Psoriazisli Hastalarda PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin Tedavilerinin Dendritik Hücreler ve Aktif Lenfositler Üzerindeki Etkinliğinin Araştırılması: İn Vivo Vaka Kontrol Çalışması PROJE NO: SBAG-2281 Prof.Dr. Esin Aşan Doç.Dr. Gül Erkin Bükülmez Dr. Yeşim Uğur Dr. Cansel Köse Gürer Y.Doç.Dr. Petek Korkusuz Doç.Dr. Sedef Şahin Prof.Dr. Fikret Kölemen OCAK 2003 ANKARA 1 Bu rapor, TÜBİTAK Projeleri Sonuç Raporu yazımında uygulanan kurallara göre ve Türk Dil Kurumunun İmla Klavuzu (1988) esaslarına göre yazılmıştır. 2 2. ÖNSÖZ Tübitak Sağlık Bilimleri Araştırma Grubunca desteklenen bu çalışmada, kronik seyirli olması ve yaşam kalitesini kötü yönde etkilemesi ile bir çok hastayı mağdur eden psoriazis hastalığını anlamaya yönelik ve etkin tedavi yöntemlerini oluşturmaya katkıda bulunabilecek bulguların araştırılması amaçlandı. T hücre aktivasyonunun patogenezdeki en önemli basamak olduğu düşünülen bu hastalıkta, dendritik hücrelerin lezyonların gelişimindeki rolü ve sık uygulanan üç ayrı tedavi yönteminin antijen sunucu hücre ve lenfosit aktivasyonu arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediği araştırıldı. Bu çalışmaya verilen bilimsel ve maddi destek için Tübitak Sağlık Bilimleri Araştırma Grubuna ve ilgili raportörlere teşekkür ederiz. Çalışma bulgularımızın dünya bilimine ve hastalara yararlı olabilmesi ileğiyle, 3 3. İÇİNDEKİLER Sayfa No 1. Kapak 2. Önsöz 3 3. İçindekiler 4 4. Tablo ve Şekil Listeleri 5 5. Öz (Abstract) 5.1. Türkçe 6 5.2. İngilizce 7 6. Proje Ana Metni 6.1. Giriş 8 6.2. Genel Bilgiler 9 6.3. Gereç ve Yöntem 18 6.4. Bulgular 21 6.5. Tartışma/ Sonuç 27 7. Kaynaklar 36 8. Ekler 44 Şekiller 4 4. Tablo ve Şekil Listeleri Tablo 1. Kullanılan monoklonal antikorlar Tablo 2. Skorlama yöntemi Tablo 3. Tüm hasta gruplarındaki İHK sonuçları Tablo 4. Siklosporin kullanan hastalardaki İHK sonuçları Tablo 5. PUVA tedavisi alan hastalarda İHK sonuçları Tablo 6. Dar-band UVB tedavisi alan hastalarda İHK sonuçları Tablo 7. CD71 antikoru ile elde edilen boyama sonuçları Şekil 1Aa. PUVA grubuna ait tedavi öncesi CD1a ekspresyonu Şekil 1Ab. PUVA grubuna ait tedavi sonrası CD1a ekspresyonu Şekil 2Aa. Dar band UVB grubuna ait tedavi öncesi CD86 ekspresyonu Şekil 2Ab. Dar band UVB grubuna ait tedavi sonrası CD86 ekspresyonu Şekil 3Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi CD68 ekspresyonu Şekil 3Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası CD68 ekspresyonu Şekil 4Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi HLA class II ekspresyonu Şekil 4Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası HLA class II ekspresyonu Şekil 5Aa. PUVA grubuna ait tedavi öncesi CD4 ekspresyonu Şekil 5Ab. PUVA grubuna ait tedavi sonrası CD4 ekspresyonu Şekil 6Aa. Dar band UVB grubuna ait tedavi öncesi CD8 ekspresyonu Şekil 6Ab. Dar band UVB grubuna ait tedavi sonrası CD8 ekspresyonu Şekil 7Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi CD71 ekspresyonu Şekil 7Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası CD71 ekspresyonu 5 5.1. Öz (Türkçe) Anahtar Sözcükler: psoriazis, T hücre, dendritik hücre, PUVA, Siklosporin A, Dar-band UVB Psoriazis lezyonları keratinosit proliferasyonu ile karekterizedir. Bu proliferasyona yol açan olayların da T hücre aktivasyonu ile başladığına inanılmaktadır. T hücrelerinin aktive olabilmeleri için antijenlerin, antijen sunucu hücreler (ASH) tarafından T lenfositlerine tanıtılması gerekir. Çalışmamızın amacı psoriazis patogenezinde epidermis ve dermisdeki ASH’leri nitelik ve nicelik olarak incelemek, bunları lezyondaki lenfosit infiltrasyonu ile birlikte değerlendirerek hastalığın patogenezini açıklamaya katkıda bulunmaktı. Ayrıca hastalığın tedavisinde sıkça kullanılan PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin A tedavilerinin bu parametreleri nasıl etkilediğini inceleyerek tedavilerin etki mekenizmalarına açıklık getirmekti. Bu amaçla, 45 gönüllü hastadan PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin A tedavileri alacak 15’er kişilik üç tedavi grubu oluşturuldu. Bu hastalardan tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere deri biyopsileri alındı. Immunohistokimya (İHK) yöntemi ile taze dokularda CD1a, CD68, CD86, CD30, CD71, CD70, CD4, CD8 ve HLA-class II protein ekspresyonları değerlendirildi. İstatistiksel olarak anlamlı sonuçlara göre; sadece PUVA tedavisi epidermal LH’lerini sayıca azaltmaktadır. Ancak tüm tedavi yöntemleri kostimülatör CD86 ekspresyonunu anlamlı olarak azaltarak inflamasyonun bu basamağını engellemektedir. Genel olarak, epidermal HLA-class II ekspresyonu azalmakta, böylece derideki antijen sunum kapasitesi de düşmektedir. Sonuçlarımızla, psoriazis patogenezinde aktif olan bölgenin dermis olduğunu ve dermisdeki CD4+ lenfositlerin olayları başlatan bellek-efektör hücreler olduğunu düşünmekteyiz. 6 5.2. Öz (İngilizce) Keywords: psoriasis, T cells, dendritic cells, PUVA, Cyclosporin A, narrow-band UVB Psoriatic plaques are characterized by hyperproliferation of keratinocytes. Activation of T-lymphocytes are believed to be responsible for this process. For activation of T-cells, antigen must be presented by an antigen presenting cell (APC) to the lymphocytes. In this study, our purpose was to examine both dermal and epidermal APC and compare these with the lymphocytic infiltrate in order to clarify the role of dendritic cells in the patogenesis of psoriasis. Also we tried to explain mode of action of treatment modalities by studying how PUVA, cyclosporin A and narrow-band UVB affected these parameters. Totally 45 voluntered patients (15 patients in each treatment group as PUVA, cyclosporin A and narrow-band UVB) completed this study. Lesional skin biopsies were taken from each patient before and after treatments. Fresh frozen biopsies were studied for the expression of CD1a, CD68, CD86, CD30, CD71, CD70, CD4, CD8 and HLAclass II proteins by immunohistochemistry. According to the statistically different results, only PUVA targets epidermal LH and cause decrease their CD1a expression. All 3 treatment modalities decrease costimulator CD86 expression and most of them decrease antigen presenting capacity of skin by decreasing HLA class-II expression. Our results imply that dermis is the most active site for the inflammmation and CD4+ T lymphocytes in dermis are the memory-effector cells which serve as the principal cells in the patogenesis. 7 6. Proje Ana Metni 6.1. Giriş Hastalarda hayati tehdit edici sonuçlar yaratmasa da yaşam kalitesini etkilemesi, kronik seyir izlemesi ve yarattığı sosyal, psilokolojik sorunlar ve iş-güç kaybı nedeni ile psoriazis tıpda karşılaştığımız önemli sorunlardandır. Hastalığın patogenezini açıklamaya yönelik belirgin gelişmeler olmasına rağmen hastalığın kesin nedeni henüz bilinmemektedir. Tedavide kullanılan değişik yöntemlerin de farklı mekanizmalar üzerinden etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak bunların psoriazis lezyonlarının oluşumu veya devamındaki hangi süreçleri etkilediği tam açıklığa kavuşmuş değildir. Çalışmamızın amaçlarından birisi; tedavi öncesi deri biyopsilerinde IHK yöntemi ile, patogenezde lezyonların oluşma sürecini başlattığı düşünülen aktif T hücrelerinin özelliklerini incelemek ve bu bulguları dendritik hücrelerin varlığı ve derideki yerleşimi ile ilişkilendirerek psoriazis patogenezini açıklamaya yardımcı bulgular sunabilmekti. İkinci amacı ise, Siklosporin A, PUVA ve dar band UVB tedavileri sonrasında aynı parametreleri değerlendirerek tedavilerin hangi olayları düzenlediğini ve varsa birbirlerine göre faklılıklarını ortaya çıkarmaktı. 8 6.2. Genel Bilgiler Psoriazis dünya nüfusunun %2’sinden fazlasını etkilemektedir(45). Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülen bu hastalık, tüm ırkları etkileyebilmekle birlikte belli ırklarda ve coğrafik bölgelerde daha sık görülmektedir. Genel olarak psoriazis soğuk kuzey iklimlerinde, tropikal bölgelere nazaran daha sıktır (13). Faeroe adalarında % 2.8 oranında görülürken, Japonlar ve Eskimolar’da insidans düşüktür (12). Bu yönde yapılmış bir çok çalışmaya göre Avrupa’da 5.1 milyon, Amerika Birleşik Devletleri’nde 4.9 milyon ve Japonya’da da 2.5 milyon insanın psoriazisten etkilendiği bildirilmektedir. İlginç olarak, bildirilen bu oranlar, zaman içerisinde değişikliğe uğramamıştır(3). Türkiye’deki psoriazis sıklığının ise %1- 2 olduğu tahmin edilmektedir (23). Yapılan çalışmalarda psoriazisin iki formu olduğu üzerinde durulmuştur. Tip 1’de kalıtsal özellikler ön plandadır. %60 oranında otozomal dominant geçiş gösterdiği tahmin edilmektedir. Bu tipte psoriazis başlama yaşı kadınlarda 16 iken erkeklerde 22 olarak belirtilmektedir. Tip 1 psoriazisde hastalık düzensiz bir seyire ve jeneralize olmaya eğilimlidir. Bu hastaların yaklaşık %85’inin HLA-Cw6 pozitif olmasına karşılık tip 2 psoriazisli hastaların ise yalnızca % 15’inde HLA-Cw6 pozitifliği saptanmıştır. Ayrıca tip 2 psoriazis sporadik olması ve zirve insidansının 60 yaş olması ile de diğer tipten ayrılmaktadır (10). Psoriazisin etiolojisi tam bilinmemekle birlikte giderek artan bir oranda kalıtsal bir hastalık olduğu üzerinde durulmaktadır. Birinci dereceden psoriazisli akrabası olan kişilerde % 30’ları aşan oranlarda psoriazis gelişme olasılığı mevcuttur. İnsan lökosit antijenleri (Human Leucocyte Antigen, HLA) birlikteliği ile ilgili yapılan çalışmalarda sınıf I HLA - B13, - B17, - B39, - B57, - CW6 ve – CW7 ve sınıf II antijenlerinden HLA- DR4 ve DR7’nin psoriazisli popülasyonlarda artmış bir ekspresyon gösterdiği bulunmuştur (35). Yapılan bir çok çalışma, psoriazisteki genetik yatkınlığı ortaya çıkarmasına rağmen hastalığın gelişiminde çevresel faktörlerin de rolü olduğu açıktır. Fiziksel travmalar, infeksiyonlar, 9 stres, ilaçlar psoriazisi tetikleyen veya artıran faktörlerdendir (45). Psoriaziste tipik lezyon; keskin sınırlı, üzeri sedefimsi renkte beyaz kalın kepeklerle kaplı, kırmızı plak ve papüllerdir. Skuamlar kazındığında toz gibi bir beyazlaşma olur. Bu “mum lekesi belirtisi” olarak bilinir. Lezyonlar klasik formda simetrik olarak diz, dirsek, lumbosakral bölge ve saçlı deride yerleşir. Tırnaklar da psoriaziste etkilenebilecek anatomik yerleşimlerdir. Eklem tutulumu vakaların yaklaşık %10’unda görülür. En sık etkilenenler distal interfalanjial eklemler ve sakroiliak eklemdir. Eklem tutulumu olanlarda tırnaklar %90 oranında etkilenir. Hastalığın en sık görülen ve klasik plak tip lezyonlar ile seyreden formu “psoriazis vulgaris” adını alırken, lezyon boyutlarının 0,1 –1cm arasında olması “guttat psoriazis” olarak tanımlanmıştır ve sıklıkla streptokokal infeksiyonları takiben gelişmektedir (6). Yaygın, eritemle seyreden eritrodermik formu ve yaygın milimetrik püstüllerin görüldüğü püstüler formu da bulunmaktadır. Klinik olarak tipik görünümlü bir psoriazisin tanısını koymak çok zor değildir. Psoriazis histolojisinde akantoz, retelerin uzaması, suprapapiller epidermisin incelmesi, Kogoj’un spongioform püstüllerinin varlığı, epidermis üst tabakalarında soluklaşma, azalmış ya da kaybolmuş granüler tabaka, yaygın parakeratoz, munro mikroabseleri, dermal papillada uzama ve ödem, dilate ve şekli bozuk kapillerler görülür. Listelenen bu özellikler içerisinde sadece Kogoj’un spongioform püstülleri ve Munro mikroabseleri tanı koydurucudur. Klinik görünümünün patofizyolojik yansıması; keratinositlerin anormal farklanması ve hiperproliferasyonu, dermal vasküler yatağın genişlemesi, hem dermise hem de epidermise özellikle nötrofil ve T lenfositlerinden oluşan inflamatuvar hücrelerin infiltrasyonu ile karakterizedir (45,8,35). 1970’lere dek psoriazis patogenezine yönelik yapılan çalışmalarda epidermal hücre yenilenme kinetiği temel alınarak psoriazisin primer olarak epidermal hiperproliferasyona bağlı olarak geliştiği 10 düşünülmekteydi (8). 1976’da immünsupresif bir ajan olan siklosporinin psoriazisde başarılı bir şekilde kullanılması, T-hücrelerinin psoriazis patogenezinde rol oynadığına ilişkin ilk güçlü ipucu olmuş (7) ve 1980’lerden itibaren de bu alandaki araştırmalar epidermal Thücreleri ve bunların fonksiyonel önemine odaklanmıştır (37). Bu süreçte iki önemli soru ortaya çıkmıştır: Birincisi, CD4+ ve CD8+ Thücrelerinin her ikisi de immün reaksiyonda rol oynamakta mıdır? İkinci soru ise T-hücre aktivasyonunu tetikleyen ajanın niteliği nedir? İlk soruyu yanıtlamak amacıyla erken, geç ve iyileşmekte olan psoriatik lezyonlardan alınan biyopsiler immunohistokimyasal olarak boyanmış ve çelişen sonuçlar elde edilmiştir. Bazı araştırıcılar, CD4+ T-hücrelerinin yoğunluğunu gösterirken diğerleri erken dönemde CD8+ hücre infiltrasyonu saptamışlardır. İyileşmekte olan lezyonlarda ise epidermisteki CD4+ ve/veya CD8+ T hücrelerinde belirgin azalmalar olduğu görülmüştür. Tüm bu farklı gözlemlere rağmen aktive T hücrelerinin sitokin yapımının Tip I yardımcı T hücre paternine (IFN-γ ve IL-12) uyduğu konusunda fikir birliğine varılmıştır. CD4+ ve CD8+ T hücrelerinin psoriazisteki rollerini açıklığa kavuşturmak amacıyla ağır immun yetmezliği olan fareye CD4+ ve CD8+ T hücre dizileri enjekte edilmiş insan psoriatik plağı greftenmiştir. Sonuçta, otolog aktive edilmiş CD4+ T hücreleri psoriatik plak oluştururken 5 değişik hastadan elde edilmiş CD8+ T hücrelerinin hiçbiri psoriatik plak oluşturmamıştır. CD4+ T hücrelerinin tanıtıldığı greft derisi incelendiğinde epidermal T hücre popülasyonunun CD25 ve CD69 gibi aktivasyon markırları taşıdığı ve CD8+ hücrelerden oluştuğu gözlenmiştir. Böylece, epidermis kökenli aktive CD8+ T hücreleri psoriatik plaklarda deneysel olarak da gösterilmiştir. CD4+ T hücrelerinin enjeksiyonu ile fare derisinde zaten var olan ancak istirahatteki CD8+ T hücrelerinin aktive edildiği sonucuna varılmıştır. AIDS’li hastalarda CD4+ T hücreleri düştüğü halde psoriazisin dramatik olarak kötüleşmesi de CD8+ T hücrelerinin psoriazisteki rolünü güçlendirmiştir (47). 11 Psoriazis patogenezindeki anahtar noktanın lenfositlerin aktivasyonu olduğu öne sürülmektedir.(45,50,8,39) Aktive kutanöz T hücreleri, bir dizi inflamatuvar reaksiyona neden olur ki bunlar; CD4+, CD8+ T hücrelerinin, nötrofillerin ve dendritik antijen sunucu hücrelerin deriye infiltre olması, aktive lökosit ve keratinositlerce üretilen sitokinlerin etkilerinin ortaya çıkması, epidermal keratinositlerin ve küçük kan damarlarının proliferasyonu ile bazı adezyon moleküllerinin artmış ekspresyonudur (39). Deride hem epidermiste hem de dermiste antijen sunucu hücre olarak CD1a+ Langerhans hücresi veya benzeri hücreler olduğu bildirilmiştir (46). Yapılan bir çalışmada psoriazisli deriden elde edilen epidermal dendritik hücrelerin T lenfositlerini uyarıcı özelliklerinin olduğu gösterilmiştir (4). Ayrıca psoriazisli hastaların lezyonsuz deri örneklerinde epidermal dendritik hücrelerinin sayıca azalmış olduğu saptanmıştır (27). Psoriatik deride dendritik hücrelerin varlığı ve bu hücrelerin fenotipleri çalışılmışsa da patogenezdeki rolleri açık değildir. Tedavide kullanılan değişik yöntem ve ilaçların etki mekanizmaları ile bunların dendritik hücreler ve dolayısıyla T lenfositleri üzerindeki in vivo etkileri tam olarak bilinmemektedir. Antijen sunucu hücreler üzerindeki kostimulatör moleküllerin indüksiyonu T-hücre aktivasyonu için gereklidir. Tam T-hücre proliferasyonu için 2 farklı sinyal gereklidir. Birinci sinyal spesifik antijen veya süperantijen tarafından sağlanırken ikinci sinyal CD80 ve/veya CD86 tarafından oluşturulur. Normal deride keratinositlerin yenilenme süresi yaklaşık 28 gün iken, psoriatik keratinositlerde bu süre 1 ile 5 gün arasında değişmektedir. Keratinositlerdeki bu anormallik ve immün aktivasyon arasındaki ilişki çeşitli teorilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Son yıllardaki hipoteze göre, MHC sınıf II pozitif antijen sunucu hücrelerin antijen veya süperantijenleri epidermisteki CD4 pozitif yardımcı T lenfositlerine sunması hastalığın başlamasına neden olabilir. Hem antijen sunucu hücrelerden hem de T lenfositlerden 12 salınan sitokinler bu olayın başlamasına neden olur. Salınan sitokinlerin ağırlıklı olarak IL-2 ve IFN-γ ekspresyonlarında olması psoriazisde T yardımcı tip 1 sitokin paterni hakimiyetini düşündürmektedir (45). Aktive CD4+ T-hücreleri lokal olarak aktive antijen sunucu hücreler aracılığı ile yardım sinyalleri gönderir ve epidermiste CD8+ T hücrelerini de aktive eder. Oluşan karmaşık sitokin ağı ve çeşitli adezyon moleküllerinin de aracılığı ile psoriatik lezyon gelişir (47). Psoriazis tedavisinde çok çeşitli tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Antik çağlardan beri güneş ışınının psoriazis üzerindeki olumlu etkisi bilinmektedir. Ultraviyolenin bir tedavi yöntemi olarak kullanımının temelleri ise 1893 yılında Niels Finsen tarafından “Işığın deri üzerine etkileri” çalışmasıyla atılmıştır. 