tmmob makina mühendisleri odası VII. OTOMOTİV ve YAN SANAYİ İ SEMPOZYUMU BURSA EKİM 2001 Yayın No: E/2001/276 tmmob makina mühendisleri odası Sümer Sok. No: 36/1-A Demirtepe—ANKARA 0-3 12-2313159-2313 164-2318023 Telefon 0-312-2313165 Faks mmo@mmo.org.tr. e-mail ISBN-975- 395-467-7 BU YAPITIN HAKKI TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI'NA AİTTİR Dizgi: Nevriye GÜNGÖR TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Elmasbahçeler Mah.Sabunevi Sk.Mühendisler İşhanı No: 19/1 16230 Osmangazi/BURSA Telefon Faks e-mail BASKİ Telefon : 0-224-2521190-4 Hat : 0-224-2521194 : bursa@mmo.org.tr. Kardelen Ofset Ltd.Şti. : 0-312-435 37 90 TMMOB Makine Mühendisleri Odası VH.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 EGZOZ EMİSYON SİSTEMLERİNİN NEDEN OLDUĞU ÇEVRE KİRLİLİĞİ A hine t ÖZEN A. Şükrü ONURAL Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler M.Y.O. 07059 Kampus ANTALYA E-Mail :aozen @teknik.akdeniz.edu.tr E-Mail :aonııral@teknik.akdeniz.edıı.tr OZET Dünya atmosferi hacimsel olarak % 21 'ini Oksijen (O 2 ) ve yaklaşık % 78'ni Nitrojen (N2 ) kalan % İlik kısımda ise Argon (Ar), Karbondioksit (CO2), Karbonmonoksit (CO), Hidrokarbonlar (HC), Azotoksitleri (NOX), Sülfürdioksit (SO2) gibi çeşitli gazlardan oluşmaktadır. Motorlu taşıtların kullanımı ve üretimi ülkenin; ulaştırma politikalarına, sosyoekonomik koşullara rağmen giderek artmaktadır. Türkiye'de hızla büyüyen gelir dağılımındaki uçurum, otomobil dağılımında da kendini göstermektedir. Antalya ili sınırları içerisinde Ocak 2001 verilerine göre 326000 civarında araç trafikte dolaşmaktadır. 11 kişiye bir araç düşmektedir.[l]Her yıl endüstri ve motorlu araç egzoz gazlan ile atmosfere tonlarca zararlı gazlar atılmakta çevrenin, atmosferin, toprağın ve suyun kirlenmesine neden olmaktadır. Çevrede yoğunlaşan bu maddeler insanların, hayvanların ve bitkilerin sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. 100. Yıl Bulvarı - Anafartalar Caddesi - Cumhuriyet Bulvarı - Ali Çetinkaya Caddesi Atatürk Caddesi - Mevlana Caddesi - Aspendos Bulvarı Dr. Burhanettin Onat Caddesi Vatan Bulvarı - Vatan Kavşağı - Namık Kemal Bulvarı gibi kavşak ve caddelerde trafik akışını rahat-latan çalışmalar yapılmasına rağmen zaman zaman trafik akışı aksamaktadır.[2] Şehir içi trafik akışını rahatlatmak amacı ile trafik ışıklarında araçların yığıl-masını önlemek için sinyalizasyon düzenli olmalı ve kapalı devre TV sistemi ile kontrol edilmelidir. Otomobiller tarafından üretilen ve havayı kirleten maddeler benzin veya dizel yakıtının yanması veya buharlaşma sonucu ortaya çıkar. Kirletici emisyonların bu kaynaklara göre oranları: Tablo : 1 HC Çevre kirliliğine neden olan petrol rafinerileri, güç santralleri, termoelektrik santraller, fabrikalar, binaların kalorifer sistemleri, çöp fırınları, uçaklar, gemilerin yanı sıra otomotiv sektörünün neden olduğu zararlı egzoz gazları da trafiğin yoğun olduğu bölgelerde insan sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Egzoz Dumanı %55 Buharlaşmış Yakıt Karter Kaçakları %20 %25 - NOV % 100 - Pb % 100 - Çevre sorunlarının gün geçtikçe artması bir dizi önlemlerin alınmasını da gerekli kılmaktadır. Büyük kentlerde artan hava kirliliğinin de en büyük nedenlerinden biri olarak görülen egzoz gazlarının zararları kurşunsuz benzin ve katalitik konvertör ile en az seviyeye indirilmeye çalışılmaktadır. Zararlı egzoz gazlarını teneffüs etmek zehirlenmelere neden olmaktadır. Bu gazlar insan sağlığının yanı sıra hayvanlar ve doğa açısından da tehlike oluşturmaktadır. Çevrenin daha temiz tutulabilmesi için otomobil üreticilerine kanunlarla belirli sınırlamalar getirilmeli, alternatif yakıtlar ve elektrikli araçların üretimi teşvik edilmelidir CO % 100 1. GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ Trafiğin yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde; önemli miktarda kirlilik oluşmaktadır. Kirliliğin oluştuğu kavşaklar. 100. Yıl Bulvarı - Dumlupınar Bulvarı - İller Bankası Kavşağı 100. Yıl Bulvarı - Adnan Menderes Bulvarı - Meydan Kavşağı 107 Sanayi ve araç trafiğinin oluşturduğu kirlilik son yıllarda gittikçe artmaktadır. Kirliliğin giderilmesi için etkili önlemler alınmamaktadır. Özellikle Antalya'da çevre yollarının kesiştiği şehir içi kavşaklarda motorlu taşıt kaynaklı gürültü kirliliği büyük önem taşımaktadır. Bunlar motor ve egzoz gürültüsü, ani frenleme sonucu oluşan gürültü, tekerleklerin yol üzerinde yuvarlanmaları ^nucunda ortaya çıkan gürültü ve titreşimler olarak düşünülebilir. (iiiıiiltü yönetmeliğine göre konut alanları için ön görülen üst gürültü sının 60 desibel (dB) A olmasına karşılık; Antalya şehir içi sınırlarında bu ölçüm değerinin çok üstünde olduğu bir gerçektir. Özellikle çevre yolların şehir içi bağlantısı olan ışıklı kavşaklarda küçük taşıtlarda 85-90 dB (A) Ağır taşıtlarda 100 dB (A)'e kadar çıkmaktadır. Bu değerler insanın normal işitme standardının çok üzerinde ve oldukça rahatsız edici değerdir. Şehir planlamasının gürültüyü önleyici şekilde yapılması, sanayide gürültüyü absorbe edici çevre ve çalışma koşullarının oluşturulması alınması gereken önlemler arasında olmalıdır. Şehir içinden geçen ulaşım yolları şehir dışına alınmalı ayrıca karayolu ile konutlar arasında belirli bir mesafe bırakılmalı ve yeşil perde denilen bitkilerle sesin geçmesini önleyecek bitki duvarı oluşturulmalıdır. Gürültü ve kontrol yönetmeliği ülkemizde çıkarılmış olmasına rağmen denetim ve uygulamadaki aksaklıklar sürmektedir. Şehir planlamasında park, bahçe ve çocuk oyun alanları mümkün olduğunca çevre yollarının uzağına yapılmalı ve kenarları yeşil bitki örtüsü oluşturulmalıdır. 2. SU VE TOPRAK KİRLİLİĞİ Sanayiden kaynaklanan atık sular sanayi inin türüne bağlı olarak çevrede basit değişiklikler yapılabileceği gibi kalıcı ortamın oksijenin tamamen tükenmesine ve zehirli olmaları nedeni ile de canlıların tamamen yok olmasına neden olabilirler. Endüstriyel kuruluşlardan çıkan ve bilinçsiz bir şekilde çevrede depolanan bazı katı atıklar, arıtılmadan çevreye verilen atık sular ve gazlar toprağın kirlenmesine neden olmaktadır. Su ve toprak kirliliğine neden olan kirlenmenin önlenmesinin en etkin yöntem kirliliğin kaynakta önlenmesidir. Kirlilik oluştuktan sonra giderme yöntemleri aramak yerine sanayi yatırımları yapılırken zararsız veya az zararlı, az atık oluşturan temiz teknolojilerin seçilmesidir. Proseste yapılacak bazı küçük değişiklikler ile zararsız ve daha az atık oluşması sağlanabilir. liğinin en önemli etkeni olan sanayiinin oluşturduğu kirliliğin önlenmesinde en son başvurulacak yöntem "atıkların arıtılmasıdır." Benzin istasyonlarında yapılan yıkama ve yağ değiştirme işlemleri için mutlaka arıtıcı tesislerin bulunma zorunluluğu getirilmelidir. • Pompa istasyonları denetimi sıklaştırılmalı, standart dışı satış yapan akaryakıt istasyonlarına cezai müeyyideler getirilmelidir. Değişik alternatif yakıtlara ait L.P.G (Sıvılaştırılmış Petrol Gazı ), L.N.G (Doğal gaz) istasyonlarının kurulmaları teşvik edilmelidir. 3. HAVA KİRLİLİĞİ Herhangi bir ortamdaki havanın doğal olarak içerdiği katı,sıvi, gaz madde miktarı ve çeşidinin değişik nedenlerle artarak çevredeki canlı ve cansız varlıklara zarar verecek düzeyde değişmesi olan hava kirliliğinin temel nedenleri sanayi tesisleri, konutlar ve ulaşım araçlarıdır. Sanayi, konut ve ulaşım sektöründeki yanma sistemlerinden oluşan hava kirleticiler, sistemlerin baca ve egzozlarından atmosfere atılmakta ve bu da hava kirliliğine neden olmaktadır. Sanayiden ve konutlardaki ısınma gereksinimi nedeniyle oluşan kirlenme halk sağlığını tehdit etmekte, ayrıca bitki ve bina gibi cansız yapıtlarda olumsuz etkilenmektedir. Bir insanın günde 1,5 kg 'dan az besin maddesi, 2,5 kg civarında su içmesi gerekirken soluduğu hava ise 0,5 kg yaklaşmaktadır. Enerji üretim santrallerinde yakıtın yanması ile ortaya çıkan zehirli gazlar atmosfere atılmaktadır. Atmosferde sera etkisi oluşturan bu gazlar, karbondioksit, karbon monoksit, metan, Hidrokarbonlar, Azot oksitlerden oluşmaktadır. İçlerinde en etkili olan da karbondioksittir. Söz konusu gazlar dünya çevresinde etken bir ısısal örtü oluşturmakta, gelen ve giden radyasyonun yeniden dengelenmesi atmosfer ve dünya sıcaklığını artırmaktadır. Eski formüllerin gözden geçirilerek yeni teknolojiye dayalı formüllerin uygulanması Kükürtlü yakıtların yanması ile ortaya çıkan kükürt oksitlerden kaynaklanan ve bitki örtüsünü bozan asit yağmurları, özellikle 1000 megavatı aşan termik santrallerin kondanser ünitelerinin neden olduğu ve 10 km'lik bir alana yayılabilen sis, hava kirliliği gibi yöresel kirlenmeler ülkelerin kendi sorunları olarak görülebilir. (Yatağan termik santralinin etkileri) Ama atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonun artması uluslar arası bir sorundur. Zararlı ve zehirli kimyasal maddeler yerine zararsız kimyasal maddeler kullanılması yollarına gidilmelidir. 4. EGZOZ GAZLARININ NEDEN OLDUĞU KİRLİLİK Kirliliğin önlenebilmesi için denenecek ikinci yöntem ise sanayide oluşması önlenemeyen atıkların geri kazanılmasıdır.. Doğalgazın yakılması ile oluşan SO2'yi kazanılarak likit petrol gazı, üre, metanol ve organik kjmyasal maddelerin üretilmesinde kullanıl-ması vb. gibi. Su ve toprak kirli- Son yıllarda ısınma ve sanayi kaynaklı hava kirliliğinden daha çok etkili olan kirlilik motorlu taşıtlardan kaynaklanan kirliliktir. İçten yanmalı motorlar kullanıldığı sürece zararlı gazların çıkması doğaldır. Bu nedenle zararlı gazların en aza indirilmesi gerekir. Bir araç motoru bir insanın günlük Bunların başında Reaksiyon sıcaklığının değiştirilmesi İşletmede kullanılan bazı cihazların değiştirilmesi 108 gereksinimi olan 15 m' havayı yalnızca 10 dakikada sağlığa zararlı duruma getirebilmektedir. Benzin motorlarında (ideal) tam yanma sağlandığında egzozdan çıkan zararlı gazlar azaltılmaktadır. Ancak karışımın tam olarak yanabildiği ideal durum (14,7 / I Stoichiometrik hava / yakıt oranı veya lamda = 1) teorik olarak gerçekleşir. İdeal yanma ortamında açığa yalnızca karbondioksit (CO2) ve su (H2O) çıkar. Her iki maddede zararlı değildir. Ancak karbondioksitin (CO2) atmosferin ısınmasına neden olduğu bilim adamları tarafından açıklanmaktadır. Fosil yakıtların kullanılması ile oluşan karbondioksitin (CO2) teknik olarak ortadan kaldırılması imkansız olduğundan, gazın en az çıkışı için değişik metotlar geliştirilmiştir. Egzozlardan havaya en önemli kirlilikler arasında Kiikürtdioksit (SO2) (dizel motorlar) karbonınonoksit. hidrokarbonlar, Azotoksitleri, Nitrojenoksitleri ve kurşun bileşikleri gösterilmektedir. Motorlu taşıtlar çevre yollarındaki karbonınonoksit kirliliğinin % 75'inden, hidrokarbon kirliliğinin % 40 ve kiikürtdioksit (SO2) kirliliğinin % 55'inden ve azot kirliliğinin % 29'dan ayrıca asit yağmurlarının % 18'inden sorumlu olmaktadırlar. Araştırmalar genel hava kirliliğinin % 6()'ını aşan kısmının egzoz gazlarından kaynaklandığını göstermektedir. Bazı kentlerimizde bu kirlilik oranlan % 70"i aşmaktadır. (İstanbul % 72, Ankara % 65, İzmir % 52) Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliğinin toplam hava kirliliğine oranı A.B.D. Almanya Türk ive (İstanbul) CO: Otomobiller % 93 oranında egzoz dumanı % 100 Güç santrallerinde % 7 oranında oluşmaktadır. Başlıca zararlı etkileri : Kandaki oksijenin yenilenmesine engel olur. Karbonmonoksit zehirlenmelerine neden olur. Atmosferdeki bir milyonda (PPM) 30-40 birim CO sinir sisteminin uyuşmasına veya felce neden olur; 500 birim veya daha fazla CO konsantrasyonu nefes darlığına ve baş ağrılarına neden olur. Çok yüksek konsantrasyonlarda ise ölüme neden olur. HC: Otomobiller % 57 Egzoz Dumanı % 55 Petrol rafinerileri, Solvent vb kullanımı % 43 Başlıca zararlı etkileri: Solunum yollarını tahriş eder. Foto kimyasal dumanlı sis oluşur. Foto kim-yasal duman sisi görüş mesafesini düşürür, gözleri tahriş eder, kanserojen etkisi ve bitkileri kurutur. (Muğla-Yatağan Termik santral çevresindeki ağaçlar üzerindeki etkileri) NO T : Otomobiller % 39 , Egzoz Dumanı % 100 Fabrikalar güç santralleri, petrol rafinerileri vb % 61 Başlıca zararlı etkileri: Gözleri, burun ve gırtlak bölgelerini tahriş eder. Eğer bu tahriş şiddetli ise öksürme, baş ağrıları ve akciğerlerde problemler ortaya çıkar. 3 - 5 PPM sinir bozucu bir koku oluşur. 10-30 PPM Gözleri ve burnu tahriş eder. 30 - 40 PPM Öksürme, baş ağrıları ve baş dönmelerine neden olur. Foto kimyasal dumanlı sisin etkileri gözlenir.[3] = % 40 = % 47 = % 72 Motorlu araçlarda yakıt olarak kullanılan benzin içerisindeki kurşunun- % 70'i egzozdan havaya kurşun tanecikleri halinde atılmaktadır. Geri kalanı ise motor içerisinde kalarak çevreyi daha sonra kirletmektedir. (Karter kaçakları) kurşun zamanla yere çökerek toprağın yüzeyinde birikmektedir. Egzozdan yayılan karbonmonoksit ve azotoksit havadaki nem ile birleşerek asit yağmuruna dönüşmektedir. Örneğin: Mermerlerde kararmaya, daha sonra yüzeyde pul pul dökülmelere ve çatlamalara neden olmaktadır. Ayrıca egzoz gazı sentetik kumaşlarda kimyasal olarak etkileşime girerek elyaf yapısını bozmaktadır. 5. EGZOZ GAZLARININ SAĞLIK YÖNÜNDEN ETKİLERİ Egzoz gazlarının insan, hayvan ve bitkiler üzerinde olumsuz etkileri mevcuttur. Trafiğin çok yoğun olduğu büyük şehirlerde oluşan duman ve nemli hava baş ağrısı, kusma, kalp ve kan dolaşımı rahatsızlıklarına *e hatta ani ölümlere neden olmaktadır. Otomobillerde çevre kirliliğine neden olan ( Benzin ve Dizel ) yakıtların silindirler içeninde yanması veya buharlaşması sonucunda ( CO ) karbonmonoksit gazı, (HC). hidrokarbon gazı, (NOx ) nitrojen oksitleri ve ( SO 2 ) kükürt dioksit gazı (dizel) oluşmaktadır. Bu gazların etkileri incelendiğinde; SO 2 : Otomobiller (Dizel grubu ) % 1 Fabrikalar, güç santralleri, ısıtma sistemleri % 99 Başlıca zararlı etkileri: Solunum yollarını tahriş eder, nefes borusunda iltihaplanmaya neden olur. Foto kimyasal dumanlı sis: (Işığın kimyasal etkisi atmosfer üzerinde HC ve NO T birikimi olduğu ve bu gazlar güneş ışınları tarafından süzüldüğü zaman çeşitli tipte kimyasal bileşimlerin ve oksitlerin meydana geldiği fotokimyasal (Işık + kimyasal) bir reaksiyon oluşur. Bu olaya duman sisi adı verilir.(Ozon tabakası) Şehirlerde çok sayıda aracın yoğunlaştığı bölgelerde otomobillerden çıkan egzoz emisyonları havanın aşırı miktarda kirlenmesine neden olur. ABD Kaliforniya eyaletinde 1960 yılında kabul edilen bir kanunla egzoz emisyon ( CO ve HC gazları ) kontrol düzenlemeleri kanunlaşmıştır. 1975 yılı itibari ile Amerikan yapımı olan tüm araçlarda karşılaşılabilecek egzoz gazları ile ilgili standart seviyeler oluşturulmuştur. Bundan sonra Japonya'da Avrupa'da ve dünyanın bir çok ülkesinde benzer kanunlar kabul edilmiştir .Bu ülkelerin bazıları Amerikan modelini uygularken bazıları ise Avrupa ekonomik topluluğunun hazırladığı kanunu uygulamaya başlamışlardır. Türkiye'de üretilen araçlar için 1994 yılından itibaren Dizel araçlar için TSE 11365 ,Benzinii araçlar için TSE 11366 emisyon standart değerleri getirilmiştir. 109 Avrupa Topluluğu Emisyon Limitleri Tablo : 2 Benzin Motorlu Otomobiller CO Motor Hacmi (g/test) 2000cc üzeri 25 30 •|400-2000cc 1.gurup 45 I400CC altı 2. gurup 19 NO X +HC (g/test] 6,5 8 15 5 NO X (g/test) 3,5 6 - NOX+HC (g/test) 8 8 15 5 NOX (g/test) 6 - Zorunlu Yeni Model Genel üretim 01.10.88-01.10.89 01.10.91 -01.10.93 01.10.90-01.10.91 01.07.92-31.12.92 Partikül - Dizel Motorlu Otomobiller Motor Hacmi 2000cc üzeri I400-2000CC !400cc altı [4] 1995 1999 2003 1 .gurup 2.gurup CO (g/test) 30 30 45 19 Partikül 1,1 1,1 1,1 1,1 L Zorunlu Yeni Model Genel üretim 01.10.88-01.10.89 01.10.91 -01.10.93 01.10.90-01.10.91 01.07.92-31.12.92 CO2 Emisyonları 1 86 g / km 'den 174 g / km 165 - 170 g / km aralığı sağlamada tutarlı olup 2008 yılına kadar 140 g / km ye düşürmeyi planlamaktadırlar. Kurşunun zararlı etkilerini azaltmak amacıyla pek çok ülke benzin içerisindeki kurşun miktarını azaltma yoluna gitmişlerdir. Benzindeki organik kurşun bileşenleri; benzinin motor içerisinde kendi başına yanmasına engel olmakta; aynı zamanda vuruntuya engellemektedir. Benzine karıştırılan kurşun bileşikleri egzoz gazları ile dışarı atılırken çevre ve sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Araç egzozundan dışarı atılan egzoz gazları içerisindeki kurşun yol kenarlarından 200 metre ile I km.lik bir alana etki ederek toprak ve bit-kiler üzerine çöker. İnsanlar nefes yoluyla günde 15 mikrogram kurşun B olmakta ve bunun 5 mikrogramı Pb (kurşun) dışarı atılmaktadır. Kurşun içeren bitkisel ve hayvansal besinler yoluyla günde ortalama olarak 400 mikrogram (ugr) kurşun (Pb) alınmakta ve bunun 30 mikrogram (Pb) geri atılmaktadır. Tablo. 3 Ülke Ortak Pazar Almanya İsviçre4 İsveç Japonya Kurşun insanlarda ve hayvanlarda akut ve kronik zehirlenmelere neden olmaktadır. Akut kurşun zehirlenmesi diş eti kanamaları, barsak ve böbrek rahatsızlıklarına neden olniiiktadır. Kronik zehirlenmeler ise genel olarak kuvvetten düşme, felç. mafsal ağrıları, beyin ve göz hastalıklarının yanı sıra sinir sistemini etkilemektedir. Kurşun insanın iskelet yapısında toplanmakta merkezi sinir sistemiıie zarar vermekte ve ciğerlerin savunma gücünü azaltmaktadır. Ayrıca kurşun kromozomlar üzerinde de etkisi olduğu belirtilmekte geri zekalılık ve aptallık yaptığı bilim adamları tarafından iddia edilmektedir. Araştırmacıların belirttiklerine göre kandaki kurşun oranı şehir merkezinde oturanlarda, şehir dışında oturanlardan oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Tarih ABD .1.1981 den itibaren .1.1976 " .1.1982 " .1.1981 " .7.1970 " .2.1975 " .1.1983 " .1.1976 " .7.1983 " (49 Eyalette) Kaliforniya .10.1984" Avustralya Kanada Pb Miktarı g/İt0,40 0,15 0,15 0,15 0,31 Kurşunsuz 0,30 0,31 1,1 1,2 Türkiye'de ise bu oran 0,84 gr/litredir.Avrupa birliğine uyum programı sürecinde Süper Benzin üre-timindeki kurşun miktarının 0,15 gr/litre çekilmesi, motorin içerisindeki % 0,7 max olan kükürdün % 0,3 'e düşürülmesi için çıkartılan TSE 3072 - EN 590 standardına uyulup uyulmadığının kontrolü. Benzin içerisindeki kurşun miktarındaki indirim sayesinde ana yol kenarı, çevre yollar ve civarındaki araziler % 60 110 dalıa az kurşun ile kaplanması sağlanmıştır. Esas itibariyle kurşun miktarının daha da azaltılması motorlarda sıkıştırma oranlarının değiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Sıkıştırma oranının bir birim azaltılması % I5'e varan yakıt sarfiyatına ve % 20'ye varan güç kaybına neden olmaktadır. 6. EGZOZ GAZLARINDAKİ ZARARLI ETKİLERİNİ AZALTMAK İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR Egzoz gazlaıındaki emisyonları azaltmanın başlıca yollan şunlardır. 1. Daha etkin motor kontrol sistemleri yaratmak, 2. Yanma odası içersinde yapılan değişiklikler, 3. Yanma sonucu oluşan egzoz gazlarını dış havaya bırakmadan önce bu gazlar üzerinde iyileştirme çalışmaları yapmaktır. Bu sisteme sahip araçlarda egzoz emisyonları aracın her türlü çalışma koşullarında egzozdan atılan zararlı emisyonlar sınır değerinin üzerine çıkması anında algılayarak,algıladığı bilgileri saklayan ve gerektiğinde araç sürücüsüne bir uyarı ışığı ile bildiren sistemler vardır. Bu sistemler 1995 yılından bu yana A.B.D.'nde Üretilen tüm araçlarda kullanılmaktadır. 2000 yılından itibaren Avrupa Birliği Toplııluğu'nda da EU 3 standardıyla beraber kullanıl-maya başlanmıştır. Sistem egzoz gazına etkisi olan bütün motor kompenentlerinin motor elektronik kontrol ünitesi tarafından sürekli gözlemlenmekte ve bu kompenentlerin her hangi birinde bir arıza olduğu zaman gösterge panelindeki ışıklı lamba yardımıyla sürücüye bildirilmektedir. Ayrıca arızalar elektronik kontrol ünitesi hafızasında saklanmakta ve arıza teşhis cihazları ile okunabilmektedir. Bu sisteme sahip araçlarda katalizatör çıkışına konulan ikinci bir lamda sensörü ile katalizatörün performansı devamlı kontrol edilmektedir. Ayrıca ateşleme sistemindeki arızalarda katalizöre zarar vereceği gibi emisyon artışına neden olacağından kontrol altında tutulmakta olup motor devir sayısı kontrol edilerek motorun yumuşak çalışıp çalışmadığı kontrol edilmektedir. Tüm bunların yanı sıra yakıt sisteminde oluşan yakıt buharı filtre edilerek yakıt deposuna geri gönderme işlevi yapan kompenentlerde vadır. Araçlarda yapılan değişiklikler: Motorun dizaynında yapılan değişiklikler, Motorun içinde yapılan değişiklikler, Motor silindirleri içerisindeki yanmanın kontrolü ve iyileştirilmesiyle uygun egzoz gazı emisyonu değerlerine ulaşmak hedeflenmiştir. Kurşunlu benzin kullanıldığında sıkıştırma oranının yükseltilmesi zorunlu hale gelmiştir. Yanma odalarının iyileştirilmesi Motor parçalarında daha kaliteli ve hafif metallerin kullanılması Supap sisteminde yapılan değişiklikler (2 supaplı, 3 supaplı, 4 supaplı, 5 supaplı) Kam milinin açısal konumunu ve kam profilini değiş-tiren mekanizmalar, 111 Değişken supap zamanlaması, Klasik ateşleme yerine elektronik ateşleme bilgisayar kontrollü sistemlerin geliştirilmesi, Karbüratörlerin iyileştirilmeleri, Elektronik kontrollü karbüratörlerin gelişimi, Karbüratör yerine enjeksiyon sistemlerinin ( tek nokta-çok nokta v.b.) kullanılması. Egzoz gazı çevrimleri, Ateşleme ve enjeksiyon sistemlerinin tek bir bilgisayar tarafından kontrol edilmesi, Direkt Benzin Püskürtme Sistemi (BDE), Elektrikli (Hibrit) araçların kullanılması, Değişik yakıt türleri kullanılması LPG, etil alkol, doğal gaz ve hidrojenin yakıt olarak kullanılması. Değişken sıkıştırma oranı, Piston yüksekliği değişken, Silindir kapağında değişken ilave yanma odası, Yüksekliği değişen silindir, Krank biyel mekanizması değişken, Motorun dışında yapılan değişiklikler; Egzoz gazının motor dışında ikinci bir işleme tabi tutulması veya oksidasyonu ile emisyon değerlerinin düşürülmesi planlanır. Kurşunsuz benzin kullanılması, Susturucuya hava enjekte edilmesi Katalizör kullanımının yaygınlaştırılması SONUÇ Gerek benzin gerekse dizel motorlarında meydana gelen yanma olaylarının tam olarak gerçekleşememesi sonucu egzoz gazları ile dışarı atılan zararlı gazların temizlenmesinin yanı sıra zararlı etkilerinden temizlenmelidir. Bunun için; 1. Kurşunsuz benzin kullanımı teşvik edilmelidir. Otomobil yapımcılarına bu konuda zorlama getirilmelidir. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Mevcut araçların egzozlarından dışarıya atılan zararlı gazların sınır değerlerinin düşürülmesi kanunlarla zorlanmalıdır. Tüketicilere teşvik amacı ile egzoz emisyonları düşük olan araçlarda vergi indirimi uygulaması sağlanmalı. Modeli düşük araçlarda egzoz gazı zararlarını azaltmak amacıyla yüksek vergi uygulanmalı ve fenni muayene süreleri kısaltılmalıdır. Ön görülecek egzoz gazı sınır değerlerine uymayan yabancı menşeli araçların ithaline izin verilmemelidir. Motorların ilk harekete geçişi daha sessiz olmalı. Motorlu taşıtlarda kullanılan asbestli fren balatalarının üretimi ve kullanılması engellenmeli diğer tür balataların kullanılması teşvik edilmeli Ticari araçların şehir içinde sürekli dolaşımı engellenmeli. Şehirler arası yollarda gezici ekipler tarafından emisyon kontrolü yapılmalı 10. 2000 yılından itibaren dizel araçlarda kullanılan motorinin TSE 3072 EN 590 standardı uygulanmalı. 11. Benzin kaliteleri iyileştirilmeli AT de geçerli EN 228 standardına uyulmalı. 12. Türkiye de üretimi yapılan benzinli araçların tümünde katalitik konvektör (katalizör) bulunma standardı getirilmeli. 13. Antalya ili şehir içi kavşaklarında oluşan trafik sıkışıklığını en aza indirmek için elektrikli tramvay güzergahları artırılmalı ve elektrikli araçların şehir tçinde kullanılmaları teşvik edilmelidir. 14. Katalizörlü araçlar relantide uzun süre çalıştırılmamalıdır. KAYNAKLAR [I] Sabah Gazetesi Otomobil Uçurumu 17.Nisan.1999 [2] Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Denetleme Şube Müdürlüğü (özel konuşma) TSE Antalya Bölge Müdürlüğü verileri (özel konuşma) Antalya Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü (özel konuşma) [3] Toyota Servis Eğitim Merkezi 1992 Emisyon Kontrol Sistemleri s.5-6 [4] Mercedes-Benz AG [5] A. ÖZEN - A. ONURAL TSE Ekonomik ve Teknik Dergi Standart Ocak 2001 s.56-61 A. ÖZEN Akü Ders Notları Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu 1997 s.2-3 12 TMMOB Makina Mühendisleri Od,ası VII. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 2 6 - 2 7 Ekim 2001 MALZEME GERİ KAZANIMI VE ÇEVRE KORUMA 1 2 Prof. Dr. Ahmet Ulvi A VCI , Arş. Gör. Pınar DEMİRCİOĞL U 'Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine Tel: 0212 259 70 70-2621 Fax: 0212 261 e-mail: avci@yildiz.edu.tr. 2 Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Makine Tel : 0212 259 70 70 -2604 Fax : 0212 261 e-mail: pinar@yildiz.edu.tr. Müh. Bölümü 66 59 Müh. Bölümü 66 59 ÖZET 1.GİRİŞ Her ülkenin temel hedeflerinden biri yaşam standardının arttırılmasıdır. Bu ise, sanayileşmeyi ve üretmeyi gerektirir. Daha fazla üretmek, doğal olarak tüketimin de artması ile sonuçlanır. Tüketilen sanayi ürünü olunca çevre de o oranda kirlenir. Yeryüzünde doğal enerji kaynaklarının giderek azalması ve kullanım ömrünü tamamlamış metalsel parçaların oluşturduğu hurdaların çevrimizi her geçen gün biraz daha tehdit eder hale gelmesi, metallerin geri kazanımını bu açıdan da zorunlu kılmaktadır. Bir sanayi ürününü ucuza üretebilmek için onun maliyetindeki malzeme payını da düşürmek gerekir. Malzeme maliyetini düşürmek için ise hurda malzeme kullanımı tercih edilmektedir. Malzeme girdisi olarak primer hammadde (cevherden) yerine sekonder hammadde (hurda) kullanmak son yıllarda giderek artan bir önem kazanmaktadır. Endüstriyel atıklar, günümüzde her sektörde çevresel açıdan yeniden değerlendirilmesi gereken ve bazen de ekonomik değeri yüksek olan üretim çıktılarıdır. Hurdaya çıkmış parçaların geri kazanımı ile bu hurdaların doğayı (çevreyi) kirletmesi de en aza indirilmiş olur. Sanayide, özellikle metalik malzemelerin üretimi ve tüketimi söz konusu ise ekonomik ve ekolojik açıdan malzeme geri kazanımının önemi bir kat daha artar. Bunun nedeni metalik mamullerin sanayi ürünleri arasında kütlesel olarak en yüksek oranda tüketilmesidir. Bu malzemelerin atıklar da geri kazanılmadığı takdirde çevreyi o oranda fazla kirletirler. Meta! bir parçayı mamul hale getirinceye kadar belirli bir toplam enerji tüketilir. Bu enerji cevherin çıkarılması ve izabesi (primer enerji), yarı mamul ve mamul parça haline sokulması (seconder enerji) için tüketilen enerjilerin toplamıdır. Bir malzemenin cevherden hazırlanması, hurdadan kazanılmasına göre çok büyük özgül enerji tüketimini gerektirir, hu açıdan imalatta primer yerine sekonder (hurda) malzeme kullanımı ülke enerji ekonomisi açısından da yarar sağlar. Bildiride metalik hurda çeşitleri ve kaynakları, hurdanın geri kazanımı ve hazırlanması konuları ele alınmaktadır. ANAHTAR KELİMELER: Metalik hurda, geri kazanım, çevre koruma, ekoloji, malzeme ekonomisi Metal işleyen sanayi sektörü en çok enerji tüketen, diğer bir ifadeyle "enerji yoğun" bir endüstri dalıdır. Metalik hurda kullanımı halinde, bu primer enerjinin ülke ekonomisi açısından tasarrufu sağlanacak, bu yolla ülkemizin maden rezervleri de ekonomik olarak kullanılmış olacaktır. Sanayide hurda kullanımı ile sağlanan malzeme ve enerji tasarrufu aynı zamanda çevre kirlenmesini de azaltacaktır. 2.MALZEME GERİ KAZANIMI VE ENERJİ TASARRUFU 2.1.Enerji Tasarrufu Olgusu Makine mühendisliğinde kullanılan malzemeleri aşağıdaki gibi iki temel gruba ayırmak mümkündür. a. İmalat malzemeleri b. İşletme malzemeleri Makina imalatında kullanılan malzemeler ve donatımları imalat malzemeleri grubu içinde yer alırlar. İmalat malzemelerinin seçiminde, kalite, ekonomi, enerji, emniyet, ömür ve çevre gibi temel kriterler dikkate alınır. Bu gruba giren temel malzeme türleri Tablo l'de biraraya toplanmıştır. Bütün bu malzemeler bugün için yalnızca dünyamızdan temin edilir, üretilir, işlenir, kullanılır ve hurda ya da atık olarak tekrar geri dönerek çevrimini tamamlar. Bilindiği gibi imalatta kullanılan malzemelerin büyük çoğunluğunu metaller oluşturur. Metal malzemeler; piyasadan genellikle külçe, blok, kütük, çeşitli profil kesitlerinde uzun ürünler ya da levha, sac gibi yassı ürünler halinde temin edilebilir. minde tüketilen özgül enerji birçok faktöre bağlı olarak ülkeden ülkeye değişir. Ülkemizde bu üç malzemenin yarı mamul mertebesinde, cevherlerinden üretimi için tüketilen özgül enerji değerleri Tablo 3'te verilmiştir. Tablo 3. Ham çelik. Elektrolitik Bakır ve ham Alüminyum metallerinin cevherlerinden üretiminde tüketilen özgül enerji değerlerinin karşılaştırılması. (TEP* / 1 ton ham metal)[8]. Özgül enerji tüketimi Çeliğe göre karşılaştırma Tablo I. Makina imalatında önemli yeri olan bir grup metal malzemenin dünya rezervleri ve ekonomik tüketim süreleri [8]. Demir Boksit (Al) Bakır Çinko Kurşun Nikel Kalav Dünya rezervi milyon ton 68.880 22.983 328 149 70 36 5 Ekonomik tüketim süresi (ömrü) yıl 136 211 35 21 23 40 28 Malzeme kullanımında dikkate alınması gereken diğer bir önemli kriter de bu malzemelerin üretim ve imalatında tüketilen özgül enerji değerleridir. Tüketim Enerjisi % (çeliğe göre) 28 36 38 40 46 62 100 147 Tablo 2.de sanayide kullanılan bazı malzemelerin yarımamül mertebesinde hammadde kaynağına dayalı olarak üretimi için çeliğe göre tüketilen enerji oranları verilmiştir. Bu tablodan metal grubu malzemelerin hammaddelerinden üretimi için plastiklere göre çok daha fazla enerji tüketildiği anlaşılmaktadır. Son yıllarda özellikle taşıt araçlarının imalinde kullanılan plastik grubu malzeme oranlarının artmasında hafiflik ve enerji tutumu önemli rol oynamaktadır. Bu tablodan çıkarılabilecek diğer önemli bir sonuç .da şudur: Bir ürünün metal malzemeden imali zorunlu ise onun yarı mamulünün üretiminde hurdalarının da değerlendirilmesi büyük enerji tasarrufu sağlayacaktır. Sanayide çelik, bakır ve alüminyum en fazla kullanılan metalik malzemelerdir. Bu malzemelerin cevherlerinden üreti- Elektrolitik Bakır Ham Alüminyum 0.70 3,70 5,00 lx 5x 7x Tablodaki değerlerden anlaşılacağı gibi bakır ve alüminyum metallerinin üretimi için tüketilen özgül enerji çeliğe göre sırasıyla 5 ve 7 kat daha fazladır. Bu üç metalin üretiminde bunların hurdalarının kullanılması halinde ise, tüketilen özgül enerji değerleri ve sağlanan enerji tasarrufu karşılaştırmalı olarak tablo 4'te verilmiştir. Tablo 4. Cevherden ve hurdadan çelik, bakır ve alüminyum üretiminde özgül enerji tüketimi (TEP /1 ton ham metal ürün)[8]. Cevherden üretim Hurdadan üretim Hurdadan üretimle sağlanan enerji tasarrufu % olarak enerji tasarrufu Tablo 2. Bazı malzemelerin yarımamül düzeyinde üretimleri için eeliğe göre tüketilen enerji %si (Çelik 100 olarak alındığında)[8]. Malzeme Poliüretan Polisliren l'VC ABS I'P l'olietilen Çelik Al Döküm Ham Çelik Ham Çelik 0,70 0,20 Elektrolitik Bakır 3,70 0,55 Ham Alüminyum 5,00 0,25 0,50 3,15 4,75 70 85 95 Tablo 4'ten ortaya çıkan çarpıcı sonuç üretimde hurda kullanılması özellikle bakır ve alüminyum hurdalarının bilinçli olarak toplanması ve değerlendirilmesi halinde ülkemiz ekonomisi açısından büyük enerji tasarrufu sağlanacaktır. Bu nedenlerle ülkemizde de metalik hurdanın giderek bir piyasası oluşmakta, metalürji sektöründe ve dökümhanelerde metalik hurda kullanımı da sürekli olarak artmaktadır. 2.2. Geri Kazanım Olgusu Metallerin ortak özelliklerinden biri de, işlenerek oluşturdukları son ürünlerin, kısa veya uzun bir faydalanma döneminden sonra, yani kullanılamaz hale geldiklerinde dahi ekonomik değer taşımalarıdır. Metal geri çevrimini son üründen oluşan hurdadan geri kazanıldığında tamamlar. Bir üretim sürecinde yeniden ürün oluşturularak, değerlendirilebilecek metal haline dönüştürülme ile çevrim tekrar baş- Ton Eşdeğer Petrol 14 lam iş olur. denir. [1] işleme kısaca geri dönüşüm (recycling) Başka bir deyişle geri dönüşüm, atıkların fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra ikincil hammadde olarak üretim sürecine sokulmasıdır. Tekrar kullanım (reuse), geri dönüşüm (recycle) ve geri kazanım (recovery) kapsamları ve önemi giderek genişleyen iç içe geçmiş kavramlardır. Genel olarak tekrar kullanım atıkların toplama ve temizleme dışında hiçbir işleme tabi tutulmadan aynı şekli ile ekonomik ömrü dolana kadar defalarca kullanılmasına denir. Buna en güzel örnek kullanılmış cam şişelerin temizlenip, tekrar aynı amaç için kullanılmasıdır. Geri kazanım ise, geri dönüşüm ve tekrar kullanımın ötesinde, atıkların özelliklerinden faydalanılarak içerisindeki bileşenlerin fiziksel, kimyasal veya biyokimyasal yöntemlerle başka ürünlere veya enerjiye çevrilmesidir. Örneğin, evsel atıkların toplanarak yakılması işlemi geri dönüşüm ve tekrar kullanım kapsamına girmekle birlikte, geri kazanım işlemi olarak tanımlanır.[2] Cevher-metal-ürün-hurda-yeniden ergitme çevrimi tarih öncesi zamanlarda bile azda olsa gerçekleştirilen bir uygulama olup, günümüz koşullarındaki anlamı daha da artmış ve özgün bir teknolojik uygulamanın temeli olmuştur. Metaller teorik olarak %100 oranında geri dönüştürülebilme kabiliyetine sahiptirler. Günümüzde miktar olarak en yüksek geri dönüşüme demir ve çelik ürünleri sahipken, oran bazında ise en yüksek geri dönüşüme kurşun hurdaları sahiptir. Geri dönüşüm oranlarında en üst sırada %100'lük bir oranla otomobil aküleri (asitli kurşun piller) yer alırken, %96.5 ile kurşun bazlı piller, %63.5 ile alüminyum meşrubat kutuları (UBC), %67-30 arasında değişen oranlarda çelik meşrubat kutuları, %66.5 oranında kağıtlar ve %37.9 oranıyla da cam şişeler gelmektedir. [3] 2.3. Dünyada ve Türkiye'de Geri Kazanım 1970'li yılların başlarında dünya petrol kriziyle etkenliği adeta bir patlama göstermiştir ve buna dayalı olarak ikincil malzeme kullanımı ile gerçekleştirilen üretim endüstrisinde ABD ve Avrupa'da pek çok bağımsız şirket faaliyete başlamıştır. Özellikle Almanya'da "Dual Sistem Deut Schlands" (DSD), Avrupa Topluluğu ülkelerinde kurulan ERRA (Eurepean Recovery and Recycling Association, 1988) ve IVR (Istituto per la Valorizzazione e Ricciclo Materiali, 1988), ABD'de ISRİ (Institute of Serap Recycling Industries) gibi kurumlar az atık oluşturma, atıkların toplanması, taşınması ve değerlendirilmesine yönelik yoğun bir çalışma içine girmişlerdir. Ülkemizde de 14 Mart 1991 tarih ve 20814 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren "Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği", çöp ve katı atıkların toplanması ve değerlendirilmesi ile ilgili yasal düzenlemeleri ortaya koymaktadır. Yönetmeliğin gereği olarak da 1 Kasım 1991 yılında özel sektördeki 14 firmanın katılımı ile ÇEVKO (Çevre Koruma Vakfı) kurulmuştur. Bu vakıf her türlü ambalaj atıklarının tekrar kullanımı, geri dönüşümü ve geri kazanımı için ulusal ve uluslararası her türlü araştırma ve geliştirme çalışmalarını desteklemek ve ülkemizin koşullarına uygun ve uyumlu çözümlerin üretilmesine katkıda bulunmak üzere.kurulmuştur. Bu proje özellikle plastik ve metal ambalajların halkın yoğun katılımı ile düzenli, kaynağında ve temiz bir şekilde, diğer çöp ve katı atıkların madde gruplarından ayrı olarak biriktirilmesi ve toplanmasına, verimli, ekonomik şekilde değerlendirilmesine ve ekonomiye geri kazandırılmasına yöneliktir. Gelişmiş ülkelerdeki kentsel çöpün yaklaşık %40-60'ının. gelişmekte olan ülkelerde ise yaklaşık %7-50'sinin geri kazanılabilir nitelikteki çöp bileşenlerinden oluştuğu görülmektedir. Ülkemizde bu oran %20-25 arasındadır. Tablo 5'te ABD ve bazı Avrupa ülkeleri için genel çöp içinde bulunan katı atık bileşenlerinin ağırlık olarak yüzdeleri verilmiştir. Tablo 5. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri için genel çöp içinde bulunan katı atık bileşenlerinin ağırlık olarak yüzdeleri. [5] ABD (US EPA 1988) 7,1 Almanya (Koch, 1986) 10,4 Avusturya (Bilitevski 1990) 11 Hollanda (Esmil, 1976) 14,5 Alüminyum 1,1 0,6 0,5 0,7 Plastik 9,2 5,8 6,0 6,0 Kağıt, karton 34,2 18,8 24 22,5 Metal 7 3,2 7 6 Diğer 41,4 61,0 51,5 50,3 Katı Atık Bileşenleri Cam Kişi başına oluşan çöp miktarı Türkiye geneli için, kentsel ve kırsal nüfusun özellikleri, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, tüketim alışkanlıkları ve benzeri faktörler dikkate alınarak 0,7 kg/kişi.gün düzeyinde alınabilir. Nüfusumuzun 60 milyon olduğu düşünülürse, Türkiye genelinde oluşan çöp miktarı, 42.000 ton/gün ve yaklaşık 15.5 milyon ton/yıl gibi oldukça büyük rakamlar geri kazanımının gerekliliği ve zorunluluğunu gözler önüne sermektedir. Tablo 6'da ülkemizde kentlerde oluşan katı atık miktarlarının ağırlık bazında yüzdesel olarak dağılımı gösterilmiştir. Tablodan geri kazanılabilir atık türleri toplamının büyük kentler için %18,7, orta büyüklükteki kentler için %I6, küçük kentler için %25,4. turistik beldeler için %28,4 ve kırsal kesim için %7,8 olduğu hesaplanmıştır. 15 Tablo 6. Ülkemizde kentlerde oluşan katı atık miktarlarının ağırlık bazında yüzdesel olarak dağılımı [5], Bileşen Yiyecek Kağit.karton Plastik Metal Cam Diğer Toplam Büyük Kent 21,5 11.0 4.3 1.7 1,7 59,8 100 Orta Kent 18.6 10,0 3.5 1.5 1,0 65,4 100 Küçük Kent 16,7 5,2 2,2 1,0 1,0 73,9 100 Kırsal Belde 12,8 2,3 2,1 1,7 1.7 79,4 100 Sağlıklı bir geri kazanım için, geri kazanımın şu ön koşullarının yerine getirilmesi gerekir: a) Toplama (Collection): Kullanım ömrünü tamamlamış hurdaların, geri kazanım süreçleri tüketildikleri anda başlar. Hurdaların içerdiği değerlendirilebilir nitelikteki bileşenlerin, düzenli ve ekonomik bir biçimde, belirli bir toplama ünitesinde toplanılması gerekir. Toplama işlemi çok detaylı, emek yoğun ve planlamayı gerektiren bir süreçtir. Günümüzde en çok kullanılan toplama yöntemleri, özendirici nitelikteki getirtme (buy-back), yani tüketicilerin atıklarını belirli bir uzaklığı katederek toplama kumbaralarına getirmeleri veya zorlayıcı, cezalandırıcı nitelikteki depozito uygulamaları şeklinde yapılmaktadır. Her iki yöntemde de toplanacak hurdaların seçimi bölgedeki geri kazanma alt yapısına bağlıdır. Bu bağlamda konuyu üç şekilde ele alabiliriz: • • • Tüm geri kazanılabilir atıkları birlikte toplamak, Hammadde türü bazında tek tek toplamak, Seçilmiş belli miktardaki geri kazanılabilir atığı birlikte toplamak. F-tkin bir geri kazanım için, geri toplanılan hurdaların işlenmeye uygunluk vasıflarını taşıması gerekir. Geri kazanılabilecek maddeler tüketimin hemen sonrasında, tüketicinin yakınından toplanıldığı oranda vasıflı olmaktadır. Aksi halde geri kazanım için harcanan iş gücü artarken, işlemlerin verimliliği de azalacaktır. b) Ayırma (Sorting): Geri kazanım amacıyla toplanan atıkların seçilen değerlendirme yöntemine uygun şekilde ve titizlikle ayrılmaları gerekir. Bu işlem sırasında toplanan malzemenin içine karışmış olan istenilmeyen maddeler de elimine edilir. Ayırma işlemi de toplamanın hangi aşamasında yapıldığına bağlı olarak kendi arasında kaynakta ayırma, toplama sırasında ayırma ve merkezde ayırma olarak üç gruba ayrılabilir. [4] 2.4. Geri Kazanım Amacıyla İmalatta Malzeme Seçiminin Önemi Burada araç imali örnek alınacak olursa kullanılacak malzeme seçiminde öncelikle: • • • • • • Hafiflik Hurdadan geri kazanım (Recycling) Hurdaya çıkışta demontaj olanağı ve kolaylığı Malzeme çeşidinin sınırlandırılması Geri kazanımı zor plastik türlerinden olduğunca kaçınma Ekonomiklik gibi hususları gözönünde bulundurmak gerekir. Geri kazanım işlemlerini kolaylaştırmak için imalatın proje aşamasında yukarıdaki hususlar gözönünde bulundurulmalıdır. Otomotiv sanayii gelişmiş ülkelerde ülkeye göre değişmekle birlikte ham çeliğin ya da ithal edilen yarı mamulün yaklaşık %40 otomotiv sektöründe tüketilmektedir. Buna dayalı olarak da hurda geri kazanımı için hurda taşıt araçları özellikle otomobiller en önemli kaynaklardır.