Untitled - Anadolu Hastanesi

advertisement
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN
Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY
Yayın Kurulu
Doç. Dr. M. Vedat KOCA
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL
Op. Dr. Behram BARLAS
Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Uzm. Dr. Caner YILDIZ
Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK
Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Uzm. Dr. Gülder ÖZKAN
Op. Dr. Gürsu ÖZER
Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI
Op. Dr. M. Recai ÖZDEMİR
Op. Dr. Meftun ALİCAN
Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ
Op. Dr. Murat CERAN
Uzm. Dr. Mustafa ERCAN
Op. Dr. Mustafa SEZEN
Op. Dr. Osman Okan YAMAN
Uzm. Dr. Önder BEKAR
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Op. Dr. Vural AKKOÇ
Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU
Dt. Emine AKIN
Dr. Göksel DORA
Dr. Sabir ZEYVER
Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA
Mesul Müdür / Başhekim
bahar ile
birlikte
tekrar
merhaba
SAYI : 2 YIL: 1 MAYIS - AĞUSTOS 2011
Yazışma Adresi :
Özel Bursa Anadolu Hastanesi
İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA
Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00
E-mail: info@bursaanadoluhastanesi.com
www.bursaanadoluhastanesi.com
Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık:
AERONORM Advanced Creativity
FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa
www.aeronorm.com aeronorm@aeronorm.com
Tel: (0224) 242 22 88
Baskı : Furkan Ofset
Yeni Yalova Yolu Panayır Mevkii No: 490 Osmangazi / Bursa
www.furkanofset.com.tr Tel: (0224) 211 04 04
Fotograf
Üçevler mah. Atmaca Sk. No: 52 Nilüfer / Bursa
info@elmafotograf.com www.elmafotograf.com
Gsm: 0 (530) 310 44 30
Değerli Okurlar,
Anadolu Sağlık olarak sizlerle tekrar
buluşmanın mutluluğu içerisindeyiz. İkinci
sayımızı da severek okuyacağınızı umuyorum.
Hastane olarak ulaştığımız A-grubu kategorisi
içerisinde Acil Servis, Ağız ve Diş Sağlığı, Beyin
ve Sinir Cerrahisi, Biyokimya Laboratuvarı,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Dahiliye, Deri
ve Zührevi Hastalıkları, Gastroenteroloji
(Endoskopi), Genel Cerrahi, Göz Hastalıkları
ve Cerrahisi, Kadın Hastalıkları ve Doğum,
Kulak Burun Boğaz, Kalp ve Damar Cerrahisi,
Kardiyolojik Birimler, Ortopedi ve Travmatoloji,
Diagnostik ve Girişimsel Radyoloji dallarında
ayaktan ve yatarak sağlık hizmeti sunarken,
sizlere dergimizle de, sağlığınızla ilgili birçok
sorununuza yardımcı olacak kaliteli bir yayın
ulaştırmayı hedefliyoruz.
Önerilerinizi alarak daha da zenginleşeceğiz;
sağlıkla ilgili sorunlarınıza yol gösterici olmaya
çalışacağız. Bu anlamda bizi destekleyeceğinizi
ümit ediyorum.
Tüm okurlarımıza içtenlikle teşekkür ederken,
sağlıklı ve huzurlu günlerde diğer sayılarda
görüşmek üzere saygılar sunuyorum.
ya
a
K
r
e
n
Ta
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Dr. Hülya KURBAN
Başhekim Yardımcısı
hulyakurban@hotmail.com
Sevgili Okurlar,
Soğuk geçen kış günlerini geride bırakırken
ve baharı karşılarken sizlerle tekrar
buluşmanın sevinci içerisindeyiz.
Çiçekler açıp doğa uyanmasına karşın
havalar tam da ısınmadığı için hâlâ soğuk
algınlığı ve gripal enfeksiyonlarla içiçe
yaşıyoruz. Bahar yorgunluğu da cabası...
Bütün bunları yaşarken dergimizle sizlere
sıcak bir atmosfer sunacağımızı umuyoruz.
Dergimizin bu sayısında yine ilginizi çeken
konular ve hepinizi ilgilendiren sağlık
sorunlarınızda nasıl bir yol izleyeceğinizi
göreceksiniz. Örneğin baharda çok
sık görülen allerjik nezleler, yaz ayları
yaklaşırken en büyük sorununuz olan
güneşin zararlı etkilerinden korunma,
hâlâ ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer
alan kalp krizinde erken tanı, bel ağrıları,
günümüzün en büyük sorunlarından yanlış
beslenme sonucu oluşan yüksek kolesterol
ve diabet gibi birçok hastalık hakkında
doktorlarımız sizleri aydınlatacaklar. Ayrıca
omuz bölgesini ilgilendiren hastalıklarının
tedavisi ve kronik sinüzitle ilgili bilgilere
ulaşacaksınız.
Yine bu sayımızda çoğunuzun görmeyi
çok istediği Güney Asya Ülkelerinden
Kamboçya ile ilgili görsellere Genel Cerrahi
Uzmanlarımızdan Dr. Gürsu Özer’in
objektifi ile tanık olacak ve egzotik bir gezi
yapacaksınız.
Ayrıca hastanemiz tarafından, 12-18 Mayıs
tarihleri arasında kutlanan Hemşireler
Haftası’nda sağlık ordumuzun değerli
üyeleri hemşirelerimizi çalıştıkları yorucu
ortamdan biraz uzaklaştıran sosyal bir
etkinlik düzenlenmiştir. Bu etkinliğe ait
görselleri de dergimizin sayfalarında
göreceksiniz.
Dergimiz ile ilgili, önerileriniz ve katkılarınız
bizim için değerlidir.
Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere,
sevgilerimle...
n
a
b
r
u
K
a
Hüly
3
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bir ayrıcalıktır sağlık sektöründe çalışmak….
Çünkü bu sektör tüm sektörlerin başında gelir.
Tüm yatırımları “ insan “ merkezlidir …
“İnsana yapılan yatırım” ise en değerli yatırımdır.
Yüzlerce meleği saklar içinde bu sektör…
Hepsi ayrı ayrı görevlendirilmişlerdir sizler için…
Kimi melekler bakmaya bile dayanamadığınız yaralarınızı
iyileştirir, kimi melekler şefkatli elleriyle tedavinizi
düzenler…
Ferda EROĞLU
Hasta Hakları Müdürü
Kimi melekler yürümeyecek kadar ağrınız olduğunu
fark ederek gideceğiniz yere tekerlekli sandalye ile eşlik
eder,kimi melekler ise enfeksiyon kapmamanız açısından
odanızı sürekli dezenfekte eder…
Kimi melekler hastalığınızda doğru teşhisin tesbit edilmesi
için, sizlerin bir röntgen için bile cesaret edemediğiniz
radyasyonu onlarca kez alır... Yada kokusuna bile
tahammül edemediğiniz gaitanızın içinde gizli kan arar…
Kimi melekler saatlerce ameliyat masası etrafında ayakta
kalır sizler için … Kimi melekler ameliyatınız boyunca
acı hissetmemeniz için doğru zamanda uyumanızı ve
uyanmanızı sağlar…
Birde bu melekleri doğru zamanda doğru hareket
etmelerini kumanda eden asil melekler vardır….
Sizlerin ” DOKTOR” adını koyduğunuz melekler…
Kimi zaman sizlere şefkatle bakan bir çift göz, kimi
zaman sizleri tebessümle karşılayan güzel bir yüz
hafifletir acınızı…
Hepimizin de bildiği gibi sağlık en önemli değerdir.
Varlığında anlayamadığımız kıymetini kaybedince anlar,
mutlu bir yaşam için sağlıklı olmanın ne kadar önemli bir
payı olduğunu fark ederiz. Hasta olduğumuzda sadece
fiziken değil, ruhen de farklılaşırız.
Sağlık kurumuna hem bozulan sağlığımızı yeninden
kazanmayı hem de eskisi gibi mutlu olmayı bekleyerek
başvururuz…
Burada karşımıza çıkan, günlük hayatımızda
görmediğimiz uygulamalar ve karmaşık işlemler
karşısında bazen nasıl bir yol izlememiz gerektiğini
bilemeyiz. İşte bu noktada başvurduğunuz Hastanemizin
hasta hizmetleri ve hasta hakları bölümü; siz değerli
hastalarımızın en büyük rehberi olacaktır…
Hayatın size ve sevdiklerinize daima gülümsemesi
dileğiyle…
eglu
o
r
Ferda E
4
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
5
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
6
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
7
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kalp Krizi Nasıl Oluşur?
Doç. Dr. Vedat KOCA
Kardiyoloji Uzmanı
Kalp krizi ya da miyokard
enfarktüsü, kalbi besleyen
koroner arterlerde oluşan
tam veya kısmi tıkanma
sonucunda olur. Böylece kalp
kaslarında yeterli beslenme
olmaz ve kalpte hasar oluşur.
Hastalık damar sertliği nedeniyle hasar
görmüş olan koroner arterlerin aniden
tıkanmasıyla olur. Damar sertliği,
kalbi veya beyni besleyen damarlarda
kolesterol (kan yağları), diğer yağlar,
kalsiyum ve kandaki bazı maddelerin
birleşerek oluşturdukları tabakalar
(plaklar) yüzünden oluşur. Kalp krizinde,
kalbi besleyen arter duvarının içindeki
aterosklerotik plak çatlar ve bu da pıhtı
oluşumunu tetikler. Böylece damarlardaki
önceleri nispeten daha az olan daralmalar
kısa sürede artar ve çoğu zaman tam bir
tıkanıklığa dönüşebilir.
Nasıl bir hasara neden olur?
Koroner arterlerdeki pıhtılar, kalp kasına
kan ve oksijen akışını engeller, bu da o
bölgedeki kalp hücrelerinin ölümüne
sebep olur. Hasar gören kalp kası kasılma
yeteneğini kaybeder ve kalbin geri kalan
kısmı hasar gören bu bölümün işini de
yapmak zorunda kalır.
Günümüzde tıbbi
tedavinin ilerlemesine karşın yine de
damar sertliğine bağlı damar tıkanıklığı
sonucunda oluşan kalp ve damar
hastalıkları en sık ölüm nedeni olmaya
devam etmektedir.
Belirtileri nelerdir?
Hastalık başladığında genellikle şiddetli
göğüs ağrısı olur. Ağrının özelliğinin
8
hastalar tarafından önceden bilinmesi
hastalığın etkin tedavisi olan hastaneye
erken başvurulması için gereklidir. Diğer
belirtiler de şu şekildedir:
• Ağrının şiddeti nedeniyle adrenalin
deşarjı terleme ve ölüm hissi
• Çeneye, boyuna, sol omuza, kola yayılan
(tek ya da birkaç bölgede) göğüs ağrısı
• Çarpıntı, hazımsızlık, yorgunluk
• Baş dönmesi, baygınlık, bayılma, bulantı,
soğuk terlemeyle oluşan göğüs kafesi
şikâyetleri
• Nefes daralması
Ağrının özellikleri nasıldır?
Ağrı göğüs ortasındadır, 20 dakikadan
fazla genellikle saatlerce sürer ve dinlenme
ya da nitrogliserinle (dilaltı, isordil vb)
geçmez. Ağrı, şiddetli ve künt vasıftadır.
Fakat keskin veya belirsiz olabilir. Sıkıştıran,
ağırlık, baskı yapıcı tarzda olabilir. Göğüste
daralma veya göğüste fil oturuyormuş
veya ağır bir taş varmış hissi uyandırabilir.
Hazımsızlık hissedilebilir. Beraberinde
sıklıkla soğuk terleme ve ölüm korkusu da
vardır.
Göğüsteki bu yakınma yukarıda
anlatıldığı gibi aslında tam olarak ağrı
değil de göğüste baskı sıkıştırma, ağır bir
taşla ezilme gibi algılanabilir.
Başka hastalıkla karıştırılabilir mi?
Ağrı, sırta, kollara, çeneye ve karın üst
bölgesine yayılabilir. Bazen ise sadece
kollarda sırtta alt çene ve karın üst
bölgesinde oluşur. Bundan dolayı
göğüs ağrısı eşlik etmediğinde mevcut
durum hastalar tarafından acil tedavi
gerektirmeyen gastrit, romatizma gibi
başka bir hastalık olarak algılanabilir.
Bundan dolayı ne yazık ki hastalar acil
tıbbi yardıma ihtiyacı duymayabilir.
Hastalığın etkin tedavi için gerekli
olan en kısa sürede damarın açılması
sağlanamayabilir. Tedavide geç kalmanın
başka bir nedeni ise; bazı yaşlı hastalar ve
şeker hastalığı olan olgularda göğüs ağrısı
olmayabilir. Hastalar kalp krizini haberleri
olmadan sessizce geçirebilirler. Çarpıntı
nefes darlığı ve ani ölüm ile hastaneye
getirilebilir.
Hangi durumlarda mutlaka doktora
gidilmeli?
Kalp damarında hasar sonucunda
pıhtı oluşumu bazen tam tıkanma
ile sonuçlanmaz. Tıkanmanın veya
daralmanın sabit kalması ve damardan
kan geçişinin devam etmesi durumunda
göğüs ağrısı bir süre sonra hafifleyerek
geçer. Bu olgularda ciddi kalp hasarı
olmasa bile bu durum bir süre sonra daha
ağır bir kalp krizinin önbelirtisi olarak
algılanmalıdır. Çoğu zaman damar tam
tıkanır hastanın yakınmaları hiç geçmez
şiddeti artarak devam eder. Böylece kalp
kasında tıkanmanın süresi ve damarın
beslediği alanın büyüklüğüyle orantılı
olarak kalp kasları ölür.
Kalp krizinin kolaylaştıran etkenler
(risk faktörleri) nelerdir?
• Şeker hastalığı
• Sigara içilmesi
• Düşük yoğunluklu kolesterol (LDL),
yüksekliği.
• Yüksek yoğunluklu kolesterol (HDL)
düşüklüğü
• Hipertansiyon
• Ailede iskemik kalp hastalığın hikayesi
• Şişmanlık
• Yaş: Erkekte 45’ten fazla, kadında 55’den
fazla olması. • Yakın akrabalarında (baba ve erkek
kardeşte) 55 yaşından erken kalp krizi
geçirilmesi, kadınlarda ise (anne ve kız
kardeşlerde) 65 yaşından önce kalp krizi
geçirilmesi • Erkek cinsiyet • Stresli yaşam
Bu risk faktörlerinin çoğu kalp krizinden
korunması için değiştirilebilir fakat yaş,
cinsiyet, ailede erken kalp krizi olması gibi
genetik faktörler değiştirilemezler.
Kalp krizinde erken tanının önemi
nedir?
Erken tanı çok önemlidir. Tanı için zaman
geçtikçe kalp yetmezliğinden ve özellikle
ritim bozukluklarından hayatta kalma
olasılığı azalacak, harap olan kalp kası
miktarı artacaktır. Hasar gören kalp
kasının fonksiyonlarının geri döndürülmesi
çoğu zaman olanaksızdır. Canlılığını yitiren
kalp kası hücreleri, bir daha asla normal
fonksiyon görmez. O nedenle kalp krizinde
ZAMAN=KALP KASI demektir.
Tanı nasıl konur?