20.yüzyılın başlarından itibaren de Avrupa ve Amerika’da bir çok hastalığın tedavisinde ışık terapisi kullanıma girmiştir (2). Fototerapinin suni ışık kaynakları ile kullanımı Finsen tarafından 1800’lerin sonlarında başlayıp günümüze kadar süregelmiştir. Ultraviole A(UVA) elektromanyetik spektrumda 320- 400nm dalga boyları içerir. Bir çok deri hastalığının tedavisinde kullanılan PUVA (Psoralen + ultraviole A) tedavisinde ise hastalar güçlü bir ışığa duyarlandırıcı olan 8- metoksipsoralenin oral alımını takiben yaklaşık 2 saat sonra UVA’a maruz ırakılmaktadırlar. PUVA tedavisinin etki mekanizmasında psoralenin DNA’ya fotokonjugasyonu sonucu DNA sentezinin dolayısıyla hücre proliferasyonunun baskılanması yer alır. Ayrıca PUVA’nın lenfositleri, antijen sunucu hücre fonksiyonlarını ve epidermisteki Langerhans hücre sayısını azalttığı bilinmektedir (26). Psoralen nukleer DNA ile 3 basamakta reaksiyona girer. Önce henüz UV yokken DNA ile şelazyon yapar, daha sonra foton emilimi ile psoralen–DNA çapraz bağı oluşarak moleküler oksijen ile reaksiyona girer (43). UVA deride epidermis, papiller dermis ve yüzeyel vasküler pleksusa kadar ilerler. DNA replikasyou ile sitokin ve sitokin reseptörlerinin dengesi değişir ve keratinosit proliferasyonu azalır (21,30). Langerhans hücrelerinin sayıca PUVA tedavisi süresince 13 azalırken, tedavi sonrasında giderek normal değerlere ulaştığı bildirilmiştir (38,41). Elektromanyetik spekturumda 311-313 nm dalga boyu dar band ultraviole B (dar band UVB) olarak adlandırılır. Dar band UVB 1988 yılından beri fototerapi ünitelerinde etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır.Geniş band UVB’ye göre dar band UVB’nin daha fazla enerjiyi deride daha derine dağıtabilmektedir (18). Ultraviyole B, dışarıdan fotoduyarlandırıcılar olmadan nükleer DNA gibi endojen kromoforlar tarafından absorbe edilerek primidin dimerleri oluşturur. (21). Ayrıca dar band UVB, psoriatik dokuda direkt sitotoksik etkisi ile T hücrelerinde apoptozu başlatır ve bu hücrelerin sayıca azalmasına neden olur. Dar band UVB’nin intraepidermal T hücrelerinin yanısıra Langerhans hücrelerini ve lökosit adezyonunu azalttığı gösterilmiştir (12). Yaygın psoriazisi olan hastalarda kullanılan bir diğer tedavi yöntemi de immunsupressif bir ajan olan siklosporin A (SiA)’dır. Siklosporin Tolypocladium inflatum gams adlı fungustan elde edilen bir polipeptiddir. Siklosporin etkisini ilk basamak olarak immunofilin adı verilen sitoplazmik bir reseptöre bağlanarak gösterir. Siklosporinin bağlandığı 17-kD’luk, yüksek afiniteli immunofiline “siklofilin” adı verilir. İlaç-siklofilin kompleksi daha sonra “kalsinörin” adı verilen serin/treonin proteaza bağlanır. Kalsinörin hem interlökin 2 (IL-2) üretiminde, hem apoptozis indüksiyonunda, hem de sitotoksik T hücre fonksiyonlarında rol alır. Sadece hız limitleyici basamak değil aynı zamanda kalsinörinin kalsiyuma bağlı T hücre sinyal yolağında da etkisi olduğu bilinmektedir. Ek olarak sitokin kodlayan genlerin düzenlenmesinde de yer alır. Kalsinörinin tüm bu etkileri siklosporinsiklofilin kompleksi tarafından bloke edilir. Siklosporinin psoriazisdeki yararlı etkisinin T hücre aktivasyonunun ve sitokinlenfokin üretiminin engellenmesiyle olduğu düşünülmektedir (56). Aktive lenfositlerden IL-2’nin de novo sentezini inhibe eder (14). Siklosporin A’ nın T hücreleri, keratinositler, antijen sunucu 14 hücreler üzerinde baskılayıcı etkisi vardır ve böylece immun cevap zincirini direkt veya indirekt olarak engeller (32). Psoriazis immunpatogenezini incelerken kullanılan yöntemlerden birisi de immunohistokimyadır. Bu teknikte protein ekspresyonları çeşitli antikorlar kullanılarak değerlendirilmektedir. İnsan lökositleri sahip oldukları hücre yüzey proteinlerine göre tanımlanır ve birbirlerinden bu özellikleri ile ayrılırlar. 1970’ lerde monoklonal antikorların keşfiyle yüzey moleküllerinin tayininde önemli bir adım atılmıştır. 1980’lerin ortalarına doğru dünyadaki birçok laboratuvarın tanımladığı çok sayıdaki monoklonal antikorların yarattığı kargaşayı engellemek için uluslararası bir düzenleme getirildi. Bir grup monoklonal antikor tarafından tanınan hücre yüzey proteinleri “ayrımlaşma kümesi” ( cluster of differentiation, CD) olarak adlandırılarak numaralandırıldı. Her ne kadar bu CD terminolojisi ilk olarak lökositlerde kullanılmasına rağmen şu anda aynı CD tanımlaması lökositler dışında diğer hücreler için de kullanılmaktadır. Çalışmamızda yer alan CD4 antijeninin yardımcı T hücrelerinde, CD8’nin sitotoksik/ baskılayıcı T hücrelerinde, CD30’nin aktive T hücrelerinde, CD70’nin aktive T hücrelerinde, CD71’nin aktive T hücrelerinde ve prolifere olan hücrelerde, CD1a’nin Langerhans hücrelerinde, CD68’in makrofaj ve monositlerde, CD 86’nın ise dendritik hücrelerde eksprese olabileceği bilinmektedir.(37,11,36,49, 29,14,32) T hücreleri deride %90 oranında dermiste ve çoğunlukla dermal perivasküler alanlarda yerleşirler. CD4/CD8 oranı ise 1 civarındadır. Keratinosit proliferasyonu ile karekterize bir hastalık olan psoriazisde olayı başlatan ve sürdüren faktörün T lenfositlerin infiltrasyonu olduğu düşünülmektedir. Ancak psoriazis patogenezinde hangi T hücresinin daha baskın rol oynadığı henüz belirlenememiştir (48). Keratinosit proliferasyonununa neden olan hücrelerin CD4+ yardımcı T hücrelerine mi yoksa CD8+ sitotoksik/ baskılayıcı T hücreleri mi olduğu tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda ise bir 15 başka T hücresi olan doğal öldürücü (NK;natural killer) T hücrelerinin varlığı dikkati çekmektedir (47). Çalışmamızda kullanılan antikorlardan CD30, Hodgkin hastalığındaki Reed Sternberg hücrelerinin bir markırı olarak tanımlanmıştır. CD 30’un T helper tip 2 sitokinleri üreten T hücrelerinde eksprese olduğu gözlenmiştir (20). Sadece aktive T ve B hücrelerinde ekspresse olan CD70 bir CD 27 ligandıdır. CD 70 ve CD 27 arasındaki etkileşim sonucunda T hücre proliferasyonu ve TNF alfa üretimine ikincil bir sinyal sağlar (44). CD71 ise aktive ve prolifere olan T hücrelerinden eksprese olduğu bilinmektedir. Bu marker aktivasyon antijenleri adı verilen bir grup antijen içerisinde sayılmaktadır. CD71’in düşük immunojenik antijenlere karşı cevapta veya hücresel immunitesi bozuk immun cevapta ekspresyonunun saptanmasının mümkün olduğu belirtilmektedir (49). Derinin mononükleer fagosit sistemine ait olan Langerhans hücreleri kemik iliğinden köken almaktadır. İnsan epidermisinde Langerhans hücreleri (LH) CD1a ekspresyonu ile tanınırlar ve karakterize edilirler. CD1a pozitif hücrelerin sadece epidermisde değil değişen oranlarda dermal dendritik hücrelerde de eksprese olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (46). CD68 dermal dendritik hücrelerde eksprese olmasının yanı sıra epidermal dendritik hücrelerde de yeraldığı gözlenmiştir. Epidermal dendritik hücrelerin CD1a pozitif Langerhans hücrelerinden bir kısmının CD68 markerını da eksprese ettiği düşünülmektedir. Ayrıca psoriazisin de içinde bulunduğu inflamatuvar deri hastalıklarında CD68 ekspresyonunun arttığı bildirilmektedir (38). CD86 antijen sunucu hücrelerde yeralır. Antijen sunucu hücrelerin T hücrelerini aktivasyonu sırasında CD86, kostimulatuvar molekül olarak görev alır (47). Majör histokompatibilite kompleksi (MHC) sınıf II genlerinin ürünlerinden biri de HLA-DR’ dir (38). HLA-DR, antijen sunucu hücrelerden olan kutanöz dendritik hücrelerde, lenfosit aktivasyon sürecinde eksprese olur (29). Antijen sunumu sırasında hücrenin hedef 16 hücre tarafından tanınmasını sağlar. Langerhans hücrelerinde ve dermal dendritik hücrelerin yanı sıra fokal olarak lezyonal keratinositlerde de ekspresse olduğu bildirilmiştir. HLA-DR markırı da aktivasyon markırları içerisinde yeralıp, lenfosit aktivasyonunun geç evresinde eksprese olma özelliğini taşımaktadır (12,20). 17 6.3. Gereç Ve Yöntem Çalışma prospektif olarak planlandı.Çalışma grubuna Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Erişkin Polikliniğine başvuran psroriazisli hastalardan gönüllü olanlar seçildi. Çalışmaya katılma koşulu olarak topikal tedavilerin yeterli olamayacağı orta veya şiddetli psoriazisin varlığı, en az üç aydır topikal ve/veya sistemik tedavi kullanmıyor olma ve hasta onay formunu onaylama şartı arandı. Bu hastalara daha önce kullanılan tedavi yöntemleri, tedaviye gelebilme ve yan etkiler gözönüne alınarak PUVA, dar band UVB veya siklosporin tedavileri önerildi. Bu koşullar ile her gruptan 15 hastaya, toplam 45 hastaya ulaşıldığında çalışma sonlandırıldı. Kontrol grubu olarak radikal mastektomi yapılan 4 hastanın deri metastazı göstermeyen normal meme derisi örneği kullanıldı. Çalışma grubundaki psoriazisli hastalardan tedavi öncesinde, güneş görmeyen bölgedeki bir lezyondan lokal anestezi altında 4mm’lik deri punch biyopsisi alındı. Biyopsi öncesinde, hastalık şiddeti PASI (Psoriasis Area and Severity Index) skorlama yöntemi ile belirlendi (21). Tedavi başlamasının ardından PASI skorunda %75’lik ve/veya daha fazla düşme görülmesi tedavi sonrası dönem olarak değerlendirildi ve tedavi öncesindeki biyopsi bölgesine yakın bir alandan yeni bir deri punch biyopsisi alındı. Alınan doku örnekleri –196ºC’deki sıvı azotta dondurularak 80ºC’deki dondurucuda muhafaza edildiler. Jung Frigokut marka kriyostat ile 7 mikrometre kalınlığında kesitler alındı. Kesitler nem ve havadan mümkün olduğunca arındırılmış kutularda kısa süre için korundu. İmmün boyamadan önce kesitler aseton içinde 10 dakika fikse edildiler. Kurutulduktan sonra etrafları immünhistokimya kalemiyle çizilerek sınırlandırıldı. Kesitler indirekt immünperoksidaz yöntemiyle boyandılar. Primer monoklonal antikorlar, sığır serum albumini içeren fosfat tamponlu salin pH 7.4 içinde önerilen dilüsyonlarda hazırlandılar (Tablo 1). Kesitler primer monoklonal antikorlarla 1 saat inkübe edildiler. Yıkandıktan sonra sekonder 18 antikor olarak En Vision (Dako) ile 30 dakika inkübe edildiler. Yıkanma sonrası 3,3’ diaminobenzidine terahidroklorürün kullanıldığı kromojen solüsyonu ile 20 dakika inkübe edildiler. Zemin boyası olarak da hematoksilen kullanıldı. Tablo 1. Kullanılan monoklonal antikorlar Antikor Kod Firma Klon Ig sınıfı Dilüsyon CD1a NCL-CD1a-235 Novocastra MTB1 IgG1 kappa 1:15 CD86 M7183 Dako BU63 IgG1 kappa 1:25 CD4 NCL-CD4 Novocastra Edu-2 IgG2a 1:50 CD8 NCL-CD8 Novocastra UCH-T4 IgG2a 1:25 CD68 NCL-CD68-KP1 Novocastra KP-1 IgG1 kappa 1:200 HLA-classII NCL-HLA-D Novocastra IQU9 IgG2a 1:50 CD71 MO734 Dako Ber-T9 IgG1 kappa 1:20 CD30 NCL-CD30 Novocastra 1G12 IgG2a 1:20 CD70 M7185 Dako HNE51 IgG1 kappa 1:25 DP+DQ+DR Her monoklonal antikor için her üç tedavi grubuna ait tedavi öncesi ve sonrası örneklerden boyanan kesitler ve kontrol grubuna ait kesitler ışık mikroskobu altında iki ayrı histolog tarafından ayrı ayrı incelendiler. Her monoklonal antikorun tepkime verdiği antijenin bireysel ekspresyon özelliğine göre skorlama standartları belirlendi. Skorlama standartları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2: Skorlama Yöntemi Skor 0 1 2 CD1a 0 hücre 1-3 4-10 CD4 0 hücre 1-5 6-15 CD8 0 hücre 1-5 6-15 CD68 0 hücre 1-15 16-30 3 4 11-20 >20 16-30 >30 16-30 >30 31-40 >40 CD71 0 hücre Bazaltabaka Bazal ve orta Tüm katlar CD86 0 hücre 1-3 4-10 HLA 0 hücre 1-15 16-30 11-20 >20 31-40 >40 19 Tüm değerlendirmeler hem epidermis hem de dermis için ayrı ayrı yapıldı. Anti CD71 antikorunun verdiği tepkime epidermisin değişik hücre katlarındaki varlığı ile değerlendirildi. CD71 için dermis değerlendirmesi ise, herhangi bir tepkime görülürse 1 değeri, hiç tepkime yoksa 0 değeri verilerek yapıldı. Herbir değer x40 büyütmedeki 0.25 mmx0.125 mm’lik 5 alanda yapılan sayımların ortalamalrı alınarak elde edildi. İki ayrı histoloğun kaydettiği değerlerin ortalaması alındı. İstatistiksel değerlendirme Bu çalışmada değerlendirilmesi amaçlanan antikorlar arasında CD 70 ve CD30 ile boyama görülmemesi nedeniyle bu iki antikor değerlendirmeye alınmadı. CD71 antikoru ile her üç tedavi grubuna ait sadece 6 hastada boyama yapılabilmesi nedeniyle farklı tedavilere ait sonuçlar istatistiksel değerlendirmeye alınmadı. Yalnızca CD71 antikoru ile ilgili boyama sonuçları tüm çalışma grubuna ait sonuçlar arasında toplam hasta sayısının 18 olması nedeniyle değerlendirildi. Bundan önceki 4. ara raporda kullanılan istatistiksel analizler arasında bazı değerlendirmelerde Skewness ve Kurtosis değerlerine bakılarak parametrik dağılımdan uzaklaşılabileceğinden ve bunu engellemek için ortalamadan çok farklılık gösteren değerleri çıkarmak istemediğimizden tedavi gruplarını ilgilendiren değerlendirmeleri nonparametrik testler ile yapmaya karar verdik. Tüm istatistiksel analizler SPSS (Statistic Program for Social Sciences Version for windows 10) ile bilgisayarda yapıldı. Hasta grubunun tedavi öncesi ve sonrasındaki boyama sonuçları iki eş arasındaki farkın önemlilik testi (paired student t-testi) ile her tedavi grubuna ait boyama sonuçları Wilcoxon eşleştirilmiş iki örnek testi (signed rank), tedavi öncesi PASI değerleri ile tedavi öncesi boyama sonuçları Spearman’s rho korelasyon testi ile değerlendirildi. Tedavi sonrası ekspresyonlarını etkilemekte üç ayrı tedavi şeklinin birbirine göre üstünlüklerinin değerlendirilmesinde Kruskal-Wallis testi kullanıldı. 20 6.4. Bulgular Bu kısımda ara raporda belirtildiği gibi hiç boyanma gözlenmeyen CD30 ve CD70 monoklonal antikorları dışında kalan antikorlara ait IHK sonuçları verilmiştir. Elde edilen boyamalara ait örnek resimler Ekler kısmında şekil olarak belirtilmiştir. Çalışmaya katılan tüm hastalardaki tedavi öncesi ve sonrasında uygulanan immünohistokimyasal boyama ile epidermis ve dermisde pozitif boyanan hücrelerin ortalamaları ve standart deviasyonları Tablo 3’ de gösterilmiştir. Hastalarda epidermisdeki CD1a ekspresyonu tedavi öncesi ile sonrasındaki değerleri arasında farklılık göstermemektedir. Diğer tüm boyama sonuclarına göre tedavi sonrasındaki ekspresyonlar anlamlı olarak azalmıştır. 21 Tablo 3: Tüm hasta grubundaki IHK sonuçları (ortalama ve standard deviasyon) Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası 0.80± 0.40± 1.86± 0.97± 0.45 0.49 1.23 0.69 1.31± 0.33± 1.68 1.04 0.82 0.70 ±0.92 ±0.63 1.71± 1.57± 0.95± 0.57± 0.69 0.75 0.70 0.62 HLA- 1.75± 1.40± 3.66± 2.97± class 0.43 0.61 0.63 0.72 1.42± 1.11± 2.97 2.24± 0.54 0.68 ±0.83 0.85 1.53± 0.68± 2.44± 1.37± 0.62 0.46 1.01 0.64 1.66± 0.22± 0.44± 0.11± 1.13 0.54 0.51 0.32 CD4 CD8 CD1a P<0.01 P<0.01 P=0.16 P<0.01 P<0.01 P<0.01 P<0.01 P<0.01 II CD68 CD86 CD71 P<0.01 P<0.01 P<0.01 P<0.01 P<0.01 P=0.34 Siklosporin tedavisi alan hastalarda boyanan hücrelerin ortalama değerleri Tablo 4’de gösterilmiştir. Bu tedavi grubunda dermisdeki CD4, epidermis ve dermisdeki CD1a ekspresyonları anlamlı olarak tedavi sonunda farklılık göstermemektedir. Diğer markırlar ile olan ekspresyonlar ise tedavi ile anlamlı olarak azalmıştır. 22 Tablo 4: Siklosporin kullanan hastalardaki IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası 0.86± 0.40± 1.53± 1.06± 0.51 0.50 0.99 0.59 1.53±0. 0.60±0. 