. Anayasayı hazırlama komitesinin çalıĢmaların sonucu bir çoğunluk oyu değil, bir uzlaĢı metni Ģeklide olmalıdır. Böyle bir süreç zaman gerektirir ama gerekli olan iyi bir çözümdür; hızlı bir çözüm değil, iyi bir çözümdür ihtiyaç olan. Yeni anayasanın kabulü 37 ile bugünkü Anayasa‟ nın, Anayasa değiĢikliklerine iliĢkin hükümlerine de saygı göstermek gerekir. Yani her Ģeyden önce bir nitelikli çoğunluğa eriĢmek lazımdır Parlamento içinde. Bundan sonra yeni bir anayasa için ana referandum düzenlemek Ģayanı tercihtir, bir yükümlülük olmamakla birlikte. Referandumla bir anayasanın kabulü bu anayasayı meĢru kılar, meĢruiyetine katkı getirir ama bi r referandum bir uzlaĢı eksikliğini veya proseste bir eksikliğin yerini tutamaz. Referandum bir mutabakat olduğunun iĢareti olmalıdır, mutabakat yerine geçmemelidir. Tabii ki bugün UzlaĢma Komisyonunun tartıĢmalarını ancak bildirilenlerle ben bilgi sahibi oluyorum, onun için görüĢlerim oldukça genel mahiyette olabilir. Daha önce yeni bir anayasaya duyulan ihtiyaç konusunda söylediklerim, özellikle temel haklar iliĢkin maddelerin daha az kısıtlayıcı olması gerektiği ve iyileĢtirilmesi gerektiği yolundadır. Bugünkü Anayasa‟ nın en önemli eksikl iklerinden ve sorunlarından bir tanesi azınlık haklarının göz ardı edilmemesi, saygı gösterilmemesi ve çok kısıtlayıcı ve devlet odaklı olmasıdır. Kürt bölgesinden gelen insanların eğer hakları anayasada gerçekten göz önüne alınır ise bu bir çığır açacaktır ülkede. Tabii ki Türkiye bir parlamenter demokrasidir. Venedik Komisyonunun deneyimi de geçmiĢte otoriter geleneklerden gelen ülkelerde bir baĢkanlık veya yarı baĢkanlık sisteminin problemli olabileceğine iĢaret etmektedir. Erkler arasındaki denge asl a ve asla bozulmamalıdır. Türk parlamenter sistemi bugün ülkeye bir istikrar getirmiĢtir on yıllar boyunca. Bu nedenle bundan farklı bir sisteme geçmeyi biz gerekli görmüyoruz. Parlamentonun yürütmenin eylemelerini denetleme yetkisi zayıflatılmak yerine, tam tersine, güçlendirilmelidir. Bugünkü Anayasa sistemi çerçevesinde Parlamento, normal olarak parlamenter sistemlerde olması gerektiği kadar güçlü değildir. Parlamenter sistemden baĢkanlık sistemine geçmek anayasayı kötüleĢtirme riskini beraberinde getirir, iyileĢtirme yerine kötülük getirebilir. Bu konuda yargıyla ilgili de bazı öneriler yer almaktadır. Bugünkü anayasa metni pek çok kez değiĢtirilmiĢ ve yıllar içinde çoğu açıdan önemli ölçüde iyileĢtirilmiĢtir. Özellikle önemli olan adım 2010 yılındaki referandum idi. Burada diğer reformlarla birlikte çok önemli yeni kurallar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusunda alınmıĢtır. Bu reformu biz çok olumlu buluyoruz ve karĢılıyoruz. Bu, dostum, Sayın Adalet Bakanı Sadullah Ergin‟ in yönetiminde ortaya çıkmıĢtır. Mükemmel olmayabilir, olmadığının da bilincindeyim ve HSYK konusundaki çalıĢmaların eleĢtirildiğini de biliyorum. Ancak bu ileriye dönük muazzam bir adım olmuĢ ve özellikle bu reform sonrasında… Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin büyük çoğunluğunun yine hâkimler ve savcılar tarafından seçilen kiĢiler olmasıdır. Bugün bütün hâkimlerin artık yüksek HSYK‟ nın üyelerini seçtiğini biliyorum. Daha önce bu seçimde sadece ve sadece yüksek mahkemeler müdahil olurlardı ama asıl bizi endiĢelendiren ve alarma geçiren konular, bugün anayasa hazırlama komisyonunda ters yönde giden öneriler olduğunun öğrenilmesidir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bütün hâkimleri ilgilendirir, sadece HSYK üyelerini değil. Dolayısıyla, pek çok hâkimi HSYK üyelerini seçmekten engelleyen bir hükmün anayasaya getirilmesini çok tehlikeli görüyorum, yani karar yüksek mahkeme hâkimlerinin olmamalıdır. Yine alarma geçiren bir diğer konu da HSYK üyelerinin çoğunun siyasi atama sonucu gelmiĢ üyeler hâline getirilmesi önerisidir. Tabii ki parlamentonun HSYK‟ nın bazı üyelerini kalifiye, profesyoneller arasından seçme yetkisi olmalıdır, hatta bu olumlu bir Ģeydir, dolayısıyla HSYK‟ ya bütüncül bir oluĢum getirir ve kamuoyu tarafından daha kolaylıkla kabulünü sağlar. Ama burada sadece azınlıkta olmaması gerekir bu hâkimlerin, yani bugün çoğunluk hâkim olmalıdır HSYK‟ ya, azınlık değil. Üçte 2 çoğunluk, oylamanın ilk turunda, parlamentoda, çoğunluğun üyeleri, tercih ettiği üyeleri seçme konusundaki seçme özgürlükleri konusunda yeterlidir, daha sonra mutlak çoğunluk yetecektir. HSYK‟ nın üyesi savcı ve hâkimlerin seçim kuralları son derece formel olmalıdır ve parlamenter sistemde kabul edilmesi kolay olmalıdır çünkü burada cumhurbaĢkanı tarafsız bir kiĢi olarak görülür, ana siyasi aktörlerden biri olarak görülmez. BaĢkanlık sisteminde ise baĢkan yürütmenin çok önemli görevlerini üstlenir ve bunların arasında HSYK‟ nın üyelerinin tayini de vardır ki bu rolün asgari düzeyde olması gerekir ama asıl endiĢe verici olan, HSYK üyelerinin büyük çoğunluğunun parlamenter çoğunluk tarafından ve cumhurbaĢkanı tarafından seçilmesidir. Bu, HSYK‟ nın çoğunluk partisinin tahakkümü altına girmesi ve yargının politize olması sonucunu doğurur. Böylesi bir sistem Avrupa standartlarıyla uyumlu değildir. 2010 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ki bunların arasında Türkiye temsilcisi de bulunmaktadır- 2010/12 sayılı Kararı‟ nı benimsemiĢtir hâkim ve savcıların görev ve sorumlulukları konusunda. Bu tavsiye kararının 27‟nci paragrafı aynen Ģöyle demektedir: “ Bu gibi yüksek konseylerin en az yarısı kendi meslektaĢları tarafından seçilmiĢ, yani yargının tüm kademelerinden gelen meslektaĢları tarafından seçilmiĢ olan hâkim ve savcılar olmalıdır.” Dolayısıyla, Türkiye açısından tamamen bu ilkeye uygun olan, bu Avrupa standardına uygun olan bir anayasa yerine, bunun tamamen tersi yönde giden, tamamen zıt bir anayasa kabul etmesi hakikaten çok ĢaĢırtıcı olacaktır. Siyasi kurumların, hâkim ve savcıların atanması konusunda daha fazla görev almak istemesi Avrupa‟ da da görülen bir sistemdir ancak anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisine Anayasa Mahkemesi hâkimlerinin seçiminde çok fazla rol öngörülmemektedir ancak yine de Anayasa Mahkemesi hâkimlerinin de seçilmesinde parlamentoya daha fazla yetki verilmelidir ve bu Ģekilde muhalefetin tercih ettiği adaylara da yeterli ölçüde 38 yer verilir. Mesela, parlamentoda bir kalifiye çoğunluk gerekli olabilir ve geri kalan oy hakkı da muhalefet partilerine veri lebilir. Bugünkü anayasa mahkemeleri ve diğer resmî kurumlara Anayasa Mahkemesi üye adaylarını seçme konusunda büyük bir yetki vermektedir. Bütün bunlar azaltılırken acaba bunların yerine seçimin veya atamanın, bütün bu üyelerin seçim veya atamasının tamamen takdire dayalı bir Ģekilde olması uygun mudur, değil midir, bu tartıĢılabilir çünkü bu daha ziyade baĢkan tarafından yapılacaktır o zaman. Siyasi atamalar sistemi tercih edildiği takdirde o zaman bunun çoğulcu bir terkip ile sonuçlanmasına dikkat edilmelidir ve hiçbir Ģekilde o günkü çoğunluğun erkinde olmamalıdır bu seçim. Venedik Komisyonu Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda hemfikirdir ve bütün siyasi partilerin bu hedefte birlikte çalıĢmalarını öngörmektedir. Ancak bu yeni anayasanın hazırlık çalıĢmalarını büyük bir konsensüse dayandırmak değil, ama bir an önce sadece bazı partilerin kabul edebileceği çözümlere varılması eğilimi görülmektedir. Ama hiçbir zaman daha iyi bir anayasa geliĢtirilmesi hedefinden sapmamak gerekir yani Avrupa ilkeleri ve değerleriyle uyumlu bir anayasa olmalıdır. Türkiye'nin son ihtiyacı olan yargı bağımsızlığını yeterli olarak garanti altına almayan, hukukun üstünlüğünü temel taĢ olarak kabul etmeyen yeni bir anayasa olacaktır. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkür ederim. Son derece net bir konuĢma yaptınız ve bizle aslında oldukça önemli görüĢlerinizi paylaĢtınız Venedik Komisyonu olarak. Sanıyorum, Venedik Komisyonu BaĢkanı bize çok yardımcı oldu görüĢleriyle, Avrupa Parlamentosu da bu görüĢünüzü dikkatle dinledi hiç Ģüphesiz. Biz tavsiyelerinizi, önerilerinizi çok dikkate alacağız. Belki bunları daha düzenli olarak yapabilirsiniz, yani daha sistematik feedback verebilirsiniz Türkiye‟ deki Anayasa UzlaĢma Komitesine. Benim önerim bu olacaktır. Eğer birinci bölümle ilgili daha 40 madde görüĢülecekse bu daha çok tartıĢma olacağı anlamına geliyor. Umuyorum ki çok ihtilaflı da olmaz bu süreç. Özellikle de referandum ya da konsensüs meselesi… Referandum ve konsensüsten bahsettiniz. Biri diğerinin yerine geçmez tabii ki, ikisi farklı Ģeyler. Bugün söz almak isteyen çok meslektaĢım var, epeyi bir söz sırası oluĢtu, hatta sayısını ĢaĢırdım artık. Onun için, lütfen, kısa, az ve öz sorun; aksi takdirde ilerlemeyeceğiz. Kime soru sorduğunuzu çok açıkça söyleyin ve lütfen iki dakikayla sınırl ayın ancak bu Ģekilde verimli, yapıcı bir cevap seansı oluĢturabiliriz. Hemen baĢlıyorum. Sayın Oomen Ruijten… Arkasından, koskoca bir liste. RIA OOMEN RUIJTEN – Önce herkese çok teĢekkür etmek istiyorum, çok açık ve samimi bir tartıĢma oldu. Özellikle Sayın Buquicchio‟ nun, Venedik Komisyonu BaĢkanının sözlerini çok büyük bir ilgiyle dinledim. Ġki yorumum olacak. Ġlki: Yeni anayasanın mükemmel olması gerektiğinden ve zaman kısıtlamalarıyla engellenmemesi gerektiğinden bahsettiniz. Acaba bunun sonuçları ne olur? Çünkü ben size bu konuda gerçekten inanıyorum ve güveniyorum. Burada olan üyeler açısından bunun sonucu ne olur? Ġkincisi: Yargı reformunda dördüncü yargı reform paketinden bahsettiniz ve bunun da yeni yargı yapısını tamamladığından söz ettiniz ama sonra da sürecin geriye gittiğinden söz ettiniz. Bu geriye gidiĢ hakkında kürsüde oturanlar ne diyorlar? Çünkü Venedik Komisyonu “ Geriye gidiyorsunuz.” diyorsa o zaman Avrupa Parlamentosu Raportörünün de raporda aĢağı yukarı aynı Ģeyi söyleyeceğini tahmin edebilirsiniz. Ne gibi bir reform istiyorsunuz? Burada ilginç olan, unutmayalım ki, bazı siyasi partiler yargının yeniden yapılandırılmasını istememiĢlerdi, Ģimdi ise bir geriye dönüĢten bahsediliyor. Nedir bu konudaki düĢünceleriniz? TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Sayın Koppa… MARIA ELENI KOPPA – TeĢekkür ederim son derece ilginç yorumlarınız için. Ġki soruyla baĢlamak istiyorum. “ Dördüncü reform paketi yakında yayımlanacak.” dediniz. Acaba bu paket Terörle Mücadele Yasası‟ nın sınırlarını daraltacak mı ve gazetecilerin salıverilmesine yol açacak mı? Ayrıca, anayasa için bir takvim var mı? ġimdi, ben sosyal demokratlar adına Ģunu söylemek istiyorum: Türkiye‟ deki insan haklarının kötüye gidiyor olması bizi çok hayal kırıklığına uğratıyor. Pınar Selek bunun son örneği. On beĢ yıl boyunca bir Kafka hikâyesinde yaĢadı Pınar Selek. Türkiye'nin yargı sisteminde Kafkaesk bir hayat sürdü. ġimdi yeniden dava açıldı. Mesela, Fazıl Say. Çok tanınmıĢ bir Türk piyanisti, AB kültür büyükelçisi olmuĢ bir kiĢi. Mahkemede yargılanıyor dinî inançları aĢağılamak nedeniyle. Orhan Pamuk da biliyorsunuz benzer nedenle mahkemeye verilmiĢti Twitter‟ da Müslümanların hakarete uğradığı mesajları gönderdiği için, nefret konuĢmaları yaptığı için. Bu dava süregeliyor ve yargı, kararını bu ay sonunda verecek. Sosyalistler ve sosyal demokratlar olarak biz Hükûmete çağrıda bulunmak istiyoruz. Bu davaların düĢürülmesi gerekiyor, Türkiye‟ deki bu durum devam edemez. 39 TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Sayın Koppa, teĢekkür ediyoruz. Siz de dördüncü yargı reformu paketinden bir yanıt umuyorsunuz, bir medet umuyorsunuz sanıyorum. Sayın Umut Oran… UMUT ORAN (Ġstanbul) – Bir kere, öncelikle, Anayasa Komisyonunda çalıĢan dört partiden arkadaĢlarıma teĢekkür ediyorum, Sayın Buquicchio‟ ya da teĢekkür ediyorum. Anlayamadığım Ģey Ģu. Sorum da zaten burada hem Venedik Komisyonu BaĢkanına hem de Avrupa Parlamentosu Komisyonu EĢ BaĢkanı Helene Flautre, Raportör Ria Oomen ve parlamenterlere: Sayın Buquicchio bir yıl önce bütün bunları söyledi yani tahmin etmiĢ- o zaman “ baĢkanlık” diye bir Ģey konuĢulmuyordu. Ama Bay Buquicchio zaten bunları tek tek ifade etti, hatta daha da ileri gitti, dedi ki: “ 1982 Anayasası‟ nda korunması gereken özellikle erkler ayrımı, laiklik ilkesi mutlaka korunmalı.” Bunların hepsini söyledi. ġimdi, bakıyoruz, Sayın CumhurbaĢkanı da bu çerçevede kaygılarını dile getiriyor yani baĢkanlık sistemiyle ilgili. Baktığımız zaman, incelediğimiz zaman 43 ülke var, sadece 2 tanesinde bunların baĢkanlık uygulanıyor, diğer hiçbirinde uygulanmıyor. ġimdi hâl böyleyken, Parlamentoda diğer üç parti bunu istemezken Avrupa Birliğinde müzakerelerden sorumlu Bakan baĢta BağıĢ olmak üzere, Sayın BaĢbakan olmak üzere AKP Ģimdi birdenbire baĢkanlık sistemini istiyor. Peki, Avrupa Birliği bu noktada neden bu kadar pasif davranıyor, ben bunu anlayamıyorum. Raporları çöpe atılıyor, efendim, söylediği sözler havada kalıyor. O zaman biz niye toplanıyoruz, ben yine onu soracağım. Yani elli yıldır toplanılıyor. 1963‟ te baĢlamıĢ Karma Parlamento Komisyonu, bugün 50‟ inci yılı. O zaman bizim bir yaptırımımız yoksa, burada aktif olmayacaksa Avrupa Karma Parlamento Komisyonu, neden toplanılıyor? Her Ģey göz göre göre ileriye gideceğine tersine gidiyor. Yani daha çok demokrasi olacağına parti devleti, otoriter devlet hâline geliyor. Hep beraber izliyoruz. Ben bundan bir Ģey anlamıyorum. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Mösyö Szymanski… KONRAD SZYMANSKI – TeĢekkür ederim. Bazen çok dramatik tarihî geliĢmeleri dikkate aldığınızda bugün tüm siyasi güçlerin anayasa konusunda bir araya gelmiĢ olmasını görmek benim açımdan sevindirici çünkü aslında anayasa ile yönetilen tüm ülkelerde bu çok önemli; birlikte olabilmek, gerçek bir uzlaĢma sürecinin gerçekleĢmesi. Türkiye‟ de buna çok ihtiyaç olduğunu düĢünüyorum. Burada insan hakları açısından, bunun Türkiye‟ de saygı görmesi açısından en önemli konulardan biri özellikle gayrimüslimler açısından, ama tüm insanlar açısından inanç özgürlüğü. Biz burada çok ciddi sıkıntılar görüyoruz. Kararlarımızda, raporlarımızda yıllardır buna vurgu yapıyoruz. Tabii ki olumlu geliĢmeleri de görüyoruz son yıllarda ve hiç Ģüphesiz bunu adil, dengeli bir Ģekilde de yansıtmaya çalıĢıyoruz ama bundan sonra ne olacak? Bunu özellikle de Ortodoks ve Katolik kilisesinin mal varlıkları açısından sormak istiyorum. Ayrıca Katolik kilisenin Türkiye‟ deki tanınması meselesi açısından sormak istiyorum, hâlâ tanınmadı. Genel olarak da “ Dinî cemaatler ve özelliklerle de gayrimüslim cemaatlerle anayasa sürecinde istiĢare yapılıyor mu?” diye de sormak istiyorum. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkürler. Sayın Oğuz Oyan… OĞUZ OYAN (Ġzmir) – Öncelikle bütün konuĢmacılara teĢekkür ediyorum ve Türkiye‟ deki geliĢmeleri çok iyi izlediğini gördüğümüz Sayın Buquicchio‟ nun saptamalarına, uyarılarına ayrıca teĢekkür ediyorum. Sayın Önder konuĢurken bir askerî tabur lokantasından bahsetti. Ben on yıldır parlamenterim, hiç gitmedim gerçekten ama on yıldır da onun kaldırılması, daha doğrusu askerî taburun çıkması için mücadele edenlerden biriyim hem kendi partime hem iktidara söyleyerek. Yalnız bir Ģeyi söyleyeyim: Hiçbir Ģey siyah beyaz değil ve Türkiye‟ de hiç değil. Askerî taburun çıkması iyi oldu fakat bu kullanılan bir hakkın kaybıyla sonuçlandı. Meclis çatısı altında sınır olmadan alkollü içki servisi yapılan tek lokantaydı ve Ģimdi öyle bir imkân kalmadı. Bunu da Türkiye‟ de hiçbir Ģeyin siyah beyaz olmadığını anlatmak açısından söylemiĢ olayım. Efendim, Ģimdi, sorum daha ziyade Sayın Türmen‟ in ve Sayın Buquicchio‟nun dile getirdiği konular üzerinden Sayın Ġyimaya‟ ya olacak: Bir kere, bu baĢkanlık sistemi ve yargıyla ilgili, yani Yargıtay ve DanıĢtayı tasfiye edecek önerileri sunarak acaba iktidar partisi uzlaĢma masasını devirmiĢ olmuyor mu? Çünkü bu uzlaĢma masası oy birliğiyle çalıĢılan ve mevcut parlamenter sistem içinde ve güçler ayrılığı, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde çalıĢmayı öngören bir Komisyon. Yani bu durumda “ AnlaĢabildiğimiz kadar anlaĢır, sonra yola yalnız ya da bir partiyle devam ederiz.” anlayıĢı geldiği zaman Ģöyle bir Ģey çıkmıyor mu: “ BaĢlangıçta usul tartıĢmaları yapılıp da oy birliği esası getirilirken muhalefeti masaya çekmek bir politik manevradan mı ibaretti?” sorusu akla geliyor. 40 Diğer bir sorum: Anayasa Mahkemesinin bakanları ve baĢbakanı yargılayabilen Yüce Divan iĢlevini fiilen sona erdiren birtakım niyetlerin varlığını görüyoruz. Demokrasi ile dokunulamaz yürütme bir arada bağdaĢabilir mi? Son olarak, Sayın Ġyimaya‟ nın bir makalesi iki gündür Türkiye… TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - Sayın Oğuz, süre çok geçiyor, lütfen. OĞUZ OYAN (Ġzmir) - Bitiriyorum. Ġki gündür Sayın Ġyimaya‟ nın bir makalesi Türkiye kamuoyunu iĢgal ediyor. Buna göre, Sayın Ġyimaya anayasa değiĢikliğini düzenleyen anayasa maddesini öncelikle değiĢtirmeyi ve böylece anayasa oylamalarında nitelikli çoğunluk Ģartının etrafından dolanmayı, yani bunu yok saymayı, Anayasa değiĢikliği tasarısının CumhurbaĢkanının onayından kaçırılmasını ve anayasal yargıyı devre dıĢ bırakmak niyetlerini belli etmiĢtir. Bu, Hükûmetin acaba eğilimlerini yansıtmakta mıdır ve bu nasıl bir demokrasi anlayıĢıdır? Acaba bu demokrasi anlayıĢı, düĢük standartlı, kuralları iktidarın tercihlerine göre her an değiĢebilen bir bon pour l‟orient demokrasi midir? BAġKAN – TeĢekkür ediyorum Sayın Oğuz. ġimdi de söz sırası Sayın Metin Kazak‟ ta, buyurun. METĠN KAZAK – Çok teĢekkür ederim Sayın EĢ BaĢkan. Ben de erklerin dengesi konusuna değinmek istiyorum yeni anayasa tasarısında. Türkiye‟ de, bu, UzlaĢma Komisyonunda tartıĢmaya açılmıĢ olan metin. Hukukçu olarak gayet iyi biliyorum ki bütün demokratik haklar Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau‟ dan gelen o çok eski değerlere dayanmaktadır, yani erklerin dengesi, bağımsızlığı ve her bir erkin, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olması. Sayın Buquicchio bu konuĢmasında Ģundan bahsetti: Bu belgede bütün bu erkler arasında denge kurulmasından söz etti ki yeniden bir otoriter sistemin içine düĢülmesin ve yeniden bireylerin ifade özgürlüğü olumsuz yönde etkilenmesin. Dolayısıyla, Ģöyle bir soru soracağım Sayın Rıza Türmen „ e: Hâlihazırda iki ana parti arasındaki görüĢ farklılıkları bu parlamenter sistem mi, baĢkanlık sistemi mi? Bu konudaki görüĢ ayrılıkları konusunda tartıĢmayı nasıl bir sistemde devam ettirmeyi düĢünüyorsunuz? Acaba ortak bir zemininiz var mı? Mesela, AK PARTĠ‟ yle Cumhuriyet Halk Partisi arasında ve diğer bir siyasi parti arasında Venedik Komisyonunun önerileri çerçevesinde bir antant, bir mutabakat zemini olabilecek mi? Çünkü eski dönemlerde otoriter bir rejimden geçmiĢ bir kiĢi olarak gayet iyi biliyorum ki demokratik sistemler de baĢkanlık sistemi gibi bana hep baĢka Ģeyl eri anımsatıyor. Yine de bu erkler arası dengenin mutlaka ve mutlaka muhafaza edilmesi gerekiyor. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - TeĢekkür ederim Sayın Kazak. ġimdi, Madam Papadopoulou… ANTIGONI PAPADOPOULOU - TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Benim de görüĢüm Ģu: Venedik Komisyonunun dile getirdiği konular hakikaten çok yerinde, çok büyük bir uzlaĢıya ihtiyaç var ve aynı zamanda metnin Avrupa Birliği ilkeleri, Avrupa Konseyi ilkeleriyle uyumlu olması lazım; yargı bağımsızlığı, insan haklarının korunması, toplumla diyalog ve referandum. Burada Sayın Önder‟ in konuĢmalarını dinledikten sonra görüyorum ki aslında çok pratik bir yaklaĢım uygulanıyor ve aynı Ģeyi dün sivil toplum temsilcilerinden de duyduk, dinledik. Demokratik eksikliklerin iĢaret edilmesi… Çünkü biz bunu komisyonun ilerleme raporunda da görüyoruz Türkiye‟ yle ilgili olarak. Demokratik eksikliklerin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz ve önümüzdeki yolun çok zor bir yol olduğunun da bilincindeyiz ancak geniĢ bir mutabakata ihtiyaç var. Kadın örgütleri, gençlik örgütleri, STK‟ lar, sivil toplumun kendisi, acaba bu anayasa hazırlık çalıĢmalarına davet edildiler mi? ġöyle bir Ģey okuduk: 25 bin soru e-mail ile Ġnternet üzerinden gönderilmiĢti, ancak bu gönderilen mesajlara en ufak bir cevap verilmemiĢti. Eğer sivil toplum bu sürece katılmazsa nasıl olur da bir genel diyalog kurulmuĢ olur? TeĢekkür ederim. ġimdi söz sırası Aykan Erdemir‟ de. Buyurun Aykan Bey. AYKAN ERDEMĠR (Bursa) – Çok teĢekkür ederim. Ben bir soru sorarak baĢlamak istiyorum. Türkiye‟ nin AB‟ ye katılım müzakereleri Türkiye‟ deki anayasa süreciyle nasıl örtüĢüyor? Bazı konuĢmacılar Türkiye‟ deki anayasa sürecinin daha fazla erk odaklanmasına, karĢılıklı denetim ve kontrol sisteminin 41 zayıflamasına ve hukukun üstünlüğünün zayıflamasına yol açabileceğini söylüyor. Eğer Türkiye‟ deki iç politik dinamikl eri Türkiye‟ yi otoriterliğe götürebilecek kadar kuvvetliyse ya da çoğulculuğun egemenliğine gidecekse o zaman, Avrupa‟ nın bu konuda Türkiye‟ ye vereceği ya da vermeyeceği destek çok kritik olacaktır. Eğer Avrupa Birliği, hakları, özgürlükleri ve katılımcı, çoğulcu bir demokrasiyi desteklemek istiyorsa o zaman Türkiye‟ deki duruma çok büyük bir dikkatle, temkinle yaklaĢmalı çünkü anayasa sürecinin iyi gitmemesi ve otoriter bir sisteme dönüĢmesi sadece bir tek aday ülkeyi etkileyecek bir durum olmaktan çıkacaktır. Otoriter ya da çoğulcu egemen ya da tam tersine, katılımcı ve çoğulcu olması Türkiye‟ nin hem Kuzey Afrika hem Orta Doğu hem de ötesi için bir model olacaktır. Dolayısıyla, Avrupa Birliğinin refahı ve geleceği için olduğu kadar bölgenin istikrarı açısından da Türkiye‟ nin alacağı model çok belirleyici olacaktır. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Madam Keller… FRANZISKA KELLER - Hepinize sunumlarınızdan dolayı çok teĢekkür ederim, çok çok ilginçti söyledikleriniz. Bu yeni anayasanın hazırlanması ve bu anayasa reformu kaçırılmaması gereken bir fırsattır ve bunun için de barıĢçıl bir Ģekilde problemlerin çözümlenmesi, özellikle de Kürt sorununun çözümlenmesi mümkün olacaktır. Bunun yanı sıra, diğer konular, mesela, kadına karĢı Ģiddet gibi bir konu da halledilebilecektir. Tabii, bu anayasada direkt olarak ele alınmayacak ama hükümler buna götürecektir. ġimdi, sorularım Ģöyle: UzlaĢma Komitesinde bütün bu anayasa hazırlıkları çerçevesinde çevre koruması konusunu da dikkate alıyor musunuz? Anayasaya bu konuda bir madde eklenecek mi, yoksa eklenmesinin gereksiz olduğunu mu düĢünüyorsunuz? Bir de halktan web sitesine epey görüĢler geldiğini söylediniz ve “ Halktan gelen bu görüĢlerle baĢ edilmesi kolay değil.” denildi. Acaba bunlarla nasıl baĢ edeceksiniz? Bu görüĢleri nasıl dikkate alacaksınız? Bu konuda nasıl bir sistem geliĢtiriyorsunuz? Bir de Venedik Komisyonunun önerileri var, bunlar yeni Ģeyler değil tabii ki, bir süredir tartıĢma konusu olan önerilerdi bunlar. Sizler Türkiye‟ de de bu konuyu tartıĢıyorsunuz insanlarla. Peki, sizin farklı partileriniz Venedik Komisyonunun görüĢ ve tavsiyelerini nasıl değerlendiriyor? TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - Çok teĢekkürler Bayan Keller. Sözü Sayın Duff‟ a