T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2491 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1462 YAŞLI VE HASTA BAKIM HİZMETLERİ Yazarlar Prof.Dr. Reyhan UÇKU (Ünite 1) Prof.Dr. Didem ARSLANTAŞ (Ünite 2) Prof.Dr. Demet ÖZBABALIK (Ünite 3) Doç.Dr. Deniz SAYINER (Ünite 4) Prof.Dr. Dilek ASLAN (Ünite 5) Prof.Dr. Ali ARSLANTAŞ (Ünite 6) Prof.Dr. Nesrin DEMİRTAŞ (Ünite 7) Doç.Dr. Melis NAÇAR (Ünite 8) Editör Prof.Dr. Didem ARSLANTAŞ ANADOLU ÜNİVERSİTESİ i Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir. “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright © 2012 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission in writing from the University. UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ Genel Koordinatör Doç.Dr. Müjgan Bozkaya Genel Koordinatör Yardımcısı Doç.Dr. Hasan Çalışkan Öğretim Tasarımcıları Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Öğr.Gör. Nilgün Salur Kitap Koordinasyon Birimi Uzm. Nermin Özgür Kapak Düzeni Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Grafiker Gülşah Yılmaz Dizgi Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetleri ISBN 978–975–06–1163–6 3. Baskı Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 7.000 adet basılmıştır. ESKİŞEHİR, Mayıs 2014 ii İçindekiler Önsöz 1. Yaşlı Bakımında Temel Bilgiler 2. Yaşlılarda Görülen Biyolojik ve Sosyal Değişiklikler .... iv ... 2 ... 26 ...... 48 4. Yaşlılıkta Sık Görülen Hastalıklarda Bakım . 64 5. Yaşlılıkta Beslenme .. 84 3. Yaşlılardaki Nörolojik ve Psikiyatrik Sistem Hastalıkları 6. Yaşlı Hastalar ve İlk Yardım 100 7. Yaşlılarda Yürüme Bozuklukları ve Rehabilitasyon 8. Yaşlılık ve Yaşam Kalitesi .. 122 . iii ... 146 Önsöz Sevgili öğrenciler, Toplumların yaş yapısı değişmeye başlamış olup artık hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde yaşlı bireylerin sayıları her geçen gün artmaktadır. Gelecek yıllarda Türkiye içinde yaşlı sayısının artması nedeniyle ortaya çıkan sağlık problemleri ve bu problemlerle başa çıkma yöntemleri çok önemli hale gelecektir. Yaşlıların en önemli sağlık sorunları olan kronik dejeneratif hastalıklar ve bakım sorunları, sağlık hizmetlerinin bu yönde planlanmasını gerekli kılacaktır. Yaşlılara götürülecek sağlık hizmetinde “bütüncül yaklaşım” prensibi benimsenmelidir ve bakım elemanlarına da bu prensip aktarılmalıdır. Dünya sağlık örgütü tanımına göre sağlık “ kişinin bedensel ruhsal ve sosyal” yönden tam bir iyilik hali içerisinde olması durumudur. O halde yaşlılarında çevreleriyle birlikte bir bütün olarak ele alınıp bakımlarının planlanması gerekmektedir. Yaşlı ve hasta bakımın da hedef, o grubun yaşam kalitesini yükseltmektir. Üretken ve bağımsız bir yaşlılık süreci geçirmek son derece önemlidir. Üretken yaşlılık geçirmenin yolu da sağlıklı ve aktif yaşlanmadan geçer. Bizde bu kitapla birlikte size yaşlı kavramını ve sağlık problemlerini aktardık. Yaşlı ve hasta populasyonunda bakım hizmeti verecek olan siz elemanlara konunun önemini anlattık. Birinci ünite yaşlı bakımında ki temel bilgileri içermektedir. Bu ünitede yaşlının tanımı , yaşlılık döneminin özellikleri , yaşlı bakımındaki temel uygulamalar anlatılmaktadır. Kitabınızın ikinci ünitesi yaşlılarda görülen biyolojik ve sosyal değişiklikleri açıklamaktadır. Bu ünitede ayrıca yaşlılara yönelik uygulanan sosyal hizmetlere de değinilmiştir. Üçüncü ünite yaşlılardaki nörolojik ve psikiyatrik sistem hastalıklarını incelemekte ve günümüzün problemi olan demans hastalığı açıklanmaktadır. Dördüncü ünite yaşlılıkta sık görülen hastalıklarda bakım başlığını taşımakta ve yaşlıların problemi olabilecek tüm sağlık sorunları ve bakımın nasıl yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Kitabınızın beşinci ünitesi hepimizin temel ihtiyaçlarından bir olan beslenmenin yaşlılık boyutu ile ele alınmasıdır. Sağlıklı beslenme ve yaşlılıktaki temel beslenme ilkeleri açıklanmaktadır. Altıncı ünite hayat kurtarıcı olması açısından son derece önemli bir konu olan ilk yardımın yaşlılarda nasıl uygulandığı ve temel ilk yardım ilkelerinin neler olduğunun açıklandığı bir bölümdür. Yaşlılarda sık gördüğümüz problemlerin başında gelen yürüme bozuklukları ve bunların rehabilitasyonu yedinci ünite içerisinde ele alınmıştır. Kitabınızın son ünitesi olan sekizinci ünite aslında temel hedefimiz olan yaşam kalitesi kavramını açıklamakta ve yaşam kalitesini arttırmak için neler yapmamız gerektiği konusunda bize yol göstermektedir. Değerli öğrenciler gördüğünüz gibi “Yaşlı ve Hasta Bakım Hizmetleri” kitabınız son derece önemli ve zengin bir içeriğe sahiptir. Meslek hayatınızda gerçekten size yol gösterici olacağını düşündüğüm kitabımın siz öğrencilerimize faydalı olması dileğiyle……. Başarılar dilerim. Editör Prof.Dr. Didem ARSLANTAŞ iv 1 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Yaşlanma ve yaşlılık ile ilgili kavramları tanımlayabilecek, Yaşlılık dönemi özelliklerini sıralayabilecek, Yaşlı bireylerin temel gereksinimlerini açıklayabilecek, Yaşlı bakımında temel uygulamaları ifade edebilecek, bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yaşlanma, Yaşlılık Koruyucu Hizmetler Toplum Yaşlanması Temel Gereksinimler Toplum Yaşlanması Göstergeleri Toplum Temelli Bakım Sağlık Sorunları Evde Bakım Sosyal Sorunlar Kurum Bakımı İçindekiler Giriş Yaşlanma ve yaşlılık ile ilgili tanımlar Yaşlılık dönemi özellikleri Yaşlı bireylerin temel gereksinimleri Yaşlı bakımında temel uygulamalar 2 Yaşlı Bakımında Temel Bilgiler GİRİŞ Yaşanılan yıl açısından bakıldığında 60 ya da 65 yaşın üzerindeki kişiler yaşlı kabul edilir. Genel olarak kabul gören 65 yaş ve üzeridir; bu yaş grubu kronolojik olarak yaşlı olarak tanımlanır. Yaşlılığın pek çok tanımlaması bulunmaktadır. Bunlardan birisi ‘çevresel faktörlere uyum sağlama yeteneğinde azalma’dır. Başka bir tanımla yaşlılık dönemi ‘daha önceki yaşlarla karşılaştırıldığında bedensel ve zihinsel işlevlerindeki bozulmanın belirgin olarak arttığı’ dönemdir. Yaşlanma ile beraber bireylerin bazı yetenekleri azalır, ancak azalma olmayan hatta gelişen yetenekleri de vardır. Yıllar içinde biriken bilgi ve deneyimleri, sorunların üstesinden gelme becerileri, pratik karar verebilme yetenekleri bunlara örnek gösterilebilir. Yaşlanma, insan vücudunda zamanın ilerlemesi ile ortaya çıkan ve geriye dönüşü olmayan değişikliklerdir. Anne karnında başlayan yaşam döngüsü doğum sonrası bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik dönemlerinden sonra yaşlılık dönemi ile devam etmektedir. Dolayısıyla, yaşamın belirli bir dönemini oluşturan yaşlılık bir hastalık değil, doğal olarak yaşanan bir süreçtir. Bu süreç, yani yaşlanma, yaşlılık dönemine gelmeden çok önce başlamaktadır. Biyolojik yaşlanma ergenlik döneminden başlayarak yaşam boyu devam etmektedir. Yaşlanma sürecinde rol oynayan birden fazla etmen vardır ve yaşlanma tek bir nedenle açıklanamamaktadır. Aileden gelen özellikler, yaşanılan çevre, yaşam biçimi, ekonomik durum, beslenme özellikleri, sigara içme, çevre kirliliği, hastalıklar gibi pek çok faktör yaşlanmada rol oynayabilir. Bu nedenlerle herkes aynı zamanda ve aynı şekilde yaşlanmaz. Her ikisi de 70 yaşında olan iki yaşlı birbirinden çok farklı görünümde olabilir; birisinin hiçbir sağlık sorunu yokken diğeri üç-dört hastalığa sahip olabilir. Yaşlanma her bireyde aynı hızla olmadığı gibi, aynı bireyde de tüm organlar aynı zamanda yaşlanmamaktadır. Yaşlanmayı sadece biyolojik, yani vücutta yapısal ve işlevsel değişim olarak tanımlamak yeterli değildir. Bireyler psikolojik olarak da yaşlanabilir; yaş ilerledikçe bireylerin davranışsal uyum yeteneğinde değişimler gözlenir. Diğer, taraftan yaşlanma ile birlikte sosyal konum ve sosyal rollerde değişimler başlar. Sosyal ilişkiler azalır, sosyal çevre daralır, yeni ilişkilerin kurulması güçleşir; başka bir ifade ile sosyal yaşlanmadan söz edilebilir. Ekonomik yaşlanma ise bireyin emekli olması ve işgücünden uzaklaşması olarak tanımlanabilir. Altmış beş yaş ve üzerindeki bireyler yaşlı olarak tanımlanmakla birlikte, bu yaş grubunun özellikleri aynı değildir. Yaş ilerledikçe sağlık ve sosyal sorunlar daha belirginleşmekte, bakım ve destek gereksinimi artmaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yaşlılar şöyle gruplanmaktadır: 65-74 genç yaşlı; 75-84 yaşlı yaşlı; 85 yaş ve üzeri çok yaşlı. Yaşlılar içinde, sosyoekonomik yetersizliklerin daha belirgin olduğu kadınlarda, sağlık sorunları ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımlılık daha fazladır ve kadın yaşlılar daha kırılgandır. Bireyler yaşlandığı gibi toplumlar da yaşlanmaktadır. Doğurganlığı azalması, ölümlerin azalarak doğuşta beklenen yaşam süresinin uzaması ile toplumlar da yaşlanmaktadır. Toplum yaşlanması, yaşlı sayısının ve oranının artması, ortanca yaşın yükselmesi, yaşlanma indeksinin artması, yaşlı bağımlılık oranlarındaki değişme gibi pek çok gösterge ile kendini göstermektedir. Toplumda yaşlı nüfus oranı %710 arasında ise yaşlı toplum, %10’u geçti ise çok yaşlı toplum olarak sınıflandırılmaktadır. Son 3 yüzyıldaki önemli gelişmelerden biri olan toplum yaşlanması yirmi birinci yüzyılda da önemini koruyacaktır. Yaşanan bireylerde sağlık ve sosyal sorunlar diğer yaş gruplarına göre daha sık görülmektedir. Bunlar çoklu sorunlar olarak dinamik bir etkileşim içindedir. Bu birliktelik nedeniyle yaşlılara yönelik hizmet planlanması ve sunumunda sağlık ve sosyal hizmetler beraber ele alınmalıdır. Bu hizmetler planlanırken sağlığın sosyal belirleyicilerinin yaşlıya etkileri göz ardı edilmemelidir. Yaşlıların gereksinimleri dikkate alınarak, yaşlının kendi yaşam ortamında olabildiğinde bağımsız yaşamını sürdürmesini destekleyen hizmet sunumu öncelenmelidir. Bu hizmet, bir ekiple planlanan ve sunulan, yaşlı ve bakım verenlerin de kararlara katılımını sağlayan bir model olmalıdır. Böyle bir yaklaşım toplum temelli bakım olarak tanımlanabilir. Yaşlının evde bakım olanağının olmadığı koşullarda bu hizmeti sunacak huzurevleri ve bakımevleri de yaşlı bakımında yer alması gereken kurumlardır. YAŞLANMA VE YAŞLILIKLA İLGİLİ TANIMLAR Pek çok toplumda emeklilik yaşı ile uyumlu olan, 60 ya da 65 yaş ve üzeri kişiler yaşlı olarak tanımlanırsa da 65 yaş ve üzeri daha fazla kabul görmektedir. Bu yaşlı tanımı, yaşlılığı yaşanılan yıl olarak ele almakta ve kronolojik yaşlanmayı ifade etmektedir. Yaş ilerledikçe bireylerde biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik değişiklikler görülmektedir. Dolayısıyla yaşlanma biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik yaşlanma olarak da tanımlanmaktadır. Yaşın ilerlemesi ile birlikte, aslında ergenlikten itibaren başlayan, vücutta organların yapılarında ve işlevlerinde değişiklikler olmaktadır. Dış etkenlerden koruyucu, vücut ısı ve su dengesini düzenleyici görevleri olan deride incelme, kuruma, kırışıklıklar oluşurken kemik ve kas yapısında kayıplar, boyun kısalması gibi iskelet sistemi ile ilgili değişiklikler de görülmektedir. Dolaşım ve solunum sistemindeki farklılaşmalar; damar duvarlarında kalınlaşma ve esnekliğinin azalması, kalp atımında azalma, akciğerlerin esnekliğinin azalması, göğüs kafesinin ön-arka genişliğinin artmasıdır. Sindirim sisteminde genel olarak diş kayıplarından başlayarak yemek borusu, mide, bağırsak gibi organların hareketleri, salgıları ve besinleri emme işlevlerinde azalma olmaktadır. Vücudun boşaltım organı olan böbreklerin işlevleri de yaşla beraber azalırken idrar kesesi kaslarında zayıflama ve idrar tutmada güçlük yaşanabilmektedir. Hareketlerde yavaşlama, denge sorunları, görme, işitme, koku ve tat alma duyularında azalma ilerleyen yaşla birlikte görülen değişikliklerdir. Bu değişimler yanı sıra stresle başa çıkma ve çevresel etmenlere uyum sağlayabilme yeteneğinde azalma görülmektedir. DSÖ de yaşlılığı çevresel etmenlere uyum sağlayabilme yeteneğinde azalma olarak tanımlamaktadır. Ancak bu biyolojik yaşlanma hızı herkeste aynı değildir. Pek çok etmen yaşlanma hızını etkilemektedir. Genetik özellikler, yaşanılan çevre, yaşam biçimi, ekonomik durum, beslenme özellikleri, sigara, alkol gibi alışkanlıklar, yaşanılan çevrenin kirliliği, var olan hastalıklar, geçirilen kazalar gibi faktörler yaşlanmada rol oynayabilen etmenlerdir. Bireyin aileden getirdiği genetik özellikler önemlidir; ancak beraberinde sosyo-ekonomik durumu, yaşam biçimi, yaşadığı ve çalıştığı çevrenin özellikleri de yaşlanma sürecinde etkili olan özelliklerdir. Bu nedenle aynı yaşta olan ama farklı düzeyde yaşlanan bireyler görmek olasıdır. Yaşlılık dönemi yaşamın diğer dönemleri ile karşılaştırıldığında fiziksel ve zihinsel fonksiyonlarındaki bozulmanın, gerilemenin belirgin şekilde arttığı dönemdir. Bu nedenle birey yalnız biyolojik olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da yaşlanabilir. Psikolojik yaşlanma, bireylerin davranışsal uyum yeteneğindeki değişimler olarak tanımlanmaktadır. Yaşlanan bireyde çevresiyle sağlıklı bir ilişki kurma becerisinde değişiklikler ortaya çıkabilir. Yaşamın olumlu, olumsuz yönleri ile olduğu gibi kabul edilmiş olması bu döneme özgü gelişimsel özelliktir. Bu kabulleniş sağlanamadı ise geçmişe ait pişmanlıklar ve geçmişin iyi yaşanmadığı duygusu ile bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Toplum içinde yaşayan tüm bireylerin olduğu gibi yaşlıların da toplumsal ilişkiler içinde bir statüsü ve rolü vardır. Sosyal statü ve rollerde değişimlerle birlikte sosyal yaşlanmadan söz edilebilir. Sosyal ilişkilerde azalma, sosyal çevrede daralma, yeni ilişkilerin kurulmasında sorunlar görülebilir. Emekli olma ve çalışma yaşamından uzaklaşma da statü kaybına yol açabilir. Emeklilikle birlikte çalışma yaşamının sonlanması ya da emekli olabilecek düzenli bir işi olmasa da çalışamaz duruma gelme genellikle gelir kaybına yol açmaktadır. Bu durum ekonomik yaşlanma olarak tanımlanır. Gelir kaybı ya da gelir yetersizliği yaşlıda sağlık ve sosyal pek çok sorunun ortaya çıkmasında rol oynarken, bu sorunlara yönelik hizmetlere 4 ulaşmada da engel oluşturmaktadır. Ekonomik yoksunluk içindeki yaşlılar toplumdan soyutlanarak daha bağımlı duruma gelmektedir. Kronolojik olarak 65 yaş ve üzerindeki bireyler yaşlı olarak tanımlanmakla birlikte, bu yaş grubu homojen bir grup değildir. Yaş ilerledikçe sağlık ve sosyal sorunlar daha artmakta, bakım ve destek gereksinimi belirginleşmektedir. Bu dönemin başlangıcında tamamen bağımsız olabilen yaşlılarda yaş ilerledikçe kısmen ya da tamamen bağımlılık gelişebilmektedir. İleri yaştaki kimi yaşlılar banyo yapma, kişisel temizliğini sürdürme, giyinme gibi etkinliklerde bağımlı olurken kimisi desteksiz sokağa çıkamamaktadır. Altmış beş yaş ve üzeri bireyler yaşlı olarak tanımlanır. Ancak yaşlıların sorunları ve gereksinimleri birbirine benzemez. Yaş ilerledikçe sağlık ve sosyal sorunlar belirginleşir, bağımlılık ve bakım gereksinimi artar. Bu nedenle yaşlılar kendi içinde gruplanarak değerlendirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yaşlılar şöyle gruplanmaktadır: 65-74 yaş grubu genç yaşlı; 75-84 yaş grubu yaşlı yaşlı; 85 yaş ve üzeri grup ise çok yaşlı. Bazı kaynaklarda ise 80 yaş ve üzeri çok yaşlı olarak tanımlanmaktadır. Aslında seksenli yaşlardan itibaren bağımlılık belirgin olarak artmakta; bakım gereksinimi ön plana çıkmaktadır. Yaşlılar kendi içinde genç yaşlı (65-74 yaş), yaşlı yaşlı (75-84 yaş) ve çok yaşlı (85 yaş ve üzeri) olarak gruplandırılabilir. İleri yaş yanı sıra kadın yaşlılar sağlık ve sosyal açıdan daha fazla risk altındadır. Erkek yaşlılara göre daha az eğitimli olan, gelir ve sosyal güvence açısından yoksunluk içinde olan yaşlı kadınlar toplum içinde eşitsizliklerden en fazla etkilenen bir gruptur. Bu nedenle yaşlıların homojen bir grup olarak ele alınması uygun değildir. Bu gruba yönelik hizmet planlamasında bu farklılıklar göz önüne alınmalıdır. Kadın yaşlılar toplumdaki eşitsizliklerden daha fazla etkilenmektedir. Yaşlılık yaşam döngüsünde bebeklik, çocukluk, ergenlik ve erişkinlikten sonra yer alan doğal bir süreçtir. Bu döngüde, özellikle de azalma, yavaşlama ya da yitirilme yönünde, bazı biyolojik ya da psikolojik değişiklikler olmaktadır. Bu kayıplar sosyoekonomik alanda da görülmektedir. Çeşitli alanlardaki kayıplar nedeniyle yaşlılık dönemi toplumda genellikle olumsuz özelliklerle ifade edilmektedir. Bu olumsuzluklar yanı sıra yaşlılıkla ilgili bazı yanlış inanışlar da toplum tarafından benimsenmektedir. Bu ön yargılar, kimi zaman yaşlının soyutlanmasına, damgalanmasına hatta yaşa bağlı ayrımcılığa uğramasına yol açmaktadır. Toplumda yaşlılık dönemi ile ilgili bazı önyargılar, yanlış bilinen inanışlar şöyle sıralanabilir: • Yaşlılarda fiziksel ve zihinsel gerileme kaçınılmazdır. Kısmen doğru olmakla birlikte sağlıklı beslenme ve yeterli fiziksel aktivite ile pek çok sorun engellenebilir ya da geciktirilebilir. Sigara içilmemesi, sigara dumanı ile pasif temasın olmaması, sosyal ilişkilerin sürdürülmesi, sağlık hizmetlerine ulaşabilme, akılcı ilaç kullanımı gibi pek çok etmen kaçınılmaz olduğu düşünülen gerilemeleri önleyebilir ya da geciktirebilir. • Yaşlıların gereksinimleri birbirine benzemektedir. Yaşlılar homojen bir grup değildir; farklı özellikleri ve farklı gereksinimleri vardır. Cinsiyet, kültür, sosyo-ekonomik durum, eğitim, sağlık davranışları, sağlık hizmeti kullanımı gibi özellikler açısından gereksinimleri değişmektedir. Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşamaktadır; ancak hastalık ve yetersizlik kadın yaşlılarda daha sık görülmektedir. Yaşlı kadınlar daha eğitimsiz ve ekonomik açıdan daha yoksundur. 5 • Üretkenlik ve yaratıcılık genç bireylere özgüdür. Bu inanış daha çok yaşlının emekli olarak çalışma yaşamından çekilmesi, dolayısıyla üretkenliğini kaybettiğinin düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Oysaki üretkenlik, yaratıcılık yalnızca iş hayatı için geçerli değildir. Yaşlılar aile içindeki rolleri ve görevleri yanısıra toplum içinde gönüllü katkı ve katılımları ile üretkenliklerini sürdürebilirler. Bu şekilde toplumdan soyutlanmamış olurlar. • Modern toplumlarda yaşlıların deneyimlerinin pek önemi yoktur. Modern toplum yaşlının yetiştiği toplumdan çok farklı olsa da değişik yaklaşımlarla yaşlıların deneyimlerini özellikle çocuklarla paylaşması sağlanabilir. • Çoğu yaşlı sakin ve sessiz bir yaşam istemektedir. Bazı yaşlılar için doğru olsa da olanak olduğunda yaşlılar sosyal etkileşimi sürdürmek istemekte ve toplumsal yaşamdan uzaklaşmak istememektedir. • Yaşlıların temel gereksinimleri hastaneler ve hemşirelerdir. Yaşlılar yataklı tedavi amacıyla hastane yataklarını sık kullanır ve hemşirelik hizmetlerinden yoğun yararlanırlar. Ancak, koruyucu hizmetler öncelenerek, sağlık ve sosyal hizmetler birlikte sunularak, düzenli olarak izlenerek, gerekiyorsa evinde bakım hizmetleri sunularak yaşlının toplum içinde, kendi evinde daha uzun süre bağımsız yaşamını sürdürmesi sağlanabilir. Dolayısıyla hastane yatağı ve hemşire temel gereksinim değildir. • Yaşlılara sunulan hizmetler gençlere ayrılan kaynakları azaltmaktadır. Bu da yanlış bir söylemdir. Aslında yaşlılar için sunulan hizmetler tüm yaş grupları için de geçerli olan düzenlemelerdir. Örneğin, kazaların önlenmesi amacıyla ev içinde, sokakta, kamu binalarında, ulaşım araçlarında yapılacak düzenlemeler tüm yaş gruplarındaki sağlıklı ve engelli bireyler için önemli ve gereklidir. • Yaşlı bakımı için yapılan harcamalar kaynakların yok edilmesine yol açar. Aksine, yaşlı için gerekli olan hizmetlere yönelik harcamalar yapılırsa, bunların karşılanmaması sonucu ortaya çıkacak ek sorunlar önlenmiş olur. Dolayısıyla bu sorunlar için gereksiz kaynak tüketimi engellenir. • Yaşlılar modern çalışma alanları için uygun değildir. Yaşlı çalışanlara kendini geliştirme fırsatı verilirse çalışma yaşamındaki genç yaş grubu kadar başarılı olabilirler. • Yaşlılar yeni şeyleri öğrenemez. Bu söylemin aksine yaşlılar öğrenme konusunda daha motive ve isteklidir. Öğretme tekniği önemlidir; daha uygulama ağırlıklı, adım adım ilerleyen ve sürekli tekrarlanan bir teknikle yaşlının yeni şeyleri öğrenmesi daha kolaylaşır. • Yaşlılar her şeyden çekilmelidir. Yaşlılar, eğer fırsat verilirse, pek çok konuda deneyim ve bilgi birikimlerini paylaşabilir; yaşadıkları toplumda kendi yaşamlarını da etkileyen karar verme mekanizmalarına katılabilir. • Yaşlılarla ilgili pek çok sorun kendiliğinden çözülür. Hızla değişen toplumda, sorunların kendiliğinden halolması beklenmeden, yaşlıların katılımı ile gereksinimler belirlenmeli ve geleceğe yönelik planlamalar yapılmalıdır. Toplum genelinde sağlıklı yaşlanma strateji ve politikaları geliştirilmeli, uygulamaya konularak sürekli değerlendirilmelidir. Yaşlılıkla ve yaşlılarla ilgili yanlış inanışlar, ön yargılar yaşlıların damgalanmasına, soyutlanmasına, yaşa bağlı ayrımcılığa uğramasına yol açar. Toplum Yaşlanması Nüfusu büyüklüğü, dağılımı ve bileşimi açısından inceleyen ve bu özelliklerdeki değişimi etkileyen etmenleri değerlendiren çalışma alanı nüfusbilimdir (demografi). Nüfusun bileşimi denince ilk akla gelen yaş yapısıdır. Bir toplumda çocuk ve genç nüfus azalıp erişkin ve yaşlı nüfus artıyorsa bu toplumun yaşlandığı ifade edilebilir. Toplum yaşlandıkça, yaşlı nüfus sayısal ve oransal olarak artarken, toplumda ortanca yaş da artar. Toplum yaşlanmasında rol oynayan birincil etmen doğurganlıktaki azalmadır. Doğurganlıktaki azalma çocuk sayısının azalmasına ve yaşlı oranının artmasına yol açar. Doğurganlıktaki 6 azalma ile birlikte ölümlülükteki azalma ve beklenen yaşam süresinin uzaması da toplum yaşlanmasında rol oynayan bir etmendir. Toplumda bebek ölümlerindeki azalma ile erişkin yaşa ulaşan kişi sayısı artmaktadır. Erişkin ölümlerinde azalma ise kişilerin ileri yaşlara ulaşma şansını artırmaktadır. Dolayısıyla yaşamın uzamasında rol oynayan en önemli etmen ölümlerdeki azalmadır. Toplum yaşlanmasında rol oynayan etmenler doğurganlıktaki azalma ve azalan ölümlülükle birlikte beklenen yaşam süresinin uzamasıdır. Toplum Yaşlanması Göstergeleri Bir toplumda yaşlı nüfusun tüm nüfus içindeki oranı toplum yaşlanması göstergelerinden birisidir. Toplumlar yaşlandıkça yaşlı nüfus oranı artmaktadır. Altmış beş yaş ve üzeri yaşlı nüfusun genel nüfus içindeki oranına göre toplumlar şöyle gruplandırılmaktadır: • genç toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %4’ünden az) • olgun toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %4-6.9’u) • yaşlı toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %7-10’u) • çok yaşlı toplum (65 yaş ve üzeri grup nüfusun %10’undan çok) Türkiye’de yaşlı nüfusun oranı değerlendirildiğinde, yaşlanma açısından nasıl bir toplumdur? Yukarıdaki gruplardan hangisine girmektedir? Altmış beş yaş ve üzeri nüfus oranı dışında toplum yaşlanması hakkında fikir verebilecek başka göstergeler de bulunmaktadır. Bu göstergeler şunlardır: • Ortanca yaş: Bir toplumda yaşayan tüm bireyler en küçük yaştan en büyüğe sıralandıklarında tam ortada yer alan yaş ortanca yaştır. Toplumu eşit sayıda ikiye bölen yaştır; nüfusun yarısı bu yaşın altında yarısı ise üzerindedir. Toplumlar yaşlandıkça ortanca yaş artar. Dünya genelinde 1950 yılında 23.6 olan ortanca yaş, 2000’de 26.5 olmuştur; 2050 yılında ise 36.2 olması beklenmektedir. Toplum yaşlanması süreci gelişmiş ülkelerde daha erken başlamıştır. Bu ülkelerde dünya geneli ile karşılaştırıldığında ortanca yaş daha yüksektir; az gelişmiş ülkelerde ise daha düşüktür. • Yaşlanma indeksi: Bu indeks 0-14 yaş grubu 100 çocuk başına 65 yaş ve üzeri yaşlı sayısını gösterir. 65 yaş ve üzeri yaşlı sayısının çocuk sayısına bölünmesi ve 100 katsayısı ile çarpılması ile hesaplanır. 65 yaş ve üzeri nüfus sayısı X 100 Yaşlanma indeksi = 0-14 yaş grubu nüfus sayısı Toplumlar yaşlandıkça yaşlanma indeksi de artar. İki bin yılında Avrupa’da bu değer 116 iken, yani 100 çocuk başına 116 yaşlı düşerken, 2050’de 263 olması beklenmektedir. Yaşlanma sürecine daha geç başlayan Afrika’da ise yaşlanma indeksi aynı yıllarda sırasıyla 12 ve 37 ile oldukça düşüktür. Dünya genelinde, 1950- 2050 arasında, bu oranın yaklaşık dört kat artarak %24’den %101’e çıkması beklenmektedir. • Bağımlılık oranı/ Yaşlı bağımlılık oranı: Bağımlılık oranı 15-64 yaş grubundaki 100 kişi başına bağımlı nüfus sayısını gösterir. Bağımlı nüfus 0-14 yaş grubu çocuklar ve 65 yaş ve üzeri 7 yaşlılardır. Çocuk ve yaşlı sayısının 15-64 yaş grubu sayısına bölünmesi ve 100 katsayısı ile çarpılması ile hesaplanır. Çocuk ve yaşlıların, çalışma yaşındaki gruba bağımlı olduğu düşünülerek toplumda yaşa bağlı destek gereksinimi hakkında fikir vermektedir. Dünya genelinde 1950-2050 yılları arasındaki yüz yıllık dönem değerlendirildiğinde; çocuk yaş grubuna bağlı olarak önce artış, daha sonra azalış eğiliminde olan bağımlılık oranının 2025’den sonra yine artacağı ve bu artışta yaşlıların rol oynayacağı öngörülmektedir. 0-14 + 65 yaş ve üzeri nüfus sayısı X 100 Bağımlılık oranı = 15-64 yaş grubu nüfus sayısı Yaşlı bağımlılık oranı, yaşlı nüfus sayısının 15-64 yaş grubu bölünmesi ile hesaplanır. Yaşlanan toplumlarda yaşlı bağımlılık oranı artmaktadır. İki bin dokuz yılı verileri ile dünya genelinde yaşlı bağımlılık oranı en yüksek olan ülke Japonya’dır. Bu ülkede çalışma yaşındaki 100 kişi başına 34 yaşlı bulunmaktadır; 2050 yılında ise bu sayının 74 olması beklenmektedir. Bölgeler karşılaştırıldığında en yüksek oran Avrupa bölgesindedir. Yirmi birinci yüzyıl ortasında, Avrupa bölgesinde, yaşlı bağımlılık oranının %50’yi geçeceği hesaplanmaktadır. 65 yaş ve üzeri nüfus sayısı X 100 Yaşlı bağımlılık oranı = 15-64 yaş grubu nüfus sayısı • Doğuşta beklenen yaşam süresi: Bir toplumda doğan bir çocuğun kaç yıl yaşayacağı hakkında bilgi verir. Nüfus ve ölüm verileri kullanılarak, toplumda değişik yaş gruplarındaki ölüm olasılıkları üzerinden doğan bir bebeğin kaç yıl yaşayacağı hesaplanır. Ölümlerdeki azalma ile birlikte doğuşta beklenen yaşam süresi uzamaktadır. Bin dokuz yüz ellilerde dünyada doğuşta beklenen yaşam süresi 46.5 yıl iken, 2000’lerde 19.5 yıllık artış ile 66.0’ya ulaşmıştır; bu artışın devam etmesi ve 2050’de doğan bir bebeğin 76 yıl yaşaması beklenmektedir. Beklenen yaşam süresi sadece doğuşta değil, 65 ya da 80 yaşta da hesaplanmaktadır. Örneğin 80 yaşındaki bir kişinin 2000 yılında 7.2 yıl yaşayacağı hesaplanırken 2050’de bunun 8.8 yıla çıkacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla toplum yaşlandıkça hem doğuşta hem de ileri yaşlarda beklenen yaşam süresi uzamaktadır. • Çok yaşlı (80 yaş ve üzeri) nüfus oranı: Toplam nüfus içindeki çok yaşlı nüfus oranı hakkında bilgi verir. Çok yaşlı nüfusun oranı 1950’de %0.5 iken, 2000’de %1.1 olmuştur; 2050’de ise dünya genelinde 100 kişiden 4’ünün çok yaşlı olacağı öngörülmektedir. Toplumun yaşlanma eğilimi sadece yaşlı oranındaki artışla değil, çok yaşlı oranında ki artışla da gözlenmektedir. • Potansiyel destek oranı: Bir toplumda yaşlı (65 yaş ve üzeri) başına kaç erişkin (15-64) düştüğünü belirtir ve erişkin nüfusun yaşlı nüfusa bölünmesi ile hesaplanır. Toplum yaşlandıkça bu sayıda düşme beklenir. Dünyada yaşlı başına 15-64 yaş grubu birey sayısı 1950 ve 2000 yıllarında 11.6’dan 9.1 düşmüş iken, 2050’de 4.1’e düşeceği hesaplanmaktadır. Başka bir ifade ile 1 yaşlıya karşılık 4 erişkin olacağı öngörülmektedir. 8 15-64 yaş grubu nüfus sayısı Potansiyel destek oranı = 65 yaş ve üzeri nüfus sayısı • Ebeveyn destek oranı: Beklenen yaşam süresi uzayıp ileri yaşlara ulaşan birey sayısı arttıkça, yaşlılar çok yaşlılara bakmaya, destek olmaya başlamaktadır. Ebeveyn destek oranı yaşlılar tarafından desteklenen çok yaşlı oranı hakkında fikir veren bir göstergedir ve toplum yaşlandıkça bu oran artmaktadır. Dünyada Toplum Yaşlanması Toplum yaşlanması son yüzyıldaki önemli gelişmelerinden birisidir ve gelecekte de bu önemini koruyacağı söylenebilir. Zaman ve süreç olarak toplum yaşlanması ülkelere göre farklılıklar göstermektedir. Yaşlanma süreci en erken Kuzey Avrupa ülkelerinde başlamıştır; en geç ise Afrika ülkeleri bu süreci yaşamaya başlamışlardır. Yaşlanmada birincil rol oynayan etmen doğurganlıktaki azalmadır. Dünya genelinde doğurganlıktaki azalma 1950’lerden beri belirgin olarak gözlenmektedir. Toplam doğurganlık hızı (TDH) 1950-55 döneminden 2000-2005 dönemine 5’den 2.7’ye düşmüştür. Başka bir ifade ile son elli yılda kadınların sahip olacağı çocuk sayısı yaklaşık %50 azalmıştır. Doğurganlıktaki bu azalma toplumda çocuk oranının azalmasına ve yaşlı oranının artmasına yol açmaktadır. Toplam doğurganlık hızındaki, yani doğurganlıktaki, azalma gelecek 50 yılda da devam edecek gibi görünmektedir; ancak azalma hızı yavaşlayacaktır. Tahminlere göre 2045-2050 yıllarında TDH 2.1 olacaktır. Toplam doğurganlık hızı bir kadının tamamlandığında kaç çocuğa sahip olacağını göstermektedir. doğurganlık dönemi Doğurganlıktaki azalma gelişmiş ülkelerde daha erken başlamıştır. TDH 1950-55’de bu ülkelerde 2.8 iken 2000-2005’te 1.5’e gerilemiştir. Gelecek elli yılda, gelişmiş ülkelerde doğurganlıkta azalma değil, aksine artma beklenmekte ve TDH’nın 1.9’a çıkacağı tahmin edilmektedir. Az gelişmiş ülkeler ise yaşlanma sürecine daha geç girmişlerdir. Son elli yıl içinde TDH 6.2’den hızlı bir düşüşle 2.9’a gerilemiştir. Ancak bu azalma yavaşlayarak devam edecek ve yirmi birinci yüzyılın ortasında 2.2’e düşecektir. Türkiye’de toplam doğurganlık hızı ne kadardır? Bin dokuz yüz ellilerden beri dünya genelinde beklenen yaşam süresi de uzamaktadır. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren sosyoekonomik gelişmeler, sağlık alanındaki ilerlemelerle birlikte enfeksiyon hastalıkları ve bunlara bağlı ölümlerde azalma, beklenen yaşam süresinin uzamasına yol açmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında doğuşta beklenen yaşam süresi 46.5 yıldan 66.0 yıla uzamıştır; ancak doğurganlıkta olduğu gibi ülkeler, bölgeler arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Gelecek 50 yılda doğuşta beklenen yaşam süresindeki artış devam edecektir, ancak ülkeler arasındaki büyük farklılığın azalması beklenmektedir. İki bin elli yılında dünya genelinde beklenen yaşam süresinin 76, gelişmiş ülkelerde 82, az gelişmiş ülkelerde 75 yıl olacağı tahmin edilmektedir. Yalnızca doğuşta beklenen yaşam süresi değil, ileri yaşlardaki yaşam süresi de uzamaktadır. Dolayısıyla daha fazla insan ileri yaşlara ulaşırken, aynı zamanda yaşlılar daha uzun yaşayacaktır. Beklenen yaşam süresinde cinsiyet farklılığı da gözlenmektedir. Birkaç ülke dışında, kadınlarda ölümlülüğün daha fazla azalması nedeniyle beklenen yaşam süresi kadınlarda erkeklerden 4.5 yıl daha uzundur. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre bu fark 2.5 ile 6.9 arasında değişmektedir. Doğurganlık ve ölümlerdeki azalma ve beklenen yaşam süresinin uzaması ile birlikte yaşlı nüfus sayısal ve oransal olarak artmaktadır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında 65 yaş ve üzeri nüfusun tüm 9 nüfus içindeki oranı %5.2’den %6.9’a çıkmıştır. Bu artış gelecek 50 yılda daha belirgin olacaktır; tahminlere göre 2050 yılında yaklaşık olarak altı kişiden biri yaşlı olacaktır. Bu oran gelişmiş ülkelerde %26.8 ile en yüksek düzeyde gerçekleşecektir. Yaşlı oranı gelişmiş ülkelerde yüksek olmasına karşın, yaşlı sayısındaki artış yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında az gelişmiş ülkelerde daha fazla olacaktır. İki bin elli yılında dünyadaki yaşlıların %80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşayacağı öngörülmektedir. Öncelikle gelişmiş ülkelerde başlayan toplum yaşlanması şimdilerde gelişmekte olan ülkelerde de görünür olmuş ve öncelikli sorunlar içinde ele alınmaya başlanmıştır. Türkiye’de Toplum Yaşlanması Ülkemizde de yirminci yüzyılın başındaki yüksek doğurganlık ve ölümlülük düzeyi zamanla azalarak 1980’lerden itibaren düşük düzeylerde seyretmeye başlamıştır. TDH, 1950’lerde 6.9 ile oldukça yüksek düzeylerde iken 1960’lardan itibaren düşüşe geçmiştir. Sosyo-ekonomik gelişmeler, kentleşme gibi etkenler yanı sıra ülkede nüfus politikası değişimi ve gebeliği önleyici yöntemlere erişimin sağlanması bu düşüşte rol oynayan etmenlerdir. İki binlere gelindiğinde, kadın başına yaklaşık olarak 4 çocuk azalarak, TDH 2.6’ya düşmüştür. Ancak yerleşim yeri, öğrenim durumu, refah düzeyi gibi pek çok etmene göre farklılıklar bulunmaktadır. Ölümlükteki azalmanın yansıması olarak doğuşta beklenen yaşam süresi de uzamış ve 1950-2000 arası yaklaşık 30 yıl artarak 70.5 olmuştur. Ortanca yaş aynı dönemlerde 20’den 25’e çıkmıştır; 2010 yılında ise 29.2’dir. Yaşlı nüfus (65 yaş ve üzeri) 1950’de nüfusun %3.3’ünü oluştururken 2010’da 5.3 milyon ile %7.2’lik orana ulaşmıştır. Projeksiyonlar gelecek kırk yılda da toplum yaşlanması sürecinin devam edeceğini; 2050 yılında yaşlı nüfus sayısının 16 milyona çıkacağını ve yaklaşık beş kişiden birinin yaşlı olacağını göstermektedir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yayınlanan bir kaynaktan alınan aşağıdaki şekilde (Şekil 1) çocuk (0-14), erişkin (15-64) ve yaşlı (65 yaş ve üzeri) nüfus oranlarının 1935-2050 yılları arasındaki değişimi görülmektedir. Yapılan projeksiyonlara göre 2050 yılında toplumdaki beş kişiden biri çocuk, biri yaşlı, üçü erişkin olacaktır. Türkiye’de toplum yaşlanması ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2230/eylempla.pdf adresini ziyaret edebilirsiniz. Şekil 1.1: Yaş gruplarının yüzde dağılımı, Türkiye 1935-2050, DPT 2007 10 YAŞLILIK DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ Yaşlılık dönemi biyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal değişimlerin olduğu bir dönemdir. Bu değişimlerle birlikte bazı sorunlar bu yaş grubunda daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu sorunlar yalnızca sağlık sorunları değildir. Sosyal sorunlar ve bakım gereksinimleri de diğer yaşlara göre bu yaş grubunda daha sık görülmektedir. Ancak bu sorunlar önlenebilir, geçiktirilebilir ya da daha erken dönemlerde belirlenerek bu sorunlarla daha kolay başedilebilir. Bu şekilde sağlık ve sosyal sorunlara bağlı ortaya çıkabilecek sakatlık, bağımlılık, ölüm gibi ikincil sorunlar da önlenebilir, en aza indirilebilir. Bunların sağlanması yaşlıların bebekler, çocuklar, gebe kadınlar gibi öncelikli bir risk grubu olarak ele alınması ve buna yönelik hizmet sunumunun planlanması ile olasıdır. Tabii ki yaşlıların her türlü sorunu ile biribirine benzer bir grup olmadığını dikkate alarak, risk yaklaşımı ile risk düzeyine göre hizmetler sunulmalıdır. Bunun başarılması yaşlıların birinci basamak sağlık kurumları tarafından evde ve kurumda düzenli olarak izlenmesi ile olasıdır. Bu izlemde koruyucu sağlık hizmetleri öncelenmelidir. Aynı zamanda sağlık ve sosyal hizmetlerin birlikte sunulması bu yaş açısından son derece önemlidir. Yaşlılıkta Sağlık Sorunları Yaşlılık döneminde sağlık sorunları ve hastalıkların sıklığı artmaktadır. Yaşam boyu karşılaşılan risk etmenlerinin birikici etkisiyle, bu yaş grubunda bulaşıcı olmayan hastalıklar daha sık görülmektedir. Yaşlılarda ölüm nedenleri incelendiğinde ilk sırada kalp-damar hastalıklarının, ikinci sırada kanserlerin yer aldığı görülmektedir. Bunları solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler izlemektedir. Türkiye’de yaşlılar en sık hangi nedenlerle ölmektedir? Genellikle 65 yaş üstü bireylerde birden fazla hastalık birlikte bulunmaktadır. Türkiye’de iki binli yıllarda yapılan çeşitli çalışmalarda on yaşlıdan dokuzunun en az bir hastalığı olduğu belirlenmiştir. Bu hastalıklar düzenli izlem ve kontrol gerektiren, sürekli ilaç kullanılması gereken kronik, bulaşıcı olmayan hastalıklardır. Bunlar şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalığı, astım, kemik-eklem hastalıkları, görme-işitme kayıpları, felç gibi sorunlardır. Bu hastalıklar tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmaz, birden fazla etmen rol oynar. Bu etmenler genel olarak sağlıksız ve yetersiz beslenme, hareketsiz yaşam, sigara-alkol kullanımı, kirli ve sağlıksız çevrede yaşam, uygun olmayan iş ortamlarında çalışma gibi etmenlerdir. Görüldüğü gibi bu risk etmenleri ortadan kaldırılabilir; bu şekilde hastalıkların önlenmesi ya da geciktirilmesi sağlanabilir. Ülkemizde 2003 yılında yapılan Ulusal Hane Halkı Araştırması verilerine göre; yaşlıların %11.3’ü her gün sigara içmektedir; tüketilen günlük sebze-meyve sayısı 2.8’dir; %39.8’i hiç fizik aktivite yapmamaktadır; %56.6’sı hafif şişman-şişmandır. Bu risk faktörleri ile ilişkili sağlık sorunları bulunan yaşlılar sağlık hizmetini de diğer yaş gruplarına göre daha fazla kullanmaktadır. İki bin on yılı verileri ile ülkemizde, tüm bireylerde, kişi başına yıllık sağlık kurumu başvurusu yaklaşık sekizdir. Yaşlılara özel veri olmamakla birlikte bu sayıdan daha fazla başvuru olduğu düşünülmelidir. Yaşlılarda ilaç kullanımı, çoklu ilaç kullanımı da diğer yaş gruplarından fazladır; kimi çalışmalarda ortalama 3-8 ilaç kullandıkları belirlenmiştir. Bu yaş grubunda görülen başka bir sorun gereksiz hastalık tanısı konulması ya da hasta olduğu halde belirlenmemesidir. Yaşlılarda hastalıklar kimi zaman tipik bulguları olmaksızın ortaya çıkabilir, kimi yaşlı ve yakını sağlık sorunlarını yaşlılığa bağlı değişiklik olarak değerlendirebilir. Örneğin kalp krizi için tipik olan göğüs ağrısı olmadan yaşlı bir kişi kalp krizi geçirebilir. Böyle bir durumda hastalık tanısı konulmayabilir. Yaşlılıkta sık görülen sağlık sorunları ve özellikleri kısaca şöyle özetlenebilir: Kalp-damar hastalıkları (KDH): KDH kalp ve kan damarlarının hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Bu grup içinde pek çok hastalık yer almaktadır. Kalp krizi (enfarktüs) ve inme (felç) KDH içinde dünya genelinde en önemli, aynı zamanda önlenebilir ölüm nedenleri arasındadır ve yaşlılarda da sık görülmektedir. Kalp krizi kalbi besleyen damarların sertleşmesi, tıkanması sonucu oluşan bir hastalıktır. Benzer sorunların beyin damarlarında görülmesi sonucu inme gelişebilir. Yüksek tansiyon (hipertansiyon): Kalp-damar hastalıkları içinde yer alan yüksek tansiyon, hayati organlarda yaptığı hasar sonucu inme, kalp krizi, böbrek yetmezliği, görme bozuklukları gibi hastalıklara 11 yol açması nedeniyle önemlidir. Önlenmesi, erken tanı konularak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Aksi taktirde yaşlının yaşam boyu bağımlı kalmasına yol açabilecek, yaşam kalitesini etkileyebilecek sorunlara neden olabilir. Şeker hastalığı (diyabet): Kan şekerinin sürekli yüksek olması ile görülen bir hastalıktır. Şeker hastalığı gözlerde, kalp ve damarlarda, böbreklerde, sinirlerde yarattığı hasarla körlüğe, kalp hastalığına, böbrek yetmezliğine, inmeye neden olabilir. Kanserler: Yaşın ilerlemesi ile birlikte hem kanserler daha sık görülmekte, hem de kansere bağlı ölümler artmaktadır. Kanser nedenli ölümler, tüm yaşlı ölümleri içinde ikinci sırada yer alırken, ülkemizde yaşlı erkeklerde en sık görülen kanser akciğer, kadınlarda da meme kanseridir. Kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH): Hava yollarındaki tıkanıklık ile kendini gösteren bir hastalıktır ve en önemli nedeni sigara kullanımıdır. Bu nedenle önlenmesinde en etkili yol sigara içmemektir. Kas iskelet sistemi hastalıkları: Yaşlılarda sık görülen hastalıklardır. Genellikle hayatı tehdit eden sorunlar değilse de hareketlerde kısıtlılığa ve bağımlılığa yol açarak yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilecek hastalık grubudur. Eklem kıkırdağının ilerleyici yıpranması sonucu ağrı, hareketlerde kısıtlılık, şekil bozukluğu görülebilir. Diğer bir sorun kemik erimesidir. Kemik erimesi yaşlılarda kırıklara yol açması açısından önemlidir ve önlenmesi olası bir sorundur. Bunama (demans): Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan önemli bir sağlık sorunudur. Alzheimer hastalığı yaşlılarda en sık görülen demans tipidir. Bunama beyni etkileyen ve düşünme, hatırlama, mantık yürütme, okuduğunu anlama, konuşma, öğrenme yeteneklerinde ilerleyici bir azalmaya yol açan bir hastalıktır. Hastalığın ileri aşamaları yaşlının bağımsız yaşamasını engelleyerek ciddi bakım sorununa yol açmaktadır. Depresyon: Depresyon yaşlılık döneminde sık görülen akıl sağlığı sorunlarından biridir. Yaşlılık dönemi bir çok kaybın yaşandığı bir dönemdir; sağlığın bozulması, görme-işitme sorunları, çocukların evden uzaklaşması, eşlerin, arkadaşların, akrabaların yitirilmesi, emeklilik ve statü kaybı, ekonomik yetersizlikler gibi. Bu sorunlar depresyon için birer risk faktörüdür. Bu kayıplarla başa çıkma yöntemleri kişiden kişiye değişmekle birlikte sosyal ilişkiler ve sosyal destek varlığı koruyucu bir rol oynamaktadır. Görme – işitme bozuklukları: Pek çok yaşlıda görme ve işitme yetersizlikleri görülmektedir. Gözlük ve işitme cihazı gibi yardımcı cihaz kullanılsa bile bu yetersizlikler yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle yaşlı izleminde görme ve işitmenin düzenli olarak değerlendirilmesi çok önemlidir. Kazalar: Kazalar ani olarak gelişen, beklenmedik olaylardır ve yaşlılarda sık görülmektedir. Kazalar ölüme, özürlülüğe ve bağımlılığa yol açması nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ayrıca yaşlılarda gelişen düşme korkusu yaşlının toplumsal yaşama katılımını engellemektedir. Ev içi ve ev dışında kazalar olabildiği gibi yaşlı çalışıyorsa iş kazası da olabilir. Ülkemizde en sık ev içi kazalar görülmektedir ve düşmeler en sık karşılaşılan kaza türüdür. Düşme dışında yanma, zehirlenme, kesicidelici aletle yaralanma, elektrik çarpması, boğulma da yaşlılarda görülebilir. Yaşlılıkta Sosyal Sorunlar Yaşlılar toplumun en kırılgan gruplarından biridir. Kırılganlık yalnız sağlık sorunları ile ilişkili değildir. Yaşlılar, aynı zamanda, sosyal statü kaybı, sosyal ilişkilerde gerileme, gelir kaybı gibi deneyimler de yaşamaktadır. Üstelik, pek çok toplumda, bu sorunların yaşanacağı dönem ile ilgili bir bilgilendirme ve hazırlama yönünde adaptasyon mekanizmaları bulunmamaktadır. Yaşlılığa adaptasyonu sağlayacak olan mekanizmaların sadece yaşlıyı değil yaşlı ile birlikte yaşayan kişileri de kapsayacak şekilde planlanması önemlidir. Yaşlılık döneminde gelir, eğitim ve sağlık güvencesi yoksunluğu en temel sorunlardır. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması-2008 (TNSA-2008) yılı verileri ile ülkemizde yaşlıların yarısının eğitimi yoktur; ortaokul ve üzeri düzeyinde eğitimli yaşlı oranı yalnızca %11.2’dir. Ülkemiz yaşlılarının eğitim düzeyi görüldüğü gibi oldukça düşüktür. Gelir açısından bakıldığında, aynı çalışmada üçte birinin hiç geliri 12 olmadığı belirlenmiştir. Hanehalkı refahı da bu çalışmada değerlendirilmiş ve yaşlıların yaşadığı hanelerin yaklaşık yarısının refahının düşük ya da çok düşük olduğu belirlenmiştir. Sağlık güvencesi varlığı sağlık hizmetine ulaşmada önemli bir bileşendir. Bu yönüyle araştırma verileri incelendiğinde, güvencesi olmayan yaşlı oranının %12, yeşil kartlı yaşlı oranının %14 olduğu görülmektedir. Sağlık güvencesi ve geliri olan yaşlıların pek çoğunun, aslında, bireysel olarak kendilere ait bir güvencesi ya da geliri yoktur; eşi, çocuğu gibi yakınları üzerinden bu desteğe sahiptir. Görüldüğü gibi ülkemiz özelinde yaşlılar sosyo-ekonomik açıdan oldukça kırılgandır. Bu özellik yaşlılara yönelik sağlık ve sosyal hizmetlerin planlanmasında mutlaka göz önüne alınmalıdır. Sosyo-ekonomik dezavantajlar dışında günlük yaşamını kendi başına sürdürmede yetersizlik ve sonuçta bakım gereksinimi bu yaşta ön plana çıkabilecek sorunlardır. TNSA-2008 çalışmasında dört yaşlıdan birinin yaşamının ev/kat/bahçe gibi yaşadığı fiziksel mekanla sınırlı olduğu bulunmuştur. Bu oran yaş ve cinsiyete göre değişmektedir. Daha fazla sağlık ve sosyo-ekonomik sorunları olan kadın yaşlılarda, dar mekanla sınırlı olma, erkek yaşlılardan yüksektir. Yaş ilerledikçe de artmaktadır; 85 yaş ve üzeri çok yaşlıların yarısından fazlası yaşadığı fiziksel mekana bağımlıdır. Sosyal destek yetersizliği ve sosyal ilişkilerdeki gerileme ile yalnızlık ve izolasyon bu dönemdeki önemli sosyal sorunlardır. Sosyal destek ve sosyal ilişkiler, fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan ve bu sorunlarla baş etmede tampon rol oynayan etmenlerdir. Bu sorunlar yaşlıların toplumda var olan kaynaklara ulaşımını da engellemektedir. Yaşlı ihmal ve istismarı gözden kaçmaması gereken bir sorundur. Yaşlıya zarar verme olarak tanımlanabilecek istismar ya da örselenme fiziksel, psikolojik, finansal ya da cinsel olabilir. Yaşlının bakımında sorumlu kişi/kişiler ya da kurumlar tarafından yaşlı örselenebilir. Fiziksel örselenmede güç kullanarak vücuda zarar verme söz konusudur. Bu zarar verme sadece vurma, dövme gibi şiddet uygulamanın dışında daha geniş bir kavramdır. Yaşlının zorla beslenmesi, isteği dışında zorla yatakta tutulması gibi pek çok eylem fiziksel örselenmedir. Sözel ya da sözel olmayan baskı uygulayarak yaşlıda sıkıntı ve huzursuzluğa yol açmak psikolojik örselenmedir. Finansal örselenme yaşlının geliri ya da parasal kaynaklarının izni olmadan kullanılmasıdır. Yine yaşlının isteği dışında her türlü örseleyici cinsel davranış yaşlı için bir istismar nedenidir. Yaşlı bireylerle çalışan her meslek grubu örselenme açısından dikkatli olmalı ve bu konuda yaşlının kapsamlı değerlendirmesini yapmalıdır. Daha sık görülebilecek yaşlı ihmali, yaşlıya karşı sorumlu olanların sorumluluklarını yerine getirmemesidir. Sonuçta yaşlının gereksinimi olan hizmet ve bakımı alması engellenmiş olur. Yaşlının kendini ihmali olabileceği gibi yaşlıya bakan kişilerin ya da kurumların ihmali de olabilir. Daha geniş olarak düşünülürse erişim engeli olmadan tüm yaşlıları kapsayan bir yaşlı sağlığı politikası bulunmayan yönetimler de yaşlı ihmalinden sorumludur. Yaşlılıkta Koruyucu Hizmetler Koruyucu sağlık hizmetleri, sağlıklı olma durumunun sürdürülmesi, hastalıklara yol açan etmenlerin ortadan kaldırılarak hastalıkların önlenmesi, hastalıkların başlangıç döneminde belirlenmesi, hastalıklar ortaya çıktığı zaman iyileştirilmesi ve olumsuz sonuçlarının önlenmesi amacıyla yürütülen hizmetleri kapsamaktadır. Yaşlılıkta sağlığı korumanın temel hedefi sağlık ve sosyal sorunlar nedeniyle yaşam kalitesindeki bozulmayı önlemektir. Sağlığı etkileyen toplumsal ve çevresel koşulları değiştirerek hastalıklara yol açabilecek faktörleri önlemek en temel korumadır. Düzenli ve yeterli bir gelire sahip olma yaşlı sağlığının korunmasında son derece önemlidir. Sağlığı koruma amacıyla yapılacak girişimler ileri yaşlara gelmeden çok önce, çocukluk yaşlarından itibaren başlamalı ve yaşam boyu sürdürülmelidir. Sağlığı koruyucu önlemler birincil, ikincil ve üçüncül koruma önlemleri olarak üç düzeyde ele alınır. Birincil koruma hastalıklar ortaya çıkmadan önce alınması gereken önlemleri içerir. İkincil koruma hastalıklara erken tanı konulması amacıyla yapılan taramaları kapsar. Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra ise ikincil sağlık sorunlarının, sakatlıklarının engellenmesi amacıyla yapılan uygun tedavi ve kontroller üçüncül koruma önlemleridir. Bazı hastalıklara karşı aşılanma ne tür bir koruma yöntemidir? Hastalıklar ortaya çıkmadan önce alınması gereken önlemleri içeren birincil koruma, en etkili koruma yöntemidir. Yaşlılarda birincil koruma önlemleri olarak şunlar öncelikli olarak ele alınmalıdır: sağlığı 13 geliştirici olumlu davranış biçimleri; bazı hastalıklara karşı aşılama; kazaların önlenmesi; sosyal destek sağlanması. Olumlu sağlık davranışları tüm yaş gruplarında olduğu gibi yeterli ve dengeli beslenme, sigara kullanmama ve fiziksel olarak aktif olmadır. Yaşlı bireylerin yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesi, sağlığın sürdürülmesi ve pek çok hastalığın önlenmesi için temel olan bir gereksinimdir. Sigara, en önemli değiştirilebilir risk faktörüdür ve hiçbir yaş bırakmak için geç değildir. Bu nedenle sigara içen yaşlıların bırakma yönünde desteklenmesi gerekir. Fizik aktivite kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, kemik erimesi, şeker hastalığı gibi pek çok hastalık yanı sıra kazalar ve sakatlıkların önlenmesinde rol oynayan bir etkendir. Yaşlılar fizik aktivite yapmaları konusunda cesaretlendirilmeli ve özel bir engeli yoksa, haftanın beş günü 30 dakika süren orta düzeyde fiziksel aktivite yapmaları sağlanmalıdır. Bulaşıcı hastalıklardan korunma amacıyla grip, zatürre ve tetanoz aşıları bu yaş grubunda yapılabilecek aşılardır. Grip aşısı 65 yaş ve üzeri tüm bireylere her yıl uygulanmalıdır. Zatürre aşısı ise her 5 yılda bir uygulanabilir. Daha önce tetanoz aşısı yapılmış yaşlılarda, aşı 10 yılda bir tekrar yapılmalıdır. Kaza ve yaralanmalar yaşlılarda en önemli sakatlık ve ölüm nedenlerindendir. Kazalar planlanmamış ve aniden oluşan olaylardır, ancak kazalara yol açan etmenler genellikle belirlenebilir ve gerekli önlemler alınabilir. Bu yaş grubunda en sık karşılaşılan sorun düşmelerdir. Düşmelerin önlenmesi için, düşmeye neden olabilecek sağlık sorunları belirlenip iyileştirilmeli ve düşmeye yol açabilecek çevresel risk etmenleri ortadan kaldırılmalıdır. Yaşlının toplumsal yaşama katılımının özendirilmesi ve kolaylaştırılması, izolasyonunu engelleyecek sosyal destek sağlanması fiziksel, zihinsel ve ruhsal pek çok sağlık sorununun önlenmesinde temel bir girişimidir. İkincil koruma, henüz hastanın yakınmaları ortaya çıkmadan, hastalık belirginleşmeden önce hastalıklara erken tanı konulmasıdır. Hastalıklara erken tanı konulması düzenli ve sistematik olarak planlanan taramalarla yapılabilir. Taramada amaç hastalara kesin tanı koymak değil, hastalık olasılığı yüksek olan bireyleri belirlemektir. Bu bireylere daha sonra yapılacak ileri testlerle kesin tanı konulacaktır. Bu nedenle öncelikle hangi hastalıklar tarama programına alınmalı ve kimlerde bu program yürütülmeli buna karar verilmelidir. Bu kararı vermeden önce tarama programına alınacak olan hastalıkların ve tarama amacıyla kullanılacak testlerinin bazı özelliklerinin olduğunun bilinmesi gerekir. Bu özellikler şöyle sıralanabilir: • hastalığın sıklığı, öldürücülüğü, yol açacağı ikincil sorunlar (sakatlık, bağımlılık gibi) açısından yaşlının yaşamını önemli düzeyde etkileyen bir hastalık olmalı, • hastalık erken dönemde belirlendikten sonra tedavi edilebilmeli, yani, uygun bir tedavi yöntemi bulunmalı, • erken tanı konularak hemen tedaviye başlanması, gecikmeye göre daha iyi, daha etkin bir sonuç vermeli, • hastalığın henüz bulgu vermeyen ama erken tanı konulabilecek bir dönemi olmalı, • erken tanı amacıyla kullanılabilecek bir tarama testi bulunmalı, • tarama testinin hastaları belirleme ve sağlamları ayırt etme özelliği iyi olmalıdır, • tarama testi yaşlılar tarafında kabul edilebilecek, basit bir test olmalı, • tarama testi maliyet açısından da uygun olmalı, Bu özellikler göz önüne alındığında yaşlılarda taramalar yapılarak erken tanı konulabilecek pek çok sağlık sorunu bulunmaktadır. Bu sorunlara hipertansiyon, şeker hastalığı, tiroid bezi hastalıkları, bazı kanserler, görme ve işitme sorunları, beslenme sorunları, kansızlık, demans ve depresyon örnek verilebilir. Yaşlıların yılda en az bir kez kapsamlı sağlık taraması ile sık görülen sağlık sorunları açısından değerlendirilmesi (kan basıncı, kan şekeri ve hemoglobin ölçümü, demans ve depresyon için ölçeklerin uygulanması, görme ve işitme fonksiyonları değerlendirilmesi) bu açıdan önemli ve önceliklidir. Kanser taramaları ülkemizde belirli kanserler için yapılmaktadır; bunlar kadınlarda meme ve rahim ağzı kanseri, kadın ve erkekte bağırsak kanseri taramasıdır. Meme kanseri açısından 70 yaşa kadar olan kadınlarda her iki yılda bir mamografi yapılabilir, yani genç yaşlılar bu programda ele alınmaktadır. Rahim ağzı kanseri taramasına, daha önce yapılan test sonuçlarına göre 65 yaştan sonra gerek olmayabilir. Bağırsak kanseri taramaları da 70 yaşa kadar hem erkek hem de kadınlarda yapılmaktadır. 14 Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra hastaların en uygun yöntem ile tedavi edilmesi, düzenli izlem ve kontrol ile hastalık seyri ve tedaviye verilen yanıtın değerlendirilmesi, oluşabilecek ikincil sorunların önlenmesi ve yaşam kalitesinin artırılması üçüncül koruma olarak değerlendirilir. Yaşlılarda en sık karşılaşılan sağlık sorunları genellikle hipertansiyon, şeker, kalp hastalığı gibi uzun süreli hastalıklarıdır. Bu nedenle bu hastalıklarda düzenli izlem, kontrol ve tedavi önerilerine uyum da son derece önemlidir. Bu şekilde, yüksek tansiyon sonucu hastanın inme geçirmesi ve ömür boyu bağımlı bir yaşam sürdürmesi önlenebilir. Bu tür sorun gelişen hastaların hem tıbbi hem de sosyal rehabilitasyonunun sağlanması ve toplumsal yaşama katılımının desteklenmesi de üçüncül korumadır. Yaşlı sağlığı açısından tüm koruma düzeyleri bir arada ele alınmalı; bir taraftan hastalıkların ortaya çıkması önlenmeli, geciktirilmeli, taramalar ile erken tanı konularak uygun tedavi başlanmalı, düzenli izlemlerle bireyin yaşam kalitesi artırılmalıdır. Bütün bu girişimler sağlık sistemi içinde birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında bir eşgüdüm ile yürütülmeli ve hizmete ulaşımda sosyal ve ekonomik engeller ortadan kaldırılarak tüm yaşlılara ulaşan bir hizmet sunulmalıdır. YAŞLI BİREYLERİN TEMEL GEREKSİNİMLERİ Dünya genelinde 20. yüzyılda dikkati çekmeye başlayan toplum yaşlanması uluslararası düzeyde ilk kez Viyana’da 1982 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Dünya Yaşlanma Asamblesi’nde gündeme gelmiştir. Bu toplantıda uluslararası eylem planı kabul edilmiştir. Daha sonra 1991’de Birleşmiş Milletler genel kurulu yaşlılar için ilkeleri belirlemiş ve bu ilkeleri ülkelerin ulusal programlarına adapte etmelerini önermiştir. Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği yaşlı ilkeleri şunlardır: • Bağımsızlık • Katılım • Bakım • Kendini gerçekleştirme • İtibar, saygınlık Birleşmiş Milletler Yaşlı İlkeleri ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.shcek.gov.tr/birlesmis-milletler-yasli-ilkeleri.aspx adresini ziyaret edebilirsiniz. Toplum yaşlanmasının giderek artan önemi ile birlikte DSÖ tarafından 1999 yılı uluslararası yaşlılar yılı olarak ilan edilmiş; üretken ve aktif yaşlılık süreci önemi üzerinde durulmuştur. Viyana’da yapılan ilk toplantıdan 20 yıl sonra, 2002 yılında, Dünya Yaşlanma Asamblesi Madrid’te toplanmış ve 2002 eylem planı yürürlüğe konulmuştur. Bu eylem planı içinde yer alan amaç, hedef ve taahhütler şunlardır: • Yaşlıların insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tam olarak tanınması ve gerçekleştirilmesi, • Yaşlıların toplumun ekonomik, politik ve sosyal yaşamlarına tam ve etkili olarak katılması amacıyla güçlendirilmesi, • Yaşlıların yaşam boyu öğrenme ve toplum içinde yer alma olanaklarına erişim gibi fırsatların yaşamın ileri yıllarında da sağlanarak yaşam boyunca bireysel gelişme, kişisel tatmin ve iyi olma durumunun sürdürülmesi, • Bütün ekonomik, sosyal, kültürel hakların yanında vatandaşlık ve siyasi haklara da sahip olmanın sağlanması ve yaşlılara karşı her türlü şiddet ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması, • Cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması yoluyla yaşlılarda cinsiyet eşitliğinin sağlanması, • Sosyal kalkınma için ailenin önemi, kuşaklar arası bağlılık, dayanışma ve karşılıklı ilişkilerin öneminin kavranması, 15 • Yaşlılar için, koruyucu ve rehabilite edici hizmetler dahil olmak üzere, sağlık hizmetleri, destek ve sosyal koruma sağlanması, • Uluslararası Eylem Planı’nın uygulamaya dönüştürülmesi için yaşlılar ile hükümet, sivil toplum ve özel sektörün bütün düzeyleri arasında işbirliğinin kolaylaştırılması, • Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, birçok diğer konunun yanı sıra yaşlanmanın bireysel, sosyal ve sağlık yönleri üzerinde odaklanmak amacıyla bilimsel araştırmalar yapılarak bu konuda bilgi ve becerilerin artması ve teknolojiden yararlanılması, • Yaşlanmakta olan bireylerin durumlarının ve farklı koşullarının tanınması ve onları etkileyen konularda seslerini duyurmalarının sağlanması için yolların araştırılması gerektiğinin kabul edilmesi. Yaşlanma 2002 Uluslararası Eylem Planı ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.gebam.hacettepe.edu.tr/eylem.pdf adresini ziyaret edebilirsiniz. Görüldüğü gibi, eylem planında yaşlıların toplumdaki bütün haklara sahip bir birey olduğu vurgulanmaktadır. Yaşlılar her türlü ayrımcılıktan uzak ve güvenli bir ortamda yaşlanmalı ve yaşamını sürdürmelidir. Yaşlıların saygınlığı korunarak toplumsal yaşamın her alanında yer almaları sağlanmalıdır. Bu uluslararası eylem planı göz önüne alınarak Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı”nı hazırlamıştır. Bu planda Türkiye’de yaşlanma ve yaşlıların mevcut durumu çerçevesinde gerçekleştirilmesi gereken eylemler belirlenmiştir. Bu eylemler üç başlık altında toplanmıştır; ‘’yaşlılar ve kalkınma’’, ‘’yaşlılıkta sağlık ve refahın artırılması’’ ve ‘’olanaklar sunan, destekleyici ortamların sağlanması’dır. Yaşlılar ve kalkınma başlığı altında yaşlıların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik katılımlarının ve karar verme süreçlerinin tüm aşamalarına katılımlarının sağlanması öncelenmiştir. Ayrıca yaşlılarda dışlanmanın önlenmesi, fırsat eşitliğinin sağlanması, sosyal güvenlik ve gelir açısından yetersizliklerin olmaması gibi sağlığın sosyo-ekonomik bileşenleri ele alınmıştır. Yaşlılıkta sağlık ve refahın artırılması başlığında hastalıkların önlenmesi, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimin sağlanması, yaşlıya yönelik hizmet sunumunda rol alan resmi ve resmi olmayan çalışanlara eğitim olanaklarının artırılması ele alınmıştır. Yaşlının kendi ortamında yaşlanması temelinde olanaklar sunan, destekleyici ortamların sağlanması hedefleri de son başlıkta sunulmuştur. Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2230/eylempla.pdf adresini ziyaret edebilirsiniz. Birleşmiş Milletler yaşlı ilkeleri, DSÖ uluslararası yaşlı yılı gerekçeleri, uluslararası eylem planı ve ulusal eylem planı hedefleri incelendiğinde yaşlıların temel gereksinimlerinin şu başlıklarda toplandığı söylenebilir: • Ekonomik yeterlilik • Sosyal güvence varlığı • Toplum tarafında kabul görme, saygınlık • Toplumsal yaşama katılım • Toplumdaki karar verme mekanizmalarına katılım • Toplum içinde kendi ortamında yaşam • Bağımsız yaşamın sürdürülmesi • Güvenli barınma koşulları • Sosyal destek sağlanması 16 • Sosyal bakım hizmetlerine evde ve kurumda erişim • Sağlık hizmetlerine evde ve kurumda erişim YAŞLI BAKIMINDA TEMEL UYGULAMALAR Yaşlı bakımı sadece sağlık bakımı değildir, sosyal bakımla birlikte ele alınmalıdır. Toplum genelinde kadının eğitiminde artış, toplumsal statüsündeki değişim, iş hayatına katılımın yaygınlaşması, doğurganlığın azalması, kentleşme gibi pek çok etmenle birlikte geniş aile yapısı çekirdek aileye dönüşmektedir. Ailenin yaşlılarına bakım veren temel kişisi olan kadının aile ve toplum içindeki rolü de değişmektedir. Bu durum aile içi dayanışma ağlarının zayıflamasına ve ailenin yaşlısına bakım vermesinde sıkıntılara yol açmaktadır. Bu sıkıntılar yaşanmasa bile uzayan yaşam ve ortaya çıkan çoklu sorunlar açısından, yaşlı bakımında rol oynayan ailenin desteklenmeye gereksinimi vardır. Yaşlı bakımını dar çerçevede sadece sağlık bakımı olarak ele almak kadar, sadece ailenin sorumluluğunda olduğunu düşünmekte doğru değildir. Dolayısıyla daha geniş ve bütüncül bir yaklaşımla yaşlı bakımı ele alınmalı ve planlamadan önce gereksinim belirlerken sağlığın bireysel, toplumsal ve çevresel belirleyiciler gözardı edilmemelidir. Aralarında dinamik bir etkileşim olan bu belirleyiciler, aslında, aktif yaşlanmanın da belirleyicileridir. Aktif yaşlanma, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1990’ların sonlarında benimsenen, yaşam kalitesinin artırılmasını ve sağlıklı yaşam beklentisinin uzamasını amaçlayan bir kavramdır. Aktif yaşlanmanın belirleyicileri olarak şunlar vurgulanmaktadır: • ekonomik belirleyiciler (gelir, sosyal güvenlik, iş) • sosyal belirleyiciler (sosyal destek, şiddet ve istismar, eğitim) • davranışsal belirleyiciler (sigara, fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme, alkol, ağız sağlığı, ilaç kullanımı, tedaviye uyum) • bireysel belirleyiciler (biyolojik ve genetik, psikolojik faktörler) • fiziksel çevre (güvenli konutlar, temiz su, temiz hava, güvenli besin) • sağlık ve sosyal hizmetler (sağlığın geliştirilmesi ve hastalıkların önlenmesi, tedavi edici hizmetler, uzun süreli bakım, ruh sağlığı hizmetleri) Bunların dışında cinsiyet ve kültür hepsiyle kesişen belirleyicilerdir. Tüm etmenler sağlıklı yaşam beklentisini etkileyebilir; bireylerin yaşam kalitesinde olumlu ya da olumsuz değişime yol açabilir. Bu belirleyiciler doğum öncesi dönemden başlayıp ölüme kadar devam eden yaşam döngüsünün her aşamasında etkilidir ve aktif yaşlanma yaklaşımı tüm yaşam dönemlerini kapsamaktadır. Toplum Temelli Bakım/ Evde Bakım Yaşam boyu dinamik bir etkileşim içinde sağlığı etkileyen bireysel, toplumsal ve çevresel belirleyiciler gözününe alınarak, yaşlının içiçe geçen sağlık-sosyal sorunları temelinde, yaşlı bakımı planlanmalıdır. Yaşlı bakımı toplum temelli bakım ve kurum temelli bakım olarak iki grupta ele alınabilir. Kurum bakımı hastane ya da huzurevi/bakımevi gibi birimlerde sunulan, yataklı tedavi ve bakım hizmetlerini kapsamaktadır. Toplum temelli bakım ise sağlığın sürdürülmesi, geliştirilmesi, hastalık ve yetersizliklerin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi amacıyla yaşlı bireylere ve ailelerine, kendi yerleşim yerlerinde sağlık ve sosyal hizmetlerin harmanlanarak birlikte sunulmasıdır. Bu bakımda amaç yaşlıların kendi evlerinde olabildiğince bağımsız kalmalarının sağlanmasıdır. Bu amaçla yaşlılar düzenli olarak izlenmelidir. Bu izlem birinci basamak sağlık hizmeti sunan kurumlarda yılda en az iki kez olacak şekilde planlanmalıdır. Yaşlının risk durumuna göre izlem sıklığı artırılmalıdır. Toplum temelli bakım ile ilgili Giray, H., Meseri, R., Saatlı, G., Yücetin, N., Aydın, P. ve Uçku, R. “Türkiye’ye İlişkin Yaşlı Sağlığı Örgütlenmesi Model Önerisi”, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2008: 7 (1):81-86 yayınlanmış makaleyi okuyabilirsiniz. 