Hastanın şikayeti: Bunu esas itibarıyla
göğüs ağrısı oluşturur. EKG (elektrokardiyogram): Kalp krizlerinin
büyük bir çoğunluğunda EKG’de kalp
krizine özgü değişiklikler olur. Bu
değişiklikleri saptamak için sık aralıklarla
EKG alınır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Laboratuarda yapılan kan testleri:
Kalpte hasar oluştuğunda kana karışan
bazı enzimlerin (CPK, CPK-MB, Troponin T
ve I, myoglobin vb) düzeyi ölçülür. Koroner
anjiografi yapılarak tıkalı damar tespit
edilir.
Aşağıdaki testler, kalp krizinde kalpteki
hasarın büyüklüğünü ortaya koymak için
kullanılır:
• Elektrokardiyogram (EKG) • Ekokardiyografi
• Koroner anjiyografi
• Nükleer ventrikülografi
• Koroner anjiyografi ile kalp
damarlarındaki tıkanıklık ve daralmanın
yeri ve derecesi tespit edilir. Ayrıca bu tıkalı
damar girişimsel kardiyolojide deneyimli
kardiyologlar tarafından anjiyoplasti
denilen işlemle açılır.
Kalp krizinin tedavisi nasıl olur?
Kalp krizi acil bir durumdur. Hastaneye
yatmayı ve yoğun bakımı gerektirir. Sürekli
EKG takibi hemen başlatılmalıdır. Çünkü
ölümcül ritim bozuklukları (aritmiler) kalp
krizinin ilk bir kaç saatinde ölümün başlıca
sebebidir.
Tedavinin amaçları kalp krizinin
ilerlemesini durdurmak, kalp hasarını
en az düzeyde tutmak, iyileşebilmesi
için kalbin taleplerini azaltmak ve
komplikasyonları önlemektir.
Öncelikli
olarak oksijen aspirin nitrogliserin morfin
gibi hastanın yakınmasını hafifleten ilaçlar
verilmelidir.
Kalp krizinde en etkili tedavi
reperfüzyon dediğimiz tıkalı damarın
açılmasını amaçlayan tedavi yöntemidir.
Eğer hasta ilk 12 saat içinde gelmişse
tıkalı damarın açılmasıyla kalp kasının
ölmesi önlenebilir. Bunun için 3 yöntem
vardır: Hastaya pıhtı eritici ilaçların
verildiği Trombolitik Tedavi, kateter
laboratuarında cerrahi olmayan yöntemle
tıkalı damarın açılması olan PTCA ve
Bypass cerrahisi. Kalp krizinde güncel
tedavi zamana karşı yapılmalıdır. Hasta
yakınmasının başlangıcından tedavi ile
damarın yeniden açılmasına kadar geçen
zaman ne kadar az ise kurtulan kalp kası o
kadar fazla ve hastanın yaşamda sağlıklı
olarak kalması o kadar fazladır.
Hasta
kısa zamanda acil girişimsel kardiyolojinin
yapılacağı bir merkeze gidebilecekse;
koroner anjiyografi yapılarak burada tıkalı
damar kateter yöntemiyle açılarak balon
anjiyoplasti ve gerekirse açılan damarın
yeniden tıkanmasını engelleyen koroner
stent dediğimiz metal örgü şeklinde
cihazlar yerleştirilir. Günümüzdeki kalp
krizinin en etkili tedavi yöntemidir.
Acil
koroner bypass cerrahisi yöntemi ile
reperfüzyon kalp krizinin erken döneminde
pek etkili olmadığından günümüzde sık
olarak yapılmamaktadır.
Kalp krizinden korunmak için öneriler:
• Kan basıncınızı kontrol edin, yüksek
tansiyon (hipertansiyon) mutlaka tedavi
edilmeli
• Kötü kolesterol (LDL kolesterol)
seviyelerinizi kontrol edin. Kolesterol
kontrolüne çoğu zaman diyet tedavisi
yeterli olmaz. Doktorunuz statin
grubundan ilaçlar yazabilir.
• Sigara ve diğer tütün kullanımları
bırakılmalı
• Meyve ve sebze bakımından zengin, az
hayvansal yağ içeren diyetler uygulanmalı
• Şeker hastalığınız varsa mutlaka kontrol
altında tutulmalı
• Fazla kiloluysanız mutlaka kilo verilmeli
• Kalp sağlığınızı korumak için her gün ya
da haftada birkaç kere yürüyerek ya da
diğer egzersizlerle kalbini fazla yormadan
vücudunuzu çalıştırın. Kalbinizde hastalık
varsa öncelikli olarak egzersiz için
doktorunuzdan izin alınınmalı
• Stresten uzak durun, gerekirse bunun için
profesyonel yardım alınmalı
• Eğer kalp krizi için bir ya da daha fazla
risk faktörü taşıyorsanız aspirin alıp
almamanız konusunda doktorunuza
danışılmalı
9
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İshal Nedir?
Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
İshal kısaca sulu dışkı
yapmak demektir. İshal
genellikle aniden başlar ve
dışkı sayısında artma (günde
3 kezden fazla) ile kendini
gösterir. Çocukluk çağında en
sık 0-5 yaş döneminde ishal
görülür. Çünkü kusma ve
ishal Gastroenterit adı verilen
hastalığın bulgularıdır. İshali
olan çocukların hepsinde
kusmada olur ve bazen Akut
Gastroenterit’in tek bulgusu
olabilir.
10
Çocukluk çağında ishal yaz aylarında
daha sık görülür ve genellikle mide
ve bağırsakları etkileyen enfeksiyöz
ajanlar (mikroplar) ile meydana gelir.
İshal vakalarının çoğundan virus adını
verdiğimiz mikroplar sorumludur. Virüslere
bağlı ishal ani başlar, ishalle birlikte kramp
şeklinde karın ağrısı, iştahsızlık kusma
ve hafif ateş görülür. Bu tür ishaller 3-6
gün içinde kendiliğinden düzelirler ve
ishal süresince çocuklar kendilerini kötü
hissederler.
Genel olarak şiddetli ishali olan, kanlı ishal
yapan ve yüksek ateşi olan çocukların
ishalleri daha önemlidir. Bu gibi ishaller
E.Coli, Salmonella, Şigella gibi antibiyotik
tedavisi gerektiren ishallerdir ve bu
durumda hastanın en kısa zamanda
bir çocuk hekimi tarafından görülmesi
gerekmektedir. 6 aydan küçük çocuklarda
görülen her türlü ishal önemlidir ve bu
çocuk en kısa sürede hekim tarafında
görülmelidir.
İshalli çocuklar dışkı yoluyla su ve elektrolit
kaybederler. Eğer ağızdan verilen sıvılarla
çocuğun kayıpları karşılanmazsa ‘’kırık
testi’’ misali çocuğun vücudundaki sıvı
boşalır. Bu duruma dehidratasyon adı
verilir. İshaldeki en büyük tehlike sıvı
kaybıdır. İshali olan çocuğun gözleri ve
bıngıldağı çöker, dudakları ve ağzı kurur,
daha seyrek ve koyu idrar yapmaya başlar,
ağlarken gözyaşı akmaz ve uykuya eğilimi
olmaya başlarsa önemli derecede sıvı açığı
var demektir.
Tedavi
İshal tedavisinde üç önemli ilke vardır.
Birincisi ishalle kaybedilen sıvı ve
elektrolitlerin mümkünse ağız yoluyla
geri konması, ikincisi beslenmenin
sürdürülmesi üçüncüsü ise zamanında
hekime götürülmesidir. Çocuklarda
görülen ishal vakalarının büyük çoğunluğu
hafif-orta derecede ishal vakalarıdır ve
evde tedavi edilebilir.
Çocukluk çağında görülen ishal
vakalarının büyük çoğunluğu virüslere
bağlıdır ve 3-6 gün içinde kendiliğinden
düzelir. Antibiyotikler virüsleri
öldürmediğinden ishal vakalarının
çoğunda antibiyotik kullanmaya ihtiyaç
yoktur. İçinde kan ve mukus olan yüksek
ateş ve şiddetli karın ağrısı ile giden ishal
vakalarında antibiyotik gerekebilir.
Evde Sıvı Tedavisi
Son 20 yılda ishal tedavisindeki en önemli
ilerleme şeker ve tuz içeren sıvılar ile evde
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ishal tedavisinin mümkün olmasıdır.
Bunun için eczanelerden ve sağlık
ocaklarından ‘’ishal için şeker-tuz paketi’’
alınmalıdır. Bu paketlerden 1 tanesi 1 litre
temiz suya eklenmeli ve karıştırılmalıdır.
Bu şekilde ishalle kaybedilen sıvıları yerine
koymak için uygun bir sıvı elde edilmiş olur.
Diyet
Daha öncede belirtildiği gibi ishal
tedavisinde en önemli ilke beslenmenin
sürdürülmesidir. İdeali çocuk ishal
olmadan önceki beslenme düzeninin
sürdürülmesidir. Bu nedenle anne
sütü alanlar anne sütüne veya mama
alanların bu besinleri almaya devam
etmeleri gerekmektedir. Bununla birlikte
ishal sırasında verilebilecek en uygun
besinler pirinç, patates, ekmek, yağsız et,
yoğurt, sebze ve meyvadır. Yağlı besinle,
çay, meyve suyu kola gibi şeker içeren
içeceklerden sakınılmalıdır. Eski inanışın
tersine ishal çocukları aç bırakmanın
yanlış ve zararlı bir uygulama olduğu
unutulmamalıdır.
kullanmayın. Yiyeceklerini kolay
temizlenen cam ve porselen kaplarda
hazırlayın. Temizliğinden emin olmadığınız
yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın.
Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile
yıkamadan yedirmeyin. Yiyecekleri ağzı
kapalı olarak buzdolabında saklayın.
Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında
iki saatten fazla bırakmayın. Temizliğinden
emin olmadığınız suları mutlaka kaynatıp
soğutarak çocuğunuza içirin.
Sağlıklı günler dilerim...
Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin
Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin.
Dokuz aylık olunca kızamık aşısı yaptırın.
Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve
beslemeden önce çocuğunuzun altını
değiştirdikten sonra kendiniz tuvaletten
çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın.
İshal olma riskini azaltmak için
çocuğunuzu beslerken biberon
11
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Periferik Damar Hastalıkları
(Damar Tıkanıklıkları)
kalınlaşma ve koyulaşması oluşur.
Böbrekte ise; kan basıncının artması,
böbrek fonksiyonlarında işlev kaybı
meydana gelebilir.
Op. Dr. Ali Fuat PAKER
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Ateroskleroz, atardamarlarda meydana gelen en
yaygın hastalıklardan
biridir. Atardamarların,
belirli bir sebeple daralması
veya tıkanmasına Ateroskleroz denir. Genelde damar
çeperlerine yağ birikmesi
sonucu meydana gelir.
Biriken bu yağ aynı zamanda damarların esnekliğini
bozar ve sertleşmelerine
neden olur.
Genelde orta yaşlı erişkinlerde ve
erkeklerde daha sık görülen tedavi
edilmezse ölümcül olacak kadar tehlikeli
bir rahatsızlıktır. Kadınlarda menopoz
sonrası risk hızla artar.
Damar Tıkanıklığının Belirtileri
Nelerdir?
Arteriyosklerozda belirti damarda olan
tıkanıklığın veya arızanın yeri ile ilgilidir.
Damar tıkanıklığı nedeni ile dokulara
yeterli oksijen gidemez, sonucunda ilgili
bölgedeki kan dolaşımı engellenir.
Lezyon beyinde ise; görme ve konuşma
bozuklukları, hafıza kaybı, kısa süreli
bilinç kaybı, yer ve zaman kaybı, kol veya
bacaklarda kas gücünün ani ve geçici
olarak zayıflaması ve beyin trombozu
gelişir. Lezyon kalpte ise; kalp kasının
kasılma gücü zayıflar. Kalpte ritim
düzensizlikleri, göğüs ağrıları ve sonunda
ise kalp krizi oluşur.
Lezyonlar bacakta ise; yürürken kramp
ağrıları, ısı kaybı, kramplar, deride
12
Bacak Atar Damar Tıkanmaları
Bacaklarımızı besleyen ve ihtiyaç
duydukları besinleri bacağımıza götüren
atar damarların ateroskleroza (damar
sertliği) bağlı tıkanması sonucunda ortaya
çıkan tabloya periferik arter hastalığı adı
verilir. Hastalığın görülme sıklığı yaklaşık
% 12-15 civarındadır. Hastalık orta yaş
sonrası kadın ve erkekte eşit oranda
saptanır. Damar sertliğinin bütün vucut
damarlarını ilgilendiren bir hastalık olması
nedeniyle, bu hastalık kalp krizi ve beyin
damar tıkanıklığına bağlı felç gibi, diğer
damar tıkanıklığı sonucunda oluşan
hastalıklarla beraber gözlenebilmektedir.
Özellikle bacak damarlarında tıkanıklığı
olanların kalp krizi veya diğer nedenlerden
ölüm oranı 3-4 kat daha fazladır. İleri
tıkanıklıklarda yıllık ölüm oranı % 25’e
kadar çıkar.
Risk Faktörleri Nelerdir?
Sigara içimi: Özellikle 10 yılın üstünde ve
günde 1 paketten fazla sigara tüketen
kişilerin hastalığa yakalanma oranı çok
artmaktadır. Sigara tüketimi arttıkça risk
katlanarak artar.
Yaş: Hastalık 40 yaş ve üstü daha fazla
gözlenmektedir. Yaş ilerledikçe risk artar.
Şeker hastalığı: Şeker hastalığı olan
kişilerde damar yapısında daha hızlı
bozulma olduğu için tıkanma da daha
hızlı gerçekleşecektir. O nedenle şeker
hastalarının çok dikkatli olması ve
tedavilerini aksatmamaları, diyetine
uygun beslenip hayat tarzlarını bu yönde
değiştirmeleri riskin azalmasına katkıda
bulunacaktır.
Kan yağlarında yükseklik: Hastalardaki
kan LDL kolesterol ve trigliserid
seviyelerindeki yükseklik damar yapısını
bozarak, tıkanıklığı şeker hastalığı gibi
hızlandırmaktadır. Aynı şekilde iyi huylu
kolesterol ( HDL kolesterol) düzeyinin
düşük olması riski arttırabilir.
Hipertansiyon: Kan basıncı yüksekliği de
damar sertliğine gidişi hızlandırarak
tıkanıklığın oluşmasında rol oynamaktadır.
Obezite önemli risk faktörlerinden biridir.
Hareketsizlik egzersiz yapmamak ve
sedanter yaşam aterosklerozu artırır.
Stres aterosklerozu kolaylaştırır ve
hızlandırır.
Aile hikayesi olan ve anne baba ve yakın
akrabalarda aterosklerozu ve buna bağlı
damar tıkanıklığı olanlarda hastalık daha
fazla görülür.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Hastalık Nasıl Anlaşılır?
Akut atar damar tıkanmaları için
tanımlanmış 5 P kuralı mevcuttur.
1-Pain (ağrı): Yaygın bir ağrı mevcuttur.
Ani gelişimli ve hızlı artan türdedir.
Etkilediği uzuvu zayıf bırakır, hastayı
oturmaya zorlar, hatta yere düşmesine
neden olabilir. Ancak nadiren ağrı hafif
olabilir veya hiç olmayabilir.
2-Pallor (renkte beyazlama): Atar damar
tıkanıklığının olduğu yerin altında
derinin normal rengi kaybolur ve
soluklaşır.
3-Pulselessness (nabızların kaybolması)
4-Parestezi: Uyuşukluk ve hissiyatta
yanılma
5-Paralysis (paralizi): Tıkanmanın
olduğu tarafta kaslarda kuvvet
azalması.
