ÖN SÖZ

advertisement
ÖN SÖZ
Yaşlanma evrensel bir süreç olmasına karşın, dünyanın farklı bölgelerinde yaşlanma başlangıç ve hızı farklılık göstermektedir. Bu yüzyıl,
dünyada yaşlı nüfusun trajik biçimde arttığı bir yüzyıl olacaktır. Bunun en
önemli göstergesi yaşlıların sayı ve yüzde olarak artıyor olmasıdır. Genç
nüfusa sahip ülkelerde de yaşlı bireylerin sayısı ve yüzdesi göreli olarak
daha hızlı artmaktadır. 1950’de dünyada 60 yaş üzerinde 200 milyon
insan vardı; bu nüfus 2000 yılında 600 milyona, günümüzde 901 milyona
çıkmış, 2050’de ise 2 milyara ulaşması beklenmektedir. Global olarak
yaşlı nüfustaki artış yıllık %3.26’dır ve dünya nüfus artışının (%1.2) oldukça üzerindedir. 80 yaş ve üzeri yaşlı nüfus ise yılda %4’lük artış göstermektedir. Bugün dünya nüfusunun %12’si 60 yaş ve üzerindedir. Dünya her zaman olduğundan daha fazla “yaşlı” nüfusa sahiptir. Endüstrileşmiş ülkelerde oransal olarak daha fazla yaşlı varsa da bütün toplumlar
giderek yaşlanmakta, olanakları ölçüsünde yaşlı nüfusun sorunlarına
çözüm aramaktadır. Artan yaşlı nüfusun kaynak kullanımı bakımından
olumsuz sonuçlar doğurduğu ve toplum kaynakları üzerinde drenaj yarattığı açıktır. Bu endüstrileşmiş toplumlar kadar gelişmekte olan toplumlar
için de geçerlidir. Olumsuzluklara karşın yaşlılık olgusunun 21. yy gerçeği olduğundan hareketle birey ve toplumların, yönetimlerin konuya ilişkin
uygulanabilir, kalıcı ve gerçekçi çözümler üretmeleri, olumlu, yeni yaklaşımlar getirmeleri gerekmektedir.
Son yıllarda neoliberal politikalar, ekonomik ve/veya siyasal etkilerin sonucu yaşlı bireylere karşı olumsuz tavırlar gelişmiştir. Sanayileşme
ve modernizasyon etkisi ile yaşlının gücü ve etkisi önemli ölçüde azalmıştır. Liderlik rolleri, güç ve etki bakımından yaşlıların statüsü azalmakta ve toplumsal yaşamın dışında tutulmaya çalışılmaktadır. Geleneksel
toplumlarda yaşlılar ikinci kuşağın yetiştirilmesinde ve kültürün korunmasında ciddi toplumsal roller üstlenen, görmüş geçirmiş ya da birikmiş
iii
iv
Yaşlılık: Disiplinlerarası Yaklaşım, Sorunlar, Çözümler – 2
görgülere sahip “kültür bekçileri” bireyler olarak konumlandırılırken;
modern toplumlarda üretkenliği bitmiş, aileye ve topluma yük olan, bir an
önce ölmesi gereken bireyler olarak değerlendirilmektedir. Toplumun
temeli, ailenin vazgeçilmez unsuru olarak görülen ve çocuklarının “toplumsal yatırım” ve “vefa borcu” diye nitelenebilecek bir görev bilinci ile
bakımını üstlendiği, ailede belli bir otoriteye sahip yaşlı birey, endüstrileşme süreci ve modern yaşama biçimine geçişle birlikte çocukları ve
torunları ile kuşak farklılığı yaşayan, otorite sahibi olarak “son mercii”
olmaktan çıkmış, tüketici konumu ile aileye yük olan bireyler olarak görülmüş ve toplumda yalnızlığa itilmiştir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş yaşlıların ekonomik, sosyal gücünü ve rollerini azaltmış,
toplumla ilişkiler karşılıklı olarak kesilmiştir. Durum böyle olunca bireyleri yaşama bağlayacak, yalnızca tüketici olarak değil aynı zamanda üretici olarak da roller üstlenebilecekleri toplumsal ve gönüllü kuruluşları
harekete geçirerek “amaçlı yaşama”yı sağlayacak yeteneklerin kazandırılması önem kazanmıştır. Batı toplum biçimini benimseyen gelişmekte
olan ülkelerin “yaşlı nüfus sorunu” ile karşılaşmadan acil çözüm üretme
konusunda çaba göstermeleri önemlidir. Yaşlı nüfusun dünyada olduğu
gibi ülkemizde de hızlı biçimde artması, yaşlıların sosyal, ekonomik,
psikolojik ve fizyolojik sorunlarının gittikçe ağırlaşması, kentsel erişilebilirlik sorunları nedeniyle yaşlılık konusunun zaman yitirmeden ele alınmasını ve ulusal politikalar oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Bilim ve
teknolojideki gelişmeler, kentleşmenin getirdiği değişimler yaşlılığın bir
sorun olarak görülmesine yol açmış, aile kurumundaki ve toplumsal yapıdaki değişimlerden en çok etkilenen grup yaşlılar olmuştur. Bu olumsuz
etkiyi azaltmanın temel yollarından biri yaşlanma, yaşlılık ve getirdiği
değişimlerin ve gereksinimlerin farkında olmayı gerektirir. Bireylerin,
ailenin, toplumun ve devletin bu konudaki rol ve sorumluluklarının doğru
tanımlanması, yaşlıyı toplumsal yaşama dâhil etmenin yolları aranmalıdır.
Son yıllarda ağırlıklı olarak ele alınan “aktif yaşlanma”, “yerinde yaşlanma” vb. birçok yaklaşım uzun vadeli kurum bakımının yüksek maliyetinden kaçınmak için yaşlıların toplumsal yaşama aktif katılımını, kendine
yeterliliği desteklemektedir.
Toplumların yaşlanması ile birlikte ortaya çıkan sorunlar ve buna
ilişkin çözüm önerilerini ele alan bu bölümlü kitap, ülkemizdeki pek çok
üniversiteden 50 bilim insanı tarafından hazırlanmış olup 22 bölümden
oluşmaktadır. Yaşlılık ve yaşlanma konuları pek çok disiplinin çalışma
alanına girmekte, her disiplin kendi konu alanı kapsamında yaşlanma ve
yaşlılığı irdelemektedir. Bu kitap pek çok disiplindeki bilim insanının
ortak çabaları ile ortaya çıkmış, kapsamında gerontokrasi, yurttaşlıkyaşlılık ilişkileri, uyum sorunları, yalnızlık, sosyal dışlanma, din, yoksulluk, istismar, fiziksel aktivite ve egzersiz, günlük yaşam aktiviteleri, evde
Ön Söz
v
bakım, üretim, çalışma yaşamı, yerinde yaşlanma, kent, kamusal dış
mekân, yaşam çevresi, geronteknoloji ve medikal aparat tasarımı konuları
ele alınmıştır. Geniş kapsamlı içeriği ile üniversitelerin sosyal hizmet,
gerontoloji, sosyoloji ve yaşlı bakımı programlarında yardımcı kaynak
olarak kullanılabilecek olan kitap yaşlılık konusunda çalışacak bilim
insanları ve uygulayıcılara da farklı konu ve yaklaşımları ile yararlı olacaktır.
Bu kitabın ortaya çıkmasında emeği geçen Yaşlı Sorunları Araştırma
Derneği (YASAD) Yönetim Kurulu üyelerine, katkı koyan tüm yazarlara
teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Velittin Kalınkara
Denizli, 2016
Download