ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. M. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Op. Dr. Behram BARLAS Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Uzm. Dr. Caner YILDIZ Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Uzm. Dr. Gülder ÖZKAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI Op. Dr. M. Recai ÖZDEMİR Op. Dr. Meftun ALİCAN Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Op. Dr. Osman Okan YAMAN Uzm. Dr. Önder BEKAR Op. Dr. Ruhi SAYAR Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Op. Dr. Vural AKKOÇ Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Dt. Emine AKIN Dr. Göksel DORA Dr. Sabir ZEYVER Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim bahar ile birlikte tekrar merhaba SAYI : 2 YIL: 1 MAYIS - AĞUSTOS 2011 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: info@bursaanadoluhastanesi.com www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa www.aeronorm.com aeronorm@aeronorm.com Tel: (0224) 242 22 88 Baskı : Furkan Ofset Yeni Yalova Yolu Panayır Mevkii No: 490 Osmangazi / Bursa www.furkanofset.com.tr Tel: (0224) 211 04 04 Fotograf Üçevler mah. Atmaca Sk. No: 52 Nilüfer / Bursa info@elmafotograf.com www.elmafotograf.com Gsm: 0 (530) 310 44 30 Değerli Okurlar, Anadolu Sağlık olarak sizlerle tekrar buluşmanın mutluluğu içerisindeyiz. İkinci sayımızı da severek okuyacağınızı umuyorum. Hastane olarak ulaştığımız A-grubu kategorisi içerisinde Acil Servis, Ağız ve Diş Sağlığı, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Biyokimya Laboratuvarı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Dahiliye, Deri ve Zührevi Hastalıkları, Gastroenteroloji (Endoskopi), Genel Cerrahi, Göz Hastalıkları ve Cerrahisi, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Kulak Burun Boğaz, Kalp ve Damar Cerrahisi, Kardiyolojik Birimler, Ortopedi ve Travmatoloji, Diagnostik ve Girişimsel Radyoloji dallarında ayaktan ve yatarak sağlık hizmeti sunarken, sizlere dergimizle de, sağlığınızla ilgili birçok sorununuza yardımcı olacak kaliteli bir yayın ulaştırmayı hedefliyoruz. Önerilerinizi alarak daha da zenginleşeceğiz; sağlıkla ilgili sorunlarınıza yol gösterici olmaya çalışacağız. Bu anlamda bizi destekleyeceğinizi ümit ediyorum. Tüm okurlarımıza içtenlikle teşekkür ederken, sağlıklı ve huzurlu günlerde diğer sayılarda görüşmek üzere saygılar sunuyorum. ya a K r e n Ta ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Dr. Hülya KURBAN Başhekim Yardımcısı hulyakurban@hotmail.com Sevgili Okurlar, Soğuk geçen kış günlerini geride bırakırken ve baharı karşılarken sizlerle tekrar buluşmanın sevinci içerisindeyiz. Çiçekler açıp doğa uyanmasına karşın havalar tam da ısınmadığı için hâlâ soğuk algınlığı ve gripal enfeksiyonlarla içiçe yaşıyoruz. Bahar yorgunluğu da cabası... Bütün bunları yaşarken dergimizle sizlere sıcak bir atmosfer sunacağımızı umuyoruz. Dergimizin bu sayısında yine ilginizi çeken konular ve hepinizi ilgilendiren sağlık sorunlarınızda nasıl bir yol izleyeceğinizi göreceksiniz. Örneğin baharda çok sık görülen allerjik nezleler, yaz ayları yaklaşırken en büyük sorununuz olan güneşin zararlı etkilerinden korunma, hâlâ ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer alan kalp krizinde erken tanı, bel ağrıları, günümüzün en büyük sorunlarından yanlış beslenme sonucu oluşan yüksek kolesterol ve diabet gibi birçok hastalık hakkında doktorlarımız sizleri aydınlatacaklar. Ayrıca omuz bölgesini ilgilendiren hastalıklarının tedavisi ve kronik sinüzitle ilgili bilgilere ulaşacaksınız. Yine bu sayımızda çoğunuzun görmeyi çok istediği Güney Asya Ülkelerinden Kamboçya ile ilgili görsellere Genel Cerrahi Uzmanlarımızdan Dr. Gürsu Özer’in objektifi ile tanık olacak ve egzotik bir gezi yapacaksınız. Ayrıca hastanemiz tarafından, 12-18 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Hemşireler Haftası’nda sağlık ordumuzun değerli üyeleri hemşirelerimizi çalıştıkları yorucu ortamdan biraz uzaklaştıran sosyal bir etkinlik düzenlenmiştir. Bu etkinliğe ait görselleri de dergimizin sayfalarında göreceksiniz. Dergimiz ile ilgili, önerileriniz ve katkılarınız bizim için değerlidir. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, sevgilerimle... n a b r u K a Hüly 3 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bir ayrıcalıktır sağlık sektöründe çalışmak…. Çünkü bu sektör tüm sektörlerin başında gelir. Tüm yatırımları “ insan “ merkezlidir … “İnsana yapılan yatırım” ise en değerli yatırımdır. Yüzlerce meleği saklar içinde bu sektör… Hepsi ayrı ayrı görevlendirilmişlerdir sizler için… Kimi melekler bakmaya bile dayanamadığınız yaralarınızı iyileştirir, kimi melekler şefkatli elleriyle tedavinizi düzenler… Ferda EROĞLU Hasta Hakları Müdürü Kimi melekler yürümeyecek kadar ağrınız olduğunu fark ederek gideceğiniz yere tekerlekli sandalye ile eşlik eder,kimi melekler ise enfeksiyon kapmamanız açısından odanızı sürekli dezenfekte eder… Kimi melekler hastalığınızda doğru teşhisin tesbit edilmesi için, sizlerin bir röntgen için bile cesaret edemediğiniz radyasyonu onlarca kez alır... Yada kokusuna bile tahammül edemediğiniz gaitanızın içinde gizli kan arar… Kimi melekler saatlerce ameliyat masası etrafında ayakta kalır sizler için … Kimi melekler ameliyatınız boyunca acı hissetmemeniz için doğru zamanda uyumanızı ve uyanmanızı sağlar… Birde bu melekleri doğru zamanda doğru hareket etmelerini kumanda eden asil melekler vardır…. Sizlerin ” DOKTOR” adını koyduğunuz melekler… Kimi zaman sizlere şefkatle bakan bir çift göz, kimi zaman sizleri tebessümle karşılayan güzel bir yüz hafifletir acınızı… Hepimizin de bildiği gibi sağlık en önemli değerdir. Varlığında anlayamadığımız kıymetini kaybedince anlar, mutlu bir yaşam için sağlıklı olmanın ne kadar önemli bir payı olduğunu fark ederiz. Hasta olduğumuzda sadece fiziken değil, ruhen de farklılaşırız. Sağlık kurumuna hem bozulan sağlığımızı yeninden kazanmayı hem de eskisi gibi mutlu olmayı bekleyerek başvururuz… Burada karşımıza çıkan, günlük hayatımızda görmediğimiz uygulamalar ve karmaşık işlemler karşısında bazen nasıl bir yol izlememiz gerektiğini bilemeyiz. İşte bu noktada başvurduğunuz Hastanemizin hasta hizmetleri ve hasta hakları bölümü; siz değerli hastalarımızın en büyük rehberi olacaktır… Hayatın size ve sevdiklerinize daima gülümsemesi dileğiyle… eglu o r Ferda E 4 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 5 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 6 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 7 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kalp Krizi Nasıl Oluşur? Doç. Dr. Vedat KOCA Kardiyoloji Uzmanı Kalp krizi ya da miyokard enfarktüsü, kalbi besleyen koroner arterlerde oluşan tam veya kısmi tıkanma sonucunda olur. Böylece kalp kaslarında yeterli beslenme olmaz ve kalpte hasar oluşur. Hastalık damar sertliği nedeniyle hasar görmüş olan koroner arterlerin aniden tıkanmasıyla olur. Damar sertliği, kalbi veya beyni besleyen damarlarda kolesterol (kan yağları), diğer yağlar, kalsiyum ve kandaki bazı maddelerin birleşerek oluşturdukları tabakalar (plaklar) yüzünden oluşur. Kalp krizinde, kalbi besleyen arter duvarının içindeki aterosklerotik plak çatlar ve bu da pıhtı oluşumunu tetikler. Böylece damarlardaki önceleri nispeten daha az olan daralmalar kısa sürede artar ve çoğu zaman tam bir tıkanıklığa dönüşebilir. Nasıl bir hasara neden olur? Koroner arterlerdeki pıhtılar, kalp kasına kan ve oksijen akışını engeller, bu da o bölgedeki kalp hücrelerinin ölümüne sebep olur. Hasar gören kalp kası kasılma yeteneğini kaybeder ve kalbin geri kalan kısmı hasar gören bu bölümün işini de yapmak zorunda kalır. Günümüzde tıbbi tedavinin ilerlemesine karşın yine de damar sertliğine bağlı damar tıkanıklığı sonucunda oluşan kalp ve damar hastalıkları en sık ölüm nedeni olmaya devam etmektedir. Belirtileri nelerdir? Hastalık başladığında genellikle şiddetli göğüs ağrısı olur. Ağrının özelliğinin 8 hastalar tarafından önceden bilinmesi hastalığın etkin tedavisi olan hastaneye erken başvurulması için gereklidir. Diğer belirtiler de şu şekildedir: • Ağrının şiddeti nedeniyle adrenalin deşarjı terleme ve ölüm hissi • Çeneye, boyuna, sol omuza, kola yayılan (tek ya da birkaç bölgede) göğüs ağrısı • Çarpıntı, hazımsızlık, yorgunluk • Baş dönmesi, baygınlık, bayılma, bulantı, soğuk terlemeyle oluşan göğüs kafesi şikâyetleri • Nefes daralması Ağrının özellikleri nasıldır? Ağrı göğüs ortasındadır, 20 dakikadan fazla genellikle saatlerce sürer ve dinlenme ya da nitrogliserinle (dilaltı, isordil vb) geçmez. Ağrı, şiddetli ve künt vasıftadır. Fakat keskin veya belirsiz olabilir. Sıkıştıran, ağırlık, baskı yapıcı tarzda olabilir. Göğüste daralma veya göğüste fil oturuyormuş veya ağır bir taş varmış hissi uyandırabilir. Hazımsızlık hissedilebilir. Beraberinde sıklıkla soğuk terleme ve ölüm korkusu da vardır. Göğüsteki bu yakınma yukarıda anlatıldığı gibi aslında tam olarak ağrı değil de göğüste baskı sıkıştırma, ağır bir taşla ezilme gibi algılanabilir. Başka hastalıkla karıştırılabilir mi? Ağrı, sırta, kollara, çeneye ve karın üst bölgesine yayılabilir. Bazen ise sadece kollarda sırtta alt çene ve karın üst bölgesinde oluşur. Bundan dolayı göğüs ağrısı eşlik etmediğinde mevcut durum hastalar tarafından acil tedavi gerektirmeyen gastrit, romatizma gibi başka bir hastalık olarak algılanabilir. Bundan dolayı ne yazık ki hastalar acil tıbbi yardıma ihtiyacı duymayabilir. Hastalığın etkin tedavi için gerekli olan en kısa sürede damarın açılması sağlanamayabilir. Tedavide geç kalmanın başka bir nedeni ise; bazı yaşlı hastalar ve şeker hastalığı olan olgularda göğüs ağrısı olmayabilir. Hastalar kalp krizini haberleri olmadan sessizce geçirebilirler. Çarpıntı nefes darlığı ve ani ölüm ile hastaneye getirilebilir. Hangi durumlarda mutlaka doktora gidilmeli? Kalp damarında hasar sonucunda pıhtı oluşumu bazen tam tıkanma ile sonuçlanmaz. Tıkanmanın veya daralmanın sabit kalması ve damardan kan geçişinin devam etmesi durumunda göğüs ağrısı bir süre sonra hafifleyerek geçer. Bu olgularda ciddi kalp hasarı olmasa bile bu durum bir süre sonra daha ağır bir kalp krizinin önbelirtisi olarak algılanmalıdır. Çoğu zaman damar tam tıkanır hastanın yakınmaları hiç geçmez şiddeti artarak devam eder. Böylece kalp kasında tıkanmanın süresi ve damarın beslediği alanın büyüklüğüyle orantılı olarak kalp kasları ölür. Kalp krizinin kolaylaştıran etkenler (risk faktörleri) nelerdir? • Şeker hastalığı • Sigara içilmesi • Düşük yoğunluklu kolesterol (LDL), yüksekliği. • Yüksek yoğunluklu kolesterol (HDL) düşüklüğü • Hipertansiyon • Ailede iskemik kalp hastalığın hikayesi • Şişmanlık • Yaş: Erkekte 45’ten fazla, kadında 55’den fazla olması. • Yakın akrabalarında (baba ve erkek kardeşte) 55 yaşından erken kalp krizi geçirilmesi, kadınlarda ise (anne ve kız kardeşlerde) 65 yaşından önce kalp krizi geçirilmesi • Erkek cinsiyet • Stresli yaşam Bu risk faktörlerinin çoğu kalp krizinden korunması için değiştirilebilir fakat yaş, cinsiyet, ailede erken kalp krizi olması gibi genetik faktörler değiştirilemezler. Kalp krizinde erken tanının önemi nedir? Erken tanı çok önemlidir. Tanı için zaman geçtikçe kalp yetmezliğinden ve özellikle ritim bozukluklarından hayatta kalma olasılığı azalacak, harap olan kalp kası miktarı artacaktır. Hasar gören kalp kasının fonksiyonlarının geri döndürülmesi çoğu zaman olanaksızdır. Canlılığını yitiren kalp kası hücreleri, bir daha asla normal fonksiyon görmez. O nedenle kalp krizinde ZAMAN=KALP KASI demektir. Tanı nasıl konur? Hastanın şikayeti: Bunu esas itibarıyla göğüs ağrısı oluşturur. EKG (elektrokardiyogram): Kalp krizlerinin büyük bir çoğunluğunda EKG’de kalp krizine özgü değişiklikler olur. Bu değişiklikleri saptamak için sık aralıklarla EKG alınır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Laboratuarda yapılan kan testleri: Kalpte