Hastalarda ilk gözlenen bulgu bacak
ağrısıdır. Bu ağrı yürürken artar, dinlenme
ile azalır. Bu özelliği nedeniyle hastalığa
vitrin hastalığı da denmektedir. Çünkü bu
hastalar yürürken ağrısı olduğunda
özellikle çarşıda geziyorlarsa dinlenirlerken
vitrinlere bakarlar. Ağrı özellikle baldır
bölgesinde şiddetli hissedilir. Hastaların bir
kısmında kan akımındaki azalmaya bağlı
olarak bacaklarda yaralar ve kangren
gözlenir. Hastalığın şiddeti gittikçe artar ve
sonunda 5 yıl içinde % 5 kadarının ayağı
kesilmek zorunda kalır.
Nasıl Tedavi Edilir?
Sigara kullanılıyorsa derhal bırakılmalıdır.
Bacak damarlarında tıkanıklık saptanan
bir kişinin en önemli korunma yolu
sigaranın bırakılmasıdır. Sigaraya devam
edilmesi halinde bacak kangreni
kaçınılmazdır. Yüksek olan kan kolesterol
ve trigliserid oranları düşürülmelidir.
Bu tedavi kişiyi kalp krizinden de koruyarak
iki kat yarar sağlayacaktır. Şeker hastalığı
olan ve şeker düzeyleri dengede olmayan
hastaların derhal şeker takiplerinin
yapılarak açlık şeker düzeylerinin
indirilmesi sağlanmalıdır.
Bu hastalarda kan basıncında yükseklik
saptandığı için kan basınçlarını da
indirmek çok doğru bir davranış olacaktır.
Tuz alımları da bu nedenle kısıtlanmalıdır.
Bacak ağrısı ile karşılaşan ve 40 yaş üstü
kişilerin özellikle yürümekle ağrıları
artıyorsa mutlaka bir doktora
başvurmaları gerekmektedir. Bu hastalara
bacak damarlarının doppler ultrasonu
yapılarak damar yapısında tıkanıklık
düzeyleri saptanmaktadır. Teşhiste en
önemli tetkik anjiyografidir.
Amaç, tıkanık damarın ilerisini beslemektir.
Hastada ani bir damar tıkanıklığı
gelişmemişse tıbbi tedavi yöntemleri
kullanılabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinde
ilk önce aspirin verilir. Yanında hastalara
pıhtılaşmayı önleyici bir takım ilaçlar ve
egzersiz tedavisi uygulanır. Son yıllarda
damar genişleticiler ve bu bölgedeki
oksijenlenmeyi düzenleyici ilaçlar
kullanılmaya başlamıştır.
Tıkanıklık ani olduysa bir pıhtı atma olayı
düşünülerek pıhtının kaynağı
araştırılmalıdır. Daha çok kalpteki ritm
problemlerine bağlı pıhtı oluşur ve
buradan vücudun değişik bölgelerine pıhtı
atabilir. Bu durumda acil ameliyat ile pıhtı
temizlenerek damar açılabilir.
Damar sertliğine bağlı olarak gelişen
tıkanıklıklar genelde kısa bir bölgedeyse
balon ve stentleme yöntemiyle tedavi
edilir. Ancak uzun segment damar
tıkanıklığı varsa by-pass yöntemiyle
ameliyatlar yapılmaktadır. By pass
ameliyatlarında ya hastanın kendi damarı
yada suni damar kullanılabilir.
13
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Benler, Cilt Kanserleri ve
Güneşten Koruyucular
Benlerin kanserleşmesi yaygın bir fobidir.
Bu konuda bilgilenmek önemlidir.
Benlerin çıkması genetik olarak
kodlandığından engellenemez, ancak
ben çıktıktan sonrası kontrol edilebilir.
Uzm. Dr. A. Sait ÇAL
Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı
Hayatımıza giren fizik ve
kimyasal etkenlerin ve özellikle güneşin etkisiyle giderek
artan, erken dönemde
tedavisi kolay olan çoğu
kahverengi-siyah tonlarda
yapılardır. Malign melanom adı verilen tür dışında
yayılmayan, uzun süreler bile
hayatı tehdit etmeyen ancak
şekil bozukluğuna yol açan
kanser türleridir.
14
Ben olduğundan emin olduğumuz (uzun
yıllardır, çocukluktan gençlikten bu yana
olan, genellikle kahve renkli düz veya
kabarık, başkalarında da görmeye
alıştığımız türde şekillerdir.) Doktora
görünme kriterleri şunlar olmalıdır:
Önceden varolan benlerde renk
koyulaşması, birdenbire büyümesi,
kanaması, etrafının kızarması, yakın
çevresinde yeni küçük koyu benlerin
çıkması veya şeklinin değişmesi,
simetrisinin bozulması gibi değişimler,
benlerden kaynaklanmayıp direkt
kanserleşen başka türde cilt kanserleri de
mevcuttur ki bunlarında çoğu güneş
etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Genellikle
burun ile, kulak memesine çizilen
çizginin üst kısmında yer alırlar. Küçük
ortası kabuklu, deriden kabarık veya
çökük yaralardır. Bu yüzden özellikle bu
bölgelerde iyileşmeyen yara var ise bu
önemlidir ve deri hastalıkları uzmanına
gidilmesi gerekir. Ozon delinmesi ile
artan güneş ışınlarından korunmak
gereklidir. Özellikle yazın, 6 aylıktan
itibaren bütün yaşlarda bir güneşten
koruyucu kullanılmalıdır. Güneşten
koruyucunun faktörü (güneşten koruma
süresi ve gücü) ve önemi yaşla ve cildin
beyazlığı ile artmalıdır. 20’li yaşlarda ve
sonrasında koyu tenli kişilerin 15
faktörlü, açık tenlilerin 30 ve üstü
faktörlü bir güneşten koruyucu
kullanması sağlıklı olur. Bu da olası
kırışıklıklardan ve güneş leke ve
hasarlarından da koruyacaktır. Güneşten
koruyucu seçerken kozmetik açıdan
uygun olması için yağsız, genellikle
losyon formunda ürün seçilmelidir.
Bronzlaşma
Mutluluk hormonlarını harekete geçiren,
mutlu olmamızı sağlayan güneş ışınları,
bağışıklık sistemimizi güçlendirirken,
kemiklerimiz için de gerekli olan D
vitaminini sağlar. Ancak güneşin,
hayatımızı zehir edebilen yönleri de var.
Bunların arasında güneş çarpması, deri
lekeleri, güneş alerjisi, cilt kanserlerini
sayılabilir. Güneş ışınları: Ultraviyole (UV)
radyasyon, güneşten gelen radyant
enerjinin bir şeklidir. Güneş
elektromagnetik spektrum diye bilinen
bir dizi enerji yayar. Ultraviyole (UV)
radyasyon, dünya yüzeyine erişen güneş
enerjisinin doğal bir parçasıdır, fakat
daima zararlıdır. UV ışınları dalga
boylarına göre sınıflandırılırlar. UV-A, UV
radyasyonun en az zararlı şeklidir ve
dünyaya büyük miktarlarda erişir. Çoğu
UV-A ışınları ozon tabakasının içersinden
doğrudan geçer. UV-B radyasyon
potansiyel olarak çok zararlıdır. UV-B
radyasyonunun çoğu stratosferde ozon
tarafından yutulur.UV-C radyasyon çok
enerjik olduğundan potansiyel olarak en
fazla zararlıdır. Stratosferde oksijen ve
ozon tarafından yutulur ve asla dünya
yüzeyine erişmez.
Özetle, UV radyasyondan zararın esas
olarak spektrumun UV-B sınıfından
gelmesine rağmen eğer yeterli
miktarlarda maruz kalınırsa UV-A’da
bazı riskler ortaya çıkarır. Işınların
vücudumuzda etkiledikleri alanların
sınıflandırılmasında; UV-A ışınının dalga
boyu 320-380 nm’ dir ve derinin derin
tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır.
UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde
değişik saatlerde, mevsimlerde veya
hava koşullarında değişmeksizin etkili
olmaktadır. UV-B ışının dalga boyu
290-320 nm ‘dir ve derinin üst tabakasını
(epidermis) etkiler. UV-B ışını yaz
aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde
daha yoğundur.
Gelen UV radyasyon dünya üzerinde
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
yüzeylerden yansır. Yansıyan UV; eğer
maruz kalınma süresi uzunsa direkt UV
gibi insanlara, bitkilere ve hayvanlara
zarar verebilir. Çoğu yüzeyler UV
radyasyonu farklı derecelerde yansıtır.
Kar UV radyasyonun %85’in üstünde bir
miktarla en yüksek bölümünü yansıtır ve
UV radyasyon yükseklikle artar, bu
nedenlerle de kayakçılar ve dağa
tırmananlar dikkat etmelidirler. Kuru
kum ve beton %12’nin üzerinde
yansıtabilir. Su ise sadece %5’ini
yansıtabilir. Kumlu sahillerde güneş
banyosu yapanlar, bir parkta yeşil
çimenler üzerinde güneşe maruz
kalanlardan %10’un üzerinde daha fazla
UV-B alırlar.
Güneşli bir günde hafif bir rüzgar
serinlememize neden olabilir, fakat
bu cildimize etki eden UV miktarını
değiştirmez. Güneşlenirken dikkat
edilmesi gereken bazı konuları
sıraladığımızda:
• Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu
öğlen saatlerinde (11.00 ile 15.00
arasında) güneşe çıkmamaya özen
gösterilmelidir.
• Gölgede oturulmalıdır.
• Şemsiye, şapka kullanılmalı; açık renk
giysiler giyilmelidir.
• Güneşten koruyan ürünler bilinçli
kullanılmalıdır.
• Erişkinler deri tiplerine göre farklı
koruyan faktör içeren ürünler kullanırlar,
ancak çocuklarda deri tipine
bakılmaksızın yüksek faktörlü ürünler
kullanılmalıdır.
• Güneşten koruyan ürünler, güneşe
çıkmadan yarım saat önce deriye
uygulanmalıdır. Deriye yeterli miktarda
ve kalınlıkta sürülmelidir. Güneşten
koruyan ürünler deriye eşit miktarda
yedirilerek ve gerekirse; sık havuza veya
denize girmek, havlu ile kurulanmak ve
terlemek gibi durumlarda gün boyunca
uygulanmalıdır.
• Yüz, omuz, ense ve boyun gibi daha
yoğun olarak güneş ışınlarından
etkilenen bölgeler sürekli güneşten
koruyan ürünler kullanılarak
korunmalıdır.
• Tedavi amacı ile doktor tarafından
verilen kimi ilaçlar (antibiyotikler,
doğum kontrol ilaçları vb.) derinin güneş
ışınlarına karşı duyarlılığını
artırmaktadır. Bu durumda kişi doktorun
önerileri doğrultusunda güneşten
korunmalıdır.
Son yapılan bilimsel araştırmalar,
bronzlaşma ile cilt kanseri arasında
doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya
koydu. Bu bağlamda yaz aylarında
sağlıklı bronzlaşma yöntemleri
konusunda kamuoyunu uyaran sağlık
örgütleri, çocukların ve açık tenli kişilerin
güneş ışığından korunması gerektiğine
dikkat çekiyor. Kanser riski yanında
güneş ciltte erken yaşlanmaya neden
olmaktadır. Uzun süren güneş banyoları,
deride zaman içerisinde incelme,
elastikiyetin bozulması (kırışıklık),
kuruluk, pigmentasyon değişikliği, kılcal
damarların belirginleşmesi, foto
yaşlanma ve deri kanserinin oluşma
riskinin artmasındaki mekanizmadır.
Deri kanserine yakalanan hastaların
geçmişlerinde, özellikle çocukluk
dönemlerinde iki veya üç kez ciddi güneş
yanıklarına maruz kaldıkları
görülmüştür. Körpe ciltlerin yüksek
koruma faktörlü kremlerle, şapka ve
giysilerle korunmaları şarttır.
15
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Bel Fıtığı
Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Belimizde 5 adet omur kemiği
vardır. Bu kemikler arasında
da disk adı verilen kıkırdaklar
bulunur. Disk, özel bir bağ
dokusu organıdır ve
omurganın dayanıklılığına,
hareketliliğine ve zorlamalara
karşı dirençli olmasına,
omurgaya uygulanan şok
şeklindeki darbelerin
emilmesine ve kuvvetin çevre
dokulara dengeli bir şekilde
dağılmasına hizmet eder.
Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında
bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev
yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu
ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Disklerin
iç kısmında nükleus pulpozus denen jöle
kıvamında yumuşak bir bölüm, bunun
dışında anulus fibrozus adı verilen daha
sert bir fibröz tabaka, omur kemiklerine
bakan yüzlerde ise her iki tarafta sonplak olarak adlandırılan kıkırdak yapılar
vardır. Dıştaki tabakanın anatomik
bütünlüğünün bozularak içerideki
yumuşak kısmın dışarıya doğru taşmasına
fıtıklaşma denir. Fıtıklaşan yani dışarıya
doğru taşan disk, omurilik kanalı (spinal
kanal) içinden veya kendisinin arka-yan
tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır
ve hastalık böylelikle kendisini belli eder.
Ayrıca fıtıklaşmış diskten ortama salınan
bazı kimyasal maddeler de sinir köklerini
etkileyerek ağrıya neden olurlar.
16
Teşhis
Bel ve bacak ağrısı ile seyreden hastalıklar
çok çeşitlidir. Yani bel ve bacak ağrısı
bulunan her hastaya “Mutlaka bel fıtığıdır”
peşin hükmü ile yaklaşmak doğru değildir.
Bel fıtığını taklit eden pek çok hastalık
vardır. Basit bir spor yaralanmasından
romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından
kansere ve bel kaymasına kadar birçok
hastalık bel ve / veya bacak ağrısıyla
seyredebilir. Bu sebeple önce teşhisin ne
olduğu net olarak ortaya konmalıdır.
Çünkü tedavide başarıya giden yol
herşeyden önce doğru teşhisten geçer.
Bunun için de ilgili uzman hekime
müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın
şikâyetlerini dinleyecek, muayenesini
yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve
tahlilleri isteyecektir.
Bel ağrısının araştırılmasında düz röntgen
filmlerinin önemi günümüzde azalmıştır.
Hastanın radyasyona maruz kalmasına yol
açan bu teknik ancak belirli durumlarda
tercih edilmektedir. Belden iğne yapılıp
içeriye kontrast madde verildikten sonra
film çekilmesi tekniği (myelografi) de
giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü
günümüzde görüntüleme teknikleri çok
ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne
yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye
gelmiştir. Aslında noniyonik kontrast
maddelerin kullanım alanına girmesi iğne
tekniğinin yan etkilerini hayli azaltmıştır.
Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin
kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı
myelografiden mümkün mertebe uzak
durmakta yarar vardır. Bunun yerine
güçlü manyetik rezonans cihazları tercih
edilmelidir.
Bel fıtığının teşhis ve ayırıcı teşhisinde EMG
dediğimiz tetkik yöntemi de yararlıdır.
Çünkü bu yöntem ile hastada bulunan
bozuklukların sinir dokusuna mı, yoksa kas
dokusuna mı ait olduğu ortaya
konabilmekte, diğer hastalıkların bel
fıtığından ayırımı yapılabilmektedir.