1.60 1.06 99 98 ±0.91 ±0.70 1.86± 1.86± 0.86± 0.73± 0.63 0.83 0.74 0.70 HLA- 1.93± 1.40± 3.73± 3.00± class 0.25 0.73 0.45 0.84 1.53± 1.06± 3.00 2.26± 0.63 0.79 ±0.84 0.79 1.33± 0.60± 2.26± 1.26± 0.61 0.50 1.09 0.70 CD4 CD8 CD1a P<0.05 P<0.05 P=1.00 P<0.05 P=0.52 P<0.05 P=0.62 P<0.05 II CD68 CD86 P<0.05 P<0.05 P<0.05 P<0.05 PUVA tedavisi alan hasta grubunda ise tedavi sonrasında epidermisdeki HLA class II ve epidermisdeki CD68 ekspresyonlarında anlamlı bir değişiklik gözlenmezken değerlendirilen diğer ekspresyonlarda istatistiksel olark anlamlı farklılık görülmektedir. Bu tedavi grubuna ait sonuçlar da Tablo 5’de yeralmaktadır. 23 Tablo 5: PUVA tedavisi alan hastalarda IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası 0.66± 0.33± 1.80± 0.80± 0.48 0.48 1.42 0.86 1.26±0. 0.20±0. 1.53 1.00 79 56 ±0.91 ±0.75 1.53± 1.13± 0.93± 0.40± 0.74 0.51 0.79 0.50 HLA- 1.60± 1.53± 3.46± 2.93± class 0.50 0.63 0.83 0.79 1.46± 1.20± 2.60 1.93± 0.51 0.67 ±0.82 0.88 1.60± 0.60± 2.33± 1.33± 0.73 0.50 1.17 0.72 CD4 CD8 CD1a P<0.05 P<0.05 P<0.05 P=0.65 P<0.05 P<0.05 P<0.05 P<0.05 II CD68 CD86 P=0.10 P<0.05 P<0.05 P<0.05 Üçüncü tedavi grubu olan dar band UVB alan hastalarda elde edilen veriler Tablo 6’da gösterilmiştir. Epidermisdeki CD1a ve epidermisdeki CD68 boyamaları için tedavi öncesi ve sonrası fark gözlenmezken diğer ekspresyonlar tedavi ile anlamlı olarak azalmıştır. 24 Tablo 6: Dar-band UVB tedavisi alanlarda IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası 0.86± 0.46± 2.26± 1.06± 0.51 0.51 1.22 0.59 1.13±0. 0.20±0. 1.93 1.06 63 41 ±0.96 ±0.45 1.78± 1.73± 1.06± 0.60± 0.69 0.70 0.59 0.63 HLA- 1.73± 1.26± 3.80± 3.00± class 0.45 0.45 0.56 0.53 1.26± 1.06± 3.33 2.53± 0.45 0.59 ±0.72 0.83 1.66± 0.86± 2.73± 1.53± 0.48 0.35 0.70 0.51 CD4 CD8 CD1a P<0.05 P<0.05 P=0.65 P<0.05 P<0.05 P<0.05 P<0.05 P<0.05 II CD68 CD86 P=0.25 P<0.05 P<0.05 P<0.05 CD71 ile elde edilen boyama sonuçları Tablo 7’de belirtilmiştir. Tablo 7. CD71 antikoru ile boyama sonuçlarının ortalama ve standart deviasyonlarının tedavi yöntemlerine göre dağılımı. Epidermis Dermis Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası SiA 2.00±1.09 0.30±0.80 0.50±0.54 0.0 PUVA 1.33±1.30 0.16±0.40 0.33±0.51 0.16±0.40 darband UVB 1.66±1.00 0.16±0.40 0.50±0.54 0.16±0.40 25 CD71 antikoru ile her tedavi yöntemi için boyanan hasta grubunun sayısının 6 ile sınırlı olması nedeniyle bu sonuçların istatistiksel olarak anlamalı olup olmadıklarını belirtemiyoruz. Ancak, epidermisde dar band UVB grubuna ait bir olgu dışında, tüm gruplarda tedavi öncesi ekspresyonun tedavi sonrasında belirgin olarak azaldığı veya kaybolduğu gözlendi. Tedavilerin incelenen ekpresyonları etkilemekte birbirlerine göre farklılıkları karşılaştırıldığında epıdermisdeki CD1a ekspresyonu PUVA tedavisi alan grupta diğer tedavi gruplarına göre anlamlı olarak daha azalmıştı. Diğer ekspresyonlar üzerinde tedavi yöntemleri bakımından anlamlı fark mevcut değildi. Yapılan korelasyon analizinde ise hastalardaki psoriazis şiddeti ile tedavi öncesi ekspresyonları arasında linear koralasyona rastlanmadı. 26 6.5. Tartışma/Sonuç Psoriazis inflamasyon ve çoğalan keratinosit popülasyonunda artış ile karakterize bir hastalıktır. Genetik yapı,çevresel faktörler ve infeksiyonların hastalığın gelişiminde etkin olabileceği düşünülmektedir. Aktif psoriazis lezyonlarında epidermal ve dermal aktive olmuş T lenfosit infiltrasyonu görülmektedir (25). Yaygın olarak kabul gören görüş, psoriazisin T lenfositlerin aktivasyonu ile başlayıp,bunun keratinosit proliferasyonuna ve psoriatik plakların oluşumuna yol açtığıdır. T hücreleri antijen tarafından aktive edildiğinde çoğalmaya başlarlar. T lenfositleri antijenleri sadece antijen sunucu hücre tarafından sunulduğunda tanıyabilirler. T hücrelerinin aktivasyonu için HLA-DR gibi MHC class II molekülü eksprese eden ASH’lerin varlığı gereklidir. Dendritik hücreler (DH) en güçlü ASH’ler olarak bilinmektedir. Deride de DH’ler antijenleri yakalıyarak antijenik epitoplar haline getirmekte ve proksimal lenf nodlarına taşımaktadır. Burada matür hale gelen dendritik hücreler antijeni naiv T hücrelerine sunmakta ve onları aktive etmektedir. Bu aktivasyon sonrasında T hücreleri, kütanöz lenfosit antijen (CLA) eksprese etmeye başlayarak, deriye geri dönerler. Bir antijen naiv T hücresini aktive ettiğinde, bu hücreler efektör T hücresi olarak çoğalmaya başlarlar. Bir kısmı CD4+, bir kısmı ise CD8+ bellek-efektör T hücresi (CD45RO+) haline gelerek sebat ederler. Aynı antijenik uyarı ile karşılaşıldığında bu hücreler çok daha hızlı ve yoğun olarak yanıt oluşmasına neden olurlar. Psoriazisde oluşmuş bulunan bellek-efektör hücreleri de deriye ulaştıklarında sitokinler salgılarlar. Bu salgılanan sitokinlerin de keratinosit proliferasyonuna ve psoriatik plakların oluşmasına neden olduğu düşünülmektedir. Psoriazisde inflamatuvar yolağı başlatan olay T hücrelerinin ASH ile aktive edilmesidir. Ancak immün yanıtın oluşabilmesi ve T lenfositlerin aktive olabilmesi için ASH’deki antijenin MHC ile sunumu yeterli değildir. Ek olarak diğer uyarıcı sinyallerin varlığı da gerekmektedir. CD28 bağlayıcıları olarak bilinen bu moleküllerden biri 27 de CD86 (B7-2) dır. CD86 hem aktive T ve B lenfositleri üzerinde hem de monositlerde eksprese olabilmektedir. In vitro bir çalışmada kandan hazırlanan immatür dendritik hücrelerin duyarlandırıcılar ile karşılaştıktan sonra matür hale gelip CD86 ve HLA-DR ekspresyonlarında belirgin bir artışın ortaya çıktığı gösterilmiştir (55). Ek olarak, CD86’nın birçok dendritik hücre üzerinde ve LH’lerinde eksprese olduğu bildirilmiştir(29). Yapılan bir çalışmada epidermisde CD86-pozitif olan hücrelerin çift immünohistokimya ile LH olduğu, dermisde pozitif olan bazı hücrelerin ise makrofaj ve aktive T veya B hücreleri olabileceği belirtilmiştir (43). Daha önceki bir çalışmada CD86’nın inflamatuvar dermatozlarda en çok eksprese edilen ko-stimülatör molekül olduğu; epidermisde CD86+ hücrelerin de hemen hepsinin LH olduğu öne sürülmüştür (43). Kültüre epidermal LH lerinin hem CD80 hem de CD86 eksprese ettikleri gösterilmiştir (33). İnflamatuvar deri hastalığı olan hastaların deri biyopsi örneklerinde genel olarak CD86 ekspresyonu düşük olarak bulunmuş, epidermal T hücrelerinde %16, dermal T hücrelerinde ise %14 olarak belirtilmiştir (20). Tedavi yöntemleri incelendiğinde UVB’nin bu molekülün LH üzerindeki ekspresyonunu azalttığı gösterilmiştir (56). Çalışmamızda tedavi öncesi ve sonrası alınan biyopsilerde dermisde CD86+ olan hücre sayısı epidermise göre daha fazladır. Çift immünoboyama yapamadığımız için boyanan hücrelerin dendritik hücre, lenfosit veya makrofaj olarak ayırımlarını yapmak mümkün olamadı. Bu sonuç dermisde hücre yoğunluğunun fazla olmasına ve CD86 eksprese edebilecek hücrelerin oran olarak daha fazla olması ile açıklanabilir. Ancak CD86’nın dermisde özellikle T lenfositler üzerinde eksprese oldukları gözlendi. CD86 molekülünün bulunduğu hücrenin aktifliğini ifade ettiği düşünüldüğünde bu lenfositlerin lenf nodunda oluşturulmuş özgül klona ait bellek-efektör T lenfositleri oldukları ve deriye dönüş yolunda dermisde dermal dendritik hücreler ile bu molekül yardımı ile etkileştikleri düşünüldü. Dolayısıyla, CD86 molekülünün T lenfositleri tarafından bölgesel lenf nodunda kazanıldığı öngörülebilir. Bu lenfositler dermise ulaştıklarında da aktivitelerini ve 28 etkileşimlerini sürdüreceklerinden bu molekülü barındırmaya devam edecekleri düşünülebilir. Epidermisde ise daha çok LH’lerinin bu molekülü eksprese ettikleri görüldü. Hastalarımızın tedavi öncesi biyopsilerinde bu stimülatör molekülün ekspresyonunun izlenmesi psoriazis patogenezinde ASH ile T hücre etkileşimini sağlamada CD86 molekülünün yeraldığı görüşünü desteklemektedir. Tüm tedavilerin bu molekül ekspresyonunu azaltmaları da tedavilerin farklılık göstermeksizin inflamasyonun bu basamağını da etkilediklerini ve B7/CD28 etkileşiminin hem hastalık patogenezinde hem de tedavide rol oynadığını düşündürmektedir. CD68 monosit ve makrofajlarda yeralan intraselüler bir sialoproteindir. Fagositik fonksiyonlarla ilgilidir. Her ne kadar kemik iliği kökenli olsalar ve ASH olarak görev görseler de monosit/makrofaj ve dendritik hücreler arasında inflamasyon sırasında belirgin farklılıklar görülmektedir. Deneysel olarak kan monositlerinden geliştirilen DH’lerin yüksek düzeyde CD68 ekpresyonuna sahip oldukları ve bunların da özellikle LH olmadığı belirtilmiştir (17). Normal deri biyopsilerinin değerlendirildiği bir başka çalışmanın sonuçlarına göre; normal deri biyopsilerinden hazırlanan, hem epidermis hem de dermis örneklerinde CD68+ dendritik hücreler yeralmaktadır. Epidermisdeki CD68+ dermisdeki CD68+ hücrelerin %90’ı CD1a+ hücrelerin %14’ü CD1a+ olup, hücrelerdir. Epidermisdeki CD1a+ hücrelerin %50’si CD68+’dir (39). Ancak bu çalışma sadece iki deri biyopsisinden elde edilen sonuçları göstermektedir. Yayınlanan in-vivo bir başka çalışmada ise normal deriyi drene eden lenfatiklerdeki dendritik hücreler incelendiğinde hemen tüm CD1apozitif hücrelerin HLA-DR pozitif olduğu ve yüksek oranda CD86 ekspresyonu gösterdikleri ancak hiçbirinin monosit/makrofaj yüzey markırı olan CD68 ile boyanmadığı gösterilmiştir (9). Histopatolojik olarak psoriatik deride lezyonların aktivasyonu öncesinde perivasküler alanlarda makrofajların toplandığı gösterilip, sonrasında bu makrofajların epidermise ilerlediği düşünülmüştür (54). Bu gelişim sürecinde makrofajlar sıklıkla epidermis altında bir tabaka 29 oluşturmakta ve subepidermal veya epitel döşeyen makrofajlar olarak adlandırılmaktadır. Bu makrofajların CD68 eksprese ettiği ve yine CD68-pozitif makrofajların epidermisde de yer aldığı gösterilmiştir (16). Psoriasisde tipik olarak değerlendirilen bu yerleşimin bazal keratinosit ve makrofaj ilişkisini düzenlediği ve patogenezde önemli olduğu vurgulanmaktadır. Çalışmamamızda PUVA ve darband UVB tedavisi alan hastalarda epidermal CD68+ hücreler tedavi sonrasında anlamlı olarak farklılık göstermemektedir. Aynı grupta CD1a+ hücreler ise anlamlı olarak azalmıştır. CD68 ve CD1a ekspresyonları arasındaki bu uyumsuzluk siklosporin tedavisi alan hasta grubunda da mevcuttur. Bu sonuçlar yukarıda bahsedilen çalışmada elde edilen CD68+ epidermal hücrelerin hemen hemen tamamının CD1a+ olduğu sonucu ile bağdaşmamaktadır. Farklılık diğer çalışmadaki biyopsi saysının azlığından kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca, epidermis de LH dışında tedavilerden farklı olarak etkilenen başka bir dendritik hücre popülasyonu olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızda dermisde dendritik morfolojideki hücrelerde CD68 molekülünün eksprese olduğunu gözlemledik. Bu hücrelerin lenf noduna gitmek üzere olan henüz CD68 molekülünü kaybetmemiş hücreler olduğu düşünülebilir. Lenf nodundan dermise ulaşan özgül T lenfosit klonunun keratinosit peoliferasyonuna neden olacak etkilerin ortaya çıkışını, dermal dendritik hücreler ile yeniden etkileşerek sağlamaları da mümkündür. LH’leri kemik iliğinden köken alan başlıca epidermise yerleşmiş ASH’lerdir. Derinin immün fonksiyonlarında birincil rolü üstlenen hücrelerdir. Normal insan epidermisinde LH’leri HLA class I ve II, CD3, CD1, CD4 ve bazı integrinleri eksprese ederler. Epidermal LH’leri CD1 arasından sadece CD1a ve CD1c ekspresyonu ile karekterizedir (53). Eksojen bir antijen ile karşılaştıktan sonra ASH olarak davranırlar ve proksimal lenf nodlarına CD4+ lenfositler ile etkileşebilmek için yolculuk ederler. LH’lerin normal sayı ve dağılımda olması solubl protein antijenlerine ve haptenlere karşı duyarlılığın oluşabilmesi için gereklidir (53). Psoriasisde LH’lerinin rol oynayabileceğine dair düşünceler uzun zamandır mevcuttur. 1986’da kronik plak tip 30 psoriasisli hastaların lezyonlarından alınan deri biyopsilerinde LH’leri lezyonsuz deriye göre artmış sayıda bulunmuş ancak fonksiyonları konusunda yorum yapılamamıştır (1). Tedavi yöntemlerinin LH nasıl etkilediği de çeşitli araştırmaların konusu olmuştur. Calcipotriolün etki mekanizmasını inceleyen bir çalışmada İHK ile tedavi öncesi ve sonrasında epidermisdeki CD1a eksprese eden LH sayısında değişiklik gözlenmemiştir (24). 12 psoriazis hastasında yapılan bir çalışmada ise siklosporinA (SiA), SiA+PUVA ve SiA+UVB alan hastalarda tedavi öncesi ve sonrasında epidermal LH değerlendirilerek tüm grupların tedavi sonrasında azalma gösterdiği rapor edilmiştir. Özellikle de en belirgin azalma SiA+PUVA alan grupta olmuştur (49). Her ne kadar bu bulgu istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bizim çalışmamızda ki bulgu ile paralellik göstermektedir. SiA’nın psoriatik derideki etki mekanizmasını inceleyen bir çalışmada tedavinin 7. gününden itibaren CD4+ lenfositler sonrasında da CD8+ lenfositler azalırken epidermal LH’lerinin sayıca arttığı gösterilmiştir (24). Bizim hasta gruplarımız arasında siklosporin ve dar-band UVB tedavileri sonrasında epidermal CD1a+ hücrelerde anlamlı bir farklılık olmazken PUVA tedavisi sonrasında epidermal LH azalmıştır ve bu bulgu istatistiksel olarak anlamlıdır. Epidermis dışında dermisde de CD1a+ hücreler mevcuttur. Nestle ve arkadaşlarının çalışmasında dermal dendritik hücrelerin hepsi faktör XIIIa ile pozitif boyanmış olup, CD1a ve CD14 boyanmasına göre 3 gruba ayırmışlardır. Bu çalışmaya göre dermal dendritik hücrelerin %20’si CD1a eksprese etmektedir (39). Sepulveda ve arkadaşlarının çalışmalarında HLA+ CD1a+ LH’lerinin normal insan dermisindeki hücrelerin %4-5’ni oluşturduğu rapor edilmiştir (52). Bu hücrelerin ortamdan kaybolması antijen sunma kapasitesini belirgin ölçüde azalttığından dermisdeki antijen sunma görevini başlıca HLA+CD1a+ LH benzeri hücrelerin gerçekleştirdiğini belirtmişlerdir. Psoriatik deride ise epidermal LH’nde artış olmakla birlikte dermisdeki dendritik hücreler de artmaktadır (37). Bu hücrelerin de T hücre aktivasyonuna ve sitokin salınımına neden olabilecekleri 31 düşünülmektedir. Çalışmamızda CD1a’nın dermal dendritik hücrelerde epidermise kıyasla daha az kuvvetle ve yoğunlukla eksprese oldukları gözlendi. LH’lerinin dermise geçtikten bir süre sonra CD1a molekülünü kaybettiklerini düşünmekteyiz. Ayrıca çalışmamızda gözlemlediğimiz bir başka bulgu da LH’lerinin dendritik uzantıları yerine daha çok bedensel boyandığıdır. Oysaki normal deride LH’lerinin hücre bedenlerinden çok dendritik uzantıları net ve yoğun olarak gözlemlenir. Ayrıca psoriatik deride hücre bedenleri gözlenmeyip, dendritik uzantılar kısa ve azdır (kendi gözlemlerimiz). Bu olay hücrenin antijen alımını tamamladıktan sonra harekete geçmeye hazırlanıyor olması ile ilgili olabilir. Tümör nekrozis faktör (TNF) reseptör ailesi, T ve B lenfositlerinin farklılaşmasında rol oynadığı düşünülen moleküllerdir. CD27 ve CD40 gibi sürekli izlenebilen örnekleri olduğu gibi CD30 gibi sadece antijenik uyarı sonrasında ortaya çıkan üyeleri de mevcuttur. CD30 bir transmembran proteindir. Normal kişilerde CD4 lenfositlerinin bir kısmında eksprese edilir. Malign ve viral etkiye maruz kalmış T ve B lenfositlerinde saptanabilmektedir. Bir in vivo çalışmada Th-1 baskın hastalıklar olarak bilinen Crohn hastalığı, H.pylori gastriti, multipl skleroz ile Th-2 baskın hastalık olan sistemik skleroz ve graft vs host hastalığı karşılaştırıldığında CD30 ekspresyonunun Th-2 baskın hastalıklarda görüldüğü gözlenmiştir (14). Bu ekspresyonun da endojen IL-4 salınımı ile ilintili olduğu öne sürülmüştür. Psoriatik deride yapılan araştırmada epidermisden izole edilen T hücrelerinin %25’i CD 30+ olarak bulunmuş, hem CD4+ hem de CD8+ hücreleri bu markırı eksprese edebilmelerine rağmen CD30+ hücrelerin CD4+ popülasyonda iki kat daha fazla izlendiği ve CD30+CD4+ hücrelerin dermise göre epidermisde yoğunlaştığı belirtilmiştir (20). Bizim sonuçlarımız bu çalışmanın sonuçları ile uyumluluk göstermemesine rağmen, psoriazisin Th-1 sitokin profili gösteren ve bu nedenle CD30 pozitif bir deri hastalığı olmadığını düşünmekteyiz. İlk kez Hodgkin hastalığı ve Reed-Sternberg hücrelerinde saptanan CD70 antijeni genel olarak T ve B lenfositlerinde aktivasyon ile 32 birlikte eksprese olmaktadır. CD70 normal koşullarda tonsilde bazı B hücreleri üzerinde ve çok seyrek olarak T hücrelerinde yeralır. Lens ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ASH veya IL-1α, IL-12, TNF-α gibi ASH ile ilgili sitokinler ile karşılaşma sonrasında yani aktif T hücrelerinde eksprese edilebilmektedir (32). CD70, CD27’nin liganttıdır. CD 27 aktive olmayan hem CD4+ hem de CD8+ lenfositlerde, B hücrelerinde ve bazı NK (natural killer; doğal öldürücü) hücrelerinde eksprese edilebilen bir transmembran proteindir. CD27’nin CD70 ile etkileşimi genel olarak T ve B hücre cevablarının artışına neden olmakta; T aktivasyon sinyallerini taşımakta ve immünoglobulin üretiminin regülasyonunda, T ve NK hücrelerinin sitolitik fonksiyonlarında etkili olmaktadır (44). CD70’in aktif T hücrelerinde, özellikle de bellek tipi T hücrelerinde eksprese olması nedeniyle bizim çalışmamızda da pozitif olmasını bekleniyordu. Hasta grubumuzda hiç reaksiyon görmememizin nedeni CD70 ekspresyonunun uyarı sonrasında çok kısa devam etmesi olabilir. Bir başka açıklama da CD70 fonksiyonlarından hümoral immün yanıtın veya sitolitik fonksiyonların psoriazis patogenezinde önemli yer tutmaması olabilir. Aktive olmuş, çoğalan lenfositlerin CD25, CD69, CD71 ve HLA-DR eksprese ettikleri, bu antijenlerin aktivasyon göstermeyen lenfositlerde izlenmediği ve bu nedenle aktivasyon markırları olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Akım sitometrisi ile yapılan çalışmada lenfosit aktivasyonunun erken dönemlerinde CD69, geç dönemlerinde ise HLA-DR ekspresyonları izlenmiştir (11). Aktivasyon markırı olan CD71’in psoriatik derideki lenfositler tarafından ekspresyonunu inceleyen 1990 yılındaki bir çalışmada bu molekül ekspresyonunun normal deride, psoriatik deriden farklı olmadığı ve SiA tedavisi sonrasında herhangi bir değişikliğe uğramadığı öne sürülmüştür (25). Aktivasyonu belirleyen bir diğer bulgu HLA-DR pozitifliği, dermisde monosit/makrofaj, endotel hücreleri, fibroblastlar ve aktive T lenfositlerinde; epidermisde ise LH, T lenfositleri ve keratinositlerde görülebilir. Çalışmamızda, özellikle dermisde çok yaygın HLA class II ekspresyonu gördük. Epidermis ile 33 karşılaştırıldığında, dermisdeki aktivasyonun daha yaygın ve güçlü olduğu gözlendi. Epidermisde yine dendritik morfolojideki hücrelerin yani LH’lerinin bu molekülü taşıdıkları görüldü. Epidermisdeki lenfositler bu molekülü eksprese etmiyorlardı. Dolayısıyla, epidermis içindeki lenfositlerin daha pasif olarak varlıklarının söz konusu olduğu düşünüldü. Dermisde ise hem lenfositlerin hem de dendritik hücrelerin HLA class II eksprese ettikleri görüldü. Fakat yine de boyanan hücrelerin çoğunlukla dermal dendritik hücreler oldukları gözlemlendi. T lenfositlerin derinin değişik bölgelerini seçerek yerleşmesinin inflamatuvar hastalıkların patogenezinde önemli olduğu düşünülmektedir. Psoriatik deride CD8+ lenfositler epidermisde, CD4+ T lenfositler ise dermisde daha yoğun olarak görülmektedir. Ferenczi ve arkadaşları çalışmalarında psoriasis hastalarının kanlarında CD8+ hücrelerin sağlıklı kontrollere göre arttığını, epidermisde CD8+ dermisde ise CD4+ hücrelerin daha yoğun olarak yeraldıklarının belirtmişlerdir (20). Epidermisdeki T hücrelerinin %86’sının HLA-DR eksprese ettiği yani çoğunluğunun aktive olduğunu izlemişlerdir (20). Beş değişik inflamatuvar deri hastalığında CD8+ lenfositlerin proliferasyonunu ve dendritik hücreler ile ilişkisini araştıran bir çalışmada ise CD8/Ki-67 ve CD1a boyamaları gerçekleştirilip hastalıklar arasında karşılaştırılmıştır. Spongiotik dermatitlerde prolifere olan CD8+ lenfositler subepidermal bölgede yoğunlaşmışken, psoriasisde nadir olarak izlenmiştir. CD1a+ dendritik hücreler ise dermisde çok yoğun olarak gözlenmiştir. Yine ilginç olarak epidermisdeki CD8+ lenfositlerde Ki-67+liğine rastlanmamıştır. Bu bulgu da dermisdeki dendritik hücrelerin başlıca CD4+ lenfositleri aktive ettiği şeklinde yorumlanmıştır (15). Bizim çalışmamızda da tüm tedavi gruplarında tedavi öncesinde epidermisde CD8+ hücreler CD4+ hücrelerden fazladır. Ancak ilginç olarak, epidermisde CD8 molekülü bulunduran bazı hücrelerin dendritik morfolojide olduğunu farkettik. Dermisde ise yoğun olarak CD8+ lenfositler mevcuttu. Bu da epidermise göç edecek olan hücrelerin dermisde farklandığını düşündürmektedir. 34 CD8+ T lenfositlerinin IFN gamma salgıladığı ve bunun da proriazis lezyonlarının oluşumunda ve gelişmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Çalışmamızda CD8 molekülü gibi epidermis içinde CD4 eksprese eden dendritik yapıda hücreler var iken, dermisde CD4 molekülü lenfositlerde yeralmaktaydı. CD4 eksprese eden bu lenfositlerin, özgül T lenfosit klonunun kendisi olduğunu ve psoriazisi oluşturan sürecin esas olarak dermisde başlayıp geliştiğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak, çalışmamızda;1. Tüm tedavi yöntemleri psoriatik epidermis ve dermisde CD4+ ve CD8+ lenfosit infiltrasyonunu azaltmaktadır. 2. Tedavi yöntemlerinin hepsinin uygulanımı sonrasında T hücre aktivasyonu için gerekli olan kostimülatör CD86 anlamlı olarak azalmaktadır. Bu da tedavilerin inflamasyonun bu basamağını etkili olarak engellediğini göstermektedir. 3. Sadece PUVA tedavisi sonrasındaki epidermal HLA-class II ekspresyonu dışında diğer tüm gruplarda bu ekspresyon azalmakta, böylece derideki antijen sunum kapasitesi düşmekte ve genel olarak hücrelerin aktivasyonu azalmaktadır. 4. Epidermisde LH dışında CD68+ hücreler bulunmakta ve UVA veya B tedavileri bu hücreler üzerinde etki göstermemektedir. 5. Epidermisdeki LH siklosporin veya darband UVB tedavilerinin hedeflediği hücreler değildir. PUVA tedavisi diğer tedavi yöntemleri arasında epidermal LH’lerini azaltan tek yöntemdir. 6. Psoriazisde inflamasyonun gerçekleşmesini sağlayan olaylar dermisde başlamaktadır. Dermisdeki CD4+ lenfositler patogenezdeki en önemli rolü oynayan bellek-efektör hücreler olduğunu düşünmekteyiz. 35 7. Kaynaklar 1) Ashworth J., Mackie R.M., A quantitative analysis of the Langerhans cell in chronic plaque psoriasis, Clin Exp Dermatol, 1986;11:594-599. 2) Averbeck D., Recent advances in psoralen phototoxicity mechanism, Photochem Photobiol, 1989;50:859-82. 3) Aydemir E.H., Tüzün Y., Kotoğyan A., Acar M.A., Dermatolojide fizik tedaviler, Dermatoloji. Ed: Tüzün Y., Kotoğyan A., Aydemir E.H. Baransü O., Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul,(1994),s.315-332. 4) Aydemir E.H, Tüzün Y., Kotoğyan A., Acar M.A., Dermatolojide fizik tedaviler, Dermatoloji, Ed: Tüzün Y., Kotoğyan A., Aydemir E.H., Baransü O., Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul,(1994),s.803-810. 5) Baker B.S., Swain A.S., Valdimarsson H., Fry L., T-cell subpopulations in the blood and skin of patients of psoriasis, Br J Dermatol, 1984;110:37-44. 6) Barker J.N.W.N., Psoriasis as a T cell-mediated autoimmune disease, Hosp Med, 1998;59:530-533. 7) Barker J.N.W.N., Mitra R.S., Griffiths C.E.M., Dixit V.M., Nickoloff B.J., Keratinocytes as initiators of inflammation, Lancet, 1991;337:211-214. 8) Bos J.D., deRie M.A., The patogenesis of psoriasis:immunological facts and speculations, Immunol Today, 1999;20:40-46. 36 9) Brand C.U., Hunger R.E., Yawalkar N., Gerber H.A., Schaffner T., Braathen L.R., Characterization of human skin-derived CD1a-positive lymph cells, Arch Dermatol Res, 1999;291:65-72. 10) Brandrup F., Green A., The prevalence of psoriasis in Denmark, Acta Derm Venereol (Stockh), 1981;61:344-346. 11) Caruso A., Licenziati S., Corulli M., et al., Flow cytometric analysis of activation markers on stimulated T cells and their correlation with cell proliferation, Cytometry, 1997;27:71-76. 12) Christophers E., Psoriasis – Epidemiology and clinical spectrum, Clin Exp Dermatol, 2001;26:314-320. 13) Christophers E., Mrowietz U., Psoriasis, Dermatology in General Medicine Ed: Freedberg I.M, Eisen A.Z., Wolff K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Kaltz S.I., Fitzpatrick T.B., Mc.Graw Hill, New York, (1999),s.495-521. 14) D’ Elios MM., Romagnani P., Scaletti C., et al., In vivo CD30 expression in human diseases with predominant activation of Th2-like T cells, J Leukoc Biol, 1997;61:539-544. 15) Deguchi M., Ohtani H., Sato E.,et al., Proliferative activity of CD8+ Tcells as an important clue to analyze T cell mediated inflammatory dermatoses, Arch Dermatol Res, 2001;293:442-447. 16) Djemadji-Oudjiel N.,Goerdt S., Kodelja V., Schmuth M., Orfanos C.E., Immunohistochemical identification of type II alternatively activated dendritic macrophages (RM 3/1, MS-1,25F9-) in psoriatic dermis, Arch Dermatol Res, 1996;288:757-764. 37 17) Ebner S., Lenz A., Reider D., et al., Expression of maturation- /migration-related molecules on human dendritic cells from blood and skin, Immunobiol, 1997/98;198:568-587. 18) Economidou J., Barkis J., Demetriou Z., et al., Effects of Cyclosporin A on immune activation markers in patients with active psoriasis. Dermatology, 1999;199:144-148. 19) Elder J.T., Nair R.P., Guo S.W., et al., The genetics of psoriasis, Arch Dermatol, 1994;130:216-224. 20) Ferenczi K., Burack L., Pope M., Krueger JG., Austin LM., CD69, HLA-DR and the IL-2R identify persistently activated T cells in psoriasis vulgaris lesional skin: Blood and skin comparisons by flow cytometry, J Autoimmun, 2000;14:63-78. 21) Fredriksson T., Pettersson U., Severe psoriasis-oral therapy with a new retinoid, Dermatologica, 1978;157:238-244. 22) Friedmann PS., Ford G., Ross J., Diffey BL., Reappearance of epidermal Langerhans cells after PUVA therapy, Br J Dermatol, 1983; 109:301-307. 23) Henseler T., Christophers E., Psoriasis of early and late onset: Characterization of two types of psoriasis vulgaris, J Am Acad Dermatol, 1985;13:450-456. 24) Horroccks A., Omerod A.D., Duncan J.I., Thomson A.W., Influence of systemic cyclosporin A on interleukin-2 and epidermal growth factor receptor expression in psoriatic skin lesions, Clin Exp Immunol, 1989;78:166-171. 38 25) Horrocks C., Duncan J.I., Sewell H.F., Ormerod A.D., Thomson A.W., J Autoimmun, 1990;3:559-570. 26) Hönigsmann H., Phototherapy for psoriasis, Clin Exp Dermatol, 2001;26:343-350. 27) Hönigsmann H., Szeimies R.M., Knobler R., Fitzpatrick TB., Pathak MA., Wolff K., Photochemotherapy and photodynamic therapy, Dermatology in General Medicine, Ed: Freedberg I.M., Eisen A.Z., Wollf K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Katz S.I., Fitzpatrick T.B., The McGraw Hill,New York,(1999),s.2880-2900. 28) Jensen A.M., Borresen Llado M., Skov L., et al., Calcipotriol inhibits the proliferation of hyperproliferative CD29 positive keratinocytes in psoriatic epidermis in the absence of an effect on the function and number of antigen-presenting cells, Br J Dermatol, 1998;139:984-991. 29) Katayama I., Matsunaga T., Yokozeki H., Nishioka K., Blockade of costimulatory molecules B7-1(CD80) and B7-2(CD86) down-regulates induction of contact sensitivity by haptenated epidermal cells, Br J Dermatol, 1997;136:846-852. 30) Koulu L., Söderström K.O., Jansen C.T., Relation of antipsoriatic and Langerhans cell depletion effects of systemic psoralen photochemotherapy: a clinical, enzyme histochemical, and electron microscopic study, J Invest Dermatol, 1984;82:591-593. 31) Kundakçı N., Türsen Ü., Ekmekçi P., Boyvat A., Gürgey E., Peksarı Y. Psöriasis vulgariste darbant UVB tedavisinin etkinliği: ön sonuçlar, Lepra Mec, 2001;32:105-112. 39 32) Lens S.M.A., Baars P.A., Hooibrink B., Van Oers M.H.J., Van Lier R.A.W., Antigen-presenting cell-derived signals determine expression levels of CD70 on primed T Cells, Immunology, 1997;90:38-45. 33) Ludewig B., Graf D.,Gelderblom HR., et al., Spontaneous apoptosis of dendritic cells is efficiently inhibited by TRAP (CD-40 ligand) and TNF-α, but strongly enhanced by interleukin-10. Eur J Immunol, 1995;25:485-490. 34) McGregor J.M., Barker J.N.W.M., Ross E.L., MacDonald D.M., Epidermal dendritic cells in psoriasis possess a phenotype associated with antigen presentation: in situ expression of ß2-integrins. J Am Acad Dermatol, 1992;27:383-388. 35) Menter A., Barker J.N.W.N., Psoriasis in practice. Lancet, 1991; 338:231-234. 36) Meunier L., Lagoueyte C., Lavabre-Bertrand T., Duperray C., Meynadier J., Cano J.P., Quantification of CD1a, HLA-DR, and HLA Class I expression on viable human Langerhans cells and keratinocytes, Cytometry, 1997;15:206-207. 37) Morganroth G.S., Chan L.S., Weinstein G.D., et al., Psoriatic cells in psoriatic dermis are comprised primarily of T cells, endothelial cells, and factor XIIIa+ perivascular dendritic cells, J Invest Dermatol, 1991;96:333-340. 38) Mueller W., Hermann B., Cyclosporin A for Psoriasis, N Engl J Med, 1976;301:355. 39) Nakamura K., Yasaka N., Asahina A., Kato M., Miyazono Kohei., Furue M., Tamaki K., Increased numbers of CD68 antigen positive dendritic epidermal cells and upregulation of CLA (Cutaneous 40 Lymphocyte-Associated Antigen) expression on these cells in various skin diseases, J Dermatol Sci, 1998;18:170-180. 40) Nestle F.O., Zheng X.G., Thompson C.B., Turka L.A., Nickoloff B.J. Characterization of dermal dendritic cells obtained from normal human skin reveals phenotypic and functionally distinctive subsets, J Immunol, 1993;151:6535-6545. 41) Nickoloff B.J., The immunologic and genetic basis of psoriasis, Arch Dermatol, 1999;135:1104-1110. 42) Nousari H.C., Anhalt G.J., Immunosuppressive and immunomodulatory drugs, Dermatology in General Medicine, Ed: Freedberg I.M., Eisen A.Z., Wolff K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Kaltz S.I., Fitzpatrick T.B., McGraw Hill, New York,(1999),s.2853-2864. 43) Ohki O., Yokozeki H., Katayama I., et al., Functional CD86 (B7- 2/B70) is predominantly expressed on Langerhans cells in atopic dermatitis, Br J Dermatol, 1997;136:838-845. 44) Olaniran A.K., Baker B.S., Paige D.G., Garioch J.J., Powles A.V., Fry L. Cytokine expression in psoriatic skin lesions during PUVA therapy, Arch Dermatol Res, 1996;288:421-425. 45) Orengo A.M., Cantoni C., Neglia F., et al., Reciprocal expression of CD70 and of its receptor, CD27, in human longterm-activated T and natural killer(NK) cells:inverse regulation by cytokines and role in induction of cytotoxicity, Clin Exp Immunol,1997;107:608-613. 46) Ortonne J.P., Recent developments in the understanding of the pathogenesis of psoriasis, Br J Dermatol,1999;140(suppl.54):1-7. 41 47) Oxholm A., Oxholm P., Staberg B., Reduced density of T6-positive epidermal Langerhans cells in uninvolved skin of patients with psoriasis. Acta Derm Venereol (Stockh) 1987;67:8-11. 48) Ozawa B.M., Ferenczi K., Kikuchi T., et al., 312- nanometer Ultraviolet B light(narrow –band UVB) induces apoptosis of T cells within psoriatic lesions, J Exp Med, 1999;189:711-718. 49) Petzelbauer P., Fodinger D., Rappersberger K., Volc-Platzer B., Wolff K., CD68 positive epidermal dendritic cells, J Invest Dermatol, 1993;101:256-261. 50) Petzelbauer P., Wolff K., Effects of cyclosporin A on resident and passenger immune cells of normal human skin and uv-induced erythema reactions, Br J Dermatol, 1992;127:560-565. 51) Raychaudhuri S.P., Farber E.M., The prevalence of psoriasis in the world. JEADV, 2001;15:16-17. 52) Sepulvede-Merrill C., Mayall S., Hamblin A.S., Breathnach S.M., Antigen presenting capacity in normal human dermis is mainly subserved by CD1a+ cells, Br J Dermatol, 1994;131:15-22. 53) Schmitt D., Immune functions of the human skin. Models of in vitro studies using Langerhans cells, Cell Biol Toxicol, 1999;15:4145. 54) Schubert C., Christophers E., Mast cells and macrophages in early relapsing psoriasis, Arch Dermatol Res, 1985;277:352-358. 55) Tuschl H., Kovac R., Weber E., The expression of surface markers on dendritic cells as indicators for the sensitizing potential of chemicals, Toxicol In Vitro, 2000;14:541-549. 42 56) Weiss J.M., Renkl A.C.,Denfeld RW., et al., Low-dose UVB radiation pertubs the functional molecules on human Langerhans cells, Eur J Immunol, 1995;25:2858-2862. 57) Wong R.L., Winslow C.M., Cooper K.D., The Mechanisms of action of Cyclosporin A in the treatment of psoriasis. Immunol Today 1993;14:69-73. 