bırakıyorum. ANDREW DUFF – Öncelikle Ģunu söylemeliyim: Hâlâ anlamadığım bir Ģey var; acaba, siyasi partiler bu çalıĢmayı, sadece ve sadece 1981 Anayasası‟ nı değiĢtirmek Ģeklinde mi görüyorlar, yoksa hepiniz, onun yerine yepyeni bir anayasa yapmayı mı hedefliyorsunuz ve bunda baĢarılı olacağınızı düĢünüyor musunuz? Bu sorunun herkes tarafından, özellikle de AK PARTĠ temsilcisi tarafından cevaplandırılmasını rica ediyorum. Tabii, bugün öğleden sonraki tartıĢmalar ve basından okuduklarımızı dikkatle izlememiz gerekiyor. Evet, yeterli bir ilerleme kaydediliyor ama bence bir mutabakata varmayı baĢaracağınızı sanmıyorum eğer sadece önünüzdeki prosedüre sadık kalarak çalıĢırsanız. Bu, her bir dört siyasi parti için aynen geçerli çünkü burada değiĢtirilmesi gereken her bir siyasi partiyle ilgili hususlar var. Siz uzlaĢıyla konsensüse vararak karara varacağız diyorsunuz, ortak bir mutabakat sağlanacağını söylüyorsunuz, yapıcı çekincelere, çekimser oylara izin vereceğinizi söylüyorsunuz ve bir uzlaĢı, bir arbitraj neticesi doğuracağını söylüyorsunuz. Tabii bütün bunlar hayati önem taĢıyan konular, ben de bu konuda deneyimli bir kiĢi olarak bunları söyleyebilirim ama çok gizli olarak çalıĢılıyor. Yani, aslında kamuoyuna da bunları açsanız size yardımcı olurlar bence, daha esnek ve yapıcı olabilir süreç diye düĢünüyorum. Tabii, Ģunu da öğrenmek isteriz: Ne gibi bir plan ve programa göre çalıĢıyorsunuz? BaĢbakan Erdoğan kendisi bile ilerleme kaydedilmemiĢ olmasından çalıĢmalarınızda rahatsız. Bu ciddi bir çalıĢma sizin yaptığınız. Bir seçim plan ve programına oturtulması beklenemez. Yani, sadece ve sadece mesela Türkiye Cumhuriyeti‟ nin bir Ģekilde baĢkanı olmak arzusunu güden tek bir kiĢinin programına uygun bir anayasa yapmak değildir burada sonuç. Bu olduğu takdirde varacağınız sonuç istikrarsız olur ve sürekli de olmaz. Netice itibarıyla, burada hepimiz Türkiye‟ nin Avrupa yolu üzerinde düĢünüyoruz. Acaba bu anayasa taslağında, zımnen veya açık bir ifadeyle Türkiye‟ nin ulusal egemenliğini, gerektiği takdirde, Avrupa Birliği çerçevesi ile paylaĢma konusunda bir madde yer alacak mı? Ama, siz, Türkiye‟ nin egemenliği dokunulmaz ve kutsal bir ögedir diyorsanız, önünüze bir yeni engel de çıkacak. Yani, siz, Avrupa Birliği yolunda ilerlemeye çalıĢırken bu bir engel olacak. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - TeĢekkür ederim Mr. Duff. Söz sırası AyĢe DanıĢoğlu‟ nda. 42 AYġE ESER DANIġOĞLU (Ġstanbul) – TeĢekkür ederim. Soracağım pek çok soru soruldu, onun için tek bir noktaya değinmek istiyorum. Sayın Türmen‟ in iĢaret ettiği noktalar, hâlen pek çok hak ihlali olan ülkemizde kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı açısından hepimizde birtakım endiĢeler uyandırmalıdır diye düĢünüyorum. Bütün partiler demokrasiyi istiyor, bu sebeple bu anayasa yapılıyor ama herkesin demokrasisi kendine göre. ġimdi, BaĢbakan bu baĢkanlık sistemi talebinden vazgeçmediği sürece bir uzlaĢma olmayacakmıĢ gibi görülüyor. Bu durumda ortaya çıkacak olan anayasanın demokratik olduğunu kabul edebilir miyiz diye sormak istiyorum? TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE-AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN - TeĢekkür ederim AyĢe Hanım. ġimdi son söz, Sayın Yıldırım Ramazanoğlu‟ nda; buyurun. YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (KahramanmaraĢ) – Sayın BaĢkanım teĢekkür ediyorum. Öncelikle, ilk konuĢmayı yapan değerli meslektaĢım Sayın Sırrı Süreyya Önder Beyin ifade etmiĢ olduğu ve geçmiĢte yaĢamıĢ olduğu hususların Ģu andaki Parlamentomuza ve Ģu andaki mevcut siyasi sisteme yönelik bir eleĢtiri olarak algılanmamasını diliyorum. Kendisi de bunu amaçlamamıĢtı zaten. Bu, tamamen darbe Anayasası‟ nın hepimize dayattığı bir tortu olarak görülmeli ve el birliğiyle bu Anayasa‟ nın değiĢtirilmesi hususundaki motivasyonumuzu yükseltmelidir. Biz, Sırrı Süreyya Önder Bey‟ den bir adım daha ileri gittik, kendi Anayasa‟ mızı çok ciddi bir dürüstlükle ve samimiyetle mercek altına aldık. Yani, tam bir teknik metin analizi yaptık, bir mantık analizi yaptık ve kendi Anayasa‟ mızdaki temel mantık hatalarını, Türkçe dil bilgisi, imla kuralları hatalarına varıncaya kadar belirledik ve bunları da bir kaynak araĢtırma çalıĢması olarak kendisinin parlamenter tecrübesine ve hukukçu kimliğine çok büyük saygı duyduğumuz Sayın Adalet Komisyonu BaĢkanımız Ahmet Ġyimaya Beyefendi‟ ye de takdim ettik. Buradan Ģuraya gelmek istiyorum: Biz bu çalıĢmayı yaparken, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hiçbirinde kendi anayasaları üzerinde böyle bir teknik metin analizi ve mantık analizi yapılmadığını gördük. Yani, kendi anayasaları üzerinde bir öz eleĢtiri yapılmadığını gördük teknik manada fakat Ģimdi ondan vazgeçtik. Benim Ģöyle bir talebim var Avrupa Birliği Parlamentosundan ve değerli katılımcılardan: Eğer mümkünse Avrupa Birliği üyesi ülkelerin anayasalarıyla ilgili, bu ülkeler Avrupa Birliği tam üyesi olduktan sonra kendi anayasalarında ne gibi değiĢiklikler yapmıĢlar, ne gibi değiĢiklikleri yapmaya niyet etmiĢler, teĢebbüs etmiĢler ama gerçekleĢtirememiĢler? Yapabildikleri ve yapamadıkları değiĢiklikleri bir bilimsel çalıĢma çerçevesinde Avrupa Birliğinin, Avrupa Birliği Parlamentosunun hukuk servisi veya hukuk birimleri böyle bir bilimsel çalıĢmaya fırsat verebilirlerse bu da bizim için önemli bir kaynak çalıĢma olacak, özellikle de yeni anayasamızı yapacağımız Ģu süreçte bize de en azından benzer örnekleri emsal olarak görmemiz bakımından fayda sağlayacaktır. TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE-AVRUPA BĠRLĠĞĠ KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HÉLÈNE FLAUTRE – Peki, tamam. Son derece ateĢli, doğru, haklı, konuya iliĢkin sorular dinledik. ġimdi ters sıradan baĢlayalım. Önce, Sayın Ġyimaya‟ yla baĢlayalım ve Sayın Önder‟ le bitirelim ve siz Sayın Buquicchio, son sözü alacaksınız. Hepiniz aslında yerel ve bölgesel yönetimlerden, yerinden yönetimden bahsetmediniz, neredeyse hiç bahsetmediniz. Bu konudaki burada bulunan kiĢilerin görüĢlerini de öğrenmek isterim çünkü bu önemli bir konu, Özellikle de demokrasinin derinleĢmesi açısından Türkiye‟ de çok önemli. Sizinle baĢlıyoruz Sayın Ġyimaya, buyurun. AHMET ĠYĠMAYA (Ankara) – TeĢekkür ediyorum Sayın BaĢkan. Gürcistan BaĢbakanı Türkiye‟ de, saat 18.30‟ da orada olmam zorunluydu, bu fırsata teĢekkür ediyorum. Değerli arkadaĢlar, değerli delegasyon; bir defa, Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı yapılanmasıyla ilgili önerisi, projesi henüz tartıĢılmadı komisyonda. Komisyon, bütün partilerin önerilerini tartıĢıyor, ortaklaĢmaya çalıĢıyor ve temel hak ve hedefler ve yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı ilkeleri çerçevesinde bir ortak metin oluĢturmaya çalıĢıyor. 1) Bizim önerideki yargı, Anayasa Mahkemesi olsun, Yargıtay olsun, bir regülasyon kurumu olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu olsun, seçen organların izlemesi gerektiği seçim yöntemi konusunda tartıĢmaya açığız. Ben de kiĢisel olarak çoğulcu bi r yöntemin benimsenmesi gerektiğini düĢünüyorum. Komisyonumuz muhtemelen onu değerlendirecektir. 