17 Toplum temelli bakım yaklaşımıyla, yaşlı pek çok açıdan değerlendirilmeli ve düzenli izlemlerle değişimler gözlenmelidir. Bu izlemlerde yaşlının şu özellikleri değerlendirilmelidir: • Sosyal durum; bu başlık altında sosyo-ekonomik koşullar, çevresel özellikler, sosyal destek ve sosyal ilişikler değerlendirilmelidir. Düzenli ve yeterli gelir varlığı, sağlık güvence durumu, yaşam alanının yaşlı sağlığı açısından fiziksel uygunluğu, sosyal destek varlığı ve niteliği, çocuklar, akrabalar, komşular ve genel olarak toplumla iletişim düzeyi sorgulanmalıdır. İhmal ve örselenme açısından değerlendirme yapılmalı, olası bulgular atlanmamalıdır. Sağlığı doğrudan etkileyebilecek bu etmenler göz ardı edilerek, bunlara yönelik iyileştirmeler sağlanmadan bakım hizmeti sunulması eksik bir yaklaşımdır. Bu nedenle sosyal durum değerlendirilip riskler belirlendikten sonra yaşlıya özgü bir bakım ve destek programı belirlenmelidir. • Sağlık durumu, hem fiziksel hem de zihinsel açıdan değerlendirilmelidir. Tanı almış hastalık öyküsü ve ilaç kullanımı sorgulanmalıdır. Yaşlılarda sık görülebilecek kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, solunum sistemi hastalıkları, görme ve işitme sorunları, diş problemleri açısından şikayetleri olup olmadığı sorgulamalıdır. Yine bu yaş grubunda sık görülmesine karşın bir sorun olarak dile getirilmeyen idrar kaçırma, kabızlık, uyku sorunları olup olmadığı belirlenmelidir. Boy, kilo ölçülerek şişmanlık ya da zayıflık açısından değerlendirilmeli, kan basıncı ve kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. Mental sağlık değerlendirilmesinde pratik ölçeklerden yararlanılarak demans ve depresyon riski incelenmelidir. • Fonksiyonel durum, değerlendirilerek yaşlının günlük yaşamını kendi başına sürdürmedeki yeterliliği ve destek gereksinimi belirlenebilir. Bunun için günlük yaşam aktiviteleri yeterliliği düzenli olarak izlemelidir. Günlük yaşam aktiviteleri temel aktiviteler (TGYA) ve yardımcı aktiviteler (YGYA) olarak iki grupta değerlendirilir. Her ikisini de sorgulayan bazı indeksler vardır. Bunlardan Katz ya da Barthel indeksi TGYA için, Lawton ve Brody indeksi YGYA için ülkemizde de sıklıkla kullanılmaktadır. TGYA genel olarak şu işlevleri değerlendirir; banyo yapma, giyinme, tuvalet kullanma, yemek yeme, yatak ya da sandalyeye oturup kalkma, yürüme, kişisel temizlik yapma, idrar ya da dışkı kaçırma. Bu temel aktiviteleri bağımsız olarak yapabilme durumu sorgulanır. YGYA olarak yemek yapma, evişi yapma, telefon kullanma, alışveriş yapma, parasal işleri (maaş çekme, bankaya para yatırma, fatura ödeme gibi) yapma, toplu taşım araçlarını kullanma, ilaçlarını içme değerlendirilir. Bu şekilde yaşlının hangi düzeyde bakıma gereksinimi olduğu belirlenebilir. Temel günlük yaşam aktiviteleri içinde yaşlıların en fazla desteğe gereksinim duydukları aktiviteler hangileridir? Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması-2008 sonuçlarına göre, günlük yaşam aktivitelerini kendi başına kolayca yapabilen yaşlı oranı aşağıdaki tabloda görülmektedir. Tablo 1.1: Yaşlıların günlük yaşam aktivitelerini kolay yapabilme yüzdeleri, TNSA-2008, ileri analiz GYA kolay yapabilen yaşlı oranı Yaşlılar (%) Erkek yaşlılar (%) Kadın yaşlılar(%) Günlük yaşam aktivitesi Temel GYA Yatağa yatmak/kalkmak Giyinmek/soyunmak Yemek yemek Tuvalete gitmek/kullanmak Banyo yapmak Yardımcı GYA Yemek yapmak Günlük ev işlerini yapmak Alışveriş yapmak Ev dışı diğer işleri yapmak Şehir dışına yolculuk yapmak 83.3 84.7 92.7 87.3 77.9 88.3 88.9 94.5 91.9 84.6 79.3 81.1 91.2 83.5 72.4 65.4 55.2 58.7 48.2 46.9 65.6 60.5 73.8 69.5 63.1 65.1 50.8 46.2 30.6 33.6 18 Ülkemizde, tabloda da görüldüğü gibi, yaşlıların her iki cinsiyette de yapmakta en fazla zorlandıkları temel GYA banyo yapma ve yatağa yatma/kalkmadır. Dikkat çeken ikinci özellik yardımcı GYA yeterliliğinin temel aktiviteleri yapma yeterliliğinden daha düşük olduğudur. Cinsiyete göre bu aktivitelerdeki yeterlilik toplumsal rollere bağlı olarak değişmektedir. Örneğin kadın yaşlıların en yüksek oranda kolay yapabildikleri etkinlik yemek yapma, erkeklerde ise alış-veriş yapmadır. Gerek temel gerekse yardımcı aktiviteleri kendi başına kolay yapabilme oranı kadın yaşlılarda erkek yaşlılardan daha düşüktür. • • Eviçi kaza riski; değerlendirilerek yaşlıların kaza geçirmelerine yol açabilecek sorunlar belirlenmeli ve bu risklere yönelik önlemler alınmalı ya da önerilmelidir. Kazalar yaşlılarda sık görülen, yol açtığı ikincil sorunlarla yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ya da ölüme yol açabilen durumlardır. Günlük yaşamının hemen hemen tümünü ev içinde geçiren yaşlılarda eviçi kaza riskinin azaltılması hatta tamamen ortadan kaldırılması için şunlar önerilmelidir: • Kapı girişlerinde takılıp düşmeye neden olabilecek eşikler bulunmamalı • Merdivenler ayak sığamayacak kadar dar olmamalı • Merdiven basamakları üzerinde ya da ev zemininde kaymaya yol açabilecek halı, kilim vb. bulunmamalı • Ayağın takılmasına yol açacak kenarı kıvrılmış halı, kilim vb. bulunmamalı • Yerlerde takılıp düşmeye neden olacak eşyalar, kablolar vb. bulunmamalı • Gece etrafı görmeyi sağlayacak düzeyde bir aydınlatma olmalı • Banyo zemini kaymayan malzemeden yapılmalı, sürekli kuru olmalı ve banyoda kaymayan terlik kullanılmalı • Banyo, tuvalette uygun yerlerde tutunmak için tutamak olmalı • Mutfak tezgah ve dolapları yaşlının kolayca ulaşabileceği yükseklikte olmalı • Elektrik çarpmasına neden olabilecek zedelenmiş elektrik kabloları, gevşemiş elektrik prizleri bulunmamalı • İlaçlar kendi kutularında bulunmalı, üzerinde nasıl kullanılacağı yazılmalı ya da işaretlenmeli • Telefonun yanında acil numaralar (ambulans, itfaiye ) yazılı olmalı Bakım verenler; yaşlıyı evinde destekleyen aile bireyleri ya da ücretli olarak hizmet sunan kişilerin de değerlendirilmesi gerekir. Genellikle resmi olmayan bakım verenler bu konuda eğitimli değildir ya da eğitim eksiği olabilir. Bunların yaşlı bakımı konusundaki bilgi ve beceri eksiği belirlenmeli ve bu konuda destek olunmalıdır. Bakım verenlerin kendi sağlıklarının da gözardı edilmemesi gerekir. Özellikle, aile içinde pek çok görevi olan ve yaşlı bakımını da üstlenen kadınlar sağlık ve sosyal sorunlarla karşılaşabilir. Kimi zaman 90 yaşındaki annesinin bakımını üstlenen kadın da 70 yaşında bir yaşlı olabilir. Dolayısıyla toplum temelli bakım yaklaşımı içinde yaşlıya bakım verenlerin de gereksinimlerin belirlenmesi ve destek mekanizmalarının planlanması gerekir. Yaşlının yukarıda sıralanan başlıklarla değerlendirilip izlendiği toplum temelli bakım hizmeti ancak bir ekip hizmeti ile mümkündür. Bu ekipte hekim, hemşire, ebe, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, diyetisyen, fizyoterapist, yaşlı bakım teknikeri bulunmalıdır. Bu ekip hizmeti, bütün riskleri değerlendiren bütüncül bir yaklaşımla tüm yaşlıları kapsayacak şekilde örgütlenmelidir. Yaşlının riskine göre yaşlıya özel planlanmalı ve sürekli olarak sunulan bir bakım hizmeti olmalıdır. Ülkemizde henüz bu şekilde tanımlanan toplum temelli bir yaşlı bakım hizmeti sunulmamaktadır. İki bin on yılından beri sunulan evde bakım hizmeti yatalak hastalara yönelik sağlık bakımı düzeyinde bir hizmettir. Evde bakım hizmetleri ile ilgili Uçku, R. Evde Bakım Özel Sektörün İlgisini Çeker mi? Toplum ve Hekim, 2011;26(3):193-198, yayınlanmış makaleyi okuyabilirsiniz. 19 Kurumsal Bakım Sağlık sorunlarına yönelik olarak hizmet sunan kurumlar yataklı tedavi kurumları yani hastanelerdir. Kimi ülkelerde yaşlılara özel geriatri hastaneleri bulunmaktadır; ancak çok yaygın değildir. Geriatri yaşlıların sağlık sorunları ile ilgilenen bir bilim dalıdır. Özel geriatri hastaneleri olmasa da, ülkemizde de olduğu gibi, bazı hastanelerde özel geriatri bölümleri bulunmaktadır. Bunların dışında yaşlılar sağlık sorunlarının tanı ve tedavisinde genel hastanelerden yararlanmaktadır. Yaşlıların sosyal hizmet açısından kurumsal bakımında, ülkemizde de bulunan, iki farklı kurum ağırlıklı olarak yer almaktadır. Bunlar huzurevleri ya da bakımevleridir. Bakımevleri, tıbbi hizmetler, hemşirelik bakımı ve diğer destek hizmetleri de sunan uzun veya kısa süreli bakım kuruluşlarını içeren geniş kapsamlı bir terimdir. Evde bakılamayan, hastanede yatışı da gerektirmeyen kişilerin bakımının sağlandığı birimlerdir. Ülkemizde 1997’de yayınlanan ‘Özel Huzurevleri ile Yaşlı Bakımevleri Yönetmeliği’ ve 2001’de yayınlanan ‘Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği’ ile ‘bakımevleri’ ve ‘yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri’ kurulmaya başlamıştır. İlgili yönetmeliklerde bu merkezler ‘yaşlı kişilerin yaşamlarını sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmeleri amacıyla, kendi kendilerini idare edebilecek şekilde rehabilitasyonlarının sağlandığı, tedavisi mümkün olmayanların ise sürekli olarak özel bakım altına alındığı yatılı sosyal hizmet kuruluşu’ olarak tanımlanmaktadır. Huzurevleri bakım gereksimi olmayan ve tıbbi tedavi gerektirmeyen yaşlıların günlük yaşamlarını sürdürdükleri, uzun süreli bakımın olduğu toplu yaşam yerleridir. Yönetmelikte geçen tanım ile huzurevleri ‘yaşlı kişileri huzurlu bir ortamda korumak, bakmak ve bu kişilerin sosyal ve psikolojik gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan yatılı hizmet kuruluşudur’. Ülkelere göre farklılıklar olmasına karşın, genellikle, uzun süreli kurum bakımı alan yaşlıların yaklaşık üçte ikisi huzurevlerinde üçte biri bakımevlerinde kalmaktadır. Ülkemizde bu yönetmeliklere dayalı olarak hizmet sunan eski adı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ya da gerçek kişiler (özel kurumlar) bulunmaktadır. Son verilerle kurum sayısı 293, yatak sayısı 22 bin civarındadır. Yataklı kurum dışında evde yaşayan yaşlılara gündüzlü bakım hizmeti sunmak üzere açılmış olan yaşlı hizmet merkezleri olmakla birlikte henüz yaygın bir uygulama yoktur; şu anda beş ilde altı merkez bulunmaktadır. Özel Huzurevleri ile Yaşlı Bakımevleri Yönetmeliği ve Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.shcek.gov.tr/ozel-huzurevleri-ile-huzurevi-yasli-bakimmerkezleri-yonetmeligi-2.aspx ve http://www.shcek.gov.tr/userfiles/pdf/Huzurevleri.pdf adreslerini ziyaret edebilirsiniz. 20 Özet olmuştur. Şu andaki yaşlı nüfus oranı (%7.2) ile ülkemiz yaşlı bir toplumdur. Kronolojik olarak 65 yaş ve üzeri kişiler yaşlı olarak tanımlanır. Bu yaşlı tanımı, yaşlılığı yaşanılan yıl olarak ele almaktadır. Yaş ilerledikçe bireylerde biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik değişiklikler görülür. Bu değişikliklerle ilişkili olarak biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik yaşlanmadan da söz edilebilir. Yaşlılık döneminde sağlık sorunları ve hastalıkların sıklığı artar. Yaşam boyu karşılaşılan risk etmenlerinin birikici etkisiyle, bu yaş grubunda bulaşıcı olmayan hastalıklar daha sık görülür. Yaşlılarda ölüm nedenleri içinde ilk sırada kalp-damar hastalıkları, ikinci sırada kanserler yer alır. Sağlık sorunları dışında, sosyal sorunlar ve bakım gereksinimleri de diğer yaşlara göre bu yaş grubunda daha sık görülür; sosyal statü kaybı, sosyal ilişkilerde gerileme yaşanabilecek sorunlardır. Yaşlılık döneminde gelir, eğitim ve sağlık güvencesi yoksunluğu en temel sorunlardır. Yaşlıya zarar verme olarak tanımlanabilecek istismar ve ihmal gözden kaçmaması gereken bir sorundur. Yaşlılık dönemi yaşamın diğer dönemleri ile karşılaştırıldığında fiziksel ve zihinsel fonksiyonlarındaki bozulmanın, gerilemenin belirgin şekilde arttığı, çevresel etmenlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azaldığı bir dönemdir. Ancak 65 yaş ve üzeri bireyler homojen bir grup değildir. Yaş ilerledikçe sağlık ve sosyal sorunlar daha artar, bakım ve destek gereksinimi belirginleşir. Seksenli yaşlardan itibaren bağımlılık belirgin olarak artarak bakım gereksinimi ön plana çıkar. Yaşlılar içinde, kadınlar sosyo-ekonomik eşitsizliklerden daha fazla etkilenen bir grubu oluşturur. Her yaşta olduğu gibi yaşlılıkta da sağlığı korumanın temel hedefi sağlık ve sosyal sorunlar nedeniyle yaşam kalitesindeki bozulmayı önlemektir. Sağlığı etkileyen toplumsal ve çevresel koşulları değiştirerek hastalıklara yol açabilecek faktörleri önlemek en temel korumadır. Düzenli ve yeterli bir gelire sahip olma yaşlı sağlığının korunmasında son derece önemlidir. Sağlığı koruma amacıyla yapılacak girişimler ileri yaşlara gelmeden çok önce, çocukluk yaşlarından itibaren başlamalı ve yaşam boyu sürdürülmelidir. Bireyler gibi toplumlarda yaşlanır. Bir toplumda çocuk ve genç nüfus azalıp erişkin ve yaşlı nüfus artıyorsa bu toplumun yaşlandığı ifade edilir. Toplum yaşlandıkça, yaşlı nüfus sayısal ve oransal olarak artarken, toplumda ortanca yaş da artar. Toplum yaşlanmasında rol oynayan birincil etmen doğurganlıktaki azalmadır; yaşamın uzamasında rol oynayan en önemli etmen ise ölümlerdeki azalmadır. Toplum yaşlanması son yüzyıldaki önemli gelişmelerinden birisidir ve gelecekte de bu önemini koruyacağı söylenebilir. Zaman ve süreç olarak toplum yaşlanması ülkelere göre farklılıklar göstermekle birlikte tüm ülkelerde gözlenmektedir. Yaşlanma süreci en erken Kuzey Avrupa ülkelerinde başlamıştır. Ekonomik yeterlilik, sosyal güvence varlığı, toplum tarafından kabul görme, toplumsal yaşama katılım,toplumdaki karar verme mekanizmalarına katılım, toplum içinde kendi ortamında yaşam, bağımsız yaşamın sürdürülmesi, güvenli barınma koşulları, sosyal destek sağlanması, sosyal bakım ve sağlık hizmetlerine evde ve kurumda erişim, yaşlıların temel gereksinimleri olarak sayılabilir. Bir toplumda yaşlı nüfusun tüm nüfus içindeki oranı toplum yaşlanması göstergelerinden birisidir. Doğuşta beklenen yaşam süresi, ortanca yaş, yaşlanma indeksi, çok yaşlı nüfus oranı, bağımlılık oranı, yaşlı bağımlılık oranı, potansiyel destek oranı, ebeveyn destek oranı gibi göstergeler toplum yaşlanması hakkında fikir verir. Yaşlı bakımında, sağlık ve sosyal hizmetlerin bir arada, yaşlının yaşam alanı olan evinde, bir ekip tarafından düzenli ve sürekli olarak sunulduğu toplum temelli bakım öncelenmelidir. Gereksinim düzeyine göre farklı yaklaşımlarla sunulan bu hizmet tüm yaşlılara ulaşmalıdır. Toplum temelli bakımın çözümsüz kaldığı noktada hizmet sunumu için gerekli olan kurumsal yapılar da bulunmalıdır. Türkiye de toplum yaşlanması sürecini yaşayan ülkelerden birisidir. Toplam doğurganlık hızında belirgin azalma, bebek ve çocuk ölümlülüğünde düşme ve beklenen yaşam süresinde uzama ile toplum yaşlanması göstergelerinde değişim 21 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi yaşlı olarak kabul edilen yaş sınırıdır? 6. Yaşlılarda görülen en sık ölüm nedeni aşağıdakilerden hangisidir? a. 65 a. Kanserler b. 70 b. Solunum sistemi hastalıkları c. 75 c. Kalp ve damar hastalıkları d. 80 d. Kazalar e. 85 e. Kas ve iskelet sistemi hastalıkları 2. Toplum yaşlanmasında rol oynayan birincil etmen aşağıdakilerden hangisidir? 7. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılıkta görülen sosyal sorunlardan değildir? a. Yaşlı sayısında artma a. Sosyal destek yetersizliği b. Yaşlı oranında artma b. Sosyal ilişkilerde gerileme c. Erişkin sayısında artma c. Ekonomik yoksunluk d. Doğurganlıkta azalma d. İhmal ve istismar e. Ölümlülükte azalma e. Kazalar 3. Beklenen yaşam süresinin uzamasında rol oynayan en önemli etmen aşağıdakilerden hangisidir? 8. Aşağıdakilerden hangisi ikincil koruma yöntemidir? a. Grip aşısı yapmak a. Doğurganlıkta azalma b. Sigara içmeyi bırakmak b. Ölümlülükte azalma c. Sağlıklı beslenmek c. Yaşlı oranında artma d. Meme kanseri için tarama yapmak d. Erişkin sayısında artma e. Düzenli yürüyüş yapmak e. Yaşlı sayısında artma 9. Aşağıdakilerden hangisi temel günlük yaşam aktivitesi değildir? 4. Bir toplumu yaşlı toplum olarak tanımlamak için yaşlı nüfus oranı aşağıdakilerden hangisidir? a. Yemek yapmak a. %1-2 b. Tuvaleti kullanmak b. %3-4 c. Giyinmek c. %5-6.9 d. Banyo yapmak d. %7-10 e. Kişisel temizlik yapmak e. %10 üzeri 10. Aşağıdakilerden hangisi toplum temelli bakım hizmetinin özelliklerinden değildir? 5. Aşağıdakilerden hangisi toplum yaşlanması göstergesi değildir? a. Sağlık ve sosyal sorunlara birlikte yaklaşım a. Yaşlanma indeksi b. Sağlığı sürdürme ve geliştirilmeyi hedefleme b. Ortanca yaş c. Kendi yaşam yerinde, evinde sunma c. Yaşlı bağımlılık oranı d. Gereksimi olan özellikli yaşlılara sunma d. Toplam doğurganlık hızı e. Yaşlı ve ailesini birlikte ele alma e. Yaşlı nüfus oranı 22 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık ve Yaşlanma ile ilgili Tanımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Türkiye’de 2010 yılında yaşlı nüfus sayısı 5.3 milyondur ve toplam nüfusun %7.2’si 65 yaş ve üzeri yaşlıdır. Bu oran ile ülkemiz yaşlı toplum olarak değerlendirilebilir. Sıra Sizde 1 2. d Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 3. b Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması-2008 verileri ile TDH 2.16’dir. Sağlık Bakanlığı’nın 2010 yılı sağlık istatistiklerinde, ulusal projeksiyon verisi olarak sunulan TDH 2.1’dir. 4. d Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması Göstergeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 5. d Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması Göstergeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Ülkemizde yaşlılarda ölüm nedenleri arasında kalp-damar hastalıkları, pek çok ülkede olduğu gibi, ilk sırada yer almaktadır. İkinci ölüm nedeni ise kanserlerdir. 6. c Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması Göstergeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 7. e Yanıtınız yanlış ise “Toplum Yaşlanması Göstergeleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Aşılama hastalıklar ortaya çıkmadan önce alınan ve hastalıkların ortaya çıkmasın önleyen bir uygulamadır. Bu nedenle birincil koruma yöntemidir. 8. d Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta Koruyucu Hizmetler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 5 Temel günlük yaşam aktiviteleri içinde, hemen hemen her toplumda, yaşlıların en fazla yardıma gereksinim duydukları, aktiviteler banyo yapma, yatağa/sandalyeye oturup kalkma ve yürümedir. 9. a Yanıtınız yanlış ise “Toplum Temelli Bakım-Fonksiyonel Durum” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. d Yanıtınız yanlış ise “Toplum Temelli Bakım” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 23 Yararlanılan Kaynaklar Arıoğlu. S.edi. (2006). Geriatri ve Gerontoloji, Nobel Tıp Kitapevi, Ankara UN (2002). World Population Aging 19502050, New York Giray, H., Meseri, R., Saatlı, G., Yücetin, N., Aydın, P. ve Uçku, R. (2008). Türkiye’ye İlişkin Yaşlı Sağlığı Örgütlenmesi Model Önerisi”, TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2008: 7 (1):81‐ 86 UN (2010). World Population Aging 2009, New York WHO (2002) Active Ageing, A Policy Framework, Geneva T.C.Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (2010). "Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Hekimler İçin Yaşlı Sağlığı Tanı ve Tedavi Rehberi 2010", Ankara Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2010) Türkiye’de Doğurganlık, Üreme Sağlığı ve Yaşlılık, 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması İleri Analiz Çalışması, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK, Ankara. T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü (2007). Ulusal Hane Halkı Araştırması 2003 Temel Bulguları, Ankara Ritsatakis. A. edi.(2008). Demystifying the myths of aging, WHO Uçku, R. (2011). Evde Bakım Özel Sektörün İlgisini Çeker mi? Toplum ve Hekim, 2011;26(3):193-198, 24 Yararlanılan İnternet Kaynakları Katz scale, Lawton-Brody scale http://son.uth.tmc.edu/coa/FDGN_1/RESOURCE S/ADLandIADL.pdf SHÇEK, Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği http://www.shcek.gov.tr/web/shcek/kuruluslar/ta blo_huz.htm SKÇEK, Özel huzurevleri ve yaşlı bakımevleri yönetmeliği http://www.shcek.gov.tr/web/shcek/mevzuat/shce k_mevz/24_ozel_huz_yaslibakim_yon.htm UN General Asamble, http://www.un.org/documents/ga/res/46/a46r091. htm 25 2 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Yaşlılıkla birlikte olan biyolojik değişiklikleri tanımlayabilecek, Yaşlılıktaki temel sosyal değişikliği açıklayabilecek, Kaybolan sosyal rol ve statüleri tanımlayabilecek, Yaşlılıkta toplumla bütünleşme kavramını açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yaşlılık Emeklilik Biyolojik değişiklik Toplumsal bütünleşme Sosyal rol Sosyal statü İçindekiler Giriş Yaşlılıktaki biyolojik değişiklikler Temel sosyal değişiklik Sosyal statü ve rol Yaşlılıkta toplumla bütünleşme 26 Yaşlılarda Görülen Biyolojik ve Sosyal Değişiklikler GİRİŞ Yaşlanma aslında döllenmeden hemen sonra başlayan, zamanla birlikte gelişen ve kişinin görüntü olarak da yaşlandığı bir süreç olup ölüme kadar devam eder. Her canlı için kaçınılmaz bir süreçtir. Aslında yaşlanma insan organizmasındaki bütün sistemlerin geri dönüşümsüz bir şekilde fonksiyon kaybı olarak da adlandırılabilir. Önemli olan normal yaşlanmanın gerçekleşebilmesidir ki bunun içinde, hiç hastalığın olmaması gerekir. Patolojik olarak gerçekleşen yaşlanma da ise yaşlanma dönemine ilave olmuş bütün patolojik değişimler yer almaktadır. Tüm Dünya’da hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde artık toplum yaşlanmaya başlamıştır. Örnek verilecek olursa Eski Roma döneminde ortalama yaşam 22 yıl iken günümüzde tüm Dünya’da nerdeyse 73 yıla ulaşmaktadır. Yapılan tahminler doğrultusunda bu rakamların 2050 yıllarında 81’e ulaşması beklenmektedir. Toplumların yaşlanması en önemli toplum sağlığı değişimlerinden birini oluşturmaktadır. Bu değişim sonrasında bakıma ihtiyacı olan yaşlı sayısı her geçen gün artmaktadır. Yaşlanma tıbbi bir konu olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir konudur. Sosyal boyutu itibariyle birey ve toplum açısından yaşlılığın ne olduğu, sosyal kurumların bu yaşlılık süreci içinde nerede yer aldığı ve toplumun oluşturacağı sosyal politikaların neler olduğu gibi kavramlar önem kazanmaktadır. Tarihte de yaşlıkla ilgili değişik tanımlar söz konusudur. Aristoteles ‘e göre “yaşlılık doğal bir hastalık, hastalıkta zamansız gelen bir yaşlılıktır” Dünya Sağlık Örgütü yaşlılık dönemi olarak 65 yaş ve üzeri dönemi almaktadır. Kendi içinde genç, ileri ve çok ileri yaşlılık gibi sınıflamalar da yapmaktadır. • Yaşlılık • Fizyolojik • Sosyal • Ekonomik • Kronolojik ve • Psikolojik olarak da sınıflandırılabilir. Yaşlanma kavramında ne tip değişiklikler gözlenmektedir? Yaşlılıktaki Biyolojik Değişiklikler Yaşlanma fizyolojik olarak kaçınılmaz bir durumdur. Bu süreçte görülen görmede, işitmede azalma, iskelet sistemi ve beyinde oluşan değişiklikler fizyolojiktir. Daha önceki sağlık durumu, geçirdiği hastalıklar, kazalar ve cerrahi müdahaleler, sağlıkla ilgili alışkanlık ve davranışları, genetik faktörler bu fizyolojik değişim üzerinde etki göstermektedir. Unutulmaması gereken nokta : 1. Bir organizmada tüm organlar aynı hızla yaşlanmaz 2. Herhangi bir organın yaşlanması bireylerde farklı özellikte olabilir. 27 www. geriatri.org sitesini ziyaret ediniz Aslında insanlardaki yaşlanma süreci döllenme ile başlar ve bu süreç gittikçe hızlanarak 50-60’lı yaşlar civarında dış görünüşteki değişim (saçların beyazlaşması, derinin kırışması, ve kaslardaki güçsüzlük gibi) ile belirginleşir. Daha sonraki aşamalarda hareketlerde yavaşlama, boy kısalması ve kamburlaşma, özellikle görme ve işitme duyuları başta olmak üzere bütün duyularda azalma dikkat çeker. Biyolojik değişiklikler ve yaşlanma sosyal ve psikolojik değişiklikler ve yeteneklerin azalmasından çok daha önce başlar ve dikkat çekicidir. Yaşlanma birden bire olmaz, bu süreç gittikçe ilerleyen, birirkimli ve ağırlığı artan tüm yaşam boyunca devam eden bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşlanmayla ortaya çıkan organ sistemlerindeki değişimler normal şartlar altında vücut fonksiyonlarını çok etkilemez, daha çok beklenen etki o sistemlerin yedek kapasitelerinin azalması şeklindedir. Ancak stress gibi önemli bir olay yaşandığında yaşlı organizma fonksiyonel kapasiteyi arttıramayabilir. Yaşlanma biyolojisini açıklamak için kullanılan teoriler genellikle molekül, hücre, organ ve sistem düzeyindeki bilimsel verilerden yararlanmaktadır. Bu teorilerin hiç birinde yaşlanma süreçleri tam olarak açıklanamamakta fakat herbirinde bir takım ön bilgiler elde edilmektedir. Yaşlanma sürecini etkileyebilecek bir çok faktör söz konusudur. Bu faktörler teoriler içinde açıklanmaya çalışılmaktadır. Bunların içinde genetik faktörler, çevresel zarar vericiler ve birikimi, bağışıklık sistemi ve değişiklikler yer almaktadır. Bağışıklık sisteminde yaş ilerledikçe işlevler azalmakta enfeksiyon hastalıklarına karşı direnç düşmektedir. Serbest radikallerin kısmen hasarlanmasıda yaşlanma nedenini açıklamaya çalışan bir diğer teoridir. Hasarlanma teorisi ise, DNA hasarı sonucu yapılması gereken onarımın olmaması veya hatalı ve eksik olmasının yaşlanmayı ortaya çıkardığını savunmaktadır. DNA hasarının oluşabilmesi içinde hücresel zarara yol açan etkilerin tekrarlanması ve birikiminin olması gerekmektedir. Yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan en dikkat çekici fizyolojik değişiklikler kalp damar sistemi ve solunum sitemi ile ilgili olanlardır. Yaşlı populasyondaki en önemli sağlık sorunları nelerdir? Fizyolojik değişiklikler sadece yaşlanma sürecini yansıtmazlar , o zamana kadar maruz kalınan sigara dumanı, ultraviole ışınları, soğukluk, sıcaklık, bazı kronik hastalıklar ve çevresel kimyasalların birikimide bu süreç üzerinde etkili olmaktadır. Yılların ilerlemesi ile birlikte tüm vücut fonksiyonlarında azalma, organların denge sistemlerinin bozulması ve erişkin bireylerin travma, cerrahi girişim, stres, hastalık, ilaçlar ve çevre ile ilgili ortaya çıkan değişikliklere daha hassas hale gelmesi kaçınılmazdır. Kişilerdeki yaşlanmaya bağlı olabilecek biyolojik-fizyolojik değişikliklerle hastalıklara ait değişikliklerin ayırt edilmesi gerekmektedir. Onun içinde olabilecek fizyolojik değişikliklerin bilinmesi gerekir. Kardiyovasküler Sistem Değişiklikleri Yaşlanma ile birlikte kalp ağırlığında bir miktar artış meydana gelir. Bunun sebebide kalp kası hücrelerinin boyutlarının büyümesi nedeniyle sol ventrikülün (sol karıncık) duvarının kalınlaşması ve ventriküller arası (karıncıklar arası) bölmenin hafif büyümesidir. Kalp kitlesinin artışı tansiyon yüksekliği olanlarda , kalp hastalığı bulunanlarda ve sporla aktif olarak uğraşanlarda daha fazladır. Genç ve sağlıklı atardamarlar esnek, güçlü ve elastik bir yapıdadır. Aorta (insan vücudundaki en büyük arter), pulmoner arter (kanı kalpten akciğerlere taşıyan damar) ve karotid arter (şah damarı) gibi büyük arterlerde ki damar basıncı yaşla birlikte giderek azalır ve damar sertliği giderek artar. Bu sertliğin artışı damar duvarında meydana gelen değişikliklerle bire bir ilişkilidir. 28 Yaşlı bireylerde kardiyovasküler (kalp-damar ) hastalıklar en önemli hastalık ve ölüm nedenidir. Yaşlı bireylerin neredeyse %30-50 sinde görülen hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) yaşlanmaya bağlı normal bir süreçmiş gibi algılanmamalıdır. Aortadaki sertleşmenin sonucu olarak sistolik kan basıncındaki (büyük tansiyon) artış diyastolik (küçük tansiyon) kan basıncındaki artıştan daha belirgindir. Kompanse edici (telafi edici) mekanizmalarda yaşlılarda daha yavaş ya da yetersiz olduğu için vücudun duruş şeklinin değişimi yada belli bazı gıda alımlarının sıklığı nedeniyle kan basıncındaki düşüşler sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayağa kalktığımızda özellikle sistolik tansiyonumuzdaki belirgin düşüklük nedeniyle ortaya çıkan ortostatik hipotansiyon problemi yaşlı bireylerde daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşlı bir bireyin kalbinde sistol işlevi (kalbin kasılması) istirahat halinde değişiklik göstermezken diastol (kalbin gevşemesi) işlevi bozulur. Kalp hızı genellikle değişmez ya da çok az azalabilir. Kalbin dakikada pompaladığı kan miktarında belirgin azalma gözlenir. Bu azalma her yıl %1 gibidir. Bunun nedeni de kalp kasının kasılma gücünün azalmasıdır. Yaşlılarda en çok görülen kalp-damar hastalıkları hangileridir? Hipertansiyon: kalbin kanı pompalarken damar duvarında oluşturduğu basınçtır, ve mm-Hg (milimetre-civa ) cinsinden ölçülür. Bu basıncın normal beklenen, istenenden yüksek değerlerde olmasına hipertansiyon adı verilir. Normal kan basıncı değeri her yaş grubunda sistolik (büyük tansiyon): 120 diastolik (küçük tansiyon) :80 mm-Hg dır. Yaşlılıkta kalbin normal çalışma temposuna dönüşü için gereken süre uzar. Atardamarlarda kollajen ve düz kas oranı artarken elastik doku oranı azalmaktadır. Bu durumda hipertansiyon riskini arttırmaktadır. Damarlardaki değişiklikler yaşlanmayla birlikte belirgin hale gelir. Damarın en iç tabakası (intima) kalınlaşır, damarın düz kası genişler ve damarın iç esnek tabakası hasara uğrar ve kollajen adını verdiğimiz maddeler buralarda birikir. Atardamarlar sertleşir, kısalır ve kalınlaşır. Tansiyonu normal olan bireylerdeki bu tip damarsal değişiklikler hipertansif olan kişilerde çok daha erken ortaya çıkar ve daha belirgindir. Solunum Sistemi Değişiklikleri Genç erişkinlerde oldukça fazla olan solunum yüzey alanı yaşla birlikte giderek azalmaktadır. Her on yılda bu azalış yaklaşık 3 m3 civarındadır. Yaşlanma ile birlikte akciğer elastikiyeti de azalmakta ve soluk alırken elastikiyet azaldığı için daha çok çaba sarf etmek gerekmektedir. Bu değişiklikleri sigara içimi daha çok da arttırmaktadır. Soluk alıp verme sayısı azalır, diyafram gibi solunum kasları zayıflar. İskelet sistemindeki kamburluk gibi değişiklikler de solunum kapasitesini etkiler. Sigara içmeyen yaşlı bireylerde solunum kapasitesi günlük yaşam aktivitelerini karşılayacak düzeydedir. Ancak çok şiddetli egsersiz, sigara içimi, enfeksiyon gibi durumlarda solunum kapasitesi iyi çalışamayacağı için nefes darlığı problemi karşımıza çıkabilir. İlerleyen yaşla birlikte akciğerlerde silier kapasite azalır, savunma mekanizması zayıflar ve yaşlı bireyler akciğer enfeksiyonuna daha yatkın hale gelirler. Solunum sistemi enfeksiyonları özelliklede pnömoni (zatürre) hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli ölüm nedenidir. Sindirim Sistemi Değişiklikleri Genel olarak yaşlanma ile birlikte sindirim siteminin haraket kapasitesi, salgı içeriği ve emilim düzeyi azalmaktadır. Fakat yedek kapasiteleri yeterince güçlü olduğu için bu azalmalar organların gerçek işlevlerinde bozulmalara neden olmaz. Yaşın artamasıyla birlikte tat, koku, görme, işitme ve dokunma duyularında azalma olmaktadır. Dil üzerindeki tat cisimciklerinin azalması 50’li yaşlarda başlamaktadır. bu nedenlede ilk önce tatlı ve tuzlu daha sonrada ekşi ve acı tatlara karşı duyarlılık azalır. 29 Yaşlanma ile midenin mukozal tabakasında incelme ve midenin boşalımında hafif geçikmeler gözlenebilir. Mide asiditesi azalır. Vit B12 emilimi için gerekli olan intrinsik faktör adı verilen faktörün mideden salınımı azaldığı için Vit B12 yeterince emilemez ve eksikliğine bağlı pernisiyöz anemi ortaya çıkar. Kalın bağırsakların motilitesi (hareketliliği) azalır onun için yaşlılarda kabızlık problemi sık görülür. Ayrıca susama duyusunun azalması nedeniyel az su içilmeside bu problemin oartaya çıkışında etkilidir. Yaşlılarda dişlerde de hem içerik hem de görüntü açısından değişiklikler yaşanır. Dişin mine tabakasında aşınmalar gözlenir bu çok basit aşınmalardan dişin tamamen kaybına kadar ilerleyebilir. Yemek borusunun hareketleri yavaşlar, yutma refleksi azalır. Mide boşaltımı yavaşlar. Midede oluşan incelme nedeniyle besinlerden kalsiyumun serbestleştirilmesi ve yararlılığı azalır. Düşük mide asiditesi de kalsiyum emlimini azaltmaktadır. Bu yüzden yaşlılar kalsiyum ve kalsiyumdan zengin beslenmeye dikkat etmelidirler. Yaşlılarda diş kaybı sık görülmekte ve toplumlarda yaşlıların neredeyse %40’da dişlerin tamamen yol olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Boşaltım Sistemi Değişiklikleri Yaşla birlikte nefron (böbreğin yapısal olarak en küçük birimine verilen ad) sayısında azalma dikkat çeker. Böbrek kitlesi ve fonksiyonlarındaki azalma nedeniyle böbrek yetmezliğine gidiş yaşlılarda daha kolay hale gelmektedir. Böbreğin idrar süzme yeteneğide 35-40’lı yaşlardan sonra azalmaya başlamaktadır. Mesane kapasitesi azalır hatta 65 yaşında %50’lere kadar gerileyebilir. Kapasitenin azalması tam boşalamamaya ve idrar akımı için gereken gücün sağlanamamasına neden olur. Bazen 100 ml ye kadar ulaşabilen idrar retansiyonu (idrarın mesanede birkip kalması, yapamama) görülür. İşime sıklığı artar. Kas yapısındaki zayıflık nedeniyle de idrar tutamama şikayeti yaşlılarda daha sık görülür. Hem bağışıklık sisteminin zayıflaması hem de idrarın tam boşalamaması nedeniyle yaşlılarda idrar yolu enfeksiyonuna daha sık rastlanmaktadır. Yaşlanma ile birlikte karaciğerde ne tip değişiklikler gözlenir? Genital Sistem Değişiklikleri Genital organlardaki gerileme kadınlarda çok daha dikkat çekicidir. Kadınlarda östrojen azalmasına bağlı olarak vajen mukozasında kuruluk, tüplerde büzülme, rahim hacminin azalması ve memede küçülme dikkat çeker. Erkeklerdeki genital sistem değişiklikleri daha az dramatiktir. Erkeklerde yaş artışı ile birlikte prostat bezi büyüme eğilimindedir ve hatta idrar akımına engel olacak boyuta kadar büyüyebilir. Testisler küçülür. Ancak erkeklerin büyük bir kısmı ölene kadar fertildir. Kas İskelet Sistemi Değişiklikleri Kemikler kasları destekleyen bir yapıya sahiptir. Hayati organları koruma görevini üstlenmişlerdir ve hücrelerin çalışması için çok önemli olan kalsiyumu depolamaktadırlar. İlerleyen yaşla birlikte kemik dokusunun miktarı azalır ve yapı olarak da zayıflar. Bu azalma 30’ lu yaşlar civarında başlamaktadır. Kemiklerde ki bu yapısal azalma nedeniyle kemikler daha kırılgan hale gelirler. Kadınlardaki kemik kaybı özellikle menopoz sonrası çok belirgindir. En çok kayıpta uyluk kemiğinin boynunda, ön kol ve dirsek kemiğinin bilek eklemiyle temas yaptığı uç nokta ve omurgalardadır. Bu özellikle kemikteki kalsiyumun kaybına bağlıdır ve kalsiyum kaybının nedeni de Vit D’ nin azalması ve kalsiyum emilimini azaltması nedeniyle olmaktadır. Kemiklerin altında bulunan eklemin kıkırdak dokusunun azalması nedeniyle eklem eskisi gibi rahat hareket edemez eklemde kısıtlılık oluşur ve bu kıkırdak dokunun azalması nedeniyle eklem travmalara daha açık hale gelir. Bu bölgenin sık travmaya maruz kalması yaşlıların en sık rastlanan şikayeti olan osteoartrite (kireçlenmeye) neden olur. Ayrıca yaşlı bireylerde omurların arasındaki mesafelerde azaldığı için boylarının kısalması beklenen bir bulgudur. 30 Kişiler yaşlandıkça fiziksel aktiviteleri azalmaya başlar bu aktivite ne kadar çok azalırsa eklemlerin vücuda doğru hareketini sağlayan fleksör kaslar kısalır, başın vücudun ve gövdenin yerçekimine karşı duruşunu sağlayan kas yapıları güçsüzleşir , kişiler kamburlaşır. Bel kasları zayıflar. Kişilerdeki kamburlaşma zamanla göğüs kafesinde değişikliklere yol açarak solunum kapasitesinin azalmasına neden olur. Boyun bölgesindeki kireçlenmeler, şekil bozuklukları, boyna giden damarların kanlanmasının bozulmasına neden olacaktır. Kişilerin damarsal yapısındaki değişim nedeniyle vücuda pompalanan kanın azaldığı da düşünülecek olursa beyne kan gitmesi ve beynin oksijenlenmesi de azalacak ve karşımıza özellikle pozisyon değişikliğiyle oluşan baş dönmesi olarak çıkacaktır. Eklem kısıtlılığı nedeniyele zaten zor hareket eden yaşlı bir de başı döndüğü için hareketini daha da kısıtlayacaktır. Normal bireylerde kemik yıkımı ve yapımı bir döngü şeklinde denge içerisinde devam etmektedir. İlerleyen yaşla birlikte kemik yıkımı daha da aratmaktadır yapımda bu yıkımı karşılayamadığı için kemiklerin içleri delikli bir hal almkat ve boşalmaktadır. İşte yaşlanmaya bağlı bu kemik kayıplarına senil osteoporoz (kemik erimesi) adı verilir ve her iki cinstede gözlenmektedir. Yaşlanmaya bağlı olark çift adım uzunluğu ve dakikadaki adım sayısı azalmakta, adımların genişliği artmaktadır. Bu durum nedeniyle denge kurmak ve dengeli yürümek aktivitesinde kısıtlılıklar ortaya çıkmaktadır. Sinir Sistemi İlgili Değişiklikler Yaşlanma ile birlikte sinir sisteminin normal yapısında da bir çok değişim olmakla birlikte kişinin eğer nörolojik bir problemi yoksa sinir sistemi değişiklikleri yaşlının günlük işlevlerini çok fazla etkilemez. Yaşlanma ile ilgili değişiklikler 30’lu yaşlarda başlar. Yaşlılar da beyin ağırlığı 50’li yaşlardan itibaren azalır. Bu azalma her 10 yılda %2-3 civarındadır. Merkezi sinir sitemi hücrelerinde sayıca kayıp gözlenmektedir. Nöron (sinir hücresi) kaybı ençok serebral (beyin) korteksde gözlemlenir. Beyin kıvrımlarının (girus) eni daralır, beynin oratasındaki boşluklar (ventrikül) genişler. Beyin damarlarının duvarı kalınlaşır ve esneklikleri azalır. Yaşla birlikte öğrenme hızı ve bilgiyi depolama hızı azalır. Depolanan bilgilerin de hatırlanma hızı azalmaktadır. Duyusal ve motor değişiklikler sonucu motor kuvvet azalır, tepki verme süresi uzar. Refleksler yavaşlar. Bunların sonucu olarak yaşlıda denge problemi ortaya çıkar. Haraketler yavaşlamaya başlar ve daha temkinli hareket etme gözlenir. Özellikle ilaç kullanan (psikiyatrik) yaşlılarda tepkiler çok daha yavaş olabilir. Beyinde bu değişimlere paralel olarak kognitif fonksiyonlarda (dikkat, algılama, yargılama, gerçeği değerlendirme, lisan, hesaplama ve karar verme) çok belirgin değişiklik olmaz. Artık unutkanlık sağlıklı yaşlanmanın bir parçası olarak kabul edilmemektedir. Eğer bu fonksiyonlarda ve kişilikte belirgin, dikkat çekici değişiklikler gözleniyorsa bunama ya da depresyon açısından yaşlının bir hekim tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. İşitme ve Görme Sistemlerindeki Değişiklikler İşitme kaybı yaşlı bireyler arasında oldukça sık görülen bir problemdir. Aslında 30’lu yaşlardan itibaren yaşlılığa bağlı olduğu düşünülen işitme kayıpları başlayabilir. Belli oranda işitme kaybı olması aslında yaşlanmada beklenen bir problemdir. Yaşlılarda görülen işitme kayıplarına “Prebiakuzi (kulak yaşlanması yada yaşlılık sağırlığı) ” adı verilmektedir. Bu iki taraflı ve simetrik bir işitme kaybı olup belli başlı temel nedenleri 1. Kulağa giden ve kanlanmayı sağlayan damarların özelliklerinin bozulması eskisi gibi taşıma görevini yerine tam getirememesi kan 2. İşitmede çok önemli görevi olan işitme sinirinin de yaşlanması ve özelliğini kaybetmesi 3. Beyindeki işitme merkezinde problem olması, onunda yaşla birlikte işlevinde azalma olmasıdır. Kulak kiri miktarının da yaşla birlikte artmış olması işitme kalitesinin azalmasında etkilidir. Çünkü dış kulak kanalındaki salgının miktarının artması kulak kirine yol açar. Salgı bezleri zamanla atrofiye uğradıkları için daha kuru salgı üretmektedirler. Bu da kulağın tam tıkanmasına kadar gidebilir. Konuşma hatta, söylenenleri anlayabilme yeteneği de bozulduğu için daha hızlı ve daha çok bağırarak konuşurlar bu da ses irritasyonuna neden olur. Çocuk ve kadın seslerini daha da zor anlarlar. İşitme kayıplarına yaşlılarda çoğu kez kulak çınlamasıda eşlik eder. 31 Yaşlanmanın en net görüldüğü organ gözdür. Fizyolojik değişikliklere ilave olarak bireysel farklılıklarda görme problemini etkileyebilir. Kırk -50 yaş civarındaki kişilerin 5 cmden daha yakın nesneleri fark etmeleri zordur. Retinanın damarsal yapısında değişiklikler olması kaçınılmazdır ve en büyük değişiklikte lenste gerçekleşmektedir. Lensin sertliği artar, nesenlere odaklanması azalır ve görme kalitesi önemli ölçüde etkilenir. Zamanla yaş arttıkça görmek için gereken ışığın miktarıda artacak ve kişiler genç erişkinlere göre daha fazla ışıklı ortama ihtiyaç duyacaklardır. Lensin kalınlığının artması ayrıca loş ışığın fark edilmesini geciktirecektir. Göz kamaşmasına ve ani ışık değişikliklerine yaşlılarda sık rastalanır ve bu problem yaratarak düşme şeklinde travmalara yol açabilir. Göz kamaşması, ani ışık değşikliği gece görüşünün ışığın azlığı nedeniyle bozulması gibi nedenlerle yaşlılar travmalara karşı dikkatli olmalı ve gece araba kullanmamalıdırlar. Yaşla birlikte renkleri ayırt etme gücüde değişir, özellikle mavi ve yeşil renk ayrımında ciddi sıkıntı yaşanabilir. Kornea duyarlılığı da zamanla azaldığı için kişiler yaşlandıkça göze olabilecek travmalara bağlı hasarı ve iltihabi durumları daha geç farkedebilirler. Bu da ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına yol açabilir. Yaşlılarda görülebilecek gözle ilgili sağlık sorunlarının başında, 1. Görme keskinliğinde belirgin azalma 2. Göz yaşında belirgin azalma gelir. Yaşın ilerlemesiyele birlikte önce yakın daha sonra da uzak gözlük ihtiyacı hissedilir. Yakın gözlük ihtiyacının ortaya çıktığı yaş yaklaşık olarak 40 yaş civarındadır. Her yıl biraz daha bu ihtiyaç artabilir. Kişinin görme keskinliğinin azalmasında katarakt (göz merceğinin bulanıklaşması) da oldukça etkilidir. Katarakta genetik geçiş önmelidir ve tek tedavisi kişinin ameliyat olmasıdır. Gözün gören noktası adı verilen makülanın dejenerasyonuda görme keskinliğini azaltan bir diğer nedendir. Kişide makula ile ilgili problem varsa kişi cisimlerin ortalarını göremediğini ifade eder. Bir diğer görme keskinliğini azaltan neden de göz içi basıncının yüksekliğidir ki bu hastalığa glokom adı verilmektedir. Yaşın artması ile birlikte glokom sıklığıda artmaktadır. Tedavi edilmezse körlüğe kadar gidebilir. Göz yaşında belirgin azalma yaşla birlikte dikkat çeker. Ciltte meydana gelen kurumanın aynısı gözde görülür ve kişide batma hissi, yabancı bir cisim varmış gibi algılamaya yol açar. Özellikle menopozdaki kadınlarda bu şikayet daha dikkat çekicidir. Ayrıca gözden beyine giden sinirlerde zayıflama (sinir hücrelerinin sayısının azalması) olması yaşın artışı birlikte beklenen bir bulgudur. Bu durum gölge ve tonların farkedilebilirliğini azaltarak derinlik hissinin algılanmasını güçleştirir. Bu da yaşlıların daha kolay düşmesine yol açar. Derideki Değişiklikler Deri yaşlanmayı en iyi yansıtan organlardan birisidir. Yaşlılarda ki deri değişimleri içinde en belirgin olan derinin elastikiyetinden sorumlu olan kollajen liflerinin azalması nedeniyle tüm derinin miktar olarak azalması ve gençlere göre daha kuru, kırışık görünüm almasıdır. Deri altı yağ dokusunun azalmasıda kırışıklıkta etkilidir. Yağ dokusunun azalmasına ilave kas dokusundaki zayıflamalarla birlikte deride sarkmalar dikkat çeker. Derideki yaşlanma bulgularına çevresel faktörlerin de etkisi oldukça fazladır ve bunlar bazen derinin yaşlanmasını daha da hızlandırır. Bunlar içerisinde özellikle güneş ışınları son derece dikkat çekicidir. Doğal yaşlanma süreci içerisinde deride oluşan nelerdir? 32 değişiklikler Derimiz sadece görüntü olarak önemli değildir onun bir çok işlevi düzenleme görevi vardır: 1. Vücut ısısını düzenlemek 2. Terlemeye yardımcı olmak 3. Vücut sıvılarının korunmasını sağlamak 4. Altında bulunan organları, zararlı olabilecek dış etkenlerden korumak etkenlerinin girişine engel olmak gibi. ve enfeksiyon Yaşlanmayla birlikte derinin bir çok fonksiyonu zayıflamaktadır, hücrelerin yenilenme hızı azalır, yara iyileşmesi ve vücut ısısnın düzenlenmesi fonksiyonları zayıflar, eskisi gibi güçlü bariyer (koruyucu ) görevi göremez . Deriye renk veren hücrelerin sayıca azalması sonucu deri renginde solukluk ve özellikle açık olan güneş gören yerlerde kahverengi lekelenmelerin artışı dikkat çekicidir. Yağ bezleri sayı ve işlev olarak azalır buda sebum yapımında azalmaya yol açar. Ter bezlerinin sayısı ve büyüklüğü azaldığı için ter yapımı da azalır. El ve ayak tırnakları matlaşır. Bunun nedeni tırnak yataklarının damarlanmasının azalmasıdır. Matlaşan tırnaklar daha kolay kırılır hale gelir. Saçların rengi kıl köklerindeki melanin yapımının azalması nedeniyle grileşir. Saçların uzaması azalır, koltuk altı ve kasık kıllanması belirgin azalır, burun kılları ise uzar. Bağışıklık Sistemindeki Değişiklikler Yaşlanmayla birlikte bağışıklık siteminin fonksiyonlarında yavaşlama dikkat çeker, fakat bu tüm fonksiyonlarda gerçekleşen bir yavaşlama değildir. Doğal bağışıklıkla ilgili fonksiyonlar sonradan kazanılan bağışılklıkla ilgili fonksiyonlara göre daha az etkilenir. Spesifik bağışıklıkta rol alan β hücrelerinin yapıları normaldir fakat çok az spesifik antikor üretilmektedir. Ayrıca doğal bir yanıt olan enflamasyon (yangı, iltihap) yaşlı bireylerde kronik hale gelmiştir. Tüm bu değişiklikler enfeksiyon hastalıklarına duyarlılığı artırır ve enfeksiyonlar daha ciddi seyredebilir. Tüberküloz probleminin yeniden alevlenme göstermesi de yaşlılar arasında daha sıktır. Bağışıklık hücrelerinin, kanser hücresi, enfeksiyona yol açan bakteri hücrelerini ve bazı yabancı cisimleri temizleme ve yok etme hızı azalmıştır. Bu yaşlılarda kansere daha sık rastlanmasının bir nedeni olabilir. Enfeksiyonlarla mücadelede ve bağışıklık sistemini güçlendirmede diyetin önemi oldukça fazladır, yaşlı beslenmesinin içinde mutlaka A, E, C, B6 vitaminleri ve karotenoidler ile çinko bulunmalıdır. Yaşlı bireylerde bağışıklık sitemindeki bu değişikliklerin sonucu allerjik sikayetlerin sıklığı ve ciddiyetinde azalma görülmesi sevindirici bir bulgudur. Grafik 2.1: Yaşlıda olabilecek biyolojik değişim ve bunun sonucunda yaşam kalitesinin ve sosyal hayatının etkilenmesinin şematik görünümü 33 TEMEL SOSYAL DEĞİŞİKLİK Bir insanın yaşamının beş temel dönemi vardır bunlar: Yaşlanmak kişinin yaşının artması yanında fiziksel, ruhsal bir değişim süreci içine girmek ve yaşadığı çevre, kültürel sistemi, gelenek ve görenekleri doğrultusunda belli bir sosyal süreci yaşamaktır. Sosyal anlamda yaşlılık ise bireyin kaybettiği statüsüne paralel olarak toplumun onu yaşlı olarak gördüğünü ifade ettiği mesajlar olarak da tanımlanabilir. Kişilere belli etiketleri vermemiz ya da onları belli kategoriler içinde algılamamız aslında bizim kültürel yargılarımız çerçevesinde öğrenilen davranışlardır. Örneğin yaşlı dendiğinde saçlarına aklar düşen, hareketleri yavaşlayan, algılama yeteneği zayıfalamış kişiler kastedilmektedir. O halde biz aslında sosyal hayatı bir şekilde öğrenmekte ve karşılıklı iletişimle birlikte çevremizdeki insanlarla yaşamımızı sürdürmekteyiz. Bu süreç içinde yaşadığımız sosyal olaylar ve verilen tepkilerde değişmektedir. Bu tepkilerden kişinin daha önceki deneyimleri son derece önemlidir. Deneyimleri şekillendiren de sosyal değişkenlerdir. “Yaş ve Sağlık durumu” bu sosyal değişkenler içinde en dikkat çekici olanlardır. Toplumların yaşlanmasının hızlanmasıyla birlikte araştırmacılar kişilerin sosyal yaşlanmasıyla ilişkili olarak pek çok teori geliştirmişlerdir. Bunlar: 1. Yaşamdan geri çekilme teorisi 2. Aktivite teorisi 3. Devamlılık teorisi 4. Eksiklik teorisi 5. Alt kültür teorisi 6. Yaşa bağlı tabakalaşma teorisi 7. Modernleşme teorisi 8. Etiket teorisi Bu teorilerin hepsinin dayanağı aslında yaşlı bireylerin toplum içindeki statüsünü açıklamak ve yaşlılarla olan ilişkilere bir anlamda açıklık getirmektir. Yaşamdan geri çekilme teorisi: İlk teorilerden birisidir. Burada tıpkı emeklilik olayında olduğu gibi kişinin yaşamdan ayrılması kavramı ön plandadır. Ve bu süreç son derece doğal ve kaçınılmazdır. Bu teoriye göre yaşlılar üstlerine düşen görevlerden yaşlandıkları gerekçesiyle el çekerken onların yerini daha genç elemanlar doldurur. Aslında çalışma hayatında yorulan yaşlı bu teoriye göre artık emeklilikle birlikte dinlenmeye başlamalıdır. Çok kabul gören bir teori değildir. Aktivite teorisi: Bu teori, geri çekilme teorisinin tam zıttı olarak kişiler ne kadar aktif bir şekilde hayatın içinde olurlarsa o ölçüde mutlu olurlar tezini savunmaktadır. Ve kişiler arasındaki ayrımda yaş değil onların hayatta gerçekleştirdikleri etkinlikler, ortaya çıkardıkları eserler daha önemldir. Pasiflik son derece negatif bir duygulanım olup kişileri bulundukları ortamdan soyutlamaktadır. Emeklilik aslında 34 pasif bir dönemin başlangıcıdır. Bu pasifliğe engel olmak için aktivite teorisine göre kişi emeklilik sonrası dönemde de kendisine göre aktifliğini ortaya koyacak meşguliyetler bulmalıdır. Devamlılık teorisi: buna göre yaşlı bireyler kaybettikleri sosyal rollerin yerine geçebilecek başka roller kazanmaktadırlar. Hatta bu rolleri genç yaşlarda olgulaştırmaktadırlar ve yaşlılığa ne kadar uyarlayabilirlerse o kadar mutlu olmaktadırlar. Eksiklik teorisi: bu teori yaşlılıkta gerçekleşen bilinç ve akıl fonksiyonlarıyla ilgili biyolojik değişiklikleri temel alarak kişilerde zihinsel yeteneğin azalmasının nedenini yaşlılık olarak göstermektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalara görede yaşlı bireylerin zihinsel yetilerinin bir miktar azalmasının yaşam boyunca edinilen bilgi birikimiyle telafi edilebileceği yönündedir. Alt kültür teorisi: yaşlıların ortak özellikleri oldukları ve bu ortak özelliklerin birleşerek bir alt kültür oluşturduğu varsayımından yola çıkan bir teoridir. Bu teoriye göre de yaşlılar çok daha farklı bir yaşamın özlemini çekmektedirler. Yaşa bağlı tabakalaşma teorisi: burada bireylerin bulundukları yaş grupları onların sosyal konumlarını belirleyerek tabakalara ayırmış olmaktadır. Bu sosyal konumlarda onlara biçilen rolleri belirlemektedir. Modernleşme teorisi: toplumların modernlik düzeyi geliştikçe yaşlılar daha gerilerde kalmaktadır. Daha çok sanayileşme öncesi dönemdeki yaşlıların konumunun daha düşük olduğu tezinden yola çıkar. Bireylerin yerleşik düzene geçmesi toprakla olan iletişimleri onların statüsünü önemli ölçüde arttırmıştır. Sanayileşme ve modernleşme ile birlikte bilgi alma ve statü kaynağı olarak yaşlılara verilen önem azalmıştır. Aslında bu teorinin temeli modernleşme ne kadar fazlaysa yaşlının statü ve rol kaybıda o kadar fazladır. Bu teoriye göre de modernleşme süreci yaşlıların ailelerinin daha fazla parçalandığı durumların yaşanmasına neden olmuştur. Etiket teorisi: stigma (işaretleme) esasına dayanan bir teoridir. Sosyolojide davranış sapmaları gösteren grupların (Örneğin engelliler gibi) farklılığını belirtmek için kullanılan bir terminolojidir. Bedensel engeli olan ya da kronik hastalığı nedeniyle bağımlı hale gelen yaşlıya etiket yapıştırılmakta ve ve o hem yaşlı, hem de engelli denerek sosyal hayattan ve bir çok rolden soyutlanmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde etiketlenen yaşlıda zaman içerisinde etiketteki gibi davranmaya, yeni rol üstlenmemeye ve kendisine biçilen sosyal hayatı yaşamaktadır. Yaşlılık aslında çok eski zamanlardan beri yapılan bir işaretlemedir ve gelişmişlik düzeyi arttıkça toplumların yaşlıdan beklentisi azalmakta onu iş görmez olarak nitelemektedirler. Sosyal Yalnızlaşma Aslında günümüzde yaşlıları en çok etkileyen ve onların sosyal rollerini belirleyen konuların başında gelir düzeyi, barınma koşulları, yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti alabilme durumu gelmektedir. Toplumun belirlediği sosyal politikalar , ekonomik durum yaşlıların statüsüsnü belirleyen en temel unsur olmaktadır. Yaşlıların emekliliği ile birlikte çocuklar belli bir yaşa gelmekte ve evden ayrılmakta aileler daha da küçülmekte ve bu arada yaşanmaya başlayan sağlık sorunları ve belikide eş kaybı gibi problemler nedeniyle sosyal hayattan kopmalar başlamaktadır. Yaşlılar ve yalnızlık problemi son derece dikkat çekici olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta buna sosyal yalnızlaşma adı bile verilmektedir. Burada önemli olan yaşlının yalnızlık hissi ile nasıl mücadele edileceğidir. Aslında yalnızlık hissinin iki boyutu vardır 1. Duygusal 2. Sosyal yalnızlık Kişinin akrabalarının ve arkadaşlarının var olduğunu bilmesi , bir sıkıntısı olduğunda onların koşulsuz yardıma koşacaklarına inanması , kendini güven içerisinde hissetmesi duyusal yalnızlı sorunu yaşanmasına engel olur. 35 Sosyal yalnızlık ise kişinin toplum içerisinde bir yeri olmadığını düşünmesi, etkinliklerde aktif rol almaması, kendi yaşıtları ile etkin bir iletişim kuramaması gibi algılanmaktadır. Daha genç ve orta yaşlı grup olarak tariflediğimiz grupta sosyal yalnızlık problemi pek yaşanmazken , ileri yaş yaşlılarda helede bağımlılık düzeyi sağlık problemlerinin varlığı nedeniyle arttmışsa bunlarda sosyal yalnızlık olgusuna daha sık rastlanır. İleri yaş grupta yaşıtlarının kaybı daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaybolan kişilerin yerine konacak kişilerde ister sitemez daha genç yaş grubunda olacağı için onlarla ortak bir nokta bulmak için çok çaba harcamak gerekmektedir. Bu da sosyal yalnızlık problemini daha da dikkat çekici hale getirmektedir. Yaşlılıktaki sosyal problemler zaten var olan sağlık sorunlarının daha da ağır yaşanmasına neden olur. Kadın ve erkek bireylerin sosyal statüleride farklıdır. Bu yüzden sosyal yalnızlık problemine çözüm aranırken cinsiyet ve daha önceki sağlık problemleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Sosyal olaylar üzerinde öğrenim durumu, kiminle yaşadığı, sağlık durumu, sağlık güvencesinin olup olmadığı, herhengi bir kurum bakımı alıp almadığı, kültürel durumu ve yakın çevresinin sosyokültürelekonomik durumu etkili olmaktadır. Türk toplumu geleneksel anlayışı içerisinde yaşlısının yanında olan ve ona destek olan bir toplum özelliği göstermekele birlikte gelişen sosyoekonomik koşullar gereği daha çekirdek ailelere dönüşün yaşandığı bir süreçten geçmektedir. Bu durumun yansıması da yaşlı bireylerin sosyal hayatı ile daha az ilgilenebilme şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yaşlılar ve Ekonomik Durum Yıllar geçtikçe yaşlanan bireylerin fiziksel anlamda performanslarının düşmesi ve meslek hayatlarının son noktası olan emeklilik olayını yaşamaları kaçınılmazdır. Emeklilik olayı ile birlikte kişilerin normal kazandıkları ücret miktarının azalması ve bu arada yaşanan sağlık sorunlarının daha belirginleşmesi nedeniyle yaşlılar emeklilik sonrası çok ciddi maddi problemler yaşamaktadırlar. Bu problemleri çözmek için ek iş arayan yaşlıların karşısına da çıkan en büyük engel onların yaşı olmaktadır. Yaş özellikle sanayileşmiş toplumlarda iş verme ve ücretini belirleme aşamasında en belirleyici etken olmaktadır. Dolayısıyla da yaşlılar ek iş bulurken zorlanmaktadırlar. Yoksul kesimde yaşayanlarda ve düzenli işi olmayanlarda işsizlik hali yaşlılarda daha belirgin hale gelir. Maddi zorluklar kadın yaşlılarda daha dikkat çekicidir. Ülkemizde kadın populasyonda çalışan düzenli işi olan kişi sayısı oldukça azdır. Ülkemiz genelinde yaşlıların yaklaşık dörtte birinin emeklilik güvencesi yoktur ve bunlar içinde ağırlıklı olarak kadınlar daha fazladır. Kadın yaşlılarda yalnızlık ve yoksulluk daha sık görülmektedir. Bunun nedenleri 1. Kadınların erkek populasyonuna göre daha fazla ve ciddi sağlık problemi yaşaması, 2. Sosyal güvence sıkıntısı, 3. Dul maaşının düşüklüğü ve 4. Beklenen yaşam ümidinin kadın bireylerde daha fazla olması nedeniyle kronik hastalıkların kadınlarda daha sık olmasıdır. Emeklilikle birlikte azalan gelir bunun ortaya çıkardığı gerilim yerine göre daha fazla sosyal desteğe ihtiyaç, bunun yeterince karşılanamaması ve kişilerin maddi sıkıntıya çözüm bulmak adı altında harcamalarını kısıtlamaları hatta yetersiz beslenmeleri yoksulluk ve sağlık problemini kısır bir döngü haline getirmektedir. Yaşlıların çok büyük bir kısmı evlerinde yalnız yaşamakta, yalnız yaşayan yaşlılarda da karşımıza maddi sıkıntılara ilave olarak ciddi sağlık problemleri ve karşılanamıyan bakım ihtiyacı çıkmaktadır. Yaşam Şekli Yaşlıların sosyalleşmesini, 1. Yerleşim yerinin kırsal ya da kentsel bölge olması 36 2. Aile bireylerinden uzak olup olmamaları 3. Geleneksel aile yapısı etkilemektedir. Kırsalda yaşayanlar için günlük yapılacak etkinlik sayısı kentsel alana göre daha azdır kentsel bölgede ise yapılması gereken işler ve sosyal iletişim çok daha fazladır. Ülkemizde halen kentsel bölgeye gençlerin göçü devam etmektedir. Bu da kırsal alanda yalnız yaşayan yaşlı problemi beraberinde getirmektedir. Geleneksel aile yapımıza göre kırsal alanda yalnız yaşayan yaşlılar için komşu ve arkadaş desteği halen devam etmektedir. Fakat şehir merkezinde tek başın akalan yaşlılar yalnızlık problemini huzurevi ya da yaşlı bakım evi gibi merkezlerle gidermeye çalışmaktadırlar. Yine şehir merkezinde yalnız yaşayan yaşlılar bakımla ilgili bir takım destekleri (günlük temizlik, yemek yapımı tamirat işleri gibi) dışarıdan almakta bu da yaşlılara ayrıca bir maddi yük getirmektedir. Yaşam kalitesi kötü olan ve sosyal problemler yaşayan yaşlılar temel olarak: • ileri yaş ( 80 ve üzeri) • gelir düzeyi oldukça düşük • kronik hastalığı olan, hatta bu hastalık nedeniyle bağımlılığı olanlar • sürekli ilaç kullanmak zorunda olanlar • çok az arkadaşı olup zaten bunları görmekte zorlananlar • akrabalarından çok uzakta oturanlar • ev dışı uğraşları olmayanlar yada zaman ayıramayanlardır. Grafik 2.1: Türkiye’de 2011 verilerine göre 65 yaş ve üstü yaşlı bireylerin yüzdesi (%7,3) Grafik 2.2: Türkiye’de 65 yaş ve üstü erkek ve kadın yaşlıların yüzdesi (E:%43, K:%57) 37 Sosyal Statü ve Rol Kişiler yaşamları boyunca ya bir aile üyesi (baba, anne , kardeş hala dayı amca…..) ya bir işyeri üyesi (müdür, başkan hizmetli doktor mühendis….) ya da bir dernek üyesi (yönetim kurulu üyesi , denetçi, başkan yardımcısı gibi) sıfatlarını taşımışlardır. Çoğu kez taşıdıkları bu sorumluluklar birden fazla şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kişiler bu rollerini aldıkları öğrenim düzeyine , medeni durumlarına, gelir durumlarına ve önceden getirdikleri sosyo-kültürel düzeye göre grup içinde benimserler ve statülerini oluştururlar. Toplumlarda bu statülerin oluşturulmasında oldukça etkilidir, kişiler yaşlandığında onların aktif üretimden uzak, tamamen bağımlı ve tüketici gibi görünmelerinde toplumların yaşlılara çizdiği rol etkin olmaktadır. Bu çizilen roller içerisinde • yaşlıların kendi yaşıtlarıyla vakit geçirmek istedikleri • hoşgörülü , anlayışlı olmadıkları • yaşlılığın son derece sabit bir dönem olduğu • yaşlıların sağlıklı olamayacakları • üretken olamayacakları gibi ifadeler vardır. Aslında “ yaşlı bireyler aile içerisinde sevilen sayılan kişilerdir, onların mutlaka hayata ilişkin ciddiye alınacak bir çok tecrübesi mevcuttur” anlayışının hakim olduğu ortamlarda yetişen çocuklarda ilerisi için yaşlı ve yaşlılığa bakışta daha olumlu izlenimler oluşturacaklardır. Bu anlayışın hakim olduğu toplumlarda ki yaşlı bireylerde “işe yaramama, bir şey üretememe” rolünden uzaklaşacak ve kendilerinin halen işe yaradığını düşüneceklerdir. Bu düşüncede yaşlılarda sık görülen depresyon gibi bir takım ruhsal sıkıntıların sayıca azalmasına yol açacaktır. Emeklilik yaşlı bireyler tarafından bir boşluk ve işe yaramazlık dönemi gibi algılanılan ve üretkenlik rolünün kaybedildiği bir dönemdir. Kişinin kendini bu olaya hazırlaması ve farklı uğraşlarla bu dönemi zenginleştirmesi kaybedildiği düşünülen rolleri geri getirecektir. Tüm insanların bu döneme kendilerini hazırlamaları gerekmektedir. Yaşlıların amacı aslında yaşama yıl katmak değil yıllara kaliteli yaşamlar katmak olmalı ve onlar aktif yaşlanma hedefini her zaman göz önünde bulundurmalıdırlar. Aktif yaşlanma yaşlı insanların bireysel haklarının kabul edilmesini, bağımsızlık, katılım, özen, bakım ve kendine yetme prensiplerini temel alan bir görüştür. Bu görüş doğrultusunda yaşlılar pasif bir hedef grubu olmaktan çıkmış, yaşamın her alanında fırsat eşitliğine dayanan ve tedavi hizmetlerinden eşit yaralanan bir grup haline gelmiştir. Toplumun yaşlıya bakışı, onun her zaman desteklenmesi, ona bazı görevlerin verilmesi, iletişimin sürmesi, hala bir şeyler ürettiğini düşünmesi yaşlının sosyal hayatını yeniden canlandıracaktır. Toplum olarak yaşlı ayrımcılığı ve yaşlıya yönelik şiddetle mücadele etmeliyiz. Yaşlı ayrımcılığı : ileri yaş grubundaki bireylere karşı oluşan ön yargıyı tutum ve davranışlar yoluyla ortaya koymaktır. Bunun olumsuz etkileri işyerinde, sağlık hizmetlerinde, bakım verirken, sosyal ön yargı ve taraf tutmalarda kendini gösterir. Yaşlı bir anlamda işaretlenir. Ve tüm ifadelerde ve ön yargılarda onun güçsüzlüğü , zihinsel olarak yetersizliği önem taşır. Bu ayrımcılığın ortaya çıkmasında etkili faktörler mevcuttur. Ölüm korkusu, gazete dergi ve televizyonlarda hep gençlerin ön plana çıkarılması onların daha üretken olduğu mesajının verilmesi ve bir diğeri de yaşlılarla ilgili yapılacak araştırmaların hep huzurevi merkezli olması sanki onların hepsinin bakıma muhtaçmış gibi algılanmasına neden olmaktadır. Yaşlıya yönelik şiddet: şiddet tüm yaş grupları için oldukça sıkıcı bir konu olmakla birlikte yaşlılar bu grup içinde özelliği olan bir bölümü oluşturmaktadırlar. Özelliklede ileri yaş yaşlı olarak tanımladığımız 75 yaş ve üzeri grupta daha çok görülmektedir. Yaşlı birey aile üyelerine bağımlı hale gelmeye başlamış tır ve eşilk eden sağlık problemlerinin varlığı onun bakımını daha da güçleştirmektedir. Yaşlı şiddete uğradığında karşı koymakta bile zorlanmakta ve en çok bakımını üstlenen kişiler tarafında şiddete uğramaktadır. Ev içi şiddet dikkat çektiği kadar kurum da uğranılan şiddet çok daha fazladır. Yaşlı istismarı ve ihmali de bir şiddet türüdür ve en çok şu alanlarda yaşlı istismarı gözlenmektedir. • fiziksel • ekonomik 38 • duygusal • ihmal • terk etme Şiddetle başa çıkmak adına planlama yapılması ve uygulamaya geçilmesi son derece önemlidir. Genellikle yaşlılar bu konuda bildirimde bulunmadıkları için bunun çözümü için toplumsal önlemler alınması yararlıdır. Aile içi ya da kurum içi eğitimler şiddeti önlemek adı altında planlanabilir. Yaşlılarda farkındalık yaratılması, toplumların yaşlının istismarı, ihmali ve şiddeti konusunda bilinçlendirilmesi son derece önem taşımaktadır. Bu problemler artık sadece gelişmiş ülkelerin değil tüm toplumların sorunu haline gelmiştir. Sağlıklı yaşlanmanın ön koşulu olan grafik aşağıda gösterilmiştir. Grafik 2.3: Sağlıklı yaşlanma ön koşulu olarak yapılması gerekenlerin grafiği TOPLUMLA BÜTÜNLEŞME Sosyal rehabilitasyonda amaç toplumsal katılımı sağlamaktır. Sosyal sağlığı sağlamak ve korumak ana hedeftir. Sosyal sağlık kişinin kendini sosyal hayatta iyi hissetmesi demektir. Sosyal olarak arkadaşları, dostları ve akrabaları ile sağlıklı iletişim kurması, istediklerini gerçekleştirebilmesi, boş zamanlarını verimli bir şekilde değerlendirebilmesi o yaşlının sosyal anlamda sağlıklı olduğunu göstermektedir. Bu sosyal ortamlarda yaşlının sıkıntısı olduğu zamanlarda bunların çözümü için verilen hizmete de sosyal hizmet adı verilmektedir. Sosyal hizmette amaç problemi çözmek için bireyin çevresiyle etkileşimde bulunarak kendisini geliştirmesidir. Sosyal çevresi ile iletişimsizlik, sosyal etkileşimde bulunamama, işe yaramazlık gibi hisleri varsa onlarla mücadele etme çözüm sağlama bir sosyal hizmettir. Yaşlılar farklı durumlardan dolayı bu sıkıntıyı yaşamaktadırlar: • sorunlarını çözebilecek güçtedir, fakat farkında değildir • sorunları çözecek gücü yoktur, sosyal hizmetlerle bu güç yeniden kazandırılmalıdır • ya da ortamı gereği, ne yapılsa o sorunu çözecek güç kazandırılamaz. Öncelikli olarak yaşlı grup bu problemlerden hangi aşamadadır ona karar verilmeli sonrada sosyal hizmet adına gereken yapılmalıdır. Sosyal çalışma üç aşamadan oluşur 1. sosyal bakım 2. sosyal tedavi ya da sağaltım 3. sosyal rehabilitasyon Sosyal bakım: ihtiyacı olan bireylerin temel gereksinimlerini (yeme, barınma korunma gibi) karşılayacak şekilde yerine göre psikolojik yardımda bile bulunmayı içine alan hizmettir. Yaşlı bakımı buna çok güzel bir örnektir. Sosyal tedavi: kişi ya da ailelerin davranışsal problemlerinin belirlenmesi ve çözümü için gerekş tekniklerde yaralanılması esasına dayanır. Bu işlem içersinde eğitim, danışmanlık ve yerine göre terapi seansları bile mevcuttur. 