hasar oluştuğunda kana karışan bazı enzimlerin (CPK, CPK-MB, Troponin T ve I, myoglobin vb) düzeyi ölçülür. Koroner anjiografi yapılarak tıkalı damar tespit edilir. Aşağıdaki testler, kalp krizinde kalpteki hasarın büyüklüğünü ortaya koymak için kullanılır: • Elektrokardiyogram (EKG) • Ekokardiyografi • Koroner anjiyografi • Nükleer ventrikülografi • Koroner anjiyografi ile kalp damarlarındaki tıkanıklık ve daralmanın yeri ve derecesi tespit edilir. Ayrıca bu tıkalı damar girişimsel kardiyolojide deneyimli kardiyologlar tarafından anjiyoplasti denilen işlemle açılır. Kalp krizinin tedavisi nasıl olur? Kalp krizi acil bir durumdur. Hastaneye yatmayı ve yoğun bakımı gerektirir. Sürekli EKG takibi hemen başlatılmalıdır. Çünkü ölümcül ritim bozuklukları (aritmiler) kalp krizinin ilk bir kaç saatinde ölümün başlıca sebebidir. Tedavinin amaçları kalp krizinin ilerlemesini durdurmak, kalp hasarını en az düzeyde tutmak, iyileşebilmesi için kalbin taleplerini azaltmak ve komplikasyonları önlemektir. Öncelikli olarak oksijen aspirin nitrogliserin morfin gibi hastanın yakınmasını hafifleten ilaçlar verilmelidir. Kalp krizinde en etkili tedavi reperfüzyon dediğimiz tıkalı damarın açılmasını amaçlayan tedavi yöntemidir. Eğer hasta ilk 12 saat içinde gelmişse tıkalı damarın açılmasıyla kalp kasının ölmesi önlenebilir. Bunun için 3 yöntem vardır: Hastaya pıhtı eritici ilaçların verildiği Trombolitik Tedavi, kateter laboratuarında cerrahi olmayan yöntemle tıkalı damarın açılması olan PTCA ve Bypass cerrahisi. Kalp krizinde güncel tedavi zamana karşı yapılmalıdır. Hasta yakınmasının başlangıcından tedavi ile damarın yeniden açılmasına kadar geçen zaman ne kadar az ise kurtulan kalp kası o kadar fazla ve hastanın yaşamda sağlıklı olarak kalması o kadar fazladır. Hasta kısa zamanda acil girişimsel kardiyolojinin yapılacağı bir merkeze gidebilecekse; koroner anjiyografi yapılarak burada tıkalı damar kateter yöntemiyle açılarak balon anjiyoplasti ve gerekirse açılan damarın yeniden tıkanmasını engelleyen koroner stent dediğimiz metal örgü şeklinde cihazlar yerleştirilir. Günümüzdeki kalp krizinin en etkili tedavi yöntemidir. Acil koroner bypass cerrahisi yöntemi ile reperfüzyon kalp krizinin erken döneminde pek etkili olmadığından günümüzde sık olarak yapılmamaktadır. Kalp krizinden korunmak için öneriler: • Kan basıncınızı kontrol edin, yüksek tansiyon (hipertansiyon) mutlaka tedavi edilmeli • Kötü kolesterol (LDL kolesterol) seviyelerinizi kontrol edin. Kolesterol kontrolüne çoğu zaman diyet tedavisi yeterli olmaz. Doktorunuz statin grubundan ilaçlar yazabilir. • Sigara ve diğer tütün kullanımları bırakılmalı • Meyve ve sebze bakımından zengin, az hayvansal yağ içeren diyetler uygulanmalı • Şeker hastalığınız varsa mutlaka kontrol altında tutulmalı • Fazla kiloluysanız mutlaka kilo verilmeli • Kalp sağlığınızı korumak için her gün ya da haftada birkaç kere yürüyerek ya da diğer egzersizlerle kalbini fazla yormadan vücudunuzu çalıştırın. Kalbinizde hastalık varsa öncelikli olarak egzersiz için doktorunuzdan izin alınınmalı • Stresten uzak durun, gerekirse bunun için profesyonel yardım alınmalı • Eğer kalp krizi için bir ya da daha fazla risk faktörü taşıyorsanız aspirin alıp almamanız konusunda doktorunuza danışılmalı 9 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İshal Nedir? Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı İshal kısaca sulu dışkı yapmak demektir. İshal genellikle aniden başlar ve dışkı sayısında artma (günde 3 kezden fazla) ile kendini gösterir. Çocukluk çağında en sık 0-5 yaş döneminde ishal görülür. Çünkü kusma ve ishal Gastroenterit adı verilen hastalığın bulgularıdır. İshali olan çocukların hepsinde kusmada olur ve bazen Akut Gastroenterit’in tek bulgusu olabilir. 10 Çocukluk çağında ishal yaz aylarında daha sık görülür ve genellikle mide ve bağırsakları etkileyen enfeksiyöz ajanlar (mikroplar) ile meydana gelir. İshal vakalarının çoğundan virus adını verdiğimiz mikroplar sorumludur. Virüslere bağlı ishal ani başlar, ishalle birlikte kramp şeklinde karın ağrısı, iştahsızlık kusma ve hafif ateş görülür. Bu tür ishaller 3-6 gün içinde kendiliğinden düzelirler ve ishal süresince çocuklar kendilerini kötü hissederler. Genel olarak şiddetli ishali olan, kanlı ishal yapan ve yüksek ateşi olan çocukların ishalleri daha önemlidir. Bu gibi ishaller E.Coli, Salmonella, Şigella gibi antibiyotik tedavisi gerektiren ishallerdir ve bu durumda hastanın en kısa zamanda bir çocuk hekimi tarafından görülmesi gerekmektedir. 6 aydan küçük çocuklarda görülen her türlü ishal önemlidir ve bu çocuk en kısa sürede hekim tarafında görülmelidir. İshalli çocuklar dışkı yoluyla su ve elektrolit kaybederler. Eğer ağızdan verilen sıvılarla çocuğun kayıpları karşılanmazsa ‘’kırık testi’’ misali çocuğun vücudundaki sıvı boşalır. Bu duruma dehidratasyon adı verilir. İshaldeki en büyük tehlike sıvı kaybıdır. İshali olan çocuğun gözleri ve bıngıldağı çöker, dudakları ve ağzı kurur, daha seyrek ve koyu idrar yapmaya başlar, ağlarken gözyaşı akmaz ve uykuya eğilimi olmaya başlarsa önemli derecede sıvı açığı var demektir. Tedavi İshal tedavisinde üç önemli ilke vardır. Birincisi ishalle kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin mümkünse ağız yoluyla geri konması, ikincisi beslenmenin sürdürülmesi üçüncüsü ise zamanında hekime götürülmesidir. Çocuklarda görülen ishal vakalarının büyük çoğunluğu hafif-orta derecede ishal vakalarıdır ve evde tedavi edilebilir. Çocukluk çağında görülen ishal vakalarının büyük çoğunluğu virüslere bağlıdır ve 3-6 gün içinde kendiliğinden düzelir. Antibiyotikler virüsleri öldürmediğinden ishal vakalarının çoğunda antibiyotik kullanmaya ihtiyaç yoktur. İçinde kan ve mukus olan yüksek ateş ve şiddetli karın ağrısı ile giden ishal vakalarında antibiyotik gerekebilir. Evde Sıvı Tedavisi Son 20 yılda ishal tedavisindeki en önemli ilerleme şeker ve tuz içeren sıvılar ile evde ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ishal tedavisinin mümkün olmasıdır. Bunun için eczanelerden ve sağlık ocaklarından ‘’ishal için şeker-tuz paketi’’ alınmalıdır. Bu paketlerden 1 tanesi 1 litre temiz suya eklenmeli ve karıştırılmalıdır. Bu şekilde ishalle kaybedilen sıvıları yerine koymak için uygun bir sıvı elde edilmiş olur. Diyet Daha öncede belirtildiği gibi ishal tedavisinde en önemli ilke beslenmenin sürdürülmesidir. İdeali çocuk ishal olmadan önceki beslenme düzeninin sürdürülmesidir. Bu nedenle anne sütü alanlar anne sütüne veya mama alanların bu besinleri almaya devam etmeleri gerekmektedir. Bununla birlikte ishal sırasında verilebilecek en uygun besinler pirinç, patates, ekmek, yağsız et, yoğurt, sebze ve meyvadır. Yağlı besinle, çay, meyve suyu kola gibi şeker içeren içeceklerden sakınılmalıdır. Eski inanışın tersine ishal çocukları aç bırakmanın yanlış ve zararlı bir uygulama olduğu unutulmamalıdır. kullanmayın. Yiyeceklerini kolay temizlenen cam ve porselen kaplarda hazırlayın. Temizliğinden emin olmadığınız yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın. Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile yıkamadan yedirmeyin. Yiyecekleri ağzı kapalı olarak buzdolabında saklayın. Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında iki saatten fazla bırakmayın. Temizliğinden emin olmadığınız suları mutlaka kaynatıp soğutarak çocuğunuza içirin. Sağlıklı günler dilerim... Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin. Dokuz aylık olunca kızamık aşısı yaptırın. Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve beslemeden önce çocuğunuzun altını değiştirdikten sonra kendiniz tuvaletten çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. İshal olma riskini azaltmak için çocuğunuzu beslerken biberon 11 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Periferik Damar Hastalıkları (Damar Tıkanıklıkları) kalınlaşma ve koyulaşması oluşur. Böbrekte ise; kan basıncının artması, böbrek fonksiyonlarında işlev kaybı meydana gelebilir. Op. Dr. Ali Fuat PAKER Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Ateroskleroz, atardamarlarda meydana gelen en yaygın hastalıklardan biridir. Atardamarların, belirli bir sebeple daralması veya tıkanmasına Ateroskleroz denir. Genelde damar çeperlerine yağ birikmesi sonucu meydana gelir. Biriken bu yağ aynı zamanda damarların esnekliğini bozar ve sertleşmelerine neden olur. Genelde orta yaşlı erişkinlerde ve erkeklerde daha sık görülen tedavi edilmezse ölümcül olacak kadar tehlikeli bir rahatsızlıktır. Kadınlarda menopoz sonrası risk hızla artar. Damar Tıkanıklığının Belirtileri Nelerdir? Arteriyosklerozda belirti damarda olan tıkanıklığın veya arızanın yeri ile ilgilidir. Damar tıkanıklığı nedeni ile dokulara yeterli oksijen gidemez, sonucunda ilgili bölgedeki kan dolaşımı engellenir. Lezyon beyinde ise; görme ve konuşma bozuklukları, hafıza kaybı, kısa süreli bilinç kaybı, yer ve zaman kaybı, kol veya bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayıflaması ve beyin trombozu gelişir. Lezyon kalpte ise; kalp kasının kasılma gücü zayıflar. Kalpte ritim düzensizlikleri, göğüs ağrıları ve sonunda ise kalp krizi oluşur. Lezyonlar bacakta ise; yürürken kramp ağrıları, ısı kaybı, kramplar, deride 12 Bacak Atar Damar Tıkanmaları Bacaklarımızı besleyen ve ihtiyaç duydukları besinleri bacağımıza götüren atar damarların ateroskleroza (damar sertliği) bağlı tıkanması sonucunda ortaya çıkan tabloya periferik arter hastalığı adı verilir. Hastalığın görülme sıklığı yaklaşık % 12-15 civarındadır. Hastalık orta yaş sonrası kadın ve erkekte eşit oranda saptanır. Damar sertliğinin bütün vucut damarlarını ilgilendiren bir hastalık olması nedeniyle, bu hastalık kalp krizi ve beyin damar tıkanıklığına bağlı felç gibi, diğer damar tıkanıklığı sonucunda oluşan hastalıklarla beraber gözlenebilmektedir. Özellikle bacak damarlarında tıkanıklığı olanların kalp krizi veya diğer nedenlerden ölüm oranı 3-4 kat daha fazladır. İleri tıkanıklıklarda yıllık ölüm oranı % 25’e kadar çıkar. Risk Faktörleri Nelerdir? Sigara içimi: Özellikle 10 yılın üstünde ve günde 1 paketten fazla sigara tüketen kişilerin hastalığa yakalanma oranı çok artmaktadır. Sigara tüketimi arttıkça risk katlanarak artar. Yaş: Hastalık 40 yaş ve üstü daha fazla gözlenmektedir. Yaş ilerledikçe risk artar. Şeker hastalığı: Şeker hastalığı olan kişilerde damar yapısında daha hızlı bozulma olduğu için tıkanma da daha hızlı gerçekleşecektir. O nedenle şeker hastalarının çok dikkatli olması ve tedavilerini aksatmamaları, diyetine uygun beslenip hayat tarzlarını bu yönde değiştirmeleri riskin azalmasına katkıda bulunacaktır. Kan yağlarında yükseklik: Hastalardaki kan LDL kolesterol ve trigliserid seviyelerindeki yükseklik damar yapısını bozarak, tıkanıklığı şeker hastalığı gibi hızlandırmaktadır. Aynı şekilde iyi huylu kolesterol ( HDL kolesterol) düzeyinin düşük olması riski arttırabilir. Hipertansiyon: Kan basıncı yüksekliği de damar sertliğine gidişi hızlandırarak tıkanıklığın oluşmasında rol oynamaktadır. Obezite önemli risk faktörlerinden biridir. Hareketsizlik egzersiz yapmamak ve sedanter yaşam aterosklerozu artırır. Stres aterosklerozu kolaylaştırır ve hızlandırır. Aile hikayesi olan ve anne baba ve yakın akrabalarda aterosklerozu ve buna bağlı damar tıkanıklığı olanlarda hastalık daha fazla görülür. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Hastalık Nasıl Anlaşılır? Akut atar damar tıkanmaları için tanımlanmış 5 P kuralı mevcuttur. 1-Pain (ağrı): Yaygın bir ağrı mevcuttur. Ani gelişimli ve hızlı artan türdedir. Etkilediği uzuvu zayıf bırakır, hastayı oturmaya zorlar, hatta yere düşmesine neden olabilir. Ancak nadiren ağrı hafif olabilir veya hiç olmayabilir. 2-Pallor (renkte beyazlama): Atar damar tıkanıklığının olduğu yerin altında derinin normal rengi kaybolur ve soluklaşır. 