Baskı altında kalan sinirlerde hasar
olup olmadığı, varsa hasarın derecesi
hakkında da fikir vermektedir. Bazı
durumlarda bu teknik, cerrahın ameliyat
kararını bile etkileyebilmektedir. Bel ve/
veya bacak ağrısı bulunan bir hastada
bazen bilgisayarlı tomografi, genellikle
de manyetik rezonans gibi ileri tetkik
yöntemlerine başvurulur.
Manyetik rezonans görüntüleme
metodu teşhiste ve ayırıcı teşhiste büyük
kolaylıklar sağlar. Ayrıca hastanın x-ışını
almaması ve çeşitli planlardaki üstün
görüntüleme yeteneği; omurilik, sinirler
ve diğer yumuşak dokuları net bir şekilde
görüntüleyebilmesi manyetik rezonansı
giderek daha da öne çıkarmaktadır.
Ancak kemik dokusuyla ilgili patolojilerde
bilgisayarlı tomografinin daha iyi
görüntü sağladığı gözönüne alınarak
bazı durumlarda her iki teşhis metodu
beraberce kullanılabilir.
Manyetik rezonansın bu kadar yararlı
bir yöntem olmasına karşılık elde edilen
görüntülerin değerlendirilmesi büyük bir
tecrübe ister. Yanlış yorumlar, yanlış tedavi
şekillerine yol açar. Sıklıkla rastladığımız
hafif disk bombeleşmesi bel fıtığı olarak
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
yorumlanırsa, tedavinin şekli tamamen
değişik bir yöne doğru gidebilecektir.
Özellikle ameliyat sonrası dönemde
gerçekleştirilen çekimlerden elde
edilen görüntülerin yorumlanması
tecrübe gerektirir. Muayene bulguları
ile tetkiklerden elde edilen neticeler
beraberce kılı kırk yararcasına hassas bir
tarzda değerlendirilecek ve net bir teşhise
vardıktan sonra tedaviye geçilecektir.
Manyetik rezonans tetkikinde bel fıtığı
görüldü diye ameliyat kararı vermek bazen
yanıltıcı olabilir. Elde edilen görüntüler
mutlaka klinik bulgularla desteklenmeli,
aralarında uyum aranmalıdır. Uyum yoksa
bu durum izah edilmelidir. Bazen bel fıtığı
ile hayati önem arzeden diğer birtakım
hastalıkların ayırıcı teşhisini yapabilmek
için kemik sintigrafisi gerekebilir.
Tedavi
Bel fıtığı rahatsızlığı bulunan bir kişide
hastalığın safhası iyi bir muayene ve
ileri tetkik metodları ile net olarak tesbit
edildikten sonra tedaviye geçilir. Bundan
sonra, pratik olması açısından, hastalar
cerrahi müdahale gerekenler ve cerrahi
müdahale gerekmeyenler diye iki büyük
gruba ayrılabilirler. Bel fıtığı gelişiminin
erken dönemlerinde konservatif tedavi
adı verilen cerrahi dışı tedavi metodları
uygulanır. Bu safhada hastaya bütün
dünyada ağrı kesici, adale gevşetici
ve antienflamatuar ilaçlar verilir. Sert
yatak istirahati tavsiye edilir. Fizik tedavi
yapılabilir. Lazer ile tedavi cihetine
gidilebilir. Yine ciltten (perkütan) birtakım
farklı girişimlerde bulunulabilir. Uygun
dönemde egzersiz verilebilir. Gerekiyorsa
psikoterapi yapılabilir.
Bel fıtığı tedavisini bir ekip işi olarak
görmekte yarar vardır. Nöroşirürji
(beyin-omurilik-sinir cerrahisi), nöroloji,
anestezi, fizik tedavi ve rehabilitasyon
uzmanı doktorlar ile diyetisyen, psikolog,
hemşire ve fizyoterapistler bu ekibin
içinde yer almalıdır. Gerektiğinde diğer
bazı branşlardaki uzman doktorların
görüşlerine de müracaat edilmelidir.
Bu ekibin elinde bir fizik tedavi ünitesi ve
bu ünitede traksiyon (programlanabilir
hafızalı otomatik cihaz ile bel çekme)
dahil lüzumlu bütün araç gereçler hazır
bulunmalıdır.
Bu prensipler ışığında modern imkânlar
kullanılarak hastaların büyük bir kısmı
ameliyat harici metodlarla tedavi edilebilir.
Prensip olarak cerrahi müdahale son
çaredir. Ancak hastalık ilerlemiş ve yapılan
muayenede bazı şartlar teşekkül etmiş
ise (ki bu şartlar uluslararası nöroşirürji
camiası nezdinde genel kabul görmüş ve
klasik kitaplara kadar geçmiş kriterlerdir.)
o zaman ameliyat kararı verilir. Bu kararı
verirken cerraha bilgisayarlı tomografi
veya manyetik rezonans görüntüleme
metodu büyük oranda yardımcı olur.
17
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Alerjik Rinitler
Op. Dr. Bülent AYMELEK
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Rinit burun iç kısmını döşeyen ve
mukoza adı verilen dokunun
iltihabi reaksiyonudur. Rinitlerin
yaklaşık yarısı alerjiye bağlıdır.
Alerjik rinit, ortamda bulunan bir
alerjenin, nefes alma sırasında
burna alınıp, burnun iç yüzeyine
yapışması ile bu alerjene karşı
hassasiyeti olan kişilerin burnunda mikrobik olmayan bir iltihap
sonucu ortaya çıkan şikayetler ve
bulgulardır.
Hastalık, ilk dönemlerde yanlış bir
isimlendirme ile “saman nezlesi” olarak
tanımlanmış, daha sonra hastalığın
polenlerle ilgili olduğu belirlenmiş ancak
“saman nezlesi” terimi kullanılmaya
devam edilmiştir.
mevsimi dışında hastalar genelde rahattır.
İlkbaharın erken dönemlerinde ağaç
polenleri, ilkbaharın ilerleyen aylarında ve
yaz başında çayır polenleri, yaz ortasından
sonbahara kadar da yabani ot polenleri bu
şikayetlere neden olabilirler.
Alerjik rinit en sık görülen alerjik hastalıktır.
Toplumun yaklaşık %20’sini etkilemektedir.
Her yıl çok sayıda insan alerjik rinite
yakalanmaktadır. Bazıları çok hafif
atlatırken bazıları için çok ağır geçmekte,
işlerini engelleyerek yaşam kalitesini
bozmaktadır.
Yıl boyunca devam eden Alerjik Rinit:
Allerjenlere temasın yıl boyu devam ettiği
ve şikayetlerin genellikle tüm yıla yayıldığı
alerjik rinit şeklidir. Neden olan alerjenler
ev tozu akarları (mite), hamamböcekleri,
ev hayvanı alerjenleri (kedi, köpek, hamster
gibi), ve mantar sporlarıdır (küf).
Alerjik rinit belirtileri; burun akıntısı,
hapşırma, damakta kaşıntı, öksürük ve
boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, koku
almada azalma, gözlerde yaşarma ve
yorgunluk. Algılama güçlüğü, uyku
bozukluğu gibi dolaylı rinit belirtileri de
günlük yaşamı olumsuz etkilemektedir.
Hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak
genelde 1-20 yaş arası başlar. Çoğunlukla
ailede aynı ya da benzeri hastalıklar
mevcuttur. Havada taşınabilecek kadar
küçük ve hafif olan hayvan ve bitki
parçacıkları gözümüz, burnumuz ve
boğazımızdaki mukozalar üzerinde
birikirler. Polenler, mantar sporları, hayvan
tüyleri ve ev tozları bu parçacıkların en sık
rastlanılanlarıdır. İlkbaharın erken
dönemlerinde alerjik rinite sıklıkla polenler
veya çevrede yaygın olarak bulunan
ağaçlar neden olmaktadır. İlkbaharın geç
dönemlerinde ise polenler çayırlardan
kaynaklanmaktadır. Moldlar ekmeği
küflendiren, meyvelerin bozulmasına
neden olan küflerdir. Aynı zamanda kuru
yapraklarda, çayırlarda, samanda,
tohumlarda ve diğer bitki ve toprakta da
bulunurlar. Soğuğa dirençli oldukları için
alerji sezonu uzundur ve karın toprağı
kapattığı dönemler dışında tüm bir yıl
sporları havada bulunur. Ev içinde moldlar
ev bitkilerinde ve onların saksı toprağında
yaşar. Bodrum katları ve çamaşır odaları
gibi nemli yerlerin yanı sıra, peynirde ve
mayalanmış içkilerde de bulunurlar.
Mesleksel Alerjik Rinit: Çalışma
ortamındaki alerjenlere ya da irritan
(tahriş edici) maddelere bağlıdır.
Hapşırma, burun akıntısı ve burun
tıkanıklığı gibi alerjik rinit bulguları
çalışma ortamına girdikten sonra ortaya
çıkar. Hastalar hafta sonlarında ve
tatillerde rahattır.
Alerjik riniti şu şekilde sınıflandırabiliriz:
Mevsimsel Alerjik Rinit: Ağaç poleni, çayır
poleni ve yabani ot polenlerine karşı alerji
gelişmesi sonucunda ortaya çıkar.
Şikayetler bu alerjenlerin atmosferde
yoğun olduğu dönemlerde belirgindir.
Hastalığın yıl içindeki süresi coğrafi bölge
ve iklim ile yakından ilişkilidir. Polen
18
Alerjik rinit tanısındaki en önemli nokta,
hastanın öyküsüdür. Belirtilerin hangi
mevsimde, ne ile karşılaştığında, nasıl
ortaya çıktığının bilinmesi tanıya
ulaşmada önemli ipucudur. Bazen yapılan
testlerin sonuçları negatif olduğu halde,
hastanın tipik öyküsünden tanı koyulur.
Muayene sırasında hastaların burun
mukozaları soluk, fakat burun delikleri
kırmızıdır. Bu hastalarda burun
mukozasının sürekli iltihabına bağlı olarak
polipler gelişir. Bu polipler özellikle yıl
boyunca devam eden türdedir. Polipler de
burun tıkanıklığına neden olabilir. Tanı
testleri arasında alerjiye neden olan
antikor IgE’nin total kan düzeyinin
ölçülmesi ve özel alerjene karşı uygulanan
alerji testleri en sık kullanılan tanı
yöntemleridir. Özellikle deriye uygulanan
alerji testleri sık kullanılır. Kanda “eosinofil”
denilen ve alerjik reaksiyonlarda sayıları
artan hücrelerin sayılması ya da bu
hücrelerin burundan alınan örnekle
incelenmesi tanıyı destekler. Bazen de olası
alerjenlerden uzak durma ya da alerjenle
karşılaşma sonrasındaki yanıta bakılarak
alerjenin tanısına gidilebilir
Alerjik rinit tedavisi 4 ayrı başlık altında
toplanabilir:
• Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi,
• İlaç tedavisi,
• Hiposensibilizasyon (aşı tedavisi),
• Cerrahi tedavi
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
1) Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi:
Alerjik rinit tedavisinde temel yöntem tüm
alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden
korunmaktır. Polen alerjisinde bu pek kolay
değildir ve tam olarak gerçekleştirilemez.
Ancak şunlara dikkat edilebilir:
• Polenlerin en fazla uçuştuğu sabahları
saat 05.00 ile 10.00 arası açık havaya
çıkmayın. Ancak ağız ve burnu kapatan
maskelerle çıkabilirsiniz.
• Polen zamanı açık havada spor
yapmayın.
• Saçlar tozu tutar. Bu nedenle her akşam
saçlarınızı yıkayıp duş alın. Böylece
üzerinizdeki tozlardan arınabilirsiniz.
• Çocuklar sokaktan geldiği zaman
üstlerini hemen değiştirmelerini sağlayın.
• Arabada giderken camları açmayın.
Hava değişimi için klimadan yararlanın.
• Polen zamanı evde kapı ve pencerelerinizi
sıkı sıkı kapatın.
• Evinizde ve ofiste varsa klima filtresini sık
sık değiştirin. Son yıllarda klimaların
çoğunda polen filtreleri kullanılmaktadır.
Bu filtreleri yıprandıkça yenilemenizde
yarar var. Böylece dışardan gelecek olan
tozları önleyebilirsiniz.
• Tatil için deniz kenarını tercih edin.
• Dışarıda gözlük ve şapka kullanın.
Gözlükleri her gün akar suyun altında
yıkayın.
• Günlük kıyafetlerinizi yatak odasında
çıkarmayın,
• Alerjiye karşı doktora başvurun.
• Çim biçmekten kaçının ya da maske takıp
yapın.
• Ancak bu önlemler tam uygulansa bile
etkinliği oldukça düşüktür.
• Ev tozu akarından korunmak için nemli
ortamdan uzak durmak, en azından yatak
odasında halı, klim ve benzeri toz tutucu
eşyaları kaldırmak, ıslak zemin temizliği
yapmak, temizlik yapılırken o ortamda
bulunmamak, akar allerjeni geçirmeyen
yatak, yorgan ve yastık kılıfı kullanmak
başlıca önlemlerdir.
2) İlaç Tedavisi:
Kulak Burun Boğaz uzmanınız tarafından
yapılacak dikkatli bir muayene sonucunda
doktorunuz, şikayetlerinize herhangi bir
enfeksiyonun veya yapısal bir bozukluğun
yol açıp açmadığına ve bunlara yönelik
uygun tedaviye karar verecektir. Alerji
tedavisinde kullanılan ilaçlar şunlardır:
• Antihistaminikler
• Dekonjestanlar
• Kromalin
• Kortizonlu ilaçlar
Bu ilaçlar tek tek ya da kombine şekilde
doktorunuzun önerisine göre kullanılabilir.
devam etmesi durumunda uygulanır. İşlem
alerjenin belirli miktarlarda vücuda
verilmesi ile yapılır. Kişinin bağışıklık
sisteminin tepkisi değiştirilmeye çalışılır,
etkisi yavaş görülür ve sadece aşıdaki
maddeye karşı iyileşme sağlar.
4) Cerrahi tedavi:
Burun eti veya Konka dediğimiz burun
içindeki yapılar alerjik nezlesi olanlarda
büyüme eğilimindedir. Zaten alerjik nezlesi
olanlarda burun tıkanıklığı ön plandadır.
Bir de buna burun etlerindeki büyüme eşlik
ederse tıkanıklık dayanılmaz hal alabilir.
Bunun dışında alerjiye bağlı burun içinde
poliplerde oluşabilir. Polipler de, varolan
burun tıkanıklığını artırır.
Bu gibi durumlarda cerrahi tedaviden
oldukça faydalanırlar. Bu tip cerrahide
burun tıkanıklığını gidermek temel
amaçtır. Ancak bunun dışında alerjinin
diğer bulguları da ameliyat sonrası kısmen
azalabilir.
Yine yukarıdaki tedavilerin alternatif
olarak rhinolihgt da her geçen gün yaygın
bir şekilde kullanılmaktadır. Özel bileşene
sahip ışık burun içine uygulandığında
alerjik bulgulara yol açan kimyasalların
salınmasını engeller. Bu sayede burunda;
kaşıntı, hapşırık, tıkanıklık, akıntı gibi
bulgularda azalma söz konusu olur.
3) Aşı tedavisi:
Alerjenlerle temasın kesilmeye
çalışılmasına ve ilaç tedavisine rağmen
şikayetlerin iki yılı aşkın bir zamandır
19
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Görkemli budist tapınaklarına Kamboçya’da çok sık
rastlayabiliyorsunuz. Phnom Penh’den bir örnek.