[6] Otomotiv sektörünün hurda potansiyelini Tablo 7'de verilen değerlerde açık olarak ortaya koymaktadır. Tablo 7. Birkaç sanayi ülkesinde kullanımda olan ve yıllık hurdaya çıkan otomobil sayıları .[9] Ülke Almanya İngiltere Avrupa Birliği Ulk. ABD Japonya Kullanımdaki Otomobil sayısı, milyon adet 40,0 22,4 129,5 123,0 60,0 Hurdaya çıkan Yıllık otomobil sayısı, milyon adet 2,6 1,4 8,1 9,0 5,0 Bugün dünyada otomotiv hurdasını önemli yatırımlarla donatılmış makinalarla işleşen 600'ün üzerinde tesis bulunmaktadır.flO] 2.5. Metalik Hurdanın Hazırlanması Metal hurdası, dünya çapında işlem gören ticari bir malzemedir. Bir enerji taşıyıcısıdır. Otomotiv sektörü malzeme geri kazanım potansiyelinin en yüksek olduğu alan olduğuna göre eski otomobil hurdaları demontajı, temizlenmesi, çelik ve dökme demir parçalarının ayrılması, sacların dilimlenmesi, paketlenmesi gibi ana işlem kademelerinden geçirilir. Metalik hurdalar toplandıktan sonra malzeme tür ve kalitelerine göre tasnif edilip stoklanırlar. Bunların açık alanlarda depolanması nemli ortamlarda paslanarak az da olsa yeni bir malzeme kaybına neden olunur. Nemli hurdanın ocaklarda ergitilmesi ergitme enerjisi tüketimini arttırır. Özellikle indüksiyon ocaklarında ergitmede nemli hurda sıvının kaynaması, etrafa saçılması gibi iş kazalarına da neden olur. Bu olumsuzlukları en aza indirgemek için hurdaların nemsiz, yağsız, temiz ve olduğunca sıkı 16 paketlenmiş (sac hurdalarda) olması arzu edilir. Bu yolla ergitilmiş sıvı metalin metalurjik kalitesi de yükselir. Hurdaların üzerindeki nemi ve yağı uzaklaştırmak için ergitmeden önce hurdalar, ucuz, termik yakıtlı özel ocaklarda ön ısıtmaya tabi tutulurlar. Ön ısıtma sıcaklığı uygun seçilmediği takdirde burada da oksitlenerek (yanarak) metal kaybı ortaya çıkar. [12] Metal hurdası kullanımı ile dünyamızın metal cevheri stokları çok büyük oranda ekonomik olarak korunacaktır. Örneğin 1992'de dünya ham çelik üretimi 721 milyon ton olup, bunun yaklaşık 352 milyon tonu çelik hurdasından yararlanılmıştır. (445 kg hurda / ton ham çelik). Buna ilave olarak çelik hurdasından 45 milyon ton/hurda döküm parçası üretiminde kullanılmıştır. Böylece I992'de 397 milyon ton çelik hurdası değerlendirilmiştir. Bu ise 397 milyon ton çelik hurdanın gerektirdiği 635 milyon demir cevheri istihsal, hazırlama, iletim ve izabe işlerinden tasarruf edilmiş demektir. Bunun sonucu olarak 2.5 milyon ton kok tasarrufu (enerji tasarrufu) sağlanmış, buna dayalı çevre C0 2 , S02 gibi gaz ve partikül emisyonlarından korunmuş, üretimde tüketilen sudan da ekonomi sağlanmış olacaktır.[l 1] sanayi ülkelerinde daha da kısalabilmektedir. Ayrıca inşaat sektöründe tüketilen çelik miktarı bu hesabın dışında tutulur. Örneğin ülkemizde 1979 yılında üretilen ham çelik miktarı 2,4 milyon tondur. Bunun %40'ının inşaat sektöründe kullanıldığı kabul edilirse üretimin geri kalan %60'lık kısmı sanayide işlenmiş demektir. Ayrıca ülkemizde ortalama %12'de tesis (işletme) hurdası oluştuğu hesaba katılırsa geriye 1979 yılında üretilen ham çeliğin %48'inin sanayide mamul hale dönüştürüldüğü, bununda 12 yıl sonra yani 1991 yılında yaklaşık 1.1 milyon tonluk bir hurda potansiyeli olarak geri döneceği ve değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıkar.[13] Çelik hurdaları arasında motorlu araç hurdaları miktar olarak önemli bir yer tutar. Bu hurdaların değerlendirilmesi için araçların önce lastikleri, motoru ve şanzımanı sökülür, yakıt depoları boşaltılır.Daha sonra preslenir ve 10-150 mm büyüklüğünde dilimler halinde kıyılır. Manyetik ayırıcılardan geçirilir. Gerektiğinde 35O°C - 400°C.lık sabit ya da döner fırınlarda organik maddeler yakılarak uzaklaştırılır. Bu yolla eski otomobillerden yaklaşık olarak %69 temiz çelik hurdası (shredder hurdası) elde edilir. Geri kalan %1 demirdışı metaller, %30 artık malzemedir. Bu %30 artık malzeme ayırıma tabi tutularak tekrar %3-4 kadar demir dışı metal elde edilebilir. 3. ÇELİK HURDALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Çelik, kütlesel olarak üretimi en fazla olan bir metalik malzemedir. Bu malzemenin demir cevheri yerine olabildiğince çelik hurdasından üretilmesi halinde, %70 bir enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Çelik hurdası, üretiminde hammadde ve enerji taşıyıcı olarak iki avantaj sağlar. Bu nedenle üretimde hurdadan azami ölçüde yararlanılması gerekir. Çelik hurdası ülkemizde yurtiçi ve yurtdışından olmak üzere iki kaynaktan sağlanır. İthal hurda başta ABD olmak üzere birçok ülkeden temin edilmektedir. Son yıllarda Sovyetler Birliğinden nakliye avantajından da yararlanılarak eski gemi dahil her türlü çelik hurdası ithal edilmektedir. Gemi hurdalarında önemli oranda bronz ve pirinç bulunur. Yerli hurda kaynaklarını ise resmi ve askeri kuruluşlarla özel kuruluşlar oluşturur. Resmi ve askeri kuruluşların hurdasını Makina Kimya Endüstrisi Kurumu toplamakta ve pazarlamaktadır. Çelik hurdaları oluşumlarına göre aşağıdaki gibi üç gruba ayrılmaktadır: a) Döner Hurda: Çelik üretim ve döküm tesislerinde oluşan hurdalardır. b) İşletme (tesis) Hurdaları: Çeliği yarımamul olarak satın alıp işleyen tesislerde oluşan hurdalardır. Yaklaşık olarak çelik tüketim miktarının %15'i kadardır. c) Eski Hurda: (Sermaye Hurdası) Kullanma ömürlerini dolduran her türlü çelik mamulün oluşturduğu hurdalardır. Eski hurda potansiyeli yaklaşık olarak aşağıdaki gibi hesaplanır: Hesap üretilen çeliğin yaklaşık 12 yıl sonra hurda olarak geri döneceği esasına dayanır. Geri dönüş süresi ileri Toplanan çelik hurdanın istenmeyen bileşenlerinden uzaklaştırılması, preslenmesi ocaklarda ergitilebilecek boyutlarda kıyılması dünyada önemli bir hurda işlemi sektörünün oluşmasını gerektirmiştir. Bugün dünyada 600'ü aşkın bu tür hurda işleyen kuruluş mevcuttur. Hurda işleme merkezlerinde oluşan işe yaramaz atıkların çevreye, suya ve toprağa zarar vermeyecek bölgelere taşınması ve buralarda gömülmesi de maliyeti arttıran önemli bir sorundur. Almanya'da bu iş için 650 Mark/ton atık mertebesine ulaşan bir harcama yapılmaktadır. Ülkemizde paslanmaz çelik ve diğer alaşımlı çeliklerden üretilen mamuller de giderek artmaktadır. Bu mamullerin geri dönüş süreleri daha uzundur. Ancak daha az fire ile geri dönerler. Alaşımlı çelik hurdaları taşıdıkları primer enerjilerinin yanında aynı zamanda alaşım elementi taşıyıcısıdırlar. Bu tür hurdalar bu açıdan da iyi değerlendirilmelidir. Alaşımlı çelik üretiminde sözkonusu hurdalar alaşım elementleri için birer hammadde kaynağıdır. Metalik hurdalar içinde alaşımsız çelik hurdalar ortam koşullarına bağlı olarak paslanma yoluyla fire kayıpları en fazla olan hurdalardır. Bu nedenle bu tür hurdalar açık alanlarda uzun süre bekletilmemelidir. Dilimlenmiş (shredder) çelik hurdasının stoklanmasında yer ihtiyacının hesabı için yığma yoğunluğu 0,8-1,2 t/m' arasında kabul edilebilir. 4. BAKIR HURDALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Elektrolitik bakır üretiminde hurda bakır kullanılması cevherden üretime göre %85 mertebesinde bir enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bakır genellikle elektrik ve elektronik sana- 17 yinde kullanılmaktadır. Bu sanayi sektöründe kullanılan bakırın geri dönüş süresi çeliğe göre daha uzun olduğundan bu kaynağa dayalı bakır hurda potansiyeli azalır. ABD ve Avrupa'daki sanayi ülkelerinde hurda bakır kullanımı %50 oranını aşmaktadır. Ülkemizdeki hurda bakır kullanım oranları ise halen oldukça düşük sayılır. Örneğin ülkemizin bakır işleyen kuruluşlarından Sarkuysan'da hurda bakır kullanım oranı 1976-1978 yılları arasında %2,8 ile %8,7 arasında iken bu değer 199O'lı yıllarda ancak %15'e ulaşabilmiştir. Bunda ülkemizdeki bakır hurda potansiyelinin düşük olduğu kadar, hurda toplama ve değerlendirme kuruluşlarının yeteri kadar gelişmiş ve organize durumda olmamasının da etkisi vardır. Örneğin alüminyum alaşımından döküm yolu ile imal edilmiş 30 kg.Iık bir motor bloğunun talaşlı işlemi sonucu bu ağırlığın yaklaşık %15'ine ulaşan bir talaş oluşur. Talaşlı işlemi yüksek olan parçalarda doğal olarak oluşan talaş oranı da yüksektir. Özellikle talaşı yoğun işlenen pirinç parçalarda oluşan talaş oranı %40'a kadar çıkabilmektedir. Talaşlar demir, alüminyum, bakır, çinko ya da kurşun metalleri ve alaşım parçaların işlenmesinden oluşur. Bu talaşların ekonomik değeri de yüksektir. 7. SONUÇ 5. ALÜMİNYUM HURDALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Metalürji sektöründe ve dökümhanelerde hurda kullanımı enerji ve hammadde kaynaklarının da büyük oranda tasarruflu kullanılmasını sağlayacaktır. Alüminyumun ençok kullanıldığı sektörler sırasıyla inşaat, taşıt araçları, dayanıklı tüketim malları, elektrik, elektronik makina ve teçhizat üretimi, ambalaj imali vb.gibi alanlardır. Alüminyum, ülkemizde en fazla inşaat sektöründe kullanılmakta olup, bu alandan hurda olarak geri dönüş süresi ise çok uzundur. Bu nedenle ülkemizde alüminyum hurda kaynağı olarak, sermaye hurdasından ziyade tesis hurdası bir potansiyel oluşturmaktadır. Alüminyumu, hurdasından üretmek, cevherinden üretimine göre %95 mertebesinde enerji tasarrufu sağladığından, tüm hurda kaynakjarının saptanması ve işlenmesinde büyük yarar vardır. Diğer yandan çevre kirliliği ve kullanım ömrünü tamamlamış her türlü atık ve artığın giderek çoğalıp dünyamızı tehdit eden düzeylere ulaşması, tüm metal ve metal dışı endüstrilerde olduğu gibi alüminyum sanayisini de geri kazanıma yöneltmek zorunda bırakmıştır. 6. METAL TALAŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Yukarıda sözü edilen en önemli metal malzemelerinin talaşlı imalat sonucunda oluşan talaşlarının da geri kazanımı önem kazanmaktadır. Delme, frezleme, tornalama vb. talaş kaldırma yöntemleri ile imalatta az ya da çok, daima bir talaş hurdası da oluşur. Ayrıca metalik hurdanın olduğunca fazJa kullanılması ile sağlanan enerji tasarrufu bunlardan kaynaklanan çevre kirliliğini de azaltacaktır. 8. KAYNAKLAR [I] Y. Taptık. S. Aldın, TBMOB. Ekim 1991. s.76. "Recycling Olgusu, Gerektiği. Uygulama İlkeleri ve Ekonomiye Katkısı". [21 ÇEVKO. Çevre Koruma Vakfı Yayını |3] http: Avw\v.catalog.com/tec/recydc/rwcont.htm. lıttp: Avvvw.twi.co.uk/home.html. [4]M.Manav. Ekonomik Metalürji Ödevi "Alüminyum Sektöründe Enerji Tasarrufu" [5] ÇEVKO. Erdin Özdağlar. 1987. [6] Prof. Dr. Altenpohl. "Aluminium Vievved Prom Within" [7] Metal Maden Dergisi. Cilt 3. Sayı: 15, S.44-47, Mayıs-Haziran 1993. [8] Stahl und Eisen 114 (1994). No. 22. s.63-64. [9] Stahl und Eisen 115 (1995). No.6, s.89. [10] Stahl und Eisen 109 (1989), No.22. s.57. [111 Stahl und Eisen 114 (1994), No.4, s.83. [12] Schweissen und Schneuten. Sayı 8/95, s.611. [13] Prof.Dr. İng. A.U.Avcı. "Dökümde Enerji Tasarrufu" Y.T.Ü. [14] Prof. Dr. İng. A.U. Avcı. "Malzeme Enerji Tasarrufu Açısından Dökümhanelerde Metalik Hurda Kullanımının Önemi", Uluslararası Enerji Tasarrufu Semineri. 14-15 Ocak 1992. 118 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİNDE MALZEME GERİ KAZANIM SORUNLARINA YAKLAŞIMLAR Dr. H. Suat TUNCEL Makina Mühendisi ÖZET Kullanım ömrünü tamamlamış endüstri ürünlerinin giderek artan oranda "dünya kirliliğine" yolaçtığı ve yeryüzü kaynaklarının görünür hızla tükendiği bir gerçektir. Tebliğde bu saptamadan yola çıkılmış ve endüstri sektörü bu gözle analiz edilmiştir. Otomotiv sektörü endüstrinin temel direğini oluşturacak bir büyüklüğe sahip olması dolayısıyla bu konuda ön plandadır. Soruna önerilen yaklaşımlar, günümüzün velileri ışığında, gelecek yüzyıl gözetilerek ortaya konulmuştur. Tebliğ, üretici ve tasarımcıların bu konuda "inisiyatif kullanarak yönlendirici olması" gereğine işaret etmektedir. Önerilen şudur: Dünyada her yıl milyonlarca otomobil kullanım dışı kalmaktadır. Atık ürünlerin birikim hızının büyüklüğünü gözümüzün önüne getirebilmek için şöyle basit bir benzetmeye başvurabiliriz: 1 metre derinlikte ve 6 metre eninde (2 şeritli bir karayoluna eşdeğer genişlikte) bir kanal açılsa ve kullanım dışı kalan atık araçlar bu kanala bugünden başlayarak yerleştirilse, bu geniş kanalın her yıl 5700 kilometre uzatılması gerekirdi. 7 yıl sonunda, "zemini oto atıklarıyla mozaik gibi döşenmiş böyle bir karayolu" dünya çevresini dolaşmış olurdu. Bu hesap, yılda 10 milyon otomobilin hurdaya ayrıldığı varsayımıyla yapılmıştır. Kullanım ömrünü doldurmuş endüstri ürünlerinden kaynaklanan rahatsızlıkların boyutlarının giderek artması doğaldır; sebepleri de: • Endüstri ürünlerinden kaynaklanan gerikazanım ve çevre sorunlarına kamusal alanda (dünyada) halen belli * nüfusun giderek artma eğilimine, önlemler planlanmaktadır. Endüstri Sektörü bu konuda inisiyatifi "zamanında" kullanmalıdır; aksi takdirde "emrivaki * hayatı kolaylaştıran araçlara talebin yaygınlaşması düzeni" kaçınılmaz olacaktır. doğrultusunda üretimin yükselmesine, * artan yaşam kalitesi doğrultusunda ikinci el ürünlere • Organize olunmalıdır. Tüm endüstri sektörü bu konuda talebin azalmasına, birlik olmalıdır. • Gerikazanım süreçlerinin (gerikazanım endüstrilerinin) * ve sektörde 'fiili gerikazanım' kapsamında kayda dehayata geçirilmesini, "malzeme üreticileri" ve "ürün üreten ğer bir artışın bulunmamasına sektörler" desteklemelidir. Çünkü, gerikazanım zorunludayalıdır. lukları "kotalar" yoluyla uygulamaya koyulduğunda kullanım ömrünü tamamlamış endüstri ürünlerinin malzemeleri, Türkiye de bu sürece, her yıl 300 - 400 bin adet yeni otobu "realize edilmiş, sürdürülebilirliği kanıtlanmış motiv ürünü ve 10 milyon adet elektrikli ev eşyası (buzdogerikazanım süreçleri" sayesinde işlenecektir. labı, tv, vb) üreterek katkıda bulunmaktadır. • Bu konudaki hedefleri ve adımları hayata geçirmek Bu saptama ışığında, kullanım ömrünü tamamlamış eniçin çalışmalara bir an önce başlanmalıdır. düstri ürünlerinin, gerikazanım sürecine katılmasının artık zamanının geldiği gözükmektedir. I. ÇİRİŞ Konunun ele alınışında aşağıdaki sistematik izlenmişDünya doğal kaynakları sınırlıdır ve giderek tükenmektedir. tir: Modern dünyaya baktığımızda, ömrünü tamamlamış ve * mevcut durumun saptanması, kullanım süreci dışında kalmış endüstri ürünlerinin hem bu * mevcut durumu oluşturan etkenlerin değerlendirilmesi, tüketime katkı yaptığını, hem de atık malzeme olarak bir * strateji oluşturulması ve irdelemeler, dünya kirliliği yarattığını görmekteyiz. Otomotiv ürünleri * sorumluluk dilimlerinin belirlenmesi, bu sorunların oluşmasında önemli bir paya sahiptir. * kurulması önerilen organizasyonların tanımlanması 119 2. MEVCUT DURUMA BAKIŞ (îeıikazanim konusuna baktığımızda teknolojik açıdan çözümsüz kalmış problemlerin ön sırada olmadığı görülmek1 ledir ; Asıl problem, endüstrinin ve endüstri müşterisinin gündeminde "gerikazanım konusunun" ön sırada olmamasıdır. Dolayısıyla bu tebliğin konusunu, gerikazanım süreçlerinin teknik ayrıntıları değil; bunların hayata geçirilmeleri önünde bulunan çeşitli engellerin tartışılması ve stratejik çözüm arayışları oluşturmaktadır. Rekabet ortamında birbiriyle yanşan üreticiler, birbirlerini öncelikle "ucuz ve daha işlevsel" ürün yaratma konusunda geçmeye çalışmakta, çabalarının çoğunu da bu yolda harcamaktadırlar. Gerikazanım yolundaki çalışmalarınsa uygulamada yeterince yaygınlaşmadığı ve çoğunlukla pilot, hatta sembolik ölçekte kaldığı saptanmaktadır. Anlaşılan odur ki, daha çevre dostu, daha yüksek oranda gerikazanımlı ürün ürettikleri duyurulan batı ülkelerindeki sanayiciler bile bu çabalarını, öncelikle 'kamuoyu gözünde aklanma' için yapmaktadırlar. Üretimde gerikazanım yöntemlerinin yaygınlaşmış olduğu yolunda bir izlenim yaratılmakta, ancak resmi bilanço ve raporlarda tatminkar rakamlara ve oranlara rastlanmamaktadır. Bu, nedenleri üzerine eğilinmesi gereken bir olgudur. İlerideki paragraflarda, edinilen olumsuz izlenimlerin hangi saptamalara dayalı olduğuna gelinecektir. Önce Batı'daki olumlu göstergelere bakalım: Batı ülkelerinde plastik kullanan endüstrilerde, özellikle de otomotiv ürünlerinde son 10 yıldır gerikazanım proseslerinin yaygın işlerlikte olduğu, tüketicilere sunulan reklam broşürlerinde yenilmiş ve basında da yazılagelmiştir. Diğer taraftan, polimer literatürüne de bakıldığında, gerikazanım süreçleri üzerine yaygın araştırmalar yapılmakta olduğu ve başarılı sonuçlar alındığı görülmektedir. Türkiye'deki duruma gelince; Ülkemizde böyle çabalar gösteriş için bile' nadirdir. Endüstri ürünlerinin, "gerikazanılmış malzemeleri" daha yüksek oranda kullanacak şekilde tasarlanmış olduğunu fiilen gösterebilen bir sektör üyesine ülkemizde rastlanmamaktadır. Ancak ileride de bahsedileceği gibi bazı münferit başarılar elde edilmiştir. Ülkemizde gerikazanım konusu böyleyken, batı dünyasında da gerçek durum yukarıda sözünü ettiğimiz olumlu göster1 < lerrkazanım konusunda teknolojik çözüm yaratılması önünde bir engel olmadığına ülkemizden de örnek verilebilir: Dayanıklı tüketim teknolojilerine katkıda bulunmak üzere iki ayrı proje çalışması ülkemizde yapılmışın Birinci çalışmada (1996) poliüretan köpüklerin, ikinci çalışmada da (I'W7) iienleştirilmiş polistren köpük malzemelerin yolaçtığı çevre sorunlarına yönelik çözümler üretilmiştir l.aboratııvar çalışmaları yanında pilot tesis uygulamaları da başarılı sonuçlanmıştır. Projelerde, tıcrıkazanılmış atık malzemelerden kompozit malzemeler üretilmiştir. Proje çalışmaları sırasında geliştirilen üretim yöntemine ilişkin bir de patent alınmıştır. geler paralelinde değildir; Gerikazanımı reklam unsuru olarak kullanan batı sanayicilerinin kullandıkları söylemlerde durumun parlak ve başarılı gösterilmesine karşın; bu ülkelerin malzeme envanterlerine bakıldığında gerçeğin hiç de böyle olmadığı görülmektedir. Şimdi buna sayısal bir örnek verelim: Çevre bilincini hem topluma, hem de endüstrisine yerleştirmiş bulunan Batı Avrupa'nın, 1996 yılı plastik kullanımı 33 milyon ton olmuştur; Oysa aynı yıl Batı Avrupa'da geri toplanabilmiş plastik miktarı yukarıdaki tonajın sadece yarısında kalmıştır. Gerçekte, atık plastiklerin çok büyük bir oranı toprağa gömülmüş, büyükçe bir bölümü yakılmış, sadece küçük bir bölümü mekanik gerikazanım süreçlerine katılmış, ihmal edilebilecek kadar küçük bir oranı da gçrikazanımın aslî amacının ifadesi olan "plastik üretiminde yan hammadde" olarak, yani "kimyasal yöntemle" dünyaya gerikazandırılmıştır. Yukarıda sözü edilen oranların sayıca ifadesi daha da çarpıcıdır; 1996'da atık plastiklere uygulanan süreçlerin tonajları aynı yıl üretilmiş plastik miktarlarına oranlanarak aşağıda verilmiştir (rakamlar Batı Avrupa içindir): % 38.0 Toprağa gömme Yakma % 7.0 Mekanik gerikazanım % 4.0 Kimyasal gerikazanım % 0.8 Geri kalan oran (kayıt dışı) % 50.0 TOPLAM % 100.0 Bir başka ifadeyle, Batı Avrupa endüstri toplumu, ürettiği plastiğin ancak yarısını tekrar toplayabilip kayıt altına alabilmektedir. Toplanabilen bu % 50'lik bölümün tamamına yakın bir oranını da, ya toprağa gömmekte, ya da yakmaktadır. Gömülen ve yakılan oranın ancak ihmal edilebilecek bir kısmı; yani, onda birinden az bir bölümü "mekanik" ya da "kimyasal" gerikazanım süreçlerine sokulabilmektedir; "Doğru gerikazanım" diyeceğimiz, polimer üretim sürecine ara hammadde olarak geri döndürme (yani kimyasal gerikazanım) ise, üretimin % l'ine dahi uygulanmamaktadır; Bu oran, % 0.8 gibi ihmal edilebilecek bir miktarla sınırlı kalmış durumdadır. Bu, maalesef karamsar bir tabloya işaret etmektedir. Yukarıdaki oranlamalara veri oluşturan rakamlar APME'nin (Avrupa Plastik Üreticileri Birliği) 1998 yayınından alınarak hesaplanmıştır. Üretim gelişmeleri yanında gerikazanım süreçlerini de kamuoyuna duyurmakta misyon sahibi olan bu tür örgütler verileri "yorumsuz" ve "belirsiz" olarak, sadece "satır aralarında" duyurmakta, bunlardan bir sonuç çıkarma işini okuyucuya bırakmaktadırlar. Bir karşılaştırma olarak, plastik endüstrisi verilerini, daha eski, klasikleşmiş bir süreç olan cam endüstrisi ile paralel değerlendirebiliriz. Cam, otomotiv endüstrisinde de kulla- 2 Yıllık plastik üretiminin % 15' i de gerikazanım açısından daha sorunlu olan termosetlerden oluşmaktadır. 120 nılan bir malzemedir. Cam endüstrisinde gerikazanım oranı halen Batı Avrupa için % 50, Türkiye için % 30 seviyelerindedir. Ancak buradaki oranlar, gerçek gerikazanım süreçlerine ilişkindir; yakma, toprağa gömme gibi "yoketme" süreçleri değildir. Ne var ki, Türkiye için bugün % 30 olan bu orana. 199 I 'den bu yana yaşanan kötüleşme süreci neticesinde inilmiştir; ve bu iniş sonucu, cam üretimine hammadde olarak gereken "atık cam kırığı" maddesi bugün ancak ithalatla karşılanır hale gelmiştir. Kötüleşmenin niçin 1991 'de başladığına da, tebliğin ilerideki bölümlerinde değinilecektir. Endüstri ürünleri kapsamında tüm malzemeleri "gerikazanıma uygunluk" bağlamında değerlendirip bir sıraya koymak mümkündür. Metaller, plastikler, ambalaj kartonları, camlar gibi geniş bir malzeme yelpazesi endüstri sektörünün ilgi alanındadır. Bu malzemelerin herbirinin çevre tehdidi oluşturma potansiyelleri çok farklıdır. Endüstri sektörünün "gerikazanım ve çevre" kapsamındaki sorunlarının başında aşağıdaki malzeme gruplarını sayabiliriz: * * poliüretan köpükler, ambalajlamada kullanılan genleştirilmiş polistren köpükler (ticari adı Styropor*), * elektronik komponentler, * ve çok geniş kullanım alanına sahip olan diğer tüm termoplastikler. Bu arada, gerikazanımın bazı alanlarında "Türkiye uygulamalarının" dünya uygulamalarının ilerisinde olduğunu da kaydetmeliyiz. Halen beyaz ve kahverengi eşyaların ülkemizdeki pazarlamasında "eski ürünlerin takası" bir promosyon yöntemi olarak ve hayli yaygın oranda kullanılmaktadır. Bu, gerikazanım açısından önemsenmesi gereken ilginç ve 'öncü' bir adımdır. Bu yöntemin uygulanmasındaki ana amaç, "satışlara teşvik" de olsa sonuçta gerikazanım konusunda önemli bir merhale katedilmektedir. Böylece, eski ürünlerin gerikazanımtnda "en güç birincil adımlardan" olan "geri toplama" işi. sektörün satış ve dağıtım örgütü tarafından başarıyla sağlanmakta ve eskimiş dayanıklı tü-* ketim malları tek merkeze toplanabilmektedir. "Bir merkeze toplama", bu ürünlerin gerikazanım süreçlerine sokulmasının ilk adımıdır. Bu yöntemle, batı ülkelerinin bile aş-* makta güçlük çektikleri önemli ve pahalı "iş adımlarından" biri pratik biçimde başarılmıştır. * 3.ETKENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ * Yukarıdaki saptamalardan da görülüyor ki gerçek yaşamda, plastiklerin geıikazanımı konusunda bugün yaygın olarak yapılan; yine 'toprağa gömme' ve 'yakma'dır. Gerçek gerikazanım yöntemlerinin (yani kimyasal ve mekanik yöntemlerin) uygulaması ise ihmal edilecek boyutta kalmıştır. Resmi envanterlerden elde edilen veriler maalesef bu sonucu gözler önüne sermektedir. Batı sanayicileri arasında yaygın bir kesim, ömürleri tükenmiş plastikleri gömme-yakma-yoketme yöntemlerini hâlâ "makbul gerikazanım yöntemleri" olarak takdim etmektedir. Hatta bu kesim, yakma tesislerine bir elektrik enerjisi jeneratörü takmayı bile çoğu zaman "olabilirfeasible" bulmamaktadır. Buna en net örneklerden birini Almanya için ve "Genleştirilmiş Polistren'den (Styropor*)" yapılmış ambalaj köpükleri konusunda verebiliriz; Anılan malzemenin gerikazanımı konusunda Almanya'da sayısız denecek kadar çok yöntem ve patent varken "kabul görüp yaygınlaştırılmış bir gerçek gerikazanım uygulaması" yok denecek düzeydedir. "Malzeme Üreticisi" dev endüstrilerin oluşturduğu "planlı(!) fiyat politikası" doğrultusunda çıkan "olabilirlik-/eas/6ı//(y hesapları", gerikazanım konusundaki buluşları, patentleri arşivlerde yıllanmaya zorlamaktadır. Sonuçta, "ehven" fiyatlarla pazara sunulmasına son derece dikkat gösterilerek üretilen "yeni (virgine) polistren" karşısında "gerikazanılmış polistrenin" rekabet edebilmesi bu koşullarda olanaksız görülmektedir. Bu olgunun nedenlerini aradığımızda cevabını "endüstri hammaddeleri üretim sürecinde" fiyatı oluşturan etkenlerde bulmaktayız. Bugünkü konjonktürde, petrol ve petrol ürünlerinin pazara arz sürecinin ve fiyatlarının denetim dışına çıkmasına "endüstrileşmiş zengin ülkelerce" hiçbir koşulda izin verilmemektedir (örnek: 100 yıldır sıcak tutulan Ortadoğu kaosu). Görünen odur ki, petrol kökenli malzemelerin maliyetleri önümüzdeki dönemde de belli bir seviyenin altında tutulmak mecburiyetindedir; çünkü, belli maliyet seviyeleri aşıldığında, fiyat yükselmesine bağlı olarak talep azalacak ve bu nedenle de verimli kapasitelerin altında çalışma zorunluluğu doğacaktır. Verimsiz çalışmanın sonucu olarak da, kurulu bu dev entegre yatırımların sürekliliğini (ve hatta hayatiyetini) korumak olanaksızlaşacaktır. Bu statüko, petrol kaynaklarının tükenme evresi kapanana kadar sürekliliğini ve geçerliliğini korumak zorundadır. Yukarıdaki varsayım dizgesinde, "kaçınılan ve risk getiren haller" kapsamında şunlar sayılabilir: artan petrol fiyatına bağlı olarak talebin gerilemesi, dolayısıyla üretimin azalması ve "olabilir-/eav//>/e" üretim rakamlarının altında kalınması, yine fiyat yükselmesine bağlı olarak, metal, ağaç ve seramik endüstrilerinden "plastiklerce" apartılmış (ikame edilmiş) pazar payının geri kaybedilmesi, gerikazanılmış malzemelerin pazarda büyümesiyle "yeni (virgine) malzeme" üretiminin (sıfıra doğru) gerilemesi, "gerikazanılmış malzemelerin" endüstri süreçlerine girebilmesinin; "virgine malzemelerin" fiyatlarının fon ve vergilerle yükseltilmesine bağlı olması; böyle fiyat yükselmelerinin de sonuçta plastiklere "talebi" ve dolayısıyla "pazarı" daraltması. Yukarıda sıraladığımız kaygılardan özellikle üçüncüsü, petrol kökenli malzeme hammaddelerini üreten bu dev en 121 düstrileri, "gerçek gerikazanım"' doğrultusunda sorumluluktan gelen basit insiyakları (refleksleri) bile göstermekten alıkoymakta ve neticede bu endüstrilerin "üretim/gerikazanım" politikaları yalnızca "varlıklarını idame içgüdüsü" doğrultusunda şekillenmektedir. "Yakma, gömme" gibi yoketme yöntemlerinin bu endüstriler tarafından "gerçek gerikazanım yöntemlerine" ısrarla tercih edilmesindeki ana sebep budur. 4.ÖNERİLEN ÇÖZÜM ADİMLARİ VE İRDELEMELER: 4.1. Çözüm olarak; öncelikle belli yaptırımların bir plan dahilinde artık gündeme getirilmesi gerekmektedir. İnisiyatifin endüstri uygulayıcıları elinde tutulabilmesi açısından; Ülkemiz için önerilecek düzenlemelerin, önce endüstri uygulayıcıları tarafından mutabakatla oluşturulması ve kamuoyu ile eşzamanlı olarak kanun koyucu mercilere sunulması bir strateji olarak öngörülmelidir. Bu konuda öncülüğün sahiplenilmesi bir prestij ve üstünlük öğesi olacaktır. Özellikle kamuoyunu (pazarı) bilinçlendirme yolunda gösterilecek çabaların bir artı oluşturacağı hesaba katılmalıdır. Gerikazanım döngüsünü kurabilmek için belli yaptırımları bir dizge (sistem) dahilinde uygulamaya koymak gerekmektedir. Yaptırımdan kastedilen, endüstri ürünü üreticisinin kendi ürününün (çevre ve gerikazanım açısından) geleceğini takip etmesi ve "'gerektiği ölçüde" sorumlulukları üstlenmesidir. Bu sorumlulukların maliyeti doğal olarak ürün fiyatına, dolayısıyla da tüketiciye yansıyacaktır. Ancak burada bir kaçınılmazlık boyutunun olduğu hatırlanmalıdır. Yürürlüğe girecek yeni yaptırımlar, pazardaki rakiplerle paralel - yani eş koşullu - olarak uygulanacağı için, pazardaki üstünlük sıralamasında asıl sıralama değişmeyecek, konum negatif etkilenmeyecektir. İnisiyatif elden kaçtığında ise "yasak prosesler, yasak malzemeler" dönemine hazırlıklı olunmalıdır. Örneğin 1991 yılında çıkarılmış olan "Katı Atık Yönetmeliği" şu anda bazı kesimlere memnuniyetsizlik getirmiş biryaptırımdır. Bu, inisiyatifin "zamanında" kullanamayarak elden kaçırıldığı durumlara da tipik bir örnektir. Anılan yönetmelik çeşitli atıkların geri toplanması için oransal kotalar getirmiştir. Ancak dengeler gözetilmeden oranları saptanmış olan bu kotalar, atıklardan bazılarının tercih edilerek toplanmasını kolaylaştırırken, diğerlerinin "toplama ağının" dışına itilmesine neden olmuştur. İşte bu nedenle, halen ülkemizde cam ve kağıt endüstrisinin önemli hammadde girdilerinden olan "atık cam" ve "atık kağıt" yeterince "geri toplanamamaktadır" ve oluşan açık zorunlu olarak ithalatla karşılanmaktadır. Bu önemli, düşündürücü ve vahim bir sonuçtur. ' Gerçek gerikazanım yöntemi olarak "mekanik ve kimyasal gerikazanım yöntemleri" anlaşılmalıdır. Gereken bilinçlendirme çabaları endüstri tarafından "zamanında" gösterilmez ise; sektörel politikanın rastgele oluşmasından da şikayet etmemek gerekecektir. Her üretim yılı sonunda ürünlerle birlikte dünya yüzünde dolaşıma çıkarılan "malzemeler", "çevre ve gerikazanım" açısından endüstri sektörünce izlemeye alınmalıdır. Burada sonuçta amaçlanan, bu malzemelerin "belli makul oranlarının (kotalarının)" gerikazanım süreçleriyle üretime geri döndürülmesidir. Bu, her sektörün üreticisine kendi paralelindeki tüm üreticilerle aynı koşullarla uygulanacak yaptırımlarla düzenlenmelidir. Bu yaptırımların (kotaların) oransal olarak değerlerinin düzenli periyotlarla (örneğin 3'er yıllık aralarla) gözden geçirilerek artırılması ve uzun erimde (12-15 yıllık bir dönemde) % 60'lara eriştirilmesi hedeflenmelidir. Burada, güçlükler konusunda bir saptamadan daha söz edilmesinde yarar vardır. Bir politikanın mutabakatla oluşturulmasında rekabetin doğasından kaynaklanan belli güçlükler beklenmektedir. Ancak, üretenler arasındaki yarış, gerikazanım konusunda kararlaştırılması gereken ortak stratejide mutabık kalmak bir yana, bir araya gelip fikir alışverişi yapmayı bile zor kılmaktadır. Ancak bu güçlüğün artık aşılması gerekmektedir. Çıkarılmasında, "endüstri ürünlerini üretenler" ile "malzeme üreticilerinin" önayak olacağı yasa ve yönetmelikler araç olarak kullanılarak "ortak, akılcı stratejiler" yaratılmalı ve hayata geçirilmelidir. Yani ürün üreticileri, kanun ve yönetmelik hazırlama sürecinde (kendi rakiplerini de arkalarına alarak) katılımcı olarak bulunmalıdır. Bu inisiyatif, sektörün kendisinden gelmediği takdirde büyük bir olasılıkla Çevre Bakanlığı; kamuoyuna pompalanmış, "abartı ve hata dozu ağır, bilgi dozu hatif değerlendirmeler" (dahası ön-yargılar) ışığında yeni yaptırımlar koyup uygulamaya çalışacak; ve hatta geçmişte de yapıldığı gibi batı dünyasındaki yasa ve yönergeleri iyice sindirmeden ve hatta "uyarlama kaygısı" bile duymadan uygulamaya koymayı tercih edecektir. 4.2. Endüstri ürünleri üreticilerinin bir araya gelip kendi çevre ve gerikazanım sorunlarını önce etüt etmek ve sonra da gidermek üzere "vakıf ya da dernek" oluşturmaları gerekli organizasyonun temel adımlarından biri olarak düşünülmelidir. Avrupa Topluluğu Çevre Komisyonlan'nca bugünlerde önemli, bağlayıcı yönergeler hazırlanmaktadır. Bu hazırlık sürecinde, tüketici elinde ömrünü tamamlayan otomobil ve beyaz eşyanın "çevre ve gerikazanım bağlamındaki" gelecek hayatı planlanmaktadır. Avrupa Topluluğu'nda şu günlerde hazırlık süreci içinde olan yeni yaptırımlarının endüstri üzerindeki önemine ve doğuracağı etkilere üç açıdan değinmekte yarar vardır; birinci olarak; Avrupa Topluluğu alt komisyonlarında 122 kararlaştırıldıktan sonra yürürlüğe girecek bu yeni yönetmelikler. Dış pazarlardaki varlığımız (ihracat) nedeniyle önemlidir ve bağlayıcıdır, "Malzeme Üreticileri",hem de "Endüstriyel Ürün Üreticileri" bulunmalıdır. Ancak bu hissedarlık sembolik oranda kalmalıdır. Kurulacak gerikazanım şirketine, sektöre ilişkin planlama verilerinin sağlanması işi ile girdi lojistiğinin organizasyonu, yukarıda sözü edilen türden demek ve kurumların katkısıyla olacaktır. * ikinci olarak; Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle ülke içindeki uygulamalar da bu kararlardan etkilenecektir, * üçüncü olarak da; Çevre Bakanlığı'nın er ya da geç hazırlamak durumunda olacağı yeni yasa ve yönetmelikler endüstn sektörünü doğrudan bağlayacaktır. Cam, karton gibi ambalaj malzemesi üreten kuruluşlar ile deterjan, gıda gibi ürünleri bunlarla ambalajlanan şirketlerin bir araya gelip kurdukları çevre - gerikazanım konularında faaliyet gösteren bir dernek bu konuda örnek oluşturmaktadır. Bu derneğin gerçekteki işlevi, oluşturulan yasa ve yönetmeliklerle ilgili olarak bakanlık nezdinde gerekli girişimleri "zamanında" yapmak, atık malzemelerin bertaraf edilme oranları kotalarla belirlenirken bunların makul seviyelerde kalmasını temin etmek ve sektörün zamansız ya da dozunu aşmış yasal yaptırımlar ile karşılaşmamasını sağlamaktır. Bu organizasyonun bir diğer hedefi de, sektörce "gerekenlerin yapıldığını" kamuoyuna anlatmak ve sektörün ürünlerinin bir çevre tehdidi oluşturmadığı görüşünü yerleştirmektir. Bu amaçla belediyeler nezdinde (kamuoyunun algılamasına yönelik) işbirliği zeminleri (kampanyalar vs..) oluşturmaktadırlar. 4.3. Gerekli olduğu düşünülen bir diğer organizasyon adımı, atık işleme endüstrilerine destek olunmasıdır. Ancak vurgulanmasında yarar vardır ki atık işleme ve gerikazanım endüstrileri bugün için ciddi problemler yaşamaktadır. Örneğin çağdaş bir teknoloji yatırımıyla büyük bir petrol şirketimiz bünyesinde Derince'de kurulmuş olan "plastik gerikazanım fabrikası" finansal sorunlar nedeniyle 1998 Haziranı'nda kapanmak zorunda kalmıştır. Bu vahim sonuçta etkisi olan problemlerin çıkma nedenine eğildiğimizde, "gerikazanılmış" malzemenin "virgine malzeme" karşısında fiyatça rekabet edemeyişini ana neden olarak saptamaktayız. Bu durumun gerekçelerine tebliğin önceki bölümlerinde de değinilmişti (Almanya'da Styropor®örneği). "Virgine malzeme" satış fiyatlarına belli fon ve vergiler yeterli oranlarda ilave edilmediği sürece, bu vahim son'un önüne asla geçilemeyecektir. Yukarıdaki örneklerdeki "iyimser" ve "karamsar" veriler bir esin olarak ayrı ayrı değerlendirildiğinde, endüstri lininlerinin atıklarını işleyen "gerikazanım şirket(ler)inin" varlığı, bir çıkış yolu olarak gözükmektedir. Böyle bir organizasyona önayak olunması zorunluluğu, gerekli itici gücün (motivasyonun) ne endüstride, ne de kamuoyunda yeterli düzeyde bulunmaması nedeniyledir. Sektörün kullanım ömrünü doldurmuş ürünlerini işleyecek "yeni gerikazanım şirketinin" kurucu hissedarları arasında hem Tipik sorunlara, yani "virgine malzeme" fiyatları karşısında "gerikazanılmış malzeme" fiyatlarının başedememesi sorununa, "malzeme üreticileri" ile "endüstri ürünleri üreticilerinin" destek stratejileri ve gerekirse "destek alımları" çare olacaktır. Önerdiğimiz stratejide, sözü edilecek bu destek alımlarının dozunu, yasa ve yönergeler içinde yeralacak yükümlülükler (konulması beklenen kotalar) belirleyecektir. Sektörde böyle kotalar şimdilik yoktur ama yakın gelecekte konulacağı açıktır. Halen bu kotalar Avrupa Topluluğu alt komisyonlarında tartışma aşamasını da geçirmiş, sıra "kota miktarının" hükümetlerle ve üreticilerle pazarlıklarına gelmiştir. 4.4. Endüstri sektörü içinde, konunun daha ayrıntılı görüşülüp tartışılacağı bir "çalışma platformunun" en kısa zamanda yapılandırılması, gelecek için atılacak önemli bir hazırlık adımıdır. Yapılandırmanın ardından, "Sektörün stratejilerini tartışıp berraklaştıracak olan bu platformun" temel argümanları irdelemesinde ve bunun ardından da "gerikazanım ve çevre" konusundaki hedeflerin belirlenmesinde fayda görülmektedir. 5. SON SÖZ "Gerikazanım konulu faaliyetleri", fahri yapılan iyi niyet çalışmaları olmanın ötesine taşıyarak bir "aslî sürece" dönüştürme zamanımız artık gelmiştir. Gerikazanım, bir değerli kaynağın, (tıpkı doğal yeraltı cevherlerinde olduğu gibi) malzeme elde etme süreçlerine katılması işidir; "Yeni deyimle" bu, "Yerüstü Madenciliği'dir" KAYNAKLAR 111 "APME (Assosiacion of Plastics Manufacturcrs in Europe) Rcport: Plastics Consumption and Recoverv in Europe" Pııblication nr. 2002. June 1998 [2| Appliance, "Portrait of the European Appliance Industry", Nov. 1998 | 3 | Plastics Recycling, R. J. Ehrig. Hanscr Pııblishcrs. Munich, 1992 |4| Recycling ol'Plastic Materials. F. P. En Mantia. ChemTec Pııblishing 38 Earswick Drive Toronto, 1993 [5] Rcport: "Assessing the Poleııtial tor Post-usc Plastics Waste Recycling - Predicting Recovery in 2001 - 2006". APME pııblication nr. 8023. June 1998 123 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu ve Sergisi 26-27 Ekim 2001 MOTORLU TAŞITLARDAN KAYNAKLANAN TOKSİK HAVA KİRLETİCİLERİNİN, ŞEHİR ATMOSFERİNDE BELİRLENMESİ VE MEVSİMSEL DEĞİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ Öznur Oğuz , 2 Prof. Dr. Deniz Karman , 3 Prof. Dr. Gürdal Tuncel 'Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendsiliği Bölümü 06531 Ankara, TÜRKİYE Tel: 312 210 58 59 E-Posta: oznuro^)metu.cdu.tr 2 Carleton University, Department of Civil and Environmental Engineering, 1125 Colonel By Drive, Ottavva, Ontario, KİS 5B6 KANADA Tel: +1 613 520 26 00/8914 E-Posta: Deniz_Karman@carleton.ca Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendsiliği Bölümü 06531 Ankara, TÜRKİYE Tel: 312 210 58 71 E-Posta: tııncel(5>metu.edu.tr ÖZET Dünyanın pek çok ülkesinde, motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirleticileri şehirlerdeki hava kirliliğinin esas nedenlerinden birisidir. Özellikle evsel ısınma ve endüstriden kaynaklanan kirleticilere yönelik azaltma tedbirlerinin uygulanması ile motorlu taşıtlardan kaynaklanan kirleticilerin şehirlerde baskınlığı artmıştır. Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirleticileri; karbonmonoksit (CO), azot oksitler (NOX), ve hidrokarbonlar (HC) ve partikül maddedir (PM). Şehirlerde trafikten kaynaklanan hava kirleticilerinin önemle ele alınmasının başlıca nedenleri, bu kirleticilerin troposferde ozon oluşumuna yol açmaları ve (HC)'ların çoğunun kanserojen etkisinin olmasıdır. Uzun bir süre, atmosferdeki hidrokarbonlar "toplam" hidrokarbon olarak ölçülmüştür; ancak bu sınıfa giren uçucu (VOC) ve yarı uçucu (SVOC) organik bileşiklerin gerek kansorejen etkilerinin ve gerekse ozon oluşumuna katkılarının farklı olması nedeniyle, yapılan "toplam" HC ölçümlerinin çok anlamlı olmadığı ve VOC ve SVOC sınıfına giren organik bileşiklerin ayrı ayrı ölçülmesi gerektiği anlaşılmıştır. Örnekleme ve ölçüm teknolojisindeki gelişmeler ile VOC ve SVOC'Ierin ölçülmesi mümkün hale gelmiştir. Ülkemizde trafik kaynaklı kirlilik ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan troposferik ozon konusunda herhan-. gi bir veri mevcut değildir. Oysa, her geçen gün hızla]. artan araç sayısı göz önüne alındığında, özellikle nüfus yoğunluğu fazla olan büyük şehirlerde trafikten kaynaklanan hava kirliliğinin önemli bir tehdit oluşturması beklenmektedir. Dolayısı ile, bu kirleticilerin öncelikle türlerinin miktarlarının ve kaynaklarının tesbiti büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada yerleşim bölgelerinde trafikten kaynaklanan organik kirleticilerin belirlenmesine yönelik, iki aşamalı bir çalışmada elde edilen ön bilgiler sunulmaktadır. Çalışmanın amacı, araç kaynaklı emisyonların sıkı bir şekilde kontrol edildiği bir kent olan Ottavva (Kanada) ile araç emisyonlarının aynı ölçüde kontrol edilmediği bir kent olan Ankara'daki trafik kökenli organik kirleticilerin kompozisyonlarının ve oluşturdukları kirlilik düzeylerinin belirlenmesi ve aradaki farklılıkların incelenmesidir. Çalışmanın Ottavva bölümü 2000 yılında tamamlanmıştır, Ankara'daki ölçümler 2001-2003 yılları arasında gerçekleştirilecektir. Bu çalışmada Ottavva'da yapılan ölçümlerin sonuçları tartışılacaktır. Ottavva 2000 çalışmasında ölçümler, biri yaz ve diğeri kış aylarında olmak üzere iki dönemde gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda VOC, SVOC, karbonil bileşiği ve büyüklüğü 2,5 um'den küçük olan partikül maddeler olarak tanımlanan PM2,5 kirleticileri örneklenin iştir. Örneklemelerde VOC'ler için SUMMA kanisterler, SVOC'Ier için tenax zorbentli tüpler, karbonil bileşikleri için DNPH kartuşları kullanılmıştır. Toplanan örnekler VOC ve SVOC sınıfına giren 165 organik bileşik için GC-FID ve GC-MSD, 25 karbonil bileşiği için HPLC kullanılarak analiz edilmiştir. Örnekler, trafiğin yoğun olduğu bir sokakta burun seviyesi ve çatı katı olmak üzere iki farklı yükseklikten alınmıştır. Örnekleme sırasında trafik sayımı da yapılmıştır. Sonuçlar, kirleticilerin konsantrasyonlarının yaz ve kış aylarında farklılık gösterdiğini göstermektedir Anahtar Kelimeler: Uçucu organik bileşikler, yarı uçucu organik bileşikler, karbonil bileşiği. 1. GİRİŞ Bilindiği gibi şehirlerdeki hava kirliliğinin tespiti ve kontrolü amacı ile uzun yıllar konvansiyonel hava kirleticileri olan kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOX) ve partikül madde (PM) konsantrasyonları gözlenmiştir. Kentlerde kükürt ve kül içeriği yüksek fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan hava kirliliğinin büyük boyutlarda olması nedeniyle yapılan ölçüm, izleme ve değerlendirme çalışmalarında öncelik doğal olarak yanma- 124 i. dan kaynaklanan inorganik kirleticilere verilmiştir. Bu kirleticilerin konsantrasyonlarını azaltmak için uygulanan kontrol yöntemleri sayesinde bugün şehirlerdeki hava kirliliğinin boyutu değişmiş, ozon ve uçucu organik bileşiklerin (VOC) belirlenmesi konusunda çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Uçucu organik bileşikler, 25 "C ve 760 mmHg'da buhar basıncı 10 Torr'dan büyük olan organik bileşikler olarak •anımlanır (HPA, 1999). VOC'ler. 1990 Temiz Hava Kanunu'nda (Clean Air Act) tanımlanan 189 çeşit tehlikeli hava kirleticisi içinde yer almaktadırlar. VOC'lerin özellikle ele alınmasını gerektiren sebepler ise bu kirleticilerin; i) troposferde ozon oluşumuna yol açmaları ve ii) insan sağlığına olumsuz etkileridir. Troposferdeki ozon oluşumu, NOX kirleticilerinin VOC'Ierle reaksiyona girmesi sonucu gerçekleşir. Stratosferdeki ozon oluşumu hayat için gerekli ve istenen bir durum iken, troposferde oluşan ozon güçlü bir oksitleyici olması sebebiyle istenmeyen bir durumdur. Troposferdeki ozonun başlıca etkileri arasında; bitkilere zarar vermesi, metal ve plastik yüzeylerde aşınmaya yol açması, yüksek konsantrasyonlarının gözde tahrişe neden olması, akciğer hücrelerine zarar vererek insanda ciddi solunum problemlerine sebebiyet vermesi sayılabilir. VOC'lerin kronik veya akut olumsuz sağlık etkileri bulunmaktadır. Bu bileşiklerin pek çoğu bilinen veya tahmin edilen kanserojen etkiye sahiptir (EPA, 1993a). Tüm bunlardan dolayı şehir atmosferindeki VOC türlerinin tanımlanması, konsantrasyonlarının ölçülmesi ve bu sonuçların değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. VOC'ler doğal olaylar ve insan aktivitileri olmak üzere iki kaynaktan atmosfere atılırlar. VOC'lerin doğal kaynakları hala tam olarak tesbit edilememekle birlikte, ağaçlardan kaynaklanan terpinler önemli bir yer tutmaktadır. VOC emisyonuna yol açan insan aktivitelerinin başında trafik, benzin/yağ depolama ve taşının, kimyasal üretimi, kuru temizleme, boya endüstrisi ve solvent kullanan diğer endüstriler ile fosil yakıtların kullanılmasıdır. Bu kaynaklardan motorlu taşıtlar önemli miktarda VOC emisyonuna sebep olmaktadır (Conner ve diğerleri, 1999; Rappengluck ve Fabian, 1999; Thijsse ve diğerleri. 1999). Örneğin batı Avrupa'da şehirlerdeki VOC'lerin %50'den fazlası trafik kaynaklıdır. Şehir atmosferinde trafikten kaynaklanan VOC'lerin etkilerinin değerlendirilmesi oldukça detaylı bir çalışma gerektirir. Zira trafik yükü, bu trafikten kaynaklanan emisyon, bireylerin etkilendikleri miktarın belirlenmesi ve bu miktarın yaratacağı sağlık riskinin tayini gerekmektedir. VOC'lerin konsantrasyonları farklı zamanlarda ve araç içi, kalabalık caddeler gibi farklı mekanlarda değişiklik gösterebilir Farklı yakıt türleri, kontrol teknolojileri ve araçlar da farklı VOC türü emisyonlarına yol açar. Kanada'nın Ottawa kenti yakınlarında önemli bir endüstri bulunmadığından şehir atmosferindeki trafik kaynaklı kirliliğin tesbiti açısından uygundur. Aynı zamanda Kanada ikliminin özelliklerini (aşırı soğuklar gibi) yansıtması açsından da kirleticilerin farklı iklim koşullarındaki değişimlerinin gözlenmesine imkan vermektedir. Bu nedenle, Ottavva atmosferinde trafikten kaynaklanan kirleticilerin miktarlarının ve türlerinin belirlenmesi amacı ile Kanada Çevre Bakanlığı Emisyon Araştırmaları ve Ölçümü Bölümü (ERMD) ve Caıieton Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümünün ortaklaşa yürüttüğü bir çalışma 2000 yılının yaz ve kış aylarında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı; i) tipik bir Kanada şehrinde iki farklı mevsimde şehir merkezindeki motorlu taşıt kaynaklı VOC ve PM2,5 konstantrasyonlarının belirlenmesi ve bir veritabanının oluşturulması, ii) VOC ve PM 2 j konsantrasyonlarının kısa (2 saat) ve uzun (24 saat) süreli değişimleri ile farklı yüksekliklerdeki değişimlerinin tesbit edilmesi ve sonuçların Ulusal Hava Kirliliği Ağı (NAPS) istasyonu sonuçları ile karşılaştırılması, iii) ölçülen konsantrasyon değerlerine trafik emisyonlarının katkı oranının belirlenmesi. Kış örneklemesi Ocak-Şubat aylarında, yaz örneklemesi ise Temmuz-Ağustos aylarında gerçekleştirilmiş olup; çalışmalarda VOC, SVOC, PM2.5 ve karbonilli bileşikler örneklenin iştir. Bu çalışmanın bir benzerinin de Ankara atmosferindeki VOC konsantrasyonu ve türlerinin belirlenmesi amacı ile Türkiye'de 2001-2003 yıllarında yapılması planlanmaktadır. Bu çalışmada, Ottavva çalışmasında izlenen örnekleme ve analiz yöntemi, çalışmanın detayları ve elde edilen verilerin ön analizi ve değerlendirilmesi sunulmaktadır. 2. KULLANILAN YÖNTEM 2.1 Örnekleme Yöntemi Burun seviyesindeki kirliliğin tesbiti amacıyla yol kenarında ve yerden I,5m yüksekliğinde bir örnekleme istasyonu Slater caddesi üzerinde kurulmuştur. Şehir merkezine doğru tek yönlü bir anayol olan bu caddenin ortalama araç yükü örnekleme sırasında saatte 750 araçtır. Özel otomobiller bu yükün %8090'ını oluşturmaktadır ancak anayol şehir merkezine doğru olan otobüs trafiğinin de çok önemli bir kısmını taşımaktadır. Örnekleme istasyonuna iki blok mesafede bir de NAPS istasyonu bulunmaktadır. Sonuçların yerden yaklaşık 4 m olan NAPS istasyonu sonuçları ile karşılaştırılabilmesi için örnekleme noktasında bulunan otoparkın çatı katına geçici bir istasyon daha kurulmuştur. Ancak çatı katındaki istasyonun yerden yüksekliğinin 10 m olması aynı zamanda farklı yüksekliklerde toplanacak örneklerin karşılaştırılmasına da olanak sağlamıştır. NAPS ve çatı katı istasyonlarındaki örnekler karşılaştırabilir olması amacıyla 24 saatlik toplanırken yol kenarındaki örnekler kısa süreli değişimleri görmek amacıyla 2 saatlik toplanmıştır. Böylelikle farklı örnekleme sürelerinin de sonuçlar üzerine etkisini değerlendirme imkanı olmuştur. Yol kenarındaki örnekler trafiğin yoğun olduğu dönemler olan sabah 7:30-9:30, öğlen 11:30-13:30 ve akşam 15:30-17:30 saatleri arasında toplanmıştır. Örnekleme, kışın 21 gün, yazın 125 ise 7 gün boyunca devam etmiştir. Yol kenarındaki örnekleme istasyonunda ayrıca NAPS istasyonunun örnek topladığı her altı günde bir 24 saatlik örnekler toplanmıştır. Yol kenarı ve çatı katı istasyonlarındaki VOC'ler önceden temizlenmiş, kontrol edilmiş ve havası alınmış 6 litrelik Summa Canister'lerde toplanmıştır. Canister'lerde kontrollü akışı sağlayan vana sistemi bulunmaktadır. Yol kenarındaki istasyonda karbonilli bileşiklerin toplanmasında ise 2,4Dinitrofenolhidrazin (DNPH) kaplı Sep-Pak silika jel kartuşlar kullanılmıştır. yüzdelikleri, kutunun içindeki çizgi 50nci yüzdeliği, çizgilerin uç noktaları ise lOuncu ve 90ıncı yüzdelikleri, noktalar ise lOuncu ve 90ıncı yüzdeliklerin dışında kalanları göstermektedir. Bu şekillerde toplam konsantrasyonun %8090'ını oluşturan 59 bileşik bulunmaktadır. Şekil 1. Slatcr Caddesi Yol Kenarı İstasyonu Kış Örneklerinin VOC Analizi Sonuçları a) 7:30 seansı b) 11:30 seansı c) 15:30 seansı 2 saatlik ölçümler sırasında trafik sayımı da yapılmıştır. Bu sayımlarda araçlar ağır vasıta, özel otomobiller, körüklü ve normal otobüsler olarak sınıflara ayrılmıştır. Özel otomobiller benzinli ve dizel taşıtları kapsamaktadır. Sayımlar 2 saat boyunca her 15 dakikada bir kayıt edilmiştir. Sıcaklık ve yağış durumunu içeren meteorolojik veriler kış ve yaz ölçümleri sırasında ölçüm öncesi, sırası ve sonrasında kayıt edilmiştir. Ayrıca Ottavva Uluslararası Havaalanındaki meteoroloji istasyonunda kayıt edilen sıcaklık, hava durumu, rüzgar yönü ve hızı saatlik verileri örnekleme günleri için Kanada Meteoroloji Servisinden temin edilmiştir. 2.2 Analitik Yöntem Toplanan örnekler 165 VOC ve 25 karbonilli bileşik için Kanada Çevre Bakanlığı'na bağlı Emisyon Ölçümleri ve Araştırmaları Bölümü ["Emission Research and Measurement Division" (ERMD)] laboratuarlarında analiz edilmiştir. Çatı katı örneklerindeki VOC analizleri yine Kanada Çevre Bakanlığı'na bağlı Analiz ve Hava Kalitesi Bölümünde ["Analysis and Air Ouality Division" (AAOD)] tekrar edilmiştir. VOC analizlerinde örnekler önce krayojenik konsantre edici ile yoğunlaştırılıp arkasından EPA TO-15 metodunun modifıye edilmiş hali ile GC-FID ve GC-MSD ile analiz edilmiştir. Analizlerdeki en alt tesbit sınırı 0,2-0,5 ng/lt'dir. Ön yoğunlaştırma sistemi metan ve bazen de bazı C2 hidrokarbonların tesbitine imkan tanımaz. Bu nedenle metanın analizi ve C2 ve C3 hidrokarbonların da kontrol edilmesi için örneklerin bir kısmı doğrudan enjeksiyon yöntemi ile GC-FID'de analiz edilmiştir. Karbonilli bileşikler 2,4-DNPH ile reaksiyona girerek hidrozonları oluştururlar ve kartuşta kalırlar. Oluşan bu hidrozonlar her bir kartuştan asetonitril kullanılarak çözülmüştür. Solüsyon UV-visible detektörlü HPLC ile analiz edilmiştir. Kullanılan metodun en alt tesbit limiti 0,1-0,2 u.g/ml hidrozondur. 3. SONUÇLAR VE TARTIŞMA 3.1.Uçucu Organik Bileşikler VOC konsantrasyonlarındaki mevsimsel değişim kış ve yaz örnekleri için sırasıyla Şekil 1 ve T sunulmaktadır. Bu şekillerde kutuların kenarları 25inci ve 75inci Kış örneklemesinde akşam seansında toplanan örneklerdeki VOC konsantrasyonlarının diğer örneklerden çok daha fazla olduğu görülmektedir. Bu durum şehir merkezi ve örnekleme istasyonu yakınlarına parketmiş çok sayıda aracın bu saatlerde soğuk-çalıştırma modunda (cold-start) olmasından kaynaklanmaktadır. Zira araçlar sabah ve öğle saatlerinde şehir merkezine vardıklarında sıcak çalışma moduna geçmiş olmaktadırlar. Şekil I ve 2 karşılaştırıldığında kışın ölçülen VOC konsantrasyonlarının yazın ölçülen değerlerden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum kirleticilerin yaz ve kış aylarında atmosferdeki reaksiyon hızlarının farklılığı ile açıklanabilir. Yaz örneklemesinde akşam seansı örneklerindeki VOC konsantrasyonlarında diğer seanslara göre bir artış da görülmemektedir. Bu durumda, soğuk-çalıştırma modu etkisinin yazın daha az etkili olduğu sonucuna varılabilir. Mevsimsel değişim ve örnekleme süresinin ölçülen VOC konsantrasyonuna etkisinin değerlendirilebilmesi için metan olmayan toplam hidrokarbon (TNMHC) verileri farklı mevsimler ve farklı örnekleme seansları için Şekil 3'de özetlenmiştir. 126 Şekilli 2 . Slaier Caddesi Yol Kenarı İstasyonu Yaz Örnekleriııin V O t Aııali/i Sonuçlan a) 7:30 seansı b) 11:30 seansı c) 15:30 se; Şekil 4'de çatı katı ve yol kenarı istasyonlarında toplanan örneklerde berlirlenen en baskın VOC türlerinin 24 saatlik ortalama konsantrasyonları yaz ve kış ayları için karşılaştırılmaktadır. Kış aylarındaki ölçümlerde iki istasyondan elde edilen değerlerde sapma gözlenirken yaz aylarında iki istasyondaki değerlerin korole ettiği görülmektedir. Yaz aylarında yol kenarındaki istasyondan elde edilen değerlerin ağır hidrokarbonlar için daha yüksek olduğu da elde edilen diğer bir bulgudur. Havadaki VOC konsantrasyonları Slater caddesi üzerindeki NAPS istasyonunda her altı günde bir 24 saatlik olarak ölçülmektedir. Örnekleme çalışması sonuçlarının bu istasyonun verileri ile karşılaştırılması, bu istasyondaki düzenli ölçümlerin yayaların trafiğin yoğun olduğu saatlerde bu mikro çevrede maruz kaldığı kirliliğin tesbitindeki rolünü ortaya koyması açısından da önemlidir. Şekil 4. Yol Kenarı ve Çatı Katı İstasyonları 24 saatlikVOC Örneklerinin Karşılaştırılması 1 î.. w- $, 1 ıo:ı •-' 1 1 '.' T E3 .1 <,•£ ^ t^p 6 8 0 2 4 6 S Şekil 5. NAPS ve Yol Kenarı İstasyonları 24 saatlik VOC Örneklerinin Karşılaştırılması ! î 4 Şekil 5'de NAPS istasyonu ve yol kenarı istasyonu 24 saatlik örneklerinde belirlenen en baskın kirleticilerin ortalama konsantrasyonları karşılaştırılmaktadır. Bu her iki istasyondaki ölçümler sonucu elde edilen verilerin birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. POD • 203 2 (•«»! Şekil 3. Slater Yol Kenarı İstasyonundaki Farklı Örnekleme Seansı ve Mevsimlerdeki TNMHC Değerleri I A. "- j fi o0 Q 1 ,- °""f S2• i " 1s- 1 Şekil 3'deki bu veriler yol kenarı istasyonu için olup 24 saatlik verileri de kapsamaktadır. 24 saatlik VOC konsantrasyonları diğer seanslarının ortalaması olarak bulunmuştur. Çatı katındaki istasyonda da 24 saatlik veriler toplanmıştır. Bu istasyon, Slater caddesinde gözlenen konsantrasyonlarda örnekleme süresi ve örnekleme lokasyonunun etkilerinin değerlendirilmesine imkan sağlamaktadır. Bu amaçla bu istasyondan elde edilen veriler NAPS istasyonu ve yol kenarı istasyonu verileri ile karşılaştırmıştır. 8 K>" KIÎ 127 3.2. Karbonilli Bileşikler Yaz ve kış aylarında yapılan örnekleme çalışmalarında toplanan örneklerde toplam 25 karbonilli bileşik türüne bakılmış, ancak bunların çok azı analizlerde tesbit edilebilmiştir. Her iki örnekleme periyodunda da gözlenen en baskın bileşik türleri formaldehit, asetaldehit ve asetondur. Şekil 6'da formaldehit bileşiğinin minimum, ortalama ve maksimum değerleri farklı örnekleme periyotları için verilmiştir. Formaldehit konsantrasyonlarının farklı örnekleme seansı ve mevsimlerde çok büyük farklılıklar göstermediği görülmektedir. Şekil 6. Farklı Örnekleme Periyotlarına ait Formaldehit Konsantrasyonları ve meteorolojik koşullarına bağlıdır, iii) veriler NASP istasyonu verileri ile uyumludur. Verilerin daha detaylı değerlendirilebilmesi ve kaynakların tesbit edilebilmesi amacıyla "Kimyasal Kütle Dengesi" (CMB) modeli ile çalışmalar yürütülmektedir. 4. TEŞEKKÜR Bu çalışmaya fınansal destek Kanada Sağlık Bakanlığı tarafından "Toksik Maddeleri Araştırma Desteği" ile sağlanmıştır. Öznur Oğuz'un bu çalışmalara katılması TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. ODTÜ'den Gültekin Akay verilerin analizi, Carleton Üniversitesi'nden Lianne Nosevvorthy ise örneklerin toplanmasında görev almıştır. AAQD bölümünden Dr. Danny Wang bir kısım VOC analizlerinin yapılmasında rol almıştır. NAPS istasyonu verilerinin temininde ise yine Dr. Wang ve Tom Dann yardımcı olmuşlardır. 5. KAYNAKLAR [I] Conner, T.L., Lonneman, W.A.. ve Seila, R.L., 1995. "Transportation Related Volatile Hydrocarbon Source Profiles Measured in Atlanta", Air ev. Waste Management Association, Vol. 45, pp. 383-394. Bu çalışma ile elde edilen veriler, tipik bir Kanada kentinde şehir atmosferinde bulunan trafikten kaynaklı hava kirleticilerinin türleri ve konsantrasyonları için önemli bir veri tabanı oluşturmuştur. Verilerin ön değerlendirmesi sonucunda yukarıda detaylı olarak açıklanan bulgular özetle şöyledir; i) VOC ve karbonilli bileşiklerin konsantrasyonları mevsimsel olarak değişiklik göstermektedir, ii) farklı yüksekliklerdeki örnekleme istasyonları, kirletici konsantrasyonlarının yükseklikle değiştiğini göstermiştir. Bu durum atmosferik karışım [2] EPA, 1993a. "Motor Vehicle Related Air Toxics Study", U.S. Environmental Protection Agency, Ot'tlce of ınobile sources, Office of Air and Radiation: Ann Arbor, MI. [3] EPA, 1999. "Compendium Method TO-15", Center lor Environmental Reseach Information Office of Research and Development, U.S. Environmental Protection Agency Cincinnati, OH. [4] Rappengluck, B., Fabian, P.. 1999. "Nonmethane hydrocarbons (NMHC) in the Greater Munich Area/Germany", Atmtispheric Environment, Vol. 33, Issue 23, pp. 3843-3857. [5] Thijsse. T.R., Oss, R.F.V., ve Lenschovv, P., 1999. "Determination of Source Contributions to Ambient Volatile Organic Compound Concentrations in Berlin", Journal of the Air & Waste Management Associaüon, Vol. 49, pp. 1394-1404. 128 TMMOB Makina Mühendisleri Odası Vll.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 MOTOR YAĞLARI ve KATKILARI 1 2 3 Ertuğrul DURAK , Hakan KALELİ , Filiz KARAOSMANOĞLU 'SDÜ, Makina Mühendisliği Bölümü, 32260, İsparta Tel: 0.246.21 11254 edurakrammf.sdu.cdu.tr 2 YTÜ Makina Mühendisliği Bölümü, 80750 Beşiktaş-lstanbul kaleli^vn ildiz.edu.tr İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü, 80626, Maslak-İstanbul filizdim. cdu.tr ÖZET Motor yağlarının performansı, sürtünmeyi azaltma, oksidasyon direnci, artık oluşumunu minimuma indirme, korozyon ve aşınma önleme kabiliyetleri ile değerlendirilmektedir. Motor yağı katkı maddeleri baz yağdaki, mevcut özelliklen geliştirmek, arzu edilen özellikleri kazandırmak ve modern motorlarda gerekli olan spesifik özellikleri arttırmak için kullanılmaktadır. Gerekli olan bu performansları karşılamak için aşınma önleyici (AW), viskozite indeksi geliştirici (VI), köpük önleyici, akma noktası düşürücü, temizleyici ve dağıtıcı, antioksidant, yüksek basınç (EP), pas önleyici, yatak korozyon inhibitörleri, tribolojik etmenler gibi çok çeşitli katkı maddeleri günümüzde motor yağlarına ilave edilmektedir. Bu çalışmada, motor yağları ve motor yağlarında kullanılan katkı maddelerinin genel bir tanıtımı yapılarak günümüzdeki konumlarının ortaya konulması ve*önemli katkı maddelerinin etkime mekanizmalarının incelenmesi hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Yağlama Yağlan, Motor Yağlan, Katkı Maddeleri, Yağlama. yağlarını kullanması ile başlamıştır. Motor sistemlerinde yapılacak gelişmelere katkıda bulunacak teknolojilerin en önemlilerinden biri olan motor yağ teknolojilerindeki iyileşme ve değişiklikleri de şöyle sıralamak mümkündür: -Yakıt verimliliği, - Emisyon uygunluğu, - Ömrü arttırma, - Yüksek sıcaklıklarda daha iyi kabiliyet, - Aşınma önleme koruması, - Düşük sıcaklık / kısa mesafe kabiliyeti, - Artık kontrolü, - Tuz kontrolü. [1] İçten yanmalı motorlarda yakıttan sonra en çok değişen ikinci motor parçası yağdır. Yağlama sistemlerinin en önemli amacı motordaki kaygan yüzeyleri yağlama ve sürtünme kayıplarını minimuma indirmektir. İkinci amacı özellikle piston ve motorsikletlerdeki gibi silindir kafaları gibi termal olarak yüklenen motor parçalarını soğutmaktır . [2] 2. YAĞLAMA YAĞLARI Yağlama işleminde kullanılan tüm ürünler Yağlama Yağı olarak tanımlanmaktadır. Yağlama yağlarını; l.GİRİŞ Yakın gelecekte güç aktarım teknolojilerinin gelişiminde; çevresel koruma, kaynak kullanımı ve müşteri memnuniyeti gibi faktörler etkili olmaya devam edeceklerdir (Şekil 1.). Daha spesifik bir ifadeyle, otomotiv şirketleri müşterilerin servis ve bakım ihtiyaçlarını minimuma indirirken daha fazla yol kat etme mesafesi memnuniyeti ve CO 2 , CO, NOX ve hidrokarbon emisyonlarında önemli derecede azalma sağlamak ve daha yüksek yakıt verimliliğini başarmak için mücadeleye devam etmeleri zorunludur. Son 25 yılda, otomobil üreticileri, zararlı emisyonları on kat, yakıt ekonomisini iki kat azaltıp, taşıt ağırlıklarında yaklaşık 2200'daN'luk bir düşüş sağlamışlardır. Bu başarılar ise, otomobil üreticilerinin kurşunsuz yakıt, polimer ve diğer hafif malzemelerin kullanması, elektronik yakıt enjeksiyonu, tork-konvertör röleleri, ekzos gazlarından yararlanması, bilgisayarla kontrol, yakıt verimli motor - Sıvı hidrokarbon yağlama yağları (Madeni yağlar), - Sentetik yağlama yağları ve Gresler olmak üzere üç sınıfta toplanabilmektedir. Madeni yağlar, ham petrolden modern rafinasyon yöntemleri ile elde edilir. Ham petrolün normal basınç distilasyon bakiyesinin bozunmadan vakum distilasyonu ile farksiyonlaması yöntemine göre, sıvı hidrokarbon yağlan üretilmektedir. Madeni yağlar, 18 veya daha fazla karbon atomu içeren; parafanik, naftanik, aromatik bileşikler, parafanik yan zincirler ile kükürt ve azot içeren heterosiklik . bileşikler ve naftanik asitlerden oluşmaktadır. Bu bileşikler dışında, yağlama yağları, az oranda kondense olmuş aromatik veya halka yapıda naftanik veya halka yapılı kükürt ve azot içeren parafanik yan zincirli kompleks yapıya da sahip olabilirler. 129 Sentetik yağlar, II. Dünya Savaşı'nda petrol kıtlığı sonucu ortaya çıkmıştır. Günümüzdeki uygulama işlemlerinin nedeni ise; petrol dışı yağlama yağı yenilenebilir kaynakların arayışı ve mevcut yağlama yağlarının özelliklerinin pek çok alanda isteklere cevap verememesidir. Sentetik yağ kaynakları; yağ asidi esterleri, silikat esterleri, silikon polimerleri, poliglikoller, poliakril ve aril esterleri, halojenli bazı bileşikler (tetra klorobifenil, klorotifloro etilen) ve bor, azot ve fosfor, inorganik polimerleri olarak bilinmektedir. Petrol kökenli yağlar ve sentetik sıvıların, kimyasal uyumlu bir kalınlaştırıcı kimyasal kullanılarak birleştirilmesi ile gresler oluşur. Şekil I. Otomotiv sektöründeki öncü teknolojileri 11 Motor Teknolojisi Motor Ya£ Teknolojisi Yakıt Teknolojisi Malzeme Teknolojisi Yağlama yağlarını taşıt yağlama yağları ve endüstriyel yağlama yağları olarak iki ana grupta toplamak mümkündür. Taşıtlarda, motor ve dişli yüzeylerde yağlama yağları kullanılmaktadır. Motor yağlama yağları; motoru yağlama, kompresyonu tutma, motoru soğutma ve motoru temizleme görevlerini yapmaktadır. Piyasada bulunan motor tip ve yağlama yağı çeşitliliği nedeni ile, motor yağlama yağlarının seçiminde kolaylık ve doğruluk sağlayacak özel bir servis sınıflaması oluşturulmuştur. Bu konuda Amerikan Petrol Enstitüsü (API) tarafından verilen sınıflama, 1972 yılına kadar kullanılmış: sonra API, Amerikan Test ve Malzeme Derneği (ASTM) ve Otomotiv Mühendisleri tarafından (SAE) birlikte yeni bir motor yağı sınıflandırması oluşturmuştur. Buna göre Otto ve Diesel motor yağları olarak iki gruba ayrılmıştır. Otto motor yağları sınıflamasında "S" serisi, Diesel motor yağlarında ise "C"" serisi kullanılmaktadır. Motor yağları; yağın kendi kendine bozunması ve dış etkilerin yağı kirletmesi ile bozulmaktadır. Sıcak ortamda, fazla miktarda hava ile karşılaşılan yağda istenmeyen yapısal değişiklikler oluşur ve motorun çalışmasında problemler olur. Metalik parçalarda "çııkurcuk korozyonu" ve supap odalarında, kanallarda, karterde. filtrelerde, soğutucularda birikintiler oluşur. Dış etkilerin yağı kirletmesi ise; havadaki pisliklerin, yakıt yanma ürünlerinin, yanmamış yakıtın ve madeni tozların yağa karışmasıyla gerçekleşir. |3J 3. KATKI MADDELERİ Sıvı yağlama yağlarının ve yarı katı yağlayıcıların (greslerin) kalitesi, rafınasyon ve üretim proseslerine bağlıdır. Bu nedenle bazen üretimi tamamlanmış yağlara çalışacağı ortama göre, daha iyi ve daha uzun süre görev yapabilmesi amacıyla ilave spesifik özelliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu özellikler yağa, belirli kimyasal veya metalik maddelerin ilavesiyle sağlanmaktadır. Bu nedenle genel olarak; başlangıçta yağda bulunmayan veya belli miktarda bulunan, yağlara istenen bazı özellikleri kazandırmak, mevcut özellikleri geliştirmek, yağın istenmeyen bazı özelliklerini de yok etmek veya en aza indirmek amacıyla yağlara sonradan eklenen ilave maddelere Katkı Maddesi denilmektedir. Yağa bazı özellikleri kazandırmak için katkı maddesi eklenirken, bu katkı maddelerinin karıştırıldıkları yağın ve diğer katkı maddesi elemanlarının özelliklerini bozmamaları gerekmektedir. Günümüzde ticari olarak elde edilebilen yağ katkı maddeleri çeşitleri ve fonksiyonları Tablo 1 .'de özetlenmiştir. [4-24] 3.1. Donma Noktası Düşürücü Katkı Maddeleri Yağların temel maddesi olan hidrokarbonlar düşük sıcaklıklarda katılaşmaktadırlar[8,10]. Bu tip katkı maddeleri yüksek molekül ağırlıklı polimerlerdir. Bunlar, düşük sıcaklıklarda yağ akışını önleyecek bir wax kristal yapısının oluşumunu önlemektedir. 130 J.2. Viskozite İndeksi ( VI) Geliştiricileri molekülleri düz şekil almaya ve bu uzun moleküller arasında Bu katkı maddeleri; yağın düşük sıcaklıklardaki viskozitelerini çok daha yüksek sıcaklıklarda da muhafaza etmesini sağlamaktadır. [8,10,11] Bu katkı maddeleri düşük sıcaklıklarda yağın viskozitesinde minimum, yüksek sıcaklıklarda maksimum bir artış sağlamaktadır. [10] Yüksek sıcaklıklardaki yağ birbirleriyle etkileşmeye eğilimlidirler. Böylece yağ daha çok koyulaştırıcı etki göstermektedir.[l I] Yağ ısındığında VI iyileştiricileri kabaran küçük bilyalar gibi hareket etmektedir. VI iyileştiricileri, polimerize edilmiş olefinler veya izoolefınler, butil polimerler, selüloz esterleri, hidrojenli kauçuk gibi bileşiklerden meydana gelmektedir. [8] Tablo I. Yağ katkı maddeleri ve fonksiyonları Katkı madde tipi Oksidasyoıı inhibitörü koro/voıı inhibitörü Aşınma önleyici (AW) Temizleyiciler Dağıtıcılar Alkali nötıaller l'as inhibilörü Akma noktası düşürücüleri Viskozite İndeksi Yükselticileri (VI) Islatma kabiliyetini arttırıcı Aşırı (Yüksek) basınç (KP) taşıyıcı Köpük önleyiciler Yağın yapışkanlığını artırıcı elemanlar Organik yağlar Katı yağlayıcılar (onarıcı) Kalııılaşlırıcı Kmiilsivon oluşturucular Sııva karşı koruvucular Metal dcaktivatöıicr (iünıüş koruyucular Renk sabitleşliriciler Koku önleviciler Antiseptik Sürtünme ınodife ediciler (TM) Katkı maddesinin amacı Metal parçalarındaki reçine ve tortu oluşumunu azaltmak, makine ve yağın ömrünü artırmak Alaşımlı yatakları ve metal yüzeylerini kimyasal bozulmalara karşı korumak İnce lilm ve sınır yağlamada çalışan yüzeylerin aşınmasını azaltmak Yağlanmış yüzeylerin temizliğini sağlamak Yağdaki çözülmeyen yanma ve oksidasyon ürünlerinin çökelmesini önlemek Yağın oksidasyonundan meydana gelen asitleri nötralize ederek bunların yağ veya motor ile reaksiyona girmesini önlemek Su veya nemin mevcut olması durumunda paslanmayı önlemek Düşük sıcaklıklarda yağın akıcılığını sağlamak Viskozitenin sıcaklık ile değişimini azaltmak Yağın yüzeye yapışma özelliğini artırmak, sürtünme, aşınma ve yüzeylerin birbirine tutunmasını azaltmak Yağ film mukavemetini ve yük taşıma kabiliyetini artırmak Yağda köpük oluşumunu önlemek Daha büyük kolıezyon kuvveti oluşturmak için. damlamama özelliği Nemli şartlar için daha büyük ıslatma özelliği için Yüksek sıcaklık veya basınçlara dayanımı artırmak Yağı katı veya yarı katı yağlayıcı haline getirmek Katmanlar arası gerilmeleri azaltarak yağın suya karışmasını sağlar Gres veya Yağlayıcıların bileşenlerine suya dayanıklılık kazandırmak Metallerin katalitik etkisini karşılamak ve önlemek Cîiimiiş yataklar için korozyona uğramasını önlemek İstenilen rengi standartlaştırmak, istenmeyen rengini meydana gelmesini önlemek Avırt edici veya hoş koku sağlamak veya hoş olmayan kokulan önlemek IJniilsiyonların bozulmasını önlemek veya bakteri oluşmasından meydana gelen kokulan önlemek Sürtünme ve aşınmayı azaltmak 3.3. Köpük Önleyici Katkı Maddeleri Bu katkı maddeleri yağın köpürmemesi ve havadan kolayca ayrılması için kullanılmaktadırlar. Köpüklenmeye; sisteme kaçak olarak sızan hava neden olmaktadır. Köpüklenme pompalara zarar vermekte, köpüğün emilmesinden dolayı basınç düşmekte ve güç kaybına neden olmaktadır. [8,15] viskozitesi artmakta, asidik artıklar ve karbonlu maddeler oluşmaktadır.[8,9,11,15] Bu birikintiler bir yalıtkanlık meydana getirdiklerinden motor sıcaklığı artmaktadır. Sonuçta ise piston segmanları gibi motor parçalarının görevlerini tam olarak yerine getirmeyip çeşitli arızalara yol açmaktadır. [8,15] Anti-oksidasyon bileşikler olarak; sülfür, fosfor ve nitrojen gibi bileşikleri içeren organik ammeler, sülfitler. hidroksi sülfitler, fenoller gibi maddelerle birlikte çinko, kalay veya baryum gibi bileşikler de kullanılmaktadır.[8,12] 3.4. Oksidasyon Önleyici (İnhibitörlü) Katkı Maddeleri 3.5. Korozyon Önleyici Katkı Maddeleri Parafenik ve naftenik hidrokarbon içeren madeni yağların oksitlenmesi ile asidik yapılı ve madeni yağda çözünen tipte oksidasyon ürünleri, aromatik hidrokarbonların oksitlenmesinde ise madeni yağda çözünmeyen çamur ve reçine oluşmaktadır[8,15]. Yağlar kullanıldıkları yerde sık sık havayla temas etmektedirler. Bu durumda da bir seri kompleks, oksidasyon reaksiyonuna girmektedir. Yağın oksitlenmesi sonucu Korozyon inhibitörleri yatak alaşımlarını, metal yüzeylerini ve motorun demir ihtiva etmeyen parçalarını, metal yüzeylerde film oluşturarak yağlardaki asit artıklarının kimyasal etkilerinden korumaktadır. [15] Polar gruptu uçlar, katkı maddelerinin metal yüzeylerinde adsorbe edilmesini sağlamaktadır. Adsorbe edilen katkı maddesi koro/i f maddelerin metalik yüzeylere temasını önleyecek film meydana getirmektedir. Bu film temizleyici ve dağıtıcı katkı 131 maddeleriyle yüzeylere sıkıca bağlanmaktadır[8,15]. Korozyon önleyici katkı madde bileşikleri, aktif sülfür, fosfor veya nitrojen içeren organik bileşikler, organik sülfitler. metal tuzları, fosforik asit ve sülturlenmiş mumlar, bazik silikatlar, nitritler ve molekül ağırlıkları düşük bazik aminler, hidroksilamin gibi bileşiklerden meydana gelmektedir.[8] 3.6. Temizleyici ve Dağıtıcı Katkı Maddeleri Temizleyici ve dağıtıcı katkı maddeleri yağ içinde çeşitli sebeplerle teşekkül eden yanma sonucunda oluşan karbon ve oksidasyon ürünleri, çamur, reçine, lak ve bazı katı parçacıkları dağıtmak veya kolloidal süspansiyon haline getirmek için kullanılmaktadır. Böylece gerek yağlama devresinin tıkanmasına ve gerekse piston, segmaıı. subap gibi elemanların yüzeyleri üzerinde çamur veya reçine tabakalarının teşkiline mani olmaktadırlar. Petrol esaslı sulfonik asitlerin baryum ve kalsiyum tuzları, sentetik sulfonik asitler, çeşitli fenolik türevlerin tuzları, baryum, kükürt ve fosfor ihtiva eden polimerler temizleyici katkı maddesi olarak % 2-10 oranlarında otto ve diesel motoru yağlarında geniş ölçüde kullanılmaktadır. Dağıtıcı katkı maddeleri polimer esaslı olup, ilave edildikleri madeni yağ içinde düşük sıcaklıkta çalışına şartlarında tortu teşekkülünü önlemekte veya geciktirmektedir. Dağıtıcıların başlıca fonksiyonları çözünürlüğü temin etmek, fazla maddeleri askıda tutarak tortu oluşumunu önlemektir. Organik dağıtıcıların asidik maddeleri nötrleştirme özellikleri yoktur. [8,11,15] 4. TRİBOLO.IİK KATKI MADDELERİ Herhangi bir benzinli veya diesel motorda çalışma anında sınır, karışık, elastohidrodinamik (EHD) ve hidrodinamik olarak sınıflandırılan çok değişik sürtünme bökeleri vardır. Bu bölgeler, hareketli yüzeylerin yüzey pürüzlülüklerinin bu yüzeyleri birbirinden ayıran yağ film kalınlığına oranına göre sınıflandırılmaktadır. Sınır yağlama durumunda, yağ film kalınlığı kayan metal yüzeylerin pürüz tepeleri arasındaki metal-metal teması önleyecek yeterliliğe sahip değildir. Bu durumdaki sürtünme kayıpları, direk temastaki metal yüzeylerin tipi ve yapısı tarafından ya da metal yüzeylere adsorblanmiş filmler tarafından belirlenmektedir. Karışık yağlama bölgesinde, yükün tamamı akışkan filmi ile laşınamamaktadır. Yükün bir kısmı yağ filmi bir kısmı da pürüz tepeleri tarafından taşınmaktadır. Hlastohidrodinamik (1£HD) yağlamada, kayma yüzeyleri pürüz tepeleri arasındaki temas, çok yüksek basınç ve kayma oranına sahip yüzeyler arasındaki ince yağ filmi oluşması ile önlenmektedir. Bu durumdaki sürtünme kayıpları yüzey filmleri kombinasyonundan ve yağın viskozitesinden belirlenmektedir. Hidrodinamik yağlama bölgesinde ise, kayma yüzeyleri arasında yağ film oldukça önemli ve kalındır. Bu haldeki sürtünme kayıpları sıcaklık ve kayma oranı şartları altındaki yağın viskozitesi sadece belirleyicidir. [25] Sıvı sürtünme bölgesinde, yüzeyler arasında temas söz konusu değildir. Metal yüzeylerin teması, aşınma, büyük sürtünme ve pürüzlerin kaynaşmasını oluşturmaktadır. Sürtünme ve aşınmayı azaltmak ve eş çalışan yüzeylerin hasarlarını önlemek için Triholojik Katkı Maddeleri geliştirilmiştir. Mevcut tribolojik katkı maddeleri motor yağlarında kullanılan sınır yağlama katkı maddesi olarak da adlandırılan kimyasal gurupların en önemlilerini oluşturmaktadırlar. Bu katkı maddeleri; sürtünme modife edici, aşınmayı önleyici, yüksek basınca (EP) dayanıklı organik, metal-organik ve inorganik bileşikler içermektedirler. Katkı maddelerinin kimyasal yapısına, baz yağda kullanılacak kompozisyon oranına bağlı olarak performansı artırılmaktadır. [ 10] 3.1. Sürtünme Modife Edici Katkı Maddeleri (FM) Yağlayıcıdan meydana gelen sürtünme kayıplarını azaltma gereksinimi, sürtünme modife edici olarak bilinen motor yağ katkı maddelerine dikkatleri yoğunlaştırmıştır. Farklı tipteki sürtünme modife edici katıklar, yağlayıcı formülasyonu yapanlar tarafından yıllardır kullanılmaktadır. Özellikle 1978 Körfez krizinden sonra ilk kez ciddi bir konu olarak yakıt ekonomisi anlaşıldıktan sonra sürtünmenin modife edilmesinde de yoğunluk artmıştır. FM katkı maddeleri genellikle en az on C atomu içeren normal olarak uzun bir hidrokarbon kuyruğu ve polar bir merkeze sahip moleküllerden oluşmaktadır. Polar merkez metal yüzeylere kuvvetli bir şekilde çekilir ve böylece hidrokarbon kuyruğu oluşturan moleküller kenetlenip yüzeye dik duruma gelir ve yağda erimiş bir halde bulunur. Polar merkezi grubun yapısı bir sürtünme modife edici olarak molekülün verimliliğinin belirlenmesinde dominant faktördür. Tipik polar gruplar olarak Karboksil asitler ve türevleri, fosforik asitler ve türevleri, amine, amide, imide'ler ve türevleridir. Van der VValls kuvvetleri hidrokarbon kuyruğuna paralel olarak molekül kümeleri ile aynı eksende olmasını sağlamaktadır. Daha sonra her bir kümenin son metil gurupları ile beraber gevşek (serbest) bir şekilde üst üste yığılmak suretiyle ek molekül kümeler olıışabilmekteler. Öyle ki bu kümelerin oluşturduğu tabakalar baskıya bir direnç oluştururken, kaymaya bir direnç oluşturmazlar. FM katkı maddeleri ile her bir yüzeyi adsorblanmış iki metal yüzey arasındaki sürtünme katsayısı bunların neticesi olarak oldukça azalmaktadır. İlk sürtünme modife ediciler, tabii yağ, bitkisel ve hayvansal yağ, organik yağ asitleri, vb. içerirken son zamanlarda dithicarbomate ya da dialkyl-dithicarmate'lı dimeric türevleri gibi oragano molibden bileşiklerini içeren FM katıklar geliştirilmiş ve otomotiv motor yağlarında birinci derecede kullanılmaktadır. Sınır sürtünme katsayısını konvensiyonel organik yağların kullanılması ile 0,09'ile 0,12'lere kadar düşürülürken, böyle bileşikler kullanılarak 0,04'ile 0.06'lara kadar düşürülebilmektedir. Ayrıca, kalsiyum deterjanının özel bir tipinin nötralizasyonu sonucu geliştirilen yeni bir kalsiyum kimyası ile uzun zincirli doğal asiti de bir sürtünme modife edicisi olarak etki etmektedir. 