3-Pulselessness (nabızların kaybolması) 4-Parestezi: Uyuşukluk ve hissiyatta yanılma 5-Paralysis (paralizi): Tıkanmanın olduğu tarafta kaslarda kuvvet azalması. Hastalarda ilk gözlenen bulgu bacak ağrısıdır. Bu ağrı yürürken artar, dinlenme ile azalır. Bu özelliği nedeniyle hastalığa vitrin hastalığı da denmektedir. Çünkü bu hastalar yürürken ağrısı olduğunda özellikle çarşıda geziyorlarsa dinlenirlerken vitrinlere bakarlar. Ağrı özellikle baldır bölgesinde şiddetli hissedilir. Hastaların bir kısmında kan akımındaki azalmaya bağlı olarak bacaklarda yaralar ve kangren gözlenir. Hastalığın şiddeti gittikçe artar ve sonunda 5 yıl içinde % 5 kadarının ayağı kesilmek zorunda kalır. Nasıl Tedavi Edilir? Sigara kullanılıyorsa derhal bırakılmalıdır. Bacak damarlarında tıkanıklık saptanan bir kişinin en önemli korunma yolu sigaranın bırakılmasıdır. Sigaraya devam edilmesi halinde bacak kangreni kaçınılmazdır. Yüksek olan kan kolesterol ve trigliserid oranları düşürülmelidir. Bu tedavi kişiyi kalp krizinden de koruyarak iki kat yarar sağlayacaktır. Şeker hastalığı olan ve şeker düzeyleri dengede olmayan hastaların derhal şeker takiplerinin yapılarak açlık şeker düzeylerinin indirilmesi sağlanmalıdır. Bu hastalarda kan basıncında yükseklik saptandığı için kan basınçlarını da indirmek çok doğru bir davranış olacaktır. Tuz alımları da bu nedenle kısıtlanmalıdır. Bacak ağrısı ile karşılaşan ve 40 yaş üstü kişilerin özellikle yürümekle ağrıları artıyorsa mutlaka bir doktora başvurmaları gerekmektedir. Bu hastalara bacak damarlarının doppler ultrasonu yapılarak damar yapısında tıkanıklık düzeyleri saptanmaktadır. Teşhiste en önemli tetkik anjiyografidir. Amaç, tıkanık damarın ilerisini beslemektir. Hastada ani bir damar tıkanıklığı gelişmemişse tıbbi tedavi yöntemleri kullanılabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinde ilk önce aspirin verilir. Yanında hastalara pıhtılaşmayı önleyici bir takım ilaçlar ve egzersiz tedavisi uygulanır. Son yıllarda damar genişleticiler ve bu bölgedeki oksijenlenmeyi düzenleyici ilaçlar kullanılmaya başlamıştır. Tıkanıklık ani olduysa bir pıhtı atma olayı düşünülerek pıhtının kaynağı araştırılmalıdır. Daha çok kalpteki ritm problemlerine bağlı pıhtı oluşur ve buradan vücudun değişik bölgelerine pıhtı atabilir. Bu durumda acil ameliyat ile pıhtı temizlenerek damar açılabilir. Damar sertliğine bağlı olarak gelişen tıkanıklıklar genelde kısa bir bölgedeyse balon ve stentleme yöntemiyle tedavi edilir. Ancak uzun segment damar tıkanıklığı varsa by-pass yöntemiyle ameliyatlar yapılmaktadır. By pass ameliyatlarında ya hastanın kendi damarı yada suni damar kullanılabilir. 13 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Benler, Cilt Kanserleri ve Güneşten Koruyucular Benlerin kanserleşmesi yaygın bir fobidir. Bu konuda bilgilenmek önemlidir. Benlerin çıkması genetik olarak kodlandığından engellenemez, ancak ben çıktıktan sonrası kontrol edilebilir. Uzm. Dr. A. Sait ÇAL Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Hayatımıza giren fizik ve kimyasal etkenlerin ve özellikle güneşin etkisiyle giderek artan, erken dönemde tedavisi kolay olan çoğu kahverengi-siyah tonlarda yapılardır. Malign melanom adı verilen tür dışında yayılmayan, uzun süreler bile hayatı tehdit etmeyen ancak şekil bozukluğuna yol açan kanser türleridir. 14 Ben olduğundan emin olduğumuz (uzun yıllardır, çocukluktan gençlikten bu yana olan, genellikle kahve renkli düz veya kabarık, başkalarında da görmeye alıştığımız türde şekillerdir.) Doktora görünme kriterleri şunlar olmalıdır: Önceden varolan benlerde renk koyulaşması, birdenbire büyümesi, kanaması, etrafının kızarması, yakın çevresinde yeni küçük koyu benlerin çıkması veya şeklinin değişmesi, simetrisinin bozulması gibi değişimler, benlerden kaynaklanmayıp direkt kanserleşen başka türde cilt kanserleri de mevcuttur ki bunlarında çoğu güneş etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Genellikle burun ile, kulak memesine çizilen çizginin üst kısmında yer alırlar. Küçük ortası kabuklu, deriden kabarık veya çökük yaralardır. Bu yüzden özellikle bu bölgelerde iyileşmeyen yara var ise bu önemlidir ve deri hastalıkları uzmanına gidilmesi gerekir. Ozon delinmesi ile artan güneş ışınlarından korunmak gereklidir. Özellikle yazın, 6 aylıktan itibaren bütün yaşlarda bir güneşten koruyucu kullanılmalıdır. Güneşten koruyucunun faktörü (güneşten koruma süresi ve gücü) ve önemi yaşla ve cildin beyazlığı ile artmalıdır. 20’li yaşlarda ve sonrasında koyu tenli kişilerin 15 faktörlü, açık tenlilerin 30 ve üstü faktörlü bir güneşten koruyucu kullanması sağlıklı olur. Bu da olası kırışıklıklardan ve güneş leke ve hasarlarından da koruyacaktır. Güneşten koruyucu seçerken kozmetik açıdan uygun olması için yağsız, genellikle losyon formunda ürün seçilmelidir. Bronzlaşma Mutluluk hormonlarını harekete geçiren, mutlu olmamızı sağlayan güneş ışınları, bağışıklık sistemimizi güçlendirirken, kemiklerimiz için de gerekli olan D vitaminini sağlar. Ancak güneşin, hayatımızı zehir edebilen yönleri de var. Bunların arasında güneş çarpması, deri lekeleri, güneş alerjisi, cilt kanserlerini sayılabilir. Güneş ışınları: Ultraviyole (UV) radyasyon, güneşten gelen radyant enerjinin bir şeklidir. Güneş elektromagnetik spektrum diye bilinen bir dizi enerji yayar. Ultraviyole (UV) radyasyon, dünya yüzeyine erişen güneş enerjisinin doğal bir parçasıdır, fakat daima zararlıdır. UV ışınları dalga boylarına göre sınıflandırılırlar. UV-A, UV radyasyonun en az zararlı şeklidir ve dünyaya büyük miktarlarda erişir. Çoğu UV-A ışınları ozon tabakasının içersinden doğrudan geçer. UV-B radyasyon potansiyel olarak çok zararlıdır. UV-B radyasyonunun çoğu stratosferde ozon tarafından yutulur.UV-C radyasyon çok enerjik olduğundan potansiyel olarak en fazla zararlıdır. Stratosferde oksijen ve ozon tarafından yutulur ve asla dünya yüzeyine erişmez. Özetle, UV radyasyondan zararın esas olarak spektrumun UV-B sınıfından gelmesine rağmen eğer yeterli miktarlarda maruz kalınırsa UV-A’da bazı riskler ortaya çıkarır. Işınların vücudumuzda etkiledikleri alanların sınıflandırılmasında; UV-A ışınının dalga boyu 320-380 nm’ dir ve derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır. UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde değişik saatlerde, mevsimlerde veya hava koşullarında değişmeksizin etkili olmaktadır. UV-B ışının dalga boyu 290-320 nm ‘dir ve derinin üst tabakasını (epidermis) etkiler. UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur. Gelen UV radyasyon dünya üzerinde ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ yüzeylerden yansır. Yansıyan UV; eğer maruz kalınma süresi uzunsa direkt UV gibi insanlara, bitkilere ve hayvanlara zarar verebilir. Çoğu yüzeyler UV radyasyonu farklı derecelerde yansıtır. Kar UV radyasyonun %85’in üstünde bir miktarla en yüksek bölümünü yansıtır ve UV radyasyon yükseklikle artar, bu nedenlerle de kayakçılar ve dağa tırmananlar dikkat etmelidirler. Kuru kum ve beton %12’nin üzerinde yansıtabilir. Su ise sadece %5’ini yansıtabilir. Kumlu sahillerde güneş banyosu yapanlar, bir parkta yeşil çimenler üzerinde güneşe maruz kalanlardan %10’un üzerinde daha fazla UV-B alırlar. Güneşli bir günde hafif bir rüzgar serinlememize neden olabilir, fakat bu cildimize etki eden UV miktarını değiştirmez. Güneşlenirken dikkat edilmesi gereken bazı konuları sıraladığımızda: • Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu öğlen saatlerinde (11.00 ile 15.00 arasında) güneşe çıkmamaya özen gösterilmelidir. • Gölgede oturulmalıdır. • Şemsiye, şapka kullanılmalı; açık renk giysiler giyilmelidir. • Güneşten koruyan ürünler bilinçli kullanılmalıdır. • Erişkinler deri tiplerine göre farklı koruyan faktör içeren ürünler kullanırlar, ancak çocuklarda deri tipine bakılmaksızın yüksek faktörlü ürünler kullanılmalıdır. • Güneşten koruyan ürünler, güneşe çıkmadan yarım saat önce deriye uygulanmalıdır. Deriye yeterli miktarda ve kalınlıkta sürülmelidir. Güneşten koruyan ürünler deriye eşit miktarda yedirilerek ve gerekirse; sık havuza veya denize girmek, havlu ile kurulanmak ve terlemek gibi durumlarda gün boyunca uygulanmalıdır. • Yüz, omuz, ense ve boyun gibi daha yoğun olarak güneş ışınlarından etkilenen bölgeler sürekli güneşten koruyan ürünler kullanılarak korunmalıdır. • Tedavi amacı ile doktor tarafından verilen kimi ilaçlar (antibiyotikler, doğum kontrol ilaçları vb.) derinin güneş ışınlarına karşı duyarlılığını artırmaktadır. Bu durumda kişi doktorun önerileri doğrultusunda güneşten korunmalıdır. Son yapılan bilimsel araştırmalar, bronzlaşma ile cilt kanseri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda yaz aylarında sağlıklı bronzlaşma yöntemleri konusunda kamuoyunu uyaran sağlık örgütleri, çocukların ve açık tenli kişilerin güneş ışığından korunması gerektiğine dikkat çekiyor. Kanser riski yanında güneş ciltte erken yaşlanmaya neden olmaktadır. Uzun süren güneş banyoları, deride zaman içerisinde incelme, elastikiyetin bozulması (kırışıklık), kuruluk, pigmentasyon değişikliği, kılcal damarların belirginleşmesi, foto yaşlanma ve deri kanserinin oluşma riskinin artmasındaki mekanizmadır. Deri kanserine yakalanan hastaların geçmişlerinde, özellikle çocukluk dönemlerinde iki veya üç kez ciddi güneş yanıklarına maruz kaldıkları görülmüştür. Körpe ciltlerin yüksek koruma faktörlü kremlerle, şapka ve giysilerle korunmaları şarttır. 15 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bel Fıtığı Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Disk, özel bir bağ dokusu organıdır ve omurganın dayanıklılığına, hareketliliğine ve zorlamalara karşı dirençli olmasına, omurgaya uygulanan şok şeklindeki darbelerin emilmesine ve kuvvetin çevre dokulara dengeli bir şekilde dağılmasına hizmet eder. Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Disklerin iç kısmında nükleus pulpozus denen jöle kıvamında yumuşak bir bölüm, bunun dışında anulus fibrozus adı verilen daha sert bir fibröz tabaka, omur kemiklerine bakan yüzlerde ise her iki tarafta sonplak olarak adlandırılan kıkırdak yapılar vardır. Dıştaki tabakanın anatomik bütünlüğünün bozularak içerideki yumuşak kısmın dışarıya doğru taşmasına fıtıklaşma denir. Fıtıklaşan yani dışarıya doğru taşan disk, omurilik kanalı (spinal kanal) içinden veya kendisinin arka-yan tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır ve hastalık böylelikle kendisini belli eder. Ayrıca fıtıklaşmış diskten ortama salınan bazı kimyasal maddeler de sinir köklerini etkileyerek ağrıya neden olurlar. 