39 Sosyal rehabilitasyon: arttırmaktır. topluma katılımı hedefleyen bir çalışmadır. Ana hedefi yaşam kalitesini Yaşlılara bu sosyal hizmetler değişik ortamlarda sunulmaktadır. Bunlar huzurevi, yaşlı bakım evi , yaşlı danışma merkezi ve yerine göre yaşlının evi bile olabilmektedir. Geriatri alanında verilecek olan koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sosyal hizmetlerin “Toplum tabanlı bakım yaklaşımı” çerçevesinde sunulması gerektiği unutulmamalıdır. Toplum temelli yaklaşım sadece yaşlı bireyler için değil aynı zamanda özürlü ve kronik hastalığı olan bireyler içinde uygulanan bir modeldir. Burada kişiye kendi ayakları üstünde durma becerisi kazandırılmakta onun yaşlı bir kişi olsa da toplumdan kopuk yaşamasına izin verilmemekte ve toplumla bütünleştirerek sosyal hayata katarak problemlerinin çözülmesi sağlanmaktadır. Toplum temelli yaklaşım kişinin güçlü olan yönleri ile ilgilenir, aile üyelerinden destek alır onlara sorumluluk yükler, kişinin kendi yaşamı ile ilgili söz sahibi olmasını ister ve destekler. Bu yaklaşımın maliyeti oldukça düşük fakat kazandırdıkları oldukça yüksektir. Aktif ve sağlıklı yaşlanmayla ilgili eğitimler ve sosyal etkinlikler düzenlemek bu yaklaşıma örnek olarak gösterilebilir. Sosyal hizmet uzmanı toplum temeli yaklaşımda son derece önemli bir elemandır. Bu elemanın müdahaleleri birey ve bireyin ailesi, komşu-arkadaş ve terapi aldığı grup ve topluluk adına da yaşadığı toplum, toplumsal örgütler boyutunda olmaktadır. Ülkemizde SHÇEK tarafından oluşturulan yönetmelik (“Yaşlı hizmet merkezlerinde sunulacak gündüzlü bakım ile evde bakım hizmetleri hakkında yönetmelik”) 2008 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle kurulacak merkezler ( evde bakım, gündüzlü bakım ya da teknik hizmetler) ve görev tanımları yapılmıştır. Türkiye’de 2011 yılı itibariyle SHÇEK ve diğer kuruluşlara bağlı huzurevi sayısı ve kapasiteleri tablo 1’de gösterilmiştir. Huzurevinin adı Huzurevi sayısı Kapasite SHÇEK e ait 99 9608 Dernek ve vakıflara ait 32 2459 Azınlıklara ait 7 961 Özel huzurevi 121 5698 Diğer bakanlıklara ait 6 2442 Belediyelere ait 21 2039 TOPLAM 286 23207 Kaynak: http://www.shcek.gov.tr/yasli-hizmet-merkezleri.aspx Tablodan da anlaşılacağı üzere 286 huzurevinin 121 (%42.3) tanesi özel huzurevidir. Neredeyse yarıya yakın hizmet özel sektörce karşılanmakta ve yaşlıların maddi problemleri bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca “Yaşlı Hizmet Merkezleri” kurulmuş olup oralarda gündüzlü bakım ve evde bakım hizmetleri uygulanmaktadır. Bunlarında sayısı 6 tane olup : Ankara (2 tane), Çanakkale, İzmir, Eskişehir ve Kırıkkalede’dir. Tüm bu kuruluşlardaki ortak hedef koruyucu ve önleyici sosyal hizmetlerin bütüncül yaklaşımla sunulmasıdır. Koruyucu hekimlik ve sağlık hizmeti adı altında yaşlılara özel tarama programlarının oluşturulması, yaşlıların çevresindeki sosyoekonomik ve kültürel faktörlerin neler olduğunun belirlenmesi, sağlıklı yaşam ve yaşlanma konularında danışmanlık hizmeti sunulması, yaşlıların kendi kendilerine yetebilecekleri fikrinin özendirilmesi, kronik- dejeneratif hastalıklarla mücadele, sağlık eğitimi, yaşlılardaki engellilik probleminin çözülmesi ve bu çalışmalara toplum katılımının sağlanması ve yaşlının toplumla bütünleşmesi ana hedefler içinde olmalıdır. Yaşlılara sunulan bir diğer sosyal hizmet kavramı da evde bakım hizmetleridir. Yaşlıya evinde hizmet vermek amacıyla SHÇEK 1994 yılında bakacak kimsesi olmayan yaşlılara evlerinde eğitimli yardımcılarla bakma olanağı sağlayan bir projeyi yürürlüğe koymuştur. Buradaki amaç: 40 • kişilerin kendi ortamında ve aile çevresiyle yaşamlarını sürdürmeleri, • evlerinde yaşayan yaşlıların sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek, • çeşitli aktivitelere yaşlıyı da katmaktır. Evde bakım; özürlü, yaşlı, süreğen hastalığı olan veya nekahat dönemindeki bireyleri bulundukları ortamda destekleyerek, sosyal yaşama ayak uydurabilmelerini sağlamak, yaşamlarını mutlu ve huzurlu bir biçimde sürdürerek toplumsal entegrasyonlarını gerçekleştirmek, bakıma gereksinim duyan bireyin aile üyeleri ve özellikle de ailedeki kadın üzerindeki yükünü hafifletmek için birey ve aileye sunulan psikososyal, fizyolojik ve tıbbi destek hizmetleri ile sosyal hizmetleri içeren bir bakım modelidir. Evde bakım hizmetleri içerisinde, • evde yardım, • evde takip hizmeti, • evde tıbbi bakım, • süreli bakım, • eve yemek servisi, • evde bakım onarım tamirat işleri, • telefonla yardım servisi yer almaktadır. Evde bakım hizmeti alan yaşlı kendi ev ortamından ayrılmadan sosyal ilişkilerini sürdürebilmekte, aile bütünlüğü korunmakta, yaşlı kendini daha huzurlu ve mutlu hissetmektedir. Artık günümüzde yaşlı populasyonun sayıca artmaya başlaması ile onlarda oluşacak bakım problemlerinin boyutu da artmaktadır. Bu bakımı sadece aile bireyleri tek başlarına karşılayamazlar onun için toplumsal çözüm yollarının bulunması son derece önemlidir. Devletin yaşlı bakım elemanı yetiştirmesi, yaşlıların ev ortamında bakımının sağlanması, ülkenin bu konuda çeşitli politika ve hizmet üretmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki ülkemizin “21. Yüzyılda herkes için sağlık”politikasının 5. Hedefi “sağlıklı yaşlanma ve yaşlı sağlığı ile ilgilidir. Sağlıklı yaşlanabilmek için toplumların bilinçlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması şarttır. 41 Özet Yaşlanmak kişinin yaşının artması yanında fiziksel, ruhsal bir değişim süreci içine girmek ve yaşadığı çevre, kültürel sistemi, gelenek ve görenekleri doğrultusunda belli bir sosyal süreci yaşamaktır. Sosyal anlamda yaşlılık ise bireyin kaybettiği statüsüne paralel olarak toplumun onu yaşlı olarak gördüğünü ifade ettiği mesajlar olarak da tanımlanabilir. Yaşlanma aslında döllenmeden hemen sonra başlayan , zamanla birlikte gelişen ve kişinin görüntü olarak da yaşlandığı bir süreç olup ölüme kadar devam eder. Aslında yaşlanma insan organizmasındaki bütün sistemlerin geri dönüşümsüz bir şekilde fonksiyon kaybı olarak da adlandırılabilir. Yaşlanma tıbbi bir konu olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir konudur. Bu süreçte görülen görmede, işitmede azalma, iskelet sistemi ve beyinde oluşan değişiklikler fizyolojiktir. Daha önceki sağlık durumu, geçirdiği hastalıklar, kazalar ve cerrahi müdahaleler, sağlıkla ilgili alışkanlık ve davranışları, genetik faktörler bu fizyolojik değişim üzerinde etki göstermektedir. Aslında günümüzde yaşlıları en çok etkileyen ve onların sosyal rollerini belirleyen konuların başında gelir düzeyi, barınma koşulları, yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti alabilme durumu gelmektedir. Sosyal yalnızlık ise kişinin toplum içerisinde bir yeri olmadığını düşünmesi, etkinliklerde aktif rol almaması, kendi yaşıtları ile etkin bir iletişim kuramaması gibi algılanmaktadır. Daha genç ve orta yaşlı grup olarak tariflediğimiz grupta sosyal yalnızlık problemi pek yaşanmazken , ileri yaş yaşlılarda helede bağımlılık düzeyi sağlık problemlerinin varlığı nedeniyle arttmışsa bunlarda sosyal yalnızlık olgusuna daha sık rastlanır. Yaşlanma biyolojisini açıklamak için kullanılan teoriler genellikle molekül, hücre, organ ve sistem düzeyindeki bilimsel verilerden yararlanmaktadır. Yaşlı bireylerde kardiyovasküler (kalp-damar) hastalıklar en önemli hastalık ve ölüm nedenidir. Atardamaralar sertleşir, kısalır ve kalınlaşır. Yaşlanma ile birlikte akciğer elastikiyeti de azalmakta ve soluk alırken elastikiyet azaldığı için daha çok çaba sarf etmek gerekmektedir. Emeklilik yaşlı bireyler tarafından bir boşluk ve işe yaramazlık dönemi gibi algılanılan ve üretkenlik rolünün kaybedildiği bir dönemdir. Toplumun yaşlıya bakışı, onun her zaman desteklenmesi, ona bazı görevlerin verilmesi, iletişimin sürmesi, hala bir şeyler ürettiğini düşünmesi yaşlının sosyal hayatını yeniden canlandıracaktır. Yaşın artamasıyla birlikte tat, koku, görme, işitme ve dokunma duyularında azalma olmaktadır. İlerleyen yaşla birlikte kemik dokusunun miktarı azalır ve yapı olarak da zayıflar. Sağlıklı ve aktif yaşlanma an hedefimiz olmalı ve yaşlı sağlığı ile ilgili planlamalar bu doğrultuda yapılandırılmalıdır. Yaşlanmayla birlikte bağışıklık siteminin fonksiyonlarında yavaşlama dikkat çeker, fakat bu tüm fonksiyonlarda gerçekleşen bir yavaşlama değildir. 42 Kendimizi Sınayalım 6. “Gündüzlü bakım ve evde bakım hizmetleri” hakkındaki yönetmelik hangi kurum tarafından hazırlanmıştır? 1. Günümüzde ortalama yaşam süresi kaç yıl olmuştur? a. 52 a. Sağlık Bakanlığı b. 60 b. Milli eğitim bakanlığı c. 65 c. SHÇEK d. 70 d. Huzurevi yönetimi e. 73 e. SGK 2. “Yaşlılık doğal bir hastalık, hastalıkta zamansız gelen bir yaşlılıktır” sözünü kim söylemiştir? 7. Kalbin kasılması işlemine ne ad verilir? a. Diastol a. Aristoteles b. Hipertansiyon b. Sezar c. Sistol c. Hipokrat d. Aritmi d. Farabi e. İzovolemi e. Konfiçyüs 8. Aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? 3. Yaşlanmanın başlangıcında dış görünüşteki değişim hangi yaşlarda başlar? Yaşlılarda a. görme keskinliği azalır a. 31-35 b. görme keskinliği artar b. 40 c. görme keskinliği değişmez c. 41-45 d. göz yaşı artar d. 50-60 e. göz yaşı değişmez. e. 65-75 4. İnsan vücudundaki en büyük arter hangisidir? 9. Büyük tansiyonun normal değeri kaç mmhgdır? a. Aorta a. 80 b. Pulmoner arter b. 90 c. Böbrek arteri c. 100 d. Karotid arter d. 110 e. Vertebral arter e. 120 5. “Gündüzlü bakım ve evde bakım hizmetleri” hakkındaki yönetmelik kaç yılında yürürlüğe girmiştir? 10. Nefron hangi organda bulunur? a. Göz a. 1994 b. Böbrek b. 2000 c. Kas -iskelet sistemi c. 2003 d. Karaciğer d. 2008 e. Kulak e. 2010 43 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. e Yanıtınız yanlış ise “giriş ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yaşlanma döneminde takvim yaşında ilerlemeyle birlikte meydana gelen biyolojik değişikliklere ilave olarak kişilerin sosyal hayatlarında da değişim kaçınılmaz hal almaktadır. Kişiler yavaş yavaş yalnızlaşmaktadır ve bir başkasına bağımlı hale gelmektedir. Sıra Sizde 1 2. a Yanıtınız yanlış ise “giriş” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. d Yanıtınız yanlış ise “yaşlılıktaki biyolojik değişiklikler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 4. a Yanıtınız yanlış ise “kardiyovasküler sistem değişiklikleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yaşlılık döneminde en önemli sağlık sorunları kronik-dejeneratif hastalıklardır. Bunlar süregen ve hiçbir zaman tam iyileşme göstermeyen hastalıklar olup kişiler genellikle toplumsal bakıma ihtiyaç duyarlar. Bu hastalıklardaki patolojik değişim geri dönüşşsüzdür. Bu hasatalıkların genellikle başlangıcı orta yaşlar olup yaşın artmasıyla birlikte sıklıkları artmakta ve her birisinde iç içe geçmiş birden fazla etken söz konusu olmaktadır. Örneğin: sigara, fiziksel inaktivite, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, şişmanlık gibi . 5. d Yanıtınız yanlış ise “evde bakım” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. c Yanıtınız yanlış ise “evde bakım” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. c Yanıtınız yanlış ise “kardiyo vasküler sistem değişiklikleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. a Yanıtınız yanlış ise “görmedeki değişiklikler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Yaşlılarda en çok görülen kalp-damar hastalıkları: 9. e Yanıtınız yanlış ise “kalp ve damar hastalıkları ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 1. Hipertansiyon (tansiyon yüksekliği) 10. b Yanıtınız yanlış ise “boşaltım sistemindeki değişiklikler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 2. Atheroskleroz (damar sertliği) bu problem kalp krizi ve inme (felç) nedeni olabilir. 3. Kalp yetmezliği 4. Atriyal fibrilasyon (kalp ritminin bozulması) Sıra Sizde 4 Karaciğerde bazı değişiklikler olsada bu organın yedek kapasitesi yeterli olduğu için işlevinde çok küçük kayıplar gözlenir. Yapılan araştırmalar karaciğerin büyüklüğünüz azaldığını fakat kalan karaciğer hücrelerinin büyüyerek bu açığı kapattıklarını göstermiştir. Karaciğer fonksiyon testlerinde bir azalma gözlenmez. Karaciğerde kolesterol sentezi artar, safra asisi sentezi azalır ve safara kesesinde taş oluşumu kolaylaşır. 44 Sıra Sizde 5 Yararlanılan Kaynaklar Doğal yaşlanma süreci içersinde deride ortaya çıkan değişiklikler; Arda B.(2005) Başarılı ve üretken yaşlanmanın temel ilkeleri. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslanama 2005/S_Y_2005_02.pdf • incelme • kabalaşma • kuruluk • elastikiyet kaybı • buruşukluk • sarkma • renk değişimi • ben sayısında artma Arpacı F. Farklı boyutlarıyla yaşılılık. http://www.tied.org.tr/tied_kitaplar/yaslilik.pd f Bahar A, Parlar S. (2007) Yaşlılık ve evde bakım, Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:4 :32-39. Bilir N. (2005) Yaşlanan toplum. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslanama 2005/S_Y_2005_03.pdf Bingöl A. (2005) Zihin sağlığı. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_10.pdf Bölükbaşı S. (2005). İskelet sistemindeki değişiklikler. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_08.pdf Çifçili, S. (2011). Yaşlı Sağlığına Bütüncül Yaklaşım, İstanbul: Deomed Yayıncılık. Danış, M.Z. (2006). “Toplum Temelli Bakım Anlayışı”, Özveri Dergisi http://www.ozida.gov.tr/ozveri/ov3/ov3ttrbakim. htm (Erişim: 13.06.2006) Danış MZ. Yaşlılık, yoksulluk ve yalnızlık. www.gebam.hacettepe.edu.tr/sosyal.../yaslilik_y oksuluk_yanlizlik.pd.. Dikmenoğlu N. (1997) Fizyolojik değişiklikler . Geriatri 1 kitabı . Kutsal YG, Çakmakçı M, Ünal S. MedicoGraphics ajans matbaası. Ankara Dinçer Sy. (2005). Yaşlanan Kadın. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslanama 2005/S_Y_2005_04.pdf Er D. (2009) Psikosoyal açıdan yaşlılık. Fırat sağlık hizmetleri dergisi 4(11):131-144. Erkal S. (2008) Aile içi şiddet ve yaşlılar. www.sdergi.hacettepe.edu.tr/yaslivesiddet.pdf Görgülü Ü, Akyar İ, Akdemir N, Kapucu SS. (2010). Dünyada ve ülkemizde yaşlılara yönelik sosyal politikalar. Turk J Phys Med Rehab 56:30-3. Görgün BA. (2011). Aile ve yaşlanma . Aile sosyolojisi kitabı. Kasapoğlu A, Karkıner N (eds). Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Uzaktan öğretim tasarım yayınları yayın no: 1303 sayfa no: 134-165 45 Görgün BA (2010). “Yaşlanmanın sosyolojik boyutu” Sosyal devlete ne oldu? Sosyal güvenlik ve yaşlılık politikaları. Geriatri gerontoloji . GEBAM yayınları :13-19 O’dwyer PA. (2005). Göz sorunları. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslanama 2005/S_Y_2005_17.pdf Özen H. (2005). Yaşlanan erkek. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_05.pdf Karaduman A. (2005). Deri sorunları. www.akademikgeriatri.org/geriatri_konusmaci_ metinleri/12.pdf Öztürk, Y., Günay, O. (2011). Halk Sağlığı, Kayseri: Önder Ofset. Kutsal YG, Aslan D (eds) (2007). Temel Geriatri Kitabı. Öncü Basımevi . Ankara Tokgözoğlu L.(2005) Kalp sağlığı. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_08.pdf Kutsal YG.(2005) Yaşlanan dünya ve yaşlanan insan. .http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_ yaslanama2005/S_Y_2005_01.pdf Tomanbay İ. Yaşlılara yönelik sosyal hizmetler. http://www.gebam.hacettepe.edu.tr/sosyal_boyut/ yaslilara_yonelik_sosyal_hizmet.pdf Kutsal YG. (2005). Kemik sağlığı. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_08.pdf Yazıcıoğlu S. (2010). Ege yaşlı hizmet merkezinde verilecek sosyal hizmetin kuramsal ve yasal dayanağı. MEGEP.(2008) Yaşlı ve hasta hizmetleri kitabı. Sağlıklı yaşlanma. http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/ modul_pdf/723H00028.pdf www.akademikgeriatri.org/geriatri_konusmaci_ metinleri/12.pdf Nalbant S. (2007). Yaşlılıkta fizyolojik değişiklikler. http://www.genbilim.com/content/view/292102/3 3/ Yılmaz O. (2005). Yaşlılıkta işitmenin zayıflaması. http://www.geriatri.org/pdfler/saglikli_yaslana ma2005/S_Y_2005_18.pdf Oğuz MT. (2007). Yaşlılarda görülen biyolojik ve sosyal değişimler. Yüksek lisan tezi. http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3613/45 01.pdf. 46 İnternet Kaynakları www.geriatri.org www.gebam.hacettepe.edu.tr T.C Başbakanlığı sosyal hizmetlere ve çocuk esirgeme kurumu. Yaşlı bakım hizmetleri. http://www.shcek.gov.tr/yasli-bakimhizmetleri.aspx DPT. Türkiye’de yaşlıların durumu ve ulusal eylem planı. www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2230/eyle mpla.pdf TUİK. www.tuik.gov.tr WHO. http://www.who.int/ageing/active_ageing/en/inde x.html WHO. WHO Study on global AGEing and adult health (SAGE). http://www.who.int/healthinfo/systems/sage/en/in dex.html 47 3 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Yaşlılığa bağlı nörolojik değişiklikleri açıklayabilecek, Yaşlılığa bağlı bilişsel fonksiyon değişikliklerini açıklayabilecek, İnme, Bunama (demans), Parkinson, Kas hastalıklarını tanımlayabilecek, Yaşlılıkta en sık görülen psikolojik değişiklikler ve psikiyatrik hastalıkları açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Beyin Parkinson Nöron Kas hastalıkları Sinaps Depresyon İnme Uyku bozukluğu Bunama (demans) Panik bozukluk İçindekiler Giriş Yaşlılığa bağlı nörolojik değişiklikler İnme, Bunama (demans), Parkinson, Kas hastalığı, En sık görülen psikiyatrik değişimler Psikiyatrik hastalıklar ile ilgili yaygın yanlış inanışlar 48 Yaşlıların Nörolojik ve Psikiyatrik Sistem Hastalıkları GİRİŞ Yaşlanma; Organizmanın molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesi ile ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümüne yaşlanma denir. Yaşlılardaki patolojik değişiklikleri anlayabilmek için yaşlanmanın normal seyrini bilmek gerekmektedir. Yaşlanma herkes için söz konusu olmasına karşın, kişilerin yaşlanma hızları ve biçimleri birbirlerinden çok farklıdır. Yaşlanma hızını ve biçimini belirleyen en önemli faktörler kalıtım, eğitim düzeyi, kültür ve içinde yaşadığı toplumdur. Afrika’nın bir köyünde doğan ve hiç eğitim almayan bir çocuk ile Avrupa’nın büyük bir şehrinde doğup üniversite eğitimi alan bir çocuk, zihinsel kapasite açısından başlangıçta aynı seviyede olsalar bile, sonuçta aynı noktaya gelemezler. Eğitim, kültürel zemin ve yaşam biçiminin getirdiği bu zihinsel gelişim farklılığı zihinsel yaşlanmada da kendini gösterecektir. En erken yaşlanma beyinde başlar Genel olarak bilinenin aksine beynin yaşlanması 30’lu yaşlarda başlar ve yavaş yavaş ilerler. Beyin hücrelerinin (nöron) kaybına ya da fonksiyonlarındaki değişikliklere bağlı olarak, beynin çalışmasında bazı değişiklikler görülüyor. Hücreleri birbirine bağlayan geçiş yolları (sinaps) daralır ve hücreler arası mesaj geçiş hızı yavaşlar. Bunun sonucunda, tanıma, öğrenme ve bellek işlevleri azalarak, tepki verme hızları düşer. Yaşlanmayla duyu organlarının işlevlerinde, özellikle işitme ve görmede azalma başlar. Sıklıkla uyku bozuklukları görülüyor. Bunların dışında, hormonal sistemde, solunum, sindirim ve kas-iskelet sistemlerinde, kalp, damarlar ve deride, yaşlanmaya bağlı değişiklikler görülüyor. Ölen beyin hücreleri kendini yenilemez. Buna karşın doğuştan var olan rezerv hücreler ölen hücrelerin yerini almaya çalışır. Yaşla birlikte hücrelerde meydana gelen değişiklikler, yalnızca bedeni etkilemekle kalmaz, psikolojik ve sosyal olarak da kişiyi etkiler. Kişilik yapısı değişir. Yeni koşullara uyma, yeni düşünce ve planları kabullenmede güçlükler ortaya çıkıyor. Ölüm korkusu yaşanır. Yaşlanan ve yıpranan beyin dokusu her zaman bir hastalık oluşturmaz. Ancak beynin yıpranmış dokuları ve azalmış hücreleri ile daha erken yaşlarda çok nadiren görülen bazı nörolojik ve psikiyatrik hastalıkları daha fazla görmeye başlarız. YAŞLILIĞA BAĞLI NÖROLOJİK DEĞİŞİKLİKLER Doğum sırasında pek çok organ gelişimini tamamlar ve doğumdan sonra önemli bir değişiklik göstermez. Kalp, böbrek, karaciğer böyle organlardır. Buna karşın beyin, doğumdan sonrada belli bir değişim süreci gösterir ve zihinsel yetenek ve beceriler açısından gelişim ancak uzun yıllar sonra, yani 15-20 yaşlarında tamamlanır. Kişi, beyin faaliyetleri açısından en gelişmiş ve verimli dönemini 20-30 yaşları arasında yaşar ve daha sonra beyinde yaşlanma ile ilgili değişiklikler başlar. 49 Beynin temel hücresi olan ve tüm zihinsel faaliyetlerden sorumlu olan hücrelere Nöron adı verilir. Bunların hepsi sınırsız karışık bir kimyasal yapıyı oluşturmaktadır. Bu yapı içerisinde hücreler arası bağlantılar ve etkileşimler ve bu etkileşimi sağlayan kimyasal maddeler beynimizin işleyişini oluşturmaktadır (Şekil 1). Beyindeki nöron ve sinaps sayıları hakkında ne söyleyebilirsiniz? Nöronlar, diğer organlardaki hücrelerden önemli bir farka sahiptirler. Diğer organ hücreleri hasar gördüklerinde veya öldüklerinde, vücut bunların yerine yenilerini yapar. Ama beynin temel hücreleri olan nöronlar yenilenme özelliğine sahip değildir, hasar gördükleri veya öldüklerinde yerlerine yenisi yapılamaz. Şekil 3.1: Beyin hücreleri olan nöron, küçük ve büyük uzantısı (akson ve dentrit), diğer hücrelerle bağlantı yerleri olan sinapslar Normal yaşlanma sürecinde beyinde meydana gelen değişiklikler A) Beynin ağırlığı; 50 yaşından sonra, yaşlanmaya bağlı nöron ölümünün belli bir seviyeye ulaşması sonucu, beyin ağırlığı ve hacmi her 10 yılda bir % 2-3 oranında azalır. 30’lu yaşlarda ortalama bir erkek beyninin ağırlığı 1400 gr kadarken, 100 yaşındaki sağlıklı erkeklerde ortalama beyin ağırlığı 1150 gr kadardır, yaklaşık 250 gr kadar beyin dokusu azalması söz konusudur. Beynin hacmindeki, nöron kaybına bağlı bu azalmaya atrofi adı verilir (şekil 2A, 2B). Şekil 3.2: A: Doku kaybı ile 2B: Genç beyin dokusu Ağırlığı azalan yaşlı beyin 50 B) Beynin kimyasalları; Yaşlanma süreci sadece nöron miktarında azalmaya değil, aynı zamanda nöronlar arasındaki bağlantılarda (sinaps) ve nöronlar arasındaki haberleşmede kullanılan kimyasal maddelerde de azalmaya yol açar. Bu kimyasal maddelere “nörotransmitter” (mesajcılar) denir. Serotonin, dopamin, asetilkolin, adrenalin, nöradrenalin bu mesajcılardan bazılarıdır. C) Beyin kan miktarı: Beyin kan miktarı azalır. 80 yaşındaki sağlıklı bir kişinin beynine gelen kan miktarı gençlere göre % 20 daha azdır. Tablo 1 yaşlanma ile beraber ortaya çıkan yapısal ve işlevsel değişiklikleri özetlemektedir. Tablo 3.1: Yaşlanmanın anatomik ve fizyolojik sonucu Azalma yüzdesi (%) Beyin ağırlığı 10-15 Beyin kan akımı 20 Sinirdeki lif sayısı 37 Sinir iletim hızı 10 Tad cisimciklerinin sayısı 64 Yaşlanmanın en çok olduğu, en fazla hücrenin öldüğü ve kimyasal maddenin en fazla kaybedildiği durumlarda o alana özgü bir hastalık ortaya çıkar. Örneğin bellek bölgesinin hücrelerinin ölmesi, asetilkolin eksikliğine yol açar bu ise Alzheimer bunaması (demans) yaparken, Bazal ganglia denen ve motor aktiviteyi sağlayan hücrelerin ölmesi ve dopamin maddesinin eksikliği Parkinson hastalığına yol açar. Yaşlanma ile birlikte en sık görülen nörolojik bulgular şunlardır 1. Beyin göz bulgularında değişikliklikler olur. Göz uyum sorunları, göz bebeklerinde küçülme, gözün ışığa karşı verdiği tepkilerde azalma, karanlığa uyumun azalması, aydınlıkta duyarlılığın artışı 2. Kulak ve işitme problemleri ortaya çıkar. Özellikle yüksek tonlardaki seslerde ilerleyici işitme kaybı 3. Koku ve tad duyusunda azalma olur. 4. Harekete dair (Motor) bulgular değişir. Hareketlerin hızında, koordinasyonunda ve kas gücünde azalma görülür. 5. Kas tendon reflekslerinde değişiklikler saptanır. Normal reflekslerde azalma, normal olmayan reflekslerin ortaya çıkışı görülür. 6. Ayak parmakları ve bilekte titreşim (vibrasyon) duyusunun azalması ya da kaybı ortaya çıkar. 7. Duruş, postur ve denge değişiklikleri olur. 8. Bilişsel ve öğrenme yeteneğinde azalma olur. Göz, kulak, tat, koku yaşlanma ile beraber ilk azalan duyulardır. 51 YAŞLILARDA BİLİŞSEL (KOGNİTİF) FONKSİYON DEĞİŞİKLİĞİ Sağlıklı yaşlanan bir kişinin zihinsel yeteneklerinde bir değişiklik ortaya çıkması şart değildir ve bazı sağlıklı yaşlıların zihinsel yetenekleri ve becerileri 20 yaşındaki gençlerden üstündür. Birçok kişi bilişsel değişme olmadan yaşlanırken, normal işlevsellik gösteren kişilerde bile bir takım bilişsel değişiklikler tanımlanabilir. Bu değişiklikler yaşlı kişiler arasında değişkenlik gösterir. Ortaya çıkan en önemli değişiklik, tepki zamanlarının yavaşlaması, öğrenme, hafıza ve problem çözmedeki bozulmalardır. Bu durum 40 yaşından sonra başlayabilir. Kimi zaman hafıza dışındaki diğer entelektüel yetiler uzun süre korunabilir. Hatırlama, yeni bilgiyi alma ve saklama, isim hatırlama ve karışık aktiviteden kaçınma gibi bilişsel aktiviteler özellikle azalır. Birçok yaşlı kişide ölçülebilir nöropsikolojik değişiklikler bulunmasına rağmen, bu değişiklikleri geçiren kişiler günlük toplumsal ve mesleki etkinliklerini yerine getirme yetilerini korurlar. Bu tür hafif değişiklikler bunama (demans) olarak kabul edilmez. Bilişşel yetilerde kayıp olması yaşlanmanın normal ve doğal bir sonucu değildir. Örneğin ünlü besteci Verdi Otello’yu 73 yaşında bestelemiştir, Goethe Faust’un ikinci kısmını 70 yaşından sonra yazmıştır, Galileo 70’li yaşlarında bile bilime önemli katkılarda bulunmaya devam etmişlerdir, Picasso 90’lı yaşlarında da resim yapmayı sürdürmüştür. Mimar Sinan en güzel eserlerini hayatının geç önemlerinde vermiştir. Zihinsel çalışma hızının yavaşlaması ve zihinsel esnekliğin azalması yaşlı için zaman zaman karar verme güçlüğü yaratan bir durum oluşturur. Olağanüstü veya psikolojik stres yaratan durumlarda bu zorluk daha da artar. Bu zamanlarda yaşlı çözüm üretirken çok fazla seçenek bulamayabilir ya da alışılmış kalıpların dışına fazlaca çıkamayabilir. Yaşlanan kişiye, bu değişikliklerin normal olduğunu, yeterli zaman verildiğinde işleri başarıyla tamamlayacak zihinsel yeteneklere hala sahip olacağını söylemek ve inandırmak sorunu büyük oranda çözecektir. Zihinsel esnekliği azalan yaşlılar toplumda yanlışlıkla “sabit fikirli” olarak adlandırılabilir. Mantık yürütme ve ince el becerisi isteyen yetenekler (marangozluk, dikişi dikme) yaşlanmadan daha kolay etkilenirler. Kelime hazinesi, genel bilgiler, söyleneni ve okuduğunu anlama gibi sözel yetenekler yaşlanmanın etkilerine karşı daha dayanıklıdırlar. Meşguliyet, stres, sıkıntılı anlar yanlışlıkla unutkanlık olarak adlandırılabilen tablolara neden olur. Bu inatçı bir unutkanlık değildir ve o an için unuttuğumuz şeyi sıklıkla bir süre sonra kendiliğinden hatırlarız. Yaşlanan kişilerde bu boyutu aşan inatçı unutkanlıklar normal yaşlanma sonucu değil, bir hastalığın, sıklıkla da demansın (bunama) belirtisidir. Yaşlanan kişilerde görülen bir diğer değişiklik de kişilik özellikleri ilgilidir. Yaşlı kişilerin çoğu inatçı, kendini düşünen, katı ve tutucu, güven duygusu azalmış özellikler gösterirler. Bir kısmı da aşırı uysal, kararsız, söylenenleri hiç düşünüp tartmadan kabul eder durumdadırlar. Bunlar genelde, kişilikte tam bir değişmeden ziyade, eskiden beri mevcut kişilik özelliklerinin biraz daha belirgin hale gelmesi şeklindedir. Depressif eğilimli olan kişiler yaşlanmaya çok daha kolay teslim olurlar, ümitsizlik, çaresizlik, korkaklık, kuşkuculuk ve endişe davranışlarını daha kolay benimserler. 52 İNME; DEMANS; PARKİNSON; KAS HASTALIĞI İnme Halk arasında kullanılan şekliyle "inme" veya İngilizce’de “strok” sözcüğü beyin, beyincik ve omuriliğin damarsal hastalıkları sonucu oluşan fonksiyonel yitimi ifade eder. İnme, Dünyada kalp hastalığı ve kanserden sonra en önemli üçüncü ölüm nedeni iken sakatlık nedenleri arasında ilk sıradadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde dakikada ortalama bir kişi inme geçirmekte ve üç dakikada bir kişi de inme nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Fonksiyonel kayıp el, kol, bacak ve yüzde felç (kuvvetsizlik), his kaybı, dengesizlik, görme, konuşma, yürüme bozuklukların gibi bulguların tek tek veya birlikte bulunması şeklindedir. İnme hafif bir felçten ağır bir komaya kadar değişebilir. İnme sinir sisteminde damarların tıkanması sonucu oluşuyorsa "beyin infarktusu", damar yırtılması sonucu oluşuyorsa "beyin kanaması" olarak adlandırılır. Her ikisininde nedenleri ve tedavisi farklıdır. Beyin damarlarının tıkanması (Beyin infarktusu) beyin damarlarının içindeki yağ partikülleri ve üzerine oturan pıhtı parçalarının oluşturduğu plak adı verilen (aterom plakları) yapıların kendilerinin (trombus) veya kopan parçalarının (emboli) damarları tıkaması ile ortaya çıkar (şekil 3) Şekil 3.2: Aterom plağındaki pıhtının beyin kan akımını azaltması ile ortaya çıkan beyin infarktüsü Damar tıkandıktan sonra uygulanacak pıhtı eritici tedavilerin yanısıra inme hastalarında inmenin tekrar etmesini önlemek için çeşitli önlemlar alınmalı ve koruyucu tedavi başlanmalıdır. Pıhtı eritici en önemli ilaç aspirindir. Doktorun verdiği dozda tedaviye başlanmalıdır. Bunun dışında kanı sulandıran warfarin, heparin gibi başka tedavilerde duruma göre uygulanır. Hastalara kalp hastalıkları varsa tedavi ettirmeleri, ritm bozukluklarını kontrol ettirmeleri, sigarayı ve alkolü bırakmaları, az yağlı ve az tuzlu yemeleri, tansiyon ve şeker ve kolesterol yüksekliğini kontrol etmeleri gerektiği mutlaka hatırlatılmalıdır. Böylece daha sonra oluşabilecek başka tıkanmalar önlenebilir. Düzenli egzersiz yapılması ve durağan (sedanter) yaşam stilinin değiştirilmesi de son derece önemlidir. Bu bağlamda haftada en az 3 kez (veya gün aşırı) ve en az 45 dakika tempolu yürüme minimum egzersiz düzeyi olarak önerilmektedir. İnmenin en iyi tedavisi hiç inme geçirmemektir. Bu nedenle hipertansiyon, şeker, kolesterol yüksekliği olan ve sigara içen, birinci dereceden akrabaları arasında erkeklerde 55 kadınlarda ise 65 yaş altında kalp krizi veya inme geçirmiş birey bulunanlar ve fazla kilolu (obez) kişilerin de aynı şekilde ilaç tedavisi ve bu risk faktörlerinin modifikasyonu için önlemler alması şarttır. Doktor gözetiminde fazla kilolardan kurtulma, peryodik kan basıncı kontrolü, kolesterolü yüksek yiyeceklerden kaçınma yanı sıra 53 stress yönetebilme yeteneğinin geliştirilmesi de önemlidir. Ailesinde şeker hastalığı olanların kendilerinin en erken dönemde durumunu hastalık ilerlemeden belirlemesi gereklidir. Beyni besleyen damarların bir veya birkaçından sızıntı olması sonucu oluşan duruma beyin kanaması denir. Şiddetli baş ağrısı, bulantı, sara nöbeti, kuvvet ve his kayıpları sıklıkla görülür. Beyin kanamasının en sık nedeni kontrolsüz hipertansyondur. Bu hastalar hastaneye vardıklarında yapılacak ilk iş kan basıncını kontrol etmek olmalıdır. Bazı hastalarda kanamanın ameliyat ile boşaltılması gerekebilir. Genç yaşlarda görülen tip baloncuk patlaması (anevrizma) ile olandır (Şekil 4). Şekil 3.4: Bir damarda meydana gelen baloncuğun patlayarak beyinde kanamaya sebep olması Kanamanın tedavisi, tansiyonu kontrol altın almak, hastayı istirahat ettirmektir. Hastalara tanı koymada bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) ve magnetik rezonans görüntüleme (MRG) önemlidir. Daha ileri tetkik olarak damar ultrasound, anjiyografi çekilebilir. İnmelerde kanama görüntüleme metodları kullanılmaktadır. ve tıkanma ayrımını yapmak için hangi Bunama ve Unutkanlık (Demans) Demans (bunama) kişinin günlük işlevlerini (iş, hobi, alışveriş, ulaşım), zihinsel işlevlerini ve davranış işlevlerini bozan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Her yaşta görülebilmesine rağmen, yaşlılarda sıktır. Pek çok beden ve beyin hastalığı demansa neden olabilir. Unutkanlıkla gelen hastaya tedavisi var olan demans nedenlerinden vitamin eksikliği, tiroid hormon bozuklukları, tümör, beyin kanaması, beyin damar tıkanıklıklarının var olup olmadığı, kan tetkikleri ve görüntüleme yöntemleri ile araştırılmalıdır. En sık görülen demans nedenleri; 1. Alzheimer hastalığı: Yaşlılarda demansın en sık nedenidir. Alzheimer hastalığı genelde 60 yaş ve üzeri yaşlarda başlar. 65-74 yaş arasındaki kişilerde görülme sıklığı %5 olup, yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar ve 65 yaşında bu sıklık %50 ye kadar ulaşır. Alzheimer hastalığında beynin bellek, lisan, düşünce ile ilgili bölgeleri etkilendiği için hastalarda özellikle unutkanlık, lisan bozuklukları, davranış değişiklikleri ve yol-yön bulma bozuklukları önde gelen bulgularıdır. Unutkanlık, yeni bilgilerin öğrenilmesinde zorluktan dolayıdır. Bu nedenle hastalar yeni olan olayları, yeni tanıdıkları kişileri ve isimleri unuturlar. Eski olaylar ve eskiden bilinen bilgiler hastalığın son dönemlerine kadar etkilenmez. Hastalık ilerledikçe diğer zihinsel işlevler de etkilenir ve kişiler yemek yeme, banyo yapma, tuvalet ihtiyacını karşılama gibi işlevlerde de bağımsızlıklarını kaybeder ve yatağa bağımlı hale gelirler. 54 Alzheimer için belirtiler; 1. Günlük yaşam aktivitelerini etkileyen bellek kaybı 2. Günlük yaşam aktivitelerini yapmada güçlük 3. Kelime bulmada güçlük 4. Zaman ve mekan karmaşası 5. Yargı ve karara varmada güçlük 7. Sık kullanılan eşyaların yerlerini değiştirme 8. Ruh hali yada davranışlarda değişim 9. Kişilik değişimleri 10. Sorumluluktan kaçınma Hastalığın seyri ortalama 8-10 yıl sürmektedir. Patolojik incelemede hastalığa özgü bulgular beyin sinirlerinde azalma, sinirler arası bağlantının bozulması ve beyinde bazı çökelimlerin bulunmasıdır (nörofibriller yumaklar, amiloid plaklar). Tanı, klinik özellikleri, zihinsel işlevlerin nöropsikolojik testlerle incelenmesi, beyin tomografisi ya da beyin manyetik resonans bulguları, kan ve gerekilirse beyin omirilik sıvısında yapılan incelemeler ile konulabilmektedir. Hastalığa eğilim yaratan nedenler; • Yaş • Ailede Alzheimer hastalığı varlığı • Alzheimer hastalığı ile ilşkili genlere sahip olmak • Kalp hastalığı, şeker hastalığı, hipertansiyon, yüksek kolesterol seviyesi • Düşük eğitim, zihinsel, fiziksel ve sosyal etkinliklerin az olması sayılabilir. Alzheimer hastalığını durdurup, tamamen iyileştirecek bir tedavi henüz yoktur. Var olan ilaçlar (asetilkolinesteraz inhibitöri ve memantin) hastanın belleğine veya davranış bozukluklarına iyilik sağlayabilir. Alzheimer tip unutkanlık ilk kez kim tarafından nerede tanımlanmıştır? http://www.alz.org.tr/ 2. Damarsal (Vasküler) Demans Beyin kanaması ya da beyin damar tıkanıkları ve buna bağlı beyin dokusunun kaybı sonucu oluşan bunamalara verilen isimdir. Bazı kişilerde beynin sessiz yerlerindeki tekrarlayan damar tıkanıklıkları nedeni ile demans görülebilir. Ani başlangıç, ani kötüleşmeler bu hastalıkta görülebilir. Bazı hastalarda Alzheimer Hastalığı ve vasküler demans beraber görülür. Tanı beyin görüntüleme yöntemleri ile konulur. Hastalığın kesin tedavisi yoktur. Beyin damar tıkanıklıklarının önlenmesi, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve şekerin kontrolü, varsa kalp hastalığının tedavisi önemlidir. Bazı hastalarda kan pıhtılaşmasını azaltan aspirin, kumadin gibi ilaçların kullanılması gerekir. 3. Frontotemporal Demans Daha nadir demans nedenidir. 50’li-60’lı yaşlarda daha sık görülür. Beynin, konuşma ve davranışların düzenlenmesi ile ilgili bölgelerinden olan frontal (ön) ve temporal (yan) lobların sinir hücreleri giderek harabiyete uğrar. Hastalarda unutkanlıktan daha çok konuşma, konuşulanı anlama bozuklukları ve/veya davranış değişiklikleri (örneğin: uygunsuz cinsel davranışlar, uygunsuz konuşma, çok yemek yeme, içgörü kaybı, planlama bozukluğu, kendine bakım ve temizlikte bozukluk) görülür. 55 4. Parkinson Hastalığı Demansı Bu hastalarda demans Parkinson hastalığının seyri sırasında ortaya çıkar. Parkinson hastalığı bulguları, demans beraber görülür. Hastalara Alzheimer tanısı koymadan önce hastalık sürelerini, tiroid fonksiyonlarını, vitamin B12 düzeylerini, sfiliz (bel soğukluğu), AIDS gibi enfeksiyon nedenlerini, aldığı maddeleri ve kullanığı ilaçları mutlaka gözden geçirmek gereklidir. Parkinson Hastalığı Parkinson Hastalığı sıklıkla 50 yaşın üzerinde görülür. Hastalık hareketlerde yavaşlık, kol ve bacaklarda sertlik, el, kol, çene, bacaklarda istirahat halinde iken titreme, yazıda küçülme, vücut duruşunda öne doğru eğiklik ve denge bozukluğu bulgularının hepsi ya da bir kısmının varlığı ile gider. Bu bulgular hastanın yürümesi, konuşması, yazması gibi hareketlerinde zorluğa yol açar. Hastalık bulguları vücudun tek tarafında belirgin olabilir. Başlangıçta bulgular çok hafif olabilir ancak zamanla ilerler. Hastalık bulguları beyinin dopamin maddesini içeren sinir hücrelerinin ölümünden dolayı gerçekleşmektedir. Hastalığın kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak yaş, çevresel toksinler, kişisel yatkınlık hastalık için risk oluşturur. Parkinson Hastalığının genetik geçişli formları da vardır. Parkinson Hastalığında bulguların iyileştirilmesi ilaç tedavisi ile sağlanabilmektedir. Bu ilaçlar eksik olan dopamini yerine koymak, var olan dopaminin etkinliğini artırmak ya da dopaminin etkisini taklit etmek amacı ile verilirler. KAS HASTALIKLARI (MİYOPATİ) Kas hastalıkları kas liflerinin hastalığına bağlı olan kaslarda güçsüzlük, ağrı, kramplara neden olabilen hastalıklardır. Kas hastalıkları çömelince kalkmada, merdiven çıkmada, kolları yukarı kaldırıp yüksek yerlere uzanmada zorluk yaratırlar. Kas hastalıklarının büyük bölümünü kalıtsal kas hastalıkları oluşturur ve genellikle erken yaşlarda başlarlar. Normal yaşlanma ile kas kütlesinde azalma olur. Otuzlu yaşlarda kas kütlesi vücut ağırlığının %45’i iken 70 yaşlarında %27’ye düşer. Kas kütlesinin azalması kol ve bacaklarda incelmeye neden olur. Buna paralel olarak kas kuvveti de 80’li yaşlarda %30-40 azalır. Yaşlılarda kas hastalığı enfeksiyonlar, ilaçlar, romatizma benzeri bazı hastalıklar, bağışıklık sisteminin hastalıkları, tiroid bezinin az ya da fazla hormon üretmesine bağlı gelişebilir. Tanı hastanın muayene edilmesi, kan testleri, EMG denen elektrofizyolojik tetkikler ve biyopsi ile konur. Myozit nedir? EN SIK GÖRÜLEN PSİKİYATRİK DEĞİŞİMLER Ruhsal olarak sağlıklı olmanın tanımını yapmak kolay değildir. Ancak iyi şekilde yaşlanan kişinin ruh sağlığının da iyi olması beklenir. Yaşlılık dönemi bazı ruhsal değişimleri beraberinde getirir. Bunlar şöyle sıralanabilir, • Belirgin uyku sorunları • İştahta değişiklikler ya da kilo kaybetme • Kendini mutsuz ya da ümitsiz hissetmek • Günlük aktivitelerle ilgili aşırı endişe • Dikkat ve konsantrasyon güçlükleri • Günlük aktivitelere karşı ilgi ve istek azlığı • Yer, zaman ve kişilerle ilgili farkındalıkta güçlükler • Aşırı gergin ve sinirli hissetmek • Aşırı yorgun ve halsiz hissetmek 56 • Kullanılan ilaç tedavilerinin yürütülmesi ile ilgili güçlükler • Kişisel hijyeni sağlamakta güçlükler • Ev ortamının temiz tutulmasında güçlükler, evin güvenliğini sağlamada güçlükler • İntihar düşünceleri İleri Yaş Depresyonu Yaşlanma ile beraber yaşlılarda görülen, değersizlik, ümitsizlik, ölüm korkusu, işe yaramama duyguları depresyona yol açabilen durumlar yaratabilir. Ümitsizlik, değersizlik hisleri çok ağır olduğunda, depresyon yaşamı tehdit eden bir rahatsızlıktır. Müdahale edilmezse kişi yemeyi, içmeyi ya da ilaçlarını almayı, kendine bakmayı reddedebilir ve bu sıkıntıdan kurtulmak için kendini öldürmeyi düşünebilir. Yaşlılık döneminde, yalnızlık, yakının kaybı, fizik hastalıklar, bazı ilaçlar, hastaneye yatmak gibi durumlar depresyonun ortaya çıkmasınan olabilir Depresyonun kesin olarak nedeni bilinmemekle birlikte beyindeki bazı biyokimyasal maddelerin önemli rolü olduğu düşünülmektedir. Hastada; • Üzüntü, tahammülsüzlük, bunaltı • Önceden ilgi duyulan sıradan faaliyetlere ilgi duymama ya da zevk alamama • Enerjinin azalması, yorgunluk, yavaşlamış gibi hissetme, ya da artmış bir huzursuzluk/ ajitasyon • Yeme alışkanlıklarında değişiklik • Uyku alışkanlıklarında değişiklikler • Konsantrasyonda, hafızada ve/veya karar vermede güçlükler • Ümitsizlik ve karamsarlık duyguları • Uygunsuz suçluluk, değersizlik ve çaresizlik duyguları • Ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri ya da girişimi • Aşırı ağlamalar • Tedaviye yanıt vermeyen, tekrarlayan ağrı, bedensel yakınmalar • Bunamaya benzer derecede ağır dikkat sorunları ve unutkanlık Depresyonla Birlikte Olan Hastalıklar 1. Endokrin ve metabolik bozukluklar 2. Kanser 3. Hipertiroidizm ve hipotiroidizm 4. Addison veya Cushing hastalığı 5. Parkinson hastalığı veya demans 6. Diyabet veya hipoglisemi 7. Normal basınçlı hidrosefali 8. Viral Enfeksiyonlar, influenza veya hepatit 9. Beyin kanaması 10. Ağır Maden Zehirlenmeleri, civa veya talyum zehirlenmesi 11. Romatizmal Hastalıklar veya Romatoid Artrit 12. Sistemik Lupus Eritamatozus gibi nadir hastalıklar Depresyonun tedavisinde antidepresan denilen ilaçlar oldukça etkindir. Bu arada yaşlının kullandığı diğer ilaçlarla (kalp, tansiyon ilaçları gibi) etkileşmeyecek, yani iyi geçinecek ilaçların seçilmesi de 57 önemlidir. Depresyonun nedenlerinin belirlenmesinde, bununla baş geliştirilebilmesinde, bireysel ya da grup tedavileri işe yarayabilmektedir. etme mekanizmalarının http://www.psikiyatri.com/yazilar.php İleri Yaşta Görülen Bunaltı (Anksiete) Bozuklukları Yaşlı bireylerde süreklilik gösteren şiddetli bunaltı hisleri günlük yaşamlarını etkileyebilir. Bunaltı (anksiyete) korku, gerginlik, çok kötü bir şey olacağına ilişkin giderek artan bir dehşet hissi olarak tanımlanabilir. Bunaltı panik bozukluğuna depresyon ve fizik hastalıklar sıklıkla eşlik eder. Bunaltı belirtilerine sıklıkla çarpıntı, titreme, terleme eşlik eder ve bu nedenle yaşlı bireyler fizik bir hastalığı olduğunu düşünerek doktora başvurabilirler. Bunaltı bozukluğu tanısı konulması için önce bu belirtilerin fizik bir hastalıkla ilişkili olmadığının gösterilmesi için çeşitli tetkikler yapılması gerekir. Hastalarda; • Huzursuzluk, kalp çarpıntısı, gerginlik, tahammülsüzlük • Uyku bozukluğu • Başağrıları • Karın ağrısı ya da ishal • Terleme, titreme, üşüme ya da ateş basması • Konsantrasyon güçlüğü • Enerjisiz hissetme • Hızlı soluk alıp verme • Göğüs ağrısı • Nedeni belli olmayan korku hissi görülür. Bunaltı bozukluklarında tedavi İlaç tedavileri oldukça etkindir. Seçilecek ilaçlar kullandığınız diğer ilaçlarla etkileşmemesine dikkat edilmelidir. Uyku Bozuklukları Yaşlılarda uyku genç erişkinlerden farklıdır. Geceleri daha sık uyanırlar, gündüz uyuklamaları ve kestirmeleri daha sıktır. Daha az uyurlar. Derin uyku dönemi azalmıştır. Uykunun rüya dönemi korunur. Yatağa erken gitme ve sabahları erken uyanma sık görülür. Bu normal değişiklikler dikkatli bir değerlendirme yapılmazsa uyku bozukluğu olarak yorumlanıp gereksiz tedaviye ve ilaç kullanımına yol açabilir. Uyku ile ilgili sorunlar kişinin günlük işlevlerini ve yaşam kalitesini bozuyorsa, uyku bozukluğu olarak kabul edilmeli ve müdahale edilmelidir. Yaşlıda Uykusuzlığun Nedenleri 1. Primer uyku bozuklukları (uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu,) 2. Psikiyatrik hastalıklar (depresyon, anksiyete bozuklukları,) 3. Çoklu ilaç kullanımı (kortizon, kalp, tansiyon ilaçlarından bazıları, Parkinson ilaçları, bazı depresyon ilaçları). 4. Psikososyal faktörler; Yer değişikliği, sevdiği bir insan kaybı gibi… 5. Tıbbi hastalıklar 58 Tedavi Gündüz uykusunun engellenmesi, hafif müzik, kafein alımını kısıtlama, nokturiyi azaltmak, uyku için kolaylaştırıcı ilaçlar alma, PSİKİYATRİK HASTALIKLAR İLE İLGİLİ YAYGIN YANLIŞ İNANIŞLAR Kişinin içinde yetiştiği toplumun yanlış kanılardan etkilenmesi kaçınılmazdır ve gün gelip de kendisi de artık yaşlandığında, bu yanlış kanıları adeta kendi kendine telkin etmeye devam eder ve kendini bunlara uygun hale getirmeye çalışır. Yaşlılık döneminde görülen ruhsal hastalıklar ile ilgili bazı yanlış inanışlar vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir. Depresyon yaşlanmanın doğal bir parçasıdır Ruhsal sorunları olan birey bunu kendi başına yenmelidir Ruhsal hastalığı olan kişi tehlikelidir Ruhsal hastalığı olan kişinin gerçekle bağlantısı kopmuştur ya da garip davranışlar sergilerler Yaşlı bireylerde psikiyatrik hastalıklar gençlerdeki kadar iyi tedavi edilemez Yaşlanmayla yeni şeyleri öğrenebilme yetisi bozulur Ciddi ruh sağlığı sorunları yaşlılık döneminde çok sık görülür Bu konuda çözüm olarak yapılabilecek şeylerin başında; yaşlanmanın kaçınılmaz olduğunu ve sağlıklı yaşlanmanın da mümkün olduğunu kabul etmek ve toplumdaki yanlış kanılardan etkilenmemeye çalışmaktır. Toplumdaki yanlış kanının aksine, sağlıklı bir yaşlı çok işe yarar, toplumda bir rolü vardır. Bir insanın en büyük ihtiyacı, yaşı ne olursa olsun, kendisine ihtiyaç duyulmasıdır ve sağlıklı yaşlanan bir kişi, kendini ihtiyacı duyulan biri halinde tutabilir. Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları yaş ne olursa olsun arttırmak mümkündür ve bunu yapmanın tek yolu da zihinsel yetenekleri kullanmaktır. 59 Özet 1. Günlük yaşam aktivitelerini etkileyen bellek kaybı Yaşlanma; Organizmanın molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesi ile ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümüne yaşlanma denir. Beyin hücrelerinin (nöron) kaybına ya da fonksiyonlarındaki değişikliklere bağlı olarak, beynin çalışmasında bazı değişiklikler görülüyor. Hücreleri birbirine bağlayan geçiş yolları (sinaps) daralır ve hücreler arası mesaj geçiş hızı yavaşlar. Bunun sonucunda, tanıma, öğrenme ve bellek işlevleri azalarak, tepki verme hızları düşer. Yaşlanmayla duyu organlarının işlevlerinde, özellikle işitme ve görmede azalma başlar. Sıklıkla uyku bozuklukları görülüyor. Bunların dışında, hormonal sistemde, solunum, sindirim ve kas-iskelet sistemlerinde, kalp, damarlar ve deride, yaşlanmaya bağlı değişiklikler görülüyor. 2. Günlük yaşam aktivitelerini yapmada güçlük 3. Kelime bulmada güçlük 4. Zaman ve mekan karmaşası 5. Yargı ve karara varmada güçlük 6. Sık kullanılan eşyaların yerlerini değiştirme 7. Ruh hali yada davranışlarda değişim 8. Kişilik değişimleri 9. Sorumluluktan kaçınma olarak sayılabilir. Parkinson Hastalığı hareketlerde yavaşlık, kol ve bacaklarda sertlik, el, kol, çene, bacaklarda istirahat halinde iken titreme, yazıda küçülme, vücut duruşunda öne doğru eğiklik ve denge bozukluğu bulgularının hepsi ya da bir kısmının varlığı ile gider. Yaşlanma ile birlikte en sık görülen nörolojik bulgular, göz uyum sorunları, göz bebeklerinde küçülme, gözün ışığa karşı verdiği tepkilerde azalma, karanlığa uyumun azalması, aydınlıkta duyarlılığın artışı, kulak ve işitme problemleri, ilerleyici işitme kaybı, koku ve tad duyusunda azalma olur., hareketlerin hızında, koordinasyonunda ve kas gücünde azalma görülür., kas tendon reflekslerinde değişiklikler, duruş, postur ve denge değişiklikleri, bilişsel ve öğrenme yeteneğinde azalmadır. Kas hastalıkları kas liflerinin hastalığına bağlı olan kaslarda güçsüzlük, ağrı, kramplara neden olabilen hastalıklardır. Kas hastalıkları çömelince kalkmada, merdiven çıkmada, kolları yukarı kaldırıp yüksek yerlere uzanmada zorluk yaratırlar. Yaşlılarda kas hastalığı enfeksiyonlar, ilaçlar, romatizma benzeri bazı hastalıklar, bağışıklık sisteminin hastalıkları, tiroid bezinin az ya da fazla hormon üretmesine bağlı gelişebilir. Tanı hastanın muayene edilmesi, kan testleri, EMG denen elektrofizyolojik tetkikler ve biyopsi ile konur. İnme, merkezi sinir sistemine giden damarların hastalıkları sonucu gelişen tıkanıklıklar ya da damar dışına kanamaların yol açtığı ani nörolojik belirtilere denir. Hafif belirtilerin gözden kaçabildiği ya da beynin nispeten sessiz kalan bir bölgesinin tutulduğu durumlarda tesadüfen görüntülemelerde tespit edilen inmelere sessiz enfarkt ya da sessiz inme denmektedir. Yaşlılık döneminde, yalnızlık, yakının kaybı, fizik hastalıklar, bazı ilaçlar, hastaneye yatmak gibi durumlar depresyonun ortaya çıkmasınan olabilir. Endokrin ve metabolik bozukluklar, Kanser, Hipertiroidizm ve hipotiroidizmAddison veya Cushing hastalığı, Parkinson hastalığı veya demans, Diyabet veya hipoglisemi, Normal basınçlı hidrosefali, Viral Enfeksiyonlar, influenza veya hepatit, Beyin kanaması, Ağır Maden Zehirlenmeleri, civa veya talyum zehirlenmesi, Romatizmal Hastalıklar veya Romatoid Artrit, Sistemik Lupus Eritamatozus gibi hastalıklar depredyona eşlik edebilir. Demans (bunama) kişinin günlük işlevlerini (iş, hobi, alışveriş, ulaşım), zihinsel işlevlerini ve davranış işlevlerini bozan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Her yaşta görülebilmesine rağmen, yaşlılarda sıktır. Pek çok beden ve beyin hastalığı demansa neden olabilir. Unutkanlıkla gelen hastaya tedavisi var olan demans nedenlerinden vitamin eksikliği, tiroid hormon bozuklukları, tümör, beyin kanaması, beyin damar tıkanıklıklarının var olup olmadığı, kan tetkikleri ve görüntüleme yöntemleri ile araştırılmalıdır. Yaşlılarda uyku genç erişkinlerden farklıdır. Geceleri daha sık uyanırlar, gündüz uyuklamaları ve kestirmeleri daha sıktır. Daha az uyurlar. Derin uyku dönemi azalmıştır. Uykunun rüya dönemi korunur. Alzheimer hastalığı, yaşlılarda demansın en sık nedenidir. Alzheimer için belirtiler; 60 Kendimizi Sınayalım 6. Depresyon yanlıştır? 1. Hangisi beyin hücrelerine verilen isimdir? a. Epitel ile aşağıdakilerden hangisi a. Yaşlanma ile görülen, değersizlik, ümitsizlik, ölüm korkusu, işe yaramama duygularına depresyon denir. b. Nörosit c. Hepatosit b. Yaşlılık döneminde, yalnızlık, yakının kaybı, fizik hastalıklar, bazı ilaçlar, hastaneye yatmak gibi durumlar depresyonun ortaya çıkmasına neden olabilir. d. Nöron e. Sinaps 2. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılıkta görülen nörolojik değişimlerden biri değildir? c. Yeme, uyku alışkanlıklarında değişiklik yapmaz. a. Görme azalır d. Konsantrasyonda, hafızada ve/veya karar vermede güçlük oluşturur. b. Duyma azalır c. Dokunma azalır e. İntihar düşüncesi yaygındır. d. Koku alma azalır e. Tad alma azalır 7. Bunama ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? 3. Beyin damar tıkanmaları ile ortaya çıkan hastalığa ne isim verilir? a. Yaşlanmanın bir kaderi değildir. b. Unutkanlık görülür. a. İnmeme b. Kanamalı felç c. Günlük yaşam aktiviteleri ve davranış bozuklukları vardır. c. Kanamalı inme d. Kesin tedavisi asetilkolin içeren ilaçlardır. d. Beyin infarktüsü e. Hafif orta ve ileri dönemi vardır. e. Kanamalı infarktüs 8. Aşağıdakilerden hangisi Alzheimer hastalığının 10 uyarıcı belirtilerinden biri değildir? 4. Mimiksizlik, hareketlerde yavaşlama, ellerde titreme ile giden hastalığa ne isim verilir? a. Alzheimer a. Günlük yaşam aktivitelerini etkileyen bellek kaybı b. Parkinson b. Kelime bulmada güçlük c. Myopati c. Yargı ve karara varmada güçlük d. Epilepsi d. Kişilik değişimleri e. İnme e. İdrar kaçırma 5. Aşağıdakilerden hangisi kas hastalıklarına verilen isimdir? 9. Hangisi yaşlılıkta uyku bozukluğu nedeni değildir? a. Myozit a. Huzursuz bacak sendromu b. Myoti b. Depresyon c. Miyopati c. Sevilen kişinin kaybı d. Nöropati d. Yer değişikliği e. Nörozit e. Yastıksız yatma 61 10. Aşağıdakilerden hangisi psikiyatrik bozuklukla ilgili yanlış inanışlardan biridir? Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı a. Depresyon yaşlanmanın doğal bir parçası değildir. 1. d Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Ruhsal hastalığı olan kişi tehlikelidir 2. c Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılığa bağlı nörolojik değişiklikler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Yaşlı bireylerde psikiyatrik hastalıklar gençlerdeki kadar iyi tedavi edilir. 3. d Yanıtınız yanlış ise “İnme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Yaşlanmayla yeni şeyleri öğrenebilme yetisi bozulmaz 4. b Yanıtınız yanlış ise “Parkinson” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Ciddi ruh sağlığı sorunları yaşlılık döneminde seyrektir. 5. c Yanıtınız yanlış ise “Kas hastalığı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. c Yanıtınız yanlış ise “En sık görülen psikiyatrik değişimler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. d Yanıtınız yanlış ise “Bunama (demans)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. e Yanıtınız yanlış ise “Bunama (demans)”” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. e Yanıtınız yanlış ise “En sık görülen psikiyatrik değişimler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. b Yanıtınız yanlış ise “Psikiyatrik hastalıklar ile ilgili yaygın yanlış inanışlar ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 62 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Sıra Sizde 1 www.ailehekimligi.gov.tr/index.php?...birincibasamak...hizmetlerin (T.C.Sağlık bakanlığı Temel sağlık hizmetleri genel müdürlüğü, 2010 Birinci basamak sağlık hizmetlerinde Çalışan hekimler için Yaşlı sağlığı tanı ve tedavi rehberi) Normal şartlar altında, beynimizin 1 cm3’de, bir trilyon bağlantılı, 100 milyar nöron bulunmakta ve bu nöronlar arasında her bir saniyede 10 milyon x milyar kere uyarı gerçekleşmektedir. www.gebam.hacettepe.edu.tr/yaslilikta_kaliteli_y asam_son.pdf Sıra Sizde 2 Hastalara tanı koymada bilgisayarlı beyin tomoğrafisi (BBT) ve magnetik resonans görüntüleme (MRG) önemlidir. İlk 24 saatte BBT sadece beyin kanamasını gösterir. Aksi durum tıkanma lehinedir. Tanı konduktan sonra hastaların risk faktörleri için daha ileri tetkik olarak damar ultrasound (USG), beyin damar anjiyografisi çekilebilir. www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/2230/eyle mpla.pdf Fügen Göz, Medine Erkan, 2008, Yaşlılık Sorunları ve Bakım İlkeleri İstanbul Medikal Yayıncılık; İstanbul, Sıra Sizde 3 Bir Alman nöropsikoloğu olan Alois Alzheimer hastalığı ilk kez 1907 de kendi takip ettiği ölen bir hastanın beyin otopsisi üzerinden tanımlamıştır. Hastanın beyninde o güne kadar tanımlanmayan ve günümüzde de kullanılan bazı patolojik değişimler (amiloid plak ve nörofibriller yumaklar) gözlenmiştir. Sıra Sizde 4 Kas iltihabı. Virüslere (örneğin koksaki virüsü), bakterilere (irin yapan bakteriler, tifo, verem basili, frengi spiroketleri), protoozonlara (toksoplazma) ve larva evresindeki asalaklara (örneğin şerit larvası) bağlı olarak gelişebilir. Sık rastlanan bir hastalıktır ve yaralanma ya da aşırı kas zorlanması oluşumunda kolaylaştırıcı rol oynar. Enfeksiyon etkeni kan yoluyla (tüm vücudu tutan enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi) kasa ulaşabileceği gibi, komşu dokulardaki yerel enfeksiyonlardan da yayılabilir. Ayrıca açık yaralarda, baskı yaralarına bağlı gelişen ülserlerde ve kas içi enfeksiyonlarda, enfeksiyon etkeni kasa doğrudan bulaşabilir. Akut ya da kronik bir seyir gösterebilen miyozit yerleştiği kas bölgesinde ağrılı bir şişlik olarak ortaya çıkar. İrin oluşturan bakterilerin etken olduğu olgularda apse oluşumu gözlenir. 