132 ekonomisi yönünden oldukça yararlı olmaktadır. Vag formulasyonu yapan araştırmacıların karşılaştıkları ana sorunlardan biri, farklı tipteki FM'lerin kendi arasındaki ve ayrıca diğer fonksiyonlu katkı maddeleri arasındaki olumsuz etkileşimdir. Ayrıca, farklı tipteki kalkı maddeleri statik ve dinamik şartlarda farklı şekilde davranmaktadır. [25] PTFE içerikli bir katkı maddesi ile yapılan deneylerde sabit yükte kaymalı yataktaki sürtünme katsayısı düşerken, dinamik yükte sürtünme katsayısının arttığı tespit edilmiştir. (Şekil 5,6) [5,25] Bunların aksine, farklı FM'ler hem kendi arasında hem de diğer fonksiyonlu katkı maddeleri ve baz yağ arasında olumlu yönlerde etkileşimlerde (synergistic) olmaktadır. Molibden dithicarbamate'in sürtünme azaltma karakteristiği çinko dialkyldithifosfat (ZnDDP) gibi diğer aşınma önleyici katıklar tarafından önemli derece de arttırmaktadır. Ayrıca, molibden bileşikleri motorun ilk çalışma aşamasında yüzey pürüzlülüklerinin azalmasında yardımcı olduğu belirtilmektedir. Daha düzgün temas yüzeyleri ileoverimli hidrodinamik yağlama daha ince yağ filmleri ile başarılmakta, bu da daha düşük viskoziteM yağlar kullanmakla mümkündür. Bu da yakıt (Şekil 2.) [1,25]. FM katkı maddeleri, pürüzsüz bir kayma yüzeyi oluşturan kimyasal maddelerdir. Genellikle yağ filminin mukavemetini arttırmaktadır. Böylece de ayrı metal yüzeylerini koruyup, yağ filminin bozulmasını önlemektedir. Yapılan deneyler sonunda bir FM katkı maddesi ile sürtünme yaklaşık olarak %3-4 oranında azalmakta ve yakıt tasarrufu sağlanmaktadır[10]. Japonya'da yaygın bir şekilde kullanılan sürtünme modife edici Molibden içerikli katkı maddelerinin, % 0,3 oranında yakıt tasarrufu sağladığı deneylerle tespit edilmiştir[l]. Sınır yağlama şartları altında, katkı maddesinin konsantrasyonunun artmasıyla sürtünme katsayısı azalmakta ve yüksek konsantrasyon oranlarında ise minimum bir sürtünme katsayısına yaklaşılmaktadır. [5,10] Ticari olarak satılmakta olan sürtünme azaltıcı bir katkı maddesi ile %2 ve %4 konsantrasyon oranında hazırlanan yağ karışımla F = 205 N yatak yükünde iki farklı mil hızında yapılan deneyde yatakta oluşan sürtünmeye katkı maddesinin etkisi Şekil 3.'te verilmiştir. Görüldüğü gibi yüksek devirde sürtünme daha büyük oranda azalmıştır. [5,22-24] Şekil 2. Düşük viskozildi yağın ve l'M ve AW katıkların güç kaybına etkisi[l] Karışık Sınır EHD H idrodinam ik Düşük viskoziteti yağ Hidrodinamik yağlamada daha düşük güç kaybı Karışık yağlamaya geçişi uzatarak daha düşük güç kaybı ve aşınma Hız/Yük Şekil 3. F=205 N yatak yükünde FM'li bir katkı maddesinin sürtünmeye etkisi [2,19,20] D Baz y ağ • Baz y ağ + % 2 katkı D Baz y ağ + % 4 katkı 0,025 _ 0,02 £ 0,015 C/1 n = 570 d/d n=l413d/d I JJ Yapılan diğer bir çalışmada n = 570 d/d mil hızında çeşitli sabit yüklerde deneylerde sade baz yağa hacimce % 4 oranında katkı maddesi ilaveli karışımlarla yapılan deney sonuçları Şekil 4.'te verilmiştir. Genellikle katkı maddelerinin ilavesiyle sürtünme durumunda bir iyileşme olduğu görülmüştür. PTFE içerikli yağ katkı maddelerinin yağlama mekanizması ise. metal yüzeylere yapışarak kayıcı bir yüzey oluşturmaktır. PTFE içerikli yağ ile yağlanmış iki yüzeyde kayma esnasında lokalize olmuş ısı, pürüz tepelerinde kimyasal reaksiyon oluşturmaktadır. Bu kimyasal reaksiyonlar da yüzey metalürjisini değiştirmektedir. Böylece mikroskopik yüzey seviyesi daha düşük olmakta ve yüzeylerde sürtünme ve aşınma özellikleri iyileştirilebilmektedir. PTFE içerikli yağ katkı bileşimden oluşmaktadır: maddeleri genellikle beş - Modife edilmiş ve elektriklenmiş mikroskobik PTFE partikülleri. - Taşıyıcı yağ olarak ise çok dereceli kalitedeki bir motor yağı kullanılmaktadır. - Taşıyıcı yağda PTFE'yi süspansiyon halinde tutmak için bir dispersant katığı. - Metal yüzeylere PTFE'nin bağlanmasına yardımcı olacak kimyasal maddeler. - PTFE partikülleri ve metal yüzeyleri arasındaki etkileşime yardımcı olan proses destekleyici kimyasal maddeler. [26,27] Şekil 5."te PTFE içerikli ticari bir katkı maddesinin F-353 N sabit yükte farklı konsantrasyon oranlarında sürtünme katsayına etkisinin mil hızıyla değişimi görülmektedir. (2.19.20] Yapılan deneysel çalışmada genellikle katkı maddelerinin ilavesiyle sürtünme durumunda bir iyileşme olduğu görülmüştür. Uzun ve düz molekül zincirli malzemeler, kısa ve dallı molekül zincirli malzemelerden daha iyi sürtünmeyi modife etme kabiliyetine sahiptir. [29] PTFE de uzun ve düz molekül zincirli bir yapıya sahiptir. Bu nedenle PTFE içerikli katkı maddesinin konsantrasyon oranının artması ile sürtünme katsayısında bir düşüş tespit edilmiştir. Fakat bu düşüş belli bir orana kadar (%10) devam ettiği tespit edilmiştir. Sürtünme katsayısındaki bu düşüşün devam etmemesinin bir nedeni, baz yağa rafine işlemi sırasında katılan diğer katkı maddeleri ile etkileşimi olabilmektedir. Sürtünme katsayılarmdaki düşüş yüksek hızlarda daha fazla olduğu görülmüştür. Şekil 6.'da PTFE içerikli ticari katkı maddesinin dinamik yükte sürtünme katsayısının değişimi yatağa uygulanan yükle birlikte verilmiştir. [5,22,23] 4.2. Aşınma Önleyici Katkı Maddeleri Tribolojik katkı maddelerinin bu gurubu, daha çok karışık yağlama bölgesinde etkili olmaktadır. Buradaki yağ filmi ile yüzey pürüzlerinin penetrasyonu kesintilidir. Sürtünen yüzeylerde lokalize edilmiş metalik temaslarda bu katkı maddeleri kimyasal adsorblanmaktadir. Metal ile reaksiyona girerek bir yüzey bileşiği oluşturmakta ve bu yeni tabaka plastik bir akışa maruz kalabilmektedir. En etkili AW katkı maddesi Çinko (ZnDDP), fosfor ve sülfür bileşikleridir. Ayrıca bazı FM katkı maddeleri de aşınmayı da azaltmaktadırlar. Bir AVV katkı maddesinin genel fonksiyonu Şekil 7.'de verilmektedir[5,10,24], Hem sürtünme hem de aşınmanın birlikte azaltma işlemini yapan en iyi tribolojik katkı maddesi, en mükemmel antioksidant olan yağda çözülebilen Molibden-sülfür bileşikleridir. Bu grup bileşikler sürtünme ve aşınmanın azaltılmasında ve yük taşıma kapasitesinin arttırılmasında etkilidir. Sade baz yağ ve sade baz yağa % 4 oranında ticari katkı maddesi ve % 4 grafit ilaveli yağlarla yapılan aşınma ölçüm deneylerinde elde edilen sonuçlar Şekil 8.'de verilmiştir. .Şekil 4. ıı - 570 cl/cl ivin yağ ve y a ğ katkı maddeli karışımlar için sürtünme kuvvetleri D Baz Yağ D Baz Yağ + FM katık D Baz Yağ + Grafit H Baz Yağ + Molib.sülfür katık! 30 25 20 15 10 F-IION F=I6ON 134 F=2ION F=260N Şekil 5. I = 353 N yükle baz yağ ve katkı madde ilaveli yağ kanşıınındaki sürtünme katsayısının hızla değişimi N k Baz Yağ 10 X Baz.Y.+%lKat. ^ Baz.Y.+%3Kal. N-v Baz Y.+%5Kal. gül* >3^ Baz.Y.+%IOKat. >CX, BazY.+%15Kal. :. 6 J& 400 200 600 800 1000 1200 Hız (d/d) Şekil 6. Dinamik yüklemede baz yağ ve katkı maddeli yağın sürtünme kuvvetinin krank açısına göre değişimi — • — Baz Yağ 0 Baz Yağ + % % Add. Baz Yağ + % 10 Add. - - -X- - - Yatak Yükü -•&•- X 18 X. 16 £ tu e Kuv >• Süiti uıur 14 * 12 10 8 6 4 2 0 0 .MAM/ . J LA l 5 0 0 ° *xx-x- 12000 9000 HSİ\«• «^ 60 6000 \ f/ / * jr / x- 120 3000 > 0 **# 180 atak Y ü k i - 240 300 360 Krank Açısı ( ) 4.3. Yüksek (Aşırı) Basınç (EP) Katkı Maddesi Bu grup tribolojik katkı maddeleri, ağır çalışma şartları altında çalışan metal yüzeyler arasında kaynamayı ve tutunmayı önlemektedirler. Genellikle bunlar metalik temas sayısının arttığı ve tutunmanın oluştuğu zaman meydana gelen hasarları kontrol etmektedirler. Genellikle EP katkı maddeleri kimyasal reaksiyonla cffektif olduğu bir gerçektir. Bu nedenle bunların kullanımları korozyon problemlerini içermektedir[9]. Bu katkı maddeleri yük taşıma kapasitesini arttırmakta, sürtünmeyi azaltmakta, aşınmayı kontrol etmekte ve şiddetli yüzey bozulmalarını önlemektedir. EP katkı maddelerinde en çok sülfür, fosfor, klor, organik fosfat bileşikleri kullanılmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi bu maksatla madeni yüzeyler üzerinde kopma mukavemeti büyük ve kayma gerilmeleri küçük olan bir tabaka meydana getirilmektedir. 135 Şekil 7. AW katkı maddesinin genci etkime mekanizması Parçalanma Prosesi AWFilm J Oluşumu Yeni bileşik Oluşumu Enerji Girişi Şekil 8. Aşınma miktarları 2.5 2 S I 5 p E I •• 0.5 0 Baz yağ Baz yağ + ticari katık EP katkı maddeleri metal yüzeylerle çevre sıcaklığında reaksiyona girmezler ve dolayısıyla reaksiyon sıcaklığından önce tesirli değildirler. Bu katkı maddeleri metal yüzeylerle yüksek basınçtan dolayı 500°C sıcaklıklarda kimyasal reaksiyona girerek kayma mukavemeti, düşük kurşun sülfür, demir klorür gibi tabakalar teşkil etmektedirler. Bu tabakanın mukavemetini artırmak için kullanılan en eski katkı maddeleri oleik asit, don yağı, domuz yağı, ispermeçet yağıdır. Son zamanlarda daha çok fosfor ve fosforik asitlerin esterleri ve polar gruplu oksitlenmiş organik bileşikleri kullanılmaktadır. [4,8,10,14] Hacimce %10 konsantrasyon oranında Boron esaslı ticari katkı maddesi ilaveli yağ karışımıyla sabit yüklü radyal kaymalı yataktaki yük taşıma kabiliyeti deneysel incelenmiştir.[22] Deney Baz yağ + grafit sonuçları Şekil 9. ve Şekil 10.'da verilmiştir. Basınçlarda küçükte olsa bir artış gözlenmiştir. 5. SONUÇ ve ÖNERİLER - Bu çalışmada, motor yağlan ve motor yağlarında kullanılan katkı maddelerinin genel bir tanıtımı yapılarak günümüzdeki konumlarının ortaya konulması ve katkı maddelerinin etkime mekanizmaları geniş bir şekilde incelenmiştir. - Daha düşük viskoziteli motor yağı ve katkı maddeleri kullanarak motor güç kaybını azaltmak mümkündür. [1] Katkı maddesi ilavesiyle yatakta meydana gelen sürtünme ve aşınmayı minimuma indirmek, yağ filminin yük taşıma kapasitesini de arttırmak mümkündür. Sürtünmeyi azaltmak için kullanılan yağ katkı maddesinin konsantrasyon oranı katkı maddesinin cinsine ve yatak çalışma şartlarına göre değişebilmektedir. 136 .Şekil 9. Ma/, yağ ve % 10 katkı madde ilaveli yağ karışımları için çevresel dağıljmi Baz Yağ —A— Baz Yağ + % 10 50 0 100 150 200 250 Çevresel Açı Şekil 10. Ma/ yağ ve % 10 katkı madde ilaveli yağ karışımları için eksensel basınç dağılımı CT5 o 10 20 137 30 40 Eksenel Genişlik[mm] 6. KAYNAKLAR | l | S.Korcek. J.Sorab. M I ) . Johnson. R.K. Jensen. "" Aulomolivc l.ııbricants lor the Nexl Millenium". Industrial l.ııbrication and Trihology. cilt 52-5. 2()()().s.2()9-220. |2| A. Mimi. " Lubıicaling Automotive Engines". ". Industriul l.ııbriciUioıı and Tribology. cilt 51-2. I999.S.62-68. |3| I-'. Karaosmanoğlu. A. Özgülsün. E. Bayraklar. " Yağlama Yağlan". Mühendis ve Makimi Dergisi. Cilt 35-429. 1995. s.26-31. |4| I'.J. Man. "" Erielion. Lubrication And Wear Technology Asm llandbook. Cill 18. Ri/.i. S.O.A.. "Lubrieant Additives and Their Eunetions ". 1992. s. 98-112. |5| I-, Durak. 1998. " l a i k l i Yükleme Şekillerinde Yağ ve Yağ Kalkı Maddelerinin Yalak Performansına Etkileri". SDÜ, Fen Milimleri Enstitüsü. Doktora Tezi. İsparta. 161 l'.J. Man. " l'riclion, Lubrication And Wear Technology ". Asm llandbook.Cilt 18. Cheng, U.S.. " Lubricants And Lubrication". 1992. s 79-80. |7| M. Akkurl.."" Makimi Elemanları " Cilt II. Birsen Yayınevi. İstanbul. 19X0. |X| Y. İcingiir." Motorlarda Yağ Kareklerisliklerini Güçlendiren Kalıklar "". ( i l i Een Milimleri Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Ankara. 1988 |9| I..I. Oconnor." Standart llandbook Of Lubrication Engineering ". liöliim 11.13.14.15. Mc.(ira\v-llıll Book Comp. NL-U York. 1960. |1()| C.K. Rado\v. " Engine Oil Addilives "'. Aus Praxis Und l'orsclıımg. Tribologie + Schmierungslechnik - 37. .lahrgang 5/1990. 1990. s.25() 258. |ll|.l.(î. Wills. " Lubrication l'undamenlals (Meehanical Engincering :3 )". Mobil Oil Corp. Ncw York. 1980. s.27-34. ]I2|I'.J. Man." l'riclion. Lubrication And Wear Tcehnology '". Asm I landhook. Cilı 18. Cheng. I I.S.. " Lubrication Regimes ". 1992. s 89-97. |I3| M..I. llamrock. Tundamentals Of Eluid Eilm Lubrication". Mcgra\\-llill. Inc. Neu York. 1994. |I4| "Petrol Ofisi lininler El Kitabı . Yağlar Ve Gresler "". Petrol Ofisi A.Ş.. Sayfa 7. Nurol Malbacılık. Ankara.1985. |I5| R. Sarin. I)K~. Tuli: V. Martin. N.M. Rai, and A.K. Mhainagiir. "Development Of N, P. And S - Conlaining Mullilunclional Additives Lor Lubricants" Journal Of STLE l.ubricalioıı E!ıiiiineerintı. 1997. s 21-26. 116] L. Ulukan. L.." Makine Elemanları III ". Ders Notlan. İ.I.U Makine Fakültesi. İstanbul. 1980. |17| E. Durak. C. Kurbanoğlu. " Sabit Yüklü Radyal Kaymalı Varaklardaki Sürtünmeye Katkı Maddelerinin Etkisi". SDÜ Een Milimleri Dergisi, Cilt 2-1, Tuğra Ofset. İsparta. 1997 s.71-82 [18] E.R. Booser. " Cre llandbook Of Lubrication ( I lıeory And Practice Of Tribology ) ". Cilt II Theory And Design. J.A. O'brien. " Lubricating Oil Additives ",. U.S.A., 1984. s. 301-315. [19] II. Tekgürler, ." Endüstride Kullanılan Yağlayıcıların Özelliklerinin İncelenmesi Ve Sınıtlandınlması ". İTÜ. Een Milimleri Ens. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1987. |20]V.T. Liston, " Engine Lubricant Additives Whal They Aıe And How They Function " Journal Of STLE. Lubricalion Engineering. 1992, s.389-397. [21] B.A. Khorramian. G.R. lyer. S. Kodali. P. Natarajan. R. Tııpil."" Revie\v Of Aııtivvear Additives Eor Crankcase Oıls ". Wear. 169. 1993. s87-95 |22] E. Durak. E.. C. Kurbanoğlu. '" Günümüzde Yağlarda Kullanılan Katkı Maddeleri". Mühendis ve Makine. Cill 70-470. 1999. s.35-44. 1999 1231 E. Durak. C. Kurbanoğlu. A. Mıyıklıoğlu. E. Karaosnıanoğlu. "Lubricating Oil Addilives and Their l'iınctions". ICOLT '99 International Conference On Lubricailon Techniques. Moğaziçi "University. İstanbul. 1999. s228-239 |24] E.Durak " Yağlama Yağı Katkı Maddeleri". Makiııa &Metal Teknolojisi, sayı 109. 2001. s.59-66 125J D. Margaroni. " Lubricants for Eoıır-Stroke Motorcyles". Industrial Lubrication and Tribology. cilt 50-2, I998.s61-7I. [26] M. Wilson "Slick 50 - A Proven PTFE-Based Boundary Lubricant Eor Engines". Industrial Lubrication and Tribology. Cilt 47-4. 1995, s 6-8. 1271 E. Durak. C. Kurbanoğlu. A. Bıyıklıoğlu. " PTFE İçerikli Katkı Mddeleri ile Sabit Yüklü Kaymalı Yataklardaki Sürtünme Katsayısının Azaltılması". AÜ. Bilim ve Teknoloji Dergisi, (Yayın Aşamasında) |28| S.O. A. Rizvi "Lubricant Additives and Their Functions. ASM llandbook, Friction, Lubrication, and Wear Technology" Cilt 18, 1992, s. 98-111 138 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİNİN OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN REKABET GÜCÜ ÜZERİNE ETKİSİ Arş. Grv. Zümrüt ECEVIT Celal Bayar Üniversitesi, İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Tel: 236 233 06 57 E-Posta: zecevit@yahoo.com ÖZET I. Günümüz dünyasında yaşamakta olduğumuz siyasal, sosyal ve ekonomik krizler ile yoğun rekabet ortamı işletmeleri varlıklarını sürdürebilmek için daha düşük maliyetlerle daha kaliteli ürünleri üretmek zorunda bırakmaktadır. İşletmeler, rekabeti karşılayarak kârlı gelişme amaçlarına ulaşabilmek ile müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılama arasındaki dengeyi sağlayabilmek için tedarik zincirini ürünlerin, hizmetlerin ve bilgilerin akışını, tedarikçilerden müşterilerine kadar uzanan bağlantılar çerçevesinde bir bütün olarak ele almalıdırlar. Pazarda mevcut ve olabilecek gelişmeleri izleyen, önceden haber veren bağlantılı bir tedarik zinciri yönetimi işletmelerin maliyetlerini düşürme, ürün geliştirme, yenilik yaratabilme, dağıtım etkinliği sağlama, performans geliştirme ve rekabeti karşılama yeteneklerini olumlu yönde etkileyecektir. Tedarik Zinciri Yönetimi ile; müşteri ihtiyaçlarına hızla karşılık verme, dağıtım ve depolama optimizasyonunu sağlama, stratejik işbirlikleri oluşturma fırsatı yaratma, satın alma etkinliğini artırma, bilgi teknolojilerinden etkin yararlanma, sermaye maliyetini düşürme, dış kaynaklardan yararlanma olanaklarını değerlendirme ve global rekabeti karşılayabilme gücü yaranabilmektedir. Otomotiv ana ve yan sanayi sürükleyici olarak ülkenin hammadde, imalat ve savunma sanayiilerinin gelişmesinde, istihdamın artırılmamasında. sosyal ve ekonomik gelişmenin sağlanmasında, milli gelirin artırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Türk otomotiv sanayiinin bugün ülkemizin gıda ve tekstil sektörlerinden sonra üçüncü büyük imalat sanayi dalı haline gelmiş olması da yapılacak çalışmaların önemini artırmaktadır. Tedarik zinciri yönetiminin otomotiv sanayiinde etkin bir şekilde uygulanması sonucu elde edilebilecek kazanımlarla sektörün yönlendirdiği demir-çelik, petro kimya, turizm. satış sonrası hizmetler, yedek parça sanayii, bakım onarım hizmetleri gibi alanlarda da rekabet gücü yaratabilecektir. Tedarik Zinciri Yönetimi ( Supply Chain Management), değer zinciri (value chain), rekabet avantajı (competitive advantace). İŞLETME YÖNETİMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER Uluslararası rekabette ve teknolojide yaşanan değişim karşılıklı olarak birbirini etkileyerek, birlikte dünya ekonomisindeki değişimi belirlemektedirler. Günümüzde yaşanan teknolojik devrim, mikro elektroniğe dayalı telekomünikasyon ve otomatik kontrol tekniği üzerine kurulmuş olup, bilgisayar ve robot ürünleri olarak piyasaya çıkmaktadırlar. İşletmeye alınan ileri teknolojilerin ve uygulamaya konulan çeşitli işletmecilik yaklaşımlarının sonucu, 1980'li yıllardan başlayarak üretim panoraması önemli ölçüde değişmiştir. Söz konusu değişim, üretim sürecinde üretim faktörleri yerine, teknoloji ve nitelikli üretim sürecini daha çok ön plana çıkarmaktadır. Geleneksel sanayi kollarının uluslararası arenadaki rekabet gücü, verimlilik ve etkinliği artıracak yeni ve ileri teknolojilerin geliştirilmesine bağlı olmaktadır (Balkır, Demirci; 1989; 112). Bu süreçle birlikte firmaların üretim ve pazarlama ilişkileri giderek küresel boyutta gerçekleştirilen bir içerik kazanmaktadır. 1980'Ierin başında işletme rekabet ve yatırım ortamının dinamikleri belirgin bir değişme göstermeye başlamıştır. Bu değişmeyi hızlandıran birkaç önemli ana faktör aşağıdaki noktalarda toplanmıştır; 1970'lerin sonuna doğru ortaya çıkan stagflasyon ve buna karşı uygulanan ADB ve Avrupa politikaları. 1980'lerde faiz oranlarının artması ve durgunluk firma kârlarını kısmıştır. Bu nedenlerden dolayı özellikle ABD'de birçok işletme operasyonlarını gelişmekte olan ülkelere taşıyarak düşük ücretler ile kârlarını ve rekabet üstünlüklerini korumaya çalışmışlardır. Hatta bazıları global üretim ağı kurmaya doğru gitmiştir. Fakat ithalat korumaları nedeniyle, birçok işletme ABD'nde ve Avrupa'da çalışmıştır. 2- Rekabet dinamiklerinin değişmesinde ikinci faktör, 1970'lerin sonlarından itibaren mikroelektoniğe dayalı üretim teknolojileri ile birlikte bilgisayar ve haberleşme teknolojilerinin gelişmesi ve hızla yayılmasıdır. 139 1- 3- Taşımacılık konusundaki ilerlemeler, kaynaklar, üretim ve pazar arasındaki mesafeyi azaltmaktadır. 4- Hızlı teknolojik gelişmeler yeni servislerin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla yeni endüstrilerin oluşmasına yol açmıştır. 5- 1980 sonrasında rekabet dinamiklerinde bir başka değişmede gelişmekte olan ve yeni endüstrileşen ülkelerdeki çok uluslu işletmelerin dünya pazarlarında rekabete katılmalarıdır. Bu firmalar çoğunlukla Güney Kore. Tayvan. Singapur ve Hong Kong gibi Uzakdoğu ülkelerinde veya Brezilya. Venezuela gibi gelişmekte olan Latin Amerika ülkelerinde yerleşiktir. 6- Asya Kaplanları diye adlandırılan Tayvan, Güney Kore. Hong-Kong ve Singapur'daki çok uluslu işletmeler çoğunlukla fiyatları rekabet silahı olarak kullanarak ileri derecede endüstri leşm iş Batılı ülkelerdeki işletmelere komponent ve üretim malzemeleri sağlamaya başlamışlardır. Kısa bir süre sonra bu işletmeler, ürünler için malzeme sağlamaktan ürünleri üretip aynı pazara sürmeye başlayarak Batılı işletmeler ile rekabet etmeye doğru yönelmişlerdir. Örneğin; bir Güney Kore işletmesi olan Lucky Goldstar, ilk önceleri Batılı işletmelere televizyon komponentleri sağlarken, ABD'de kendi markası ile televizyon, mikro dalga fırın ve buzdolabı satmaya başlamıştır. Ayrıca, yine aynı işletme değişik ülkelerde ortak yatırımlara girişmiştir. 7- Uluslararası ortaklıklar (ortak girişim, lisans anlaşmaları, franclıising gibi) artmıştır. Böylece rekabet klasik firmalardan daha çok ortaklıklar arasında olmaya başlamıştır. 8- Elektronik haberleşme ağı ve diğer iletişim teknolojileri ile uzak bölgelerle haberleşme kolaylaşmıştır. ')- İnsan hakları ve demokrasi alanındaki gelişmeler dolayısıyla organizasyonlarda insana saygının önem kazanmasına yol açmıştır. 10- Müşteriler bilinçlenmiş ve beklentileri (kalite, hızlı servis, ucuzluk, ürünün estetik değeri, güvenilir olması vb.) değişmiştir. yıllarda işletmeleri yönlendirmiştir. farklı yaklaşımları uygulamaya Dünyadaki gelişmeler doğrultusunda makro ve mikro düzeylerde yaşanan değişimler sonucu işletmelerin kaliteli ürünler sunma, maliyet düşürme, faaliyetlerde esneklik sağlama ve rekabet gücünü artırma amaçlarına ulaşmada uyguladıkları sistemler arasında Tedarik Zinciri Yönetimi (TZY) yaygın uygulama bulmaktadır. 2. TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ Geleneksel olarak işletmeler, tedarik zinciri yönetimini satmalına bölümünün bir fonksiyonu ve işletmenin tedarikçilerini ele alan bir yapı gibi görmektedirler. Tedarik zinciri ve tedarik zinciri yönetimi terimi ne tedarikçilerle ortaklığı ne de lojistik fonksiyonun bir tanımını ifade etmek için kullanılmaktadır. APICS sözlüğü tedarik zincirini; ilk hammadde halinden, tamamlanmış ürünlerin son kullanıcının tüketimine sunuluncaya kadar tedarikçi ve kullanıcı işletmeleri bağlayan ve müşterilere ürün yapan ve hizmetleri sağlayan değer zincirinin oluşturulduğu işletme içindeki ve dışındaki işlemlerin tümü olarak tanımlamaktadır (Lummus, Vokurka; 1999; 11: Cox ve diğerleri; 1995). Lummus ve Alber tarafından tedarik zinciri, malzeme akışı yoluyla varlıkların bağlanması olarak ifade edilmektedir. Bu varlıklar, tedarikçileri, taşımacıları, üretim sitelerini, dağıtım merkezlerini, perakendecileri ve müşterileri içerebilir (Lummus, Vokurka, 1999; Lummus ve Alber; 1997). Tedarik Zinciri Konseyi (1997), tedarik zincirini, tedarikçinin tedarikçisinden, müşterinin müşterisine, son ürün üretiminde ve dağıtımında yerine getirilen her çabayı içine alan lojistik uzmanları tarafından kullanılan bir kavram olarak belirtmektedir. 1980'li yıllarda rekabette kalite ile yeni bir boyut açılmıştır. Artık ucuz ve bol ürüne doymuş kitleler, kaliteli ürünlere yönelmişlerdir. Zamanla kalite kavramına yenilik, esneklik, hizmet ve pazara daha çabuk ulaşma, yani hız eklenmiştir. Yarının dünyasında rekabetin gizli avantajları ise 9O'lı yılların rekabet unsurlarına ek olarak mükemmeliyet şeklinde belirlenmektedir. Bu gelişmelerle beraber teknolojik gelişmelerin sağladığı verimlilik artışı, dünya pazarlarının küreselleşmesi, bilgi toplumuna geçiş aşamalarının yaşanması, ürün ömürlerinin giderek kısalması, pazara yeni ürünler sunma sürelerinin azalması ve sürekli değişen müşteri gereksinimleri 2000'li Quinn (1997), tedarik zincirini, hammadde aşamasından son kullanıcılara kadar malların hareket etmesiyle bütün aktivitelerinin birleştirilmesi şeklinde ifade etmektedir. Bu tanım, kaynak bulma, üretim programlama, sipariş izleme, envanter ' yönetimi, taşıma, depolama ve müşteri hizmetlerini içermektedir. Ayrıca, önemli bir başka fonksiyon, bütün aktiviteleri görünür kılacak bilgi sistemlerini düzenlemektir. Tedarik zinciri tanımlamasına ilave olarak, bazı yazarlar tedarik zinciri yönetimine değişik açılardan yaklaşmışlardır. Ellram ve Coper tarafından(1993), tedarik zinciri yönetimi, "tedarikçiden son tüketiciye dağıtım kanalındaki toplam akışı yönetmek için çabaları entegre etme felsefesi" olarak görülmüştür. 140 Tablo 1. 1070 lerdeıı (Ü'miimü/e Üretim Şirketle rındekı İşletme Yönetiminin Evrimi liretim Dönemi Hacim Esaslı Kitle Esnek-Tümleşik I Esnek Tümleşik II (I985'ler-Erken Ö/ellikleri liretimi (Erken 1980'ler) 1990'lar) Esas/Belirleyici 1 laeim esaslı Pazar esaslı Pazar belirleyici liretim Politikası (Ölçek ekonomisi) (Kapsam ekonomisi) (Kapsam/entegrasyon Verimlilik Tümleşik sistem ekonomisi) Esneklik Farklılaşma Küreselleşme Stratejik ortaklıklar Organizasyon Yapısı İşlevsel 1 lıyerarşik Stratejik Amaçlar Büyük hacimler Düşük maliyetler Yüksek pazar payı Oriaklaşılan Alan Satış Üretim Çekirdek İşlevler Satış Operasyonlar Kullanılan Katı BSD / DSD İmalat Bilgi ve Veıitabanı sistemleri Teknolojileri Kullanılan Yumuşak K D S İKİ' İşletmecilik MİI' ( İ T Teknolojileri Endüstri Müh.Tek. Kavnak: Satır. 19%: 4 : Mıırakoshi. 1994. Az katmanlı Yalın Katılımcı matriksi Değer katma Çabuk tepki Yüksek kalite Düşük stok Üretim Dağıtım ve satış Tedarikçiler Esnek Hızlı uyum Buluşlar/yenilikler Bu tanımlardan yola çıkarak, tedarik zincirinin özet bir tanımı şu şekilde yapılabilir: Bir ürünün hammadde halinden son müşteriye ulaştırılmasında yer alan, hammadde ve malzemelerin kaynağını bulma, üretim ve montaj, depolama ve envanter işleme, sipariş girişi ve yönetimi, dağıtım, müşteriye teslim ve bütün aktiviteleri kontrol etmek için gerekli bilgi sistemlerinin tasarlanmasıdır. Tedarik zinciri yönetimi ise, bu süreç içindeki aktivitelerin tümünü koordine ve entegre etmektedir (I.ummuş. Vokıırka.l999;l 1). İşletmelerin yönetim yapılarında meydana gelen gelişmeler üretim şirketleri ele alınarak incelendiğinde TZY sistemine nasıl ulaşıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu amaçla üretim şirketlerinde işletme yönetimi dönemleri Tablo l'de verilmiştir. Değer yaratma Müşteri tatmini Sunu kesimi (tedarikçiler. üretim müşteriler) Değer kümesi ortaklar, (sunu kesimi, şirketi, hissedarlar. kredi kurumları. hükümet, toplum) Rekabet stratejisi İşbirliği stratejileri Değer akışı yönetimi Pazarlama/satış Operasyonlar Satmalına Robotlar IOP BDT OD/ÇS I.-ÜS OKA BTÜ sistemleri TKY OUT TZÜ BDİP Monczka ve Morgan (1997), entegre edilmiş tedarik zinciri yönetimini, dış müşteriden doğan ve dikey bir yoldaki değerlerle müşterinin ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin sağlandığı bütün süreçlerin yönetimi olarak belirtmişlerdir. Müşteriye Özel Kitle Üretimi (1990'lar) Müşteri belirleyici (Entegrasyon ekonomisi) Müşteriye özel-kitle üretimi (değer yaralına ve fırsat maliyeti enazlaınası ile) Ağlı Akışkan iletişim teknolojisi Yapay zeka İletişim teknolojileri Küresel veritabanları İST OK. MÇOT ATM TZY DKY zaman-tabanlı rekabet çabalarına katkıda bulunurken, aynı zamanda müşterilerin kalite spesifıkasyonlarının ve beklentilerinin rekabet edebilir tlyat düzeylerinde karşılanabilmesini kolaylaştırmıştır. Bütünleşik otomasyon ise operasyonların ve rekabetin kereselleşmesine ivme kazandırmıştır (Şatır, 1996; 5). Pazar ve organizasyon dinamikleri ile birlikte bu gelişmeler üretim şirketlerinin küresel işletme yönetimlerinde köklü değişikliklere yol açmaktadır. Tablo 1 incelendiğinde işletme yönetimlerinin giderek kitle (hacim) esaslı olmaktan çıkıp, birim (müşteri) esaslı olan bir yapıya büründükleri görülmektedir. Bu dönüşüm üretim politikalarında "katma değer verimlilik" odaklı olmak yerine, "değer yaratma" odaklı yönelişlere neden olmaktadır. Bu politikalara uyum sağlayabilmek için organizasyonlar daha yumuşak, ağlı ve akışkan yapılanmalara gitmektedirler. Bu değişimler işletme yönetimi anlayışları ile birlikte işletmelerin ilişkide bulundukları kesimlerle olan yapıları derin bir şekilde etkilemektedir. Son onbeş-yirmi yıldır kullanılan esnek teknolojiler ürünlerin yaşam çevrimlerinde hissedilir kısalmalara yol açmış, pazardaki ürün çeşitliliğinin ve opsiyonlarının zenginleşmesi sağlanmıştır. Esnek otomasyon, yönetimin 141 2.1. TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ YAPISI Geleneksel müşteri tedarikçi ilişkisi fiyat temelli oluşan satınalma yaklaşımı ile karakterize edilmiştir (Şekil I). İşletmenin, genellikle her bir kalem ya da parça için öncelikle fiyata göre seçilen çoklu tedarikçileri vardır. Bir ledarikçinin müşterisi ile ilişkisinin uzun ömürlülüğü sadece kendisinin fiyatı kadar iyidir. Diğer bir tedarikçinin sunacağı daha iyi bir fiyat ilk tedarikçinin yerine geçecektir. İki yapı içinde, satın almacılar. satın alma fiyat değişikliği yoluyla değerlendirilirler. Her kalem için standart bir fiyat vardır ve satın almacılar bu fiyatı düşürdüklerinde ya da karşıladıklarında ödüllendirilirler. Tekrarlanacak işlerden işletmenin herhangi bir beklentisi yoktur. İşletme istediği fiyatı elde ettiğinde, tedarikçiler müşteri işletmenin ihtiyaçlarını karşılamak için elde tutulurlar. Bu bakış "müşteri daima haklıdır" tutumuna taşınılır. Müşteri ve tedarikçi arasındaki ilişki noktaları tek taraflıdır. İlişki geniş olarak bir satış personeli ve satın alıcı arasındadır. Diğer bir işletme içinde oluşan ilişkinin çoklu noktalarının içsel koordinasyonu söz konusu değildir. Müşteri, tedarikçiyi fiyatı karşılığında bir çalışan olarak görür. Eğer tedarikçi dağıtım yapmazsa müşteri kendi müşterisinin dağıtım beklentilerini karşılayabilmek için tedarikçi koşullarına uymak zorunda kalacaktır. Şekil I. Geleneksel Mlişteri-Tedarikçi İlişkisi Olcııcksel Müşteri Tc<l;ırik(,i İlişkisi Müşteri Miillıır/I lizmeller Tedarikçi •Satışlar • Salıııalma $ ^ w Şekil 2. Yeni Müşteri-Tedarikçi İlişkisi Müşteri * Salımılmi! * Malzeme * Üretim Kontrol •Kalite •Tlesaplar/öde ine Tedarikçi Mallar/Hizmetler Bilgi Tasarım Talep İşletme Değeri Teknoloji .1i •Satışlar * Müşteri -Sipariş işleme -Sipariş konfı. * Üretim kontrol »Kalite •Mühendislik •1 lesaplar/ödem Bu özelliklere sahip olması nedeniyle, geleneksel müşteritedarikçi ilişkisi belirgin biçimde rekabete dayalı ve güvenden yoksundur (Gordon, 2000; 12). Bu tür geleneksel müşteri-tedarikçi ilişkisi bugün bile baskın durumda bulunmaktadır. Yeni müşteri-tedarikçi ilişkisi daha kompleks bir yapıya bürünmüş olup işletmeler arasında ileriye ve geriye doğru akan bilgi, hizmet ve ürünlerin şekli, yoğunluğu önemli değişikliklere uğramıştır (Gordon, 2000; 13). Bu yeni yapı içinde üretici işletmeler tarafından istenilen mal ve hizmetler, tedarikçilerin ek değer yaratmasıyla daha yüksek oranlarda müşteri ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Mal ve hizmetlerin değişiminin yanı sıra, müşteri firmanın ihtiyacı olan tedarikçi firma içindeki fonksiyonlarla ilgili daha çok bilgi paylaşma, iletişimde bulunma ve karşılıklı sağlama işbirliği olanakları artmaktadır. Satış bölümüyle basit bir ilişki kurmak yerine, tedarikçilerin kalitesi ve mühendislik özellikleri ile ilgilenilmektedir. Yalın üretim yöntemi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, müşteri ve tedarikçi işletmenin malzeme fonksiyonu ve tedarikçinin sipariş işleme ve üretim kontrolü fonksiyonları arasında talebin etkin işlemesini sağlamak için anlaşmalar yapılmaktadır. Oluşan yeni ilişkiler çerçevesinde, üretici müşteri yeni ürün tasarım girdileri ya da ortak değer mühendisliği için tedarikçinin üretim ve tasarım mühendisliği ile iletişimi sağlamakta ve sürdürmektedir. Ayrıca, satmalına, tedarikçiler için tek koordinasyon noktası olmamakta diğer fonksiyonlarla çapraz ilişkiler geliştirilmektedir. Bütün bu çabalan sürdürme ve ayarlama, işletme strateji ve planlarının paylaşımını, işletme değerlerinin değişimini gerektirmektedir. Bunun için, hem üretim planlama hem de mühendislik ve teknoloji kapasitesi ile ilgili bilgiler karşılıklı uzun dönemli ele alınmaktadır. Bunların sonucunda giderek artan bir şekilde, müşteriler ve tedarikçiler arasındaki ilişkiler, uzun dönemli anlaşmalar yoluyla karşılıklı olarak tarafların birbirini bilgilendiren ve güven oluşturan düzeylere getirilmektedir. Tedarik zinciri yönetimindeki anahtar nokta bütün sürecin bir sistem olarak görülmesidir. Yönetim kontrolünde yaşanan değişimler işletmeleri işbirliğinde bulundukları işletmelerle olan ilişkilerin yönetim şeklinde de etkili olmuştur (Şekil 3) (Hoek, 1998). Tedarik zinciri yönetimi adaptasyonunu gerçekleştiren örgütlerdeki değişimler ise şekil 4 de verilmektedir (Hoek 1998). 142 Şekil 3. Yönetim Kontrolünde Devrim sıra, yeni ekipmanların ve yöntemlerin kullanılması da etkili olacaktır. Pasif Yönetim yaklaşım l'ccdhiick ((k'ii Heslenim) hiliii kullanımı Isleınscl ıı\ sulama Kısa Süreli /ilDKIIl II Birimler (l'iirtisel Ölçüler) Iaalivet ahım Pıoaktif Performans İyileştirme 3. OTOMOTİV SANAYİİNDE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİNİN ÖNEMİ Feeduartl (İleri Beslenim) Otomotiv sanayiinde Tedarik Zinciri Yönetiminin neden 1990'ların önemli bir konusu haline geldiğinin kısmen cevabı bir kısım işletmelerin dikey bir şekilde entegrasyonu sürdürmesi gerçeğinde yatmaktadır. İşletmeler, kendi tedarik kaynaklarından daha düşük maliyet, kaliteli malzeme sağlayan tedarikçileri araştırmakta ve bu konuda uzmanlaşmaktadırlar. Özellikle otomotiv işletmeleri için, bütün performansı öptimize eden tedarik ağını yönetmek önemli bir amaç haline gelmiştir. Bu organizasyonlar, tedarik zincirinin bir sonraki aşamasını yerine getiren diğer firmalarla birlikte çalıştıklarında diğerlerinin başarısından her iki tarafında etkileneceğini anlamışlardır (Lummus. Vokurka, 1999: 12). Stratejik Uzun Süreli Bülüıı /incir (Kntegıe Kclilmiş) Yönetim kontrolünde yaşanan değişimlere uygun tedarik zinciri yönetimi adaptasyonunu gerçekleştiren üretim şirketlerindeki işletme yönetimi ortamındaki dönüşümlerin oluşmasında içsel ve dışsal etkenler önemli rol oynamaktadır. İçsel etkenler olarak çeşitli ileri imalat/bilgi teknolojilerinin kullanılması ve yeni işletmecilik yaklaşımlarının uygulanması sayılabilir. Pazar dinamikleri ve rekabetin küreselleşmesi de yeni işletme yönetimi ortamının oluşmasında rol oynayan dışsal etkenler arasındadır. 2000'li yıllarda bu etkenlerle üretim şirketinin temel çabası kendi içinde ve tedarik kesimindeki taraflara değer yaratmaktır. Son amaç toplam müşteri tatminidir. Bu çaba ve amaç hissedarlara sürdürülebilir bir refah yaratarak ve aynı zamanda bütün toplum kesiminin beklentileri karşılanarak gerçekleştirilir. Üretim şirketlerindeki tüm çalışmalar ve operasyonlar değer yaratmaya açık doğrultuda tasarlanır. Son aınaç"mutlak maliyetin en azlanması" yerine, tedarik zinciri boyunca "fırsat maliyetinin en azlanması" dır. Bir operasyonun, sürecin ya da yöntemin iyileştirilmesine yönelik geliştirilen düşünce ve model başarı ile uygulanınca, sözü edilen yeni unsur rutin değer katma aktivitesine dönüşür. Artık yapılması gereken değer yaratmaya yönelik yeni girişimlerde bulunmak ve sürekli iyileştirme çalışmalarını kesintisiz sürdürebilmektir. Bunun içindir ki şirket içi ve şirketler arası kaynakların geliştirilmesi ilgili taraflar için vazgeçilmez bir gerçekliktir. Örneğin, üretim şirketinin tedarikçilerinden birine presleme operasyonunun iyileştirilmesi için yapacağı mali ve/veya teknik yardım olağandışı bir katkı olarak değil, TZY'deki tedarikçi geliştirme programının doğal bir parçası olarak görülmelidir. Böyle bir işbirliğinin sonuçları sadece katılan değer ile değil, aynı zamanda gelecekteki değer yaratma potansiyelinin artmış olması ile de ölçülmelidir. Bu potansiyelin artmasında işbirliği sonucunda teknik yeteneklerin, becerilerin, bilginin zenginleştirilmesinin yanı Tedarik zinciri yönetimine otomotiv sanayiinde verilen önemin ikinci nedeni ulusal ve uluslararası rekabetin artmasıdır. Müşteriler, taleplerini karşılamak için birçok kaynakla karşı karşıyadırlar. Dağıtım kanalı boyunca maksimum erişebilirliği minimum maliyetle sağlamak önem taşımaktadır. Öncelikle, işletmeler tedarik zincirinde çeşitli yerlerde yer alan envanterlerin sağlanmasıyla dağıtım problemini çözmeye çalışırlar. Buna karşın, pazarın dinamik yapısı elinde envanter tutan işletmeleri potansiyel olarak riskli ve kârsız yapmaktadır. Tüketicilerin satmalına alışkanlıkları sürekli değişmektedir ve işletmenin rakipleri sürekli olarak ürünlerinde ilaveler ve çıkarmalar yapmaktadırlar. Elde tutulan herhangi bir envanter maliyeti birçok işletme için fonlar envantere bağlandığında ürün maliyetinde artışlara neden olacaktır. Tedarik zinciri öneminin yükselmesindeki üçüncü bir neden, bir bölüm yada fonksiyonun performansını maksimize etmenin, bütün işletme performansının optimalliğinin sağlanması anlamına gelmediğinin bir çok işletme tarafından anlaşılmasıdır. Satın alma bölümü, bir parçayı daha düşük fiyata sağlayabilir ve iyi bir satın alma fiyat değişikliğini gerçekleştirebilir. Ancak, tamamlanmamış ürünlerin üretim maliyeti fabrikadaki etkinsizlikler nedeniyle yükselebilir. Bu nedenle işletmeler herhangi bir alandaki kararlarının etkisini ölçmek için bütün tedarik zincirini göz önünde bulundurmak zorundadırlar (Lummus, Vokurka. 1999; 13). Bir Boston Danışmanlık firması olan Advanced Manufacturing Research, üreticiler ve işbirliği içinde oldukları diğer işletmeler arasında malzeme ve bilgi akışını sağlayacak olan geliştirdikleri tedarik zinciri modelinde üreticilerin faaliyetlerini yerine getirirken nasıl davranmaları gerektiğini belirleyecek yönetim tarafından ihtiyaç duyulan değişikliklere dikkat çekmiştir (Davis. 1995). Bunlar: 143 Şekil 4. Tedarik /.incili Yönetimi Adaptasyonunu Gerçekleştiren Örgütlerdeki DeğilimIcr Mülkivele Davalı Kontrol Hayali Dikcv/I liverarsi Kntegnısyon y> K y( Tedarik zinciri yönetiminin kabul edilmesine karşı direnmeler ve kısmen yanlış anlamalar nedeniyle TZY'nin gelişimi yavaş olmaktadır. Bir bütün olarak TZY'nin yavaş gelişmesinin nedenleri aşağıdaki noktalan içermektedir (Lummus, Vokurka; 1999, 15): Networke Çapraz • V Tasarruf Sağla\ ıc Lojistik Yaratıcı İnletmeler /inciri • • • • • • • V N Orgiil K i:k Değer • • Tedarik • • • • • y> 1/ Pozisyonlar Katkı • y> y> Rekabetçi Yetki Statik deçici r\ ^> Rekabete Birimsel, V 4. REKABET GÜCÜ YARATMADA TEDARİK ZİNCİRİNİ İŞLETME STRATEJİSİNE BAĞLAMA Satıcılar ve müşteriler arasında daha büyük bilgi paylaşımı, Yatay işletme süreçlerinin dikey bölümsel fonksiyonların yerini alması, Seri üretimden sipariş üretime geçme, Tedarikçilerin sayısındaki eş zamanlı azalma ile satın alınan malzemeler ve dış işlemler üzerindeki güvenin artması, Örgüt ve süreç esnekliğinin artması, Süreçleri koordine etme gereği. Gerçek zamanlı karar destek sistemleri kurallarını geliştirme ihtiyacı ve istihdamı güçlendirme, Yeni ürünlerle tanışmak için rekabet baskısı. Bu nedenlerden dolayı, tedarik zinciri yönetimi birçok işletme için kritik duruma gelmiştir. Bu yönetim anlayışı içinde tedarikçiler tarafından otomotiv sanayiinde yer alan işletmelere çeşitli yararlar sağlanmaktadır. Bunlar (Melnyk, 2000; 13-15): Daha düşük maliyet. Daha iyi esneklik Daha yüksek kalite, Aşırı kapasitenin daha kolay sağlanması, Daha yeni teknoloji. Daha geniş teknik uzmanlığa ulaşma, Daha iyi pazar bilgisi. Uzmanlaştıkları yeteneklere daha çok odaklaşma, Daha geniş bakış açısı, Daha aktif sosyal roller. Basitleştirilmiş yönetim. Tedarik zinciri ortaklarıyla işbirliği oluşturma için rehberlik eksikliği, İşbirliğini kontrol etme için ölçümler geliştirme başarısızlığı, Tedarik zinciri vizyonu gerisindeki iş süreçlerini bütünleştirme yetersizliği, İşletmenin iç prosedürlerini entegre etme yetersizliği, İşletme içindeki ve dışındaki güven eksikliği, Tedarik zinciri kavramına karşı örgütsel direnç, Üst yöneticilerin destek eksikliği, Entegre edilmiş bilgi sistemleri ve firmaları bağlayan elektronik ticaretin eksikliği. Tedarik zincirinde gerçekleştirilecek iyileştirmeler, firmanın rekabet gücünü artırmada sahip olduğu potansiyeli tanımlamaktadır. Tedarik zinciri yeterliliği ürün stratejisinde olduğu gibi bütün bir işletme stratejisi içinde önemlidir. Ürün tedarikinin ve ürün talebinin bir bütün olarak yönetiminin etkisi işletmenin kârlılığını etkileyecektir. Bu nedenle tedarik zinciri stratejisi, ürün sunma, kapasite planlama, talep yönetimi, iletişim ve teslimle ilgili kararların bir modeli olarak görülebilir. Tedarik zinciri stratejisini işletme stratejisine bağlama bir işletmenin ürün ya da hizmetinin üretiminde kapsanılan anahtar işletme süreçlerini tanımlamayı içerir. İşletmeler, işbirliği hedeflerine bağlı olarak TZY için hedefler geliştirmelidir. Tedarik zincirini başarıyla entegre etmeyi başaran işletmeler, envanterde daha düşük yatırımları, nakit akış zamanında azalmayı, daha düşük malzeme satmalına maliyetlerini, istenilen zamanlarda müşteri ihtiyaçlarını karşılamayı ve daha düşük lojistik maliyetlerini rapor etmişlerdir. Tedarik zinciri yönetimine başlamak için, işletmelerin planlarında ve uygulamalarında anahtar noktaları göz önünde bulundurmaları gerekir. Bunlar (Lummus, Vokurka; 1999; 17): • 144 Tedarik zinciri girişimlerini işletme hedeflerine ayarlamak için tedarik zinciri stratejisi bütün işletme stratejisi ile birleştirilmelidir. • • • • • • Tedarik zinciri amaçlarını karşılamadaki her sürecin bireysel yeteneğinden emin olmak için tedarik zinciri amaçları tanımlanmalı ve planlar geliştirilmelidir. Pazar talebinin sinyallerini dinlemek için sistemler geliştirilmeli ve talep değişiklikleri sürekli izlenmelidir. İhtiyaç duyulan malzemelerin maliyetini azaltmak için tedarikçilerle işbirliğini geliştirme yoluyla tedarik kaynaklan yönetilmelidir. Her bir müşteri bölümü için yeniden şekil verilen müşteri odaklı lojistik ağları geliştirilmelidir. Tedarik zincirinin bütün düzeylerinde ve ürünlerin akışında karar vermeyi destekleyen bir tedarik zinciri bilgi sistemi geliştirilmelidir. Tedarik zincirini her yönüyle değerlendiren, hem hizmet hem de finansal ölçüleri- kapsayan çaprazfonksiyonel ve çapraz işletme performans ölçüleri adapte edilmelidir. Tedarik zinciri kavramını açık olarak anlama ve' tedarik zinciri ortakları arasında açık bilgi paylaşımına istekli olma, bir işletme için tedarik zincirinin rekabet gücünü yükseltmede gerekli ilk adımı oluşturmaktadır. 