43 2) Değerli arkadaĢlar, yüksek mahkemeler veya regülasyon kurumları, bilhassa Venedik Komisyonu BaĢkanımla paylaĢmak istiyorum, sadece hukuk organları değil, içtihat oluĢturuyor, hukuk kuruyor ve farklılığı kararlara yansıtmak zorundasınız. Temel hak ve özgürlükler konusunda felsefi birikimi olmayan, sosyolojik birikimi olmayan, meslek dıĢı hâkimleri oraya aktarmayan sistemlerin -Kara Avrupa‟ sında bu problem var- bir paradoksla karĢı karĢıya olduğunu düĢünüyoruz ve bunu da tartıĢmadık zaten. Yani, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı, yargı yapılanmasıyla ilgili modelimizin gerçekten fırtına koparacağını düĢündük ama onu tartıĢmadık, bir. Yani, onu tartıĢırız, tartıĢmaya açığız, hatta farklı modellerimiz var. Her seçmenin, her seçenin tek oy kullanması müthiĢ bir nispi temsili sağlayabiliyor, bu çok önemli. SeçiĢim diyorum, Türkçede ilk defa ben kullandım, kademeli seçim. Birisine bir seçim yetkisi veriyorsanız, kimleri seçmelisiniz sorusuna da baĢka organ karar verebilmeli. Onlar içerisinde… SeçiĢim diyorum onun için ben. Bunlar tartıĢılabilir, tartıĢılmalı. Sonra, Anayasa Mahkemesini ben teorik olarak bir yargı organı değil, negatif siyaset kurumu olarak görüyorum. Yasama organına diyor ki: “ Sen böyle yasama yapamazsın, yasa koyamazsın.” Onun için orada, dediğim gibi, çoğulculuğu yansıtan negatif siyasal yöntemlerden hareket edilmesi daha faydalı; bir. Ġki: Benim gerçekten sevgili hocam, değerli hocam Oya‟ nın gündeme, dile getirdiği ve yanlıĢ anlaĢılan kurucu referandum meselesi var. Bilhassa yine Venedik Komisyonu BaĢkanımla paylaĢmak isterim. ArkadaĢlarımız hatırlayacaklar, UzlaĢma Komisyonu hangi usul içerisinde bu projeyi üretmelidir? Biz, bu projenin üretilmesine kadarki hukuku tanzim ettik ve ondan sonra, söz gelimi, uzlaĢma temelinde bir norm projesi ortaya çıkarsa hangi hukuka tabidir sorusuna özellikle cevap vermedik. Niye? Erken tartıĢmıĢ olurduk. Eğer proje ürerse ondan sonraki tabi olacağı hukuku düĢünecektik. Bir: Türkiye ilk defa sivil kurucu iktidar yetkisi kullanıyor. ġu ana kadarki Parlamentonun anayasa yapma yetkisi, mevcut Anayasaları değiĢtirme yoluyla kullanılmıĢtı, Ģimdi yepyeni bir anayasa yapıyorsunuz. Birinci ilkeniz eĢit temsil, ikinci ilkeniz mutabakat. Siz, o mutabakat metnini kurulu hukuk düzenine göre nasıl oylatabilirsiniz? O, 3‟ le, 5‟ le kabul edilmelidir; gizli oyla kabul edilmelidir, komisyonda oylanmalıdır dediğin zaman nitelikli temsile boğdurmuĢ olursunuz, delinir o. Onun için, biz, hatta daha, daha ileri bir norm koyduk. Bir maddemiz var, ona bilhassa ben değindim; uzlaĢma ilkesi supra pozitif bir ilkedir, anayasa üstü bir ilkedir. Büyük komisyon, yüksek komisyon bir proje üretirse tabi olacağı hukuku kendi üretebilir. Burada iĢte kurucu referandum formülüm bunadır. Yani, Genel Kurul, Anayasa‟ nın 175‟inci maddesini uygulayarak mı bunu sonuçlandıracaktır? Mümkün değildir, çünkü, o, kurulu iktidar yetkisi. ġu anda Parlamento asli kurucu iktidar yetkisini kullanıyor ve asli kurucu iktidar yetkisini kullanan ilk komisyon bir proje üretir tabi olacağı hukuk noktasında, o anlamda benim dile getirdiğim bir modellemedir, onun dıĢında yüzlerce modeller var. Sevgili Hocam, bu da Ģu vesileyle geldi; benim böyle bir problemim de yoktu. Bakın, Türkiye 1876 Anayasa‟ sını yaĢadı, 1921, 1924, 1960, 1982 ve o dönemlerin hiçbir anayasa mimarı, anayasanın background‟unu yazmadı. Anayasa tarihçiliğimiz bakımından, anayasa antropolojimiz bakımından büyük bir açıktı bu. Oturdum, sorumlu ve geleceğe karĢı entelektüel mesuliyet hissi içinde olan bir parlamenter sıfatıyla Anayasa UzlaĢma Komisyonunu ve hazırlık sürecinin background‟unu yazdım. Hasan Celal Güzel‟ in dergisinde yayımlandı, 30 sayfadır. Bununla ilgili bölüm de sadece bir paragraftır. KeĢke bu kurucu referandumla ilgili bir tartıĢmanın böyle alevleneceğini bilsem, belki de yeni bir makale yazabilirim. Bu, UzlaĢma Komisyonunun temel görevi tabii. Savunulur veya savunulmaz, zaten bu bireyseldir bir de Hocam, bana sordunuz, bu bireysel. Benim böyle bir huyum var, ekstrem bazı çözümleri geliĢtirebilirim. Ben, Türkiye‟ nin de her zaman emsal aramak değil, kendisinin emsal olması durumunda olan bir ülke olması gerektiğini, müktesebatının da bunun için yeterli olduğunu düĢünüyorum. Yine, bilhassa Duff ve AyĢe Hanım ifade ettiler, bilhassa Duff; egemenlik paylaĢımı konusunda, yani egemenliğin ulusal üstü kuruluĢlara delegasyonu konusunda Türk anayasa hukukunda ve Türk Anayasa‟ sında bir sorun yok. Anayasa‟ mızın 90‟ ıncı maddesi zaten bunu düzenlemiĢ “ Pacta sunt servanda” ahde vefa, sözde ama onun dıĢında, tabii, temel hak ve hürriyetlerle ilgili bölümde ben bulunmadım, daha çok contraction kurumlar ve yapılar bölümünde bulundum, herhâlde Rıza Hocam bunu daha net Ģekilde ifade edebilir. Ha pardon, 6‟ ncı maddeyi daha tartıĢmadık. 6‟ ncı maddeyle ilgilidir, onunla ilgili özel bir hüküm de koyabileceğimizi düĢünüyorum. Değerli arkadaĢlar, bireysel olarak Ahmet Ġyimaya, parti olarak Adalet ve Kalkınma Partisi, uzlaĢma temelinde oluĢturulmamıĢ bir projenin kurucu veya baĢka bir referandumla anayasaya dönüĢtürülmesinin risklerini düĢünüyoruz, biliyoruz ve 44 düĢük yoğunluklu meĢruiyet arızasıyla sakat bir anayasanın yapılmaması gerektiği noktasında buradaki bütün delegasyonla, bütün düĢüncelerini ortaya koyan arkadaĢlarla hemfikiriz. Problemlerimiz var tabii, ben o makalede de yazdım. Yani, bakın, bugün gerçekten Odalar ve Borsalar Birliği BaĢkanlığı veya TOBB Üniversitesi veya TEPAV, anayasa yapımında deneyimi olan bir bilim adamını çağırdı, benim de görüĢüm o. 2001 yılının baĢarısı odur, 2001 yılında UzlaĢma Komisyonu olarak 56 maddede uzlaĢtık ve yasak koyduk, bilgi verme yasağı koyduk. Partilerimiz bizi seçti, oturduk çalıĢtık, grup baĢkan vekillerimize dahi haber vermedik. Burada belki komisyonlar bağımsız olarak çalıĢmalıydı, partiler ondan sonra devreye girmeliydi, o model daha sağlıklı olabilirdi. Bu modele yine dönebiliriz, ben bugün Meclis BaĢkanıyla da konuĢtum bunu. Buna dönebiliriz, çünkü biz aramızda uzlaĢmayı ortaya… Ben, partilerin dıĢında UzlaĢma Komisyonunun tarihsel sorumluluğunun olduğunu düĢünüyorum. Bu, tarihin bize verdiği randevuyu ıskalamamız hâlinde birinci sorumluluğun, Birinci Dünya SavaĢı‟ ndaki Türk ordusunun değil, 3 paĢasının sorumluluğu gibi UzlaĢma Komisyonunun değerli üyelerinde olduğunu düĢünüyorum ve partilerden kopuk olarak ben baĢarılı geçeceğini düĢünüyorum ama Ģu iki ay içerisinde mutlaka yöntem değiĢikliğine gitmemiz gerektiğini düĢünüyorum. Saygılar sunuyorum efendim, çok sağ olun. TÜRKĠYE-AVRUPA BĠRLĠĞĠ KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HÉLÈNE FLAUTRE – Evet, Ģimdi Sayın Türmen‟ e sözü vermek istiyorum efendim. ġöyle bir Ģey paylaĢacağım sizinle: Laiklik konusunda Fransızlar ve Türklerin anladıkları aynı Ģey zannediliyorken bir görüyoruz ki, bunlar aynı anlam çıkarmıyorlar. Laiklik ve laisite konusunda somut olarak bunun neye tekabül ettiğini söylemek lazım. Devlet iĢleriyle din iĢlerinin birbirinden ayrılması, din çeĢitliliği ve özgürlüğünün kabul edilmesi, herkese bu özgürlüğün savunulması. Çünkü, laiklik demek, laisite demek, bu salonda biliyor insanlar ne olduğunu ama bunun belirlenmesi gerekiyor. Evet, söz sizde efendim. RIZA TÜRMEN (Ġzmir) – TeĢekkürler Sayın BaĢkan. Birkaç soruya cevap vermeye çalıĢayım. AHMET ĠYĠMAYA (Ankara) – Değerli arkadaĢlar, Türkiye‟ nin benimsediği evrimle gelinen laiklik demokratik laikliktir, Fransız eğitim yasasının 2‟ nci maddesinde tarif edilen laikliktir. Ġki: Komisyonumuz, yerel yönetimlerle ilgili demokratik desantralizasyonu da içeren, Fransa‟ nın 1973 yılında benimsediği reformlardan da yararlanan bir yaklaĢımla o bölümü aĢağı yukarı benimsemiĢtir. RIZA TÜRMEN (Ġzmir) – Birçok sorudaki ortak nokta, time limit, zaman faktörü. Ne zaman, süresi nedir bu çalıĢmanın? Bu çalıĢmanın böyle bir nihai süresi yoktu, böyle bir süre saptamadık biz. Bir yazılı mutabakatta aralık sonu deniliyordu fakat bu bir temenni niteliğindeydi. Bir deadline, bir time limit, bir nihai zaman Ģeklinde değildi. Fakat, Sayın BaĢbakan Ģimdi bir süre biçti, dedi ki: “ Mart sonuna kadar