63 4 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Yaşlı bireylerin bakımında dikkat edilecek hususları ifade edebilecek, Kronik hsatalıklardan korunma yollarını açıklayabilecek, Evde yada bir kurumda bakılan yaşlıya bakım sürecini açıklayabilecek, Yaşlılık dönemi kronik hastalıklarını ifade edebilecek bilgi ve becerilerine sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yaşlılık Artroz Diyabet Bakım İnsülin İnkontinans İçindekiler Giriş Güvenli çevre Günlük hijyenik bakım Ağız diş bakımı Göz bakımı Ayak bakımı Beslenme Uyku Hareket ve dinlenme Boşaltım Yaşlılarda gözlenen bazı sağlık sorunları 64 Yaşlıklıkta Sık Görülen Hastalıklarda Bakım GİRİŞ İnsanın yaş alması doğumundan ölümüne kadar geçen bir süreç iken, 65 yaşı ile birlikte insanoğlu için yaşlılık dönemi başlamış olur. Son yıllarda dünya nüfusunun giderek yaşlanması sağlık alanındaki olumlu gelişmelerin bir sonucudur. Böylece yaşlılık dönemi ve bu dönemde yaşanan sorunlar, özellikle bu yaş grubunda gözlenen kronik hastalıklar ile mücadele ve bakım modelleri geliştirmek sağlık alanındaki önceliklerden olmuştur. Yaşlılıkta; tansiyon yüksekliği, damar sertliği, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar zihinsel faaliyetlerde azalmaya yol açar. Yaşlılıkla birlikte ruhsal durumda oluşabilecek bir çöküntü, depresyon zihinsel fonksiyonları olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle fizik aktivitesi az olan, sosyal yaşam içerisine girmeyen kişilerde, sigara ve alkol kullananlarda yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerde azalma görülür. Boş vakitlerde bulmaca çözmek, okumak, çevrede olup bitenlerle ilgilenmek, toplumun bir parçası olduğunu hissetmek ve hissettirmek, beden egzersizlerine önem vermek yaşa bağlı bu olumsuz etkilere karşı zihinsel fonksiyonların korunmasında etkili olabilecek önlemler arasında yer alır. Yaşlanma, organizmanın daha kolay ve şiddetli hastalanmasına neden olan bir etkendir. Yaşla birlikte hücrelerin değişen çevre şartlarına adaptasyon yanıtında azalma görülür. Bağışıklık sistemi zayıflar, bu da hastalıklara eğilimi arttırır. Yaşlı kişilerde antioksidan vitamin takviyeleri bağışıklık sistemini güçlendirir. Bakır mineralinin bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. Çinko ve selenyumun da bağışıklık sistemini güçlendirici etkinliği vardır. Düzenli yapılan günlük 30 dakikalık fiziksel egzersiz de yine bağışıklık sistemini güçlendirir; kişiyi genel soğuk algınlığından, diğer solunum yolu enfeksiyonlarından korur. Yaşla birlikte enfeksiyonlara yakalanma riskinin artmasına karşı koruyucu bir diğer yol da aşılanmadır. Yaşlılıkta hastalık sıklığının artması bu gruptaki kişilerin daha sık sağlık kontrolü yaptırmalarını gerektirmektedir. Özellikle genetik geçişli olan kalp-damar hastalıkları, diyabet, osteoporoz ve bazı kanser türlerinin görüldüğü ailelerin bireylerinin yıllık taramalardan geçmeleri, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilmeleri açısından gereklidir. Yaşlılık hastalık demek değildir. Yaşlıklıkta verilen bakımda da temel amaç yaşlı bireylerin bütün gereksimlerini karşılamak değil kendine bakabilmesinin sağlanmasıdır. Ancak bazı yaşlı bireyler için bakım almak kaçınılmaz olabilir. Bakıma öncelikle gereksinimi olan yaşlılar • Yalnız yaşayanlar • İnkontinansı (idrar kaçırması) olanlar • Sosyal izolasyonda olanlar • Yakınında akrabaları olmayanlar • Birden fazla tibbi sorunu olanlar • Fiziksel olarak hareketsiz olanlar • Bunamasi olanlar 65 • Depresyonu olanlar • Kisa bir zaman önce yakınını kaybetmiş olanlar • Hastaneden henüz taburcu edilmiş olanlar • Günlük yaşam aktivitelerini kaybetmiş olanlardır. Yaşlı bireyler çok çabuk yaralanabilir ve bu yaralanmalardan sonra da çok kolay kırıklar, travmalar yaşayabilirler. Bu nedenle yaşlı bireylerin yaşadığı evlerin yada kurumların aşağıdaki önlemler doğrultusunda disayn edilmesi çok önemlidir. Yaşlılarda kazalara neden olabilecek tüm faktörler göz önüne alınarak;çevre düzenlemeleri yapılmalı yaşlı hastalarda ortaya çıkan bedensel ve zihinsel işlev bozuklukları göz önüne alınarak yaşlı ve yakınları oluşabilecek kazalar konusunda bilgilendirilmelidir. Yaşlılık döneminde ki kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir. Bu nedenle yaşlıların yaşadıkları ortamları güvenli kılacak önlemler alınmalıdır. Güvenli Çevre • Koridorların başlangıç ve sonunda lambaların açılıp kapatılmasına olanak veren mekanizmalar oluşturulmalı, • Elektrik düğmelerinin oda girişinde olması sağlanmalı, • Odalar ve holü aydınlık olmalı, • 100-200 voltluk ampuller kullanmak aydınlığı sağlayabilir • Geceleri mutlaka gece lambası kullanılmalı, • Ortamdaki kablolar yürüme alanlarının dışına yerleştirilmeli, • Mümkün olduğunca uzatma kabloları kullanmamak şayet kullanmak zorunlu ise, zemin yerine duvara monte ettirilmeli, • Yaşlı bireylerin kazalardan korunması için karanlıktan korunması gerekir günün her saatinde yeterince ışık olmalı, elektirik tesisatı control ettirilerek arıza olması önlenmeli, • Elektrik fişleri ve prizlerinin gece kolayca görünebilir, ışıklı olmasını sağlanmalı ve elektrik düğmelerini kolayca açıp kapatabilmek için düğmelerin tahterevalli biçiminde olmasını sağlanmalı, • Eşyaları yürüme alanlarını darlatmamalı, tuvalete, banyoya ve mutfağa ulaşım yollarında fazla eşya olmamalı, • Kaygan zemine kaymayan halı ya da kilim bulunmalı, • Kayan kilim ya da halılar değiştirilemiyorsa, bunların altına kaymayı önleyen bantlardan koyulabilir ya da astar eklettirilebilir, • Halıların ve kilimlerin üzerinde yürürken takılmalara neden olabilecek kalkmış, kıvrılmış bölüm bulunmamalı, • Odaların girişinde zeminden yüksek eşikler olmamalı, • Islak zeminde ve küvet içinde kaymayı önleyen örtüler bulunmalı, • Ev yada kurumda giyilen terlikler, kaymaz tabanlı, rahat, ortapedik özelliklerinde olmalı • Tuvalet ve banyoda tutunacak yerler yaptırılmalı, tutunacak materyalin sağlamlığı da control edilmeli, • Duş sırasında sandalyede oturmalı, küvetin zeminle aynı hizada olması sağlanmalı şayet aynı hizada değilse basamaklar kolayca küvete girmeyi sağlamalıdır, • Sabun ve şampuan gibi malzemeler rahat ulaşılabilecek yerde bulunmalı, • Tuvalet ve banyo evin dışında ise içeriye alınması sağlanmalı, 66 • Tuvalet klozet şeklinde olması, • Merdivenli bir ev yada kurumda kalınıyorsa merdivenlerde tırabzan olmalı, Merdivendeki halı çok iyi tutturulmalı, • Merdivenlerde görüşü sağlamak için merdivenin baş ve son kısmına fosforlu ve kaymayı önleyici bantlar koyulmalı, • Merdivenin baş ve son kısmına aydınlatmak için elektrik düğmesi koyulmalı, • Merdivenlerde eşya olmamalı, • Raflar, musluklar uygun yükseklikte bulunmalı, • Mutfakta masayı ve sandalyeyi belirli bir yere monte ettirilmeli, • Yaşlılar, yüksek raflara ulaşmak için sandalye, tabure ve merdiven kullanmamalı, • Çok kullanılan eşyaları bel seviyesinde bulunmalı, • Sandalyenin kolay oturulup- kalkılabilecek bir yükseklikte, kenar ve arka destekli olması, • Sandalyenin oturma yeri alçak ise, yükseltmek için minder koyulmalı, • Yatağın ergonomik, rahat, uygun büyüklükte ve yükseklikte olması sağlanmalı, • Elektrik düğmesini yatak içindeyken ulaşılabilecek bir yerde olmalı, • Telefonu yatağa yakın bir yerde bulunmalı, • Kablosuz telefon kullanılmalı ve telefonun üzerindeki rakamların okunabilecek büyüklükte olmasını sağlanmalı, • Saat, takvim, telefon numaralarının büyük ve koyu renk (yaşlılar en iyi siyah rengi görürler) olmalı, • Acil telefon numaralarını büyük harflerle yazılarak telefonun yanında bulunmalıdır. Merdivenler ile ilgili olarak kurumlarda ve evlerde alınacak önlemler nelerdir? Hijyenik Bakım Yaşlı birey evde yada kurumda bakılsın, özbakımını kendiside yapsa ona destek olan bakıcısı da yapsa günlük temizliği aksatılmadan sürdürülmelidir. Cilt değişiklikleri yaşlıklıkta karşımıza çıkan en önemli sorunlardan birisidir.Deri altı yağ dokusu azalmış,deri elastikiyeti azalmıştır. Bu nedenle yaşlılar da bazı yaraların riski fazladır. Daha fazla dikkatli olmayı daha fazla özenli olmayı gerektirir. Özellikle de sürekli yatmak zorunda kalan hasta yaşlılar da bası yarası görülme ihtimali daha yüksektir. Deri kuru olduğu için her gün banyo yapması kuruluğu artırabileceğinden haftada bir yada iki kez banyo yeterli olacaktır. Yumuşak ve ph değeri nötr olan zeytinyağlı sabunlar ile yıkanması uygundur. Saçlar ise içinde alkol içermeyen sabun ve şampuanlar tecih edilmelidir. Saçın özelliğine uygun şampuan ya da sabun seçilmelidir. Yaşlı birey banyo yaparken hava akımında kalmamalı, kapı ve pencerelerin kapalı olmasına dikkat edilmelidir. Banyo yapmadan önce suyun sıcaklığını ayarlanmalı, duş şeklinde ılık banyoları tercih edilmelidir. Banyodan sonra kurulanırken deri sürtmeden yumuşak havlu ile kurulanmalı ve özellikle banyo sonrası meme altı, koltuk altı, parmak arası gibi deri kırışıklığının arttığı bölgelerin kurulanmalıdır. Bu bölgelerin her gün silinip temizlenmesi ve kuru tutulması mantar enfeksiyonlarından korunmak için son derece önemlidir. Vücut kokusunun giderilmesinde en iyi yöntem temizliktir. Eğer ter kokusunu giderici ürünler (deodorant vb.) kullanılıyor ise; deri temizliği yapıldıktan sonra kullanılmalı. Ciltte tahriş olmuş bir alan varsa ya da tüy temizliğini yaptıktan sonra bu ürünleri kullanılmamalı. Banyo sonrası saç diplerine uygun yağlı soluüsyonlarla masaj yapılıp yumuşak fırça ile taranmalıdır. Deriye nemlendirici krem sürmek cilt kuruluğunda yararlıdır. Kulaklar banyo sırasında temizlenmeli ve kulağa pamuklu çubuk veya kürdan gibi cisimler sokarak temizlemek doğru bir yaklaşım değildir. Parmağa 67 dolanan bir bezle kulağın görünen kısmı temizlenir. Burun temizliği yumuşak bir mendille yapılır. Dudaklarada nemlendirici sürmek kuruluğu azaltabilir. Günlük bakımda ayrıca dikkat edilmesi gereken konulardan birisi de tuvalete girmeden önce ve sonra ellerin yıkanmasıdır. Hareket kısıtlılığı olan ve özbakımını kendisi gerçekleştiremeyen yaşlılarda tuvalet ihtiyacı karşılanırken mahremiyetine saygı duymak gözardı edilmemesi gereken bir konudur. Eğer yatağa bağımlı birey ise taharetlenirken önce idrar yapılan daha sonra büyük abdestin yapıldığı bölge olan anüs çevresi temizlenmelidir. Bölgenin temizliği ılık su ile ıslatılmış yumuşak pamuklarla yapılıp mutlaka tuvalet kağıdı ile kurulanmalıdır. Bölgenin dışkı ile bulaştığı durumlarda önce sabunlu su ile silinip sonra duru ılık su ile silinmelidir. Bölgenin ıslak kaldığı durumlarda enfeksiyon oluşma riski artacaktır. Bölgenin tüy temizliği yapılırken jilet gibi kesici alet kullanmak yerine tüy dökücü kremler kullanabilir. İç çamaşırları sık sık değiştirilmeli ve çamaşırların pamuklu olmasına dikkat edilmelidir. Beden ısısının normal sınırlarda olması için sıcak ve soğuk havalara uygun giysiler giyilmeli. Soğukta tek kalın yerine bir-iki kat daha ince giysi tercih edilmelidir ve gerektiğinde bir katını çıkartılabilir. Sıcak ya da soğuk, aşırı ısı değişikliklerinden korunmak yaşlılarda önemli bir konudur. Ağız ve Diş Bakımı Yaşlılık döneminde ağız bakımı beslenmeyi de etkilediği için özen gerektiren bir konudur. Kullanılan diş fırçası seçilirken sertlik düzeyi en yumuşak ve kolay tutulabilecek ergonomik olanı seçmeye dikkat edilmelidir. Diş fırçalaması sağlanmalıdır. Günde en az iki kez diş fırçalaması teşvik edilmelidir. Protezler için; fırça kullanılabilir ancak son yıllarda temizleme tabletleri ve solüsyonlarının kullanım kolaylığı ve etkinlik açısından daha uygun olduğu bilinmektedir. Ağızdaki dişlerin durumu diş hekimi tarafından kontrol altında olmalı eksik diş varsa tamamlanmalıdır. Çürükler tedavi edilmeli kırık diş olmamalı ve protez kullanmak zorunda ise de ağzına en uygun olan protez özenle yapılmalıdır. Ağıza oturmayan protezler beslenmeyi ve konuşmayı etkiler aynı zamanda enfeksiyon oluşmasına da neden olabilir. Protezlerin bakımı ve temizliği önemlidir, iyi temizlenmeyen protezlerde zamanla renk değişikliği, bazı bölgelerde diştaşı birikimi ve koku meydana gelir. Her yemekten sonra protezler yıkanmalı ve ağız çalkalamak alışkanlık haline gelmelidir. Günde iki kez de protezler fırça ve sabunla temizlenir. Protez dişler gece uyurken mutlaka çıkarılmalı ve tuzlu su içinde veya hazır antiseptik solüsyonda bekletilmelidir. Uyku sırasında protezler içi su dolu kapalı bir kapta saklanmalı ve sabah kalkar kalkmaz protezler takılmalıdır. Temizlik sırasında, protezin eller arasından kayıp düşmesi ve kırılması tehlikesine karşı, temizlik işleminin plastik bir kap içinde yapılmasında fayda vardır. Dokulardaki kan akımının normale dönmesi için, protezler günde 8 saat kullanılmalıdır. Çok sıcak ve çok soğuk içecekler proteze zarar verebilir. Protezlerde bolluk hissedilirse veya acıtan kısımları varsa, dişhekiminize başvurulur. Protezde acıtan kısımların bulunması, ağız dokularında bazı istenmeyen değişikliklere yol açabilir. Fırçalama işleminden sonra protezleri temizlemek için üretilmiş suda eriyen tabletleri kullanabilir, bu amaçla üretilmiş toz şeklindeki ürünler ise, aşınmaya neden olacağı için kullanılmamalıdır . Temizlik sonrası protezler iyice durulanmalı, protezler ılık suyla yıkanmalıdır, aşırı sıcak su kullanılmamalı ve yine ılık su içinde bırakılmalıdır. Ağız kuruluğu aşırı düzeyde ise yapay salya kullanılabilir. Ayrıca sıvıların özelliklede su tüketimi engel bir durum yok ise (bazı hastalıklarda sıvı alımı kısıtlanabilr) dehidratasyonu ve kuruluğu azaltmada etkili olabilir. Yaşlıklık döneminde ağız bakımı en çok hangi açıdan önemlidir? Göz Bakımı Yaşlıların göz bakımında üzerinde durulması gereken en öncelikli konu azalan gözyaşı bir başka deyişle gözyaşı kuruluğudur. Bu durumda suni gözyaşı kullanmak yararlı olur. Suni gözyaşı kullanmak enfeksiyona eğilimi de azaltır. Yaşlılık döneminde göz hekimi kontrolü de aksatılmamalı her yıl hiç bir sorun olmasa bile bir kez konrol olmak gerekir. Göz temizliğinizi ılık ve duru suyla, göz pınarlarının içinden dışına doğru yapılmalı. 68 Ayak Bakımı Yaşlı insanlarda ayak bakımı ve ayak sağlığı dikkatle ele alınması gereken bir konudur. Çünkü yaşlıların tırnakları kuru ve gevrek bir hale gelir. Tırnaklar opaklaşır ve renkleri sarıdan griye döner ve düzleşir veya kaşık gibi olur. Tırnakların uzaması azalır, el tırnakları daha kırılgan ve uç kısımlarında ayrılma olurken ayak tırnakları kalınlaşır ve kıvrılır. Bu durumun oluşmasını engellemek için eldiven kullanarak deterjan ve kimyasal çözücülerden korumak (oje ve aseton gibi) , tırnakları kısa tutmak, tırnakların kurumasını ve kolay kırılmasını önler. Ayaklar, parmak aralarındaki çatlaklar, pul pul döküntüler, kaşıntı ve kabarcıklar yönünde gözlenmeli ve bunlardan biri görülürse sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Ayaklar her gün düzenli olarak sabunlu ılık su ile yıkanmalı ve sıkı olmayan, hava geçiren, teri emen çorap kullanılmalıdır. Çıplak ayakla dolaşmamalı. Ayakta nasır oluşmasını önlemek için yumuşatıcı kremler kullanılabilir. Nasırlarınızı yumuşak kremlerle yumuşatınız. Ayaklarda bulunan nasırlar bıçak, makas gibi kesici aletlerle kesilmemeli, tırnaklar kesilmeden önce ılık su ile yumuşatılarak aydınlık ortamda el tırnakları yuvarlak, ayak tırnakları düz olacak şekilde kesilir. Tırnak cilasını , ojeyi ve oje çıkarıcılarını mümkün olduğunca kullanmayınız. Beslenme Yaşlı bireylerin yemekleri az ve sık aralarla, küçük öğünler şeklinde yemesi sağlanmalıdır. Diş kayıpları ve diş eti hastalıkları varsa tedavi ettirilmelidir. Beden ağırlığı normal sınırlarda olması için günlük enerji ihtiyacını karşılayacak temel besin gruplarını içerecek bir beslenme planı yapılmalı. Takma dişi olan yaşlı, zamanla dişetlerinin çekilmesi nedeniyle protezini çıkarır ve damakları ile besinleri öğütmeye çalışır. Damaklarla ezilen besinler yeterince parçalanmaz ve besinlerden yeterince yararlanılamaz. Bilindiği gibi çiğneme besinlerin sindirim enzimleri ile temas yüzeyini artırır, ayrıca selüloz zarı parçalanarak selüloz zarı içindeki besin öğeleri kullanılabilir hale gelir. Bu nedenle yaşlılarda lif, vitamin ve mineraller içeren ve kabızlığı önleyen besinler yeterince tüketilemez ve sonuçta yetersiz dengesiz beslenme ve konstipasyon gelişir. Bu nedenle beslenme rejimini zenginleştirmek, yemeklerin sunumunu çekici hale getirmek, öğünleri sık sık azar azar olacak şekilde planlamak, diş sorunlarını ve ağız yapısına göre protez sorununu çözümlemek önem kazanmaktadır. Yaşlı bireyin diyeti; karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineralleri kapsayacak şekilde planlanmalıdır. Yağ, günlük kalori miktarının en fazla %25'ini oluşturmalı ve besinler 6 öğüne bölünerek tüketilmelidir. Yemekten önce ve sonra eller yıkanarak ağız bakımı yapılmalı. Yiyecekleri hazırlamada ve yemede güçlük çekiliyorsa,yardım alınmalı.Yanıkları önlemek için yiyecek ve içeceklerinizin ısısını kontrol edilmeli. Görme problemi varsa yiyecekler ve tepsinin ya da masanın belirli bölgelerine yerleştirilmeli.Diyet varsa uyması sağlanmalıdır. Öğünler zamanında ve düzenli olarak alınmalıdır. Besinlerin kolay sindirilebilmesi için iyice çiğnenmelidir. Yemek yerken sizin için en uygun pozisyonu seçiniz. Günlük aldığınız sıvı ve çıkardığınız idrar miktarını izleyiniz. Düzenli aralıklarla (sabah aç karnına aynı giysilerle) kilo takibi yapılmalı. Ağız kuruluğunu azaltmak için; kafein, alkol, sigara kullanılmamalı, acılı, tuzlu, fazla asitli yiyeceklerden sakınılmalı ve sık sık su yudumlanmalı . Yaşlıların bulundukları ortamda yanlışlıkla, unutarak alıp yiyebilecekleri sıvı veya ilaç gibi maddeler bırakılmamalıdır. Uyku Yaşlılar geceleri sık tuvalete kalktıkları için, yaşla birlikte sinir sisteminde meydana gelen değişiklikler, ağn, stres, vücut ısısında değişiklik, solunum sıkıntısı, uyku gereksiniminin azalmasi gibi nedenler uyku sorunlanna neden olmaktadir. Oysa yaşlı bireyin de kesintisiz derin bir uykuya gereksinimi vardır. Bunun için gece hafif yemek yemesi, az sıvı alması, gündüz uyumaması önerilmelidir. Ortamın sakin, sessiz olması, sıcak ya da soğuk olmaması, çay kahve gibi uyarıcıların alınmamasi ve kişinin alışık olduğu bir uygulama (örneğin kitap okumak, ılık süt içmek) önerilebilir. Ayrıca sağlıklı postür için yatağın sert olması, yorgan vb.gibi üzerine örttüğü ötülerin sıcak tutacak cinsten, yumuşak ve hafif olması sağlanmalıdır. Gündüz dinlenme saatlerinde uyumak, gece uykusuzluğa yol açacağından dinlenme zamanı oturarak ve yorulmayacak işler yaparak geçirebilir. Sadece uyumak için yatağı kullanmak gerekir. Her gün uyanık kalma ve yatma zamanı aynı olmasına dikkat edilmelidir. Yatağa yattıktan 15- 20 dakika sonra uyunmadı 69 ise, uykuya dalana kadar başka odaya gidilebilir ya da kitap okunabilir. Yatağa bağlı yada bilinçsiz bir yaşlıya bakım veriliyorsa yatağın mutlaka kenarlıkları olmalıdır. Geceleri kalktığında düşme çarpmaları önlemek bakımından az ışıklı bir gece lambası ile ortam aydınlatılmalıdır. Düzenli uyku için öneriler. • Gündüz kısa uykulardan kaçınma • Zihinsel uyarı aktiviteleri ve egzersizi yatma saatinden önce yapmama • Işık, gece lambası • Güvenli uyku ilacı kullanımı • Tuvalet yatak arası mesafenin yakın ve güvenli olmasının sağlanması Hareket ve Dinlenme Pek çok kişi yaşın ilerlemesi ile fiziksel aktivitenin azalması gerektiğini, egzersizin yaşlılar için sakıncalı, yorucu, hatta zararlı olduğunu düşünür. Oysa düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite bireyler için yapabilecek en sağlıklı eylemdir. Her yaşta ve her türlü fiziksel kondüsyondaki insan için egzersizin hem bedensel hem de ruhsal bir çok faydaları vardır. Hareketsizlik ise sağlık açısından pek çok risk ve olumsuzluk meydana getirmektedir. Yaşlı bireylerin aşırı yorucu olmayacak şekilde günlük harekete, düzenli egzersiz programına ve düzenli dinlenmeye gereksinimi vardır. Ancak 40 yaşın üzerindeki erkekler ve 50 yaş üzeri kadınlar yoğun egzersize başlamadan önce doktor kontrolünden geçmelidirler. Bahçe, ev ve el işleri, yürüyüş, boyama yapma, yemek yapma ve hazırlama, kitap okuma, örgü örme ve çocuk bakma gibi aktivitelere katılmak yaşlıya yararlı olduğunu hissetirir. Haftada en az üç gün 20-30 dakika süre ile yürüyüş ve egzersiz yapılır. Düzenli aralıklarla yaşlıların bir araya geldiği programlara katılmak sosyalleşmesine katkı sağlar. Belirli zamanlar dinlenmeye ayırılmalıdır. Aktiviteler arasında sık sık dinlenmelidir.. 65 yaş üzeri grubun %78'i normal aktivitelerini devam ettirebilecek durumdadır. Ancak kronik hastalığı olan yaşlıların %43'ünde aktivite sınırlılığı vardır, bu sınırlılık gençlerde %10'dur. Yaşlılıkta kas atrofileri nedeniyle güç kaybı, esnekliğin azalması ve hastalıklar nedeniyle hareketler giderek kısıtlanır. Yaş yada fiziksel kondüsyon durumu ne olursa olsun yaşlıların büyük çoğunluğu fiziksel aktivite düzeylerini orta düzeye çıkarmakta sorun yaşamazlar. Ancak herhangi bir kronik hastalık varsa (kalp hastalığı, şeker gibi) yada kilolu veya sigara kullananan bir yaşlı birey egzersize başlamadan önce doktor muayenesi olmalıdır 70 yaşında bir bireyin haftada 3 saat spor yapması sağlığı için yeterlidir. Ayrıca yapılan sporun zihin aktivitesine de önemli katkısı olacağı unutulmamalıdır. Yaşlıya verilecek egzersiz eğitimi • Bireyin kapasitesine uygun olmalı, • Egzersiz dereceli olarak arttırılmalı, • Egzersiz bireyin yaşamının bir parçası olmalı, • Egzersiz kardiyo pulmoner sistemi zorlayıcı olmamalı, • Egzersiz kolaylikla ve zevkle yapilabilir olmalıdır. Yaşlı bireyin mevcut kronik hastalıkları, düzenli hareket, uyku ve dinlenme programlarının olmaması gibi nedenlerle, yorgunluk sık rastlanan bir sorundur. Yorgunluğu azaltmak için öneriler aşağıda yer almaktadır. 70 Yorgunluğu azaltmak için öneriler: • Ev işleri ya da öz bakıma ilişkin aktivitelerde ayakta durmak yerine oturmayı tercih etme • Aktiviteler arasında sık sık dinlenme • Fazla sıcaklıktan kaçınma • Hafif ve rahat kullanılabilir giysileri tercih etme • Ev işlerinde çevreden yardım isteme • Yemek ve yemek pişirme aktivitelerini planlama • Yemek hazırlarken oturma • Gevşetne egzersizlerini uygulama • Stres yaratan durumlardan kaçınma • Gerekirse uzun yürüyüşlerde taşınabilir oksijen kullanma Boşaltım Kabızlığın önlenmesi için; lifli besinler yenmeli, yeterli sıvı alınmalıdır (sıvı alımını kısıtlayacak bir durum yoksa günde 6-8 bardak su). Yürüyüş ve karın adalelerini güçlendirici egzersiz yapmakta kabızlığı önelemede yararlıdır. Tuvalet gereksinimin her gün düzenli olarak belirli saatlerde giderilmesi ve düzenli yürüyüş önerilmelidir. Sürekli barsak yumuşatıcı ilaç kullanılması doğru değildir. İdrar ve gaita tutamama sorunu varsa nedenin araştırılması için sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Besinler 6 öğüne bölünerek tüketilmelidir. Bu önlemlere rağmen kabızlık gelişti ise hekim işbirliği ile hafif laksatifler önerilebilir. Mesane kaslarının, ligamentlerin ve perine bağlarının gevşemesi nedeniyle mesane iyi boşalamaz ve sistit kolaylıkla gelişir. Bu nedenle koruyucu olarak menapoz öncesinden başlayarak perine ve miksiyonda etkili kaslarin güçlendirilmesi önerilmektedir. Yaşlılarda Görülen Bazı Sağlık Sorunları Toplumumuzun sosyo-kültürel yapısı, yaşlının aile ortamında yaşamasına uygundur. Ancak günümüzde aile yapısının çekirdek aileye dönüşmesi yaşlıyı aileden soyutlamakta ve yaşlı bir anlamda yalnızlığa itilmektedir. Ayrıca kadının çalışma yaşamına girmesi, evde bakım gereksinimi olan bireylerin bakımını sorun haline getirmiştir. Bu soruna çözüm olarak da toplumlarda çeşitli yapı ve özelliklerde bakımevleri/yurtlar geliştirilmiştir. Geliştirilen bakımevlerine rağmen geriatri biliminin amacı, her olanağı kullanarak yaşlının aile içinde kalmasını sağlamaktır. Yaşlılık dönemi toplumumuzda farklı şekillerde algılanmaktadır. Bazı yörelerde yaşlılık günlük işlerden uzaklaşmış bir köşede oturan zaman zaman görüşüne baş vurulan saygın bir konumdadır. Ancak genellikle üretkenliğin ortadan kalktığı, ekonomik sorunların olduğu, fiziksel ve psikolojik pek çok sorunların görülebildiği bir dönem olarak düşünülmektedir. Bu bölümde yaşlılık döneminde gözlenen bazı kronik hastalıklardan bahsedilecektir. Yaşlılıkta Diyabet İnsülin hormonunun yetersizliği sonucu kan glikoz düzeyinin yükselmesiyle karakterize bir rahatsızlıktır. Araştırmalar diyabet sıklığının %4-5 dolayında olduğunu göstermektedir ve Türkiye’ de 2,5 milyon kişide diyabet olduğu düşünülmektedir. İnsülin kan şekeri düzeyini kontrol eder ve yemekten sonra yükselen kan şekerini hücrelere taşıyarak tekrar normale indirir. Hücrelerde şeker enerji için kullanılır. Diyabette sorun enerji kaynağı olan glikozun hücreler içinde alınamamasıdır. Bu pankreas bezinin yeterli isülin salgılamadığı ya da insülin etkinliğinin azaldığı zaman olur. Kanda şeker olduğu halde hücreler açlık çeker. Hücre içine alınamayan şeker kanda aşırı yükselir. 71 Tip I ve Tip II olmak üzere iki tür diyabet vardır. Tip I diyabet genellikle çocuklarda ve gençlerde ortaya çıkar. Pankreas çok az insülin üretir ve sonunda hiç insülin üretemez. Nedenler arasında kalıtımın yanı sıra çocukluktaki virüs enfeksiyonu ve otoimmün pankreans hasarı tartışılmaktadır. Hasta ömür boyu insülin iğneleri kullanmak zorundadır. Tip II diyabet yetişkinlikte başlar. Şişman kimselerde sık görülür. Bu tipte peankreans insülin salgılar ancak nispi bir insülin yetersizliği vardır. Aşırı besin tüketimi sonucu insülin gereksinimi artar. Pankreas sıklıkla yüksek turda çalışır. Kalıtsal eğilimli hastalarda böylece yıllar sonra pankreasın yorulması sonucu diyabet ortaya çıkar. Ayrıca sürekli fazla besin alımında hücrelerinde (özellikle yağ hücrelerinin) artık insüline yanıtı iyi değildir ve daima aynı etki için daha çok insülin gerekir. Yani hücrelerin insüline duyarlılığı azalmıştır. (insülin direnci) Bu tip diyabet çok kez yıllarca sinsi bir şekilde gelişir ve farkına varılmaz yada bir kan muayenesinde tesadüfen saptanır. Tip 2 diyabet şişmanlarda neden daha fazla gözlenir? Aşağıdaki belirtilerde diyabet düşünülmelidir. • Aşırı susama ve açıkma • Çok sık idrara çıkma • Kilo kaybı • Performansta azalma • Kaşıntı ile birlikte kuru deri • Bulanık görme • İyileşmeyen yaralar Korunma yolları • Aşırı kilo en önemli risk faktörü olduğu için yeterli ve dengeli beslenme ile kilo almaktan kaçınmak gerekir, • Egzersiz, yeterli aktivite kilo almayı önlemede yararlıdır • Spor hücrelerin insüline duyarlılığını artırır ve böylece insülin gereksinimi azalır. • Stresin devamlı yüksek olması pankreasın insülin salgılaması düzensizleştirdiği için stresten korunma ve başetmede etkili teknikler yaşamın her döneminde son derece önemlidir. • Aşırı şekerli yiyecekler, kan şekerini çabuk yükselteceğinden şekerli besinlerden kaçınmak, yavaş yavaş kana karışaran kan şekerini ani yükseltmeyen kompleks karbonhidratları içeren lifli besinleri (tahıl ürünleri, sebze, kırı baklagiller vb) tüketmek diyabetten korunmada etkili olacaktır. Diyabet Kontrolü Diyabetli kişiler glikometre denilen cihazla kan şekeri düzeylerindeki değişiklikleri izleyebilmektedirler. Düzenli glikoz ölçümü diyabetin kontrolünde en önemli basamağı oluşturur. İnsülin dozu, diyet ve egzersiz kan glikozu düzeyine göre ayarlanır. Laboratuar testleri olarak açlık kan şekeri saptanması en az 8 saatlik bir açlıktan sonra yapılır. Bu test kan şekerindeki o andaki kan şekeri düzeyini gösterir. Genel glisemiyi yansıtmaz. Bireyin son 2 – 3 aylık dönemdeki ortalama kan glikoz düzeylerini HbA1c testi yansıtır. Ciddi komplikasyonların oluşma riskini belirleyici en güvenilir testtir. Hedef %6,5 in altında bir HbA1c düzeyi sağlamaktır. Son yıllarda diyabetin izlenmesinin postprandial (yemek sonrası ikinci saat) glikoz değerlerine göre yürütülmesi benimsenmektedir. Tedavide hedef kan glikoz düzeyini yemek öncesi 110 mg.’a yemek sonrası ikinci saatte ise 140 mg. ‘a düşürmektir. Postprandial glikoz düzeylerinin kontrolü risklerin önlenmesi açısından uyarıcıdır. Diyabet uzman doktorlarca tedavi edilmelidir. İyi tedavi edilmeyen olgularda kalp, böbrek ve bacak damarlarında ciddi bozukluklar olur. En tehlikeli akut komplikasyon tam insülin yetersizliği sonucu ortaya çıkan diyabetik komadır. 72 Yaşlılıkta Solunum Sistemi Sorunları Yaşlanma ile birlikte vücuttaki en belirgin değişiklerin görüldüğü organlardan birisi akciğer ve solunum sistemidir. Yaşlılarda akciğerlerin kapasitesinde önemli azalma meydana gelir. Bu değişikliklerin yanı sıra vücudun bağışıklık sisteminde de gerileme olur ve bu durum yaşlılarda enfeksiyonlara, özellikle de alt solunum yolları enfeksiyonlarına eğilimi artırır. Bunun dışında yaşlılarda sık olarak görülen kronik brinşit ve amfizem de enfeksiyonların kolay yerleşmesi bakımından önemlidir. Özellikle kronik bronşitin meydana gelmesinde sigara içilmesi başlıca bir risk faktörüdür. Sigara etkisi ile hava yollarının içinde bulunan tüycükler harabolur, böylelikle akciğerlerin savunma mekanizması bozulur. Solunum yollarının temizlenmesi için öksürük ve derin solunum egzersizleri yaşlı bireye öğretilmelidir. Sigara içilen ortamda bulunmamalı, oda sık sık havalandırılmalıdır. Otururken ya da yatarken rahat nefes alabilecek pozisyonu seçilmelli. Solunumla ilgili herhangi bir sıkıntı olduğunda sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Derin solunum egzersizleri Derin soluk alma, etkin ventilasyon, daha geniş bir solunum alani ve sekresyon hareketini uyarmak için gereklidir. Etkin solunumu sağlamak için yapılması gereken uygulamalar; a. Bireye oturur ya da sırt üstü yatar pozisyon verilir. Dizler fleksiyon haline getirilerek karın kaslarının gevşemesi sağlanır. İki elin avuç içi kostalarının bitim yerinin hemen altına, üst karnın iki yanına yerleştirilir. Bu uygulama yaşlıya öğretileceği zaman bakım verici ellerini, yaşlı bireyin ellerinin üzerine koyarak, onun etkili soluk alip almadığını kontrol eder. Karnın üst kisminin (diyafragma) yükseldiğini hissedinceye kadar, burundan derin soluk alır. Alınan hava karın kasları kullanılarak ağızdan verilir. b. Ayrıca, bireye balon ya da kese kağıdı şişirtmek, ıslık çaldırmak gibi hareketler de etkin solunum için yararlıdır. Yaşlılıkta Kalp-Damar Hastalıkları Kalp-Damar Hastalıkları Yaşlı nüfusta sıklıkla görülmekte ve ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Kalp krizi, felçler, yüksek kan asıncı, kan dolaşımı bozuklukları, ritim bozuklukları vb. hastalıklar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Genetik yatkınlık bir risk faktörü olmakla birlikte diğer önemli risk faktörleri; • Sigara kullanımı • Kan basıncının yüksek olması (140/90 mmHg’nin üzeri) • Kan yağlarının yüksek olması-toplam kolesterol ve düşük dansiteli lipoprotein kolesterol (kötü kolesterol) düzeyinin yüksek olması, • Yüksek dansiteli lipoprotein kolesterolünün (iyi kolesterol) düşük olması • Fiziksel aktivite yetersizliği • Şişmanlık • Şeker hastalığının olması • Alkol tüketimi • Yanlış beslenme alışkanlıklarıdır. Besin seçiminde ve yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ile kalp-damar hastalıkları riskinin azaltılabilmesi mümkündür. Korunmada; • İdeal vücut ağırlığı sürdürülmelidir. • Yağ tüketimi azaltılmalıdır. Doymuş yağların yerine (tereyağ, kuyruk yağı vb.) doymamış olanlar (zeytinyağı, ayçiçek yağı, soyayağı vb.) tercih edilmelidir. • Trans yağ asitlerinin kaynağı olan margarin ve margarin içeren besinlerin (kek, kraker vb.) tüketimi sınırlandırılmalıdır. 73 • Çoklu doymamış yağ asitlerinden olan omega-3 yağ asitlerinden zengin, balığın haftada en az 23 kez tüketilmesi sağlanmalıdır • .Diyetin kolesterol miktarı azaltılmalıdır. Kolesterol bitkisel kaynaklı besinlerde bulunmaz. Hayvansal kaynaklı besinlerin tüketimi kolesterol miktarını arttırır. Bu nedenle bu besinler gereksinme duyulan miktarlarda tüketilmelidir. Karaciğer, böbrek gibi sakatatların tüketiminden sakınılmalıdır. • Şeker ve yağlı-şekerli besinlerin tüketimi azaltılmalıdır. • Sebze ve meyvelerin tüketimi arttırılmalıdır. Bu besinlerin yağ içerikleri düşük, su içerikleri yüksek olduğundan enerji içerikleri düşüktür. • Posa tüketimi arttırılmalıdır. Beslenmemizde posanın zengin kaynakları kurubaklagiller, kepekli tahıllar ve sebze-meyvelerdir. • Tuz tüketimi azaltılmalıdır. Sofrada yemeğe tuz serpme alışkanlışkanlığından vazgeçilmelidir. • Fiziksel aktivite arttırılmalıdır. • Sigara ve alkol içilmemelidir. • Stresten mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Hipertansiyon Yaşlılarda sık görülen hipertansiyonun kesin tedavi programına geçmeden önce, bir hafta süre ile günde 2-3 kez tansiyon izlemi yapılmalıdır. Hipertansiyon için risk olabilecek alışkanlıkların olup olmadığı belirlenmelidir. Yaşlıda uygulanacak tedavi programının mümkün olduğu kadar basit olması, zorunlu olmadıkça tedavi programinin sık sık değiştirilmemesi, hastaya en uygun tedavi modelinin belirlenmesi ve hastanın yaşam kalitesini en az etkileyecek bir bakim uygulamasinin yapılması ve tibbi tedavinin yan etki belirtilerinin dikkatle izlenmesi gerekir. Yaşam kalitesinin artırılması için birey ve aile ile işbirliği kurulması, hastalık, tedavi ve bakim konusunda eğitimin yapılması önemlidir. Yaşlının kan basıncının yavaş düşürülmesi gerekir aksi halde postural hipotansiyon nedeni ile koroner dolaşım yetersizliği ile senkop sıklıkla gelişebilmektedir. Trombo-emboli Trombo-embolide; kanser, kalp hastalıkları, polistemi (alyuvar fazlalığı), yatak istirahati, sigara, şişmanlık ve hareket azlığı risk gruplarını oluşturur. Trombo-emboli alt ekstremitede akut flebi t(damar iltihabı) veya nörit (sinir iltihabı) belirtileri ile ortaya çıkabilir. Bu tabloda hasta gecikmeden hastaneye sevk edilerek antikoagülasyon (kanı sulandırıcı) uygulanir, aksi halde doku ölümü ve ekstremite kaybı gelişebilir. Akut damar tıkanıklığı gelişen hastada pratik olarak "5 P" ye bakılır; 1. (Pain) 2. Solukluk (Pallor) 3. Nabzin alinmamasi (Pulselessness) 4. Parestezi (Paresthesias) 5. Paralizi (Paralysis) Pulmoner (akciğer) emboli; genellikle göğüsün bir tarafından şiddetli ve ani ağrı ile başlar. Ağrı sürekli veya kesiktir, derin solunumla artar, taşikardi ve korku nedeniyle kan basıncı yükselmiştir. Hastada soğuk terleme kanlı balgam, siyanoz ve endişeli bir görünüm vardır. Bu durumda da hastanin en kisa zamanda hastaneye sevk edilmesi gerekir. ilk birkaç saat çok önemlidir, aksi halde hasta kaybedilebilir. Yatak istirahatinde olan yaşlılarda koruyucu olarak mümkün olduğu kadar kısa sürede ambulasyon, yatak istirahati süresince elastik çorap veya bandaj uygulanmasi ve yatak içinde egzersiz uygulanmasi gerekir. Hemoraji riski yoksa koruyucu olarak küçük dozda heparin verilebilir. 74 Venöz Yetersizlik-Ödem Alt ekstremitede ödem sık rastlanan bir sorundur. Flebit ve tıkayıcı bir ven hastalığını ciddi, kronik venöz staz ve bacakta yaygın ödemi izleyebilir. Orta derecede venöz dolaşım yetersizliği genellikle tuz kısıtlama, yatak içinde aktif ya da yan aktif ve pasif egzersizlerin yaptırılması, gün boyu bacak elevasyonu (kalp hizasından yukarda tutmak ) ve elastik çorap ile yeterli tedavi edilir, bu tedavi yeterli olmazsa doktorun önerisi ile diüretik verilebilir. Bacak ödemi ileri derecede ise ve gereken müdahaleler yapılmazsa cilt ülseri gelişebilir. Ödemli bacağa küçük travma ülser gelişmesine neden olur. Özellikle alt ekstremite bilek cildinin sert ve keskin objelerle teması ve böcek ısırmalarından korunması gerekir. Nemlendirici yağlı kremler günlük cilt bakımında kullanılabilir. Ödemli bacak için sıcak ped uygulamasından kaçınmak gerekir. Ciddi ödem nedeniyle gelişen ülserin arteryel iskemiye bağlı ülserier ile karıştırılmaması gerekir. Ödemli bacakta ülser gelişmiş ise yoğun bakım gerekir. Çevre dokuda da enflamasyon varsa yaradaki yüzeyel materyalin debride (kazıyarak canlı dokuyu açığa çıkarmak) edilmesi ve antibiyotik uygulanmasi gerekebilir. Günde üç kez yoğun yara bakımının yapılması gereklidir. Hipotansiyon Hipotansiyon sıklıkla görülen bir sorundur. Ortostatik hipotansiyonu önlemek için alınması gereken önlemler şunlardır: • Yatak yüksekliğinin 20-30 cm kadar olmasi • Yatak baş ucunun 15-25 cm kadar yükseltilmesi • Yataktan kalkmanin üç aşamada tamamlanması • Banyo, tıraş olma gibi aktivitelerin yataktan kalktiktan 1 saat sonra yapılması • Gece elastik çorap giyilmesi • Banyonun sıcak yapilmamasi ve yavaş yapılması • Zorlu hareketler için yemekten bir saat sonrasının beklenmesi • Antihipertansif ilaçları aldıktan bir saat sonra pozisyon değişikliklerinde dikkatli olunması • Dolaşımı artırmak için salıncaklı koltuk kullanilması Artroz (Osteoartrit) Artroz iltihabi bir hastalık değildir. Eklemlerin aşınıp yıpranması sonucu oluşur. İltihabi bir olaya bağlı olmadığından artroz yerine kullanılan osteoartrit terimi gerçeği yansıtmayan isabetsiz bir tanımlama olmasına rağmen yaygın olarak kullanılmaktadır. Artroz da romatoid artrit gibi sık görülen bir rahatsızlıktır yaşlılarda uzun yıllar kullanmaya bağlı eklemlerde aşırı yıpranma olasılığı daha fazla olduğundan genellikle artroz 50 yaşlarında başlar. Ancak daha genç yaşlarda da özellikle eklemleri zorlanan sporcularda oluşabilir. En çok etkilenen eklemler kişinin ağırlığını taşıyan eklemlerdir. (kalça, diz, ayak eklemleri). Ağırlık taşımayan eklemlerden omuz ve çene eklemleri de artroza eğimli olan eklemlerdir. Romatoid artritten farklı olarak artroz tek bir eklemi etkiler. Ağrı genellikle egzersizden sonra ve günün sonunda artar. Artroz, kemik uçlarını koruyan kıkırdak tamamen aşınıp kemikler birbirine sürtünmeye başlarsa ağırlaşır. Eklem deforme olabilir. Bu durumda yapay eklem takılması gerekebilir. Artrit Artroz Tanısı • Klinik bulgu, uygun kan tetkikleri ve röntgen çoğu kez tanıya götürür. • Artroskopi, bipsi gerekebilir. Kronik dejeneratif bir eklem sorunu olan artroz ile aktif iltihabi bir eklem hastalığı olan artritin yırt edilmesi çok önemlidir. 75 Artrit ve Artroz Tedavisi • Eklem yıpranmasından kaçınmak için en önemli önlem aşırı kilodan kurtulmaktır. • Böylece eklemlerin taşıyacağı yük azalacaktır. • Omega 3 yağ asitleri ve E vitamini destekli, çok az şeker ve hayvansal yağ, bol miktarda sebze, meyve, balık, tahıl ürünleri ve fazla olamak kaydıla süt ürünleri, baklagiller, ceviz, fındık, yumurtadan oluşan sağlıklı ve dengeli diyet eklem kıkırdağı için de yararlıdır. • Düzenli günlük egzersizler, eklemlerin hareket kapasitesini arttırır ve ağrı azalır. Osteoporoz Osteoporoz, kemiklerden kalsiyum kaybının artması sonucunda kırık riskinin arttığı bir hastalıktır. Tüm iskeleti etkilemekle birlikte kırıklar genellikle bilek, omurga ve kalça kemiğinde oluşmaktadır. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda görülen en yaygın sağlık sorunudur. Hastalığın oluşumu; östrojen düzeyi ile ilişkili olmakla birlikte diyetsel faktörler ve yaşamsal alışkanlıklarla da güçlü olarak ilişkili bulunmuştur. Osteoporoz için risk faktörleri; • Menapoz sonrası dönemde olmak, erken menapoza girmek (45 yaş öncesi) veya düzensiz adet görmek • Düşük kemik mineral yoğunluğuna sahip olmak (kadınlarda kemik yoğunluğu, erkeklerden daha azdır) • Erkeklerde düşük testosteron düzeyine sahip olmak • Küçük ve ince iskelet yapısına sahip olmak • Vücut ağırlığının idealin altında olması • Ailede osteoporozu olan bireylerin bulunması • Özellikle süt ve süt ürünleri gibi kalsiyumdan zengin besinlerin yeterli tüketilmemesi • D vitamini yetersizliği (diyette yetersiz oluşu ve güneş ışınlarından yeterince yararlanamamak) • Çocukluk çağından itibaren fiziksel aktivitenin yetersiz olması ve düzenli egzersiz yapmamak • Kadınlarda yeme davranış bozukluğunun (anoreksiya nervoza, bulimia vb) olması • Kemik mineral yoğunluğunu azaltan bazı ilaçların kullanılması (glikokortikoid, • antikonvülsan, antikoagülan, antiasitler gibi) • Alkol ve sigara içilmesi Yaşlılıkta Sinir Sistemi Hastalıkları ve Ruhsal Sorunlar Demans Demans (bunama) kişinin günlük işlevlerini (iş, hobi, alışveriş, ulaşım, bütçe ayarlama gibi) etkileyecek şekilde zihinsel becerilerde bozulma durumudur. Her yaşta görülebilmesine rağmen, yaşlılarda sıktır. Pek çok beden ve beyin hastalığı demansa neden olabilir. Bu nedenle demans kliniği ile başvuran hastalarda, hekimler vitamin eksikliği, tiroid hormon bozuklukları başta olmak üzere beden hastalıklarını; ve tomografi ve manyetik rezonans gibi beyin görüntüleme yöntemlerini kullanarak tümör, beyin kanaması, beyin damar tıkanıklıkları, beyin küçülmesi gibi beyin hastalıklarını araştırırlar. Hastanın bulgularına göre bu inceleme bazı hastalarda daha da ayrıntılı olabilir. Aşağıda sık görülen demans hastalıkları özetlenmiştir 76 www.geriatri.org Alzheimer Hastalığı Yaşlılarda demansın en sık nedenidir. Alzheimer hastalığı genelde 60 yaş ve üzeri yaşlarda başlar. 65-74 yaş arasındaki kişilerde görülme sıklığı %5 olup, yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar ve 65 yaşında bu sıklık %50 ye kadar ulaşır. Alzheimer hastalığında beynin bellek, lisan, düşünce ile ilgili bölgeleri etkilendiği için hastalarda özellikle unutkanlık, lisan bozuklukları, davranış değişiklikleri ve yol-yön bulma bozuklukları önde gelen bulgularıdır. Unutkanlık, yeni bilgilerin öğrenilmesinde zorluktan dolayıdır. Bu nedenle hastalar yeni olan olayları, yeni tanıdıkları kişileri ve isimleri unuturlar. Eski olaylar ve eskiden bilinen bilgiler hastalığın son dönemlerine kadar etkilenmez. Başlangıçta bunlar basit unutkanlıklar şeklinde iken zamanla artarak kişinin günlük işlevlerini etkiler. Hastalık ilerledikçe diğer zihinsel işlevler de etkilenir ve kişiler yemek yeme, banyo yapma, tuvalet ihtiyacını karşılama gibi işlevlerde de bağımsızlıklarını kaybeder ve yatağa bağımlı hale gelirler. Hastalığın seyri ortalama 8-10 yıl sürmekte ancak bu süre, kişiden kişiye değişebilmekte, çok daha kısa ya da çok daha uzun olabilmektedir. Hastalığın kesin nedeni ve dolayısı ile hastalıktan kesin korunma yolu bilinmemektedir. Buna karşın hastalığın görülme riskini artırdığı bilinen bazı faktörler vardır: • Yaş, • Ailede Alzheimer hastalığı varlığı, • Alzheimer hastalığı ile ilşkili genlere sahip olmak, • Kalp hastalığı, şeker hastalığı, hipertansiyon, yüksek kolesterol seviyesi, • Düşük eğitim, zihinsel, fiziksel ve sosyal etkinliklerin az olması, • Alzheimer hastalığını durdurup, tamamen iyileştirecek bir tedavi henüz yoktur, • Ülkemizde de bulunan bazı ilaçlar (asetilkolinesteraz inhibitöri ve memantin) hastalığın zihinsel semptomlarında ya da davranış bozukluklarında iyilik sağlayabilir. Parkinson Hastalığı Parkinson Hastalığı sıklıkla 50 yaşın üzerinde görülür. Ancak ailevi vakalarda çok daha erken ortaya çıkabilmektedir. Hastalık hareketlerde yavaşlık, kol ve bacaklarda sertlik, el, kol, çene, bacaklarda istirahat halinde iken titreme, yazıda küçülme, vücut duruşunda öne doğru eğiklik ve denge bozukluğu bulgularının hepsi ya da bir kısmının varlığı ile gider. Bu bulgular hastanın yürümesi, konuşması, yazması gibi hareketlerinde zorluğa yol açar. Hastalık bulguları vücudun tek tarafında belirgin olabilir. Başlangıçta bulgular çok hafif olabilir ancak zamanla ilerler. İlerleme hızı hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Bazı hastalarda demans, depresyon, davranış bozuklukları, uyku bozuklukları da görülebilir. Hastalık bulguları beyinin dopamin maddesini içeren sinir hücrelerinin ölümünden dolayı gerçekleşmektedir. Tanının konulmasında, hastalık bulgularının varlığı ve hastalığa özgü tedaviden görülen cevap önemlidir. Tecrübeli bir hekim tarafınan hastalığın tanınması kolaydır. Hastalığın kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak yaş, çevresel toksinler, kişisel yatkınlık hastalık için risk oluşturur. Parkinson Hastalığının genetik geçişli formları da vardır. Parkinson Hastalığında bulguların iyileştirilmesi ilaç tedavisi ile sağlanabilmektedir. Bu amaçla kullanılan, çoğu ülkemizde de bulunun çok sayıda ilaç vardır. Bu ilaçlar eksik olan dopamini yerine koymak, var olan dopaminin etkinliğini artırmak ya da dopaminin etkisini taklit etmek amacı ile verilirler. Hastalık ilerledikçe, bazı hastalarda ilaç tedavisi ile yeterli etki görülemeyebilir ya da ilaç kullanımı ile istemsiz hareketler ortaya çıkabilir. Bu durumlarda derin beyin bölgelerinin elektriksel uyarımı ya da bu bölgelerde ameliyatla oluşturulan küçük hasarlarla hastalık bulgularında iyileştirme sağlanabilir. 77 Parkinson hastalığında beyinde ki hangi madde eksiliği sözkonusudur? Üriner İnkontinans (İdrar Kaçırma) Üriner inkontinans, sosyal ve hijyenik problemlere yol açan istem dışı idrar kaçırma olarak tanımlanmaktadır. İdrar kaçırma sıklığı ilerleyen yaşla birlikte artmakta ve yaşlılarda sıklığı %50’lere ulaşmaktadır. Toplumumuzda idrar kaçıran yaşlıların önemli bir kısmının bu sorununu hekimine anlatmaktan kaçındığını düşünecek olursak, daha yüksek rakamların görülebilmesi hiçte şaşırtıcı olmaz. Yaşlanma ile birlikte tüm vücut sistemlerinde olduğu gibi idrar yollarında da bazı değişiklikler meydana gelir. İdrar yolu enfeksiyonu sıklığı artışı, idrar torbası kapasitesi azalması, leğen kemiği içindeki idrar torbası ve rahmi yerinde tutan destek dokularda zayıflama, prostat büyümesi vb nedenler idrar kaçırma riskini artırmaktadır. Yaşlılarda İdrar Kaçırma Tipleri; • İdrar torbası kas aktivitesinde aşırılık (Sıkışma tipi): En sık karşılaşılan tiptir. Aniden ortaya çıkan aşırı idrar torbası kasılmaları sonucu kişi idrarını tutamaz ve idrarını kaçırır. İdrar kaçırma sonucu, bu hastalarda her an idrar kaçırabilme şüphesi oluşmakta ve sonucunda psikolojik problemler ile karşı karşıya kalınabilmektedir. • Stres nedenli idrar kaçırma: yaşlılarda ikinci sık karşılaşılan idrar kaçırma tipidir. Hastalar karın içi basıncının arttığı durumlarda (öksürme, gülme, ağır kaldırma…vb) idrar kaçırır. • Üretra tıkanıklığı ve İdrar torbası kas aktivitesinde zayıflık (Taşma tipi): idrar torbası idrarla doludur ve idrarı boşaltma görevini yerine getiremez. Hastalar sık aralıklarla idrar çıkma ihtiyacı hissederler. Erkeklerde görülen en sık sebep, prostat büyümesidir. İdrar yapmada zorlanma ve idrar sonrası damla damla idrar gelmesi düşündürebilir. • Fonksiyonel idrar kaçırma: Hareket kabiliyeti zayıf olan hastalarda görülür. Hastalar idrar yapma ihtiyaçlarını fark edememekte veya ettikleri halde tuvalete yetişememektedirler. • Karışık tip: idrar kaçırma birden çok nedenle ortaya çıkmaktadır. • Geçici idrar kaçırma durumları: şuur değişiklikleri, idrar yolu enfeksiyonları, psikiyatrik hastalıklar, hareketsizlik, kabızlık ve ilaçlar nedenlidir. Tedavi Öncelikli tedavi davranış ve tıbbi tedavilerdir. Bu yaklaşım hastaların büyük çoğunluğunda başarıya ulaşılmaktadır. Çok küçük bir grup cerrahi tedavilere ihtiyaç duyar. Yaşlı bireylerde tedavinin başarısında tanının doğru konması, geçici ve düzeltilebilir nedenlerin ortadan kaldırılması önem taşır. Bu amaçlara ulaşmada bir Geriatri uzmanının yönlendirdiği yaklaşıma ihtiyaç vardır. Akdemir, N., Birol, L. (2004). İç Hastalıkları ve Hemşirelik Bakımı, Ankara: Sistem Ofset. 78 Özet Yaşlanma, organizmanın daha kolay ve şiddetli hastalanmasına neden olan bir etkendir. Yaşla birlikte hücrelerin değişen çevre şartlarına adaptasyon yanıtında azalma görülür. Bağışıklık sistemi zayıflar, bu da hastalıklara eğilimi arttırır. ve sık aralarla, küçük öğünler şeklinde yemesi sağlanmalıdır. Yaşlılar geceleri sık tuvalete kalktıkları için, yaşla birlikte sinir sisteminde meydana gelen değişiklikler, ağn, stres, vücut ısısında değişiklik, solunum sıkıntısı, uyku gereksiniminin azalmasi gibi nedenler uyku sorunlanna neden olmaktadir. Yaşlılık döneminde ki kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir. Bunedenle yaşlıların yaşadıkları ortamları güvenli kılacak önlemler alınmalıdır. Geceleri mutlaka gece lambası kullanılmalıdır. Ortamdaki kablolar yürüme alanlarının dışına yerleştirilmelidir. Mümkün olduğunca uzatma kabloları kullanmamak şayet kullanmak zorunlu ise, zemin yerine duvara monte ettirilmelidir gibi önlemlerin dışındada sayılabilecek pek çok önlem vardır. Yaşlıların göz bakımında üzerinde durulması gereken en öncelikli konu azalan gözyaşı bir başka deyişle gözyaşı kuruluğudur. Bu durumda suni gözyaşı kullanmak yararlı olur. Yaşlı insanlarda ayak bakımı ve ayak sağlığı dikkatle ele alınması gereken bir konudur. Çünkü yaşlıların tırnakları kuru ve gevrek bir hale gelir. Tırnaklar opaklaşır ve renkleri sarıdan griye döner ve düzleşir veya kaşık gibi olur. Tırnakların uzaması azalır, el tırnakları daha kırılgan ve uç kısımlarında ayrılma olurken ayak tırnakları kalınlaşır ve kıvrılır. Yaşlılık döneminde ağız bakımı beslenmeyi de etkilediği için özen gerektiren bir konudur. Kullanılan diş fırçası seçilirken sertlik düzeyi en yumuşak ve kolay tutulabilecek ergonomik olanı seçmeye dikkat edilmelidir. Diş fırçalaması sağlanmalıdır. Protezler için; fırça kullanılabilir ancak son yıllarda temizleme tabletleri ve solüsyonlarının kullanım kolaylığı ve etkinlik açısından daha uygun olduğu bilinmektedir. Ağızdaki dişlerin durumu diş hekimi tarafından kontrol altında olmalı eksik diş varsa tamamlanmalıdır. Çürükler tedavi edilmeli kırık diş olmamalı ve protez kullanmak zorunda ise de ağzına en uygun olan protez özenle yapılmalıdır. Ağıza oturmayan protezler beslenmeyi ve konuşmayı etkler aynı zamanda enfeksiyon oluşmasına da neden olabilir. Uyku sırasında protezler içi su dolu kapalı bir kapta saklanmalı ve sabah kalkar kalkmaz protezler takılmalıdır. Temizlik sırasında, protezin eller arasından kayıp düşmesi ve kırılması tehlikesine karşı, temizlik işleminin plastik bir kap içinde yapılmasında fayda vardır. Dokulardaki kan akımının normale dönmesi için, protezler günde 8 saat kullanılmalıdır. Yaşlı bireylerin yemekleri az Yaşlılık dönemi toplumumuzda farklı şekillerde algılanmaktadır. Bazı yörelerde yaşlılık günlük işlerden uzaklaşmış bir köşede oturan zaman zaman görüşüne baş vurulan saygın bir konumdadır. Ancak genellikle üretkenliğin ortadan kalktığı, ekonomik sorunların olduğu, fiziksel ve psikolojik pek çok sorunların görülebildiği bir dönem olarak düşünülmektedir. Özellikle genetik geçişli olan kalp-damar hastalıkları, diyabet, osteoporoz, Artroz (Osteoartrit), Üriner inkontinans (İdrar kaçırma), Parkinson Hastalığı, Alzheimer hastalığı,demnas vb. hastalıklar yaşlılık döneminde sık sık rastlanan bazı sağlık sorunlarındandır. Bu sorunlar ile yaşlılık döneminden önceki yıllrda korunarak baş etmek en doğru yaklaşımdır. 79 Kendimizi Sınayalım 1. İnsülin hormonu eksikliğine bağlı hastalık aşağıkilerden hangisidir? 5. Protez dişler için aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a. hipertansiyon a. Protezlerin bakımı ve temizliği önemlidir, iyi temizlenmeyen protezlerde zamanla renk değişikliği,koku meydana gelir. b. artroz c. diyabet b. Günde iki kez de protezler fırça ve sabunla temizlenir d. demans c. Uyku sırasında protezler içi su dolu kapalı bir kapta saklanmalı ve sabah kalkar kalkmaz protezler takılmalıdır e. parkinson 2. Aşağıdaki hangi durumda unutkanlık vardır? a. osteoartrit d. Protezler günde en az 6 saat kullanılmalıdır. b. parkinson e. Temizlik işleminin plastik bir kap içinde yapılmasında fayda vardır. c. demans 6. Yaşlıların beslenmesinde hangisi yanlıştır? d.trombo-emboli e. inkontinans aşağıdakilerden a. Yaşlı bireylerin yemekleri az ve sık aralarla, küçük öğünler şeklinde yemesi sağlanmalıdır. 3. Hastaların idrar yapma ihtiyaçlarını fark edemedikleri veya ettikleri halde tuvalete yetişemedikleri idrar kaçırma tipi aşağıdakilerden hangisidir? b. Yağ, günlük kalori miktarının en fazla %25'ini oluşturmalı a. İdrar torbası kas aktivitesinde aşırılık (Sıkışma tipi) c. Besinler 3 öğüne bölünerek tüketilmelidir. d. Yaşlı bireyin diyeti; karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineralleri kapsayacak şekilde planlanmalıdır. b. Stres nedenli idrar kaçırma c. Üretra tıkanıklığı ve İdrar torbası kas aktivitesinde zayıflık e. Yemek yerken siz en uygun pozisyonu seçmelidir. d. Fonksiyonel idrar kaçırma 7. Yaşlılıkla ilgili olarak aşağıda ifadelerden doğru olanı işaratleyiniz. e. Karışık tip idrar kaçırma 4. Kemiklerden kalsiyum kaybının artması sonucunda kırık riskinin arttığı hastalık aşağıdakilerden hangisidir? verilen a. Yaşlılıkta; tansiyon yüksekliği, damar sertliği, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar sosyal faaliyetlerde azalmaya yol açar. a. Artrit b. Yaşlılıkla birlikte ruhsal durumda oluşabilecek bir çöküntü, depresyon zihinsel fonksiyonları olumlu yönde etkileyebilir b. Osteoporoz c. Artroz c. Sosyal yaşam içerisine giren kişilerde, yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerde azalma görülür. d. İnkontinans e. Demans d. Yaşlanma, organizmanın daha kolay ve şiddetli hastalanmasına neden olan bir etkendir. e. Yaşlı kişilerde oksidan vitamin takviyeleri bağışıklık sistemini güçlendirir. 80 8. Erkeklerde düşük testosteron düzeyine sahip olmak aşağıdaki hangi sonuca neden olabilicek risk faktörüdür? Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı a. Artrit 1. c Yanıtınız yanlış ise “diyabet” konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Osteoporoz başlıklı 2. c Yanıtınız yanlış ise “demans” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Artroz e. Demans 3. d Yanıtınız yanlış ise “Üriner inkontinans (İdrar kaçırma)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. Yaşlılıkta 1.sıradaki ölüm nedeni hastalık aşağıdakilerden hangisidir? 4. b Yanıtınız yanlış ise “osteoporoz” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. alzhemeir 5. d Yanıtınız yanlış ise “ağız bakımı.” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. İnkontinans b. kanser 6. c Yanıtınız yanlış ise “beslenme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. inkontinans d. diyabet e. kalp ve damar hastalıkları 7. d Yanıtınız yanlış ise “giriş .” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. Aşağıdakilerden hangisi düzenli uyku için önerilerden değildir? 8. b Yanıtınız yanlış ise “Osteoporoz..” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Gündüzleri uyumak 9. e Yanıtınız yanlış ise “kalp ve damar hastalıkları ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Güvenli uyku ilacı kullanımı c. Zihinsel uyarı aktiviteleri ve egzersizi yatma saatinden önce yapmama 10. a Yanıtınız yanlış ise “yaşlılıkta uyku…..” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Tuvalet yatak arası mesafenin yakın ve güvenli olmasının sağlanması e. Işık, gece lambası 81 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Sıra Sizde 1 Çifçili, S. (2011). Yaşlı Sağlığına Bütüncül Yaklaşım, İstanbul: Deomed Yayıncılık. • Merdivenli bir ev yada kurumda kalınıyorsa merdivenlerde tırabzan olmalı, Merdivendeki halı çok iyi tutturulmalı, • Merdivenlerde görüşü sağlamak için merdivenin baş ve son kısmına fosforlu ve kaymayı önleyici bantlar koyulmalı, • Merdivenin baş ve son kısmına aydınlatmak için elektrik düğmesi koyulmalı, • Akdemir, N., Birol, L. (2004). İç Hastalıkları ve Hemşirelik Bakımı, Ankara: Sistem Ofset. Akdemir, N., Birol, L. (2011). İç Hastalıkları ve Hemşirelik Bakımı, Ankara: Sistem Ofset. Öztürk, Y., Günay, O. (2011). Halk Sağlığı, Kayseri: Önder Ofset. Karadakovan, A., Eti Aslan, F. (2010). Dahili ve Cerrahi Hastalıklarda Bakım, Adana: Nobel Kitabevi. Merdivenlerde eşya olmamalı, Sıra Sizde 2 Öztek, Z., Kubilay, G. (2011). Toplum Sağlığı Hemşireliği, Ankara: Palme Yayıncılık. Yaşlılık döneminde ağız bakımı beslenmeyi de etkilediği için özen gerektiren bir konudur Erci, B., Avcı Aydın, İ., Hacıalioğlu, N., Kılıç, D., Tanrıverdi, G. (2010). Halk Sağlığı Hemşireliği, Ankara: Göktuğ Yayıncılık. Sıra Sizde 3 Pankreans insülin salgılar ancak nispi bir insülin yetersizliği vardır. Aşırı besin tüketimi sonucu insülin gereksinimi artar. Pankreas sıklıkla yüksek turda çalışır. Kutsal, G. Y., Çakmakçı, M. Ünal, S. (1997). Geriatri 1, Ankara: Hekimler Yayın Birliği. www.geriatri.org Sıra Sizde 4 www.gebam.hacettepe.edu.tr Hastalık bulguları beyinin dopamin maddesini içeren sinir hücrelerinin ölümünden dolayı gerçekleşmektedir. 82 5 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Beslenme ile ilgili temel tanımları yapabilecek, Temel besin gruplarını açıklayabilecek, Besin ögelerini ifade edebilecek, Sağlık ve beslenme ilişkisini açıklayabilecek, Beslenme bozukluklarının nedenlerini sıralayabilecek, Yaşlılık döneminde daha genç yaşlara göre beslenme ile ilgili farklılıkları açıklayabilecek, Yaşlılık döneminde öne çıkan beslenme sorunlarını ifade edebilecek, Yaşlılarda bireyin beslenme durumunu değerlendirebilecek, Yaşlılık döneminde beslenme ilkelerini sayabilecek bilgiye sahip olacaklardır. Anahtar Kavramlar Yaşlanma ile İlgili Kavramlar Yaşlılıkta Beslenme Değerlendirmesi Sağlıklı Beslenme Temel Gereksinimler Beslenme ve Sağlık İlişkisi Yaşlılık Dönemine Özel Öneriler Yeterli ve Dengeli Beslenme İçindekiler Giriş Tanımlar Temel besin grupları Besin ögeleri Sağlık ve beslenme ilişkisi Sağlıklı beslenme açısından yaşlılık dönemi diğer yaş gruplarına neden farklılaşır? Yaşlılık döneminde beslenme ile ilgili öne çıkan sorunlar Yaşlılık döneminde beslenme gereksiniminin ve durumunun saptanması için genel öneriler Yaşlılık dönemi için önerilen besin ögeleri; gereksinim üzerinden Yaşlılık döneminde bedensel etkinlik 84 Yaşlılıkta Beslenme GİRİŞ Yaşlılık dönemi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 65 yaş ve üzeri dönem olarak kabul edilmektedir. Yaşlılıkla ilgili farklı sınıflamalar da yapılmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler yaşlılık dönemini değerlendirirken 60 yaş ve üzeri nüfusu esas almaktadır. Yaşlılık döneminin sağlıklı geçebilmesi için yaşamın başlangıcından itibaren sağlığın korunması ve geliştirilmesi ilkelerine dikkat etmek gerekmektedir. Bireyin bedenen, ruhen ve sosyal açıdan tam bir iyilik halinde olması şeklinde tanımlanan sağlık pek çok belirleyiciden etkilenen bir süreç olarak da değerlendirilebilir. Bu temel kabul, ekonomik, sosyal, ruhsal, fiziksel, çevresel, vb koşulların bireyin sağlıklı ya da hasta olma durumunu yakından etkileyebileceğini ortaya koymaktadır. Örneğin, yoksul şartlarda yaşayan bir birey ekonomik koşulları daha iyi olan bireye göre yaşamı boyunca daha fazla hastalanmakta ve ölmektedir. Ya da çevresel koşulları sağlık açısından olumlu olan bireyler bu koşulları olumsuz olan bireylere göre korunabilir hastalıklar açısından daha fazla risk altındadırlar. Yaşlılık döneminin bu denli öne çıkmasının altında yatan en önemli nedenler dünyada ve Türkiye’de yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payında ve bununla birlikte doğuşta beklenen yaşam süresinde ve geçmiş yıllara göre artma olmasıdır. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan tespite ve geleceğe dair projeksiyonlara göre dünyada geçmiş yıllara göre yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı artmıştır (Grafik 1). 1950 yılında %8 olan 60 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içindeki payının 2050 yılında %22 olması beklenmektedir. Daha basit bir ifadeyle 2050 yılında dünyada yaşayan yaklaşık her beş kişiden birisinin 60 yaş ve üzerinde olması beklenmektedir. Aynı yıla ait tahminler dünyada 32 ülkenin 60 yaş ve üzeri nüfusunun 10 milyondan fazla olacağına işaret etmektedir. Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletler, ve Endonezya’da bu rakamın 50 milyona ulaşacağı belirtilmektedir. Türkiye’de de yaşlı nüfus artma eğilimi içerisindedir. Ülkemizde 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla toplam nüfus 74.724.269 olup bu nüfusun %7,3’ü 65 yaş ve üzerindedir. Bir başka ifadeyle Türkiye’de beş milyondan fazla birey yaşlıdır. Grafik 5.1: Dünyada 60 Yaş ve Üzeri Nüfusun Toplam Nüfus İçindeki Payı Kaynak: World Population Aging, 2009. 85 Grafik 5.2: Türkiye’de Yaşlı Nüfusun Toplam Nüfus İçindeki Payı Kaynak: TÜİK, 2011. Dünyada geçmiş yıllardan bu yana doğuşta beklenen yaşam süresi de artma eğilimindedir. 1950’den bu yana artış 21 yıl olmuştur. Artışın az gelişmiş bölgelerde 24,6 yıl ve daha gelişmiş bölgelerde 11,1 yıl olduğu ifade edilmektedir. Gelecek “on”yıllarda yaşlı nüfusun çoğunluğunun gelişmekte olan ülkelerde yaşayacağı da tahmin edilmektedir. Grafik 5.3: Dünyada Gelişmişlik Durumuna göre 60 Yaş ve Üzeri Nüfus Artışı (%) Kaynak: World Population Aging, 2009. Türkiye’de 2009 yılı rakamlarına göre doğuşta beklenen yaşam süresi 73,7 yıldır. Ortalama yaşam beklentisinin geçmiş yıllara göre arttığı bilinmektedir. Sağlıklı yaşlanma için gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşlı bireylerin koşullarının gelişmiş ülkelerdeki yaşlılara göre daha zor olacağı açıktır. Yaşlılık döneminin sağlık açısından en önemli gereksinimlerden birisi sağlığın bu denli geniş kapsamlı belirleyicilerinin önemli bir bileşeni olan sağlıklı beslenmedir. Temel bir sağlık hizmeti ve aynı zamanda da temel bir insan hakkı olarak kabul edilen sağlıklı beslenmenin sağlanması da yaşlılık döneminde iyilik halinin sürdürülebilmesi, süregen hastalıklardan korunabilmek, nitelikli ve bağımsız bir yaşam anlamı da taşımaktadır. Beslenmenin temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi 1996 yılında Roma’da Uluslararası Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) tarafından bütün dünyada ilan edilmiştir. 86 TANIMLAR • Yaşlılık: Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yaşlılık 65 yaş ve üzeri dönem olarak kabul edilmektedir. • “Yaşlı” toplum: Birleşmiş Milletler toplumların yaşlılık açısından sınıflandırmasını 60 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içindeki payına göre yapmaktadır. Bu sınıflamaya göre pay %4 ve altında ise toplum “genç”, %4-7 arasında ise “olgun” ve %7 ve üzerinde ise “yaşlı/yaşlanan” olarak kabul edilmektedir. • Beslenme: Yaşamın sürdürülmesi, sağlığın korunması ve geliştirilmesi için besinlerin tüketilmesi, kullanılması, besinlerden yararlanma anlamı taşımaktadır. • Yeterli ve dengeli beslenme: Yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için vücudn gereksinim duyduğu besin ögelerinin tamamının yeterli ve aynı zamanda da kendi içinde bir denge içinde alınmasıdır. • Besin grubu: Yeterli ve dengeli beslenme için vücudun gereksinim duyduğu besinlerin gruplanmış şeklidir. • Besin ögesi: Besinlerin bileşiminde bulunan değişik miktarlarda kimyasal moleküllerdir. Besin ögeleri başlıca karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineraller, vitaminler ve su olarak sınıflandırılmaktadır. • Gıda güvenliği: Tarladan (çiftlikten) sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerekli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilme süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu konuda yapılan bir başka tanım da “gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararların bertaraf edilmesi için alınan tedbirler bütünü ”dür. • Gıda güvencesi: İnsanların güvenilir, uygun fiyat karşılığında, sağlıklı beslenme olanaklarına ulaşımının sürdürülebilir olması anlamı taşımaktadır. Besin grubu ve besin ögesi ne anlama gelmektedir? TEMEL BESİN GRUPLARI Sağlıklı olma halini sürdürebilmek için temel besin öğelerine gereksinim bulunmaktadır. Temel besin grupları ve bu gruplara ilişkin genel tüketim önerileri aşağıda sıralanmıştır: 1. Süt ve süt ürünleri: Bu grup besin protein, vitamin ve mineral içermektedir. Erişkinlerin 2 porsiyon (2x200cc’lik su bardağı) süt tüketmesi önerilmektedir. Gebelerin, menopoz sonrası dönemdeki kadınların, ergenlerin tüketmesi gereken miktar daha fazladır (3-4 porsiyon). 2. Et, yumurta, kurubaklagiller: Bu grup besin protein, karbonhidrat, vitamin, mineral ve posa içermektedir. Et, yumurta, kurubaklagiller protein kaynağı olmanın yanı sıra demir, çinko, fosfor, magnezyum alımı için de değerlidir. Posa gereksinimi ve A ve B (B1, B6, B12) vitamini gereksinimi de bu grup besinlerle karşılanabilir. 3. Sebze ve meyveler: Vitaminler ve mineraller açısından önerilmektedir. Bu grup besin ayrıca hastalıklara karşı koruyucu bileşikler olan fitokimyasalları içerir. 