16 Teşhis Bel ve bacak ağrısı ile seyreden hastalıklar çok çeşitlidir. Yani bel ve bacak ağrısı bulunan her hastaya “Mutlaka bel fıtığıdır” peşin hükmü ile yaklaşmak doğru değildir. Bel fıtığını taklit eden pek çok hastalık vardır. Basit bir spor yaralanmasından romatizmaya, enfeksiyon hastalıklarından kansere ve bel kaymasına kadar birçok hastalık bel ve / veya bacak ağrısıyla seyredebilir. Bu sebeple önce teşhisin ne olduğu net olarak ortaya konmalıdır. Çünkü tedavide başarıya giden yol herşeyden önce doğru teşhisten geçer. Bunun için de ilgili uzman hekime müracaat etmek gerekir. Hekim hastanın şikâyetlerini dinleyecek, muayenesini yapacak ve hastalığıyla ilgili tüm tetkik ve tahlilleri isteyecektir. Bel ağrısının araştırılmasında düz röntgen filmlerinin önemi günümüzde azalmıştır. Hastanın radyasyona maruz kalmasına yol açan bu teknik ancak belirli durumlarda tercih edilmektedir. Belden iğne yapılıp içeriye kontrast madde verildikten sonra film çekilmesi tekniği (myelografi) de giderek daha az kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde görüntüleme teknikleri çok ilerlemiş ve artık hastanın belinden iğne yapılmasına gerek kalmayacak seviyeye gelmiştir. Aslında noniyonik kontrast maddelerin kullanım alanına girmesi iğne tekniğinin yan etkilerini hayli azaltmıştır. Fakat buna rağmen bizzat iğne tekniğinin kendi yan etkileri olabildiğinden dolayı myelografiden mümkün mertebe uzak durmakta yarar vardır. Bunun yerine güçlü manyetik rezonans cihazları tercih edilmelidir. Bel fıtığının teşhis ve ayırıcı teşhisinde EMG dediğimiz tetkik yöntemi de yararlıdır. Çünkü bu yöntem ile hastada bulunan bozuklukların sinir dokusuna mı, yoksa kas dokusuna mı ait olduğu ortaya konabilmekte, diğer hastalıkların bel fıtığından ayırımı yapılabilmektedir. Baskı altında kalan sinirlerde hasar olup olmadığı, varsa hasarın derecesi hakkında da fikir vermektedir. Bazı durumlarda bu teknik, cerrahın ameliyat kararını bile etkileyebilmektedir. Bel ve/ veya bacak ağrısı bulunan bir hastada bazen bilgisayarlı tomografi, genellikle de manyetik rezonans gibi ileri tetkik yöntemlerine başvurulur. Manyetik rezonans görüntüleme metodu teşhiste ve ayırıcı teşhiste büyük kolaylıklar sağlar. Ayrıca hastanın x-ışını almaması ve çeşitli planlardaki üstün görüntüleme yeteneği; omurilik, sinirler ve diğer yumuşak dokuları net bir şekilde görüntüleyebilmesi manyetik rezonansı giderek daha da öne çıkarmaktadır. Ancak kemik dokusuyla ilgili patolojilerde bilgisayarlı tomografinin daha iyi görüntü sağladığı gözönüne alınarak bazı durumlarda her iki teşhis metodu beraberce kullanılabilir. Manyetik rezonansın bu kadar yararlı bir yöntem olmasına karşılık elde edilen görüntülerin değerlendirilmesi büyük bir tecrübe ister. Yanlış yorumlar, yanlış tedavi şekillerine yol açar. Sıklıkla rastladığımız hafif disk bombeleşmesi bel fıtığı olarak ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ yorumlanırsa, tedavinin şekli tamamen değişik bir yöne doğru gidebilecektir. Özellikle ameliyat sonrası dönemde gerçekleştirilen çekimlerden elde edilen görüntülerin yorumlanması tecrübe gerektirir. Muayene bulguları ile tetkiklerden elde edilen neticeler beraberce kılı kırk yararcasına hassas bir tarzda değerlendirilecek ve net bir teşhise vardıktan sonra tedaviye geçilecektir. Manyetik rezonans tetkikinde bel fıtığı görüldü diye ameliyat kararı vermek bazen yanıltıcı olabilir. Elde edilen görüntüler mutlaka klinik bulgularla desteklenmeli, aralarında uyum aranmalıdır. Uyum yoksa bu durum izah edilmelidir. Bazen bel fıtığı ile hayati önem arzeden diğer birtakım hastalıkların ayırıcı teşhisini yapabilmek için kemik sintigrafisi gerekebilir. Tedavi Bel fıtığı rahatsızlığı bulunan bir kişide hastalığın safhası iyi bir muayene ve ileri tetkik metodları ile net olarak tesbit edildikten sonra tedaviye geçilir. Bundan sonra, pratik olması açısından, hastalar cerrahi müdahale gerekenler ve cerrahi müdahale gerekmeyenler diye iki büyük gruba ayrılabilirler. Bel fıtığı gelişiminin erken dönemlerinde konservatif tedavi adı verilen cerrahi dışı tedavi metodları uygulanır. Bu safhada hastaya bütün dünyada ağrı kesici, adale gevşetici ve antienflamatuar ilaçlar verilir. Sert yatak istirahati tavsiye edilir. Fizik tedavi yapılabilir. Lazer ile tedavi cihetine gidilebilir. Yine ciltten (perkütan) birtakım farklı girişimlerde bulunulabilir. Uygun dönemde egzersiz verilebilir. Gerekiyorsa psikoterapi yapılabilir. Bel fıtığı tedavisini bir ekip işi olarak görmekte yarar vardır. Nöroşirürji (beyin-omurilik-sinir cerrahisi), nöroloji, anestezi, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı doktorlar ile diyetisyen, psikolog, hemşire ve fizyoterapistler bu ekibin içinde yer almalıdır. Gerektiğinde diğer bazı branşlardaki uzman doktorların görüşlerine de müracaat edilmelidir. Bu ekibin elinde bir fizik tedavi ünitesi ve bu ünitede traksiyon (programlanabilir hafızalı otomatik cihaz ile bel çekme) dahil lüzumlu bütün araç gereçler hazır bulunmalıdır. Bu prensipler ışığında modern imkânlar kullanılarak hastaların büyük bir kısmı ameliyat harici metodlarla tedavi edilebilir. Prensip olarak cerrahi müdahale son çaredir. Ancak hastalık ilerlemiş ve yapılan muayenede bazı şartlar teşekkül etmiş ise (ki bu şartlar uluslararası nöroşirürji camiası nezdinde genel kabul görmüş ve klasik kitaplara kadar geçmiş kriterlerdir.) o zaman ameliyat kararı verilir. Bu kararı verirken cerraha bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme metodu büyük oranda yardımcı olur. 17 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Alerjik Rinitler Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı Rinit burun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokunun iltihabi reaksiyonudur. Rinitlerin yaklaşık yarısı alerjiye bağlıdır. Alerjik rinit, ortamda bulunan bir alerjenin, nefes alma sırasında burna alınıp, burnun iç yüzeyine yapışması ile bu alerjene karşı hassasiyeti olan kişilerin burnunda mikrobik olmayan bir iltihap sonucu ortaya çıkan şikayetler ve bulgulardır. Hastalık, ilk dönemlerde yanlış bir isimlendirme ile “saman nezlesi” olarak tanımlanmış, daha sonra hastalığın polenlerle ilgili olduğu belirlenmiş ancak “saman nezlesi” terimi kullanılmaya devam edilmiştir. mevsimi dışında hastalar genelde rahattır. İlkbaharın erken dönemlerinde ağaç polenleri, ilkbaharın ilerleyen aylarında ve yaz başında çayır polenleri, yaz ortasından sonbahara kadar da yabani ot polenleri bu şikayetlere neden olabilirler. Alerjik rinit en sık görülen alerjik hastalıktır. Toplumun yaklaşık %20’sini etkilemektedir. Her yıl çok sayıda insan alerjik rinite yakalanmaktadır. Bazıları çok hafif atlatırken bazıları için çok ağır geçmekte, işlerini engelleyerek yaşam kalitesini bozmaktadır. Yıl boyunca devam eden Alerjik Rinit: Allerjenlere temasın yıl boyu devam ettiği ve şikayetlerin genellikle tüm yıla yayıldığı alerjik rinit şeklidir. Neden olan alerjenler ev tozu akarları (mite), hamamböcekleri, ev hayvanı alerjenleri (kedi, köpek, hamster gibi), ve mantar sporlarıdır (küf). Alerjik rinit belirtileri; burun akıntısı, hapşırma, damakta kaşıntı, öksürük ve boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, koku almada azalma, gözlerde yaşarma ve yorgunluk. Algılama güçlüğü, uyku bozukluğu gibi dolaylı rinit belirtileri de günlük yaşamı olumsuz etkilemektedir. Hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak genelde 1-20 yaş arası başlar. Çoğunlukla ailede aynı ya da benzeri hastalıklar mevcuttur. Havada taşınabilecek kadar küçük ve hafif olan hayvan ve bitki parçacıkları gözümüz, burnumuz ve boğazımızdaki mukozalar üzerinde birikirler. Polenler, mantar sporları, hayvan tüyleri ve ev tozları bu parçacıkların en sık rastlanılanlarıdır. İlkbaharın erken dönemlerinde alerjik rinite sıklıkla polenler veya çevrede yaygın olarak bulunan ağaçlar neden olmaktadır. İlkbaharın geç dönemlerinde ise polenler çayırlardan kaynaklanmaktadır. Moldlar ekmeği küflendiren, meyvelerin bozulmasına neden olan küflerdir. Aynı zamanda kuru yapraklarda, çayırlarda, samanda, tohumlarda ve diğer bitki ve toprakta da bulunurlar. Soğuğa dirençli oldukları için alerji sezonu uzundur ve karın toprağı kapattığı dönemler dışında tüm bir yıl sporları havada bulunur. Ev içinde moldlar ev bitkilerinde ve onların saksı toprağında yaşar. Bodrum katları ve çamaşır odaları gibi nemli yerlerin yanı sıra, peynirde ve mayalanmış içkilerde de bulunurlar. Mesleksel Alerjik Rinit: Çalışma ortamındaki alerjenlere ya da irritan (tahriş edici) maddelere bağlıdır. Hapşırma, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı gibi alerjik rinit bulguları çalışma ortamına girdikten sonra ortaya çıkar. Hastalar hafta sonlarında ve tatillerde rahattır. Alerjik riniti şu şekilde sınıflandırabiliriz: Mevsimsel Alerjik Rinit: Ağaç poleni, çayır poleni ve yabani ot polenlerine karşı alerji gelişmesi sonucunda ortaya çıkar. Şikayetler bu alerjenlerin atmosferde yoğun olduğu dönemlerde belirgindir. Hastalığın yıl içindeki süresi coğrafi bölge ve iklim ile yakından ilişkilidir. Polen 18 Alerjik rinit tanısındaki en önemli nokta, hastanın öyküsüdür. Belirtilerin hangi mevsimde, ne ile karşılaştığında, nasıl ortaya çıktığının bilinmesi tanıya ulaşmada önemli ipucudur. Bazen yapılan testlerin sonuçları negatif olduğu halde, hastanın tipik öyküsünden tanı koyulur. Muayene sırasında hastaların burun mukozaları soluk, fakat burun delikleri kırmızıdır. Bu hastalarda burun mukozasının sürekli iltihabına bağlı olarak polipler gelişir. Bu polipler özellikle yıl boyunca devam eden türdedir. Polipler de burun tıkanıklığına neden olabilir. Tanı testleri arasında alerjiye neden olan antikor IgE’nin total kan düzeyinin ölçülmesi ve özel alerjene karşı uygulanan alerji testleri en sık kullanılan tanı yöntemleridir. Özellikle deriye uygulanan alerji testleri sık kullanılır. Kanda “eosinofil” denilen ve alerjik reaksiyonlarda sayıları artan hücrelerin sayılması ya da bu hücrelerin burundan alınan örnekle incelenmesi tanıyı destekler. Bazen de olası alerjenlerden uzak durma ya da alerjenle karşılaşma sonrasındaki yanıta bakılarak alerjenin tanısına gidilebilir Alerjik rinit tedavisi 4 ayrı başlık altında toplanabilir: • Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi, • İlaç tedavisi, • Hiposensibilizasyon (aşı tedavisi), • Cerrahi tedavi ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 1) Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi: Alerjik rinit tedavisinde temel yöntem tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmaktır. Polen alerjisinde bu pek kolay değildir ve tam olarak gerçekleştirilemez. Ancak şunlara dikkat edilebilir: • Polenlerin en fazla uçuştuğu sabahları saat 05.00 ile 10.00 arası açık havaya çıkmayın. Ancak ağız ve burnu kapatan maskelerle çıkabilirsiniz. • Polen zamanı açık havada spor yapmayın. • Saçlar tozu tutar. Bu nedenle her akşam saçlarınızı yıkayıp duş alın. Böylece üzerinizdeki tozlardan arınabilirsiniz. • Çocuklar sokaktan geldiği zaman üstlerini hemen değiştirmelerini sağlayın. • Arabada giderken camları açmayın. Hava değişimi için klimadan yararlanın. • Polen zamanı evde kapı ve pencerelerinizi sıkı sıkı kapatın. • Evinizde ve ofiste varsa klima filtresini sık sık değiştirin. Son yıllarda klimaların çoğunda polen filtreleri kullanılmaktadır. Bu filtreleri yıprandıkça yenilemenizde yarar var. Böylece dışardan gelecek olan tozları önleyebilirsiniz. • Tatil için deniz kenarını tercih edin. • Dışarıda gözlük ve şapka kullanın. Gözlükleri her gün akar suyun altında yıkayın. • Günlük kıyafetlerinizi yatak odasında çıkarmayın, • Alerjiye karşı doktora başvurun. • Çim biçmekten kaçının ya da maske takıp yapın. • Ancak bu önlemler tam uygulansa bile etkinliği oldukça düşüktür. • Ev tozu akarından korunmak için nemli ortamdan uzak durmak, en azından yatak odasında halı, klim ve benzeri toz tutucu eşyaları kaldırmak, ıslak zemin temizliği yapmak, temizlik yapılırken o ortamda bulunmamak, akar allerjeni geçirmeyen yatak, yorgan ve yastık kılıfı kullanmak başlıca önlemlerdir. 2) İlaç Tedavisi: Kulak Burun Boğaz uzmanınız tarafından yapılacak dikkatli bir muayene sonucunda doktorunuz, şikayetlerinize herhangi bir enfeksiyonun veya yapısal bir bozukluğun yol açıp açmadığına ve bunlara yönelik uygun tedaviye karar verecektir. Alerji tedavisinde kullanılan ilaçlar şunlardır: • Antihistaminikler • Dekonjestanlar • Kromalin • Kortizonlu ilaçlar Bu ilaçlar tek tek ya da kombine şekilde doktorunuzun önerisine göre kullanılabilir. devam etmesi durumunda uygulanır. İşlem alerjenin belirli miktarlarda vücuda verilmesi ile yapılır. Kişinin bağışıklık sisteminin tepkisi değiştirilmeye çalışılır, etkisi yavaş görülür ve sadece aşıdaki maddeye karşı iyileşme sağlar. 