43 8. Ekler 44 Psoriazisli Hastalarda PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin Tedavilerinin Dendritik Hücreler ve Aktif Lenfositler Üzerindeki Etkinliğinin Araştırılması: İn Vivo Vaka Kontrol Çalışması PROJE NO: SBAG-2281 Prof.Dr. Esin Aşan Doç.Dr. Gül Erkin Bükülmez Dr. Yeşim Uğur Dr. Cansel Köse Gürer Y.Doç.Dr. Petek Korkusuz Doç.Dr. Sedef Şahin Prof.Dr. Fikret Kölemen OCAK 2003 ANKARA Bu rapor, TÜBİTAK Projeleri Sonuç Raporu yazımında uygulanan kurallara göre ve Türk Dil Kurumunun İmla Klavuzu (1988) esaslarına göre yazılmıştır. 2 2. ÖNSÖZ Tübitak Sağlık Bilimleri Araştırma Grubunca desteklenen bu çalışmada, kronik seyirli olması ve yaşam kalitesini kötü yönde etkilemesi ile bir çok hastayı mağdur eden psoriazis hastalığını anlamaya yönelik ve etkin tedavi yöntemlerini oluşturmaya katkıda bulunabilecek bulguların araştırılması amaçlandı. T hücre aktivasyonunun patogenezdeki en önemli basamak olduğu düşünülen bu hastalıkta, dendritik hücrelerin lezyonların gelişimindeki rolü ve sık uygulanan üç ayrı tedavi yönteminin antijen sunucu hücre ve lenfosit aktivasyonu arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediği araştırıldı. Bu çalışmaya verilen bilimsel ve maddi destek için Tübitak Sağlık Bilimleri Araştırma Grubuna ve ilgili raportörlere teşekkür ederiz. Çalışma bulgularımızın dünya bilimine ve hastalara yararlı olabilmesi ileğiyle, 3 3. İÇİNDEKİLER Sayfa No 1. Kapak 2. Önsöz 3. İçindekiler 4 4. Tablo ve Şekil Listeleri 5 5. Öz (Abstract) 6. 3 5.1. Türkçe 6 5.2. İngilizce 7 Proje Ana Metni 6.1. Giriş 8 6.2. Genel Bilgiler 9 6.3. Gereç ve Yöntem 18 6.4. Bulgular 6.5. Tartışma/ Sonuç 7. Kaynaklar 8. Ekler 21 27 36 44 Şekiller 4 4. Tablo ve Şekil Listeleri Tablo 1. Kullanılan monoklonal antikorlar Tablo 2. Skorlama yöntemi Tablo 3. Tüm hasta gruplarındaki İHK sonuçları Tablo 4. Siklosporin kullanan hastalardaki İHK sonuçları Tablo 5. PUVA tedavisi alan hastalarda İHK sonuçları Tablo 6. Dar-band UVB tedavisi alan hastalarda İHK sonuçları Tablo 7. CD71 antikoru ile elde edilen boyama sonuçları Şekil 1Aa. PUVA grubuna ait tedavi öncesi CD1a ekspresyonu Şekil 1Ab. PUVA grubuna ait tedavi sonrası CD1a ekspresyonu Şekil 2Aa. Dar band UVB grubuna ait tedavi öncesi CD86 ekspresyonu Şekil 2Ab. Dar band UVB grubuna ait tedavi sonrası CD86 ekspresyonu Şekil 3Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi CD68 ekspresyonu Şekil 3Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası CD68 ekspresyonu Şekil 4Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi HLA class II ekspresyonu Şekil 4Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası HLA class II ekspresyonu Şekil 5Aa. PUVA grubuna ait tedavi öncesi CD4 ekspresyonu Şekil 5Ab. PUVA grubuna ait tedavi sonrası CD4 ekspresyonu Şekil 6Aa. Dar band UVB grubuna ait tedavi öncesi CD8 ekspresyonu Şekil 6Ab. Dar band UVB grubuna ait tedavi sonrası CD8 ekspresyonu Şekil 7Aa. Siklosporin grubuna ait tedavi öncesi CD71 ekspresyonu Şekil 7Ab. Siklosporin grubuna ait tedavi sonrası CD71 ekspresyonu 5 5.1. Öz (Türkçe) Anahtar Sözcükler: psoriazis, T hücre, dendritik hücre, PUVA, Siklosporin A, Dar-band UVB Psoriazis lezyonları keratinosit proliferasyonu ile karekterizedir. Bu proliferasyona yol açan olayların da T hücre aktivasyonu ile başladığına inanılmaktadır. T hücrelerinin aktive olabilmeleri için antijenlerin, antijen sunucu hücreler (ASH) tarafından T lenfositlerine tanıtılması gerekir. Çalışmamızın amacı psoriazis patogenezinde epidermis ve dermisdeki ASH’leri nitelik ve nicelik olarak incelemek, bunları lezyondaki lenfosit infiltrasyonu ile birlikte değerlendirerek hastalığın patogenezini açıklamaya katkıda bulunmaktı. Ayrıca hastalığın tedavisinde sıkça kullanılan PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin A tedavilerinin bu parametreleri nasıl etkilediğini inceleyerek tedavilerin etki mekenizmalarına açıklık getirmekti. Bu amaçla, 45 gönüllü hastadan PUVA, dar-band UVB ve Siklosporin A tedavileri alacak 15’er kişilik üç tedavi grubu oluşturuldu. Bu hastalardan tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere deri biyopsileri alındı. Immunohistokimya (İHK) yöntemi ile taze dokularda CD1a, CD68, CD86, CD30, CD71, CD70, CD4, CD8 ve HLA-class II protein ekspresyonları değerlendirildi. İstatistiksel olarak anlamlı sonuçlara göre; sadece PUVA tedavisi epidermal LH’lerini sayıca azaltmaktadır. Ancak tüm tedavi yöntemleri kostimülatör CD86 ekspresyonunu anlamlı olarak azaltarak inflamasyonun bu basamağını engellemektedir. Genel olarak, epidermal HLAclass II ekspresyonu azalmakta, böylece derideki antijen sunum kapasitesi de düşmektedir. Sonuçlarımızla, psoriazis patogenezinde aktif olan bölgenin dermis olduğunu ve dermisdeki CD4+ lenfositlerin olayları başlatan bellek-efektör hücreler olduğunu düşünmekteyiz. 6 5.2. Öz (İngilizce) Keywords: psoriasis, T cells, dendritic cells, PUVA, Cyclosporin A, narrow-band UVB Psoriatic plaques are characterized by hyperproliferation of keratinocytes. Activation of T-lymphocytes are believed to be responsible for this process. For activation of T-cells, antigen must be presented by an antigen presenting cell (APC) to the lymphocytes. In this study, our purpose was to examine both dermal and epidermal APC and compare these with the lymphocytic infiltrate in order to clarify the role of dendritic cells in the patogenesis of psoriasis. Also we tried to explain mode of action of treatment modalities by studying how PUVA, cyclosporin A and narrow-band UVB affected these parameters. Totally 45 voluntered patients (15 patients in each treatment group as PUVA, cyclosporin A and narrow-band UVB) completed this study. Lesional skin biopsies were taken from each patient before and after treatments. Fresh frozen biopsies were studied for the expression of CD1a, CD68, CD86, CD30, CD71, CD70, CD4, CD8 and HLA-class II proteins by immunohistochemistry. According to the statistically different results, only PUVA targets epidermal LH and cause decrease their CD1a expression. All 3 treatment modalities decrease costimulator CD86 expression and most of them decrease antigen presenting capacity of skin by decreasing HLA class-II expression. Our results imply that dermis is the most active site for the inflammmation and CD4+ T lymphocytes in dermis are the memory-effector cells which serve as the principal cells in the patogenesis. 7 6. Proje Ana Metni 6.1. Giriş Hastalarda hayati tehdit edici sonuçlar yaratmasa da yaşam kalitesini etkilemesi, kronik seyir izlemesi ve yarattığı sosyal, psilokolojik sorunlar ve iş-güç kaybı nedeni ile psoriazis tıpda karşılaştığımız önemli sorunlardandır. Hastalığın patogenezini açıklamaya yönelik belirgin gelişmeler olmasına rağmen hastalığın kesin nedeni henüz bilinmemektedir. Tedavide kullanılan değişik yöntemlerin de farklı mekanizmalar üzerinden etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak bunların psoriazis lezyonlarının oluşumu veya devamındaki hangi süreçleri etkilediği tam açıklığa kavuşmuş değildir. Çalışmamızın amaçlarından birisi; tedavi öncesi deri biyopsilerinde IHK yöntemi ile, patogenezde lezyonların oluşma sürecini başlattığı düşünülen aktif T hücrelerinin özelliklerini incelemek ve bu bulguları dendritik hücrelerin varlığı ve derideki yerleşimi ile ilişkilendirerek psoriazis patogenezini açıklamaya yardımcı bulgular sunabilmekti. İkinci amacı ise, Siklosporin A, PUVA ve dar band UVB tedavileri sonrasında aynı parametreleri değerlendirerek tedavilerin hangi olayları düzenlediğini ve varsa birbirlerine göre faklılıklarını ortaya çıkarmaktı. 8 6.2. Genel Bilgiler Psoriazis dünya nüfusunun %2’sinden fazlasını etkilemektedir(45). Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülen bu hastalık, tüm ırkları etkileyebilmekle birlikte belli ırklarda ve coğrafik bölgelerde daha sık görülmektedir. Genel olarak psoriazis soğuk kuzey iklimlerinde, tropikal bölgelere nazaran daha sıktır (13). Faeroe adalarında % 2.8 oranında görülürken, Japonlar ve Eskimolar’da insidans düşüktür (12). Bu yönde yapılmış bir çok çalışmaya göre Avrupa’da 5.1 milyon, Amerika Birleşik Devletleri’nde 4.9 milyon ve Japonya’da da 2.5 milyon insanın psoriazisten etkilendiği bildirilmektedir. İlginç olarak, bildirilen bu oranlar, zaman içerisinde değişikliğe uğramamıştır(3). Türkiye’deki psoriazis sıklığının ise %1- 2 olduğu tahmin edilmektedir (23). Yapılan çalışmalarda psoriazisin iki formu olduğu üzerinde durulmuştur. Tip 1’de kalıtsal özellikler ön plandadır. %60 oranında otozomal dominant geçiş gösterdiği tahmin edilmektedir. Bu tipte psoriazis başlama yaşı kadınlarda 16 iken erkeklerde 22 olarak belirtilmektedir. Tip 1 psoriazisde hastalık düzensiz bir seyire ve jeneralize olmaya eğilimlidir. Bu hastaların yaklaşık %85’inin HLA-Cw6 pozitif olmasına karşılık tip 2 psoriazisli hastaların ise yalnızca % 15’inde HLA-Cw6 pozitifliği saptanmıştır. Ayrıca tip 2 psoriazis sporadik olması ve zirve insidansının 60 yaş olması ile de diğer tipten ayrılmaktadır (10). Psoriazisin etiolojisi tam bilinmemekle birlikte giderek artan bir oranda kalıtsal bir hastalık olduğu üzerinde durulmaktadır. Birinci dereceden psoriazisli akrabası olan kişilerde % 30’ları aşan oranlarda psoriazis gelişme olasılığı mevcuttur. İnsan lökosit antijenleri (Human Leucocyte Antigen, HLA) birlikteliği ile ilgili yapılan çalışmalarda sınıf I HLA - B13, - B17, - B39, - B57, - CW6 ve – CW7 ve sınıf II antijenlerinden HLA- DR4 ve - DR7’nin psoriazisli popülasyonlarda artmış bir ekspresyon gösterdiği bulunmuştur (35). Yapılan bir çok çalışma, psoriazisteki genetik yatkınlığı ortaya çıkarmasına rağmen hastalığın gelişiminde çevresel faktörlerin de rolü olduğu açıktır. Fiziksel travmalar, infeksiyonlar, stres, ilaçlar psoriazisi tetikleyen veya artıran faktörlerdendir (45). Psoriaziste tipik lezyon; keskin sınırlı, üzeri sedefimsi renkte beyaz kalın kepeklerle kaplı, kırmızı plak ve papüllerdir. Skuamlar kazındığında toz gibi bir beyazlaşma olur. Bu “mum lekesi belirtisi” olarak bilinir. Lezyonlar klasik formda simetrik olarak diz, dirsek, lumbosakral bölge ve saçlı deride yerleşir. Tırnaklar da psoriaziste etkilenebilecek anatomik yerleşimlerdir. 9 Eklem tutulumu vakaların yaklaşık %10’unda görülür. En sık etkilenenler distal interfalanjial eklemler ve sakroiliak eklemdir. Eklem tutulumu olanlarda tırnaklar %90 oranında etkilenir. Hastalığın en sık görülen ve klasik plak tip lezyonlar ile seyreden formu “psoriazis vulgaris” adını alırken, lezyon boyutlarının 0,1 –1cm arasında olması “guttat psoriazis” olarak tanımlanmıştır ve sıklıkla streptokokal infeksiyonları takiben gelişmektedir (6). Yaygın, eritemle seyreden eritrodermik formu ve yaygın milimetrik püstüllerin görüldüğü püstüler formu da bulunmaktadır. Klinik olarak tipik görünümlü bir psoriazisin tanısını koymak çok zor değildir. Psoriazis histolojisinde akantoz, retelerin uzaması, suprapapiller epidermisin incelmesi, Kogoj’un spongioform püstüllerinin varlığı, epidermis üst tabakalarında soluklaşma, azalmış ya da kaybolmuş granüler tabaka, yaygın parakeratoz, munro mikroabseleri, dermal papillada uzama ve ödem, dilate ve şekli bozuk kapillerler görülür. Listelenen bu özellikler içerisinde sadece Kogoj’un spongioform püstülleri ve Munro mikroabseleri tanı koydurucudur. Klinik görünümünün patofizyolojik yansıması; keratinositlerin anormal farklanması ve hiperproliferasyonu, dermal vasküler yatağın genişlemesi, hem dermise hem de epidermise özellikle nötrofil ve T lenfositlerinden oluşan inflamatuvar hücrelerin infiltrasyonu ile karakterizedir (45,8,35). 1970’lere dek psoriazis patogenezine yönelik yapılan çalışmalarda epidermal hücre yenilenme kinetiği temel alınarak psoriazisin primer olarak epidermal hiperproliferasyona bağlı olarak geliştiği düşünülmekteydi (8). 1976’da immünsupresif bir ajan olan siklosporinin psoriazisde başarılı bir şekilde kullanılması, T-hücrelerinin psoriazis patogenezinde rol oynadığına ilişkin ilk güçlü ipucu olmuş (7) ve 1980’lerden itibaren de bu alandaki araştırmalar epidermal T-hücreleri ve bunların fonksiyonel önemine odaklanmıştır (37). Bu süreçte iki önemli soru ortaya çıkmıştır: Birincisi, CD4+ ve CD8+ T-hücrelerinin her ikisi de immün reaksiyonda rol oynamakta mıdır? İkinci soru ise T-hücre aktivasyonunu tetikleyen ajanın niteliği nedir? İlk soruyu yanıtlamak amacıyla erken, geç ve iyileşmekte olan psoriatik lezyonlardan alınan biyopsiler immunohistokimyasal olarak boyanmış ve çelişen sonuçlar elde edilmiştir. Bazı araştırıcılar, CD4+ T-hücrelerinin yoğunluğunu gösterirken diğerleri erken dönemde CD8+ hücre infiltrasyonu saptamışlardır. İyileşmekte olan lezyonlarda ise epidermisteki CD4+ ve/veya CD8+ T hücrelerinde belirgin azalmalar olduğu görülmüştür. Tüm bu farklı gözlemlere rağmen aktive T hücrelerinin sitokin yapımının Tip I yardımcı T hücre paternine (IFN-γ ve IL-12) 10 uyduğu konusunda fikir birliğine varılmıştır. CD4+ ve CD8+ T hücrelerinin psoriazisteki rollerini açıklığa kavuşturmak amacıyla ağır immun yetmezliği olan fareye CD4+ ve CD8+ T hücre dizileri enjekte edilmiş insan psoriatik plağı greftenmiştir. Sonuçta, otolog aktive edilmiş CD4+ T hücreleri psoriatik plak oluştururken 5 değişik hastadan elde edilmiş CD8+ T hücrelerinin hiçbiri psoriatik plak oluşturmamıştır. CD4+ T hücrelerinin tanıtıldığı greft derisi incelendiğinde epidermal T hücre popülasyonunun CD25 ve CD69 gibi aktivasyon markırları taşıdığı ve CD8+ hücrelerden oluştuğu gözlenmiştir. Böylece, epidermis kökenli aktive CD8+ T hücreleri psoriatik plaklarda deneysel olarak da gösterilmiştir. CD4+ T hücrelerinin enjeksiyonu ile fare derisinde zaten var olan ancak istirahatteki CD8+ T hücrelerinin aktive edildiği sonucuna varılmıştır. AIDS’li hastalarda CD4+ T hücreleri düştüğü halde psoriazisin dramatik olarak kötüleşmesi de CD8+ T hücrelerinin psoriazisteki rolünü güçlendirmiştir (47). Psoriazis patogenezindeki anahtar noktanın lenfositlerin aktivasyonu olduğu öne sürülmektedir.(45,50,8,39) Aktive kutanöz T hücreleri, bir dizi inflamatuvar reaksiyona neden olur ki bunlar; CD4+, CD8+ T hücrelerinin, nötrofillerin ve dendritik antijen sunucu hücrelerin deriye infiltre olması, aktive lökosit ve keratinositlerce üretilen sitokinlerin etkilerinin ortaya çıkması, epidermal keratinositlerin ve küçük kan damarlarının proliferasyonu ile bazı adezyon moleküllerinin artmış ekspresyonudur (39). Deride hem epidermiste hem de dermiste antijen sunucu hücre olarak CD1a+ Langerhans hücresi veya benzeri hücreler olduğu bildirilmiştir (46). Yapılan bir çalışmada psoriazisli deriden elde edilen epidermal dendritik hücrelerin T lenfositlerini uyarıcı özelliklerinin olduğu gösterilmiştir (4). Ayrıca psoriazisli hastaların lezyonsuz deri örneklerinde epidermal dendritik hücrelerinin sayıca azalmış olduğu saptanmıştır (27). Psoriatik deride dendritik hücrelerin varlığı ve bu hücrelerin fenotipleri çalışılmışsa da patogenezdeki rolleri açık değildir. Tedavide kullanılan değişik yöntem ve ilaçların etki mekanizmaları ile bunların dendritik hücreler ve dolayısıyla T lenfositleri üzerindeki in vivo etkileri tam olarak bilinmemektedir. Antijen sunucu hücreler üzerindeki kostimulatör moleküllerin indüksiyonu T-hücre aktivasyonu için gereklidir. Tam T-hücre proliferasyonu için 2 farklı sinyal gereklidir. Birinci sinyal spesifik antijen veya süperantijen tarafından sağlanırken ikinci sinyal CD80 ve/veya CD86 tarafından oluşturulur. 