5. TEDARİK ZİNCİRİ İŞLEMLERİNİN YAPISINI OLUŞTURMADA YETERLİLİKLER İşletmede kullanılan tedarik zinciri işlemlerini değerlendirmek için kullanılan entegre edilmiş yapı Şekil 5'de gösterilmektedir. (Gilmour, 1999; 356) Örgütsel karakteristikler ve bilgi teknolojilerindeki yeterlilikler tarafından desteklenen altı fonksiyonel alan özellikleri bu yapıda gösterilmektedir. Bir organizasyon, tedarik zinciri işlemlerini yönetmeyi bütünleşik bir yaklaşımla ele aldığında bu gösterimdeki ana özelliklere sahip olma eğilimi gösterecektir. Şekil 5 bu yeterliliğin bir tanımını içermektedir. Bu yeterlilikleri oluşturan her bir eleman tedarik zinciri uygulamalarının temelini oluşturmaktadır. Süreç Yeterlilikleri: • Müşteriye dayalı tedarik zinciri: Müşteriye dayalı bir tedarik zinciri, üreticilerin kendi müşterilerinin ihtiyaçlarını ve dağıtım etkinliğini artırmayı sunan çözümleri anlama yeteneğidir. • Etkin lojistik : Müşteri ihtiyaçlarını en düşük maliyetle sağlamak için tedarikçilerden ürünleri ve malzemeleri üretime ve tüketicilere hareket ettirebilme yeteneğidir. • Talebe dayalı satış planlama : Ürün hacmi ve karması için yapılacak projeksiyonların doğruluğunu sağlamak için, satış yönetimi, satış ve işlemler planlamasının koşullarını etkileme yeteneğidir. • Yalın üretim: Üretim tabanının etkin kullanımı (yüksek ekipman güvenirliliği, düşük envanter, kısa hazırlık zamanlan) sağlanarak esneklik ve kalite düzeyini yükseltme yeteneğidir. • Tedarikçi işbirliği: Üreticilerin ve tedarikçilerin entegrasyonu sonucu, tedarik zinciri aktivitelerinde hacmi maksimize etme ve satın alınan malzeme ve hizmetlerin maliyet etkinliğini sağlama yeteneğidir. • Entegre edilmiş tedarik zinciri yönetimi: Çapraz fonksiyonel taktiksel yönetimini ve maliyet ve performans opsiyonlarının stratejik yönetimini birleştirme yeteneğidir. Bilgi Teknolojileri Yeterlilikleri • Entegre edilmiş bilgi sistemleri: Tedarik zinciri planlama, yönetim ve performans ölçümü, ortak bir veri tabanından yüksek entegrasyonla sonuçlanan ve karar verme yeteneklerini artırarak kaliteyi iyileştirme ve zamanı etkin kullanma yeteneğidir. • Gelişmiş teknoloji: İş akışlarını iyileştirme ve tedarik zincirini yönetmek için yeni yöntemler geliştirme yeteneğidir. Örgüt Yeterlilikleri • Entegre edilmiş performans ölçümü: Tedarik zinciri elemanları için konan spesifik işlemsel ve finansal hedefler ile işletme hedeflerini bütünleştirmeyi gerçekleştirerek tedarik zinciri performans analizi yapma yeteneğidir. • Takım çalışması: İşletme amaçlarının başarılmasında ve performans iyileştirmede çalışanların birlikte etkin davranma yeteneğini geliştirme tabanlı bilgi üzerinde odaklanma yeteneğidir. • Örgüt yapısını saptama: İşletme süreçlerini desteklemek için amaçlarla uyumlu çapraz-fonksiyonel bir yapı kurmadır. Görüldüğü gibi işletmedeki TZY'deki yeterlikleri sağlamada etkenlikler: i) içsel değer tabanlı etkenlik ve ii) dışsal değer tabanlı etkenlik olarak ayrılmaktadır. Dışsal etkenlik kendi içinde: i) pazarda değer tabanlı etkenlik ve ii) tedarikçi tabanında değer tabanlı etkenlik olarak düşünülebilir. İçsel değer etkenlik, üretim Şekil 5. Tedarik Zinciri Yapısı A-Siireç Yeterlilikleri Al- Müşteri ilişkisine dayalı tedarik zinciri A2- Rtkin dağıtım A3- Talep kaynaklı satış planlama A4- Yalın üretim A5- Tedarikçi İşbirliği A 6- Entegre edilmiş tedarik zinciri B- Teknoloji Yeterlilikleri Bl- Entegre edilmiş bilgi sistemleri B2- Gelişmiş bilgi teknolojileri 145 C- Örgüt Yeterlilikleri Cl-Entegre edilmiş pert'or- mans ölçümü C2- Takım çalışması C3- Örgüt yapısını belirleme şirketinin değer yaratma, değişme, katma aktivitelerinin ölçümü ile ilgilidir. Pazarda etkenlik ise müşteri talepleri karşısında üretim şirketi ile müşteriler arasındaki değer yaratmanın ve değişmenin fonksiyonu olarak ölçülür. Pazarlama/satış ve müşteri sipariş hizmetleri birimleri bu konudaki çekirdek birimlerdir. Tedarikçi tabanında etkenlik ise üretim şirketi ile tedarikçiler arasındaki değer tabanlı aktivitelerle ilgilidir. Bu konudaki çekirdek birimler lojistik ve satınalmadır. Tablo 2. Tam Kapasite ile (Çalışamama Nedenleri lı; Talep Yetersizliği Dış Talep Yetersizliği İşletme Sermayesi Maliyetinin Yüksekliği İşletme Sermayesi Yetersizliği Pazarlamadaki (iüçliiklcr ve Satış Yetersizliği Firma Savısının fazla Olması Kullanılmış Araç İthalatının Yapılması Yan Sanayiiden Tedarik Sorunu Değişik Marka ve Modellerde liretim Yapılması Yerli Hammadde Yetersizliği Yatırım Teşviklerinin Olmaması İthal Hammadde Yetersizliği Kalifiye işgücü Yetersizliği liret im-Organizasyon Yetersizliği Diğerleri 6. TÜRK OTOMOTİV SANAYİİ YAPISI Günümüzde otomotiv sektörünün önemi, pazar payını büyütme ve uluslararası rekabeti arttırma çabaları artan dünya ticaret hacmiyle paralel olarak hızlanmıştır. Bölgesel entegrasyonların güçlendiği ve yaygınlaştığı, uluslararası liearette korumacılığın ortadan kalktığı yeni dünya ekonomisinde, rekabet gücü ülke ekonomilerinin sanayileri için ilk hedeflerden biri durumuna gelmiştir. Türk otomotiv sanayii ithal ikameci politikalar gereği, sadece iç piyasaya yönelik olarak, optimal ölçeğin çok allında bir kapasite ile kurulmuştur. Oysa otomotiv sanayii ölçek ekonomilerinin uygulanabildiği sektörlerden biridir \e bu sanayii için oldukça önem taşımaktadır. Otomotiv ürünleri imalatında ölçek ekonomileri nedeniyle firma büyüklükleri arttıkça birim maliyetler düşebilmektedir. Otomotiv sanayiinin yüksek kapasite ile çalışamaması, işletme sabit giderlerini arttırmakta, buna bağlı olarak da üretim maliyetleri yükselmektedir. Bu olumsuz yapı, kaliteyi ve teknolojik ilerlemeyi de eksi yönde etkilemektedir. Öncelik Sırası 1 T Önem Derecesi (%) 31 29 °3 4 ş 21 6 7 20 18 8 17.3 9 16.7 10 11 13 12.3 12 11.7 11 13 14 15 10 9 Kaynak: Orhan: 1997.49. İnsan hayatı ve güvenliğinin söz konusu olduğu mamullerin üretildiği otomotiv sanayiinde kalite oldukça önem taşımaktadır. Kalitesiz mal üretiminin, ana ve yan sanayide yarattığı maliyet artışlarını önlemek ve ana sanayi firmalarının çeşitli nedenlerle yan sanayi firmalarına ürünlerin reddedilmesine meydan verilmemesi için, kalite ve standardizasyon sorunları üzerine eğilinmesi ve iyileştirmeye gidici önlemlerin alınması yararlı görülmektedir. Bir ülke ya da endüstrinin uluslararası piyasalarda rekabet edebilmesi için, teknik ve pazarlama becerileri, üretim olanakları ve yabancı yatırımları çekebilme ve işbirliğine girişme kabiliyeti ile birlikte girişimcilerin fiyat dışı nitelikler açısından rakiplerine oranla daha çekici biçimde mal ve hizmet modelleri yaratma girişimlerinin bir bütün olarak tasarlanması gerekmektedir. Kapasite kullanımının düşük düzeylerde kalması kaynakların israfına yol açmakta, diğer taraftan sermaye \ ctersizliüi söz konusu iken üretken kapasitenin önemli bir bölümünün atıl bırakılması bir paradoks oluşturmaktadır. I ürk otomotiv sanayiine baktığımızda tam kapasite ile çalışamama nedenleri öncelik sırasına göre Tablo 2'de verilmiştir. Buna göre, firmaların birçoğu için iç ve dış talep yetersizliği, öz kaynak yetersizliği ilk sıralarda yer alırken, yan sanayimden tedarik sorunu da önemli nedenler arasında gösterilmiştir. 7. TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ VE OTOMOTİV SANAYİİNİN REKABET GÜCÜ Türkiye'de yerli parça arzının yüksek maliyetli oluşu, enflasyon, yüksek efektif koruma ve kur artışları üretim maliyetlerini, ithal girdi/toplam maliyet oranındaki araç maliyetlerini arttırmakla ve bu nedenle araç fiyatları \ ükselmektedir. Maliyet dezavantajlarım: düşük kapasite kullanımı, yetersiz fabrika ölçeği, enerji maliyeti, verimliliğin düşük oluşu, enflasyon ve finansman maliyetleri, ithal edilen hammadde ve parçalar üzerindeki gümrük vergileri ve uygun olmayan fabrika yerleşim planı oluşturmaktadır. TÜRK Yeni müşteri-tedarikçi ilişkisi daha kompleks bir yapıya bürünmüş olup işletmeler arasında ileriye ve geriye doğru akan bilgi, hizmet ve ürünlerin şekli, yoğunluğu önemli değişikliklere uğramıştır. Bu yeni yapı içinde üretici işletmeler tarafından istenilen mal ve hizmetler, tedarikçilerin ek değer yaratmasıyla daha yüksek oranlarda müşteri ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Günümüzde otomotiv sektörü, pazar payını büyütme ve uluslararası rekabeti artırma çabaları artan dünya ticaret hacmiyle paralel olarak hızlanmıştır. Dünya pazarlarında rekabet avantajı ve gücünün devamı, ancak dünya ticaret kalıplarındaki ana değişiklikler kadar ürün pazarlarındaki 146 yŞ koşullan da izleme ve bundan yarar sağlama yeteneğinin oluşumu ve geliştirilmesi ile mümkündür. Bunların yanında rekabet gücü, servis kurumlan, satış etkinliği, teknolojik önderlik, ihraç ürünlerinin çeşitliliği, göreli fiyat ve maliyet farklılıkları, kredi ve teslim süreleri gibi faktörlerle de ilgilidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, üretim teknolojisindeki ve yönetimindeki sürekli değişimler karşısında bunların hızla takip edilmesi ve rakipler ile aynı /amanda uygulanması gerekliğidir. yerlıleştırilmesi heyecanı içinde rantabl yollar aranmayarak planlı, programlı bir otomotiv sanayiinden uzaklaşılarak ana otomotiv ve yan sanayii firmaları dağınıklığa mahkum edilmiştir (Çılbant, 1998; 32). 1990'lı yıllarla birlikte otomotiv sanayiinde, özellikle yan sanayii firmalarında ekonomik ölçekli kuruluşlar oluşturulması ve ar-ge faaliyetlerine önem verilmesi esas alınmıştır. Ekonomik dengelerin tüketicinin otomobil alımını teşvik edici biçimde gelişmesi, nüfusun kentlerde yoğunlaşması, genç nüfusun tüketim kalıplarının değişmesi bu talep artışını doğuran nedenlerden birkaçıdır. Otomotiv sanayiimizin rekabet gücü kazanabilmesi için birim başına maliyetin düşürülmesi ve ürünün kalite ve teknik performansının artırılması gerekmektedir. Bu durumun sağlanması ise ana sanayii ve yan sanayii arasında entegrasyonu sağlayacak tedarik zinciri yönetiminin uygulanmasına büyük ölçüde bağlı olacaktır. Otomotiv sanayiinde rekabet gücünü etkileyen faktörler ülke ekonomisiyle paralellik teşkil eden genel faktörler ve sektörün kendisinden kaynaklanan yapısal faktörler olarak smıflandırılabilmektedir (Tablo 3) Tablo incelendiğinde otomotiv sanayii için parça üreten sanayii sektördeki yapısal faktörler arasında yer almaktadır. AB ülkelerinde otomotiv sanayiinin rekabet gücü artırılmaya çalışılmakta, diğer taraftan tüketicinin daha emniyetli, daha sağlam, satın alma ve kullanma aşamasında daha ucuz araç isteğinin karşılanmasına ve daha temiz araçlar üretecek bir sanayiinin geliştirilmesine çalışılmaktadır (Karaduman, 19%: 36: Çılbant, 1998: 31). T.ıblo 3. Otomotiv Sanayiinde Rekabet (iiieü Faktörleri SEKTÖRDEKİ YAPISAL FAKTÖRLER . \1akro Hkonomik Yapıdan . Ekonomik Ölçek kaynaklanan Temel (iirdi . Maliyet ve Verimlilik . Ürün ve Kalitesi Maliyetleri I alep kısıtlayıcı Vergi . Parça Üreten Sanayii . Pazarlama ve Satış Sonrası Politikaları . 1994 Kkonoıııik Krizinden I lizmetler GENEL FAKTÖRLER Otomotiv dünyasında yeni teknolojiyi geliştirme ve ürünlere uygulama faaliyetleri ana otomobil firmalarından kademeli olarak yan sanayi firmalarına kaymaktadır. Teknoloji ve tasarım fonksiyonlarında parça üreticilerine daha fazla sorumluluk yükleyen yeni yapılanma modeline göre ana otomotiv firmaları kendi bünyelerindeki ar-ge konularındaki yatırımları azaltmakta ve daha kısa sürelerde yeni model çıkarma imkanı yaratmaktadırlar. Ürün ve hizmetlerin değişiminin yanı sıra tasarım, talep, teknoloji gibi alanlarda da müşteri ve tedarikçi firma arasında karşılıklı bir akış söz konusudur. Bütün bu çabaları sürdürme ve ayarlama, işletme strateji ve planlarının paylaşımını, işletme değerlerinin değişimini gerektirmektedir. Bunun için, hem üretim planlama hem de mühendislik ve teknoloji kapasitesi ile ilgili bilgiler karşılıklı uzun dönemli ele alınmaktadır. Bunların sonucunda giderek artan bir şekilde, müşteriler ve tedarikçiler arasındaki ilişkiler, uzun dönemli anlaşmalar yoluyla karşılıklı olarak tarafların birbirini bilgilendiren ve güven oluşturan düzeylere getirilmektedir. Bütün dünyada şu nokta bir gerçek olarak tespit edilmiştir; ekonomide başlayan bir durgunluk ve düşüşle birlikte, otomotiv sektörü daha büyük bir durgunluk ve düşüş göstermekte, aksi durumda yani, ekonomik canlanma ve gelişme döneminde ise otomotiv sektöründe daha büyük bir canlanma ve gelişme gözlenmektedir (Türk Metal Sendikası, 1995; 43-44). Kaynaklanan Sorunlar AB Otomotiv Sanayiindeki Son (ielişmelerdeıı Kaynaklanan IKıım Sorunları Kaynak: Orhan. 1997: 36. Rekabet gücünün artırılmasında özellikle ana sanayii ve yan sanayii üreticileri arasında geliştirilmiş koordinasyon ve entegrasyon ile. firmaların yeniden organize edilerek daha verimli olmaları, daha kısa üretim devrelerinin sağlanması ve üretim esnekliği önem kazanmaktadır. 1980 yılına kadar ithal ikamesi altından çalışan otomotiv sanayii iç pazara yönelik, küçük ama çok sayıda firmadan oluşan bir yapı içinde faaliyet göstermiştir. Yan sanayii ile birlikte entegre olmuş ana firmaların karşılaştığı problemler nedeniyle yan sanayii üretimi de dalgalanmalar göstermiştir. İthal ikamesi politikasıyla her parçanın Ulusal ve uluslararası rekabetin artması otomotiv sektörü için, bütün işletme performansını optimize etme gerekliliğini, satıcılar ve müşteriler arasında daha büyük bilgi paylaşımını, yatay işletme süreçlerinin dikey bölümsel fonksiyonların yerini almasını, seri üretimden sipariş üretime geçilmesin, tedarikçilerin sayısındaki eş zamanlı azalma ile satın alınan malzemeler ve dış işlemler üzerindeki güvenin artırılmasını, örgüt ve süreç esnekliğinin sağlanılmasını, süreçleri koordine etme gereğini ve yeni ürünlerle tanışmak için rekabet baskısını artırmaktadır. Hızlı bir sanayileşme sürecinde olan ülkemizin, önemli sanayii kollarından birini oluşturan otomotiv sanayii de. "lokomotif sektör" imajını devam ettirebilmek için bu alandaki gelişmeleri faaliyetlerine uygulayarak rekabet edebilir bir konuma getirilmelidir. 147 8. SONUÇ Günümüzde yönetimin bürünmüş olduğu yapı rekabetçi, hızla gelişen, küresel boyutlarda hareket eden, yenilikçi özellikleri içeren alanlarda odaklanmıştır. Sistem içinde yer alan bütün zincir üzerinde etkin bir stratejik yönetim ve entegrasyon sağlanmadıkça amaçlara ulaşmak güçleşecektir. Tedarik zinciri, bir seri değişim ve ilave değerin ürünle beraber tedarikçiler ve müşteriler arasında hareket etmesi olarak ifade edilirken; Tedarik Zinciri Yönetimi , müşteri ihtiyaçlarına uygun ürünlerin, hizmetlerin yada bilgilerin belirlenip, bunlara uygun sipariş oluşturma, satın alma ve dağıtım koordinasyonunu sağlayarak işletme performansını bir bütün olarak yükseltmektir. Tedarik zinciri yönetimi alanındaki gelişmeler sonucunda otomotiv sanayii de faaliyetlerinin verimliliğini artırmak, maliyetleri aşağı çekmek, yeni ürün, hizmet, süreç ve pazarları geliştirmek suretiyle rekabet üstünlüğünü elde edebilir ve sürdürebilir. KISALTMALAR ATM BDİP BDT BSD BTÜ DKY DŞD EÜS GT İKP İOP KDS MÇOT MİP OD/ÇS OKA OÜT ÖK TZY TZÜ Aktivite Tabanlı Maliyetlendirme Bilgisayar Destekli İşlem Planlama Bilgisayar Destekli Tasarım Bilgisayar Sayısal Denetim Bilgisayar Tümleşik Üretim Değer Kümesi Yönetimi Dağıtılmış Sayısal Denetim Esnek Üretim Sistemi Grup Teknolojisi İmalat Kaynaklan Planlaması imalat Otomasyon Protokolü Karar Destek Sistemleri Müşteri Çıkışlı Ortak Tasarım Malzeme İhtiyaç Planlaması Otomatik Depolama / Çekme Sistemi Otomatik Kılavuzlu Araçlar Optimum Üretim Teknolojisi Öncü Kıyaslama Tedarik Zinciri Yönetimi Tam Zamanında Üretim KAYNAKLAR 111 (.'. Balkır. M. Demirci. "Uluslararası Ekonomik Bütünleşme ve Avrupa Topluluğu'". 2. Baskı. İstanbul. 1989. | 2 | J.F. Cox, .1.11. Blackstone. M.S. Spenccr, APICS Dictionary 1 (8' ' ed), American Produclion and Inventory Control Society Falls Church. VA. 1995. [31 C. Çılbant. "Türkiye'de Otomotiv Sektörünün Yapısı. Sorunları ve Gümrük Birliği Sürecinde Rekabet Şansı", Celal BayarÜ. S.B.E.. Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 1998. |4] D. Davis. "State of new Art: Manufacturers and Trading Partner» Lcarns as They Cio", Manufacturing Systems, Vol: 13. No:8. 1995. 2-10. | 5 | L. Ellram, M. Cooper, "Clıaracteritics of Supply Chain Management and the İmplications for Purchasing and Logistics Strategy", International Journal of Logistics Management. Vol:4, No:2, 1993. 1-10. [6] P. Gilmour," A Strategic Audit Framevvork to Impıove Supply Chain Performance", Journal of Business&Industrial Marketing. Vol:14,No:5/6, 1999,355-363. [7] S.Gordon, "Improving Company Performance Through Supply Chain Management Practices, Lionheart Pub. Inc., UK, 2000. [8] R.L Hoek, " "Measuring the Unmeasurable" Measuring and Improving Performance in the Supply Chain". Supply Chain Management, Vol: 13. Issue:4, 1998. [9] R. Lummus, R.J. Vokurka. "Defining Supply Chain Management: A Historical Perspective and Practical Guidelines". Industrial Management&Data Systems. 1999/1. 11-17. [10] R.R. Lummus, K.L. Alber. " Supply Chain Management: Balancing the Supply Chain With Customer Demand", The Edııcational and Resource Fondation of APICS, Fal Is Church. VA. 1997. [II] S.A. Melnyk. "Supply Chain Management Redefining The Transformation Process", Lionheart Pub. İne. UK, 2000. [12] R.M. Monczka, .1. Morgan. "NVhat's Wrong With Supply Chain Management?". Purchasing, Vol:22, No:l. 1997, 69-73. [13] T. Murakoshi, "Customer Driven Manufacturing in .lapan", International Journal of Business&Industrial Marketing. Vol: 14. TMo:5/6. 1999,355-363. 114] H. Noori, "Managing the Dynamics of Nevv Technology". Prentice Hail, 1990. [15] O. Z. Orhan, "Gümrük Birliği Sürecinde Türk Otomotiv Sanayiinin ve Otomotiv Yan Sanayiinin Rekabet Gücü", İTO Yayını. Yayın No: 1997-54, İstanbul. 1997. [16] 0. Karaduman, "Türkiye'de Otomotiv Sanayiinin Durumu ve Gümrük Birliği'nin Bu Sektörümüze Muhtemel Etkileri". T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi. Ankara, 1996. [17] F..I. Quinn. "What's teli Buzz?". Logistics Management. Vol: 36, No:2, 1997,43-47. [18] A. Şatır, "2000'ii Yıllara Doğru Üretim Şirketleri İçin İş misyonu ve İşletme Yönetimi Paradigması: Bir Çerçeve". Endüstri Mühendisliği. Cilt:7, Sayı: 6, Kasım-Aralık. 3-13. 1996. [19] The Supply Chain Council. 1997. hll.p:/.'\v\vw.suppl\.chaiii.com/inlivTiiu.hiiiil. I 1/20/1997. [201 Türk Metal Sendikası. TÜRK-AR Araştırma Dizisi-2. Türk Otomotiv Sanayiinin Yapısı ve Sorunları Araştırması. Ankara. 1995. 148 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 ESNEK İMALAT SİSTEMLERİ VE KONTROL METOTLARI Yrd Doç. Dr. Şahin YILDIRIM, Volkan G ÜN EŞ FJCIVCS Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Makina Mühendisliği Bölümü 38039 KAYSERİ e-mail:sahiny@erciyes.edu.tr ÖZET 2. ÜRETİM ORGANİZASYONU Modern İmalat Sistemleri; karmaşık, uygulaması zor ve sonuçta çok pahalıdır. Kontrol softvvare uyumlaması ve bütünleştiren otomosyon elemanları (robotlar ve makine fırçaları gibi) onların elemanları ile mukayese edildiğinde genellikle karmaşık değildir. Düşük imalat için, doğru bir esnek imalat sistemine (EİS) ihtiyaç vardır. Böyle bir sistem, tekrar kullanılabilmelidir. Bir imalat şirketi, parça imalatına karar verdiğinde kaynaklarını organize etmenin en iyi yolu üzerinde karar vermelidir. Ana kaynaklar insan ve tezgahlardır. Tezgahlar parçaların mümkün olan en çabuk en verimli ve en ucuz şekilde üretilmeleri için fiziksel şekilde düzenlenmelidir. Bu düzenleme ne kadar iyi yapılırsa organizasyon da o kadar başarılı ve karlı hale gelir. Ayrıca kullanılan fiziksel kaynaklardan tam olarak faydalanmak için; iş gücü de etkili şekilde yönetilmelidir. İnsanlar en faydalı kaynaktır. Çünkü düşünebilirler,beklenmeyen şartlar karşısında karar verebilirler,yeni donanımlara adapte olabilirler, yeni beceriler kazanabilirler ve sahip olduklarını geliştirebilirler. Ama pahalı kaynaklardır, dinlenmeye ve çeşitli servislere ihtiyaç gösterir, tahmin edilemezler ve hata yapmaya yatkındırlar. Bu bildiride esnek imalat sistemleri hakkında detay verilip, kontrol edilebilirliği hakkında temel unsurların neler olması gerektiğinin üzerinde durulacaktır. I. ÇİRİŞ Modern İmalat Sistemleri, karmaşık, uygulaması zor ve sonuçta çok pahalıdır. Kontrol sofhvare uyumlaması ve bütünleştiren otomosyon elemanları (robotlar ve makine parçaları gibi) onların elemanları ile mukayese edildiğinde genellikle karmaşık değildir. Düşük imalat için, doğru bir esnek imalat sistemine (EİS) ihtiyaç vardır. Böyle bir sistem, tekrar kullanılabilmelidir. Esneklik farklı zaman aralıklarında birleştirilebilmelidir. Uzun zaman aralığında esneklik imalat sistemi içerisinde kontrol sistemini tekrar programlamadan farklı gereçlere veya yani birleştirmelerine izin vermelidir. Esneklik, kısa zaman aralığında imalat sistemi içerisinde yani ürünlerin birleştirilmesine ve on-line imalat sisteminin işlem akışını yenilemesine izin vermektedir. Bu durum sistemde hata toleransını tespitte kolaylık sağlamaktadır. Bir imalat sistemi, kaynakların bir sonsuz seti gibi gösterilebilir; (işlem elemanları, imal edilecek ürünlerin seti arasındaki paylaşım gibi). Üretim verimliliğini kontrol edebilmek için denetleyici; imal edilen ürünlerin her birinin bir modeli gibi, sistemin yaklaşık bir modeli olmalıdır. Böyle bir sisteme ulaşmak için aşağıdaki işlemlerin araştırılması gerekir; -İmalat kaynaklarının modeli -İmal edilen ürünlerin modeli -Kontrol kanunlarının sentezi -Kullanıcı bilgisayarları İdeal üretim sistemi, aşağıdaki şartları gerektirir: • • • • • • • Düşük çalışma maliyeti, Sürekli kalite, Yüksek tezgah kullanımı, Düşük kurma ve iş değiştirme zamanı, Düşük iş bekleme zamanı, İş alma zamanı ile teslim zamanı arasındaki minimum gecikme, Tahmin edilebilir imalat süreleri. Bir esnek imalat sistemi (FMS) ilk ve en önemli üretim organizasyon yoludur. FMS kavramını tartışmadan önce, üretim planlanmasında takip edilen çağdaş yaklaşımları incelemek faydalı olacaktır. Geleneksel olarak parça üretimi için üç çeşit yaklaşım vardır. a) Ürün (veya akış) Şeması Bu yaklaşımda, tesis ve cihazlar ürünün gereksinmelerine göre yerleştirilir. Tezgahlar belirli bir sırada, ürün üzerindeki operasyonları yerine getirmek için dizilir. Bu tipik bir akış üretimidir ve akın veya üretim hattı terimine adını verir. Her üretim hattı belirli bir parçaya (veya parça guru- 149 buna) ortalanmiştır. Birçok üretim hattı bulunmasına rağmen, hatlar arası parça transferi veya değişmesi olamaz. Bu tip bir üretim normal olarak otomobil/abrikalarında vardır. para miktarı, depoda bulunan ham madde, dolaylı maliyeti (denetleyici,takım/tezgah kurucuları.işlem takipçileri v.s) ve iş gücü için destek servisleridir (kantin, emniyet ve ilk yardım servisleri, ofis personeli v.s. gibi). Dezavantajları: 2.1. Esnek İmalat Yüksek tezgah kullanımı için çok miktarda parça gereklidir. Farklı ürünler üretmek hemen hemen imkansızdır. Tek bir tezgahın bozulması üretimi durdurabilir. Yüksek seviyeli (yarı-usta) personele ihtiyaç gösterir. b) İşlem (veya fonksiyonel) Şeması Bu tip şemada, tesis ve cihazlar fonksiyonlarına göre gruplandırılır. Böylece tüm tornalar torna bölümünde, tüm matkap tezgahlarıda matkaplama bölümünde guruplandırılır. Tezgah kullanımı tam sağlamak için parçalar mevcut olan en uygun makineye yönlendirilir. Ama çoğu zaman işlemler için beklerken sıralar oluşturur. Parçalar, üretim çevrimi içinde daha önce maruz kaldığı işlemlere geri dönebilir. Yani bu da yüksek seviyede iş bekleme(WIP) süresi ve malzeme kullanımı demektir. İş bekleme kısmen bitirilmiş bir parçanın daha sonraki işlemler için beklemesi ve sıraya girmesidir. Aynı anda işlenecek çeşitli parçalar olduğundan WIP'nin seviyesine bağlı olarak ana işlem süreleri değişebilir. Dezavantajları : Esnek imalat sistemlerinin dört ana prensibi vardır. a)İnsansız Operasyon Esnek imalat sistemleri, en azından bir vardiya için sürekli ve insansız çalışabilir. Bu imkan da tezgah kullanımını ve üretimini arttırır. Geleneksel 8 saatlik vardiyalar (bir kişinin uygun şekilde bir seferde çalışabileceği süreden ortaya çıkmıştır) üretim programlarının uyması gereken süreler olmaktan çıkmıştır. Daha düzgün üretim programlan planlanabilir ve insanların vardiyalı çalışmalar sırasında uygun olmayan saatlerde çalışması artık gerekmez. İnsansız operasyonlar işçilik maliyetini düşürür. Ama insansız operasyon çok gelişmiş destek sistemlerinin kullanımını gerektirir. Farklı parça programları tanımlanmalı ve farklı takım tezgahlarına otomatik olarak (DNC yoluyla) yüklenmelidir. Parçalar otomatik olarak yüklenmeli, çözülmeli ve taşınmalıdır. Kesme takımları aşınma ve kırılmalar açısından izlenmelidir. Yeni takımlar otomatik olarak yüklenmelidir. Talaşlar işleme bölgesinden temizlenmeli ve otomatik olarak tahliye edilmelidir. Ayrıca otomatik yıkama ve inceleme sistemleri sağlanmalıdır. -Karmaşık parça yönlendirmesi kontrolü zorlaştırır. -Tezgah yüklemesi düzensizdir. -Sıra olması NVIP'te ve ham maddede yatırıma sebep olur. -Yüksek oranda kurma zamanı gerektirir. -Ara süreleri tahmin etmek zordur. -Usta personel gerektirir. Bu destek sistemleri, gerçek FMS tesisleri için gereken yüksek yatırım maliyetlerine sebep olan CNC takım tezgahlarının maliyetleri ile beraber uygulaması pahalı sistemlerdir. c) Grup Teknoloji Şeması b) Rastgele Parça Üretimi (inip teknolojisi, tanımlanmış aralıktaki benzer parçaların lam imalatını sağlamak için, tezgah, takım ve ilgili servislerin düzenlenmesidir. Farklı sayıdaki farklı tezgahlardan oluşan tezgah gurupları "işleme hücreleri" olarak verilen şeyleri oluşturur. Her hücre, dikkatlice tanımlanmış parçalar grubundan olan herhangi bir parçayı üretebilir. Bu benzer parçalar grubunda da "parça aileleri" denir. Hücredeki tezgahların şeması ise sadece kolaylık sağlamak içindir. Genellikle .hücre içindeki çalışan personelin sayısı tezgah sayısından daha azdır. Gerçek FMS. sisteme rastgele parça girilmesine imkan verir. Bu durum, parçaların otomatik olarak seçilmesi, taşınması ve yüklenebilmesi ile birlikte farklı parça programların farklı tezgahlarda istenilen anda yüklenebilme sonucu mümkün olur. Parçaların sıraya konması,işlem bekleme süreleri ve büyük stok seviyeleri büyük ölçüde edilir. Tezgahlar tam kapasite ile çalışır. Ara süreler doğru şekilde tahmin edilebilir kısa iş bitirme zamanı sağlanabilir. Tezgah bozulmaları, parçalar başka tezgahlara yönlendirilerek telafi edilebilir. Yüksek yatırım maliyetlerini ve uzun kurma zamanlarını haklı çıkarmak için fazla miktarda üretime gerek yoktur. Gerçekte FMS bir parçaya kadar olan üretim gruplarında bile rekabete dayanabilir. Dezavantajları : Tezgahların az kullanımı kaçınılmazdır. Uygun parça aileleri tanımlanmadıkça çalıştırılamaz. Her dalda becerili personele ihtiyaç vardır. Üç tip üretim Şekil I de gösterilmektedir. Parçaları imalat sistemine rastgele sokma imkanı FMS'iıı en önemli faydalarından birisidir. Esnek imalat terimi birçok çeşitli parçayı üretecek kadar esnek olmayabilir, fakat gerekli olduğunda üretecek kadar esnek olabilir. Yukarıda anlatılan durumların her birinde ana hatları ile anlatılan dezavantajlar ideal üretim sistemlerinin gereksinmeleri ile uyuşmaz. Esnek imalat sistemleri fikri yukarıdaki dezavantajların birçoğunu yok etmek için ve bilgisayar kontrolü altında yüksek seviyedeki otomasyonla imalat genel harcamalarını kesmek için tasarlanır. " Genel Harcamalar" terimi parça imalatı ile doğrudan ilgili olmayan malivetler demektir. Genel harcamalar WIP'de bağlanan c) Otomatik Takım ve Parça Hareketi FMS. kesme takımlarını ve parçaları otomatik olarak seçme,nakletme ve değiştirme imkanı olmadan uygun şeklide çalıştırılamaz. Birçok CNC takım tezgahı otomatik olarak değiştirilebilen 160'a kadar takım içeren birleşik takım şarjörlerine sahiptir. 150 Çeşitli parçaların otomatik üretimi, özellikle insansız operasyonlar sırasında, birleşik takım şarjörlerinin kapasitelerini aşabilir. Şarjörlerin otomatik olarak tekrar doldurulacak şekilde düzenlenmesi gerekebilir. Bu da robotlar tarafından doldurulan ayrılabilir takım şarjörleri ile yapılır. Durum. aşınmış veya hasar görmüş takımların değiştirilmesinin gcrekmesiyle daha da karmaşık hale gelir. Buna "yedek lakım değiştirilmesi" denir. Parçalar tezgahlara getirilmeli, yüklenmeli ve boşaltılmalı: bitirildiğinde ise yıkama/inceleme gibi diğer işleme istasyonlarına taşınmalıdır. Robotlar ve/veya otomatik olarak yönlendirilen taşıtlar: ayrıca sabit konveyor sistemleri kullanılmasına rağmen. l-'MS tesislerindeki en çok kullanılan elemanlardır. d) Bağımsı/ Operasyon En basit şekilde FMS. otomatik takım değiştiricili ve parça tanımak için tek bir robot tarafından idare edilen en azından iki CNC takım tezgahı içerir. Bu gibi tesise genellikle "Esnek İşleme Hücresi" (FMC) adı verilir. Diğer taraftan da imalatın tüm kademeleri ile otomatik olarak birleşen detaylı bir sistem olabilir. FMS küçük bir işleme hücresi olarak işe başlayıp modüler bir şekilde entegre bir imalat tesisine dönüşebilir. l-'MS'i meydana getiren tüm takım tezgahları bağımsız şekilde çalıştırılabilmeli ve esneklikleri korunmalıdır. Bu imkan da üretimin tamamen durmamasını sağlar. Bir FMS sistemi kurması çok büyük harcamayı gerektirir. Başarılı bir FMS'in anahtarı yazılımdır. CNC takım tezgahlan, DNC. robot, malzeme taşımını, adepte edilen kontrol gibi teknolojiler yıllarca yalnız başlarına başarılı şekilde uygulanmışlardır. Bunları FMS olarak uyumlu ve düzenli bir şekilde bir araya getirmenin anahtarı bilgisayar kontrolüdür. Bu da yazılım demektir. Büyük FMS tesislerinde yazılım için 25 yıla kadar zaman yatırımı yapılmıştır. İşte bu da FMS tesislerinin kurulmasının neden pahalı olduğunun üçüncü sebebidir. Ayrıca imalat gereksinmeleri değiştikçe yazılımları değiştirmenin daha kolay olduğu görülmektedir. FMS. metal işlemenin bağımsız bir bölümü olarak görmek oldukça kolaydır. Ama durum böyle değildir. Esnek imalat, disiplinleri arasındaki ilişkiyi sağlayan üretimi organize etme yoludur. Gerçek bir FMS; parçaların otomatik depolama ve geri alınma sistemleri, otomatik inceleme, montaj ve test. sistemleri ile beraber çalışmalıdır. Uygulamada, bu durum nadiren gerçekleşir. Bu kitapta FMS teriminin anlamı sınırlı olmasına rağmen esnek işleme sistemi olarak kullanılmıştır. 2.2. Parça Grupları FMS tasarımının, akla gelebilen her türlü parçayı imal edecek şekilde yapılması istenen bir şeydir. O halde FMS nasıl tasarlanmalıdır'? Grup teknolojileri ve FMS'in başarılı şekilde çalışmasının uygun parça uruplarının tanımlanmasına bağlı olduğu daha önce belirtilmişti. FMS uygulanmasının ilk adımı, üretilen parçaların araştırılmasıdır. 151 Benzer parçalar genel anlamda benzer karakteristikler gösteren gruplar "aileler" halinde toplanır. Grup. tanımlanır tanımlanmaz "kompozit bir parça" hayal edilir. Kompozit parça gerçekte fiziksel olarak var olmamasına rağmen, gruptaki tüm parçaların tüm özelliklerini içeren parçadır. Esas olarak tornalama ile üretilen parçalar silindirik veya tornalanmış parçalar olarak, silindirik şekilde olmayan parçalar da prizmatik parçalar olarak adlandırılır. Küçük organizasyonlarda grubu oluşturacak parçalar göz ile tanımlanabilir. Bu işlem oldukça gelişigüzeldir ve parçalar sayısı arttıkça zorlaşır. Normal kodlama veya sınıflandırma sistemi kullanılır. Böyle çeşitli sistemler vardır, fakat temel olarak her parça incelenir ve 6 ile 10 basamaklı bir kod numarası verilir. Bu basamaklar aşağıdaki maddelere göre uygulanır. • • • • • • Fonksiyonu ve yapısal şekli. İstenen hammaddenin şekli, İstenilen proses operasyonları, Malzeme tipi, Fiziksel boyutu, Gerekli doğruluk vs. Her parça, ilgili sınıflandırmaya ayrıldıktan sonra bilgisayar kod numaralarını tarar ve tabii olarak oluşan gruplar şeklinde sıraya sokar. Gruplar hemen hemen aynı kod numaralarına sahip takımlar şeklinde ortaya çıkar. Üretim verileri gruptaki her parça için toplanır. Örneğin ; • İşleme operasyonları ve sırası, • Takım ve işbağlama gereksinimleri, • Talebin miktarı ve sıklığı vs. Sonra bu veriler; gruptaki tüm parçaları işleyebilecek gerekli tezgah tiplerini ve sayılarını belirlemek için analiz edilir. Bu tezgahlar FMS'in bloklarını oluşturur. 2.3. Otomatik İş Taşınması FMS operasyonu için gerekli şeyler parçanın otomatik seçilmesi, teslimi ve toplanmasıdır. Bu da çeşitli seviyelerde yapılır. İlk seviye, parçayı tezgaha yüklemek ve çıkarmakla ilgilidir. En yaygın çözüm, tezgah ile konveyor arasındaki parçayı yükleyen veya boşaltan robot veya robotlardır. Parçalar küçük ve taşınabilir halde ise bu çözüm uygundur. Parçaların büyük olduğu yerlerde ise otomatik parça yükleyiciler kullanılır. Parça yükleyici bu durumda parçanın monte edildiği ve işleme sırasında öyle kaldığı bir alt tablodur. Genellikle her tezgahta birden fazla parça yükleyici vardır. İki veya çok istasyonlu APC'ler vardır. Bir parça yükleyicisini kullanan işleme devam ederken diğeri de yeni parça ile yüklenir. Paletler işleme çevriminin sonunda bitmiş parçaların sökülmesi (ve sonraki parçanın yüklenmesi) için otomatik olarak değiştirilir. Bu arada işleme de kesintisiz devam eder. Tipik APC konfıgürasyonları Şekil 2. te gösterilmiştir. İkinci seviye de parçalar sistem içinde, çeşitli tezgahlar ve istasyonlar arasında taşınmalıdır. Bu da sürekli veya ko- mutla çalışan konveyor sistemi ile gerçekleştirilir. Bu sistem, en ucuz ve kurulması kolay bir sistemdir. Ama değişiklik gerektiğinde de en az esnek olandır. Alternatif düzenleme ise otomatik olarak yönlendirilen taşıt (AGV) laıdır. Bir AGV, bilgisayar kontrol altında farklı yönlerde gidebilen ve parçaları yüklemesi ve boşaltması için komut verebilen mesafe sınırı yokmuş gibi gözüken süriicüsüz bir taşıttır. AGV'ler yollarını kolayca değiştirebildiklerinden sabit konveyorlere göre daha esnektir. AGV'ler çeşitli büyüklükte ve sayıda parçalar taşıyabilir. Ayrıca takımlar ve talaş kargoları gibi diğer görevler için de kullanılabilir. AGV'ler raylarla,-laserle, fotoelektrik algılayıcılar kullanan ışıkla ve en çok yeraltında saklanan indüktif tellerle yönlendirilir. Son yöntem, kurulması ucuz ve oldukça basit, esnektir. Atölye tabanında sabit engeller yaratmaz. Yerde ek oluklar açarak ve teller birleştirilerek sistem kolayca büyütülebilir. Telli sistemler köşeleri kolayca döndüğünden elverişsiz yollarda da kullanılabilir. Fakat her AGV kendi tahrik gücüne sahip olmalıdır. İndüktif teller yönlendirme olanağını sağlar. Taşıtlar üzerindeki piller vasıtasıyla elektriksel olarak tahrik edilir. Bu piller imalat sırasında uygun zamanlarda tekrar şarj edilebilir. Her AGV, durumu hakkında bilgi edinmek için çeşitli sayıda algılayıcıya sahiptir: Örneğin, pozisyonal bilgi, üzerinde yük olup olmadığı hakkında bilgi, çarpışma, yanaşma ve benzeri algılayıcılar. Gereken yazılımın karmaşıklığını azaltmak için AGV'nin üzerinde gideceği yolu programlayan bilgisayar mevcuttur. Üzerindeki kargo sistem tarafından tanımlanmalıdır. En çok kullanılan metotlar ikili sisteme dayanan mekanik veya optik kodlama sistemlerini içerenlerdir. Üçüncü seviyede parçalar otomatik olarak depolanır. Tam bir FMS'de bu seviye otomatik depolama kullanma ambarı (ARS) ile gerçekleştirilir. Parçalar, üç boyutlu matriks raflarda bulunan standart varillerde depolanır. Vinç ve çatallı kaldırıcı arası bir cihaza benzeyen özel bir makina kargoyu tanımlâf ve otomatik olarak depolar veya bilinen bir pozisyondan varili alır. ASR ambarları stok hareketleri üzerinde kontrol sağlar. Bu ambarlar yer açısından verimli ve daha emniyetlidir ve malzeme taşın im ı sırasında olabilecek hasar ve kayıpları en aza indirger. Ama kullanması çok pahalıdır. Sistem bozulursa problem yaratabilir. Bir FMS az ya da çok yukarıdaki özellikleri içerir. KAYNAKLAR [I | Ş.Yıldırım ve V.Güneş, "Esnek imalat sistemleri ve kontrolü". Araştırma raporu, E.Ü. Müh. Fak. Makine Müh. Bölümü. Kayseri. Şubat 2001. Şekil 3. Tipik otoınolik palet değiştiricisi konfigürasyonıı MC (a) Mekik MC b) paralel MC (c) Döner (d) Çoklu 152 Şekil I. Geleneksel Üç Üretim Organize Etme metodu. Parça Parça B Parça C (a) Akış Üretimi O (b) Fonksiyonel Şema * Hücre 1 •'••:'& Hücre 2 Matkap Bölümü Torna Bölümü (c) Grup Teknoloji 153 O-3Ü O • TMMOB Makina Mühendisleri Odası VI[.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 TÜRK OTOMOTİV YAN SANAYİİNDE FAALİYET GÖSTEREN İŞLETMELERİN DIŞ PAZARLARA AÇILMASINDA KARŞILAŞTIKLARI KALİTE VE KAPASİTE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ANALİZ Yard.DoçDr.Özlem İPEGIL DOĞAN1,Ara*. Gör. Mehmet MARANGOZ2 1 'Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Çeşmeler Kunnnısiı Buca/İZMİR Tel:0 232 42ü 17 71/13* -42041 80/2130" • • i--!!' . J > " ; m •; ı k ' s . ı • . h u ; , ı i K : i ı ı i k ' [ i ) ı ; ı i " . ] i t . . : ı v ti ! m ı m . < ı i , ı . •< MM Otomotiv sanayiinin ihracat ve ithalat verileri yukarıdaki tablodaki gibidir. ÖZET Bu çalışmada: Kalite uygulamalarının işletmelerin dış pa/arlara açılmalarına ve kapasite kullanım oranları üzerine etkileri ve işletmelerin dış pazarlara açılmada karşılaştıkları sorunlar. Türk otomotiv yan sanayii sektöründe faaliyet gösteren işletmeler kapsamında incelenmeye çalışılmıştır.Sektör işletmeleri ile anket çalışması yapılarak elde edilen veriler, istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. I. TÜRK OTOMOTİV YAN SANAYİİ Dünya otomotiv sektöründe küreselleşmeye paralel olarak karmaşık ve çok yönlü bir tüketici tabanı oluşmaktadır, l'üketiciler salın alacakları araçlarda bol çeşit ve sürekli \-enilik. en üst düzeyde kalite ve teknoloji, konfor ve uygun fı\at aramaktadır. Oto üreticileri tüketicilerin bu isteklerini karşılayabilmeleri ve sürekliliği sağlayabilmeleri için. onlara parça tedarik eden yan sanayiinin kaliteli ve üstün teknolojiye sahip olması gerekmektedir. l.l. Yan Sanayiinin Bsığh Okluğu Sektör Olarak Otomotiv Ana Sanayii Otomotiv sanayii bugün Türkiye imalat sanayiinin lokomotif sektörlerinden biridir. Kısa süre önce kurulmuş olmasına rağmen hızla gelişmiş, tekstil ve gıdadan sonra üçüncü büyük sektör olmuştur. Otomotiv aynı zamanda stratejik sektörler arasındadır, savunma sanayiinin alt yapısını oluşturmaktadır. Otomotiv ana ve yan sanayiinin toplam imalat sanayi içindeki payı % 10'lar civarındadır ( I9')x •de".