SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI MOĞULTAY B. KILIÇ (ö.762/1361) VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ İbrahim Tozlu DOKTORA TEZİ Danışman Prof. Dr. Mehmet EREN Konya 2011 I Önsöz Memlûkler İslam tarihinde önemli bir yeri haiz olan Türk devletidir. Tarih sahnesinde iki buçuk asra yakın hayat sürmüştür. Moğol istilası ile başlayan İslam dünyasının acılı günlerinde İslam dininin ihyası için önemli rol üstlenmişlerdir. Mısır onların zamanında İslamî ilimlerin merkezi haline gelmiştir. Orta Asya’dan çeşitli yollarla Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika’ya dağılan Türkler, Mısır’a gruplar halinde getirildiler. Memlûkler Devleti, Kahire’ye yerleşen Türkler tarafından kuruldu. Mısır, miladi 1250 yıllarından itibaren Kahire merkezli yeni bir hayata başladı. Bir taraftan Moğolların, diğer taraftan Haçlıların kıskacından kurtulan İslam dünyası, Ayni Câlût zaferi ile Kahire’den yükselişe geçti. Hazırladığımız bu tezle, Bahrî Memlûkler devrinde hadis alanındaki çalışmalara yöneldik. Hadis ilminin özellikle “hadis ricali” alanında dönemin ilmi çalışmalarına yakınlık duyduk. Özellikle ülkemizde çalışmaları ile tanınmamış söz konusu dönemin Türk muhaddisi Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki faaliyetlerini araştırmak istedik. Tezin adını “Moğultay b. Kılıç ve Hadis İlmindeki Yeri” şeklinde belirledik. Hicri VII. Asrın ortalarından itibaren tıpkı Memlûkler’in tarih sahnesine çıkması gibi, hadis ilminde de önemli şahsiyetler ortaya çıkmıştır. Bu asrın sonuna doğru dünyaya gelen Moğultay b. Kılıç hakkında yapılacak bir çalışma, hiç şüphesiz önem kazanacaktır. Moğultay b. Kılıç Moğol istilası yüzünden Kahire’ye akın eden İslam alimlerinin ilim-irfan meclislerinde yetişmiş bir hadis alimidir. “Çok sayıda eser sahibi, muhaddislerin şeyhi, asrın imamı” gibi sıfatlarla tavsif edilen müellifin, bilinmesine ve tanınmasına ihtiyaç vardır. O, hem neseb, tarih ve tabakatta, hem de hadis ricali, zevaid, usul, şerh gibi alanlarda önemli eserler yazmıştır. Birer yıl arayla dünyaya gelen ve yine birer yıl arayla vefat eden, çalışmaları ve hayatları ile hicri sekizinci asrın hadis ilminin önemli simaları İbnü’l-Mülakkın (804/1401), el-Bulkînî (805/1402) ve el-Irâkî (806/1403) gibi muhaddislerin de hocasıdır. II Bu çalışmayı; bir giriş ve iki bölüm halinde oluşturduk. Giriş bölümünde; Moğultay’ın yetiştiği Kahire’yi tarih, yönetim, siyaset, iktisat, toplumsal yapı, eğitim kurumları ile araştırdık. Şafii ve Sünni ekolün merkezi olarak bilinen bu bölgede yetişen Hanefi fakihi muhaddis Moğultay’ı ve eserlerinin incelenmesini önemli gördük. İlk bölümde Moğultay b. Kılıç’ın hayatını, ilmî kişiliğini ve eserlerini konu edindik. Kimlik bilgilerini, öğrenim hayatını ve öğretim yıllarını inceledik. Akranı olan muhaddislerle irtibatını ve kendisinden istifa edenleri ele aldık. Yine bu kısımda eserlerinden matbu olanları, yazma halinde bulunanları, kendisine nispet edilenleri, eserleri üzerine yapılan çalışmaları tanıtım ve muhteva itibariyle inceledik. İkinci bölümü ise, Moğultay b. Kılıç’ın çalışmalarına ve hadis ilmindeki yerine tahsis ettik. Önce dönemindeki hadis çalışmaları hakkında bilgi verdik. Ardından hadis usûlü, sahabe ve rical bilgisi, hadis şerhleri ve diğer çalışmalarını, özellikleri ve metotları itibariyle “çalışmaları” ana başlığı altında işledik. “Hadis ilmindeki yeri” adı altında önce içinde yaşadığı hicri VIII. asırda yapılan çalışmaları inceledik. Hadis ilimlerine katkısını alt başlıklar halinde ele aldık. Tenkit ettiği muhaddislere yer verdik. Hakkında yapılan tenkitleri tespit etmeye gayret ettik. Rivayetlerde tesahülü olup olmadığını araştırdık. Bununla ilgili bazı örnekleri inceledik. Moğultay’ın Hanefilerle irtibatını, cerh ve tadil hükümlerine dair tutumunu, Şia ve Mutezile’nin kaynaklarını kullanmasına yer verdik. Moğultay’ın kitaplarında tespit edebildiğimiz kaynakları, tezin insicamını bozmaması için “ekler” bölümüne aldık. Bunu yapmakla müellifin, çalışmalarında istifade etmesi muhtemel kaynakçayı oluşturmak istedik. Ancak bu eserlerin tamamını Moğultay’ın bizzat gördüğünü ve incelediğini söylemek şüphesiz mümkün değildir. Zaman zaman kaynakların farklı nüshalarını incelediğine, eserlerini okurken şahit olduk. Bununla beraber bazı kaynakların tartışmalı kişilerden meydana geldiğini gördük. Tezin “Sonuç” kısmında bu bilgileri ayrıca değerlendirip sonuçlandırdık. Çalışma boyunca Moğultay’ın kendi eserlerini esas aldık. Bunun yanı sıra Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nden yazma eserlerin III tespitinde istifade ettik. Özellikle Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) kütüphanesindeki kaynaklardan ziyadesiyle yararlandık. Tezde mümkün mertebe ilk kaynaklara ulaşmaya gayret ettik. İlgili olduğunu düşündüğümüz yerlerde dipnotlarla izahlar getirdik. Şahısların vefat tarihlerini parantez içinde verdik; bunların ilki hicri diğeri miladi tarihi, dipnotlarda verdiğimiz parantez içi rakamlar ise hadis numarasını gösterir. Müellifin basılmış, mevcut olan eserlerini inceledik. Kendisine veya çalışmalarına atıf yapılan kitapları İSAM’da görme imkanı var ise, asıl kaynak olarak onu inceledik. Böylesi bir çalışmaya beni teşvik eden, konunun seçiminden son şekline gelene kadar tezi okuyup inceleyen, değerli zamanlarını ihtimamla benim için seferber eden kıymetli hocam Prof. Dr. Mehmet Eren’e şükranlarımı sunuyorum. Tezin hazırlanmasında tavsiyelerini esirgemeyen Prof. Dr. Hidayet Işık ile Doç. Dr. Muhiddin Uysal hocalarıma, müellifin eserlerini temin etmede katkılarından dolayı Yrd. Doç. Dr. Dilaver Selvi’ye, İSAM Kütüphanesi’nin değerli yetkililerine ve buradaki kaynak eserleri bizlere ulaştıran tüm hocalarıma, emeği geçen bütün dostlara teşekkürlerimi bir borç bilir, ahirete irtihal eden hocalarımı da rahmetle yâd ederim. Hiç şüphesiz bu çalışma mükemmeli yakalama iddiası taşımamaktadır. Eksiklerimizin ortaya çıkması, çalışmalarımızı aydınlatan kandiller mesabesinde olacaktır. Gayemiz, Moğultay b. Kılıç’ı bir nebze olsun tanımak ve eserleri ile bilinmesine vesile olmaktır. İbrahim Tozlu 2011 Üsküdar IV T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Öğrencinin Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı İBRAHİM TOZLU Numarası 044144022001 Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS Programı Tezli Yüksek Lisans Tez Danışmanı Prof. Dr. MEHMET EREN Tezin Adı MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ Doktora X ÖZET Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devrinde Mısır’da yaşamış Hanefi bir Türk muhaddistir. Yüzü aşkın eseri olmasına rağmen, eserleri ve hadisçiliği üzerinde ülkemizde her hangi bir ilmî çalışma yapılmamıştır. Özellikle hadis, tarih ve lugat ilminde klasik kaynaklarımızın medhü sena ettikleri Moğultay b. Kılıç, esasen, hicri VIII. Ve IX. Asra önemli katkıları olmuş muhaddislerin yetişmesinde rol oynamış bir alimdir. O, İbnu’s-Salah’ın hadis usulü, el-Mizzî’nin rical kitabı, Buhari, Ebu Davud, İbn Mâce’nin hadis kitapları üzerine yaptığı şerhleri ile hicri VIII. Asırda başlayan zevâid edebiyatının ilk ilmî çalışmalarını başlatan hadis alimi olmakla ve ikmal türü çalışmaları ile dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Moğultay b. Kılıç ve çalışmalarından kendisinden sonra gelen nesil hep övgüyle bahsetmektedir. Talebelerinden İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî ile İbn Hacer onun eserlerinden özellikle istifade etmiştir. V Moğultay b. Kılıç’ın eserleri –yaşadığı dönemin bir özelliği olması hasebiylesıradan bir ihtisar, ikmal ve tehzib özelliği taşımaz; o aynı zamanda iyi bir münekkittir. Onun eserleri, telif edildiği dönemden “Saadet Devri”ne kadar hadis ilminin problemleri ve çözümlerine ışık tutacak düzeyde bilgiler ihtiva eder. Zira o aynı zamanda iyi bir neseb alimi, kuvvetli bir hadis hafızı, alanında ilk telifleri kaleme alan asrın imamı, muhaddislerin şeyhi sıfatlarıyla meşhur olmuş, bir sünnet müdafiidir. Muasırı olan Zehebi ve İbn Kesir gibi alimler kadar tanınmamasının bir sebebi, pek çok eserinin kayıp olması ise de diğer bir nedeni Kahire’den dışarı fazla çıkmayışı, daha sakin bir hayat sürmüş olmasıdır. Moğultay b. Kılıç’ı son yıllarda ilim dünyasına daha fazla tanıtan, vaktiyle pek çok alimin başvuru eseri olarak elden düşürmedikleri, şimdilik onu aşkın ilmî çalışmasının basılmış olmasıdır. Anahtar kelimeler: Moğultay b. Kılıç, Memlûk, ikmâl, şerh, rical, zevâid VI T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Adı Soyadı İBRAHİM TOZLU Numarası 044144022001 Öğrencinin Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet EREN Tezin İngilizce Adı THE IMPORTANCE OF MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) IN THE STUDY OF HADITHS X SUMMARY Moğultay b. Kılıç Bahrî was a Turkish hadith scholar who lived in Egypt during Mamelukes era. Although he had more than one hundred books, no scholarly study has been done yet on his hadith studies in our country. Prised particularly by hadith, history and our classical dictionary resources, Moğultay b. Kılıç was a scholar who played a great role in raising hadith scholars who had great contributions to the hijri VIII and IX. Centuries. He stood out with the hadith style of İbnu’s Salah, dignitaries book of el-Mizzi, and his comments of hadith books of Buhari, Ebu Davud, İbn Mace and being the hadith scholar starting the first scholarly studies of zevaid literature that started in VIII. Century. Following generation after him praises him and his studies. Some of his students called İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî and İbn Hacer took especially advantage of his books. The books of Moğultay b. Kılıç didn’t have an ordinary perfection style – since his time had a distinction; he was also a good critic. His books contain information to VII shed light on the problems and solutions of hadith studies from the time of their writing time to “Era of Bliss.” He was also a scholar of genealogy, a strong hadith hafız, imam of the era that wrote the first compilations, and a sunnah scholar becoming famous as the title “sheikh of hadith scholars.” Whereas one reason why he wasn’t known as much as his contemporaries such as Zehebi and İbn Kesir was that many of his books are lost, the other reason was that he didn’t get out of Cairo much and he lived very quietly. The factor that has made him widely known to scholar world is the fact that his more than ten books which were once used as reference books have been published recently. Key words: Moğultay b. Kılıç, Mameluk, perfection, comment, dignitaries, zevaid. VIII Kısaltmalar a.g.e :Adı geçen eser b.: İbn, bin (oğlu) bkz. : Bakınız c. : Cilt çev.: Çeviren DİA :Diyanet İslam Ansiklopedisi Fak.: Fakültesi H. no: Hadis no h.: Hicri haz.: Hazırlayan HTD: Hadis Tetkikleri Dergisi krş.: Karşılaştırınız m.: Miladi nr. : Numara nşr.: Neşreden ö.: Ölümü r.a: Radıyallahu anh/anhâ s. : Sayfa s.a.s : Sallallahü aleyhi ve sellem Sy.: Sayı ter. : Tercüme eden thk.: Tahkik eden trs.: Tarihsiz tsh.: Tashih eden Ü. : Üniversitesi vb. : ve benzeri vd.: Ve devamı vr.: Varak yay.: Yayınlayan ix İÇİNDEKİLER Önsöz…………………………………………………………………………………............................................................I Özet……………………………………………………………………………………………………………………………………………..IV Abstract……………………………………………………………………………….........................................................VI Kısaltmalar…………………………………………………………………………………………………………………………………VIII GİRİŞ I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER ............................................................................................ 1 A. KONUSU VE ÖNEMİ ........................................................................................................................ 1 B. AMACI VE METODU ........................................................................................................................ 5 C. KAYNAKLARI ................................................................................................................................... 7 D. YAPILAN ÇALIŞMALAR .................................................................................................................... 7 II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ ....................................................... 9 A. TARİHÇE .......................................................................................................................................... 9 B. YÖNETİM ...................................................................................................................................... 14 C. İKTİSAT .......................................................................................................................................... 19 D. TOPLUM, DİN VE KÜLTÜR ............................................................................................................ 22 E. EĞİTİM VE ÖĞRETİM ..................................................................................................................... 27 BİRİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ I- HAYATI ........................................................................................................................................ 35 A. KİMLİK BİLGİLERİ .......................................................................................................................... 35 B. İLİM SEVGİSİ, AZMİ VE SEYAHATLERİ............................................................................................ 44 C. VEFATI........................................................................................................................................... 45 II. İLMÎ KİŞİLİĞİ .............................................................................................................................. 47 A. ÖĞRENİM HAYATI......................................................................................................................... 47 1. Talebelik Yılları ......................................................................................................................... 48 2. Okuduğu Eserler ....................................................................................................................... 49 3. Hocaları .................................................................................................................................... 53 B. ÖĞRETİM HAYATI ......................................................................................................................... 64 1. Döneminde Kahire’deki Medreseler ........................................................................................ 64 2. Görev Yerleri ............................................................................................................................ 65 3. Talebeleri.................................................................................................................................. 70 C. AKRANI OLAN BAZI MEŞHUR MUHADDİSLERLE İRTİBATI ............................................................. 81 D. ÇALIŞMALARINDA KENDİSİNDEN İSTİFADE EDENLER .................................................................. 86 x III. ESERLERİ .................................................................................................................................... 89 A. MATBU OLANLAR ......................................................................................................................... 89 1. Şerh .......................................................................................................................................... 89 2. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................... 92 3. Rical ve Tabakat........................................................................................................................ 96 4. Hadis Usûlü............................................................................................................................. 111 5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 115 B. MEVCUT YAZMA ESERLERİ ......................................................................................................... 118 1. Şerh Çalışmaları ...................................................................................................................... 118 2. Hadis İlimleri........................................................................................................................... 120 3. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................. 121 4. Rical ve Tabakat...................................................................................................................... 122 5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 123 C. MEVCUT OLDUĞU BİLİNMEYENLER............................................................................................ 126 1. Cüzler ..................................................................................................................................... 126 2. Tabakat ve Rical...................................................................................................................... 128 3. Siyer-i Nebî ............................................................................................................................. 136 4. Hadis İlimleri........................................................................................................................... 137 5. Diğer Çalışmaları .................................................................................................................... 147 D. ESERLERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR.................................................................................. 149 İKİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN ÇALIŞMALARI VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ I. ÇALIŞMALARI ............................................................................................................................. 153 A. HADİS USÛLÜ.............................................................................................................................. 153 1. Islahu Kitâbi İbni’s-Salah......................................................................................................... 153 B. SAHABE VE RİCAL BİLGİSİ ........................................................................................................... 164 1. el-İktifâ fî Tenkîhi Kitabi’d Duafâ ............................................................................................ 165 2. el-İnâbe ilâ Ma’rifeti’l-Muhtelef Fîhim mine’s-Sahabe .......................................................... 170 3. İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl ............................................................................................................ 178 4. İntihâbu Kitâbi Men Vâfekât Künyetühû İsme Ebîh ............................................................... 186 C. HADİS ŞERHLERİ .......................................................................................................................... 187 1.Sünen-i İbn Mâce Şerhi: el-İ’lâm ............................................................................................ 187 2. Sahih-i Buharî Şerhi: et-Telvîh ................................................................................................ 202 D. DİĞER ESERLERİ .......................................................................................................................... 208 1. el-İşâre ilâ Sîreti’l-Mustafa ..................................................................................................... 208 2. el-Vâdıhu’l-Mübin fî Zikri Men Üstüşhide mine’l-Muhıbbîn .................................................. 213 II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ .............................................................................................................. 219 A. HİCRİ VIII. ASIRDA YAPILAN HADİS ÇALIŞMALARI ...................................................................... 219 B. HADİS İLİMLERİNE KATKISI ......................................................................................................... 223 1. Ahkâmü’l-Hadîs ...................................................................................................................... 225 2. Rivayetçiliği ............................................................................................................................ 226 3. Tenkitçiliği .............................................................................................................................. 227 xi 4. Hadis Ravileri İlmi ................................................................................................................... 230 5. Cerh-Ta’dil Bilgisi .................................................................................................................... 233 6. Hadis Şerhçiliği ....................................................................................................................... 234 C. TENKİT ETTİĞİ MUHADDİSLER .................................................................................................... 240 D. HAKKINDAKİ TENKİTLER ............................................................................................................. 263 1. Bazı Hocalarından Sema Yoluyla Hadis Alıp Almaması ........................................................... 263 2. Hapse Atılması ve Kitabının Piyasadan Toplatılması .............................................................. 264 3. Zayıf Rivayetlere Yer Vermesi................................................................................................. 269 4. Mu’tezile ve Şia’nın Kaynaklarını Kullanması ......................................................................... 283 E. HANEFİLER VE HADİS .................................................................................................................. 285 F. RAVİ TANITIMLARI VE CERH TADİL HÜKÜMLERİ ......................................................................... 287 G. TASAVVUF İLE İRTİBATI .............................................................................................................. 289 SONUÇ ............................................................................................................................................ 293 BİBLİYOGRAFYA .............................................................................................................................. 296 EKLER .............................................................................................................................................. 314 1. Moğultay b. Kılıç’ın Kitaplarında Adı Geçen Kaynak Eserler ................................................... 314 2. Moğultay b. Kılıç’ın Muasırı Olan Bazı Muhaddisler (Hicri VIII. Asır) ...................................... 351 1 GİRİŞ I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER A. KONUSU VE ÖNEMİ Memlûkler devrinde Kahire’de hadis ilmi alanındaki faaliyetlerin oldukça canlı olduğuna şahit oluruz. Devletin özellikle yükseliş yıllarında bu coğrafyada zuhur eden ilmi hareketliliğin elbette pek çok tarihi, siyasi, sosyal, dini vb. sebepleri bulunmaktadır. Moğultay’ın yaşadığı yıllar, devrin saltanat merkezi olan Kahire’de oldukça hareketli ve bir o kadar da İslamî ilimler yönüyle önemlidir. Bir yandan Kahire, önemli şahsiyetlerin akın ettiği ilmi faaliyetlerin merkezidir. Diğer yandan devrin önemli muhaddisleri hadis ilmine dair önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu sebeple Kahire, söz konusu yıllarda hadis ilminin de merkezi hüviyetindedir. İşte Moğultay, bu ilmî muhitte özellikle tarihçi ve muhaddis kimliği ile birçok kitap telif eden bir alim olarak kaynaklarda adı geçer. Öncelikle kaydetmek gerekir ki, Moğultay b. Kılıç hicri yedinci asırdan itibaren başlayan ve hicri onuncu asra kadar devam eden hadis ilminin “Olgunlaşma Dönemi”1 şahsiyetlerindendir. Zira hicri yedinci asra kadar, hadis ilmine ait eserler telif anlamında artık kemale ermiştir. Mesela “İbnu’s-Salah” adıyla meşhur olan müteahhirun devri hadis alimi Ebû Amr Osman b. Salah (643/1245), usul konularını daha metodolojik bir şekil içinde tasnif etmişti.2 Moğultay; ilk öğrenim yıllarını olgunlaşma devrinin önemli şahsiyetleri içinde tamamladı. Müteahhirûn ulemasının muhaddisleri arasında yer aldı. Bu sebeple tezin konusunu ortaya koyarken Moğultay’ı ve telif ettiği eserlerini şu üç temel üzerinde tahlil etmek istiyoruz: Birincisi; Moğultay’tan önce, İbnu’s-Salah’a kadar ki safhada hadis alimleri “kaynak” niteliği taşıyan önemli eserler verdiler. Hadis tedvin faaliyeti, tamamen gelişti. Eserlerin ihtiva ettiği bilgiler senedleriyle derlenip toparlandı. Bunun sonucu ihtisar, nazma dökme, şerh, talik ve tahkik çalışmaları başlamış oldu. Böylece 1 2 Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 143 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 328; Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 144 2 müteahhirun devri alimleri, metin ve senedlerdeki ince ayrıntıları anlamaya ve bunu eserlerine yansıtmaya başladılar. İkincisi; Moğultay b. Kılıç’ı yetiştiren nesil, bu bakımdan İbnu’s-Salah’ı metodolojik olarak taklit eden; ancak bir o kadar da tenkide tabi tutan şahıslar olarak tanınmaya başladı. Mesela Memlûkler devrinin Şam’daki meşhur muhaddisi Nevevi (676/1277), İbnu’s-Salah’ın Mukaddime’sini et-Takrib adıyla ihtisar etti. Moğultay da bu ihtisar çalışmalarına katıldı. Hadis ilminin bir çok alanında kendini gösterdi; Kütüb-i Sitte’ye en geniş ve en muteber şerhlerin Nevevi ile başlayan bu dönem şerh çalışmalarına üç önemli eseri ile katıldı. Üçüncüsü ise; Moğultay b. Kılıç, yetiştirmiş olduğu Irâkî, İbnü’l-Mülakkin gibi, hadisin en meşhur otoritelerinden ve müteahhirun ulemasından İbn Hacer, Aynî gibi devrin hadis şârihlerini, otoritelerini yetiştiren bir neslin de büyük hocası olmaktadır. Bu bakımdan Moğultay b. Kılıç’ın daha sonraki devrin şöhretli alimlerine eserleri ve görüşleri ile kaynaklık yapması muhtemel olmalıdır. Moğultay b. Kılıç Türk bir muhaddistir. Ancak bu çalışmada biz, Moğultay b. Kılıç’ı ve hadisçiliğini araştırırken, onun bir Türk olması sebebiyle hamasî bir duyguyu öne çıkartmak istemiyoruz. Fakat hadise gönül vermiş hatta hadis ilmine dair yüze yakın eser telif etmiş bir Türk muhaddisin, ülkemiz dışında yapılan bazı tahkik çalışmalarında “Müsta’rabe/Araplaşmış” olarak tanıtılmasını kabul edemiyoruz. 