11 Normal deride keratinositlerin yenilenme süresi yaklaşık 28 gün iken, psoriatik keratinositlerde bu süre 1 ile 5 gün arasında değişmektedir. Keratinositlerdeki bu anormallik ve immün aktivasyon arasındaki ilişki çeşitli teorilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Son yıllardaki hipoteze göre, MHC sınıf II pozitif antijen sunucu hücrelerin antijen veya süperantijenleri epidermisteki CD4 pozitif yardımcı T lenfositlerine sunması hastalığın başlamasına neden olabilir. Hem antijen sunucu hücrelerden hem de T lenfositlerden salınan sitokinler bu olayın başlamasına neden olur. Salınan sitokinlerin ağırlıklı olarak IL-2 ve IFN-γ ekspresyonlarında olması psoriazisde T yardımcı tip 1 sitokin paterni hakimiyetini düşündürmektedir (45). Aktive CD4+ T-hücreleri lokal olarak aktive antijen sunucu hücreler aracılığı ile yardım sinyalleri gönderir ve epidermiste CD8+ T hücrelerini de aktive eder. Oluşan karmaşık sitokin ağı ve çeşitli adezyon moleküllerinin de aracılığı ile psoriatik lezyon gelişir (47). Psoriazis tedavisinde çok çeşitli tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Antik çağlardan beri güneş ışınının psoriazis üzerindeki olumlu etkisi bilinmektedir. Ultraviyolenin bir tedavi yöntemi olarak kullanımının temelleri ise 1893 yılında Niels Finsen tarafından “Işığın deri üzerine etkileri” çalışmasıyla atılmıştır. 20.yüzyılın başlarından itibaren de Avrupa ve Amerika’da bir çok hastalığın tedavisinde ışık terapisi kullanıma girmiştir (2). Fototerapinin suni ışık kaynakları ile kullanımı Finsen tarafından 1800’lerin sonlarında başlayıp günümüze kadar süregelmiştir. Ultraviole A(UVA) elektromanyetik spektrumda 320400nm dalga boyları içerir. Bir çok deri hastalığının tedavisinde kullanılan PUVA (Psoralen + ultraviole A) tedavisinde ise hastalar güçlü bir ışığa duyarlandırıcı olan 8- metoksipsoralenin oral alımını takiben yaklaşık 2 saat sonra UVA’a maruz ırakılmaktadırlar. PUVA tedavisinin etki mekanizmasında psoralenin DNA’ya fotokonjugasyonu sonucu DNA sentezinin dolayısıyla hücre proliferasyonunun baskılanması yer alır. Ayrıca PUVA’nın lenfositleri, antijen sunucu hücre fonksiyonlarını ve epidermisteki Langerhans hücre sayısını azalttığı bilinmektedir (26). Psoralen nukleer DNA ile 3 basamakta reaksiyona girer. Önce henüz UV yokken DNA ile şelazyon yapar, daha sonra foton emilimi ile psoralen–DNA çapraz bağı oluşarak moleküler oksijen ile reaksiyona girer (43). UVA deride epidermis, papiller dermis ve yüzeyel vasküler pleksusa kadar ilerler. DNA replikasyou ile sitokin ve sitokin reseptörlerinin dengesi değişir ve keratinosit proliferasyonu azalır (21,30). Langerhans hücrelerinin sayıca PUVA tedavisi süresince azalırken, tedavi sonrasında giderek normal değerlere ulaştığı bildirilmiştir (38,41). 12 Elektromanyetik spekturumda 311-313 nm dalga boyu dar band ultraviole B (dar band UVB) olarak adlandırılır. Dar band UVB 1988 yılından beri fototerapi ünitelerinde etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır.Geniş band UVB’ye göre dar band UVB’nin daha fazla enerjiyi deride daha derine dağıtabilmektedir (18). Ultraviyole B, dışarıdan fotoduyarlandırıcılar olmadan nükleer DNA gibi endojen kromoforlar tarafından absorbe edilerek primidin dimerleri oluşturur. (21). Ayrıca dar band UVB, psoriatik dokuda direkt sitotoksik etkisi ile T hücrelerinde apoptozu başlatır ve bu hücrelerin sayıca azalmasına neden olur. Dar band UVB’nin intraepidermal T hücrelerinin yanısıra Langerhans hücrelerini ve lökosit adezyonunu azalttığı gösterilmiştir (12). Yaygın psoriazisi olan hastalarda kullanılan bir diğer tedavi yöntemi de immunsupressif bir ajan olan siklosporin A (SiA)’dır. Siklosporin Tolypocladium inflatum gams adlı fungustan elde edilen bir polipeptiddir. Siklosporin etkisini ilk basamak olarak immunofilin adı verilen sitoplazmik bir reseptöre bağlanarak gösterir. Siklosporinin bağlandığı 17-kD’luk, yüksek afiniteli immunofiline “siklofilin” adı verilir. İlaç-siklofilin kompleksi daha sonra “kalsinörin” adı verilen serin/treonin proteaza bağlanır. Kalsinörin hem interlökin 2 (IL-2) üretiminde, hem apoptozis indüksiyonunda, hem de sitotoksik T hücre fonksiyonlarında rol alır. Sadece hız limitleyici basamak değil aynı zamanda kalsinörinin kalsiyuma bağlı T hücre sinyal yolağında da etkisi olduğu bilinmektedir. Ek olarak sitokin kodlayan genlerin düzenlenmesinde de yer alır. Kalsinörinin tüm bu etkileri siklosporin-siklofilin kompleksi tarafından bloke edilir. Siklosporinin psoriazisdeki yararlı etkisinin T hücre aktivasyonunun ve sitokin-lenfokin üretiminin engellenmesiyle olduğu düşünülmektedir (56). Aktive lenfositlerden IL-2’nin de novo sentezini inhibe eder (14). Siklosporin A’ nın T hücreleri, keratinositler, antijen sunucu hücreler üzerinde baskılayıcı etkisi vardır ve böylece immun cevap zincirini direkt veya indirekt olarak engeller (32). Psoriazis immunpatogenezini incelerken kullanılan yöntemlerden birisi de immunohistokimyadır. Bu teknikte protein ekspresyonları çeşitli antikorlar kullanılarak değerlendirilmektedir. İnsan lökositleri sahip oldukları hücre yüzey proteinlerine göre tanımlanır ve birbirlerinden bu özellikleri ile ayrılırlar. 1970’ lerde monoklonal antikorların keşfiyle yüzey moleküllerinin tayininde önemli bir adım atılmıştır. 1980’lerin ortalarına doğru dünyadaki birçok laboratuvarın tanımladığı çok sayıdaki monoklonal antikorların yarattığı kargaşayı 13 engellemek için uluslararası bir düzenleme getirildi. Bir grup monoklonal antikor tarafından tanınan hücre yüzey proteinleri “ayrımlaşma kümesi” ( cluster of differentiation, CD) olarak adlandırılarak numaralandırıldı. Her ne kadar bu CD terminolojisi ilk olarak lökositlerde kullanılmasına rağmen şu anda aynı CD tanımlaması lökositler dışında diğer hücreler için de kullanılmaktadır. Çalışmamızda yer alan CD4 antijeninin yardımcı T hücrelerinde, CD8’nin sitotoksik/ baskılayıcı T hücrelerinde, CD30’nin aktive T hücrelerinde, CD70’nin aktive T hücrelerinde, CD71’nin aktive T hücrelerinde ve prolifere olan hücrelerde, CD1a’nin Langerhans hücrelerinde, CD68’in makrofaj ve monositlerde, CD 86’nın ise dendritik hücrelerde eksprese olabileceği bilinmektedir.(37,11,36,49, 29,14,32) T hücreleri deride %90 oranında dermiste ve çoğunlukla dermal perivasküler alanlarda yerleşirler. CD4/CD8 oranı ise 1 civarındadır. Keratinosit proliferasyonu ile karekterize bir hastalık olan psoriazisde olayı başlatan ve sürdüren faktörün T lenfositlerin infiltrasyonu olduğu düşünülmektedir. Ancak psoriazis patogenezinde hangi T hücresinin daha baskın rol oynadığı henüz belirlenememiştir (48). Keratinosit proliferasyonununa neden olan hücrelerin CD4+ yardımcı T hücrelerine mi yoksa CD8+ sitotoksik/ baskılayıcı T hücreleri mi olduğu tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda ise bir başka T hücresi olan doğal öldürücü (NK;natural killer) T hücrelerinin varlığı dikkati çekmektedir (47). Çalışmamızda kullanılan antikorlardan CD30, Hodgkin hastalığındaki Reed Sternberg hücrelerinin bir markırı olarak tanımlanmıştır. CD 30’un T helper tip 2 sitokinleri üreten T hücrelerinde eksprese olduğu gözlenmiştir (20). Sadece aktive T ve B hücrelerinde ekspresse olan CD70 bir CD 27 ligandıdır. CD 70 ve CD 27 arasındaki etkileşim sonucunda T hücre proliferasyonu ve TNF alfa üretimine ikincil bir sinyal sağlar (44). CD71 ise aktive ve prolifere olan T hücrelerinden eksprese olduğu bilinmektedir. Bu marker aktivasyon antijenleri adı verilen bir grup antijen içerisinde sayılmaktadır. CD71’in düşük immunojenik antijenlere karşı cevapta veya hücresel immunitesi bozuk immun cevapta ekspresyonunun saptanmasının mümkün olduğu belirtilmektedir (49). Derinin mononükleer fagosit sistemine ait olan Langerhans hücreleri kemik iliğinden köken almaktadır. İnsan epidermisinde Langerhans hücreleri (LH) CD1a ekspresyonu ile 14 tanınırlar ve karakterize edilirler. CD1a pozitif hücrelerin sadece epidermisde değil değişen oranlarda dermal dendritik hücrelerde de eksprese olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (46). CD68 dermal dendritik hücrelerde eksprese olmasının yanı sıra epidermal dendritik hücrelerde de yeraldığı gözlenmiştir. Epidermal dendritik hücrelerin CD1a pozitif Langerhans hücrelerinden bir kısmının CD68 markerını da eksprese ettiği düşünülmektedir. Ayrıca psoriazisin de içinde bulunduğu inflamatuvar deri hastalıklarında CD68 ekspresyonunun arttığı bildirilmektedir (38). CD86 antijen sunucu hücrelerde yeralır. Antijen sunucu hücrelerin T hücrelerini aktivasyonu sırasında CD86, kostimulatuvar molekül olarak görev alır (47). Majör histokompatibilite kompleksi (MHC) sınıf II genlerinin ürünlerinden biri de HLADR’ dir (38). HLA-DR, antijen sunucu hücrelerden olan kutanöz dendritik hücrelerde, lenfosit aktivasyon sürecinde eksprese olur (29). Antijen sunumu sırasında hücrenin hedef hücre tarafından tanınmasını sağlar. Langerhans hücrelerinde ve dermal dendritik hücrelerin yanı sıra fokal olarak lezyonal keratinositlerde de ekspresse olduğu bildirilmiştir. HLA-DR markırı da aktivasyon markırları içerisinde yeralıp, lenfosit aktivasyonunun geç evresinde eksprese olma özelliğini taşımaktadır (12,20). 15 6.3. Gereç Ve Yöntem Çalışma prospektif olarak planlandı.Çalışma grubuna Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Erişkin Polikliniğine başvuran psroriazisli hastalardan gönüllü olanlar seçildi. Çalışmaya katılma koşulu olarak topikal tedavilerin yeterli olamayacağı orta veya şiddetli psoriazisin varlığı, en az üç aydır topikal ve/veya sistemik tedavi kullanmıyor olma ve hasta onay formunu onaylama şartı arandı. Bu hastalara daha önce kullanılan tedavi yöntemleri, tedaviye gelebilme ve yan etkiler gözönüne alınarak PUVA, dar band UVB veya siklosporin tedavileri önerildi. Bu koşullar ile her gruptan 15 hastaya, toplam 45 hastaya ulaşıldığında çalışma sonlandırıldı. Kontrol grubu olarak radikal mastektomi yapılan 4 hastanın deri metastazı göstermeyen normal meme derisi örneği kullanıldı. Çalışma grubundaki psoriazisli hastalardan tedavi öncesinde, güneş görmeyen bölgedeki bir lezyondan lokal anestezi altında 4mm’lik deri punch biyopsisi alındı. Biyopsi öncesinde, hastalık şiddeti PASI (Psoriasis Area and Severity Index) skorlama yöntemi ile belirlendi (21). Tedavi başlamasının ardından PASI skorunda %75’lik ve/veya daha fazla düşme görülmesi tedavi sonrası dönem olarak değerlendirildi ve tedavi öncesindeki biyopsi bölgesine yakın bir alandan yeni bir deri punch biyopsisi alındı. Alınan doku örnekleri –196ºC’deki sıvı azotta dondurularak -80ºC’deki dondurucuda muhafaza edildiler. Jung Frigokut marka kriyostat ile 7 mikrometre kalınlığında kesitler alındı. Kesitler nem ve havadan mümkün olduğunca arındırılmış kutularda kısa süre için korundu. İmmün boyamadan önce kesitler aseton içinde 10 dakika fikse edildiler. Kurutulduktan sonra etrafları immünhistokimya kalemiyle çizilerek sınırlandırıldı. Kesitler indirekt immünperoksidaz yöntemiyle boyandılar. Primer monoklonal antikorlar, sığır serum albumini içeren fosfat tamponlu salin pH 7.4 içinde önerilen dilüsyonlarda hazırlandılar (Tablo 1). Kesitler primer monoklonal antikorlarla 1 saat inkübe edildiler. Yıkandıktan sonra sekonder antikor olarak En Vision (Dako) ile 30 dakika inkübe edildiler. Yıkanma sonrası 3,3’ diaminobenzidine terahidroklorürün kullanıldığı kromojen solüsyonu ile 20 dakika inkübe edildiler. Zemin boyası olarak da hematoksilen kullanıldı. 16 Tablo 1. Kullanılan monoklonal antikorlar Antikor Kod Firma Klon Ig sınıfı Dilüsyon CD1a NCL-CD1a-235 Novocastra MTB1 IgG1 kappa 1:15 CD86 M7183 Dako BU63 IgG1 kappa 1:25 CD4 NCL-CD4 Novocastra Edu-2 IgG2a 1:50 CD8 NCL-CD8 Novocastra UCH- IgG2a 1:25 T4 CD68 NCL-CD68- Novocastra KP-1 IgG1 kappa 1:200 NCL-HLA-D Novocastra IQU9 IgG2a 1:50 CD71 MO734 Dako Ber-T9 IgG1 kappa 1:20 CD30 NCL-CD30 Novocastra 1G12 IgG2a 1:20 CD70 M7185 Dako HNE51 IgG1 kappa 1:25 KP1 HLA-classII DP+DQ+DR Her monoklonal antikor için her üç tedavi grubuna ait tedavi öncesi ve sonrası örneklerden boyanan kesitler ve kontrol grubuna ait kesitler ışık mikroskobu altında iki ayrı histolog tarafından ayrı ayrı incelendiler. Her monoklonal antikorun tepkime verdiği antijenin bireysel ekspresyon özelliğine göre skorlama standartları belirlendi. Skorlama standartları Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2: Skorlama Yöntemi Skor 0 1 2 CD1a 0 hücre 1-3 4-10 CD4 0 hücre 1-5 6-15 CD8 0 hücre 1-5 6-15 CD68 0 hücre 1-15 16-30 3 4 11-20 >20 16-30 >30 16-30 >30 31-40 >40 CD71 0 hücre Bazaltabaka Bazal ve orta Tüm katlar CD86 0 hücre 1-3 4-10 HLA 0 hücre 1-15 16-30 11-20 >20 31-40 >40 17 Tüm değerlendirmeler hem epidermis hem de dermis için ayrı ayrı yapıldı. Anti CD71 antikorunun verdiği tepkime epidermisin değişik hücre katlarındaki varlığı ile değerlendirildi. CD71 için dermis değerlendirmesi ise, herhangi bir tepkime görülürse 1 değeri, hiç tepkime yoksa 0 değeri verilerek yapıldı. Herbir değer x40 büyütmedeki 0.25 mmx0.125 mm’lik 5 alanda yapılan sayımların ortalamalrı alınarak elde edildi. İki ayrı histoloğun kaydettiği değerlerin ortalaması alındı. İstatistiksel değerlendirme Bu çalışmada değerlendirilmesi amaçlanan antikorlar arasında CD 70 ve CD30 ile boyama görülmemesi nedeniyle bu iki antikor değerlendirmeye alınmadı. CD71 antikoru ile her üç tedavi grubuna ait sadece 6 hastada boyama yapılabilmesi nedeniyle farklı tedavilere ait sonuçlar istatistiksel değerlendirmeye alınmadı. Yalnızca CD71 antikoru ile ilgili boyama sonuçları tüm çalışma grubuna ait sonuçlar arasında toplam hasta sayısının 18 olması nedeniyle değerlendirildi. Bundan önceki 4. ara raporda kullanılan istatistiksel analizler arasında bazı değerlendirmelerde Skewness ve Kurtosis değerlerine bakılarak parametrik dağılımdan uzaklaşılabileceğinden ve bunu engellemek için ortalamadan çok farklılık gösteren değerleri çıkarmak istemediğimizden tedavi gruplarını ilgilendiren değerlendirmeleri nonparametrik testler ile yapmaya karar verdik. Tüm istatistiksel analizler SPSS (Statistic Program for Social Sciences Version for windows 10) ile bilgisayarda yapıldı. Hasta grubunun tedavi öncesi ve sonrasındaki boyama sonuçları iki eş arasındaki farkın önemlilik testi (paired student t-testi) ile her tedavi grubuna ait boyama sonuçları Wilcoxon eşleştirilmiş iki örnek testi (signed rank), tedavi öncesi PASI değerleri ile tedavi öncesi boyama sonuçları Spearman’s rho korelasyon testi ile değerlendirildi. Tedavi sonrası ekspresyonlarını etkilemekte üç ayrı tedavi şeklinin birbirine göre üstünlüklerinin değerlendirilmesinde Kruskal-Wallis testi kullanıldı. 18 6.4. Bulgular Bu kısımda ara raporda belirtildiği gibi hiç boyanma gözlenmeyen CD30 ve CD70 monoklonal antikorları dışında kalan antikorlara ait IHK sonuçları verilmiştir. Elde edilen boyamalara ait örnek resimler Ekler kısmında şekil olarak belirtilmiştir. Çalışmaya katılan tüm hastalardaki tedavi öncesi ve sonrasında uygulanan immünohistokimyasal boyama ile epidermis ve dermisde pozitif boyanan hücrelerin ortalamaları ve standart deviasyonları Tablo 3’ de gösterilmiştir. Hastalarda epidermisdeki CD1a ekspresyonu tedavi öncesi ile sonrasındaki değerleri arasında farklılık göstermemektedir. Diğer tüm boyama sonuclarına göre tedavi sonrasındaki ekspresyonlar anlamlı olarak azalmıştır. 19 Tablo 3: Tüm hasta grubundaki IHK sonuçları (ortalama ve standard deviasyon) Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası CD4 0.80± 0.45 0.40± 0.49 P<0.01 1.86± 1.23 0.97± 0.69 P<0.01 CD8 1.31± 0.33± P<0.01 1.68 ±0.92 1.04 ±0.63 P<0.01 0.82 0.70 CD1a 1.71± 0.69 1.57± 0.75 P=0.16 0.95± 0.70 0.57± 0.62 P<0.01 HLA- 1.75± 0.43 1.40± 0.61 P<0.01 3.66± 0.63 2.97± 0.72 P<0.01 CD68 1.42± 0.54 1.11± 0.68 P<0.01 2.97 ±0.83 2.24± 0.85 P<0.01 CD86 1.53± 0.62 0.68± 0.46 P<0.01 2.44± 1.01 1.37± 0.64 P<0.01 CD71 1.66± 1.13 0.22± 0.44± 0.51 0.11± 0.32 P=0.34 classII P<0.01 0.54 Siklosporin tedavisi alan hastalarda boyanan hücrelerin ortalama değerleri Tablo 4’de gösterilmiştir. Bu tedavi grubunda dermisdeki CD4, epidermis ve dermisdeki CD1a ekspresyonları anlamlı olarak tedavi sonunda farklılık göstermemektedir. Diğer markırlar ile olan ekspresyonlar ise tedavi ile anlamlı olarak azalmıştır. 