ıS.?)(Yiizal. 2001). I ;<hlo 1.1. Oionıolı\ Ana Sana\ lı İhracatı ve İthalatı!Adet) Yıllar İhraca! İlhakı! |W? 1W6 .i 7.3 10 42.1X1 |W7 31.36') 1 W8 220.077 202.774 12 155 1 <•><•)••) S7.7S8 I7o.767 Ayrıca. 1994 krizinden sonra da kapasite kullanım oranında büyük bir düşüş söz konusu olmuştur. Otomotiv sektöründe görülen kapasite kullanımı Avrupa firmalarıyla karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Bu durum ülkede otomotiv sektöründe maliyetlerin düşürülmesini ve verimliliğin arttırılmasını önemli ölçüde etkilemektedir (Gözlem; 2000. s.7). Türk otomotiv sanayi 690.000'i binek otolar olmak üzere toplam 911.577 adet/yıl'lık kapasiteye sahiptir. 1999'da gerçekleşen toplam araç üretimi 325.297 adet olmuştur (Yiizal;200l). 1.2. Otomotiv Yan Sanayii Türkiye'de otomotiv yan sanayi, otomotiv sanayiindeki gelişmelerin sonucunda hızla gelişmiştir. Türk otomotiv yan sanayi yüksek kapasitesi, geniş ürün yelpazesi otomotiv endüstrisine ve Türkiye'nin taşıt araçları parkına parça sağlamaktadır. 1999 yılı Türkiye'nin taşıt araçları park sayısı 6.607.308 adettir. (w\vvv.osd.org.tr;erişim tarihi 25.04.2001) Ayrıca iyi değerlendirilebilirse ihracat potansiyeli yüksek bir sektördür. 1.2.1. Yan Sanayiinin Tanımı, Önemi ve Genel Değerlendirmesi Yan sanayii, nihai üretimi ortaya koyan ana sanayiye, yarı mamul veya mamul madde sağlayan üretim faaliyetlerinin gerçekleştiği sanayii dalıdır. Kapsadığı alan bakımından yan sanayii, taşıt aracı üreten üreticileri, bakım ve servis istasyonları ve satış noktaları gibi oldukça geniş bir kitleyi kapsayan istihdam alanıdır. Bu kriterlerden yola çıkılarak bir tanımlama yapıldığında yan sanayii; "ana .sanayii üretici firmalarının kendi l\;ıvıiiik:\v\\u.iüenıe.oru.ii'''. l.risim tarihi: 17.04.2001 154 2.1. Güvenlik: CE- İşareti üretim programlarına almadıkları ürün ve yarı ürün parçaları sağlayan sanayi dalı" olarak tanımlanmaktadır. Olu yan sanayii, bugüne kadar sürekli bağımlı olduğu olomotiv sanayiindeki gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmiştir. 13 ıı bağımlılık ilişkisi, ana sanayideki dönemsel dalgalanmaların etkisinin oto yan sanayiine doğrudan yansıması şeklinde olmaktadır. Bu nedenle. \almzca genel ekonomideki krizler değil, otomotiv sanayiindeki kısa da olsa krizlerin yaşanması da oto yan sanayini hemen etkilemektedir. Yan sanayinin ana sanayii ile birlikte gelişmesi, üretilen araçlardan ticari olanların % 70. otomobillerde ise % 95 yerli yedek parça kullanımını beraberinde getirmektedir (Gözlem.2000. s.9). Oto yan sanayii ürünleri ihracımızın büyük bir çoğunluğu AB ülkelerine (1999 yılında % 63. (Yüzal.2001)) olduğuna göre Türk otomotiv yan sanayi firmaları açısından CE markası çok önemlidir. 2. TÜRK OTO YAN SANAYİİ İŞLETMELERİN DIŞ PAZARLARA AÇILMADA KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR İhracat sorunları bir firmanın uluslararası faaliyetlere girmesi ya da varolan faaliyetlerini genişletmesini engelleyen her türlü yöntemsel, işlevsel, yapısal kısıtlamaları içerir(Bilkey. Tesar, 1977, s.95). İhracat sorunları iç ve dış ihracat sorunları olarak ikiye ayrılabilir. İç sorunlar firmalara özgü olan ve organizasyon kaynaklarından ya da firmaların ihracat pazarlamasına yönelik olan tutumlarından doğan sorunlardır. Dış sorunlar ise firmanın içinde bulunduğu çevre koşullarından kaynaklanır. İhraca! sorunları aynı zamanda yurtiçi ve yurtdışı ihracat sorunları olmak üzere ikiye ayrılabiliri l.eonidou; 1995. s.30). Bu çalışmada sadece dış sorunlar yani yurt dışı ihracat sorunları üzerinde durulacaktır ve çözüm önerileri getirilecektir. firmaları uluslararası pazarlara yönelten çeşitli nedenler vardır. Bunların en önemlileri şunlardır(Aksu. 1993, s. 19). • İç pazardaki talebin azalması. • Çeşitli nedenlerden, işletmede atıl kapasite var ise, üretim arttırılarak, ihracat yoluyla satış ve kar arttırılabilir. • İç pazardaki rekabetten kurtularak, riski azaltmak, • iç pazarlarda ömrünü tamamlamak üzere olan mamullerin ömrünü uzatmak. • Dış pazarlardaki vergi ve diğer teşvik avantajlarından yararlanmak. • Ülkemizde olduğu gibi, bazı ülkeler döviz girdisi sağlamak amacıyla, dış satımcılara vergi iadesi, ihracatı teşvik kredisi, vergi istisnası, gümrüksüz üretim faktörleri ithalatı ve benzeri teşvik imkanlarından yararlanmak. • Dış pazarlarda, güçlü rakiplerin mamııİleriyle rekabeti öğrenerek, iç pazarlarda da güçlü hale gelmek. • İşletmenin politik etkinliğini arttırmak. Dış pazarlara açılmak isteyen I ürk otomotiv yan sanayii kuruluşları için bazı belirgin sorunlar ve engeller vardır. Olomotiv yan sanayii kuruluşlarının dış pazarlarda başarılı olabilmeleri ve rekabet edebilmeleri için bu sorunları ve eııaelleri analiz ederek asmanın vollarını aramalıdırlar. Ürünlere CE işareti vurulması bu ürünlerin AB ülkeleri için serbest dolaşım "pasaportu"na sahip oldukları anlamına gelir (Akın; 1996, s.66). Avrupa Toplulukları ülkelerinde malların serbest dolaşımının temini amacıyla yeni yaklaşım direktifleri ile test ve belgelendirmede küresel yaklaşım politikaları çerçevesinde ortak resmi bir işaret uygulaması 1989 yılında başlamıştır. Uygulamanın yeni olması nedeniyle söz konusu direktifler ve bunların üye ülke versiyonlarının yürürlüğe girmesi için bir tarih verilmekte, belirtilen bu tarih itibari ile CE işaretinin kullanımı başlamaktadır. Geçiş süresi sonunda ise bu işareti taşımayan malların toplulukta üretimi veya satışı yasaklanmaktadır (TSE Bülteni:CE). Türkiye, AB teknik mevzuatına uyum konusunda bir yıl ek süre kazanmıştır. Teknik mevzuatın uyumu kapsamında Türkiye'nin, CE işareti uygulaması ile teknik mevzuatını da I Ocak 2002'ye kadar tamamlaması gerekmektedir. Mevzuat kapsamındaki ürünlerin yurtiçi üretiminde ve üçüncü ülkelerden ithalatında, CE işareti uygulaması zorunlu olacaktır (Anahtar; 2001. s. 1 I). 2.2. Çevre: ISO 14000 Globalleşen dünyanın önde gelen unsurlarından biri çevresel değerlerin korunmasıdır. Çevre unsurlarının sorumsuz kullanımı, çevresel kirlenmeyi önemli boyutlara ulaştırmıştır. Kamuoyunun tepkisi çevre sorunlarına daha duyarlı hale gelmektedir. Kamuoyunda artan bu çevresel hassasiyet, işletmelerin çevreye bakışı üzerinde etkili olmaktadır. Çevre yönetimi konusu genel işletme yönetiminin içinde ağırlıklı bir konu haline gelmeye başlamıştır. İşletmelerin çevreyi kirletmeden üretim yapabilmelerini ve ürettikleri ürünlerin çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamak için İSO 14000 Çevre Yönetim Sistemi standartları yayınlanmıştır. Bugün bu belgelere sahip işletmeler uluslararası pazarlara daha kolay girebilmektedir. ISO 14000 Çevre Yönetim Sisteminin bir kuruluşa sağladığı başlıca avantajlar şunlardır(TSE Bülteni, s.9). • Tüketicinin çevre için beklentilerine cevap vermek. • Kuruluşun halkla ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek. •Uluslararası yeni standartları uygulayarak alanında önder olmak. • İmajını ve pazar payını arttırmak. •Taşeronların belgelendirme kriterlerine cevap vermek (öncelikle KOBİ için). ISO 14000 standartlar serisi işletmelere çevre sorunlarını sistematik ve anlamlı bir biçimde ele almalarını sağlayacak bir dizi araç sunmaktadır. (Connel. 1996, s. 121). 153 2.3. Kalite Sorunları Sanayii sektörümüz geleneksel üretim yöntemleri, dar piyasa anlayışı, rasyonel olmayan kaynak değerlendirmesi gibi olumsuzluklar nedeni ile yeni rekabet ortamında gerekli olan kalite düzeyine henüz ulaşmamıştır. Otomotiv Yan sanayiinde de kalite sorunları birincil sorunlar arasında yer almaktadır. Otomotiv yapımcılarının parça aldıkları firmaların sadece %10-30'u Avrupa kalite standartlarına ulaşabilmektedir. TOYOTASA, ülkemizde üretilen parçaların %20'sini bile yeterli kalitede bulmamıştır. (Orhan,1997;s.l07). ekip çalışma ruhunun yerleştirilmesi gibi uzun zaman alan çalışmaları gerektirebilir. Çalışanların yaratıcılık yeteneklerinin kullanılabileceği problem çözme grupları ya da kalite çemberleri gibi grup faaliyetlerine yönlendirilmeleri örgüt içi iletişimi kolaylaştırma, sorunların daha çabuk çözülmesi gibi yararlarının yanında çalışanların motivasyonunu da artıran yöntemlerdir. Rekabetçi, global dünya pazarlarında, küreselleşen ekonomilerde başarılı olabilmek için, rakip işletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir Kalite Güvence Sisteminin geliştirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için de geleneksel sistem ve düşüncelerin terk edilerek, çağdaş kalite düşüncesi ve yönetimi işletmelerde hakim kılınmalıdır. Günümüzde uluslararası pazarlarda bir çok ülke kendi ülkesinin sınırları içine girecek olan mal ve hizmetlerde çeşitli kalite belgelerini şart koşmaktadır. Bu tür kalite problemlerinin nedeni ise ürünün yanlış ya da eksik tasarımlanmasından, üretim sürecinden, girdi ve yardımcı malzemeden, insan gücü vb. gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. AB ve EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Birliği) üyesi ülkeler üreticilerin kusursuzluğunu belgelemesi zorunluluğunu getirmişlerdir. Yayınladıkları ISO 9000 Kalite standartları serisi aranan şartları, bunları tutturabilmek için gerekli yönetim sisteminin nasıl kurulabileceğini, dokümante edilebileceğini ve sürdürülebileceğini özetlemektedir (Kozlu, 1995, s. 104). Ürünün tamamen yanlış ya da eksik tasarımlanmasından kaynaklanan problemler, Ar-Ge ve tasarım grubunun yetersiz bilgisinden, satış, üretim gibi tasarımın doğru gerçekleşmesinde önemli katkıları olan bölümler arası iletişim eksikliği ve yanlış anlamalar gibi ^nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu gibi problemlerle karşılaşıldığında genellikle tasarımın kısmen ya da tamamen değiştirilmesi gerekmektedir. Böyle durumlarda işletmenin performans ve rekabet gücünün olumsuz olarak etkilenmemesi için Kalite Fonksiyon Göçerimi (Crowe,Cheng, 1996: Bossert,1991), Deney Tasarımı (Sarin,1997; Moen.Nolan, Provost, 1991). Mata Modu ve Etki Analizi (Noori, Radford,l995), Eş-zamanlı Mühendislik (Besterfield, vd., 1995:296), Üretim ve Montaj için Tasarım gibi çeşitli yöntemler, ürün tasarım aşamasında ortaya çıkabilecek problemleri çözümlemede kullanılan yöntemlerdir. 2.4. Kapasite Kullanımı ve Verimlilik Üretim sürecinden kaynaklanan problemler, kullanılan makine ve ekipmanın, teknolojik ya da miktar olarak yetersiz oluşundan, makine ve ekipmanın kalibrasyonunun bozuk oluşundan ya da kullanılan üretim yönteminin yanlış veya eksik oluşundan kaynaklanabilmektedir. Üretim süreci problemlerinin tasarım problemlerine göre düzeltilmesi ve kontrol altına alınması daha kolay olmaktadır. İstatistiksel süreç kontrol teknikleri (Mears, 1995), yedi yeni kalite kontrol aracı (Mizuno.1994), PokaYoke (Shingo, 1986) vb. gibi yöntemler süreçte meydana gelebilecek hataların önlenmesinde yardımcı araçlardır. İnsandan kaynaklanan kalite problemleri ise üretim sisteminin planlanması, kurulması, işletilmesi veya denetlenmesi sırasında ortaya çıkabilmektedir. Yetersiz eğitim, firma kültürünün olmayışı, çatışma ve eşgüdümsüzlük. iletişim kopukluğu gibi durumlar insandan kaynaklanan kalite problemlerine neden olmaktadır. İnsandan kaynaklanan problemlerin çözümü, örgüt içinde bazı kalıpların yıkılması, işgücünün eğitilerek problem çözme ve karar verme sürecine katılımlarının sağlanması. Türkiye'de yan sanayiinin en büyük sorunu, otomotiv ana sanayiinin düşük kapasite kullanım oranlarıyla çalışması nedeniyle talebin yetersiz oluşudur. (Oto yan sanayiinin de ana sanayide olduğu gibi kapasite kullanım oranı % 50'ler civarındadır). Yıllık 800 bin araca parça verebilme gücünde olan yan sanayii, bu sorunu ihracatla aşmaya çalışmalıdır. Yine ekonomik krizi aşma amacıyla iç talebin kısıtlanması, diğer bütün sektörlerde olduğu gibi yan sanayide de çıkış noktası olarak ihracat ön plana çıkmaktadır. Kaliteli mal, zamanında teslim ve uygun fiyat ekseninde odaklanmaktadır. Kaliteli üretimde modern teknolojili yatırımlardan geçmektedir. Yapılan araştırmalara göre otomotiv sanayiimizde tanı kapasite ile çalışma performansının yakalanamamasının nedenleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Orhan; 1997, s.95). • İç ve dış talebin istenilen düzeyde olmaması, bu sektör için en önemli sorun olarak görünmektedir. •Öz kaynak yetersizliği ile enflasyon ve faiz oranları sonucu kaçınılmaz olan yüksek kredi maliyetleri, sektörde kapasite kullanımı açısından önemli bir darboğaz meydana getirmektedir. •Ulusal ve uluslararası piyasalarda pazarlama olanaklarının yeterince gelişmemiş olması ve önce 1994 ve arkasından 2001 yılı ekonomik krizlerinin meydana getirdiği belirsizlik ortamı nedeniyle, otomotiv ve yan sanayii çok olumsuz etkilenmiştir Otomotiv yan sanayiinde faaliyette bulunan Türk firmaları, verimlilik açısından Japon ve Avrupa'lı firmaların oldukça gerisinde bulunmaktadır. Ülkemizdeki yan sanayii 156 firmalarının verimlilik düzeyi Avrupa firmalarının 2-3 kat gerisindedir. 2.5. civarında olan bu firmalar, hassas teknoloji gerektirmeyen, basit sayılabilecek üretim yöntemlerini kullanarak üretimde bulunmaktadırlar (Özbek;2000, s.10). Yetişmiş Eleman ve Dil Sorunu 2.9. Ülke ve Firma İmajı Dil sorunu, ürünlerini uluslararası piyasalarda pazarlayan firmalar için ortak bir sorundur. Dil sorunu pazara girişi; markalama, ambalajlama, ürünü kullanmaya ya da monte etmeye yönelik talimatlar. garanti bilgisi, ' dağıtım kanallarının üyeleriyle olan ilişkiler ve promosyon gibi çeşitli faaliyetlerden ve uygulamalardan etkilenir (Karakaya, Stahl; 1991) Özellikle ihracat ve pazarlama konularında deneyimli ve yabancı dil bilen nitelikli elemanların istihdam edilmesi ile bu sorun aşılabilir. 2.6. Uluslararası pazarlamada özellikle ülke imajı ve de firma imajı dış pazarlara açılmak isteyen firmalar açısından çok önemlidir. Ülkelerin yabancı sermayeye karşı tutumları, siyasi istikrar, toplumsal barış, sendikal hareketler gibi konular ülke imajı açısından çok önemli faktörlerdir. Diğer taraftan ülke imajına bağlı olarak firma imajı da dış pazarlara açılmada önemli bir fırsat veya engel teşkil edebilir. Yine çevreye karşı duyarlılık, insan haklarına saygı ve sosyal sorumluluk gibi konularda firma ve ülke imajı açısından çok önemlidir. Hükümet Uygulamaları ve İthalat Kotaları Hükümet uygulamaları ve ithalat kotaları, istikrarsız politik ortamda uluslararası pazarlara girmek için bir engel teşkil edebilir. Üçüncü dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelerde hükümetler sık sık değişmektedir. Eğer girilecek olan dış pazara ülkemizden daha önce başka (faklı alanlarda veya aynı alanda faaliyet gösteren) firmalar girmiş ve ülke veya firma aleyhine olumsuz bir imaj oluşmuş ise buda o pazara giriş faaliyetini olumsuz etkileyecektir. Diğer taraftan ülkeler uyulması güç standartlar, paketleme ve etiketleme şartları, sağlık kontrolleri, uzun ve karışık formaliteler ve benzeri idari uygulamalar ile ithalatı zorlaştırmaktadırlar. Örneğin Japonya resmi engeller yerine yabancı şirketlerin uyması güç piyasa koşulları ile uzun yıllar ithalatını düşük bir düzeyde tutabilmiştir(Kozlu; \ 995. s.2 1) Diğer dışa açılma sorunları ise, kültür, üretim maliyetleri, taşıma-depolama ve dağıtım, rakipler ve rekabetin şiddeti gibi vb. faktörlerden oluşmaktadır. 3. TÜRK OTO YAN SANAYİNDE FAALİYET GÖSTEREN İŞLETMELERİN DIŞ PAZARLARA AÇILMADA KARŞILAŞTIKLARI KALİTE VE KAPASİTE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI 2.7. Teknoloji ve AR-GE Ulusal ve uluslararası pazarlarda rekabet avantajı sağlamak ve bu avantajlarını sürekli kılmak isteyen işletmeler rakiplerine göre daha kaliteli ürünü daha kısa sürede üretebilecek uygun teknolojiyi seçmeleri gerekmektedir. Üretim teknolojisinin önemi kadar yapılan AR-GE faaliyetlerinin yoğunluğu da rekabet gücünü etkin kılan faktördür (Doğan;2000, s. 15). 3.1. Araştırmanın Amacı, Modeli ve Yöntemi 3.1.1. Kalite uygulamalarının işletmelerin dış pazarlara açılmalarına ve kapasite kullanım oranlan üzerine etkileri ve işletmelerin dış pazarlara açılmada karşılaştıkları sorunlar, Türk otomotiv yan sanayii sektöründe faaliyet gösteren işletmeler kapsamında incelenmeye çalışılmıştır. Teknolojik yeniliklerin takip edilmesi, geliştirilmesi ve üretim sürecine adapte edilmesi ve işgücünde niteliğin arttırılması AR-GE faaliyetleri ile sağlanabilir (Orhan, 1997, si 12) 2.8. Standardizasyon Standartlaşma, bazı ürünlerin ayrımında kullanılan ve üretilen ürünlerin uymak zorunda olduğu sınırların, derecelerin belirlenmesidir. Standart, ürünlerin kalitelerini, niteliklerini, özelliklerini belirleyen bir tanımlama listesidir. Ürünler standartlaştırılarak, belirli bir standarda göre, bir örneklik, beraberlik sağlanmış olur. (Tenekecioğlu, 1994, s. 180). Yan sanayii firmalarını çoğu küçük ve orta ölçeklidir. Üretimlerinde standartlaşma yoktur. Atölye bazında çalışan ve iç piyasada tamamen yedek parça ihtiyacını karşılamaya yönelik, organize olmamış firmalardır. Yaklaşık 1.000 Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacına ulaşmak için; • Araştırma kapsamına alınan sektörde faaliyet gösteren işletmelerin kalite yönetimi uygulamaları konusundaki düzeylerini saptamak, • Otomotiv yan sanayi sektöründe yer alan ve dış pazarlara açılan/açılmayan işfetme yöneticilerinin dış pazarlara açılmada karşılaştıkları sorunlar ve çözüm önerileri ile rekabet güçlerini etkileyen faktörler konusundaki görüşlerini değerlendirmek, • Araştırmaya katılan işletmelerin, kapasite kullanım oranları ve kapasite kullanım oranlarını etkileyen faktörleri belirlemek, 157 sunulmuştur. Bazı bilgilere yanıt veren işletme sayısının 52'den az olması kimi işletmelerin ilgili soruları yanıtlamamalarından kaynaklanmaktadır. • Bu üç konuda (kalite, kapasite ve dış pazarlara açılmada karşılaşılan sorunlar ve rekabet güçlerini etkileyen faktörler) çeşitli analizlerle etkileşimlerini incelemek 3.1.2. Araştırmanın Modeli Tablo 3.1.: Anıştırmaya Katılan İşletmelerin Kuruluş Yılı ve Personel Durumu Araştırmada Türk Otomotiv Yan Sanayiinde faaliyet gösteren işletmelerin, kalite uygulamaları ve kapasite kullanımını etkileyen faktörler ile dış pazarlara açılmada karşılaştıkları sorunlar ile rekabet güçlerini etkileyen faktörleri değerlendirmek amacıyla bir anket uygulanmıştır. Anket beş bölümden (I.Bölüm genel bilgiler, 11.Bölüm kalite yönetimi uygulamaları, III.Bölüm kapasite kullanım oranlan ve kapasite kullanımını etkileyen faktörler. IV. Bölüm Dış pazarlara açılmada rekabet gücünü etkileyen faktörler ile dış pazarlara açılma sorunları, V.Bölüm Cevaplayıcılara ait bilgiler) oluşmaktadır. Değişkenler Kuruluş Yılı 196(1 ve öncesi 1961-1970 1971-1980 1981-1990 1991-2000 Toplam Personel J. 1.3. Veri Toplama Yöntemi ve Örneklem 1-50 arası Çalışmanın amacını gerçekleştirmeye yönelik veri toplama aracı birincil kaynaklardan oluşturulan anket formu ile sağlanmıştır. Anketin uygulanması sırasında İzmir'deki işletmelerle yüz yüze kişisel görüşme yöntemi, diğer illerde bulunan işletmelerle ise e-ınail ve posta yöntemi kullanılmıştır. Yüz yüze yapılan görüşmelerde anketin ağırlıklı olarak kalite ve dış pazarları kapsaması nedeniyle işletmelerin kalite ve pazarlama müdürlerinden randevu alınarak gidilmiş ve yapılmıştır. Yüz yüze yapılan görüşmeler yaklaşık bir saat sürmüştür. l-l-mail ve posta yolu ile yapılan anketlerde ise geri dönüş oranını yüksek tutmak amacıyla, anketler gönderildikten sonra şirketleri kalite ve pazarlama müdürleri aranarak, çalışmanın amacı ve gerekli açıklamalar yapılmış ve anketleri takibi yapılmıştır. Çalışmanın örneklemi ise Taysad üyesi 167 firma olarak belirlenmiş ve firmaların hepsine ulaşılmaya çalışılmıştır. (Erişim tarihi:27.()4.20()l) Firmalarda 5 adedi konu ile ilgilenmediklerini belirtirken. 3 firmaya gönderilen posta geri gelmiştir. Taysad'm internet sayfasında e-mail ve lelefonu olan işletmelerden I4'üne hiçbir biçimde ulaşım sağlanamamıştır. Nisan-Haziran 2001 süresi içersinde tekrar tekrar firmalar aranmasına rağmen geri dönüşüm oranı 0,36 olmuştur. Bu oran sektör hakkında bir genelleme yapabilmek için geçerli bir orandır. 3.2. Araştırma Bulguları ve Değerlendirme 3.2.1. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Genel Profili .Araştırmaya katılan işletmelerin genel bilgileri tablo 3.1 'de 51-150 arası 151 ve üzeri Toplam II % 4 6 20 12 7 49 8.2 12.2 40.8 24.5 14.3 100 10 18 24 52 19.2 34.6 46.2 100 Yapılan değerlendirmeye göre, araştırmaya katılan işletmelerin ağırlıklı olarak %40.8'i 1971-1980, %24.5'i 1981-1990 yılları arasında ve %14.3'üııün 1991 yılından sonra kurulduğu görülmektedir (Tablo 3.1). İşletmeler personel sayısı açısından değerlendirildiğinde. %46.2'si büyük, %34.6'sı orta ve %19.2'sini küçük ölçekli işletmeler oluşturmaktadır. İşletmelerin sahip oldukları kalite güvence belgeleri değerlendirildiğinde, %82.7'sinin ISO 9000 kalite güvence belgesine sahip olduğu görülmektedir(Tablo 3.2). Yine tablo 3.2'ye göre işletmelerin %68.2'nin ISO 9002. %19.2'sinin de ISO 9001 kalite güvence belgesine sahip oldukları görülmektedir. 52 firmadan 43'nün ISO 9000 kalite belgesine sahip olduğu 8'inde çalışmaların devam ettiği ve sadece Tinde olmadığı görülmektedir. Kalite belgelerinin alındığı firmalara bakıldığında, % 29.7 ile TSE ilk sırada yer almaktadır. Onu % 27.0 ile BVOI ve % 24,3 ile RWTÜW izlemektedir. SGS % 13.5 ve hem TSE hem de BVOJ'dan bir ve yine sadece DQS'den bir firmanın belge aldığı göriilmektedir(Tablo 3.2). Kalite güvence belgelerinin alındığı yıllara göre dağılımı incelendiğinde, 1990 yılı ve öncesinde sadece bir firmanın belge aldığı, ağırlıklı olarak 1994-1999 yılları arası alındığı görülmektedir. (1994 % 8.6, 1996 %2 5.7, 1997 % 11.4. 1998 % I 1.4, 1999 %20.0, ve 2000 % 14.3). 158 Tablo 3.2. lYoTülcn Ara.şiımıa} a Katılan firmaların Kalite ISO 9000 Kalite Güvence Belgesi Var Yok C, alışmalar l ) e \ a m 1 eliyor 1o planı Sahip Olunan Kalite Güvence Belgesi ISO 9001 ISO 9002 OS 900(1 9001 I ISO M000 1 lepsi Toplanı Kalite Belgesinin Alındığı Kirma ISI IIVOı K\\Ti:\V S(,S n 4ı 1 X 52 ısı;u\'(,)i 1 )(.)S 1 1 37 Toplanı Kalite Belgesinin Alındığı Yıl |99(ı \c iinccsı 1 99 ı 1994 1 996 1997 1 998 1999 20oo 2001 Toplanı 11 10 30 T 1 i 44 1) II 10 9 11 1 1 1 9 4 4 7 -i 1 35 (iüvencc % 82.7 19 15.4 100 % 22.7 68.2 4.5 2.3 2.3 100 % 29.7 27.0 24.3 13.5 2.7 2.7 100 % 2.9 2.9 8.6 25.7 11.4 1 1.4 20.0 14.3 2.9 100 3.2.2. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Kapasite kullanımlarına İlişkin Bilgilerin Değerlendirilmesi Araçlımın} a katılan işletmeterin kapasite ilişkin bilgiler Tablo 3.3'de verilmiştir. Tablo 3.3. Araştırmaya Katılan firmaların kapasite Kullanım Durumları Kapasite Kullanım Oram(Yıllık) ",,20-29 ",,30-39 ",,40-49 ",,50-59 ",,60-69 ",,70-79 ",,S0-89 ",,90-100 Toplanı Kapasite Kullanım Oranı (2000 yılı) % 10 ve altı ",,10-19 ",,20-29 ",,30-39 ",,40-49 ",,50-59 ",,60-69 ",,70-79 ",,80-89 %9()-10() Toplam 3.2.3. Yıllık kapasite kullanım oranlarına b a k t ı ğ ı m ı z z a m a n genellikle kapasite kullanım oranlarının y ü k s e k o l d u ğ u n u - ö r m e k t e y i z CVS0-5 1 ) arası % I 2 . %6()-6 ı ) arası % 2 0. % 7 0 79 a--ısı ",,16.0. ",,80-<S9 arası % 22 kapasite kullanım oranlarına sahiptirler). Yine 2 0 0 0 yılı kapasite kullanım oranlarına b a k t ı ğ ı m ı z /aman vıllık kapasite kullanımları ile bir paralellik Liosiermektedir. Yani 2000 yılı ekonomik istikrar p r o g r a m ı n a ( e k o n o m i n i n d a r a l m a s ı n a ) r a ğ m e n kapasite kullanım oranları istikrarlı bir seyir izlemiştir. Bunu saûla\ abilen işletmelerin ihracat ağırlıklı çalıştıkları LMH'iilmüstüı. % -, 4 4 6 10 8 11 5 50 1.(1 8.0 8.0 12.0 20.0 16 0 22.0 10.0 100 1 2.0 3.9 7.8 5.9 7..S 13.7 1 1.8 19.6 1 1.8 15.7 100 4 > 4 —l 6 10 6 8 51 Kapasite kullanın oranlarındaki düşüşün en önemli nedenleri Kapasite kullanım oranlarındaki saptanan, özellikle 2001 yılı ilk yarısındaki düşüşün en önemli nedenleri yüzde olarak tablo.3.4 "de verilmiştir. Tablo 3.4. Kapasite kullanın oranlarındaki düşüşün en önemli nedenleri (I ^Tamamen katılmış orum 5 tamamen katılıyorum) kullanımlarına Yıllık kapasite k u l l a n ı m ı n a ilişkin soruya toplam 50 firma c e v a p vermiştir. 2 0 0 0 yılı kapasite k u l l a n ı m a ilişkin s o r u y a i'.e toplam 5 1 firma c e v a p vermiştir. n Değ. 1 2 3 4 5 6 1 4.0 2.0 12.2 8.2 2.0 4.0 Önem Dereceleri ( % ) 3 2 10.0 10.0 5.9 9.8 30.6 30.6 30.6 16.3 5.9 29.4 6.0 4 36.0 41.2 26.5 26.5 47.1 22.0 5 40.0 41.2 18.4 15.7 68.8 Topl 100 100 100 100 100 100 Değişkenler 1. Alım gücündeki azalmaya bağlı talep daralması 2. Otomotiv ana sanayiinin düşük kapasite kullanım oranı ile çalışması 3. Arz ve talep dengeleri dikkate alınmaksızın oluşturulan aşırı üretim kapasiteleri 4. Gümrük birliğine giriş ile kontrolsüz artışın olması taşıt aracı ithalatındaki 5. Ulusal ve uluslararası piyasalarda pazarlama olanaklarının yeterince gelişmemiş olması 6. Rk.onoir.ik krizlerin meydana getirdiği belirsizlik ortamı Ilı umındaki en önemli düşüş Bu tabloya göre: k nısite nedeni olarak %( :.8 amaınen katılıyorum, %22,0 kanlıyorum ifadesini be rcen 45 firma I. sırada Ekonomik krizlerin meydana gev-.. iiği belirsizlik ortamı ; %41,2 katılıyorum ve %4 1.2 amamen katıldığını belirten 42 kişi, otomotiv ana sar lyiinin düşük kapasite kullanım oranıyla çalışmasını 2. -.rada; %36.0 katılıyorum ve %40,0 tamamen • katıldığını belirten 38 firma alım gücündeki azalmaya bağlı talep daralmasını 3. sırada olduğunu belirtmişlerdir. Tablo 3.6. Araştırmaya Katılan Firmaların Dış Ticaret İle İlgili Bilgiler Değişkenler Veri Tabanı Pazarlaması Var Yok Çalışmalar devam ediyor Toplam Dış Ticaret Şirketine Uyc Değil Toplam Fuarlara Katılma Durumu Değişkenler Sadece yurtdışı Sadece yurtiçi Hem yurtiçi hem yurtdışı Katılmıyorum Toplam Barter Sistemine Üyelik Durumu Sadece yurtdışına üye Sadece yurtiçine üye Hem yurtiçi hem yurtdışına üye Uy e değil Toplam 3.2.4. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Dış Pazarlara İlişkin Bilgilerin Değerlendirilmesi Araştırmaya katılan toplam 52 firmanın büyük bir oranı (%82.7'sinin) 'nın ihracat yaptığı görülmektedir. Yine 52 firmadan % 82.7'sin internet'te Web sayfası olduğunu belirtmişlerdir. Fakat aynı oran e-ticaret yapanların oranında görülmemektedir. E-ticaret yapanların oranı % 28.8'dir. (Tablo 3.5). Tablo 3.5. Araştırmaya Katılan Firmaların Dış Ticaret İle İlgili Bilgiler Değişkenler n n % 17 26 9 52 32.7 50.0 17.3 100 8 44 52 15.4 84.6 100 n 6 7 23 16 52 % 11.5 13.5 44.2 30.8 100 3 5.8 49 51 94.2 100 % Dış pazarlara açılmada önemli bir rolü ve önemi olan fuarlara katılıma baktığımız zaman, hem yurtiçi hem de yurt dışı fuarlara katılanların oranı %44.2. sadece yurtdışı fuarlara katılanların oranı %11.5, sadece yurtiçi fuarlara katılanların oranı ise %13.5, genel olarak fuarlara katılım yüksek olduğunu görmekteyiz. %30.8 'i ise herhangi bir fuara katılmadıklarını belirtmişlerdir. İhracat Yapıp/Yapmama Durumu Yapıyor 43 82.7 Yapmıyor 9 17.3 Toplam 52 100 Var 43 82.7 Yok 9 17.3 Toplam c-Ticarct Yapıp/Yapmama Durumu 52 100 1-vel 15, 28.8 Hayır Toplam 37 71.2 52 100 Var 19 36.5 Yok 33 63.5 Toplam 52 100 İnternette Web Sitesi Yine uygulama alanı yeni olan, bir pazarlama ve finanssman aracı olarak barter sistemine üyelik durumuna baktığımız zaman sadece yurtiçi barter sistemine üye olanların oranı % 5.8 (n=3), %94.2 'sinin ise herhangi bir barter sistemine üye olmadığı görülmektedir. Tablo 3.7. Dış ı azarlara Açılmada Karşılaşılan Sorunların Önem Derecelerine Göre Sıralanması (l=En Önemli 8=Hiç önemli değil) Stratejik İşbirliği Tablo 3.6'da dış pazarlara açılmada bir araç olarak kullanılan fuarlar, barter sistemi, dış ticaret şirketleri ve veri (abanı pazarlamasına ilişkin veriler bulunmaktadır. Veri tabanı pazarlama istemini uygulayan firmaların oranı % 32.7, araştırmaya katılan firmaların yarısı ise yani % Ml'sinin bu konuda bir çalışmasının olmadığı görülmektedir. % 17.2'si ise çalışmaların devam ettiğini belirtmişlerdir. Dış ticaret şirketlerine üyelik dağılımına baktığımızda ise üye olanların oranının çok düşük olduğunu görüyoruz (% 15.4 üye ve % 84.6 üye değil). Önem Dereceleri(%) 1 4 5 6 7 8 Topl Değ. 2 3 8 4 20 8 8 28 24 100 a 4 36 b 8 8 12 32 100 26 19 16 3 7 10 19 100 c d 7.7 12 19 12 12 12 23 4 100 44 16 12 16 6 100 e 6 f 27 40 3 12 18 100 4 18 18 18 4 18 12 8 100 g Değişkenler a-Ürün Güvenilirliği İle İlgili Sorunlar (CE İşareti vs.) b-Ürünün çevreye karşı duyarlılığı (ISO 14000 vs.) c-Kalite Güvence belgesi (ISO 9000 vs.) d-Dil Sorunu e-Hükümet uygulamaları ve ithalat kotaları f-Teknoloji ve Ar-Ge »-Kültür 160 Vııkarıda tablo j . 7 ' d e dış pazarlara açılmada karşılaşılan sorunlara araştırmaya katılanların vermiş oldukları cevapların yüzde olarak dağılımı yer almaktadır. İhracat yapılan ülkelere baktığımıza zaman (Tablo 3.8), en fazla ihracat oranı ile (% 15.62) Almanya ilk sırada yer almaktadır. Bunu sırası ile, %13.13 ile İtalya, % l l . 2 5 ile İngiltere, %8.75 ile ABD ve Fransa takip etmektedir. Her bir değişkene farklı sayıda katılımcı cevap vermiştir. İkinci sırada 32 katılımcının cevapladığı ve % 44 ile birinci derecede önemli olarak gördüğü hükümet uygulamaları ve kotalar yer almaktadır. Bundan sonra sırayla; 33 katılımcının % 27 ile yine birinci derecede önemli dediği teknoloji ve ar-ge. 31 katılımcının %26 ile Kalite Güvence belgesi birinci derecede önemli faktör olarak görülmektedir. Stratejik işbirliği yapılan ülkelere baktığımız zaman (Tablo 3.8) yine %22.72 ile Almanya ilk sırada yer almaktadır. Bunu sırası ile, % 18.18 ile Fransa, % 13.63 ile İtalya ve İngiltere, %9.IO ile G.Kore, İspanya ve ABD yer almaktadır. 3.2.5. Verilerin Analizi En önemsiz faktör olarak belirtilmiştir. ise; % 23 ile dil sorunu olarak Ankete katılan 52 otomotiv yan sanayii sektöründe faaliyet gösteren işletmelerden elde edilen veriler istatistiksel yöntemlerle analiz edilmiştir. Çalışmanın istatistiksel analizinde SPSS/PC+V10.0 kullanılmıştır. Tablo 3.8. İhracat Yapılan ve Stratejik İşbirliği Yapılan Ülkelerin Dağılımı İhracat Stratejik İşbirliği ülkeler n % n Almanya 25 15.62 5 22.72 1-'ransa 14 8.75 4 18.18 İtalya 21 13.12 3 13.63 A un 14 8.75 2 9.10 Romanya 4 2.5 Mısır 6 3.75 3 13.63 1 4.54 2 9.10 İngiltere 18 11.25 Iran 10 6.25 Iskoçya ? 1.25 İspanya X Avusturya /I 1.87 l'akistan _1 1.87 Sektörün kalite uygulamalarını değerlendirmek amacıyla 44 değişkenden oluşan Toplam Kalite yönetiminin 7 bileşenine (tepe yönetimin katılımı, müşteri ilişkileri, tedarikçi ilişkileri, çalışanların katılımı, ürün tasarım süreci, süreç akış yönetimi ve istatistiksel kontrol /geri bildirim) verilen cevaplara güvenilirlik analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar tablo3.9.' da görülmektedir. 7 Toplam Kalite Bileşeni Toplam Güvenilirlik 1.Tepe yönetimin desteği 2.Müşteri ilişkileri 3.Tedarikçi ilişkileri 4.Çalışanlarm katılımı 5.Ürün tasarım süreci 6.Süree akış yönetimi 7. İstatistiksel kontrol/geribildirim p<0.05 1.87 Sudan İsveç 3.2.5.1. Güvenilirlik Analiz: Anketten elde edilen verilerin ne ölçüde örnekleme hatasından arındığını göstermek amacıyla güvenilirlik analizi uygulanmıştır. 1 % 4 İsrail 2.5 1.25 Danimarka 4 2.5 Meksika 1 1.25 İsviçre 1.25 Hollanda 2 1.25 Tas 1 1.25 (i.Kore Diğer(*) 11 6.9 Toplam 160 100 1 9.10 22 100 F P" Cronbach alfa 0,9359 0,6909 0,6476 0.5691 0,7749 0,5918 0,7402 14.4012 .0001 8,0756 .0001 45,1913 .0001 13.9872 .0001 14,8421 .0001 16,4067 . .0001 9\9280 .0001 0,7565 7.4997 .0001 3.2.5.2. Çoklu Regresyon analizi: 7 Kalite bileşeni ile dış Pazar rekabet kriteri arasında regresyon analizi yapılmış ve anlamlı ilişkiler açıklanmıştır(3.IO). Tablo 3.10. Dış rekabet gücünü gösteren firma imajı ile 7 kalite bileşeni arasındaki çoklu regresyon analizi Bağımlı değişken: Firma İmajı Bağımsız değişkenler: Tepe Yönetimin Katılımı. Müşteri İlişkileri. Tedarikçi İlişkileri, Çalışanların Katılımı. Ürün Tasarım Süreci. Süreç Akış Yönetimi Ve İstatistiksel Kontrol /Geri Bildirim Çoklu R: 0.71015 R2 :0.5()431 F: 4,50563 P*: 0.0015 Firma imajı: 1,21 + 0,300" [Çalışanların tatmini|+ 0.350" ürün tasarımı]+ 0,358 a fİstatistiksel kalite kontrol/geribildirim| +0.451 "[süreç akış yönetimi| :|! Diğer seçeneğinde sadece I'er firmanın ihracat yaptığı II ülkeyi (Singapur. Brezilya, Tayland, Rusya, BAE, Nijerya, Finlandiya. Cezayir. Mali, Bulgaristan ve Tunus'u) kapsamaktadır. Not: Tabloda 160 ülkeye ihracat ve 22 ülkeyle de stratejik işbirliğinin yapıldığı görülmektedir. Araştırmaya katılan ve ihracat yapan firmaların çoğu birden fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. Yine stratejik işbirliği yapan firmalar birden fazla ülke firması ile işbirliği yapmaktadır. Bu nedenle toplumlar ankete katılan firma sayısından fazladır. ^ â Ö ~ 161 Yukarıdaki çoklu regresyon eşitliğinden görüldüğü gibi dış rekabet kriteri olan firma imajı ile kalite bileşenleri arasında bir ilişkinin olduğu, kalite bileşenlerinden de çalışanların tatmini, ürün tasarımı,istatistiksel kalite kontrol/geribildirim ve süreç akış yönetimi arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu tablo 3.10 "da görülmektedir. Toplam kalite yönetimi bileşenleri ile dış pazar rekabet kriteri arasındaki ilişki değerlendirilirken 7 kalite bileşeninin sadece İlmi a içi kalite uygulamalarını kapsadığı görülmüştür. Araştırma kapsamında olan işletmelerin "iı82,7'si dış pazara yönelmiş işletmelerden oluşmaktadır. Hu nedenle 7 kalite bileşenine "Teslim Sonrası Hizmetler'" gibi 8, bir bileşen eklenerek dış rekabette firma imajı ile 8 kalite bileşeni arasında yeniden regresyon analizi yapılmıştır. (Tablo 3.11) Tablo 3.11. Dış rekabet gücünü gösteren firma imajı ile 8 kalite bileşeni arasındaki çoklu regresyon analizi: Bağımlı değişken: firma İmajı Bağımsız değişkenler: Tepe Yönetimin Katılımı. Müşteri İlişkileri. Tedarikçi İlişkileri. Çalışanların Katılımı. Ürün İnsanın Süreci. Süreç Akış Yönelimi. İstatistiksel Kontrol /Cîcri Bildirim. feslim Sonrası İli/metler (,'oklu R: 0.76244 R2 :0.5813 i I : 5.20652 I' : 0.0004 Kirma imajı: 1.14 + 0.444' | İstatistiksel Kontrol /Cîcri Bildirim |+0.390'j ürün tasarımı |+ 0.351 'jsiiıcç akış yönelimi| +0.150'' | feslim sonrası hi/metleıj Ta p<Ö.ü5 ' - - - — Tablo 3.1 l ' d e n de g ö r ü l d ü ğ ü gibi 8. kalite bileşeni olarak teslim sonrası hizmetler diğer 7 kalite bileşeni ile değerlendirildiğinde, firma imajı ile kalite bileşenleri arasındaki ilişkinin gücü artmıştır. 3.2.6. Anketi Yanıtlayan Değerlendirilmesi Anketi y a n ı t l a y a n görülmektedir. kişilere Kişilere ilişkin İlişkin profil Tablo Tablo 3.12. Anken Yaıulla\ .aı Kişilere İlişkin Bilgiler Değişkenler n % Firmadaki (türevi Cieııel Müdür 11 21.2 3.8 Kalite Müdürü Bilgilerin İşletme Müdürü 4 7.7 Kalite ve Pazarlama Müdürü 25 48.1 İhraca! Müdürü 1 .18 Diğer 8 15.4 lopla m 52 100 3.12'de Hem kalite hem de pazarlama müdürleri tarafından anketin yanıtlanma oranı % 48.1'dir. %21.2'si genel müdür. %3.8"i kalite müdürü, yine %3.8'i ihracat müdürleri tarafından doldurulduğu görülmektedir. % 15.4'lük kısım ise şirkette belirli bir unvanı (kalite müdürü, pazarlama müdürü, vs. gibi) olmayan, kalite güvence sorumlusu, pazarlama sorumlusu, yönetici vs. gibi kişiler tarafından doldurulmuştur. 4. SONUÇ ve Ö N E R İ L E R Günümüzün küresel dünyasında evrensel standartlara ulaşmanın ilk adımı, kalite anlayışını benimsemek ve kalite uygulamalarının sürekliliğini sağlamaktır. 1980'lerdetı itibaren hızla artan rekabet, kalite anlayışını zorunlu bir hale getirmiştir. Rekabetçi olmanın ana noktası olan kalitede aynı oranda önem kazanmış ve bu yüzden kaliteli olmak kar elde etmek için değil, faaliyetleri devam ettirebilmek için gerekli olan bir kavram halini almıştır. Oto yan sanayii işletmelerimizin dışa açılma konusunda karşılaştıkları çok sayıda sorun vardır. Ancak son dönemde yapılan iyileşme çalışmaları sorunları en aza indirmeyi hedeflemektedir. Araştırma kapsamındaki işletmelerin %82,7'sinde kalite güvence belgesi olması oldukça sevindirici bir durumdur. Kalite güvence belgesi işletmelerimiz için toplam kaliteye giden bir araç olmuştur. İşletmelerin Toplam kalite konusundaki görüşlerini de anketin II. Bölümü olan toplam kalite yönetimini 7 bileşenine verilen cevaplardan elde etmek mümkün olmuştur. Firmalar son dönemde karşı karşıya kaldıkları kapasite kullanım oranlarındaki düşüşün ekonomik krizlerin meydana getirdiği belirsizlik ortamı olduğunu belirtmişlerdir. Kapasite kullanım oranlarında önemli bir düşüş olmayan işletmeler incelediğinde bu işletmelerin dış pazarlara yönelmiş işletmeler oldukları görülmektedir. İşletmelerimizin kapasiteyi iyi değerlendirebilmeleri için dış pazarlara açılma olanaklarını çok iyi değerlendirmeleri gerekmektedir.Dış pazarlara açılmada işletmelerin eticaret, stratejik işbirliği konularına eğilmeleri gerekmektedir. Anket kapsamında olan işletmelerin %84,6"sı herhangi bir dış ticaret şirketine üye değildir. Dış ticaret üyelikleri artırılmakla birlikte,, dış pazarlara açılmada önemli olduğu belirtilen iç ve dış fuarlara ağırlık verilmesi gerekmektedir. KAYNAKLAR | l | Akın. I'. .1996. "Avrupa Birliği Teknik Mevzuatı ve (îiimriik Birliği'nde Türkiye İçin Önemi" Makine Magazin Dergisi | 2 | Aksu. M.. 1993. "Uluslararası Pazarlamanın Önemi ve Dışa Açılma Düşüncesinde Olan İşletmelerin Dikkate Alması (iereken 162 I aklrirler . l'a/.arlama Dünyası Dergisi. Kasım-Aralık. Yıl:7. Sa\ı:42 \1\ Analılar (ia/.etesi2OOI. "V\i İçin Bir Yıl Daha Kazandık": MPM Aylık yayın organı. Mart. yıl:Lv sayı:l47 |4| BcNtcrfıeld.IXll..Bcstcri'ıeld,C..Besterfıeld.G..Besterfıeld,M. 1995. l'otal Oualily Management, l'rentıee Hail, D.S.A. 5| Bilkc\. W:.l: G.Tesar. 1977. "The Export »ehaviour of Sınailer \Viseonsin Manufactuıing l'irms". Journal of lnlernalional Business Studies |d| Bossert. .1.1 ...1991. Oualily Eıınction Deployment. ASOC Ouality l'ress. U.S.A. | 7 | C'oıınel. (...1996-4. "ISO 14000 Çevre Standartları". Standart Dergisi. Sayı. 412 | 8 | Croue. T..L C'heng, C.C.. 1996." Using Ouality Eıınction Deploymenl in Manuf'aeturing Strategic l'lanning". International Journal of Operations & Produetion Management. Vol.16. No.4. | 9 | Doğan: Ö.