Kamboçya
Mekong nehrinin ikiye
ayırdığı Çin Hindi yarım
adasının 181 bin kilometre karelik şirin ülkesi
Kamboçya’nın etrafı doğu
ve güney doğuda Vietnam,
kuzey doğuda Laos, batı
ve kuzey batıda Tayland
karası ve güney batıda
Tayland körfezi ile çevrili.
Kamboçyalı, kendisini
Khmer olarak tanımlıyor.
Yaklaşık 12 milyonluk
Kmer halkı oldukça fakir.
Ana geçim kaynağı tarım
ve ürün olarak da pirinç.
Turizm son yıllarda hızla
gelişmekte. Para birimi Riel
olmakla birlikte USD her
yerde geçiyor.
20
Genel Cerrahi Uzmanımız
Op. Dr.Gürsu ÖZER’in Objektifinden
Grand Palace (Büyük Saray) Kamboçya Kraliyet Sarayı turizmin hizmetine sunulmuş.
Bangkalı’dakinin bir benzeri olan bu yapı uzak doğu kültürünü tanımamıza olanak sağlıyor.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Ekonomik, ticari, taşımacılık ve ulaşım
gibi alanlarda oldukça önemli bir rol
oynayan ünlü Mekong nehrinin ikiye
ayırdığı Çin Hindi yarım adasının
181 bin kilometre karelik şirin ülkesi
Kamboçya’nın etrafı doğu ve güney
doğuda Vietnam, kuzey doğuda Laos,
batı ve kuzey batıda Tayland karası ve
güney batıda Tayland körfezi ile çevrili.
Kamboçyalı, kendisini Khmer olarak
tanımlıyor. Yaklaşık 12 milyonluk Kmer
Yüzen Köy’de doğa ve yaşam iç içe.
halkı oldukça fakir. Ana geçim kaynağı
tarım ve ürün olarak da pirinç. Turizm
son yıllarda hızla gelişmekte. Para birimi
Riel olmakla birlikte USD her yerde
geçiyor.
Kamboçya’ya gitmenin en kolay yolu
THY ile Bangkok’a uçarak kısa bir
kara yolculuğu ile turistik yöresi olan
Siemreab’e ulaşmak. Angkor krallığı
bu bölgede kurulmuş. Ancor Wat ve
yakın çevresinde yer alan tapınakları
ki bunlardan Ta Prom tapınağı dokusu
içerisinde büyümüş dev ağaçlar ile
oldukça ilginç. Dünyanın 8. harikası
olarak kabul edilen Angkor Tapınağı 12
yüzyıl’ın başlarında tapınak ve başkent
olarak inşa edilmiştir. Buradaki en büyük
ve en iyi korunmuş tapınak, daima
önemli bir dini merkez olarak kalmış.
Tapınak, klasik Khmer mimarisinin
en somut örneğidir ve Kamboçya’nın
sembolü olmakla birlikte, (herhangi
bir ülke bayrağı üzerinde bulunan tek
yapıdır) ülkenin en önde gelen turistik
cazibe merkezidir. Yapı, mimarisinin
ihtişamı ve uyumu haricinde aynı
zamanda, geniş duvar heykelleri ve
duvarlarını süsleyen birçok Hindu
koruyucu meleği ile de hayranlık
uyandırır. Guiness Rekorlar Kitabı’na
göre, Angkor Wat dünyadaki en büyük
dini yapıdır. Akşam yemeklerinde
nefis Khmer mutfağının lezzetleri hem
damak tadınıza hem de kesenize uygun.
Tonle Gölünde yaptığınız Bot gezisinde
gördüğümüz Yüzen Köy ilginç bir yaşam
tarzını sergiliyor.
Ta Prom (jungle) tapınağı yıllar içinde doğa ile
kaynaşmış büyüleyici atmosferi ile görsel bir şölen
21
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
İlkel Venedik görünümündeki bu yerleşimde geçimini
balıkçılık ile sağlayan insanların doğa ile kaynaşması.
Tonle Gölü üzerinden hızlı bot ile veya
kara yolundan başkent Phnom Penh’e
ulaşabilirsiniz.
Büyük Saray, Ölüm Tarlaları, Soykırım
Müzesi, Budist Tapınaklarını gezdikten
sonra Mekong Nehri kenarındaki
güzel restaurantlarda yöresel müzik ve
dansların eşliğinde yiyeceğiniz akşam
yemeği yorgunluğunuzu unutturuyor.
Ülkede uzun zamanlar iç savaş yaşadı.
Çin deslekli Kızıl Khmerler ülkeye
egemen olduğu Pol Pot yönetiminde
dünyanın en büyük katliamlarından
birini yaptı. Bu katliamlar Vietnam ülkeyi
işgal edinceye kadar sürdü. Ülkede 1991
yılında seçimler yapıldı. Kızıl Khmerler
1997’de Pol Pot’un ölümüyle tamamen
dağıldılar...
Verilere göre 3.3 milyon Kamboçyalıyı
öldürdüler. Phnom Penh’e e yaklaşık 15
kilometre uzaklıktaki Ölüm Tarlaları
denilen toplu mezarların bulunduğu
meşhur Ölüm Tarlaları’nda dikilen,
insanlık dramını anlatan Jenosid Anıtı,
Pol Pot’un ardında bıraktığı diğer bir
‘tarihi miras’.
22
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Hemoroid
Op. Dr. Ruhi SAYAR
Genel Cerrahi Uzmanı
Anüs içinde toplardamarlar
bulunur ve çeşitli sebeplerden
dolayı bu damarların içindeki
basınç artar. Damarın yapısı
genişlemeye müsaittir. Bu
yüzden damarlar artmış basıncı
dengelemek için genişlerler ve
makat bölgesinden dışarı
çıkarlar. Dışarı sarkmış bu
damar yumakları kırmızı-mor
renktedir. Sık sık kanamaya
sebep olur. Kanamanın sebebi
bu damarların tahrip olması
sonucu delinmesidir.
Başlıca iki türü olan bu rahatsızlık ikiye
ayrılır.
• İç Hemoroid (İnternal) Pembe kesecikler
• Dış Hemoroid (Eksternal) Mor kesecikler
İç Hemoroid
Makatın kapanmasını sağlayan bir kas
vardır. Bu kasın üstündeki toplardamarların genişlemesi sonucu iç basur oluşur. İç
basur dışarıya sarkar ve elle basınç
uygulandığında içi boşalır. Bu yapılar
damar yumakları şeklindedir. Sonuçta
kanama ve iltihaplanma meydana gelir.
Çoğunlukla iç hemoroidler 4 derece olarak
sınıflandırılır. Ayrıca basit ve komplike
tromboze, akut ve kronik olarak alt
sınıflara ayrılırlar.
İç Hemoroid Dereceleri
• Makattan çıkmayan (sadece kanama
yapan) hemoroidler.
• Dışkılama ve ıkınma esnasında ortaya
çıkıp kendiliğinden içeri giren memeler.
• Dışkılama ve ıkınma ile dışarı çıkıp elle
geri itilen memeler.
• Geri itilemeyen memeler.
• Yoğun biçimde acılı gıda tüketimi
• Gereğinden fazla baharatlı
gıdaların tüketimi
Hemoroidlerin Genel Tedavisi
Hemoroid tedavisinde yöntemler pek çok
olup bunlar 3 grupta toplanabilir
• İlaç ve diyet ile yapılan, konservatif, yani
medikal tedaviler
• Az invazif müdahale ile yapılan
konservatif tedaviler örneğin İNFRARED
IŞIN, SKLEROTERAPİ (iğne ile kurutma)
LASTİK BANT İLE BAĞLAMA gibi bir yöntem
uygulanabilir.
• Cerrahi tedaviler günümüzde uygun
endikasyonlarla yapıldığında en geçerli
tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir.
Dış Hemoroid
Makatın kapanmasını sağlayan kasın
altındaki toplardamarların genişlemesi
sonucu oluşur. Genelde iç basurla birlikte
görülür. Dış hemoroidler makatın dışından
çıkan memelerdir.
Homoroidin Belirtileri
• Rektal kanama
(makattan taze kırmızı renkli kanama)
• Ağrı
• Makatta ele gelen şişlik
• Akıntı
• Makatta ıslaklık hissi
• Kaşıntı
Hemeroidi Tetikleyen Unsurlar
• Gebelik ve doğum
• Beslenme alışkanlığı
• Dışkılama düzeni ve tarzı
• Lifli gıdalarla yeterince beslenmemek
• İshal
• Bazı spor etkinlikleri
(ata binmek, bisiklet sürmek)
• Çeşitli meslek grupları (şoförler, pilotlar)
• Hareketsiz bir yaşam tarzı
sürmek şişmanlık
23
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Omuz Anatomisi ve
Artroskopisi
Eklemin etrafını saran kapsül oldukça ince
duvarlıdır ve gevşektir. Gevşek durumda
olması eklem hareket açıklığını artırır.
Gevşekliğin getirdiği instabilite omuzun
etrafını saran bağ, kas ve tendonlar ile
giderilmeye çalışılır. Omuz çevresinde bu
yapılar arasındaki sürtünmeyi engellemek
için çok sayıda içi sıvı dolu kese (bursa)
vardır.
Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Ana omuz eklemi 2 kemikten
oluşur. Kol kemiği (humerus)
ve kürek kemiği (scapula).
“Omuz eklemi” denilince
çoğunlukla bu iki kemiğin
oluşturduğu eklem anlaşılır.
Eklem yüzleri birbirleri ile
uyumlu değildir. Eklem çok
hareketli olmasına karşın
stabilitesi zayıftır. Omuzdaki
diğer eklem köprücük kemiği
ile kürek kemiği arasındadır
ve akromioclaviküler eklem
olarak adlandırılır.
Omuz vücudun en kompleks ve en
hareketli eklem grubudur.
• Omuzda üç eklem vardır:
• Glenohumeral eklem, (kol ve kürek
kemiği arasındaki eklem)
• Akromioclaviküler eklem, (kürek ve
köprücük kemiği arasındaki eklem)
• Scapulotorasik eklem. (kürek kemiği ile
gövde arasındaki eklem)
Ana omuz eklemi 2 kemikten oluşur.
Kol kemiği (humerus) ve kürek kemiği
(scapula). “Omuz eklemi” denilince
çoğunlukla bu iki kemiğin oluşturduğu
eklem anlaşılır. Eklem yüzleri birbirleri
ile uyumlu değildir. Eklem çok hareketli
olmasına karşın stabilitesi zayıftır.
Omuzdaki diğer eklem köprücük
kemiği ile kürek kemiği arasındadır
ve akromioclaviküler eklem olarak
adlandırılır.
24
Omuz Eklemini Oluşturan Yapılar:
Kemikler :
• Clavikula (Köprücük Kemiği)
• Scapula ( Kürek Kemiği)
• Humerus
Yumuşak Dokular:
Rotator Manşet: Çeşitli bağlarla omuzun
eklem kapsüllerinin dengeleyicisi
konumundadır. Kürek kemiğinin acromion
adı verilen çıkıntısı ile omuz başı arasındaki
1-1,5 cm’lik aralıkta uzanır.
Biseps Tendonu: Biseps tendonu kol
kemiğini biceps kasına bağlar. Kolun
hareketlerinde rol alır.
Bursa: Rotator manşet üzerinde acromionla
arasında yer alan keseciktir. Bu kesecik son
derece yumuşak çeperlidir ve içinde ürettiği
kayganlaştırıcı sıvı ile rotator manşetin
direkt kemikle ilişkisini keser ve kayganyumuşak-güvenli bir yatak sağlar.
Labrum: Halka biçiminde esnek bir
kıkırdak olan Labrum, kürek kemiğinin
omuz ekleminin üstünü örten ve köprücük
kemiği ile eklem yapan çıkıntısına denir.
Akromioklaviküler eklem hareketi çok az,
küçük yüzeyli bir eklemdir.
Omuz Ağrısı
Omuz ağrıları, en yaygın kas iskelet
sistemi şikayetlerindendir. Görülme oranı
% 7-10 arasında değişmektedir. Omuz
bölgesindeki ağrılar, kol ve kürek kemiği
arasındaki eklem ve çevresindeki kemik
veya eklem çevresi yumuşak dokulardan
(ör. rotator kaf, bisipital tendon,
subakromiyal bursa) akromiyoklavikular
eklem, sternoklavikular eklemden
kaynaklanabilir.
Omuz bölgesi patolojilerinde en sık
rastlanan şikayetler ağrı ve hareket
kısıtlılığıdır. Bilgisayar kullanan insanlarda
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
boyun ağrılarıyla birlikte omuz ağrısı da en
sık görülen rahatsızlıklar arasındadır.
Omuz Ağrısının Sebepleri
• Sıkışma (impingement) sendromu
• Rotator kılıf zedelenmeleri
• Bursitler
• Kapsülit (Donuk omuz)
• Biceps tendinit
• Fibromiyalji
• Osteoartrit (Kireçlenme)
• Kas ve tendon yaralanmaları
• Sinir yaralanmaları
• Enfeksiyonlar
• Tümörler
• Boyundan yayılan ağrılar
Omuz Artroskopisi
Artroskop, fiberoptik ışık kaynağına
bağlanmış mercek ve video kamera
sistemlerinden oluşur. Eklem içerisini
gözlemek için, 0.5 cm’lik deliklerden
artroskopinin optik sistemi eklemin
içerisine sokulur. Skop denilen optik
sistemin ucuna takılan bir kamera ile
monitörden bütün eklem içi görülür.
Görüntüler videoya kaydedilebilir,
Artroskopik girişim için ameliyathane
şartları ve anestezi gereklidir. Omuz
artroskopisi için genel anestezi gereklidir.
Optik aleti eklem için sokmak için 0,5 cm
boyunda bir kesi yapılır. Tanı ve tedavi
için birkaç kesi daha gerekebilir. Cerrahi
işlem için gereken aletler ikinci bir kesi ile
eklem içerisine sokulur. Artroskopik girişim
sonrası çoğunlukla hafif ağrı kesiciler
yeterli olur. Yapılan işlemin cinsine göre
hastanede kalış süresi bir ile iki gün arası
değişir, çapraz bağ veya diz kapağı çıkığı
tamiri yapılan hastalar dışında genellikle
yatış süresi bir gündür. İyileşme süresi,
yapılan girişimin büyüklüğüne göre
değişebilmekle birlikte oldukça kısadır.
Omuz Artroskopisinin Açık Cerrahiye
Göre Avantajları:
• Artroskopik cerrahi minimal kesilerle
çevre dokulara zarar vermeden direkt
eklem içine girilmesine ve sadece hasta
olan dokulara müdahale edilmesine
olanak sağlar.
• Artroskobik görüntüleme görüntülenen
alanı büyütüp yakınlaştırdığı için hastalıklı
dokular çok daha iyi teşhis ve tedavi
edilebilirler.
• Artroskopik cerrahide eklem
hareketlerini sağlayan diğer dokulara
dokunulmamaktadır. Bu özellikle omuzda
çok daha önemlidir. Böylece ameliyat
sonrası eklem hareketleri ağrısız ve
rahattır. Minimal kesilerle yapıldığı için
enfeksiyon riski de açık cerrahilere göre çok
düşüktür.