20 Tablo 4: Siklosporin kullanan hastalardaki IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası CD4 0.86± 0.51 0.40± 0.50 P<0.05 1.53± 0.99 1.06± 0.59 P=0.52 CD8 1.53±0.99 P<0.05 1.60 ±0.91 1.06 ±0.70 P<0.05 CD1a 1.86± 0.63 1.86± 0.83 P=1.00 0.86± 0.74 0.73± 0.70 P=0.62 HLA- 1.93± 0.25 1.40± 0.73 P<0.05 3.73± 0.45 3.00± 0.84 P<0.05 CD68 1.53± 0.63 1.06± 0.79 P<0.05 3.00 ±0.84 2.26± 0.79 P<0.05 CD86 1.33± 0.61 0.60± 0.50 P<0.05 2.26± 1.09 1.26± 0.70 P<0.05 0.60±0.98 classII PUVA tedavisi alan hasta grubunda ise tedavi sonrasında epidermisdeki HLA class II ve epidermisdeki CD68 ekspresyonlarında anlamlı bir değişiklik gözlenmezken değerlendirilen diğer ekspresyonlarda istatistiksel olark anlamlı farklılık görülmektedir. Bu tedavi grubuna ait sonuçlar da Tablo 5’de yeralmaktadır. 21 Tablo 5: PUVA tedavisi alan hastalarda IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası CD4 0.66± 0.48 0.33± 0.48 P<0.05 1.80± 1.42 0.80± 0.86 P<0.05 CD8 1.26±0.79 P<0.05 1.53 ±0.91 1.00 ±0.75 P<0.05 CD1a 1.53± 0.74 1.13± 0.51 P<0.05 0.93± 0.79 0.40± 0.50 P<0.05 HLA- 1.60± 0.50 1.53± 0.63 P=0.65 3.46± 0.83 2.93± 0.79 P<0.05 CD68 1.46± 0.51 1.20± 0.67 P=0.10 2.60 ±0.82 1.93± 0.88 P<0.05 CD86 1.60± 0.73 0.60± 0.50 P<0.05 2.33± 1.17 1.33± 0.72 P<0.05 0.20±0.56 classII Üçüncü tedavi grubu olan dar band UVB alan hastalarda elde edilen veriler Tablo 6’da gösterilmiştir. Epidermisdeki CD1a ve epidermisdeki CD68 boyamaları için tedavi öncesi ve sonrası fark gözlenmezken diğer ekspresyonlar tedavi ile anlamlı olarak azalmıştır. 22 Tablo 6: Dar-band UVB tedavisi alanlarda IHK sonuçları Epidermis p Dermis p Tedavi Tedavi Tedavi Tedavi öncesi sonrası öncesi sonrası CD4 0.86± 0.51 0.46± 0.51 P<0.05 2.26± 1.22 1.06± 0.59 P<0.05 CD8 1.13±0.63 P<0.05 1.93 ±0.96 1.06 ±0.45 P<0.05 CD1a 1.78± 0.69 1.73± 0.70 P=0.65 1.06± 0.59 0.60± 0.63 P<0.05 HLA- 1.73± 0.45 1.26± 0.45 P<0.05 3.80± 0.56 3.00± 0.53 P<0.05 CD68 1.26± 0.45 1.06± 0.59 P=0.25 3.33 ±0.72 2.53± 0.83 P<0.05 CD86 1.66± 0.48 0.86± 0.35 P<0.05 2.73± 0.70 1.53± 0.51 P<0.05 0.20±0.41 classII CD71 ile elde edilen boyama sonuçları Tablo 7’de belirtilmiştir. Tablo 7. CD71 antikoru ile boyama sonuçlarının ortalama ve standart deviasyonlarının tedavi yöntemlerine göre dağılımı. Epidermis Tedavi öncesi Dermis Tedavi Tedavi öncesi sonrası Tedavi sonrası SiA 2.00±1.09 0.30±0.80 0.50±0.54 0.0 PUVA 1.33±1.30 0.16±0.40 0.33±0.51 0.16±0.40 darband UVB 1.66±1.00 0.16±0.40 0.50±0.54 0.16±0.40 CD71 antikoru ile her tedavi yöntemi için boyanan hasta grubunun sayısının 6 ile sınırlı olması nedeniyle bu sonuçların istatistiksel olarak anlamalı olup olmadıklarını belirtemiyoruz. Ancak, epidermisde dar band UVB grubuna ait bir olgu dışında, tüm gruplarda tedavi öncesi ekspresyonun tedavi sonrasında belirgin olarak azaldığı veya kaybolduğu gözlendi. 23 Tedavilerin incelenen ekpresyonları etkilemekte birbirlerine göre farklılıkları karşılaştırıldığında epıdermisdeki CD1a ekspresyonu PUVA tedavisi alan grupta diğer tedavi gruplarına göre anlamlı olarak daha azalmıştı. Diğer ekspresyonlar üzerinde tedavi yöntemleri bakımından anlamlı fark mevcut değildi. Yapılan korelasyon analizinde ise hastalardaki psoriazis şiddeti ile tedavi öncesi ekspresyonları arasında linear koralasyona rastlanmadı. 24 6.5. Tartışma/Sonuç Psoriazis inflamasyon ve çoğalan keratinosit popülasyonunda artış ile karakterize bir hastalıktır. Genetik yapı,çevresel faktörler ve infeksiyonların hastalığın gelişiminde etkin olabileceği düşünülmektedir. Aktif psoriazis lezyonlarında epidermal ve dermal aktive olmuş T lenfosit infiltrasyonu görülmektedir (25). Yaygın olarak kabul gören görüş, psoriazisin T lenfositlerin aktivasyonu ile başlayıp,bunun keratinosit proliferasyonuna ve psoriatik plakların oluşumuna yol açtığıdır. T hücreleri antijen tarafından aktive edildiğinde çoğalmaya başlarlar. T lenfositleri antijenleri sadece antijen sunucu hücre tarafından sunulduğunda tanıyabilirler. T hücrelerinin aktivasyonu için HLA-DR gibi MHC class II molekülü eksprese eden ASH’lerin varlığı gereklidir. Dendritik hücreler (DH) en güçlü ASH’ler olarak bilinmektedir. Deride de DH’ler antijenleri yakalıyarak antijenik epitoplar haline getirmekte ve proksimal lenf nodlarına taşımaktadır. Burada matür hale gelen dendritik hücreler antijeni naiv T hücrelerine sunmakta ve onları aktive etmektedir. Bu aktivasyon sonrasında T hücreleri, kütanöz lenfosit antijen (CLA) eksprese etmeye başlayarak, deriye geri dönerler. Bir antijen naiv T hücresini aktive ettiğinde, bu hücreler efektör T hücresi olarak çoğalmaya başlarlar. Bir kısmı CD4+, bir kısmı ise CD8+ bellek-efektör T hücresi (CD45RO+) haline gelerek sebat ederler. Aynı antijenik uyarı ile karşılaşıldığında bu hücreler çok daha hızlı ve yoğun olarak yanıt oluşmasına neden olurlar. Psoriazisde oluşmuş bulunan bellek-efektör hücreleri de deriye ulaştıklarında sitokinler salgılarlar. Bu salgılanan sitokinlerin de keratinosit proliferasyonuna ve psoriatik plakların oluşmasına neden olduğu düşünülmektedir. Psoriazisde inflamatuvar yolağı başlatan olay T hücrelerinin ASH ile aktive edilmesidir. Ancak immün yanıtın oluşabilmesi ve T lenfositlerin aktive olabilmesi için ASH’deki antijenin MHC ile sunumu yeterli değildir. Ek olarak diğer uyarıcı sinyallerin varlığı da gerekmektedir. CD28 bağlayıcıları olarak bilinen bu moleküllerden biri de CD86 (B7-2) dır. CD86 hem aktive T ve B lenfositleri üzerinde hem de monositlerde eksprese olabilmektedir. In vitro bir çalışmada kandan hazırlanan immatür dendritik hücrelerin duyarlandırıcılar ile karşılaştıktan sonra matür hale gelip CD86 ve HLA-DR ekspresyonlarında belirgin bir artışın ortaya çıktığı gösterilmiştir (55). Ek olarak, CD86’nın birçok dendritik hücre üzerinde ve LH’lerinde eksprese olduğu bildirilmiştir(29). Yapılan bir çalışmada epidermisde CD86-pozitif olan hücrelerin çift 25 immünohistokimya ile LH olduğu, dermisde pozitif olan bazı hücrelerin ise makrofaj ve aktive T veya B hücreleri olabileceği belirtilmiştir (43). Daha önceki bir çalışmada CD86’nın inflamatuvar dermatozlarda en çok eksprese edilen ko-stimülatör molekül olduğu; epidermisde CD86+ hücrelerin de hemen hepsinin LH olduğu öne sürülmüştür (43). Kültüre epidermal LH lerinin hem CD80 hem de CD86 eksprese ettikleri gösterilmiştir (33). İnflamatuvar deri hastalığı olan hastaların deri biyopsi örneklerinde genel olarak CD86 ekspresyonu düşük olarak bulunmuş, epidermal T hücrelerinde %16, dermal T hücrelerinde ise %14 olarak belirtilmiştir (20). Tedavi yöntemleri incelendiğinde UVB’nin bu molekülün LH üzerindeki ekspresyonunu azalttığı gösterilmiştir (56). Çalışmamızda tedavi öncesi ve sonrası alınan biyopsilerde dermisde CD86+ olan hücre sayısı epidermise göre daha fazladır. Çift immünoboyama yapamadığımız için boyanan hücrelerin dendritik hücre, lenfosit veya makrofaj olarak ayırımlarını yapmak mümkün olamadı. Bu sonuç dermisde hücre yoğunluğunun fazla olmasına ve CD86 eksprese edebilecek hücrelerin oran olarak daha fazla olması ile açıklanabilir. Ancak CD86’nın dermisde özellikle T lenfositler üzerinde eksprese oldukları gözlendi. CD86 molekülünün bulunduğu hücrenin aktifliğini ifade ettiği düşünüldüğünde bu lenfositlerin lenf nodunda oluşturulmuş özgül klona ait bellek-efektör T lenfositleri oldukları ve deriye dönüş yolunda dermisde dermal dendritik hücreler ile bu molekül yardımı ile etkileştikleri düşünüldü. Dolayısıyla, CD86 molekülünün T lenfositleri tarafından bölgesel lenf nodunda kazanıldığı öngörülebilir. Bu lenfositler dermise ulaştıklarında da aktivitelerini ve etkileşimlerini sürdüreceklerinden bu molekülü barındırmaya devam edecekleri düşünülebilir. Epidermisde ise daha çok LH’lerinin bu molekülü eksprese ettikleri görüldü. Hastalarımızın tedavi öncesi biyopsilerinde bu stimülatör molekülün ekspresyonunun izlenmesi psoriazis patogenezinde ASH ile T hücre etkileşimini sağlamada CD86 molekülünün yeraldığı görüşünü desteklemektedir. Tüm tedavilerin bu molekül ekspresyonunu azaltmaları da tedavilerin farklılık göstermeksizin inflamasyonun bu basamağını da etkilediklerini ve B7/CD28 etkileşiminin hem hastalık patogenezinde hem de tedavide rol oynadığını düşündürmektedir. CD68 monosit ve makrofajlarda yeralan intraselüler bir sialoproteindir. Fagositik fonksiyonlarla ilgilidir. Her ne kadar kemik iliği kökenli olsalar ve ASH olarak görev görseler de monosit/makrofaj ve dendritik hücreler arasında inflamasyon sırasında belirgin farklılıklar görülmektedir. Deneysel olarak kan monositlerinden geliştirilen DH’lerin yüksek düzeyde CD68 26 ekpresyonuna sahip oldukları ve bunların da özellikle LH olmadığı belirtilmiştir (17). Normal deri biyopsilerinin değerlendirildiği bir başka çalışmanın sonuçlarına göre; normal deri biyopsilerinden hazırlanan, hem epidermis hem de dermis örneklerinde CD68+ dendritik hücreler yeralmaktadır. Epidermisdeki CD68+ hücrelerin %90’ı CD1a+ olup, dermisdeki CD68+ hücrelerin %14’ü CD1a+ hücrelerdir. Epidermisdeki CD1a+ hücrelerin %50’si CD68+’dir (39). Ancak bu çalışma sadece iki deri biyopsisinden elde edilen sonuçları göstermektedir. Yayınlanan in-vivo bir başka çalışmada ise normal deriyi drene eden lenfatiklerdeki dendritik hücreler incelendiğinde hemen tüm CD1a-pozitif hücrelerin HLA-DR pozitif olduğu ve yüksek oranda CD86 ekspresyonu gösterdikleri ancak hiçbirinin monosit/makrofaj yüzey markırı olan CD68 ile boyanmadığı gösterilmiştir (9). Histopatolojik olarak psoriatik deride lezyonların aktivasyonu öncesinde perivasküler alanlarda makrofajların toplandığı gösterilip, sonrasında bu makrofajların epidermise ilerlediği düşünülmüştür (54). Bu gelişim sürecinde makrofajlar sıklıkla epidermis altında bir tabaka oluşturmakta ve subepidermal veya epitel döşeyen makrofajlar olarak adlandırılmaktadır. Bu makrofajların CD68 eksprese ettiği ve yine CD68-pozitif makrofajların epidermisde de yer aldığı gösterilmiştir (16). Psoriasisde tipik olarak değerlendirilen bu yerleşimin bazal keratinosit ve makrofaj ilişkisini düzenlediği ve patogenezde önemli olduğu vurgulanmaktadır. Çalışmamamızda PUVA ve darband UVB tedavisi alan hastalarda epidermal CD68+ hücreler tedavi sonrasında anlamlı olarak farklılık göstermemektedir. Aynı grupta CD1a+ hücreler ise anlamlı olarak azalmıştır. CD68 ve CD1a ekspresyonları arasındaki bu uyumsuzluk siklosporin tedavisi alan hasta grubunda da mevcuttur. Bu sonuçlar yukarıda bahsedilen çalışmada elde edilen CD68+ epidermal hücrelerin hemen hemen tamamının CD1a+ olduğu sonucu ile bağdaşmamaktadır. Farklılık diğer çalışmadaki biyopsi saysının azlığından kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca, epidermis de LH dışında tedavilerden farklı olarak etkilenen başka bir dendritik hücre popülasyonu olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızda dermisde dendritik morfolojideki hücrelerde CD68 molekülünün eksprese olduğunu gözlemledik. Bu hücrelerin lenf noduna gitmek üzere olan henüz CD68 molekülünü kaybetmemiş hücreler olduğu düşünülebilir. Lenf nodundan dermise ulaşan özgül T lenfosit klonunun keratinosit peoliferasyonuna neden olacak etkilerin ortaya çıkışını, dermal dendritik hücreler ile yeniden etkileşerek sağlamaları da mümkündür. 27 LH’leri kemik iliğinden köken alan başlıca epidermise yerleşmiş ASH’lerdir. Derinin immün fonksiyonlarında birincil rolü üstlenen hücrelerdir. Normal insan epidermisinde LH’leri HLA class I ve II, CD3, CD1, CD4 ve bazı integrinleri eksprese ederler. Epidermal LH’leri CD1 arasından sadece CD1a ve CD1c ekspresyonu ile karekterizedir (53). Eksojen bir antijen ile karşılaştıktan sonra ASH olarak davranırlar ve proksimal lenf nodlarına CD4+ lenfositler ile etkileşebilmek için yolculuk ederler. LH’lerin normal sayı ve dağılımda olması solubl protein antijenlerine ve haptenlere karşı duyarlılığın oluşabilmesi için gereklidir (53). Psoriasisde LH’lerinin rol oynayabileceğine dair düşünceler uzun zamandır mevcuttur. 1986’da kronik plak tip psoriasisli hastaların lezyonlarından alınan deri biyopsilerinde LH’leri lezyonsuz deriye göre artmış sayıda bulunmuş ancak fonksiyonları konusunda yorum yapılamamıştır (1). Tedavi yöntemlerinin LH nasıl etkilediği de çeşitli araştırmaların konusu olmuştur. Calcipotriolün etki mekanizmasını inceleyen bir çalışmada İHK ile tedavi öncesi ve sonrasında epidermisdeki CD1a eksprese eden LH sayısında değişiklik gözlenmemiştir (24). 12 psoriazis hastasında yapılan bir çalışmada ise siklosporinA (SiA), SiA+PUVA ve SiA+UVB alan hastalarda tedavi öncesi ve sonrasında epidermal LH değerlendirilerek tüm grupların tedavi sonrasında azalma gösterdiği rapor edilmiştir. Özellikle de en belirgin azalma SiA+PUVA alan grupta olmuştur (49). Her ne kadar bu bulgu istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bizim çalışmamızda ki bulgu ile paralellik göstermektedir. SiA’nın psoriatik derideki etki mekanizmasını inceleyen bir çalışmada tedavinin 7. gününden itibaren CD4+ lenfositler sonrasında da CD8+ lenfositler azalırken epidermal LH’lerinin sayıca arttığı gösterilmiştir (24). Bizim hasta gruplarımız arasında siklosporin ve darband UVB tedavileri sonrasında epidermal CD1a+ hücrelerde anlamlı bir farklılık olmazken PUVA tedavisi sonrasında epidermal LH azalmıştır ve bu bulgu istatistiksel olarak anlamlıdır. Epidermis dışında dermisde de CD1a+ hücreler mevcuttur. Nestle ve arkadaşlarının çalışmasında dermal dendritik hücrelerin hepsi faktör XIIIa ile pozitif boyanmış olup, CD1a ve CD14 boyanmasına göre 3 gruba ayırmışlardır. Bu çalışmaya göre dermal dendritik hücrelerin %20’si CD1a eksprese etmektedir (39). Sepulveda ve arkadaşlarının çalışmalarında HLA+ CD1a+ LH’lerinin normal insan dermisindeki hücrelerin %4-5’ni oluşturduğu rapor edilmiştir (52). Bu hücrelerin ortamdan kaybolması antijen sunma kapasitesini belirgin ölçüde azalttığından dermisdeki antijen sunma görevini başlıca HLA+CD1a+ LH benzeri hücrelerin gerçekleştirdiğini belirtmişlerdir. 28 Psoriatik deride ise epidermal LH’nde artış olmakla birlikte dermisdeki dendritik hücreler de artmaktadır (37). Bu hücrelerin de T hücre aktivasyonuna ve sitokin salınımına neden olabilecekleri düşünülmektedir. Çalışmamızda CD1a’nın dermal dendritik hücrelerde epidermise kıyasla daha az kuvvetle ve yoğunlukla eksprese oldukları gözlendi. LH’lerinin dermise geçtikten bir süre sonra CD1a molekülünü kaybettiklerini düşünmekteyiz. Ayrıca çalışmamızda gözlemlediğimiz bir başka bulgu da LH’lerinin dendritik uzantıları yerine daha çok bedensel boyandığıdır. Oysaki normal deride LH’lerinin hücre bedenlerinden çok dendritik uzantıları net ve yoğun olarak gözlemlenir. Ayrıca psoriatik deride hücre bedenleri gözlenmeyip, dendritik uzantılar kısa ve azdır (kendi gözlemlerimiz). Bu olay hücrenin antijen alımını tamamladıktan sonra harekete geçmeye hazırlanıyor olması ile ilgili olabilir. Tümör nekrozis faktör (TNF) reseptör ailesi, T ve B lenfositlerinin farklılaşmasında rol oynadığı düşünülen moleküllerdir. CD27 ve CD40 gibi sürekli izlenebilen örnekleri olduğu gibi CD30 gibi sadece antijenik uyarı sonrasında ortaya çıkan üyeleri de mevcuttur. CD30 bir transmembran proteindir. Normal kişilerde CD4 lenfositlerinin bir kısmında eksprese edilir. Malign ve viral etkiye maruz kalmış T ve B lenfositlerinde saptanabilmektedir. Bir in vivo çalışmada Th-1 baskın hastalıklar olarak bilinen Crohn hastalığı, H.pylori gastriti, multipl skleroz ile Th-2 baskın hastalık olan sistemik skleroz ve graft vs host hastalığı karşılaştırıldığında CD30 ekspresyonunun Th-2 baskın hastalıklarda görüldüğü gözlenmiştir (14). Bu ekspresyonun da endojen IL-4 salınımı ile ilintili olduğu öne sürülmüştür. Psoriatik deride yapılan araştırmada epidermisden izole edilen T hücrelerinin %25’i CD 30+ olarak bulunmuş, hem CD4+ hem de CD8+ hücreleri bu markırı eksprese edebilmelerine rağmen CD30+ hücrelerin CD4+ popülasyonda iki kat daha fazla izlendiği ve CD30+CD4+ hücrelerin dermise göre epidermisde yoğunlaştığı belirtilmiştir (20). Bizim sonuçlarımız bu çalışmanın sonuçları ile uyumluluk göstermemesine rağmen, psoriazisin Th-1 sitokin profili gösteren ve bu nedenle CD30 pozitif bir deri hastalığı olmadığını düşünmekteyiz. İlk kez Hodgkin hastalığı ve Reed-Sternberg hücrelerinde saptanan CD70 antijeni genel olarak T ve B lenfositlerinde aktivasyon ile birlikte eksprese olmaktadır. CD70 normal koşullarda tonsilde bazı B hücreleri üzerinde ve çok seyrek olarak T hücrelerinde yeralır. Lens ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ASH veya IL-1α, IL-12, TNF-α gibi ASH ile ilgili sitokinler ile karşılaşma sonrasında yani aktif T hücrelerinde eksprese edilebilmektedir (32). CD70, 29 CD27’nin liganttıdır. CD 27 aktive olmayan hem CD4+ hem de CD8+ lenfositlerde, B hücrelerinde ve bazı NK (natural killer; doğal öldürücü) hücrelerinde eksprese edilebilen bir transmembran proteindir. CD27’nin CD70 ile etkileşimi genel olarak T ve B hücre cevablarının artışına neden olmakta; T aktivasyon sinyallerini taşımakta ve immünoglobulin üretiminin regülasyonunda, T ve NK hücrelerinin sitolitik fonksiyonlarında etkili olmaktadır (44). CD70’in aktif T hücrelerinde, özellikle de bellek tipi T hücrelerinde eksprese olması nedeniyle bizim çalışmamızda da pozitif olmasını bekleniyordu. Hasta grubumuzda hiç reaksiyon görmememizin nedeni CD70 ekspresyonunun uyarı sonrasında çok kısa devam etmesi olabilir. Bir başka açıklama da CD70 fonksiyonlarından hümoral immün yanıtın veya sitolitik fonksiyonların psoriazis patogenezinde önemli yer tutmaması olabilir. Aktive olmuş, çoğalan lenfositlerin CD25, CD69, CD71 ve HLA-DR eksprese ettikleri, bu antijenlerin aktivasyon göstermeyen lenfositlerde izlenmediği ve bu nedenle aktivasyon markırları olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Akım sitometrisi ile yapılan çalışmada lenfosit aktivasyonunun erken dönemlerinde CD69, geç dönemlerinde ise HLA-DR ekspresyonları izlenmiştir (11). Aktivasyon markırı olan CD71’in psoriatik derideki lenfositler tarafından ekspresyonunu inceleyen 1990 yılındaki bir çalışmada bu molekül ekspresyonunun normal deride, psoriatik deriden farklı olmadığı ve SiA tedavisi sonrasında herhangi bir değişikliğe uğramadığı öne sürülmüştür (25). Aktivasyonu belirleyen bir diğer bulgu HLA-DR pozitifliği, dermisde monosit/makrofaj, endotel hücreleri, fibroblastlar ve aktive T lenfositlerinde; epidermisde ise LH, T lenfositleri ve keratinositlerde görülebilir. Çalışmamızda, özellikle dermisde çok yaygın HLA class II ekspresyonu gördük. Epidermis ile karşılaştırıldığında, dermisdeki aktivasyonun daha yaygın ve güçlü olduğu gözlendi. Epidermisde yine dendritik morfolojideki hücrelerin yani LH’lerinin bu molekülü taşıdıkları görüldü. Epidermisdeki lenfositler bu molekülü eksprese etmiyorlardı. Dolayısıyla, epidermis içindeki lenfositlerin daha pasif olarak varlıklarının söz konusu olduğu düşünüldü. Dermisde ise hem lenfositlerin hem de dendritik hücrelerin HLA class II eksprese ettikleri görüldü. Fakat yine de boyanan hücrelerin çoğunlukla dermal dendritik hücreler oldukları gözlemlendi. T lenfositlerin derinin değişik bölgelerini seçerek yerleşmesinin inflamatuvar hastalıkların patogenezinde önemli olduğu düşünülmektedir. Psoriatik deride CD8+ lenfositler 30 epidermisde, CD4+ T lenfositler ise dermisde daha yoğun olarak görülmektedir. Ferenczi ve arkadaşları çalışmalarında psoriasis hastalarının kanlarında CD8+ hücrelerin sağlıklı kontrollere göre arttığını, epidermisde CD8+ dermisde ise CD4+ hücrelerin daha yoğun olarak yeraldıklarının belirtmişlerdir (20). Epidermisdeki T hücrelerinin %86’sının HLA-DR eksprese ettiği yani çoğunluğunun aktive olduğunu izlemişlerdir (20). Beş değişik inflamatuvar deri hastalığında CD8+ lenfositlerin proliferasyonunu ve dendritik hücreler ile ilişkisini araştıran bir çalışmada ise CD8/Ki-67 ve CD1a boyamaları gerçekleştirilip hastalıklar arasında karşılaştırılmıştır. Spongiotik dermatitlerde prolifere olan CD8+ lenfositler subepidermal bölgede yoğunlaşmışken, psoriasisde nadir olarak izlenmiştir. CD1a+ dendritik hücreler ise dermisde çok yoğun olarak gözlenmiştir. Yine ilginç olarak epidermisdeki CD8+ lenfositlerde Ki-67+liğine rastlanmamıştır. Bu bulgu da dermisdeki dendritik hücrelerin başlıca CD4+ lenfositleri aktive ettiği şeklinde yorumlanmıştır (15). Bizim çalışmamızda da tüm tedavi gruplarında tedavi öncesinde epidermisde CD8+ hücreler CD4+ hücrelerden fazladır. Ancak ilginç olarak, epidermisde CD8 molekülü bulunduran bazı hücrelerin dendritik morfolojide olduğunu farkettik. Dermisde ise yoğun olarak CD8+ lenfositler mevcuttu. Bu da epidermise göç edecek olan hücrelerin dermisde farklandığını düşündürmektedir. CD8+ T lenfositlerinin IFN gamma salgıladığı ve bunun da proriazis lezyonlarının oluşumunda ve gelişmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Çalışmamızda CD8 molekülü gibi epidermis içinde CD4 eksprese eden dendritik yapıda hücreler var iken, dermisde CD4 molekülü lenfositlerde yeralmaktaydı. CD4 eksprese eden bu lenfositlerin, özgül T lenfosit klonunun kendisi olduğunu ve psoriazisi oluşturan sürecin esas olarak dermisde başlayıp geliştiğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak, çalışmamızda;1. Tüm tedavi yöntemleri psoriatik epidermis ve dermisde CD4+ ve CD8+ lenfosit infiltrasyonunu azaltmaktadır. 2. Tedavi yöntemlerinin hepsinin uygulanımı sonrasında T hücre aktivasyonu için gerekli olan kostimülatör CD86 anlamlı olarak azalmaktadır. Bu da tedavilerin inflamasyonun bu basamağını etkili olarak engellediğini göstermektedir. 3. Sadece PUVA tedavisi sonrasındaki epidermal HLA-class II ekspresyonu dışında diğer tüm gruplarda bu ekspresyon azalmakta, böylece derideki antijen sunum kapasitesi düşmekte ve genel olarak hücrelerin aktivasyonu azalmaktadır. 4. Epidermisde LH dışında CD68+ hücreler bulunmakta ve UVA veya B tedavileri bu hücreler üzerinde etki göstermemektedir. 5. Epidermisdeki LH siklosporin veya darband UVB tedavilerinin hedeflediği 31 hücreler değildir. PUVA tedavisi diğer tedavi yöntemleri arasında epidermal LH’lerini azaltan tek yöntemdir. 6. Psoriazisde inflamasyonun gerçekleşmesini sağlayan olaylar dermisde başlamaktadır. Dermisdeki CD4+ lenfositler patogenezdeki en önemli rolü oynayan bellekefektör hücreler olduğunu düşünmekteyiz. 32 7. Kaynaklar 1) Ashworth J., Mackie R.M., A quantitative analysis of the Langerhans cell in chronic plaque psoriasis, Clin Exp Dermatol, 1986;11:594-599. 2) Averbeck D., Recent advances in psoralen phototoxicity mechanism, Photochem Photobiol, 1989;50:859-82. 3) Aydemir E.H., Tüzün Y., Kotoğyan A., Acar M.A., Dermatolojide fizik tedaviler, Dermatoloji. Ed: Tüzün Y., Kotoğyan A., Aydemir E.H. Baransü O., Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul,(1994),s.315-332. 4) Aydemir E.H, Tüzün Y., Kotoğyan A., Acar M.A., Dermatolojide fizik tedaviler, Dermatoloji, Ed: Tüzün Y., Kotoğyan A., Aydemir E.H., Baransü O., Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul,(1994),s.803-810. 5) Baker B.S., Swain A.S., Valdimarsson H., Fry L., T-cell subpopulations in the blood and skin of patients of psoriasis, Br J Dermatol, 1984;110:37-44. 6) Barker J.N.W.N., Psoriasis as a T cell-mediated autoimmune disease, Hosp Med, 1998;59:530-533. 7) Barker J.N.W.N., Mitra R.S., Griffiths C.E.M., Dixit V.M., Nickoloff B.J., Keratinocytes as initiators of inflammation, Lancet, 1991;337:211-214. 8) Bos J.D., deRie M.A., The patogenesis of psoriasis:immunological facts and speculations, Immunol Today, 1999;20:40-46. 33 9) Brand C.U., Hunger R.E., Yawalkar N., Gerber H.A., Schaffner T., Braathen L.R., Characterization of human skin-derived CD1a-positive lymph cells, Arch Dermatol Res, 1999;291:65-72. 10) Brandrup F., Green A., The prevalence of psoriasis in Denmark, Acta Derm Venereol (Stockh), 1981;61:344-346. 11) Caruso A., Licenziati S., Corulli M., et al., Flow cytometric analysis of activation markers on stimulated T cells and their correlation with cell proliferation, Cytometry, 1997;27:71-76. 12) Christophers E., Psoriasis – Epidemiology and clinical spectrum, Clin Exp Dermatol, 2001;26:314-320. 13) Christophers E., Mrowietz U., Psoriasis, Dermatology in General Medicine Ed: Freedberg I.M, Eisen A.Z., Wolff K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Kaltz S.I., Fitzpatrick T.B., Mc.Graw Hill, New York, (1999),s.495-521. 14) D’ Elios MM., Romagnani P., Scaletti C., et al., In vivo CD30 expression in human diseases with predominant activation of Th2-like T cells, J Leukoc Biol, 1997;61:539-544. 15) Deguchi M., Ohtani H., Sato E.,et al., Proliferative activity of CD8+ Tcells as an important clue to analyze T cell mediated inflammatory dermatoses, Arch Dermatol Res, 2001;293:442447. 16) Djemadji-Oudjiel N.,Goerdt S., Kodelja V., Schmuth M., Orfanos C.E., Immunohistochemical identification of type II alternatively activated dendritic macrophages (RM 3/1, MS-1,25F9-) in psoriatic dermis, Arch Dermatol Res, 1996;288:757-764. 17) Ebner S., Lenz A., Reider D., et al., Expression of maturation-/migration-related molecules on human dendritic cells from blood and skin, Immunobiol, 1997/98;198:568-587. 34 18) Economidou J., Barkis J., Demetriou Z., et al., Effects of Cyclosporin A on immune activation markers in patients with active psoriasis. Dermatology, 1999;199:144-148. 19) Elder J.T., Nair R.P., Guo S.W., et al., The genetics of psoriasis, Arch Dermatol, 1994;130:216-224. 20) Ferenczi K., Burack L., Pope M., Krueger JG., Austin LM., CD69, HLA-DR and the IL- 2R identify persistently activated T cells in psoriasis vulgaris lesional skin: Blood and skin comparisons by flow cytometry, J Autoimmun, 2000;14:63-78. 21) Fredriksson T., Pettersson U., Severe psoriasis-oral therapy with a new retinoid, Dermatologica, 1978;157:238-244. 22) Friedmann PS., Ford G., Ross J., Diffey BL., Reappearance of epidermal Langerhans cells after PUVA therapy, Br J Dermatol, 1983; 109:301-307. 23) Henseler T., Christophers E., Psoriasis of early and late onset: Characterization of two types of psoriasis vulgaris, J Am Acad Dermatol, 1985;13:450-456. 24) Horroccks A., Omerod A.D., Duncan J.I., Thomson A.W., Influence of systemic cyclosporin A on interleukin-2 and epidermal growth factor receptor expression in psoriatic skin lesions, Clin Exp Immunol, 1989;78:166-171. 25) Horrocks C., Duncan J.I., Sewell H.F., Ormerod A.D., Thomson A.W., J Autoimmun, 1990;3:559-570. 26) Hönigsmann H., Phototherapy for psoriasis, Clin Exp Dermatol, 2001;26:343-350. 35 27) Hönigsmann H., Szeimies R.M., Knobler R., Fitzpatrick TB., Pathak MA., Wolff K., Photochemotherapy and photodynamic therapy, Dermatology in General Medicine, Ed: Freedberg I.M., Eisen A.Z., Wollf K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Katz S.I., Fitzpatrick T.B., The McGraw Hill,New York,(1999),s.2880-2900. 28) Jensen A.M., Borresen Llado M., Skov L., et al., Calcipotriol inhibits the proliferation of hyperproliferative CD29 positive keratinocytes in psoriatic epidermis in the absence of an effect on the function and number of antigen-presenting cells, Br J Dermatol, 1998;139:984-991. 29) Katayama I., Matsunaga T., Yokozeki H., Nishioka K., Blockade of costimulatory molecules B7-1(CD80) and B7-2(CD86) down-regulates induction of contact sensitivity by haptenated epidermal cells, Br J Dermatol, 1997;136:846-852. 30) Koulu L., Söderström K.O., Jansen C.T., Relation of antipsoriatic and Langerhans cell depletion effects of systemic psoralen photochemotherapy: a clinical, enzyme histochemical, and electron microscopic study, J Invest Dermatol, 1984;82:591-593. 31) Kundakçı N., Türsen Ü., Ekmekçi P., Boyvat A., Gürgey E., Peksarı Y. Psöriasis vulgariste darbant UVB tedavisinin etkinliği: ön sonuçlar, Lepra Mec, 2001;32:105-112. 32) Lens S.M.A., Baars P.A., Hooibrink B., Van Oers M.H.J., Van Lier R.A.W., Antigen- presenting cell-derived signals determine expression levels of CD70 on primed T Cells, Immunology, 1997;90:38-45. 33) Ludewig B., Graf D.,Gelderblom HR., et al., Spontaneous apoptosis of dendritic cells is efficiently inhibited by TRAP (CD-40 ligand) and TNF-α, but strongly enhanced by interleukin10. Eur J Immunol, 1995;25:485-490. 36 34) McGregor J.M., Barker J.N.W.M., Ross E.L., MacDonald D.M., Epidermal dendritic cells in psoriasis possess a phenotype associated with antigen presentation: in situ expression of ß2-integrins. J Am Acad Dermatol, 1992;27:383-388. 35) Menter A., Barker J.N.W.N., Psoriasis in practice. Lancet, 1991; 338:231-234. 36) Meunier L., Lagoueyte C., Lavabre-Bertrand T., Duperray C., Meynadier J., Cano J.P., Quantification of CD1a, HLA-DR, and HLA Class I expression on viable human Langerhans cells and keratinocytes, Cytometry, 1997;15:206-207. 37) Morganroth G.S., Chan L.S., Weinstein G.D., et al., Psoriatic cells in psoriatic dermis are comprised primarily of T cells, endothelial cells, and factor XIIIa+ perivascular dendritic cells, J Invest Dermatol, 1991;96:333-340. 38) Mueller W., Hermann B., Cyclosporin A for Psoriasis, N Engl J Med, 1976;301:355. 39) Nakamura K., Yasaka N., Asahina A., Kato M., Miyazono Kohei., Furue M., Tamaki K., Increased numbers of CD68 antigen positive dendritic epidermal cells and upregulation of CLA (Cutaneous Lymphocyte-Associated Antigen) expression on these cells in various skin diseases, J Dermatol Sci, 1998;18:170-180. 40) Nestle F.O., Zheng X.G., Thompson C.B., Turka L.A., Nickoloff B.J. Characterization of dermal dendritic cells obtained from normal human skin reveals phenotypic and functionally distinctive subsets, J Immunol, 1993;151:6535-6545. 41) Nickoloff B.J., The immunologic and genetic basis of psoriasis, Arch Dermatol, 1999;135:1104-1110. 37 42) Nousari H.C., Anhalt G.J., Immunosuppressive and immunomodulatory drugs, Dermatology in General Medicine, Ed: Freedberg I.M., Eisen A.Z., Wolff K., Austen K.F., Goldsmith L.A., Kaltz S.I., Fitzpatrick T.B., McGraw Hill, New York,(1999),s.2853-2864. 43) Ohki O., Yokozeki H., Katayama I., et al., Functional CD86 (B7-2/B70) is predominantly expressed on Langerhans cells in atopic dermatitis, Br J Dermatol, 1997;136:838-845. 44) Olaniran A.K., Baker B.S., Paige D.G., Garioch J.J., Powles A.V., Fry L. Cytokine expression in psoriatic skin lesions during PUVA therapy, Arch Dermatol Res, 1996;288:421425. 45) Orengo A.M., Cantoni C., Neglia F., et al., Reciprocal expression of CD70 and of its receptor, CD27, in human longterm-activated T and natural killer(NK) cells:inverse regulation by cytokines and role in induction of cytotoxicity, Clin Exp Immunol,1997;107:608-613. 46) Ortonne J.P., Recent developments in the understanding of the pathogenesis of psoriasis, Br J Dermatol,1999;140(suppl.54):1-7. 47) Oxholm A., Oxholm P., Staberg B., Reduced density of T6-positive epidermal Langerhans cells in uninvolved skin of patients with psoriasis. Acta Derm Venereol (Stockh) 1987;67:8-11. 48) Ozawa B.M., Ferenczi K., Kikuchi T., et al., 312- nanometer Ultraviolet B light(narrow –band UVB) induces apoptosis of T cells within psoriatic lesions, J Exp Med, 1999;189:711-718. 49) Petzelbauer P., Fodinger D., Rappersberger K., Volc-Platzer B., Wolff K., CD68 positive epidermal dendritic cells, J Invest Dermatol, 1993;101:256-261. 50) Petzelbauer P., Wolff K., Effects of cyclosporin A on resident and passenger immune cells of normal human skin and uv-induced erythema reactions, Br J Dermatol, 1992;127:560- 38 565. 51) Raychaudhuri S.P., Farber E.M., The prevalence of psoriasis in the world. JEADV, 2001;15:16-17. 52) Sepulvede-Merrill C., Mayall S., Hamblin A.S., Breathnach S.M., Antigen presenting capacity in normal human dermis is mainly subserved by CD1a+ cells, Br J Dermatol, 1994;131:15-22. 53) Schmitt D., Immune functions of the human skin. Models of in vitro studies using Langerhans cells, Cell Biol Toxicol, 1999;15:41-45. 54) Schubert C., Christophers E., Mast cells and macrophages in early relapsing psoriasis, Arch Dermatol Res, 1985;277:352-358. 55) Tuschl H., Kovac R., Weber E., The expression of surface markers on dendritic cells as indicators for the sensitizing potential of chemicals, Toxicol In Vitro, 2000;14:541-549. 56) Weiss J.M., Renkl A.C.,Denfeld RW., et al., Low-dose UVB radiation pertubs the functional molecules on human Langerhans cells, Eur J Immunol, 1995;25:2858-2862. 57) Wong R.L., Winslow C.M., Cooper K.D., The Mechanisms of action of Cyclosporin A in the treatment of psoriasis. Immunol Today 1993;14:69-73. 39 8. Ekler 40