4. Ekmek ve tahıllar: Bu grup besin karbonhidrat, vitamin, mineral, posa ve düşük miktarda protein içermektedir. Bu grupta tahıl taneleri (buğday, pirinç, mısır, çavdar, yulaf) ve bu tahıl tanelerinden yapılmış olan un, bulgur gibi besin ürünleri yer almaktadır. Bu grup için genel öneri tam tahıl ürünlerin tüketilmesi şeklindedir. Her bir besin grubundan vücudun gereksinimi kadar alınmalıdır. Gereksinimin yaşa, cinsiyete, günde harcanan kaloriye, hastalık varlığına, bedensel etkinlik yapma durumuna göre değişebileceği unutulmamalıdır. Türkiye’de adı geçen besin gruplarının yeterli ve dengeli bir biçimde tüketilmesinin gereğine işaret eden “Dört Yapraklı Yonca” şeklinde şematize edilmiş Ulusal Besin Piramidi Şekil 1’de sunulmuştur: 87 Şekil 5.1: Ulusal Besin Piramidi (Dört Yapraklı Yonca) Kaynak: Temel Besin Grupları. [Internet]. http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=188. Piramidi temsil eden bazı ayrıntıları paylaşmak yerinde olur. Şematize edilmiş olan eşit bölümlerin her birisi önerilen dört besin grubunun yeterli ve dengeli bir biçimde tüketilmesinin gereğini vurgulamaktadır. Piramidin üzerinde yer alan zeytin yaprakları barışı ve ayrıca Akdeniz bölgesi beslenmesi için sembolik olan zeytinyağını temsil etmektedir. Türkiye’de yaygın olarak kullanılan besin ne ile şematize edilmektedir? Şemada yer alan ayrıntıları ne ifade etmektedir? Şekil 2’de dünyada kullanılan bir besin piramidi örneği sunulmuştur. Burada yer alan öneriler çoğunlukla ülkemizde kullanılan piramid önerileri ile paraleldir. Ancak bazı ülkeye özgü konular piramidlerin mesajlarının minimal de olsa farklılaşmasına neden olmuştur. Bu değişikliğin de son derece doğal olduğunu söylemek mümkündür. Ülkelere özgü piramidlerde süreç değerlendirmeleri yapılarak değişiklikler, güncellenmeler yapılması gerekmektedir. A. Polonya Besin Piramidi Kaynak: Food Based Dietary Guidelines Europe. http://www.eufic.org/article/en/expid/food-based-dietary-guidelines-ineurope/ B. Amerika Birleşik Devletleri Besin Piramidi Benim Piramidim Sağlığa Giden Yol Kaynak: Food Based Dietary Guidelines Europe. http://www.eufic.org/article/en/expid/food-based-dietary-guidelines-ineurope/ 88 C. Çek Cumhuriyeti Besin Piramidi Kaynak: Food Based Dietary Guidelines Europe. http://www.eufic.org/article/en/expid/food-based-dietary-guidelines-ineurope/ Şekil 5.2: Dünyada Farklı Besin Piramidi Örnekleri (A-Polonya, B-Amerika Birleşik Devletleri, C-Çek Cumhuriyeti BESİN ÖGELERİ Besinlerin bileşiminde bulunan değişik miktarlarda kimyasal moleküllere besin ögesi denir. Besin ögeleri aşağıda sıralanmıştır: 1. Karbonhidratlar: Kolay sindirilirler. Karbonhidratların vücutta kullanılmaları için sindirilmeleri gerekmektedir. Vücut için enerji sağlarlar. 1 gram karbonhidrat 4 kalori ısı enerjisi vermektedir. Günlük alınması gereken enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır. 2. Proteinler: Proteinler vücudu oluşturan hücrelerin temel yapı taşıdır. Bir gram protein 5,65 kalori ısı enerjisi vermektedir. Günlük alınması gereken enerjinin %10-12’si proteinlerden sağlanmaktadır. Karbonhidrat ve yağın az alınması durumunda günlük enerji gereksinimi proteinlerden sağlanır. Yumurta örnek protein kaynağı olarak kabul edilir. Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, tavuk ve balık da iyi protein kaynakları arasındadır. 3. Yağlar: Günlük alınması gereken enerjinin %25-30’u yağlardan sağlanması yeterlidir. 1 gram protein 9 kalori ısı enerjisi vermektedir. Yağları kabaca üç şekilde incelemek uygundur: 1. İyi yağlar; doymamış (oda sıcaklığında sıvı formdaki yağ, satüre olmamış yağlardır ve çoğunlukla bitki kaynaklı besinlerde, mısırözü ve ayçiçek yağında bulunur. İki tip doymamış yağ çeşidi vardır: i. Tekli doymamış yağlar: zeytinyağı. ii. Çoklu doymamış yağlar: mısırözü ve ayçiçeği yağı gibi. 2. Kötü yağ olarak bilinen doymuş yağlar (oda sıcaklığında katı formdaki yağ) ise kırmızı et, tam yağlı süt ve süt ürünlerinde en fazla bulunur. 3. Çok kötü yağ olarak bilinen trans yağ asitleri (ya da kısaca trans yağları) da bilmekte yarar bulunmaktadır. Bitkisel yağların işlemden geçirilerek yapılarındaki doymamış bağların doyurulması yoluyla katılaştırılmalarına “hidrojenize etmek” de denilmektedir. Bu tür yağlar sağlık açısından doymuş yağların yaratacağı risklerden de fazla risk oluşturmaktadır. 4. Vitamin ve mineraller: Vitamin ve mineraller yaşam için gerekli olan, metabolizma ile ilgili süreçlerin devamı için gereklidir. Vücudun %4-5’i minerallerden oluşur. Kalsiyum ve fosfor başlıca minerallerdir. Magnezyum, klor, sodyum, kükürt vücutta bulunan diğer makro minerallerdir. Mineral eksikliklerinde toplumsal düzeyde hastalıklar görülebilir. Örneğin, iyot eksikliğinde guatr hastalığı toplumda yaygın olarak görülebilir.Vitaminler de suda ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere başlıca iki grupta incelenir. A,D,E,K vitaminleri yağda eriyen vitaminlerdir. B,C, niasin ve folik asit suda eriyen vitaminlerdir. 5. Su: Günlük önerilen su miktarı 1,5-2 litredir. Yetişkin insan vücudunun %59’u su olup bu miktarın %60’ı hücre içinde ve geri kalan %40’ı da hücre dışındadır. Yaşlılık döneminde vücudun %50’sinin su olduğu bilinmektedir. 89 SAĞLIK VE BESLENME İLİŞKİSİ Sağlıklı olmak, hasta olmamak için yeterli ve dengeli beslenme bir gerekliliktir. Sağlık ve beslenme arasındaki ilişki Şekil 2’de gösterilmiştir. Şekil 5.3: Sağlık ve Beslenme Arasındaki İlişki SAĞLIKLI BESLENME İÇİN GENEL ÖNERİLER Sağlıklı beslenme, yeterli ve dengeli beslenme anlamı taşımaktadır. Vücudun gereksinim duyduğu besinin alınması yeterli beslenmeyi ve bu besin gruplarının kendi içinde dengeli bir biçimde tüketilmesi de dengeli beslenmeyi ifade etmektedir. Bu konuda en önemli yönlendirici bilimsel verilerden yararlanılarak oluşturulmuş ulusal ve uluslararası besin piramitleridir. Ülkemiz için Dört Yapraklı Yonca ile şematize edilmiş besin piramidi bu bağlamda değerli bir yönlendiricidir (Şekil 5.1). Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkelerine ait genel beslenme yaklaşımları 1960’lı yıllardan bu yana üzerinde çalışılan Akdeniz Tipi Besin Piramidi aracılığı ile paylaşılmaktadır. Akdeniz Tipi Beslenme Önerilerinin güncellenmiş şeklinde öne çıkan başlıklar aşağıda sunulmuştur: A. Günlük tüketim için öneriler 1. Ana öğünlerde aşağıdaki üç temel besin grubunun tüketilmesi önerilmektedir: a. Tahıl grubu: Her öğün için bir ya da iki porsiyon tüketimi önerilmektedir. Tam tahıl ürünlerinin tercih edilmesi uygundur. b. Sebze: Her öğün için iki ya da daha fazla porsiyon tüketimi önerilmektedir. Porsiyonların en az birisinin çiğ tüketim şeklinde olması tercih edilmelidir. c. Meyve: Her öğünde bir ya da iki porsiyon tüketim önerilmektedir. 2. Günde 1,5-2lt su içilmelidir. 3. Süt ve süt ürünlerinin günlük olarak tüketimi özellikle kemik sağlığı açısından önerilmektedir. Yoğurt, peynir ya da diğer süt ürünlerinin tüketimi sırasında ürünlerin az yağlı olmasına dikkat edilmelidir. 4. Zeytin yağı besinle alınan yağların temelini oluşturmalıdır. 90 Güncellenmiş Akdeniz tipi besin piramidine göre yaşlılık döneminde günlük tüketilmesi önerilen sebze ve meyve miktarı ne kadardır? B. Haftalık tüketim açısından öneriler 1. İki ya da daha fazla porsiyon balık eti, iki porsiyon beyaz et, iki-dört porsiyon yumurta protein kaynağı açısından öneriler arasındadır. 2. Kırmızı etin haftada iki porsiyondan az tüketilmesi önerilmektedir. Özellikle işlenmiş kırmızı et ürünlerinin haftada birden daha seyrek sıklıkta tüketimi önerilmektedir. 3. Tahılların haftada iki porsiyondan daha fazla baklagil tüketiminin birleşmesi halinde vücut için sağlıklı protein ve yağ kaynağının temin edildiği düşünülebilir. Haftada üç ya da daha az porsiyon taze patates tüketimi de özellikle önerilen et ve balık tüketimi sırasında tamamlayıcı öneri olarak düşünülebilir. C. Daha nadir olarak tüketim için öneriler 1. Şeker içeriği fazla sağlıksız gıdaların tüketiminin azaltılması önerilmektedir. Bu kapsamda meyve suları, tatlandırılmış içecekler, vb. yer almaktadır. D. Beslenme önerilerine ek olarak dikkat edilmesi önerilen konular Sağlıklı beslenme için öğün atlanmaması önerilmektedir. Üç ana ve üç ara öğün önerisine vücudun dengesinin sağlanması uyulması önerilmektedir. Öğünlerde tüketilen porsiyonların büyüklüğünün azaltılması, yemek yeme kültüründe sosyalleşmenin ve paylaşımın öne çıkarılması, bedensel etkinliğin yaşam tarzı şekline dönüştürülmesi, yemeklerden sonra kısa dinleme süresi yaratabilme, sağlıklı pişirme kurallarına uygun davranışların öğrenilmesi, gıda güvenliği yaklaşımlarının içselleştirilmesi gibi konular da yukarıda beslenme alışkanlıklarına ek olarak öğrenilmesi gereken davranışlar olarak bilinmelidir. Gıda güvenliği açısından aşağıdaki basamaklara dikkat etmek gerekmektedir: A. Temizliğe önem verin. B. Pişmiş ve çiğ gıdaları ayrı tutun. C. İyice pişirin. D. Yiyeceklerinizi doğru ısıda saklayın (Pişmiş yemekler oda ısısında iki saatten fazla saklanmamalıdır). E. Temiz su-temiz malzeme kullanın. Bedensel etkinlik bu kapsamda öne çıkan en önemli başlıktır. Her yaş grubu için uygun bedensel etkinlik önerilerinde bulunulmalıdır. Yukarıdaki yaklaşımlara ek olarak öğünlerde tüketilen tuz miktarının da azaltılması önerilmektedir. İyot eksikliği olan ve bu duruma bağlı guatr hastalığının sık görüldüğü bölgelerde tuzun iyotlanması genel bir yaklaşım olmalıdır. SAĞLIKLI BESLENME AÇISINDAN YAŞLILIK DÖNEMİ DİĞER YAŞ GRUPLARINA NEDEN FARKLILAŞIR? Beslenme durumu ve ilgili sağlık sorunları düşünüldüğünde yaşlılık dönemine özel bazı koşulları vurgulamakta yarar bulunmaktadır. Yaşlı bireyler gençlere göre enerji ve besin gereksinimi açısından farklılık göstermektedirler. Bununla birlikte besin seçimi, tutum ve davranışlarında da farklılaşmalar görülmektedir. Yaşlılık döneminde beslenme durumunun belirlenme ölçütleri, yöntemleri, yaşlıların beslenme ile ilgili hastalıklardan etkilenme biçimleri, bu tür hastalıkların görülme sıklığı da genç yaşlara göre farklıdır. 91 Bu farklılaşma hastalık varlığı ve beslenme durumu üzerinden örneklerle açıklanabilir. Süregen hastalıklar yaşlıların beslenme durumunu yakından etkiler. Örneğin, sürekli ilaç kullanmak, yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi fiziksel bir hastalık ya da depresyon gibi ruhsal bir hastalık varlığı bireyin iştah durumunu etkiler. Bedensel etkinlik yapmayı engelleyen kas-iskelet sistemi sorunları da vücuda alınması gerekli enerji miktarını etkiler. Yutma-çiğneme güçlüğü yaşlılarda tüketilen besinin miktarını, türünü, kalitesini, vb. etkilemektedir. Mide rahatsızlığı gibi sindirim sistemi sorunu olan yaşlılarda (örneğin; atrofik gastrit) vücuda alınan kimi besinlerin emilimi, dolayısıyla da yararlılığı etkilenebilmektedir. Bu gibi durumlarda vücuda alınan B grubu vitaminlerin emiliminde sorunlar olmaktadır. Çevresel koşullarda değişim de bu süreçte etkili rol oynar. Örneğin, eş kaybı, yalnızlaşma, sosyal destek mekanizmalarının gerilemesi-zayıflaması, ekonomik koşullarda gerileme, vb bireyin beslenme alışkanlıklarının değişmesine neden olabilir. YAŞLILIK DÖNEMİNDE BESLENME İLE İLGİLİ ÖNE ÇIKAN SORUNLAR Yaşlılık döneminde görülen sağlık sorunlarının önemli bir bölümünün beslenme ile ilişkili olduğu bilinmektedir. 1. Kalp ve damar hastalıkları, beyin damarları ile ilgili hastalıklar (inme,vb), şeker hastalığı, kemik erimesi çoğunlukla beslenme alışkanlıkları ile yakından ilgilidir. Yağlı yiyecekler kalın barsak, pankreas, prostat kanseri ile ilişkilidir. Yağlı yiyecekler aynı zamanda damar cidarında yağlanmaya sebep olarak kan basıncında yükselmeye, kan yağ değerlerinde bozulmaya, kan şekerinin düzeninde bozulmaya neden olmaktadır. Bu durumlar ise kalp ve damar hastalıkları ile sonuçlanabilir. 2. Yapılan çalışmalar posalı gıdaların,sebze ve meyve tüketiminin bazı kanser türleri (örneğin barsak kanseri) açısından koruyucu olduğuna işaret etmektedir. Kalsiyumdan zengin gıdaların da barsak kanserine karşı koruyucu olduğu vurgulanmaktadır. 3. Yaşlılık döneminde vitamin eksiklikleri beslenme alışkanlıkları ile ilgilidir. Bu yaş grubunun tek tip beslenmesi, besin çeşitliliğinde azalma, besin alımını engelleyici başka bir durumun olması eksikliklerin temel nedenleri arasındadır. 4. Osteoporoz özellikle kadınlar açısından önlenmesi gereken bir hastalıktır. Engellenmediği zaman kırıklar, düşmeler, dolayısıyla da ölümler meydana gelebilir. 5. Yaşlılarda vücut kas ve yağ dengesi genç yaşlara göre farklılaşır. Kas kütlesi azalır, yağ miktarı/kütlesi artar. Kol ve bacaklarda deri altı yağ dokusunda azalma olur, karın çevresinde yağlanma artar. Yağ kütlesinin fazlalığı kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, safra kesesi taşı, kireçlenme, kanser gibi hastalıklara neden olması açısından dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Karın bölgesinde yağlanma kan şekerini düzenleyen insülin hormonuna direnç gelişmesine neden olur, dolayısıyla şeker hastalığı meydana gelebilir. Karın bölgesinde yağlanmanın ayrıca kalp-damar hastalıkları ve kanser açısından da riskleri bulunmaktadır. 6. Yaşlılık döneminde dengesiz beslenmeye bağlı şişmanlık da görülebilir. Şişmanlık ile kalp krizi, yüksek tansiyon gibi kalp ve damar hastalıkları, rahim ağzı, prostat, meme, kalın barsak, karaciğer, böbrek gibi kanserler, şeker hastalığı, kireçlenme, bel ağrısı, uykuda nefes tıkanması (uyku apnesi), süregen hastalıklar arasında ilişki bulunmaktadır. 7. Sağlıklı gıdaya ulaşamama yaşlılık döneminde beslenme yetersizliklerinin başka bir nedenidir. Beslenme ile hangi kanserler arasında ilişki bulunmaktadır? 92 YAŞLILIK DÖNEMİNDE BESLENME GEREKSİNİMİNİN VE DURUMUNUN SAPTANMASI İÇİN GENEL ÖNERİLER Yaşlılık döneminde beslenme durumunun değerlendirilmesi için bazı değerlendirme ölçütlerinin bilinmesi yararlıdır. A. Temel yaklaşımlar 1. Diyet öyküsünün alınması en temel adımdır. Temel olarak bireylerin ne tükettiğini öğrenmeye yarar. 24 saatlik besin tüketimi, besin kayıt yöntemi, gıda tüketim sıklığı anketi, gıda öyküsü gibi farklı yöntemler kullanılabilir. Yaşlının yaşadığı yer, iletişim kurmada zorluk, hafıza faktörü, gözlem çalışmalarının kısıtlılığı, yaşlılık döneminde alınan gıdalara ilişkin ayrıntıların öğrenilmesini zorlaştırmaktadır. 2. Ölçüm yöntemleri: Bu kategoride en temel olarak vücut ağırlığı ve boy uzunluğunun ölçülmesi önerilmektedir. Yaşlılık döneminde vücut ağırlığında son üç ayda %5 ve daha fazla kayıp ölüm riskini artırmaktadır. Son altı ayda kayıp %10 ve üzeri olduğunda da riskin arttığı ifade edilmektedir. İstenmeden vücut ağırlığında kaybın/azalmanın başlıca nedenlerinin gıdaya ulaşamama, sosyal faktörler gibi yetersiz beslenmeye neden olan durumlar, iştah kaybı, kas kütlesinde azalma ile seyreden sarkopeni, kaşeksi gibi bazı hastalıklarda görülen yangısal reaksiyonlar, depresyon olduğu belirtilmektedir. Vücut ağırlığı ve boy uzunluğu kullanılarak Beden Kitle İndeksi (BKİ) değeri elde edilir. Vücut ağırlığı (kg) Beden Kitle İndeksi = Boy uzunluğu (m) x Boy uzunluğu (m) BKİ değerlendirmesi için genel toplumda DSÖ kriterleri kullanılır. Tablo 5.1: DSÖ BKİ değerlendirme kriterleri BKİ (kg/m2) Değerlendirme 18.5 altı Zayıf 18.5-24.9 Normal 25.0-29.9 Hafif şişman/fazla kilolu 30.0-39.9 Şişman 40 ve üzeri Aşırı şişman Yaşlılarda özellikle vücut yağ kütlesindeki değişikliklerin daha genç yaşlara göre fazla olması nedeniyle BKİ değerlendirmesi ile ilgili farklı görüşler mevcuttur. Yaşlılarda BKİ’nin 27kg/m2’ye kadar olan değerleri normal olarak kabul edilmektedir. BKİ risk eşiği ise 18-22kg/m2’dir. Yaşlılarda BKİ değeri 70-75 yaşlarında azalmaya başlamaktadır. BKİ ile ölümler arasında U şeklinde bir ilişki olduğu tanımlanır. Yaşlıların yatağa bağımlı olması, yaşa bağlı vücut şeklinde bozulma/eğilme (örneğin kifoz) olması durumunda BKİ değerlendirmesi yerine boy uzunluğu için “diz boyu ölçümü”, vücut ağırlığı yerine de “üst kol çevresi”, yerine başkaca değerlendirmeler önerilir. 93 2 Yaşlılarda BKİ’nin 27kg/m ’ye kadar olan değerleri normal olarak kabul edilmektedir. Yaşlıların bel ve kalça çevresi ölçümleri de bu dönemde kullanılan diğer yöntemler arasındadır. Bel çevresinin kadınlarda 88cm’yi; erkeklerde de 102cm’yi geçmemesi istenir. Bel kalça oranının da erkeklerde 1’i; kadınlarda da 0.80’i geçmesi özellikle kalp ve damar hastalıkları açısından riski artırmaktadır. Vücut kompozisyonlarının daha ayrıntılı değerlendirmesi için de farklı teknikler kullanılmaktadır. Biyoelektrik İmpedans Analizi (BİA) değerlendirmesinin yanı sıra dual enerji X-ray absorbtiometre, sualtı ağırlık ölçümleri (underwater weighting), nötron aktivasyonu gibi yağ ve yağsız kütle ölçümlerini yapabilen değerlendirmeler yer almaktadır. Bu denli farklı teknikler olmasına rağmen günümüzde pratikliği açısından en sık kullanılan yöntemler iki yöntem BKİ ve BİA değerlendirmesidir. 3. Diğer yöntemler arasında bedensel kapasite değerlendirmeleri (fiziksel fonksiyon değerlendirme; Katz Günlük Yaşam Aktivite Ölçeği) yer almaktadır. Bağışıklık sisteminin durumunu ortaya koyan değerlendirmeler, laboratuar temelli değerlendirmeler de bu başlıkta incelenebilir. YAŞLILIK DÖNEMİ İÇİN ÖNERİLEN BESİN ÖGELERİ; GEREKSİNİM ÜZERİNDEN Bütün yaş gruplarında her gün 40’dan fazla besini sağlıklı olmak için tüketmek gerekmektedir. Ancak yaşla birlikte tüketilen besinlerin kalsiyum, posa, lif, protein, vitamin, A,D,C, folik asit gibi vitaminler açısından zengin olması önem kazanmaktadır. Kalori miktarının azaltılması, tüketilen porsiyonların hacim ve içerik olarak küçültülmesi, yağ, şeker ve tuz tüketiminin azaltılması gereği yaşlılık döneminde öne çıkmaktadır. Bu yaş grubunda da diğer yaş grupları gibi besin çeşitliliği desteklenmelidir. Yaşlılık döneminde besin ögesi açısından gereksinim aşağıda belirtilmiştir: a. Enerji: Yaşlıların hafif fiziksel aktivite yaptığı düşünüldüğünde vücut ağırlıklarının kilogramı başına 30kkal/gün enerji tüketmeleri önerilmektedir (kadınlarda 1900kkal/gün ve erkeklerde ise 2300kkal/gün). b. Protein: Yaralanma, kırık, iltihabi durumlar protein gereksinimi artıran nedenler arasındadır. Yaşlılık döneminde günde vücut ağırlığı başına 0.9-1.1gram protein alınması önerilmektedir. c. Karbonhidrat: Yaşlılık döneminde de günlük enerjinin %50-60’ının karbonhidratlardan sağlanması önerilir. d. Yağlar: Yaşlılık döneminde de günlük alınan enerjinin en fazla %30’unun yağlardan sağlanması önerilmektedir. e. Vitamin ve mineraller: Yaşlılık döneminde vitamin ve mineral gereksinimin artması temel olarak vücut direncinin ve bağışıklık sisteminin zayıflaması, kronik hastalıkların artması, hareketsizlik gibi nedenlere bağlıdır. D Vitamini dışındaki vitamin ve minerallerin eğer yaşlıda başka bir sağlık sorunu yoksa yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabildiği durumlarda karşılanmaktadır. D vitamini gereksiniminin karşılanabilmesi için haftada 2-3 kez ellerin, yüzün 20-30 dakika güneşlenmesinin sağlanması önemlidir. f. Sıvı/su tüketimi: Yaşlılık döneminde sıvı gereksiniminin en önemli kaynağını su oluşturmalıdır. Öneri diğer yaş grupları ile benzerdir. g. Posa: Posalı gıdaların her gün 25-30mg tüketilmesi önerilmektedir. Kurubaklagiller, kepekli tahıl ürünleri, sebze ve meyveler posa içeriği yüksek olan gıdalar arasındadır. 94 YAŞLILIK DÖNEMİNDE BEDENSEL ETKİNLİK Beslenme sorunları ile başedebilmek için sadece beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, iyileştirilmesi yeterli olmamaktadır. Bütüncül sağlık yaklaşımı içerisinde sağlığın korunması ve geliştirilmesi için önerilen diğer adımların da yaşam tarzı olarak benimsenmesi değerlidir. Bu bağlamda öne çıkan en önemli davranış bedensel etkinlik yapma durumudur. Bedensel etkinlik yapmaya başlamadan önce MUTLAKA sağlık kontrolünden geçmek gerekir. En yakın sağlık kurumundaki hekim bu kapsamda değerlendirmeler yapabilir, önerilerde bulunabilir. Yaşlı bireyler için kalp ve akciğer kapasitesini geliştirmek, kas gücü ve dengesini sağlamak, kemik sağlığını korumak, bulaşıcı olmayan süregen hastalıkların sıklığını azaltmak, bilişsel kapasitede gerilemeye engel olmak için aşağıdaki önerilerin dikkate alınması gerekmektedir: 1. Yaşlı bireylerin haftada en az 150 dakika aerobik hareketler gibi orta düzey bedensel etkinlik yapmaları önerilmektedir. Aerobik hareketler kalp ve solunum sisteminin kapasitesinin gelişmesi açısından yararlıdır. Ağır düzey etkinlik yapılacaksa surenin 75 dakika olması yeterlidir. 2. Orta düzey bedensel etkinlik denildiğinde istirahat durumu ile karşılaştırıldığında 10’lu derecelendirme sistemine göre 3.0-5.9 kat daha fazla yoğunluk anlaşılmalıdır. Ağır düzey bedensel etkinlik ise yoğunluğun 10’lu derecelendirme sisteminde istirahat durumuna göre 7 ve daha yüksek olması anlaşılmalıdır. 3. Aerobik hareketlerinin bir defada en az 10 dakika sure ile yapılması etkinliğin yararı açısından değerlidir. 4. Bedensel etkinliğin yararı sürenin artması ile paralel olarak artmaktadır. Örneğin haftada 300 dakikalık orta düzey bedensel etkinlik ya da 150 dakikalık ağır düzey etkinlik sağlık açısından yararları artırmaktadır. 5. Özellikle hareket etme kısıtlılığı olan yaşlıların haftada üç ve daha sık olarak denge sağlayıcı hareketleri yapmaları önerilmektedir. 6. Kas güçlendirici etkinliklerin de haftada en az iki kez yapılması önerilmektedir. Yaşlılık döneminde neden bedensel etkinlik yapılması önerilmektedir? 95 Özet Kalori miktarının azaltılması, tüketilen porsiyonların hacim ve içerik olarak küçültülmesi, yağ, şeker ve tuz tüketiminin azaltılması yaşlılık döneminde dikkate alınması önerilen diğer konular arasındadır. Yaşlılık dönemi Dünya Sağlık Örgütü tarafından 65 yaş ve üzeri dönem olarak kabul edilmektedir. Yaşlılıkla ilgili farklı sınıflamalar da yapılmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler yaşlılık dönemini değerlendirirken 60 yaş ve üzeri nüfusu esas almaktadır. Sağlıklı beslenmenin yanısıra yaşlı bireyler için kalp ve akciğer kapasitesini geliştirmek, kas gücü ve dengesini sağlamak, kemik sağlığını korumak, bulaşıcı olmayan (süregen) hastalıkların sıklığını azaltmak, bilişsel kapasitede gerilemeye engel olmak için bedensel etkinlik yapılması da önerilmektedir. Yaşlılık döneminde bireylerin haftada en az 150 dakika aerobik hareketler gibi orta düzey bedensel etkinlik yapmaları önerilmektedir. Yürüme, tempolu yürüme, koşma, bisiklete binme, yüzme aerobik hareketler olarak kabul edilmektedir. Aerobik hareketler kalp ve solunum sisteminin kapasitesinin gelişmesi açısından yararlıdır. Ağır düzey etkinlik yapılması durumunda sürenin 75 dakika olması yeterlidir. Aerobik hareketlerinin bir defada en az 10 dakika sure ile yapılması etkinliğin yararı açısından değerlidir. Özellikle hareket etme kısıtlılığı olan yaşlıların haftada üç ve daha sık olarak denge sağlayıcı hareketleri yapmaları önerilmektedir. Kas güçlendirici etkinliklerin de haftada en az iki kez yapılması önerilmektedir. Bedensel etkinlik önerilerinin hekimlerin kontrolünde ve yönlendirmesinde yapılması çok önemlidir. Yaşlılık döneminin sağlıklı geçebilmesi için yaşamın başlangıcından itibaren sağlığın korunması ve geliştirilmesi ilkelerine dikkat etmek gerekir. Bu dönemin sağlık açısından en önemli gereksinimlerden birisi de sağlıklı (yeterli ve dengeli) beslenmedir. Temel bir sağlık hizmeti ve aynı zamanda da temel bir insan hakkı olarak kabul edilen sağlıklı beslenmenin sağlanması da yaşlılık döneminde iyilik halinin sürdürülebilmesi, süregen hastalıklardan korunabilmek, nitelikli ve bağımsız bir yaşam anlamı da taşımaktadır. Beslenmenin temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi 1996 yılında Roma’da uluslararası Gıda ve Tarım Organizasyonu tarafından bütün dünyada ilan edilmiştir. Beslenme durumu ve ilgili sağlık sorunları düşünüldüğünde yaşlılık dönemine özel bazı koşulları gözden geçirmekte yarar bulunmaktadır. Yaşlı bireylerin gençlere göre enerji ve besin gereksinimi farklılaşmaktadır. Bununla birlikte yaşla birlikte besin seçimi, tutum ve davranışlarında da değişiklikler olduğu bilinmektedir. Yaşlılık döneminde beslenme durumunun belirlenme ölçütleri, yöntemleri, yaşlıların beslenme ile ilgili hastalıklardan etkilenme biçimleri, bu tür hastalıkların görülme sıklığı da genç yaşlara daha farklı ve çeşitlidir. Sonuç olarak yaşlılık döneminde beslenme ile ilgili sorunlar oldukça sık görülmektedir. Halk sağlığı bakış açısıyla bu sorunların doğumdan itibaren “yaşam boyu sağlıklı beslenme” yaklaşımıyla çözülmesi önerilmektedir. Ancak, soruna yönelik bütüncül yaklaşım korunma, erken tanı ve tedavi, rehabilitasyon basamaklarının her alanda olduğu gibi beslenme sorunlarının çözümü için de değerli bir yaklaşım olduğu bilinmelidir. Beslenme sorunları ile uğraşırken diğer riskli davranışların önlenmesi konusunda da çalışmalar eş zamanlı olarak sürdürülmelidir. Yaşlılık döneminde kanser, kalp ve damar hastalıkları gibi süregen hastalıklar, vitaminmineral eksiklikleri, yetersiz beslenme sorunları, güvenli gıdaya ulaşamama, dengesiz beslenmeye bağlı şişmanlık beslenme ile ilişkili öncelikli sorunlar arasındadır. Bu dönemde beslenme durumunun değerlendirilebilmesi için özel yaklaşımlar/değerlendirme ölçütleri gerekebilir. Sağlıklı olmak için bütün yaş gruplarında her gün 40’dan fazla besinin tüketilmesi önerilir. Ancak, yaşla birlikte tüketilen besinlerin kalsiyum, posa, lif, protein, vitamin, A, D, C, folik asit gibi vitaminler açısından zengin olması ayrıca beklenir. 96 Kendimizi Sınayalım 1. Besinlerin bileşiminde bulunan değişik miktarlarda kimyasal moleküllere ne ad verilir? 6. Aşağıdakilerden hangi Beden Kitle İndeksi değeri fazla kilolu olmanın göstergesidir? a. Besin grubu a. 18 b. Besin kapsayıcılığı b. 20 c. Besin ögesi c. 22 d. Beslenme anahtarı d. 24 e. Gıda içeriği e. 26 2. Özel bir gereksinim yok ise süt ve süt ürünlerinin günde kaç porsiyon tüketilmesi önerilmektedir? 7. Yaşlılarda Beden Kitle İndeksi hangi değere kadar normal kabul edilebilir? a. 1 a. 27 b. 2 b. 28 c. 3 c. 29 d. 4 d. 30 e. 5 e. 31 3. Et, yumurta, kurubaklagiller aşağıdakilerden hangisinin temel kaynağı olarak kabul edilmez? a. Vitamin A 8. Yaşlılarda günlük alınan yağlardan karşılanması gereken en fazla değer aşağıdakilerden hangisidir? b. Vitamin C a. 30 c. Magnezyum b. 35 d. Protein c. 40 e. Fosfor d. 45 4. Güncellenmiş Akdeniz Tipi Besin Piramidine göre aşağıdaki önerilerden hangisi yanlıştır? e. 50 9. Yaşlılık döneminde tüketilmesi önerilen posa miktarı gram cinsinden ne kadardır? a. Her öğün için iki ya da daha fazla porsiyon sebze tüketimi önerilir. a. 5 b. Her öğünde bir ya da iki porsiyon meyve tüketimi önerilir. b. 10 c. 15 c. Tereyağı besinle alınan yağların temelini oluşturmalıdır. d. 20 d. Haftada iki ya da daha fazla porsiyon balık eti tüketimi sağlık açısından yararlıdır. e. 25 e. Haftada iki porsiyondan az kırmızı et tüketilmelidir. 10. Yaşlılık döneminde haftada kaç dakika orta düzey bedensel etkinlik yapılması önerilmektedir? 5. Aşağıdakilerden hangisi şişmanlık ile ilgili bir hastalık değildir? a. 30 a. Kanser b. 60 b. Kireçlenme c. 90 c. Orta kulak iltihabı d. 120 d. Kalp hastalığı e. 150 e. Şeker hastalığı 97 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. c Yanıtınız yanlış ise “Tanımlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Besin grubu: Yeterli ve dengeli beslenme için vücudun gereksinim duyduğu besinlerin gruplanmış şeklidir. Sıra Sizde 1 2. b Yanıtınız yanlış ise “Temel Besin Grupları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Besin ögesi: Besinlerin bileşiminde bulunan değişik miktarlarda kimyasal moleküllerdir. Besin ögeleri başlıca karbonhidratlar, yağlar, proteinler, mineraller, vitaminler ve su olarak sınıflandırılmaktadır. 3. e Yanıtınız yanlış ise “Temel Besin Grupları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4. c Yanıtınız yanlış ise “Sağlıklı Beslenme İçin Öneriler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 5. c Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Döneminde Beslenme İle İlgili Öne Çıkan Sorunlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Ulusal besin piramidi Türkiye’de Dört Yapraklı Yonca ile şematize edilmektedir. Şematize edilmiş olan eşit bölümlerin her birisi önerilen dört besin grubunun yeterli ve dengeli bir biçimde tüketilmesinin gereğini vurgulamaktadır. Piramidin üzerinde yer alan zeytin yaprakları barışı ve ayrıca Akdeniz bölgesi beslenmesi için sembolik olan zeytinyağını temsil etmektedir. 6. e Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Döneminde Beslenme Gereksiniminin ve Durumunun Saptanması İçin Genel Öneriler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Döneminde Beslenme Gereksiniminin ve Durumunun Saptanması İçin Genel Öneriler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Sebze: Her öğün için iki ya da daha fazla porsiyon tüketimi önerilmektedir. Porsiyonların en az birisinin çiğ tüketim şeklinde olması tercih edilmelidir. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Dönemi İçin Önerilen Besin Ögeleri; Gereksinim Üzerinden” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Meyve: Her öğünde bir ya da iki porsiyon tüketim önerilmektedir. 9. e Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Dönemi İçin Önerilen Besin Ögeleri; Gereksinim Üzerinden” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 Yağlı yiyecekler kalın barsak, pankreas, prostat kanseri ile ilişkilidir. Yaşlılık döneminde dengesiz beslenmeye bağlı şişmanlık da görülebilir. Şişmanlık ile rahim ağzı, prostat, meme, kalın barsak, karaciğer, böbrek gibi kanserler arasında ilişki olduğu bilinmektedir. 10. e Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılık Döneminde Bedensel Etkinlik” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 5 Yaşlı bireyler için kalp ve akciğer kapasitesini geliştirmek, kas gücü ve dengesini sağlamak, kemik sağlığını korumak, bulaşıcı olmayan süregen hastalıkların sıklığını azaltmak, bilişsel kapasitede gerilemeye engel olmak için bedensel etkinlik önerileri değerlidir. 98 Yararlanılan Kaynaklar Yararlanılan İnternet Kaynakları Aslan D, Şengelen M, Bilir N. Yaşlılık Döneminde Beslenme Sorunları ve Yaklaşımlar. Geriatri Derneği Eğitim Serisi 1, Öncü Matbaa, Ankara, 2008. A healthy lifestyle. [Internet] http://www.euro.who.int/en/what-we-do/healthtopics/disease-prevention/nutrition/a-healthylifestyle. 12.2.2012. Aslan D. Uluslararası Gıda Güvenliği Yaklaşımı ve Yerel Yönetimler. Kent ve Gıda Sempozyumu, IV. Türk Belediyecilik Sempozyumu Bildiri Kitabı, Haziran 2007. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2011 Yılı Sonuçları. [Internet] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id =10736. Erişim: 4.3.2012. Aslan D. Yaşlılık Döneminde Beslenme: Hekim Perspektifi. Hekimleri İçin Temel Geriatri Kitabında. Ankara Tabip Odası ve Türk Geriatri Derneği yayınları Nisan 2011, 2011, pp 133-9. (ISBN: 978-605-5867-41-6. Aksoydan E. Yaşlılık ve Beslenme. Şubat 2008. [Internet] http://www.beslenme.saglik.gov.tr/content/files/y ayinlar/kitaplar/beslenme_bilgi_serisi_1/a1.pdf. Erişim: 15.4.2011. Aslan, D. Sağlıklı Beslenmede Hekim Rolü, Hacettepe Tıp Dergisi 2008; 39(4): 175-80. Doğuşta beklenen yaşam süresi. [Internet]. https://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?metod=Gost ergeListe&tb_id=37&ust_id=11. Erişim: 28.2.2012. Assuring Food Safety and Quality: Guidelines for Strengthening National Food Control System. Joint FAO/WHO Publication:3-6. Global recommendations on physical activity for health. World Health Organization 2010. [Internet] http://whqlibdoc.who.int/publications/2010/9789 241599979_eng.pdf. Erişim:25.2.2012. FAO: Report of the World Food Summit, Nov. 13-17, 1996, Rome. Mediterranean diet pyramid today. Science and cultural updates. Bach-Faig A, Berry EM, Lairon D, Reguant J, Trichopoulou A, Dernini S, Medina FX, Battino M, Belahsen R, Miranda G, Serra-Majem L; Mediterranean Diet Foundation Expert Group. Public Health Nutr. 2011 Dec;14(12A):2274-84. Nutrition and healthy aging. Minister of Public Works and Government Services Canada, 2002. [Internet] http://www.phac-aspc.gc.ca/seniorsaines/alt-formats/pdf/publications/pro/healthysante/workshop-atelier/nutrition-eng.pdf. Erişim:25.2.2012. Newman AB, Yanez D, Harris T, Duxbury A, Enright PL, Fried LP, Cardiovascular Study Research Group. Weight change in old age and its association with mortality. J Am Geriatr Soc. 2001;49(10):1309. Temel Besin Grupları. [Internet]. http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?lan g=tr&page=188. Erişim:4.3.2012. Obesity: preventing and managing the global epidemic. Report of a WHO Consultation. Geneva, World Health Organization, 2000 (WHO Technical Report Series, No. 894. [Internet] http://whqlibdoc.who.int/trs/WHO_TRS_894.pdf. Erişim:25.2.2012. Rakıcıoğlu N. Sağlıklı beslenme önerileri. In: Yaşlanmak Ayrıcalıktır. Hacettepe ÜniversitesiGEBAM Yayınları, Ankara, 2011,pp 65-77. Sanlıer N, Yabancı N. Mini nutritional assessment in the elderly: living alone, with family and nursing home in Turkey. Nutrition & Food Science 2006;36(1):50-8. Wolin KY, Colditz GA. Cancer prevention. (Lipman TO, Hesketh PJ. Eds). [Internet] http://www.uptodate.com/contents/cancerprevention?source=search_result&search=diet%2 C+aged&selectedTitle=34%7E150#H7. Erişim: 29.2.2012. World Population Aging, 2009. United Nations Publications, 2009, p viii. [Internet] http://www.un.org/esa/population/publications/W PA2009/WPA2009_WorkingPaper.pdf. Erişim: 4.3.2012. 99 6 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; İlk yardım uygulamalarını ve temel yaşam desteğini açıklayabilecek, Yaşlıların sık karşılaştığı problemleri sayabilecek, Kafa travmasını genel hatları ile açıklayabilecek, Yanık derecelerini ifade edebilecek, Kırık, çıkık, burkulmanın ne anlama geldiğini açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar İlk yardım Dolaşım Yaşlılık Nabız Temel yaşam desteği Şok İlk yardımın ABC’si Solunum Resüsitasyon Trakeostomi İçindekiler İlk yardım temel uygulamaları Temel yaşam desteği Yaşlılıkta sık karşılaşılan acil problemler Yaşlı hastada solunum sıkıntısı Kafa travması Yanıklar Kırık, çıkık, burkulma 100 Yaşlı Hastalar ve İlk Yardım GİRİŞ Dünya nüfusunun genel olarak yaşlanması ve yaşlı nüfusunun giderek artması, son yıllarda yaşlılık ve sorunlarına yönelik ilgiyi arttırmıştır . Tüm dünyada ortalama yaşam süresi 66 yıldan 73 yıla çıkmıştır ve Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, ortalama yaşam süresi 2025 yılında 75 yıl olacağı tahmin edilmektedir. Acil servise yapılan başvurular değerlendirildiğinde, yaşlıların gençlere göre ambulans hizmetlerini ve acil servis kaynaklarını daha fazla kullandıkları, acil servis ortamında daha uzun süre kaldıkları ve yoğun bakıma kabul edilen hastaların da yaklaşık %46’sının da bu yaş grubuna ait olduğu gözlenmektedir. Ortalama insan ömrünün uzamasının sonucu olarak, toplumda yaşlı nüfusunda görülen artış, yaşlıların sorunlarına önem verilmesi gerektiğini göstermektedir. Acil servis çalışanları açısından yaşlı hastalar diğer yaş gruplarına göre değerlendirilmesi güç grubu oluşturmaktadır. Yaşlı hastalara acil servislerde daha fazla zaman harcanmaktadır ve bu hastalar acil servis kaynaklarını daha fazla kullanan popülasyonu oluşturmaktadır. Hastalık bulgularının kompleks olması, yaşlı hasta ile iletişim problemleri acil servis ortamında yaşlı değerlendirilmesinin daha da zorlaşmasına sebebiyet vermektedir. İLK YARDIM TEMEL UYGULAMALARI İlk Yardımın Tanımı Herhangi bir kaza veya yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, sağlık görevlileri yardımı sağlayıncaya kadar, hayatın kurtarılması yada durumun kötüye gitmesini önleyebilmek amacı ile olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın, mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamalara ilk yardım denir. Acil tedavi ünitelerinde, hasta-yaralılara doktor ve sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi müdahalelere acil müdahale denir. Acil tedavi bu konuda ehliyetli kişilerce gerekli donanımla yapılan müdahale olmasına karşın, ilk yardım bu konuda eğitim almış herkesin olayın olduğu yerde bulabildiği malzemeleri kullanarak yaptığı hayat kurtarıcı müdahaledir. Hasta veya yaralıya tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç gereçlerle, ilaçsız uygulamaları yapan eğitim almış kişi yada kişilere ilk yardımcı denir. İlk Yardımın Amaçları ve Öncelikleri a. Hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak, b. Yaşamsal fonksiyonların sürdürülmesini sağlamak, c. Hasta/yaralının durumunun kötüleşmesini önlemek, d. İyileşmeyi kolaylaştırmak. İlk yardımcının amacı hasta yada yaralının primer tedavisi değildir. Hastalık ve yaralanmanın primer tedavisi acil servislerin yada yataklı - yataksız profesyonel sağlık birimlerinin görevidir. İlk yardım, bu konuda eğitimli kişilerce yapılır fakat bu kişiler sıklıkla doktor veya bir başka sağlık personeli olmayabilir. İlk yardım uygulamalarında ilaç kullanımı veya bir tıbbi müdahale söz konusu değildir. 101 Belirli bir ilkyardım eğitimi görmüş bir kişi sertifikalı olsa dahi bir sağlık personeli gibi davranamaz ve aynı yetkilere sahip değildir. İlk yardım gerektiren bir durumda yapılacak uygulamalar bakımından bazı öncelikler söz konusudur. İlk yardımda birinci öncelik hayati tehlikeyi ortadan kaldırmaktır. Hastanın yada kazazedenin sağlığını tehlikeye sokan durumun ne olduğu önceliklerin belirlenmesinde önem taşır. Yaşamı tehdit eden bir durum olduğunda kuşkusuz birinci öncelik hayati tehlikenin önüne geçilmesidir. Örneğin nefes alamayan ya da kalbi durmuş olan bir kişide ciddi bir hayati tehlike söz konusudur. İlk yardımcı öncelikle tıkanmış olan soluk yolunu açmaya çalışmalı ve solunum-dolaşım bakımından destek sağlamak suretiyle hayati tehlikeyi ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. İlk yardımcı öncelikle hayati tehlikeyi ortadan kaldırmalı sonra kazazede- hastanın yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmesini sağlamalıdır. İlk yardımcının hayati tehlikeyi ortadan kaldırıp, yaralının yaşamasal fonksiyonlarını sürdürmesini sağladıktan sonraki amacı , kazazedenin durumunun kötüleşmesini önlemeye çalışmak olmalıdır. Örneğin bileği kesilmiş ve kanaması olan hastada, kanamayı durduracak bir müdahale kazazedenin durumunun daha kötü hale gelmesini önleyecektir. İlk yardımın bundan sonraki amacı iyileşmeyi kolaylaştırıcı bazı uygulamalardır. Her ne kadar ilk yardım uygulamalarında asıl amaç iyileştirme olmasada, bazı durumlarda yanlış olarak yapılan bazı uygulamalar hastalığın veya yaranın iyileşmesi bakımından olumsuz etki yapar. Örneğin tarafik kazası sonrasında bacak kırığı olan bir hastanın apar topar taşınması hastanın bacağında damar- sinir yaralanmasına neden olabilirken, basit bir atel uygulaması hastanın bacağının iyileşmesini kolaylaştırabilir. Bir diğer örnek yara temizliğidir. Kural olarak her türlü yaralanma “kirli” olarak kabul edilmelidir. Dış ortamdan yara üzerine çeşitli yabancı maddeler bu arada mikroplar da gelmiş olabilir. Bunlar yara iyileşmesini geciktirir. Oysa böyle bir durumda yaranın bol su ile yıkanması yaranın iyileşmesini kolaylaştırıcı rol oynar. İlkyardım ve acil tedavi arasındaki fark nedir? İlk Yardımda Temel Uygulamalar İlk yardım temel uygulamaları Koruma, Bildirme, Kurtarma (KBK) olarak ifade edilir. Koruma: Kaza sonuçlarının ağırlaşmasını önlemek için olay yerinin değerlendirilmesini kapsar. En önemli işlem olay yerinde oluşabilecek tehlikeleri belirleyerek güvenli bir çevre oluşturmaktır. Bildirme: Olay/kaza mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde telefon veya diğer kişiler aracılığı ile gerekli yardım kuruluşlarına bildirilmelidir. Türkiye'de ilkyardım gerektiren her durumda telefon iletişimleri, 112 acil telefon numarası üzerinden gerçekleştirilir. Kurtarma (Müdahale): Olay yerinde hasta/ yaralılara müdahale hızlı ancak sakin bir şekilde yapılmalıdır. Çoklu yaralanma durumunda ortamdaki yaralıların hepsi hızlı bir şekilde gözden geçirilmelidir. Ortamda sağlam kişiler, hafif etkilenmişler, ağır yaralanmışlar ve ölmüş olanlar bulunabilir. İlk yardıma durumu en kritik olandan başlanmalıdır. Çocuk ve yaşlı hastaların kendilerini koruma mekanizmalarının erişkinlere göre daha zayıf olduğu unutulmamalıdır. Hasta - yaralı bulunduğu ortamda tehlike yaratan bir durum yoksa hareket ettirilmemelidir. Çünkü hasta - yaralıyı gereksiz olarak bulunduğu yerden başka bir yere taşımak istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Yangın, duman, bulunulan yerin çökme tehlikesi gibi hasta – yaralıyı ve ilk yardımcıyı tehlikeye atan durumlarda hasta daha güvenli bir yere taşınmalıdır bunun dışında hasta hareket ettirilmemelidir. Aksine bir durum yoksa bütün ilk yardım uygulamalarında yaralıya yatırılarak müdahale yapılmalıdır. Oturarak veya ayakta yapılan bir müdahale sırasında kazazede aniden bayılabilir, kendini kaybedebilir. Bu durum beklenmedik ve istenmedik sonuçlara yol açabilir. Yaralının vücudu hızlı bir şekilde, hafif ve nazik hareketlerle muayene edilmelidir. Yaralılarının gözle görülmeyen yerlerinde de kırık yada kanama olabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca bir yaralıda vücudun 102 bir bölgesinde kırık yada kanama olması, başka bir bölgede olmayacağını göstermez. Örneğin yüksekten düşme sonrasında bacağında açık kırık olan bir hastada, gözle görülmeyen ve fark edilmesi zor olan bir boyun kırığı da olabilir. Bilinci kapalı olan kişiye ağızdan su, yiyecek verilmemelidir. Hastanın acil serviste değerlendirilmesi sonrasında acil ameliyat gerektiren bir durumu varsa hastanın ağızdan yiyecek- su alması ameliyatın riskini arttırır. Aynı zamanda bilinci kapalı olan kişide refleksler kaybolmuş olduğundan ağız yoluyla verilecek maddelerin nefes yollarına kaçması ve ciddi solunum sıkıntısına hatta ölüme neden olması söz konusudur. İlk yardımcı sakin ve kararlı olmalıdır, yaralılara yaklaşımında nazik ve güler yüzlü olması gerekir. İlk yardım konusunda eğitimli ve deneyimli kişiler çevrede panik halinde olan insanlara güven verir, onların sakinleşmesini sağlar ve kargaşayı önler. Aksine ilk yardımcı da ortamın heyecanına ve telaşını kapılırsa yararlı olamaz. Çevredeki meraklı ve telaşlı kişiler uzaklaştırılmalıdır. Bu kişilerin heyecanı ilk yardımcının işini güçleştirir. Hasta aksi bir durum yoksa (yanık, elektrik çarpması v.b.) sıcak tutulmalıdır. Hastanın yarasını görmesine izin verilmemelidir, bu durum hastayı paniğe sürükleyebilir. Tıbbi yardım zaman geçirilmeden istenmelidir. İlk yardım müdahalesinden sonra yaralının tedavisinin sağlanması için ya olay yerine tıbbi yardım istenmesi ya da kazazedenin bir sağlık kuruluşuna nakledilmesi gereklidir. Her yaralı mutlaka doktor muayenesinden geçirilmelidir. İlk yardım uygulaması sırasında 112 ne zaman aranmalıdır? İlk yardım uygulamalarında yapılan en önemli hata hastanın gözle görülen yerlerindeki kırık, çıkık, sıyrık, kesi gibi problemlere odaklanıp, daha önemli ikincil problemlerin gözden kaçırılmasıdır. Yaşam Kurtarma Zinciri İlk yardımcı tarafından başlatılan ve sağlık ekipleri tarafından devam ettirilen yaşam kurtarma zinciri, birbirinin devamı olan dört halkadan oluşur. İlk yardımcının görevi ilk 2 halkadır, son iki halka bu konuda ehliyetli kişilerce gerekli donanımla yapılan müdahalelerdir. 1. Basamak - Telefon ile sağlık kuruluşuna haber verilmesi 2. Basamak - Olay yerinde bulunan ilk yardımcının yaptığı temel yaşam desteği 3. Basamak - Ambulans ekiplerince yapılan müdahaleler 4. Basamak - Hastane acil servislerinde yapılan acil bakım uygulamaları. Yaşam kurtarma zincirinin ilk iki halkası ilk yardım uygulamalarını içerir. Diğer ikisi de sağlık personelinin acil bakım uygulamalarını içerir. İlk yardımcı, yaşam kurtarma zincirinin ilk iki halkasını ne kadar doğru ve hızlı uygularsa sağlık personeli tarafından uygulanan acil bakımın başarısı da o derece artar. İlk Yardımın ABC’si Bilinç kontrol edilmeli, bilinç kapalı ise aşağıdakiler hızla değerlendirilmelidir: a. Hava yolu açıklığının değerlendirilmesi (Airway) b. Solunumun değerlendirilmesi (Breathing) c. Dolaşımın değerlendirilmesi (Circulation) 103 a. Hava Yolu Açıklığının Değerlendirilmesi Özellikle bilinç kaybı olanlarda dil geri kaçarak solunum yolunu tıkayabilir yada kusma, yabancı cisim, takma diş, kanama gibi nedenlerle solunum yolu tıkanabilir. Havanın akciğerlere ulaşabilmesi için hava yolunun açık olması gerekir. Hava yolunun, solunumu gerçekleştirmek için gerekli havanın geçişine engel olacak şekilde kapanmasına hava yolu tıkanıklığı denir. Hava yolu tıkanıklığı tam yada kısmi olabilir. Kısmi tıkanıklık düşünülüyorsa hasta öksürtülerek tıkanıklık açılmaya çalışılır. Hava yolu açıklığı sağlanırken hasta-yaralı baş, boyun, gövde ekseni düz olacak şekilde yatırılır. Hastaya baş çene pozisyonu verilir (bir el alına yerleştirilir, diğer elin iki parmağı çenenin altına yerleştirilir ve baş geriye doğru itilir). Böylece hava yolu açıklığı temin edilir. Hasta kusuyorsa yada ağız içinde kanaması varsa yan çevrilir ve ağız içerisindeki materyalin akciğerlere kaçması engellenir. Bilinç kaybı belirlenmiş ise ağız içi önce göz ile daha sonra işaret parmağı yandan ağız içine sokularak bir çengel gibi kullanılarak diğer yandan çıkartılmak suretiyle kontrol edilmelidir, ardından yabancı cisim varsa bir bez aracılığı ile çıkarılmalıdır. Tam hava yolu tıkanıklığı olan bir hastaya Heimlich Manevrası (=Karına bası uygulama) uygulanır. Heimlich Manevrası hastanın bilinci açık ise, oturur yada ayakta pozisyonda hastanın arkasından gövdesi sarılarak yapılır. Bir elin baş parmağı midenin üst kısmına, göğüs kemiği altına gelecek şekilde yumruk yaparak konur, diğer el ile yumruk yapılan el kavranır, kuvvetle arkaya ve yukarı doğru bastırılır. Bu hareket yabancı cisim çıkıncaya kadar tekrarlanır. Bilincini kaybetmiş kişilerde Heimlich Manevrası yapılırken, hasta yere yatırılır yan pozisyonda sırtına 5 kez vurulur. Tıkanma açılmadığı taktirde hastanın düz bir zeminde başı yana çevrilir, hastanın bacakları üzerine ata biner şekilde oturulur, bir elin avuç içi göbek ile göğüs kemiği arasına yerleştirilir, diğer el üzerine konur, göbeğin üzerinden kürek kemiklerine doğru eğik bir baskı uygulanır. İşleme yabancı cisim çıkıncaya kadar devam edilir. b. Solunumun Değerlendirilmesi İlk yardımcı, başını hasta-yaralının göğsüne bakacak şekilde yan çevirerek yüzünü hasta-yaralının ağzına yaklaştırır, Bak-Dinle-Hisset yöntemi ile solunum yapıp yapmadığını 5 saniye süre ile değerlendirir. Bak-dinle-hisset yönteminiyle, göğüs kafesi kalkıp iniyormu (bak), soluk sesi duyuluyor mu (dinle), soluk yanağa geliyor mu (hisset) değerlendirilir. Değerlendirilme sonunda hastanın soluk almadığı düşünülüyorsa ağıza burna ayna veya cam tutulur, buharlaşma olmuyorsa solunum yok demektir. Solunum durduğunda dokular oksijenlenemeyeceği için dudaklar ve tırnaklar morarır. Göğüs ve karnın hareket ediyor olması tek başına, nefes alındığının göstergesi olamaz. Hava yolu tıkalıysa, bir istemsiz kas olan diyafram yine çalışır, göğüs ile karın hareket edebilir ancak solunum gerçekleşmez. Ayrıca giyinik olunduğu durumlarda göğüs ve karın hareketlerini sağlıklı izlemek güçleşir. Bu nedenle mutlaka ağız ve burundan hava hareketini dinleyip varlığını hissetmek gerekir. Solunum yoksa derhal Temel Yaşam Desteğine başlanır. c. Dolaşımın Değerlendirilmesi Dolaşımın değerlendirilmesi diğer bir basamaktır. Bunun için ilk adım olarak kalp atışı dinlenir. Kalp atışı, kulağın kalbe dayanarak dinlenmesi ile kontrol edilebilir. Bilekte olduğu gibi atar damarların vücudumuzda yüzeye yakınlaştığı yerlerden de nabzın kontrolü yapılabilir. Ancak nabız zayıf ise ne kalp atışı ne de nabız tam olarak alınamayabilir. Bu nedenle nabız kontrolünü doğrudan nabzın en kuvvetli olduğu şah damarından yapmak yararlı olacaktır. Şah damarından nabız, hastanın boynuna, nefes borusuyla uzun boyun adalesinin arasındaki atardamar üzerine, bir elin iki parmak uçları ile bastırarak kontrol edilir. TEMEL YAŞAM DESTEĞİ Soluk alıp verme, insan yaşamının devam etmesini sağlayan en önemli unsurdur. Solunumu durmuş kişiye doğru müdahale kadar hızlı müdahale yapmak da önemlidir. Temel yaşam desteğine başlamadan önce hasta veya yaralının solunum ve dolaşımının olmadığından emin olunmalıdır. 104 Hayat kurtarmak amacı ile hava yolu açıklığı sağlandıktan sonra, solunumu ve-veya kalbi durmuş kişiye yapay solunum ile akciğerlerine oksijen gitmesini, dış kalp masajı ile de kalpten kan pompalanmasını sağlamak üzere yapılan ilaçsız müdahalelere temel yaşam desteği denir. Basit hava yolu araçları dışında hiçbir araç gereç kullanmaksızın, hava yolu açıklığının devam ettirilmesi ve solunum ile dolaşımın desteklenmesini ifade eder. Solunum Durması (Solunum Arresti) Solunum, soluk almakla başlayan, organizmanın oksijeni kullanıp karbondioksit olarak dışarı atmasını kapsayan bir süreçtir. Solunum, fizyolojik bir olay olup bireyin yaşamı için gereklidir. İnsan yaşamının devam edebilmesi, oksijenin vücut hücrelerine ulaşmasına ve karbondioksidin de hücrelerden uzaklaştırılmasına bağlıdır. Solunum sayısı yetişkinde dakikada 12-20 arasındadır. Çocuklarda ve bebeklerde bu sayı daha fazladır. Solunum sayısı ve solunumun derinliği beyin sapında bulunan solunum merkezi tarafından ayarlanır. Kalp Durması (Kardiyak Arrest) Kalp, yaşadığımız sürece sürekli kasılıp gevşeyerek çalışır. Kalbin kasılmasına “sistol”, gevşemesine “diyastol” denir. Kalpte iki adet atrium dediğimiz kulakçık ve iki adet ventrikül dediğimiz karıncık olmak üzere dört adet boşluk bulunmaktadır. Kalpte her iki atrium ve her iki ventrikül sırayla kasılır ve gevşer. Atriumlar ve ventriküllerin kasılıp gevşemesi kanın hareketi için itici bir güç oluşturur. Bu kasılıp gevşeme birbirine zıttır. Atriumların her ikisi aynı anda kasılma durumundayken ventriküller gevşeme durumuna geçer. Kalp kasının gevşemesi ile atriumlar kanla dolar, kalp kasının kasılmasıyla da atriumlar içindeki kan ventriküllere pompalanır. Kalbin bir kasılma ve gevşemesinden oluşan hareketine bir kalp atışı denir. Yetişkin bir insanda kalp atışı 60– 100/dk. arasındadır. Kardiyak arrest, bilinci kapalı kişide büyük arterlerden nabız alınamaması durumudur. Kalp, dolaşım sisteminin motor organıdır. Temel işi kanı pompalamak olan kalp, çizgili kastan yapılmış hayati bir organdır. Çizgili kastan yapılmış olmasına rağmen isteğimiz dışı çalışır. Güçlü kas dokusuyla sürekli kasılıp gevşeyerek kanın damar içinde hareket etmesini sağlar. Çocuklarda ve bebeklerde ani olarak kalp durması yetişkinlere göre daha nadir görülür. Çocuklarda ve bebeklerde, genellikle solunum problemlerine bağlı olarak kalp durması meydana gelir. Vücutta nabız alınabilen bölgeler nerelerdir? Temel Yaşam Desteği Solunumu, kalbi veya hem solunum hem kalbi durmuş bir kişide solunum ve dolaşımın yeniden sağlamaya yönelik yapılan çalışmalara kardiyo pulmoner resüsitasyon denir. Kardiyo pulmoner resüsitasyon iki aşamada gerçekleştirilir. Bunlar, temel yaşam desteği ve ileri yaşam desteğidir. Solunumu veya kalbi durmuş kişide suni solunum ile akciğerlere oksijen gitmesini, dış kalp masajı ile kalpten kan pompalanmasını sağlamak için ilaçsız ve tıbbi malzemesiz yapılan uygulamalara temel yaşam desteği denir. İlaç ve tıbbi malzeme kullanarak hatta gerekli olduğu durumlarda cerrahi müdahaleleri de kapsayan solunum ve dolaşımın sağlanmasına yönelik uygulamalara ileri yaşam desteği denir. Temel yaşam desteğinin amacı; dokulara acil oksijen desteğinde bulunarak oksijensizlik nedeniyle hayati organlarda meydana gelebilecek, geri dönüşü olmayan (irreversible) hasarları önleyip hasta veya yaralının hayatta kalma şansını artırmaktır. Solunumu durmuş bir hastada, iki dakika içinde bayılma ve bilinç kaybı, 3-5 dakika içerisinde dolaşım yetmezliği, 4-6 dakika içerisinde geri dönüşümlü beyin hasarı, 6-10 dakika içerisinde geri dönüşümsüz beyin hasarı gelişir. Bu yüzden solunumu yada kalbi durmuş bir kişide kardiyo pulmoner resüsitasyona bir an önce başlanmalıdır. 105 Temel yaşam desteği uygulanan yaralı-kazazede canlanma bulguları nelerdir? Solunumun Sağlanması Suni solunum vücudun karşılayamadığı oksijen gereksinimini dışarıdan destekleyerek karşılamaktır. Solunumu durmuş kişiye suni solunum yapılır. Suni solunum, ağızdan ağıza, ağızdan buruna, ağızdan maskeyle ve ağızdan soluk borusuna olmak üzere dört farklı yöntemle uygulanabilir. • Ağızdan ağıza suni solunum: Bir el alına yerleştirilir, diğer el ile alt çene yukarı doğru kaldırılır. Bu şekilde hava yolu açıklığı tekrar sağlanır. Alında bulunan elin, baş ve işaret parmakları ile burun kanatları sıkıca kapatılır. Bu esnada baş çene pozisyonu korunmalıdır. Hasta veya yaralının ağzına hava dışarı çıkmayacak şekilde yerleştirilerek nefes verilir. Verilen nefesin göğüs kafesini yükseltip yükseltmediği gözlemlenir ve akciğerlerin direnci hissedilir. Nefes verdikten sonra, hastanın ağzı ve burnu açılarak hasta veya yaralının nefesini dışarıya vermesine izin verilir. Ağız, hasta veya yaralının ağzından uzaklaştırılarak tekrar nefes alınır. Bu arada göğüs kafesinin inişi gözlemlenir. Eğer göğüs kafesi verilen nefese rağmen yükselmiyorsa verilen baş çene pozisyonu yeterli değildir, hava yolu yabancı cisim ile tıkalıdır ya da daha fazla hacimde nefes vermeye ihtiyaç vardır. • Ağızdan buruna suni solunum: Çenede yaralanma, hastanın kasılı kalmış olması- nöbet geçirmesi gibi ağızdan ağıza suni solunum yapılamayan hastalarda uygulanır. Uygulama ağızdan ağza suni solunum ile aynı olmasına rağmen birkaç farklılık vardır. Bir el soluk yolunun açıklığını sürdürmek ve başın pozisyonunu korumak için hastanın alnında dururken diğer el ile ağız kapatılır. Hasta veya yaralının burnu açık bırakılır. Hasta veya yaralının ağzı tamamen kapatıldıktan sonra alınan nefes burundan verilir. Verilen nefesin rahatça çıkabilmesi için burun açık bırakılırken ağız da hafif aralanır. • Ağızdan maskeye suni solunum: Hasta veya yaralının ağzında kan, kusmuk vb. varlığında ve bulaşabilecek enfeksiyonlara karşı korunmak amacıyla, bir solunum maskesi yardımıyla yapılan suni solunumdur. Maskenin tepe kısmı burun üzerine, yuvarlak olan alt kısmı ise dudak ile çene çıkıntısı arasındaki çene çukuruna, ağız ve burnunu kapatacak şekilde yerleştirilir. Maskenin üstteki deliğinden soluk verilir. Daha sonra uygulanacak işlemler ağızdan ağıza suni solunum uygulamasıyla aynıdır. • Ağızdan stomaya suni solunum: Stomanın kelime anlamı açıklıktır. Nadiren de olsa stomalı hasta veya yaralılar ile karşılaşılabilinir. Stomalı hasta veya yaralıya suni solunum uygulanırken, öncelikle stoma kontrol edilir. Stomada tıkanış olabilir ve temizlenmesi gerekebilir. Öncelikle gazlı bez kullanılarak tüpler yerinden kesinlikle çıkarılmadan stomanın çevresindeki mukus veya yabancı cisimler temizlenir. Bir el ile hasta veya yaralının ağzı ve burnu kapatılarak ağızdan stomaya suni solunum yapılır. Trakea (=nefes borusu) bazı hastalıklarda veya üst solunum yolunda tıkanıklık olan acil durumlarda boyun bölgesinde deriye ağızlaştırılabilir. Bu duruma trakeostomi denir. Acil durumlarda yada solunum yolunda kalıcı tıkanıklık olan bazı hastalıkların seyrinde uzman kişilerce uygulanır. Yapay solunuma başlamadan önce solunumun olmadığından kesinlikle emin olunmalıdır. Kalp Masajı Dış kalp masajı, nabız alınamayan hastalarda göğüs ön duvarına basınç uygulayarak dolaşımın sağlanmasıdır. Göğüs ön duvarına uygulanan basınç ile kan, kalpden damarlara doğru itilir. Ayrıca uygulanan kompresyon ile kalp, göğüs ön duvarı ve omurga arasında sıkıştırılır. Bu sıkışmaya bağlı olarak kalp içerinde basınç artar, kalp kapakları kapanır. Böylece kan, ana damarlara doğru giderek kan akımı sağlanır. Basınç uygulandıktan sonraki gevşeme aşamasında ise kalp içi basınç azalır, kalp kapakları açılarak kalbin tekrar kanla dolması sağlanır. Bundan dolayı kompresyon ve dekompresyon, düzenli ve ritmik bir şekilde uygulanmalıdır. 106 Hasta veya yaralıda dolaşım değerlendirmesi sonucunda nabız yok ise hemen dış kalp masajına başlanmalıdır. Hasta veya yaralının göğüs bölgesi açılır. Kalp basısı uygulamak için göğüs kemiğinin alt ve üst ucu tespit edilir, alt yarısına bir elin iç-el bileğine yakın sert kısmı yerleştirilir, diğer el bu elin üzerine yerleştirilerek parmaklar kilitlenir. Üstteki el, altta bulunan eli yukarıya doğru çekerek elin ayası ve parmaklarının hasta veya yaralıya temas etmesi önlenir. Aksi durumda güç dağılır, uygulanacak basınç kaburga kemiklerinde kırılmalara neden olabilir. Daha sonra dirsekleri bükmeden, kollar ve omuzlar düz, hasta veya yaralının üzerine tam dik olacak şekilde pozisyon alınır. Basıyı tam uygulayabilmek için hasta veya yaralıya yakın mesafede durulmalıdır. Göğüs kemiğine, yandan bakıldığında göğüs yüksekliğinin 1/3’ü kadar çökecek şekilde (kaburga kemikleri 4-5 cm içe çökecek şekilde) bası uygulanır. Basınç, aşağı doğru ve dik olarak uygulanmalıdır. Basınç, sadece göğüs kemiği üzerine uygulanmalı, eller sabit tutulmalı ve hareket ettirilmemelidir. Omuz ve bel kaslarından kuvvet alınmalıdır. Temel yaşam desteği, 30 kalp masajı ardından 2 suni solunum şeklinde ritmik olarak uygulanır. Her 5 uygulayışta bir karotisden nabzın dönüp dönmediği kontrol edilir. Dış kalp masajı dakikada 100 bası olacak şekilde uygulanır. Dış kalp masajı ile pompalanan kan miktarı, normal kalp atımının yaklaşık 1/4’ünü oluşturur. Sağlanan kan akımı, beynin canlılığı için geçici olarak yeterli olacaktır. Geri dönüşümsüz beyin hasarını engellemek amacıyla dış kalp masajını kesinlikle ara vermeden uygulanmalıdır. Kalp durması yada kalbin normal dışı hızlı atımlarında, elektrik akımı vererek kalbin bozulmuş olan elektriksel iletiminin normal ritmine dönmesini sağlayan cihazlara defibrilatör, yapılan işleme ise defibrilasyon denir. Dış kalp masajına yanıt alınamayan yada dış kalp masajı sonrasında kalpte ritm bozukluğu geişen durumlarda normal elektriksel aktivitenin sağlanması amacıyla kullanılır. Hastaya elektrotlar aracılığla bağlanır ve aynı zamanda hastanın kalp ritminin monitörize edilmesini sağlar. İki adet kaşıktan meydana gelir, biri göğüs ön duvarına biri de kalp bölgesine yerleştirilerek hastaya elektriksel şok verilir. Defibrilatör ile şok verilmeden önce hasta veya yaralıya uygulayıcıların temas etmediğinden emin olunmalıdır. Ara verme süreleri eşit olmak kaydıyla, masaj düzenli, düzgün ve kesintisiz olmalıdır.Temel yaşam desteğine beş saniyeden fazla ara verilemez. Nakil sırasında bile bu aralıklar on beş saniyeyi aşmamalıdır. Kalp masajina başlamadan önce kalbin tamamen durduğundan kesinlikle emin olunmalıdır. YAŞLILIKTA SIK KARŞILAŞILAN ACİL PROBLEMLER Hipoglisemi Kan şekerinin düşmesine hipoglisemi denir. Beyinin ana enerji kaynağı bir şeker çeşidi olan glukozdur. Kan şekerinin düşmesi ile (<50 mg/dL) beyine giden glukoz miktarında düşme oluşur. Genç erişkinlerden farklı olarak yaşlılarda bu durumu dengeleyici mekanizmaların uyarıcı işaretleri görülmeyebilir. Hipoglisemi semptomları, yaşlılarda tansiyon düşmesi, inme, parkinson, demans, travmatik beyin hasarı ve serebrovasküler hastalıkların eşlik ettiği medikal durumlarla karıştırılabilir. Nedenleri arasında; aşırı ilaç kullanımları, alkol alımı, aşırı egzersiz, gecikmiş veya atlanmış öğünler ve enfeksiyonlar sayılabilir. Yaşlılarda hipoglisemi genellikle şeker hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı olarak gelişmektedir. Bilinç değişikliği olan yaşlı bir hastada hipoglisemi, mutlaka her zaman öncelikle düşünülmelidir. Tanı koyulamadığı zaman nörolojik hasara neden olabilir. Hafif hipoglisemi (kan şekerinin <60-65 mg/Dl) semptomları, bulantı, aşırı açlık hissi, soğuk ve nemli cilt, nabızın hızlanması, uyuşukluk hissi, dudaklarda ve parmak uçlarında karıncalanma, titremedir. Orta hipoglisemide (kan şekerinin <50 mg/Dl) sinirlilik, anksiyete, huzursuzluk, öfke, görmede bulanıklaşma, baş dönmesi, baş ağrısı, güçsüzlük, bitkinlik, koordinasyonda bozulma, telaffuzda zorlanma görülür. 