4) Cerrahi tedavi: Burun eti veya Konka dediğimiz burun içindeki yapılar alerjik nezlesi olanlarda büyüme eğilimindedir. Zaten alerjik nezlesi olanlarda burun tıkanıklığı ön plandadır. Bir de buna burun etlerindeki büyüme eşlik ederse tıkanıklık dayanılmaz hal alabilir. Bunun dışında alerjiye bağlı burun içinde poliplerde oluşabilir. Polipler de, varolan burun tıkanıklığını artırır. Bu gibi durumlarda cerrahi tedaviden oldukça faydalanırlar. Bu tip cerrahide burun tıkanıklığını gidermek temel amaçtır. Ancak bunun dışında alerjinin diğer bulguları da ameliyat sonrası kısmen azalabilir. Yine yukarıdaki tedavilerin alternatif olarak rhinolihgt da her geçen gün yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Özel bileşene sahip ışık burun içine uygulandığında alerjik bulgulara yol açan kimyasalların salınmasını engeller. Bu sayede burunda; kaşıntı, hapşırık, tıkanıklık, akıntı gibi bulgularda azalma söz konusu olur. 3) Aşı tedavisi: Alerjenlerle temasın kesilmeye çalışılmasına ve ilaç tedavisine rağmen şikayetlerin iki yılı aşkın bir zamandır 19 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Görkemli budist tapınaklarına Kamboçya’da çok sık rastlayabiliyorsunuz. Phnom Penh’den bir örnek. Kamboçya Mekong nehrinin ikiye ayırdığı Çin Hindi yarım adasının 181 bin kilometre karelik şirin ülkesi Kamboçya’nın etrafı doğu ve güney doğuda Vietnam, kuzey doğuda Laos, batı ve kuzey batıda Tayland karası ve güney batıda Tayland körfezi ile çevrili. Kamboçyalı, kendisini Khmer olarak tanımlıyor. Yaklaşık 12 milyonluk Kmer halkı oldukça fakir. Ana geçim kaynağı tarım ve ürün olarak da pirinç. Turizm son yıllarda hızla gelişmekte. Para birimi Riel olmakla birlikte USD her yerde geçiyor. 20 Genel Cerrahi Uzmanımız Op. Dr.Gürsu ÖZER’in Objektifinden Grand Palace (Büyük Saray) Kamboçya Kraliyet Sarayı turizmin hizmetine sunulmuş. Bangkalı’dakinin bir benzeri olan bu yapı uzak doğu kültürünü tanımamıza olanak sağlıyor. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Ekonomik, ticari, taşımacılık ve ulaşım gibi alanlarda oldukça önemli bir rol oynayan ünlü Mekong nehrinin ikiye ayırdığı Çin Hindi yarım adasının 181 bin kilometre karelik şirin ülkesi Kamboçya’nın etrafı doğu ve güney doğuda Vietnam, kuzey doğuda Laos, batı ve kuzey batıda Tayland karası ve güney batıda Tayland körfezi ile çevrili. Kamboçyalı, kendisini Khmer olarak tanımlıyor. Yaklaşık 12 milyonluk Kmer Yüzen Köy’de doğa ve yaşam iç içe. halkı oldukça fakir. Ana geçim kaynağı tarım ve ürün olarak da pirinç. Turizm son yıllarda hızla gelişmekte. Para birimi Riel olmakla birlikte USD her yerde geçiyor. Kamboçya’ya gitmenin en kolay yolu THY ile Bangkok’a uçarak kısa bir kara yolculuğu ile turistik yöresi olan Siemreab’e ulaşmak. Angkor krallığı bu bölgede kurulmuş. Ancor Wat ve yakın çevresinde yer alan tapınakları ki bunlardan Ta Prom tapınağı dokusu içerisinde büyümüş dev ağaçlar ile oldukça ilginç. Dünyanın 8. harikası olarak kabul edilen Angkor Tapınağı 12 yüzyıl’ın başlarında tapınak ve başkent olarak inşa edilmiştir. Buradaki en büyük ve en iyi korunmuş tapınak, daima önemli bir dini merkez olarak kalmış. Tapınak, klasik Khmer mimarisinin en somut örneğidir ve Kamboçya’nın sembolü olmakla birlikte, (herhangi bir ülke bayrağı üzerinde bulunan tek yapıdır) ülkenin en önde gelen turistik cazibe merkezidir. Yapı, mimarisinin ihtişamı ve uyumu haricinde aynı zamanda, geniş duvar heykelleri ve duvarlarını süsleyen birçok Hindu koruyucu meleği ile de hayranlık uyandırır. Guiness Rekorlar Kitabı’na göre, Angkor Wat dünyadaki en büyük dini yapıdır. Akşam yemeklerinde nefis Khmer mutfağının lezzetleri hem damak tadınıza hem de kesenize uygun. Tonle Gölünde yaptığınız Bot gezisinde gördüğümüz Yüzen Köy ilginç bir yaşam tarzını sergiliyor. Ta Prom (jungle) tapınağı yıllar içinde doğa ile kaynaşmış büyüleyici atmosferi ile görsel bir şölen 21 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İlkel Venedik görünümündeki bu yerleşimde geçimini balıkçılık ile sağlayan insanların doğa ile kaynaşması. Tonle Gölü üzerinden hızlı bot ile veya kara yolundan başkent Phnom Penh’e ulaşabilirsiniz. Büyük Saray, Ölüm Tarlaları, Soykırım Müzesi, Budist Tapınaklarını gezdikten sonra Mekong Nehri kenarındaki güzel restaurantlarda yöresel müzik ve dansların eşliğinde yiyeceğiniz akşam yemeği yorgunluğunuzu unutturuyor. Ülkede uzun zamanlar iç savaş yaşadı. Çin deslekli Kızıl Khmerler ülkeye egemen olduğu Pol Pot yönetiminde dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptı. Bu katliamlar Vietnam ülkeyi işgal edinceye kadar sürdü. Ülkede 1991 yılında seçimler yapıldı. Kızıl Khmerler 1997’de Pol Pot’un ölümüyle tamamen dağıldılar... Verilere göre 3.3 milyon Kamboçyalıyı öldürdüler. Phnom Penh’e e yaklaşık 15 kilometre uzaklıktaki Ölüm Tarlaları denilen toplu mezarların bulunduğu meşhur Ölüm Tarlaları’nda dikilen, insanlık dramını anlatan Jenosid Anıtı, Pol Pot’un ardında bıraktığı diğer bir ‘tarihi miras’. 22 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Hemoroid Op. Dr. Ruhi SAYAR Genel Cerrahi Uzmanı Anüs içinde toplardamarlar bulunur ve çeşitli sebeplerden dolayı bu damarların içindeki basınç artar. Damarın yapısı genişlemeye müsaittir. Bu yüzden damarlar artmış basıncı dengelemek için genişlerler ve makat bölgesinden dışarı çıkarlar. Dışarı sarkmış bu damar yumakları kırmızı-mor renktedir. Sık sık kanamaya sebep olur. Kanamanın sebebi bu damarların tahrip olması sonucu delinmesidir. Başlıca iki türü olan bu rahatsızlık ikiye ayrılır. • İç Hemoroid (İnternal) Pembe kesecikler • Dış Hemoroid (Eksternal) Mor kesecikler İç Hemoroid Makatın kapanmasını sağlayan bir kas vardır. Bu kasın üstündeki toplardamarların genişlemesi sonucu iç basur oluşur. İç basur dışarıya sarkar ve elle basınç uygulandığında içi boşalır. Bu yapılar damar yumakları şeklindedir. Sonuçta kanama ve iltihaplanma meydana gelir. Çoğunlukla iç hemoroidler 4 derece olarak sınıflandırılır. Ayrıca basit ve komplike tromboze, akut ve kronik olarak alt sınıflara ayrılırlar. İç Hemoroid Dereceleri • Makattan çıkmayan (sadece kanama yapan) hemoroidler. • Dışkılama ve ıkınma esnasında ortaya çıkıp kendiliğinden içeri giren memeler. • Dışkılama ve ıkınma ile dışarı çıkıp elle geri itilen memeler. • Geri itilemeyen memeler. • Yoğun biçimde acılı gıda tüketimi • Gereğinden fazla baharatlı gıdaların tüketimi Hemoroidlerin Genel Tedavisi Hemoroid tedavisinde yöntemler pek çok olup bunlar 3 grupta toplanabilir • İlaç ve diyet ile yapılan, konservatif, yani medikal tedaviler • Az invazif müdahale ile yapılan konservatif tedaviler örneğin İNFRARED IŞIN, SKLEROTERAPİ (iğne ile kurutma) LASTİK BANT İLE BAĞLAMA gibi bir yöntem uygulanabilir. • Cerrahi tedaviler günümüzde uygun endikasyonlarla yapıldığında en geçerli tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Dış Hemoroid Makatın kapanmasını sağlayan kasın altındaki toplardamarların genişlemesi sonucu oluşur. Genelde iç basurla birlikte görülür. Dış hemoroidler makatın dışından çıkan memelerdir. Homoroidin Belirtileri • Rektal kanama (makattan taze kırmızı renkli kanama) • Ağrı • Makatta ele gelen şişlik • Akıntı • Makatta ıslaklık hissi • Kaşıntı Hemeroidi Tetikleyen Unsurlar • Gebelik ve doğum • Beslenme alışkanlığı • Dışkılama düzeni ve tarzı • Lifli gıdalarla yeterince beslenmemek • İshal • Bazı spor etkinlikleri (ata binmek, bisiklet sürmek) • Çeşitli meslek grupları (şoförler, pilotlar) • Hareketsiz bir yaşam tarzı sürmek şişmanlık 23 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Omuz Anatomisi ve Artroskopisi Eklemin etrafını saran kapsül oldukça ince duvarlıdır ve gevşektir. Gevşek durumda olması eklem hareket açıklığını artırır. Gevşekliğin getirdiği instabilite omuzun etrafını saran bağ, kas ve tendonlar ile giderilmeye çalışılır. Omuz çevresinde bu yapılar arasındaki sürtünmeyi engellemek için çok sayıda içi sıvı dolu kese (bursa) vardır. Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ana omuz eklemi 2 kemikten oluşur. Kol kemiği (humerus) ve kürek kemiği (scapula). “Omuz eklemi” denilince çoğunlukla bu iki kemiğin oluşturduğu eklem anlaşılır. Eklem yüzleri birbirleri ile uyumlu değildir. Eklem çok hareketli olmasına karşın stabilitesi zayıftır. Omuzdaki diğer eklem köprücük kemiği ile kürek kemiği arasındadır ve akromioclaviküler eklem olarak adlandırılır. Omuz vücudun en kompleks ve en hareketli eklem grubudur. • Omuzda üç eklem vardır: • Glenohumeral eklem, (kol ve kürek kemiği arasındaki eklem) • Akromioclaviküler eklem, (kürek ve köprücük kemiği arasındaki eklem) • Scapulotorasik eklem. (kürek kemiği ile gövde arasındaki eklem) Ana omuz eklemi 2 kemikten oluşur. Kol kemiği (humerus) ve kürek kemiği (scapula). “Omuz eklemi” denilince çoğunlukla bu iki kemiğin oluşturduğu eklem anlaşılır. Eklem yüzleri birbirleri ile uyumlu değildir. Eklem çok hareketli olmasına karşın stabilitesi zayıftır. Omuzdaki diğer eklem köprücük kemiği ile kürek kemiği arasındadır ve akromioclaviküler eklem olarak adlandırılır. 24 Omuz Eklemini Oluşturan Yapılar: Kemikler : • Clavikula (Köprücük Kemiği) • Scapula ( Kürek Kemiği) • Humerus Yumuşak Dokular: Rotator Manşet: Çeşitli bağlarla omuzun eklem kapsüllerinin dengeleyicisi konumundadır. Kürek kemiğinin acromion adı verilen çıkıntısı ile omuz başı arasındaki 1-1,5 cm’lik aralıkta uzanır. Biseps Tendonu: Biseps tendonu kol kemiğini biceps kasına bağlar. Kolun hareketlerinde rol alır. Bursa: Rotator manşet üzerinde acromionla arasında yer alan keseciktir. Bu kesecik son derece yumuşak çeperlidir ve içinde ürettiği kayganlaştırıcı sıvı ile rotator manşetin direkt kemikle ilişkisini keser ve kayganyumuşak-güvenli bir yatak sağlar. Labrum: Halka biçiminde esnek bir kıkırdak olan Labrum, kürek kemiğinin omuz ekleminin üstünü örten ve köprücük kemiği ile eklem yapan çıkıntısına denir. Akromioklaviküler eklem hareketi çok az, küçük yüzeyli bir eklemdir. Omuz Ağrısı Omuz ağrıları, en yaygın kas iskelet sistemi şikayetlerindendir. Görülme oranı % 7-10 arasında değişmektedir. Omuz bölgesindeki ağrılar, kol ve kürek kemiği arasındaki eklem ve çevresindeki kemik veya eklem çevresi yumuşak dokulardan (ör. rotator kaf, bisipital tendon, subakromiyal bursa) akromiyoklavikular eklem, sternoklavikular eklemden kaynaklanabilir. Omuz bölgesi patolojilerinde en sık rastlanan şikayetler ağrı ve hareket kısıtlılığıdır. Bilgisayar kullanan insanlarda ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ boyun ağrılarıyla birlikte omuz ağrısı da en sık görülen rahatsızlıklar arasındadır. Omuz Ağrısının Sebepleri • Sıkışma (impingement) sendromu • Rotator kılıf zedelenmeleri • Bursitler • Kapsülit (Donuk omuz) • Biceps tendinit • Fibromiyalji • Osteoartrit (Kireçlenme) • Kas ve tendon yaralanmaları • Sinir yaralanmaları • Enfeksiyonlar • Tümörler • Boyundan yayılan ağrılar Omuz Artroskopisi Artroskop, fiberoptik ışık kaynağına bağlanmış mercek ve video kamera sistemlerinden oluşur. Eklem içerisini gözlemek için, 0.5 cm’lik deliklerden artroskopinin optik sistemi eklemin içerisine sokulur. Skop denilen optik sistemin ucuna takılan bir kamera ile monitörden bütün eklem içi görülür. Görüntüler videoya kaydedilebilir, Artroskopik girişim için ameliyathane şartları ve anestezi gereklidir. Omuz artroskopisi için genel anestezi gereklidir. Optik aleti eklem için sokmak için 0,5 cm boyunda bir kesi yapılır. Tanı ve tedavi için birkaç kesi daha gerekebilir. Cerrahi işlem için gereken aletler ikinci bir kesi ile eklem içerisine sokulur. Artroskopik girişim sonrası çoğunlukla hafif ağrı kesiciler yeterli olur. Yapılan işlemin cinsine göre hastanede kalış süresi bir ile iki gün arası değişir, çapraz bağ veya diz kapağı çıkığı tamiri yapılan hastalar dışında genellikle yatış süresi bir gündür. İyileşme süresi, yapılan girişimin büyüklüğüne göre değişebilmekle birlikte oldukça kısadır. Omuz Artroskopisinin Açık Cerrahiye Göre Avantajları: • Artroskopik cerrahi minimal kesilerle çevre dokulara zarar vermeden direkt eklem içine girilmesine ve sadece hasta olan dokulara müdahale edilmesine olanak sağlar. • Artroskobik görüntüleme görüntülenen alanı büyütüp yakınlaştırdığı için hastalıklı dokular çok daha iyi teşhis ve tedavi edilebilirler. • Artroskopik cerrahide eklem hareketlerini sağlayan diğer dokulara dokunulmamaktadır. Bu özellikle omuzda çok daha önemlidir. Böylece ameliyat sonrası eklem hareketleri ağrısız ve rahattır. Minimal kesilerle yapıldığı için enfeksiyon riski de açık cerrahilere göre çok düşüktür. Omuz Artroskopisinin Kullanıldığı Hastalıklar: • Tanısal amaçla • Tekrarlayan omuz çıkıklarında • Omuz içi tendonunun yırtıklarında • Omuzun sıkışma sendromunda • Eklem kireçlenmelerinde • Rotator cuff yırtıklarında • Eklem yüzeyi kıkırdak zedelenmelerinde 25 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Van Kalesi Van Kalesi; Van şehir merkezine 5 km. uzaklıkta bulunan Van Gölü kıyısında ovaya hakim bir yüksek kayalık üzerine inşa edilmiştir. Büyük bir kaya kütlesi üzerine inşa edilen kale; 20 -120 m değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m yüksekliktedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu devletinin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı Lutupri’nin oğlu Kral I. Sarduri tarafından M.