Omuz Artroskopisinin Kullanıldığı
Hastalıklar:
• Tanısal amaçla
• Tekrarlayan omuz çıkıklarında
• Omuz içi tendonunun yırtıklarında
• Omuzun sıkışma sendromunda
• Eklem kireçlenmelerinde
• Rotator cuff yırtıklarında
• Eklem yüzeyi kıkırdak zedelenmelerinde
25
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Van Kalesi
Van Kalesi; Van şehir merkezine 5 km. uzaklıkta bulunan Van Gölü kıyısında ovaya hakim bir yüksek
kayalık üzerine inşa edilmiştir. Büyük bir kaya kütlesi üzerine inşa edilen kale; 20 -120 m değişen
genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m yüksekliktedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu devletinin
başkentliğini yapan kale, Urartu kralı Lutupri’nin oğlu Kral I. Sarduri tarafından M.Ö. 9 YY.’ da
yaptırılmıştır. I. Sarduri’nin döneminde çevredeki feodal beylikleri ve kabileleri bir araya getirilip
şimdiki Van’ın yerinde Tuşpa adı verilen başkent oluşturulmuştur. Urartuların inşa ettiği kalelerin
en görkemlilerinden birisidir Van Kalesi. İç kale ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
Bir ekmek teknesidir Anadolu; yüzyıllar
boyunca binlerce uygarlığın iç içe,
barışça, kardeşçe yaşadığı, farklı
dinlerden, farklı kültürlerden fakat
özünde bir olan medeniyetlerin
yoğrulduğu bir ekmek teknesidir. Her
yöresinde ayrı bir güzellik, ayrı bir
maneviyat. Bir nevi tarihin şekillendiği
yerdir. Van şehri de bu güzellikleri tarihi,
gölü, yeşili, güneşiyle Anadolu’nun
önemli kentlerinden birisidir. Bir
zamanların Tuşpa’sından kimler gelip
geçmemiştir ki ; Frigler, Asurlular, Persler,
Yunanlılar, Makedonyalılar, Romalılar,
Safeviler, Ermeniler, Sasaniler, Araplar...
Her uygarlık kendinden bir şeyler katmış,
yeni tatlar kazandırmıştır bu şehre ve
bu kazanımlardan en önemlilerinden
bazıları kalelerdir. Van Kalesi,
Toprakkale, Hoşab Kalesi, Çavuştepe
26
Kalesi, Aznaf Kalesi, Çelebibağ Kalesi,
olmak üzere adeta bir kaleler cennetidir
Van. Bunlardan en önemlisi Van
Kalesi’dir.
Van Kalesi; Van şehir merkezine 5 km.
uzaklıkta bulunan Van Gölü kıyısında
ovaya hakim bir yüksek kayalık üzerine
inşa edilmiştir. Büyük bir kaya kütlesi
üzerine inşa edilen kale; 20-120 m
değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda
ve 100 m yüksekliktedir. Tuşpa adıyla
uzun süre Urartu devletinin başkentliğini
yapan kale, Urartu kralı Lutupri’nin
oğlu Kral I. Sarduri tarafından M.Ö.
9 YY.’ da yaptırılmıştır. I. Sarduri’nin
döneminde çevredeki feodal beylikleri
ve kabileleri bir araya getirilip şimdiki
Van’ın yerinde Tuşpa adı verilen başkent
oluşturulmuştur. Urartuların inşa ettiği
kalelerin en görkemlilerinden birisidir
Van Kalesi. İç kale ve dış kale olmak
üzere iki kısımdan oluşmaktadır. İç
kaledeki Urartu döneminden kalma en
önemli yapılar Sardur (Madır) Burcu,
sur duvarları, Urartu kralları Menua ve
I.Argişti’ye ait mezarlar, su sarnıcına
ulaşan Binbir Merdiven, Açıkhava
tapınağı ve Analıkız olarak bilinen iki
ayrı tapınaktır.
Üç asır boyunca Van’da hüküm süren
Urartuların en büyük özelliği Madır
Burcu yazıtından başlayarak, yaptıkları
herşeyi gelecek nesillere aktaracak
yazılı kaynaklar bırakmış olmalarıdır.
Urartulardan kalan 500’e yakın yazılı
kaynaktan öğrendiğimize göre göl ve
dağlar onlar için son derece kutsaldır.
Urartular’da 79 tanrı ve tanrıça
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
bulunmaktadır.
Kalenin önemli diğer bir yapısı da, I.
Argişti’ye ait kaya mezarıdır. Hemen
bunun dışındaki kaya üzerinde,
Urartular’ın günümüze ulaşan en uzun
yazıtı olan Horhor Yazıtları bulunur.
Kalenin kuzeydoğu tarafında II. Sarduri
döneminde yapılmış olan, iki anıtsal
nişten oluşan ve bugün halk arasında
Analıkız olarak adlandırılan bir açık
hava tapınağı yeralmaktadır.
Kale, Urartuların M.Ö. VII. yüzyıl
başlarında yenilerek Toprakkale’ye
taşınmaları üzerine Asurların eline
geçmiştir. 1915 yılına kadar sürekli
iskan edildiği bilinen kale, orta çağda
Selçuklu ve Karakoyunlular tarafından
tahkim edilmiş, son şeklini ise Osmanlı
döneminde almıştır.
Van Kalesi’nin güneyinde yer alan
yaklaşık 500.000 m²’lik Eski Van
Şehri’nin Urartular döneminde ne
şekilde kullandığına dair tarihi belge
ve herhangi bir iz bulunmamaktadır.
Şehrin doğu, güney ve batısı surlarla,
kuzeyi ise Van Kalesi ile çevrelenmiştir.
Şehrin girişi surlarda açılan dört kapı
ile sağlanmaktadır. Surların hangi
tarihte ve kim tarafından inşa edildiği
kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı
tarihi kaynaklarda ilk kez, Akkoyunlular
döneminde yörede “bat” adı verilen
topraktan yapıldığı belirtilir. Bu eski
şehirde (Tuşpa) Selçuklu Dönemine ait
Ulu Cami, Osmanlı Dönemine ait Hüsrev
Paşa Cami, Kaya Çelebi Cami, Hamamlar
(Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet)
ve çoğu tahrip olmuş eski evler dikkat
çekici eserlerdir.
Urartulardan Osmanlılar’a kadar
yerleşime sahne olan Van Kalesi’ne
Osmanlı döneminde, iç kale sur
duvarları, iki giriş kapısı, cephanelik,
ambar, kuleler ve Van’daki ilk İslam
eseri olma özelliğini taşıyan Süleyman
Han Cami eklenmiştir. Tahkimatı
sağlayan beden duvarları, burçlar
ve kuleler moloz taş, kerpiç ile kesme
taş malzeme ile yapılmıştır. Bu duvar
ve tahkimatlar kuzeyden kalenin
siluetini oluşturmaktadır. Osmanlı
döneminde kale tamamen askeri
amaçlı olarak kullanılmıştır. Asıl
şehir kalenin güneyinde kurulmuştur.
Burası da surlarla çevrilmiş. 1915 den
sonraki tahrip olmuş haliyle günümüze
ulaşmıştır.
Osmanlı-Safevi savaşlarında önemli
bir askeri üs olan Van Kalesi’ne, sulh
bozulduğunda Safevi askerlerinin ilk
saldıracağı yerler arasında bulunması
sebebi ile, Osmanlılar tarafından
büyük önem verilmiştir. Nitekim Kalede
bulunan mağaralara askeri malzeme
ve zahire doldurulmuş olup Divan-ı
Hümayun’dan Van Beylerbeyliği’ne
gönderilen hükümlerde Kalede bulunan
silahların temiz tutulup çürümesinin
önlenmesi, zahireyi bozulmaya
bırakmayıp ahali ile değiştirilmesi
emredilmiştir. Kalenin fethini müteakip
burçlara ve bir kısım mağaralara
27
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
açılan deliklere çok sayıda Balyemez
Toplar yerleştirilmiştir. 1534-1535 yılları
arasında gerçekleşen İran seferiyle
Bağdat,Tebriz ,Van gibi önemli merkezler
Osmanlıların eline geçmiştir. Ancak
aynı dönem içerisinde Rumeli’de
Macar Kralı Ferdinand ile yaşanan
bazı savaşlar sonucu Osmanlı Devleti
kuvvetlerini Rumeli’ye kaydırmış ve
bu dönemlerde Van ve çevresi tekrar
Safevilerin eline geçmiştir. Rumeli’deki
tehlikenin geçmesinin ardından
Kanuni Sultan Süleyman 29 Mart
1548 tarihinde Osmanlı ordusunu
İran üzerine yönelmiştir. 15 Ağustos
1548’de Van Ovasında Padişah otağı
kurulmuş ve Sadrazam Süleyman
Paşaya Van Kalesinin fethinin buyruğu
verilmiş; 25 Ağustos 1548 tarihinde bir
daha el değiştirmemek üzere Osmanlı
egemenliğine girmiştir.
Van Kalesi fethedildiğinde kalenin iç
hisarı topraktan olduğu için acele olarak
tamir görmüş; aynı yerin 1515’de taş
ve topraktan yapılmasına teşebbüs
edilmiş ise de başarılı olunmamıştır,
Kale tamirinin, Van Eyaleti sancak ve
hükümet beyleri tarafından yapılması,
devlet hazinesinden ve halktan hiç bir
şey alınmaması usûldur. Nitekim Kalenin
bazı kısımları 1568, 1572, 1582, ve
1660/1661’de Van Beylerbeyi’nin nezareti
altında sancak ve aşiret beylerine tamir
ettirilmiştir. Ancak, Osmanlı-Safevi
28
savaşları sebebiyle sancak beylerinin
kale tamiri yapamamaları üzerine, bu
işi devlet üstlenmiş ise de bu usul 1774
yılına kadar devam etmiş; bu tarihte
gönderilen bir hükümle, tamirin eskiden
olduğu gibi Van Eyaleti sancak beylerinin
kapı halkına ve ona tabi olanlara
yaptırılması emredilmiştir.
Van Kalesi, şehri, şehir halkını ve sefer
için gerekli malzemenin muhafazası
yanında, suç işleyenler için bir çeşit
hapishane vazifesi görmüştür. Nitekim
Nisan 1568’de Tebriz’den gelip Van
pazarında Hz. Muhammed’e küfrettiği
sabit olan Şükrullah, Van Kalesi’ne
hapsedilmiştir. Yine Aralık 1577’de
şah-kulu Alaeddin, suçundan dolayı
Kaleye hapsedilmiştir. Van Kalesi’nde
kale görevlileri iç hisarda oturmakta
olup sayıları şartlara göre değişmektedir.
Nitekim 1577’de Van’dan Erciş Kalesi’ne
kale muhafızı gönderilirken, 1635’de
Safevilerin Van’ı muhasarası, IV. Sultan
Muradın Şark seferi sebepleriyle
Van Kalesi’ne 100 nefer cebeci tayin
edilmiştir. Kaledeki topçular, topçu
başıları tarafından talim ve terbiye
görmektedir. Evliya Çelebi’ye göre
yaz-kış tüm hisarlarla beraber Van
Kalesi’nde 500 kişi nöbet beklemekte,
kolluk tutan ağa ve çavuşların sayıları
24’ü bulmaktadır. Bir saldırı olduğunda
saldırı, meşale yakmak, mehter çalmak
gibi usullerle haber verilmektedir. Kale
burcuna yağan karların süpürülmesi
kalede oturan Hristiyanların görevidir.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
El Kesikleri ve
Tendon Yaralanmaları
Op. Dr. Tevfik ÖNCAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Tendonlar; kasların ve uç
kısımlarından hareket
ettirecekleri ekleme
uzanan sağlam ip gibi
uzun yapılardır. Eli hareket
ettiren kasların çoğu ön
kolda yani dirsekle el bileği
arasında bulunur ve ele
uzanan tendonlar sayesinde
eli sanki bir kuklaymış gibi
hareket ettirir. Eli açan
(Ekstensör) tendonlar elin
üst kısmında görülebilirken;
Eli büken (Fleksör) tendonlar
elin avuç içi tarafında daha
derinde bulunduğundan
dışarıdan görülmezler.
uygulanması gerekebilir. Tendonun
uçlarının bulunabilmesi ve onarılabilmesi
için genellikle mevcut yaralanma her
iki tarafa doğru cerrahi olarak açılır.
Tendon onarımı için kullanılan birçok
dikiş tekniği mevcuttur (Kessler, Modifiye
Kessler, Bunnel, Dört Kat, Sekiz Kat ve
Devamlı veya Aralıklı Periferik Sütür).
Genellikle onarım için eriyebilir özel
ipler kullanılır (PDS 3/0 – 4/0). Bu dikişler
tendonun iyileşme süresi olan 4 ile 6 hafta
boyunca bir arada tutar ve sonra vücutta
erirler. Tendon onarımı sonrası bir alçı
uygulanarak tendonun gerilmesi önlenir.
Daha sonra bu alçı çıkarılarak özel cihazlar
(ortez) yaptırılır. Tendon onarımından
sonra başarılı bir sonuç elde etmek için
tendon aşırı gerilmeye karşı korunmalı ve
erken dönemde hareket başlanmalıdır.
Hastalar uygulanan cihazların yay ve
lastikleri yardımı ile tendonu zorlamadan
harekete başlarlar. Böylelikle tendonların
etraf dokulara yapışarak hareketlerinin
kısıtlanması önlenir. Birden fazla tendon
yaralanmalarında tendonların birbirlerine
yapışmalarını önlemek için hastalara
ek egzersizler tarif edilir. İki hafta sonra
cilt dikişleri alınır. Yara problemi yoksa
banyoya izin verilir. Beş - altı hafta sonra
cihaz uygulaması sonlandırılır ve lastik top
gibi yardımcı cihazlar kullanılarak aşamalı
olarak el tekrar güçlendirilir.
Erken dönemde aşırı güç uygulamak tekrar
kopmalara neden olabilir.
Tendon yaralanmaları uygun şekilde
tedavi edilse bile yapışıklıklar ve hareket
kısıtlılığı ile sonuçlanabilir. Elin bazı
bölgeleri ve özellikle eli büken (Fleksör)
tendonlar bu açıdan risklidir. Diğer risk
faktörleri ise yaşlılık, ezilme şeklindeki
yaralanmalar, enfeksiyon ve eşlik eden
kemik yaralanmalarıdır. Onarılan bir
tendon koparsa ikinci onarımlar yapışıklık
açısından daha risklidir. Yapışıklıklar
oluştuğunda bu yapışıklıkları açmak
için tekrar cerrahi müdahale (tenoliz)
gerekebilir.
Genellikle bıçak gibi kesici aletleri
kullanırken veya cam gibi keskin
cisimlerle temas sonucu oluşan el
kesilerinde bu tendonlar yaralanabilir.
Tendonlarda yaralanma ve kopma
oluştuğunda o tendonun yaptırdığı
hareket yapılamaz. Uygun şekilde
tedavi edilmemiş tendon yaralanmaları
genellikle elde bir sakatlık ile sonuçlanır.
Bu nedenle tendon yaralanması
olan hastalar acil doktorlarına
başvurduklarında bu tedaviyi yapan
cerraha (Ortopedi veya Plastik Cerrahi
Uzmanı) sevk edilirler.
Kopmuş tendonlar cerrahi olarak tedavi
edilirler. Cerrahi olarak onarılabilmeleri
için genellikle ameliyathane şartlarında
ve o kol veya el uyuşturularak
müdahale edilir. Çocuklarda ve
nadiren yetişkinlerde genel anestezi
29
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kolesterolle İlgili
Bilmeniz Gereken Herşey
Kolesterol Niçin Önemlidir?
Vücudumuzun bir miktar kolesterole
ihtiyacı vardır çünkü: safra yapımı ve
hormonlar için gereklidir. Fakat kanda
fazla miktarda bulunması zararlıdır. Kişinin
kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse kalp ve
damar hastası olma riski o kadar yüksektir.
Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ
İç Hastalıkları Uzmanı
Kolesterol vücudumuzda
hücrelerde bulunan yağ
benzeri bir maddedir.
Kolesterol besinlerle
dışarıdan alındığı gibi
karaciğerde de üretilir.
Kaç Çeşit Kolesterol Vardır?
Kabaca 2 tip kolesterol vardır.
• Kötü (LDL) Kolesterol: Kanda kolesterolü
taşıyan yağ çeşididir. Kanda yüksek
olduğu zaman damarların iç yüzüne
yapışıp plaklar oluşturur. Damar sertliği
olarak bilinen bu durum ileri dönemlerde
de damarları daraltarak kan akımını
engelleyebilir.damar tıkanıklığı kalp
damarlarında olmuşsa kalp krizine, beyin
damarlarında olmuşsa felce neden olur.
• İyi (HDL) Kolesterol: Vücuttaki
fazla kolesterolü toplayıp vücuttan
uzaklaştırılması için karaciğere taşıyan yağ
çeşididir. HDL kolesterolün yüksek olması
kalp damar hastalıklarına yakalanma
riskini azaltır.
Normal Kan Kolesterol Düzeyleri Ne
Olmalıdır?
Total Kolesterol İçin:
Normal: 200 mg/dl’den düşük
Sınırda: 200-240 mg/dl
Yüksek: 240 mg/dl’den yüksek
LDL Kolesterol İçin:
Normal: 100 mg/dl den düşük
Sınırda: 100-130 mg/dl
Yüksek: 130 mg/dl den yüksek
HDL Kolesterol İçin:
Normal: 60 mg/dl’den yüksek
Düşük: 40 mg7 dl’den düşük
Kolesterolün Nedenleri Nelerdir?
• Yağlı ve dengesiz beslenme
• Hareketsiz yaşam tarzı
• Sigara
• Ailede yükseklik öyküsü
• İleri yaşlar
30
Kimler Kolesterol Değerlerini Kontrol
Ettirmeli?
20 yaş üstü kişiler kan kolesterol düzeyini
bilmelidir. Özellikle anne-baba ve
1. dereceden akrabalarında kalp hastalığı
bulunan kişiler, tüm şeker ve hipertansiyon
hastaları mutlaka kan kolesterol
düzeylerini kontrol ettirmelidir.
Yüksek Kolesterol Nasıl Tedavi
Edilmelidir?
• Dengeli ve Sağlıklı beslenme: Kolesterol
yüksekliği büyük ölçüde çağımızın yaşam
tarzına ve yanlış beslenmeye bağlı ortaya
çıktığından çocukluktan itibaren yaşam
boyu doğru beslenme uygulanmalı ve
devam etmelidir.
Bu amaçla önerilenler:
• Aşırı yağlı gıdalardan, hamur işlerinden,
yağlı süt ürünlerinden, hayvansal
yağlardan, sert margarinlerden, yağlı et ve
et ürünlerinden, sakatatlardan, kızartma
ve şerbetli tatlılardan hazır soslardan,
uzak durulmalı
• Tam tahıllı ürünler, yağsız süt ürünleri,
yağsız et ve balık ürünleri, taze sebze ve
meyveler, tercih edilmeli
• Sigaradan uzak durulmalı
• Şişmanlıktan kaçınılmalı.
• İlaç tedavisi: Kişinin kan kolesterol düzeyi
ve hastalık özelliklerine göre gerektiğinde
kolesterol düşürücü ilaç başlanır. Bu
ilaçlar doktor önerisi ile belirlenen dozda
düzenli kullanılarak, kan kolesterolü takibi
yapıldığında yüksek kolesterole bağlı
hastalıkların oluşma riski azalmaktadır.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kronik Sinüzitte Yeni
Tedavi (Balon Sinoplasti)
Op. Dr. Murat CERAN
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Sinüzitin sebebi sinüs
deliklerinin tıkanmasıdır.
Bu tıkalı delikler açıldığı
zaman sinüzit de iyileşir.
Tıkalı delikler üç türlü
açılabilir.
Sinüslerin iltihabı anlamına gelen Sinüzit
Türkiye’de yaklaşık 15 milyon insanı
etkileyen yaygın bir sağlık problemidir.
bir kateter yardımı ile sorunlu olan sinüs
ağzına bir balon yerleştirilir. Daha sonrada
balon serum ile şişirilir. Şişen balon tıkalı
olan sinüs ağzını genişletir. Dolayısı
ile burun içi faydalı hiçbir doluya zarar
verilmemiş olur.
Burunda herhangi bir kesi olmadığı için
kanama olmaz. İşlem sonrası tampon
gerekmez. İyileşme çok hızlı olur. Hemen
ertesi gün gündelik hayata dönülebilir.
Balon Sinoplasti’nin Sonrası İyileşme
Ne Kadar Sürer?
Balon sinoplasti minimal invazif bir
yöntemdir. Hastanede yapılması rağmen
gece kalınması gerekmez. Hastadan
hastaya değişmekle beraber aynı gün
normal aktivitelere başlanabilir.
Balon Sinoplasti Tekniği Hangi Tip
Sinüzit Tedavisinde Kullanılır?
Balon sinoplasti tekniği kronik sinüzit,
özellikle de frontal, maksiler, sfenoid sinüzit
türlerinde kullanılabilir. Etmoit sinüzitlerde
ve polipli sinüzitlerde endoskobik sinüs
cerrahisi tercih edilmelidir.
Balon Sinoplasti Tekniği
Uygulamasında Yaş Sınırlaması Var
mıdır?
Evet, bu tekniğin uygulanabilmesi için
öncelikle bu tedaviye uygun bir hasta
profili olması ve 17 yaşını tamamlamış
gerekmektedir.
Daha Önce Endoskobik Cerrahi
Yöntemi ile Tedavi Olmak Bu Tekniği
Uygulamada Herhangi Bir Problem
Yaratır mı?
Balon sinoplasti tekniğinin
uygulanabilmesi için daha önceden
endoskobik cerrahi yöntemi ile tedaviye
başvurulmaması gerekmektedir.
A) İlaç tedavisi ile
B) Fonksiyonel endoskobik sinüs cerrahisi ile
C) Balon katater yardımı ile
İlaç tedavisi erken dönemde etkilidir.
Israrlı ilaç tedavisine cevap vermeyen
ve kronikleşmiş sinüzitlerde ameliyat
gerekebilir. Ameliyattaki amaç; tıkalı olan
sinüs yolarını açmaktır. Böylelikle sinüslerin
havalanması sağlanmış olur. Havalanan
sinüste enfeksiyon geriler ve kaybolur.
Bu işlemi endoskobik sinüs cerrahisi ile
yapabildiğimiz gibi balon sinoplasti tekniği
ile de yapabilmekteyiz..
Balon Sinoplasti Nedir?
Daralmış olan sinüs deliklerini BALON
KATATER yardımı ile açma işlemidir. Mantık
tıkalı kalp damarlarını açmada kullanılan
Anjioplasti ile aynıdır.
Balon Sinoplasti’nin Avantajları
Nelerdir?
Burun içini döşeyen dokunun birçok
görevi vardır. Soluduğumuz havayı ısıtır,
nemlendiri, süzer vs. Burun içine yapılan
tüm cerrahilerde az veya çok bu dokulara
zarar verebilir. Dokulara zarar vermeden
sinüs ağızını nasıl açabiliriz fikrinden balon
sinoplasti tekniği doğmuştur. Bu teknikle
31
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Diabetes Mellitus
(Şeker Hastalığı)
Uzm. Dr. Önder BEKAR
İç Hastalıkları Uzmanı
Şeker hastalığı (Diabetes
Mellitus), vücudumuzda
insülin hormonunun hiç
üretilememesine, vücudun
ihtiyacını karşılayacak kadar
üretilememesi, ya da üretilen
insülinin yeterince etki
gösterememesine bağlı
olarak ortaya çıkar.
Diyabet kronik bir hastalık
olup ömür boyu tedavi
gerektirir.
Toplumumuzun yaklaşık %6’sı şeker
hastasıdır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine
göre 2000 yılında tüm dünyada en az
171 milyon diyabet hastası (toplam
dünya nüfusunun %2.8’i) vardır. Tüm
dünyada diyabetin görülme sıklığı hızla
artmaktadır ve 2030 yılında yaklaşık 330
milyon kişinin diyabet hastası olacağı
tahmin edilmektedir.
İnsülin pankreas denilen midemizin
arkasında yeralan bir organımızdan
kan dolaşımına verilir. Normalde
vücuda yemeklerle aldığımız besinler
parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı
olan şekere dönüştürülür ve kan
dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir.
Kan şekeri yükselmesi de pankreastan
insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde
kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki
hücrelere alınarak kullanılmasını ve
vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin
üretilmesini sağlar. Şeker hastalığında
yediğimiz besinlerle aldığımız ana
enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz
insülin eksikliği nedeniyle yeterince
kullanamaz. Şeker kan dolaşımında
32
kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz
ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin
eksikliği nedeniyle kullanamadığı için)
şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve
kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için
gerekli anahtar olan insülin eksiktir.
çıkan ve gestasyonel (gebelik) diabet adı
verilen bir diabet çeşidi daha vardır. Bu tip
diabette, kan şekeri hamilelik sonrasında
genellikle normale döner. Ancak bu
kişilerin yaklaşık % 40’ında, sonraki 15 yıl
içerisinde Tip II diabet gelişir.
Nedenleri ve başlangıç zamanına göre
şeker hastalığı başlıca iki tipe ayrılır.
Tip 1 Diabet : (Genç tipi diabet = İnsüline
bağımlı diabet) Çok genç yaşlarda başlar.
Pankreasta üretilen insülin miktarı çok
düşüktür veya üretim tamamen durmuştur.
Tedavide mutlak insülin kullanılır. Ailede
diabet çoğunlukla yoktur. Vücudun kendi
savunma sisteminde gelişen ve pankreasta
insülin yapan hücrelerin tahribatı ile
sonuçlanan otoimmun bir sorundur.
Belirtiler genellikle ani başlar. Genellikle
zayıflıkla birliktedir.
Tip 2 Diabet : (Erişkin tipi diabet =
İnsülinden bağımsız diabet) Genellikle
35-40 yaş üstü şişman hareketsiz yaşam
tarzı olan kişilerde görülür.Burada
insülin eksikliğinden çok insülinin
kullanılamaması rol oynar. Belirtiler
yıllar içinde yavaş gelişir. Çoğunlukla
ailede diabet vardır. Ayrıca yatkınlığı
olan kişilerde, gebelikte üretilen bazı
hormonlara ve metabolik yükteki artışa
bağlı olarak gebelik sırasında ortaya
Kan Şekeri Yükselmesinin Belirtileri
Nelerdir?
Ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara
çıkma ( özellikle geceleri ), çabuk acıkma,
ciltte kuruma, halsizlik, çabuk yorulma,
bulanık görme, yaraların geç iyileşmesi
görülür. Hızlı kilo kaybı, yorgunluk, bulantı,
kusma, karın ağrısı, nefeste aseton kokusu,
baygınlık hissi, dalgınlık, komaya kadar
giden tablo oluşabilir.
Tanı
Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa
şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) teşhisi
konulur.
• Açlık kan şekeri 126 mg/dl veya
üzerinde ise,
• Herhangi bir saatte bakılan kan şekeri
200 mg/dl veya daha fazla ve beraberinde
çok su içme, çok idrara çıkma veya
açıklanamayan kilo kaybı varsa,
• 75 gr glukoz içerek yapılan şeker
yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri
200 mg/dl veya daha fazla ise
• HbA1c değerinin 6,5 mg/dl’in üzerinde ise
Kimlerde Şeker Hastalığına Yatkınlık
Vardır?
Ailesinde şeker hastalığı olması (annebaba veya kardeşinde şeker hastalığı
olması),
• Şişmanlık,
• Gün içinde bedensel bir aktivite
alışkanlığının olmaması,
• Daha önceden açlık veya tokluk kan
şekerlerinin bozulmaya başlamış olması,
• Daha önceden gebeliği sırasında şeker
hastalığı çıkmış olması veya 4 kg’dan ağır
çocuk doğurma,
• Hipertansiyon,
• Kanda koruyucu kolesterolünün az, yağ
oranının fazla olması,
• Daha önceden Polikistik over sendromu
veya akanthozis nigrikans denilen
hastalıklarının olması,
• Damar hastalıklarının olması, kişilerin
şeker hastalığına yatkın olmalarına sebep
olur.
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Kronik komplikasyonlar ise şöyle
özetlenebilir: Kalp-damar hastalıkları;
yüksek tansiyon; gözde katarakt,
retinopati; böbrekte nefropati, yetmezlik;
sinir sisteminde nöropati; deri, ayaklar,
üreme organları, idrar yolları, akciğer gibi
bölgelerde yerleşen enfeksiyonlar...
Komplikasyonlar
Diabete çıkabilecek komplikasyonlar akut
(kısa süreli) ve kronik (yıllar içinde) olmak
üzere iki grupta toplanır.
Akut komplikosyonlar hipoglisemi (kan
şekerinin düzeyinin normalin altına
inmesi), hiperglisemi (kan şekerinin
düzeyinin normalin üzerine çıkması)
ve buna bağlı olarak kanda keton
cisimciklerinin artışıyla gelişen koma hali
“ketoasidoz”dur.
Tedavi
Diabet tedavisinde temel hedef kandaki
şeker düzeyini “sürekli olarak normal ya da
normale yakın değerde” tutmaktır. Bunun
ilk basamağını perhiz oluşturur.
Genel ilkelerin dışında perhiz, kişinin
fizyolojik yapısına (cins, yaş, kilo), sağlık
durumuna (Tip 1 yada Tip 2 diabet,
gebelik diabeti, diabete eşlik eden başka
hastalıklar vb.) ve toplumsal konumuna
(okul, meslek, yaşam biçimi vb.) göre
düzenlenir. Amaç, diabetlinin dengeli
ve doğru beslenmesidir. Diyet rafine
edilmemiş karbonhidrattan zengin olmalı,
basit şekerler düşük olmalı, liften zengin
olmalı, yağ içeriği düşük olmalı ve gün
içine yayılmalıdır.
Diabet tedavisinin ikinci aşamasını
egzersiz (yürüyüş, spor) oluşturur. “Bilerek”
yapılan bir egzersiz kaslarda birikmiş
glikozun yakılmasını sağlar. “Bilerek”,
çünkü kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde
ise egzersizin yararı değil, zararı olur;
diabetlilerin dalma, paraşütle atlama gibi
bireysel sporları yapması doğru olmaz .
İlaç tedavisi diyabetin tipine göre
değişkenlik gösterir. Tip 1 diyabetlilerde
insülin hormonu yetersiz olduğundan
tedaviye mutlaka insülinle başlanmalıdır.
Tip 2 diyabette ise genellikle şeker
düşürücü tabletlerle tedaviye başlanır ve
sonraki dönemlerde insülin tedavisine
ihtiyaç olabilir. Gebeliğe bağlı olan şeker
hastalığında ise kan şekeri ölçümleri
uygun düzeylerde gittiği müddetçe diyetle
takip edilebilir fakat kan şekeri kontrol
altında değilse mutlaka insülin tedavisi
başlanmalıdır.