107 Şiddetli hipoglisemide (kan şekerinin <30 mg/Dl), nöbet geçirme, konvülsiyon, bilinç kaybı, koma, hipotermi görülür. Tedavisinde amaç kan şekeri seviyesini; 80-120 mg/Dl arasında tutmaktır. Ağızdan şeker, meyve suyu, tatlı gibi besinler alınarak hafif ve orta derecede hipoglisemi tedavi edilir. Ağır hipoglisemide ise hastada damar yolu açılarak damardan glukoz verilir. Senkop Senkop (bayılma) bir semptom olup yaşlılarda daha sık görülen ve ani ortaya çıkan geçici bilinç kaybıdır. Tipik olarak kendiliğinden tamamen iyileşme gösterirse de yaşlılarda sakat kalma ve ölüm riski taşır. Acil servis başvurularının yaklaşık %3’ünden sorumludur. Yaşlıların yaklaşık %33’ünde nedeni bilinmemekte, en az bir o kadarı da senkop sonucu yaralanmaktadırlar. Yaşlılarda çoğu kez tek bir hastalıktan çok birbiri ile ilişkili hastalıklar sonucunda oluşur. Kardiyak nedenler yaşlılar arasında daha sıktır. Beyin kan akımında ani düşmeye neden olan herhangi bir hastalık senkopa neden olabilir. Senkopa çoğu kez kafa travması eşlik eder, bu da bilinç kaybına yol açar. Bu nedenle mutlaka düşmeye bağlı kafa travmasında oluşan kısa süreli bilinç kaybından ayırt edilmelidir. Senkop ve kafa travması, başını çarpan bilinci kapalı yaşlı hastalarda mutlaka değerlendirilmelidir. Senkopta, tansiyon- nabız düşmesi, göz bebeğinde genişleme, periferik soğukluk, görmede bozulma, bilinç kaybı görülebilir. Tedavisi altta yatan neden ne ise onu düzeltmektir. Epilepsi Nöbet, beyin nöronlarındaki aşırı elektriksel aktivite boşalımı sonucu ortaya çıkan anormal bir nörolojik fonksiyondur. Epilepsi, klinik olarak tekrarlayan beyin kaynaklı nöbetlerden oluşur. Yaşlı popülasyonda beyindamar hastalıkları ve bunamadan sonra en önemli üçüncü nörolojik sorun, nöbetler olup ilk kez ortaya çıkan nöbetlerin 1/4’ünün 65 yaştan sonra görüldüğü bildirilmektedir. Bununla birlikte sekonder olabileceği de akılda tutulmalıdır. Yaşlılarda nöbetlerin %30-40’ının beyindamar hastalığına bağlı olduğu, bu hastalarda nöbet geçirme sıklığının 20 kat arttığı gösterilmiştir. Nedenleri arasında metabolik ve toksik faktörler, beyin tümörü, kafa travması, bunama ile seyreden hastalıklar, merkezi sinir sistemi hastalıkları yer almaktadır. Hastanın öyküsünde sıklıkla epilepsi vardır ama hasta ilk nöbetle de acile başvurmuş olabilir. Hastada sistemik hastalıklar, merkezi sinir sistemi tümörleri, enfeksiyonlar, metabolik bozukluklar, toksik reaksiyonlar, alkol yoksunluğu gibi durumlar, önceden kullanmış olabileceği nöbet önleyici ve diğer ilaçlar sorgulanmalıdır. Klinik bulgular büyük ölçüde tanıyı koydurur. Yaşlı hastalarda kan şekeri ve serum elektrolit seviyeleri gibi biyokimyasal incelemelere ve kan sayımının yanı sıra toksikolojik çalışmalara hatta beyin omurilik sıvısı incelemesine ihtiyaç olabilir. Bunum dışında beyin tomografisi, MR, beyinin elektriksel aktivitesinin EEG ile değerlendirilmesi tanı koydurucudur. İnme Beyinin belirli bir bölgesinin kanlanamaması durumuna inme denir. Yaşlılarda kalp hastalıkları ve kanserden sonraki en sık ölüm sebebidir. Özellikle 55 yaşından sonra her 10 yılda bir görülme sıklığı iki kat artmaktadır. İnme için risk faktörleri yaş, ırk, cinsiyet, etnik yapı, hipertansiyon, kalp kapak hastalıkları, şeker hastalığı, geçici iskemik atak, yaşam tarzı (aşırı alkol, sigara, obezite gibi), migren öyküsü, kolesterol yüksekliğidir. Genellikle semptomlar ani ve hızlı bir şekilde başlar. Hastalar genellikle uyanıktır. Baş ağrısı, bulantı, kusma, konuşma bozukluğu, baş dönmesi, görme bozuklukları sık görülen bulgularıdır. Nörolojik muayene, hastanın bazal işlevsel durumunu değerlendirmek ve beyin lezyonunu lokalize etmek için yapılır. Ayırıcı tanısında, hipoglisemi/hiperglisemi, şeker koması, hipertansiyona bağlı bilinç bulanıklığı, ilaç toksisitesi (lityum, fenitoin), beyin tümörü, demiyelinizan hastalık (multipl skleroz), komplike migren, menenjit, ensefalit yer almaktadır. 108 İnme gerçek bir acildir. Ambulans öncesi, ambulans ve acil servis aşamalarının hepsinde eğitim ve bilgi çok önemlidir. Hızlı bir şekilde tanı konulup tedavi edilmesi gerekir. İnmeli bir beyinde dakikada iki milyon sinir hücresi kaybedilmekte olduğu için zaman çok önemlidir. Geçici İskemik Atak İnmenin 24 saat içinde iyileşen formudur .%80’den fazlası 30 dakika içinde ortadan kalkar. Doğru tanı almış olguların yılda %5-6’sında inme riski vardır. Böylece tedavi edilmeyen olguların 1/3’ünde 5 yıl içinde inme gelişir. Tedavisi, baştan sona ilgili alan uzman doktoru tarafından ve hastanede yapılmalıdır. Tedavide amaç daha sonraki inme riskini azaltmak hatta ortadan kaldırmaktır. Hipertansiyon Yaşın ilerlemesi ile kollajen doku ve düz kas tonusundaki artışa bağlı olarak tüm damarların duvarlarında kalınlaşma, kalsifikasyon ve sonucunda damar genişleyebilmesinde azalma ortaya çıkar. Ateroskleroz (damar sertleşmesi) sonucu kan basıncı ve nabız basıncı giderek artar. Yaşlılık ve hipertansiyon, kalp hastalığı ve beyin damar hastalığı riskini arttırır. 60 yaş üstü populasyonda %60-70 oranında hipertansiyon görülmektedir. Ülkemizde 65 yaş ve üstü bireylerde hipertansiyon görülme sıklığı %75.1 olarak bulunmuştur. Hipertansiyon kalp krizi, kalp yetmezliği ve beyin damar hastalıkları için önemli bir risk faktörüdür. Hipertansiyonda hedef organ olarak bilinen beyin, kalp, böbrekler ve göze ait belirti ve bulgular görülür. Nörolojik sisteme ait olan bulgular, baş ağrısı, görme bulanıklığı, baş dönmesi, denge kaybı, uykusuzluk, bilinç değişiklikleri, kuvvetsizliktir. Kardiyovasküler sisteme ait semptomlar, çarpıntı, halsizlik, eforla oluşan nefes darlığı, göğüs ağrısı, nabız hızlanması, ödemdir. Tanıda ilk değerlendirme sonrası en az iki ölçümün ortalamasında sistolik kan basıncının ≥ 140 mmHg ve/veya diastolik kan basıncının ≥ 90 mmHg olması şartı aranmaktadır. Yaşlı nüfusta kan basıncı takibi rutin olarak yapılmalıdır. Hipertansiyon tanısı konulan yaşlı hastalarda öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri önerilmeli ve gereken hastalarda ilaç tedavisine başlanmalıdır. İlaç tedavisi yapılırken yaşlılığa ait özel durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Hipotansiyon ve Şok Şok; sistemik doku ve hücre beslenmesi - fonksiyonlarının dolaşım sistemi tarafından sürdürülememesi anlamına gelmektedir. Hipotansiyon ise, sistolik kan basıncının <90 mmHg ve ortalama kan basıncın <60 mmHg olmasına denir. Şok ve hipotansiyon aslında farklı kavramlar olmasına rağmen semptomları ve tedavileri benzerdir. Şokta hemen her zaman hipotansiyon mevcuttur. Güçsüzlük, baş dönmesi, sersemlik, bulantı, ölüm korkusu, huzursuzluk veya bilinç bulanıklığı gibi bilinç değişiklikleri, soğuk nemli deri veya kül rengi cilt, terleme, kalp çarpıntısı, idrar miktarında azalma şok ve hipotansiyonda görülen klinil semptomlardır. Şok tedavisi öncelikle hava yolu, solunum, dolaşım, nörolojik muayene ve tüm vücudun gözden geçirilmesini içeren temel yaklaşımla başlamalıdır. Öncelikle şok halinin tespit edilmesi önemlidir. Daha sonra şoku başlatan faktör ortadan kaldırılmaya çalışılır. Şoka neden olan ve/veya şokun sebep olduğu sonuçlara müdahale edilir ve hayati organ fonksiyonlarının devamının sağlanmasına çalışılır. Şok hastaları mümkün olduğunca yoğun bakım şartlarında izlenmelidir. Şok durumunda yaralıya nasıl pozisyon verilmelidir? Kalp Krizi Yaşlı hastalarda göğüs ağrısı, birçok nedenden kaynaklanabilen acil bir semptomdur. Göğüs ağrısı her zaman ciddiye alınmalıdır çünkü hayatı tehdit eden birçok hastalığın en önemli bulgusudur. Yaşlı hastalarda kalp orijinli olan göğüs ağrısı genellikle kesin bir şekilde ifade edilemez. Göğüs ağrısının 109 niteliği, başlama şekli, yayılımı, süresi oldukça önemlidir. Göğüs ağrısının ciddiyetini anlamak ve ayırıcı tanıya gitmek için oldukça detaylı bir hasta bilgisine ihtiyaç vardır. Göğüs ağrısına neden olan hastalıkların çoğu aynı zamanda ileri yaş grubunda daha sık görülen, hayatı tehdit eden patolojiler olmasına rağmen, özellikle kalp krizi geçiren yaşlı hastada göğüs ağrısı sıklıkla mevcut değildir. Bu yüzden özellikle yaşlı hastalarda karın üst bölgesiyle ilgili her türlü şikayet kalp krizi açısından değerlendirilmelidir. Kalbin ihtiyacı olan kan miktarının geçici olarak yetersiz kalmasına bağlı olarak gelişen ve daha çok göğüs sol üst bölgesinde ortaya çıkan rahatsızlık hissine angina pektoris denir. Angina Pektoris ağrısının dört ana özelliği, lokalizasyonu, karekteri, egzersiz ile olan ilişkisi ve süresidir. En sık olarak göğüsün orta veya üst üçte birlik kısmının arkasında hissedilir. Ancak göğüs alt kısmına, boyun ve çevresine, özellikle solda olmak üzere her iki kola yayılabilir. Sıklıkla baskı hissine, sıkıştırılmaya, bir ağırlığa maruz kalmaya benzetilir. Bir çok hasta bunu ağrı değil rahatsızlık olarak ifade eder. Batıcı tarzda olmayan bu ağrı, boyunda boğucu, çenede diş ağrısı benzeri, kollarda uyuşukluk ve karıncalanma şeklinde hissedilir. Genellikle egzersizle provoke olur. En sık görüleni yürürken ortaya çıkanıdır. Özellikle yokuş yukarı yürümekle hissedilir. Ağır bir yemekten sonra veya soğukta başlaması daha olasıdır. Bazı hastalarda hastayı gece uykudan uyandıran ağrı görülebilir. Süresi 15 dakikayı genellikle geçmez. Akut myokard enfarktüsü (=kalp krizi), kalp damarlarından biri veya birkaçının tıkanmasına bağlı, o bölgedeki kalp kasının geri dönüşümü olmayan ölümüdür. Damar sertliği bu ani gelişen tıkanıklığına ana nedenidir. Geçen her saniyede kalp kasında yeni lifler ölüme uğradığı için tanı ve tedavisi son derece acil olmalıdır. Hastalar göğüs ön bölgesinde sıkıştırıcı, baskı tarzında göğüs ağrısı ve rahatsızlık hissinden yakınılır. Ağrı 30 dakikadan daha uzun sürer, sol kola ve çeneye yayılabilir, eforla artar, istirahatle azalır. Bulantı, kusma, terleme, halsizlik, çarpıntı hissi eşlik edebilir. Özellikle yaşlı hastalarda bu bulgular daha ön plana çıkar. Yaşlılarda ve şeker hastalarında %20 olguda göğüs ağrısının lokalizasyonu atipiktir hatta göğüs ağrısı hiç olmayan bir klinik tablo bile oluşabilir. Hasta göğüs ağrısı yerine karın ya da çene ağrısı, halsizlik, hazımsızlık ile acil servise başvurabilir.Tanısı kalp elektrosu çekilerek (EKG) konur. Bağırsak Tıkanıklığı (İleus) Özellikle yaşlı ve hareketsiz hastalarda yaygın görülen bir problemdir. Çoğu zaman sebep daha önceden geçirilmiş ameliyatlara bağlı olan yapışıklıklardır. Fakat bağırsak tıkanıklığı olan yaşlı hastada tümöre bağlı bir tıkanıklık olabileceği mutlaka akılda tutulmalıdır. Bulantı, kusma, karında şişlik, karın ağrısı, gaz ve gaita çıkışının olmaması sık görülen bulgularıdır. Hastaların hemen tümünde kramp tarzında karın ağrısı vardır. Tıkanıklık ince bağırsak kısmında ise kusma safralı, kalın bağırsak kısmında ise kusma fekal özelliktedir. Karın ağrısı ve karında şişlik şikayetiyle başvuran her hasta tıkanıklık yönünden değerlendirilmelidir. Mekanik bağırsak tıkanıklığı sıklıkla cerrahi gerektiren bir durumdur. Baştan sona ilgili alan uzman doktoru tarafından ve hastanede müdahale edilmelidir. Mide Ülseri ve Delinmesi Mide ve ince bağırsağın başlangıç kısmındaki ülserler yaşlılarda daha sık görülür ve kanama ihtimali gençlere göre daha fazladır. Mide ülserlerinin tipik bulgusu açlıkta olan ve beraberinde midede yanma ve ekşimenin görüldüğü ağrıdır. Karakter değiştiren ağrı, komplikasyonların habercisidir. Şiddetli ve yaygın ağrının kesilmesi durumunda delinmeden şüphelenilir. Delinme durumunda mide içeriği peritona dökülür ve peritonitle sonuçlanır, tedavisi acil ameliyattır. Hipotermi Normal bir ortamda insanın metabolik hızı sürekli ısı üretir ve bu üretilen ısının miktarı 37 santigrad derecelik vücut iç sıcaklığını sürdürmek için gerekli olandan daha fazla miktardadır. Beyinde bulunan 110 hipotalamus vücut ısısını, ısı kaybı mekanizmaları yoluyla denetler. Termoregülatuar mekanizmalardaki yaşa bağlı değişiklikler, yaşlı bireylerin aşırı ısı değişimini yönetmede sorun yaşamalarına yol açar. Hipotermi, vücut ısısının 35 santigrad dereceden daha düşük olmasıdır. Vücut ısısını sabit tutmaya yarayan mekanizmalar devre dışı kalmıştır. Primer hipotermi, daha önce sağlıklı olan bireyin doğrudan soğuğa maruz kalmasıyla oluşurken, sekonder hipotermi, ciddi sistemik bir hastalığın komplikasyonu olarak veya alkol ve benzeri madde kullananlarda ve ileri yaştaki bireylerde ortaya çıkar. Yaşlı bireylerde hareketsizlik,beslenme bozukluğu ve sistemik hastalıklar gibi sebeplerle hipotermiye yatkınlık artmıştır. Tedavide ısı kaybı engellenmeye çalışılır. Geri ısıtmada hasta giydirilir ve baş çevresi kaplanıp sıcak bir çevreye alınarak ısı saatte 0,5-2 derece artacak şekilde ayarlanır. Yaşlı kişiler veya işleri nedeniyle aşırı soğuğa maruz kalan bireyler için kat kat giyim, baş koruyucu uygun korunak, yüksek kalori alımı ve alkolden kaçınma önerilmektedir. Elektrikli battaniyeler kullanılmamalıdır çünkü büzüşmüş deri kolayca yanabilir. Hipertermi Vücut ısısı 40,6 santigrad dereceden yüksek olması durumudur. Ya dışarıdan bir ısıya maruz kalma yada içsel ısı üretiminin artması sonucu oluşur. Ateş ise vücut sıcaklığının normal günlük dalgalanmaların üzerine çıkmasıdır. Yaşlılarda sıcak çarpmasında eğer tedaviye 2 saatten fazla geç kalınırsa ölüm oranı %70’e ulaşabilir. Çevresel durumlar ile hareketsiz yaşam tarzı, engelli olma, yetersiz sıvı alımı, ısıyı dengeleme yetisine zarar veren ilaçlarla birleşerek sıcak çarpmasını hızlandırır. Terleme yokluğu, hiperterminin en yaygın belirtisidir. Deri kuruluğu, merkezi sinir sistemi bulguları (uyku hali, hallüsinasyonlar, ajitasyon, delirium, göz bebeğinde genişleme, bayılma, koma) tabloya eşlik edebilir. Ateş düşürücü ilaçlar hipertermide etkisizdir. Tedavide, soğuk suyla sprey uygulır, süngerle silinir, vantilatör kullanılır, soğutulmuş örtüler kullanılır, buz banyosu uygulanır, kasık bölgesine ve koltuk altına buz koyup vücudun tamamını soğutucu battaniyeyle örtmek gerekir. Bu girişimlere damar yolundan sıvı ve uygun ilaç tedavisi eşlik etmelidir. Allerji, Ürtiker, Anjioödem ve Allerjik Reaksiyonlar İlerleyen yaşla birlikte bağışıklık sistemi zayıflar, tüm cilt katmanlarında erime gelişir. Bunların sonucu olarak ürtiker, anjioödem gibi hipersensitivite reaksiyonları ve allerjik semptomlar normal erişkinlere göre daha nadir görülmektedir. Genellikle ilaç etkileşimlerine bağlı allerjik reaksiyonlar ön plandadır. İlaca bağlı döküntüler genellikle simetrik, kaşıntılı lezyonlardır. Hasta ilaca başladıktan sonra 1-10 gün içinde gelişir ve ilaç bırakıldıktan sonra 14 gün daha sürebilir. İrritan ve allerjenlere bağlı dermatit tablosunda ciltte kaşıntı, kızarıklık, ödem, su kesecikleri, kabuklanma ve soyulma görülür. Sürekli kaşımaya bağlı ciltte izler ve hiperpigmentasyon dikkati çeker. Hastadan olası allerjen maddeler, kullanılan ilaçlar ve sistemik hastalıklar açısından ayrıntılı öykü alınmalıdır. Yaşlı hastalar kullandıkları ilaçlara ek olarak bitkisel ürün (bitkisel çaylar ve karışımlar, gibi) açısından da sorgulanmalıdır. Anjioödem tablosunda yüz, dudaklar, dil ve havayolunda şişme görülür. Hastada yutma güçlüğü ve solunum sıkıntısı gelişebilir. Çoğu hafif ve geçici ise de ödemin hızla ilerleyip ani havayolu tıkanıklığı ve ölüme neden olabileceği unutulmamalıdır. Normal erişkinlerde olduğu gibi yaşlılarda da allerji tanısını ve etkenini belirlemek zordur. Tedavide altta yatan nedenler ortadan kaldırılır. Yaşlılarda, istenmeyen ilaç reaksiyonları normal erişkinlere göre iki-üç kat daha yüksek olduğundan ilaçlar dikkatli kullanılmalıdır. Ciddi allerjik reaksiyonlarda hava yolu açıklığı, oksijen desteği, damar yolu açıklığı sağlanmalı, destek tedavisi başlanmalıdır. Allerjen maddenin bulunarak kesildiği hafif reaksiyonlarda hasta kontrole gelmek üzere evine gönderilebilir. Bulguları düzelmez ya da ilerlerse derhal başvurması önerilmelidir. Allerjiye neden olabilecek faktörler ve tedavisi konusunda hasta ve yakını bilgilendirilmeli, irritan maddelerden uzak durması önerilmelidir. İlaç Doz Aşımı Normal erişkinlerden farklı olarak yaşlılarda aşırı doz aşımlarının çoğu yanlışlıkla alınan ilaçlara bağlıdır. Yaşlılıkla birlikte bilişsel fonksiyonlarda gerileme, hastanın ilaç dozlarını unutması, karıştırması ve 111 bunun sonucunda bazı ilaçları aşırı dozda almasına neden olabilir. Ayrıca yaşlılarda metabolizma ve ilaçların karaciğer ve böbrekten eliminasyonunda azalma gibi fizyolojik değişiklikler nedeniyle genç erişkinlere uygulanan dozlarda ilaç kullanımı, yaşlılar için fazla gelebilir. Birbirleriyle etkileşen ilaçların doz azaltılmadan reçete edilmesi de doz aşımına yol açabilir. Nadiren intihar amaçlı veya bakım gerektiren yaşlılarda hasta yakınının bilgisizliğinden kaynaklanan doz aşımları da görülebilir. İlaç doz aşımında, ani gelişen bulantı, kusma, karın ağrısı, diyare gibi gastrointestinal yan etkiler, nabızda yavaşlama, hipo/hipertansiyon, ritim bozuklukları, terleme, baş dönmesi, senkop, bilinç değişiklikleri, nöbet, koma gibi belirtiler ortaya çıkar. Alınan ilacın özellikleri ve doz aşımının şekline göre bulgular değişeceğinden belirgin bir tanı kriteri yoktur. Tedavide eğer hasta ilk birkaç saat içinde başvurduysa havayolu, solunum ve dolaşım desteği başlanmalı, hasta yakın monitorize edilmelidir. Hastayı kusturma, aktif kömür uygulanması yapılabilir. Bulgular düzelene kadar yatırılarak destek tedavisi gerekir. YAŞLI HASTADA SOLUNUM SIKINTISI Yabancı Cisim Önemli derecede oksijensiz kalma beyin hasarına neden olabilir. Yabancı cismin anatomik lokalizasyonu hastaya vereceği zarar ile yakın ilişkilidir. Semptomlar tıkanma süresi ve derecesine bağlıdır. Öksürük, dudaklarda morarma, hırıltılı solunum, solunum sıkıntısı, ani başlayan nefes alma ve yutma güçlüğü, boğuk ses, tekrarlayan kanlı balgam yabancı cisim tıkanıklığını düşündürmelidir. Hastanın hikayesi oldukça önemlidir. Tedavi yönetimi yabancı cismin uzaklaştırılmasıdır. Bunun için, manevralarla uzaklaştırma, laringoskop denilen aletle uzman doktor tarafından görülerek çıkarma ve hava yolu kontrolünün sağlanması, parmakla sıvazlama kullanılan yöntemlerdir. Karına bası ve sırta vuru daha güvenli ve etkindir. Dispne (Solunum Güçlüğü) Dispne zor, doğal olmayan veya rahatsız edici solunum hissidir. Dispne bir hastalık değil, bir semptomdur, kalp ve akciğer başta olmak üzere birçok hastalığa eşlik edebilir. Hastalar dispneyi hava açlığı, boğulma hissi, ağır solunma gibi birçok şekilde tanımlamaktadır. Artmış solunum sayısı, kalp çarpıntısı, oksijensiz kalmaya bağlı ajitasyon, uyku hali, yardımcı solunum kaslarının kullanımı, hırıltılı solunum dispnede görülen bulgulardır. Havayolu tıkanıklığı, akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları, damarsal hastalıklar, kas hastalıkları, kansızlık, zehirlenmeler en sık dispneye neden olan durumlardır. Dispnenin spesifik neden veya tedavisi yoktur. Temel prensip yeterli oksijenizasyonun sağlanmasıdır. Altta yatan hastalık tedavi edilmelidir. Astım Hem büyük hem de küçük havayollarının kronik ama geri dönüşümlü iltihabi hastalığıdır. Periyodik akciğer spazmı ve hava yolu tıkanıklığı ile karakterizedir. Bulguları, nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste sıkışma hissi, burun tıkanıklığı, hapşırık, burun akıntısıdır. Tanısı solunum fonksiyon testleri ile konur. Hafif astım krizinde oksijen tedavisi, şiddetli astım krizinde steroid tedavisi uygulanır. KAFA TRAVMASI Tüm travmaların % 50’si kafa travması ile ilişkilidir ve kafa travmalarının çoğu yüksek hızla meydana gelen trafik kazaları sonucunda oluşur. Trafik kazalarındaki ölümlerin de % 60’dan fazlası kafa travması nedeniyle olmaktadır. Bu nedenle ilk yardım ve acil müdahaleyle görevli kişiler kafa travmasının ciddiyetini kavramalı ve bu konuda pratik ve hayat kurtaran bazı püf noktalarını bilmelidir. Kafaya gelen travma, saçlı deride, kafa kemiklerinde ve kafa içi oluşumların bir veya birkaçında zedelenmeye neden olur. Çocuklarda saçlı deri ve saçlı deri altına olan kanamalar önem teşkil 112 etmekteyken, yaşlılarda beynin küçülmesi ve beyin-beyin zarı arasında potansiyel boşluk olması nedeniyle her türlü kafa travması önemsenmelidir. Saçlı deri ( skalp ), kafatasını çevreleyen 5 tabakalı bir dokudur. Skalp yapı itibariyle kanlanması bol olan bir doku olduğu için özellikle çocuklarda skalp kesileri büyük kan kayıplarına neden olabilir. Kafatası ( kraniyum ) tavan ve tabanı bulunan, beyini çevreleyen koruyucu kemik tabakaya denir. Kafa travması sonrası kraniyumda kırıklar ( fraktür) oluşabilir. Kraniyum kırıkları lineer ve çökme kırıkları olarak ikiye ayırabiliriz. Lineer kırıklar kemik yapının çizgisel bir hat şeklinde birbirinden ayrılmasını ifade eder. Bütün kırıkarın %80'ini teşkil ederler. Çökme kırıkları, artan veya azalan hızdaki darbelerden, kompresyonlardan veya delici cisimlerle oluşan travmalardan meydana gelirler. Çökmenin altındaki dura ve beyin dokusu zedelenebilir. Kanama ve enfeksiyonlara neden olabilirler. Kafatası içerisine olan travmalar, beyin zarlarını, kan damarlarını, beyin dokusunu ve kafa sinirlerini zedeleyebilirler. Bu primer veya sekonder lezyonlar şeklinde olur. Kafa çi kanamalar 4 çeşittir; epidural kanama (kafatas ile beyin zar arasında), subdural kanama (beyinin kalın zarı ile beyin dokusu üzerindeki örümcek zar arasında), subaraknoid kanama (beyin boşlukları arasında), intraserebral kanama (beyin dokusu içine). Kafa travmaları, Glaskow Koma Skorlaması’na göre değerlendirilir. Bu puanlamaya göre en yüksek puan 15 en düşük puan 3’ tür. 15 puan normal hastayı, 3 puan derin koma halini ifade eder. Kafa travmaları Glaskow Koma Skorlaması’na göre hafif, orta ve ağır olmak üzere 3’e ayrılır. Hafif şiddette kafa travması Glaskow Koma Skorlaması 14-15, orta şiddette kafa travması Glaskow Koma Skorlaması 13-8, ağır kafa travmasında Glaskow Koma Skorlaması 3-8 arasındadır. Kafa travmalı hastada doğru tedavi yöntemine karar verilebilmesi için hikaye büyük önem taşımaktadır. Ne tip bir travma mekanizması ile ne tür bir kafa yaralanması olduğunun açıkça ortaya konulması esastır. Bunlara ilaveten her hastanın basit sorgulaması kendisinden yada yakınlarından faydalanılarak yapılmalıdır. Ambulanslarda ise hikaye ile birlikte hasta hakkında nörolojik, solunum, kalp ve varsa diğer problemler hakkında kısa ve net bilgileri içeren yazılı çizelgeler kullanılarak getirildiği hastane hekimlerine zaman kazandırılabilir. Kafa travması sonucu primer ve sekonder hasarlar meydana gelmektedir. Primer hasarlar mekanik olarak beyin hücrelerinde meydana gelen durumlardır ve maalesef günümüz tıbbı bu durumların tedavisi için yeterli değildir. Fakat sekonder hasarları yaratan beyin kanaması, beyin ödemi, beyin kan akımında bozulma, kafa içi basınç artışı gibi durumlar tedavi edilebilir ve bütün dikkat bunlar üzerine verilmelidir. Sekonder hasarlar ne kadar iyi tedavi edilirse hastaların düzelme oranları ve sağkalımları o kadar yüz güldürücü olmaktadır. YANIKLAR Herhangi bir ısıya maruz kalma sonucu oluşan doku bozulmasına yanık denir. Yanık, genellikle sıcak su veya buhar teması sonucu meydana geldiği gibi, sıcak katı maddelerle temas, asit/alkali gibi kimyasal maddelerle temas, elektrik akımı etkisi yada radyasyon nedeni ile de oluşabilir. Fiziksel (Isı ile oluşan, elektrik nedeni ile oluşan, ışın ile oluşan, sürtünme ile oluşan, donma sonucu oluşan yanıklar) ve kimyasal (asit alkali madde ile oluşan yanıklar) nedenlere bağlı oluşabilir. Yanmış bir hasta, yanığın derinliğine ve genişliğine göre değerlendirilir. Yanıklar derinliklerine göre 3 dereceye ayrılır. Yanığın genişliğine (vücut yüzeyinde kapladığı alan) göre değerlendirmede ise dokuzlar kuralı kullanılır. Derinliğne göre yanıklar; 1. derece: Sadece cildin en üst katmanı olan epidermisin etkenle temas eden üst kısmı yanmıştır, epidermisin altındaki dermis etkilenmemiştir; genellikle 3-7 günde iyileşirler. Kalıcı iz bırakmazlar. Güneş yanığı birinci derece yanığa en tipik örnektir. 113 2. derece: Epidermis ile dermisin bir kısmı yanmıştır, cilt altı dokular etkilenmemiştir; ısının etkisiylecilt altında su kabarcıkları(bül) oluşur. Derinliğine göre ikiye ayrılır: a. Yüzeysel ikinci derece yanıklar : Sadece dermisin üst kısmı etkilenmiştir. Çok ağrılı ve dokunulduğunda aşırı hassastır. Deri nemli, pembe renkte ya da kırmızı beneklidir, basıldığında soluklaşır. Su kabarcıkları vardır. Kendiliğinden 10-18 günde, iz bırakmadan iyileşirler. b. Derin ikinci derece yanıklar : Dermisin tümü etkilenmiştir. Su kabarcıkları (büller) vardır. Genellikle cilt kurudur, kırmızı benekler yaygın ve beyaz alanlarla karışmıştır, basıldığında benekler soluklaşmaz. İyileşme haftalar sürebilir, iz bırakabilirler. Su kabarcıkları patlatıldığında veya derisi soyulduğunda kolaylıkla enfekte olup üçüncü derece yanığa dönüşebilirler. 3. derece: Epidermis, dermis ve cilt altı dokular etkilenmiştir; deri etkilenme derecesine göre sert, soluk veya kurudur. İyileşme çok iyi bir yanık servisi olan hastane bakımıyla uzun sürede ve iz bırakarak mümkündür. Çoğu kez geniş yanıklar deri grefti (nakli) gerektirir. Sinirlerin harabiyetiyle doğru orantılı olarak ağrı algılaması hiç olmayabilir, ya da ağrı şokuna neden olabilecek kadar şiddetli olabilir. Yanığın şiddetini değerlendirirken derinliğinin yanı sıra kapladığı alanın saptanması da çok önemlidir. Bunun için dokuzlar kuralı geliştirilmiştir. Dokuzlar kuralında yanığın vücut yüzeyinde kapladığı alanın genişliğini saptamak için kullanılır. Amaç, yanık yüzeyinin, yanığın derecesi ile birlikte değerlendirilmesi ve yanığın hayati tehlike oluşturma derecesini saptamaktır. Kurala dokuzlar kuralı denmesinin sebebi de yanık oranını hesaplarken göz önünde bulundurulan vücut bölgesi sayısının dokuz olmasıdır. Baş % 9 kollardan her biri % 9, bacaklardan her biri % 18, gövdenin ön tarafı % 18, gövdenin arka tarafı % 18, üreme organları % 1 olacak şekilde toplam yanık alan hesaplanır. Oran % 20’nin üzerinde ise hayati tehlike vardır. Yanığın ciddiyeti, derinliğine yaygınlığına, bölgesine, taşıdığı enfeksiyon riskine, hastanın yaşına ve önceden var olan hastalıklarına bağlı olarak değişmektedir. Ağrı ve sıvı kaybına bağlı olarak şok meydana gelebilmektedir. Hastada enfeksiyona yatkınlık oluşur. Isı yanıklarında ilk değerlendirme, zaman kaybetmeden acil olarak yapılmalıdır. Yanma devam ediyorsa durdurulur, yanık alanının havayla teması kesilir. Hasta alev almışsa, alevlerin havayla teması kesilecek şekilde hasta (ya da alevli bölge) battaniye, giysi vb ile sarılır; ya da su varsa suyla söndürülür. Saracak bir şey yoksa, kişi yerde yuvarlandırılarak alev söndürülür. Kişinin giysisinde alev varken asla koşturulmaz ve ayakta durmasına izin verilmez (aksi halde alev şiddetlenir, saçlar tutuşabilir ve hatta duman solunabilir). Hastada yanığa bağlı ödem gelişebileceği için takılar ve sıkı giysiler mutlaka çıkarılır. Eriyen sentetik giysilerin yüksek ısıya maruz kalma süreleri uzadıkça deriye yapışma olasılıkları artar ve deriden uzaklaştırılamazlar. Daha sonra hastanın yaşam bulguları değerlendirilir, gerekli ilk yardım önlemleri alınır. Yaşlılarda yanıkların %90'ı ev kazalarından oluşmaktadır, genellikle derin ve geniştir. Yaşlıların yalnız yaşadıkları ve reflekslerinin azalmış olduğu göz önünde bulundurulursa bu sonuç normaldir. Hastanın yanık derecesi hesaplanırken yanık alanının vücut alanına göre olan yüzdesine, hastanın yaşı da bir yüzde olarak eklenir. Sonuçta hastaların en azından evlerinde düşmekten korunabilmesi için gerekli çevresel önlemlerin alınması yanıklar açısından koruyucu bir hizmet olacaktır. KIRIK, ÇIKIK, BURKULMALAR VE İLK YARDIM Günlük hayatımızın akışı içinde karşılaşabileceğimiz ortopedik acil sorunlardan olan kırık, çıkık ve burkulmaların tanımlanması ve tıbbi ekip ve ekipman kullanmadan yapılabilecek ilk yardımın prensiplerinin bilinmesi gereklidir. Yaşlılarda kemiğin, kemik erimesine bağlı kalitesinin bozuk olması, kas ve bağ dokudaki zayıflama bu tür travmalardan daha çok etkilenmelerine neden olur. Kırık kemik bütünlüğünün bozulmasıdır. Bu basit bir kırık olabildiği gibi parçalı bir kırık şeklinde de olabilir. Kırıklar kemiğin herhangi bir yerinde olabildiği gibi eklem yüzeyinde de olabilir. Çıkıklarda eklem bozulmuştur. Böylece kemik uçları birbirleri ile temas etmezler. Eklemi destekleyen bağ (ligament) ve kapsülü yırtılmıştır. Burkulmalarda ise eklemi destekleyen bağların bir kısmı ve eklem kapsülü gerilmiş veya zedelenmiştir. Burkulmayla beraber eklem kısmen yada geçici olarak çıkmış 114 olabilir. Burkulmalar, ligamentlerin ne kadar yaralandığına bağlı olarak hafif yada ciddi olabilir. Ciddi burkulmalarda eklem bağ ve kapsülündeki hasar çıkıklardaki kadar fazla olabilir. Kas lifi kopmasında, kasın gerilmesi yada yırtılması bağlı olarak kas yaralanması vardır. Bu yaralanmalarda bağ ve kapsül yaralanması yoktur. Kırık ve çıkıklara neden olan güçler; direkt darbeler, indirekt güçler, büken güçler veya yüksek enerjili güçler olarak kas ve kemik yaralanmalarına neden olabilirler. Kırıklara en çok direkt darbeler neden olur. Direkt darbeye bağlı olarak kırık gücün geldiği yerde olur. Örnek diz üstüne düşme sonucu diz kapağı kemiğinin kırılmasıdır. İndirekt darbelere bağlı yaralanmalarda; gücün uygulandığı yerin uzağında kas yada kemik yaralanması vardır. El üzerine düşüldüğünde kol kemiğinin kırığının olması buna örnektir. Ayağın, kayak yaparken yada futbol oynarken, düşme sırasında sabit kalması sonucu yaralanması bükücü güçlerin etkisi ile olan yaralanmalar örnektir. Yüksekten düşmelerde, araba kazalarında, ateşli silah yaralanmaları ve benzeri durumlarda görülen yüksek enerjili yaralanmalarda kemik sisteminde, etrafındaki yumuşak dokularda ve korudukları önemli iç organlarda ciddi hasarlar görülebilir. Fakat bütün kırıklar büyük güç uygulanmasını da gerektirmez. Kemiği zayıflatan küçük bir güçle kırılabilecek hale getiren osteoporoz yada kemik yıkımına neden olan diğer hastalıklara bağlı olarak da kemikler kırılabilir. Basit bir düşme, hafif bir burkulma, hatta kas kasılmaları bile osteoporozlularda kırıklara neden olabilir. Bu nedenle hafif bir travma bile geçirmiş olsa yaşlılarda çok dikkatli olunmalıdır. Kemik erimesi nedeni ile 75 yaşındaki bir kişide, %30 ila %70 oranında bir kemik kırığı oluşmaktadır. Üstte ekstremitelerde en sıklıkla bilek kırıkları, alt ekstremitelerde ise kalça kırıkları görülmektedir. Bu kırıkların ağırlık derecesine göre, hastanın kaybedilme olasılığı kimi durumlarda %80'e dek çıkmaktadır. Bu kırıklar yol açtıkları tıbbi sorunlar ve tekrarlayan düşmelere bağlı olarak, tedavi edildikten sonra bile kazadan sonraki ilk yıl içinde kişinin kaybedilme ihtimalini %15-30'lara kadar yükseltmektedir Kırıkların Değerlendirilmesi Kırığın değerlendirmesinde ilk yapılması gereken üstteki deri ve yumuşak dokunun durumunun değerlendirilmesidir. Buna göre kırıklar açık ve kapalı kırıklar olarak sınıflandırılırlar. Derideki lezyonun büyüklüğüne bakılmaksızın derinin bütünlüğünün bozulduğu bütün kırıklar açık kırıktır. Kapalı kırıklarda ise kemik uçları deriyi delmemiştir ve kırık bölgesine yakın herhangi bir yara yoktur. Açık kırıklar kapalı kırıklardan daha ciddidir. Açık kırıklarda, kırık uçları dış ortama açılarak kirlenmiştir ve enfekte olabilirler. Ayrıca açık kırıklarda daha fazla kan kaybı olur. Kırıklar, kırık uçlarının birbirlerine olan durumlarına göre de tanımlanırlar. Deplese kırıklarda kemik uçlar birbirinden ayrılmıştır. Tanısı kolaydır, muayene ve röntgenle kolayca fark edilir. Deformasyonun olmadığı, kırık uçların birbirinden ayrılmadığı nondeplese kırıklar atlanabilir ve sadece burkulma sanılabilir. Film çekilmeden tanısı zordur. Yaralamış ve kas kemik ağrısından yakınan bir kişide kırık olabileceğinde şüphelenilmelidir. Kırık olduğunu düşündürecek bulgular şunlardır; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Deformasyon: Kol ve bacak anormal bir şekilde duruyordur. Kısalma, açılanma veya eklem olmayan bir yerden dönme olabilir. Deformite sağlam olan karşı taraf kol ve bacakla kıyaslanmalıdır. Hassasiyet: Hassasiyet hasarın olduğu yerdedir. Parmak ucu ile okunularak bu nokta bulunabilir. Kırığın güvenilir göstergelerinden biridir. Kol yada bacağı kullanamama: Hareket ağrıya neden olduğundan kırığın olduğu vücut bölümü yaralanan kişi tarafından koruma amaçlı olarak kullanılmaz. Ancak kol yada bacağı kullanabilmek orada kırık olmadığını göstermez. Şişme ve morarma: Kırıklarda her zaman çevre yumuşak dokularda şişme ve morarma vardır. Yaralanma sonrası kırık bölgesindeki zedelenen damarlardan ve kırık uçlarından gelen kana bağlı olarak gelişir. Şişlik ve kanama kırığa özel değildir. Başka tür yaralanmalarda da olabilir. Şişme kırığa bağı deformiteyi maskeleyecek kadar çok olabilir. Kırık uçlarının açıkta olması: Yaranın dibinde görülen yada deriden çıkan kemik uçlarının görülmesi kırığın bariz bulgusudur. Çıtırtı sesi (krepitasyon): Kırık uçlarının birbirlerine sürtünmesi sonucu çıtırtı hissedilir yada duyulur. Yalancı hareket: Normalde olmaması gereken yerde hareket varlığı kırık belirtisidir. 115 Çıkıkların Değerlendirilmesi Eklem çıkıklarında, bağ ve kapsül yaralanmaları çok ciddidir, eklem yüzeyleri tamamen birbirinden ayrılmıştır. Kemik uçları değişik pozisyonda kilitlenmiştir. Herhangi bir hareket hem çok güç hem de çok ağrılı olur. Çıkmaya en yatkın eklemler; parmak, omuz, dirsek, kalça ve ayak bileği eklemleridir. Çıkık bir eklemde aşağıdaki bulgular ve belirtiler görülür; 1. Eklemde belirgin deformite 2. Eklem bölgesinde şişme 3. Eklemde istirahatte de olan hareketle de şiddetlenen ağrı 4. Eklemin normal hareketinin tamamen kaybı 5. Dokunmakla eklem etrafında hassasiyet Burkulmaların Değerlendirilmesi Burkulma, eklem normal hareket sınırının ötesinde bükülür veya gerilirse gelişir. Bu zorlama sonucu kapsül ve bağlarından bir kısmı gerilir yada yırtılır. Eklem yaralanması olduğundan kısmi çıkık olarak değerlendirilebilir. Kemik uçlar tamamen birbirinden ayrılmadığı için, uygulanan güç kalkınca yine eski yerine gelebilir. Bu nedenle çıkılarda görülen şiddetli ağrı burkulmalarda görülmez. Burkulmalar her eklemde görülebilirken sıklıkla ayak bileği ve dizde görülür. Üç bulgusu vardır; 1. Hassasiyet: Yaralanan bağlara parmakla dokunulduğunda hassastır. Kırık bölgesinde görülen hassas noktaya benzerdir. 2. Şişme ve morarama: Burkulmada yırtılan damarlara bağlı olarak meydana gelir. 3. Kol yada bacağı kullanamama: Oluşan ağrı nedeni ile kişi burkulan eklemini kullanmaz. Dikkat edilirse burkulma bulguları ile kırık bulguları ile aynıdır. Bazen nondeplese (yerinden oynamamış) kırığı burkulmadan ayırt etmek çok zordur. Önemli olan, yaralanma burkulma gibi görünse de kırık olabileceğini hatırlamaktır. Olay yerinde kırığa, çıkığa ve burkulmaya yaklaşım aynıdır. Kesin tanı ve tedavi için hastanelerin acil bölümünün değerlendirmesini gerektirir. Kırık, çıkık ve burkulmalarda kişinin geçirdiği travmaya bağlı olarak hayati fonksiyonlarının da bozulmuş olabileceği düşünülmeli, bilincinin durumu ve kanamasının olup olmadığı kontrol edildikten sonra kas ve kemik yaralanmasına yoğunlaşılmalıdır. Hastanın hayatı tehlikede değilse, kişi taşınmadan önce her kırık, çıkık ve burkulma atellenmelidir. Atel kırık kemiklerin, çıkık eklemin veya yaralı yumuşak dokunun hareketini önler ve ağrıyı azaltır, hastanın naklini kolaylaştırır, kemik uçlarının çevre yumuşak dokuları, damar ve sinirleri hasara uğratmasına mani olur. Atel yaralı organın hareketini önleyecek herhangi bir maddeden yapılabilir. Olay yerinde kolaylıkla temin edilebilecek tahta, plastik, katlanmış kartondan yapılan ateller hazırlanabilir. Atel olarak kullanılacak materyelin iç kısmına eşit olarak yumuşak madde yerleştirilir. Atel kol yada bacağın veya onların uzantılarının alt yada ya kısımlarına uygulanır, sağlam ve sıkmayan bantlarla sarılır. Hastanın nakli; izole üst ekstremite yaralanmalarında yatar pozisyondan çok yarı oturur pozisyonda daha uygundur. Alt eksremite yaralanmalarında ise hasta sırt üstü yatmalı, bacakda şişmeyi azaltmak için kalp seviyesinin biraz üzerindeki bir seviyeye kaldırılmalıdır. Yaralı ekstremitenin sedyeden sarkmaması gerekir ve düşmemesi dikkat edilmelidir. Şişme yaralı bölgeye soğuk uygulanarak da azaltılabilir. Soğuk direkt cilde ve diğer dokulara uygulanmamalıdır. Atel uygulanmış bir bölgeye de soğuk uygulamanın önemli bir etkisi olmaz. Kas ve kemik yaralanmalarında çok acil hastaneye ulaştırma gereği çok nadirdir. Pansuman ve atellemeden sonra güvenli nakil sağlanmalıdır. 116 Özet bağlı, o bölgedeki kalp kasının geri dönüşümü olmayan ölümüdür. Herhangi bir kaza veya yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, sağlık görevlileri yardım sağlayıncaya kadar, hayatın kurtarılması yada durumun kötüye gitmesini önleyebilmek amacı ile olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın, mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamalara ilk yardım denir. Acil tedavi ünitelerinde, hasta-yaralılara doktor ve sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi müdahalelere acil müdahale denir. Kafaya gelen travma, saçlı deride, kafa kemiklerinde ve kafa içi oluşumların bir veya birkaçında zedelenmeye neden olur. Çocuklarda saçlı deri ve saçlı deri altına olan kanamalar önem teşkil etmekteyken, yaşlılarda beynin küçülmesi ve beyin-beyin zarı arasında potansiyel boşluk olması nedeniyle her türlü kafa travması önemsenmelidir. İlk yardımcının amacı hasta yada yaralının primer tedavisi değildir. Hastalık ve yaralanmanın primer tedavisi acil servislerin yada yataklı yataksız profesyonel sağlık birimlerinin görevidir. İlk yardım uygulamalarında ilaç kullanımı veya bir tıbbi müdahale söz konusu değildir. Belirli bir ilk yardım eğitimi görmüş bir kişi sertifikalı olsa dahi bir sağlık personeli gibi davranamaz ve aynı yetkilere sahip değildir. İlk yardıma durumu en kritik olandan başlanmalıdır Hasta - yaralı bulunduğu ortamda tehlike yaratan bir durum yoksa hareket ettirilmemelidir. Aksine bir durum yoksa bütün ilk yardım uygulamalarında yaralıya yatırılarak müdahale yapılmalıdır. Bilinci kapalı olan kişiye ağızdan su, yiyecek verilmemelidir. Kafa travmaları, Glaskow Koma Skorlaması’na göre değerlendirilir. Bu puanlamaya göre en yüksek puan 15 en düşük puan 3’ tür. 15 puan normal hastayı, 3 puan derin koma halini ifade eder. Kafa travmaları Glaskow Koma Skorlaması’na göre hafif, orta ve ağır olmak üzere 3’e ayrılır. Hafif şiddette kafa travması Glaskow Koma Skorlaması 14-15, orta şiddette kafa travması Glaskow Koma Skorlaması 13-8, ağır kafa travmasında Glaskow Koma Skorlaması 3-8 arasındadır. Herhangi bir ısıya maruz kalma sonucu oluşan doku bozulmasına yanık denir. Yanıklar genişliğine ve vücut yüzeyinde kapladığı alana göre derecelendirilir.. Kırık kemik bütünlüğünün bozulmasıdır. Çıkıklarda kemikler birleştikleri eklemlerden yer değiştirmişlerdir. Burkulmalarda ise eklemi destekleyen bağların bir kısmı ve eklem kapsülü gerilmiş veya zedelenmiştir. Burkulmayla beraber eklem kısmen yada geçici olarak çıkmış olabilir. Kas lifi kopmasında, kasın gerilmesi yada yırtılması bağlı olarak kas yaralanması vardır. Bu yaralanmalarda bağ ve kapsül yaralanması yoktur. Hayat kurtarmak amacı ile hava yolu açıklığı sağlandıktan sonra, solunumu ve-veya kalbi durmuş kişiye yapay solunum ile akciğerlerine oksijen gitmesini, dış kalp masajı ile de kalpten kan pompalanmasını sağlamak üzere yapılan ilaçsız müdahalelere temel yaşam desteği denir. Temel yaşam desteğine başlamadan önce hasta veya yaralının solunum ve dolaşımının olmadığından emin olunmalıdır. Kan şekerinin düşmesine hipoglisemi denir. Bilinç değişikliği olan yaşlı bir hastada hipoglisemi, mutlaka her zaman öncelikle düşünülmelidir. Tanı koyulamadığı zaman nörolojik hasara neden olabilir. Senkop (bayılma) yaşlılarda daha sık görülen ve ani ortaya çıkan geçici bilinç kaybıdır. Epilepsi, beyin nöronlarındaki aşırı elektriksel aktivite boşalımı sonucu ortaya çıkan anormal bir nörolojik fonksiyondur. Beyinin belirli bir bölgesinin kanlanamaması durumuna inme denir. Şok; sistemik doku ve hücre beslenmesi ve fonksiyonlarının dolaşım sistemi tarafından sürdürülememesi anlamına gelmektedir. Akut myokard enfarktüsü (=kalp krizi), kalp damarlarından biri veya birkaçının tıkanmasına 117 Kendimizi Sınayalım 1. İlk yardım ve acil tedavi arasındaki fark nedir? 5. Temel yaşam desteği dakilerden hangisi yanlıştır? a. Acil tedavi bu konuda ehliyetli kişilerce, ilk yardım eğitim almış herkesin yaptığı hayat kurtarıcı müdahaledir. a. Yaşam desteği, hava yolunun açılması ve kalp masajı ile birlikte suni solunumun aynı anda yapılmasıdır. b. Acil tedavi olayın olduğu yerde bulunabilen malzemeler kullanılarak yapılan müdahaledir. b. Kalp masajının uygulandığı her durumda ayrıca suni solunuma da gerek duyulur. c. Acil tedavi olay yerinde, ilk yardım hastanede yapılır. c. Ara verme süreleri eşit olmak kaydıyla, masaj düzenli, düzgün ve kesintisiz olmalıdır. d. İlk yardım müdahaledir ilaçsız d. Temel yaşam desteğine on beş saniyeden fazla ara verilemez. e. İlkyardım sadece bu konuda eğitim almış sağlık personeli tarafından yapılır. e. Temel yaşam desteğinin hastanelerde uygulanması şart değildir, olay yerinde de yapılabilir ilaçlı, acil tedavi 2. İlkyardımla ilgili yazılanlardan doğru olan hangisidir? 6. ile ilgili aşağı- Hangisi kimyasal yanıklara örnektir? a. İlk yardım sırasında ilaç kullanılır. a. Elektrik ile oluşan yanık b. İlk yardım acil tedavi ünitelerinde yapılır. b. Güneş yanıkları c. c.İlk yardım eldeki mevcut araç gereçlerle yapılır. c. Sürtünme ile oluşan yanık d. Donma sonucu oluşan yanık d. İlk yardım ambulansta başlar e. Asit madde ile oluşan yanık e. İlk yardım sadece doktor ve sağlık personeli tarafından yapılır. 7. Kalp masajı nasıl yapılmalıdır? a. Ritmik olmalıdır. 3. Yetişkinlerdeki solunumun normal sayısı aşağıdakilerden hangisidir? b. Dakikada 100 bası olacak şekilde olmalıdır. a. 20–25 / dakika c. 2 yapay solunumun arkasından 30 kalp masajı olmalıdır. b. 30–50 / dakika d. Göğüs kafesinin 1/3 ü kadar çöktürülmelidir. c. 12–20 / dakika e. Hepsi doğru. d. 15–20 / dakika 8. Solunumu ve kalbi durmuş kişiye 5 dakika içinde müdahale edilmezse ne olur? e. 20–30 / dakika 4. Beyindeki elektriksel aktivitenin geçici olarak durması veya bozulması sonucu, kişinin kasılması ve bilincinin kaybolmasına ne denir?. a. Kendisi solumaya başlar. b. Dokuların oksijenlenmesi bozulacağı için beyin hasarı başlar. a. Diyabetes mellitus c. Hiçbir şey olmaz. b. Epilepsi d. Hasta şoka girer. c. Bayılma e. Göğüs ağrısı başlar. d. Kalp krizi e. Koma 118 9. Hava yolunun, solunumu gerçekleştirmek için gerekli havanın geçmesine engel olacak şekilde tıkanmasına ne isim verilir? Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 1. a Yanıtınız yanlış ise “İlk yardım temel uygulamaları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Kalp durması b. Kalp krizi 2. c Yanıtınız yanlış ise “İlk yardım temel uygulamaları ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Solunum durması d. Hava yolu tıkanıklığı 3. c Yanıtınız yanlış ise “Temel yaşam desteği” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Hava embolisi 10. Hayat kurtarmak amacı ile hava yolu açıklığı sağlandıktan sonra, solunumu ve / veya kalbi durmuş kişiye yapay solunum ile akciğerlerine oksijen gitmesini, dış kalp masajı ile de kalpten kan pompalanmasını sağlamak üzere yapılan ilaçsız müdahaleye ne isim verilir? 4. b Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta sık karşılaşılan acil problemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. b Yanıtınız yanlış ise “Temel yaşam desteği” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. İleri Yaşam Desteği b. Suni solunum 6. e Yanıtınız yanlış ise “Yanıklar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Rentek 7. e Yanıtınız yanlış ise “Temel yaşam desteği ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Temel Yaşam Desteği 8. b Yanıtınız yanlış ise “Temel yaşam desteği ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Dış kalp Masajı 9. d Yanıtınız yanlış ise “İlk yardım temel uygulamaları ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. d Yanıtınız yanlış ise “Temel yaşam desteği ” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 119 Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 4 Acil tedavi bu konuda ehliyetli kişilerce gerekli donanımla yapılan müdahale olmasına karşın, ilkyardım bu konuda eğitim almış herkesin olayın olduğu yerde bulabildiği malzemeleri kullanarak yaptığı hayat kurtarıcı müdahaledir. Canlanma belirtileri; Göz bebeklerinin küçülmesi, yüze kan gelmesi ve dudakların hareketlenmesidir. Sıra Sizde 5 Hasta/yaralı düz olarak sırt üstü yatırılır, hasta/yaralının bacakları 30 cm kadar yukarı kaldırılarak, bacakların altına destek konulur (çarşaf, battaniye yastık, kıvrılmış giysi vb.), üzeri örtülerek ısıtılır. Bacakların yukarıya doğru kaldırılmasındaki amaç kanın kalp, beyin gibi hayati organlara dönüşünü sağlamaktır. Sıra Sizde 2 Temel yaşam desteğine başlarken eğer çevrede biri varsa hemen 112 aratılmalıdır. İlkyardımcı yalnız ise 1 siklusdan (1 siklus= 1 yapay solunum+1 kalp masajı) sonra kendisi yardım çağırmalıdır. Bebek ve çocuklarda, ilk önce iki solunum yapılır, ardından 112 aranır. Sıra Sizde 3 Vücutta nabız alınabilen bölgeler şunlardır: Şah damarı (boyunun her iki yanında), ön-kol damarı (bileğin iç yüzü, baş parmağın üst hizası), bacak damarı (ayak sırtının merkezinde), kol damarı (kolun iç yüzü, dirseğin üstü). 120 Yararlanılan Kaynaklar Sanders AB. (2000). The elderly patient. Emergency Medicine: A Compehensive Study Guide. Mc Graw Hill, sayfa 2001-2006. T.C. Sağlık Bakanlığı, Acil Hekimliği Sertifika Programı Temel Eğitim Kitabı (2006), Onur Matbaacılık Limitet şirketi, Ankara. T.C. Sağlık Bakanlığı Afet ve Acil Sağlık Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, Temel İlk Yardım Uygulamaları Eğitim Kitabı (2010), Ankara. Tacetin K., Zülfinaz K, Müjdegül D. (2002). Temel ilkyardim uygulamalari eğitim kitabi, Ankara. Milli Eğitim Bakanliği Acil Sağlık Hizmetleri, Temel Yaşam Desteği Protokolleri, 2011, Ankara. 121 7 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Normal yürümenin gerçekleşmesinde rol oynayan faktörleri açıklayabilecek, Normal yürümeyi ve fazlarını tanımlayabilecek, Yürümeyi değerlendirme yöntemlerini örneklendirebilecek, Yaşlılarda yürüme ve denge bozukluklarına yol açan nedenleri açıklayabilecek, Çeşitli hastalıklarda görülen yürüme bozukluklarını ayıt edebilecek, Yürüme bozukluklarında rehabilitasyon uygulamalarını açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yaşlı Denge Yürüme Bozukluğu Rehabilitasyon Yürüme Döngüsü Egzersiz Yürüme Analizi Yürümeye Yardımcı Aletler Postür Cihazlar İçindekiler Giriş Yürümenin tanımı ve yürüme döngüsü Yürüme analizi Yürümede yaşlanma ile ilgili değişiklikler Yürüme ve denge bozukluklarının nedenleri Yürüme ve denge bozukluklarının değerlendirilmesi Çeşitli hastalıklarda görülen yürüme bozuklukları Yürüme bozukluklarının rehabilitasyonu 122 Yaşlılarda Yürüme Bozuklukları ve Rehabilitasyon GİRİŞ İki ayağı üzerinde dik duran insanda yürüme, günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığın en önemli unsurlarından biridir. Yürüme birbiriyle ilişkili üç fonksiyonun; denge, hareket ve adaptasyonun bir ürünüdür. Kollar, bacaklar ve gövde kaslarının birlikte çalışmasıyla hareket oluşur ve farklı hız ve farklı zeminlerde adımlamaya başlamak, durmak, dönüşlerde adımlamayı değiştirmek gibi fonksiyonlar; kasiskelet, sinir, dolaşım ve solunum sistemlerinin normal çalışmasıyla ve bunların yürütücü işlevler, bilişsel fonksiyonlar ve ruhsal durum ile bütünleşmesiyle gerçekleşir. Oldukça karmaşık bir eylem olan yürümenin tüm aşamalarında sağlam bir postüral desteğe gereksinim duyulmakta, düşmenin önlenmesi de bununla mümkün olmaktadır. Postür, en genel şekliyle bedenin yerçekimine karşı veya beden parçalarının birinin diğerine karşı pozisyonunun ayarlanma yetisi olarak tanımlanabilir. Her eklemin pozisyonu, diğer eklemlerin pozisyonlarını etkiler. Doğru postürde iskelet öğeleri, vücudun destek yapılarının zedelenmesi ve biçim bozukluğunun oluşmasını önleyecek şekilde düzgün dizilmiştir. Bu sayede eklemlere minimal yük biner ve postür minimum kas aktivitesiyle sürdürülür. Denge, destek alanı üzerinde yerçekimi ve hareketin yönüne bağlı olarak vücudun duruşunu muhafaza etme yeteneği olarak tarif edilebilir. Vücudun ağırlık merkezi dururken ya da yürürken destek alanı içinde tutulur. Denge, iyi bir performans için temel oluşturmaktadır. İnsanın denge sağlamadaki yeteneği, hareketlerin gelişmesinde belirleyici bir faktördür. Denge kontrolü, bazı duyuların yardımıyla esnek hareket şekillerinin planlanması ve uygulanmasını içeren karmaşık bir yetenektir. İnsanda denge; 1. Görme, 2. Vestibüler sistem (iç kulaktaki dengeyle ilgili kanallar ve beyin sapında VIII. kafa siniri), 3. Derin duyu (pozisyon, pasif hareket, vibrasyon ve derin ağrı duyuları) sistemleri, 4. Gövde ve bacak kaslarının belli bir düzen ve uyum içinde kasılmalarıyla sağlanır. Dengeden sorumlu yapılar; beyincik (ana sorumlu), vestibüler sistem ve derin duyular, kaslar ve ayaklardır. Denge; statik denge ve dinamik denge olmak üzere ikiye ayrılır. Statik denge; sabit dururken vücudun dengesini belli bir yerde ya da pozisyonda sağlama yeteneğidir. Dinamik denge; hareket ederken vücudun dengesini sağlama yeteneğidir. Denge, sabit durumda ağırlık merkezinin destek alanı içinde kalmasıyla devam ettirilir. İnsanın ayakta fazla kas gücü ve enerji harcamadan dik durabilmesi için vücut ağırlık merkezinden yere doğru inen yer çekimi hattının destek alanından geçmesi gereklidir. Dik duruşta destek alanı, ayakların pozisyonu ve ayaklar arasındaki alanla belirlenir. Bu durumda dıştan gelen ileriye ve geriye doğru hareketlere uygun yanıtlar verilerek denge korunabilir. 123 Görsel, vestibüler, eklem pozisyon duyuları ve ayak tabanından gelen duyular nelerin kontrolünde önemli role sahiptir? Yürüme sırasında vücut ağırlığı bir ayaktan diğerine aktarılırken, vücut ağırlık merkezi yukarıya, aşağıya, yanlara ve öne doğru yer değiştirir. Postürle ilgili ileri derecede duyarlı refleksler; görsel, vestibüler ve eklem pozisyon duyusundan gelen bilgilere göre aktif hale getirilerek, yürüme dengesine katkıda bulunurlar. Ayak tabanından gelen duyuların da postür ve yürüyüşün kontrolü ve yürüme dengesinin sağlanmasında önemli rolleri vardır. Ayak tabanından gelen duyuların postür ve yürüyüş üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla normal kişilerde yapılan bir çalışmada, tabandan gelen duyusal bilgiyi değiştirmek için ayağın buza batırılması seçilmiştir. Böyle bir düzenleme ile ayakta durma sırasında vücut salınımlarında artmak, yürüyüşün sonlandırılması sırasında ayak değmesi değişkenliğinde artma, yürüyüş sırasındaki basınç dağılımında değişiklikler gözlenmiştir. Buzlu suya 5-10 dakika batırma metoduyla ayak tabanı duyusunun değiştirilmesi yürüyüşü değiştirmekte, yere daha dikkatli bir şekilde temas etmeye neden olmaktadır. Yani, kısa süreli de olsa tabandan gelen duyuların azaltılması normal bireylerdeki yürüyüş örneğini değiştirmektedir. Yaşlılarda dokunma duyusu azalmakta, vücudun sallanması artmakta, bacaklardaki duyusal işlevler kısmen bozulmaktadır. Muhtemelen bu yüzden yaşlılar ve benzer nedenle şeker hastaları sık düşer. İnsanın ayakta durmasında bacak kasları birbirinden değişik iki görev üstlenir. Birincisi; kaslarda vücut salınımını algılayan derin duyu ile ilgili hücreler bulunur. İkinci olarak da, kaslar bu duyusal bilgiler doğrultusunda vücut salınımını düzeltmek için kasılırlar. Dolayısıyla denge; bacak kasları ve bu kaslarda kasılmanın oluşmasında rol alan derin duyu, görsel ve vestibüler duyu sistemlerinin etkileşimiyle sürdürülür. Hareket ve dengenin birlikteliğine ihtiyaç duyan yürüme sırasında amaçlı hareketler yapılırken, birbirine zıt iki işlev beraberce sürdürülür. Bunlardan birincisi; bir veya birden fazla beden parçasını hedefe doğru yönlendirmek, diğeri ise; postür ve dengenin sürdürülmesi için diğer beden parçalarını sabit tutmaktır. İlerlemenin devamı ve bu sırada dengenin düşmeyi engelleyecek şekilde sürdürülmesi çok önemlidir. Normal koşullarda yürüme dengesi; yürüyüşün başlangıcı, ileri veya geriye ilerleme ve hedefe ulaşıldığında durma sırasında, bu durumlarla uyum içindedir. Ayrıca yürürken dönme, engel atlama, yokuş çıkma veya merdiven çıkma gibi aktivitelerde de denge korunur ve bu eylemler sırasında denge, sabit veya dinamik dengelerin birinden diğerine geçmesiyle sürdürülür. Çevrenin, vücudun ve devam eden istemli aktivitenin yarattığı zorluklara karşı hareket ve dengenin kendilerini ayarlaması adaptasyon olarak tanımlanabilir. Normal bireylerde herhangi bir zamandaki yürüyüş şekli kişinin çevreyi algılamasına, vücudun durumuna (hastalık, giysiler, ayakkabılar) ve kişinin amacına bağlıdır. Güvenli ve hedefe ulaşan bir yürüme için; kas-iskelet, sinir, solunum ve dolaşım sistemleri dışında, yürütücü işlevler, bilişsel fonksiyonlar ve ruhsal durum ile ilgili fonksiyonların bir arada çalışması gereklidir. Yürüme temel olarak hareketle ilgili otomatik bir fonksiyon olarak bilinse de, yüksek mental fonksiyonlara gereksinim duyar. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda, bilişsel durumun (algı; hatırlama; hayal; düşünme; muhakeme; yargılama) ve yürütücü işlevlerin (planlama, organizasyon, çalışan belleği kullanma ve dürtüleri kontrol etme) yürüme üzerindeki önemini vurgulayan sonuçlar elde edilmiştir. Birçok epidemiyolojik çalışmada fiziksel aktivite, yürüme ile bilişsel bozukluklar ve demans arasında negatif bir ilişkinin olduğu açıklanmıştır. 124 Normal yürüme için en iyi yönün planlanması, iç ve çevresel faktörlerin sürekli işbirliği ile sağlanır. Dikkat, planlama, hafıza, hareketle ilgili algı ve bilişsel işlemler bir arada çalışmalıdır. Yürürken konuşmayı sürdürememenin ileride ortaya çıkacak düşmelerin bir belirteci olduğu bildirilmiştir. Ek görev verilmiş iken normal yürümeyi sürdürebilme yeteneği, bilişsel durum ve yürümenin etkileşimini değerlendirmede klasik bir yöntem haline gelmeye başlamıştır. Özellikle bilişsel görevlerin yürüme hızını yavaşlattığı gerek yaşlılarda, gerekse sağlıklı gençlerde daha önce yapılan çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Yürüme hızındaki azalmanın bilişsel bozukluklar ve demansın gelişmesinin, düşmelerin ve ölüm riskinin kuvvetli bir ön habercisi olduğu bildirilmiştir. Kişinin yürüyebildiği mesafenin azalması da kalp, damar ve solunum sistemi ile ilgili istenmeyen olayların gelişmesinin ön belirtisidir. Yürüme performansı genel sağlık durumunun bir göstergesidir. YÜRÜMENİN TANIMI VE YÜRÜME DÖNGÜSÜ Yürüme: Destek sağlamak ve istenilen yönde ilerlemek için, vücut ağırlık merkezinin öne doğru aktarılmasıyla beraber kollar, bacaklar (en az biri her zaman yer ile temas halindedir) ve gövdenin ritmik yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Yürüme İle İlgili Terimler Adım uzunluğu: Bir ayağın yere ilk temas ettiği nokta ile, diğer ayağın yere ilk temas ettiği nokta arasındaki uzaklıktır. Yürüme bozukluklarında bazen adım uzunlukları birbirinden farklı olur. Çift adım uzunluğu: Bir ayağın yere ilk temas ettiği nokta ile, aynı ayağın bir sonraki ilk temas ettiği nokta arasındaki uzaklıktır. Bu mesafe sağ ve sol adım uzunluğunun toplamıdır. Adım genişliği: Her iki ayağın topuklarının, yere temas ettikleri noktalar arasında, yürüyüş yönüne dik olarak ölçülen uzaklıktır. Ayak açısı: Gidilen yön ile ayağın ortasından geçen çizgi arasındaki açıdır. Şekil 7.1: Yürümenin mesafe ve açısal değerlerinin ölçümleri Çift destek fazı: Yürüme sırasında her iki ayağın yerde olduğu döneme denir. Bu dönemde gövde ağırlığı bir bacaktan diğerine aktarılır. Tek destek fazı: Tek ayağın yerde olduğu dönemdir. Yürüme döngüsünün %75-80’ini oluşturur. Vücut ağırlık merkezi: Ayakta anatomik pozisyonda duran bir insanda vücudun ağırlık merkezinin 5. bel omuru ile pelvisin arka kısmında bulunan sakral omurların birleştiği yerin önünde olduğu varsayılır. Vücudun en ufak bir hareketi ile bu noktanın yeri değişir. Destek alanı merkezi: Ayağın yere basma alanının orta noktasıdır. Yürüme sırasında sürekli olarak yer değiştirir. Ağırlık kuvveti ile ilgili yerçekimi hattı, destek alanı merkezinden geçtiğinde denge sağlanır. Yer tepkimesi kuvveti: Newton'un üçüncü kanununa göre ayakta duran insanın yerde oluşturduğu ağırlık kuvvetine karşılık, yerde büyüklüğü aynı, yönü ters bir kuvvet oluşur. Buna yer tepkimesi kuvveti 125 denir. Yürürken yer tepkimesi kuvveti vücut ağırlığı ve hareketi sağlayan kas kuvvetlerinin bileşkesine karşı oluşur ve yürüme sırasında yönü ve büyüklüğü sürekli değişir. Moment: Bir kuvvetin döndürücü etkisine verilen isimdir. Dairesel harekete neden olur. Enerji: İş yapabilme yeteneğidir, enerji olmadan iş yapılamaz. Potansiyel enerji depolanmış enerjidir. Yürürken vücut ağırlık merkezi yerden yükseldiğinde potansiyel enerji artar. Kinetik enerji ise hareket esnasındaki enerjidir. İnsan vücudunda kinetik enerji kas kasılmasıyla oluşur. Yürüme Döngüsü Yürüme sırasında topuğun yere değmesinden sonra, aynı topuğun tekrar yere değmesine kadar geçen süreye total yürüme döngüsü denir. Yürüme döngüsünün süresi, yürüme hızına bağlıdır. Sağlıklı bir insanda rahat yürüme hızında, yürüme döngüsü süresi 1.03±0.1 saniyedir. Yürüme döngüsünde gövdeyi öne doğru ilerletebilmek için bacaklarda bir dizi hareket oluşur ve bu hareketler belirli bir düzenle sürekli tekrarlanır. İnsan yürürken önce bir ayağını öne atar, onun üzerine bastıktan sonra diğerini yerden kaldırır ve ilerletir. Yürümenin Fazları Yürüme döngüsünde bacağın yerde olduğu süre basma fazı, havada olduğu süre ise salınım fazı olarak tanımlanır. Yürüme döngüsünün yaklaşık %60'ını basma fazı, yaklaşık %40'ını ise salınım fazı oluşturur. Basma ve salınım fazlarının çeşitli dönemleri vardır. Şekil 7.2: Total yürüme döngüsü ve fazları Bir bacağın yere değdiği an basma fazının başlangıcıdır. Basma fazındaki bacak gövde ağırlığını yüklenir ve ayak eklemleri üzerinden öne doğru aktarır. Bu bacak yerden ayrıldığında basma fazı biter, salınım fazı başlar. Salınım fazında ayak yerden yukarıda öne doğru hareket eder, vücut ağırlığı salınımdaki bu bacakta değildir. Stabilite; gövde, pelvis ve kalça kasları tarafından sağlanır. Aynı bacak tekrar yere değdiğinde ise, yürüme döngüsü tamamlanmış olur. Yürüme sırasında vücut ağırlığının bir bacağa bindiği toplam süre, bu ağırlığın her iki bacağa dağıldığı toplam süreden çok daha uzundur. Basma Fazı 1. İlk Değme (Topuk Vuruşu):Yürüme döngüsünün % 0-2’sini oluşturur. Basma fazının başlangıcı olup, ayak topuğunun yere değmesi ile başlar. Kalça 30° fleksiyonda, diz tam ekstansiyonda, ayakbileği nötral pozisyonda 90° dedir. Amaç ayağın önce topuk yere değecek şekilde yerle temasını başlatmaktır. Topuk yere ilk vurduğu anda gövde ayağın gerisindedir. Bu noktadan itibaren vücut ağırlığının basan ayağa transferi başlayacaktır. 2. Yüklenme (ayak tabanının yere teması): Yürüme döngüsünün % 2-10’unu oluşturur. Bu dönemde ayak tabanı tümüyle yere temas eder. Gövde ağırlığı, diğer ayak yerden kaldırılana kadar bu ayağa aktarılır. Kalça fleksiyondan ekstansiyona gelmektedir. Diz 20° fleksiyondadır. Ayak bileği 10° plantar fleksiyondadır. Aynı zamanda birinci çift destek fazıdır. Amaçlar ayağın tümünün yere temasının sağlanması , şokun karşılanması ve eşit dağılımı ve vücut ağırlığının bu bacak tarafından üstlenilmesidir. Ayak yere ilk değdiğinde uçak yere indiği anda oluşan darbeye benzer bir şok oluşur. Gövde ağırlığının %60'ı 0,02 saniyede basan ayağın üzerine yüklenir. Bu ani yüklenmenin etkileri kalça, diz ve ayakta oluşan şoku karşılayarak dağılımını sağlayan reaksiyonlarla azaltılır. 126 Şekil 7.3: Total yürüme döngüsünün fazlarında kol, gövde ve bacak hareketlerinin görünümü 3. Basma Ortası Fazı: Yürüme döngüsünün %10-30’unu oluşturur. Kalça ve diz ekstansiyonda, ayak bileği dorsi fleksiyondadır. Amaç yerde sabit olan ayak üzerinde gövdeyi öne doğru ilerletmektir. Vücut ağırlık merkezinin vücudun arkasından öne doğru kaydığı ve stabilizasyonun büyük önem kazandığı bu dönemde vücut ağırlığının tümü yere basmakta olan bacak üzerinde bulunmaktadır ve gövde öne doğru ilerlemeye devam etmektedir. Bu dönemde vücut ağırlık merkezinin öne doğru hızı en aza iner, yüksekliği en üst ve en dış yan noktaya ulaşır. Aynı zamanda tek destek fazının başlangıcıdır. 4. Basma Sonu Fazı (topuğun yerden kalkması): Yürüme döngüsünün %30-50’lik bölümünü oluşturur. Kalça eklemi stabilize edilir ve 10° ekstansiyondadır. Diz ekstansiyondan fleksiyona gelir, ayak bileği plantar fleksiyondadır. Bu dönemde topuk yerden kalkar. Tek destek fazı bitmektedir. 5. Salınım Öncesi (parmakların yerden kalkması): Yürüme döngüsünun %50-60’ını oluşturur. Parmakların yerden kalkması ile sonlanır. Kalça ekstansiyonu, diz fleksiyonu ve ayak bileği plantar fleksiyonu artar. Bu dönemde gövde ağırlığı ekstremite üzerinden kalkar. Vücut, ayağın önüne geçer, öne ilerleme hızlanır. Amaç bacağı salınıma hazırlamaktır. Ayrıca ikinci çift destek dönemini oluşturur. Salınım Fazı 6. Erken Salınım (hızlanma): Yürüme döngüsünün yaklaşık %60-75’ini oluşturur. Parmakların yerden kaldırılması ile başlar, ayak diğer bacak hizasına geldiğinde biter. Kalça ve dizde fleksiyon artmakta, ayak bileğinde dorsifleksiyon oluşmaktadır. Amaç havadaki bacağı hızla öne ilerletmektir. Havadaki bacağın öne salınımı, ilerleme için ek bir güç kaynağıdır. 7. Salınım Ortası: Yürüme döngüsünün %75-90’ını oluşturur. Salınan bacak, basma fazındaki diğer bacağın yanına gelir ve önüne geçer. Kalça ve dizde fleksiyon artar, ayak bileğinde dorsi fleksiyon yapılır. Amaç salınım yapan bacağın, ayak yere değmeden öne ilerletilmesidir. Kalça ve diz fleksiyonu atalet etkisi ile pasif olarak yapılırken, ayak bileğine dorsi fleksiyon yaptıran kaslar kasılmaya devam ederler. Bunun nedeni topuğun parmaklardan önce yere basmasını sağlamaktır. 8. Salınım Sonu (yavaşlama): Yürüme döngüsünün %90-100’ünü oluşturur. Salınan bacak, basan bacağın önüne geçtiğinde başlar, ayak topuğunun yere değdiği ana kadar sürer. Kalça fleksiyonda, diz ekstansiyonda, ayak bileği ise nötral pozisyonda 90°dedir. Amaç ayağın önce topuk yere değecek şekilde yere basmaya hazırlanması, uygun adım uzunluğuna erişilmesi, ayağın yere teması için uygun pozisyona yerleştirilmesi ve salınım yapan bacağı yavaşlatmaktır. Dizin tam ekstansiyonu adım uzunluğunu artırır, mümkün olan en uzak noktaya basabilmeyi sağlar. Yürüyüş hızı arttıkça, salınım fazlarının oranları artar, basma ve çift destek fazlarının oranları azalır. Yürümeden farklı olarak, koşmada çift destek fazı yoktur. Normal yürümede adım uzunluğu eşittir ve ayaklar yerden yaklaşık 2-5 cm kadar yukarıya kalkar. Normal yürüme sırasında vücudun ağırlık merkezi iki yana ve yukarı-aşağı doğru yer değiştirir. En yüksek noktaya basma ortasında, en alçak noktaya çift destek fazında ulaşır. Yaklaşık olarak, ortalama yukarı-aşağı hareket 5 cm, yanlara hareket 2.5 cm + 2.5 cm olmak üzere toplam 5 cm dir. 127 Normal yürümenin gerçekleşmesi için gerekli olan ön koşullar; denge, ilerleme, şokun absorbsiyonu ve enerji harcamasında tutumluluktur. Normal yürüme için gerekli ön koşullar şu şekilde açıklanabilir: 1. Denge: Her iki bacağın vücut ağırlığını desteklemesiyle dengeli olarak ayakta dik durabilmek, yürürken hem statik hem de dinamik dengeyi koruyabilmek gerekir. 