3 Moğultay b. Kılıç’ı; eserleri, kendisinden sonrakilere etkileri, hadisçiliği ve hadis ilmine verdiği ilmi mesaisi ile “Moğultay b. Kılıç (ö. 762/1361) ve Hadis İlmindeki Yeri” adıyla doktora tez konusu olarak araştırmaya değer önemli bir hadis alimi olarak kabul ediyoruz. Memlûkler devrinin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin yıkıldığı 648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” 4 adıyla bir kadın ismini zikretmiş ise de tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre Memlûkler 3 Moğultay b. Kılıç’ın, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, adlı eserini tahkik edip ilim dünyasına kazandıran Nâsır Abdülaziz Ferec Ahmed’in giriş bilgileri için bkz. s. 41 (Advâu’s-selef, Riyad, 1428/2007) 4 Makrîzî, el-Hıtat, II, 237 3 devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlamakta ve Mısır’ın ilk Türk sultanı sıfatını almaktadır.5 Bu itibarla biz 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz. Zira hadis ilminde otorite olan pek çok hadis şarihi ve rical alimi bu devrin önemli simaları arasındadır ve onlar Moğol istilası öncesinde Şam’da, istila sonrasında ise Mısır’da temayüz etmiş önemli alimlerdir. Bir tarafta ekonomik, siyasi ve ilim merkezi olarak Şam, Moğol istilasına maruz kalmaktadır. Öte yandan Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı seferleri ve Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı halini almaktadır. Bu tarihi süreç göz önüne alındığında, İslami ilimler sahasında pek çok ilim gibi hadis ilmi de bu bölgede gelişir. Memlûkler ile başlayan (648/1250) hicri yedinci asır, hadis ilminin de bir anlamda dönüm noktasıdır. Bu ilmin çok değerli alimleri, bu dönemde özellikle şerh ve rical konusunda pek çok eser telif ederler. Moğultay b. Kılıç Nevevî’ye (676/1277) yetişemese de İbn Kesîr ile aynı dönemin şahsiyeti olup aynı hocadan, yani Mizzî’den (742/1342) icazet almıştır.6 İbn Kesîr (774/1363), İbnu’s-Salah’a yer yer itiraz edip Mukaddime’yi ihtisar etmiş ve çalışması ilim dünyasında tanınmıştır. Moğultay’ın da Islahu kitâbi İbni’s-Salâh adıyla aynı esere bir ihtisar çalışması bulunmakta ve bu çalışmasında İbnu’s-Salah’a (643/1245) itirazları yer almaktadır. Tezde Moğultay’ın itirazlarını Zerkeşi (794/1391) ve İbn Hacer’in (852/1448) değerlendirmekleri ile ele alacağız. Moğultay’ın tezde vurgulanan önemli özelliklerinden biri ricale dair çalışmaları olacaktır. Zira ricalu’l hadiste, Kütüb-i Sitte ricaline mahsus olmak üzere ilk eseri yazan Hafız Abdülgani b. Abdulvâhid el-Makdisi (600/1203)’dir. Eserinin adı el-Kemal fî esmâi’r-rical’dir. el-Kemâl, kendisinden sonra pek çok esere ilham kaynağı olmuştur. Aslı on cilt olan bu eser, Tehzîbu’l-kemâl adıyla Moğultay’ın hocası Ebû’l-Haccac Mizzî tarafından genişletilmiş ve dönemin en meşhur eserleri arasına girmiştir. Öyle ki Mizzî’nin bu kitabı asıl kitap el-Kemâl’i unutturmuştur. Çünkü Mizzî’den sonra Kütüb-i Sitte ricaline dair kitap yazanların tamamı onun 5 İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 58; Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8 6 Özaydın Abdülkerim, İbn Kesir “Ebû’l-Fida”, DİA, XX, s. 132-133 4 kitabını esas almışlardır. Ne var ki Mizzî’nin yapmış olduğu bu çalışma eksiktir.7 Devrin alimleri tarafından hüsnü kabul gören bu eser Moğultay b. Kılıç tarafından “benzeri telif edilmemiş büyük bir kitap” 8 olarak tarif edilir. Moğultay, Tehzîbu’lkemâl’e daha sonra İkmâlü tezhibi’l-kemâl fî esmâi’r-rical9 adıyla bir ikmal çalışması yapacaktır.10 Tezde Moğultay’ı usul ve rical ilmi çalışmaları yanı sıra cerh ve ta’dil ilmi ile de incelemeye önemli gördük. Zira Moğultay b. Kılıç, bu alanda da etkin bir rol üstlenmiştir. Mesela devrin önemli alimlerinden İbnü’l-Cevzî’yi (597/1200) edDuafâ ve’l-metrûkîn adlı eserinde aşırı bir şekilde cerh ettiğini düşündüğü kişileri, yine aynı müellifin kaynak gösterdiği cerh ve tadil imamlarının görüşleri ile tenkit etmiştir. Çalışması el-İktifâ fî tenkîh-i kitabi’d-duafâ adını taşımaktadır. 11 Aslında Moğultay, bunu yapmakla mesned olarak görüşleri serdedilen alimlerin fikirleri ile ed-Duafâ ve el-Mevzûât’ında İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) görüşlerini cerh ve tadil ilmi açısından tenkit etmekte ve onun hata ettiği yerleri tek tek açıklamakta, yanlışlarını ortaya koymakta hatta ravilerin künyelerine işaret etmekte, isimlerdeki karışıklıkları gidermektedir. Moğultay, İbnü’l-Cevzî’nin delilsiz öne sürdüğü görüşleri reddetmekte, tabir yerinde ise, eserin adından da (el-İktifâ fî tenkîh-i kitabi’d-duafâ) anlaşılacağı üzere bir manada “ayıklama” yapmaktadır. Tez konusunun hadis şerh edebiyatı yönüyle de önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü hicri dördüncü asırdan itibaren yüzlerce şerh, haşiye ve ta’lik yazılmış, hiç kuşkusuz, hadis edebiyatında onların her birinin önemli katkıları olmuştur. Moğultay’ın yaşadığı yıllarda hadis ilimleri şerh edebiyatında yine önemli eserler şüphesiz kaleme alınmıştır. Ancak özellikle Buharî’nin “es-Sahih”i üzerine yapılan şerh çalışmalarının hala talep gördüğünü, devrin önemli tarihçilerinden İbn Haldun’un (808/1406), Buharî’ye şerh yazmanın zor ve müşkil bir iş olduğunu 7 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s.312 Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-Kemal, I, 3 9 İkmâlü tehzibi’l-kemâl’in ilk baskısı, on iki cilt halinde Kahire’de 1422/2001 yılında Daru’l-Faruk yayınevinde yapılmıştır. 10 Moğultay devrinde “asıl”lar telif edilmiş bulunuyordu. Asıl “hadis rivayet eden ravinin veya şeyhin, hadislerini toplamış olduğu kitabına verilen bir isimdir. Şeyhin rivayet esnasında hafızasının destek ve dayanağını teşkil eder. (Bkz. Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 54) Bu “asıl”lar daha geniş bir tabanda “ikmal” edilmeye; tamamlanmaya, kemale erdirilmeye, eksikleri giderilmeye, noksan kalan ricali asıl kitaba dahil edilmeye başlanmıştır. 11 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209; el-İktifâ fî tenkîhi kitâbi’d-duafâ adlı bu eser, Mısır, Daru’lEzher’de 1430/2009 yılında üç cilt halinde basılmıştır. 8 5 zikretmesinden anlıyoruz.12 Bilindiği üzere bu konudaki çalışmalar müellifimizden sonra da devam edecek ve meşhur Buharî şârihleri İbn Hacer (852/1448), Aynî (855/1451), Kastallânî (923/1517) ile zirveye ulaşacaktır. Bir anlamda Moğultay b. Kılıç, kendisinden sonraki şarihlere ufuk açmış ve şerh çalışmaları dikkate alınmıştır. Moğultay, Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ini, Ebû Davud ile İbn Mace’nin esSünen’lerini şerh etmiştir. Ne yazık ki bu şerhlerden sadece İbn Mace şerhi el-İ’lâm matbu olarak bulunmaktadır. Tezin ilerleyen bölümlerinde ayrıca üzerinde durulacağı gibi, hiç kuşkusuz onun şerh çalışmaları, bir hadis hafızı olarak hadis ilimlerine dair bilgilerini ortaya koyan önemli bilgiler ihtiva etmektedir. B. AMACI VE METODU Moğultay b. Kılıç’ın yaşamış olduğu dönem (miladi 1291-1361), aynı zamanda İslam dünyasında önemli değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. İslam âlemi miladi 1258 yılında Bağdat’taki Abbasi hilafetini yok eden ve bütünüyle İslam medeniyetini yok etmeyi hedefleyen meşhur Moğol istilasına maruz kalır. İslam âleminin parlayan yıldızı Memlûkler, Moğolların egemenliğini Aynicâlût’ta kırınca Müslümanların umudu olur. Öte yandan Eyyubîler devri boyunca devam eden Haçlı seferlerinin duraklatılması hatta bu seferlerin aralıklarla da olsa daima bu bölgede görülüyor olması bir tesadüf eseri değildir. Bu tarihi süreçte Memlûklerin başkenti Kahire, artık İslam âleminin merkezidir. Mısır’ın Memlûklerle başlayan ilmî, siyasi, ekonomik, tarihi önemi bir Türk devleti ile ortaya çıkmaktadır. İslam dünyasının bu merkezî rolü, Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in miladi 1517’deki Mısır Fethi’ne kadar Türk asıllı Müslümanların uhdesinde kalacaktır. Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devri hadis alimidir. Onun döneminde Memlûkler, devletin kuruluş aşamasını tamamlamış, devleti yükselişe geçirmişlerdir. Bu yükselişte Memlûklerin dini ve askeri alanda yetkin olan sultan ve emirlerinin de hiç şüphesiz önemli rolü vardır. Siyasi otoriteyi güçlendiren hilafet, kurumsal olarak Moğultay’ın yaşadığı yıllarda Mısır’dadır. Saltanat merkezi Kahire, Müslüman alimleri bağrına basmakta, İslam ilimlerinde olsun tıp, matematik gibi fen 12 İbn Haldun, el-Iber, I, 441; Sezgin, Fuad, Buharînin Kaynakları, s. 158 6 bilimlerinde olsun ilim ve medeniyetin başkenti olarak pek çok ilim ehline ev sahipliği yapmaktadır. İslam tarihinin ilim, irfan, sanat ve medeniyette terakki gösterdiği bir zamanda ve mekanda Moğultay b. Kılıç, 267 yıl gibi bir zaman diliminde İslam’ın bayraktarlığını yapacak olan bir ülkede babasının ısrarlarına rağmen askeri ve yönetim alanında yükselmek yerine ilmi mesaiyi tercih etmiş bir Türk ve Hanefi hadis alimidir. Onun yaşadığı bu muhit öteden beri Şafii ve Sünni bir ekolün merkezi olarak bilinir. Memlûk Türkleri zamanında bu bölgede cereyan eden pek çok siyasi olay gibi ilmî gelişmeler de dikkat çekmektedir. Moğultay b. Kılıç, ilmî gelişmelerin içindedir; rical ve hadis ilimlerine dair pek çok eserler vermiş, bu sebeple de dikkatimizi çekmiştir. Onun hakkında ülkemizde doktora düzeyinde bir araştırma yapılmamış olması bizi Moğultay b. Kılıç ve eserleri üzerinde çalışmaya sevk etmiştir. Memlûkler devri ve bu devrin mümeyyiz hadis alimi Moğultay b. Kılıç’ın kaynaklarda ismi ve eserleri zikredilmesine rağmen ilim dünyasında kendisinden sıklıkla bahsedilmemiş olması üzücüdür. Bu sebeple amacımız; yaşamış olduğu devrin tarihi, sosyal ve ilmi açıdan önemine binaen muhaddis Moğultay b. Kılıç’ı eserleri, hayatı, etkileri ve hadis ilmindeki yerini, “Moğultay b. Kılıç (ö.762/1361) ve hadis ilmindeki yeri” adıyla çalışmaktır. Tez bir giriş ve iki bölümden meydana gelmektedir. “Giriş”te Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı hicri 689-762 (1290-1361) yıllar temel alınacaktır. Bu zaman dilimi tezin konusu, önemi, amacı, metodu ve kaynakları başta olmak üzere tarihi, sosyal ve ilmi şartları, toplum, din ve kültür ile eğitim-öğretim faaliyetleri ile ele alınacaktır. Bu yapılırken Türkçe veya yabancı dilde yazılmış en son dönem eserler öncelikli olarak taranacak, ardından asıl kaynak eserlere bakılacaktır. Söz konusu devre ait yüksek lisans veya doktora tezlerinin olup olmadığı araştırılacak, ardından telif edilen kitap, ansiklopedi maddeleri, makaleler v.b çalışmalar incelenecektir. “Birinci Bölüm”de kaynak niteliği taşıyan eserlerden istifade edilmeye çalışılacaktır. Tabakat (biyografi) kitapları başta olmak üzere Moğultay b. Kılıç’tan bahsetmesi mümkün olabilecek özellikle o dönemin (muasır) müellifleri ile hadis edebiyatı dikkate alınacaktır. Mizzî (742/1341), İbn Seyyidünnâs (734/1334) gibi 7 hadis âlimleri yanında yetişmesi göz önünde bulundurularak kendisi ile irtibatı olabilecek hadis alimlerinin eserlerine imkanlar ölçüsünde bakılacaktır. Bu bağlamda, kendisinden sonra hadis ilminin otorite âlimlerinden kabul edilen İbn Hacer Askalânî, Irakî, Bulkînî, Aynî, Sehavî, Suyûtî… gibi alimlerin eserleri bu bölümün asli kaynakları arasında yer alacaktır. “İkinci Bölüm”de Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki yeri, eserlerinde görülen genel özellikleri ele alınırken, özellikle kendisi tarafından yazılmış eserleri incelenecek, çalışmalarındaki metotları tespit edilecektir. Bu sebeple kendi eserleri bu bölümün asli kaynaklarını meydana getirecektir. Moğultay’ın çalışmaları ve hadis ilmindeki yeri bu bölüm içinde incelenecek, onun hadis ilmine katkıları, tenkit ettiği muhaddisler ve hakkındaki tenkitler yine bu bölümün konusu olarak ele alınacaktır. C. KAYNAKLARI Tezin desteklendiği asıl kaynaklar, öncelikle Moğultay’ın matbu ve mahtut kendi eserleri başta olmak üzere, onun muasırı olan çalışmalardır. Bunların yanı sıra Moğultay b. Kılıç’ın muasırı Halil b. Aybek es-Safedî’nin (764/1363), A’yânü’l-asr ve a’vânü’n-nasr’ı ile Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât’ı, Ebû’lMehâsin Hüseynî’nin (765/1364) Zeylü tezkireti’l-huffâz li’z-Zehebî’si, İbnü’r-Râfi’ Takıyyüddin Ebû’l Meâlî es-Sellâmî’nin (774/1372) el-Vefeyât’ı, İbn Haldûn elMağribî’nin (808/1405), Kitâbu’l-ıber ve’l-dîvâni mübtedei ve’l-haber’i, İbn Hacer Askalânî’nin (852/1448), ed-Dürerü’l-kâmine fî a’yâni’l-mieti’s-sâmine ile İnbâul ğumr bi ebnâi’l-umr fi’t-târih adlı eserleri, İbn Fehd Ebü'l-Fazl Takıyyüddîn Hâşimî’nin (871/1466), Lahzu’l-elhâz bi zeyli tabakati’l-huffaz’ı, Makrizî’nin (845/1441) Kitâbü’l-mevâiz ve’l i’tibar bi zikri’l-hıtat ve’l-âsâr (Hıtatu’l Makrizîyye) ile el-Mükaffa’l-kebir’i, İbn Kutluboğa’nın (879/1474) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe mine’l-hanefiyye’si, Sehâvî’nin (902/1496), ed-Dav’ül-lâmî’ li ehli’l-karni’t-tâsi’i, Celâleddin Suyûtî’nin (911/1505) Husnü’l-muhadara fî ahbâri Mısr ve’l-Kâhire adlı eserleri aslî müracaat kaynaklarımız olmuştur. D. YAPILAN ÇALIŞMALAR Müellifi esas alan ilk çalışma Moğultay b. Kılıç’ın eserlerinden sadece elVâdıhu’l Mübin ile ortaya çıkmaktadır. Oryantalist Otto Spies tarafından bu eser bir 8 makale ile tanıtılmış ve bir kısmı Almanca’ya tercüme edilmiş ve Stuttgart’ta 1936 yılında yayımlanmıştır.13 Yakın dönemde, Moğultay b. Kılıç’ın Islâhu kitabi’bni’s-Salah’ı14 üzerine bir doktora ve İkmâlü tehzîbi'l-kemâl’i çalışmaları yapılmıştır. 15 hakkında ise yüksek lisans ve doktora 16 Türkçemizde Moğultay hakkında ilk derli toplu bilgi Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde (DİA) “Moğultay b. Kılıç” adıyla bir madde hazırlanmak suretiyle verilmiştir. Bu maddede zikredilen konulardan ve tespitlerden ziyadesiyle istifade ettik. Verilen kaynaklara ayrıca müracaat ettik. Bu çalışmalara İkmâl-ü tehzibi’l kemal17, el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhi’s-selam şerh süneni İbni Mâce el-İmam” 18 ile aynı eserin bir diğer baskısında verilen malumatı19, Mazin b. Muhammed es-Sersâvî’nin neşre hazırladığı el-İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ’daki bilgileri 20 , el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l muhtelef fihim mine’ssahabe’ye hazırlanan mukaddimeyi 21 , el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehû mine’l-hulefâ’da22 muhakkik Muhammed Nizamüddin Füteyyih tarafından verilen 13 bilgileri de ekleyebiliriz. J. S. Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538 Nasır Abdülaziz Ferec Ahmed, Islâhu kitabi’bni’s-Salah, Dâr-u Advâi’s-Selef, Riyad, 1428/2007 15 bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230 16 Eser hakkında Medine’de el-Câmiatü'l-İslâmiyye külIiyyetü'l-hadîs'te Bedr b. Muhammed b. Muhsin Ammâş 1414/1993’te, Avvâd b. Humeyd b. Muhammed er-Ruveysî de 1416/1995 yılında yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Yine aynı yerde Muhammed Ali Kasım Ahmed el-Umerî 1403/1983 yılında Hâfız Moğultay ve Kitâbü İkmâli Tehzîbi'l-Kemâl adıyla bir doktora tezi yapmıştır. bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s. 230 17 Daru’l-Faruk, 1422/2001, Mısır, 1. Baskı, thk. Adil b. Muhammed, Üsame b. İbrahim 18 Mektebetü İbn Abbas, 1428/2007, 1. Baskı, thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebû’l-Ayneyn I-V cilt 19 Daru’l-kütübi’l-ilmiye, 1428/2007, thk. Muhammed Ali Semmak, Ali İbrahim Mustafa I-III, 1. Baskı, Beyrut 20 Sersâvî, Mazin b. Muhammed, el-İktifâ fî kitabi’d-duafâ, Daru’l-Ezher, 1430/2009 21 Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1420/2000, 1. Baskı, I-II, thk. Seyyid Izzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdı, Mecdî Abdülhalık Şâfiî 22 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehû mine’l-hulefâ, Daru’l-Kalem/ Dâru’ş-Şâmiyye, thk. Muhammed Nizamüddin Futeyyih, 1416/1996, 1. Baskı, Dımaşk 14 9 II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ A. TARİHÇE Memlûklerin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin yıkıldığı 648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” adıyla bir kadının sultan olduğunu zikreder. 23 Ancak tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre Memlûkler devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlar. Mısır’da sultan olan Türklerin ilki olur.24 Erol Güngör’ün “Bir şeyin izahını yapmak, her şeyden önce onun tarihine bakmaktır” dediği gibi, biz de 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz. Moğol istilası öncesinde Şam’da ve istila sonrasında Mısır’da bu önemli şahsiyetler temayüz etmiştir. Bir tarafta Şam, tarihin ekonomik, siyasi ve ilmi merkezi olarak Moğol istilasına maruz kalıyor, diğer tarafta Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı seferleri ve Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı haline geliyordu. Moğultay böylesi bir geçmişe dayanan bir şehirde, Kahire’de yaşıyordu. Memlûkler devletinin başkenti Kahire, yönetim merkezi de Kal’atü’l-Cebel idi.25 Memlûk kelime itibariyle bir şeye sahip olmak anlamına gelen Arapça “meleke” fiilinden türetilmiş ismi mefuldür. Memlûk, sahibinin mülkiyet ve tasarrufu altında olan şeyler demektir; bir kişinin mülkiyetinde bulunan esir anlamında kullanılmaktadır. 26 23 Makrîzî, el-Hıtat, II, 237 İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 58; Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8 25 Memlûk sultanları, saltanat merkezi “Kal’atü’l-Cebel”de ikamet ederdi. Burada her gece iki defa kös çalınırdı. Kalede sultana ait saray, emirlere tahsis edilmiş köşkler, cami, medrese, hamamlar, askeri kışlalar, depolar, çarşı-pazar ve ahırlar bulunurdu. Memlûk sultanların ikametine tahsis edilmiş askeri kışlalar, “Kal’atü’l-Cebel Nâibi” tarafından kontrol edilir ve her gece onun tarafından açılır ve kapatılırdı. bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 185 26 İbnu’l-Manzur, Lisanu’l-arab, XIII, 183 24 10 Memlûkler; halife, hükümdar veya emirlerin köle olarak satın alıp özel usullerle terbiye ettikleri ücretli askerlerin kurduğu devletin adıdır. Bu hususi askeri birlikler özellikle Kıpçak ve Harizmlilerden oluşan Türk asıllı askerlerden meydana geliyordu.27 Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Râşidin devrinde İslam ordusu, Arap asıllı askerlerden meydana geliyordu. Hz. Ömer (r.a) zamanında gerçekleştirilen fetihlerle İranlı ve Kıbtî şahıslar orduya ücretli olarak alınmaya başladı. Türk askerlerin; İslam orduları arasına katılmaya başlaması ise Emevilerin Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın 54/674 yılında Buhara seferi dönüşünde 2000 kişilik Türk okçu birliğini getirmesi ile başlar.28 Memlûklerin idari görevlerde ve saray işlerinde görevlendirilmeleri ise Abbasiler devrinde gerçekleşir. Abbasiler’deki Türk asıllı Memlûkler, çok daha farklı bir konuma gelmişler adeta denge unsuru olarak görülmüşlerdir. Hatta İbn Haldûn (808/1406) 29 ile Robert Irwin gibi Batılı İslam araştırmacıları 30 Halife Mu’tasım’ın, birlikte oturacağı bu Türk Memlûkler için Samarra şehrini kurduğunu kaydeder. Mısır’da ilk Memlûk Türklerinin istihdamı ise Tulunoğulları devrinde olmuştur. O dönemde 24.000 Türk Memlûk istihdam edilmişti.31 Onlardan sonra İhşidiler de Memlûk unsuruna önem verdiler. Daha sonra gelen Fatımîler bunu devam ettirdiler ve Türklerden oluşan özel birlikler kurdular. Artık Eyyûbiler devrinde üstün meziyetleri sebebiyle Memlûkler “Türk” adıyla şöhret kazanmaya başlamış idi.32 Nihayet Eyyûbi hükümdarı Necmeddin Eyyub (637/1240), satın aldığı Türk Memlûkleri, en çok güvendiği askeri birlikler olarak, Nil nehri üzerindeki Ravza adasındaki kalelere yerleştirdi. Necmeddin Eyyub devlet ricalini, komutanlarını, has Memlûklerini ve muhafızlarını bunlar arasından seçiyordu.33 27 Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 4 Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, s., 82 29 İbn Haldun, el-Iber, III, 371; 30 Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 5 31 İbn Tağriberdî, en-Nücûm, III, 21; Makrîzî, el-Hıtat, I, 94 32 İbn Haldun, el-Iber, V, 373 33 Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 2; İbn Haldun, el-Iber, V, 373; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VI, 319 28 11 İşte o zamandan itibaren buradaki birliklerde asker kökenli Türkler “Bahrî Memlûkler” adıyla meşhur oldu. Nihayet bu Türklere Allah Teâlâ, düşmüş oldukları esarete bedel olarak Müslüman olmayı ve Mısır’da bir devlet kurmayı nasip etti.34 Memlûklar devletinin iki önemli dönemi vardır: 1. Bahri Memlûkler 648 - 784 (Miladi 1250 - 1382) 2. Burcî Memlûkler 784 - 923 (Miladi 1382 - 1517) 658 /1277 yıllarında, Memlûkluların başında Baybars Rükneddin Bundukdârî vardır. Bu zat, kazanılmasında büyük rol oynadığı “Aynicâlût/İstiklal Savaşı”ndan itibaren yaklaşık 18 yıl sultanlık yapmıştır. Kaynaklara göre Baybars, Abbasi Hilafetini Mısır’da yeniden tesis etmiş, Moğol ve Haçlılara karşı Şam’dan sonra Halep ve Hama’da mücadele etmiştir. Hatta Filistin yakınlarındaki Kaysâriyye’ye, Hayfa’ya kadar devletin sınırlarını genişletmiş ve oradan da Birecik, Adana, Kayseri ve Tokat’a kadar uzanmıştır. Baybars bu fetih harekâtı sırasında Halep, Hama ve Gazze seferini kaynaklara göre 663/1265 yılında yapmıştır.35 O dönemde Moğollar Anadolu’ya sürekli akın etmekteydiler. Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tek başına onlarla baş edemeyeceğini idrak etmiş bulunuyordu. Bu sebeple de Memlûk Sultanı Baybars ile mektuplaşıyordu. Bu mektuplaşmalarda İzzeddin Keykavus, Sultan Baybars’ın kendilerini Moğol tahakkümünden kurtarması karşılığında Anadolu’dan bazı yerleri de Memlûklere verebileceğini taahhüt ediyordu. 660/1262 yılında başlayan bu mektuplaşmalar ve davet, Anadolu’da yaşanan Selçuklu – Moğol savaşı nedeniyle Mısır’daki Memlûklerin aynı zamanda Anadolu’ya müdahalesi anlamına geliyordu. 36 Bu müdahalenin ardında, Anadolu topraklarının giderek Moğol hakimiyeti/nüfuzu altına girmeye başladığını gören Muineddin Pervane gibi devlet adamları etkin bir rol oynuyorlardı. Zira Anadolu Selçukluları o vakit kardeşler arasında bir rekabete düçar kalmıştı; II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in geride bırakmış olduğu üç oğlundan İzzeddin Keykavus ile Rükneddin 34 İbn Haldun, el-Iber, V, 373 İbn Haldun, el-Iber, V, 385; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155 36 Güneş, İbrahim, “Memlûk Sultanı I. Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi”, Fırat Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Temmuz, 2010, c. XX, Sy. II, s. 344 35 12 Kılıç arasında bir mücadele vardı. Muinüddin Pervane, Memlûk Sultanı Sultan Baybars’a derin bir sevgi besliyordu.37 Sultan Baybars döneminde Memlûkler, İslâm âleminde çok etkin olmaya başlar. Moğultay b. Kılıç’ın babasının da orduda aktif olduğu zamanlar onun sultan olduğu döneme tekabül eder. Babasının katılmış olduğu Kaysariyye Seferini 38 Baybars (663/1265) yılında gerçekleştirir. Moğultay b. Kılıç’ın babası Sultan gibi bu seferde pek çok Türkmen de yer almıştır. Bu Türkmenler Gazze’den Diyarbakır’a kadar olan bölgede çeşitli mıntıkalarda ikamet edebiliyor ve istendiğinde de 180.000 kişilik atlı askeri birliği teşekkül ettirebiliyorlardı.39 Burada adı geçen 663/1265 yıllarında gerçekleştirilen Kaysariyye seferini, Moğultay’ın vermiş olduğu bilgilerden yola çıkarak tespit etmiş bulunuyoruz. Zira o bir eserinde, babasının bu seferde Sultan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî ile beraber olduğunu zikrederek, onun kendisine şöyle dediğini nakleder: “Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, Kaysariyye’ye sefere çıktığı zaman ben de onunla beraberdim ve bu seferde Beyt-i Makdis’i ziyaret ettim.”40 Buradan anlıyoruz ki, Moğultay b. Kılıç’ın babası sultanlar ve emirlerle iç içe bir hayat yaşamaktadır. Kimi kaynaklar babasının, ısrarla Moğultay’ı bir asker olarak yetişmesinden ve onu ok ve kılıç talimi yapan merkezlere göndermek istediğinden bahseder. 41 Öyle anlaşılıyor ki babası, onu devrin ümerası arasına katmak için yetiştirme düşüncesindedir. Memlûk devletinin ilk kurulduğu yıllarda doğudan gelen Moğol saldırıları dur durak bilmiyordu. Bağdat’ta Abbasi devleti 656/1258’de yıkılıyor, Moğollar Suriye istikametine doğru ilerliyor hatta Şam 658/1260 senesinde istila ediliyordu. Bu istila 37 Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, 548; Keleş, Bahaeddin, “Sultan Baybars’ın Kayseri’ye Gelişlerinin Türkiye Selçukluları Bakımından Değerlendirilmesi”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), Erciyes Ü. Kayseri Ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları No: 3, Kayseri, 1998, s. 282 38 Kaysariyye: Filistin’de Hayfa ile Yafa arasında kalan tarihi bir şehirdir. Ayrıca Kaysariyye; Arap İslâm dünyasında dükkân, atölye, depo gibi satış ve imalât yerlerinin bir arada bulunduğu, genellikle üstü kapalı revaklı binalar, pazar yeri ve çarşıya verilen isim olarak da kullanılmıştır. Bu isim Osmanlı dönemi Türk şehirlerinde ise ticaret bölgesinin çarşı içindeki merkezi ve değerli malların saklanıp satıldığı bir bina türü olarak “Bedesten” adıyla karşımıza çıkar. Bedestenler başta mücevher ve değerli taşlar olmak üzere silâhlar, koşum takımları ile değerli kumaşların da satıldığı yerlerdi. Osmanlı dönemi bedestenleriyle, Memlûk devri kaysâriyyesi esas bakımından birbirinin benzeridir. bkz. Eyice, Semavi, “Bedesten”, DİA, V, s. 303 vd. 39 Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 130 40 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 117 41 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 13 esnasında Moğollar hemen hemen bütün Suriye ve el-Cezîre’yi42 işgal ettikleri halde bununla yetinmeyi düşünmüyorlardı ve biliyorlardı ki, işgal ettikleri bu topraklarda tam manasıyla yerleşebilmek için Mısır’ı da itaat altına almak gerekiyordu.43 O yıllarda Moğol hükümdarı Hülâgu’yu durduracak güçlü bir devlet görülemiyordu. Avrupa’da Papa, Avrupalıları yeni bir Haçlı seferine hazırlıyor, Kudüs’ü fethedilecek bir hedef olarak gösteriyordu. Baybars Bundukdârî, Kalavun Salihî, Aybek Türkmânî, Kutuz gibi Bahrî Memlûk emirleri, Memlûklerin istiklalini ilan ettikleri Aynicâlût Savaşı’nda Moğolları mağlup edince, İslam âleminde tarihi bir dönüm noktası zuhur etmiş oldu. Savaşın ardından artık Moğollar, Mısır’ı ve dolayısıyla İslam âlemini hiç bir zaman tehdit edemeyeceklerdi.44 Bahri Memlûkler devleti, kurulduktan on yıl gibi bir sürenin ardından artık İslam dünyasının lideri olarak görülmeye başlandılar.45 Savaş sonunda batıdan gelen önemli tehdit Haçlılarla, doğudan Memlûkleri kıskaca alan Moğol istilasındaki bir manada dayanışma kırılmış oldu. 46 Hatta Fırat’tan Nil’e kadar bütün Suriye ve Mısır’ın yönetimi Memlûklere geçti. Bu meydan savaşının sonunda, Moğollara karşı zafer kazanmak bir yana, herkesin savaşmaya bile cesaret edemediği bir dönemde Moğollara karşı İslam âleminin kendine özgüveni geldi. Memlûkler bu savaş sonunda sadece kendilerini korumuş olmakla kalmadılar, aynı zamanda Moğolların, Irak’ta olduğu gibi Suriye’ye yerleşmesini engellediler.47 Filistin’de Nablus yakınlarında Aynicâlût Savaşı ile kazandığı Şam’ın bu özel statüsü, Memlûkler tarihinde her zaman çok önemli olacak; hatta Kahire devletin 42 el-Cezîre; İslâm coğrafyacıları tarafından Yukarı Mezopotamya'ya verilen bölgenin adıdır. Bu bölge Dicle'nin doğusunda kalan Meyyâfârikin (Silvan), Erzen, Siirt, Zap havzası ve Fırat'ın batısındaki Adıyaman bölgesini de içine alır. Fırat-Diyarbekir arasındaki Karacadağ, Mardin ve Cizre arasındaki Tür Abdîn, Belih ve Habur ırmakları arasındaki Cebeliabdülazîz, Habur ile Dicle arasındaki Sincar dağı, Musul'un güneyindeki Cebelimekhûl bu bölgede yer alır. el-Cezîre'nin batısında Suriye, kuzey­batısında Gaziantep, Maraş ve Malatya yer alır. Bölgenin doğusunda Doğu Anadolu, güneyinde Irak bulunur. (Geniş bilgi için bkz. Şeşen, Ramazan, “Cezîre”, DİA, VII, 509) 43 Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s. 187 44 Levis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, I, 222; 45 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 46 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 39 47 Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s. 200-201 14 başkenti olsa bile Şam’daki emire her zaman “nâibu’s-saltana” olarak hep önem atfedilecektir.48 Memlûklerin üstlenmiş olduğu bu tarihî rol, batılılar tarafından da önemli görülür. Nitekim batılı Memlûk tarihçisi Andre Clot şöyle der: “Moğolların, Memlûkleri ezerek Kahire’ye girdiklerini düşünebiliyor musunuz? Eğer Moğollar, Şam’ı ve Memlûkleri geçebilselerdi, bütün doğuyu fethettikten sonra Avrupa’ya da akın edeceklerdi. Ancak Baybars ve diğer emirler, en kritik bir zamanda Akdeniz dünyasının hâmisi oldular.”49 İşte Memlûkler bu savaşla büyük bir itibar kazanmış oldular. Osmanlılar’ın yükselme devrine kadar İslam âleminin hâmisi ve en büyük devleti olarak kabul edildiler. 50 Hatta Haçlılara ve Moğollara karşı kazandığı zaferleri ile Baybars, İslam’ın mücahidi sayılmıştı.51 Bütün bunlar Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği Kahire’yi daha iyi anlayabilmek adına önemliydi. B. YÖNETİM Bahri Memlûklerde devletin temel unsurları Baybars Rükneddin Bundukdârî’nin yönetim anlayışına dayanır. Bahri Memlûkler’in en önemli ilk komutanlarından olan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî 18 yıla yakın bir süre sultanlık yaptı. Bu sultanlık süreci, onu Mısır ve Suriye’deki Memlûk Devleti’nin de gerçek kurucusu haline getirdi.52 Onun saltanatı sırasında belki de Yakın Şark İslam dünyası, tarihinin en zor dönemini yaşıyordu. Karşı koyulamaz hale gelen haçlı seferleri ile doğudan gelen küçüklü büyüklü yerleşim merkezlerini yerle bir ederek halkı kılıçtan geçiren müşrik ve medeniyet düşmanı Moğolların korkunç saldırıları vardı. Her yönden düşmanla sarılan Suriye ve Mısır halkı, büyük bir korku içindeydi. Sultan Baybars elBundukdârî, başarılı yönetimiyle içte bütünlüğü sağladı. Korkunç saldırıları önledi. 