Ö. 9 YY.’ da yaptırılmıştır. I. Sarduri’nin döneminde çevredeki feodal beylikleri ve kabileleri bir araya getirilip şimdiki Van’ın yerinde Tuşpa adı verilen başkent oluşturulmuştur. Urartuların inşa ettiği kalelerin en görkemlilerinden birisidir Van Kalesi. İç kale ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Bir ekmek teknesidir Anadolu; yüzyıllar boyunca binlerce uygarlığın iç içe, barışça, kardeşçe yaşadığı, farklı dinlerden, farklı kültürlerden fakat özünde bir olan medeniyetlerin yoğrulduğu bir ekmek teknesidir. Her yöresinde ayrı bir güzellik, ayrı bir maneviyat. Bir nevi tarihin şekillendiği yerdir. Van şehri de bu güzellikleri tarihi, gölü, yeşili, güneşiyle Anadolu’nun önemli kentlerinden birisidir. Bir zamanların Tuşpa’sından kimler gelip geçmemiştir ki ; Frigler, Asurlular, Persler, Yunanlılar, Makedonyalılar, Romalılar, Safeviler, Ermeniler, Sasaniler, Araplar... Her uygarlık kendinden bir şeyler katmış, yeni tatlar kazandırmıştır bu şehre ve bu kazanımlardan en önemlilerinden bazıları kalelerdir. Van Kalesi, Toprakkale, Hoşab Kalesi, Çavuştepe 26 Kalesi, Aznaf Kalesi, Çelebibağ Kalesi, olmak üzere adeta bir kaleler cennetidir Van. Bunlardan en önemlisi Van Kalesi’dir. Van Kalesi; Van şehir merkezine 5 km. uzaklıkta bulunan Van Gölü kıyısında ovaya hakim bir yüksek kayalık üzerine inşa edilmiştir. Büyük bir kaya kütlesi üzerine inşa edilen kale; 20-120 m değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m yüksekliktedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu devletinin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı Lutupri’nin oğlu Kral I. Sarduri tarafından M.Ö. 9 YY.’ da yaptırılmıştır. I. Sarduri’nin döneminde çevredeki feodal beylikleri ve kabileleri bir araya getirilip şimdiki Van’ın yerinde Tuşpa adı verilen başkent oluşturulmuştur. Urartuların inşa ettiği kalelerin en görkemlilerinden birisidir Van Kalesi. İç kale ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. İç kaledeki Urartu döneminden kalma en önemli yapılar Sardur (Madır) Burcu, sur duvarları, Urartu kralları Menua ve I.Argişti’ye ait mezarlar, su sarnıcına ulaşan Binbir Merdiven, Açıkhava tapınağı ve Analıkız olarak bilinen iki ayrı tapınaktır. Üç asır boyunca Van’da hüküm süren Urartuların en büyük özelliği Madır Burcu yazıtından başlayarak, yaptıkları herşeyi gelecek nesillere aktaracak yazılı kaynaklar bırakmış olmalarıdır. Urartulardan kalan 500’e yakın yazılı kaynaktan öğrendiğimize göre göl ve dağlar onlar için son derece kutsaldır. Urartular’da 79 tanrı ve tanrıça ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ bulunmaktadır. Kalenin önemli diğer bir yapısı da, I. Argişti’ye ait kaya mezarıdır. Hemen bunun dışındaki kaya üzerinde, Urartular’ın günümüze ulaşan en uzun yazıtı olan Horhor Yazıtları bulunur. Kalenin kuzeydoğu tarafında II. Sarduri döneminde yapılmış olan, iki anıtsal nişten oluşan ve bugün halk arasında Analıkız olarak adlandırılan bir açık hava tapınağı yeralmaktadır. Kale, Urartuların M.Ö. VII. yüzyıl başlarında yenilerek Toprakkale’ye taşınmaları üzerine Asurların eline geçmiştir. 1915 yılına kadar sürekli iskan edildiği bilinen kale, orta çağda Selçuklu ve Karakoyunlular tarafından tahkim edilmiş, son şeklini ise Osmanlı döneminde almıştır. Van Kalesi’nin güneyinde yer alan yaklaşık 500.000 m²’lik Eski Van Şehri’nin Urartular döneminde ne şekilde kullandığına dair tarihi belge ve herhangi bir iz bulunmamaktadır. Şehrin doğu, güney ve batısı surlarla, kuzeyi ise Van Kalesi ile çevrelenmiştir. Şehrin girişi surlarda açılan dört kapı ile sağlanmaktadır. Surların hangi tarihte ve kim tarafından inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı tarihi kaynaklarda ilk kez, Akkoyunlular döneminde yörede “bat” adı verilen topraktan yapıldığı belirtilir. Bu eski şehirde (Tuşpa) Selçuklu Dönemine ait Ulu Cami, Osmanlı Dönemine ait Hüsrev Paşa Cami, Kaya Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler dikkat çekici eserlerdir. Urartulardan Osmanlılar’a kadar yerleşime sahne olan Van Kalesi’ne Osmanlı döneminde, iç kale sur duvarları, iki giriş kapısı, cephanelik, ambar, kuleler ve Van’daki ilk İslam eseri olma özelliğini taşıyan Süleyman Han Cami eklenmiştir. Tahkimatı sağlayan beden duvarları, burçlar ve kuleler moloz taş, kerpiç ile kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Bu duvar ve tahkimatlar kuzeyden kalenin siluetini oluşturmaktadır. Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanılmıştır. Asıl şehir kalenin güneyinde kurulmuştur. Burası da surlarla çevrilmiş. 1915 den sonraki tahrip olmuş haliyle günümüze ulaşmıştır. Osmanlı-Safevi savaşlarında önemli bir askeri üs olan Van Kalesi’ne, sulh bozulduğunda Safevi askerlerinin ilk saldıracağı yerler arasında bulunması sebebi ile, Osmanlılar tarafından büyük önem verilmiştir. Nitekim Kalede bulunan mağaralara askeri malzeme ve zahire doldurulmuş olup Divan-ı Hümayun’dan Van Beylerbeyliği’ne gönderilen hükümlerde Kalede bulunan silahların temiz tutulup çürümesinin önlenmesi, zahireyi bozulmaya bırakmayıp ahali ile değiştirilmesi emredilmiştir. Kalenin fethini müteakip burçlara ve bir kısım mağaralara 27 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ açılan deliklere çok sayıda Balyemez Toplar yerleştirilmiştir. 1534-1535 yılları arasında gerçekleşen İran seferiyle Bağdat,Tebriz ,Van gibi önemli merkezler Osmanlıların eline geçmiştir. Ancak aynı dönem içerisinde Rumeli’de Macar Kralı Ferdinand ile yaşanan bazı savaşlar sonucu Osmanlı Devleti kuvvetlerini Rumeli’ye kaydırmış ve bu dönemlerde Van ve çevresi tekrar Safevilerin eline geçmiştir. Rumeli’deki tehlikenin geçmesinin ardından Kanuni Sultan Süleyman 29 Mart 1548 tarihinde Osmanlı ordusunu İran üzerine yönelmiştir. 15 Ağustos 1548’de Van Ovasında Padişah otağı kurulmuş ve Sadrazam Süleyman Paşaya Van Kalesinin fethinin buyruğu verilmiş; 25 Ağustos 1548 tarihinde bir daha el değiştirmemek üzere Osmanlı egemenliğine girmiştir. Van Kalesi fethedildiğinde kalenin iç hisarı topraktan olduğu için acele olarak tamir görmüş; aynı yerin 1515’de taş ve topraktan yapılmasına teşebbüs edilmiş ise de başarılı olunmamıştır, Kale tamirinin, Van Eyaleti sancak ve hükümet beyleri tarafından yapılması, devlet hazinesinden ve halktan hiç bir şey alınmaması usûldur. Nitekim Kalenin bazı kısımları 1568, 1572, 1582, ve 1660/1661’de Van Beylerbeyi’nin nezareti altında sancak ve aşiret beylerine tamir ettirilmiştir. Ancak, Osmanlı-Safevi 28 savaşları sebebiyle sancak beylerinin kale tamiri yapamamaları üzerine, bu işi devlet üstlenmiş ise de bu usul 1774 yılına kadar devam etmiş; bu tarihte gönderilen bir hükümle, tamirin eskiden olduğu gibi Van Eyaleti sancak beylerinin kapı halkına ve ona tabi olanlara yaptırılması emredilmiştir. Van Kalesi, şehri, şehir halkını ve sefer için gerekli malzemenin muhafazası yanında, suç işleyenler için bir çeşit hapishane vazifesi görmüştür. Nitekim Nisan 1568’de Tebriz’den gelip Van pazarında Hz. Muhammed’e küfrettiği sabit olan Şükrullah, Van Kalesi’ne hapsedilmiştir. Yine Aralık 1577’de şah-kulu Alaeddin, suçundan dolayı Kaleye hapsedilmiştir. Van Kalesi’nde kale görevlileri iç hisarda oturmakta olup sayıları şartlara göre değişmektedir. Nitekim 1577’de Van’dan Erciş Kalesi’ne kale muhafızı gönderilirken, 1635’de Safevilerin Van’ı muhasarası, IV. Sultan Muradın Şark seferi sebepleriyle Van Kalesi’ne 100 nefer cebeci tayin edilmiştir. Kaledeki topçular, topçu başıları tarafından talim ve terbiye görmektedir. Evliya Çelebi’ye göre yaz-kış tüm hisarlarla beraber Van Kalesi’nde 500 kişi nöbet beklemekte, kolluk tutan ağa ve çavuşların sayıları 24’ü bulmaktadır. Bir saldırı olduğunda saldırı, meşale yakmak, mehter çalmak gibi usullerle haber verilmektedir. Kale burcuna yağan karların süpürülmesi kalede oturan Hristiyanların görevidir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ El Kesikleri ve Tendon Yaralanmaları Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Tendonlar; kasların ve uç kısımlarından hareket ettirecekleri ekleme uzanan sağlam ip gibi uzun yapılardır. Eli hareket ettiren kasların çoğu ön kolda yani dirsekle el bileği arasında bulunur ve ele uzanan tendonlar sayesinde eli sanki bir kuklaymış gibi hareket ettirir. Eli açan (Ekstensör) tendonlar elin üst kısmında görülebilirken; Eli büken (Fleksör) tendonlar elin avuç içi tarafında daha derinde bulunduğundan dışarıdan görülmezler. uygulanması gerekebilir. Tendonun uçlarının bulunabilmesi ve onarılabilmesi için genellikle mevcut yaralanma her iki tarafa doğru cerrahi olarak açılır. Tendon onarımı için kullanılan birçok dikiş tekniği mevcuttur (Kessler, Modifiye Kessler, Bunnel, Dört Kat, Sekiz Kat ve Devamlı veya Aralıklı Periferik Sütür). Genellikle onarım için eriyebilir özel ipler kullanılır (PDS 3/0 – 4/0). Bu dikişler tendonun iyileşme süresi olan 4 ile 6 hafta boyunca bir arada tutar ve sonra vücutta erirler. Tendon onarımı sonrası bir alçı uygulanarak tendonun gerilmesi önlenir. Daha sonra bu alçı çıkarılarak özel cihazlar (ortez) yaptırılır. Tendon onarımından sonra başarılı bir sonuç elde etmek için tendon aşırı gerilmeye karşı korunmalı ve erken dönemde hareket başlanmalıdır. Hastalar uygulanan cihazların yay ve lastikleri yardımı ile tendonu zorlamadan harekete başlarlar. Böylelikle tendonların etraf dokulara yapışarak hareketlerinin kısıtlanması önlenir. Birden fazla tendon yaralanmalarında tendonların birbirlerine yapışmalarını önlemek için hastalara ek egzersizler tarif edilir. İki hafta sonra cilt dikişleri alınır. Yara problemi yoksa banyoya izin verilir. Beş - altı hafta sonra cihaz uygulaması sonlandırılır ve lastik top gibi yardımcı cihazlar kullanılarak aşamalı olarak el tekrar güçlendirilir. Erken dönemde aşırı güç uygulamak tekrar kopmalara neden olabilir. Tendon yaralanmaları uygun şekilde tedavi edilse bile yapışıklıklar ve hareket kısıtlılığı ile sonuçlanabilir. Elin bazı bölgeleri ve özellikle eli büken (Fleksör) tendonlar bu açıdan risklidir. Diğer risk faktörleri ise yaşlılık, ezilme şeklindeki yaralanmalar, enfeksiyon ve eşlik eden kemik yaralanmalarıdır. Onarılan bir tendon koparsa ikinci onarımlar yapışıklık açısından daha risklidir. Yapışıklıklar oluştuğunda bu yapışıklıkları açmak için tekrar cerrahi müdahale (tenoliz) gerekebilir. Genellikle bıçak gibi kesici aletleri kullanırken veya cam gibi keskin cisimlerle temas sonucu oluşan el kesilerinde bu tendonlar yaralanabilir. Tendonlarda yaralanma ve kopma oluştuğunda o tendonun yaptırdığı hareket yapılamaz. Uygun şekilde tedavi edilmemiş tendon yaralanmaları genellikle elde bir sakatlık ile sonuçlanır. Bu nedenle tendon yaralanması olan hastalar acil doktorlarına başvurduklarında bu tedaviyi yapan cerraha (Ortopedi veya Plastik Cerrahi Uzmanı) sevk edilirler. Kopmuş tendonlar cerrahi olarak tedavi edilirler. Cerrahi olarak onarılabilmeleri için genellikle ameliyathane şartlarında ve o kol veya el uyuşturularak müdahale edilir. Çocuklarda ve nadiren yetişkinlerde genel anestezi 29 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kolesterolle İlgili Bilmeniz Gereken Herşey Kolesterol Niçin Önemlidir? Vücudumuzun bir miktar kolesterole ihtiyacı vardır çünkü: safra yapımı ve hormonlar için gereklidir. Fakat kanda fazla miktarda bulunması zararlıdır. Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse kalp ve damar hastası olma riski o kadar yüksektir. Uzm. Dr. Mehmet Ali ÇELEBİ İç Hastalıkları Uzmanı Kolesterol vücudumuzda hücrelerde bulunan yağ benzeri bir maddedir. Kolesterol besinlerle dışarıdan alındığı gibi karaciğerde de üretilir. Kaç Çeşit Kolesterol Vardır? Kabaca 2 tip kolesterol vardır. • Kötü (LDL) Kolesterol: Kanda kolesterolü taşıyan yağ çeşididir. Kanda yüksek olduğu zaman damarların iç yüzüne yapışıp plaklar oluşturur. Damar sertliği olarak bilinen bu durum ileri dönemlerde de damarları daraltarak kan akımını engelleyebilir.damar tıkanıklığı kalp damarlarında olmuşsa kalp krizine, beyin damarlarında olmuşsa felce neden olur. • İyi (HDL) Kolesterol: Vücuttaki fazla kolesterolü toplayıp vücuttan uzaklaştırılması için karaciğere taşıyan yağ çeşididir. HDL kolesterolün yüksek olması kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltır. Normal Kan Kolesterol Düzeyleri Ne Olmalıdır? Total Kolesterol İçin: Normal: 200 mg/dl’den düşük Sınırda: 200-240 mg/dl Yüksek: 240 mg/dl’den yüksek LDL Kolesterol İçin: Normal: 100 mg/dl den düşük Sınırda: 100-130 mg/dl Yüksek: 130 mg/dl den yüksek HDL Kolesterol İçin: Normal: 60 mg/dl’den yüksek Düşük: 40 mg7 dl’den düşük Kolesterolün Nedenleri Nelerdir? • Yağlı ve dengesiz beslenme • Hareketsiz yaşam tarzı • Sigara • Ailede yükseklik öyküsü • İleri yaşlar 30 Kimler Kolesterol Değerlerini Kontrol Ettirmeli? 20 yaş üstü kişiler kan kolesterol düzeyini bilmelidir. Özellikle anne-baba ve 1. dereceden akrabalarında kalp hastalığı bulunan kişiler, tüm şeker ve hipertansiyon hastaları mutlaka kan kolesterol düzeylerini kontrol ettirmelidir. Yüksek Kolesterol Nasıl Tedavi Edilmelidir? • Dengeli ve Sağlıklı beslenme: Kolesterol yüksekliği büyük ölçüde çağımızın yaşam tarzına ve yanlış beslenmeye bağlı ortaya çıktığından çocukluktan itibaren yaşam boyu doğru beslenme uygulanmalı ve devam etmelidir. Bu amaçla önerilenler: • Aşırı yağlı gıdalardan, hamur işlerinden, yağlı süt ürünlerinden, hayvansal yağlardan, sert margarinlerden, yağlı et ve et ürünlerinden, sakatatlardan, kızartma ve şerbetli tatlılardan hazır soslardan, uzak durulmalı • Tam tahıllı ürünler, yağsız süt ürünleri, yağsız et ve balık ürünleri, taze sebze ve meyveler, tercih edilmeli • Sigaradan uzak durulmalı • Şişmanlıktan kaçınılmalı. • İlaç tedavisi: Kişinin kan kolesterol düzeyi ve hastalık özelliklerine göre gerektiğinde kolesterol düşürücü ilaç başlanır. Bu ilaçlar doktor önerisi ile belirlenen dozda düzenli kullanılarak, kan kolesterolü takibi yapıldığında yüksek kolesterole bağlı hastalıkların oluşma riski azalmaktadır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kronik Sinüzitte Yeni Tedavi (Balon Sinoplasti) Op. Dr. Murat CERAN Kulak Burun Boğaz Uzmanı Sinüzitin sebebi sinüs deliklerinin tıkanmasıdır. Bu tıkalı delikler açıldığı zaman sinüzit de iyileşir. Tıkalı delikler üç türlü açılabilir. Sinüslerin iltihabı anlamına gelen Sinüzit Türkiye’de yaklaşık 15 milyon insanı etkileyen yaygın bir sağlık problemidir. bir kateter yardımı ile sorunlu olan sinüs ağzına bir balon yerleştirilir. Daha sonrada balon serum ile şişirilir. Şişen balon tıkalı olan sinüs ağzını genişletir. Dolayısı ile burun içi faydalı hiçbir doluya zarar verilmemiş olur. Burunda herhangi bir kesi olmadığı için kanama olmaz. İşlem sonrası tampon gerekmez. İyileşme çok hızlı olur. Hemen ertesi gün gündelik hayata dönülebilir. Balon Sinoplasti’nin Sonrası İyileşme Ne Kadar Sürer? Balon sinoplasti minimal invazif bir yöntemdir. Hastanede yapılması rağmen gece kalınması gerekmez. Hastadan hastaya değişmekle beraber aynı gün normal aktivitelere başlanabilir. Balon Sinoplasti Tekniği Hangi Tip Sinüzit Tedavisinde Kullanılır? Balon sinoplasti tekniği kronik sinüzit, özellikle de frontal, maksiler, sfenoid sinüzit türlerinde kullanılabilir. Etmoit sinüzitlerde ve polipli sinüzitlerde endoskobik sinüs cerrahisi tercih edilmelidir. Balon Sinoplasti Tekniği Uygulamasında Yaş Sınırlaması Var mıdır? Evet, bu tekniğin uygulanabilmesi için öncelikle bu tedaviye uygun bir hasta profili olması ve 17 yaşını tamamlamış gerekmektedir. Daha Önce Endoskobik Cerrahi Yöntemi ile Tedavi Olmak Bu Tekniği Uygulamada Herhangi Bir Problem Yaratır mı? Balon sinoplasti tekniğinin uygulanabilmesi için daha önceden endoskobik cerrahi yöntemi ile tedaviye başvurulmaması gerekmektedir. A) İlaç tedavisi ile B) Fonksiyonel endoskobik sinüs cerrahisi ile C) Balon katater yardımı ile İlaç tedavisi erken dönemde etkilidir. Israrlı ilaç tedavisine cevap vermeyen ve kronikleşmiş sinüzitlerde ameliyat gerekebilir. Ameliyattaki amaç; tıkalı olan sinüs yolarını açmaktır. Böylelikle sinüslerin havalanması sağlanmış olur. Havalanan sinüste enfeksiyon geriler ve kaybolur. Bu işlemi endoskobik sinüs cerrahisi ile yapabildiğimiz gibi balon sinoplasti tekniği ile de yapabilmekteyiz.. Balon Sinoplasti Nedir? Daralmış olan sinüs deliklerini BALON KATATER yardımı ile açma işlemidir. Mantık tıkalı kalp damarlarını açmada kullanılan Anjioplasti ile aynıdır. Balon Sinoplasti’nin Avantajları Nelerdir? Burun içini döşeyen dokunun birçok görevi vardır. Soluduğumuz havayı ısıtır, nemlendiri, süzer vs. Burun içine yapılan tüm cerrahilerde az veya çok bu dokulara zarar verebilir. Dokulara zarar vermeden sinüs ağızını nasıl açabiliriz fikrinden balon sinoplasti tekniği doğmuştur. Bu teknikle 31 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) Uzm. Dr. Önder BEKAR İç Hastalıkları Uzmanı Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Diyabet kronik bir hastalık olup ömür boyu tedavi gerektirir. Toplumumuzun yaklaşık %6’sı şeker hastasıdır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2000 yılında tüm dünyada en az 171 milyon diyabet hastası (toplam dünya nüfusunun %2.8’i) vardır. Tüm dünyada diyabetin görülme sıklığı hızla artmaktadır ve 2030 yılında yaklaşık 330 milyon kişinin diyabet hastası olacağı tahmin edilmektedir. İnsülin pankreas denilen midemizin arkasında yeralan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar. Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Şeker kan dolaşımında 32 kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin eksikliği nedeniyle kullanamadığı için) şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. çıkan ve gestasyonel (gebelik) diabet adı verilen bir diabet çeşidi daha vardır. Bu tip diabette, kan şekeri hamilelik sonrasında genellikle normale döner. Ancak bu kişilerin yaklaşık % 40’ında, sonraki 15 yıl içerisinde Tip II diabet gelişir. Nedenleri ve başlangıç zamanına göre şeker hastalığı başlıca iki tipe ayrılır. Tip 1 Diabet : (Genç tipi diabet = İnsüline bağımlı diabet) Çok genç yaşlarda başlar. Pankreasta üretilen insülin miktarı çok düşüktür veya üretim tamamen durmuştur. Tedavide mutlak insülin kullanılır. Ailede diabet çoğunlukla yoktur. Vücudun kendi savunma sisteminde gelişen ve pankreasta insülin yapan hücrelerin tahribatı ile sonuçlanan otoimmun bir sorundur. Belirtiler genellikle ani başlar. Genellikle zayıflıkla birliktedir. Tip 2 Diabet : (Erişkin tipi diabet = İnsülinden bağımsız diabet) Genellikle 35-40 yaş üstü şişman hareketsiz yaşam tarzı olan kişilerde görülür.Burada insülin eksikliğinden çok insülinin kullanılamaması rol oynar. Belirtiler yıllar içinde yavaş gelişir. Çoğunlukla ailede diabet vardır. Ayrıca yatkınlığı olan kişilerde, gebelikte üretilen bazı hormonlara ve metabolik yükteki artışa bağlı olarak gebelik sırasında ortaya Kan Şekeri Yükselmesinin Belirtileri Nelerdir? Ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara çıkma ( özellikle geceleri ), çabuk acıkma, ciltte kuruma, halsizlik, çabuk yorulma, bulanık görme, yaraların geç iyileşmesi görülür. Hızlı kilo kaybı, yorgunluk, bulantı, kusma, karın ağrısı, nefeste aseton kokusu, baygınlık hissi, dalgınlık, komaya kadar giden tablo oluşabilir. Tanı Aşağıdakilerden en az bir tanesi varsa şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) teşhisi konulur. • Açlık kan şekeri 126 mg/dl veya üzerinde ise, • Herhangi bir saatte bakılan kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ve beraberinde çok su içme, çok idrara çıkma veya açıklanamayan kilo kaybı varsa, • 75 gr glukoz içerek yapılan şeker yüklemesinden iki saat sonra kan şekeri 200 mg/dl veya daha fazla ise • HbA1c değerinin 6,5 mg/dl’in üzerinde ise Kimlerde Şeker Hastalığına Yatkınlık Vardır? Ailesinde şeker hastalığı olması (annebaba veya kardeşinde şeker hastalığı olması), • Şişmanlık, • Gün içinde bedensel bir aktivite alışkanlığının olmaması, • Daha önceden açlık veya tokluk kan şekerlerinin bozulmaya başlamış olması, • Daha önceden gebeliği sırasında şeker hastalığı çıkmış olması veya 4 kg’dan ağır çocuk doğurma, • Hipertansiyon, • Kanda koruyucu kolesterolünün az, yağ oranının fazla olması, • Daha önceden Polikistik over sendromu veya akanthozis nigrikans denilen hastalıklarının olması, • Damar hastalıklarının olması, kişilerin şeker hastalığına yatkın olmalarına sebep olur. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kronik komplikasyonlar ise şöyle özetlenebilir: Kalp-damar hastalıkları; yüksek tansiyon; gözde katarakt, retinopati; böbrekte nefropati, yetmezlik; sinir sisteminde nöropati; deri, ayaklar, üreme organları, idrar yolları, akciğer gibi bölgelerde yerleşen enfeksiyonlar... Komplikasyonlar Diabete çıkabilecek komplikasyonlar akut (kısa süreli) ve kronik (yıllar içinde) olmak üzere iki grupta toplanır. Akut komplikosyonlar hipoglisemi (kan şekerinin düzeyinin normalin altına inmesi), hiperglisemi (kan şekerinin düzeyinin normalin üzerine çıkması) ve buna bağlı olarak kanda keton cisimciklerinin artışıyla gelişen koma hali “ketoasidoz”dur. Tedavi Diabet tedavisinde temel hedef kandaki şeker düzeyini “sürekli olarak normal ya da normale yakın değerde” tutmaktır. Bunun ilk basamağını perhiz oluşturur. Genel ilkelerin dışında perhiz, kişinin fizyolojik yapısına (cins, yaş, kilo), sağlık durumuna (Tip 1 yada Tip 2 diabet, gebelik diabeti, diabete eşlik eden başka hastalıklar vb.) ve toplumsal konumuna (okul, meslek, yaşam biçimi vb.) göre düzenlenir. Amaç, diabetlinin dengeli ve doğru beslenmesidir. Diyet rafine edilmemiş karbonhidrattan zengin olmalı, basit şekerler düşük olmalı, liften zengin olmalı, yağ içeriği düşük olmalı ve gün içine yayılmalıdır. Diabet tedavisinin ikinci aşamasını egzersiz (yürüyüş, spor) oluşturur. “Bilerek” yapılan bir egzersiz kaslarda birikmiş glikozun yakılmasını sağlar. “Bilerek”, çünkü kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise egzersizin yararı değil, zararı olur; diabetlilerin dalma, paraşütle atlama gibi bireysel sporları yapması doğru olmaz . İlaç tedavisi diyabetin tipine göre değişkenlik gösterir. Tip 1 diyabetlilerde insülin hormonu yetersiz olduğundan tedaviye mutlaka insülinle başlanmalıdır. Tip 2 diyabette ise genellikle şeker düşürücü tabletlerle tedaviye başlanır ve sonraki dönemlerde insülin tedavisine ihtiyaç olabilir. Gebeliğe bağlı olan şeker hastalığında ise kan şekeri ölçümleri uygun düzeylerde gittiği müddetçe diyetle takip edilebilir fakat kan şekeri kontrol altında değilse mutlaka insülin tedavisi başlanmalıdır. Takip • Sürekli eğitim • Uzun dönemli kontrol (HbA1c) • Evde yemek öncesi ve sonrası kan şekeri ölçümü • Komplikasyonların izlenmesi (göz ve ayak muayenesi, proteinüri…) 33 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ GÖLYAZI Uluabat Kıyısında Bir Cennet! Marmara Bölgesi’nin güneyinde, Bursa iline bağlı olmasına rağmen adı pek bilinmeyen ama bilenlerin de tarihi, balıkçıları, sıcak kanlı insanları ve doğal yaşamıyla hep hatırladığı günübirlik bir gezinin ideal adresidir Gölyazı. Bursa’dan 42 Kilometre uzaklıkta, Bursa-İzmir karayolunun 37’inci kilometresinden güneye saptığınızda, yol sizi Ulubat Gölü’ne götürür. Efsaneye göre, Marmara Denizi’nin güneyinde bulunan Odryses Çayı, Bandırma’dan denize dökülürmüş. Bugünkü Ulubat Gölü’nün olduğu yerde Apollonia Krallığı, Odryses Çayı’nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı kuruluymuş. Melde Kralı, Apollonia kralının kızını oğluna istemiş. Ancak kız, bu izdivaca gönlü olmadığı için prensle evlenmemiş. Apollonia Kralı da kızını korumak için, bir tepe üzerinde saray yaptırarak kızını buraya saklamış. Bunun üzerine çileden çıkan Melde Kralı, oğluna istediği kızı alamamaktan dolayı kırılan onurunu onarmak için intikam alma yoluna gitmiş ve Odryses Çayı’nın yolunu değiştirip Apollonia kentinin bulunduğu topraklara akmasını sağlamış. Böylece tüm Apollonia toprakları sular altında kalırken prensesin bulunduğu sarayın çevresi sularla çevrili birer ada olarak kalmış. İşte efsaneye göre Ulubat Gölü de böyle oluşmuş. 