İ.. 2000. "Kalite Uygulamalarının İşletmelerin Rekabet Güeü Üzerine Etkisi"; Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yayınlanmış Doktora Tezi: Cilt:2. Sayı: I. Oeak-Şubat-Mart |IO| ('.özlem (iazetesi. 2()00."Otomotiv ve Otomotiv Yan Sanayii". 27.09.200 tarihli Gözlem Gazetesi Eki I1 I | Karakaya. E. . Slahl. M.J.. 1991. "Entry Barriers and Market I nin Deeisions: A (iııide lor Marketing Executive", VVesport. ( I : (lreen\\ooıl l'ress ine. | I 2 | Ko/lıı. ('.. 1995. "Uluslararası Pazarlama": Türkiye İş Bankası Kültür Ya\ itilan. Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara |13| l.eonidou. I..('.. 1995-3. "Emprical Researeh on Export Barriers: Revieu. Assesmenl and Synthesis": Journal of lnlernalional Markelinu 163 [141 Mears. P., 1995. yuality Improvement ıooıs & iecnnıques. McGravv-llill, Inc. [15] Mızuno, S. 1994. "Relationship Diagram". Total Quality Management. The Dryden Press. [16] Mızuno. S.,1988. Management tor Quality Improvement: The 7 New QC Tools, Productivity Press, Inc.. Cambridge MA. [17] Moen. R.D.,Nolan. W.T.,Provost. L.P.,1991. İmproving Qııality Through Planned Experimentation. McGraw-l Iill ine. [18] Nakuı. S.,1995. lntroducing lloshin Management, TQM Class Material lor Chambridge University. [19] Noorı. M., Radford, R., 1995. Produetion and Operalions Management Total Quality and Responsiveness, McGravv-Hıll. [20] Özbek, O.,2000. "Oto Yan Sanayii". İzmir Ticaret Odası Yayın No: 84 [21] Sarın. S.. 1997. "Teaehing Taguchi's Approach to Parameter Design",Ouality Press. [22] Shıngo. S.. 1986. Zero Quality Control: Source İnspection and The Poka-Yoke System, Trans A.P. Dillon Portland, Oregan:Productivity Press. [23 ] Tenekecioğlu, B.,1994. "Makro Pazarlama". Gözden Geçirilmiş 2. Baskı. Bilim Teknik Yayınevi. İstanbul [24] TS - EN - İSO 14000 Çevre Yönetim SistemleruTSE Bülteni [25]TSE Bülteni. 1996. "CE: Gümrük Birliği ve Türk Standartları". [26] www.igeme.org.tr/tur/lbyler/sanayi/oto3.htm. I lazırlayan: Sinan Yüzal; Erişim Tarihi: 17.04.2001 [27] www. taysad.org.tr/turkce/datyansO.htm . Erişim tarihi: 21.03.2001 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 PLASTİK ENJEKSİYON KALIPLARINDA AKIŞ KARAKTERİSTİKLERİNİN ANALİZİ VE PARÇA KALİTESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN İNCELENMESİ Prof. Mehmet Emin YURCİ, Mak. Müh. Serap SÖZER YılDIZ Teknik Üniversitesi Tel: 0 212 259 74 40 e-posta: \ urci^'vildi/.cdu.tr Mak. Müh. Serap SÖZER e-posta: serapso/cnvrhotınail.coııı ÖZET Plastik malzemelerden imal edilmekte olan çeşitli parça ve mamuller günümüzde, otomotivden beyaz eşyaya, oyuncaktan elektronik sektörüne kadar tüm alanlara girmiş ve yoğun bir kullanım alanına sahip olmuştur. Böylesine çok talep edilen bir mühendislik malzemesi olması dolayısıyla, plastiğin biçimlendirilme yöntemleri üzerinde yoğun araştırmaların yapılması bir zorunluluk haline gelmiş ve günümüze kadar bu alanda büyük gelişmeler kaydedilmiş bulunmaktadır. Halen bu gelişmelerin sürdüğü; sık sık yeni malzeme türlerinin lanse edildiği ve plastik malzeme üretim prosesleri ile parça ve profil imalatında aşamalar kaydedildiği bilinmektedir. Plastik parça imalatında en çok uygulanan yöntem enjeksiyon olduğundan, bu bildiride plastik enjeksiyon kalıplarındaki malzeme akışını etkileyen karakteristikler ve bunların parça kalitesi üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca buradan hareketle ülkemizde bu alandaki yazılımların geliştirilebilmesi için mevcut teknolojik birikimlerimiz ile ileriye yönelik olarak yapılması gerekenler tartışılmakta ve önerilerde bulunulmaktadır. Anahtar sözcükler: Viskozite, Kayma Gerinim Hızı, Kayma Gerilmesi, Enjeksiyon Basıncı, Gerinim, Reoloji I. GİRİŞ Plastik parçaların imalatındaki en popüler imalat yöntemlerinden birisinin enjeksiyon olduğu bilinmektedir. Enjeksiyon metodu, plastiğin türüne göre seçilen uygun bir sıcaklık değerinde malzemenin ergiyik haline getirilmesi, bunun belirli bir basınç altında kalıba basılması ve parçanın soğutularak dışarı alınmasından meydana gelen bir işlem dizisi olarak tanımlanabilir. Söz konusu çevrimde; enjeksiyon makinesi, kalıp, soğutma ve havalandırma sistemleri, sıcak ve soğuk yolluk sistemleri, itici sistemler vb. gibi daha bir çok ana ve yardımcı ekipman önemli bir rol oynamaktadır. Bu ekipmanların kullanımında senkronizasyonun sağlanması, gerek parçanın hatasız çıkması ve gerekse çevrim sürelerinin kısaltılması bakımından son derece önemlidir. Böylelikle, aynı zamanda maliyetlerin düşürülmesi de hedeflenmiş olmaktadır. Enjeksiyon prosesinde, kullanılmakta olan polimerin reolojik özellikleri, yani viskozitesi, polimerin viskoelastik davranışı, uygun işlem sıcaklığı, enjeksiyon basıncı, parçanın basıldıktan sonraki ölçülerinin tamlığını sağlamaya yarayan tutma yani pratikteki genel ifadesiyle ütüleme basıncı, kalıbın ısıtılması, soğutulması, enjeksiyon hızı, yolluk, geçit, yolluk ağzı, soğutma sistemleri, çok gözlü kalıplarda yolluk sistemleri, kalıbın tasarım şekli, prosesteki uygulama zamanları örneğin tutma zamanı, soğutma zamanı vb. gibi parametreler akışta önemli rol oynamaktadır. 2. PLASTİĞİN KALIP İÇERİSİNDEKİ AKIŞI Ergimiş termoplastik malzeme viskoz sıvıların ve elastik katıların kombinasyonu olan viskoelastik bir davranış sergilemektedir. Viskoz sıvının akışı esnasında sarf edilen enerji, öncelikle elastik katıda enerji depolanmasına ve daha sonrada deformasyona neden olmaktadır. Bu esnada, malzemenin ekstrüder içindeki iç ve dış sürtünmeleri ile viskoz ısınma meydana gelmektedir. Viskoz ısınma, prosesi oluşturan diğer parametrelere bağlı olarak, bazı hallerde istenmekte bazen de istenmemektedir. Ergiyik halindeki termoplastik kalıp içerisinde akarken ergiyiğin tüm molekülleri birbirlerine göre kayma ve uzama akışları sergileyerek bir akış tabakası meydana getirmektedir. Moleküller kendi aralarındaki kayma dayanımlarını yenerek, birbirlerinin üzerinden kaymak suretiyle akış olayını gerçekleştirmektedir. Burada kayma gerilmesinin T, kayma gerinim hızına y' oranı viskozitenin bir tanımı olmaktadır. Bu şekilde ortaya bir ısıda çıkmaktadır ki bu da viskoz ısınma anlamına gelmektedir. Uygulanan enjeksiyon basıncı artarsa, hız da artacağından kayma gerinim hızı y' ve kayma gerilmesi T artacak ve buna bağlı olarak malzeme sıcaklığı da yükselecektir. Bu kez yükselen sıcaklıktan dolayı enjeksiyon basıncında düşmeler meydana geleceğinden, kalıbı tam olarak doldurup parçanın ölçü ve biçim stabilitesini sağlayabilmek için daha yüksek enjeksiyon ve tutma basınçlarının ve tutma sürelerinin uygulanmasına ihtiyaç doğacaktır. Dolayısıyla enjeksiyon parametrelerinin tümü ile ilgili düzenlemeleri plastiğin viskoelastik davranışı tayin etmiş olmaktadır. Genelde, polimer malzemelere uygulanan imalat yöntemlerinin tümü; ısıtma, şekillendirme ve soğutma olmak üzere üç ayrı kademeyi kapsamaktadır. Plastik malzemele- 164 rin bir çoğu içinde, üniform veya konik formlar da ve çok ince dikdörtgen kesitlerdeki, matrislerden akış prosesinin uygulanması gerekmektedir. Bu yüzden söz konusu matris kanallarından Newtonien akış ile ilgili olarak plastiklerin akışını tanımlayan ilk teori geliştirilmiş bulunmaktadır. dV T = TIY'= n , — [4] ( N/nr) denkleminde hız V, Şekil.1. Kayın;ı gerilmesi T ile viskozitenin n değişimi V=V O (I- |5 (m/s) debi 0 . / & # - • - « X ,-•• A / 4 0= 7tR P (m Vs) 8r)L kayma gerinim hızı y . 9 / m - V,0 = Y dr 1 (s" ) cidardaki kayma gerinim hızı y ' w , -4Q Basınç altındaki akışkanın, kayma gerilmesinin T, kayma gerinim hızına y' oranı ,kayma viskozitesi n, olarak ifade edilmektedir. Plastiğin viskozitesi, gerilme, gerinim hızı, sıcaklığa göre değişim göstermektedir (Şekil. I). Üniform olan kesitlerde Kanal boyunca bir akış olduğunda , akış sadece kayma gerilmelerini içermektedir. Kayma gerilmesi T ııin , kayma gerinim hızına y o r a n ı viskoziteyi ifade etmektedir. T IV — y1 ( Ns/ıır) I I | 1 (s" ) TtR elde edilebilmektedir.. 2.2. Paralel Yüzeyler Arasında Akış Kuvvetler dengesini sağlamak için z ekseni boyunca kuvvetler toplamı I F Z = 0 olmaktadır (Şekil.3). Şekil.3. Paralel yüzeyler arasındaki akışta hacim elemanına etki eden kuvvetler 2.1. Dairesel Kesitli Kanal Boyunca Akışın İncelenmesi •ftvıtimv, Dairesel kesitli kanal boyunca akışın kararlı olduğu düşünülerek etki eden kuvvetler toplamının Î F Z = 0 olması gerekmektedir (Seki 1.2).Buradan, di f-v J__ «İÇ* M»IB! * -i r • * $ . !>ckil.2. Dairesel kesitli kimal boyunca akışta bir hacim elemanına elki eden kuvvetler u l v i IOÎIC< f _ . Rı I •ı Newtonien olmayan akışkan için paralel yüzeyler arasında, akışın gerçekleşmesiyle cidarlardaki kayma gerinim hızı şu şekilde belirlenmektedir. Kuvvetlerin dengesinden; DP Pdy =| P + — • dz |dy - 2dxdz dz yarıçapın her bir değeri için kayma gerilmesi T,, cidarlardaki kayma gerilmesi T W , r ( di' =- — I (N/m") 2 V elz , cidarlardaki kayma gerilmesi TW . f l w \'R = — (MN/m2 10 \>L T =— (N/nr) 21, (N/nr) 4 | denkleminden. (m/s) Ibrmiillerivle ifade edilmektedir. 165 [il hız V. Debi Q. v=v0 (m/s) 1~ I 12] Q=|-^-|TV0H 2n + I (m Vs) debi Q. Kayma gerinim hızı y ' . ,3 Q= l2r|L 13 (m Vs) 9 kayma gerinim hızı y ' . -I2QV T - -VOİ - (s"1) Y=' ur M) « + I I I / ıı y 23 (s I 14 2.6. Kaymadan Dolayı Basınç Düşmesi eidarlardaki kaymıı gerinim hızı y ' w . Y w = > ( n + l ) /il T = T () Y' I5J 1 (s' ) ve Ps y'= T ve Y göz önüne alınarak TU" 2.3. Nevvtonien Olmayan Akışkanlar İçin Izotermal Akış 16 (N/m-) (MN/m-) R0 | 24 | 2.7. Uzun Akış Mesafesinden Dolayı Basınç Düşmesi P YO ıı güç kanunu indeksi olarak genellikle 0.3 alınmaktadır. 2Q_ a = X\ 3 lanO ( N/ıır) 2.4. Dairesel Kesitli Kanalda Akış n çekme gerilmesini ifade çimektedir. İliz V. Şekil.4. Kama kesitli kanal \(n + l)/n 1-1 R (m/s) 17 (mVs) 18 Debi Q. ıı + l y=| 2 U^ 3n + 1 J kayma gerinim hızı y . ıı + l v n / 0 / \l/ıı ı r Y = - • 1 (s" ) I 19 I 7dr J cidardaki kayma gcrinim hızı y ' w • R. 2o y 20 " (s" 1 ) — iw— [25 r 3 4 1 1 f ",-fi.1 - —L (MN/m2) [26 | 2.5. Paralel Yüzeyler Arasında Akış 2.8. Girişteki Basınç Düşmesi P<> Ilı/V. v---- v,, 2v Po= (ıı + l ) / n (m/s) 121 166 8a 3(n + l) (MN/m 2 ) | 27 2.<). Kııımı Kesitli Kanalda Akış Yeterli tutma basıncının uygulanabilmesi için. yolluk girişinin, diğer bölgelerden daha önce donmamış olması gerekmektedir. 28 (MN/nr) 29 | (MN/nr) (.In Kalıp boşluğuna giriş kısmı ise verimlilik açısından büyük önem taşımaktadır. Plastik malzemenin akış uzunluğu pratikteki limitleri geçmediği takdirde tek noktadan geçit sistemleri tercih edilmelidir. Aksi takdirde çok noktalı geçit sistemleri uygulanmalıdır. Çok noktalı geçit sistemlerinin sıcak-soğuk kaynak hattı problemlerini ortaya çıkarabileceği unutulmamalıdır. Ergiyiğin işlem sıcaklığından, çevre sıcaklığına geçişi esnasında özgül ağırlığının değişmesi sonucunda çarpılma denilen olay meydana gelmektedir. Katılaşma esnasında, parça kesiti boyunca kendini çekmedeki bölgesel değişimler kalıntı gerilmeleri yaratmaktadır. Çarpılma ve kendini çekme olaylarının olmaması için parçaların her birinin dengeli bir şekilde dolması sağlanmalı ve ergiyiğin hızı sabit tutulmalıdır. Aynı zamanda yüksek tutma basınçları, kendini çekmeyi ve kalıntı gerilme miktarını azaltmaktadır. Tutma basıncının hacimsel çekilmeleri engellemek için eklenen takviye malzemeleri destekleyebilecek şekilde uygulanmış olması gerekmektedir. Kısaca basıncın arttırılması, malzemenin desteklenmesi ve uygun soğutma yapılması bu gibi problemlerin yaşanmaması için tedbir olarak düşünülmelidir. bumda Â. çekine \ iskoziiesini (Ns/nr)# ifade etmektedir. k;ı\ ma yerinim hı/ı: y 2 n + I I 2(.) (s"') [30 Tir 3. AKIŞIN İNCELENMESİ Yolluk sistemleri enjeksiyon kalıplarının önemli parametrelerinden birisidir. Yolluğun uygun bir şekilde tasarlanmasının akış üzerindeki önemi oldukça büyüktür. Enjeksiyonla imal edilecek parça tipine göre yolluk ölçüleri belirlenmiş olmalıdır. Bu ölçüler, akış ile ilgili diğer parametreleri de etkileyecektir (Şekil.5). Ergiyiğin yüksek hızla kalıp cidarına itilmesi sonucu meydana gelen jetting olayında ise malzeme geçit içerisinde akarken, yüksek bir hıza ve kayma gerilmesine sahiptir. Ergiyiğin kalıp içerisine girmesiyle gerilme yavaş bir şekilde azalmakta, daha sonra ergiyiğin doğal olarak genişleyen bir akış huzmesi haline gelmesiyle, akış volumetrik olarak genişlemektedir. Uygun geçit seçiminin yapılması ve akışın genişleme etkilerinin kullanılmasıyla, ergiyik ve kalıp cidarları arasındaki temasın kolaylaştırılmasmdan dolayı, akışın laminer olması ve kontrol altında tutulması sağlanabilmektedir. Ergiyiğin kalıp cidarına direkt olarak gelmesi olan bu olayın engellenmesi için bu açılım etkilerinin iyi kullanılması gerekmektedir. Uygun geçit tiplerinin kullanılmasıyla ergiyik kayma gerilmesi ile kayma »erinim hızı geçitten kalıp boşluğuna doğru azaltılmakta, parça yüzeyinde oluşabilecek jetting olayının ise uygun namlu sıcaklığı veya ergiyik sıcaklığının tatbik edilmesiyle engellenmesi mümkün olabilmektedir. Sekil 5. Yolluk Sistemi Düzenlemeleri ÜY.OI Cf?O EBK ' >(D CVıO örSO Duraksama veya duraksama izleri ani kesit değişimlerinin olduğu yerlerde polimer akışının durgunlaşmasından dolayı meydana gelen bir hatadır (Şekil.6). Parça kalınlığının veya geçit yerinin Şekil 6. Duraksamanın oluşumu Plastik malzemenin akış direncinin diğer bir deyimle viskozitenin artışı, genellikle basınç düşümlerini de beraberinde getirmektedir. Akış uzunluğunun artışına paralel olarak polimerin girişteki basıncının da yükseltilmesi gerekmektedir. Röylece,istenilen enjeksiyon hızlarını elde etmek mümkündür. 167 uygun seçilmesi ile önlenmesi mümkün olmaktadır. Kalıp içerisine giren plastik malzeme doğal olarak geniş kesitleri doldurma eğilimindedir ve akış bu yönde ilerlemeye devam etmektedir. Kesit birden bire inceldiğinde ise akışta duraksama meydana gelmekte ve bunun süresi uzun olursa, küçükte olsa bu bölgede katılaşmalar meydana gelmektedir. Katılaşmış polimerin yüzeye doğru itilmesi sonucu yüzeyde duraksama izleri görülmektedir. Soğuk ve sıcak kaynak izleri, iki akışın karşılaşması sonucu meydana gelmektedirler. Çok geçitli yolluk sistemlerinin kullanıldığı durumlarda, oluşan kaynak izlerinde ayrıca kalıntı gerilme birikimleri de meydana geldiği taktirde parça mukavemetinin düşük olmasını sağlamaktadır. ( Şekil.7). 4. BASINCIN ETKİSİ Ergiyiğin akışı yüksek basınç bölgesinden düşük basınç bölgesine doğrudur. Enjeksiyon esnasında en yüksek basınç, enjeksiyon memesinde meydana gelmektedir. Bunun sebebi ise polimer ergiyiğin akışa karşı gösterdiği dirençtir. Kalıp boşluğunun havalandırılması yapılmış ise basıncın atmosferik basınca yaklaştığı yerde polimer ergiyiğin önünde akış boyunca basınç azalmaktadır. Basınç düşmesi genellikle, plastik malzemenin akış direnci (viskozite) ile artış göstermektedir. Akış uzunluğunun artma miktarı kadar polimerin girişteki basıncı artmalıdır, böylece istenilen enjeksiyon hızlarını elde etmek mümkündür. Parça kalınlığı enjeksiyon basıncını etkileyen önemli bir parametredir. Kalınlığın az olması yüksek enjeksiyon basıncını gerektirmektedir. İnce kesitlerde bilgisayar programı yardımı ile gerekli olan enjeksiyon basıncı ve diğer parametrelerin parça geometrisine göre tespit edilmesi mümkün olabilmektedir. Şekil 7. Sıcak ve soğuk kaynak hatları ( Kırmızı hatlar plastiğin akışını (A ), yeşiller ise soğumadan sonra plastiğin yönünü göstermektedir (B) ) Enjeksiyon prosesinde parçaların dolum zamanının da önemi büyüktür. Doldurma zamanın kısa olması, yüksek enjeksiyon basıncını ve enjeksiyon hızını meydana getirmektedir. (B (A) Soğuk Kaynak Enjeksiyon hızının yüksek olması, sürtünme ısısını arttırmakta ve malzeme ısısını yükseltmektedir. Yüksek sıcaklıkta malzeme, yüksek kayma gerinim hızına sahiptir ve dolayısıyla viskozitesi azalmaktadır. Bunun sonucu da enjeksiyon basıncının artması demektir. Doldurma zamanının uzun olması ise, kalıp cidarlarında kalın donmuş tabakalar oluşturmakta ve bu da akışta sınırlayıcı etki yapmaktadır. Bunun sonucunda yine yüksek enjeksiyon basıncı ihtiyacı doğmaktadır. \ (B) ( A ) Sıcak kaynak Plastiğin kalıp içerisinde akışı esnasında; havanın kalıp içi havalandırma kanallarından veya maçalardan tahliye edilememesi sonucu hava boşlukları meydana gelmektedir. Havalandırmanın, son dolan bölgede yer almaması veya yetersiz olması durumunda, kalıp içerisinde hava kabarcıklarının etkilerinin görülmesi kaçınılmaz olmakladır. Hava kabarcıklarının kalıp içerisinde uygun havalandırma yerlerinin tespiti ile önlenmesi mümkün olabilmektedir. (Sekil.8)"de görüldüğü gibi akış esnasında önce dik kenarlar dolduğundan, hava tahliye edilememekte ve köşede havı kabarcığı oluşumu görülmektedir. Sekil 8. I lava Boşluklarının oluşumu Plastik malzemenin cinside enjeksiyon basıncı için bir parametre özelliği taşımaktadır. Viskozite sıcaklığın, kayma gerilmesi ve gerinim hızının ve aynı zamanda basıncında bir fonksiyonudur. Ergiyik ve kalıp cidarı sıcaklığının artmasıyla daha düşük enjeksiyon basınçları yeterli olabilmektedir. Yolluk kesitleri geniş tutulduğunda, plastiğin ilerleme hızı değerlerinde düşme, basınç değerlerinde ise yükselmeler görülecektir. Bu taktirde tutma basıncının yeterli süreyle uygulanması halinde kendini çekme ve çöküntüler daha iyi bir şekilde kontrol altına alınabilmektedir. Bununla birlikte, tutma basıncının kalıp boşluğunun her noktasında aynı değeri göstermemesi nedeniyle, parçada kalıntı gerilmeler doğmakta, sonuçta parça ömrü kısalmaktadır. İnce kesitli yollukların kullanıldığı kalıplarda, uzun süreli tutma basınçları uygulanmamalıdır. Bu tip yolluklarda sıcaklığın düşmesiyle kolayca donma meydana geleceğinden parçanın beslenmesi olanaksız hale gelmektedir. Dolayısıyla tutma basıncın-!) süresini fazla uzatmanın da bir anlamı kalmaınaktadtr. Bir parçada yeterli et kalınlığına sahip olmayan kesitler var ise. bu taktirde mümkün olabilen en düşük enjeksiyon sıcaklığı altında kalıbın hızla doldurulması gerekmektedir. Böylece çöküntü ve boşluklar etkili bir şekilde 168 inleııebilecehtir. En azından en son katılaşması gereken yer olan yolluk sistemi katılaşıncaya kadar tutma basıncının uygulanması gerekmektedir. Şekil.12. Enjeksiyon Analiz Sonuçlan [MPa] 5. UYGULAMA 6.57 Uygulamalar Mold-Flow Part Adviser kullanılarak yapılmıştır. Merkez geçit (center-gate) sistemi kullanılmıştır. Malzeme olarak da PVC seçilmiştir. ini Şekil 9. Modelin Üç Boyutlu Olarak Gösterilişi 1 218 25.6 29 4 33 2 37 1 40 9 g Şekil.13. Akış Anındaki Sıcaklık Dağılımı Şekil 10. Doldurma /aınanının parça üzerinde gösterimi 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 Şekil.14. Hava kabarcıkları ve kaynak çizgilerinin oluştuğu bölueler Şekil 11. Basınç düşmesinin parça üzerinde gösterimi [MPJ| 0 4 47 I 8 94 13.4 179 22 3 26 8 313 357 482 44 7 169 Ş e k i l 15. I iljcksi\ oıı Amili/ S o n u ç l u n Model Sııilnhilıl> l'arl Name Pat model \vas highly sııilable lor iiıiiilvsis Oilseree Mnleria Sııpplicr Shell Vinterini İrade Name 7525 Vlokl Tempcratııre -10.00 cleg.C Vlcll 1 emperature 260.00 deg.C M;ı\ mieclıon l'ressııre Limil 100.000 Mp;ı Aclııal Inieelion 1 ime 0.42 sec Aclıml Injeclıon l'ressure •14.67 Mpa W eki lines: Yes Air l'r;ıps Yes (>. SONUÇLAR Kalıp içerisinde akışın etkisiyle meydana gelen, parça kalitesi ve görünüşü açısından önlenmeğe çalışılan önemli halalar ve bunları meydana getiren sebeplerin araştırılması u/un çalışmaların yapılmasını gerektirmiş ve analiz yazılımları ortaya çıkana kadar değişik şartlarda uygulanan deneme yanılma yöntemiyle pek çok çalışma yapılmıştır. Uygun enjeksiyon şartlarını sağlayabilmek için parametreler üzerinde gerekli değişiklikler yapılarak söz konusu deneyler tekrarlanmıştır. Konu ile ilgili olarak pratik ve teorik bilgilerin dijital ortamda kombine edilmesiyle ve uzun çalışmaların sonucunda elde edilmiş olan analiz yazılımlarıyla, her alanda olduğu gibi bu alanda da büyük faydalar sağlanmıştır. Yazılımlar sayesinde imalatı hedeflenen parçanın basit veya karmaşık bir geometriye sahip olmasına bakılmaksızın, plastiğin reoiojik özellikleri de göz önüne alınarak uygun enjeksiyon şartlarında en ekonomik, kaliteli ve hatasız olarak imal edilmesi sağlanabilmektedir. Bilgisayar simülasyonları ile enjeksiyon parametreleri üzerinde uygun düzenlemeler yapılarak zamandan büyük ölçüde tasarruf sağlanabilmektedir. Analizler, parçanın üç boyutlu modellenmesi ile başlamaktadır. Daha sonra da, söz konusu modelin STL formatına dönüştürülüp analize hazır hale getirilmesi gerekmektedir. Analiz esnasında kalıbın dolum süreci gözlem altında tutularak, muhtemel hata yerleri tespit edilebilmektedir. Prosesin başlangıcından sonuçlanma noktasına kadar izlenen tüm adımlar gözden geçirilerek uygun düzenlemeler yapılmakta ve imalatın mümkün olabilecek en az hata ile gerçekleştirilebilmesine çalışılmaktadır. Yazılımlar, çok önemli avantajlar sağlamasına ve mevcut koşullar altında optimize ettiği sonuçları seri bir şekilde kullanımımıza sunmasına karşın, bunların ilk yatırım maliyetlerinin yüksek olduğu bilinmektedir. Ülkemiz sanayiinin geçmişine bakıldığında, teknik olarak oldukça sağlam temellere dayanan ve altyapısı yeterince güçlü olan bir tablo ortaya çıkmaktadır. Kalıp imalat sanayimiz ile ilgili olarak yayınlanan bir raporda otuz yılı aş kın tecrübeye sahip yeterli sayıda kuruluşumuzun mevcut olduğu öne sürülmektedir [9]. Ancak sahip olduğumuz, söz konusu avantaja rağmen, ülkemizin, sanayiini belirli seviyeye kadar geliştirebilmiş emsal ülkeler arasında henüz istenen yere getiremediği görülmektedir. Bunun birçok nedeni vardır ve bu bildirinin amacı söz konusu nedenleri tartışmak değildir. Ülkemiz sanayicilerinin yabancı sanayicilerle yapmış oldukları ortaklıklar yada araştırmacı ve yeniliğe açık firmaların yurt dışında pazar payı elde edebilmek için ürünlerini dış ürünlerle rekabet edebilecek seviyeye getirme zorunluluğu neticesinde bu yazılımlar ülkemize kazandırılmıştır. Dışarıdan transfer ettiğimiz ileri teknoloji yelpazesi içerisinde yazılımlar önemli bir paya sahiptir. Bu konuda, yurt dışında çok büyük yıllık cirolar elde eden birçok firma bulunmaktadır. Yazılımları geliştirmekte olan bu firmalar, sanayide ileri gitmiş olan büyük kuruluşların ortaya çıkan gereksinimleri sonucunda doğmuşlar ve sonuçta global ölçekte büyük bir pazar payına sahip olmuşlardır. Önümüzdeki yıllarda, ülkemizde de yazılım alanında gelişim sağlanabildiği takdirde, söz konusu yüksek maliyetler düşürülmüş; özellikle küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizin (KOBİ) bunları rahatça kullanabilmeleri sağlanmış ve teknolojiye tam bir hakimiyet kurulmuş olacaktır. Ancak bunun için de konunun en önemli iki unsurundan ilki, akış olayına teorik bazda hakimiyet: ikincisi ise, sahip olunan deneyimlerin ve imalat envanterinin sağladığı birikimlerle ortaya çıkan veri tabanı olacaktır. Bu çalışmada, söz konusu hedefe yönelik küçük bir başlangıç adımı olmak üzere, plastik malzemenin akışı ile ilgili parametreler ortaya konarak analizleri ele alınmış ve bunlar parça kalitesi yönünden tartışılmıştır. 7. KAYNAKLAR 11 | CMOI.I) Desigıı (iııide (1998) | 2 | Mold T'lou I lelp (iııide (I998) | 3 | R..I.C'rıı\vlbrd."l>hıslic Ijıginecring" Seeond Ldilion. Pegamon l'ıess I .nyland. 1987. sy.234-292 | 4 | Sö/er.S "Plastik Lnjeksiyon Kalıplarında Akış Karakteristiklerinin İncelenmesi.Yİ I!. Yüksek Lisans Te/.i. 2001 | 5 | Roherl L.Davis. Ronald D.Beck. "Applied I'lastic Pıodııet Desigıı" Newyork.Preııtiee-l kili. 1946.sy.55-208 | 6 | .loseph. B.l)vm"[njection Molds and Molding" Seeond Ldition.Ne\\yoık.Chapman & I Iall. I987.s_\ .83-205 | 7 | Plastik Teknolojisi. Seminer Notlan. TMMOB.İsianbııl. 1416/ Lkim 1998. | 8 | YURCİ. M.. 1-.. TAMI-R. M.. Kalıp İmalat Sektörünün Teknik Sorunları ve (/özüm Önerileri. İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 2001-07. 2001. İSTANBUL | 9 | YURCİ. M.. I-.. TAMKR. M.. NİKBAY. N.. Plastik Sektöründe Teknik Sorunlar ve l'kıslik Araştırma Muayene ve Lğitim Merkezi (PAMLM) Modeli. Plastik Malzemeler ve Teknolojileri Konferansı. Makimi Mühendisleri Odası Yayın No: 241. 4- 5 Aralıkl999. İSTANBUL | IO| (iııptii. Malıeslı " ITTect OT Klongational Viscosity On Die Desigıı For IMastic Lxtrıısion" Mielıignn Technological lJniversily.2()()().l-Ioııglıtoıı. M14993 1 11 11 International Coni'erenee at Material Congress 2000 "Coınpııler Modeling of Polvmer Processing" .04-2000 Cirencester. UK 170 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII.Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 OTOMOBİLİN EKOLOJİSİ YADA KENT-OTOMOBİL İLİŞKİSİ ÜZERİNE ALTERNATİF BİR BAKIŞ Mehmet KARTAL "Bir kenti oluşturun şe\. çatısı iyi Örülmüş evler. iyi yapılmış yollar ve duvarlar, rıhtımlar ve limanlar değil. kendi olanaklarından yararlanmayı bilen insanlardır" Alcaeus ilişkisi vb. İlişkilerin sorgulanması zamanının gelip geçmekte olduğunu göstermiştir ÖZET James WA I t'ııı buhar makinasını bulmasıyla birlikte, insanoğlunun yaşamı köklü bir biçimde değişime uğramıştır. Buhar makinası. öncelikle tarımda çalışan ve toprakla birlikte alınıp satılan nüfusun kentlerde ortaya çıkan gereksinime bağlı olarak yoğun biçimde mülksüzleşmesine ve kente göçüne yol açmıştır. Her ne kadar Avrupa kenti, Rönesans'ın bir eseri olarak görülse de esas itibariyle belirleyici olan süreç üretim araçlarının mülkiyetinde ve üretim tarzının yeniden örgütlenişindeki değişikliğe bağlı olarak şekillenmiştir. Bugün kullandığımız anlam da makinanın icadı ise üretim tarzının ve üretim araçlarının mülkiyetinin farklılaşmasına yol açmıştır. 150 yıllık tarihinde modern çağın sanayisinin gelişimi, kentleşmeyi ve kentli olma kültürünü belirlediği gibi kentlerin mekansal olarak değişimine de yol açmıştır. Bu değişim tüm sonuçlarıyla birlikte ele alındığında gerek "ileri-gelişmiş" olarak tanımlanan batı kentleri olsun ve gerekse "geri kalınış-gelişmekte olan" olarak tanımlanan diğer kentler olsun temelde insanların gereksinimlerine göre şekillenmemiştir. Kentleri ve kentleşmeyi belirleyen makinalar ve onların kolay işleyişinin izleri olmuştur. Mekanların tasarımını belirleyende aynı biçimde makinaların ve özellikle endüstri çağında otomobilin varlığı ve yaygınlaşması olmuştur. İlk montaj hattının oluşturulmasından, otomobilin "dünyayı değiştiren makina"haline dönüşmesine dek geçen süreçte ortaya çıkan tüm oluşumlarda kentlerin geleceğinden, imar planlarının ortaya konulusuna kadar temel yönelimlerin belirleyici değişkeni otomobil olmuştur. Yaşadığımız kentlerin, mekansal tasarımları insanı temel almayan planlamalarla yapılmış, kentlerdeki yollar, geçitler, araçların kullanımına ilişkin ergonomik tasarımlar bile araçların üretimine ve önceliğine bağlı gerçekleşmiştir. Ülkemizde henüz gelişmemiş olan ancak batı ülkelerinde uzun yıllardır tartışılan yaya haklan ve otomobil kullanımının sınırlanması projeleri çerçevesinde, kutsal bir ritiiel haline getirilen araç sahibi olma. araç kullanma-iktidar 1. GİRİŞ Endüstri öncesi toplumlarda kentlerin şekillenmesinin temel nedenleri ile endüstri sonrası toplumlarda kentin şekillenmesinin arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkide insanoğlunun yarattığı teknolojik değişimin etkisi içinde otomobilin öncelikli bir yeri vardır. Kent-Kır ve bunların benzeri bir çok kavramın Avrupa dillerindeki çağdaş anlamlarının eski Yunan ve Roma?dan aktarılmış, güçlü ve köklü bir mirasa dayandığı gerçektir. Özgürlük, demokrasi, yurttaşlık ve siyasal yaşam gibi Yunan-Roma merkezli kavramlar eski kentdevlet kavramıyla yakından ilgilidir. Kentin antik dünyada değişik işlevleri vardı. Bu işlevler, kentin fiziksel ve mimari gelişimini, siyasal ve idari rolünü, üretim ilişkilerinin ve ticaretin yönünü, toprakları ve kutsal alanlarıyla dinsel gelişimi, planlama teknikleriyle toplumsal sağlığı, eğitim kurumları ve tartışma ortamıyla entellektüel yaşamı ve kültürü, askeri savunması ile de toplumsal güvenliği belirlemekteydi. Aynı zamanda kent kendini çevreleyen kırsal alan ile olan ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkileri de tanımlamaktaydı. Günümüzün kenti ise bu zinciri baştan sona atomize eden ve mekansal tasarımda insani duygulan ve insana dayalı olmayı dışlayan bir ilişkiler zincirini yeniden oluşturmuştur. 2. ENDÜSTRİ-ÖNCESİ KENT YAŞAMI VE KENTİN OLUŞUM DİNAMİKLERİ İngiltere'deki kent lerimi(Fransızca çite, İtalyanca citta. İspanyolca ciudad). Latin dillerindeki yurttaşlık(civitas) ve hemşehrilik gibi kavramların türevi olarak şekillenmiştir. Bu kavramların eski çağ dünyasındaki önemi, kenti(polis), kamusal yurttaşlık haklarına dayandıran klasik Yunan felsefesinden kaynaklanmaktadır. Kent yönetimine katılma hakkına sahip olabilmek için özgür, erkek ve taşınmaz mal sahibi olmak gerekiyordu. Ev halkı üzerindeki yönetim yetkisi de ancak böyle kullanılabilmekteydi. Ev halkı üzerinde bu yetkisi olmayanın, daha geniş bir siyasal otorite kullanma ehliyetinin olmadığı varsayılmaktaydı. Burada belirtmek gerekir ki her ne kadar kent(polis). kırsal art bölge an- 171 Ilımında (chora)'dan ayrılmaktaysa da, antik dönemde, kent ve kır birbirinin ayrılmaz parçası olarak algılanmışlardır ve değerlendirilmişlerdir. Bununla birlikte, zamanla yurttaşlık (citizenship), ıırb denilen kent yada kasabanın kamusal yaş;ımı ile giderek özdeşleşmiştir. Bu hiç bir zaman kentlilik (urbanity) ile kırsal yaşam arasındaki çelişkiyi yok edici bir nitelik taşımamış, aksine bu zıtlığı sürekli olarak bünyesinde barındırma ve koruma eğilimi taşımıştır. İlk olarak yukarıda yer alan kent devletinin toprak sahibi yurttaşlara dayanan siyasal ve ekonomik yapısı kentte yaşayanlarla kırsal alanda yaşayanlar arasında bir ayırımı ortaya koyamamışsa da bu kent devletinin, henüz salt kentsel mülkiyete yada kentsel yaşama dayanan bir toprak sahipleri örgütü haline gelmemiş olmasından ileri geliyordu. Bunun en somut kanıtı Roma döneminde köyün Roınalılaştınlınası anlamına gelebilecek olan villa(köy) sisteminin yaygınlaşmış yapısıdır. Önce Helenistik dünyanın ve dolayısıyla eski Yıınan'ın, sonrada Roma İmparatorluğu'nun özerk kenti(polis), imparatorluğun siyasal otorite biçimleri içine dahil edilmiş ve bir ölçüde de onlar tarafından tahrip edilmiştir. Endüstri öncesi kentinin dili ve siyasal felsefesi üzerindeki bir başka tarihsel etki ise Kuzey Avrupa'nın, Germen asıllı dünyasında kaynağını bulur. Germen dünyası "Stadtluft macht frei" atasözü ile. ortaçağ sonu ve yeni çağın başındaki Avrupa kentlerine, baskıdan kurtulma ve özgürleşme mekanı arasındaki tarihsel simgeleşmeyi yüklerken, onu sınırlayarak kale yada oturma alanı anlamına gelen "burgh" sözcüğünü kentler (burgher), burjuva(bourgeois), burjuvazi (bourgeoisie) gibi günümüzün kentsel öğeleri olan kavramları bize tanıtmıştır. Her ne kadar Germen kabilelerinin klasik anlamda gelişmiş türde bir kentsel yaşama tanık oldukları kuşkulu olsa da bu tanımlamalar çevresi surlarla kaplı yerler anlamında kullanılmıştır. Bunu belirleyenin hem klasik çağ yazarlarının etkisi hem de St. Augustine'in sunduğu Hıristiyanlığa özgü Tanrı yurttaşlığı1 kavramlarından kaynaklanmış olabileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu şekilde insanlık hem çevresi surlarla çevrili korunmuş bir toplumsal ortam hem de toplumun iyiliği için malların ve düşüncelerin değiş tokuşurum gerçekleştirildiği bir mekan olarak batılı kent kavramına erişmiştir. Bu surlar içindeki kentlerin diğer bir işlevi de yol kavşakları olmalarıdır ki, bazı araştırmacılar tarafından kent yolların ona ulaştığı ve insan uygarlığının dağıtımını yapan yol kavşakları olarak simgeleştiri İm işlerdir. Hiç kuşku yok ki bu katkılar, kentsel yerleşmelerin genişleme ve yargılama süreçleri, iktisadi politika ve toplumsal refah üzerine meşru sayılabilecek kentsel yetkilerin ortaya çıkışına koşut olarak ortaçağ ve yeniçağ Avrupa'sında kökleşmişlerdir. 14. Ve 15. Yüzyıllardan itibaren geniş kent planlan, kent surları içinde yer alan ve bu surları aşmayı planlayan Rönesans, çarpıcı biçimde kentte yaşayanların kentlilik bilincinin oluşumuna etki etmiştir. Kentlerin ekonomik ilerlemenin merkezleri, siyasal erdem simgesi ve şiddetten kaçışın yolu olarak görülmeleri 19. Yüzyıl sınai kapitalizmine geçişin bir ürünüdür. Yani diğer bir ifade ile tüm etkilerine karşın bu günün modern kenti, Yunan ve Romalıların yada ortaçağ Hıristiyanlığının ne basit ne de zamana yaygın bir uzantısıdır. Tersine 19.Yüzyılın başlarında, insanlığın toplumsal amaçlarla doğal çevreyi ele geçirme ve sömürmedeki yüksek yeteneğini yaratan bir dizi teknolojik ve insanın örgütlenmesine dair değişikliğe bağlı olarak gelişmiştir. 3. ZAMANIN MEKANI FETHİ TOPLUMUNDA KENT VE ENDÜSTRİ Kentlerin gelişimine dair ekonomik, siyasal ve kültürel süreçler arasındaki bağlantıları ele alırken, zaman-mekan kavram laştırmaları, analizi kolaylaştırıcı bir etki yapacaktır. Zaman ve mekan insan varlığı için temel kategorilerdir. Zaman ve mekanın yaşanan süreçlerden bağımsız olarak ifade edilmesi olanaklı değildir. Bu çerçeveden bakıldığında kavramlaştırma çabalan yaşamı yeniden üreten maddi süreçlerde gerçekleşmektedir, sonucuna varılabilir. Belirli bir ekonomik yapıda belirli bir üretim biçimi egemen olmaya başladıkça o üretim biçimi kendine özgü zaman-mekan tasarımının da koşullarını yaratır. Zamanın ve mekanın nasıl kavramlaştırıldığı ve temsil edildiği, bizim ve diğerlerinin yaşam alanımızı göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Zamanın içindeki ilerleme insanoğlu için mekanın fethini içine almaktadır. Mekanın önemi tüm toplumsal yaşamın alanı olması temellidir. Bu nedenle mekanın kontrolü, düzenlenmesi, bölümlenmesi ve atomizasyonu yoluyla gerçekleşebilir. Yani mekanın düzenlenmesi büyük ölçüde, toplumsal yaşamın düzenlenme dinamiklerini de içermektedir. Zaman ve mekana dair bu sıkışmanın' 19.Yüzyılın sonlan ile 20.Yüzyılın başlarında etkin olduğunu ve bununda mekan olarak kente ve kentlerin biçimlenişine doğrudan yansıdığını teslim etmek gerekir. Mekanın zaman içindeki tahribi en çok ekonomik düzlemde etkin olmuş, demiryolu ağının genişlemesi, telgrafın icadı, buhar makinasının kullanımının yaygınlaşması, radyo iletişiminin gerçekleşmesi, bisikletin yaygınlığının artışı ve en çokta otomobilin bulunuşu zaman ve mekan kavramını radikal bir biçimde değiştirmiştir. 20. Yüzyılın başında gelişen teknolojiler içinde toplumun örgütlenmesi ile mekanın örgütlenmesi arasıdaki bağlantıya zemin hazırlayan, toplumsal yaşamdaki değişikliklerin gerçekleşmesinde en aktif rolü oynayan araç otomobil olmuştur. Kent mekanının otomobil tarafından dönüştürülmesi ve onun beraberinde getirdiği donanımlar, 20. Yüzyıl toplumsal yaşamına yeni bir biçim kazandırmıştır. Otomobil, trenden farklı olarak demiryoluna bağımlı olmayan arazi üzerinde ilkesel olarak bağımsız hareket edebilen bir özelliğe sahiptir. Otomobilin hızlanması ile birlikte artan toz bulutları ve o zamana dek başka koşullar altında biçimlenen ve bilinen caddelerin artık yetmediği, otomobilin değerinin ancak ve ancak iyileştirilmiş bir altyapı ile birlikte geçerli olabileceği kısa zamanda anlaşılmıştır. Bu nedenle elverişli bir yol ağının kurulması, o zamandan beri sürekli olarak geliştirilen, zahmetsiz bir trafik akışı idealine yönelik modernleşmeye egemen olan projeler ortaya çıkmak zorunda kalmıştır. Kentlerin hemen tümü 2O.Yüzyılın zamansal akışı içerisinde yeniden ve otomobile uygun ola- Kent havası insanı özaür kılar 172 rak yeniden planlanmışlardır. Buna bağlı olarak kırsal alan da büyük ölçüde bu başat eğilim ve değişime uygun olarak biçimlenmiştir. Gerçekte endüstri devrimi karmaşık bir olgudur ve hiç bir yerde tek bir kez de gerçekleşmemiştir. Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları-lıpkı kentlerde olduğu gibi-bunun kanıtıdır. Buhar Devrimi. Elektrik Devrimi, İçten Patlamalı Motor Devlimi ve Nükleer Enerji Devrimi birbirlerini izlemiş ve birbirlerine eklemlenmişlerdir. Buna uygun olarak kenller 20.Yüzyılda yeniden tasarlanmışlar yada bu gelişme izleğine uygun olarak biçimlenmişlerdir. Modem kültür denilen bu tarzda, mekan doğrudan hareketten yada bu hareketi doğanın korunmasından ve insanların ihtiyaçlarından üstün olarak değerlendiren bir önceliklîlîk kararı vardır. 4. ENDÜSTRİ KÜLTÜRÜNÜN BİR NESNESİ OLARAK OTOMOBİL Otomobilin toplumsal mekanın dönüşümündeki etkinliğini kavramak açısından, öncelikle otomobilleştirilmiş bir mekanın nelere ihtiyaç duyduğuna bakmak gereklidir. Uygun bir hareketlilik ve esneklik ile bireysel olarak bir araç sahibi olmanın dışında otoınobilleşmenin tamamlanabilmesi için; • • • • • • Nitelikli bir sürücü, Geniş bir yol ve otoyollar ağı, Trafik akışını kontrollü bir yönetimle gerçekleştirilecek yasal, toplumsal ve teknik bir sistem, Kullanılmayan otomobiller için ve tümüne yetecek kadar otopark ve depolama alanı, Servis, onarım, hurdalık ve benzin istasyonu gibi birimlerden oluşan ayrıntılı ve yaygın bir alt yapı. Üretim ve dağıtım üniteleri. Kentlerin inşa edilmiş mekanlarının ana maddesini otomobil ve otomobilin gerekli kıldığı sayısız donanımın meydana getiriyor olması, içinde yaşadığımız çağın gerçeklerinden birisidir. Kentsel mekanlar her geçen gün otomobil trafiği ve alt yapısının egemenliğine girmekte ve bu hegemonya sorgulanmaksızın kabul edilmektedir. Otomobil kendine hizmet edecek bir çok mekanı kentten talep eder. Otomobilin mekan kullanımları gelişi güzel ve sistemsizmiş gibi görünse de aslında kendi içinde tutarlı ve belirli bir yapıya sahiptir. Görkemli günlerini yaşadığı ilk dönemlerde insanlara olağandışı ve görülmemiş bir hareket ve hedonizm tattıran otomobil, giderek tercihe bağlı bir ulaşım sistemi olmaya ve sonradan ise ihtiyaç duyulan-hatta bazıları için yiyecek, barınak kadar temel bir ihtiyaç- bir ulaşım biçimi haline dönüşmüştür. Kırsal alanları dümdüz çizgiler halinde kesen otoyollarla birlikte, özellikle 1930'lu yıllardan sonra mekanların yoğun biçimde ağ halinde birbirine bağlanması süreci başlamıştır. Bu ağlar öylesine bir mühendislik tekniği ile gerçekleştirilmiştir ki doğal engeller düzlenmiş yada tünellerle geçilmiş, ırmaklar aşılmış, derin ve yüksek vadiler viyadükler veya köprülerle birbirine bağlanabilmiştir. 