48 Nâibu’s-saltana: Sultanın vekili sıfatıyla iş gören kimsedir. Adeta ikinci sultandır. Sultana sormadan askeri toplar ve istihdam eder, iktâ işlerini yönetir, memur ve kâtipleri tayin ederdi. Veziri, dört mezhep baş kadılarını ve emirleri değiştirmek için sultandan izin almak zorundaydı. Ancak bu konularda bile izin talebi pek az reddedilirdi. (bkz: el-Makrîzî, el-Hıtat, II, 215) 49 Clot, Andre, Kölelerin İmparatorluğu, (Ter. Turhan Ilgaz, Epsilon, 2005), s. 158 50 Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, s. 23-24; Özaydın, Abdülkerim, “Aynicâlût Savaşı”, DİA, IV, s. 275-276 51 Turan Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 544 52 İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155; Kopraman, Kazım Yaşar, “Baybars I”, DİA, V, 221 15 Böylece Müslümanların himayesini üstlenmiş bulunan Memlûk devletinin de temellerini sağlamlaştırdı. Böylece, kendisinden sonra gelecek olan sultanların adeta siyasi yol haritalarını belirlemiş oldu.53 Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yılları dikkate aldığımızda, Memlûklerin asker kökenli Türkler olduğu için siyasi ve idari yapıda askerî anlayışın hakim olduğunu söylemek gerekir. “Erbab-ı Seyf” de denilen emirler (umera) önemli idari ve askeri vazifelerde söz sahibi idi. Erbab-ı kalem ise daha ziyade devletin yazışma işlerini yürütürdü. Emirler arasında asıl yetkili ve etkili olanlar “Erbab-ı Seyf” idi.54 Mısır, Suriye ve civarı ile Hicaz bölgesini de içine alan bir nüfuza sahip olan Memlûk sultanları XIII. ve XIV. Asırda çok ihtişamlı ve kudretli idi. İslam âleminde “Sultan” unvanını taşımak için Kahire’deki halifeden izin alan veya almayan bir çok hükümdarın mevcut olduğu bu dönemde Memlûk sultanları “Sultanü’l-İslam ve’lmüslimin” unvanına sahip olabiliyor ve kendilerini de İslam’ın en büyük müdafii olarak görebiliyorlardı. İki buçuk asır devam eden Bahrî ve Burcî Memlûkler devletinde, 24’ü Bahrîlerden, 23’ü de Burcîlerden olmak üzere toplam 47 sultan hüküm sürmüştür.55 Öte yandan halifelik Abbasiler soyundan gelen halifeler nezdinde korunmak üzere Mısır’da bulunuyordu. Sultan olan her emir, halife tarafından tasdik alır, onun sultan olduğuna dair halife tarafından bir ahidnâme verilirdi. Halife, emirlerin sultanlığını tasdik etmiş olurdu. Memlûk devleti, bir sultana bağlı idi. Ve bu sultanın “Nâibu’s-saltana” adı verilen genel valileri (nâib) olurdu. İki önemli eyalet vardı: Mısır ve Şam. Başkent Kahire hariç Mısır; İskenderiye, Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere üç nâib tarafından yönetilirdi. Şam’daki Nâibu’s-saltana, Mısır’daki ile eşdeğer konuma sahipti. Trablusşam, Dımaşk, Dımaşk Kalesi ve Halep naibliği ile dört bölgeye ayrılmıştı.56 53 Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, samimi bir Müslüman idi. Fert ve devlet başkanı olarak Kuran ve sünnete uygun hükümler verirdi. İçki yasağı koyar, fuhşu yasaklardı. Devrin büyük hadis alimi Nevevi, ona devamlı mektuplar yazar, devlet yönetiminde ona yol gösterirdi. Dini konularda yapılan hatalar sebebi ile de hiç çekinmeden Baybars’ı ikaz ederdi. İslam birliğinin sağlanmasında çok önemli rol oynamıştı. O devrin emsalsiz sultanlarından biri idi. bkz. İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155 ; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, 104 vd. 54 İbn Haldun, Mukaddime, I, 220 55 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 181 56 Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 126, 127; Makrizî, el-Hıtat, II, 215 16 Devlet dairelerinde “Divan” adıyla oluşturulan birimler vardı. Mesela; dahili ve harici resmi yazışmaları sağlayan, her türlü beratı kaleme alan “Divanu’l-inşa” 57 , askerî işlerin tamamından sorumlu olan “Divanu’l-ceyş”, maliye ile ilgili her türlü işin bağlı olduğu “Divanu’n-nazar” bunlardan bir kaçı idi.58 Memlûklerin ilk sultanlarından Aybeg Türkmânî’nin (648/1250) veziri olan Şerefeddin Hibetullah el-Fâizî (665/1257), sultan ile ilişkilerini daha iyi şekilde sürdürmek ve konumunu muhafaza etmek için, emirlerle iyi ilişkiler kurmak ve bunun içinde de emirlerin kendi aralarında ve sultanla olan konuşmalarına vakıf olabilmek için Türkçe bilen bir naib edinmiştir.59 Buradan anlıyoruz ki devlet erkanı, sultan ve vezirler kendi aralarında Türkçe konuşmaktadırlar.60 Hatta İbn Hacer’in (852/1448), Zeynüddin Yusuf b. Abdullah etTürkmânî’nin biyografisini verirken ifade ettiği gibi 61, Kahire’ye gelip yerleşen ve Türkler arasına katılan alimler de vardır. Buradan da anlıyoruz ki Türkler, Kahire toplumunun en mümeyyiz bir parçası konumundadır. Memlûkler’de dini ve adli teşkilat “Daru’l-adl” adıyla tesis edilmiş en yüksek şer’î makamdır. Sultanın seçtiği dört mezhebin kadısı buraya bağlıdır. Halkın çoğunluğu Şafii olduğundan Şafii mezhebine mensup olan kadı, resmi prosedüre göre daha önceliklidir. Saltanat merkezi Kahire’deki “Kal’atü’l-Cebel”de Cuma hutbesini Şafii kadısı verirdi. Askeri kadılık sistemi ise “Kadıasker” tarafından icra edilmekteydi.62 57 Divanu’l-inşa İslam tarihinin en meşhur edip ve münşilerini yetiştiren bir nevi edebiyat enstitüsü gibidir. Bu dairede görev alabilmek için, resmi yazışmaları hakkıyla yürütebilmeyi sağlayacak genel kültür ve diplomasi yanında, muhatabın ve işlerin özelliğine göre her konuda rahatlıkla yazabilecek bir edebi şahsiyete sahip olmak gerekiyordu. Bu dönemde, bu özelliklere sahip olan ediplerin bolluğu da dikkat çekicidir. Bunlardan Moğultay b. Kılıç ile aynı şehirde yaşamış olan Fadlullah el-Umerî ((749/1349) hicri 709-741 yılları arasında Divanu’l-inşa riyasetliği yapmıştır. Nüveyrî ise (733/1333), münşî, müstensıh ve edib olarak Kahire’de görev yapmıştır. Her ikisi de kaynak eserler bırakmışlardır. (bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 336, 338, 360) 58 Makrizî, el-Hıtat, II, 24; Yiğit İsmail, Memlûkler, s.196-197 59 Nüveyrî, Nihayetü’l-ereb, XXIX, 459; Makrizî, el-Hıtat, II, 90 60 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 61 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 211 (536) 62 Suyûtî, Tarihul-hulefa, s. 480 (Burada Moğultay’ın hocalarından Ebû Hayyân Endelûsî’nin söz konusu dönemde Mısır’da bulunduğuna ve Türk dili bakımından ayrı bir önemi olduğuna işaret etmekte fayda vardır. Çünkü o dönemde Türk dilinin Mısır'da sahip olduğu itibar Ebû Hayyan’ı Türkçe üzerinde çalışmaya yöneltmiştir. Nitekim o, Türk dilinin en eski gramer kitaplarından biri olan Kitâbü'l-idrâk li - lisânı'1-etrâk’i kaleme almıştır. Ayrıca Zehvü'1-mülk fî nahvi't-Türk, elEf'âl fî lisâni't-Türk ve ed-Dürretü'1-mudıyye fî luğati't-Türkiyye adlı henüz ele geçmeyen eserleri de o telif etmiştir. bkz: Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyân Endelûsî”, DİA, X, 153) 17 Memlûk ordusu üç sınıftan oluşuyordu: 1) Memâlikü’s-Sultaniyye (Kapıkulu askerleri, muhafız alayı) 2) Ecnâdü’l-Halka (Askeri hizmet karşılığında arazi verilen –İktalı- askerler) 3) Memâlikü’l-Umera (Emirlerin muhafız kıtaları) Bu son grup özellikle Memlûk emirlerine bağlı ihtiyat askerleri idi. Ayrıca bu sınıf, gönüllü birliklerin katıldığı yerlerdi. Nitekim Moğultay’ın hocaları İbn Teymiye ile İbn Dakîku’lîd, Moğol ve Haçlılar’a karşı yapılan savaşlarda bu gruplar içinde cihad etmişlerdi.63 Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yıllar, Memlûk sultanlarının altın çağlarıdır. Onun devrindeki sultanlar, büyük birer devlet adamıdır. İslam dinine samimiyetle bağlı, alimlere hürmetkâr, ilim ve amel ehli İslam mücahididir. İslam’ı Haçlı ve Moğol saldırılarına karşı savunuyorlardı. Onun yaşadığı yıllardan sonra Bahrî Memlûkler neredeyse düşüşe geçmişler, hatta Burcî Memlûkler’de Mısır ve Suriye en karışık, en karanlık zamanlarını yaşamış, emirler çeşitli gruplara ayrılmış, her biri siyasi nüfuz ve servet peşine düşmüşlerdir.64 Moğultay b. Kılıç’ın doğduğu yılı esas aldığımızda onun yaşadığı yıllarda hüküm süren Bahrî Memlûk sultanlarının isimleri ve sultan olarak ilan edildikleri yıllar şöyledir: 1) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Kalavun (678/1279) 2) Melikü’l-Eşref Halil b. Kalavun (689/1290) 3) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -1. Saltanat- (693/1293) 4) Melikü’l-Âdil Zeyneddin Ketboğa (694/1294) 5) Melikü’l-Mansur Hüsameddin Laçin (696/1296) 6) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -2. Saltanat- (698/1299) 7) Melikü’l-Muzaffer Baybars Çaşnigir (709/1309) 8) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -3. Saltanat- (709/1310) 9) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Ebûbekir (741/1341) 10) Melikü’l-Eşref Alâeddin Küçük ((742/1341) 11) Melikü’n-Nâsır Ahmed (742/1342) 12) Melikü’s-Salih İsmail (743/1342) 63 64 a.g.e, s. 217 Hitti, İslam Tarihi (ter. Salih Tuğ), IV, 1127 18 13) Melikü’l-Kamil Seyfeddin Şaban (746/1345) 14) Melikü’l-Muzaffer Zeyneddin Haccî (747/1346) 15) Melikü’n-Nâsır Hasan -1. Saltanat- (748/1347) 16) Melikü’s-Salih Selahaddin (752/1351) 17) Melikü’n-Nâsır Hasan -2. Saltanat- (755/1354) 18) Melikü’l-Mansur Selahaddin (762/1361) Moğultay b. Kılıç’ın dünyaya geldiği yıl (689/1290), “Elfî, Kebir, Melik, Mansur” sıfatlarıyla meşhur olan Seyfeddin Kalavun, saltanatının son yılında bulunuyordu.65 Moğultay b. Kılıç hayatı boyunca Seyfeddin Kalavun’un oğulları ve torunları tarafından idare edilen Bahri Memlûkler devrinin bir ferdi olarak hayatını devam ettirecektir. Seyfeddin Kalavun, Sultan Baybars’tan sonra henüz 4 yaşında iken sultan ilan edilen oğlu Bereke’nin sadece iki yıl kadar süren sultanlığının ardından, 7 yaşındaki diğer oğlu Bedreddin Sulamış’ın “Müdebbirü’l-memâlik/Atabek”i ilan edilmişti. 66 Saltanatı ancak 100 gün süren çocuk sultan Sulamış zamanında idare, anlaşılacağı gibi aslında Atabek Seyfeddin Kalavun’un yetkisindedir. Onun adı hutbelerde okunduğu gibi, sikke üzerine de sultanın adıyla birlikte yazılıyordu.67 O devirde çocuk yaşta ilan edilen sultanlara bir vâsi ve müdebbirin tayin edilmesi söz konusu idi. Bu durumda vezirler de sultan üzerinde etkin olmaya başlayabiliyorlardı. Bu durumu sultan, zaman zaman lehine çevirebilirse de pek çoğunda vezirler arasında etkin bir saltanat kavgası yaşanıyordu. Bu sıkıntılı durum dikkate alındığından, diğer İslam devletlerinin aksine vezirlik, Bahri Memlûklerde zaman içinde tam bir idare memurluğuna dönüştürülecektir.68 Seyfeddin Kalavun’un oğullarından Sultan Muhammed b. Kalavun zamanında ise (712-723) kaldırılacak ve 65 Seyfeddin Kalavun, aslen Kıpçak Türklerindendi. Küçüklüğünde Mısır’a getirilmiş, Eyyubi hükümdarı Necmeddin Eyyub’un azatlısı Alaeddin Aksungur tarafından bin altına satın alınmıştı. Bu yüzden de kendisine Elfî (binlik) denilmişti. (Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 110) 66 Veliahd ilan edilen sultan evlatlarının mürebbisi anlamına gelen bu kavramlar, Selçuklular zamanında da kullanılmıştır. Memlûkler devletinin nâibu’s-saltana makamından sonra gelen en üst düzey komutanları arasında seçilirdi. Çocuk yaştaki veliahdin sultan ilan edilmesi halinde, çocuk sultan ergenlik çağına gelinceye kadar devlet idaresi, bu mürebbi tarafından yürütülürdü. bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 183, 187 67 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 58 68 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s.188 19 yerine “nezâretü’l-hâss” 69 ihdas edilecek ve böylece vezirlik etkin değerini kaybetmeye başlayacaktır.70 Baybars’ın oğullarının kısa süren çocuk sultanlıklarının ardından askerî kanadın muhalifi olarak sultan olan Seyfeddin Kalavun, Memlûkler devletinin idari yapısında önemli bir sima olduğunu göstermiştir. Memlûk sultanları içinde, uzun süre iktidarda kalmayı başaran ve bir hanedan kuran da sadece o olmuştur. Onun oğulları ve torunları, 784/1382 yılına kadar beş nesil Memlûk tahtında oturdular.71 Seyfeddin Kalavun, genel olarak Sultan Rükneddin Baybars’ın devlet politikasını takip etmiştir. Moğollara karşı Müslüman ve Hıristiyan müttefikler kurmaya çalışmıştır. Hatta bu gayeye matuf olmak üzere Hıristiyan Avrupa hükümdarları ile de çeşitli antlaşmalar yapmıştır.72 C. İKTİSAT Eyyûbiler devrinde Haçlılara karşı ekonomik olarak da mücadele eden Selâhaddîn-i Eyyûbî, Uzakdoğu'dan Kızıldeniz yoluyla Mısır'a gelen ve buradan hem İslâm topraklarına hem Avrupa'ya yönelen baharat ticaretini yahudi ve hıristiyanların tekelinden kurtararak Müslüman tüccarlarına vermiş bulunuyordu. 73 İktisadî hayat, Memlûklerde sultan ve emirler için hayatın bir parçasıdır. Çünkü dış ticaret devletin kontrolünde olduğu için, sultan ve emirler de aynı zamanda ülkenin en büyük tahıl tüccarlarıdır. Bu yüzden gelir seviyeleri de oldukça yüksektir.74 Kalavun ve onun halefleri zamanında Memlûk halkı, devrinin en müreffeh 69 Nezâretü’l-hâss:Muhammed b. Kalavun’un ihdas ettiği bir vazife olup, sultana ait arazi ve mallarla ilgilenirdi. Vezirlik ortadan kaldırıldığında, vezire ait işlerin büyük bir kısmı ona bırakılmıştır. Gerekli yerlere tayinleri o yapardı. Bütün devlet görevlilerine verilen hil’atler ve civar memleketlerin sultanlarına sunulacak hediyeler onun sorumluluğundaydı. (bkz: Makrizî, el-Hıtat, II,227; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 129; Ayaz, Fatih Yahya, Memlûk Döneminde Vezirlik, s. 68) 70 Ayaz, Fatih Yahya, Memlûkler Döneminde Vezirlik, s. 79 71 Seyfeddin Kalavun uzun süreli bir hanedanlık kurmuştur. Kalavun’un oğulları ve torunları ile devam eden sultanlar arasında sadece şu üç sultan, onun neslinden değildir: Zeyneddin Ketboğa (694696/1294-1296), Hüsameddin Laçin (696-698/1296-1299), Baybars Muzaffer Çaşnigir (708709/1309) 72 Lewis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, s.227; Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 62 73 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 74 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 380 20 günlerini yaşadı. Özellikle Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'un Mısır'a istikrar getiren üçüncü saltanatı boyunca (1310-1341) ekonomik genişleme Memlûk dönemindeki en yüksek düzeyine ulaştı. Bu devirde halka yüklenen haksız vergilerin büyük bir kısmı kaldırıldı. Aldığı tedbirlerle iktisadî yapıyı yeniden nizama sokan, kıtlıklara ve pahalılığa karşı önlemler alan sultanın yanı sıra emirler de ülkenin imarına, bilim ve sanatın gelişmesine büyük katkıda bulundular.75 Aslında tarihin her safhasında olduğu gibi Memlûkler devrinde de iktisadi hayat Nil nehrinin sularının kabarmasına bağlı idi. Nil nehrinin suları yükseldiği zaman, devlet ricali gemilere biner, nehirde erkan-ı devlet seyreder ve sultan, nehrin seddini açarak kanallara su verirdi. Memlûk sultanları ülkede zirai faaliyetleri teşvik etmek için yeni köyler ve ziraat alanları kurmuşlardı. 76 Melikü'n-Nâsır Muhammed, uzun süren yönetimi sırasında Kahire ile İskenderiye arasında büyük bir kanal (Halîcu’n-nâsırî) açtırmış idi. Bunun sonucu başkentin ünü artmış, taşradan pek çok kişi buraya göç etmişti. O yıllar en fazla cami inşa edilen dönemlerden biri oldu. Miladi 1293-1340 yılları arasında 54 cami ve medrese yapıldı. Bu, Memlûkler tarihi boyunca yapılan 198 mimari yapının dörtte birinden çoğu demekti.77 Memlûk sultanları Güney Avrupa ülkeleri ile çok güçlü ticari ilişkiler kurdular. Kalavun, ülkesine gelecek Çinli, Hindistanlı, Yemenli, Sindli ve diğer ülke tüccarlarının güvenliğini sağlamak için “Ülkemizde göreceklerinin, söylediklerimizden fazla olduğunu bulacaklardır” diyerek yabancı tüccarı, Kahire’de ticari yatırım yapmaya sevk ediyordu. İskenderiye şehri, zamanın en büyük ticaret merkezi idi. Venedik, Ceneviz, Piza şehir cumhuriyetlerinin burada konsoloslukları vardı. Bunlar, vatandaşları olan tüccarlardan sorumlu idi. Dolayısıyla ülkede ithalat ve ihracat yapan yabancı tüccarlar kayıt altına alınmış oluyordu ve bunlara “Tüccâru’l-kârimî” deniliyordu. 14. Yüzyılın ilk yarısında Mısır’da onların sayısı 200 civarında idi. Memlûkler bu 75 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 Kehhâle, Ömer Rıza, el-Ulûmu’l-ameliyye, s. 181-182 77 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 76 21 tüccarlar için özel hanlar (funduk) yaptırdılar. Bu tüccarlar, devlete borç verebilecek kadar da zengin duruma geldiler. Tüccarlar Dımaşk ve Halep’e Kızıldeniz ve Basra üzerinden Hindistan ve Çin malları getiriyorlardı. O zaman Halep için “Küçük Hindistan” deniliyordu. Melikü'n-Nâsır Muhammed’in uzun süren yönetiminin ardından siyasî istikrarsızlıklarla birlikte, çeşitli ekonomik ve sosyal problemler de ortaya çıktı. Buna ilaveten bir de miladi 1309 ve 1347-1349 yılları arasında meydana gelen büyük veba salgını yüzünden başta halkın sağlığı olmak üzere, ekonomik hayatta da büyük sıkıntılar yaşandı. Neredeyse hayat durdu; pek çok değerli emir ve umera hayatını kaybetti.78 Miladi 1349 yılının güz mevsiminde veba salgını azaldı; ama bu defa da kıtlık baş gösterdi. Yüksek oranda nüfusun yok olması nedeniyle, şehirdeki zanaatkârlar azaldı. Bu da üretimin azalmasına ve dolayısıyla pahalılığın artmasına sebep oldu. Halkın hayat standardı düştü. Tarım ürünleri ve ete talep azaldı. Bu da iktâların79 gelirlerinin azalmasına neden oldu.80 Hâsılı, her ne kadar iktisadi ve ekonomik hayatta iniş çıkışlar olsa da Bahri Memlûkler; Avrupa’dan uzak doğuya uzanan dış ticareti ve buna bağlı olarak da ülke içindeki ticari hayatı, Ümit Burnu’nun yine Memlûklerin hüküm sürdüğü ve Moğultay b. Kılıç’tan 87 yıl sonra miladi 1488’de keşfedileceği yıla kadar etkin olarak ellerinde tutmayı başarmışlardır. Güney Afrika’daki Cape yarımadasının en uç noktası olan fırtınalarla ünlü Ümit Burnu’nun keşfi, o yıllarda Avrupalılar için bir umut yolu olmuş ve burası devrin Portekiz kralı II Joao tarafından Avrupa’dan Hindistan’a ulaşma umudunu güçlendirdiği için “Ümit Burnu” adıyla isimlendirilmişti. 81 Çünkü o yıllarda doğuya giden tüccarların yolu Ortadoğu 78 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s.88-89; Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 95 79 İktâ: Kamu otoritesinin, tasarrufundaki arazi ve taşınmaz malların mülkiyet, işletme veya faydalanma hakkını kişilere tahsis etmesine verilen isimdir. Terim olarak, devlet başkanı veya onun adına yetki kullanan merci tarafından özellikle arazi gibi taşınmaz mallarla maden ocağı ve benzeri tabii kaynakların mülkiyet (temlik), işletme (irfâk) yahut faydalanma (intifa, istiğlâl) hak veya imtiyazlarının ya da bir bölgenin vergi gelirlerinin uygun gördüğü kimselere tahsisini ifade eder. bkz. Demirci, Mustafa, “İktâ”, DİA, XXII, s. 45 80 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 90 81 AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, XXI, 467 22 ülkelerinden geçmek zorunda kalıyordu ve Bahri Memlûkler bu durumu iyi değerlendirmekteydi.82 D. TOPLUM, DİN VE KÜLTÜR Doğudan Moğolların, batıdan Haçlılar’ın aynı dönemde İslam’a saldırıya geçmiş olmaları, İslam aleminin pek çok ilim ve sanat ehli münevver şahsiyetini, güvenilir yerler aramaya sevk etti. Moğol istilasından kaçan bir çok ilim ve sanat ehli Anadolu’ya sığınmaya başladı. Bu durum, Anadolu topraklarında ilim ve kültürün neşv-ü nema bulmasına sebep oldu.83 Memlûklerin tarih sahnesine çıktığı yıllar ise Selçukluların son devresine rastlar. Bu kez Kahire, İslam dünyasının yeni güvenli bölgesi haline gelmektedir. Abbasi halifeliği bu coğrafyayı mesken tutmakta ve Bağdat yıllardır taşımakta olduğu ilmî ve kültürel mirası da manen devir etmektedir. Memlûk ülkesine akış sadece doğu İslam ülkesinden gelmemekte, Endülüs ve Kuzey Afrika’dan da görülebilmektedir.84 Nitekim devrin önemli simalarından İbn Haldun (808/1406), o devirdeki dini ve kültürel bir merkez olan Kahire’ye Mağrip’ten hicret ederek gelip yerleşmiş ve burada Türklerin yapmış olduklarını görmüştür. İbn Haldûn o günkü hareketliliği “Yüce Allah, buraya çok güçlü Türk kabileleri göndermek suretiyle, Mısır’ı kafirlere karşı bir kale yaptı” diyerek anlatır.85 Memlûk toplumunda bir Memlûk için üç önemli etken vardı: Osmanlı yeniçerilerinde olduğu gibi, Müslüman olmayan bir kökenden gelmek, yabancı bir ülkede tercihen Kıpçak steplerinde yetişmiş ve yeni yetmelik çağında satın alınmış genç bir köle olmak.”86 Memlûkler asker kökenli olduklarından ülkede askeri unsurların hakim olduğu bir toplum yapısı vardı. Siyasetten, iktisada kadar pek çok alan asker memlûklerin elinde idi. Siyasi, idari ve iktisadi otorite askeri sınıfın elinde bulunuyordu. İdareciler 82 Geniş bilgi için bkz: Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576 Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 392 84 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 243 85 İbn Haldun, el-Iber, I, 441 86 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, (Ter. Turhan Ilgaz, Epsilon, 2005), s. 34; Robert Irwin, The Middle East in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 5, 15 83 23 sadece dini, adlî, ve divani görevleri halk kesimine mensup bulunan ilim ehline tevcih etmişlerdi. Devletin başkenti Kahire sürekli göç alıyordu. Çünkü Moğol istilasından kurtulanlar, her an Haçlı ve Moğol tehdidi altında görülen Şam’ın jeopolitik konumuna bakarak, saltanat merkezi Kahire’yi daha güvenli görüyorlardı. Tahminlere göre (Moğultay b. Kılıç zamanında miladi on dördüncü asrın ortaları) Mısır’ın nüfusu takriben üç-dört milyon iken, Şam’da ikamet eden insan sayısı ise dokuz yüz bin civarındaydı.87 Makrizî, o devirde Mısır’ın toplum yapısını yedi gruba taksim ederek anlatır: “Sultan, emirler ve askeri erkanın yer aldığı erbâbu’d-devle, ticaretle uğraşan tüccar ve fukahanın zenginleri, çarşı pazar esnafı olan orta gelirliler, ziraatla uğraşan çiftçiler, bedevi ve köylüler, sanatkâr olan erbab-ı san’at ve ihtiyaç sahibi olan miskinler. Bunlar arasında erbabı ilmi beşinci grup olarak zikreder. Bunların çoğunun da “Ecnâdü’l-Halka” yani askeri hizmet karşılığında arazi verilen –iktalıaskerlerden olduğunu ifade eder.”88 Memlûkler devrinde kadınların da önemli roller üstlendiklerini söyleyebiliriz. Nitekim, daha kuruluş yıllarında Şeceretü’d-dürr’ün sultan olması bunun bir misalidir. Öte yandan ilmî mesaîde kadınların bir çoğu okuma ve yazma biliyordu ve kendi çocuklarının da eğitimini üstlenebiliyorlardı. Kızlar ve erkekler eşit derecede eğitim görebiliyor ve öğretim faaliyetlerinde yer alabiliyordu.89 Bir misal vermek gerekirse; İbn Hacer ile İbn Fehd’in Moğultay’ın şeyhleri arasında zikretmiş olduğu 90 Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah Ömer b. Es’ad b. Müneccâ Tenûhıyye ed-Dımaşkıyye el-Hanbeliyye (716/1316) dönemin tanınmış kadın hadis alimlerindendi. Zehebi’ye göre o, Şafiî’nin el-Müsned’ini sema yoluyla rivayet eden en son kimse olup Dımaşk ve Mısır’da bulunmuştu. Şafiî’nin elMüsned’ini ve Sahih-i Buharî’yi okutuyordu. 91 Hanımı Mülûk binti Ali Hüzeynî de kocası Moğultay’dan sema’ metoduyla hadis kıraat ediyor ve onun yanında hadis 87 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 85 Makrizî, İğâsetü’l-ümme, s. 72-75 89 André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 208 90 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136 91 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 78 (1801); İbn Tağriberdî, en-Nücûm, IX, 237; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s.136 88 24 öğrenen talebelere hadislerini ezberinden veya kitaptan okumak suretiyle (tesmî) naklediyordu.92 Memlûklerde giyim kuşama gelince; sultan, ümera ve halk üzerinde bu da çok önemli idi. Kıyafet, kişinin toplumsal statüsünü gösterirdi. Şehirlerde ve kırsal kesimlerde oturan halk, her zaman ve her yerde olduğu gibi kendi imkânları ölçüsünde giyinirdi. Ancak sultan, önemli görevlilerine “reng” denilen ve batı dünyasında yaygınlaşan armaların da kaynağı olan bir nevi amblem dağıtırdı. Bu amblem, aslında, Sultan Baybars’ın güç ve cesaretini simgelemekteydi. Ulemanın ve vüzeranın kullandığı takke ve sarıklar ise, taşıyan kişinin konumuna göre değişik renk ve biçimde oluyordu.93 Çoğunluğu Müslüman olan Memlûklerde Hıristiyan ve Yahudiler de vardı. Etkin görevlere getirilmeseler de kâtiplik gibi işlerde istihdam edilirlerdi. Onlar İslam hukukuna uygun olarak cizye öderlerdi. Fakat 700’lü yıllarda gayri Müslimler toplum içinde farklı davranışlar göstermeye başladılar. Bunun üzerine cizyeden farklı olarak “Cevâlî1” denilen bir vergi uygulaması getirilmek istendi. Moğultay b. Kılıç’ın şeyhi olan İbn Teymiyye’nin hicri 709 yılında verdiği bir fetva ile bundan vazgeçildi. 94 Takip eden hicri 721, 751 ve 755 yıllarında Müslümanları çeşitli davranışları ile rahatsız eden gayri Müslimler, bir takım anlaşmalarla kontrol altına alındılar.95 Gulat-ı Şia’dan olan Nusayriler ise 717/1317 yılında Cebele şehrini talan edip camileri meyhaneye çevirince gönderilen birlikler tarafından silinip kökleri kazındı.96 Alimler, askeri erkan ile halk arasında bir güven unsuru oluşturuyorlardı. Zira Müslüman halk, ilme ve alime itibar ediyordu. Halkın büyük bir çoğunluğu dört mezhebe mensup idi. İmam Nevevi, İbn Teymiyye, İbn Dakîku’lîd gibi Moğultay b. 92 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268 (Bu bilgilerden Moğultay b. Kılıç’ın, hanımı Mulûk binti Ali Hüseynî’yi hadis ilminde yetiştirmiş, onun hadis ilminde icazetli bir âlime olmasını sağlamış olduğunu söylemek mümkün görülebilir. Zira hadis ıstılahında tesmi’ yani sema metodu ile rivayette bulunmanın özel bir anlamı vardır. Sema’ hadis tahammül yollarının en üstün olanı kabul edilir. (Bkz. Suyûtî, Tedrib, II, 8; Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 394) İbn Nâsıruddin’in, Mülûk binti Hüseynî adını tespit ederken, hadis usulündeki “tesmî’” kavramını kullanması, Moğultay’ın hanımının rivayette bulunmuş olmasını muhtemel gösterebilir. Ancak bu bilgiye başka kaynaklarda rastlamadık. (Haz.) 93 André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 210-211 94 Suyûtî, Tarihu’l-hulefa, s. 485 95 Makrizî, el-Hıtat, II, 497 96 İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 83 25 Kılıç’ı yetiştiren pek çok alim zaman zaman vermiş oldukları fetvalarla halk üzerinde etkili olurlardı. Pek çok İslami ilimlerde olduğu gibi tasavvuf da; Abbasilerin hakim olduğu devirlerden Moğolların Bağdat’ı işgal edip İslam dünyasını talan etme istilasına kadar (656/1258) Kahire’de varlığını sürdürmektedir. Nitekim tarikatlar ve vahdet-i vücud düşüncesinin kurulması ve yaygınlık kazanması Selçuklu, Memlûkler devrini de içine almaktadır.97 Kahire’de Muhyiddin-i Arabî (638/1240) ve İbnül Fârız (632/1235) gibi iki büyük tasavvuf büyüğünün etkin olduğunu görüyoruz. Daha sonra Mısır’da Rifâiyye, Şazeliyye, Düsûkiyye, Bedeviyye gibi tasavvufî düşünceler de gelişti. Hatta Memlûklerin önemli sultanlarından Baybars, şeyhi Hızır b. Ebûbekir’e (676/1277) karşı çok hürmetkâr idi ve devlet işlerinde dahi onun tavsiyelerinden dışarı çıkmıyordu.98 Orta Asya’da olsun, Memlûkler devrinde Mısır’da olsun veya daha sonraki yıllarda Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlılar üzerinde olsun, tasavvufun Türk toplumu üzerinde yaygın olmasının hatta Türk hükümdarları arasında kabul görmesinin bir takım sebepleri olmalıdır. İbrahim Kafesoğlu’na göre sufiler, birer Sünni Müslüman olarak İslam birliğinin koruyuculuğunu yaptıklarından , Şiilik ve kolları ile de mücadele ediyorlar ve bu yüzden de Türkmen hükümdarlar nezdinde makbul tutuluyordu. Mısır’daki Şeyh Hızır da bunlardan biri idi. Türk İslam devletlerinde bir yandan aydınlara hitap etmek diğer taraftan halkı temsil etmek üzere gelişen ve yayılan sufilik her iki cephesi ile Türkmenler arasında etkin oluyordu.99 Kaynakların kaydettiğine göre Mısır’da çok etkin olan Şazelî tarikatının büyüklerinden Taceddin Atâullah el-İskenderî’nin 100 kardeşi Ebû’l-Berekât Şemseddin b. Atâ Muhammed b. Muhammed b. Abdülkerim eş-Şazelî (758/1356) 97 bkz. Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 102 Makrizî, el-Hıtat, II, 430 99 Kafesoğlu İbrahim, Türk Milli Kültürü, s. 366-367 100 Ebü'l-Abbas (Ebü'l-Fazl) Taceddin Atâullah İskenderî eş-Şâzelî (709/1309) Şâzeliyye tarikatının pîri Ebü'l-Hasan Şâzelî’nin halifesi Ebü'l-Abbas el-Mürsî’den icazet aldı. Aynı yıllarda Mısır'da bulunan İbn Teymiyye ile İbn Atâullah ve müridleri arasında çıkan yoğun tartışmalarda İbn Teymiyye'nin hapse atılmasına yol açtı. O, vahdet-i vücûd ile vahdet-i şühûd arasındaki dengeyi korumuştur. (bkz. Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337). 98 26 Moğultay’ın aynı zamanda hadis şeyhi idi. 101 Yine Moğultay’ın diğer hadis şeyhi Şeyh Nasr b. Süleyman el-Menbicî (719/1319) ise, devrin sultanı Baybars Çaşnigir üzerinde çok etkili ve devlet ricali üzerinde büyük nüfuz sahibi idi.102 Memlûklerde Sufilere ibadet ve zikir yapacakları yerler tahsis edildiği gibi, dini ilimleri tahsil edebilecekleri tedris imkanları dahi veriliyordu. Buralarda namaz, halvet, zikre ait bölümler olabildiği gibi, dershane, kütüphane, mutfak ve hamam imkanları sağlanıyordu. Bu müesseselerin her biri vakıflar marifetiyle kontrol altında tutuluyordu.103 Memlûkler, hicri yılbaşı olan Muharrem’in birinci gününe ayrı bir önem verir, saltanat merkezi Kal’atü’l-Cebel’de sultan ve emirler o gün tebrikleri kabul ederlerdi. Aşure günü de halk arasında etkin olarak kutlanır, aile, eş dost ve kabir ziyaretleri yapılırdı. Peygamberimizin doğum tarihi 12 Rebiulevvel günü, sabaha kadar Kuran tilaveti, mevlid-i nebi ile devam eder, dini sohbetler yapılır, ikramlar olurdu. Sultan özel olarak halka ve tekkelere o gün yiyecek dağıtırdı. Kahire’de Recep ayında ve Şevval ayında olmak üzere iki defa Kâbe-i Muazzama’nın örtüsü dolaştırılırdı. Buna “Deverânü’l mahmîli’ş-şerif” denilirdi. O gün halk sokaklara dizilir, evler süslenir, sokaklar meşalelerle donatılırdı. Kabe örtüsünü taşıyan hac emiri başkanlığında hac kafilesi Hicaz’a uğurlanırdı.104 Ramazan ve Kurban bayramı günleri de büyük bir coşku içinde kutlanırdı. Sultanların saltanata çıkışları, sefere gidiş ve dönüşleri, elçilerin şehre girişleri hep coşkulu olurdu. Sultanlar, düğünlerde epeyce ikramlarda bulunur, çocuklarının sünnet merasimlerinde ümera ve asker çocuklarının yanı sıra halkın çocukları da merasime dahil edilirdi. Nil nehrinin en yüksek seviyeye ulaştığı gün de bayram şenliği gibi kutlanırdı. At yarışları ve savaş oyunları ise törenlerin vazgeçilmezi idi.105 Memlûkler daima Türk isimleri kullanmışlardır; bu durum onların toplumun geri kalanından ayrılmaları, birlik olmaları ve kendi özgün kimliklerini korumaları hususunda büyük önem taşımıştır. Memlûklerin ırk olarak Türk menşeli olup 101 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 560 Makrizî, el-Hıtat, II, 432 103 Makrizî, el-Hıtat, 392-421 104 Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 147-148 105 İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 157; Makrizî, el-Hıtat, 225, 302; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 155 vd. 102 27 olmamasının Türk ismi taşımalarına etkisi yoktu; Türk asıllı olmayanlar da Türk adı almak zorundaydı ve bu isim değişikliği genellikle kölenin tüccar tarafından ilk efendisine satışı sırasında yapılırdı. Çeşitli kavimlere mensup olan ve Türk adları taşıyan memlûklerin konuştukları dil de Türkçe idi; dolayısıyla Türk veya Etrâk diye çağrılıyorlardı. Kurdukları devlete Memlûkler'in yanı sıra “Devletü’t-Türk” veya “Devletü'l-Etrâk” de deniliyordu.106 E. EĞİTİM VE ÖĞRETİM Kahire, öteden beri eğitim faaliyetlerinin merkezi olma özelliğini koruyordu. Memlûkler'in iktidara gelmesiyle (650/I252) daha da önem kazandı. Memlûkların Moğol zaferi ile başlayan yükselişleri, Kahire’yi önemli bir dini eğitim ve öğretim merkezi haline getirdi. Halifenin Bağdat’tan Kahire’ye gelip yerleşmesi, Memlûk sultanının meşruiyetini yükseltti. Kahire, Doğu İslâm âleminin dinî merkezi oldu.107 Burada daha önceden Fatımîlerin ve Eyyubîlerin yapmış olduğu eğitim ve öğretim mekanları vardı. Onlar yapılacak olan ilmi çalışmalara sağlam bir zemin oluşturdu. Kahire saygın medreseleri ve her türden dini kurumlarıyla, İslam âlimlerinin kaynaşmasına vesile olan güvenli bir yerleşim merkezi haline geldi. 108 Memlûk sultanları ve emirleri adeta birbirleri ile yarışırcasına burada medreseler, camiler, hangah ve zaviyeler inşa ettiler. Bunları da vakıflarla maddeten desteklediler. İlim ehli hoca ve talebeleri teşvik ettiler. Ehli sünnete bağlı dört büyük mezhebi, İslami ilimlerde öne çıkardıkları gibi, dini ilimlerde Daru’l-hadis ve Daru’lKuran bölümlerini de ihdas ettiler.109 Makrizî’nin verdiği bilgilere göre Moğultay b. Kılıç devrinde Kahire’de, dört mezhebe mensup olan ilim ehlinin ayrı ayrı ilim tedris ettiği toplam yetmiş kadar medrese vardır.110 Dârü’l-hadis adıyla müstakil bir öğretim müessesesi olarak ilk defa Dımask'ta (Şam) kurulan “Dârü'l-hadîsi'n-Nûriyye”nin ardından Suriye ve Mısır'da bu 106 Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 2 Seyyid, Eymen Fuad, “Kahire”, DİA, XXIV, s. 174 108 André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 158 109 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 245 110 Makrizî, el-Hıtat, II, 362-405 107 28 müesseselerin sayısı artmaya başladı. Memlûkler devrinde Dımaşk'ta yeni dârü’lhadisler kuruldu. Bunlar arasında, Melikü'n-Nasır II. Selâhaddîn tarafından kurulan Nâsıriyye (654/1256), İbn Şükayşika tarafından tesis edilen Şükayşakiyye (657/1259), Sultan Baybars tarafından yenilenen Sükkeriyye (674/1275), Nefîs İsmail Harrânî’nin kurduğu Nefîsiyye (696/1297), Seyfeddin Sâmerrî'nin kurduğu Sâmerriyye (696/1297) ve Alemüddin Sencer'in kurduğu Devâdâriyye (698/1299) dârü’l-hadisleri zikredilebilir.111 Zahiriyye, Karasunguriyye, Sâbıkıyye, Cemaliyye, Mansuriyye gibi medreselerin pek çoğu fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf vb. dini ilimlerin tedris edildiği, yetim ve yoksullar için yapılmış yatılı medreseler olmakla beraber aynı zamanda büyük kütüphaneleri ile de şöhret bulmuştu.112 Kuruluşu, Moğultay’ın çocukluk yıllarına tekabül eden ve 703/1303'te açılan dört eyvanlı Nâsıriyye Medresesi dört mezhep fıkhının aynı bina içinde okutulduğu ilk medrese idi.113 Öte yandan, daru’l-hadislerin menşei hüviyetinde olan camilerdeki eğitim öğretim faaliyetleri de Memlûklerde etkin olarak devam etmiştir. Mesela; Moğultay’ın çocukluk yıllarında Memlûk Sultanı Baybars Çaşnigir’in, 704/1304 yılında tamir ettirdiği “Hâkim Camii”nde dört mezhep fıkhına dair dersler verilmesi geleneği başlatıldı. Çaşnigir orada (Moğultay’ın kendisinden ders alacağı) Ebû Hayyan Endelûsî’yi nahiv hocası olarak tayin etmiş bulunuyordu.114 Zahiri ilimlerin yanı sıra tasavvuf gibi batınî ilimler de o dönemde oldukça yaygındı. Zira hangah, ribat, zaviyeler tasavvuf ehli zevatın ilim ve amel merkezleri konumundaydı. Devrin meşhur tarihçisi Makrizî’nin kaydettiğine göre tasavvuf dersleri yanında mesela “Şeyhû Hangah”ında dört mezhep fıkhı, hadis, kıraat dersleri de okutuluyordu. 400 sufi ve 100 askerin bulunduğu Baybars Çaşnigir Hangahı’nda ise hadis dersi veriliyor, kurraya ait bölümde gece gündüz devamlı Kuran-ı kerim okunuyordu. Buna mukabil kimi hangahlar ise sadece bir mezhebe ait olabiliyor ama aynı zamanda burası bir medrese gibi hizmet verebiliyordu. Hatta sadece kadınların 111 Bozkurt Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 528 Makrizî, el-Hıtat, 378, 383, 406 113 Bozkurt Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 528 114 Suyutî, Tarihul-hulefa, 484 112 29 eğitim ve öğretim gördüğü hanımlara ait medreseler de vardı.115 Mısır ve Suriye’deki hangahlardan birine bağlı olan sufi şeyhler de bütün medreselerdeki âlimler gibi ulemadandı ve medreselerinin her biri kendince isim yapmıştı. Moğultay b. Kılıç zamanında Kahire’de Makrizî’nin de ifade ettiği gibi, sultanların, emirlerin, ulemanın imar ettiği “Zahiriyye”, “Nâsıriyye”, “Cemâliyye” gibi onlarca medrese vardır. İlk tahsil yıllarında Moğultay’ın öğrenimi tamamlayıp ileride müderrislik yapacağı “Zahiriye Medresesi”nin, bir Pazar günü (5 Safer 662) alimlerden ve kurrâdan müteşekkil bir ulema grubu ile açılışı yapılır. 116 Bu medresenin hadis müderrisi de Moğultay b. Kılıç’ın kendisinden ders aldığı Abdülmümin b. Halef Dimyâtî’dir (705/1305 )117. Kütüphanecilerin çok muteber olduğu bu devirde, kütüphaneleri ile de şöhret bulmuş pek çok kişi vardır. Mesela tarihçi Şâfî b. Ali Askalânî (730/1330) devrin meşhur kütüphanecilerinden olup 18 ayrı kütüphanesi vardı. 118 Elbette kitaplar o dönemde elle kopya edilmektedir ve belli başlı kişilerde nadir eserler vardır.119 Burada, Moğultay hakkında bilgi veren kaynakların “Onun çok eseri vardı”120 şeklindeki beyanatlarını ve onun yazmış olduğu eserlerin kaynakları olarak zikredilen hatta günümüze kadar ulaşmayan bazı eserleri tezin ekler bölümünde verdiğimiz kullandığı kaynak kitapları düşünürsek, onun da önemli bir kütüphanesi olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Melikü’z-Zâhir Baybars tarafından yaptırılan Baybars Medresesi yanında bir kütüphane vardır. Burası dini ilimlere dair pek çok temel esere kaynaklık etmektedir.121 Öte yandan “Mansuriye Medresesi”nin kütüphanesi de çok meşhurdur. Makrizî, bu medrese ve kütüphaneyi şöyle medhü sena eder: “Mısır ve Şam’da bu güne kadar onun bir benzeri yoktur. Orada aklî ve naklî ilimlere dair pek çok eser vardır. Burası Mısır medreselerinin en güzelidir.”122 115 Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421 Makrîzî, el-Hıtat, II, 362, 363, 378 117 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-Kemal, II, 78 118 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 251 119 André Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 167 120 İbnül Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Irâkî Ebû Zur’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296 121 Makrizî, el-Hıtat, II, 379 122 Makrizî, el-Hıtat, II, 382 116 30 Memlûkler devrinde ilim merkezlerinin bu derece artmış olması, ilmi faaliyetleri de tabiatı ile arttırmış, ilim öğrenme ve tahsil etme yollarını kolaylaştırmıştır. İlim talipleri, eğitim ve öğretim kurumları başta medreseler olmak üzere hangah, ribat, zaviye vb. yerlerde dini ve akli ilimleri tedris edebiliyordu. Bu da ilim ehli kimselerin sayısını ve niteliğini arttırmaktaydı. Onun içindir ki, devrin pek çok âlimi gibi Moğultay da iyi bir eğitim ve öğretim almış; tarih, tabakat, ensab, dirayetü’l-hadis, rivayetü’l-hadis, ilm-i rical, nahiv gibi çeşitli ilim dallarında yüzü aşkın ilmi eser yazmıştır.123 Bütün ilim ve sanat ehlinin toplanma merkezi haline gelen Kahire, ilk devirde ilim aşkını cihada dönüştürmeyi hedefleyen Memlûk sultanlarının desteği ile inşa edilen camilerin, medreselerin, hangah ve tekkelerin ilmî ve kültürel pek çok faaliyetine tanık oluyordu. Devrin meşhur tarihçilerinden Makrizî, o devirde Kahire’de 70 civarında medrese olduğunu söyler.124 Kahire’deki ilmi hayatı canlandıran asıl merkez hiç kuşkusuz Dımaşk’tır. Nuaymî ilk dâru’l-hadisler hakkında bilgi verirken, Dımaşk’taki ilk daru’l-hadis “Eşrefiyye Medresesi”nden bahseder ve Dımaşk’ta görev yapan müderrislerin adını zikreder.125 Onun burada zikrettiği ve Moğultay b. Kılıç’ın hocalarından olan Mizzî (742/1341) ile Takıyyüddin es-Sübkî de (756/1355); İbnu’s-Salah ile başlayan Dımaşk’taki Eşrefiyye Dâru’l-Hadis’i ekolünün Mısır’daki temsilcileridir. Bu demektir ki Kahire ve Şam; Moğol istilası ardından tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf, nahiv, kelam, lügat başta olmak üzere bütün İslami ilimlerde yükselişe geçiyordu. Hatta ilk Osmanlı medresesi olan İznik Medresesi’nin ilk Başmüderrisi olarak tayin edilecek olan Davûd-i Kayserî (756/1350) de Moğultay b. Kılıç ile aynı dönemde yaşamış olup naklî ve aklî ilimlerdeki tahsilini Mısır medreselerinde tamamlayarak Osmanlı ülkesine geri dönmüş idi.126 Öyle anlaşılıyor ki, Memlûkler, Eyyubilerden devraldıkları ilim merkezlerinin sayılarını artırmışlardır. Moğultay’ın vefatının akabinde Kahire’de neredeyse 45 medrese daha yapılmış, yukarıda Makrizî’nin de ifade ettiği gibi Mısır’da bulunan medreselerin adedi 70’i geçmiştir. Bu veriler, Osmanlı devletinde ilk medresenin 123 Suyûtî, Tedrib, s. I, 174 (1 Numaralı dipnot); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337 Makrizî, el-Hıtat, II, 362-405 125 Nuaymî, ed-Dâris fî tarihi’l-medaris, I, 19 vd., 35, 36 126 Taşköprîzâde, eş-Şakâiku’n-nu’mâniyye, s. 26 124 31 Sultan Orhan zamanında inşa edildiği ile birlikte mukayese edilirse, Memlûklerde ilmî manada hareketlilik olduğu görülecektir. Öte yandan Memluklerde aklî ilimlerden astronomi, matematik ve tıp alanında da önemli gelişmeler oluyordu. Bu konuda Memlûk sultanları devrin en gelişmiş tıbbî cihazları ile donatılan hastaneler açıyorlardı. Mesela Halepli Halife b. Ebû’lMehasin, tek gözlü bir hastaya başarılı katarakt ameliyatı gerçekleştirebiliyordu. Göz hastalıkları başta olmak üzere tıp ilmi, dünyanın başka yerlerinden olduğundan daha çok Mısır ve Suriye’de ilmî temeller üzerine oturtuluyordu.127 Memlûkler devrinde Kahire’de medreselerin yanı sıra pek çok cami ve mescit eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yaygın eğitim kurumları idi. Ezher Camii; İslâm dünyasının halen yaşamakta olan en eski dinî eğitim kurumu durumundaki külliyesidir. Burası Fâtımîler döneminde Halife MuizLidînillâh'ın emriyle şehrin cuma camii olarak yaptırılmış ve 361 yılı Ramazan ayında ibadete açılmıştır. “Ezher” (çok parlak, çok güzel) adının Şiî Fâtımîler tarafından, bu kelimenin müennesi olan Hz. Fatma'nın “Zehra” lakabından esinlenerek konulmuş olabileceği ileri sürülür. Memlûklerin, Ezher'in bir külliye haline gelmesinde büyük rolü olmuştur. Özellikle Şafiî fıkhının okutulması için Taybarsiyye adıyla bir medresenin 709/1309'da bitirilmesi, Fâtımîler'den sonra binaya ilk büyük ilâve yapılmış olması bakımından önemlidir. O zamana kadar sadece camide yürütülen ve gittikçe artan eğitim faaliyetlerini karşılamak için Ezher bünyesinde ayrı mekânlar yapma geleneği başlatılmış oldu. Yine külliyenin solunda bulunan Akboğaviyye Medresesi, 739/1338 yılında Emîr Alâeddin Akboğa Abdülvâhid tarafından Şafiî ve Hanefî fıkhının okutulması için yaptırılmış idi.128 Amr b. Âs Camii de Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği ilk yıllarda önemli bir eğitim ve öğretim mahalli olup Kahire'deki İslam’ın ilk dini yapılarından biridir. Temelleri, Mısır fatihi sahabi Amr b. As tarafından atılmıştır. Öteden beri bu camide ders verildiği bilinmektedir. Kahire’nin en eski ilim yuvası Ezher’den farklı tarafı, buradaki derslerin fahrî olarak yapılmasıdır. Camide ders yapılan yerlere zaviye de deniliyordu.129 Makrizî’nin anlattığına göre 749/1348 yılındaki meşhur veba salgını 127 Hitti, İslam Tarihi (ter. Salih Tuğ), IV, 1105-1110 bkz. Uzun, Mustafa, “Ezher/Memlûkler Dönemi”, DİA, XII, s.55-56 129 Bkz: Eyice, Semavi, “Amr b. As Camii”, DİA, III, s. 82 128 32 öncesine kadar Amr b. Âs Camii’nde Allâme Şemseddin Muhammed b. Abdurrahman Hanefî gibi alimlerin devam ettiği kırk kadar ilim halkası vardı.130 Baybars Camii Memlûk sultanlarının Kahire'de yaptırdığı camiler arasında günümüze ulaşanların en eskisidir. Camii 667/1269 yılında tamamlanmıştır. Hâkim Camii; Kahire’de Fatımî döneminden kalma önemli bir ilim merkezidir. Burası 702/1303 yılındaki depremin ardından o zaman henüz “üstâdü’d-dâr” makamında olan Memlûk Sultanı II. Baybars tarafından 703/1304'te büyük onarım gördü.131 Tolunoğlu Camii Arapça kaynaklarda Câmiu (Mescidü) İbn Tûlûn, Türkçe eserlerde ise Tolunoğlu Camii diye anılır. Memlûk Sultanı Lâçin tarafından camide önemli hizmetler yapılmıştır. Mesela Sultan Laçin, İslâm fıkhındaki dört mezhebe dair eğitim ve öğretim faaliyetini, hatta tıp eğitimini de burada yaptırmıştır.132 Memlûkler asker kökenli olduklarından askeri alanda eğitim ve öğretim faaliyetleri önem kazanmıştır. Sultan tarafından satın alınan bir memlûk, önce Kal’atü’l-Cebel’in (Kahire Kalesi) kışlalarında yer alan ve “tabaka” denilen askerî okula yerleştirilirdi. Bu okulda memlûke Sünnî esaslara göre İslâm dini öğretilir, katı disiplin kuralları içinde askerî bilgiler verilmeye başlanırdı. Öğrenimini bitiren memlûk azat edildikten sonra askerî teçhizatını alır ve sultanın hassa birliğine katılırdı. Bir memlûkün meslek hayatındaki en önemli kişi onu en son satın alan ve azat eden kimsedir. Azat edilen memlûke “atik”, azat edene de “mu'tık, mevlâ, üstat, seyyid” denirdi. Memlûk, son efendisine karşı onun ölümüne kadar büyük saygı ve sadakat duyguları beslerdi. Bir memlûk mevlâsına sadakat gösterdiği gibi arkadaşlarına da sadıktı. Memlûkün kölelik ve azatlık arkadaşlarına “huşdaşiye” (huşdaş) denirdi. Huşdaşlar tam bir dayanışma içindeydi; uzun zamandan beri huşdaş olanların arasına sonradan katılanlara “ecnebi” (yabancı) denir ve kendilerine bir süre yabancı gibi davranılırdı. Huşdaşiye arasında görülen karşılıklı dayanışma yaşça 130 Makrizî, el-Hıtat, II, 256 Abouseif, Doris Behrens, “Hâkim Camii”, DİA, XV, s. 184-185 132 Makrizî, el-Hıtat, II, 269 131 33 büyük olanın küçüğü gözetmek için görev almasıyla başlar ve büyük memlûke “ağa”, küçük memlûke de “ini” denilirdi.133 Memlûk köle asker demektir; satın alınan bir Memlûkün, iyi bir eğitim alması şarttır. Bu yüzden başlangıçta ona okuma yazma öğretilir ve Kuranı kerim okutulur. Daha sonra askeri eğitime tabi tutulabilir; ata binmeyi, yüzmeyi, kılıç, kalkan, mızrak ve topuz gibi savaş aletlerini kullanmayı öğrenebilirdi. Zira bir Memlûk, din ve vatanı müdafaa edebilmek için her türlü tehlikeyi göze alabilecek mahir birer askerdir.134 Moğultay b. Kılıç’ın ilk tahsil yıllarında Kahire’de Türk dil âlimi Fahreddin Divriği (713/1313) Memlûk sultanlarından Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'a hocalık yapmış, Türkçe konusunda (Moğultay’ın hocası) Ebû Hayyân Endelüsî’ye ders vermiştir.135 Görüldüğü üzere Moğultay’ın yaşadığı yıllar (689-762/ 1290-1361) Kahire önemi haiz bir tarihe sahiptir. Bu zaman dilimi Memlûkler’in İslam’ın liderliğini üstlendiği Bahrî Memlûkler devrini içine alır. Devlet yönetim ve iktisadi gelişmeler ile dikkat çekici bir yükseliş gösterir. Toplum pek çok alanda olduğu gibi sosyal sahada, eğitim ve öğretimde kurumları ile ilim ve irfana sahip çıkmaktadır. Bölge ise İslam alimlerinin güven buldukları bir merkez olmaktadır. Kaynaklar bize Moğultay’ın, Memlûklerin ilk yıllarına rastlayan bu süreçte iyi bir eğitim aldığını, pek çok İslam aliminden istifade ettiğini söylemektedir. Tezin bundan sonraki bölümünde Moğultay’ın hayatını, ilmî kişiliğini ve eserlerini inceleyecek, onun hadisçiliği hakkında bize ışık tutacak bilgilere ulaşmaya çalışacağız. 133 Yiğit, İsmail, “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 93-94 İbn Haldun, el-Iber, V, 370 135 İzgi, Cevat, “Fahreddin Divriği”, DİA, XII, 82 134 34 BİRİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ 35 I- HAYATI A. KİMLİK BİLGİLERİ Araştırmamıza konu ettiğimiz müellifin kaynaklarda isim ve künyesi tam olarak Ebû Abdullah Alâuddin Moğultay b. Kılıç b. Abdullah el-Bekcerî el-Hukrî (?) şekliyle yer almaktadır. 136 Moğultay b. Kılıç ilmî sahada çalışmaları ile temayüz etmiş olup asrının hadis hafızı, devrinin imamı, neseb ilminin önemli alimlerinden olup Hanefi mezhebine mensup allâme ve muhaddis bir Türk’tür.137 Arapça kaynaklarda geçen ()احلكر kelimesini İbn Kâdî Şühbe (851/1447) “Tarih”inde138 “Hukr” şeklinde zabt etmiş olduğu için biz de onu tercih ettik. Şehir, belde isimlerini alan eserlerde Hukr veya Bekcer adıyla zikredilen bir yerleşim yeri adını bulamadık. Ancak Moğultay’ın talebesi Şihabü’d-din İbn Receb Hanbelî’nin (774/1372) Mısır’da bir yerleşim yeri olduğuna dair139 ve Makrizî’nin de Kahire’de el-Hukr el-Bekcerî, Hukr Camii 140 adıyla bilinen cami isimlerini verdiği dikkate alınır ise müellifin nispet edildiği Bekcer ve Hukr’in Kahire’de bir yerleşim yeri olduğu söylenebilir. Kaynaklar Moğultay b. Kılıç adının okunuşu hakkında farklı rivayetlere yer vermiştir. Tezde Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki141 kullanım şeklini tercih ettik ve bu çalışmada Moğultay b. Kılıç şeklinde zikrettik. Ancak burada onun ismi hakkında kaynaklarda yer alan bilgilere de kısaca yer vermek istiyoruz: 136 Safedî, A’yânül-asr, V, 433; İbnür-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 215; Lisanü’l-mizan, VII, 15; İbn Kutluboğa, Tacüt-terâcim, s. 269; İbn Fehd, Lahzül-elhâz, s. 133; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365; Tabakatü’l-huffaz, 538; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; Bağdadî, Hediyyetü’l-arifin, VII, 413 (8174); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Şevkânî, el-Bedrü’t-tâli’, II, 312; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275; Kehhâle, Mucem, XII, 313 137 İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, 268 138 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198 139 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142 140 Makrizî, el-Hıtat, II, 324 141 Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230 36 Moğultay adını Zirikli 142 , Suyutî 143 “Muğaltay” şeklinde zabt ederken; İbn Fehd’in “Lahzu’l elhaz”ına yapmış olduğu ta’likinde Zahid Kevserî, “Temîmî Tabakat’ında onun ismini Muhammed Muğaltay, Burhaneddin Imâdî’nin ise Alâüddin Ali Muğaltay” olarak zikrettiğini kaydeder. şeklinde kaydetmiştir. 145 144 Kehhâle “Muğlatay” Yine bazı kaynaklarda müellifin adı, “Muhammed Muğultay” ve “Alâüddin Ali Muğultay” şeklinde de zabt edilir. 146 Yaygın kullanım şekli “Kılıç” olan baba adını ise nadir de olsa “Kalîc” veya “Kulîc” şeklinde yanlış ifade eden müellifler de olmuştur.147 Moğultay b. Kılıç, Kahire’de Kal’atü’l-Cebel’de dünyaya gelmiştir.148 Kaynaklar Moğultay’ın doğum tarihi hakkında farklı rivayetlere yer verir. Kasım b. Kutluboğa 149 , Suyûtî 150 , Ziriklî 151 , İbn Hacer 152 ve Moğultay’ın muasırlarından devrin önemli biyografi alimi İbn Fehd’in 153 verdiği bilgiye göre Moğultay b. Kılıç, 689/1290 yılında dünyaya gelir. Tercih edilen görüş de budur. Nitekim talebesi Şihabüddin İbn Receb Hanbelî (774/1372), hocalarını anlattığı eseri meşîhası el-Müntekâ’da Moğultay’ın vefat tarihini 689/1290 olarak zikrederken154, 142 Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, s.538 144 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 (1 numaralı ta’lik) 145 Kehhâle, Mu’cem, XII, 313 146 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 147 bkz. İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Tagriberdî, en-Nücûm, IX, 11; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 148 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 256 [Kal’atü’l-Cebel; Eyyûbiler devrinde Selâhaddin-i Eyyûbî tarafından yapımına başlanmış ancak tamamlanamamış bir kale şehirdir. Bu kalenin yapılması, Kahire şehrinin ileride onun etrafında gelişip büyümesini sağlayacaktır. Buraya Kahire Kalesi / İç kale de denir. Selâhaddin-i Eyyûbî’den sonra oğlu Melikül Âdil Seyfeddin devrinde tamamlanan kale, o tarihten itibaren sultanların ikâmetgâhı olmuştur. Selahaddin-i Eyyûbî, Kal’atü’l-Cebel’i yaptırırken, yeni bir başkent kurmak ister. Bu nedenle, Kahire’de Mukattam dağı tepesinde bu kaleyi yaptırır. (Makrîzî, el-Hıtat, II, 202; Seyyid, Eymen Fuad, “Kahire”, DİA, XXIV, 174) Memlûkler devrinde burası, geniş bir yerleşim alanıdır. Nasır Muhammed bir at meydanı kurdurmuş, bayramlarda merasimler tertip ettirmiştir. Tepenin yamaçlarında emirlerin evleri, Memlûklerin kalabilecekleri binalar, muazzam bir camii, adalet sarayı ile kütüphane bulunmaktaydı. (Adrea Clot, Kölelerin İmparatorluğu, s. 177-178)] 149 İbn Kutluboğa, Tâcüt-terâcim, 269 150 Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Husnü’l-muhâdara, I, 307; Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365 151 Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275 152 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15 153 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133 154 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142 143 37 bir diğer talebesi Ebû’l Fadl Irakî (806/1403) ise, hocasına bir defasında doğum tarihini sorduğunda 689/1290 yılını işaret ettiğini kaydetmektedir.155 Öte yandan bu tarihi farklı zikredenler de vardır. Devrin önemli biyografi alimlerinden ve meşhur “el-Vefeyat” müelliflerinden İbn Râfî’ Sellâmî (774/1372), onun doğum tarihini 690/1290 olarak vermektedir.156 Moğultay b. Kılıç’ın doğum tarihini 690/1290 sonrası olarak kaydedenler arasında, aynı dönemin şahsiyeti ve meşhur biyografik eserlerin müellifi Safedî (764/1363) ile Takıyyüddin es-Sübkî (756/1355 ) de bulunmaktadır.157 Moğultay b. Kılıç’ın ailesi hakkında kaynaklarda detaylı bilgiye rastlayamıyoruz. Ancak İbn Nâsıruddin’in (842/1438) vermiş olduğu bir bilgiye göre Moğultay’ın, hanımına sema yolu ile hadis yazdırdığını anlıyoruz. İsminin Mülûk binti Ali Hüseynî olduğunu öğrendiğimiz hanımı, kocası Moğultay b. Kılıç’tan rivayette bulunmaktadır.158 Kimlik bilgileri hakkında biraz daha umumi malumat elde edebilmek için yaşadığı toplumda bir Memlûk ailesi hakkında bazı değerlendirmeleri paylaşmak isteriz. Memlûk tarihçisi David Ayalon’un yapmış olduğu bir tespitte; Memlûkler şahsî meziyetleri, sosyal farklılıkları ve askerî alandaki başarıları ile Mısır toplumunda özel bir aristokrat sınıfı oluşturmuştu. Memlûk olmak demek “tek nesilli bir soyluluk” anlamına geliyordu; yani soylu olmak memlûkün memlûk olmasıyla başlayıp ölümüyle sona eriyordu ve çocuklarına bu özellik intikal etmiyordu. Çünkü bir memlûkün oğlu kölelik veya esirlikten gelmediği için memluk olamıyor ve bu sıfatı taşıyamıyordu. Onlar, özellikle yüksek rütbeli komutanların oğulları, memlûklerle siviller arasında zamanla siviller tarafından yutulan bir orta sınıf oluşturmaktaydı. Çok az istisnalar dışında torunlar herhangi bir askeri imtiyaza sahip olamamışlardır.159 Bu verileri dikkat alırsak, Moğultay b. Kılıç’ın veya babasının bir memlûk olduğunu veya olmadığını söylemek mümkün olabilir mi? Hiç şüphesiz sonuç ne 155 İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, 133 157 Es-Safedî, A’yanu’l-asr, V, 433; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Şevkânî, el-Bedrü’t-tâli’, II, 312 158 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268 159 Ayalon, David, “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih İncelemeleri Dergisi, IV, s. 235, 236, İzmir, 1989 156 38 olursa olsun bu özellik, müellif ve ailesinin Memlûkler devrinde yaşamış Türk’lerden olmadığı anlamına gelmeyecektir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, Moğultay b. Kılıç’ın babası eğer memlûk olsaydı, kendisinin aristokrat bir sınıf içinde olması icap ederdi. Oysa onun bir kılıç ustası olarak Mısır’da yaşamış olduğunu; ancak emirlerle iyi bir irtibatı bulunduğunu düşünürsek, Moğultay b. Kılıç ve babasının, Memlûklerde babası memlûk olan çocuklara verilen özel statü “evlâdu’n-nâs” içinde olmadıklarını da söyleyebiliriz. Moğultay b. Kılıç’ın “evlâdü’n-nâs” ile bir ilişkisi olup olmadığını anlamak için öncelikle “evlâdü’n-nâs”ın ne manaya geldiğini açıklamak yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Memlûk geleneğinde toplumun en üst tabakasını gayri müslim bir anne babanın çocuğu olarak doğan, çocukluk çağında iken esir alınan, köle olarak büyüyen, İslâmlaştırılan, askerî eğitimlerini tamamladıktan sonra azat edilen ve Arapça bir isim taşımayan kişiler oluşturmaktaydı. Memlûk emîrlerinin çocukları ise tamamen farklı bir statüde bulunuyordu. Bunlar Memlûk Sultanlığı'nın toprakları içinde hür ve Müslüman bir anne babanın çocuğu olarak doğmuşlardı ve Arap ismi taşıyabiliyorlardı. Onlar, babaları ve dedelerinin geçtikleri merhalelerden geçmemişler, dolayısıyla onların ulaştıkları derecelere de ulaşamamışlardı. Bu sebeple Memlûk geleneğinin daha aşağı sosyal tabakası olan “halka” sınıfına dahil ediliyorlar ama bu halkanın da en üst grubunu oluşturuyorlardı. Bundan dolayı onlara “asil halkın çocukları” anlamında evlâdü'n-nâs deniliyordu. Evlâdu’n-nâs, babalarının makam ve mevkilerini tevarüs edemiyordu. Bunlar nizami orduyu teşkil eden “Memâlikü’s-sultaniyye” (kapıkulu askeri, muhafız alayı), “Ecnâdü’l-halka” (İktalı askerler) ve “Memâlikü’l-ümera” (emirlerin muhafız kıtaları) gibi üç sınıfın yanında sadece savaş zamanında orduda ihtiyat kuvvetleri olarak bulunuyordu. Hatta savaş olmadığı zamanlarda da ücret alıyorlardı.160 Bu tespiti yaptıktan sonra şunu da öğrenmek istiyoruz: Kaynakların verdiği bilgiye göre vaktiyle Memlûkluların sultanı Baybars Rükneddin el-Bundukdârî Miladi 1265 yılında Halep, Hama ve Gazze seferini tertip 160 Seyyid, Muhammed Seyyid, “Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525 39 etmişti. 