bitirdiniz, bitirdiniz. Eğer bitiremezseniz Mart sonuna kadar, bu iĢ bitmiĢtir. Ben alıyorum bu anayasa yapımı meselesini Parlamentoya götürüyorum. Parlamentoda da gerekli çoğunluğu bulursam bunu referanduma sunuyorum.” ġimdi, bir kere, eğer bir time, bir zaman faktörü konulacaksa bunu komisyonun kendisinin koyması, kendisinin tayin etmesi lazım. Yani, dıĢarıdan bir partinin ya da baĢka bir partinin bu zaman faktörünü tayin etmeye hakkı yoktur. Komisyon kendi usullerinin hâkimidir ama tabii ki her partinin kalkıp gitme imkânı vardır. “ Ben bu oyunu oynamıyorum artık, onun için ben gidiyorum.” deme imkânı vardır elbette. Yalnız, o zaman tabii, Ģunu hesaplamak gerekir: Biz dört parti, halka, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapmak taahhüdünü verdik. Bizim taahhüdümüz budur. Bu anayasa için bir zaman taahhüdünde bulunmadık, zamanı bu taahhüdün önüne geçirmek çok yanlıĢ bir yaklaĢımdır ve halk da bizim taahhüdümüze inandı ve buna katıldı. Yani, bu anayasanın arkasında dostlar büyük bir emek var. Yani, 60 bin görüĢ bildirildi, Türkiye‟ nin her tarafında bölgesel toplantılar yaptık her hafta sonu, aylarca. Bu UzlaĢma Komisyonuna bütün sivil toplumlar geldiler, temsilciler görüĢlerini bildirdiler, üniversiteler, barolar kendi anayasalarını yaptılar bize katkı olsun diye. Yani, böyle büyük bir emek var. ġimdi bu emeği hiç görmezlikten gelip “ Efendim, ben artık bu oyunu oynamıyorum, ben gidiyorum.” demek, halka karĢı bizim yapmıĢ olduğumuz taahhüde sadakat, uygun bir davranıĢ biçimi değildir. Bir de tabii Ģu var: Yani, bir taraftan baĢkanlık önerisi getireceksiniz ve öylelikle müzakereleri devamını imkânsız bir hâle, bir uzlaĢıya imkânsız hâle getireceksiniz, ondan sonra da diyeceksiniz ki: “ Efendim, uzlaĢı sağlanamazsa martın sonuna kadar, ben gidiyorum.” Yani, bir uzlaĢı sağlanmasını istiyorsanız, o zaman bu baĢkanlık önerisini yoldan çekerseniz uzlaĢının önü açılmıĢ olacaktır elbette. Bunu yapmayıp, hem uzlaĢının önünü tıkayıp hem ondan sonra “ UzlaĢı olmazsa ben bu oyunu oynamam.” demek, tabii, bir niyet gösterisidir. Yani, o zaman sormaz mı o kadar sivil toplum kuruluĢu, bu iĢe katılan halk sormaz mı: “ Peki, sizin niyetiniz bir baĢkanlık 45 getirmekse Türkiye‟ ye, anayasa yapmak değil de, demokratik özgürlükçü bir anayasa yapmak değil de baĢkanlık getirmekse o zaman bizi niçin bu kadar çok oyaladınız, niçin bizi aldattınız?” demez mi bu halk? Yani, bizim taahhüdümüze, halka yaptığımız taahhüde uygun davranmamız gerekir diye düĢünüyorum. Yargı bakımından geriye gitmek nasıl oluyor? Yargı bakımından geriye niye gidiliyor? ġundan gidiliyor: Bir kere baktığınız zaman yüksek yargının kompozisyonu nasıl olacak? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, tabii ki yargı bağımsızlığının anahtarıdır. Bunu baĢka Ģeylerde de gördük. ġimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisinde, 22 üye olacak. Adalet Bakanı baĢkan olacak, MüsteĢarı Adalet Bakanlığının otomatik üye olacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi 7 üye seçecek salt çoğunlukla, baĢkan 7 üye seçecek. Ondan sonra hâkim ve savcılar da 6 üye seçecek. Yani, baĢkan 7 üye seçecek, Adalet Bakanı ve MüsteĢarı da olacak, etti 9. Zaten efendim 7 üye de bu salt çoğunlukla seçilecek, yani HSYK olduğu gibi baĢkana bağlı bir Ģey olacak. Tabii bir baĢka Ģey: Adalet Bakanı Ģimdi de HSYK‟ nın baĢkanı, biz eleĢtiriyoruz bunu. ġimdi de Adalet Bakanı HSYK‟ nın baĢkanı ama yeni verilen öneriyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisiyle Adalet Bakanının yetkileri artırılıyor. Zaten eleĢtiriyoruz baĢkan olmasını, Ģimdi bu yetkiler büsbütün artırılıyor. Nasıl artırılıyor? Mesela, bir mahkemenin ya da bir yargıcın kadrosunun iptal edilmesi ya da mahkemenin yargı çevresinin değiĢtirilmesi Adalet Bakanının kararıyla olacak. ġimdiye kadar bu yetki yoktu, bu yeni bir yetki. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Adalet Bakanı yargıçları atama yetkisine sahip olacak, bu da yeni bir yetki. Bunlar tabii, yargıyı büsbütün bağımsızlıktan uzaklaĢtıracak. Anayasa Mahkemesine gelince: Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluĢacak. BaĢkan 8 üyeyi atayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi 9 üyeyi atayacak. Ama baĢkanın bir de Anayasa Mahkemesine iptal davası açma yetkisi var, bu da tabii çok garip çünkü baĢkan aynı zamanda bir parti baĢkanı. Yani sadece tarafsız bir devlet baĢkanı değil. Ben sadece bunları söyleyeyim. TÜRKĠYE-AVRUPA BĠRLĠĞĠ KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HÉLÈNE FLAUTRE – Çok teĢekkür ediyorum Sayın Türmen açıklamalarınız için. Kulaklığınızı takar mısınız Sayın Türmen. TeĢekkürler. Belki zaten Fransızca anlıyorsunuzdur, bilemedim. Bazen çok sabırsız davranabiliyorum, CHP‟ ye karĢı böyle davrandığım oldu ama Ģimdi her Ģeyin geriye gittiğini söylüyoruz. Siz ise yargı sisteminde geliĢmeler olduğunu da söylüyorsunuz. Sayın Buquicchio‟nun bu Ģeyleri söylemesi, tabii bizim için çok önemli, çünkü kendisi anayasa reformunu desteklemiĢti, Ģimdi “ Geriye gidiyor.” demesi bize hiç normal gelmiyor ama siz, yargı reformuna hiçbir zaman tam destek vermemiĢtiniz, bugün de “ Geriye gidiyor.” diyorsunuz. Hakikaten demek ki geriye gidiyor. Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Konya) – TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Zamanın dar olduğunu biliyorum, sorular içerisinde ortak olan noktalara özetleyerek cevap vermeye çalıĢacağım. Birincisi: Zaman konusunda Anayasa UzlaĢma Komisyonuna bir baskı vardır, bu baskı artık aleni hâle gelmiĢtir. Bunu ben komisyonda da söylemiĢtim. Her Ģeyin bir tabiatı vardır, o tabiata uygun bir geliĢim vardır. Bir çocuk ana rahmine düĢtüğünde dokuz ay on gün gibi bir doğal büyüme sürecini geçirmesi gerekir. Dolayısıyla 9 kiĢiyi bir araya getirseniz bir ayda 1 çocuk yaptıramazsınız. Bunun için sosyal mutabakatı temin için zamanı iyi değerlendirmek lazım, ayrı ama onun oluĢması için tabii süreci de beklemek gerekir. Ġkincisi: BaĢkanlık sistemi üzerine hiç kimsenin ifade etmediği bir gerekçeyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ifade ediyoruz. Külliyen bu sistemin diktatörlüğe gideceğini ifade ediyoruz ayrı konu ama Adalet ve Kalkınma Partisi bunu öne süren parti olarak, kurulduğu tarihte kuruluĢ bildirgesinde, parlamenter sistemi esas alacağım diye halka müracaat etmiĢtir. Ondan sonra gelen bütün seçimlerde parlamenter sistemi savunacağım diye vatandaĢtan oy almıĢtır. 2011 seçiminden sonra aniden bir değiĢiklik yapmıĢ ve baĢkanlık sistemini seçim döneminde telaffuz dahi etmeyen bir parti olarak Ģimdi baĢkanlık sistemini önermiĢtir. Bu, Ģu açıdan çok önemlidir: Anayasa yaparken demokratik meĢruiyeti olmayan bir durumla karĢı karĢıyayız. Demokratik meĢruiyeti olmayan, halkın talebi olmayan, bu yönde oluĢmuĢ bir talep ile iktidara gelmemiĢ bir parti olarak talebin tersine bir hüküm ifade eden… Üçüncü ifade edeceğim husus ilk önce ĢaĢıracağınız bir öneridir, bizim Anayasa Komisyonuna sunduğumuz öneri. Biraz sabır rica ediyorum. Bu öneriyi dinlerken benim yirmi beĢ yıllık bir hâkim olduğumu, Adalet Bakanlığında Personel Genel Müdürlüğü, HSYK Genel Sekreterliği, Hukuk ĠĢleri Genel Müdürlüğünü yapmıĢ olduğumu da dikkate alarak değerlendirin yani Türk yargısını bilen 46 bir kiĢiyim. ġimdi, bizde yargı… Çok basit cümlelerle örneklerini anlatacağım. Bir zamanlar 1960 ihtilali olmuĢ, yargı sanıklara demiĢtir ki: “ Sizi buraya getiren güç böyle istiyor.” Ġkinci bir ihtilal olmuĢ, “ Bir solculardan astık bir de sağcılardan asalım.” gerekçesi mahkemelere talimat olarak algılanabilecek Ģekilde gitmiĢ ve maalesef yargıdan da çok ağır sonuçlar çıkmıĢtır. Bu, ülkemizin