2. İlerleme: Yürüyüşün başlatılması ve vücudun öne doğru ilerletilmesi için yeterli kas gücünün sağlanması, salınımdaki bacağın ve gövdenin ileriye doğru ilerleyebilmesi, ritmik adımlamanın yapılabilmesi gerekir. 3. Şokun absorbsiyonu: Ayağın yere teması ile oluşan şokun karşılanması ve kalça, diz ve ayakta uygun dağıtılması gerekir. 4. Enerji harcamasında tutumluluk: Enerjinin tutumlu kullanımını en iyi gösteren değer O2 maliyetidir (metrede tüketilen O2 miktarı ml/kg metre). Oksijen maliyeti O2 tüketiminin yürüme hızına bölünmesi ile elde edilir. Yürüme güçlüğü olan bir insanın O2 maliyeti, aynı yolu yürüyen sağlıklı insana göre daha yüksektir. Enerji tüketimi açısından en verimli yürüyüş, ağırlık merkezinin en az yer değiştirdiği yürüyüştür. Kol hareketleri de bacak hareketlerini tamamlayıcı görev yaparak gövdenin yanlara doğru yer değiştirmesini en az düzeye indirirler. Yürüme sırasında kasların kullanımı yerine, her fırsatta eklem bağlarıyla elde edilen pasif stabilite ve atalet etkisi kullanılarak enerji harcamasının azaltılması gerekir. Enerji harcamasının düşük düzeyde tutulmasını sağlayan biyomekanik düzenlemeler: 1- Vücut ağırlık merkezinin yer değiştirmesini azaltan hareketler: a. Pelvisin öne doğru dönmesi, b. Pelvisin aşağıya doğru düşmesi, c. Basma fazında diz fleksiyonu, d. Ayak bileği dorsi fleksiyonu/plantar fleksiyonu, e. Ayak/ayakbileğinin içe ve yukarıya doğru dönmesi, f. Pelvisin yana doğru yer değiştirmesi, 2- Kasların en ekonomik biçimde kasılmalarıdır. Ancak, normal yürüme döngüsü farklı nedenlerle bozulduğunda, gövde ve bacaklarda bozukluğu telafi etmek için normal olmayan çeşitli hareketler ortaya çıktığında enerji tüketimi belirgin olarak artar. YÜRÜME ANALİZİ Yürüme analizi biyomekaniğin temel prensipleri yardımıyla yürüme özelliklerinin sayılarla tanımlanması ve yorumlanmasıdır. Yürüme sırasında eklem hareketlerinin yanısıra, kuvvet, moment ve kas aktiviteleri meydana gelmektedir. Yürürken milisaniyeler içinde değişen hareketler gözle izleyerek tam olarak değerlendirilemez. Doğru tanı ve başarılı bir tedavi için normal yürümenin özellikleri bilinmeli, anormal yürümeden ayırt edilmeli, yürümeyi bozan ana neden ve bu nedeni telafi etmek için yapılan hareketler ortaya konmalıdır. 128 Yürüme analizinin amaçları: 1. Yürümenin tüm bileşenlerini sayısal veriye dönüştürerek ve bu verileri eskizsiz kaydederek kalıcı veriler elde etmek, 2. Yürümedeki bozukluğu daha doğru belirleyebilmek, 3. Uygun tedavi yöntemini seçmek, 4. Değişik tedavi yöntemlerini karşılaştırmak, 5. Yeni tedavi yöntemi önermek, 6. Zaman içinde oluşan değişiklikleri değerlendirmektir. Yürüme Analizi Yöntemleri Gözlemsel yürüme analizi: İlk kullanılan ve en basit yürüme analiz yöntemidir. Yürüyüşün hiçbir alet kullanılmadan, sadece göz ile incelenmesi esasına dayanır. Ucuz ve pratik olması nedeniyle ilk değerlendirmede kullanılmaktadır. Yürüyüş önce önden sonra her iki yandan izlenir. Yürüme alanının uzunluğu 8-10 m olmalıdır. Hemen hemen hiç bir hesaplama yapılmaması ve kayıt imkanının olmaması, çok sayıda vücut kısmının birlikte hareket ederken incelemenin güçlüğü nedeniyle yürümenin bütün inceliklerinin fark edilememesi, gözlemin tamamen yapanın deneyim ve bilgisine dayanması bu yöntemin dezavantajlarıdır. Yürümeyi bozan nedenin tanısını koyabilmek için daha gelişmiş tekniklere başvurmak gerekebilir. Adım analizi: Yürümenin zaman ve mesafe ile ilgili değerlerini (adım uzunluğu, adım genişliği, kadans, yürüme hızı gibi) ölçmek için kullanılır. Kişi ayak izinin çıkacağı bir zeminde yürütülerek bu değerler ölçülür. Ölçüm için hastanın tam bir salınım fazı yapması gerekmektedir. Kolay ve hızlı uygulanır ve maliyeti düşüktür, ancak kinetik ve kinematik analize izin vermez. Kinematik analiz: Hareketi oluşturan kuvvetleri dikkate almadan, yalnızca eklemlerin açısal hareketlerinin incelenmesine kinematik analiz denir. Kinematik analizle, yürüme sırasında gövdenin, pelvisin, bacakların ve ayakların pozisyonu, eklem açıları, açısal hız ve ivmeleri gibi üç boyutlu verilere ihtiyaç duyulan parametreler ölçülerek gerçek sayısal veriler elde edilir. Yürüme döngüsü boyunca sürekli değişen eklem açılarını kaydedebilmek için gövde, pelvis ve bacakların belirli noktalarına yansıtıcı malzeme ile kaplanmış işaret cihazları yerleştirilir. Yürüme analizi yapılırken kişi kaydedici kamera sisteminin görüş alanı içerisinde düz bir zeminde 6-8 metre yürütülür. İşaret cihazlarının yaydığı ışınlar en az 5 adet özel kamera veya alıcılar vasıtasıyla tespit edilip bilgisayara aktarılır ve bilgisayarın yarattığı animasyonlarla yürüme analizi izlenir. Teknik olarak eğitimli personele ve geniş bir alana ihtiyaç duyulmaktadır. Kinetik analiz: Hareketi sağlayan kuvvetlerin, momentlerin ve güçlerin incelenmesidir. Kinetik analizde ölçülebilen tek veri yer tepkimesi kuvvetidir. Basma fazında ayağın yere uyguladığı toplam kuvvet olan yer tepkimesi kuvveti, yürüme platformunun orta noktasına isabet edecek şekilde zemine yerleştirilmiş, yer düzlemi ile aynı hizada olan, basınca duyarlı kuvvet platformu adı verilen özel bir cihazla ölçülür. Bu ölçüme dayanarak bilgisayar ortamında kalça, diz ve ayak bileği eklemindeki moment ve güçler hesaplanır. Eklem moment ve kuvvetleri, mekanik olarak eklemin hareketlerini etkileyen kas, yumuşak doku, eklem bağları gibi yapılarda oluşan kuvvetlerin eklem merkezindeki eşdeğeri olan kuvvet ve momentlerdir. Bu eşdeğer kuvvet ve momentler hem kas kuvveti gibi aktif kuvvetlerin hem de yumuşak doku ve bağlardan kaynaklanan pasif kuvvetlerin etkisini içerir. Kuvvet platformu ayak tabanındaki basınç dağılımını göstermez, tabandaki basınç dağılımını dinamik pedobarografi denilen aletle ölçmek mümkündür. Dinamik pedobarografi (Yürümede ayak basınç ölçümleri): Özellikle ayak deformitelerinde ve şeker hastalığına bağlı ayak sorunu olanlarda tabandaki basınç dağılımını değerlendirmek için kullanılır. Ayaktaki tüm yükün değil, her cm² ye düşen basıncın N/m2 (Pascal) olarak ölçülmesi sağlanır. Ayak tabanında, ayakta dururken normal basınç 80-100 Kilopascal, yürürken 200-500 Kilopascal'dır. 129 Dinamik elektromiyografi: Hareket sırasında kasların aktivitelerinin tek tek ölçülmesi elektromiyografi ile mümkün olmaktadır. Yürüme analizi sırasında çoğunlukla cilt üzerine yapıştırılan yüzeyel elektrotlarla kasların aktiviteleri ölçülebilir. Yürümenin fazlarına göre kasların kasılması ile ilgili veriler bir kablo veya bir anten yardımıyla bilgisayar ekranına yansıtılmaktadır. Bu yöntemde çok fazla sayıda kablo kullanıldığı için özellikle yaşlılar kablolara takılıp yere düşebilmektedirler. Asselerometre: Yürümedeki hızlanmayı ölçerek yürüme hızındaki değişim oranını saptar. Yaşlılarda kullanımı problemsizdir. Maksimum O2 tüketim kapasitesi (VO2 Maks) enerji tüketimi yanı sıra başka hangi değeri ifade eder? Enerji tüketiminin hesaplanması: Enerji harcaması dakikadaki O2 tüketim miktarı ile ölçülür. Bireyin ağırlığı başına dakikada kullandığı O2 miktarı (ml/kg/dk) veya bireyin 1 metrede ağırlığı basına kullandığı O2 miktarı (ml/kg/m) şeklinde farklı olarak ölçülebilir. Bir insanın maksimum efor sırasında, dakikada kilosu başına kullandığı O2 miktarına maksimum O2 tüketim kapasitesi ( VO2 maks) denir ve bu değer aynı zamanda aerobik kapasiteyi de ifade etmek için kullanılır. Enerji yürümede hızlanma, frenleme ve şokun absorbsiyonu için harcanır. Normal yürüme enerji tüketimi açısından çok hesaplı bir süreçtir. Rahat yürüme hızında (80 m/dk) kişi maksimum O2 tüketim kapasitesinin %38'ini kullanır. normal yürüme esnasında enerji tüketimi, otururken veya ayakta dik dururken harcanan enerjiden daha fazladır. Yürüme analizi esnasında enerji tüketimi hesaplanırken tercih edilen yöntem; O2 tüketimi ile CO2 üretiminin her soluk havasında ardışık olarak ölçülmesidir. Ayrıca, enerji tüketimi; yürüme bandında (treadmill) egzersiz öncesi ve egzersiz sırasındaki nabız sayısı ve yürüme hızına dayanarak hesaplanabilir. Ancak hata payı çok geniştir. Son yıllarda yaşlının yürümesine, hatta spor yapmasına engel olmayan taşınabilir enerji ölçüm cihazları geliştirilmiştir. Dengenin klinik değerlendirilmesi: Denge reaksiyonları gerek geliştirilmiş çeşitli testlerle, gerekse aletlerle değerlendirilerek yürüme analizine eklenmelidir. Bütün bu yöntemlere ek olarak, kişinin günlük yaşamındaki basma alışkanlıklarını değerlendirmek için, gün içinde kullandığı ayakkabısı da gözle incelenebilir. Bu nedenle kişinin yürüme analizi laboratuarına, günlük yaşamında sıkça kullandığı bir ayakkabısı ile gelmesi istenir. Günümüzde yürüme analizinin de kendi içerisinde bazı sınırları ve kısıtlamaları vardır. Yürüme analiz laboratuarları uygun alan ve teknik donatım gerektirir, bu nedenle yaygın değildir. Ölçümler uzun sürmektedir ve pahalı bir işlemdir. Günlük yaşam aktivitesi sırasında yapılmadığı için, esas yürüme performansını tam olarak yansıtmayabilir. YÜRÜMEDE YAŞLANMA İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER Yaşlanma ile kas gücü önemli olarak azalır. Hareketsizlik kas içinde kan dolaşımının azalmasına neden olur. Kas liflerinin sayısı azalır. Kasların kasılma ve gevşeme süreleri uzar ve bu durum hareketin yavaşlamasına katkıda bulunur. Ayrıca, özellikle dizde olmak üzere, eklem hareket sınırları da azalır. Kas kirişi, eklem bağları ve eklem kapsülünde esneklik azalır. Görme, işitme ve diğer duyu bozuklukları gelişebilir. Baş ve gövde öne doğru eğiktir. Sırtta kamburlukta artış vardır. Yaşlılarda ayak sorunlarına da rastlanmaktadır. 65 yaş üstü kişilerde ayak ark yüksekliğinde azalma (düz tabanlık), baş parmağın orta hattan uzaklaşması, ayak parmaklarında şekil bozuklukları, tırnakla ilgili problemler ve nasırların oluşması en sık rastlanan ayak sorunlarıdır. Yürüme bozukluğunun görülme sıklığı yaşlanmayla birlikte artmaktadır. 130 Yürümede yaşla ilgili değişiklikler doğal yaşlanma sürecine ve altta yatan hastalıklara bağlı olarak meydana gelir. Yaşlıların yürümesi, genç yetişkinlerin yürümesinin yavaşlatılmış şeklidir. İlk değişiklikler 60-70’li yıllarda başlar, fakat 75-80 yaşlarında daha belirginleşir. Altmış beş yaş üzeri kişilerde yürüme bozukluğunun görülme sıklığı %15 iken, 75 yaş üzerinde %25'e, 85 yaşında %82’ye kadar çıkmaktadır. Yaşlanma ile adım uzunluğu azalır, genellikle yürüme destek alanı ve total yürüme döngüsü artar, kadans (dakikada adım sayısı) azalır. Total yürüme döngüsündeki artış, basma fazının süresini arttırarak sağlanır ve dolayısıyla çift destek fazı artar, salınım fazının süresi azaltılarak dengenin bozulmasına neden olabilecek dönem daha kısa sürede tamamlanır. Bunların dışında çift adım uzunluğu ve kadans azaldığından, yürüme hızı azalır ve adım genişliği artar. Yaşlılar yürüme hızlarını arttırmak istedikleri zaman, adım uzunluğundan çok, adım sayılarını arttırırlar. Salınım öncesi fazda topuk daha az yükselir ve basma fazında ilk temasda ayak ucu yere daha yakındır. Ayrıca, ayak açısında da artış vardır. Birbirini takip eden yürüme döngüsünün kontrolü için adım uzunluğu ve adım genişliği kadar, ilk adım da önemlidir. İlk adım uzunluğundaki değişiklikleri değerlendiren bir araştırmada ilk adım uzunluğunun düşen yaşlılarda, düşmeyen yaşlılar ve gençlerden daha kısa olduğu belirlenmiştir. Düşen yaşlılarda gözlenen ilk adım uzunluğu değişikliklerinin postüral problemlerin önemli bir ön habercisi olabileceği ifade edilmiştir. Yürüme sırasında yaşlıların eklem hareket sınırlarında da değişiklikler olduğu belirlenmiştir. Kalça ekleminde fleksiyon ve ekstansiyon hareketlerinin toplam sınırında, salınım fazında diz ekleminde fleksiyon hareket sınırında ve ayak bileği ekleminde topuğun ve parmakların yerden kalkışı sırasında plantar fleksiyon hareketinin sınırında azalma olmaktadır. Ortalama gövde salınım hızının arttığı, kol salınımının azaldığı, öne doğru kol salınımında omuz ekleminde fleksiyonun azaldığı, dirsek ekleminde ise fleksiyonun arttığı görülür. Yukarıda açıklanan değişikliklerin birçoğu adım uzunluğu, total yürüme döngüsü ve yürüme destek alanındaki değişikliklerden kaynaklanır. Şekil 7.4: Gençlerde ve yaşlılarda sağ topuk ilk değmede vücudun pozisyonu (“Whittle MW. Normal gait - Patologic and other abnormal gaits. In: Gait Analysis: An Introduction. 3th Ed. Butterworth-Heinemann, Oxford, 2002; 85-86, 89126”dan uyarlanmıştır.) Mekanik kuvvetler yönünden incelendiğinde, ayağı yerden kaldırırken daha az kuvvetle itme ve daha düz ayakla yere basma gibi farklılıklar vardır. Tüm bu farklılıkları telafi etmek için kas kasılmaları artar ve daha fazla enerji harcanır. Yürümede cinsiyetin etkisini incelemek amacıyla yapılan ve yürüme bozukluğu olmayan yaşlı kadın ve erkeklerin katıldığı bir araştırmada, erkeklere göre kadınların kadanslarının daha fazla, adım uzunluğu ve adım genişliğinin daha kısa olduğu, fakat yürüme hızında cinsiyetle ilgili önemli bir farkın bulunmadığı bildirilmiştir. Erkeklere göre, kadansı daha fazla olan kadınlarda bununla orantılı olarak kalça ve diz eklemlerinin daha fazla mekanik şoka maruz kalacağı ve bu durumun etkilenen eklemlerle ilgili hastalıkların gelişmesine yol açabileceği belirtilmiştir. Aynı araştırmada yürüme sırasında, 131 kadınlarda salınım öncesi fazda diz fleksiyonunun erken başlamasıyla ayak bileği hareket sınırının erkeklerden daha fazla, erkeklerin ise kalça eklem hareket sınırlarının kadınlardan daha fazla olduğu belirlenmiştir. Başka bir araştırmada, erkeklerde yürüme hızını etkileyen tek faktörün yaş, kadınlar da ise yaş, boy ve fiziksel aktivite olduğu bildirilmiştir. Erkeklerde boy ve yaşın, kadınlarda ise sadece boy uzunluğunun adım uzunluğunu etkileyen faktörler olduğu saptanmıştır. Yaşlılarda yürüme ile ilgili değişikliklerin amacı: 1. Yürüme sırasında üst gövdenin dik duruş postürünü sürdürmek, 2. Denge kurmada kolaylık sağlayarak yürüme güvenliğini arttırmaktır. Düşen ve düşmeyen yaşlıların yürüme özelliklerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada, düşenlerde adım uzunluğu, kadans ve yürüme hızının düşmeyenlerden daha az olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, yaşlılarda adım uzunluğu simetrisindeki değişiklikler de düşme riskini arttırır ve fonksiyonel bağımsızlığı azaltır. Dolayısıyla, yürüme bozuklukları ve düşme arasında önemli bir ilişki vardır ve yürüme bozukluğu değerlendirilirken dengenin de değerlendirilmesi gerekir. Yürüme bozuklukları yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değildir. habercisidir? Senil yürüme bozukluğu, hangi olumsuz durumların erken Birçok yaşlı yürüme güçlüğünü yaşıyla ilgili normal bir gelişme olarak kabul eder. Yaşlılarda yavaş, adım uzunluğunun azaldığı, adım genişliğinin arttığı, ortopedik veya nörolojik nedenlere bağlanamayan tipik yürüyüşe senil yürüme adı verilir, ancak senil yürüme bir tanı değildir. Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık % 20’si çok ileri yaşlara kadar normal yürümeye devam ederler. Bu durum yürüme bozukluklarının yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olmadığı düşüncesini güçlendirmektedir. Senil yürüme aslında bazı hastalıkların erken belirtisi olabilir. Çünkü, senil yürümede gözlenen özelliklerin artmış kalp-damar hastalığı riski, demans ve ölüm ile ilişkili oldukları bildirilmiştir. Tamamen normal yürüyen, senil yürüme bozukluğu olan ve bilinen bir nedene bağlı yürüme bozukluğu olan yaşlılar karşılaştırıldığında, hayatta kalma sürelerinin farklı olduğu gözlenmiştir. Bütün nedenlere bağlı ölüm riski, senil yürüme bozukluğu olanlarda, normal yürüyenlere ve bilinen hastalığı olanlara göre artmıştır. Kalp-damar hastalığına bağlı ölüm oranının, senil yürüme bozukluğu olanlarda yürümesi normal olan yaşlılardan iki kat daha fazla olduğu bildirilmiştir. Şekil 7.5: Yaşlanma ve yürüme bozuklukları arasındaki ilişkiler. (“Snijders AH, van de Warrenburg BP, Giladi N, Bloem BR. Neurological gait disorders in elderly people: clinical approach and classification. Lancet Neurol 2007; 6: 63– 74”den uyarlanmıştır.) 132 YÜRÜME VE DENGE BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ Yürüme ve denge bozuklukları genellikle birden çok nedene bağlıdır. Yürüme hızını yavaşlatan faktörlerin yürüme ve denge bozukluğuna neden olabileceği düşünülmektedir. Bu faktörler sıklıkla, kalp akciğer hastalıkları, kas iskelet sistemi hastalıkları ve beyin-damar hastalıkları ile ilişkilidir. Bu hastalıklar ağrı, nefes darlığı, denge bozukluğu, düşme, düşme korkusu, görme, işitme, aerobik kapasite, kas kuvveti ve eklem hareket sınırında azalma, kötü postür, duyu bozukluğu, yorgunluk, şekil bozuklukları, bilinç ve adaptasyonda azalmaya neden olarak, yürüme ve denge bozukluklarına katkıda bulunurlar (Tablo1, Şekil 4). Bu olumsuz durumlar birleştiklerinde, tek bir bozukluktan daha büyük problemlere sebeb olurlar. Tablo 7.1: Yürüme ve denge bozuklukları ile ilişkili tıbbi durumlar ve risk faktörleri Duygusal bozukluklar ve psikiyatrik durumlar: Depresyon, düşme korkusu, uyku bozuklukları. Kalp damar hastalıkları: Kalp ritminde bozukluklar (aritmi), kalp yetmezliği, kalp damarlarının (koroner damarlar) hastalığı, çevresel damarların hastalıkları, postural hipotansiyon (pozisyon değişikliklerine bağlı olarak kan basıncında ani düşme). Solunum sistemi hastalıkları: Astım, amfizem, kronik bronşit vb (yürüme sırasında nefes darlığına neden olurlar). Enfeksiyon hastalıkları ve metabolik hastalıklar: Şeker hastalığı, AIDS (Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu), şişmanlık, troid hormonunun kanda az ya da çok bulunması (hipotroid, hipertroid), kanda ürenin normalin üzerinde olması (üremi), Vitamin B12 eksikliği. Kas iskelet sistemi hastalıkları: Boyun ve bel omurlarındaki bozukluklar, gut hastalığı, kas zayıflığı, artroz (eklemlerde kireçlenme), osteoporoz (kemik mineral yoğunluğunda azalma-kemik erimesi), osteomalazi (erişkinde kemik yumuşaması) kırıklar, ayakla ilgili bozukluklar. Nörolojik bozukluklar: Beyincikle ilgili bozukluklar, demans, omurilik basısı veya omurilik yaralanması, çevresel sinirlerin yaralanmaları, Parkinson hastalığı, inme, vestibüler bozukluklar, Mulltipl Skleroz hastalığı, normal basınçlı hidrosefali (normal tansiyon koşullarında beyin-omurilik sıvısının artması), santral sinir sistemi hasarları ( tümörler, kanamalar) v.b. Duyu bozuklukları: İşitme duyusunda bozulma, görme kusurları, Diğerleri: Acil tıbbi hastalıklar, yakın tarihte hastanede tedaviyi gerektiren durumlar, ameliyatlar, bazı ilaçların kullanımı ( kalp ritm bozukluklarında antiaritmik ilaçlar, idrar söktürücü ilaçlar, uyuşturucu ilaçlar, havale önleyici ilaçlar, psikolojik sorunlarda kullanılan bazı ilaçlar), alkol kullanımı. Yapılan bir araştırmada yaşlıların %75’inde yürüme ve denge bozukluklarının birçok nedenden kaynaklandığı belirlenmiştir. Bu yaşlılarda yürüme güçlüğüne, en fazla artrozun (%37), daha sonra da postural hipotansiyonun (pozisyon değişikliklerine bağlı olarak kan basıncında ani düşme) (%9) neden olduğu bildirilmiştir. Başka bir çalışmada ise, 88 yaş üzerindeki yaşlılarda eklem ağrısının yürüme bozukluklarına katkıda bulunan en yaygın neden olduğu (%32), bunu inme (%1), görme bozukluğu (%1), boyun ve bel ağrısı (%1) gibi çeşitli diğer nedenlerin (%0.5) izlediği açıklanmıştır. YÜRÜME VE DENGE BOZUKLUKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Yürümenin değerlendirilmesinde; yaşlıların önceki ve şimdiki sağlık sorunları araştırılmalıdır. Edinilmiş hastalıklar, düşme hikayesi (daha önce düştü mü, düşmenin nedeni, düşmenin sıklığı, yaralanma oldu mu), yürüme bozukluğunun nedenleri (ağrı, denge bozukluğu gibi diğer nedenler), daha önce geçirdiği ameliyatlar, günlük yaşam aktiviteleri düzeyi, fiziksel aktivite düzeyi, kullanılan ilaçların dozları hakkında inceleme ve değerlendirmeler yapılmalıdır. Ayrıca detaylı bir muayene ile; duygusal ve bilişsel durum, kalp damar ve solunum sistemi, kas iskelet sistemi (eklemlerde şişme, şekil bozukluğu, boyun, sırt, kol, kalça, diz ve ayaklarda eklem hareket sınırları, sırtta kamburluk, kullanılan ayakkabı), sinir sistemi (kas kuvveti, refleksler, duyular, denge), görme ve işitme değerlendirilmeli, boy, kilo ölçülmeli ve yürüme analizi yapılmalıdır. Çevresel tehlikelerden dağınıklık, elektrik kabloları, küvet ve tuvalet yanında tutunacak yerlerin eksikliği, varlığı, alçak sandalye, kötü aydınlatma, kaygan yüzeyler, dik veya 133 güvensiz merdiven, kilim ve küçük halıların varlığı da incelenmelidir.Ayrıca yaşlının meşguliyetleri ve toplum içindeki ilişkileri ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesi yönünden de değerlendirilmelidir. ÇEŞİTLİ HASTALIKLARDA GÖRÜLEN YÜRÜME BOZUKLUKLARI Yürüme bozuklukları, yukarıda da bahsedildiği gibi çeşitli nedenlere bağlıdır. Kas iskelet sistemindeki problemlerle ilgili olan yürüme bozukluğunda ana sorun kas güçsüzlüğü, eklem hareket kısıtlılığı ve ağrıdır. Bu durumlarda yürüme bozukluğu telafi edilebilir. Oysa nörolojik sorunları olan yaşlılarda; kaslarda sertlik, istemli kas kontrolünün bozulması ve duyu kayıpları fonksiyon kaybını ağırlaştırmakta ve adaptasyonu zorlaştırmaktadır. Yapılan bir araştırmada sinir sistemi hastalıklarına bağlı yürüme bozukluklarının erkeklerde daha fazla, sinir sistemi hastalığı ile ilişkili olmayan nedenlerle gelişen yürüme bozukluklarının da kadınlarda daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. Çeşitli hastalıklarda farklı örnekler halinde ortaya çıkan yürüme bozuklukları şunlardır: Antaljik yürüme (Ağrılı durumlarda görülen yürüme): Eklem yapı ve fonksiyonunu bozan hastalıklarda ve travmalarda, etkilenen eklemde ağrı ve hareket kısıtlılığı vardır. Ağrılı eklemi korumak amacıyla, yürüme sırasında o bacağa yük vermekten kaçınılır, vücut ağırlığı ağrısız tarafa nakledilir ve basma fazı kısaltılır. İhtiyatlı yürüme : Daha önce düşenlerde ve görme bozukluğu olanlarda görülebilir. Buzda yürür gibi yavaş, kadansı azaltarak, adım genişliğini arttırarak, kollarını yana açarak yürürler. Düşme ve açık alan korkusu ile gövde hareketleri azdır, gövdelerini blok şeklinde döndürürler. Kas zayıflıklarında görülen yürüme bozuklukları: Kalça çıkığı olanlarda veya bacağın yana doğru açılmasını sağlayan kasın zayıflığında, basma fazında gövde basılan bacak tarafında yana doğru eğilir. Kalça çıkığı çift taraflı olduğunda iki tarafa sallanarak paytak paytak yürüme (Trendelenburg Yürüyüşü) görülür. Kalçaya ekstansiyon yaptıran kasın zayıflığında, basma fazında gövde arkaya doğru götürülerek kalça stabilitesi sağlanmaya çalışılır ve diz devamlı ekstansiyonda tutulur. Dize ekstansiyon yaptıran kasın zayıflığında, basma fazının yüklenme döneminde dizi ekstansiyonda tutmak için gövde hafif öne doğru eğilir. Salınım fazı başında bacağın ilerlemesi azalır, dizde aşırı fleksiyon olur, ayak yerden daha fazla yükselir. Çeşitli nedenlerle oluşan ayak dorsi fleksörlerinin zayıflığında düşük ayak yürüyüşü görülür. Hem basma hem de salınım fazında yürüme bozulur. İlk değme topukla değil, ön ayakla yapılır. Basma sonu fazında topuk kalkışı olmaz, ayak yerden kesilemez. Bunu telafi etmek için kalça ve diz fleksiyonu artar. Bazen de sağlam tarafta parmak ucuna kalkarak bacak boyun uzatılır ve düşük ayak yerden kalkar. Kas hastalıkları kaslarda güçsüzlük, ağrı ve kramplara neden olur. Bu hastalıklarda görülen yürüme bozukluklarının erken döneminde sadece salınım fazında hafif bir düşük ayak yürüyüşü gözlenir. Geçiş döneminde ise, buna ek olarak adım genişliği artar. Kalça çevresindeki kasların zayıflaması nedeniyle, basma fazında gövde basılan yana ve geriye doğru eğilir. Bu durum diğer tarafa basıldığında da gerçekleşir ve sağa ve sola sallanarak yürüme burada da görülür. Geç dönemde kas gücü daha fazla azalır, yürüme daha da güçleşir. Çeşitli telafi edici mekanizmalarla yürümeye çalışılır. Basma alanı daha da genişler, adım uzunluğu azalır, beldeki normal eğri artar. Parmak ucunda yürüyerek diz pasif ekstansiyona getirilir. Ancak kas gücü azaldığından vücudun öne ilerletilmesi zorlaşır. Geç dönemde artan kas zayıflığı nedeni ile yürüme becerisi giderek kaybedilir. İnme sonrası görülen yürüme: İnmeye bağlı vücudun yarı tarafının felci sonrasında yürüyüş yavaş, asimetrik ve tutuktur. Kas güçsüzlüğü ve duyu kaybı, etkilenen tarafta hareketlerin bütünlüğünün bozulmasına ve normal tarafta bunu telafi eden değişikliklerin oluşmasına neden olur. Dengenin bozulması, kaslarda sertlik, hareket kontrolünün bozulması, eklem hareket sınırlarında kısıtlanmalar, algı ve bilişsel fonksiyonlardaki bozukluklar yürüyüşü daha da zorlaştırabilir. İnmeli yaşlılarda yürüyüş hızı yavaşlamıştır. Etkilenen tarafta adım uzunluğu kısalmış, çift destek zamanı uzamıştır. Her iki bacak 134 arasında basma ve salınım fazlarının sürelerinde asimetri gözlenir. Etkilenen tarafta basma fazı kısalır, normal tarafta uzar. Pelvis hareketlerinde tüm yönlerde artış izlenir. Vücut ağırlık merkezinin salınımı normalin üzerindedir. Ayak dorsi fleksiyonunu yapamayanlarda parmak ucunu yerden kaldırıp bacağı öne ilerletebilmek için, pelviste bu durumu telafi eden bir yükselme izlenir. Etkilenen kalçada fleksiyon ve ekstansiyon hareketleri de azalır. Bacağın öne doğru ilerletilmesinde güçlük vardır. Salınım öncesinde ayağın yerden kaldırılabilmesi için kişi o taraf pelvisi kaldırır, sağlam ayak üzerinde yükselir. Kalça ve diz ekleminde yeteri kadar fleksiyon yapamadığı için bacağını yandan dolaştırarak öne atar. Omurilik yaralanmasında görülen yürüme: Omurilik yaralanması olanlarda yaralanma seviyesinin altında her iki bacağı etkileyen felç durumunda yürüyüş bozukluklarının nedenleri; bazı reflekslerde artma ve kaslarda sertlik, kas fonksiyonunda değişiklikler, kas güçsüzlüğü, postürle ilgili problemler, yük aktarımı, denge ve öne ilerlemede yaşanan sorunlardır. Kısmi omurilik yaralanmalarında yürüyüş, harcanan enerji miktarını azaltmak için genelde yavaştır. Adım uzunluğu kısalmış, yürüme döngüsü uzamıştır. Yere ilk temasta topuk vurma yerine, ayak tümüyle veya önüyle yere basar. Basma fazında dizlerde genelde fleksiyon, ayak bileğinde ise normalin üzerinde dorsi fleksiyon izlenir. Salınım fazında ayak bileğinde düşük ayağa bağlı plantar fleksiyon görülebilir. Kaslarda sertlik varsa; yürürken bacaklar kıvrılmaz. Yürüyüş ayak uçlarında adeta hafif sıçrayıcı niteliktedir. Öne atılan bacak, diğer bacağın önüne geçerek dizler birbirine doğru çekilir, adım genişliği azalır, dolayısıyla denge sağlamada güçlük çekilir. Böylece bacaklar ancak büyük bir eforla öne salınım yapabilir. Bu tipte yürümeye makaslayarak yürüme denir. Parkinson hastalığında görülen yürüme: Parkinson hastalığı olan yaşlıların gövdeleri öne doğru eğiktir, kalça ve dizleri hafif fleksiyondadır. Küçük ve giderek hızlanan adımlarla ilerlerler. İlk değme fazında topuk yerine tüm ayak tabanı ile basma görülür veya ayaklarını sürüyerek yürürler. Yürümeye başlamakta, yürürken yön değiştirmekte ve durmakta güçlük çekerler. Dakikadaki adım sayısı fazla değişmez. Kalça, diz, ayak bileği hareketleri ve kol salınımı azalır. Bacağın farklı seviyelerden kesilmesi (amputasyon) durumunda görülen yürüme: Farklı seviyelerde uzuv kaybı olan yaşlıların uygun protezler kullanılarak yürümeleri sağlanır. Ancak protez kullanarak yürüdüklerinde de rahat yürüme hızı, çift adım uzunluğu ve dakikadaki adım sayısı azalır, O2 tüketimi artar. Genel olarak protezli tarafa yük vermekten kaçınırlar. Buna karşın sağlam tarafa belirgin olarak daha çok ve daha hızlı yüklenirler. Üst seviyelerden yapılan kesilerde yürüme bozukluğu daha fazladır. Protez ayak tipi, protezli tarafta yük verme özelliklerini değiştirmemekte, ancak sağlam tarafa yük verme özelliklerini belirgin olarak etkilemektedir. Protezle ilgili sorunlar nedeniyle de yürümede farklılıklar gözlenebilir. Bu problemler giderilerek daha düzgün yürüme sağlanmalıdır. Bacak boylarında fark olduğunda görülen yürüme: Bacak boyları arasındaki fark 1.5 cm’den az olduğunda; yürümede önemli bir sorunla karşılaşılmaz. Eğer kısalık 4 cm’den az ise; karşı taraf omuz yükselir, kısa taraftaki alçalır. Kısa tarafta pelvis daha fazla düşer. Salınım fazındaki diğer bacakta kalça, diz ve ayak bileğinde aşırı fleksiyon gözlenir. Eğer fark 4 cm’den büyükse; kısa tarafta parmak ucuna basarak yürürler. Psikolojik sorunlarda görülen yürüme: Ayakta durma ve yürüme yeteneğini gerçekleştirmede zorluk vardır. Garip bir şekilde sallanarak yürürler. Beynin ön bölgesinin hasarında görülen yürüme: Yürüme yavaş, tereddütlü ve güvensizdir. Demanslı hastalarda da bu tip yürüme görülür. Daha ağır şekillerinde ayakları yere yapışmış gibi, yürümeyi bir türlü başlatamazlar. Yürümeyi unutmuş gibidirler. Bazıları ayakta bile duramazlar. Ataksik yürüme: Beyincik veya beyinciğin santral sinir sistemindeki bağlantıları ile ilgili hastalıklarda, ilaç zehirlenmeleri, multiple skleroz, inme ve vitamin B12 eksikliğinde, kasların birbiriyle ilişkisiz çalışması sonucu istemli vücut hareketlerinde düzensizlik (ataksi) ortaya çıkar. Yürüyüş dengesizdir. Ayak destek alanını genişleterek, sağa ve sola salınımlar yaparak sarhoş gibi yürürler. Düz bir çizgi üzerinde yürümede güçlük çekerler. Gözlerin açık ya da kapalı olması durumu değiştirmez. Beyinciğin tek taraflı hasarlarında ayaktayken o tarafa düşme eğilimi vardır, bazen de ayakta durulamaz. 135 Vestibüler ataksi : Vestibuler sistem ve onların bağlantılarındaki bozukluklar nedeniyle görülür. Baş dönmesiyle birlikte, denge bozukluğu vardır. Hasarın olduğu tarafa doğru düşme eğiliminin olduğu gözlenir. Duyusal ataksi: Eklem pozisyon hissini taşıyan duyu sinirleri ve bunların taşındığı yollarda meydana gelen hasar nedeniyle oluşur. Derin duyu bozulduğu için gözlerini kapattıklarında dengelerini koruyamazlar. Yürürken adım genişliğini arttırarak destek alanını genişletmeye çalışırlar. Bacaklarını ölçüsüz şekilde öne doğru fırlatarak yürürler. Koreik yürüme: Kore, istem dışı ani gelişen bir uzuvdan diğerine yayılan rasgele vücudun her yerinde olabilen, kısa süreli ve düzensiz kas kasılmalarıdır. Koreik yürüme danseder gibi düzensiz ve dengesizdir. İstemli hareket sürdürülemez ve aralıklı kesintiye uğrar. YÜRÜME BOZUKLUKLARININ REHABİLİTASYONU Rehabilitasyon, kişinin fizyolojik, anatomik bozukluğunun ve çevresel kısıtlamalarının elverdiği ölçüde, fiziksel, psikolojik, sosyal ve mesleki yönden erişebileceği en üst düzeye gelmesi için yapılan çabaların tümünü içerir. Yaşlılarda görülen yürüme bozukluklarının rehabilitasyonunda, yürüme bozukluğunun nedenlerine yönelik girişimlerde bulunulur. Öncelikle yürüme bozukluğuna eşlik eden etkenler belirlenerek, bunların tedavisi için programlar düzenlenir. Genellikle yürüme bozukluğuna birden fazla faktör etki ettiğinden, rehabilitasyon programı da çeşitli tedavi yöntemlerini kapsamalıdır. Fizik tedavi ve bu kapsamda düzenli egzersiz uygulamaları yürüme rehabilitasyonun en önemli basamağıdır. Cihazlar ve yürümeye yardımcı aletlerin kullanılması, davranışsal ve çevresel düzenlemeler, ilaç tedavisi, cerrahi tedaviler ve meşguliyet aktiviteleri de rehabilitasyon kapsamında uygulanan yöntemleridir. Yürüme bozukluklarında yaşlılarda var olan hastalıklar, bu hastalıkların şiddeti, yaşlının genel sağlık durumu tedavi sonuçlarını önemli olarak etkilemektedir. Ayrıca, yürümeye katkıda bulunan birçok faktörden bazıları tedavi edilebildiğinden, yaşlıda farklı derecelerde yürüme bozukluğu devam eder. Tedavi ile, yürüme sırasında bacağa yük verildiğinde oluşan ağrıda azalma, yürünen mesafede artma veya tüm yürüme ile ilgili kısıtlamalarda azalma gibi fonksiyonel iyileşmeler sağlanabilir. Daha önceki gibi, normal yürümeyi yeniden kazandırmak gerçek dışı bir hedefken, yürüme hızını geliştirerek güvenli bir yürümeyi hedeflemek daha mantıklıdır. İlaç Tedavisi B12 vitamini eksikliği, folat eksikliği, hipotiroidizm, hipertiroidizm, diz artrozu, Parkinson hastalığına bağlı yürüme bozukluklarında ilaç tedavisinden fayda sağlanabilir. Daha önce bahsedildiği gibi, denge bozuklukları ve düşmelere neden olan, yürüme bozukluğuna yol açabilen ilaçlar yeniden gözden geçirilerek sayıları azaltılmalıdır. Fizik Tedavi Fizik tedavi yürüme bozukluklarına neden olan kas iskelet sistemi ve sinir sistemi hastalıklarında, ağrıyı azaltmak, eklem hareket sınırını, duyusal fonksiyonları, kas kuvvet, güç ve enduransını arttırmak, kaslarda sertliği azaltmak ve uygun durumu devam ettirmek, dolayısıyla denge ve yürüme bozukluklarını gidererek yaşam kalitesini arttırmak amacıyla uygulanır. Bu amaçlarla farklı tipte egzersizler, sıcak ve soğuk tedavi ve elektroterapi yöntemleri, bazı biyomekanik aletler kullanılır. Egzersizler Düzenli egzersiz uygulamaları yürüme rehabilitasyonun en önemli basamağıdır. Yaşlılarda düzenli yapılan egzersizlerle, kas kuvveti ve dayanıklılığı, denge, kemik mineral yoğunluğu, kan basıncı düşer, kalp atım sayısı (nabız) azalır, maksimal oksijen kullanma kapasiteleri (aerobik kapasite) artar, dolayısıyla kalp ve akciğer fonksiyonları artar, ve yürüyüş için harcanan enerji azalır. 136 Yaşlılarda egzersizler programları dikkatli bir değerlendirmeden sonra kişilerin özelliklerine uygun olarak düzenlenmelidir. Egzersiz programları kuvvetlendirme, denge, esneklik ve dayanıklılığı arttırmak için yapılan egzersizlerden oluşur. Bu amaçlardan iki veya daha fazlasını kapsayan egzersiz programları, düşme oranını ve düşen kişilerin sayısını azaltır. Fonksiyonel yürümenin sürdürülmesinde kasların kuvvetlendirilmesi önemlidir. Aerobik ve dirençli egzersizler, kas kuvvetini, esnekliği, dengeyi ve aerobik kapasiteyi arttırırlar ve kalp akciğer fonksiyonlarının gelişmesini sağlarlar. Anaerobik egzersizler yaşlılar için uygun değildir. Germe egzersizleri esnekliği arttırır, aerobik ve dirençli egzersizler öncesinde ve sonrasında yapıldığında ise, yaralanmaların engellenmesi açısından faydalıdır. Yaşlılarda, kalça ve dize ekstansiyon yaptıran kasları kuvvetlendirme ve sıklıkla kalçaya fleksiyon yaptıran kaslarda görülen kısalmayı germe üzerine odaklanılır. Yürümeye yardımcı aletlerin kullanımını kolaylaştırmak için, kol kaslarını kuvvetlendiren egzersizler de tedavi programına dahil edilmelidir. Yürüme bozukluklarının önlenmesi ve giderilmesinde en iyi sonuçlar, farklı egzersizleri kapsayan tedavisi programlarıyla sağlanır. Grup egzersizlerinin yürüme hızı gibi, yürüme ile ilgili ölçümlerde gelişme sağladığı gösterilmiştir. Genellikle, çeşitli egzersizleri içeren programlarla yararlı sonuçlar elde edilmiştir. Çok az engelli yaşlılarda, dirençli bacak egzersizleri, esneklik ve ayakta durma dengesi ile ilgili egzersizleri içeren 12 haftalık bir programla, yürüme hızının % 8 arttığı belirlenmiştir. Hafif demanslı yaşlılarda 16 haftalık yoğun bireysel destekle ve telkinle yapılan ve kasları kuvvetlendirme, eklem pozisyon hissini geliştirme, esneklik ve dinamik dengeyle ilgili egzersizleri içeren program sonunda, yürüme hızında % 23 gelişme elde edilmiştir. Statik dengede ve esneklikte önemli gelişme sağlanmıştır. Diz artrozlu yaşlılarda aerobik egzersizler ve dirençli egzersizlerle ağrının azaldığı ve yürüme mesafesinin arttığı belirlenmiştir. Aerobik egzersizler, kuvvetlendirme ve fonksiyona dayalı grup egzersiz programları diz artrozu olan yaşlılarda yürüme hızını yaklaşık %5 arttırmıştır. Son dönemde yaşlıların rehabilitasyonunda, Çin kökenli çok eski bir egzersiz yöntemi olan Tai Chi Chuan egzersizleri; denge, kas kuvveti ve kalp ve akciğer fonksiyonlarını geliştirmek, duyu girdilerini ve esnekliği arttırmak için kullanılmaktadır. Yoganın da yaşlı kişilerde kalp ve akciger fonksiyonlarını geliştirdiği, ağrıyı azatlığı, yaşlılarda azalan kalça ekstansiyonu, adım uzunluğu ve yürüme hızını arttırdığı ve dengenin gelişmesini sağlıyarak düşmeleri önlediği bildirilmiştir. Göreve Özel Yürüme Eğitimi Son yıllarda, yapay kalça (eklem protezi) ameliyatından sonra, Parkinson hastalığında, omurilik yaralanmalarında ve inme geçiren hastalarda göreve özel yürüme eğitimi sağlamak için ağırlık taşıma sistemi ve yürüme bandı (treadmil) kullanarak, yürüme bozukluklarının azaltılabildiği belirtilmektedir. Yürümenin yeniden kazandırılması amacıyla, vücut ağırlığını destekliyerek yürüme bandında yürüme ve denge eğitimi verilmektedir. Bu yöntemle, simetrik yürüme paterninin kazandırılmasında, yürüme hızı ve enduransının arttırılmasında yararlı sonuçlar elde edilmiştir ve diğer yöntemler ile birlikte uygulanması önerilmektedir. Ayrıca, robot yardımlı yürüme eğitimi, sinir sistemi ile ilgili hastalıklara bağlı yürüme bozukluklarında uygulanabilmektedir. Davranışsal ve Çevresel Düzenlemeler Düşme risklerini azaltarak dengeli yürümenin sürdürülebilmesi için, yaşlıların eğitilmesi, iyi aydınlatılmış (özellikle vestibüler ve duyu bozukluğu olanlarda), engellerin kaldırıldığı (elektrik kabloları, dağınıklık, kaygan zeminler ve halılar gibi), gerekirse uygun mimari düzenlemelerle daha güvenli bir çevrenin oluşturulması, yaşlıların günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıklarını arttırarak yaşam kalitelerinin gelişmesine önemli katkılar sağlayacaktır. 137 Cihazlar Uzuv kaybı olan yaşlılarda kesilmiş uzuva uygun protezlerin kullanılması yürümenin sağlanmasında temeldir. Ayrıca, yürüme bozukluğu olanlarda cihazlardan da yararlanılır. Bu cihazların kullanım amaçları şunlardır: • Fonksiyonu arttırmak • Eklem kısıtlılığının ve şekil bozukluğununun gelişimini önlemek veya gidermek • Eklemleri fonksiyonel pozisyonda tutmak • Stabilizasyon sağlamak • Zayıf kas fonksiyonlarını desteklemek • Hareket kontrolünü arttırmak • Bacağa binen yükü azaltmak ve eşit dağılmasını sağlamak • Kaslarda sertliği azaltmak Bu amaçlarla çeşitli cihazlar kişilere uygun olarak yapılır ve kullanılır. Dengeyi arttırmak ve normal yürümeyi devam ettirmek için ayakkabı seçimi de önemlidir. Alçak topuklu, ayak boyutlarına uygun ayakkabılar kullanılmalıdır. İşitme bozukluklarında, işitme cihazlarının kullanımı, duyu girdilerini arttırarak dengenin sağlanmasına katkıda bulunur ve düşmeleri önler. Yürümeye Yardımcı Aletler Yürümenin kolaylaştırılması, ağrının azaltılması, dengenin ve yük taşıma kaabiliyetinin arttırılması için bastonlar, koltuk değnekleri ve yürüteçler kullanılır. Yürümeye yardımcı bu aletler vücut ağırlığının bir kısmını bacaktan kollara aktarırlar. Ancak gövde ağırlığının omuz, dirsek ve bilek eklemlerinde taşınması zaman içinde bu eklemlerde de problemlere yol açabilir. Yürüme yardımcılarının seçiminde bu konuda eğitimli kişilerden yardım alınmalıdır. Bu aletlerin seçiminin uygun yapılmaması, yürüme bozukluğuna katkıda bulunur ve enerji tüketimini ve düşme riskini arttırır. Yaşlıların kendilerine uygun olan yürümeye yardımcı bu aletleri kullanabilmeleri için; görmeleri, yeterli bilişsel fonksiyonları, yargılama yetisi, vestibüler fonksiyonu, yeterli kol kuvveti ve fiziksel dayanıklıklarının olması gereklidir. Eğer yaşlılar bu özelliklere sahipse yürürken denge ve ağırlık taşımak için kollarını kullanmalarına gerek olup olmadığı değerlendirilir. Bunun için yürürken yaşlının bir ya da her iki eli tutularak destek verilir. Bu şekilde destekle yürümesini uygun şekilde sağlayabiliyorsa, yürümeye yardımcı aletlerden yararlanabileceği düşünülür. Bu aletlerin rahat kullanımını ve fonksiyonunu geliştirmek için çeşitli değişiklikler yapılabilir ve aksesuarlar eklenebilir. Örneğin, elle tutulan kısmın ele daha uygun olabilmesi için yapılan değişiklikler, ya da buz veya karlı zeminde kullanmak için cihaz uçlarına takılan özel kapakların yerleştirilmesi yaşlıların kullanımını kolaylaştırır ve daha dengeli yürümelerine yardımcı olabilir. Farklı durumlarda yürümeye yardım amacıyla çeşitli aletler kullanılabilir (Tablo2). Bastonlar destek alanını genişleterek dengenin artmasını sağlarlar. Denge kurmakta güçlük çeken yaşlılarda iki bacaklarına ek olarak üçüncü bir destek noktası yaratılır. (Resim 1) Denge sorunu çok ağır olanlarda çift baston kullanılarak dördüncü bir destek noktası sağlanır. Aynı zamanda bacaklara binen vücut ağırlığının bir kısmı baston vasıtasıyla azaltılabilir. Bu amaçlarla baston genellikle hasta olan tarafın karşı tarafındaki elle tutularak kullanılır. (hastalık sol taraftaysa baston sağ elle tutulur). Bastonların uçları amaca göre tek, üç veya dört uçlu olabilir (Resim 2). 138 Resim 7.1: Tek uçlu baston Resim 7.2: Çok uçlu baston Resim 7.3: Kanadyen koltuk değneği Koltuk değnekleri yanlara doğru stabiliteyi sağlayarak destek alanını arttırırlar. Bastonların aksine tüm vücut ağırlığını karşılamak için kullanılırlar. Koltuk altına kadar uzanan koltuk değneklerinde vücut yükü elbileği ve koltuk altı arasında paylaşılır. (Resim 4) Bu tür değneklerle her iki bacakta tam felç varken bile yürümek mümkündür. Ayrıca, yükün dirsek ve el bileği arasındaki ön kolda taşındığı, ön kol destekli koltuk değnekleriyle vücut ağırlığının %45’i aktarılabilir. Kanadyen tipi koltuk değneği adı da verilen bu tip koltuk değneklerinin kullanımı daha kolaydır (Resim 3). Yürüteçler en fazla denge sağlayan ve vücut ağırlığının en fazla aktarılabildiği yürüme yardımcılarıdır, ancak bu aletle yürüme hızı çok düşüktür. Standart ve tekerlekli tipleri vardır. Tekerlekli yürüteçlerle daha hızlı hareket edilebilir. Yürüteçler genelde yürüme eğitiminin erken safhasında ya da yürüme sorunları çok belirgin olan yaşlılarda kullanılır. Manevra yapma, kapılardan geçme güçlüğü, kollarda normal salınımın azalması, yürürken gövdenin öne eğilmesi, merdivenlerde kullanılamaması gibi dezavantajları vardır. Bu aletlerin boyları vücut ölçülerine uygun olarak ayarlanmalıdır. Yer ile temasta olan yürümeye yardımcı aleti tutarken dirsek eklemi 15°-30° fleksiyonda olmalıdır. Resim 7.4: Koltuk değneği Resim 7.5: Standart yürüteç 139 Resim 7.6: Tekerlekli yürüteç Tablo 7.2: Çeşitli hastalıklarda yürümeye yardımcı aletlerin kullanımı. [“Van Hook FW, Demonbreun D, Weiss BD. (2003) Ambulatory devices for chronic gait disorders in the elderly. Am Fam Physician; 15; 67 (8): 1717-24”den uyarlanmıştır]. Duyusal ve vestibüler atakside; Baston Antaljik yürüyüş, kas zayıflığı ve kalça çıkığı ve düşük ayak yürüyüşü; Hafif şiddette ise; Baston Orta şiddette ise; Çok uçlu baston veya dört tekerlekli yürüteç Şiddetli ise; Önü tekerlekli yürüteç veya standart yürüteç İnme sonrası görülen yürümede; Baston Omurilik yaralanmalarında; Koltuk değneği veya yürüteç Parkinsonluların yürüyüşünde; Yürüteç Ataksik yürümede; Standart yürüteç İhtiyatlı yürümede; Durumun şiddetine bağlı farklı aletler Beynin ön bölgesinin hasarında; Standart yürüteç İş ve Uğraşı Tedavisi Bu kapsamda yaşlılarda uygun testler kullanılarak, duyu, algı, motor değerlendirme, el ve kolun fonksiyonel kapasitesinin ve ince becerilerinin değerlendirmesi ve günlük yaşam aktivitelerinin değerlendirmesi yapılır. Yaşlıların; zamanı iyi değerlendirmek, hoşça vakit geçirmek, üretmenin verdiği huzuru, kendine güveni ve yaşam kalitesini arttırmak için, yaşlıya uygun olan fotoğrafçılık, resim, seramik, makrome, örgü, kumaş ve cam boyama gibi sanatsal uğraşılara ve ev dışındaki aktivitelere katılımları teşvik edilir ve desteklenir. Cerrahi Tedaviler Yürüme bozukluğuna neden olan bazı durumlarda cerrahi tedavilere gerek duyulabilir. Yürüme bozukluğunu gidermek, daha ağrısız ve dengeli yürümeyi sağlamak için; kas ve kas kirişi, eklem ve eklem bağları, kemikler, sinir sistemi, görme ve işitme ile ilgili sorunlarda, şekil bozukluklarında uygun cerrahi tedaviler uygulanır. Özellikle yaşlılarda yürüme bozukluğuna neden olan ileri düzeydeki artroz durumlarında, yapay kalça ve diz eklemi ameliyatları yürümede ve dolayısıyla günlük yaşam aktivitelerinin gelişmesinde ve yaşam kalitesinin artmasında yararlı olmaktadır. 140 Özet Yaşlılarda yürüme ve denge bozukluklarına sık rastlanır ve bu durumlar düşmelere, hareketsizliğe, hareketsizlik nedeniyle çeşitli hastalıkların ilerlemesine ve ölüm oranında artışa yol açar. Güvenli ve hedefe ulaşan normal bir yürüme için kas-iskelet, sinir, solunum ve dolaşım sistemleri, yürütücü işlevler, bilişsel fonksiyonlar ve ruhsal durum ile ilgili fonksiyonların birbirleriyle uyum içinde çalışmaları gerekir. Bu sistemlerdeki bozukluklar yürümenin de bozulmasına neden olur. Yürüme bozuklukları genellikle birden çok faktöre bağlıdır. Normal yürüme bozulduğunda, yürüme döngüsünde basma ve salınım fazlarındaki değişiklikler çeşitli yöntemlerle yapılan yürüme analizleriyle belirlenebilir. Yürüme bozukluklarını önlemek ya da gidermek, düşmeleri azaltmak ve yaşlıyı daha aktif hale getirerek yaşam kalitesini arttırmak amacıyla; ilaçlar, egzersizler başta olmak üzere çeşitli fizik tedavi yöntemleri, yürümeye yardımcı aletler ve işitme cihazı ve bacak protezini de içeren çeşitli cihazlar kullanılabilir, iş ve uğraşı tedavisi ve özellikle yapay eklem ve gözde katarakt ameliyatlarını içeren cerrahi tedaviler yapılabilir, yaşlı eğitimine öncelik veren davranış tedavileri uygulanabilir, çevresel ve mimari düzenlemeler yapılabilir. 141 Kendimizi Sınayalım 6. Kalçaya ekstansiyon yaptıran kasın zayıflığında aşağıdakilerden hangisi görülür? 1. Aşağıdakilerden hangi sistem yürümenin gerçekleşmesine direkt olarak katkıda bulunmaz? a. İki tarafa sallanma a. Kas iskelet sistemi b. Gövdeyi hafif öne eğme b. Dolaşım sistemi c. Gövdeyi arkaya doğru götürme c. Solunum sistemi d. Dizde aşırı fleksiyon d. Sindirim sistemi e. Gövdeyi yana doğru eğme e. Sinir sistemi 7. Aşağıdakilerden hangisi germe egzersizinin amaçları arasında değildir? 2. “Bir ayağın yere temas ettiği nokta ile , aynı ayağın bir sonraki ilk temas ettiği nokta arasındaki uzaklıktır.” Bu tanım aşagıdakilerden hangisini anlatmaktadır? a. Esnekliği arttırmak a. Total yürüme döngüsü c. Hareket kısıtlılığını gidermek b. Çift adım uzunluğu d. Yaralanmaları engellemek c. Kadans e. Düzgün yürüyüşü geliştirmek d. Adım genişliği 8. Aşağıdakilerin hangisi yaşlılarda yürüme bozukluğunun tedavisinde uygulanmaz? b. Kasları kuvvetlendirmek e. Yürüme hızı a. Tai Chi Chuan egzersizleri 3. Yürümenin erken salınım fazı, yürüme döngüsünün hangi yüzdelik diliminde yer alır? b. Ağırlık taşıma sistemleri a. %75-90 c. Elektroterapi yöntemleri b. %30-50 d. B12 vitamini takviyesi c. % 60-75 e. Anaerobik egzersiz d. %90-100 9. Aşağıdakilerden hangisi yürüme luklarının tedavisinde kullanılmaz? e. %10-30 a. Kol destekleri 4. Yaşlılarda bazı amaçlarla yürümede değişiklikler yapılır. Aşağıdakilerden hangisi bu amaçlarından biri değildir? b. İşitme cihazları c. Ayakkabı içi destekler a. Gövdenin dik duruşunu sürdürmek d. Bastonlar b. Denge kurmak e. Koltuk değnekleri c. Fonksiyonel bağımsızlığı arttırmak 10. Aşağıdaki cümlelerden hangisi bozukluğunun rehabilitasyonunda yansıtmamaktadır? d. Yürüme güvenliğini arttırmak e. Esnekliği arttırmak 5. Aşağıdaki ilaçlardan bozukluğuna neden olmaz? bozuk- hangisi yürüme gereği a. İleri düzeydeki artroz durumlarında yapay kalça ameliyatı, yürüme için yaralı bir tedavi seçeneğidir. yürüme a. İdrar söktürücü ilaçlar b. Koltuk değnekleri tüm vücut ağırlığının bir kısmını karşılamak için kullanılırlar b. Kas gevşeticiler c. İyi aydınlatılmış çevre yürüme güvenliğini arttırır c. Antiaritmik ilaçlar d. Uyuşturucu ilaçlar d. Aerobik kapasite egzersizlerle arttırırlar e. Psikolojik bozukluklarda kullanılan bazı ilaçlar e. Denge bozukluklarına neden olan ilaçların sayıları azaltılır veya kullanılmaz 142 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. d Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Görsel ve vestibüler duyular, eklem pozisyon duyusu ve ayak tabanından gelen duyular postür, yürümenin dengesi ve kontrolünde önemli role sahiptir. Sıra Sizde 1 2. b Yanıtınız yanlış ise “Yürümenin tanımı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 3. c Yanıtınız yanlış ise “Yüürme analizi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Maksimum efor sırasında, dakikada kilo başına kullanılan O2 miktarına maksimum O2 tüketim kapasitesi (VO2 Maks) denir ve bu değer aynı zamanda aerobik kapasiteyi de ifade eder. 4. e Yanıtınız yanlış ise “Yürüme döngüsü” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. b Yanıtınız yanlış ise “Yürüme ve denge bozukluklarının nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Senil yürümede gözlenen özelliklerin artmış kalp-damar hastalığı riski, demans ve ölümle ilişkili oldukları bildirilmiştir. 6. c Yanıtınız yanlış ise “Çeşitli hastalıklarda görülen yürüme bozuklukları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. b Yanıtınız yanlış ise “Yürüme bozukluklarının rehabilitasyonu (Egzersizler)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. e Yanıtınız yanlış ise “Yürüme bozukluklarının rehabilitasyonu” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. a Yanıtınız yanlış ise “Yürüme bozukluklarının rehabilitasyonu (Yürümeye yardımcı aletler, cihazlar)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. b Yanıtınız yanlış ise “Yürüme bozukluklarının rehabilitasyonu” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 143 Yararlanılan Kaynaklar Edition.W.B. Saunders Company. Philadelphia, 92-96. Axer H, Axer M, Sauer H, Witte OW, Hagemann G. (2010) Falls and gait disorders in geriatric neurology. Clinical Neurology and Neurosurgery 112: 265–274. Malange G, Delisa JA (1998) Clinical Observation. In: DeLisa JA (Ed), Gait analysis in the science of rehabilitation. Scientific and Technical Publications Section 1-10. Alexander NB, Goldberg A. (2005) Gait disorders: search for multiple causes. Cleve Clin J Med 72(7):586, 589-90, 592-4. Menz HB, Lord SR, Fıtzpatrıck RC. (2003) Agerelated differences in walking stability. Age and Ageing 32: 137–142. Berker N, Yalçın S, Yavuzer G, Gök H. (2001) Yürüme Analizi. Avrupa Matbaacılık, İstanbul. 1-71. Oh-Park M, Holtzer R, Mahoney J, Wang C, Verghese J. (2011) Effect of Treadmill Training on Specific Gait Parameters in Older Adults With Frailty: Case Series. J Geriatr Phys Ther 34:184188 Gross MT, Mercer VS, Lin FC. (2012) Effects of Foot Orthoses on Balance in Older Adults. J Orthop Sports Phys Ther. Jan 25. [Epub ahead of print] Olsson EC, Smidt GL. Assisstive Devices. (1990) In Smidt GL (ed) Gait in rehabilitation. New York : Churchill Livingstone, 141-198. Hall CD, Echt KV, Wolf SL, Rogers WA. (2011) Cognitive and motor mechanisms underlying older adults' ability to divide attention while walking. Phys Ther 91(7):1039-50. Salzman B. (2010) Gait and Balance Disorders in Older Adults. Am Fam Physician 82 (1):61-68 Hidler J, Brennan D, Black İ, Nichols D, Brady K, Nef T. (2011) ZeroG: Overground gait and balance training system. Journal of Rehabilitation Research and Development 48 (4): 287–298. Snijders AH, van de Warrenburg BP, Giladi N, Bloem BR. (2007) Neurological gait disorders in elderly people: clinical approach and classification. Lancet Neurol; 6: 63–74. Husemann B, Müller F, Krewer C, Heller S, Koenig E. (2007) Effects of locomotion training with assistance of a robot-driven gait orthosis in hemiparetic patients after stroke: a randomized controlled pilot study. Stroke 38 (2): 349-54. Soyuer F, Sevda İsmailoğulları S. (2009) Yaşlılık ve Denge. Türk Serebrovasküler Hastalıklar Dergisi 15:1;1-5. Steffen TM, Boeve BF, Mollinger-Riemann LA, Petersen CM. , Long-term locomotor training for gait and balance in a patient with mixed progressive supranuclear palsy and corticobasal degeneration. Phys Ther 87: 1078–87. Kerrigan DC , Lee LW, Collins JJ, Riley PO, Lipsitz LA. (2001) Reduced hip extension during walking: Healthy elderly and fallers versus young adults. Archives of Physical Medicine and Rehabilitation 82 (1): 26-30 Whittle MW. (2002) Normal gait - Patologic and other abnormal gaits. In: Gait Analysis: An Introduction . 3th Ed. Butterworth-Heinemann, Oxford, 85-86, 89-126 Kerrigan DC, Todd MK, Della Croce U, Lipsitz LA, Collins JJ. (1998) Biomechanical gait alterations independent of speed in the healthy elderly: evidence for specific limiting impairments. Arch Phys Med Rehabil 79 (3): 317-22. Van Hook FW, Demonbreun D, Weiss BD. (2002) Ambulatory devices for chronic gait disorders in the elderly. Am Fam Physician 15;67(8):1717-24 Ko S, Tolea MI, Hausdorff JM, Ferrucci L. (2011) Sex-specific differences in gait patterns of healthy older adults: Results from the Baltimore Longitudinal Study of Aging. Journal of Biomechanics.; 44: 1974–1979. Zettergren KK, Lubeski JM, Viverito JM. (2011) Effects of a Yoga Program on Postural Control, Mobility, and Gait Speed in Community-Living Older Adults: A Pilot Study. J Geriatr Phys Ther 34:88-94 Lünenburger L, Colombo G, Riener R. (2007) Biofeedback for robotic gait rehabilitation. J Neuroeng Rehabil 23 (4):1-11. Stoner EK. (1971) Evaluation of gait. In:Kottke FJ, Lehmann JF (Eds), Krusen’s Handbook of Physical Medicine and Rehabilitation. 2. nd 144 8 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Yaşam kalitesi kavramını tanımlayabilecek, Yaşlılarda depresyon ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek, Yaşlılarda görme ve işitme problemlerinin yaşam kalitesine etkisini ifade edebilecek, Menopoz ve andropoz kavramlarını tanımlayabilecek, Menapoz ve andropozun belirtilerini ve yaşam kalitesine etkisini açıklayabilecek, Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemleri ifade edebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yaşam kalitesi Menopoz Yaşlı Andropoz Depresyon Özürlülük Görme problemleri Sakatlık İşitme problemleri Engellilik İçindekiler Giriş Yaşam kalitesi kavramı Yaşlılarda depresyon ve yaşam kalitesi Yaşlılarda görme ve işitme problemlerinin yaşam kalitesine etkisi Menopoz ve andropoz tanımları, belirtileri ve yaşam kalitesine etkisi Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemler 146 Yaşlılık ve Yaşam Kalitesi GİRİŞ Yaşlı nüfusun giderek artması, yaşam süresinin uzamasıyla birlikte kronik ve sakat bırakan hastalıklar artmış ve yaşanan yılların kalitesi önem kazanmaya başlamıştır. Yaşlanma sürecini durdurmak olanaksızdır, ancak geciktirilebilir veya yavaşlatılabilir. Önemli olan mutlu, enerjik ve sağlıklı bir yaşlılık dönemi geçirebilmektir. Yaşlı insanların yaşam kalitesinin korunması bu yüzyılda olduğu gibi önümüzdeki yüzyılda da sağlık alanındaki en önemli hedeflerden biridir. Yaşam kalitesi, bireylerin yaşamındaki beklentileri ile gerçekte yaşadıkları arasındaki dengeyi gösteren bir durumdur. Bugün yaşlılık ile ilgili politikalar ve programlar yaşam beklentisini uzatmaktan ziyade yaşam kalitesini ve genel sağlığı arttırmaya odaklanmakta; aktif, üretken, başarılı ve bağımsız bir yaşlanma hedeflenmektedir. Bu hedefin en somut göstergesi, Amerika Gerontoloji Topluluğu’nun başarılı yaşlanma için öne sürdüğü “yaşama yıllar değil yıllara yaşam eklemek” anahtar kavramında saklıdır. Bireyin yaşlanması ve toplumların yaşlanması dikkate alındığında, yaşlılık hem kişisel hem de toplumsal anlamda yaşam kalitesini belirleyen en temel olgudur. Yaşlıların fiziksel ve zihinsel gerilemelerinin kaçınılmaz olmasına karşılık, onların var olan kapasitelerinin geliştirilmesi, sosyal ve ekonomik açıdan faal bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması yaşam kalitelerini arttıracaktır. Günümüzde yaşlanma ve yaşlılığa bakış açısı yaşlıya bakım sağlamanın ötesinde, toplumla bütünleşme, kaybolan statü ve rollerin yeniden kazanımı, işlevlerin arttırılması ve serbest zamanların etkili bir biçimde değerlendirilmesi gibi bir bütün olarak tüm alanlarda yaşam kalitesinin arttırılması hedefine yönelmiştir. Geçmişte, yardıma gereksinim duyan muhtaç durumdaki yaşlının korunması ve bakımı öncelikli hedef iken, bugün yaşlının yaşam kalitesinin geliştirilmesi, sağlıklı ve başarılı bir biçimde yaşlanarak, sosyal yaşama daha aktif biçimde katılım sağlaması ve sonuçta iyilik halinin ilerletilmesi amaçlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yaşlılar için önem verilmesi gereken ilkeleri; yaşlı bireylerin bağımsız olarak yaşamlarını sürdürebilecek imkânların sağlanması; toplumla ilişkide bulunmaları ve katılımlarını arttıracak yaklaşımlarda bulunulması; aile ve toplum desteği ile gerekli bakımların karşılanması; kendilerine yeterli olmaları ve potansiyelleri doğrultusunda üretkenliklerine olanak sağlanması, saygınlık ve insanlık onuruna yakışır yaşam sürdürebilmeleri olarak yayınlamıştır. Ancak böylelikle yıllara yaşam ekleyerek kaliteli bir yaşam sürdürülebilir. http://www.gebam.hacettepe.edu.tr http://geriatri.dergisi.org http://www.geriatri.org 147 YAŞAM KALİTESİ KAVRAMI Yaşam kalitesi kavramı için ortak bir fikir bulunmamakla birlikte; kişinin kendi yaşamından memnun olma durumu olarak tanımlanmaktadır. Burada kişinin içinde bulunduğu durum ve bu durumla ilgili beklentileri önem taşımaktadır. Bu ikisi arasındaki fark, kişinin yaşam kalitesini göstermektedir. DSÖ’ye göre yaşam kalitesi; kişinin yaşadığı kültür ve değer sistemleri çerçevesinde, amaçları, beklentileri, standartları ve ilgileri ile ilişkili olarak yaşamdaki pozisyonunu algılaması şeklinde tanımlanır. Bu tanım, fiziksel sağlık, psikolojik durum, bağımsızlık düzeyi, sosyal ilişkiler, çevresel özellikler ve ruhsal özellikler olmak üzere altı alanı içermektedir. Talas’a göre yaşam kalitesi, “bireylerin tüm temel gereksinimlerini karşılaması, yaşamdan doyum bulması, sosyal davranışlarda yeterli olması, eğlenmeye zaman ayırması, duygusal ve fiziki durumunun iyi olması, kişilerarası ilişkilerde iyi olması, benlik saygısı ve önceki bilgi ve tecrübelerin tümünü kapsayan bir kavramdır. Yaşam kalitesini Engquist “kişilerin bireysel amaçlarına uygun olarak entelektüel ve fiziksel yeteneklerini kullanabilmeleri için güvenlik, kendine güven ve fırsatları kullanabilme koşullarını sağlama düzeyi”; Hornquist “fiziksel, psikolojik, sosyal yaşam, aktivite, maddi ve temel ihtiyaçlar konularında kişisel doyum derecesi yani kısaca mutluluk”; Schipper “kişinin bir hastalık ve ona yönelik uygulanan tedaviye karşı bedensel, ruhsal ve sosyal cevabının öğretici, fonksiyonel bir ifadesi” olarak tanımlamışlardır. Telatar TG, Özcebe H. Yaşlı yükseltilmesi. Türk Geriatri Dergisi 2004;7:162-165. nüfus ve yaşam kalitelerinin Yaşlılarda yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin bilinmesi, yaşlıların sağlığı koruyucu ve geliştirici davranışlar sergilemelerinde, topluma kazandırılmalarında ve mutlu olmalarında önem taşımaktadır. Yaşlılarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerde de çeşitlilik söz konusudur. SF-36 (Short Form 36 items) ve kısa şekli SF-12 (Short Form 12 items) ile DSÖ tarafından geliştirilen WHOQOL-OLD en sık kullanılan yaşam kalitesi ölçeklerdendir. SF-36; yaşlılarda kullanmak için pratik ve geçerli bir ölçektir. Fiziksel ve mental yönden sağlığı değerlendiren toplam 36 maddelik 8 alt ölçekten oluşmaktadır. Bu alt ölçekler; fiziksel fonksiyon, sosyal fonksiyon, fiziksel sorunlara bağlı rol kısıtlılıkları, emosyonel sorunlara bağlı rol kısıtlılıkları, mental sağlık, enerji, ağrı ve genel sağlıktır. WHOQOL-OLD (Yaşlılar için Dünya Sağlık Örgütü yaşam kalitesi modülü), 24 sorudan oluşan altı ölçek içermektedir. Bu alt ölçekler, duyusal fonksiyonlar; özerklik; geçmiş, bugün ve gelecek faaliyetleri; sosyal katılım; yakınlık, ölüm ve ölmektir. Duyusal fonksiyonlar; görme, işitme, koku, tat alma, iştah ve dokunma duyularındaki değişiklerin yaşam kalitesi üzerindeki etkisini, özerklik; bağımsızlık, saygı, genel olarak yaşamı kontrol etme, özgür biçimde tercih yapma ve bu faktörlerin yaşam kalitesi üzerindeki etkisini, geçmiş, bugün ve gelecek faaliyetleri; geçmişte elde edilen başarılar ve bu başarıdan yaşam boyu memnuniyet durumu, geçmişten söz edilmesi ve gelecek ile ilgili duygu ve düşünceler sorgulanmaktadır. Sosyal Katılım; zamanı kullanma ile ilgili görüşler ve önemli faaliyetlere katılma durumu, yakınlık; diğer kişilerle ilişkiler ve sosyal desteği, ölüm ve ölmek; ölümün kabul edilebilir ve kaçınılmaz olması ile ilgili düşünceler ve ölümün anlamı araştırılmaktadır. Yaşam kalitesi yaşamın hangi yönlerini içerir? 