161 Bu sefer sırasında Moğultay b. Kılıç’ın babası da Kaysariyye seferine katılmıştır. 162 Peki, Moğultay b. Kılıç’ın babası bu sefere hangi sıfatla katılmış olabilir? Maalesef bu seferde babasının hangi sıfatla orduya katıldığını kaynaklarda bulamadık. Ancak yukarıdaki tespitlerimizi dikkat alır ve müellifin eserinde verdiği bilgiye göre babasının; “Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, Kaysariyye’ye sefere çıktığı zaman ben de onunla beraberdim ve bu seferde Beyt-i Makdis’i ziyaret ettim.”163 sözlerini de az önceki bilgilerle birlikte bir bütün halinde değerlendirmeye çalışırsak buradan şöyle bir netice çıkartmak mümkün olabilir: Moğultay b. Kılıç ve babası bir memlûk değil ise de, büyük babalarından birinin memlûk olması söz konusu olabilir. Yoksa sıradan bir kılıç ustasının, özellikle askerî bir yapıya sahip olan memlûk ordusunda, o günkü şartlarda bir emirle beraber olmasının ve “Beyt-i Makdisi” ziyaret edebiliyor olmasının bir anlamı olmasa gerektir. Şimdi gelelim müellifimizin “evlâdü’n-nâs” olup olmamasına… Evet, “Evlâdü’n-nas” içinde yukarıda da izah ettiğimiz gibi “Ecnâdü’lhalka”ya dahil olanlar, devletin iç ve dış seferlerine katılabiliyor, kalelerin korunmasında görev yapabiliyor, hatta bu hizmetlerin karşısında maaş ve erzak da elde edebiliyorlardı. Dahası onların arasında halk ile kaynaşan, başka meslekleri hatta ilmiye sınıfını tercih edenler de olabiliyordu.”164 Gerçi son dönem araştırmacılardan Şakir Mustafa, Moğultay’ı evlâdü’n-nâs olarak takdim etmektedir.165 Memlûkler üzerine yapmış olduğu çalışmaları ile öne çıkan oryantalist David Ayalon ise Moğultay’ı evlâdü’n-nâs olarak gösterir ve şöyle der: “Genellikle evlâdü’n-nâs olan Memlûkler, daha ziyade Arap isimlerini çocuklarına vermiş olsalar da Türkçe isimlerini çocuklarına vermekten asla çekinmezlerdi. Nitekim fakih Moğultay b. Kılıç da onlardan biriydi ve Mısır’da 161 Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 95; İbn Haldun, el-Iber, V, 385; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155 162 Kayseriyye; Filistin’de Hayfa ile Yafa arasında kalan tarihi bir şehirdir. Kayserânî nisbesi de buradan gelir. bkz. Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 343 163 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 117 164 Seyyid, Muhammed Seyyid, “Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525 165 bkz. Şakir Mustafa, et-Târihu’l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218 40 dünyaya gelmişti.” 166 Ancak biz klasik kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın veya babasının açıkça evladün-nâs olarak zikredildiğine dair bir bilgiye rastlamadık. Ancak bizim burada özellikle dikkatimizi çeken husus, babasının Sultan Baybars Rükneddin Bundukdârî’nin yanında orduda bulunmuş olmasıdır. Memlûklerde sultan, yetiştirip azat ettiği ve emir yaptığı memlûklerini hoş tutup kendisine gösterdikleri sadâkatlarının karşılığında onları hep desteklerdi. Emirlerin oğulları, yetişkin çağa gelince ordunun “halka” adlı birliğine girebilirdi. Çünkü ordunun bu birliği memlûk olmayan askerlerden oluşurdu. Evlâdü’n-nâs’ın dışında Mısırlılar, Suriyeliler, bedevîler ve Türkmenler de bu birliğe katılabilirdi.167 Ecnâdü’l-halka diye adlandırılan bu askerler, asıl memlûk olmadıkları için en mükemmel askerî eğitim veren kışlalara girmezdi. 168 Onlar, ordunun kaymak tabakasını oluşturan asıl memlûklere göre askerî eğitim, maaş ve ikta’ bakımından hiyerarşide daha aşağıda yer alırlardı. Nadiren memlûk ordusunun en yüksek makamı olan “Emîru’l-elf” (binler emiri) rütbesine ulaşırlardı.169 Çünkü “ecnâdü’l-halka”nın (iktâlı askerler) en üst düzeyde olanlarına “evlâdü’n-nâs” deniliyordu. Moğultay’ın büyükbabalarından birinin daha alt kademelerde bulunması muhtemel görülebilir. Kaldı ki zaman içinde prestiji sarsılan “evlâdü’n-nâs”, askerî imtiyazlarını da kaybetmişlerdi. Hatta onların büyük bir bölümü orduda onbaşı (emîr-i aşere) ve kırkbaşıdan (emîr-i tablhâne) daha yüksek rütbelere gelemediği gibi idarî hayatta da önemli mevki ve makamlara terfi edemiyordu.”170 Bu iktâlı askerler arasında sadece Türklere, Kürtlere ve Araplara özel sınıflar olabiliyordu. Bir harp vukuunda onlar, beylerinin komutasında Memlûk ordusunda yerlerini alıyorlardı.171 Öte yandan Memlûk devletinin bel kemiğini oluşturan memlûk sistemi, başka Müslüman Ortaçağ devletlerinden farklılık göstermekteydi. Dışarıdan gelen, sultan 166 Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 229 Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 128, 129 168 Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 132 169 Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 61 170 Seyyid, Muhammed Seyyid,” Evlâdü’n-nâs”, DİA, XI, 525 171 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 216 167 41 tarafından satın alınıp kışlalara girme hakkına sahip olan, orduda ve devlet yönetiminde en üst makamlara ilerleyen memlûkler bile, oğullarının kendileri gibi yükselmelerini sağlayamazdı. Evlâdü’n-nâs, yani oğulları, Mısır’da doğdukları ve satın alınmadıkları için, kışlaya giremezlerdi ve onun getirdiği avantajlardan mahrum kalırlardı. Onlar, ancak memlûk olmayanlardan oluşan halka birliğine katılabilirlerdi.172 Moğultay’ın kimlik bilgilerine dair ayırmış olduğumuz bu bölümde bir konuya daha temas etmekte fayda görüyoruz; o da şudur: Sultandan erine kadar bütün Memlûkler Türkçe isimlere önem vermekteydi. Bir manada Türkçe ad kullanmak Memlûk olmanın da adeta bir gereği olarak kabul ediliyordu. Ailesi evladına isim verirken hangi kavme mensup olursa olsun özellikle Türk adını vermeyi tercih ediyordu. Aileler, genellikle hakimiyeti, güç ve kuvveti temsil eden hayvanları, altın gümüş gibi sağlamlığı ifade eden cansızları çocuklarına isim olarak veriyorlardı. Bu arada isimler içinde epeyce Moğol adı da görülebiliyordu. Bunun sebebi, Moğolların Memlûklere sığınması olarak görülebilir. Zira bunların pek çoğu aynı zamanda sultan ve emir de olabiliyordu. Bu durum, Muğal, Mungol veya Moğol da denilen ismin, kavmî bir nitelik taşımasından ziyade siyasi bir güç olarak ortaya çıkması şeklinde ele alınabilir.173 Müellifimizin isminde geçen “tay” adına gelince; “tay” kelimesi Çolumca, Altayca, Kırgızca’da ana tarafından akrabaya veya Tofaca, Tatarca, Dolganca, Şorca, Özbekçe, Kumandıca’da olduğu gibi dayıya verilen bir isim olarak kullanılmaktaydı. Nitekim bu manada Uygur ve Çolumca dillerinde dayıya “taya”, Hakasça, Kumandıca ve Şorca’da ise “tayı” denilmektedir.174 Bunun yanı sıra ince, genç, taze anlamlarına da gelen “tay” kelimesi, aynı zamanda dağ ve atın yavrusuna verilen isim olarak da kullanılmaktadır. Nitekim Azerbaycan, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygur Türkçesinde ise tay üç yaşına kadar olan atın yavrusuna 172 Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 59, 67, 68 173 Sümer Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I, 373 174 Binler, Mehmet Ziya, Türk Ailesi ve Akrabalık Terimleri Sözlüğü, 262-263 42 verilen isimdir. 175 Bugün Türk dünyasının Doğu Türkistan, Kırgız, Türkmen ve Kazak kollarının aralarında paylaşamadıkları, her birince kendilerine mal edilmek istenen Kâşgarlı Mahmud'un 464/1072 yılında bitirmiş olduğu 176 veya 466/1074 yılında tamamladığı da söylenilen eseri “Divânü lügâti’t-türk”te de kelime aynı anlamda kullanılır.177 Özellikle hicri yediyüzlü yıllardaki Bahrî Memlûk devrinde yaşamış Aydoğdu Harezmî (729/1328), Seyfeddin Ayıtmış (736/1336), Esenboğa Bahâdırî (776/1374), Esen Sargatmış (771/1370), Aruk Tay (750/1349), Akkuş Rüstemî (709/1309), Alâeddin Aydoğmuş (743/1342), Ayna Bey Bektemur (763/1362), Melikü’z-Zahir Baybars (709/1310)… gibi pek çok emirin, nâibin toplum içinde var olduğunu görebilmek mümkündür.178 Memlûklerin yaşadıkları toplum içinde özellikle Türk isimlerini yaygın olarak kullanmış olmaları ve bu konuda özellikle Bahrî Memlûkler devrinde Türk adlarının öne çıkmasını, Moğultay ve dönemini daha iyi anlamak için önem arz ettiğini düşünüyoruz. Çünkü Memlûk Devleti’nde köle olarak getirilenlerin hepsi özellikle Bahrîler döneminde Türk isimleri taşıyordu. Sonradan Arapça isim ve lakaplarla birlikte anılmaya başladı.179 Öte yandan bu dönem Memlûklerinin, emirden erine kadar daha ulvî duygularla tarih sahnesinde yer aldıkları görülür. Mısır gibi Arap dünyasının egemen olduğu topraklarda bir Memlûk’ün Türk adını taşıması; onları, içinde yaşamış oldukları toplumda farklı bir konuma yükseltmektedir. 180 Moğultay’ın yaşadığı dönem, tarih itibariyle Bahrî Memlûklerin ilk devresine takâbül ettiğine, hatta özellikle devletin ilk kuruluşunun gerçekleştiği yıllardan itibaren yeni kurulan devlete aynı zamanda “Devletü’t-Türk” veya “Devletü’l-Etrâk” 181 adı verildiğine hatta halkın büyük bir kısmının Türkçe konuştuğuna, ilim dilinin Arapça ama saray 175 Gülensoy, Tuncer, Köken Bilgisi Sözlüğü, I, 872; Ercilasun A. Bican ve komisyon, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, I, 858-859 176 Akün, Ömer Faruk, “Kaşgârlı Mahmut”, DİA, XX, 12 177 Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügâti’t-Türk, (çev. Serap Tuğba Yurteser), s. 5, 544 178 bkz. Sümer, Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I, 399-440 179 Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 203 180 Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 59 181 Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 1, 2; Makrizî, el-Hıtat, III, 350 43 dilinin Türkçe olduğuna göre182 müellife ailesi tarafından Moğultay b. Kılıç adının verilmiş olması bir kat daha anlamlı olmalıdır. Nitekim Memlûkler üzerine yapmış olduğu araştırmaları ile tanınan David Ayalon gibi batılı araştırmacılar o günkü toplumda Türk adının verilmesini ve Türkçe konuşulmasını en önemli unsur kabul etmektedir.183 Öte yandan David Ayalon’un; Kalkaşendî’nin eserlerinden edindiği bilgiye göre özellikle ilk dönemlerde Memlûk Türkleri, isimlerini anayurtlarındaki çevrede bulunan canlı ve cansız objelerden seçmeye devam etmektedir. Zira bu objeler, onların aşina oldukları nesneleri ifade etmektedir. Bunu yapmakla onlar, bir anlamda değişmezliğin, sabrın ve gücün simgelerini yaşatmak istemektedirler. Bu adlar genellikle bir hayvan veya metal isimleri ile kullanılmaktaydı; en yaygın kullanılan isimlerden biri de boğa idi. Aileler çocuklarına Tayboğa, Altunboğa, Gümüşboğa, Timurboğa (Demirboğa), Baydumur (Baydemir), Taydumur (Taydemir), Arslan, Tankiz (Deniz) gibi isimler vermekteydi.” 184 Moğultay b. Kılıç’ın ismi hakkında kaynaklarımızda onun Moğol olduğuna dair her hangi bir bilgiye rastlamadık. Tespit edebildiğimiz kadarıyla o dönemlerde Ruslar, Moğollar ile Türkleri birbirinden ayırt etmek için Türk kökenli olanlara Tatar adını veriyorlardı. Nitekim Cengiz Han’ın komutası altında önüne çıkanı talan eden Moğol ordusu Moskova, Anadolu, Bağdat ve Mısır gibi önemli merkezleri istila ettiğinde, bu ordunun büyük bir çoğunluğunu Kıpçak Türkleri meydana getiriyordu. Moğol ordusunun büyük bir çoğunluğu da Türklerden oluşuyordu. Ancak bütün komuta kademeleri, onbaşılık dahil, Moğolların tekelinde bulunuyordu. Kıpçaklar ve öteki Türk boylarından gelenler rütbesiz askerlerdi.185 Babasının ısrarla Moğultay’ı askeri alanda yetiştirmek istemesini de unutmamak gerekir. O günkü şartlar altında Moğultay’ın, ileride ümera içinde bulunabilmesi için gereken şartları taşıyor olabileceğini ve babasının da bundan dolayı onu askeri alanda yetiştirmek istiyor bulunabileceğini düşünmek gerekir. Zira 182 Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 63 Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 196 184 Ayalon, David, The Mamluk military society, “Names, titles and ‘nisbas’ of the Mamluks”, s. 200 185 Maksudoğlu, Mehmed, “Tatarlar: Moğol mu, Türk mü?”, 205-210, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 11-12, 1993-1994 183 44 o günkü şartlarda “bir asker olarak” oğlu Moğultay’ı askerî okullarda (tıbak) yetiştirmesini mümkün görmeseydi, bu konuda ısrarcı olmasının bir manası olmazdı. B. İLİM SEVGİSİ, AZMİ VE SEYAHATLERİ Moğultay b. Kılıç, devrin önemli alimleri yanında ve ilmî mesailerin harcandığı bir çevrede yetişmiştir. Israrla ilim halkalarına gitmek istemiştir. Çünkü Moğultay b. Kılıç’ta Allah vergisi bir ilim aşkı vardır. Nitekim İbn Fehd şöyle der: “Moğultay b. Kılıç, yaşıtları gibi ata binme ve ok atma yerine ilmi eserlere daha düşkün, yazmaya ve okumaya karşı çok gayretli idi. Onun gerçekten çok kitabı vardı. Vefat edinceye kadar da yazmaktan ve okumaktan hiç ayrı kalmadı.”186 David Ayalon’un yapmış olduğu tespite göre, “Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği dönemde Sultan tarafından satın alınan bir memluk özel bir okula yerleştirilirdi. Orada yetişkin çağına gelinceye ve mükemmel bir asker oluncaya kadar askeri talim ve dini bir eğitim alırdı. Öğrenimi bitirdikten sonra azat edilirdi. Böylece genç, askerî techizatını alır, sultanın memlük bölümüne tayin edilirdi. Tıbâk veya atbâk adı verilen bu askerî okullar Kahire kalesinin (Kal’atü’l-Cebel) kışlaları arasında bulunurdu.”187 Kaynaklarda Moğultay’ın bu askeri okullarda okuduğu bilgisine rastlamadık. Ancak onun istikrarlı bir ilim hayatı olduğunu görebiliyoruz. Moğultay, yaşadığı devrin ileri gelen ilim ehlinden istifade etmekte muvaffak olmuş, hatta alimlerin ilim meclislerinde hadis semaında bulunmuştur. 188 Onun aşırı ilim sevgisinin bir göstergesi de talebesi Irâkî’ye, Moğultay’ın, ne zaman sema’a başladığına dair kendisine yöneltilen bir soru üzerine vermiş olduğu “Yediyüzlü yıllardan sonra Şam’a geldiği”189 şeklindeki cevaptır. 186 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 187 Ayalon, David, “Memlûk Devleti’nde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih İncelemeleri Dergisi, IV, s. 221, 222, İzmir, 1989; Kortantamer, Samira, Tunca Kortantamer İçin, “Memlûklerde ikinci nesil; evlâdü’n-nas”, s. 57 188 İbn Hacer, Lisanü’l-mizan, VII, 15 189 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17 (Irâkî’den naklen) 45 Zira bu tarih, onun çok erken yaşlardan itibaren ilim çevrelerine muhabbet duyduğu bir döneme uygun düşmektedir. Bu zaman dilimi, Moğultay’ın kendi ifadesiyle, ilim tahsili için Humus’a gittiği 709/1309 yılıdır.190 Safedî ve İbn Hacer’in de kaydettikleri gibi191, Moğultay’ın aşırı ilim sevgisi ve geniş bir kütüphaneye sahip olması en büyük etken olmalıdır. Yine kaynakların ifade ettiğine göre192, çoğu zaman insanların içine karışmaması, bir ilim aşığı alimin azim, sebat ve kararlılığı içinde ilmi heyecanı tetikleyen çok önemli bir etken olarak değerlendirilmelidir. C. VEFATI Kaynakların pek çoğu Moğultay b. Kılıç’ın vefat tarihinin 762/1361 yılı olduğunda hemen hemen ittifak halindedirler.193 Bazı kaynaklar ise onun 760/1359 yılında vefat ettiğini kaydetmektedir. 194 Kâtip Çelebi Moğultay b. Kılıç’ın Buharî şerhi et-Telvîh adlı eseri hakkında bilgi verirken 762/1361 ve 792/1389 gibi iki vefat tarihi zikretmektedir.195 Katip Çelebi’nin eserinde bu kadar farklı iki tarihin verilmesi istinsah hatası olmalıdır. Moğultay b. Kılıç’ın vefat ettiği ay olarak Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî196, Suyutî197, İbnü’l-Imâd198; İbnü’l-Irâkî199 762/1361 yılının şaban ayının on dördünü işaret ederlerken, bazı kaynaklara göre de Moğultay b. Kılıç, Şaban ayının yirmi dördü Salı günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.200 Moğultay b. Kılıç, Mühezzebiyye Medresesi’nde vefat etmiştir. Bu medrese, devrin meşhur tıb alimlerinin reisi İbn Ebû Halîka Mühezzebüddin Muhammed b. 190 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 513; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 192 bkz. İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 193 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 141; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; Makrizî, Kitâbü’s-sülûk, VII, 71; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 194 İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244 195 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534 196 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142 197 Suyûtî, Tabakatu’l-huffaz, 538 198 İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337 199 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 70 200 İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296 191 46 Ebû’l-Vahş tarafından yaptırılmıştır. Bu zat, meşhur Mansuriyye Mâristanı’nda tıp müderrisi olarak görev yapmıştı.201 O günkü şehir hayatında Kahire’ye giriş onbir farklı kapıdan yapılıyordu. Şehrin kıble istikametinde birbirine birleşik iki kapı vardı; buraya “Zevîle” adı veriliyordu. İnsanların en sık olarak kullandığı yer burası idi. Şehrin Nil nehrine bakan tarafında ise iki kapı daha vardır. Bunlardan birine “Futûh”, diğerine de “Nasr” adı verilmekteydi. Doğu istikametinde de üç kapı bulunuyordu; Berkıyye, Bâbu’l-Cedid, Mahrûk. Güneyde ise Kantara, Ferec, Bâbu Seâdet, Bâbu Hâce bulunmaktaydı.202 Söz konusu edilen Mühezzebiyye medresesi, Kahire’de kıble istikametinde bulunan Zevîle kapısının dışında yer alıyordu. Moğultay b. Kılıç’ın cenaze namazını Kâdı İzzeddin İbn Cemâa kıldırdı. Bu zat, 710/1310 yılından itibaren özellikle hadis tahsili için İskenderiye, Şam, Mekke ve Medine başta olmak üzere çeşitli ilim merkezlerini dolaşmış bir hadis alimi idi. İbnü’l-Cevzî, Abdülmümin b. Halef Dimyâtî, Ebû Hayyân Endelüsî gibi birçok âlimden hadis, usûl-i fıkıh, kelâm, nahiv gibi dersler almış, Zehebî ile de birbirlerinden hadis dinlemişlerdi. Kahire'deki Sâlihiyye Medresesi'nde müderris oldu. Zehebî, Zeynü’d-din lrâki, Ebü'l-Mehâsin Hüseynî ve İbnü's-Sübkî gibi meşhur şahsiyetler onun talebeleri arasında idi. 767/1366 yılında vefat etmiştir.203 Bu özelliklerde bir alimin, Moğultay’ın cenaze namazını kıldırmasından onun ve devrin ileri gelenlerinin Moğultay’a ne kadar değer verdiği sonucunu çıkartmamız mümkün görülebilir. Zira İzzeddin İbn Cemâa, müellifimizin vefat ettiği yıl Kahire’de kâdı’l-kudât görevini icra etmekte olup devlet erkanı ile de irtibatı güçlü olan bir kişidir.204 201 Makrizî, el-Hıtat, II, 369 Makrizî, el-Hıtat, I, 380 203 Kallek, Cengiz, “İbn Cemâa İzzeddin”, DİA, XIX, 393 204 Makrizî, Kitâbü’s-sülûk, VII, 50 202 47 Moğultay b. Kılıç, Kahire önlerinde Matariye ile Cebelüahmer arasında yer alan devrin Ridâniye mezarlığına defnedilmiştir.205 II. İLMÎ KİŞİLİĞİ Hadis ilmi; bir yönüyle rivayetü’l-hadis, diğer yönüyle de dirayetü’l-hadisten meydana gelir. Hadis ilminde bir alimin ilmî kişiliğini hadis ilminin bu iki önemli unsuru “Rivayetü’l-hadis” ve “Dirayetü’l-hadis” yönüyle ele almak gerekir, diye düşünüyoruz. Çünkü bir sözün (özellikle hadisin) veya bir metnin (özellikle hadis metninin) doğruluğu, hem isnadın hem de metnin incelenmesi ve araştırılması ile mümkün olabilir. Sözü nakleden (ravi) güvenilir mi, ittisali hakkında şüphe var mı, rivayeti nakledenler arasında beraberlik gerçekleşmiş mi, senette bir inkıta söz konusu olmuş mu, metin (hadis adı verilen yazı veya söz) hangi ölçülere göre değerlendirilmiş?... Bu sorular, bir sözü naklederken muhaddisin ilmî kişiliğini ortaya çıkartan özelliklerden sadece bir kısmıdır. Zira hem isnadın hem metnin incelenmesi, hadis ilminde rivayetin red veya kabulü için büyük bir önem arz eder. Bu sebeple tezde Moğultay b. Kılıç’ın, önce bir hadis talibi olarak geçirdiği öğrenim yıllarını, ardından onun bir muhaddis sıfatıyla müderrislik yaptığı öğretim dönemini ve hadis ilmine dair vermiş olduğu kıymetli eserleri ile tanımaya ve tanıtmaya, bu sayede ilmî kişiliğini ortaya koymaya gayret edeceğiz. A. ÖĞRENİM HAYATI Moğultay’ın doğum tarihi tercih edilen görüşe göre (689/1291) yılıdır. Onun ilk çocukluk yılları olan 695-700’lü yıllarda Memlûk devleti, artık bölgede istiklalini kazanmış bir devlettir. Devlete istiklalini kazandıran ve Memlûk Devleti’ni İslam dünyasının lideri konumuna yükselten Sultan Baybars’ın oğullarının ardından sahneye çıkan sultan Seyfeddin Kalavun Elfî (678-689/ 1277-1290), Moğultay’ın ilk dünyaya geldiği yıllarda Memlûk sultanı olarak son günlerini yaşamaktadır. Kahire henüz tam olarak asude bir şehir hüviyetinde değildir. Zira Suriye sahillerinin bir kısmı hala Haçlıların ellerinde bulunduğundan Sultan Kalavun 205 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 141; İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296 48 Trabluşşam başta olmak üzere Akka, Sur, Sayda şehirlerinin düşman işgali ile uğraşmaktadır. Moğultay b. Kılıç’ın babası öteden beri devletin yöneticilerine ve askeri erkana kılıç tedarik eden bir kılıç ustası olarak hayatını idame ettirmektedir. Memlûkler, kılıç kullanımını diğer silahlara göre çok daha önemli görmekte, ateşli silahlara ise fazla itibar etmemektedir. Memlûkler, şaşırtıcı mücadele ve çevirme teknikleriyle, başarılı pusularıyla, yüksek manevra kabiliyetleriyle, mükemmel okçuluklarıyla temayüz etmişlerdir. Bu yüzden onlar için en önemli silah kılıçtır.206 1. Talebelik Yılları Moğultay b. Kılıç’ın öğrenim hayatının ilk yılları, her ne kadar devletin bölgedeki istikrar arayışı içinde süren bir devreye rastlasa da, bu yıllar, Memlûklerin tarih sahnesine tamamen çıkacakları altın çağa oldukça yakındır. Müellifin dünyaya geldiği 689/1291 yılında Suriye sahillerinin tamamen kontrolünü ellerine geçirmeleri ile artık Memlûkler, 200 yılı aşkın bir süredir bölgeye taarruz eden Haçlılardan kurtulmuştur. Bu sebeple Moğultay’ın ilk çocukluk yıllarında muhtemelen Kahire çok daha huzurlu bir dönem yaşamaktadır. Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği bu dönem aslında bir devrin de başlangıcıdır. Zira ilim, irfan, sanat ve medeniyetin yükselişe geçtiği Kahire, artık pek çok alimin rağbet ettiği bir yer haline gelmeye başlamıştır. Hatta bu yıllarda Kahire, henüz Osmanlı devleti kuruluş zamanını yaşadığından Anadolu için ilmin merkezi konumundaydı. O devirde sadece Kahire’de 74 medrese bulunuyordu. Bu ilmî hareketlilik Osmanlı ülkesinden Mısır’a tahsile gelen talebeleri çekiyordu. Deyim yerindeyse Osmanlı, ilmiye sınıfını burada tekamül ettirmekte, Kahire’deki medreseler ilim taliplerinin gözdesi olmaktaydı. Nitekim Moğultay b. Kılıç’ın muasırı olan Davûd-i Kayserî (756/1355), Orhan Bey zamanında ilk Osmanlı medresesi olarak bilinen İznik Medresesi’nin ilk başmüderrisidir. Naklî, aklî ilimlerdeki tahsilini Mısır’da tamamlayarak Anadolu’ya dönmüştür.207 206 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 219-220; Lewis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, s.239; Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 131-132 207 Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 8 49 2. Okuduğu Eserler Moğultay b. Kılıç’ın ilk öğrenim yıllarında hangi medreselere devam ettiğine dair kaynaklarda somut bir bilgiye rastlayamadık. Ama bu konuda henüz kitapları okuyup kendini ilim meclislerine kabul ettirdiğine dair İbn Fehd’in kaydettiklerinin önemli olduğu kanaatini taşıyoruz. Ona göre “Moğultay b. Kılıç, 712/1312 yılından itibaren ilim meclislerinde dikkat çekmeye başlamıştır.” 208 Bu tarihi doğrulayan başka bilgiler de vardır. 706/1306 yılında Dımaşk’a giderek orada Eşrefiyye Daru’l-hadisi’nde hocalık yapan es-Sübkî 209 , 707/1307 yılından itibaren 716/1316 yılında hacca gidene kadar Kahire’de telif, fetva ve tedris faaliyetleri ile meşgul olmaktadır.210 Moğultay aynı yıllarda, talebesi Irâkî’ye göre, daha sakalı bile terlemeden (erken yaşlarda) hocası Takıyyüddin es-Sübkî’nin (756/1355) Kahire’de ilim meclislerine katılmaktadır.211 Kaynaklar onun ilim meclislerinde okumuş olduğu bazı eserleri misal olarak zikretmektedir. İlk öğrenim yıllarda, hocası Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355) İbnü’l-Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eserini 715/1315 yılında arz metoduyla okuduğunu söyler.212 Moğultay b. Kılıç kendisi İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri bir başka hocası Ebû Hayyan Endelûsî’den (745/1344) kıraat yoluyla rivayet ettiğini zikretmekte ancak bir tarih vermemektedir.213 Bilindiği üzere Ebû Hayyân Muhammed b. Yûsuf Endelüsî (745/1344) Endülüslü dil âlimi, muhaddis ve müfessir kimliği ile tanınır. 677/1278 yılında bilgisini arttırmak ve bir hocası ile arasında çıkan anlaşmazlıkların meydana getirdiği huzursuz ortamdan uzaklaşmak için Endülüs'ten ayrılıp doğuya seyahat etmiştir. Önce Kuzey Afrika'ya; oradan da İskenderiye, Kahire, Mekke, Medine, Bağdat ve Dımaşk'a geçmiştir. Hac farizasını tamamladıktan sonra Mısır'a dönmüş, Kahire'de 208 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133 İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 309 210 Aybakan, Bilal, “Takıyyüddin Sübkî”, DİA, XXXVIII, 14 211 Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 212 Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216, İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 213 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326 209 50 “Mansuriyye Medresesi”nde ders verme ve telifle meşgul olmaya başlamıştır. Burada Câmiu’l-Akmer’de kıraat, Kubbetü’l-Mansûriyye’de tefsir okutmuştur. Hayatta iken Ebû Hayyân'ın derslerinden pek çok âlim faydalanmıştır. Bunlar arasında Tâceddin es-Sübkî ile babası Takıyyüddin es-Sübkî de vardır. Ebû Hayyan, hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş ve 28 Safer 745/1344'te Kahire'de vefat etmiştir.”214 Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri yazan Trabluslu İbnü’l-Ecdâbî (470/1077) Arap dili, aruz ve ensâb âlimidir. Bu eser, çeşitli konularda aynı anlama gelen kelimeler arasındaki mana farklılıklarını gösteren bir nevi kavram sözlüğü ve “fıkhu’l-lüga” mahiyetindedir. Büyük kısmını canlılara dair kelimeler oluşturur. Müellif eserinde önce insan, ardından deve, at, savaş, silah, yırtıcı hayvanlar, kuşlar ve böceklere dair kelimelere yer vermiştir. Yeryüzü şekilleri, dağlar, binalar, insan toplulukları, rüzgârlar, bulutlar ve sularla devam eden eser, bitkilere dair kelimelerle sona ermektedir. Yakût Hamevî’nin dediği gibi “Eser, hacmi küçük ancak menfaati büyük bir kitaptır.” 215 Öte yandan kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın okuduğu bir başka eserin adını da vermektedir. Bu eserin ismi Kitabu’l-fasîh’tir.216 Kitabu’l-fasîh; Sa’leb adıyla meşhur Ebû’l Abbas Ahmed b. Yahya Şeybânî’ye (291/903) ait Arap diline ait bir bir eserdir. Sa’leb; devrin meşhur hadis ve lügat alimidir. Nasıl ki “Müberred”217 adıyla maruf Ebû'l Abbâs Muhammed b. Yezîd b. Abdilekber b. Umeyr Müberred Ezdî (286/900) Basra’da devrin meşhur Arap dili ve edebiyatı âlimi ise, Sa’leb de kendi devrinde Kufelilerin hadis, lügat alimidir. Ahmed b. Hanbel’in talebelerinden olan Sa’leb, Arap dili ve belagatında yazmış olduğu eserleri ile büyük bir nüfuza sahiptir. Kitabu’l-fasîh asırlarca kabul gören bir çalışmadır. Bu eserin en temel özelliği Arap dilindeki yanlış ve doğruları kalıplar halinde öğretiyor olmasıdır.218 Eser öylesine şöhret bulmuştur ki mesela aradan geçen zamana rağmen- vaktiyle Nizamiyye Medresesinde Ebû Zekeriya Hatib 214 Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyân Endelûsî”, DİA, X, 153 İbnü’l Ecdâbî, Kitâbü kifâyeti’l-mütehaffız, s. 25 (Ayrıca krş. Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, I, 51) 216 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 256; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 217 Durmuş, İsmail, “Müberred”, DİA, XXXI, s. 432 218 Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, II, 536-553 215 51 Tebrîzî’nin ardından ders vermeye başlayan Esterâbazlı Ebû Ali Ali b. Muhammed b. Ali el-Fasîhî (516/1122) gibi devrin nahiv ilmi üstadı okutmuş olduğu bu eserden dolayı “Fasîhî” nispetini almakla meşhur olmuştur.219 “İbn Dürüsteveyh (347/958) şöyle demiştir: ‘Kitabu’l-fasîh’i ezberleyen kimse meramına ermiştir. Onu ezberlemeyen de, her türlü maksattan ve şereften nakıs kalmıştır.” (Eseri şerh eden) Ebû Sehl el-Herevî de “Evlatlarının terbiyesine önem veren insanların pek çoğu, çocuklarına daha lügat kitaplarını öğretmeden önce bu kitabı ezberletirlerdi” bilgisini vermektedir. Ebû’l-Abbas Tedmûrî ise eserin, çocuklara edebiyatın özünü öğretmek için önemli bir anahtar olduğunu ve Arapça’yı öğrenmek isteyen kimsenin muhkakkak okuması gereken bir eser olduğunu ifade eder.220 Yakut Hamevî’nin naklettiğine göre bu eser, insanların en çok rağbet ettiği kitaplardandı. Mesela Ebû Muhammed Yahya b. Muhammed el-Erzenî (415/1024) gibi devrin kimi alimleri, ikindi vakti çarşıya çıkar, bu eseri istinsah eder ve onunla günlük maişetini temin edebilirdi. Bu eseri tanıtan kaynakların kimisi devrin ulemasından Ahmed b. Küleyb Nahvî el-Endelûsî gibi, çok sevdiği kişilere bu eserin istinsah edilmiş nüshasını hediye ettiğini ve kitaba şu ifadeleri kaydettiğini zikrederler: بكل لفظ مليح هذا كتاب الفصيح وهبته لك طوعا كما وهبتك روحي Bu, Kitâbu’l-fasîh’tir; her bir sözüyle güzeldir Sana gönülden bağışladım onu; sevincimi karşılıksız verdiğim gibi221 219 Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, V, 1964 Sa’leb, Kitâbu’l-fasîh, s. 19-24 ( Muhakkikin giriş bilgilerinden ihtisar edilmiştir.) Eser, Ahmed b. Saîd b. Muhammed Kaşşâş tarafından tahkik edilerek, Ebû Sehl Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Herevî en-Nahvî’nin (433/1041) şerhi ile birlikte Kitâbu isfâri’l-fasîh adıyla Medine’de elCâmiatü’l-İslamiye’de hicri 1420 yılında iki cilt halinde basılmıştır. 221 Hamevî, Mu’cemü’l-udebâ, I, 425; VI, 2830 220 52 Kitabu’l-fasîh, Sibeveyh’in eseri kadar büyük bir şöhrete sahip olmuştur. Bir ilim ehli için okunması gereken eser kabul edilmiş, fasih Arapça’nın başlangıcı olarak rağbet görmüş, alimler ona itibar etmiş ve hatta onu okumayanı ilimde noksan kabul etmişlerdir. Hiç şüphe yok ki bu eserlerin bir ilim talibi tarafından zamanında okunmuş olması ve bu bilgilerin kaynaklarda Moğultay’ı tanıtırken yer almasının bir anlamı olmalıdır; o da şudur: Moğultay b. Kılıç, kendisini devrin alimleri nezdinde hüsnü kabul ile takdir ettirecek ilmî mesai öncesinde, okunması gereken en temel eserleri okumak suretiyle iyi bir ilk öğretim süreci geçirmiş, medresedeki sıra dersleri aksatmadan tamamlamıştır. Henüz eğitim ve öğretim yıllarının başlangıcı sayılabilecek zamanda Kifâyetü’l-mütehaffız ve Kitâbu’l-fasîh gibi eserleri okuması, onun dil konusuna vukufunu artırmıştır. Moğultay’ın okumuş olduğu eserler kuşkusuz sadece iki tane olmamalıdır. Bunlar onun nasıl bir ilmî çevrede tahsil hayatına başlamış olduğunu göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Nitekim Moğultay b. Kılıç, bazı eserlerinde hocası Ebû’n-Nûn Fethuddin Debûsî Yunus b. İbrahim b. Abdülkavî Askalânî Mısrî’den (729/1328) Hakim Nisâbûrî’nin (405/1014) usulü hadise dair eseri Ulûmü’l-hadis’i 222 , Vâhıdî’nin Esbâbü’n- nüzûl’ünü 223 Debûsî’den kıraat yoluyla rivayet etmeyi ve İbn Mace şerhinde ifade ettiğine göre Ebû Muhammed Abdullah b. Berrî’ye (582/1187) ait olan et-Tenbîh ve’l-ifsâh amme vaka’a fî kütübi’s-sıhah adlı eseri İbn Dakîkul’lîd’den (723/1323) nakletme izni aldığını açıklamaktadır.224 Yine hadis rivayet etmiş olduğu hocası Rukayye binti Muhammed b. Ali b. Mutî Ümmü Abdurrahman Kuşeyriyye’den (741/1340) 225 , Keccî’nin es-Sünen’ini okumuş olması da muhtemeldir. Zira bu hanım muhaddis, kaynakların ifade ettiğine göre, Kahire’de söz konusu eser hakkında icazet verme yetkisine sahip olmakla 222 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 454 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam III, 177 224 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 325 225 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 267 223 53 şöhret bulmuştu.226 Öte yandan Moğultay, Ebû İshak Şîrâzî’nin (476/1083) Kitâbu gasli’r-ricleyn adlı eserini hocası Ali b. Salâh’a okuduğunu da ifade eder.227 3. Hocaları Moğultay b. Kılıç’ın ilim tahsil ettiği yıllarda Buhara, Bağdat, Şam ve daha nice ilim dünyasından sayısız alimler, hem Moğol istilâsından kurtulmak için, hem de halifeliğin merkezi haline gelmesinin etkisiyle Kahire’ye akın etmeye başlamışlardı. Tabii ki Memlûk sultanlarının ilim ve irfan sevgisinin, özellikle Kahire ve civarını bu meyanda ilim, irfan ve sanat merkezi haline getirmiş olmasının da etkisi büyüktür. Moğultay b. Kılıç’ın yetişmesine katkı sağlayan, kaynaklarda ve eserlerinde tespit edebildiğimiz hocalarının isimlerini vermeden önce bir konuya temas etmekte fayda mülahaza ediyoruz. Aşağıda Moğultay b. Kılıç’ın hocalarının isimlerini sıralarken, kaynaklarda adı geçen hocaları yanı sıra inceleme imkanı bulabildiğimiz eserlerinde yer alan tahdis siygaları “ahberana, ahberenî, enbeenâ, enbeenî, kıraaten aleyh, semi’tü” vb. ifadelere rastlamış isek bunları dikkate aldık, Moğultay’ın “Şeyhunâ/Şeyhimiz” dediği yerleri de önemsedik. Çünkü hadis usülü kaynaklarına göre şeyh; umumiyetle hadis talibinin meclisine devam ederek hadislerini rivayet ettiği muhaddise verilen isim olup, hadisini sema ile tahdis eden talibin sema ettiği cüz veya kitabı rivayet etmesi için kendisine icazet veren kimsedir.228 Moğultay b. Kılıç’ın hadis rivayet ettiği hocaları şunlardır: 1. Ahmed b. Ebûbekir b. Tayy b. Hatim b. Ceyş b. Bekkâr Şihâb Zübeyrî Mısrî (740/1339) 226 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 65; Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, XIV, 142 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472 228 İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 72 227 54 Moğultay b. Kılıç, eserinde onu hocaları arasında zikrederek, ondan hadis rivayetinde bulunduğunu bildirmektedir.229 2. Ahmed b. Muhammed Ali b. Şücâ Kuraşî el-Abbasî (721/1321) Kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında sayılmaktadır. 230 3. Ali b. Salah (?) Moğultay b. Kılıç, eserinde Ebû İshak Şîrâzî’nin Kitâbu gasli’r-ricleyn adlı eserini hocası Ali b. Salâh’a okuduğunu ifade etmektedir.231 4. Cemaleddin Yusuf b. Abdurrahman Ebû’l-Haccac el-Mizzî (741/1341) Moğultay b. Kılıç, Kütüb-i sitte ricali hakkında kaynak eserlerden biri olan Tehzibu’l-kemal adlı eserin müellifi Mizzi’nin (741/1341) eserine İkmâlü tehzibi’lkemâl adlı bir ikmal yazmış ve bu eserin mukaddimesinde Mizzi’yi (741/1341) “Şeyhunâ/şeyhimiz” sıfatıyla medhü sena etmiştir. 232 5. Ebû Abdullah b. Sa’dullah b. Cemâa b. Ali b. Cemâa el-Hamevî (733/1333) İlim ve amel ehli bir aileden gelen Ebû Abdullah İbn Cemâa diye bilinen, İbnü's-Salâh'ın talebesi kâdı’l-kudât Takıyyüddin İbn Rezîn el-Âmirî’den hadis dinlemiştir. Hatiplik ve müderrislik görevleri yanında, 701/1301 yılında Dımaşk'taki Sümeysâtiyye Hankahı sûfılerinin isteği üzerine buraya şeyhüşşüyûh olarak tayin edilmiştir. İbn Cemâa, Mısır kâdılkudâtlığı yanında Nâsıriyye Medresesi müderrisliği, Kâmiliyye Dârü’l-hadis’i şeyhliği, Tolunoğlu Camii, Sâlihiyye ve Nâsıriyye 229 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 372 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 260; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 231 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472 232 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 3 (Ayrıca bkz. İbn Tagriberdî, en-Nücûm, X, 86) 230 55 medreseleri müderrisliği de yapmıştır. 233 Moğultay b. Kılıç, kendisinden sema yoluyla hadis tahdis ettiğini ifade etmektedir.234 6. Ebû Ali Kürdî ed-Dımaşkî Hasan b. Ömer b. İsa b. Halil (720/1320) Ebû Ali Kürdî, Mısır’da Dârimi’nin Müsned’ini, İmam Malik’in Muvatta’ı’nı nakleden son ravilerden biridir. 235 Moğultay b. Kılıç, Ebû Ali Kürdî’den hadis rivayetinde bulunmuştur.236 7. Ebû Ali Abdülkerim b. Abdünnûr b. Münîr el-Halebî el-Mısrî (735/1334) Moğultay b. Kılıç, bu zatı şeyhlerinden biri olarak zikreder. 237 Es-Safedî de Moğultay’ın ondan hadis tahdis ettiğini belirtir.238 8. Ebû Hayyan Endelûsî Muhammed b. Yusuf el-Gırnâtî (745/1344) Moğultay b. Kılıç, bu hocasına İbnü’l-Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetül mütehaffız adlı eserini kıraat metodu ile okuduğunu söyler.239 9. Ebû Muhammed Abdülmümin b. Halef ed-Dimyâtî (705/1306) Daha hocaları hayatta iken hadis rivayet etmeye başlayan Dimyâtî, Kahire'de Mansûriyye Medresesi'nde muhaddislerden meydana gelen bir topluluğa hadis okutmakla ve burada ders veren ilk âlim olmakla tanınır. Eserleriyle meşhur olan bir çok âlim ve muhaddis ona talebelik etmiştir. Bunlar arasında Moğultay’ın hocaları olan İbn Seyyidünnâs, Mizzî, Ebû Hayyân Endelûsî, Takıyyüddin es-Sübkî de gelir. Dimyâtî, hadis rivayet ve dirayet ilminden başka fıkıh, kıraat, nahiv, lügat ve edebiyata, özellikle ensâb ilmine nüfuzu ile de tanınmaktadır.240 İmam, allâme, hafız, 233 Geniş bilgi için bkz. Akpınar, Cemil, “İbn Cemâa Bedreddin”, DİA, XIX, 339 vd. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 247, 303 235 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 18 (1546); Suyutî, Husnü’l-muhadara, I, 332 236 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269 237 Moğultay b. Kılıç, İkmâlu tehzibi’l-kemal, VI, 144 238 Safedî, A’yânu’l-asr, III, 137; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, VII, 337 239 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326 240 Ateş, Ali Osman, “Dimyatî Abdülmü'min b. Halef”, DİA, IX, s. 311, 234 56 huccet, nessâb, fakîh, şeyhü’l-muhaddisin sıfatları ile meşhur olan bu hocasından, Moğultay’ın, eserinde “şeyhimiz” diyerek hadis naklettiğini görmekteyiz.241 10. Ebû Muhammed Makdisî İsa b. Abdurrahman b. Meâlî b. Ahmed esSalihî el-Hanbelî (717/1317) Moğultay b. Kılıç, kendisinden hadis rivayeti konusunda icazet aldığını söylemektedir. 242 11. Ebû Muhammed Esedüddin Abdülkadir b. Abdülaziz b. Eyyûb (737/1336)243 12. Ebû Zekeriya Makdisî Yahya b. Yusuf b. Ebû Muhammed b. Ebû’lFütûh el-Mısrî (737/1336) Abdullah b. el-Mübarek’in “et-Tarih”ini de kendisine okumuş olduğu 244 bu hocası hakkında Moğultay b. Kılıç, onu şeyhlerinden biri olarak zikreder.245 13. Ebû’l-Abbas b. Ebû’l-Feth Ahmed b. Mansur b. İbrahim b. Mansur Cevherî el-Halebî el-Kâdı (738/1337) Moğultay b. Kılıç, bu zattan sema ve kıraat yolu ile hadis tahdis etmiştir.246 14. Ebû’l-Abbas Ahmed b. Ebû Talib Haccar İbnü’ş-Şıhne (730/1329) Moğultay b. Kılıç, “şeyhimiz” diye tavsif ederek ondan hadis nakleder. İbn Fehd, bu zatı Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında zikretmektedir. 247 15. Ebû’l-Berekât Muhammed b. Abdülkerim Şemseddin b. Atâ elİskenderî eş-Şâzelî (758/1356) Bu zat, Ebû'l-Abbas Tâcüddîn Ahmed b. Muhammed b. Abdilkerîm b. Atâullâh Şâzelî el-İskenderî’nin (709/1309) kardeşidir.248 İbn Atâullah el-İskenderî, 241 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitab-i İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 360 243 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 277 244 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 235 245 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 117; 322; IV, 72 246 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 342 247 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134 242 57 Şâzeliyye tarikatının Ebû'l-Hasan Şâzelî ve halifesi Ebû'l-Abbas el-Mürsî’den sonra üçüncü büyük şahsiyetidir.249 Moğultay, bu muhaddisten hadis rivayet etmiştir.250 16. Ebû’l-Fadl Abdülmuhsin b. Ahmed b. Muhammed b. Ali Emînüddin es-Sâbûnî (736/1335)251 17. Ebû’l-Feth (Ebû’l Hak) b. Halebî İbrahim b. Ali b. Muhammed b. Ali eş-Şâhid (738/1337)252 18. Ebû’l Feth Muhammed b. Muhammed Ya’merî İbn Seyyidünnâs (734/1334) Aslen Endülüslü olan İbn Seyyidünnas, Kahire’de çeşitli medreselerde görev yapmıştır. İbn Dakikul’îd’in ardından “Kâmiliyye Dârü’l-hadisi”nde hocalık yaptı. Birçok hocadan erken yaşta icazet aldığı için âlî isnadlara sahip oldu. Zâhiriyye ve Mühezzebiyye medreselerinde hadis hocalığı yaptı. Hadisi, hadis râvilerini ve tabakalarını, muhtelefü’l-hadis ilmini, hadislerdeki gizli kusurları iyi bilen, rivayet ettiği konularda kendisine güvenilen bir âlimdi.253 Mısır’da devrin en önemli hadis hafızı olan İbn Seyyidünnâs, Moğultay’ın hadis şeyhlerindendi. 254 Moğultay, onun vefatı üzerine “Zahiriyye Medresesi”nde hocalık yapmaya başlamıştı.255 19. Ebû’l-Feth Takıyyüddin Kuşeyrî İbn Dakikul’îd (702/1302) İbn Dakikul’îd hadis, tefsir, kelâm, Arap dili ve edebiyatında “Şeyhü’l-İslam Huccetü’l-İslam” sıfatları ile tanındı. Kahire’de bulunduğu yıllarda Fâzıliyye, Kâmiliyye, Nâsıriyye, Salâhiyye, Sâlihiyye ve Mansûriyye medreselerinde ders verdi. Takıyyüddin es-Sübkî onun “mutlak müctehid” olduğunu, hicri yedinci asrın başında 248 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 117 (4487) Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337 250 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 696 251 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 363 252 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 243 253 Kandemir, Yaşar, “İbn Seyyidünnas”, DİA, XX, s. 317 254 İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 138 255 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 142; Suyûtî, Tabakâtu’l-huffâz, 538; İbn Kutluboğa, Tacü’t-teracim, 269 249 58 gönderilen müceddidlerden olduğu konusunda hocalarının görüş birliği içinde bulunduğunu kaydeder. Talebesi İbn Seyyidünnâs da, onun, her yüzyılın başında dini tecdid için gönderilen âlimlerden biri olduğunu söyler. 256 Kaynaklar İbn Dakikul’îd’in, Moğultay’ın hocaları arasında adını zikreder. 257 Ancak bu konu üzerinde durulmaya değerdir. Zira Moğultay’ın doğumunu (689/1290) ve onun vefatını (702/1302) dikkate alırsak, Moğultay’ın henüz on bir yaşlarında iken hocasından okuması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bu mümkün olamaz. Tezin ikinci bölümünde Moğultay’ın tenkit edilmesi ile ilgili bölümde bu konu üzerinde ayrıca durulacaktır. 20. Ebû’l-Hasan Takıyyüddin es-Sübkî Abdülkâfî b. Temmâm (756/1355) Hadis ilmini Dimyâtî’den, tasavvuf ilmini ise İbn Atâullah İskenderî’den alan Sübkî, Şam kadılığı da yapmıştır. Kaynaklar, 715/1315 yılında Moğultay’ın onun yanında olduğunu ve Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri kendisine kıraat ettiğini haber vermektedir.258 Sultan Nasır b. Muhammed Kalavun, 720/1320 yılında onun ikameti için Kahire’de saltanat merkezi Kal’atü’l-Cebel’de bir zaviye yaptırmıştı. Bu zaviye o zaman “Takıyyüddin Zaviyesi” olarak tanınıyordu. Sübkî, devrin emirleri yanında hürmete layık bir alim olarak kabul ediliyordu.259 21. Ebû’l-Hasan Ali b. Nasrallah İbnü’s-Savvâf Şafiî (712/1312) İbnü’s-Savvâf, İmam Nesaî’nin Sünen’ini rivayet eden ravilerden biridir. Moğultay el-Vadıhu’l-mübin adlı eserinde İbnü’s-Savvâf”tan rivayette bulunduğunu ifade ederken260, bazı kaynaklar da bu hocasından ismen bahseder.261 22. Ebû’l-Hasan el-Mahzûmî Nureddin Ali b. Tâc İsmail b. İbrahim (732/1331) 256 Özel, Ahmed, “İbn Dakikul’îd”, DİA, XIX, 407 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 258 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 259 Makrizî, el-Hıtat, II, 432 260 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 194 261 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 135; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15 257 59 Moğultay’ın, sema ve kıraat yolu ile hadis naklettiğini söylediği Ebû’l-Hasan Mahzûmî’yi262, İbn Fehd de hocaları arasında sayar.263 23. Ebû’l-Hasan Nureddin Ali b. Ömer Vânî Hılâtî Sûfî Bazı kaynaklar, Moğultay’ın, Ebû’l-Hasan Vânî’den sema ve kıraat yoluyla hadis tahdisinde bulunduğuna işaret etmekte 264 , kendisi de hicri 717/1317 yılında Vânî’den kıraat yoluyla hadis tahdis ettiğini söylemektedir.265 24. Ebû’l-Kasım b. Tevbe266 25. Ebû’l-Mehâsin Bedreddin Yusuf b. Ömer el-Hutenî el-Mısrî el-Hanefî (731/1330) Huten, Türkistan’da bir yerleşim yeridir. 267 Moğultay b. Kılıç arz ve sema metodu ile hadis tahdis ederken, aslen Türk olan bu hocasını bazı yerlerde Bedreddin Türkî adıyla da zikretmektedir.268 Kasım b. Kutluboğa 269, Suyûtî270, Ziriklî271, İbn Hacer272 ve devrin önemli biyografi alimi İbn Fehd273 eserlerinde onu Moğultay b. Kılıç’ın hocaları arasında zikretmişlerdir. 26. Ebû’n-Nûn Fethuddin ed-Debûsî Yunus b. İbrahim b. Abdülkavî elAskalânî el-Mısrî (729/1328) 262 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 636 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134 264 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 337 265 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 447 266 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, 406 267 Yâkût, Mu’cemü’l-büldân, II, 397 268 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 197, 281, 318; el-Vâdıh, s. 43 269 İbn Kutluboğa, Tâcüt-terâcim, 269 270 Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Husnü’l-muhâdara, I, 307; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 365 271 Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275 272 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15 273 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134 263 60 Ebû’n-Nûn Fethuddin ed-Debûsî, Moğultay b. Kılıç’ın kıraat metodu ile hadis rivayetinde bulunduğu hocaları arasında yer alır.274 Moğultay b. Kılıç ondan, Hakim Nisâbûrî’nin (405/1014) Ulûmü’l-hadis’ini 275 , Vâhıdî’nin Esbâbü’n-nüzûl’ünü 276 kıraat yoluyla rivayet etmiştir. 27. Ebû’s-Senâ Şihabüddin Mahmud b. Süleyman b. Fehd b. Mahmud elHalebî ed-Dımaşkî (725/1324)277 28. Ebûbekir Sanhâcî el-Hımyerî es-Sûfî Abdullah b. Ali b. Ömer b. Şibl b. Râfi’ b. Muhammed (724/1323)278 29. Ebü’t-Tükâ Takıyyüddin Salih b. Muhtar b. Ebû’l Fâris Üşnehî (738/1337) Moğultay b. Kılıç bu hocasından kıraat ve sema metodu ile rivayette bulunmuştur.279 30. Celâl Muhammed b. Muhammed b. İsa b. Hasan el-Kahirî (718/1318) İbn Hacer ile İbn Fehd bu hadis alimini Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında zikreder.280 31. Ebû’l-Meâlî Celâleddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân b. Ömer b. Ahmed el-Kazvînî eş-Şâfiî (739/1338) Kazvînî, Şam'da geçirdiği uzun yıllar ve Mısır'da kaldığı on bir yıl boyunca fıkıh, usûl-i fıkıh, usûlü'd-dîn, hadis, tefsir, Arap dili ve belagatı gibi alanlarda çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Arapça'nın yanında Türkçe ve Farsça da bilen Kazvînî başta Arap belagatı olmak üzere Arap dili, fıkıh, fıkıh usulü ve kelâm sahalarında zamanın otoritesi kabul edilir. Kazvînî’nin eserleri, özellikle Osmanlı medreselerinde 274 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 454¸553; el-Vâdıh, s. 132; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnu’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Kutluboğa, Tâcü’tterâcim, s. 269 275 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 472 276 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 177 277 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 290, 367 278 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, IV, 171 279 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 318; IV, 36 280 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134 61 ders kitabı olarak okutulmuştur. Halen de üzerlerine şerh, ta’lik inceleme türü çalışmalar yapılmaktadır.281 Kaynaklar Moğultay’ın, onun ilim meclislerinden hemen hemen hiç ayrılmadığını ve istifade ettiğini kaydeder.282 32. Kemaleddin Abdurrahim b. Abdülmuhsin b. Dargam el-Mısrî elMinşâvî (720/1320) 283 33. Muhammed b. İsmail b. Es’ad b. Ahmed Emîr Şemseddin el-Âmidî İbnü’t-Tîtî (704/1304) Aslen Diyarbakırlı olan İbnü’t-Tîtî, devrin Mardin emirlerindendi. Bağdat, Şam, Mısır’dan pek çok kişi kendisinden sema yoluyla hadis nakletmiştir. Târihu Âmid adlı eseri vardır. Mısır’da vefat etmiştir. 284 İbn Nâsıruddin (842/1438), Moğultay’ın kendisinden rivayette bulunduğunu zikreder.285 34. Rukayye binti Muhammed b. Ali b. Mutî Ümmü Abdurrahman elKuşeyriyye (741/1340) Bu hadis alimi hanım, İbn Dakikul’îd’in kızı olup Kahire’de hadis rivayet etmekle meşhur olmuştur. Keccî’nin Sünen’ini sema metodu ile rivayet eder ve eserin rivayeti konusunda icazet verirdi. 286 Moğultay, Ümmü Abdurrahman Kuşeyriyye’den hadis rivayet ettiğini söyler.287 35. Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah b. Ömer b. Es’ad el-Müneccâ (716/1316) 281 Durmuş, İsmail, “Kazvînî Hatîb”, DİA, XXV, s. 157 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Tağriberdî, Menhelü’ssâfî, XI, 205 283 Moğultay b. Kılıç, İkmal-i tehzibi’l-kemal, VI, 144; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134 284 Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, II, 227 285 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, II, 67 286 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 65; Safedî, Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, XIV, 142 287 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 671 282 62 İbn Kâdî Şühbe, İbn Hacer ile İbn Fehd, bu hadis alimi hanımı Moğultay b. Kılıç’ın şeyhleri arasında zikretmişlerdir. 288 36. Şeyh Nasr b. Süleyman b. Ömer Ebû’l-Feth el-Menbicî (719/1319) Türkiye’den kaynağını alarak Fırat’a kavuşan Sacur çayının güneyinde Halep’i Urfa’ya bağlayan, miladi on dördüncü yüzyılın önemli ticaret yolu üzerinde Kuzey Suriye, günümüz de ise Halep ili sınırları içinde Menbic şehrine 289 nispet edilen Ebû’l Feth el-Menbicî’den Moğultay, kıraat yoluyla hadis tahdisinde bulunduğunu söyler.290 Ebû’l Feth el-Menbicî, insanların arasına fazla karışmaz, devlet büyükleri ile içli dışlı olmazdı. Baybars Rükneddin Çaşnigîr ona çok hürmet edip gönülden bağlıydı. el-Menbicî, Muhyiddin İbn Arabî’ye muhabbetle bağlı bir sufi idi. İbn Teymiyye’ye karşı onu savunmuştur.291 37. Şeyh Zahid Diyâuddin Musa b. Ali b. Musa b. Yusuf b. Muhammed ez-Zerzârî (730/1329) Moğultay, Şeyh Zahid’den sema ve kıraat yolu ile hadis tahdisinde bulunmuştur.292 38. Şeyhul İslam İbn Teymiyye Ebû’l-Abbas el-Harrânî (728/1327) Moğultay, Memlûk devrinin önemli simalarından Şeyhülislam İbn Teymiyye (728/1327) hakkında “Şeyhunâ/Şeyhimiz” ifadesini kullanır, kendisinden rivayette bulunur.293 39. Taceddin Ebû’l-Abbas b. Muhammed İbn Dakikul’îd (723/1323) Kaynaklara göre meşhur İbn Dakiku’lîd’in (702/1302) kardeşi olan Taceddin Ebû’l Abbas, 636/1239 yılında dünyaya geldi. Malikî ve Şafiî mezhebi fıkhı ile 288 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136 289 Demirkent, Işın, “Menbic”, DİA, XXIX, s. 123, 124 290 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 514 291 Makrizî, el-Hıtat, II, 432 292 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 303; II, 724 293 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, V, 83 (1687) 63 meşgul oldu. Necibiyye Medresesi’nde ders verdi. Kendisinden Birzâlî (739/1339), Kutbuddin Halebî (736/1336), İbn Cemâa (733/1332), İbn Seyyidünnâs (734/1333) gibi alimler hadis tahdis etti. Kasım b. Fadl Sakafî İsfehânî’nin (489/1096) (Sakafiyyât), Hüseyn b. İsmail b. Muhammed Mehâmilî Dabbî’nin (330/942) on altı cüzden oluşan (Emâli’l-mehâmilî) hadis cüzlerinden ve Sa’dân b. Yahya b. Salih Lahmî (190/805) gibi önceki hadis alimlerinden hadis naklederdi. Taceddin İbn Dakikul’îd, ömrünün sonlarına doğru ihtilata maruz kalmıştır. 294 Moğultay, ondan sema ve kıraat yolu ile hadis nakletmiştir.295 40. Takıyyüddin Ebû Abdullah Muhammed b. Abdülhamid b. Abdülgaffar el-Hemedânî el-Mısrî (721/1321) 296 Buraya kadar adını verdiğimiz hocaları hakkında Moğultay’ın, hadis ilminde meçhul veya rivayetleri, eserleri zayıf kabul edilen kişilerden öğrenim gördüğünü belirgin bir şekilde anlatan ifadeye rastlayamadık. Ancak Moğultay’ın, el-Mehâmilî ed-Dabbî297 gibi emâlî, sakafiyyat ve cüz sahibi kişilerden nakilde bulunması dikkat çekicidir. İcazetli olduğu kitaplardan kaynak belirtmeden bir semâ kaydı olan “ahberenâ” sîgasını kullanmak suretiyle nakillerde bulunan Mu’tezilî Ebû Ubeydullâh Muhammed b. İmrân el-Merzübânî (384/994) 298 gibi şahıslardan Moğultay’ın rivayette bulunması da önemli görülmelidir. Nitekim Moğultay, Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sını 738/1337 yılında istinsah etmiş299 ve el-Vâdıhu’l mübin adlı çalışmasında onun Kitâbü’l müstenîr 300 ; Kitâbü’l müteyemmîn 301 ; Kitâbü’z-zühûl ve’n-nuhûl302; Mu’cemü’ş-şuarâ303 adlı eserlerinden istifade etmiştir. 294 Geniş bilgi için bkz. Safedî, A’yânu’l-asr, I, 298; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, I, 398 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 134; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 215; İbnu’l-ımâd, eş-Şezerât, VIII, 337 296 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, IV, 135 297 Yaşaroğlu, Kâmil, “Mehâmilî Hüseyin b. İsmail”, DİA, XXVIII, 298 Yazıcı, Hüseyin, “Merzübânî”, DİA, XXIX, s. 256-257 299 bkz. Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, II, 516, Kahire, 1354 , thk. Fritz Krenkow 300 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıhu’l-mübin, s. 98 301 a.g.e, s. 49 302 a.g.e, s. 221 303 a.g.e, s. 279 295 64 Öte yandan Moğultay; Dahhâk b. Müzâhim’in (105/723) et-Tefsir 304 , İbn Merdûye İsbehânî’nin (498/1104) Esmâ-ü evlâdi’l-muhaddisin 305 , Mukâtil b. Süleyman Belhî’nin (150/767) Nevâdiru’t-tefsir , Ebû’l-Hasen Medâînî’nin – Ahbâru’l havâric 306 , Ahfeş’in – Emâlî 307 , Ebû Muhammed İshak b. İbrahim Büstî’nin - Tefsir 308 , Ebûbekir Harâitî’nin (327/938) - İ’tilâlü’l kulûb 309 , Ebû’l Hasen Ali b. Ahmed Vâhıdî’nin (468/1075) – Esbâbü’n-nüzûl310, Hafız Cûzekânî’nin (543/1148) – Ebâtîl311 Hakîm Tirmizî’nin (320/932) - Nevâdiru’l-usul312, İbn ebî’ddünyâ’nın (281/894) – Hevâtifü’l-cinân 313 ile Fetâvâ’s-Semerkandî 314 ; Tefsiru Evzâî 315 ; Kitâbü’s-Sakâfatî 316 ; Tefsiru İbn Abbas 317 …vb. hadis ilimleri açısından zayıf görülen eserleri kullandığını görmekteyiz. Moğultay’ın yukarıda adını zikrettiğimiz hocaları arasında ilimde şöhret sahibi olanlar bulunduğu gibi, rivayetinde titiz davranmayan ve hadis ilimleri ile meşhur olmayanlar da vardır ve Moğultay onların eserlerinden nakiller yapabilmektedir. B. ÖĞRETİM HAYATI 1. Döneminde Kahire’deki Medreseler Memlûkler dönemi medreselerinde hadis hocalarına muhaddis, şeyhü'l-hadîs veya şeyhü'r-rivâye adı verilirdi. Muhaddis; bölgesindeki hadis şeyhlerini, onların doğum ve ölüm tarihlerini ve ilmî durumlarını bilmek zorundaydı. Yardımcıya müstemlî, dil hocalarına ise nahvî deniliyordu. Kıraat hocaları da hadis hocaları gibi 304 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 208 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39 306 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 141 307 a.g.e, IV, 213 308 a.g.e, II, 324 309 a.g.e, II, 285; III, 24 310 a.g.e, III, 177 311 a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146 312 a.g.e, I, 233 313 a.g.e, IV, 117 314 a.g.e, II, 405 315 a.g.e, IV, 230 316 a.g.e, V, 272 317 a.g.e, V, 211 305 65 şeyh (şeyhü'l-kırâa) olarak adlandırılmaktaydı. Ribât, zaviye ve hankahlarda ders verenlere de şeyh denilmekteydi.318 Makrîzî’nin kaydettiğine göre Kahire medreselerinin on dördü Şafiî, dördü Mâlikî, onu Hanefî, üçü Şafiî-Mâlikî, altısı Şafiî-Hanefî, biri Mâlikî-Hanefî, dördü ise dört Sünnî mezhebin fıkhı üzerine eğitim yapıyordu. Ayrıca iki dârü’l-hadîs ve yirmi beş kadar da medrese bulunuyordu.319 Yukarıdaki rakamlar, Kahire’de Moğultay zamanında eğitim ve öğretim faaliyetinin yaygın olduğuna işaret etmesi bakımından önemlidir. Öğretim merkezlerinin bu kadar çok olduğu bir yerde Moğultay, ilmi kişiliği ile temayüz etmiş ve asrın hadis imamı olarak kabul görmüştür. Aşağıda ilmî mesaisi hakkında bilgi vermek üzere, Kahire’de görev aldığı medreselerden bahsetmek istiyoruz. 