hâkim ve savcılarını yabancıya Ģikâyet anlamında değil. Yabancı ülkelerin de buna benzer çok sorunu vardır. Bir Ġngiltere‟ nin Birmingham Six davası vardır, bir Fransa‟ nın Kanarya Adaları‟ ndaki Covert Operation‟ u vardır, vesaire. ġimdi, burada konuĢacağımız konu 2010 referandumundan önceki HSYK, sonraki HSYK. Önceki HSYK ideolojik karar veriyordu, doğruydu; kast sistemi vardı, doğruydu; Yargıtay seçiyor, Yargıtaya seçilenler de HSYK‟ yı seçiyordu, doğru ama 2010‟ dan sonra bundan farklı bir Ģey olmadı ki; o da kendi yandaĢını seçti ve yargı daha önce siyasallaĢmıĢtı, ideolojik karar veriyordu, Ģimdi daha fazla veriyor. Bunun iki temel sebebi var. Bir: Seçilen güç, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye‟ de de seçen iradenin kontrolü dıĢına çıkamıyor. CumhurbaĢkanı seçiyorsa o iradenin dıĢına çıkamıyor, Meclis seçiyorsa o iradenin dıĢına çıkamıyor. Seçen güç yargı organında ise bu yaĢayan bir organizma gibi. Yargı organında ortaya çıkmıĢ gruplar geleceği de düĢünüyor, bir defa seçimle yetinmiyor; gelecek seçimdeki daire baĢkanlığını, ondan sonraki HSYK‟ yı, ondan sonraki YSK‟ yı, onları düĢünerek birbirleri içerisine giriyorlar, kenetleniyorlar ve birey olarak bu grubun içinde bulunan seçilen yüksek hâkim onun iradesi dıĢına çıkamıyor. O zaman, ortaya çıkan sorunu çözmek için tek bir yol var: Atayan güç ile yargıç arasındaki iliĢkiyi kopartmak, seçen güç ile seçilen hâkim arasındaki iliĢkiyi kopartmak. Bunun yolu da kura sistemidir. Bunu biz ilk defa öneriyoruz. Bizim hukukumuzda kura sistemi de vardır. Bu da belirli ehliyet ve liyakate ulaĢtığı, önemli yargı makamlarına gelmiĢ kiĢileri atayacak kiĢinin kapısında bekletmek yerine, seçecek makamın kapısında bekletmek yerine tarafsız, onurlu bir Ģekilde bağımsız, vicdanı ile karar verebilecek bir imkânı ona sağlamak lazım. O da Ģansına çıkmıĢsa gidecek orada tam bağımsız ve tam olarak tarafsız bir Ģekilde yargının gereğini yerine getirebilecektir diye düĢünüyorum. TeĢekkür ediyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – Çok teĢekkürler Sayın Bal. Ve Ģimdi, UzlaĢma Komisyonu üyeleri arasındaki Sayın Önder‟ e en son sözü veriyorum. Buyurun, söz sizin efendim. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – TeĢekkür ederim. ġimdi, hem siz hem soruyu soran değerli misafirler yerel yönetimler konusunda, yerellik konusunda her bir parti temsilcisinin mutlaka cevaplandırılması notuyla sorular yönelttiler ve dikkatinizi çekmiĢ olmalı, 3 siyasal parti de bu konuyla ilgili tek bir laf etmedi. Niye? Yerelliğe “ Bu ülkeyi böler.” korkusu ve kaygısıyla bakıyorlar. Bu kadar, gücün merkezî iktidarda biriktirildiği yer yüzünde çok az Ģey vardır. Basit bir kamu arazisinin kiralanmasından nereye hidroelektrik santrali yapılacağına varana değin hepsi merkezî iktidar tarafından ya da iktidarın oluĢturduğu kurullar tarafından kararlaĢtırılır. Bizim parti olarak bu konuda yeni anayasa önerimizin en karakteristik yanı demokratik bir özerk ülke öngörmemizdir bu anlamda. Türkiye‟ yi yaklaĢık 20 ila 25 bölge idarelerine bölmek ve merkezdeki yetkilerin önemli bir bölümünün bu bölgesel parlamentolara, meclislere devredilmesini istiyoruz. Bunu bir söyleyeyim. Sayın AB Raportörü burada, kendisi de buradayken yüzüne karĢı hatta gözlerinin içine bakarak bir sitemimi belirtmek istiyorum. Sayın Raportör, Kürtlerin kalbini kırmıĢtır. Bu ülkede herkes Avrupa Birliğine egemenlik hakkının devredilip edilemeyeceğine dair sorular sorarken bu ülkede Sayın BaĢbakan “ Biz Avrupa Birliğine ne gireceğiz, onlar gelsin bize girsin.” demiĢti, temel yaklaĢım da buydu. Sayın Ġyimaya da “ Kimseyi örnek almak istemiyoruz, herkes bizi örnek alsın, müktesebatımız buna yeter.” diyordu. Bu böyle söylendiği zaman, bu ülkede bir buçuk yıldır hukuk ihlal edilerek bir mahkûma -Sayın Abdullah Öcalan‟ a- Ġmralı‟ da tecrit uygulanırken görüĢmeleri bu anayasa sürecine bağladığımızda herkes dedi ki “ Siz diğer insanlarla görüĢtünüz mü, ne kadar istiĢare ettiniz, gelen görüĢleri ne kadar dinlediniz?” 100‟ün üzerinde üniversiteden cevap aldık. Üniversiteye “ GörüĢ bildirin.” dedi k, 60‟ ın üzerinde üniversiteden cevap geldi. Bunların içerisinde bir tek bir üniversite “ Ana dilde eğitim bu ülkeyi böler, böyle bir kaygımız var.” dedi. Geri kalan bütün üniversiteler ana dilde eğitim hakkının yasaya konulabileceğini ya da mutlaka konulması gerektiğini bildirdiler. Peki, biz sürece nasıl hazırlandık? Sayın Raportörün özellikle dinlemesini istiyorum. Bizim Ġnternet sitemiz, yeni Anayasa Komisyonunun Meclis Ġnternet sitesinde bir linki vardı, bu linke bize gelen görüĢleri yüklüyorduk. Sonra bunu geri kaldırdık. Niye geri kaldırdık? Acaba bu konuda hiçbir bilginiz var mı? Çünkü oraya görüĢ belirten insanlar, bu ülkedeki saçma Mussolini yasalarından bile daha faĢist, daha geri Terörle Mücadele Kanunu‟ ndan dolayı kovuĢturulmaya baĢlandılar. Bu ülkede sivil toplum örgütleri, anayasa platformları reyonlar açtılar yeni anayasa için imzalar toplamak, görüĢler bildirmek için. BaĢta Diyarbakır Valisi olmak üzere ya da ilk 47 önce o olmak üzere bunu yasakladı, “ Terörist faaliyet sayacağız.” dedi ve bundan dolayı insanlar tutuklandılar. Dolayısıyla, biz burada insanların anayasaya dair görüĢünü yayınladığımız zaman onları cezaevi bekliyor olacaktı. Gelelim Parlamentoya. ġimdi, BaĢbakan diyor ki: “ Biz ne Avrupa Birliğine gireceğiz, onlar bize girsinler.” Parlamento siyaset yapma alanı, Hükûmetin bir sekretaryası gibi çalıĢıyor. 136 bin tutuklu ve hükümlü için ayrı bir hukuk, bir hükümlü için ayrı bir hukuk uygulanıyor bir buçuk yıldır. Biz BDP olarak bu yeni anayasa sürecinin selameti için yol temizliği yapılması talebiyle üç ay her toplantıda söyledik. Tutanaklardan eriĢebilirsiniz. Yol temizlemesi nedir? Anayasal bir mâni olmayan demokratikleĢme hamleleri, yasalarda bir tarama ve bunları ayıklama. Bunların hepsine kulak tıkandı ve biz açlık grevine baĢladık. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Sırrı Bey, affedersiniz… SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Hemen bitiriyorum. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – …bu salonu boĢaltmamız gerekiyor da. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Ama diğer temsilciler kadar konuĢmalıyım. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Yok, daha fazla konuĢtunuz. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Biz açlık grevine baĢladık, ben de açlık grevi yapanlardan birisiydim Diyarbakır‟ da. Sayın Raportör, Ģimdi siz çıktınız dediniz ki: “ Demokrasilerde açlık grevi anlaĢılmaz bir tutum.” Ve bu kadar Avrupa Birliğine mesafeli ve “ Onlar bize girsin.” nobranlığında duran bir yapı için de olumlu ifadeler kullandınız. Bununla Kürtlerin kalbini incittiniz çünkü eğer bu demokratikleĢme hamleleri, BDP‟nin bu önerileri dinlenilmiĢ olsaydı… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Sırrı Bey, gerçekten bu salon yemeğe hazırlanacak. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Hemen bitiriyorum Sayın BaĢkan. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Affedersin, gerçekten salon yemeğe hazırlanacak yoksa ben sözünüzü kesmek istemem. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Hemen bitiriyorum. Öyle olsaydı, Habur sürecinden sonra bugüne kadar kaybettiğimiz bu ülkenin evlatları -gerilla ya da polis, asker- bugün yaĢıyor olabilirdi. Bundan dolayı da manevi bir sorumluluk duymanız gerektiğini düĢünüyorum. Son bir cümle: Laiklik bu ülkede… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Lütfen, Sırrı Bey, laikliği baĢka bir Ģeye bırakalım. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Hayır, bir cümle söyleyeyim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – TeĢekkür ediyorum, gerçekten. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Bir cümle… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Gerçekten teĢekkür ediyorum. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – ġimdiye söylemiĢtim BaĢkanım. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Hayır, siz bunun yerine… SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Peki. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Bakın, Sırrı Bey, siz bunun yerine mevcut, baĢlamıĢ olan, yeni ve herkesin ümidi olan bölge insanının ümidi olan süreci anlatsaydınız herhâlde çok daha büyük katkı verirdiniz diye düĢünüyorum bu platforma. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Biz tarihten ders almazsak önümüzdeki süreçleri verimli kullanamayız. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – YerelleĢmede de son on yıldır katedilen mesafeyi herhâlde inkâr etmememiz lazım. Evet, belki yeterli değildir birçok yerde ama bu yerelleĢmeyle ilgi li 48 Hükûmetin yapmıĢ olduğu reformlar, efendim, büyükĢehir belediyelerinden tutun özel idarelerin güçlenmesine kadar… GeçmiĢte bir köyün su hattı dahi Ankara‟ da dizayn ediliyor iken bugün artık her Ģey yerelde oluĢuyor. Dolayısıyla, ben teĢekkür edeyim. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – O zaman AB yerel yönetim Ģartına Ģerhinizi kaldırın, hâlen Ģerhiniz var Avrupa Birliği… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Tabii, söyleyecekleriniz üzerine çok söylenecek söz var ama Ģimdi de sözü Sayın Venedik Komisyonu BaĢkanına veriyorum. Yalnız, maalesef, üzülerek söylüyorum ama bu salonu boĢaltmamız gerekiyor, kısa zamanda toparlarsanız. TeĢekkür ederim. Buyurun. AVRUPA KONSEYĠ VENEDĠK KOMĠSYONU BAġKANI GIANNI BUQUICCHIO – Sayın BaĢkan, çok teĢekkür ediyorum. Çok kısa konuĢacağım Sayın Oomen-Ruijten‟ ın söylediklerine yönelik olarak. Ben, Terörle Mücadele Yasası‟ ndaki değiĢiklikleri olumlu karĢılıyorum, bu gayet iyi ama aynı zamanda yargıyla ilgili iki öneriyi de eleĢtiriyorum. Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesinin yeni Ģekline yönelik. AKP ve CHP‟den gelmiĢ teklifler var. Bence bu iki teklif aslında mevcut sisteme göre geriye dönüĢtür, her ikisi de ve “ Mevcut sistemi bozar.” diyor Sayın Oomen. Elbette, yani HSYK‟ da kastların elemine edilmesi istenmiĢti ama Ģimdi bunu geriye çevirirseniz yine aynı Ģey olacak ve aslında Avrupa Konseyinin de teklifleri var. Sayın Türmen mükemmel bir Avrupa Konseyi temsilcisi olmuĢtur Türkiye‟ nin. Gerçekten, Bakanlar Komitesinde de harika bir temsilci olmuĢtur 2010 yılında. Bu tür bir organın mutlaka ve mutlaka çoğunluk olarak hâkimler tarafından mevcut olması gerektiğini söylemiĢti. AKP‟ nin teklifi yanlıĢ çünkü Sayın Türmen‟ in söylediği üzere 14 üyenin 7‟ sini parlamento, 7‟sini CumhurbaĢkanı seçiyor. Bakan ve müsteĢar da var. Bence en ciddi sorun, özellikle de karar almada istenilen çoğunlukla ilgili Sayın Türmen‟ in dediği gibi. Ben bunları medyada okuyorum maalesef, tam olarak UzlaĢma Komitesinin ne yaptığını bire bir takip etmiyorum. Ancak sorun Ģu: Türkiye‟ de siyasi partiler Venedik Komisyonunu ne kadar dinliyorlar? Pek dinlemiyorlar. 2010‟dan beri konuĢuyorum, üç yıldan beri burada hitap ediyorum. En son ġubat 2012‟ de gelip konuĢmuĢtum ve -iki EĢ BaĢkan eminim hatırlıyorlardır- o konuĢmamda mutlaka bir üçlü toplantı yani UzlaĢma Komitesi, Venedik Komitesi ve KPK olarak toplanmamız gerektiğini önermiĢtim. “ En önemli konuları bu üçlü platformda ele alalım. Tabii ki karar almayalım ama konuĢalım.” demiĢtim ve bu olmadı. Bakın marta girdik. Daha önce de söylediğim üzere, bence gerçekten sonuçlara ihtiyacımız var ve bu anayasa sürecinde hızlı bir sonuca değil iyi bir sonuca ihtiyacımız var. Ne kadar zaman gerekiyorsa o kadar kullanılmalı. Sayın Papadopoulou konuĢmasında buna değindi ve sanıyorum benimle hemfikir olacaktır. UzlaĢma, anlaĢma Ģart; anlaĢma olmadığı sürece bu konuda tartıĢma bitmez. Ama Ģantaj da yapamazsınız. “ BeĢ haftada karar veremezseniz biz de referanduma gideriz.” derseniz bu da iyi bir çözüm yöntemi değil, bunu da görmek lazım. Hiç Ģüphesiz, BaĢbakanın bu konuda, daha sonra Parlamentonun bu UzlaĢma Komitesini kurmuĢ olmalarını çok memnuniyetle karĢılıyoruz. Her ülke bu kadar eĢit temsili olan bir uzlaĢma komitesi kurmamıĢtır. Buradaki UzlaĢma Komitesinde tüm siyasi partilerin tam, eĢit temsili vardır ve bu gerçekten çok iyi bir baĢlangıç. Demek ki iyi bir ilerleme kaydedildi. Bundan sonra yapılması gereken, karĢılıklı inanç ve güvenle devam etmek, Türkiye‟ nin daha iyi bir anayasaya sahip olmasını sağlamaktır. ĠĢte, herkesin belirttiği üzere, -yanımdaki Sayın Beyefendinin- 1982 Anayasası 80 darbesinin bir sonucudur. 1982 yılında çok büyük bir toplum desteğiyle referandumda kabul edilmiĢtir ve 17 kez değiĢtirilmiĢtir. Artık bunu değiĢtirmenin zamanı geldi, bu çok net. Sözlerime son verirken, çok eĢsiz bir fırsat var elinizde, lütfen bunu kullanın; bundan en iyi Ģekilde yararlanın, en iyi sonucu alın. Lütfen geriye gitmeyin, hele de mevcut durumdan geriye hiç gitmeyin. Bu benim görüĢüm. Sayın BaĢkan, ben Türkiye‟ nin katettiği yolu, ilerlemeyi takdirle karĢılıyorum ve dahasını diliyorum. TeĢekkür ederim. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI HELENE FLAUTRE – TeĢekkür ederiz. Böylece tartıĢmamızın sonuna gelmiĢ olduk. Mükemmel bir çağrıda bulundu Sayın Venedik Komisyonu BaĢkanı. Gerçekten, tarihsel bir aĢamada en iyi sonucu bekliyoruz. Biz, Avrupa Parlamentosu olarak da size tam destek veriyoruz, çok baĢarılı olmanızı ümit ediyoruz. Olabildiğince konsensüs istiyoruz anayasaya gidiĢ sürecinde çünkü bu mutabakat olduğunda vatandaĢların hakları korunur, vatandaĢlık, eĢitlik hakları korunur. 49 ġimdi, yarın sabah -sizin de bildiğiniz üzere- Suriye‟ deki durum görüĢeceğiz. Ayrıca, bu durumun Türkiye ve Avrupa‟ ya etkileri, Türkiye-AB vesaire iliĢkilerinden, etkilerinden bahsedeceğiz. Sayın Davutoğlu bizim onur konuğumuz olacak bu tartıĢmada, saat 10.00‟ da aramızda olacak. Önerim Ģu sevgili meslektaĢlarım: Uygun görürseniz saat 10.00‟ da baĢlayalım yani Sayın Bakanla toplantımızı açalım, arkasından da Avrupa Heyetinin üyeleri… Söylemese miydim? ġunu söylemeye çalıĢıyordum: Belki otobüsleri geciktirebiliriz. Tomas ve Benjamin, siz de herkese duyurun ki iyi bir tartıĢma yürütebilelim. Saat 10.00‟da, yarın sabah. Sayın Buquıcchıo, çok teĢekkür ederiz. Bence bu üçlü görüĢme için gecikmedik, zaten bugün yaptığımız da biraz o oldu. Venedik Komisyonu, UzlaĢma Komitesi üyeleri ve biz KPK olarak bir araya geldik. PaydaĢlar bir aradayız ve bence önerimizi yapmalıyız. Sayın Demirkıran… TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Ben de bütün Komisyon üyelerine gerçekten çok teĢekkür ediyorum. Çok kıymetli fikirlerini bizimle paylaĢtılar ve zaman sınırlamamız nedeniyle… Belki daha da rahat konuĢabilme imkânı bulacaktık ancak her zaman böyle zaman sınırlamaları oluyor maalesef. Bu salon yemeğe hazırlanacak. 1,5 saat sonra burası tamamen boĢalacak ve masalar kurulacak, burada yemek yiyeceğiz. Onun için bu zaman sınırlaması Sırrı Bey yoksa herhangi bir Ģey yanlıĢ anlaĢılmasın. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ġstanbul) – Estağfurullah. TÜRKĠYE–AB KARMA PARLAMENTO KOMĠSYONU Eġ BAġKANI AFĠF DEMĠRKIRAN – Bizim her zaman bunları tartıĢmamız gerekiyor. Yalnız, kimse lütfen özel eĢyalarını masalarda bırakmasın çünkü bütün her Ģey toplanacak ve bu masalar kalkacak, buraya yemek masaları konacak. Herkese hayırlı akĢamlar diliyorum. Saat 20.00‟de burada yemekte buluĢmak üzere diyorum, teĢekkür ediyorum. Kapanma Saati: 18.22 50