1950'li yıllardan itibaren kentlerin kendisinde de yoğun kent otoyolları kentin semtleri arasında adeta doğal sınırlar çizmişlerdir. Aynı dönemde kitlelerin motorizasyonundan bu yana, iki yana park etmiş araçlar caddeleri kapattılar. Henüz özgür olan trafik alanlarında, çoğu geçici iyileşme ve seyreltmeler sağlayan park yerleri inşa edildi. Mimarinin bu yeni biçimi, otomobilin bırakılması ve korunmasının sağlanmasının getirdiği ihtiyaçları karşılamakla yükümlü hale geldiler. Müstakil evler için garajlar, bloklar ve süper marketler için yer altı otoparkları, bu dönemin ürünleri olarak ortaya çıktı. Trafiğin düzenlenmesi için cadde trafik düzeninin görsel anlatımına tekabül eden trafik işaretleri arttı ve içinde yaşadığımız görüntü kirliliği yaratılmış oldu. Trafik lambaları otomobillerin, hareket ritmini, trafik içi zaman sekansları olarak düzenlemeye başladılar. Dolayısıyla eskiden insanın öncelikte olduğu bir dolaşım sistemi, otomobilin ara verdiği ve beklemekten sıkıldığı anlardaki geçiş üstünlüğüne ve "özgürlüğüne" dek gerilemiş oldu. 20. Yüzyılın başlarında hemen hemen serbest olan cadde ve mekanlara oranla giderek otomobil trafiği için ana arter egemenliği, bu trafikten türeyen yapısal düzenlemeleri de zorunlu kıldı. Trafiğin basit, korunmasız ve "zayıf halkaları olan bisikletliler, yayalar ve bunların içinde özellikle çocuklar, yaşlılar yada fiziksel engelli yurttaşlar üzerinde giderek artan bir hegemonya zinciri oluşmuş oldu. Diğer önemli bir nokta ise otomobilin çalışmasının kendi başına işbölümüne dayanan bir ekonomik sektör olarak büyüyen hizmetler ağını gerekli kılmasıdır. Bu sayede ilk yılların benzincileri giderek oto yıkamadan lastik onarımına ve değişimine, market hizmetinden kafeteryaya dek uzanan bir yelpazede hizmet sunan servis istasyonlarına dönüşmek durumunda kaldılar. Ayrıca oto alım-satım, oto servis, otocenter, oto tamiri, oto aksesuarları, oto butiği, oto radyosu, araç telefonu otomobil sporları, spor araba, otomobil konforu, lüks araba, kent aracı gibi bu kültüre ek ve genişletici bir çok maddi nesne taşınmış olduğu gibi yasal olarak cadde ve otoyol ağı, trafik mimarisi, servisler gibi bu kültüre ait bir dizi dizgeyi de ayırt edici unsur olarak geliştirmiştir. Bu süreci tüm boyutlarıyla kavrayabilınenin bir diğer yolu ise otomobilin, kişisel bir kullanım aracı olarak yaygınlaşması sonucu kitlelerin ınotorizasyonuna geçişin rakamsal büyüklüklerini izlemektir. Bu süreç iki eksenli olarak gelişmekle birlikle esas yönü araç sayısının artışında izlemek olanaklıdır. Bu noktada Almanya bir örnek olarak alındığında. Tablo 1. Almanya'daki Araç Sayısı ' YILLAR 1923 1927 1929 1931 1932 1935 1938 1939 ARA(,: S A Y I S I 98.000 261.000 422.000 510.000 486.000 795.000 1.108.000 1963 1965 1.426.000 2.320.000 3.374.000 4.K56.000 6.807.000 8.690.000 1967 10.646.000 1969 1971 1990 12.045.000 14.377.000 33.000.000 1957 1959 1961 1960-70 dönemindeki dramatik artış hemen göze çarpacaktır. Bu nedenle kimi tarihçiler 1960'lı yılları motorize top- 173 lıımım "çağ eşiği" olarak değerlendirmektedirler. Toplumsal tarihsel koşullar bağlamında yer alan niteliksel tarihi gelişme bu niceliksel artış ile doğrudan ilintilidir. Taşınan insan ve mal miktarındaki artış, yeni caddelerin ve otoyolların yapımını da tetiklemiştir. Tablo.2. Araç Günlük Yol-I lareket Yarıçapı Karşılaştırılması" Günlük Cünlük Hareket Yarıçapı(km) Yol(km) 1 960 12.5 35 1970 20.6 47 64 1985 27.2 Diğer eksende ise otomobil ile yapılan günlük yol ve bu yola bağlı hareketlenmenin yarıçapı arasındaki ilişki yer almaktadır. Bu artış günümüzde de sürmekte, yapılmış ve yapılmakta olan otoyol ağı boyunca daha hızlı akan trafik, ev ile işyeri arasında gidip-gelen insanların yaptıkları ortalama yolu ve hareket mesafesini genişletmektedir. Bunun sonucu olarak, ilk çağlarda farklı nedenlerle birbirinden ayrı olarak değerlendirilmeyen ancak çağlar boyu gelişme ile farklılaşan kent ile kır arasındaki felsefi ayrım da azalmıştır. Kırsal alanın bir tür istilası anlamına gelen kırın kent I îleşt irilmesin in yeni biçimleri oluşmuştur. YILLAR Öte yandan hem otomobil miktarındaki bu sürekli artış hem de günlük alınan yol ve hareket yarıçapının artışının ardında otomobilin endüstriyel bir kitle ürünü olarak gelişmesinin payı vardır. Bu noktada uzun ve detaylı bir üretim metodolojisi ile l'ord'dan Sloan'a ve oradan yalın üretime uzanan serüvenlerle ve hegemonya savaşları ile dolu kutsal üretim tabularına değinmeyeceğiz. Yukarıda ele alınan değişimlerin sonucu ortaya çıkan inşa edilmiş ortam, varoşlarıyla ve zenginlerin yaşadığı uydu kentlerle durmadan yayılarak genişleyen ileri derecede merkezsizleşmiş kenti David GORDON'ım tanımıyla TÜZEL KENTİ " doğurmuştur. Bu kenti diğerlerinden fark 11laştıran her yerde bitiveren ofislerden, otoparklardan, diğer ihtiyaçlara yanıt veren ek yapılardan oluşan ana kent özdekidir. Gündüzleri bu merkezlerde çalışan insanlar, akşam varoşlardaki yada uydu kentlerdeki evlerine gittiklerinden, merkezdeki caddeler geceleri ıssızlaşmak ve terk edilmiş görüntüsüne bürünmek zorunda kalır. Bu tür tüzel kentler, otomobil çağının bir sonucudur ve otomobilin araçları tüm bu mekanın sahibidir.(Ekspres yollar, otoparklar, alış veriş merkezleri gibi) Daha çok otomobil hegemonyası ile mekanı parçalayan bu özellik kenti düzensiz biçimde dört bir yana dağılarak büyülen çarpık bir büyümedir. Bunu otomobilleşme sağlamıştır ve şimdi bu sürecin "sürdürülebilirliğini" sağlamak ve tartışılmasını önlemekle meşguldür. Bu yerleşim ve mekan kullanma modeli, otomobil öncesindeki kentin yoğun ve bir yerde odaklanmış insani ihtiyaçları temel alan modelinden çok farklıdır. Bu çarpık büyümenin arazi kullanım alanının büyümesine ve kentlerdeki uzaklığın artmasına etkisini yukarıda göstermiştik. Çarpık büyüme, arazinin savurganca kullanılmasına, arazi kullanımı ile ilgili planların kötü yapılmasına veya hiç yapılmamasına, kaynağı beledive sınırları dışında kalan bölgelerdeki yöne- tim boşlukları sonucu, arazi kullanan kişilerin keyfi hareketlerine, arazi spekülasyonuna ve verimli arazilerin otoyol güzergahları için istimlakine kadar uzanan bir dizi etkiyi yaratmış ve yaratmaya devam etmektedir. Mekanı bu biçimde tahrif ve tahrip eden kent merkezlerindeki yeni şirket toplulukları ile ticaret merkezleri, dünya genelinde yayılmış olan esnek üretimin ve globalleşmenin maddi temsilcileridir. Kentlerde tanık olduğumuz bu büyük değişim, genel ve dinamik bir kapitalist restorasyon sürecidir. Kentlerin yeniden inşası faaliyetinin ardında, kazanç ve kar artışını hedefleyen sermaye hareketleri yatmaktadır. Bu nedenle banliyö ve kent dışı yerleşim bölgelerinin büyümesi ve merkezi kentin bozulması sürecinin sermaye yatırımı ve sermaye hareketi tarafından yönlendirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu düzensiz ve eşitsiz gelişmenin temeli olan sermayenin hızlı bir şekilde, çok uzak bölgelere hareket etme özelliğine sahip olmasıdır. Dünya genelinde bölgeler sınırlı sermaye yatırımlarını ele geçirmek için birbirleriyle kıyasıya bir rekabet ilişkisi içindedirler. Bu nedenle yatırımı özendirmek başlığı altında düşük işçi ücretleri önermek, vergide indirin yapmak, teşvik vergileri koymak, serbest yada ucuza arazi tesis etmekte revaçta bir çözüm yolu olarak görülmektedir. Günümüzün üretim tarzında, mekanın daraltılması ile zamanın hızlandırılması "mekan-zaman sıkışması" kentsel bölgelerin sürekli bir biçimde tahrip edilip, yeniden yapılanması sürecinin işleyişini kolaylaştırıcı bir işlev görmektedir. Mekansal düzenlemeler, sürekli olarak yeni yapılar olarak dönüştürülüyor, ulaşım altyapıları da üretimin ve çalışanların hareketini hızlandıracak biçimde inşa ediliyor. Tüm bu değişimler Joseph SCHUMPETEFTin 7 kapitalizmin "-yaratıcı yıkımı-" adını verdiği toplumsal ihtiyaçları gözeten uzun vadeli planlamalar çerçevesinde değil de, kar amaçlı kısa dönemli geçici bir tasarım çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu tasarımlarda planlamacılar neredeyse herkesin otomobil sahibi olduğu ve otomobilin insanı kent içinde istediği yere ulaştırabileceği varsayımı ile hareket etmektedirler. Günümüzün önemli plancılarından Robert MOSES, ABD'de otopark köprülerini altından otobüslerin ve toplu taşıma araçlarının geçemeyeceği kadar alçak olacak şekilde planlamış, otopark yollarının sonunda yer alan sahil, park, yeşil alan vb.lerini de sadece otomobillerin girebileceği biçimde tasarlamıştır. Bu çağın kentsel düzenlemeleri, otomobilleşmeye daha rahat bir ortam hazırlarken, insanların diğer hareket biçimlerini geliştirme şevklerini kırmak içinde çaba sarf etmektedirler. Binalar dışında insani faaliyetler için çok az toplumsal mekanlar mevcuttur. Alış veriş merkezleri, meydanların, parkların ve diğer kamusal alanların yerini almıştır. Otomobil kullanımı merkezlenerek oluşturulan bu mekanlar, azami tüketimi sağlayacak biçimde tasarlanmış, oturma yelleri, oturmayı ve sohbet etmeyi yada satranç oynamayı imkansız hale getirmek için rahatsızlık verici bir tarzda inşa edilmiştir. Alış veriş merkezleri ve benzeri yerlerin toplu denetime olanak tanımayan özellikleri, otomobille birlikte kişiye özel bir nitelik kazanmasının buraların ortaya çıkışıyla koşutluk içine olduğu söylenebilir. 174 Otomobil kentsel alanlarda haşat durumda olması gereken sokak hayatındaki hareketliliği azaltmaya da etki etmektedir. Otomobile dayalı ölü. insansız mekanlar, insanların e ü/ersiz yapmalarını ve sosyalleşmelerini engellediği gibi. otomobile alternatif olabilecek bir ulaşım sisteminin ortaya çıkmasını ela önlemektedir. Dinlenme, oyun oynama, bekleme, sohbet etme gibi amaçlar ancak göze alınabilecek fedakarlıklar hiçim ine dönüşme eğilimindedirler. Yaya kaldırımları, yaya hammaliy esidir, hatta yaya trafiğinin yoğun okluğu bölgelerde hile mekanlar büyük ölçüde otomobillere ayrılmıştır. Oysa bir sürücü otomobili ile birlikte bir yayanın ihtiyaç duyduğu alanın 100 katı kadar bir alanı kaplar. 5. lardan kaynaklanan lastik tozlarının ekolojik çevrimi tehdit ettiği bilinmektedir. Ne kadar iyi planlanırsa planlansın hem kentsel yollarda hem de otoyollarda yaşanan trafik sıkışıklığı ve duraklamalar ile ilgili maliyetler kendisini insan sağlığım tehdit edici yönde iyice hissettirmektedir. Fosil kaynaklı yakıtların kullanımı ile ilgili sorunlar ise neredeyse yirmi yıldır üzerinde yoğun araştırmalar yapıldığı halde henüz ikame edilemeyen ve uğruna ciddi savaşlar yapılan bir yerde durmaktadır. Petrole alternatif olarak geliştirilmeye çalışılan yakıtlarda başarı sağlanamamış ve en uygun alternatif olarak elektrik enerjisi kullanılabileceği ortaya çıkmış olmasına karşın, elektrik kullanan araçlar henüz yaygınlaşamadığı gibi kısa bir zaman diliminde de yaygınlık kazanma olasılığı yüksek görülmemektedir. OTOMOBİL MERKEZLİ ULAŞIM STRATEJİSİNİN SINIRLANABİLİRLİĞİ Otomobilin, mekanın, zamanın ve hareketin toplumsal kullanımları ile anlamları üzerinde derin politik yükler vardır. Otomobil merkezli ulaşım ile bu ulaşım biçiminden yararlanma konusunda yurttaşlar arasında meydana gelen ayrımlarda açıklıkla görülebilir. Otomobil merkezli ulaşım politikasının, yoksulların, yaşlıların, çocukların, kadınların ve fiziksel-zihinsel engellilerin çıkarlarını gözetmediği reddedilmez bir gerçektir. Ulaşım alt yapılarının kurulma aşamalarında toplumsal ihtiyaçlar, enerjinin verimli kullanımı, ortaya çıkacak kirliliğin azaltılması, ulaşımın, yoksullar, yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve engellilerin lehine demokratikleştirilmesi vb. Öncelikler tamamen tercih dışı bırakılmıştır. Öte yandan yapılan hemen tüm karşılaştırmalarda otomobile dayalı ulaşımın gerçekte olduğunun aksine hep ucuz olduğu düşüncesi a priori(önsel) olarak kabul edilmektedir. Otomobil merkezli ulaşımın maliyetinin hesaplanmasında, kamu desteği ile bakımı sağlanan alt yapının, karayolları ve giivenlik(polis vb.) bölüm harcamaları ile sürücülerin yaptıkları harcamaların ayrı ayrı ve özelmiş gibi hesaplanmasından kaynaklanan bir yöntemle azaltılması yöntemi sık biçimde kullanılır. Demiryolu ile bir karşılaştırma yapıldığında, vagon, istasyon, köprü, tünel, geçit, personelden oluşan ayrımlar tek ve bütün bir yapıymış gibi maliyet hesaplamalarına dahil edilir. Bu noktada bir de otomobillerin gizli maliyetleri olan sübvansiyonlardan söz etmek gerekir. Bu aynı zamanda gözden en uzak ve üzerinde durulmayan hesaplamalara dahil edilmeyen maliyettir. Otomobil kirliliği ve trafik kazalarının kamu sağlığı üzerinde yarattığı toplumsal etkiler, motorlu araçların çalışırken yarattığı masraflar, hava ve ses kirliliği, asfalt döşeıneonarım ve kaldırım düzenlemeleri masrafları, titreşim kaynaklı bozukluklar, trafik tıkanıklıkları ve trafik kazaları, otomobil merkezli ulaşım sistemine dahil edilemeyen yada dahil edilmekten sürekli imtina edilen kalemlerdir. Bunları ve bunların insan sağlığı üzerinde yarattığı etkilere dayalı ödediğimiz bedel hiç dikkate alınmaz. Otomobil merkezli ulaşımın güçlü ve sarsılmaz gibi görülen hegemonyasına karşın, enerji krizi ve çevre kirliliğine bağlı global krizin giderek bu hegemonyayı parçalayıcı etkisi artmaktadır. Otomobil sayısındaki artışa doğrudan bağlı olan emisyon artışı, tüm teknik ilerleme ve kazananlara karşın artışı önlenemeyen önemli bir unsur olarak insan yaşamını tehdit etmektedir. Otoyolların yakınlarında yer alan flora ve fauna üzerine yapılan araştırmalarda otoyol- i£Ibctte ciddi yaygınlığı ve hegemonyası ile ayağa hizmet götüren, kişiye özel bir ulaşım nesnesi olan otomobilin bu hegemonyasını ortadan kaldırmak ancak alternatif ve kapsamlı politikaların ürünü olabilir. Yinede tek başına bu politikalar, otomobilin egemenliğini azaltıcı nitelikte olamaz, bu nedenle otomobilin önceliğini aşan tarzda yeni bir teknolojik alternatifin yaratılmış olması gereklidir. Toplu taşıma ile ilgili demir, deniz ve havayolu sisteminin bütünleşik olarak kullanışlı ve ucuz hale getirilmiş olduğu, geniş kapsamlı bir bisiklet yolu sisteminin oluşturulduğu, işe gidiş-geliş trafiğini azaltıcı kırsal sanayilerin geliştirilmesine önem veren, eski. yıpranmış, güvenilmez, emniyetsiz, benzin düşmanı otomobillerin yenisi ile değiştirmeyi göz önüne alan, eski ve yıpranmış araçların trafiğe çıkışını azaltıcı referansları olan. akıllı taşıt ve otoyol sistemlerinin, alternatif yakıtlı ve yeşil araçların kullanımını teşvik eden. daha geniş yaya yolları, yaya geçitlerinin özellikle trafik mağdurları tarafından öncelikli kullanımını sağlayacak yaya kaldırımları, geçit, kavşak sistemlerini geliştirici, trafik işaretleme ve lambalarında otomobilleri değil insanı temel alacak bir planlama ve trafik mühendisliğine dayalı alternatif bir ınaster plan işe başlamanın amenlüsü olabilir. Orta vadeli bir strateji olarak ise. otomobile bağımlılığı azaltmada. kullanılabilecek en etkin yollardan birisi arazi kullanım politikalarının gözden geçirilmesi ve farklı bir perspektifle yeniden düzenlenmesi olmalıdır. Böylesi bir politikada öncelikle kentlerdeki otomobilleşmiş alanlar ile otomobilsiz bölgeler ayırımına gidilmeli, otomobil merkezli ve giderek merkezsizleşmiş kent yeniden belirli merkezleri olan alış veriş. okul. park. yeşil alanların olduğu ve yarı çapı 3-4 kilometreyi geçmeyen otomobilsiz bölgeler olarak planlanmalı, otomobile en az ihtiyaç duyulacak biçimde tasarımlanmalıdır. Otomobilsizleştirilmiş bu bölgesel planlı uygulamalar, içinde insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri mikro ölçekteki merkezlerle takviye edilmelidir. Otomobilleşmiş bölgelerde ise yeniden arazi ve alan düzenlemeleri yapılmalı bu bölgeler insani ihtiyaçları temel alan alt yapılarla revize edilmelidir. Ayrıca kentleri otoyollar ile bölen çevre topraklar üzerindeki yol tecavüzlerini önleyici ve geriletici ciddi yasal düzenlemelere gidilmelidir. Sermayenin bu denli pervasızca ve kısa vadeli olarak dolaşımının önüne geçilmeli, otomobil üretimi için ölçek ekonomisi zorunluluğu tanımlanmalıdır. 175 Kentsel mekanın otomobile dayalı fiziksel gelişiminin öiHinde engel oluşturabilecek en önemli etken ise yurttaşları tüketici kitleler olarak örgütlemekten ve toplu taşıma ve bisikletleşmeye dayalı bir kent istemi yönündeki iradenin oluşturulması için mücadele edilmelidir. Kentlerin otomobile bağımlılığının sonuçlarını ülkemizde de yoğun olarak yaşamaktayız. Hatta denilebilir ki . Türkiye gibi ülkeler bu süreci daha tahripkar ve çelişkilerle dolu olarak yaşamak zorunda kalmışlardır. Tarihin tekerrür etmediği ama kendisini lekrarlayabildiğine ilişkin absürd bir örnek olarak otomobillerimizi ve servis araçlarımızı Topkapı Sarayfnın bahçesinde açılan bir otoparka park etmek zorunda kalmamız gösterilebilir. Yine Boğaziçi Köprüsünün yapılması ile ilgili dönemde yapılan tartışmalar. İstanbul'a bir köprü yapılması halinde, bunun tetiklenerek 2-3-4- köprüye kadar çıkabileceğini söyleyenleri haklı çıkarırcasına gelişmiştir. Çevre yollan ve aktarmaları ile birlikte dünyanın tartışmasız en güzel kentlerinden biri olan ve her bir sengine bir acem mülkü feda edilen İstanbul, ne yazık ki yolların egemenliğine ve onun yarattığı çarpık kentleşmeye teslim olarak global bir köy haline dönüşmüştür. İstanbul kenti yol boyunda konuşlanan varoşları ve Boğaziçi'nde yerleşen uydu kentleri ile tıpkı David GORDON'un betimlediği tüzel kenti gerçeklemiştir. Bu nedenle Eminönü ilçesi gündüzleri iki yüz binlere ulaşan nüfusuna karşın, seçimlerde on bin kişinin oy kullanarak onu yönetenleri seçen tuhaf bir ilçe haline gelmiştir. Her ne kadar ülkemizin motorisazyonu batı ülkelerini gecikerek izlemişse de benzeri bir kaderi tüm büyük kentlerimiz yaşamıştır. Bursa kenti hem otomotiv üretiminin merkezi olması açısından hem de bu yatırımların Bursa kentine yapılmış olmasından kaynaklanan nedenlerle bu yükü daha yoğun olarak yaşamıştır. Coğrafi yerleşimi ve tarihsel yapısı gereği, genişlemeye ne İstanbul nede Ankara yada İzmir kadar uygun olan bu kent, özellikle 19. Ve 20. yüzyılda tam bir araç istilasına uğramış olan demiryolu ağına bağlı olmayan tek büyük kenttir. Bursa kenti üretimin burada olması ile 40 bin hektarlık ovasını otomobile kurban etmiştir. Bu nedenle Bursa otomobile karşı sınırlandırma mücadelesine önderlik edebilecek tek Türkiye kenti olma unvanını da hak etmektedir. Kendisi de iflah olmaz bir otomobil kullanıcısı olan bildiri yazarı, her şeye karşın bu gidişe dur denilebileceğine inanmakta ve böylesi bir mücadele için otomobilinden vazgeçın ev i IIÖZC almaktadır. REFERANSLAR 1 WEBER M;ı.\. Şehir. Modern Kentin Oluşumu. Bakış Kitaplığı. İstanbul. 2000 " KIC'II .lolııı. (ieç Antik Çağda Kent. I loıııer Kitahevi. İstanbul. 1999 ' ASLANOGI.U A.Ramı. Kent. Kimlik ve Küreselleşme. E/.gi Kilahevi. Bursa. 2000 4 RUPPERT Vv'ollüang. Bisiklet. Otomobil. I elevi/yon. Gündelik Eşyaların Kültür 1 arihi. Kabala Yayınevi. İstanbul. 1996. * RUPPERT Vvollgang. Bisiklet. Otomobil. I elevi/yon. (iiindelik Eşyaların Kültür Tarihi. Kabala Yayınevi. İstanbul. 1996. '' (iORI)ON M.David. "Capitaiist Development And The l-listory Of American Cilies". Ne\\ l'erspeelives in Urban Polilical Keonomv.()xlbrd Universilv Press. Neu York. 1984 7 SCHUMPETER .loseph. Kapitalizm. Sosyalizm ve Demokrasi. Varlık YayınlarıjstanbuLl981. KAYNAKÇALAR [l*| ASLANOĞLU A.Rana, Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Ezgi Kitabevi. Bursa. 2000. | 2 | BAUDRILLARD .lean. Tüketim Toplumu, Ayrıntı Yayınları. İstanbul. 1997. | 3 | BRAUDHİ. Femancl. Uygarlıkların Grameri, İmge Kitabevi. Ankara. 1996. | 4 | BRAUDKL Fernand. Maddi Uygarlık Ekonomi ve Kapitalizm Cilt I-II-III. Gece Yayınlan. Ankara. 1993. | 5 | BUMİN Kiirşal. Demokrasi Arayışında Kent. Ayrıntı Yayınları. İstanbul. 1990. | 6 | DEMİRER Temel. "YDD" Kskacında Çevre ve Kent, Ütopya Yayınevi. Ankara. 1999. [7| DOUGEAS Mary-.,ISI 1ERWOOD Baron. Tüketimin Antropolojisi. Dost Kitabevi. Ankara. 1999. | 8 | E11RENBURG İlya. Ve İnsan Otomobili Yarattı. Payel Yayınevi. İstanbul. 2000. [9| ERBİL Pervin. Ulaştırmanın Sefaletinden "Canavar" Retoriğine. Öteki Yayınevi. Ankara. 1998. |*l()| ERTEN Metin. Nasıl Bir Yerel Yönetim?. Anahtar Kitaplar Yayınevi. İstanbul. 1999. |l 11 (İORDON M.David. "Capitalist Development And The llistory Of American Cities". Nevv Pcrspectives in Urban Political Economy.Oxford University Press. Ne\v York. 1984. ' 112] IIOLTON R.J., Kentler. Kapitalizm ve Uygarlık. İmge Kitabevi. Ankara. 1999. [131 KARTAL S.Kemal. Kentleşme ve İnsan. TODAİE Yayınları. Ankara. 1978. [14] KELEŞ Ruşen, Kentleşme Politikası. İnme Yayınevi.Ankara. 1993. [15] KELEŞ Ruşen, Yerinden Yönetim ve Siyaset. Cem Yayınevi, İstanbul, 2000. [16] KILIÇBAY Mehmet Ali, Şehirler ve Kentler. Gece Yayınları, Ankara 1993. 117] OWENS E.J., Yunan ve Roma Dünyasında Kent, Homer Kitabevi, İstanbul, 2000. [I8| RICH John, Geç Antik Çağda Kent, l-lomer Kitabevi, İstanbul. 1999. 119] RICH John-WALLACE A.-HADRILL, Antik Dünyada Kırsal ve Kent, Homer Kitabevi, İstanbul. 2000. [20] ROBERT Jean, Kent ve Halk-Kent Üzerine Alternatif Düşünceler-, Ütopya Yayınevi, Ankara, 1999. | 2 1 | RUPPERT Wolfgang, Bisiklet, Otomobil, Televizyon, Gündelik Eşyaların Kültür Tarihi, Kabala Yayınevi. İstanbul, 1996 |22| SCHUMPETER Joseph, Kapitalizm. Sosyalizm ve Demokrasi. Varlık Yayınları,İstanbul,1981. 123] ŞENGÜL H.Tarık, Kentsel Çelişki ve Siyaset-Kapitalist Kentleşme Süreçleri Üzerine Yazılar-, Demokrasi Kitaplığı, İstanbul. 2001. [24] TEKELİ İlhan. Kent Planlaması Konuşmaları. TMMOB Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, 1991. |25] URRY John. Mekanları Tüketmek. Ayrıntı Yayınları, İstanbul. 1999. |26| I. Ulaşım-Trafik Kongresi Bildiriler Kitabı, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yayınları. Ankara. 1997. |27] II. Ulaşım-Trafik Kongresi Bildiriler Kitabı, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yayınları. Ankara. 1999. |28| WEBER Max. Şehir. Modern Kentin Oluşumu, Bakış Kitaplığı. İstanbul. 2000. [29] WOMACK James P.-JONES Daniel T.-ROOS Daniel, Dünyayı Değiştiren Makina. OSD Yayınları, İstanbul, Tarihsiz. 176 TMMOB Makina Mühendisleri Odası VII. Otomotiv Ve Yan Sanayi Sempozyumu 26-27 Ekim 2001 OTOMOTİV SEKTÖRÜ VE KALİTE SİSTEM STANDARTLARI: DOĞRU ÇÖZÜME NE ÖLÇÜDE YAKLAŞTIK? Pmf.Dr.Alp ESİN1, Mak. Yük.Müh.Özgür BEKİROĞLÜ2 : 'Makina Müh.Bölümü, ODTÜ Ankara 06531 TÜRKİYE Tel:312 2I0 36 66E-Posta Alpc^mem.edu.tr Eczacıbaşı Artema Büyükdere Cad.No:193 Levent İstanbul 80640 TÜRKİYE Tel: 212 339 96 00 E-Posta uz.üurbu/'ec/acihasi.com.tr I.ÇİRİŞ firma ve gerekirse ürün ve süreç bazında tercüme edilmesiyle ve detaylandırılmasıyla giderilebilecektir. Kalite sistem yönetimi çerçevesinde, uluslararası kabul gören ve tüm sektörlere hitap eden ilk standart olarak ISO 9000 , beraberinde tüm kalite problemlerine ilaç olacağı umuduyla sanayinin gündemine oturdu. Bu yanlış beklentinin temel sebebi aslında ISO 9000'in iyi anlaşılmamış olmasıydı. 15u sistem standardının temel dayanaklarını bir kez daha vurgulamak, otomotiv sistemine yönelik çözüm aıa\ ısımızda bize ışık tutacaktır. İSO 9000'ni yanlış yorumlanmasını en aza indirme amacı ve sektör bazında daha detaylı ve kesin ifadelere yer veren kalite sistemi ihtiyacı, sektörlerinde lider olan firmaları, İSO 9000 haricinde sektöre özel çözümlere itmiştir. Bu durum, otomotiv sektöründe "Üç Büyük" denilen Chrysler, Ford ve GM firmalarının 1994 yılında OS-9000 adıyla yayınlanan kendilerine ve tüm dünyadaki sağlayıcılarına yönelik bir kalite sistem standardıyla sonuçlanmıştır. 2. ISO 900(1 VE VAADETTİKLERİ 3. QS-9000: ISO 9000 hakkındaki eleştiriler, onun aşağıdaki dört ana konuya yeterince değinmediği şeklinde yoğıınlaşmıştır[l]: 1. Ürün kalitesi 2. Üretim sistemlerinin verimliliği ve zamanında teslim "!. Sürekli iyileştirme 4. Uzun vadeli alıcı-sağlayıcı ilişkileri OS-9000, ISO 9000'i temel alan otomotiv sektörüne yönelik bir standarttır. ISO 9000'den yapısal farkları ise şöyle açıklanabilir[4]: I. Durumun bu şekilde algılanmasının temelinde ISO 9000'nin iyi anlaşılmaması yatmaktadır. İSO 9000 kendini ürün standartlarının yerini alacak bir teknik şartname değil, tasarımdan satış sAnrası hizmetlere tüm ürün oluşturma sürecinin standardizasyonıı amacına sahip bir disiplin olarak tanımlar. Diğer bir deyişle. ISO 9000 ürün teknik özelliklerinin yerini almaz, onları firma kalite hedefleri doğrultusunda tamamlar[2j. ISO 9000 sistem gerekleri tüm maddeleriyle kabul edilmiştir. Bunlara a) Tamamlayıcı gerekler (sııpplemental requirements) b) Açıklamalar (interpretations) c) Uygulamada yol gösterme amaçlı kısa eklemeler (Additions tor the purpose of guidance) gibi eklemeler getirilerek sektöre özel gereksinimler ISO 9000 metnine yansıtılmıştır. Bunlar içerisinde en fazla değişiklik getirenler "tamamlayıcı gerekler" adı altında tanımlananlardır. Bunların ISO 9000'in hangi maddelerinde yoğunlaştıkları aşağıdaki tabloda görülebilir. I5ir ikinci önemli konu ise ISO 9000'nin tüm sektörlere ve her bir sektördeki tüm firmalara çözüm öneren bir sistem olmasıdır. Halbuki sektörler arasındaki süreçlerdeki büyük farklar bir yana. aynı sektördeki farklı ölçekteki firmaların süreçleri arasında dahi büyük faiklar vardır. Tüm sektörlere hitap eden bir standard olarak ISO 9000 tüm bu geniş yelpazeye hitap edebilmeyi, ancak çok genel ve herkese uyarl.ınabilir saptamalar yaparak ve kurallar koyarak yapabilmiştir. Bunu yaparken, temelini oluşturan İSO 9004' te nelirtildiği gibi. ısrarla İSO 9000'nin tüm sektörler için ana hatları çizen, temel gereksinimleri belirleyen bir çerçeve olduğunu vurgulamış, her sektörün ve her'firmanın kendi kalite sistem gereksinimlerini bu çerçevede detaylandırması gerektiğini söylem iştir. |.3| Dolayısıyla ISO 900()'de eksiklik olarak daha önce altı çizilen konular, aslında ISO 9000'nin iyi anlaşılması ve 177 Tamamlayıcı Gerekler Dağılımı rc ra E 4.9 î 4,1 "D nı S 4.13 o o o m 4.11 O OT 2 t 2 4 6 Eklenen Gerek Sayısı 2. SO 9000 bazlı metine ilave olarak ''temel araçlar" başlığı altında QS-9000'nin gereklerinin nasıl gerçekleştirileceğini anlatan tamamen otomotiv sektörüne özel 5 kitapçık buJunmaktadır. Bunlar İleri Düzey Ürün Kalitesi planlaması (APQP), Ürün ve Parça Onay Süreci (PPAP), Ölçüm Sistem Analizi (MSA), FMEA, İstatiktiksel Süreç Kontrolü ve Süreç Yeteneği Analizi (SPC)'dir. Yukarıdaki grafikten anlaşıldığı gibi OS-9000 ISO 9000 metni üzerinde 7 adet ile en çok "4.9 Süreç Kontrolü" maddesine eklemeler yapmıştır. Bunu "4.1 Yönetimin Sorumluluğu" ve "4.13 Uygun Olmayan Ürünün Kontrolü ile 4.11 Test ve Ölçüm Cihazlarının Kontrolü" izlemiştir. QS9000'in "temel araçlar" adı altında yayınladığı kitapçıkların içeriğine baktığımızda, bunların da süreç kontrolü konusunda yoğunlaştıklarını görürüz. Görülüyor ki OS-9000 alıcı sağlayıcı zincirinde öncelikle hem ürün hem de süreç yönetimi konusunda standardizasyonıı ve doğru bilgi akışı sağlamayı hedeflemiştir. Bu standardın alıcı - sağlayıcı zinciri çerçevesinde incelenmesi onun amaca uygunluğuna ışık tutacaktır. 4. QS-9000 VE OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE ALICI-SAĞLAYICI İLİŞKİLERİ: Uzun alıcı - sağlayıcı zincirlerini bulunduğu otomotiv sektörü için denilebilir ki, ürün kalitesi, sağlayıcıların kalitesine bağlıdır. Bu durum, sağlayıcıları, ürün oluşturma zincirindeki katkılarını çok önemli kılmaktadır. Bu yaklaşımla sağlayıcıları ve ürün oluşturma zincirindeki katkılarını katkı derecelerine göre aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi 3'e ayırabilirizfS]. 1 .tip ortakyapımcı 2.tip ortakyapımçj. Sağlayıcı olan kuruluşlar genellikle küçük ve orta ölçekli firmalardır. Böyle olmaları, daha düşük atalet ve dolayısıyla çeviklik kazandırdığı için daha rekabetçi olabilirler. Bununla birlikte, OS-9000 büyük ölçekli firmaların dahi zaman zaman yerine getirmekte zorlandığı bir gereksinimler ve uygulama esasları listesi yapmıştır. Bunlar küçük ve orta ölçekli firmalara uygulanmaya kalkışıldığı zaman gereksiz bir kırtasiye yükü ve sonucunda karışıklık çıkmaktadır. Örneğin şirket sahibinin yönettiği bir imalathanede OS9000 gereği bir "yönetim temsilcisi" atanması ve onun yönetime karşı sorumluluklarının belirlenmesi gereksiz bir çabadır. Dolayısıyla QS-9000 sektöre özel hazırlanmış dahi olsa şirket bazında özel uygulamalarda farklılıklar gösterememektedir. Tüm ölçekteki firmalara aynı reçeteyi sunmaktadır. Bu eksiklik, QS-9000'nin firmaya uygulanması ve denetlenmesi safhasında firma bazında amacına uygun yorumlanıp firmaya özel bir yapıya kavuşturulmasıyla kapanabilir. Küçük ve orta ölçekli sağlayıcıların bir diğer sorunu da birden fazla müşteriye ( aslında patrona) sahip olmalarıdır. Müşteriler farklı şeyler istedikçe sağlayıcı müşteri taleplerini yerine getirmede sorunlar yaşamaktadır. QS-9000 bu manada sağlayıcı konumundaki küçük ve orta ölçekli firmaların kurtarıcısı olmuş, tüm sağlayıcı zincirinde uygulanabilirliği ile kalite sistem gerekleri anlamında müşterilerin sağlayıcılara aynı taleplerle gelmesini sağlamıştır. Bu durum sağlayıcının çevikliğini ve talepleri karşılama gücünü artırmıştır. OS-9000'nin sektöre özel olması, ISO 9000'e göre daha detaylı ve kesin ifadeler taşımasına yol açmıştır. Örneğin ISO 9000 süreç yeteneği olarak özel bir başlık içermezken, OS-9000 süreç yeteneğinin en az 1.33 olmasını kritik süreçlerde bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Burada olduğu gibi detaylı tanımlanmış kesin taleplere sahip olma OS-9000'i ISO 9000'e göre daha kolay uygulanır kılmaktadır. irtnk- Adi Burada soldan sağa gidildikçe, sağlayıcının ürüne katkısı artar ve ürün tasarım sorumluluğuna varan sorumluluklar taşımaya başlar. Dolayısıyla, sağa gidildikçe alıcı için sağlayıcı daha vazgeçilmez olur ve iş ilişkisi uzun vadeli olma eğilimi taşır. Ekonomik dengelerin kaygan bir zemine oturduğu günümüzde, güçlü alıcıların uzun vadeli bir sağlayıcısı olmak fikri birçok firmaya cazip gelmektedir. Chrysler, Ford ve GM'in tüm dünyada 60 000'nin üzerinde sağlayıcısı olduğu düşünülürse, ÇS-9000 firmalara işte bu sağlayıcılar kulübüne girmenin anahtarını sunmaktadır. iyi Sağlayıc Sağlayıcı Stratejiye etkis Şart Hağmılılık iıl iş İlişkisi kısa Vade şartnameye uygunluk ^ ^ uzun vade ^ ı asarım Sorumluluğu Sorumluluk ^ QS-9000 daha önce de belirttiğimiz gibi, Chrysler, Ford ve GM'in ihtiyaçlarından doğan, kendi işletmelerine ve sağlayıcılarına yönelik bir kalite güvence sistemi olarak ortaya çıkmıştır. Benzer durum Avrupalı OEM üreticilerde de görülmüş ve QS-9000 e çok benzer kalite sistem uygulamaları Avrupa'da da yer almıştır. 178 J 5. QK-«HIOO ve AVRUPALI EŞDEĞERLERİ Avrupa'da QS-9000 eşdeğeri denilebilecek kalite güvence standartları 1990"kırın başında ortaya çıkmıştır. Bunların en kabul görmüş olanı Mercedes. Volksvvagen, Audi, BMW ve Porsche taralından kabul gören ve Almanya Otomotiv Endüstrisi birliği tarafından yayınlanan "VDA6.1" isimli standarttır. 1999 ocak ayı itibariyle VDAö.l'in 4. versiyonu yayınlanmıştır. Otomotiv sektörüne yönelik benzer standartlar İngiliz. Iransız ve İtalyan Otomotiv Endüstrisi Birliklerince de. özellikle kendi sağlayıcı zincirlerinde uygulanmak üzere yayınlanmıştır. Bugün Avrupalı sistem standartlarına uygunluk kaydı yapılmış 20 000 den fazla sağlayıcı bulunmaktadır. | 6 | OS-9000 ile Avrupada en geniş sağlayıcı kesimine hitap eden VDA6.I in karşılaştırması, Amerika ile Avrupa'nın bakış açısı farklarına ışık tutacaktır. 6. QS-9000 İLE VDA6.1 KARŞILAŞTIRMASI gelmişlerdir Bununla birlikte eski rakipler yeni ortaklar olarak ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel örneği iki kıtadan iki dev firmanın Daimler ve Chrysler'in evliliğidir. Bu şartlar artık bölgesel veya şirketlere özel değil, uluslararası kabul gören tek bir otomotiv kalite sistem standardının bulunmasını bir zorunluluk olarak ortaya koymuştur. ISO/TS 16949 bu ihtiyaca cevap olarak doğmuştur. 8. ISO/TS 16949 Bu standart tüm otomotiv sektörüne hitaben hazırlanmış, uluslararası kabul gören bir metindir. ISO 9000 i hazırlayan ISO/TC 176 ile IATF denilen AIAG (A.B.D.), ANFI (İtalya), CCFA ve FIEV(Fransa), VDA(Almanya) ve SMMT(lngiltere) kuruluşlarının oluşturduğu uluslararası bir birliktir. [9] Standart yapısal olarak tamamen ISO 9000 metnini kullanmış, dolayısıyla ISO 9001 'in 20 maddesi tekrar edilmiştir. Bununla birlikte otomotiv sektörüne yönelik ilave açıklamalar ve gerekler de ilgili ISO 9000 metnini takiben yerleştirilmiştir. İlave gereklerin neler olduğu incelendiğinde aşağıdaki durum ortaya çıkmaktadır. VDA6.I. OS-9000 gibi ISO 9004 metni esas alınarak ISO 9000 gerekleri üzerine inşa edilmiştir. QS-9000'den temel farkı ise ürün güvenliği ve finansal konular ile ilgili ek uygunluk şartlan ortaya koymasıdır.[7] Metin yapısı olarak karşılaştırdığımızda VDA6.1 "M" ve " P " isimli iki kısımdan oluşmuştur. M kısmı 7 adet yönetime hitap eden gerekleri. P kısmı ise 16 adet süreç ile ilgili gerekleri içerir. Dolayısıyla. ISO 9000'nin klasik 20 madde üzerine kurulu yapısından farklı bir yapı oluşturur. OS-9000 ise ISO 900Tin metin yapısını olduğu gibi bünyesine almış, ve daha önce belirtilen çeşitli ilavelerle ISO 9001 'i delaylandırmıştır. Ayrıca sektöre dönük ihtiyaçlarını dile getirmek için 5 adet kftapçık yayınlamıştır. Sektöre Özel Gerekler Dağılımı 4,2 i 4,9 4,15 _ CA 2 v , 4,6 v~ ISZ3' ^3 fi 3 I. İçerik olarak karşılaştırdığımızda VDAö.Tin QS-9000'den farkı QS-9000'de üzerinde fazla durulmayan 3 konuyu vurgulaması olarak ortaya çıkar. Bunlar ürün güvenliği, çalışan memnuniyeti ve finansal konulardır. VDAö.l'in "M" kısmında "Yönetim Sorumluluğu", "İç Kalite Denetimleri ve Eğitimi" konulan QS-9000'in ilgili kısımlarıyla tamamen örtüşmektedir.[8] Ayrıca " P " kısmında yer alan süreç kalite'güvence gerekleri QS-9000'in ilgili gerekleri ile aynıdır. Fakat VDAö.l'in 7.element'inde "Müşteri ve Çalışan Memnuniyeti" isimli bir kısım bulunmakta iken QS-9000de çalışan memnuniyetine değinen bir bölüm yoktur. Ayrıca gene VDA 6.1'de "Kalite Sistemlerinin ve Ürün Güvenliğinin Finansal Açıdan Değerlendirmesi" konusu QS-9()00'de yer almaz. 7. KÜRESEL BİR SİSTEM STANDARDINA YÖNELİŞ: ISO/TS 16949: Yukarıda da görüldüğü gibi farklı OEM'lerin öne sürdüğü farklı isimlerdeki otomotiv kalite sistem standartları küçük farklılıklarla birbirlerine benzerlik gösterirler. Özellikle iletişim teknolojisinde görülen gelişmelerle otomotiv endüstrisi küresel bir endüstri haline gelmiştir. Artık OEM'ler ve saülavıcıları uluslararası bir arenada rekabet eder hale T3 T3 1I ra S 4,11 Z32 o o o S) O 4,19 en 1^ Z32 4.3 3 1 31 4.5 3 1 0 4.12 0 5 10 15 20 25 Eklenen Gerek Sayısı Bu tabloda görülüyorki en çok eklemeler 23 adet ile "4.2 Kalite Sistemi" ve 14 adet ile "4.1 Yönetimin Sorumluluğu" başlıklarında görülmektedir. Bunları 4.9 Süreç Kontrolü" ve diğerleri izlemektedir. Buradan ISO 9000'in otomotiv sektörü için en çok bu konularda yetersiz kaldığı söylenebilir. 179 Kalite sistemi ile ilgili eklemeler şu ana başlıklarda özetlenebilir: a. Kalite sistem dokümantasyonu b. Ürün gerçekleştirme İkinci konu, QS-9000'in süreç kontrolü başlığı altında incelenen konuların bir kısmını kapamaktadır. Yani QS9000'in süreç kontrolüne yaptığı değişiklikler ISO/TS 16949 da kalite sistemi ve süreç kontrolü adlı iki ayrı başlık altında incelenmiştir. Yönetimin sorumluluğu kısmına göz attığımızda, göze çarpan eklemeler olarak şunlar görülmektedir. Kalite sorumluluğu. Sürekli iyileştirme. Firma düzeyindeki bilginin değerlendirilmesi. Çalışan motivasyonu ve memnuniyeti, Topluma etki, Ürün güvenliği, 10. KAYNAKLAR Görülüyor ki OS-9000 ve VDA6.l'in kalite sistemiyle ilgili sektöre özel temel başlıkları (ürün güvenliği, sürekli iyileştirme ve iş planlaması) ISO/TS I6949'da yer almaktadır. 9. SONUÇ: Bu çalışmada görüldüğü üzere ISO/TS 16949 daha önceki otomotiv standartlarından daha kapsamlı ve detaylı bir içeriğe sahip görünmektedir. Dolayısıyla yoruma açık daha az kısmı olması sebebiyle uygulaması ve sonuç alması daha kolaydır. Şu ana kadar ki tüm otomotiv sistem standartlarını üreten kuruluşların ortak ürünü olması sebebiyle eski standartların eksik yönlerinin giderilmiş olması ve detaylı olması beklenen bir sonuçtur. Fakat küçük ve orta ölçekli firmalara uygulama esasları ile daha büyük ölçeklilere uygulama esasları arasındaki fark daha önceki standartlarda olduğu gibi yine uygulayıcının insiyatifıne ve yorumuna bırakılmıştır. [1] A.I-sin.Ö.Bekiroğlu "Will QS-900() Meet Ali l.-xpıxtationsT lîııropean Quality Journal, henüz yayınlanmadı. 2002. s. I. [2] ISO/TC 176, "İSO 9001"1994, s.3. [3] ISO/TC 176. "ISO 9001 "1994. s.v. [4]Ö.Bckiroğlu. "OS-9000 Uygulamasındaki Problemler ve KOBİ'lcrin Hazırlık Derecesi" Yüksek Lisans Tezi. ODTÜ 1999. s.5. [5] A.Esin. Ö.Bekiroğlu "Will OS-9000 Meet Ali i;\pectatioııs'?' lûıropean Ouality Journal, henüz yayınlanmadı. 2002. s.3. [6],[7].|8] Stefan Heinloth "Good bye OS-9000?" OualityOnline. http://qualitymag.com/articles/March 2000. s. 1. [9] IATF, "ISO/TS 16949", March 1999. s.lV. 180 IDRO-SA X I D A M P E R ARAZOZ MAKİNA İML. SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. 12-16-22 m./ik hidrolik merdivenli cadde sulama teşkilatı monitörlü itfaiye arazöz çeşitleri 6-11-15-15 m3 taşıma kapasiteli arkadan yüklemeli ve konteyner sistemli tam otomatik sıkıştırma Iı çöp kasası İMALAT ÇEŞİTLERİMİZ Sıkıştırmalı Çöp Kasası Platform Kurtarıcı Vinç Damperli Kasa Su Tankeri Cenaze Aracı Tehlikeli Atık Aracı • Avrupa standartlarına uygun her türlü yüksek basıçlı uçları pres başlıklı.dozer, loder, grayder ve iş makinaları >Ç>n hidrolik basıç hortumları www.bursakks.org.tr İzmir Yolu Üzeri 3 Km. No: 190 Besevler BURSA Tel: 0.224. 451 46 92 - 451 46 93 - 451 46 94 Fax: 451 46 95 Yüksek kalite ile özdeşleşen isirtı KAUÇUK YEDEK PARÇA SAN. VE TIC. LTD.STI Endüstriyel titreşim problemlerine sağlıklı çözümler \ T Ct KALİTE SİSTEM K L S I f i 4MUTT S T S t n i CEtTIf KATİ -m > V «KfcMrt mjirj sunar 1 İ l îl 2 3 ,D ; Ş i f LASPAR KAUÇUK PARÇA SANAYİ VE TİCARET LTD.STI. Damirtaş Organize San. Böl., PK 16 Bursa AüHdye TEL: +90 - 224 / 261 05 44 Pbx. FAX: + 90 - 224 / 261 05 43 hftp:// www.las-par.com - e-mail: inlb@las-par.com e-mail: foreignjrade@los-por.com http:// www.ias-par.com.tr - e-mail:las-par@las-par.com e-mail: hcaret@las-par.com T CE EĞLfNCEZİ FIATDOBLÖ Fiat Doblö tüm dünya için Türkiye'de üretiliyor. I sınırsız kilometre • Alırken ekonomik, kullanırken ekonomik • Sağda ve solda standart sürgülii kapılar • Yükseklik ayarlı hidrolik direksiyon • Elektrikli ön camlar • Sürücü havayastığı • Alaşımlı jant • Yol Bilgisayarı • Radyo-teyp • Uzaktan kumandalı merkezi kilit • Immobilizer • Klima (ops) • ABS + yolcu hava yastığı (ops) www.tofas.com.tr O 800 211 42 42 0 212 356 28 08 TTA NE VARSA, T DOBLÖ'DA YERİ VAR. TUTKUNUN ESERİ Sahip olduğu üretim kapasitesi ile ülkenin hizmetinde bir sanayi grubu: Sanayinin güçlü desteği ŞİRKETLER GRUBU Topluma, çevreye, insana, çalışana, geleceğe saygılı. |rifrQS9ooo| ERMETAL ŞİRKETLER GRUBU | rerıso 90011 OTOMOTİV OTOMOTİV BUROS^T Demirtaş Sanayi Bölgesi Bursa Tel: (0.224) 261 01 80 Fax: (0.224) 261 01 89 | TSE ıso 90021 http://www.ermetal.com.tr e-mail: infoit>rmetal.com.tr PAZARLAMA Ff RUM ?11?9 17/BURSA