Takip
• Sürekli eğitim
• Uzun dönemli kontrol (HbA1c)
• Evde yemek öncesi ve sonrası kan şekeri
ölçümü
• Komplikasyonların izlenmesi (göz ve
ayak muayenesi, proteinüri…)
33
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
GÖLYAZI
Uluabat Kıyısında Bir Cennet!
Marmara Bölgesi’nin güneyinde, Bursa iline bağlı olmasına rağmen adı pek bilinmeyen ama bilenlerin
de tarihi, balıkçıları, sıcak kanlı insanları ve doğal yaşamıyla hep hatırladığı günübirlik bir gezinin ideal
adresidir Gölyazı. Bursa’dan 42 Kilometre uzaklıkta, Bursa-İzmir karayolunun 37’inci kilometresinden
güneye saptığınızda, yol sizi Ulubat Gölü’ne götürür.
Efsaneye göre, Marmara Denizi’nin
güneyinde bulunan Odryses Çayı,
Bandırma’dan denize dökülürmüş.
Bugünkü Ulubat Gölü’nün olduğu yerde
Apollonia Krallığı, Odryses Çayı’nın
bulunduğu yerde de Melde Krallığı
kuruluymuş. Melde Kralı, Apollonia
kralının kızını oğluna istemiş. Ancak kız,
bu izdivaca gönlü olmadığı için prensle
evlenmemiş. Apollonia Kralı da kızını
korumak için, bir tepe üzerinde saray
yaptırarak kızını buraya saklamış.
Bunun üzerine çileden çıkan Melde
Kralı, oğluna istediği kızı alamamaktan
dolayı kırılan onurunu onarmak için
intikam alma yoluna gitmiş ve Odryses
Çayı’nın yolunu değiştirip Apollonia
kentinin bulunduğu topraklara akmasını
sağlamış. Böylece tüm Apollonia
toprakları sular altında kalırken
prensesin bulunduğu sarayın çevresi
sularla çevrili birer ada olarak kalmış.
İşte efsaneye göre Ulubat Gölü de böyle
oluşmuş.
34
Ekolojik Zenginlik
134 km’lik alanıyla Türkiye sınırları
içinde orta büyüklükteki göllerden birisi
olan tektonik Ulubat Gölü üzerinde,
en büyüğü Halilbey Adası olmak üzere
irili ufaklı dokuz adet ada bulunuyor.
Ekolojik yönden bol besin içeren ve sığ
bir göl olan Ulubat Gölü, yüzbinlerce su
kuşuna beslenme ve barınma olanağı
sağlıyor. Göl, bu özelliği nedeniyle “Su
Kuşları Bakımından Uluslararası Öneme
Sahip Sulak Alanların Korunması”
için imzalanan Ramsar Anlaşması’yla
koruma altına alınan önemli sulak
alanlardandan biri. Pek çok göçmen
kuşun uğrak yeri olan Ulubat Gölü’nde
üreyen kuş türleri hayli geniş bir
çeşitlilik gösteriyor. Küçük karabatak,
alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük akbalıkçıl,
erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık
kırlangıcı, mahmuzlu kızkuşu bunlardan
bazıları Göl ve çevresi ayrıca göçmen
kuşlar için önemli bir geçiş bölgesi.
Tepeli pelikan, elmabaş patka, tepeli
patka, çamurcun, kılkuyruk, gri balıkçıl
gibi türler kış aylarını burada geçiriyor.
Ulubat Gölü’nün bu ekolojik zenginliği
içinde en önemli yeri ise kuşkusuz gölde
yetişen tatlı su balıkları alıyor. Sazan,
İsrail Sazanı ve Turna başta olmak üzere
10’u aşkın farklı türde balık avlanan
gölde, 1980’li yılların sonuna kadar
çıkarılan kerevit çok önemli bir gelir
kaynağı iken, o yıllarda gölde bir mantar
cinsi nedeniyle kerevit üremesi durmuş
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
bu yürüyüş. Üstelik bu gezinti boyunca
Gölyazı’nın (Apolyont) tarihi dokusunu
ve kalıntılarını da görme imkanı
bulursunuz.
durumda. Yine de Türkiye’nin halen en
zengin tatlı su balıkçılığı alanlarından
biri olmayı sürdürüyor. Ancak, şimdilerde
de göldeki diğer balık türleri, İsrail
Sazanı’nın çok ve hızlı üremesi sonucu
giderek tehdit altına giriyor ve ekolojik
dengeyi olumsuz etkiliyor. Ulubat Gölü
üzerinde uzanan yarımadada, böylesine
güzel bir tabiatın içine kuruludur Gölyazı
(Apolyont). Sıcakkanlı güzel insanların
yaşadığı Gölyazı sakinlerinin pek çoğu
mübadele sırasında Selanik’den gelmiş
ve buraya yerleştirilmişler. Hemen bütün
kasabanın geçim kaynağı çok iyi tahmin
edebileceğiniz gibi tatlı su balıkçılığı.
Tüm Aile Balık Avında
Her sabah gün doğumuyla birlikte
balığa çıkan Gölyazı sakinleri, bu ekmek
parası kavgasını ailecek yaparlar.
Neredeyse bütün yarım adayı çevreleyen
karaya çekilmiş sıra sıra dizili kayıklar,
sabahın ilk ışıklarıyla gölün verimli
sularına açılırlar tek tek. Eşleriyle birlikte
ağ atarlar ve yine birlikte çekerler
kısmetlerini gölün tatlı sularından.
Üstelik kadınlar, balık avında erkekleri
çoktan sollamış.
Balık Mezatı
Gölyazı’da görülmeye değer bir başka
şey ise açık alanda yapılan balık
mezatıdır. Avdan dönen balıkçılar,
ağlardan leğenlere boşalttıkları yüzlerce
balıkla her gün sabah saat 11.00 ‘de
mezata yetişirler. Pek çoğu halâ canlı
olan balıklar orta yerde hoplayıp
zıplarken açık arttırmayla alıcı bulur.
Avlanan tüm balıklar, yarım saat içinde
satılırken yaşanan heyecan ve atmosfer
görülmeye değer. Mezat sonrasında
ertesi gün için hazırlıklar başlar artık;
ağlar onarılır, düğümler açılır, kayık
Apolyont Kalıntıları
M.Ö 5. yüzyıla kadar uzanıyor
Gölyazı’nın tarihi. Uzun bir süre Bergama
Krallığı hakimiyetinde kalan antik kent
Apolyont, Roma devrinde Edremit’e
(Adramytterion) bağlanmış. M.S. 3.
yüzyıldaki savaşlarla tahrip olan antik
kent, Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte
yeniden bölgesel bir önem kazanmış. 14.
yüzyılda Osmanlı egemenliğine katılan
Gölyazı (Apolyont), bugünkü sınırları
olan yarımada üzerinde yerleşmiştir.
motoru gözden geçirilir. Ve sonrasında
işler bittiğinde, balıkçılar için kasabanın
meydanındaki çınar ağaçları altında
demli bir çay içme vakti gelmiştir artık.
Ağlayan Çınar
Yarımadaya girer girmez kasabanın
meydanı çıkar karşınıza. Meydandaki
çınar ağaçları sizi selamlarcasına uzatır
kollarını. Bu çınarların en önemlisi
ise “Ağlayan Çınar”dır. 740 yaşındaki
ağaç, “anıt - ağaç” olarak özel koruma
altında. Haftanın bazı günlerinde
gövdesinden akan kırmızıya yakın sıvı,
ağacın “Ağlayan Çınar” adını almasının
nedenini de açıklıyor.
Antik kentin bazı kalıntıları yüzeyde
görülmekle birlikte buluntuların önemli
bir kısmı Bursa Arkeoloji Müzesi’nde
sergileniyor. Ulubat Gölü’ndeki
adalardan biri olan Kız Adası’nda duvar
kalıntıları görülebilen Apollon Tapınağı
bulunuyor. Gölyazı’nın girişinde yer
alan bir başka tarihi eser olan ve 19.
yy’da inşaa edilen Hagios Georgios Rum
Kilisesi ise üzerine düşen bir yıldırım
sonucunda bir harabeye dönmüş olarak
duruyor.
Gölyazı’nın sıcakkanlı balıkçılarıyla
sohbet etmek, onları, eşleriyle birlikte
balığa çıkarlarken kıyıdan uğurlamak
için yarımada çevresinde kısa bir gezinti
yaparsanız, 1 saatten daha az sürüyor
Gölyazı’yı gezmek, buradaki güzel
insanlarla sohbet etmek için 6 saat
ayırmak yetiyor ama Ulubat Gölü
üzerinde gün doğumunu ve balıkçıların
sabahın erken satlerinde başlayan
av serüvenini izlemek için bu süreyi
biraz daha uzatmak gerekiyor. Bir de
kasabanın sakinlerinden kiralanan
sandalla gezip günbatımını seyre
dalarsa insan, işte o zaman Gölyazı’nın
ruhuyla tanışıyor. Öyle ki, göldeki
balıkları bile kıskanıyor insan…
Fotoğraflar: FOVEO
35
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
ANADOLU’DAN HABERLER
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden
Huzur Evine Anlamlı Ziyaret...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkilileri,
Başbakanlık Huzur Evi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon
Merkezi’ndeki tüm bayanların Anneler Günü’nü
kutladı. Anneleri bu özel günde Yalnız bırakmayan
Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkilileri, dağıttıkları
kırmızı karanfillerle bu güzel güne anlam kattı.
Hem duygusal hemde mutlu anların yaşandığı bir
gündü...
Mutlulukları yüzlerine yansıyan tüm bayanlar bu
anlamlı günde hatırlanmaktan dolayı oldukça
mutlu olduklarını söylediler. Onları bu özel
günde Yalnız bırakmayan hastane yetkililerine
teşekkürlerini bildirdiler.Tek bir istekleri vardı,
unutulmamak... Hastane yetkilileri de bu ziyaretleri
sıklaştıracaklarına onları unutmayacaklarına söz
verdiler...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden
Mustafa Gönden Futbol Akademisi’ne Sağlık Desteği
Özel Bursa Anadolu Hastanesinde, Mustafa Gönden
Futbol Akademisi’ndeki tüm sporcu çocukların, Dr.
Göksel Dora ile Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Op. Dr. Vural Akkoç tarafından sağlık kontrolleri
yapıldı. Ortopedi ve Göz muayeneleride dahil
olmak üzere EKG leride çekilen genç sporcular
uygulamadan oldukça memnundu.
Konu ile ilgili olarak, Akademi sahibi eski
Bursasporlu futbolcu Mustafa Gönden spor
yapmanın ilk şartının “ÖNCE SAĞLIK’’ olduğunu
söyledi ve Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nin
yönetimine ve emeği geçen tüm personole
desteklerininden dolayı teşekkürlerini bildirdi.
36
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden
Çocuklara 23 Nisan Hediyesi
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Özel bir Anaokulu’nun tüm çocuklarına gruplar halinde Diş Polikliniğinde,
Diş Hekimi Emine Akın tarafından muayeneleri yapılarak hediyeler verildi. Çocukların diş çürükleri tespit edildi.
Yapılması gereken tedaviler bilgi formlarına yazılıp velilere verilmek üzere öğretmenlere teslim edildi. Diş sağlığının önemi ve diş
fırçalama konusunda eğitim veren Dt. Emine Akın, ilk defa bu yaş grubundaki çocuklarda bu kadar sağlıklı dişlerle karşılaştığını,
artık insanların diş sağlığı konusunda gerçekten çok bilinçlendiğini bunun çok sevindirici olduğunu söyledi. Anaokulunun
öğretmenleri ise yapılan uygulamanın çocuklar için çok eğitici olduğunu söylediler ve memnuniyetlerini ifade ettiler.
Spor Camiasından
Özel Bursa Anadolu Hastanesi’ne Teşekkür
Uludağ’a tatil yapmaya giden ve
talihsiz bir kaza sonucunda ayağını
kıran Bursa Gençlik ve Spor İl Müdürü
Ömer Gümüş’ün tedavisi Özel
Bursa Anadolu Hastanesi doktorları
tarafından yapıldı. Bir kayakçının
çarpması sonucu ayağı kırılan Ömer
Gümüş’ün ziyaretçileri arasında
Atletizm İl Temsilciliği, Atletizm Hakem
Derneği ve tüm Atletizm Hakemleri
adına geçmiş olsun dileklerinde
bulunan Atletizm Başkanı Zikri Kara,
Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim
Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak ve
Hastane Başhekimi Yrd. Doç. Dr. Taner
Kaya’ya Ömer Gümüş’ün tedavisinde
göstermiş oldukları ilgiden dolayı spor
camiası adına teşekkürlerini iletti.
37
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Hemşireler Haftası Özel
Hemşirelik insan sevgisiyle dolu, şefkatle, sabırla
yapılan kutsal ve onurlu bir meslektir.1964 yılından
itibaren ülkemizde 12 -18 Mayıs Hemşireler Haftası
olarak kutlanmaktadır. Bu vesile ile hastane bünyesinde
çalışan hemşirelere özel bir yemek düzenleyen Özel
Bursa Anadolu Hastanesi bu özel günde hemşirelerini
unutmadı. Tüm hemşirelere verilen bu özel yemekten
oldukça memnun olan hemşireler, yönetime teşekkürlerini
bildirdirler...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi Başhemşiresi Sebahat
Altun da yapmış olduğu konuşmada’’ İnsanı yaşatmayı
ve insanın acısını azaltmayı, insanlığa nitelikli bir yaşam
sunmayı amaç edinen kutsal, saygın ve onurlu mesleği
büyük özveriyle yerine getiren sağlık çalışanlarımızın
insan yaşamına saygıyı ifade eden, hemşirelik haftamızı
canı gönülden kutlar, başarılarınızın devamını dilerim’’
dedi.
Balkan savaşları ile birlikte Hilal-i Ahmer Cemiyeti(Kızılay),
ilk defa İstanbul’da Kadırga semtindeki hastanede 6 ay
süreli gönüllü hasta bakıcı kursu açmıştır.1913–1914
yıllarında üniversite konferans salonlarında hasta bakımı
üzerine kurslar açılmıştır. Türk hanımları; Çanakkale ve
Balkan Savaşlarında gönüllü hasta bakıcılığı yapmışlar
ve büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. İlk türk hemşiresi
Safiye Hüseyin (Elbi)dir.
Safiye Hüseyin İngiltere’de denizateşeliği hizmetinde
bulunan Ahmet Paşa’nın kızıdır. Öğrenimini Avrupa’da
yapmıştır. Batı kültürüyle yetişen bu ilk hemşiremiz,
saltanat döneminde Almanya ve İsviçre’de düzenlenen
milletlerarası kongrelere katılmış, ilk defa ulusumuzu bu
alanda temsil etmiştir. Yabancı devletlerden iftihar ve
takdir nişanları almıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra
da tüm hayır kurumlarında gönüllü çalışmış, hemşirelik
mesleğiyle ilgili hayli yazılar yazmış ve konferanslar
vermiştir.
Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin (Elbi)
gönüllü hasta bakıcı olarak yazılmış ve Reşit Paşa Hastane
gemisinde baş hasta bakıcı olarak görev almıştır.
38
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
Özel Anadolu Hastanesi A Sınıfı Hastane...
Özel Bursa Anadolu Hastanesi A grubu Hastane olmanın mutluluğunu tüm çalışanlarına verdiği özel davette paylaştı.
39
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
rsa
u
B
l
e
z
Ö
40
ta
An
Has
u
l
o
ad
da
sın
a
B
i
s
ne
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
41
ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ
42
Download