34 Ekolojik Zenginlik 134 km’lik alanıyla Türkiye sınırları içinde orta büyüklükteki göllerden birisi olan tektonik Ulubat Gölü üzerinde, en büyüğü Halilbey Adası olmak üzere irili ufaklı dokuz adet ada bulunuyor. Ekolojik yönden bol besin içeren ve sığ bir göl olan Ulubat Gölü, yüzbinlerce su kuşuna beslenme ve barınma olanağı sağlıyor. Göl, bu özelliği nedeniyle “Su Kuşları Bakımından Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması” için imzalanan Ramsar Anlaşması’yla koruma altına alınan önemli sulak alanlardandan biri. Pek çok göçmen kuşun uğrak yeri olan Ulubat Gölü’nde üreyen kuş türleri hayli geniş bir çeşitlilik gösteriyor. Küçük karabatak, alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük akbalıkçıl, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kızkuşu bunlardan bazıları Göl ve çevresi ayrıca göçmen kuşlar için önemli bir geçiş bölgesi. Tepeli pelikan, elmabaş patka, tepeli patka, çamurcun, kılkuyruk, gri balıkçıl gibi türler kış aylarını burada geçiriyor. Ulubat Gölü’nün bu ekolojik zenginliği içinde en önemli yeri ise kuşkusuz gölde yetişen tatlı su balıkları alıyor. Sazan, İsrail Sazanı ve Turna başta olmak üzere 10’u aşkın farklı türde balık avlanan gölde, 1980’li yılların sonuna kadar çıkarılan kerevit çok önemli bir gelir kaynağı iken, o yıllarda gölde bir mantar cinsi nedeniyle kerevit üremesi durmuş ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ bu yürüyüş. Üstelik bu gezinti boyunca Gölyazı’nın (Apolyont) tarihi dokusunu ve kalıntılarını da görme imkanı bulursunuz. durumda. Yine de Türkiye’nin halen en zengin tatlı su balıkçılığı alanlarından biri olmayı sürdürüyor. Ancak, şimdilerde de göldeki diğer balık türleri, İsrail Sazanı’nın çok ve hızlı üremesi sonucu giderek tehdit altına giriyor ve ekolojik dengeyi olumsuz etkiliyor. Ulubat Gölü üzerinde uzanan yarımadada, böylesine güzel bir tabiatın içine kuruludur Gölyazı (Apolyont). Sıcakkanlı güzel insanların yaşadığı Gölyazı sakinlerinin pek çoğu mübadele sırasında Selanik’den gelmiş ve buraya yerleştirilmişler. Hemen bütün kasabanın geçim kaynağı çok iyi tahmin edebileceğiniz gibi tatlı su balıkçılığı. Tüm Aile Balık Avında Her sabah gün doğumuyla birlikte balığa çıkan Gölyazı sakinleri, bu ekmek parası kavgasını ailecek yaparlar. Neredeyse bütün yarım adayı çevreleyen karaya çekilmiş sıra sıra dizili kayıklar, sabahın ilk ışıklarıyla gölün verimli sularına açılırlar tek tek. Eşleriyle birlikte ağ atarlar ve yine birlikte çekerler kısmetlerini gölün tatlı sularından. Üstelik kadınlar, balık avında erkekleri çoktan sollamış. Balık Mezatı Gölyazı’da görülmeye değer bir başka şey ise açık alanda yapılan balık mezatıdır. Avdan dönen balıkçılar, ağlardan leğenlere boşalttıkları yüzlerce balıkla her gün sabah saat 11.00 ‘de mezata yetişirler. Pek çoğu halâ canlı olan balıklar orta yerde hoplayıp zıplarken açık arttırmayla alıcı bulur. Avlanan tüm balıklar, yarım saat içinde satılırken yaşanan heyecan ve atmosfer görülmeye değer. Mezat sonrasında ertesi gün için hazırlıklar başlar artık; ağlar onarılır, düğümler açılır, kayık Apolyont Kalıntıları M.Ö 5. yüzyıla kadar uzanıyor Gölyazı’nın tarihi. Uzun bir süre Bergama Krallığı hakimiyetinde kalan antik kent Apolyont, Roma devrinde Edremit’e (Adramytterion) bağlanmış. M.S. 3. yüzyıldaki savaşlarla tahrip olan antik kent, Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte yeniden bölgesel bir önem kazanmış. 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine katılan Gölyazı (Apolyont), bugünkü sınırları olan yarımada üzerinde yerleşmiştir. motoru gözden geçirilir. Ve sonrasında işler bittiğinde, balıkçılar için kasabanın meydanındaki çınar ağaçları altında demli bir çay içme vakti gelmiştir artık. Ağlayan Çınar Yarımadaya girer girmez kasabanın meydanı çıkar karşınıza. Meydandaki çınar ağaçları sizi selamlarcasına uzatır kollarını. Bu çınarların en önemlisi ise “Ağlayan Çınar”dır. 740 yaşındaki ağaç, “anıt - ağaç” olarak özel koruma altında. Haftanın bazı günlerinde gövdesinden akan kırmızıya yakın sıvı, ağacın “Ağlayan Çınar” adını almasının nedenini de açıklıyor. Antik kentin bazı kalıntıları yüzeyde görülmekle birlikte buluntuların önemli bir kısmı Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Ulubat Gölü’ndeki adalardan biri olan Kız Adası’nda duvar kalıntıları görülebilen Apollon Tapınağı bulunuyor. Gölyazı’nın girişinde yer alan bir başka tarihi eser olan ve 19. yy’da inşaa edilen Hagios Georgios Rum Kilisesi ise üzerine düşen bir yıldırım sonucunda bir harabeye dönmüş olarak duruyor. Gölyazı’nın sıcakkanlı balıkçılarıyla sohbet etmek, onları, eşleriyle birlikte balığa çıkarlarken kıyıdan uğurlamak için yarımada çevresinde kısa bir gezinti yaparsanız, 1 saatten daha az sürüyor Gölyazı’yı gezmek, buradaki güzel insanlarla sohbet etmek için 6 saat ayırmak yetiyor ama Ulubat Gölü üzerinde gün doğumunu ve balıkçıların sabahın erken satlerinde başlayan av serüvenini izlemek için bu süreyi biraz daha uzatmak gerekiyor. Bir de kasabanın sakinlerinden kiralanan sandalla gezip günbatımını seyre dalarsa insan, işte o zaman Gölyazı’nın ruhuyla tanışıyor. Öyle ki, göldeki balıkları bile kıskanıyor insan… Fotoğraflar: FOVEO 35 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Huzur Evine Anlamlı Ziyaret... Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkilileri, Başbakanlık Huzur Evi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ndeki tüm bayanların Anneler Günü’nü kutladı. Anneleri bu özel günde Yalnız bırakmayan Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkilileri, dağıttıkları kırmızı karanfillerle bu güzel güne anlam kattı. Hem duygusal hemde mutlu anların yaşandığı bir gündü... Mutlulukları yüzlerine yansıyan tüm bayanlar bu anlamlı günde hatırlanmaktan dolayı oldukça mutlu olduklarını söylediler. Onları bu özel günde Yalnız bırakmayan hastane yetkililerine teşekkürlerini bildirdiler.Tek bir istekleri vardı, unutulmamak... Hastane yetkilileri de bu ziyaretleri sıklaştıracaklarına onları unutmayacaklarına söz verdiler... Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Mustafa Gönden Futbol Akademisi’ne Sağlık Desteği Özel Bursa Anadolu Hastanesinde, Mustafa Gönden Futbol Akademisi’ndeki tüm sporcu çocukların, Dr. Göksel Dora ile Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Vural Akkoç tarafından sağlık kontrolleri yapıldı. Ortopedi ve Göz muayeneleride dahil olmak üzere EKG leride çekilen genç sporcular uygulamadan oldukça memnundu. Konu ile ilgili olarak, Akademi sahibi eski Bursasporlu futbolcu Mustafa Gönden spor yapmanın ilk şartının “ÖNCE SAĞLIK’’ olduğunu söyledi ve Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nin yönetimine ve emeği geçen tüm personole desteklerininden dolayı teşekkürlerini bildirdi. 36 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Çocuklara 23 Nisan Hediyesi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Özel bir Anaokulu’nun tüm çocuklarına gruplar halinde Diş Polikliniğinde, Diş Hekimi Emine Akın tarafından muayeneleri yapılarak hediyeler verildi. Çocukların diş çürükleri tespit edildi. Yapılması gereken tedaviler bilgi formlarına yazılıp velilere verilmek üzere öğretmenlere teslim edildi. Diş sağlığının önemi ve diş fırçalama konusunda eğitim veren Dt. Emine Akın, ilk defa bu yaş grubundaki çocuklarda bu kadar sağlıklı dişlerle karşılaştığını, artık insanların diş sağlığı konusunda gerçekten çok bilinçlendiğini bunun çok sevindirici olduğunu söyledi. Anaokulunun öğretmenleri ise yapılan uygulamanın çocuklar için çok eğitici olduğunu söylediler ve memnuniyetlerini ifade ettiler. Spor Camiasından Özel Bursa Anadolu Hastanesi’ne Teşekkür Uludağ’a tatil yapmaya giden ve talihsiz bir kaza sonucunda ayağını kıran Bursa Gençlik ve Spor İl Müdürü Ömer Gümüş’ün tedavisi Özel Bursa Anadolu Hastanesi doktorları tarafından yapıldı. Bir kayakçının çarpması sonucu ayağı kırılan Ömer Gümüş’ün ziyaretçileri arasında Atletizm İl Temsilciliği, Atletizm Hakem Derneği ve tüm Atletizm Hakemleri adına geçmiş olsun dileklerinde bulunan Atletizm Başkanı Zikri Kara, Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak ve Hastane Başhekimi Yrd. Doç. Dr. Taner Kaya’ya Ömer Gümüş’ün tedavisinde göstermiş oldukları ilgiden dolayı spor camiası adına teşekkürlerini iletti. 37 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Hemşireler Haftası Özel Hemşirelik insan sevgisiyle dolu, şefkatle, sabırla yapılan kutsal ve onurlu bir meslektir.1964 yılından itibaren ülkemizde 12 -18 Mayıs Hemşireler Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu vesile ile hastane bünyesinde çalışan hemşirelere özel bir yemek düzenleyen Özel Bursa Anadolu Hastanesi bu özel günde hemşirelerini unutmadı. Tüm hemşirelere verilen bu özel yemekten oldukça memnun olan hemşireler, yönetime teşekkürlerini bildirdirler... Özel Bursa Anadolu Hastanesi Başhemşiresi Sebahat Altun da yapmış olduğu konuşmada’’ İnsanı yaşatmayı ve insanın acısını azaltmayı, insanlığa nitelikli bir yaşam sunmayı amaç edinen kutsal, saygın ve onurlu mesleği büyük özveriyle yerine getiren sağlık çalışanlarımızın insan yaşamına saygıyı ifade eden, hemşirelik haftamızı canı gönülden kutlar, başarılarınızın devamını dilerim’’ dedi. Balkan savaşları ile birlikte Hilal-i Ahmer Cemiyeti(Kızılay), ilk defa İstanbul’da Kadırga semtindeki hastanede 6 ay süreli gönüllü hasta bakıcı kursu açmıştır.1913–1914 yıllarında üniversite konferans salonlarında hasta bakımı üzerine kurslar açılmıştır. Türk hanımları; Çanakkale ve Balkan Savaşlarında gönüllü hasta bakıcılığı yapmışlar ve büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. İlk türk hemşiresi Safiye Hüseyin (Elbi)dir. Safiye Hüseyin İngiltere’de denizateşeliği hizmetinde bulunan Ahmet Paşa’nın kızıdır. Öğrenimini Avrupa’da yapmıştır. Batı kültürüyle yetişen bu ilk hemşiremiz, saltanat döneminde Almanya ve İsviçre’de düzenlenen milletlerarası kongrelere katılmış, ilk defa ulusumuzu bu alanda temsil etmiştir. Yabancı devletlerden iftihar ve takdir nişanları almıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra da tüm hayır kurumlarında gönüllü çalışmış, hemşirelik mesleğiyle ilgili hayli yazılar yazmış ve konferanslar vermiştir. Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin (Elbi) gönüllü hasta bakıcı olarak yazılmış ve Reşit Paşa Hastane gemisinde baş hasta bakıcı olarak görev almıştır. 38 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Özel Anadolu Hastanesi A Sınıfı Hastane... Özel Bursa Anadolu Hastanesi A grubu Hastane olmanın mutluluğunu tüm çalışanlarına verdiği özel davette paylaştı. 39 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ rsa u B l e z Ö 40 ta An Has u l o ad da sın a B i s ne ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 41 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 42