148 Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan kronik hastalıklar, fiziksel yetersizlikler, ağrılar, bilişsel bozukluklar yanında sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliği, kullanılabilirliği, sosyal izolasyon, ev ve aileyle ilişkili konular, yaşamdan alınan doyum, azalmış yaşam beklentisi ve çalışma durumu yaşam kalitesini etkileyen önemli değişkenlerdir. Ulusal politika ve kararlar da yaşlı sağlığını ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Yaşlı bireylerin yaşam kalitesini birçok sosyal faktör etkilemektedir. Yaşlı bireyin barınma koşulları, yaşadığı ev ortamı, fiziksel ve bilişsel sınırlılık ve ekonomik yetersizliğin getirdiği beslenme bozuklukları, duyusal ve fiziksel yetilerde azalmaya bağlı ulaşım zorlulukları, eşin ölümü ve aile bireylerin evden ayrılmasına bağlı yalnızlık, öz bakım gücünde azalma ve izolasyon nedeniyle sosyal ağda daralma ve kişiler arası ilişkilerde bozulma da yaşam kalitesini etkilemektedir. Bunlara ek olarak yaşlı bireyin duygusal, fiziksel ve ekonomik istismarı da yaşlıyı etkileyen diğer bir sosyal faktördür. Yapılan birçok çalışmada genel sağlık durumu ile yaşanılan fiziksel ve sosyal çevrenin, yaşlıların yaşam kalitesi üzerindeki önemli derecede etkileri olduğu saptanmıştır. Yaşlılar emekli olduklarında gelirleri önemli oranda düşmektedir. Cinsiyet, ırk, evlilik durumu, yaş ve ekonomik durum yaşam kalitesini etkilemektedir. Genel sağlık durumu iyileştikçe yaşam kalitesi artmakta, yaş arttıkça genel sağlık durumu ve yaşam kalitesi kötüleşmektedir. Erkeklerin genel sağlık ve yaşam kaliteleri kadınlarınkinden daha yüksektir. İlerleyen yaşla birlikte yaşam kalitesi kötüleşmektedir, dullar, düşük eğitimliler ve kronik hastalığı olanların, yaşam kaliteleri diğerlerine göre daha düşüktür. Yaşam kalitesini etkileyen faktörler nelerdir? Maluliyet Vücut fonksiyonlarının tam olarak yapılamaması durumu maluliyet olarak tanımlanabilir. Hastalık, ölüm ve maluliyet riskinin yaşla birlikte arttığı bilinen bir gerçektir. Her ne kadar hastalık insidansı ve ölüm; toplum sağlığı ve sağlık hizmetlerinin durumunun göstergeleri ise de ileri yaşlarda sağlık durumunun saptanmasında maluliyet en geçerli göstergedir. Maluliyet, DSÖ tarafından üç aşamada incelenmiştir. a. Özürlülük (Impairment): Özürlülük, kişinin fizyolojik, psikolojik, anatomik yapı ya da işlevlerindeki herhangi bir eksiklik ya da anormalliktir. Yetersizlik organ düzeyinde olan bir olaydır. Psikolojik, konuşma, işitme, görme, iskelet sistemi ve iç organ (dolaşım, solunum, boşaltım gibi sistemlerin uzun süreli hastalıkları) bozuklukları bu gruba girer. b. Sakatlık (Disability): Sakatlık, yetersizlik sonucu oluşan ve normal bir insanın başarı ile sonuçlandırabileceği herhangi bir aktiviteyi gerçekleştirmede ortaya çıkan bir eksiklik veya sınırlamadır. Geçici ya da kalıcı olabilir, kişi düzeyindedir. c. Engellilik (Handicap): Engellilik, yaşa, cinsiyete, sosyal ve kültürel etmenlere bağlı olarak özürlülük ve sakatlık sonucu oluşan, o birey için normal olan bir işlevin yerine getirilememesi, tamamlanamaması ya da eksik kalmasıdır. Eksik kalan işlev bir aktivite ile sınırlı olmayıp yaşantıyı oluşturan rollerden biridir. Engellilik toplum düzeyindedir ve sakatlık sonucu kişinin toplum içindeki rolünü gerçekleştirememesidir. Bir başka deyişle, yetersizliğin ya da sakatlığın sosyal hayata yansımasıdır. Örnek verilecek olursa; özürlülük “iç kulağın zarar görmesi“, sakatlık “sözlü iletişimi duyma ve anlamada yetersizlik“ ve engellilik sağlık personelinin işitme engelli bir yaşlıyla nasıl anlaşacağını bilemediği için sağlık hizmetlerinde meydana gelen eksiklikler“ şeklinde açıklanabilir. Sokaklarda güvenli yürümeye yönelik kaldırımların olması, tuvaletlerin olması ve yaşlılar tarafından kullanılabilir olması, trafik lambalarının geçiş süresinin yaşlıların geçişine izin verecek süre için düzenlenmesi, sokaklarda kullanılan bazı cihazların yaşlıların kullanımına uygun olmasının sağlanması (trafik lambasının düğme yüksekliği, telefon kulübesinin tasarımı vb.), yaşlıların gezebilecekleri dış ortamların oluşturulması (yürüyen merdiven, tekerlekli sandalye yolları, otobüslerin kullanımına yönelik kolaylıklar vb.) yaşlılar için engelleri kaldıraracak çok önemli hizmetlerdir. 149 Özürlülük “diz ekleminde zedelenme“ ise; sakatlık ve engelliliği açıklar mısınız? Fiziksel fonksiyonlar; bireylerin yaşam kalitesini etkileyen temel faktördür. Kişilerin günlük aktivitelerindeki fonksiyon düzeyi, günlük yaşam aktiviteleri (GYA) olarak adlandırılır. GYA’yı; fiziksel, psikolojik, sosyokültürel, çevresel, ekonomik faktörler etkiler. Yaşlılık dönemi genellikle birçok sağlık sorununu beraberinde getirmekte, kronik hastalıklar ve buna bağlı olarak da kısıtlılık ve özürlülük oranları artmaktadır. Yaşlanma ile fizyolojik işlevleri gerileyen bireylerin hipertansiyon gibi bir kronik hastalığı olmasıyla birlikte GYA’yı yerine getirmede, kendine yetme yeteneği azalıp, başkalarına bağımlılığı artmaktadır. Yapılan çalışmalar ataklar halinde görülen kronik hastalıklarda, hastalığın tekrarlanması döneminde bireyin GYA’yı yerine getirmedeki bağımlılığı ve yetersizliği artabilir. GYA yaşlının fiziksel ve ruhsal sağlığı ile ilgili olduğu gibi, sosyal iyilik halinin de belirleyicisidir. Günlük işleri yapabilmek yaşam kalitesi açısından oldukça önemlidir. Fonksiyonel kabiliyet ve maluliyeti ölçmek için sayısız sistemler geliştirilmiştir. En iyi bilinenler ise temel ve yardımcı aktivitelerdir. a. Temel Aktiviteler (Activities of Daily Living): Banyo yapabilme, giyinebilme, yemek yiyebilme, yatak ya da sandalyeden yer değiştirme, yürüyebilme, sokağa çıkabilme, tuvalet kullanabilme gibi aktiviteler temel aktiviteler olarak bilinirler. Günlük işlerini yapmada başkasına bağımlı olmanın tüm yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır. Yaşam kalitesini en çok etkileyen değişkenin günlük işlerini yapmada başkasına bağımlı olma olarak saptanmıştır. Yaşlının günlük işlerini yerine getirmede başkasına bağımlı hale gelmesi yaşam kalitesini azaltma yanında sosyal sorunlara da neden olmaktadır. Koruyucu sağlık hizmetleri yaklaşımıyla hastalık ve bağımlılığa neden olacak risk faktörlerinin azaltılması ve bunun için sağlıklı yaşam biçimlerinin geliştirilmesi bu yaş grubunun sağlığının gelişmesine, yaşam kalitesinin yükselmesine yardımcı olacak, yaşlı kişinin başkasına bağımlı olmadan yaşamasını ve üretkenliklerini daha uzun süre korumasını sağlayacaktır. b. Yardımcı Aktiviteler (Instrumental Activities of Daily Living): Toplum içinde bağımsız yaşama için gerekli olan yardımcı aktivitelerdir. Bunlar; telefon kullanabilme, seyahat edebilme, alışveriş yapabilme, yemek hazırlayabilme, ev işi yapabilme, çamaşır yıkayabilme, el işi yapabilme, kendi ilaçlarını alabilme, paranın yönetimini sağlayabilme gibi aktiviteler ise yardımcı aktiviteler olarak bilinirler. Bu ölçüm sistemleri; yaşlıların maluliyet durumunu tanımlamak; toplumsal ve kurumsal hizmet gereksinimlerini tahmin etmek; maluliyetleri sınırlandırmak için düzenlenen girişimlerin sonuçlarını değerlendirmek için kullanılmaktadır. Sağlıklı bir yaşam sürdürmede bireysel faktörler kadar çevresel faktörler de önemli bir rol oynamaktadır. Yaşlanma ile birlikte genetik faktörlerin etkisi azalmakta, genetik olmayan faktörlerin etkisi artmaktadır ve yaşlanma sürecinin özellikleri, bireyden bireye değişebilmektedir. Yaşlılık döneminde bilişsel işlevselliğin temel göstergesi, öğrenme ve yakın bellek, fiziksel işlevselliğin temel göstergesi ise günlük yaşam aktivitelerini yerine getirirken herhangi bir güçlük ile karşılaşmamaktır. Bellek fonksiyonlarının ve bilişsel kapasitenin yaşlılıkta korunması ve sürdürülmesi; eğitim, evde ve çevrede aktif olma ve kişisel yeterlilik gibi faktörlerle ilişkilendirilmektedir. Eğitim, bilişsel aktiviteyi doğrudan etkileyen en önemli göstergedir. Öğrenim durumu ile yüksek bilişsel aktivitenin sürdürülmesi doğrudan ilişkilidir. Günlük rutin işleri yapabilmek için temel ve yardımcı aktiviteler nelerdir? Yaşlının günlük işlerini yerine getirmede başkasına bağımlı hale gelmesi nelere yol açar? 150 YAŞLILARDA DEPRESYON VE YAŞAM KALİTESİ Yaşlılık döneminde en sık rastlanan ruhsal sorun olan depresyon, yeti yitimlerine neden olur, kronik hastalıkların gidişatını olumsuz yönde etkiler, sağlık hizmetlerinin kullanımını ve maliyetini arttırır. Sıklığı ve süresi yaşla artan bu hastalık yineleyici bir hastalıktır ve uzun süreli tedavi gerektirir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalıklar arasında dördüncü sıra yer almaktadır. Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği depresyonun ilk belirtilerindendir. Depresyon kolaylıkla tedavi edilebilen bir hastalık olmakla birlikte aynı kolaylıkla tanınmaz, hastalar beden yakınmalarını depresif duygu durumuna göre daha kolay anlatırlar. Depresyon bazen demansın öncü belirtisi olabilmesi nedeniyle yaşlılarda özel bir önem taşımaktadır. Depresyonu olan yaşlı bireylerin toplum uyumları bozulur, günlük yaşam uğraşlarını, bakım ve temizliklerini yapmaları zorlaşır. Yaşlı bireylerdeki depresyonun erken tanınması ve tedavinin başlanması onların yaşam kalitesini, günlük aktivitelerdeki bağımsızlı seviyesini arttırır ve erken ölümleri önler. Yaşam kalitesi üzerine olumsuz bir etkiye yol açan depresyon, 65 yaş üstü bireylerin %10-25’inde saptanmıştır. Fiziksel hastalıklar depresyon riskini artırmakta; depresyon da yaşam kalitesi, üretkenlik ve fiziksel sağlığı olumsuz olarak etkilemektedir. Depresyonda ileri yaşlarda sosyal destek özellikle önem kazanmaktadır. Sosyal desteğin azalması ve huzurevinde kalmak gibi etkenler yaşlıları depresyona daha açık hale getirmektedir. Depresyona erken müdahale yaşlılık dönemindeki yaşam kalitesinin artırılmasını sağlayacaktır. Psikolojik fonksiyonlar, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesinin en önemli yönü olup, duygusal olarak kişilerin kendilerini iyi hissetme durumlarını yansıtır. Kronik hastalıklar depresyon riskini arttırır. Hastalığa bağlı olumsuz etkiler; üzüntü, endişe, yaşam stresi ve kızgınlıktır. Yaşamdan memnun olma; kişinin kendisi ile ilgili tüm yönlerden iyilik halini yansıtır. Bireyin sosyal uyumu, yaşam memnuniyetini olumlu olarak etkilemektedir. Depresyon için; kronik hastalığı olan, son zamanlarda yakınlarını kaybetmiş olan, uyku bozukluğu olan, fiziksel olarak birden çok şikâyeti olan yaşlılar risk grupları olarak tanımlanmıştır. Yeni boşanmış olanlar, eşinden ayrı yaşayanlar, işsiz olanlar, depresyon tanısı alanlar, alkol ve ilaç bağımlıları, ciddi tıbbi hastalığı olanlar, yalnız yaşayanlar ve eşini kaybedenler intihar için risk altında olan kişilerdir. Yaşlılık döneminde hem hastalar hem de doktorlar ortaya çıkan belirtileri yaşlanmanın doğal bir süreci olarak görebilecekleri için depresyon tanısını koymaları güçleşebilir. Yaşlılar sıklıkla duygularını belirtmeye isteksizdirler, daha çok bedensel yakınmalarla doktora başvururlar. İştah kaybı, uyku şikâyetleri, kabızlık, ilgi ve enerji kaybı çok sık olup, beden yakınmaları artar. Depresyondaki yaşlı umutsuzluk duyguları, değersizlik fikirleri taşır. Geçmişteki gerçek ve hayal ürünü başarısızlıklarından, hatalarından ve düşüncesizliklerinden dolayı kendini suçlar. İntihar oranları yüksektir. Depresyonu olan kişiler mutlaka bir hekim kontrolünde olmalıdırlar. İzolasyon ve diğer bireylerle ilişki kopukluğunun, hastalık ve intihara neden olan etmenlerden olduğu kabul edilmektedir. Ev halkı bireyleri ev içindeki ateşli silahları ve ilaçları ortadan kaldırmalıdırlar. Hangi özellikleri olan yaşlılar depresyon açısından daha risklidir ? 151 YAŞLILARDA GÖRME VE İŞİTME PROBLEMLERİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ Yaşlılardaki Görme Problemleri Dünyadaki yaşlı nüfusun artması ile birlikte körlük ve görme bozuklukları daha da yükselecektir. Yeni körlük vakalarının %80’inin yaşa bağlı olacağı tahmin edilmektedir. Yaşlılıktaki körlük ve görme bozukluluklarının belli başlı nedenleri; katarakt (tüm körlüklerin yaklaşık %50’si), glokom, maküler dejenarasyon ve diabetik retinopatidir. Katarakt, gözdeki lensin geçirgenliğinin değişmesi, opaklaşması ve ışığı geçirmemesi sonucu oluşmaktadır. Bu durum, çoğunlukla basit bir operasyonla tedavi edilebilir. Glokom, bir grup hastalığı ifade eder. Optik sinir zedelenmesine bağlı geri dönüşümsüz körlüğe neden olur. Glokom önlenememesine rağmen, erken tanı alır ve tedavi edilirse körlükle sonuçlanmaz. Yaşlı kişiler, özellikle de ailede glokom öyküsü olanlar düzenli göz muayenesi olmalıdır. Diabet, retinadaki kan damarlarına zarar vererek körlüğe neden olur. Gelişmekte olan ülkelerde yetişkinlerdeki körlüğün en sık nedeni diabetik retinopatidir. Diabetten 15 yıl sonra hastaların %2’sinde körlük, yaklaşık %10’unda ciddi görme bozuklukları gelişmektedir. Düzenli göz muayeneleri ve vaktinde tedavi bu durumu önleyebilir. Yaşa bağlı maküler dejenerasyon önlenemez körlüğün nedenli grubunun içinde en sık olanıdır. Retinadaki ışık duyarlı alanın ilerleyici dejenerasyonu ile karakterizedir. 80 yaş ve üzeri kişilerin yaklaşık %25’inde görülür. Etkili bir tedavisi olmasa da optik aletler ve rehabilitasyonla görme bozukluğu bir miktar azaltılabilir. Yaşlılardaki İşitme Problemleri Yaşlanmayla beraber işitme duyusu duyarlılığını kaybetmeye başlar, genel olarak işitme bozuklukları 65 yaşından sonra belirgin olarak görülür, 65-74 yaş arasındaki kişilerin yaklaşık olarak % 21’i etkilenir, 75 yaş ve daha yukarısında ise %36’lık bir düzeye ulaşır. Bu sorun, konuşmaları ayırt edememe, konuşulanı anlayamama, kapı zili, telefon zili gibi yüksek frekanslı sesleri duyamama ile kendisini göstermektedir. Genellikle tedavi edilebilir olmasına karşın işitme kaybı yaşlılığın doğal sonucu olarak algılanıp, müdahale edilmemektedir. Bu durum yaşlının toplumla iletişiminin kopmasına ve yaşlının toplumdan uzaklaşmasına, yalnız kalmasına neden olmaktadır. Bu da sosyal izolasyona ve depresyona olan eğilimi artırır. Ayrıca yaşlılarda işitme bozukluklarının bilişsel bozukluklara önemli oranda neden olduğu saptanmıştır. Bu nedenle yaşlılarda duyma problemleri özel olarak sorgulanmalıdır. Sesleri odaklaştırmada sorunlar ve konuşma sırasında konuşan kişinin sesini arka plandaki seslerden ayırt etmede problemler vardır. Yaşlılardaki en sık görülen işitme problemi olan “Presbiakuzi” (yaşlanmaya bağlı işitme kaybı); ilerleyici ve çift taraflı işitme kaybıdır. İşitme tarama testi olarak en sık fısıltı testi kullanılır. Yaşlanmaya bağlı işitme kaybı varlığında işitme cihazları etkili bir tedavi yöntemidir, ancak uygun cihazın verilmesi ve cihaz adaptasyon sürecinde hastaların takip edilmesi gerekmektedir. Yine uzun süre yüksek sese maruz kalınmaması, hipertansiyon, hiperlipidemi ve diyabet gibi sistemik hastalıkların uygun şekilde takip ve tedavisi de işitmenin korunması açısından önem taşımaktadır. Gürültünün işitme üzerine etkisi birikici nitelikte olup, uzun süreli yüksek müzik dinleme alışkanlığı ve tekrarlayan patlama sesleri gibi gürültüler ilerleyen yaşlarda işitme bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Mesleki nedenlerle zorunlu olarak gürültüye maruz kalınacaksa işitmeyi koruyucu tedbirler alınmalıdır. 152 MENOPOZ VE ANDROPOZ TANIMLARI, BELİRTİLERİ VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ Menopoz Menopoz azalan yumurtalık hormonlarından dolayı adetin devamlı olarak kesilmesi olarak tanımlanır. Menopoz doğal, cerrahi, kemoterapi veya radyasyona bağlı olarak gelişebilir. Doğal menopoz, patolojik bir nedenle ilişkili olmaksızın 12 ay süre ile adet kanamasının olmadığı dönemi ifade etmektedir. Menopoza geçiş dönemi (premenopoz), adet düzensizliği ile başlayıp uzun yıllar devam edebilmektedir. Ortalama menopoz yaşı bazı coğrafi farklılıklar gösterse de 51 yaş civarındadır; ancak, over (yumurtalık) işlevinde azalma bundan yaklaşık 13 yıl önce 37-38 yaşlarında başlamaktadır. Menopoz, her kadın için doğal bir olay olmasına karşın, bazı kadınlar için oluşturabileceği sonuçlar açısından patolojik kabul edilebilmektedir. Kadınlar için beklenen yaşam süresinin artışına bağlı olarak, kadınların toplam yaşam sürelerinin ortalama üçte birini menopoz sonrası (postmenopoz) dönemde geçirecekleri ifade edilmektedir. Kadın bu süreci ne kadar doğal kabul ederse menopozla ilgili yakınmalarla o kadar rahat başa çıkabilir. İnsan biyopsikososyal bir varlık olarak tanımlandığına göre; menopoz konusunu da biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları ile ele almak gerekmektedir. Biyolojik yönden menopoz: Menopoz döneminde görülen klinik belirtilerin birçoğu daha çok kadınlık hormonlarından olan östrojen azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan fizyolojik kökenli yakınmalardan oluşmaktadır. Hormonal dengesizliğe bağlı olarak %85-90 kadında sıcak basması ve gece terlemesi görülür. Başta obesite (şişmanlık) ve sigara olmak üzere alkol, sıcak ortam ve sıcak içeceklerin tüketilmesi gibi sıcak basmasını tetikleyen bazı faktörler vardır. ‘Sıcak basması’ terimi aniden başın arkasından başlayan ve enseye, boyuna ve göğse doğru yayılan ve yine aniden biten, gün içinde çok çeşitli frekanslarda olabilen bir artmış vücut sıcaklığı hissidir. Genellikle birkaç saniye sürse de bazen dakikalar, nadiren de bir saate yakın sürebilir. Genellikle geceleri olur ve stress ile tetiklenebilir. Serin ortamlarda bulunmak ise hem frekansını hem de şiddet ve süresini kısaltmakta faydalı olabilmektedir. Ayrıca çarpıntı, kan basıncında oynama, kilo artışı, cilt kuruluğu, osteoporoz (kemik erimesi), vajinal kuruluk, atrofik vajinit, baş ağrıları, yaygın vücut ağrıları; cinsel organlarda daha fazla olmak üzere belirli bölgelerde kaşıntılar; el ve kollarda uyuşma hazımsızlık, mide ekşimesi, kabızlık gibi belirtiler görülebilir. Son yıllarda kadın sağlığına yönelik raporlar, menopoz bulgularının kontrolünde hormon tedavisinin yerine yaşam stili değişikliklerinin tercih edilmesini önermektedirler. İlgili yaşam stili değişikleri; düzenli fizik egzersiz, kilo kontrolü, sigaranın bırakılması, alkol kullanımının kısıtlanması ve sıcak içeceklerden kaçınılması gibi müdahaleleri içermektedir. Doğal menopozda, doktor tarafından önerilmedikçe hormon tedavisi önerilmemektedir. Psikolojik yönden menopoz: Menopoz döneminde anksiyete, gerginlik, duygusal değişiklikler, depresyon, baş dönmesi, uykusuzluk, cinsel isteksizlik gibi birçok belirtinin gözlendiği, özgüven kaybı ve yaşamdan zevk almada azalma olduğu öne sürülmüştür. Eşiyle sıcak ve yakın ilişkileri olan kadınların özellikle menopoz döneminde ortaya çıkan, cinsel isteksizlik, cinsel ilişki sıklığında azalma gibi sorunları daha az yaşadıkları belirtilmiştir. Kadının menopoz döneminde yaşayacağı değişiklilere hazırlıklı olması yaşam kalitesi açısından önem kazanmaktadır. Özellikle daha önceki yaşamında hedeflediği amaçlara erişememiş, üretken olamamış ya da geride kalıcı bir şeyler bırakamamış, dış çevreyle ilişkileri kısıtlı olan, ev yaşamı dışında başka bir etkinliğe katılmayan kadınlarda bu dönem daha sorunlu geçirilmektedir. Sosyal yönden menopoz: Pek çok toplumda kadınlıkla doğurganlık özdeş tutulmakta ve menopoz kadınlığın da sona ermesi olarak algılanmaktadır. Menopoz sonrası kadınların toplumdaki saygınlığı, özgürlüğü, değeri, rolü ve kabul edilebilirliklerinin arttığı toplumlarda menopoza ilişkin sorunlar daha azdır. Geleneksel toplumlarda yaş ile birlikte kadının statüsü yükselir ve olgunluk kadına yeni bir güç verir. Oysa batı toplumlarında doğurganlığa, güzelliğe ve gençliğe verilen önem nedeni ile menopoz dönemi daha zor bir hale gelmektedir. Menopozdaki psikolojik yakınmalarda ve menopozal depresyonda, biyolojik ve psikolojik etkenlerin yanında kuşkusuz kültürel, toplumsal ailesel etkenler de söz konusudur. Aile yapısı, anne rolü, çocuklarla 153 ilişki, sosyal etkinliklerde ve çevrenin algısındaki değişiklikler, geleceğe ilişkin yatırım ve rollerdeki değişikliklerin ruh sağlığı üzerinde fizyolojik belirtilerden daha fazla rol aldığını belirtmektedir. Emeklilik, sosyal geri çekilme, çocukların evlenip aileden ayrılmaları gibi etmenler menopozda depresyon gelişiminde dikkate alınması gereken diğer durumlardır. Sonuç olarak, menopozal dönemdeki yaşam kalitesi; kadının, menopoz ile birlikte meydana gelen değişiklikler ve şikâyetler ile ne derece baş edebildiği ve bu geçiş döneminde kendi yaşamına ilişkin doyumu ve mutluluk durumu ile ilişkilidir. Menopozdaki kadın yaşam kalitesini arttırmak için neler yapabilir? Andropoz Erkeklerde yaşlanma ile birlikte oldukça yavaş ilerleyen bir erkeklik hormonu olan androjen (testosteron) seviyesinde düşme eğilimi söz konusudur. Andropoz olarak adlandırılan ve özellikle 45-50 yaşları arasında görülebilen bu durum, son zamanlarda güncel bir konu olmuştur. Erkeklerdeki androjen seviyesinin kadınlardaki menopozdan farklı olarak tam ve ani bir düşme göstermemesi ve kişisel farklılıkların da belirtileri etkilemesinin rolü olduğundan andropozun sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Yaşam beklentisindeki artışla birlikte yaşlı nüfus sayısı ve andropoz sıklığı da artmaktadır. Belli bir yaştan sonra tüm erkeklerde testosteron seviyeleri düşmektedir ancak bazı erkeklerde çok daha düşük seviyelere inmektedir. Sağlıklı erkeklerdeki testosteron düzeyi büyük değişkenlik gösterdiği için aynı miktarda testosteron düzeyindeki azalma her zaman aynı etkiye neden olmamaktadır. Bu, neden bazı erkeklerde andropoz belirtileri görüldüğünü açıklamaktadır. Ellili yaşlardaki erkeklerin yaklaşık %30’unda andropoz belirtilerine neden olabilecek düşük testosteron düzeyleri görülmektedir. 40–60 yaşları arasındaki erkeklerin %7'si, 60–80 arasındakilerin %21'i ve 80 üzerindekilerin ise %35'i normalin altında testosteron düzeylerine sahiptirler. Bazı erkeklerde testosteron seviyelerinin düşmesi ile cinsellikte ve genel enerjide azalma, ruhsal durumda bozulma görülebilmektedir. Esas olarak cinsel istekte azalma, genel halsizlik ve isteksizlik olarak kendini gösteren ve özellikle 40-55 yaşları arasında görülen testosteron seviyesinde düşme ile karakterize bu duruma andropoz ya da yaşlanmakta olan erkeklerde ilerleyici androjen eksikliği (PADAM [Progressive Androjen Deficiency of the Aging Male]) adı verilmektedir. Yaşlanma ile birlikte gözlenen duygusal ve fiziksel değişimlerde testosteron seviyesinin düşmesinin de önemli bir payı olduğu gerçektir. Ancak kimlerin, ne zaman tedavi gerektiren andropoza ait belirtiler göstereceğini öngören bir yöntem yoktur ve belirtiler her bireyde farklı şekilde ortaya çıkabilir. Kadınlarda gözlenen hormonal değişikliklere benzer şekilde yapılan bu adlandırma, “andropoz”un kaçınılmaz bir son olduğu ve tedavisinin de olmadığı gibi yanlış anlaşılmalara yol açmaktadır. Menopozun tersine erkeklik hormonunun düşüklüğü son derece yavaş ilerleyen ve her erkekte belirti yaratmayan bir durumdur. Psikolojik stres, alkol, yaralanma ya da cerrahi girişimler, ilaçlar, şişmanlık ve enfeksiyonlar bu dönemin kısalmasına katkıda bulunabilir. Vücut yapısında değişiklik çok yavaş ortaya çıkarken beraberinde davranışlarda ve ruhsal durumda değişiklik, bitkinlik, enerji kaybı, cinsel istek ve hareketlerde yavaşlama görülebilir. Testosteron seviyelerinde azalma aynı zamanda kalp hastalığı ve kemiklerde zayıflamaya da yol açmaktadır. Klinik bulgular kolaylıkla yaşlanmanın sonucu olarak yorumlanabilir. Andropozda görülebilen bulgular: 1. Cinsel istekte ve özellikle gece ereksiyonlarında olmak üzere ereksiyon (erkeklik organında sertleşme) kalitesinde azalma 2. Davranışsal değişiklikler, entellektüel kapasitede azalma, yorgunluk, depresyon ve sinirlilik hali 3. Vücut kitlesinde özellikle kas yoğunluğu ve gücünde azalma 4. Vücut kıllarında azalma ve deri değişiklikleri 5. Osteoporoza neden olan kemik mineral yoğunluğunda azalma, sırt ağrısı 154 6. Vücudun üst ve gövde kısmındaki yağ miktarında artma 7. Uyku bozuklukları, uyku ihtiyacında artma. Sendromun tanısını koymak için tüm bu bulguların hepsinin bir arada olması gerekmediği gibi bulgulardan herhangi birinin şiddetli olması diğerlerinin şiddetini de belirlemez. Üroloji uzmanı hekim tarafından yapılan ilaç tedavisi ile andropozla ilgili olan bulgular düzeltilebilir, hastaların yaşam kalitesini artar. YAŞLILIKTA YAŞAM KALİTESİNİ ARTTIRICI ÖNLEMLER İnsanların sağlığı başlıca iki temel faktör tarafından belirlenir. Bunlardan birisi kişinin genetik yapısı, yani aileden ve soydan gelen bazı özelliklerdir. Diğeri ise çevre faktörleri ve kişinin sağlıkla ilgili bazı davranışlarıdır. Sağlıklı olmak veya hastalanmak, bu iki temel faktörün etkisi sonucu ortaya çıkar. Genetik faktörlerin ve sağlıkla ilgili davranışların olumlu olduğu durumda hastalıklar meydana gelmez. Aksine, genetik faktörleri bakımından olumsuzluk varsa veya çevre faktörleri ve sağlık davranışları olumsuz ise hastalıklar kolayca gelişebilir. Genetik özelliklerin hastalıkların meydana gelmesi üzerindeki etkisi değişiktir. Bazı hastalıklarda genetik faktörlerin etkisi daha fazladır, diğer bazılarında ise genetik faktörler çok belirleyici değildir. Aslında genetik faktörlerin etkisi ile çevresel faktörler ve sağlıkla ilgili davanışlar arasında da etkileşimler olmaktadır. Yani, sağlıkla ilgili davranışların olumlu olduğu durumda genetik olarak bir yatkınlık olsa bile, hastalık meydana gelmez. Bugünkü bilgilerin ışığında genetik faktörleri değiştirme olanağı bulunmadığına göre, hastalıkların meydana gelmesini önlemek bakımından sağlıkla ilgili davranışların olumlu hale getirilmesi çok önemlidir. http://www.gebam.hacettepe.edu.tr/yaslilikta_kaliteli_yasam_son.pdf Yaşlıların karşılaştıkları sorunlar göz önüne alındığında, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik refahın sağlanmasına yönelik çalışmaların ne denli önemli olduğu açıkça görülmektedir. Yaşlıların refahının sağlanmasında yaşam kalitesinin iyileştirilmesi geniş kapsamlı bir yaklaşım olarak dikkati çekmektedir. Bireyin ileri yaşlarda da fiziksel ve zihinsel yönden bağımsızlığının devamını sağlamak için, yaşlılarda yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik önlemler çok önemlidir ve yaşamın erken yaşlarından itibaren başlanmalıdır. Bu önlemler, hastalıklardan koruyucu (birincil), hastalıkları erken tanıma (ikincil) ve hastalıkların yıkıcı etkilerini en aza indirme (üçüncül) olarak ayrılabilir. Birincil Korunma Çevresel faktörlerin olumlu hale getirilmesi ve sağlık yaşam kurallarına uyulması ile pek çok hastalıktan etkili ve başarılı şekilde korunmak mümkündür. Bu tür korunmaya “birincil korunma” (hastalıkların nedenlerinin ortadan kaldırılması) adı verilir. Sağlıklı bireylere yöneliktir. Burada amaç oluşabilecek sağlık risklerinden toplumu korumaktır. Bu önlemler arasında, hayata pozitif bakma, beslenmenin düzenlenmesi, düzenli fizik egzersiz yapma alışkanlığının yerleştirilmesi, tütün ve alkol gibi maddelerin kullanımının önlenmesi, uygun aşıları zamanında yaptırma, kazalardan korunma vb. olarak sayılabilir. Altmış beş yaş üzeri kişilerde; on yılda bir tetanoz; solunun sistemi hastalıklarının seyrini hafifletebileceği için her yıl ekim ayında grip ve beş yılda bir pnömokok aşısı önerilir. Sağlığın korunması çalışmaları hastalıkların tedavisine göre daha kolay, daha ucuz, daha ekonomik, daha insancıl ve daha başarılıdır. Sebze ve meyve ağırlıklı olan, yağ tüketiminin azaltıldığı, günlük içilen su miktarının ve kalsiyum miktarının arttırıldığı, tuz tüketiminin günde 4 gramın altına indirildiği bir beslenme biçimi ile hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, kemik erimesi ve bazı kanserlere karşı birincil korunma sağlanabilir. Düzenli fizik aktivite yapılması ile hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, eklem aşınmaları ve kemik erimesinden korunma sağlanır. 155 İkincil Korunma Hastalıkların erken dönemde saptanması için yapılan yaklaşımlara “ikincil korunma” adı verilir. Hastalıkların daha belirti vermeden ya da silik belirtilerin olduğu bir evrede tanı ve tedavi edilmeleridir. Örneğin yetişkin grupta her beş kişiden birisinde hipertansiyon vardır, ancak hipertansif kişilerin ancak dörtte biri hastalığının farkındadır. O halde bu hastalıkları erken dönemde yakalayabilmek için onları “aramak” gereklidir. Günümüzde çok sayıda hastalık için başarılı erken tanı programları geliştirilmiştir. Bu yöntem hastalığın ilerlemesini önler ve tedavinin daha ucuza mal olmasını sağlar. Sağlam kişilerde belli aralıklarla yapılan taramalar buna örnek olarak verilebilir. Bunun için bireyler, hekimin önerdiği aralıklarla belli testleri yaptırmalıdırlar. Yaşlı hastada sık görülen bazı hastalıkların erken tanı ve tedavisi açısından tarama testleri: önemlidir. Örnek olarak, kemik erimesi için kemik dansitometresi ölçülmesi, Hipertansiyon (yüksek tansiyon) için kan basıncı ölçülmesi, glokom için göz içi basıncı ölçülmesi, diabet (şeker hastalığı) için kanda açlık kan şekeri ve anemi için kanda hemoglobin bakılması verilebilir. Önlenebilecek olan görme ve işitme kayıplarının erken tanısı açısından yaşlılar göz ve kulak, burun, boğaz kliniklerinde kontrollerini yaptırmalıdır. Özellikle erken tanı koyulursa seyri değişebilen bazı kanser türleri açısından yaşlıların düzenli olarak sağlık kontrollerini yaptırmaları önemlidir. Yaşlı hastalarda kanser taraması, kişilerin yaşam beklentisi ve fonksiyonel kapasitesine göre değerlendirilir. Meme kanseri; Sağlıklı bireylerde 40 yaş üzeri her yıl mamografi ve klinik meme muayenesi önerilmektedir. Kolorektal kanserler; sağlıklı bireylerde 50 yaşın üzerinde 1-2 yılda bir dışkıda gizli kan testi ve 10 yılda bir kolonoskopik inceleme yapılması önerilmektedir. Prostat kanseri; 50 yaş üzerindeki erkeklerde kanda prostata spesifik antijen bakılması makul görünmektedir. Serviks kanseri; 21 yaş ve üzeri kadınlarda her üç yılda bir pap smear uygulaması önerilmektedir. Erken dönemde tespit edildiği zaman pek çok hastalıkta tam iyileşme sağlanabilir. Herhangi bir yakınması olmasa bile yaşlılar en az yılda bir kez doktora muayene olmalıdır. Üçüncül Korunma Sağlığı koruma yönündeki bütün çabalara rağmen kişide hastalık tablosu ortaya çıkmışsa, o zaman da hastalığın en iyi şekilde tedavi edilmesine çalışılır. Ayrıca hastalık nedeniyle bir sakatlık veya iş gücü kaybı meydana gelmişse, bu durumda hastanın yeni bir yaşama alıştırılması (rehabilitasyon) gerekir. Hastanın tedavisi ve rehabilitasyonu çalışmaları da “üçüncül korunma” olarak adlandırılır. Kişiyi hastalığın olumsuz sonuçlarından korumak ve hayat kalitesini arttırmak için alınan önlemlerdir. Diabet (Şeker hastalığı) tanısı konulan bir kişinin diyet uygulaması ve ilaçları sürekli kullanması gerektiğinin anlatılması, ayak bakımı eğitimi bu önlemlere bir örnektir. Kronik hastalıklarda hastalıkların tıbbın sağladığı olanaklarla en iyi şekilde tedavi edilmesi temel yaklaşımdır. Ayrıca kronik hastalıkların tedavisindeki bir diğer önemli konu da tedavinin sürekliliğidir. Kronik hastalıklarda kesin bir iyileşmenin olmaması sebebi ile tedavi, yaşam süresini uzatmanın yanında hastalığın yol açtığı kötü etkileri (komplikasyonları) önleyerek hastanın yaşam kalitesini yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşılması için kronik hastalıkların tedavisi ömür boyu sürmek zorundadır. Hasta bireyin davranışını değiştirmesi (sigarayı bırakma, beslenme düzenini değiştirmesi gibi), bir tedavi uygulaması, öz bakım ve kendine yardım etmeyi öğrenmesi, fiziksel özürlü bireyin rehabilitasyonu gibi durumları içerir. Yaşlılarda ayak bakımı çok önemlidir. Özellikle diyabetiklerde ve damar hastalığı olanlarda ayak dokularının beslenmesi bozulacağı için parmak derileri her türlü darbeye duyarlı hale gelmekte, yaralar oluşabilmekte ve zor iyileşmektedir. Ayakların günlük temizliğinin ve bakımının aksatılmaması gerekmektedir. Yaşla birlikte göreceli olarak görme fonksiyonu yaşlılarda azalır. Genelde yaşlı insanlar görme için güçlü ışık kaynağına gereksinim duyarlar. Yaşlıların göz hastalıklarının tedavisi ile beraber yardımcı görme araçlarının kullanımı ve büyük yazılı kitaplar yazılması faydalı olabilir. İşitme problemlerinin ortadan kaldırılması için de, işitme kayıpları önemsenmeli ve bu hastalarda günlük ve sosyal hayatta karşılaşılan sıkıntıları azaltmak için işitme cihazları kullanılmalıdır. 156 Aktif Yaşlanma DSÖ, “aktif yaşlanma” terimini gündeme getirmiştir. Aktif yaşlanma; yaşam boyunca fiziksel, mental, sosyal iyilik için fırsatları değerlendirerek yaşam beklentisini, üretkenliği ve yaşam kalitesini arttırmak şeklinde tanımlanabilir. Günümüzde yaşlılık ile ilgili politikalar ve programlar yaşam beklentisini uzatmaktan ziyade yaşam kalitesini artırmaya odaklanmıştır. Temel amaç “yaşama yıllar katmak değil, yıllara yaşam katmak”tır. Yaşlılıkta yaşam kalitesi, sosyal görev ve sorumluluklardan geri çekilerek değil, sosyal ilişkileri çoğaltarak ve aktif kalarak arttırılabilir. Bireyler, ancak sosyal yaşamın dinamizmini yakalamaya çalışarak ve günlük yaşam aktivitelerini mümkün olduğunca bağımsız bir biçimde yerine getirmek için çaba sarf ederek, yaşlanmanın beraberinde getirdiği düşüş olgusu ve ortaya çıkan kimlik krizi ile baş etme kapasitelerini geliştirebilirler. Yaşamın en ileri dönemlerine kadar aktifliğini koruyabilen insanlar, daha mutlu ve huzurlu bir yaşlılık geçirmektedirler. Yaşam kalitesini koruyup, geliştirebilmek için çocuklar, akrabalar, arkadaşlar ile ilişkilerin sürdürülmesi, aile üyeleri ve yakın çevre ile birlikte geçirilen zaman ve yapılan faaliyetlerden memnuniyet duyulması, yaşlılığa uyum sağlanması gereklidir. Sosyal ve sportif açıdan aktif olan, emeklilik sonrası dönemde yaşamla ilişkisini sürdürebilmek için bir hobi ya da uğraşıya sahip olan, serbest zamanlarını aktif bir biçimde değerlendiren, yaşlılar diğerlerine göre, yaşamdan daha çok doyum almaktadırlar. Yaşlılık döneminde, çalışma hayatından uzaklaşma, çocukların evden ayrılması, eşlerden birinin kaybı sonrasında statü ve rollerde meydana gelen değişikliklerin üstesinden gelebilmek, bireyin günlük yaşamda kendi ayakları üzerinde durmak için çaba göstermesine ve yaşamdan kopmamasına bağlıdır. Yaşlılar, çoğu kez artık güçlerinin kalmadığını düşünerek, tüm işlerden ve ilgilerden elini ayağını çekmektedir. Bu dönemde işe yaramazlık düşüncesinden kurtulmanın en iyi yolu, kendine mutluluk veren işlerle uğraşarak, yaşamla aktif etkileşim içerisinde bulunmaktır. Yaşlıların kendilerini değersiz, işlevlerini yitirmiş ve güçsüz hissederek, pasif bir tutum içine girmeleri, onların yaşamdan doyum sağlamalarında önemli bir engeldir. Başarılı yaşlanma için üç aşamalı “telafi etmek suretiyle seçici bir şekilde en üst düzeye ulaşma” isimli bir model öne sürülmektedir. İlk olarak yaşlanma sürecine rağmen, yetenek ve sorumluluklarımızı yine eski performans düzeyinde yapmanın sürdürülemeyeceği gerçeği kabul edilmelidir. Bu sorunun çözümü için yaşlı bireyler sorumluluklarını azaltmalı ve tüm güçleri ile bu alanlar üzerinde yoğunlaşmalıdırlar. Böylece var olan enerjilerini kişisel kontrolleri dâhilinde kullanabilirler. İkincisi, yaşlı birey seçtiği alanda daha çok zaman ayırarak ve pratik yaparak performansını en üst düzeye çıkarmalıdır. Üçüncü ve son olarak ise, kabiliyet ve kuvvet düşüşünü telafi etmek için sürekli yeni yollar aramalıdır. Örneğin, yaşlı birey teknolojiden ve diğer insanlardan yararlanarak, alternatif ya da mantıklı stratejiler geliştirerek hedeflenen performans düzeyine ulaşabilir. Ünlü piyanist Artur Rubinstein yaşlanma sürecinde ortaya çıkan değişimlerle baş edebilmek için bu üç aşamalı stratejiyi takip etmiştir. Piyano çalarken azalan hızını yakalamak ve performansını devam ettirebilmek için Rubinstein öncelikle geniş repertuarından daha küçük parçalar seçer. Ardından, seçtiği parçalar üzerindeki pratik sayısını arttırır. Sonunda, büyük bir hız ve belirli bir format dahilinde hareket etmeyi gerektiren ve dinleyicileri büyüleyen artistik stilini geliştirir. Başka bir görüşe göre başarılı yaşlanma, yaşlanma ile birlikte beklenen fiziksel, bilişsel ve sosyal düşüş sürecinde, meydana gelen tüm değişimlere uyum sağlama, bireyin fiziksel ve psiko-sosyal gereksinimlerini karşılayarak, yaşamdan zevk alması durumu olarak açıklanmaktadır. Bu görüş, yaşlanma ile birlikte kabiliyet, ilişki ve çeşitli faaliyetlere katılımda bir düşüş yaşandığını ve ortaya çıkan değişimlere adaptasyon sağlanabilmesi için yapılması gereken dört faaliyet öne sürer: 1. Emeklilik, yakınlardan birinin ölümü ya da yer değişikliğinden sonra ortaya çıkan kayıpları, yeni sosyal roller ve arkadaşlar bulma yoluyla telafi etme, 2. Bir yaralanma ya da hastalık sonucunda kaybolan kapasite ve güçleri yeniden kazanma, örneğin, rehabilitasyon terapisi ile daha iyi duruma gelme, 157 3. Erken yaşam dönemlerinde meydana gelen değişimler karşısında, daima en anlamlı hareket noktasının pozitif yönde gelişim için bir olanak ve gücün de bu değişimlerle birlikte ortaya çıkacağını kabul etmek. Yaşlanma süreci bir dizi kayıp, düşüş ve gerilemeyi de beraberinde getirmektedir. Önemli olan, daha azı ile başarabilmektir. 4. Sağlıklı olan fiziksel, zihinsel ve sosyal fonksiyonları koruma ve aktif bir biçimde kullanma, “kullan ya da kaybet” yaşlanmaya başarılı adaptasyonun mutlaka bilişsel ve duygusal enerji gerektirdiğini ifade eder. Bu uygulamaya göre, fiziksel iyilik hali için spor merkezlerine gitmek, fiziksel egzersiz yapmak gibi, bilişsel Zihinsel ve ruhsal sağlık durumunun iyiliği, yaşlanma ile ortaya çıkan değişimlerle baş etmek için en önemli dayanak noktasıdır. Daha genelde yaşlılıkta uygun bir yaşam perspektifi geliştirebilme, geçmiş yaşam deneyimlerinden duyulan memnuniyet, yaşama biçilen değer ve birey için yaşamın amaç ve anlamının keşfedilebilmesine bağlıdır. Çeşitli faktörler yaşlanma sürecinde karşılaşılan fiziksel riskleri azaltıp başarılı yaşlanma olasılığını arttırmaktadır. Örneğin; diyet yapma, sigara ve alkol kullanmama, egzersiz yapma ve sosyal çevreyle bütünleşme gibi. Aydın ZD. Toplum ve birey için sağlıklı yaşlanma: yaşam biçiminin rolü. Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2006;13(4):43-8. Kazalardan Korunma Yaşlılık dönemindeki kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir. Görme, işitme, yürüme, denge problemi olan, birden fazla ilaç kullanan, 75 yaş ve üzeri yaşlılarda en fazla görülen kaza riski düşmedir. Risk faktörü olan her yaşlı ve yakını, düşme konusunda bilgilendirilmeli ve gerekli önlemler anlatılmalıdır. Düşmelerin önlenmesi için, ev içi tehlikelerin değerlendirilmesi, az aydınlatılmış ortam, kaygan zemin, banyoda güvenli olmayan eşyaların kullanımı gibi düşmeye sebep olan durumlar ortadan kaldırılmalıdır. Yaşlılarda kazalara neden olabilecek tüm faktörler göz önüne alınarak; çevre düzenlemeleri yapılmalı, yaşlı hastalarda ortaya çıkan bedensel ve zihinsel işlev bozuklukları göz önüne alınarak yaşlı ve yakınları oluşabilecek kazalar konusunda bilgilendirilmelidir. Yaşlılık dönemindeki kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir. Çevresel olarak, ev içi emniyet değerlendirmesi yapılmalıdır. En önemlisi, yaşlının yaşadığı çevreye göre ortamın düzenlenmesidir. Örneğin, sarkmış elektrik kabloları toplanabilir; koridor, merdiven, banyo ışıklandırması yapılabilir; tuvalet ve banyoya tutunma yeri yaptırılabilir, merdivenlere tırabzan yaptırılabilir, Bu ve bunun gibi basit önlemler önemli kazaları engelleyebilir. İşitme için yardımcı cihaz sağlanmalı, denge egzersizleri, uygun yürüme yardımcıları, sert tabanlı uygun ölçüde ayakkabı sağlanmalıdır. Acil ulaşabilecekleri telefon sistemi kurulmalıdır. Yeterli ve Dengeli Beslenme Tüm bireylere yeterli ve dengeli beslenme önerilir. Birçok yaşlı vitamin B6, C, E, kalsiyum, fosfor, çinko içeren anahtar besinleri, yetersiz alımına bağlı, beslenme bozukluğu için riski altındadır. Yaşlılar kötü beslenme açısından risk grubu oluşturmaktadırlar. İleri yaşlarda ekonomik zorluklar, eğitim düzeyinin düşük olması, diş sorunları ve zihinsel fonksiyonlarda yetersizlik kötü beslenme nedenlerini oluşturmaktadır. Her yaşlı bireyin doğru ve bilinçli beslenme açısından hekimlerce uyarılması, eğitilmesi ve diyetinin denetlenmesi gereklidir. Ekonomik olarak düşük seviyede olan toplumlardaki yaşlılar, beslenme için özellikle önemi olan, lifli gıda, meyve, sebze ve diğer hububat türlerinin tüketimi az olmaktadır. Meyve ve sebze alımı iyi olan bireyin kemik dansitesi daha yüksektir. Bu besinlerin alınması için yaşlı ve bakıcılarına önerilerde bulunulması gerekir. Liften zengin, hayvansal yağlardan ve tuzdan uzak diyet yapılmalıdır. Posalı besin tüketimi özellikle kolon kanseri ve kolesterol yüksekliği riskinin azaltılması için özellikle önemlidir. Kabızlık sorunu olan bireylere de benzer öneriler verilebilir. Öğün atlanmaması önemle vurgulanmalıdır. Günde 8-10 bardak su tüketilmesi de önerilmelidir. 158 Düzenli Fiziksel Aktivite Herhangi sağlık sorunu olmayan bir yetişkin için haftada beş kez en az otuz dakika süreli yürüyüş yapması yeterli egzersiz sayılır. Düzenli egzersiz tüm yaşlı bireylere önerilir. Ancak, sağlık sorunu olanlar egzersizden önce doktor kontrolünden geçmelidir. İleri yaşlarda fiziksel aktivitenin, kas-kemik kuvvetini, dengeyi, eklem esnekliğini, tüm fiziksel ve metabolik koordinasyonu arttırdığı gösterilmiştir. Fiziksel aktivitenin kan basıncı ve vücut ağırlığı üzerine olumlu etkileri vardır. Yaşlılarda kalp hastalığı, kemik erimesi ve buna bağlı kırıklar, bazı kanserler, diabet ve düşme sıklığını azaltır. Uygun bir fiziksel aktivite rahatlamayı sağlar, stres, anksiyete ve depresyonu azaltır, zihinsel çevikliği arttırır. Bu pozitif etkiler, egzersiz tamamen kesildiğinde yok olur, ancak aktivitenin süresi azaltıldığında bile devam eder. Aynı zamanda, arkadaşlarla birlikte yapılması da sosyal bağları ve sosyal kaynaşmayı arttırır. Fiziksel inaktif yaşlılarda fonksiyonel bağımlı olma riski, aktif olanlara göre daha fazladır. Fiziksel aktivite aynı zamanda, hastalığa bağlı ölüm ve sakatlığı azaltmaktadır. Hastaları sandalyelerinden kalkmaya ve hareket etmeye cesaretlendirmek, yatalak ise kişinin kendi kendine yemek yemesi bile yaşam kalitesini arttırır. Fizik egzersiz yapmanın en kolay uygulanabilecek şekli yürüyüş yapmaktır. Kas kuvvetini, denge ve postürü geliştirir. Fiziksel aktiviteyi arttıran diğer pratik işler bahçe ile uğraşma, bisiklet sürme, yüzme, jimnastik, dans etme ve merdiven çıkmadır. Kullandığı egzersiz ekipmanları kontrol edilmeli, özellikle sürekli kullandığı ayakkabıları güvenlikli olmalıdır. Tütün Kullanımı Sigara tüm dünyada ilk sırada yer alan önlenebilir bir sakatlık ve erken ölüm sebebidir. Tütün kullanımının solunum sistemine, kalp ve damar sistemine ve kemiklere zararlı etkileri bilinmektedir. Bu sağlık sorunları nedeni ile sigara içenler sigara içmeyenlere göre hem yaşam kalitesi bakımından hem de yaşamın toplam süresi bakımından olumsuzluklar yaşarlar. Sigaranın bırakılması ve zararları hakkında önerilerde bulunulması çok önemlidir. Tütün kullanımı hayatı tehdit eden 25 türde hastalığa neden olmaktadır. 65 yaş ve üzeri ölümlerin ilk 16 nedeni arasında 8 tanesi için risk faktörüdür. 2020 yılında sigaradan ölümlerin yılda 10 milyona yükselmesi ve bunun %70’ inin gelişmekte olan ülkelerde olması beklenmektedir. Ne kadar ağır içici olursa olsun, sağlık ne kadar etkilenirse etkilensin, tüm yaşlarda sigaranın bırakılması sigaraya eşlik eden sağlık risklerinde azalmaya neden olur. 50 yaşında sigarayı bırakma 15 yıl içinde ölümleri %50 oranında azaltmaktadır. Sigaranın bırakılması için "sor-öner-yardım et-takip et" tedavi modelini önerilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tütün kullanımının kontrolü konusunda etkili olduğu kanıtlanmış altı uygulamayı içeren bir paket hazırlamıştır. Bu uygulamalar; 1. Vergileri ve fiyatı arttırmak, 2. Reklam, tanıtım ve sponsorluğu yasaklamak, 3. Toplumu pasif sigara dumanı etkilerinden korumak, 4. Herkesi sigaranın tehlikeleri konusunda uyarmak, 5. Sigarayı bırakmak isteyenlere yardım etmek, 6. Salgını ve koruyucu uygulamaları titizlikle izlemek. Bazı olumsuz düşünceler yaşlılarda sigara bırakma konusunda gerekli adımları atmayı geciktirmektedir. Altmış beş yaş üzerinde sigara bırakanlarda koroner kalp hastalığı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve akciğer kanserine bağlı ölümlerde ve osteoporoz riskinde azalma bildirilmiştir. Danışmanlık verilmesi, doktor önerisi, destek programları, yaşa göre belirlenmiş kişisel yardım materyalleri, telefonla danışmanlık, nikotin bantları gibi tedavi seçeneklerinin 50 yaş ve üstündeki kişilerde etkinlikleri gösterilmiştir. Alkol Kullanımı Alkol kullanımı, dünyadaki bulaşıcı olmayan hastalıklara neden olan temel risk etmenlerinden biridir. Alkol kullanımı, madde bağımlılığı dışında yaralanmalar, ruhsal ve davranışsal hastalıklar, sindirim, solunum, kalp damar, kas iskelet, bağışıklık sistemi hastalıkları, kanserler gibi birçok hastalığa neden olmaktadır. Bunun dışında yaşlılarda çok fazla alkol tüketimi yüksek oranda düşmelere ve buna bağlı kalça kırıklarına, kalp krizine, mental fonksiyonların kaybına ve denge kayıplarına eşlik eder. Yaşla birlikte alkolün etkilerine duyarlılığın attığını gösterilmiştir. 159 Alkol kullananların, alkol tüketimini azaltmalarında veya alkolü bırakmalarında sağlık durumlarında hızlı düzelmelere neden olabilmektedir. Düzenli Uyku Uyku yorgunluk sonucu başlayan pasif bir süreç olmayıp, uyku getiren birçok biyokimyasal madde ve hormonun salgılanması, beyindeki özel merkezlerin bir sıra ve düzen içinde etkin hale gelmesi ile başlayan ve süren aktif bir süreçtir. Uyku sağlıklı olmak için çok önemlidir. Sağlıklı uyku sırasında kaslar gevşeyerek dinlenmekte, tüm sistemler kendini test etmekte ve fonksiyonları yeniden düzenlenmektedir. Yeterli süre uyku uyunması yaşam tarzındaki yapılması gereken değişikliklerdendir. Yeterli uyku yetişkinlerde 7-9 saat olarak belirtilmektedir. Yetersiz uyku, diabet, kalp ve damat hastalıkları, obesite ve depresyon gibi kronik hastalıkların ortaya çıkmasını, yönetimini ve sonuçlarını etkilemektedir. Uyku her ne kadar edilgen bir aktivite olarak algılansa da; yeterli uyku sağlığı geliştirmenin ve kronik hastalıkların önlenmesinin önemli bir öğesidir. Güneşlenme Yaşlı nüfusta güneşten yeterli yararlanma oranı genç nüfusa göre düşük olup, vitamin D eksikliği yaygındır. Özellikle kadınlarda yeterli güneş görme, vitamin D sentezi yoluyla osteoporozdan (kemik erimesi) korunmak için gereklidir. Ancak, fazla güneş maruziyeti cilt kanseri riskini arttırmaktadır. Yoğun maruziyetten kaçınmak ve yanıklardan korunmak prensibine dikkat edildiği takdirde güneşlenmenin az bilinen birçok olumlu sağlık etkileri vardır. Yeterli güneş görme sadece osteoporozun engellenmesinde değil, çeşitli kanserlerden (özellikle meme, prostat, over ve kolon), şizofreni ve bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklardan korunmada rolü olduğu bilinmektedir. Ağız ve Diş Sağlığının Korunması Yaşlanmanın organizma üzerindeki önemli etkileri arasında, ağız boşluğunda ve onu çevreleyen dokularda meydana gelen değişiklikler çok önemli bir yer tutar. Yaşlanma ile birlikte diş kaybında artış, salya akış hızında azalma, ağız mukozasında ve kaslarda atrofi meydana gelir. Bu yapısal değişiklikler, yaşlının çiğneme fonksiyonunda ve dolayısıyla beslenme alışkanlıklarında farklılaşmalara yol açar. Beslenmenin bozulması bir dizi patolojik değişikliklerin gelişmesi için zemin hazırlar. Bu yüzden ağız ve diş sağlığının korunması, yaşlılarda malnütrisyonun önlenmesi ve yaşam kalitesinin artırılması için önemlidir. Düzenli diş hekimi kontrolü, kişisel diş bakımı içerir. Yaşlılar ister kendi dişlerini ister protez dişlerini kullansınlar bu dişler düzenli olarak fırçalanmalıdır. Ulusal ağız ve diş sağlığı 2004 çalışmasına göre, Ülkemizde 65-74 yaştakilerin yarıya yakınının (%48,0) dişsiz olduğu saptanmıştır. Bu, daha genç yaşlarda diş sağlığına önem vermememizden kaynaklanmaktadır. Nitekim aynı çalışmada, erişkin yaşta %15,9 olan diş fırçası olmama yüzdesi, yaşlı grupta %39,2’ye çıkmaktadır. Diş hekimine yakınma olunca gidilmektedir. Son bir yıl içinde diş hekimine gidenler en düşük yüzde ile 65-74 yaş grubundadır. Çürük diş sıklığı, kadınlarda ve kırsal kesimde daha yüksektir. Toplumdaki bütün bireylerin diş fırçasına sahip olması ve ağız-diş sağlığı hakkındaki bilgilerinin davranışa dönüştürülmesini sağlayacak programların geliştirilmesi çok önemlidir. Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemler kısaca neler olabilir? Sağlıklı bir yaşlılık dönemi, sağlıklı çocukluk, gençlik ve erişkinlik dönemlerini takiben yaşanabilir. Sıralanan önlemler, insan yaşamının her döneminde sağlığı etkilemekle birlikte, bu faktörlerin yaşanan yılların kalitesini arttırmadaki rolleri nedeniyle yaşlılık dönemi için ayrı bir önemi bulunmaktadır. 160 Özet Günümüzde yaşlılık ile ilgili programlarda temel amaç, yaşam kalitesini arttırmaktır. Yaşam kalitesi; kişinin kendi yaşamından memnun olma durumu olarak tanımlanabilir. Yaşam kalitesi, bireylerin yaşamındaki beklentileri ile gerçekte yaşadıkları arasındaki dengeyi gösteren bir durumdur. Burada, yaşama yıllar değil yıllara yaşam katmak çok önemlidir. Çeşitli görüşlere göre, yaşam kalitesinin arttırılması fiziksel, zihinsel ve sosyal aktif bir yaşam sürdürmeye bağlıdır. Vücut fonksiyonlarının tam olarak yapılamaması durumu olan maluliyet; özürlülük, sakatlık ve engellilik olarak üç aşamada incelenebilir. Yetersizlik, özürlülükte organ düzeyinde, sakatlıkta kişi düzeyinde olup engellilikte toplum düzeyindedir. Yaşlılarda yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik önlemler, hastalıklardan koruyucu (birincil), hastalıkları erken tanıma (ikincil) ve hastalıkların yıkıcı etkilerini en aza indirme (üçüncül) olarak ayrılabilir. Birincil önlemler, sağlıklı bireylere yöneliktir. Örnek olarak, hayata pozitif bakma, yeterli ve dengeli beslenme, düzenli fizik aktivite, tütün ve alkol kullanmama, düzenli uyku, yeterli güneş görme, uygun aşıları zamanında yaptırma, kazalardan korunma vb. olarak sayılabilir. İkincil önlemler; hastalıkların daha belirti vermeden ya da silik belirtilerin olduğu bir evrede tanı ve tedavi edilmeleridir. Sağlam kişilerde belli aralıklarla yapılan taramalar buna örnek olarak verilebilir. Bunun için bireyler, hekimin önerdiği aralıklarla belli testleri yaptırmalıdırlar. Üçüncül önlemler; kişiyi hastalığın olumsuz sonuçlarından korumak ve hayat kalitesini arttırmak için alınan önlemlerdir. Diabet tanısı konulan bir kişinin diyet uygulaması ve ilaçları sürekli kullanması gerektiğinin anlatılması, ayak bakımı eğitimi bu önlemlere bir örnektir. Hasta bireyin sigarayı bırakma, beslenme düzenini değiştirmesi gibi davranışını değiştirmesi, tedavi uygulaması, fiziksel özürlü bireyin rehabilitasyonu, diyabetiklerde ayak bakımı gibi durumları içerir. Yaşlılıkta yaşam kalitesi, sosyal görev ve sorumluluklardan geri çekilerek değil, sosyal ilişkileri çoğaltarak ve aktif kalarak arttırılabilir. Yaşlılık dönemindeki kazalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta, bazen de ölümcül seyredebilmektedir. Görme, işitme, yürüme, denge problemi olan, birden fazla ilaç kullanan, 75 yaş ve üzeri yaşlılarda en fazla görülen kaza riski düşmedir. Yeterli ve dengeli beslenme için, en az üç ana üç ara öğün tüketilmeli, liften zengin, hayvansal yağlardan ve tuzdan uzak diyet yapılmalıdır. İleri yaşlarda düzenli fiziksel aktivitenin kas-kemik kuvvetini, dengeyi, eklem esnekliğini, tüm fiziksel ve metabolik koordinasyonu arttırdığı gösterilmiştir. Ağız ve diş sağlığının korunması, yaşlılarda malnütrisyonun önlenmesi ve yaşam kalitesinin artırılması için önemlidir. Düzenli diş hekimi kontrolü, kişisel diş bakımı içerir. Günlük rutin işleri yapabilme yaşam kalitesi açısından oldukça önemlidir. Banyo yapabilme, giyinebilme, yemek yiyebilme, yer değiştirme, yürüyebilme, sokağa çıkabilme, tuvalet kullanabilme gibi aktiviteler temel aktivitelerdir. Yaşı ileri olanların, kadınların, dulların, düşük eğitimlilerin ve kronik hastalığı olanların yaşam kaliteleri diğerlerine göre daha düşüktir. Depresyon, yaşam kalitesini olumsuz etkiler ve yaşlılarda oldukça sıktır. Sosyal desteğin azalması ve huzurevinde kalmak gibi etkenler yaşlıları depresyona daha açık hale getirmektedir. Depresyona erken müdahale yaşlılık dönemindeki yaşam kalitesinin artırılmasını sağlayacaktır. Bu kişiler mutlaka bir hekim kontrolünde olmalıdırlar. Yaşlılıktaki yaşam kalitesini bozan önemli faktörlerden biri olan körlük ve görme bozuklulukları, düzenli göz muayeneleri ve vaktinde tedavi ile önlenebilir. Yaşlanmayla beraber işitme duyusu duyarlılığını kaybetmeye başlar, genellikle tedavi edilebilir. Menopoz, her kadın için doğal bir olaydır. Sıcak basması, gece terlemesi, çarpıntı, kan basıncında oynama, kilo artışı, cilt kuruluğu, osteoporoz vajinal kuruluk gibi belirtiler görülebilir. Menopoz bulgularının kontrolünde hormon tedavisinin yerine yaşam stili değişikliklerinin tercih edilmesini önermektedirler. Son derece yavaş ilerleyen ve cinsel istekte azalma, entellektüel kapasitede azalma, yorgunluk ve sinirlilik hali gibi belirtileri olan andropoz, menopozun tersine androjen seviyesinin tam ve ani bir düşme göstermemesi ile karakterizedir. Yine, üroloji uzmanı hekim tarafından tedavi hastaların yaşam kalitesini arttırmaktadır. Sağlıklı bir yaşlılık dönemi, sağlıklı çocukluk, gençlik ve erişkinlik dönemlerini takiben yaşanabilir. DSÖ’nün tüm dünya için önerdiği ‘Sağlıklı Yaşlanma’ hedefinin, Türkiye için de gerçekleşebilmesi, yaşlı sağlığına gereken önemin verilmesi ile mümkün olacaktır. 161 Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler? 6. Menopoz döneminde kadınlara yapılması önerilen davranış hangisidir? a. Sosyalleşme a. Hormon tedavisi kullanma b. Sağlık hizmetlerine ulaşamama b. Düzenli egzersiz yapma c. Kronik hastalık varlığı c. Sıcak içecekler içme d. Fiziksel yetersizlik d. Kilo alma e. Depresyon e. Sigara içme 2. Yaşlının yetersizliği sonucu toplum içindeki rolünü gerçekleştirememesine ne denir? 7. Aşağıdakilerden hangisi andropozda görülebilen bulgulardan değildir? a. İzolasyon a. Entelektüel kapasitede azalma b. Engellilik b. Kas gücünde azalma c. Sakatlık c. Vücut kıllarında azalma d. Özürlülük d. Kemik mineral yoğunluğunda azalma e. Hastalık e. Vücut yağ dokusunda azalma 3. Hangisi günlük yaşamdaki yardımcı aktivitelerdendir? 8. a. Tuvalet kullanabilme b. İkincil Tarama testleri hangi tür önlemlerdendir? a. Birincil b. Giyinebilme c. Üçüncül c. Yürüyebilme d. Hastalıklardan koruyucu d. Yemek yiyebilme e. Rehabilitasyon e. Alışveriş yapabilme 4. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılıkta depresyonun sonuçlarından değildir? 9. Aşağıdakilerden hangisi Dünya Sağlık Örgütü’nün tütün kullanımının azaltılması konusunda önerdiği uygulamalardan değildir? a. Yaşam kalıtesi azalır. a. Tütün salgınının izlemek b. Kronik hastalığın gidişini olumsuz etkiler. b. Sigarayı bırakmak isteyenlere yardım etmek c. İntihara bağlı ölümler artar. c. Sigaranın fiyatını azaltmak d. Sağlık hizmetlerinin kullanımı azalır. d. Tütün firmalarının sponsorluğunu yasaklamak e. Konsantrasyon azalır. e. Toplumu pasif sigara dumanı etkilerinden korumak 5. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılardaki görme bozukluklarının nedenlerinden değildir? 10. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemlerden değildir? a. Katarakt a. Tütün kullanımı b. Glokom b. Kazalardan korunma c. Genetik nedenler c. Yeterli ve dengeli beslenme d. Maküler dejenerasyon d. Düzenli fiziksel aktivite e. Diabetik retinopati e. Kişisel diş bakımı 162 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşam Kalitesi Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yaşam kalitesi genelde fiziksel durumla ilişkilendirilmesine rağmen gerçekte ekonomik, sosyal, bilişsel durum gibi yaşamın tüm yönlerini içerir. Sıra Sizde 1 2. b Yanıtınız yanlış ise “Maluliyet” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 3. e Yanıtınız yanlış ise “Maluliyet” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Genel sağlık durumu iyileştikçe yaşam kalitesi artmakta, yaş arttıkça genel sağlık durumu ve yaşam kalitesi kötüleşmektedir. Erkeklerin genel sağlık ve yaşam kaliteleri kadınlarınkinden daha yüksektir. İlerleyen yaşla birlikte yaşam kalitesi kötüleşmektedir, dullar, düşük eğitimliler ve kronik hastalığı olanların, yaşam kaliteleri diğerlerine göre daha düşüktür. 4. d Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılarda depresyon ve yaşam kalitesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. c Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılarda görme problemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. b Yanıtınız yanlış ise “Menopoz” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Özürlülük “diz ekleminde zedelenme“ ise; sakatlık “yürüyememe“ ve engellilik yolların ve ulaşımın tekerlekli sandalyeye uygun olmaması sonucu bireyin eve kapanması, sokağa çıkamaması“ şeklinde açıklanabilir. 7. e Yanıtınız yanlış ise “Andropoz” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. b Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 9. c Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Banyo yapabilme, giyinebilme, yemek yiyebilme, yatak ya da sandalyeden yer değiştirme, yürüyebilme, sokağa çıkabilme, tuvalet kullanabilme gibi aktiviteler temel aktiviteler; telefon kullanabilme, seyahat edebilme, alışveriş yapabilme, yemek hazırlayabilme, ev işi yapabilme, çamaşır yıkayabilme, el işi yapabilme, kendi ilaçlarını alabilme, paranın yönetimini sağlayabilme gibi aktiviteler ise yardımcı aktiviteler olarak bilinirler. 10. a Yanıtınız yanlış ise “Yaşlılıkta yaşam kalitesini arttırıcı önlemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yaşlının günlük işlerini yerine getirmede başkasına bağımlı hale gelmesi yaşam kalitesini azaltma yanında sosyal sorunlara da neden olmaktadır. Sıra Sizde 5 Kronik hastalığı, uyku bozukluğu olan, eşini kaybeden veya ayrı yaşayan, son zamanlarda yakınlarını kaybetmiş, maddi açıdan problemli, alkol ve ilaç bağımlısı, fiziksel olarak birden çok şikâyeti olan yaşlılar depresyon açısından risk altındadır. 163 Sıra Sizde 6 Yararlanılan Kaynaklar Menopozdaki kadın, içinde bulunduğu durumun hastalık tablosu olmadığını bilmeli, uzayan ortalama ömürle 30 -40 yıl süreyle yaşam kalitesinin düşmesine izin vermemeli, destek almak için aktif çaba göstermeli, kadın hastalıkları ve doğum bölümünde menopoz polikliniklerine düzenli olarak gitmeli, önerilen tetkikleri zamanında yaptırmalıdırlar. Arslantas D, Unsal A, Metintas S, Koc F, Arslantas A. (2009). Life quality and daily life activities of elderly people in rural areas, Eskişehir (Turkey). Arch Gerontol Geriatr. 48(2):127-31. Sıra Sizde 7 Baykan Z, Naçar M, Çetinkaya F. (2011). Kayseri Büyükşehir Belediyesi Huzurevindeki yaşlıların yaşam kalitesi. Akad Geriatri; 3: 3540. Arslantaş D, Metintaş S, Ünsal A, Kalyoncu C. (2006). Eskişehir Mahmudiye İlçesi yaşlılarında yaşam kalitesi. Osmangazi Tıp Dergisi; 28 (2):81-89. Olaylara olumlu bakış açısı, belli bir amaca sahip olma, kazalardan korunma, yeterli ve dendeli beslenme, düzenli ve kontrollü fizik aktivite, tütün, alkol kullanmama, düzenli ve yeterli uyku, uygun güneşlenme, düzenli diş bakımı, düzenli doktor ve diş hekimi kontrolü gereklidir. Baykan Z. Yaşlı Sağlığı. (2010). In: Öztürk Y., O.Günay (Ed.) Halk Sağlığı Genel Bilgiler. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları No:172, p:769-789. Bilen CY, Özen H. (2001). Yaşlı erkeklerde izlenen androjen düşüklüğü (PADAM). Geriatri; 4 (4): 167-173. Cengiz Özyurt B, Eser E, Çoban G, Akdemir SN, Karaca İ, Karakoç Ö. (2007). Manisa Muradiye Bölgesindeki yaşlıların yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. Turkish Journal of Geriatrics; 10(3):117-123. Durmaz A, Hıdır Y, Ulus S, Satar B. (2011). Yaşlılarda işitme kaybı ve işitme cihazı kullanımı. Turkish Journal of Geriatrics; 14(2):122-7. Eser S, Saatli G, Eser E, Baydur H, Fidaner C. (2010). Yaşlılar için Dünya Sağlık Örgütü yaşam kalitesi modülü WHOQOLOLD: Türkiye alan çalışması Türkçe Sürüm geçerlilik ve güvenilirlik sonuçları. Türk Psikiyatri Derg; 21(1):37-48. Evlice YE, Tamam L, Karataş G. (2002). Menopoz ve tedavi sürecinde ortaya çıkan ruhsal sorunlar. Anadolu Psikiyatri Dergisi; 3:108-112. Gökalp S, Güçiz Doğan B, Tekçiçek M, Berberoğlu A, Ünlüe Ş. (2007). Erişkin ve Yaşlılarda Ağız-Diş Sağlığı Profili Türkiye2004. Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi; 31(4):11-8. Katz S, Branch LG, Branson MH, Papsidero JA, Beck JC, Greer DS. (1983). Active Life Expectancy. N. Engl. J. Med.; 309:1218-24. 164 Kılıçoğlu A. (2006). Yaşlılık çağı depresyonunun risk etkenleri ve etiyolojisine yönelik bir gözden geçirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi; 7:49-54. Kırdı N, Bumin G, Kayıhan H. (2006) Geriatri yaş grubunda yaşam kalitesi ve değerlendirmesi. Arıoğul S ( Ed.). Geriatri ve Gerontoloji. Ankara: Nobel Tıp Kitabevi; s.24556. Kocabalkan F. (1993). Geriatri, Dış İşleri Bakanlığı Matbaası, Ankara. Naçar M, Baykan Z, Öztürk A, Çetinkaya F. (2007). Age at menapause and associated factors in Central Anatolia; Turkey. Gynecol Obstet Reprod Med. 13(3): 168-73. Smith RA, Cokkinides V, Brooks D, Saslow D, Shah M, Brawley OW. (2011). Cancer screening in the United States, 2011: A review of current American Cancer Society guidelines and issues in cancer screening. CA Cancer J Clin.;61(1):8-30. Telatar TG, Özcebe H. (2004). Yaşlı nüfus ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesi. Türk Geriatri Dergisi;7:162-165 Tüzün EH, Eker L. Sağlık değerlendirme ölçütleri ve yaşam kalitesi. Sağlık ve Toplum 2003;13:3-7. 165