2. Görev Yerleri Kahire’deki ilim merkezleri devrin en gözde mekanlarıdır. Memlûk sultanları medreselerde görev yapacak müderrisleri kendileri görevlendirmektedir. Medreselerde talebe okutacak ve onları iyi bir din alimi olarak yetiştirecek müderrislerde aranan bir takım özellikler önem arz eder. Mesela müderrisin belagat sahibi, cömert ve iyi ahlak sahibi, ilmine itibar edilen önemli alimlerin meclislerinde yetişen asaletli bir alim olması, fazilette emsallerinden önde bulunması ve takva sahibi olması bunlardan bir kısmıdır. Bu hassasiyet Memlûklerde sayıları giderek artan medreselerdeki eğitim seviyesini de yükseltmiştir. Moğultay’ın görev aldığı eğitim kurumları şöyledir: 1. Zahiriyye Medresesi Bu medrese, Sultan Rükneddin Zahir Baybars tarafından 662/1263 yılında yapılmış olup Kahire’deki devrin en seçkin eğitim kurumudur. Kur’ân-ı kerim talimi yapılan yetimlere ait bir bölümü ile bütün ilimlere dair çeşitli eserler ihtiva eden büyük bir kütüphanesi bulunuyordu. Moğultay b. Kılıç’ın hadis şeyhi Şerefüddin 318 319 Bozkurt, Nebi, “Medrese”, DİA, XXVIII, s. 326 Makrizî, el-Hıtat, II, 362, 363 66 Abdülmü’min b. Halef Dimyâtî burada müderrislik yapmıştı.320 Moğultay b. Kılıç, bir diğer hocası İbn Seyyidünnâs’ın 734/1333’te vefatı ile boşalan bu medresede müderris olarak görev aldığını kaynaklar zikretmektedir. Ancak Zahiriyye Medresesi’nde göreve ne zaman başladığı ve ne zamana kadar burada devam ettiği hakkında kesin bir bilgi vermez. 321 Moğultay’ın eserlerinden “Terkü’l-mirâ” adlı çalışmasını incelerken, ulaştığımız bilgiler bize bir nebze de olsa ışık tutar. Bu eserin bir nüshasının Berlin’de bulunduğu bilinmektedir.322 Eserin bu nüshası esas alınarak basılan “Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eserinin ikinci cildinin sonunda, istinsahının Moğultay’a ait olduğu görülmektedir. Buradaki bilgiler şöyledir: “Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eseri, şânı yüce Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her ikisini ve bütün Müslümanları bağışlasın: 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü, Zahiriyye Medresesi, Kahire…”323 Buradan anlıyoruz ki, Moğultay, 738/1337’li yıllarda Zahiriyye Medresinde görev yapmaktadır. Hocası İbn Seyyidünnâs’ın 734/1333 yılında vefatı ile boşalan bu medresede müderris olarak görev aldığını ifade eden kaynakların vermiş olduğu bilgiyi dikkate alırsak Moğultay, yaklaşık olarak beş yıl süreyle burada görev yapmış olmalıdır. 324 2. Kal’a Camii Memlûk Sultanı Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun’un, Kal’atü’lCebel’de 718/1318 yılında yaptırmış olduğu bu camide Moğultay b. Kılıç, hocası Hatib el-Kazvînî’nin (739/1338) tavassutu ile ders vermiştir.325 320 Makrizî, el-Hıtat, II, 378, 379; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 229 İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255 322 Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 (Ayrıca bkz. Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198) 323 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, II, 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow) 324 İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255 325 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 33 [Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun camiyi inşa ettirdiğinde, artık tamamen bölgede hakim güç olan devletin imarı için geniş bir çalışma başlatmış oldu. Bu yüzden Kahire’de önceden 321 67 3. Sargatmış Medresesi Bu medrese Kal’atü’l-Cebel ile Ahmed b. Tûlun Camii arasında yer alıyordu. Nispeten Kahire’nin dışında sayılırdı. Memlûk sultanlarından Nasıruddin Hasan enNâsır’ın ikinci defa saltanata geldiği dönemin (755-762/1354-1361) meşhur vezirlerinden Emir Seyfeddin Sargatmış Aytemüş en-Nâsırî (759/1358), Sargatmış Medresesi’ni 756/1355 yılında yaptırmıştır. Sargatmış Medresesi Hanefi fakihlerinin kullanımına tahsis edilmişti. Emir Seyfeddin Sargatmış Aytemüş en-Nâsırî (759/1358) burada hadis derslerini başlatmış, daha sonra bu medreseyi vakfetmiştir.326 Kaynaklar, ilk hizmete girdiği yıl Moğultay b. Kılıç’ın burada ders verdiğini nakleder.327 4. Salih Talâyî Camii Salih Talâyî Camii, Fatımîler devrinde imar edilmiş, şehrin Zevîle kapısı dışında cami meşheddir. Makrizî’ye göre, Fâtımîlerin Haçlılarda mücadele ettiği ve Suriye sınırındaki Askalan şehrini işgal ettikleri sırada (548/1153), Fâtımîlerin güçlü vezirlerinin sonuncusu Salih Talâyî b. Ruzzik, meşhedi Haçlılardan korumak maksadıyla Salih Camii’ni yaptırmış, Hazreti Hüseyn’in (r.a) meşhedi olarak meşhur olmuştur. 328 İbn Fehd’e (871/1476) göre Salih Talâyî Camii, Moğultay’ın hadis tedris ettiği yerler arasında yer alır.329 5. Necmiyye Medresesi (Sâlihiyye) yapılan pek çok yapıyı da imar ettirip güzelleştirdi. Kal’a Camii’nin hatip, kurrâ ve müezzinlerini bizzat imtihanlar yaparak belirlemiş, göreve uygun görülenler burada dersler vermeye başlamıştır. Daha sonra Sultan, Kal’a Camii’ni vakfa dönüştürmüştür. Kal’a Camii, Mısır’ın en güzel ve en büyük camilerinden biri kabul edilir. Mısır sultanları burada Cuma namazını kıldırır ve hutbe okurlardı. Bkz. Makrizî, el-Hıtat, II, 325] 326 Makrizî, el-Hıtat, II, 403; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 231 327 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Kutluboğa, Tacü’t-terâcim, s. 269; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205 328 Makrizî, el-Hıtat, II, 293 [Meşhed dinî bir özelliğe sahip veya topluma mal olmuş kimselerin şehîd olduğu yahut defnedildiği yer anlamına gelir. Cami meşhed ise içinde türbe bulunan cami anlamına gelir. Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Peygamber’in (s.a.s) torunu Hz. Hüseyin’in (r.a) (61/680) kesik başının nereye gömüldüğü ihtilaflıdır. Medine’de Baki’ Mezarlığı'na, Necef’te babasının yanına, Kûfe dışında bir yere, Kerbelâ’da cesedinin konulduğu kabre, Dımaşk’ta bilinmeyen bir yere, Rakka’ya hatta Kahire'ye gömüldüğüne dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır. (Fığlalı Ethem Ruhi, DİA, “Hüseyin”, XVIII, 520) Çeşitli tadilatlar geçiren camii, günümüzde Kahire Hüseyin Meydanı’ndadır. Karşısında Ezher Camii ve Üniversitesi vardır. “Seyyidünâ Hüseyin Camii Meşhedi” olarak bilinir. (bkz. www//Kahire.net)] 329 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140 68 Bu medresenin ilk bânisi, Eyyûbi hükümdarı Melikü’s-Salih Necmeddin b. Eyyub Kamil idi. Memlûkler devrine gelindiğinde bu medrese epeyce tahrip olmuştu. İlk yapıldığı zaman burada dört mezhebin fakihleri ders veriyordu. Memlûk Sultanı Melikü’l-Muiz İzzeddin Aybeg Türkmânî (648/1250) burayı yeniden ihya etti ve adli işlerde aktif olarak kullanmaya başladı. 330 Şehrin Zevîle kapısı dışında kalan Sâlihiyye Medresesi’nde Moğultay’ın da müderrislik yaptığı bilinmektedir.331 6. Rükneddin Baybars Hankâhı Henüz sultan olmadan önce Rükneddin Baybars Çaşnigîr, “Rükneddin Baybars Hankâhı” adıyla bilinen ribatın yapımına hicri 706 yılında başladı ve sultan olduğu yılda (709/1309) inşaatı tamamladı. Makrizî’nin332, “Kahire’de binası en güzel, ebadı en geniş ve sanat yönüyle en iyi olanı” diye tavsif ettiği ribatta, Moğultay’ın müderrislik yaptığına işaret eden kaynaklar vardır. 333 Hankâh’ta sürekli Kuran-ı kerim okunmakta, müderrisler hadis tedris etmekte, gelip gidenlere yemekler ikram edilmekte, çocuklar dahi bu ikramlardan mahrum edilmemektedir. 400 kadar sufi ile 100 civarında talebe ise daimi olarak hadis dersi almaktaydı.334 7. Mecdiyye Haliliyye Medresesi Bu medrese, Mecdüddin Ebû Muhammed Abdülaziz b. eş-Şeyh Emînüddin Ebû Ali Hüseyn b. Ali b. İbrahim el-Halîli ed-Dârî (680/1281) tarafından 663/1264 yılında yapılmıştı. Bu kişi, devrin önemli vezirlerinden Fahreddin b. Ömer b. Abdülaziz b. el-Halilî’nin (711/1312) babasıydı. 680/1281 yılında vefat edinceye kadar burada kendisi de müderrislik yapmıştır. Vezir olan oğlu vefat edinceye kadar burada dersler verdi. Bu medresede başka müderrisler, muîdler, müezzin ve imamlar görev almıştır.335 Moğultay b. Kılıç da onlardan birisidir.336 8. Nâsıriyye Medresesi Melikü’l-Âdil Zeynüddin Ketboğa Mansûrî (694/1294) tarafından yapımına başlanan bu medresenin tamamlanması Sultan Melik’ün-Nâsır Muhammed b. 330 Makrizî, el-Hıtat, II, 374 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73 332 Makrizî, el-Hıtat, II, 415; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 229 333 İbn Râfi, el-Vefeyât, II, 244; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Serkis, Mu’cem, 1768, 1769 334 Makrizî, el-Hıtat, II, 416 335 Makrizî, el-Hıtat, II, 400 336 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 141 331 69 Kalavun tarafından 703/1303 yılında gerçekleştirildi. Kahire’nin en güzel medreselerinden biri idi. Zeynüddin Ali b. Mahlûf Malikî, Şerefüddin Abdülgani Harrâni, Ahmed b. Surûcî Hanefî, İbn Vekîl Sadreddin b. Muhammed Şâfiî gibi dört büyük mezhebin kâdı’l-kudatları burada müderrislik yapmıltı. 337 Moğultay b. Kılıç’ın da görev yaptığı bu medrese, Mısır’da yapılan ilk medrese unvanına sahipti.338 9. Mühezzebiyye Medresesi Mühezzebiyye Medresesi, “İbn Ebî Halîka” adıyla meşhur olmuş, Mısır diyarının tabipler reisi Hakîm Mühezzebüddin Muhammed b. Ebû’l-Vahş tarafından ilim hizmetine kazandırılmıştır. Bu medrese Kahire’nin dışında Halep civarında bunuyordu.339 Kaynakların ifade ettiğine göre burası Moğultay’ın hadis tedris ettiği kurumlardan biridir.340 10. Karasungûriyye Medresesi Karasungur b. Abdullah Şemseddin Mansuriyye (728/1327), Sultan Melikü’lMansur Seyfeddin Kalavun (678/1279) devrinde onun hizmetinde bulunarak yükselmiş emirlerdendi. Daha sonradan Halep Nâibü’s-Saltanası oldu. Kahire’de Baybars Hankâhı yanında bir medrese yaptırdı. Burada yetim çocuklara Kuran-ı kerim öğretilmesini sağladı. Moğultay’ın hadis okuttuğu bu medresede aynı zamanda fakihlere de ders veriliyordu. 770/1368 yılına kadar burası eğitim ve öğretimine devam etmiştir.341 Buraya kadar ismini ve hakkında kısaca malumatını vermiş olduğumuz Kahire’deki önemli eğitim ve öğretim kurumları, Moğultay’ın ders vermiş olduğu nadide ilim merkezleridir. Moğultay, hem halk arasında, hem umera, hem de ulema arasında hüsnü kabul gören ve tanınan biridir. İbnu’s-Salah’ın eserine yazmış olduğu kitabın mukaddimesinde, Moğultay’ın etrafında ilim öğrenen kimseler olduğunu bilinmektedir. Moğultay, Mukaddime’yi okuturken talabelerinin sorduğu soruların artması üzerine Islâhu kitâb-i İbni’s-Salah’ını ihtisar ederek telif ettiğini söyler.342 Onun hadis usulü okuttuğunu gösteren bir diğer bilgi, talebesi Ebû Muhammed 337 Makrizî, el-Hıtat, II, 382 Makrizî, el-Hıtat, II, 363 İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269 339 Makrizî, el-Hıtat, II, 369 340 İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 341 Makrizî, el-Hıtat, II, 388 342 Moğultay b. Kılıç, Islah-u kitâb’İbni’s-Salah, s. 7-8 338 70 Ebnâsî’nin (802/1400) “Şeyhimiz Moğultay b. Kılıç’a İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’lhadis’ini kıraat ettim; o da bana icazet verdi”343 ifadesidir. Kaynaklarda onun hangi dersleri ne şekilde okuttuğuna dair bir bilgiye rastlamadık. Yukarıdaki bilgiler, Moğultay’ın Kahire’deki medreselerde görev aldığını açıkça gösterir ve ondan ders alan talebelerin sayısı hiç de az değildir. 3. Talebeleri Moğultay b. Kılıç devrinde Kahire’de dini eğitim alanındaki çalışmaların merkezinde hiç kuşkusuz İslami ilimler gelir. İlim ehli, halkın ve idarecilerin en çok önem verdiği kişilerdir. Ulema bir taraftan camilerde, medreselerde görev yaparken, diğer yandan sosyal hayatın merkezinde ve siyasi hareketliliğin de bir parçası olarak hayat sürmektedir. Camilere, medreselere, saltanatın merkezine (Kal’atü’l-Cebel), Kahire’nin en meşhur kurumlarına, devrin en seçkin alimleri tayin edilmekte, mukriler, hafızlar Kuran tilaveti ile sultanların dikkatlerini çekmektedirler. Öte yandan hankâhlar, ribatlar, zaviyelerde görev yapan tasavvuf ehli de ehli ilim arasından hatta adlî yapının hakimleri de ulema arasından seçilmektedir. Çünkü İslamî ilimler revaçtadır, alimlere de büyük önem atfedilmektedir. İslam âleminde talip başlangıç eğitimini tamamladıktan sonra, İslami ilimlerin yanı sıra tarih, matematik, edebiyat vb. bilimleri öğrenir. Öte yandan öğrencilerin hocaları ile irtibatları, hocanın ilmî alandaki ünü ile de alakalıdır. Eğer hocası, toplumda ve ümera nezdinde kabul gören biri ve geniş ilişkiler içinde ise, eğitimini başarı ile tamamlayan öğrenci, hayata adım attığı zaman büyük bir imkana sahip olabilir. Önemli bir okulda (medrese) göreve getirilmekle öğrenci, hocasının ve kendi ilmî mesaisinin değerini arttırabilirdi.344 Bunun bir misali olarak, hocası İbn Seyyidünnâs’ın vefatı ile boşalan “Zahiriye Medresesi”nde göreve başlatılan Moğultay’ı örnek vermek yerinde olacaktır. 345 Büyük bir muhaddisin yerini doldurmak elbette kolay değildir. Hele hele onun makamında ders vermek, hatta o günkü şartlar altında dini ilimlerde oldukça seviyeli 343 Ebnâsî, eş-Şezâ’l-feyyah, I, 64 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu, s. 166-167 345 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 344 71 bir toplumda bunu yapabilmek, hatta başarabilmek elbette ki zordur. Moğultay, bu göreve getirilirken öncelikle hocasının ve diğer ilim ehlinin değer verdiği en gözde kişi konumunda olmalıdır. Zira devrin seçkin alimi Celaleddin el-Kazvînî bu göreve getirilirken Moğultay’a tavassut etmektedir. Zahiriyye Medresesi’nde göreve başladıktan sonra halkın, ulemanın ve umeranın hoşnutsuzluğunu çekecek bir hadise zuhur etmemiştir; olsaydı muhakkak kaynaklarımız bundan bahsederdi. İbn Kâdî Şühbe’nin de (851/1447) ifade ettiği gibi Moğultay b. Kılıç’ın rahle-i tedrisinde yetişenler, ilimde maharet kesbedinceye kadar hocalarının faziletlerinden istifade etmişler ve onun izini takip etmişlerdir. 346 Devrin pek çok ilim talibi, Moğultay ve diğerlerinin şahsında ilme ve salih amele yönelmişler, ilmi asıl kaynağından öğrenip, kendilerini gelecek nesiller tarafından otorite kabul edilecek kişiler olarak hazırlamışlardır. Moğultay’ı yetiştiren İbn Seyyidünnâs, Dimyâtî, Ebû Hayyan Endelûsî, İbn Cemâa gibi tanınmış hocalar bulunduğu gibi, Moğultay’ın da aşağıda görüleceği üzere yetiştirmiş olduğu Bulkînî, Irâkî, İbnü’l-Mülakkin gibi ilimde şöhretli talebeleri olmuştur. Hicri yedinci asrın sonu ile başlayan Kahire merkezli bu ilmî hareketlilik, hicri sekizinci ve dokuzuncu asırda kendini daha güçlü şekilde gösterecek, Ebû’l Fida İbn Kesîr (774/1373), Zerkeşî (794/1391), İbn Receb el-Hanbelî, (795/ 1392), Heysemî (807/1404), Sıbt İbnü’l-Acemî (841/1437) İbn Hacer el-Askalânî (852/1448), Aynî (855/1451) vb. alimlerle devam edecektir. Moğultay b. Kılıç, söz konusu yıllarda Memlûklerin ilim, irfan ve sanatta yükselişe geçtiği yıllar olan Bahrî Memlûkler devrinin bir muhaddisi olmakla önem kazanır. Zira Memlûklerin “Burcî” kabul edilen yılları siyasî yönden oldukça karışık zamanlardır. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, anlıyoruz ki diğer zamanlarda olduğu gibi Memlûkler devrinde de İslami eğitim sisteminde, bir talebeyi sadece tek hoca ve tek eğitim kurumu yetiştirmemektedir. İlim talibi, bal arısı misali bal alacağı verimli 346 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 250 72 yerleri arayıp bulmaktadır. Dolayısıyla bir ilim talibi, topyekûn bir İslamî ilim kültürü içinde yetişiyor demektir. Bunu bir misalle izah etmek gerekirse; Moğultay’ın talebelerinden Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Raslân (805/1403), bir Şafiî fakihi ve müctehididir. 737/1336-37 yıllarında Kahire'ye gelmiştir. O, aynı zamanda Moğultay b. Kılıç’ın hocaları olan Takıyyüddin es-Sübkî, Celâleddin Hatîb el-Kazvînî ve Ebû Hayyân Endelüsî, Yûsuf b. Abdurrahman Mizzî’den de ilim okumuş ve icazet almıştır.347 Buradan anlıyoruz ki, bir hadis talibinin, aynı zamanda hem yaş hem de ilim itibari ile büyük olan zevattan ilim tahsil ettiğini, hocası olan alimin bir başka yerde talebe hüviyetinde olabildiğini ve böylece o günkü toplumda sürekli bir öğrenme sistemi bulunduğunu, “sürekli öğrenen” de diyebileceğimiz bu sistem içinde, hem talebenin hem hocanın daimi olarak ilmî mesailerde bulunmakta olduğunu ifade edebiliriz. Hatta Moğultay’ın yetiştirdiği alimlerin bir kısmı ilim ve amel cihetiyle ümmete Yüce Allah’ın bir lütfu olmuştur. Nitekim Moğultay b. Kılıç kendisinden sonra İbn Hacer’in de kendi hocaları arasında isimlerini zikrettiği 80 yaşını aşmış, ilimde rehber olan üç büyük İslam alimine hocalık yapmıştır. Bu hususu İbn Hacer eserinde şu sözlerle kaydetmektedir: “Bu üç büyük alim; İbnü’l-Mülakkin (804/1401), Bulkînî (805/1402) ve Irakî (806/1403) hicri dokuzuncu asrın başında vefat ettiklerinde geride bırakmış oldukları ilimleri ve hayatları ile herkesi hayrette bırakmışlardır. Eserlerinin çokluğu ile İbnü’l-Mülakkin, Şâfiî mezhebindeki engin bilgisiyle Bulkînî, hadis ilimlerinde Irakî birer sene ara ile vefat etmişlerdir. Onların doğumları da çok manidardır; İbnü’lMülakkin 723/1323, Bulkînî 724/1324 ve Irakî de 725/1325 yılında dünyaya gelmişlerdi.”348 İşte aşağıda Moğultay b. Kılıç’a talebe olma sıfatıyla isimlerini vereceğimiz büyük İslam âlimleri, kendilerinden sonra pek çok ilim ehline, önceki alimlerin rahle-i tedrisinde yetişmiş bir ilim talibi olarak eserleri, fikirleri, ilim, ahlak ve davranışları ile kimi zaman bir talibe rehberlik yapmış, kimi zaman da bir hoca 347 348 Uzunpostalcı, Mustafa, “Bulkînî Ömer b. Raslân”, DİA, VI, 411 İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 309 73 yanında yetişmiş çok değerli kişilerdir. Bir manada kendilerinden öncekilerle daha sonra gelen nesil arasında köprü vazifesi görmüşlerdir. Bu alimlerden her birini incelemek ve belirgin vasıflarını araştırmak elbette ayrı ayrı tez konusudur. Kaldı ki, onların her biri sadece bir ilim dalında da değil, o dönemin en etkili olan pek çok ilmi branşta eserler vermiştir. Biz burada Moğultay b. Kılıç’tan bahseden kaynaklarda rastladığımız talebelerinin isimlerini vermekle yetiniyoruz: 1. Hüseyn b. Ali b. Seb’ı Ebû Ali Bûsırî el-Kahirî el-Malikî (838/1434) Kimi kaynakların hicri 745 veya 755 olarak doğum yılını kaydettikleri Bûsırî, arz metodu ile Moğultay’tan hadis okumuş ve kendisinden icazet almıştır. O aynı zamanda Ebû Ümâme Nakkâş ve Takıyüddin es-Sübkî’den de ilim tahsil etmiştir. Şeyhûniyye dergahındaki sufiler yanına sıkça uğrardı. Kendisinden pek çok kişi hadis rivayet etti. Tulunoğlu Camii yakınındaki evinde 838/1434 yılında vefat etti.349 2. Ebû Abdullah Bedreddin Zerkeşî Muhammed b. Bahadır (794/1391) Zerkeşî muhaddis ve aynı zamanda fakih idi. Usul ve dil konularında da şöhretliydi. Halep, Dımaşk gibi devrin pek çok ilim merkezinde bulundu. Kaynaklar onun pek çok konuda faziletli bir kimse olduğunu zikreder. Bir yandan fetva ehli olarak fetva verir, diğer yandan da medreselerde müderrislik görevini icra ederdi. Bunun yanı sıra Karâfe’de Kerimüddin Hankâhı’nda da meşihat görevini de yerine getirmekteydi. Bir işi tamamlayınca diğer işe koyulmak onun en belirgin özelliklerindendi. Ravda, en-Nüket alâ’l-Buharî, Şerhu cem’ı’l-cevâmi’ gibi pek çok eseri vardır. 350 Moğultay hakkında, kendisinden “Şeyhimiz” 351 diye bahseder. İbn Kâdî Şühbe, İbn Hacer, İbn Tağriberdî ile Suyûtî, onun, Moğultay’tan sema metoduyla hadis rivayetinde bulunduğunu nakleder.352 349 İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VIII, 362; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, III, 150 (572); İbnu’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 330 350 İbnu’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 573 351 Zerkeşî, en-Nüket, I, 10, 380 352 İbn Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, III, 167; İbn Hacer, İnbâü’l-ğumr, III, 138; İbn Tağriberdî, enNücûm, XII, 134; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, I, 366 74 3. Ebû Hâmid Muhammed b. Aybek es-Sürûcî el-Hafız (744/1343)353 4. Ebû Hafs Siracüddin Bulkînî Ömer b. Raslân (805/1402) Kahire'de Amr b. Âs Camii’nde otuz yıl kadar ders veren Bulkînî, ayrıca Tolunoğlu (İbn Tolun) Camii'nde, Berkıyye, Hicâziyye ve benzeri medreselerde fıkıh, tefsir, hadis okutmuş, çeşitli mezheplere mensup birçok ilim ehlinin yetişmesine ya doğrudan veya talebeleri vasıtasıyla katkıda bulunmuş, ayrıca kadılık da yapmıştır. Sufilere vakfedilen Salahiyye Medresesi’nde (Saîdü’s-Süedâ Hankâhı) hadis rivayet ederdi. Onun en tanınmış öğrencileri arasında İbn Hacer Askalânî, Aynî, Veliyyüddin Irâkî gibi alimler gelmektedir. Kahire’de vefat etmiştir. 354 5. Ebû Hafs Siracüddin İbnü’l-Mülakkin Ömer b. Ali (804/1401) İbnü’l-Mülakkin Şafiî fakihi, muhaddis ve biyografi alimlerindendir. Kendisi 1000 hadis cüzü dinlediğini söyler. İbn Seyyidünnâs, Halîl b. Keykeldî el-Alâî, Moğultay b. Kılıç, Takıyyüddin es-Sübkî, Cemâleddin İsnevî, İzzeddin İbn Cemâa, Ebû Hayyân Endelüsî, Mizzî ve Zehebî'den icazet almıştır. Talebeleri arasında İbn Hacer Askalânî, Sıbt İbnü'l-Acemî, Takıyyüddin Makrîzî gibi alimler vardır. Kaynaklarda “fakih, imam, şeyh, muhaddis, hafız, allâme” gibi unvanlarla anılan İbnü'l-Mülakkın, genç yaşta tahsile başlaması, geçim sıkıntısı çekmemesi, iyi bir kütüphaneye sahip olması ve uzun süre resmî görev almaması sebebiyle telife erken dönemde başlamış ve çeşitli konularda yaklaşık 300 kitap yazmıştır. 355 Kâdı İbn Şühbe (851/1447) onun, hocası Moğultay b. Kılıç’tan pek çok eseri bizzat yazdığını nakletmektedir. 356 6. Zeynüddin Ebû Hureyre (Ebû Zeyd) Abdurrahman b. Necmeddin Ömer b. Abdurrahman el- Kıbâî el-Makdisî el-Hanbelî (838/1434) 353 bkz. İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, X, 108; İbnu’l-Imâd, eşŞezerât, VIII, 244 354 Makrizî, el-Hıtat, II, 416; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, VI, 85 (286); Suyuti, Tabakâtü’l-huffaz, 542; Husnü’l-muhadara, I, 283; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 80, 81 355 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 307-309; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, VI, 100 (330); Suyuti, Tabakâtü’l Huffaz, 542; Husnül-muhadara, I, 367; İbnü’l-ımâd, eş-Şezerât, IX, 71, 72 356 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 283; İbn Kâdî Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, IV, 44 75 Hem Moğultay b. Kılıç’tan, hem de onun bazı talebelerinden istifade etmiştir. Kahire’nin doğu tarafında bulunan Kıbâ köyüne nisbetle “el-Kıbâî” olarak da şöhret yapmıştır. Kudüs’teki önemli fukaha arasında ismi zikredilir. İbn Hacer’in hocaları arasındadır. Beytü’l Makdis’te vefat etmiştir. 357 7. Ebû Muhammed Ebnâsî Burhaneddin İbrahim b. Musa b. Eyyûb elKahirî el-Makdisî (802/1399) Kaynaklar, onun Moğultay b. Kılıç’tan hadis tahric ettiğini söyler. Kahire’deki pek çok medresede dersler vermiştir. Hadis, fıkıh, usul, Arap dili konularında devrin ileri gelenlerindendi. İbn Hacer Askalânî’nin fıkıh ilmine dair müktesabatını ondan aldığı zikredilir. 358 Ebnâsî (802/1400) eserinde Moğultay’tan, İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ini kıraat ettiğini ve icazet aldığını söyler.”359 8. Zeynüddin Ebûbekir b. Hüseyn b. Ömer b. Muhammed Osmânî elMerâğî el-Mısrî (816/1413) Ebû’l-Abbas İbnü’ş-Şıhne, Mizzî, Birzâlî, Haccâr gibi hocalarınının yanı sıra Moğultay’tan da icazet alan Merâğî, Halep ve Kahire’de bulundu. İbnü’l-Hüseyn Merâğî olarak tanınır. Hocalarının pek çoğundan rivayetiyle teferrüd etmiştir. Nitekim İbn Hacer, onun kırk hocasından kırk ayrı rivayeti tahric etmiştir. 809/1406 yılında Medine’de kadılık görevlerinin yanı sıra hitabet ve imametlik görevlerini de icra etmekteydi. Ömrünün 50 yılını Medine’de geçirdiği söylenir. Ravza-i şerif’te hadis rivayet ederdi. Medine’de vefat etti; Bakî mezarlığına defnedildi. Hocası Moğultay b. Kılıç’ın ez-Zehrü’l-bâsim’ini ihtisar etmiş ve ona er-Revâihu’z-zehr adını vermiştir. 360 9. Ebû’l-Abbas Şihabüddin Ahmed b. Receb el-Bağdadî el-Hanbelî (774/1372) 357 Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, IV, 114 (302); İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 331 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 108; İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, IV, 144; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, I, 172; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 27 359 Ebnâsî, eş-Şezâ’l-feyyah, I, 64 360 İbn Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, III, 167; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, XI, 28-30 (80); İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 177; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIV, 125 358 76 Şihâbüddin İbn Receb Hanbelî (774/1372), meşhur muhaddis İbn Receb Hanbelî’nin (795/1392) babasıdır. Aslen Bağdatlı olup Kahire’ye ilim için hicret etmiştir.361 Yaklaşık 400-500 şeyhten hadis semaında bulunmuştur. İbn Teymiyye, Mizzî, Birzâlî, Zehebî, Ebû Hayyan Endelûsî onun en meşhur hadis şeyhleri arasında yer alır. Kaynaklarda bu zatın kendisine ait olduğu söylenilen tek eseri “el-Müntekâ” adlı kitabıdır.362 el-Müntekâ adlı bu eserinde o, kendisinden hadis semaında bulunduğu hocaları hakkında (Meşyeha) bilgi vermektedir. Muhakkik Kenderî’nin eserin girişinde verdiği bilgiye göre el-Müntekâ, müellifin oğlu Ebû’l-Ferec Zeynüddin İbn Receb Hanbelî’nin (795/1392) kendi hattıyla gelen rivayet esas alınarak basılmıştır.363 Alfabetik olan eserde Şihabüddin İbn Receb Hanbelî’nin hocalarına dair bilgiler yer almaktadır. Moğultay b. Kılıç’ın biyografisi ve çalışmaları hakkında bilgi veren kaynakların İbn Receb Hanbelî’ye atfettikleri “Moğultay’ın yüzden fazla eseri olduğu” hakkındaki malumat 364 , tarih itibarıyla düşünülürse ise en yakın kaynak olmasından dolayı muhtemelen burada verilen bilgiye dayanıyor olmalıdır. elMüntekâ’da, zikredildiğine göre, Şihabüddin İbn Receb Hanbelî, bu görüşünü yakın dostu Saîd Zühlî’ye isnad etmektedir. Sema yoluyla hadis okuduğu Moğultay’ın müellif nüshası olan bir hadis cüzünde bu eserleri gördüğünü söyler.365 10. Ebû’l-Abbas et-Tunbuzî el-Kahirî Bedreddin Ahmed b. Ömer b. Muhammed (809/1406) Fıkıh, tefsir, hadis, usul, Arap dili, meânî, beyan gibi konularda devrin ileri gelen alimlerindendi. Vermiş olduğu fetvaları, yapmış olduğu dersleri ve vaazları ile tanındı. İlimlerde arif, fıkıhta mahir Arap lisanında çok fasîh idi. Hayatı boyunca hiç evlenmedi. Kaynaklara göre Ebû’l-Abbas et-Tunbuzî, Moğultay’a kıraat metodu ile 361 İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, VIII, 396 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 15 (Tahkik edenin giriş bilgileri); İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, I, 79 (364) 363 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 14 364 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 141; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Suyûtî, Tedrib, s. I, 174 (1 Numaralı dipnot); Serkis, Mu’cem, 1768, 1769 365 Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 141 362 77 759/1358 yılında hadis cüzü okumuştur. İsnevî (772/1370) ve Bulkînî (805/1402) ile de sıkı bir beraberliği vardı.366 11. Ebû’l-Bekâ Kemaleddin Demîrî Muhammed b. Musa b. İsa b. Ali (808/1405) Şeyhülislam lakabı ile anılan Ebü'1-Beka Kemâlüddîn Demîrî; fıkıh, tefsir, hadis ve Arap dilinin önemli şahsiyetlerindendir. Pek çok eseri vardır. Doğu’da ve Batı’da büyük şöhret kazanan “Hayâtü'I-hayevân” adlı meşhur eseri; hayvanlarla ilgili hadisler, şerî ahkam, darb-ı meseller ve onların rüya ile ilgili ilişkilerini ihtiva eden bir nevi zooloji eseri olmakla beraber, ansiklopedik bir özellik de arz etmektedir. 367 Demîrî, aynı zamanda hadis ve fıkıh âlimidir. Moğultay’ın talebelerinden İbnü'1-Mülakkın ve Bulkinî gibi tanınmış âlimlerden ders almıştır. Tefsir, hadis, fıkıh ve fıkıh usulünde, dil ve edebiyat ilimlerinde mütehassıstır, sufi meşreptir, zühd ve takvası dolayısıyla Kahire'de mensubu olduğu Dârü saîdi's-süedâ (Salâhiyye Hankahı) dervişleri arasında büyük bir şöhret kazanmıştı. Ezher’de ve Baybars Hankâh’ında dersler vermiş, Mekke-i Mükerreme gibi çok farklı yerlerde uzun yıllar eğitim öğretim faaliyetlerinde bulunmuştur. Mekke’de kaldığı yıllarda ibadete düşkünlüğünden ve kerametlerinden çokça bahsedilir. Moğultay’ın Islahu 368 Demîrî, kitâb’İbni’s-Salâh adlı eserini hicri 795/1392 yılında istinsah da eden Kahire’de vefat etmiştir. 369 12. Zeynüddin Ebû’l-Fadl Irâkî (806/1403) Ebü'1-Fadl Zeynüddîn Irâkî, önce kıraat ilmine ilgi duymakta iken daha sonra 752/1351 yılından itibaren tamamen hadis ilmine yönelerek zamanını okuma, okutma ve yazmaya hasretmiştir. İbnü’s-Salâh’tan itibaren uzunca bir süre ihmal edilmiş olan hadis imlâ meclislerini yeniden canlandırdı. Kahire'de hem talebe yetiştirdi hem hatiplik yaptı. Hocası İzzeddin İbn Cemâa onu Mısır'ın hadis otoritesi 366 Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, II, 56 (161); İbnü’l-Imâd, eş- Şezerât, IX, 124 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 344 368 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 582 369 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 130; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 59 (204) 367 78 sayarken, İbn Hacer de hadis ilmini ondan daha iyi bilen bir kimseyi görmediğini belirtir. Süyûtî’ye göre Irâkî, hicri sekizinci yüzyılın müceddidir. 370 13. Ebû’l-Meâlî Abdullah b. Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Bedr elUryânî (810/1407) Kaynaklar 752/1351 yılında dünyaya gelen bu alimin, Moğultay’ın ancak son yıllarında kendisine mülâki olduğunu söyler. Ebû’l-Meâlî devrin pek çok aliminden hadis semaında bulunmuş ve dönemin meşhur sufileri ile de irtibatı olmuştur. 371 14. Cemâlüddin Yusuf b. Musa b. Muhammed b. Ahmed b. Abdullah elMalatî el-Hanefî (803/1400) Aslen Malatyalı olan Ebû’l-Mehâsin İbnü’ş-Şeref, Mısır’a gelince Kıvâmüddin İtkânî, Alâeddin Türkmânî, İbn Hişâm Nahvî, İzzeddin İbn Cemâa’dan dersler aldı. Devrin önemli fakihleri arasında yer aldı. Mısır Hanefî kadılığı yaptı. Halep’te bulundu. Moğultay b. Kılıç'tan sema yoluyla hadis rivayet etti ve ondan 760/1358 yılında es-Sîretü’n-nebeviye ile ed-Dürrü’-l-manzûm eserlerini okudu. 372 Dönemin önemli vezirlerinden Sargatmış Nâsırî (759/1357) tarafından Hanefi fakihlerine tahsis edilmiş ve daha sonra bir vakfa bağışlanmış “Sarkatmışiyye Medresesi”nde ders verdi. 373 Bedreddin Aynî başta olmak üzere birçok talebe yetiştirmiştir. Kahire’de vefat etti.374 15. Ebûbekir Dücvî Takıyyüddin Muhammed b. Muhammed b. Abdurrahman b. Haydere Kahirî (809/1406) Nil nehri kenarındaki Dücve köyüne nispet edilen Dücvî, Arap dili ve edebiyatında olduğu kadar tarih, garibu’l-hadis ve hadis ilminde de meşhur olmuştur. İbn Hacer Askalânî’nin kendisinden ders aldığı Dücvî, Müslim’in Sahih’ini rivayet 370 bkz. İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, 245, 247; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, IV, 171; Suyuti Tabakâtü’l-huffaz, 543; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 78 371 Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, V, 8; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 132 372 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIII, 24; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 335 373 Makrizî, el-Hıtat, II, 404 374 İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, IX, 64, 65 79 etmekle meşhurdu. Moğultay’dan hadis tahdis eden Dücvî’den, Zeylâî ve Irâkî gibi pek çok fakih ve muhaddis hep faziletle söz etmiştir.375 16. Ebûl Hasan Nureddin Heysemî Ali b. Ebûbekir b. Süleyman b. Ömer İbnu’s-Salih (807/1405) Heysemî, Moğultay b. Kılıç’ın talebesi ise de en çok istifade ettiği alim, kendisinden on beş yaş büyük olan Zeynüddin lrâki'dir. O, Irâkî’nin birçok kitabını, hatta derslerde birlikte takip ettikleri eserleri dahi ondan bir kere daha okumuş, imlâ meclislerinde yazdırdığı hadisleri kaydetmiş ve Irâkî’nin bütün eserlerini istinsah etmiştir. Irâki hayatta olduğu sürece Heysemî onun şahsına ve hadis alanındaki otoritesine olan saygısından dolayı hadis rivayetinden kaçınmıştır. İbn Hacer Askalânî ve Aynî gibi isimler başta olmak üzere pek çok talebe ondan ders almıştır. Heysemî Kahire’de vefat etmiştir.376 17. Kadı Musa b. Muhammed b. Muhammed Ebûbekir b. Cümu’a elHalebî Şerefüddin Ensarî Şafiî (803/1400) Kaynaklarda İbn Cümu’a el-Halebî adıyla zikredilen ve Haleb kadısı olarak meşhur Şerefüddin Ensarî; Şihâbüddin Erzaî, İsnevî, Bulkînî ve Moğultay b. Kılıç gibi devrin hadis alimleri yanında yetişti. Ardından Haleb’e gitti. Oradaki Esediyye ve Asrûniyye medreselerinde hadis okuttu. Fazilet sahibi, dini ilimlerde kâmil, haya sahibi bir alim olarak tanındı. Kaynaklar, onun, bir ramazan ayının üçüncü gününde Haleb’te vefat ettiğini söyler. 377 18. Kâdı’l-kudât Ebû’l-Fidâ Mecdüddin Kinânî Hanefî İsmail b. İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Musa Bülbeysî (802/1399) Zeylâî’nin yakın öğrencileri arasında yer alıyordu. Hadisin yanı sıra nahiv, kıraat, fıkıh, ferâiz ve hesab konularında tanındı. Moğultay b. Kılıç ve Türkmânî gibi alimlerden hadis tahric etti. Bunun yanı sıra Ruşâtî’nin (466/1073) ensaba dair 375 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Sehâvî, ed-Dav’ul-lâmî, IX, 91; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 129 376 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 239; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, V, 200; Suyuti, Tabakâtü’l-huffaz, 545; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 105 377 İbn Hacer, İnbâü’l-ğumr, IV, 343; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 312; Sehâvî, ed-Dav’u’llâmî, X, 189; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 63, 64 80 İktibâsu’l-envâr kitabını ihtisar ederek İbnü’l Esîr’in ziyadeleri ile birlikte 797/1394 yılında yazmıştır. Eserin adı Kabesü’l-envar telhîsü iktibâsi’l-envâr’dır. Bülbeysî, Kahire’de Hanefi mezhebinin kadı’l-kudatı olarak görev almış, 802/1399 yılının rebîülevvel ayının başında bu şehirde vefat etmiştir. 378 19. Mülûk binti Ali Huseynî Bu alime muhaddis, Moğultay b. Kılıç’ın hanımıydı. Kocasından hadis rivayetine dair icazet almıştı. Hadis kıraatinde bulunmuş ve sema metodu ile Moğultay’dan hadis rivayet etmiştir. 379 20. Cemâlüddin Ebûbekir Abdullah b. Muğaltay Kaynaklarda hakkında malumat verilmediği ancak muahhar eserlerden elMevsûâtü’l-arabiyye’de, Moğultay’ın oğlu olduğu ve kendisinden sema yoluyla rivayette bulunduğu zikredilmektedir.380 Buraya kadar isimlerini verdiğimiz alimlerin biyografilerini kısacık da olsa onları tanımak için zikrettik. Kaynaklarda görülen o ki, başta eşi olmak üzere Kahire’de devrin tanınan ilim talipleri Moğultay b. Kılıç’tan mutlak surette istifade etmek istemişler ve onun hadis meclislerine katılmışlardır. Moğultay’ın ilim meclisleri ile öğretimde bulunduğu yerlerdeki okuttuğu kitaplara dair kaynaklarda geniş bilgiler bulamadık. Ancak Moğultay’ın, hocaları, öğrencileri ve görev yaptığı yerler hakkında yukarıda verilen bilgilere ulaşabildik. Bu bilgilerden edindiğimiz kanaate göre Moğultay b. Kılıç, Kahire gibi devrin önemli ilim şehrinde öğrenim ve öğretim hayatı boyunca kabul görmüş, ilim meclislerinde hocaları ve öğrencileri tarafından tanınan, bilinen bir muhaddistir. Bunun bir başka göstergesi ise, Moğultay’ın muasırları ile olan irtibatıdır. Aşağıda onun bazı akranları ile olan irtibatına ayrıca değinmek istiyoruz. 378 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 118; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, II, 286; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, IX, 30 379 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, VIII, 268 380 el-Mevsûâtü’l-arabiyye, XIX, 187 81 C. AKRANI OLAN BAZI MEŞHUR MUHADDİSLERLE İRTİBATI Bir muhaddisin akranları arasındaki yerini tespit edebilmek için zamanındaki hadis alimlerini belirlemek yerinde olacaktır. Moğultay b. Kılıç’ın Kahire’de yaşadığı yıllarda bu şehre uğramış, Kahire’de yaşamış veya burada kısa süre de olsa ikamet etmiş, çalışmaları ve eserleri ile hadis ilminde meşhur olanları ve kendilerini öne çıkaran özellikleri burada zikretmek isteriz. 1. İbn Dakikul’îd Ebû’l Feth Takıyyüddin (702/1302); kaynaklara göre Moğultay b. Kılıç bu büyük hadis aliminden hadis tahdisinde bulunmuştur.381 Ancak ileride üzerinde ayrıca durulacağı gibi Moğultay’ın ondan hadis rivayeti bazı tartışmaları beraberinde getirmiştir. Çünkü İbn Dakikul’îd’in vefatında, 689/1290 olan doğum tarihi dikkate alınırsa Moğultay henüz 12-13 yaşlarındadır. Moğultay’ın ondan hadis rivayeti elbette ayrıca değerlendirilmelidir. Burada değinmek istediğimiz husus, Moğultay’ın, İbn Dakikul’îd’in ilim meclislerine devam etmesidir. İleride bir fakih olarak onun hadis usulüne dair görüşlerine değer verecek ve el-İktirâh adlı eserinden yer yer alıntılar yapacaktır. 382 İbn Fehd’in (871/1466) dediği gibi 383 ; Moğultay’ın, Kahire’deki ilim meclislerine devam ediyor olmasını bu bağlamda ayrıca hatırlamakta fayda var. 2. Şerefüddîn Abdülmü'min b. Halef Dimyâtî ( 705/1306); Mısır’ın en önemli muhaddislerindendir. Moğultay b. Kılıç, Dimyâtî’den sema yoluyla hadis naklettiğine göre 384 , Dimyâtî ile karşılaşıp kendisinden hadis dinlemiş demektir. Ayrıca Dimyâtî’nin günümüzde maalesef kayıp olan Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü Hazrec)’ine sahiptir ve ondan istifade etmektedir. 385 Moğultay, ilim ehli arasında “ensab ilmini gerçekten iyi bilir ve asrın en iyisidir” 386 şeklinde husnü şehadette 381 İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198 bkz. Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâb’ İbni’s-Salâh, s. 15, 157, 159, 223, 283, 365, 383, 414, 444 383 bkz. İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 133 384 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399 385 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 282 386 İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Kehhâle, Mucem, XII, 313; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440 382 82 bulunulmasına sebep olacak seviyedeki ensab ilmini bu zattan almış olmalıdır. Suyûtî’nin ifade ettiğine göre Dimyâtî, döneminde neseb ilminin reisiydi. 387 Öte yandan Moğultay’ın “Şeyhimiz Hafız Dimyâtî’nin İbn Mugaffel’den gelen rivayetini bizzat kendi yazmış olduğu kitabın kenar notunda (hâşiye) da gördüm…” 388 demesinden, hocasının bizzat kaleme aldığı bazı nüsahalara sahip olduğunu ve hocasının eserleri ile irtibatlı olduğunu söyleyebiliriz. 3. Şeyh Nasr b. Süleyman b. Ömer Ebû’l Feth Menbicî (719/1319); Moğultay b. Kılıç, kıraat yoluyla kendisinden hadis tahdis ettiğine göre389, devrin bu muhaddis sufisi ile irtibatlı olduğunu ifade edebiliriz. Hatta irtibatı o derecedir ki, hocası Menbicî’nin hattı ile elde etmiş olduğu Şafiî’nin el-Müsned’ine de vakıf olduğunu iftiharla söylemektedir.390 4. İbn Cemâa Bedreddin Hamevî (ö. 733/1333); Moğultay ile muasır olan bir başka önemli hadis alimi, devrin fakihi, müderris ve kâdıl kudâtıdır. Moğultay b. Kılıç sema yoluyla hadis rivayet ettiğini zikrettiğine göre391; buradan kendisinin İbn Cemâa’nın hadis meclislerine devam ettiği sonucunu çıkartabiliriz. 5. İbn Seyyidünnâs Ebû’l-Feth Muhammed Ya’merî (734/1334): Hocası İbn Seyyidünnâs’ın vefatından sonra “Zahiriyye Medresesi”nde müderrislik yapan Moğultay, İbn Seyyidünnâs’ın hadis meclislerine devam etmek suretiyle kendisinden istifade etmiştir. 392 Kimi hocalarının bizzat hadis meclislerine katılmış olmasının yanı sıra; İbn Teymiye’nin el-Müntekâ’sından 393 , İbn Dakikul’îd’in el-İktirâh fî beyâni’l-ıstılâh’ından 394 , Ebû’l-Haccâc Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’inden 395 ve Kitabü’l-etrâf’ından 396 istifade eden Moğultay b. Kılıç’ın, hocaları ile mevcut irtibatını daha da güçlendirdiğini söyleyebiliriz. 387 Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 515 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147 389 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 514 390 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, V, 215 391 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, I, 247 392 İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 138-140; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, 538; İbn Kutluboğa, Tacü’t-teracim, 269 393 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, III, 320 394 a.g.e. I, 15, 159, 223, 283, 365, 414 395 a.g.e. I, 135, 200 396 a.g.e. II, 185 388 83 6. Kutbuddin Abdülkerim b. Abdünnûr Ebû Ali el-Mısrî (735/1335); Moğultay b. Kılıç’ın hadis meclislerine devam ettiği devrin önemli simalarındandır.397 Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ini şerh etmiştir; adı Şerhu Sahîhi’lBuhârî’398dir. Bazı kaynaklar Moğultay’ın et-Telvîh399 ismiyle Buharî şerhini kaleme alırken, hocası Kutbüddîn el-Halebî’nin (735/1335) eserinden istifade ettiğini kaydetmektedir.400 7. Ebû’l-Meâlî Celâleddin Hatîb Kazvînî (739/1338); Moğultay b. Kılıç’ın Kahire’de en çok beraber olduğu kimsedir. Hatta Moğultay, el-İşâre adlı çalışmasını kaleme alırken, kitabın hazırlanmasında Kazvînî’nin etkili olduğunu söyler. 401 Kazvînî, Moğultay’ın yakın dostu ve ilimde kendine çok itibar ettiği ve zaman zaman da kendisine “şeyhimiz” diye hitap ettiği biridir. Bu sebeple, Moğultay’ın hayatında önemli bir yeri vardır. Nitekim Kazvînî, ileride açıklanacağı üzere Moğultay hapse girdiği dönemde hep yanında yer almış, devrin emirine tavassut ederek onu hapisten kurtarmış 402 ve Kahire’de Kal’a Camii’ne müderris olarak tayin edilmesini sağlamıştır. 403 İbn Seyyidünnâs’ın yerine Zahiriyye Medresesi’nde Moğultay’ın göreve başlatılmasında da rol oynamıştır.404 8. Ebû Hayyan Endelûsî (745/1344); kaynaklara göre Ebû Hayyan Endelûsî Moğultay’ın hocaları arasındadır. 405 İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l- mütehaffız’ı kıraat yoluyla ondan rivayet ettiğine göre Moğultay’ın irtibatından söz edebiliriz. 406 Ancak kaynaklarda Moğultay’ın, Kahire’de yaşayan muhaddis, müfessir ve dil alimi Endelûsî ile irtibatı hakkında geniş bilgiye rastlayamadık. 397 Safedî, A’yânu’l-asr, IV, 433-434 Ebû’l-Mehâsin, Zeylü tabakâti’l-huffâz li’z-Zehebî s. 14; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 535 399 Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72 400 Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, I, 534; Zirikli, el-A’lâm, II, 132; Kehhâle, Mucem, V, 318; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 170; Sandıkçı, Kemal, Sahihi Buharî Üzerine Yapılan Çalışmalar, s. 34 401 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s., 41 402 Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 ; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 334 403 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 33; Serkis, Mu’cem, 1768, 1769 404 İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 140; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 405 bkz. Şihâbü’d-din İbn Receb Hanbelî, el-Müntekâ, s. 15; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I, 79 (364) 406 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 326 398 84 9. Sittü’l-Vüzerâ Ümmü Abdullah bint-i Ömer b. Es’ad Müneccâ (716/1316) 407 ve Zeyneb binti Ahmed b. Muhammed b. Osman Müneccâ (750/1349)408 ile Kahire’de hadis rivayetiyle meşhur İbn Dakikul’îd’in kızı Rukayye binti Muhammed b. Ali b. Mutî Ümmü Abdurrahman (741/1340)’den hadis rivayet ettiğini dikkate alırsak 409 Kuşeyriyye ; Moğultay’ın, hanım muhaddislerle irtibatı olduğunu söyleyebiliriz. 10. Devrin muhaddislerinden Halîl b. Keykeldî el-Alâî (761/1360) ile Moğultay’ın arası iyi değildir. İleride ayrıca üzerinde durulacağı gibi el-Alâî, elVâdıhu’l-mübin’i telif etmesi sebebiyle Moğultay b. Kılıç’ın tevkif edilmesine sebep olur. Kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın bu hadise dolayısı ile muhalifine karşı hasım olduğuna veya kötü söz sarf ettiğine dair herhangi bir bilgi vermez.410 11. Ebû’l-Mehâsin Hüseynî (765/1364); Moğultay ile aynı asırda yaşayan birbirileri ile mukayase edilen alimlerdendi. Irâkî; Moğultay b. Kılıç (762/1361), Ebû’l-Fida İbn Kesîr (774/1372), İbnü’r-Râfi (774/1372) ve Ebû’l-Mehâsin Hüseynî hakkındaki görüşleri sorulunca “Bu dört kişi arasında ensabı en iyi bilen Moğultay, metin ve tarih konusunda hıfzı en iyi olan İbn Kesîr, mu’telif ve muhtelif ilminde en hafız olan İbnü’r-Râfi’, muasır şeyhleri en iyi bilen ve tahrici en iyi olan ise Ebû’lMehâsin’dir” cevabını vermiştir. 411 12. Moğultay’ın Ebû Abdullah Bedreddin Zerkeşî (794/1391) ile de bir irtibatı olduğunu görüyoruz. Moğultay, İbn’us-Salah’ın Mukaddime’si üzerine bir ikmal/ıslah çalışması yapma düşüncesi olduğu günlerde fikrini, devrin önemli muhaddisleri arasında yer alan ve aynı zamanda talebesi olan Zerkeşî (794/1391) ile paylaşmıştır. Zerkeşî en-Nüket alâ İbni’s-Salah’ında Moğultay’ın önce kitabı telife 407 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 15; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136 408 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 118 409 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 671 410 Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 334 411 Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, s. 537; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440 85 yanaşmadığını ve İbnü’l-Lebbân el-İs’ırdî ed-Dımaşkî (749/1348) ile görüşmesinin ardından bu eserini telif ettiğini kaydeder; ancak içeriğine dair bir bilgi vermez.412 Moğultay’ın, muasırı olan muhaddislerle irtibatı bağlamında ilim yolculukları yaptığını söyleyemeyiz. O, Kahire’de genelde sakin bir hayat sürmüş413, ilk öğrenim yıllarında sadece Humus ve Şam’a gitmiştir. 414 Kayıp kitaplarından olan ve hadis ilminde çok önemli bir yeri bulunan rihlete (hadis ilmi yolculukları) dair en-Nihle fî fevâidi’r-rıhle415 adlı çalışmasının olması, hocalarının arasında Dımaşk ve Halep’te ikamet edenlerinin de bulunması, Moğultay’ın bazı alimlerlerle irtibatı olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Netice itibari ile Moğultay b. Kılıç, muasırı olan alimlerle irtibata geçmek için devrinde hala geçerli olan –Humus ve Şam yolculuğu dışında- ilim yolculuklarına (rıhlet) çıktığı hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunamamıştır. Ancak o, Kahire’de devrin önemli şahsiyetleri ile yakın irtibat içinde olmuştur. Özellikle ensab alimi olarak dikkat çekmiş, devrin alimleri arasında yer almıştır. İlim meclislerinde kimi zaman sema, kimi zaman da kıraat metodu ile hadis tahdis etmiştir. Çalışmalarında dönemin mühim alimlerinin eserlerinden istifade etmiş, onların güvenilir farklı nüshalarına sahip olmuştur. Kendisini tenkit edenlere karşı ilim edebine muhalif davranışlar göstermemiştir. 412 Zerkeşî, en-Nüket, I, 10 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 414 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 328 415 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l-müştebih, II, 27 413 86 D. ÇALIŞMALARINDA KENDİSİNDEN İSTİFADE EDENLER İslâmi ilimler Memlûkler devrinde adeta altın çağını yaşar. Sadece Kahire’de yetmişin üzerinde medrese vardır. Her birinde çok değerli onlarca ilim ehli yetişip kıymetli eserler telif etmektedir. Bu arada şehir sürekli dışarıdan gelen ilim ve irfan aşığı çok sayıda alime merkez olmaktadır. Moğultay b. Kılıç’ın ilmî şahsiyetinin öne çıktığı yıllar, hicri sekizinci asrın ilk çeyreğidir. Memlûklerde ilim ehlinin mevkiinin yükselişe geçtiği bu altın yıllar, hicri onuncu asra kadar devam eder. Bu dönemde adeta hoca ile talebeler adeta birbirinden ayrılamayacak seviyede eserler kaleme almaktadır. Zira hocalarının eserlerini ikmal ve istidrak eden birbirinden değerli talebeler yetişmiştir bu dönemde. Hicri sekizinci asrın bu güzide muhaddislerinin eserleri, daha sonra gelen nesiller tarafından esas alınmaya başlanmıştır. Hicri sekizinci asırda başlayan Buharî’nin “es-Sahih”i hakkında en muteber şerh yazma faaliyetleri pek çok örnekleri ile zuhur etmeye başlamış ve dokuzuncu hicri asır bu konuda en güzide örnekleri ile dikkat çekmiştir. İbn Dakikul’îd ve Abdülmü'min Dimyâtî gibi alimler ile başlayan bu dönem, asrın meşhur muhaddisleri Mizzî, Alâeddin İbnü’t-Türkmânî, Zehebî, Moğultay b. Kılıç ile devam eden yükselişini İbn Receb Hanbelî, Hafız Irâkî, Heysemî, İbn Hacer Askalânî, Bedreddin Aynî ve Şemseddin Sehâvî gibi meşhur alimler ile sürdürmüştür. Moğultay b. Kılıç’ın eserlerinden belirgin ifadelerle bahsedenlerden biri Bedreddin Zerkeşî (794/1391)’dir. Moğultay’ın yazmış olduğu İbn’us-Salah’ın Mukaddimesi üzerine ikmal/ıslah çalışmasından istifade ederek eseri en-Nüket alâ İbni’s-Salah’ını kaleme almıştır. İbnu’s-Salah, ulûmü’l-hadis’ini yazdıktan sonra, usul konusundaki tartışmaların yegane kaynağı olmuştur. Takip eden nesilde usulcüler hep onun çalışmasını esas alıp üzerine yüzlerce ihtisar, şerh, nüket, ıslah/ikmal çalışması yapmıştır.416 Zerkeşî, Moğultay b. Kılıç’ın, ikmal çalışmasını 416 Kandemir, Yaşar, “İbnü’s-Salah Şehrezûrî”, DİA, XXI, s. 199 87 yapmadan önce kendisi ile görüştüğünü ve fikrini aldığını söyler. 417 Daha sonra Zerkeşî de en-Nüket alâ İbni’s-Salah’ını telif edecektir. Moğultay’dan istifade eden bir başka müellif İbn Hacer Askalânî (852/1448) olmuştur. O, Kütübi sitte ricalini toplamayı hedeflediği eseri Tehzîbü't-tehzîb’in mukaddimesinde Moğultay’ın İkmâlü tehzibi’l-kemâl’ini çalışmasına kaynak göstermiş418 ve özellikle isimlerin tespitinde ondan istifade etmiştir.419 İbn Hacer Askalânî (852/1448/), İsâbe’de de Moğultay’dan istifade etmiş, kaynak verdiği eserlerini kendi el yazısı ile bizzat gördüğünü ifade etmiştir. İbn Hacer, İsabe’de bazı kişilerin biyografilerini verirken Moğultay’dan istifade ettiğini söylemektedir.420 Moğultay b. Kılıç’ın el-İşare ila sireti’l-Mustafa ve men badehu mine’lhulefa’sının nazma çekildiğini, şerhedildiğini, ihtisarının yapıldığını, siyer-i Nebî çalışmalarının başvuru eseri olduğunu kaynaklarda görmekteyiz.421 Moğultay kendi eserlerinde de bazen ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım” 422 bazen el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ 423 isimleriyle atıflarda bulunmaktadır. İbn Hacer’in talebelerinden Ebû’l-Kasım Necmeddin İbn Fehd (885/480) Moğultay’ın bu çalışmasından nakillerde bulunur.424 Siyer-i nebi alanında önemli bir yeri haiz olan Şâmî de (942/1535) Sübülü’lhüdâ adlı eserindeki bazı bilgilerde Moğultay b. Kılıç’ı kaynak kabul etmekte ve 417 bkz. Zerkeşî, en-Nüket, I, 10 İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7 419 İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 14 (12), 53 (106); 104 (213), 190 (407), 259 (547), 279 (582), 311 (649), 376 (792), 410 (864)); II, 68 (121), 131 (257), 227 (479), 330 (663); III, 31 (56), 37 (69), 94 (202), 315 (670), 320 (679); IV, 344 (673); VI, 134 (402); VIII, 203 (419); X, 107 (216); 136 (286); XI, 169 (323) 420 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345); 686 (1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); 242 (3813); IV, 29 (4596); 111 (4766); 222 (5036); 239 (5090); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216 (6832); VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929) 421 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251 (Hadis no: 1063); Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmi’, VII, 114 (249); İbn Fehd, İthâfu’l-verâ, I, 123; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, II, 421; Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431 422 Moğultay b. Kılıç, İkmâl-ü tehzibi’l kemâl, I, 4; III, 186; X, 170; el-İ’lâm, I, 165; II, 581; III, 782, 973; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 958; Kehhâle, Mucem, XII, 313 423 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 581 424 İbn Fehd Ebû’l Kasım, İthâfu’l-verâ, I, 123 418 88 onun ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım’ını (İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ) referans olarak göstermektedir. Hatta müellif hattıyla yazılmış ez-Zehrü’l-bâsim nüshasını gördüğünü söyler ve atıflarda bulunur.425 Kastallânî el-Mevâhibü'l-ledünniyye’sinde Moğultay’dan haccın farz, içkinin haram kılındığı yılları tespit etme, siyer alimlerinin icmaı olduğuna dair görüşe yer verme gibi talik türü bilgilerinden faydalanır. 426 Diyarbekrî Târîhu'l-hamîs’inin mukaddimesinde kaynakları arasında zikreder.427 Moğultay b. Kılıç, siyer-i Nebi yazan önemli muahhar eserlerin kaynakları arasında da yer almaktadır. Gerek Takıyyüddin el-Fâsî (832/1428)428 ve gerekse esSehâvî (902/1496)429 ile es-Semhûdî (911/1505) olsun430 Moğultay’dan bahsetmişler, özellikle tarihlerin tayin ve tespitinde istifade etmişlerdir. Kaynaklarda yüzü aşkın eseri olduğu kaydedilen Moğultay b. Kılıç’ın günümüze ulaşan çalışmaları ne yazık ki sadece bir elin parmakları sayısıncadır. Aşağıda bunlardan ulaşabildiklerimiz hakkında ilgili vereceğiz. 425 Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 185, 198, 330, 411 Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniye, I, 98, 180, 257, 302, 304, 343 427 Diyarbekrî, Tarihu’l-hamîs, s. 3, 222 428 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217, 218 429 Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 128 430 Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431 426 89 III. ESERLERİ Moğultay b. Kılıç’ın kaynaklarda ifade edildiğine göre çok sayıda eseri bulunmaktadır. Ancak pek çoğuna bu gün maalesef sahip değiliz. Adlarına baktığımızda eserlerinin çoğunun hadis, siyer, tabakat ve lügata dair olduğunu görmekteyiz. Ulaşabildiğimiz matbu, yazma ve kendisine ait olduğu ifade edilen eserleri aşağıda tanıtmak istiyoruz: A. MATBU OLANLAR 1. Şerh el-İ’lâm bi sünnetihî aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm şerh-u sünen İbn Mâce İmâm a. Baskıları Kaynaklarda verilen bilgilere göre Moğultay b. Kılıç söz konusu İbn Mâce şerhini tamamlayamamıştır.431 el-İ’lâm yazma nüshaları karşılaştırılarak eksik haliyle yayınlanmıştır. Üç ayrı baskısı bulunmaktadır: 1. Mekke’de 1419/1999 tarihli ilk baskısı. Bunu görme imkanı bulamadık. Mektebetü Nazzar marifetiyle yayınlanmış, tahkikini Kamil Uveyda neşrini ise Mustafa Bâz gerçekleştirmiştir. 432 Kahire ve Beyrut’ta yapılan iki ayrı baskısında muhakkikler, bu baskıda hatalı ve noksan kelimelerin çok fazla olduğu kanaatindedir.433 2. Kahire’de gerçekleştirilen 1427/2007 tarihli beş ciltlik baskısı. Mektebet-ü İbn Abbas tarafından yayınlanmıştır. Tezde incelediğimiz nüsha budur. Eserin tahkiki Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebî’l Ayneyn tarafından yapılmıştır. 431 İbn Hacer, ed-Dürerü’l kâmine, IV, 216; İbn Hacer, Lisanu’l mizan, VII, 16; Suyûtî, Tabakatu’l huffaz, 538; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l huffaz, s. 365; Şevkani, el-Bedrü’t-tâli’, II, 313 432 Türcan, Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, s. 41; Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı, Ankara, 2008 (Basılmamış doktora tezi) 433 Şerhu Süneni İbn Mâce, I, s. 21 Dâru’l kütübi’l-ilmiyye, Lübnan, 2007, 1. Baskı (thk.Ebû Abdullah Muhammed Ali Semmâk); Şerhu Süneni İbn Mâce, I, 22, Mektebetü İbn Abbas, Kahire, 2007, 1. Baskı (thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebi’l-Ayneyn) 90 Muhakkikin verdiği bilgilere göre Kahire Dâru’l-kütübi’l-Mısriyye, Haydarâbad, Süleymaniye Feyzullah Efendi, Câmiatü’l-İslâmiyye nüshaları karşılaştırılarak basılmıştır. 3. Beyrut’ta 1428/2007 tarihinde basılan üç ciltlik baskısı. Daru’l kütübi’lilmiye tarafından yayınlanmıştır. Tahkiki Ebû Abdullah Muhammed Ali Semmak ve Ali b. İbrahim b. Mustafa tarafından yapılmıştır. Bu baskıda Daru’l-kütübi’l-ilmiyye nüshası esas alınmıştır. Muhakkikler, girişte Sünen sahibi İbn Mace hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra, şârih Moğultay hakkında İbn Hacer’in ed-Dürerü’lkâmine’sinden derledikleri bilgileri zikrederler. Riyad baskısında nüsha hataları olduğunu beyan ederek , hata sevap cetveli olarak bir de tablo verirler. Son iki çalışmada hadislerin tahric ve tahkiki yapılmıştır. Her iki şerhte ilk konu Kitâbü’t-tahare’nin abdest suyunun miktarı ile ilgili bölümle başlar. Son konu Kitâbü ikâmeti’s-salat ve’s-sünne’nin erkek ve kadınların namazda tesbihleri bölümü ile sona erer. b. Muhtevası Mektebet-ü İbn Abbas’ın neşrettiği beş ciltlik eserde yapmış olduğumuz değerlendirmeler şu şekildedir: 434 İlk cildin istinsah tarihinin 807/1405 olarak ifade edildiği 435 İbn Mâce şerhi Kitabü’t-tahare ile başlamaktadır. 436 Temizlik, misvak kullanımı, tuvalet, istinca, istibra, abdest ile ilgili meseleler, hayız, nifas ve bunlarala ilgili konular, mesh, cünüplük, abdestli olarak Kur’ân okumak, namaz vakitleri, ezan, ikamet, mescit ve cemaat ile ilgili konular, mescitlerin temizliği, namazdaki kıraat, beş vakit namazda okunacaklar, secde ve rükû ile alakalı tesbihat, Hz. Peygambere (s.a.s) salat ve selam, namazdaki imametlik, safların tertip ve düzeni, kıble gibi konularla ilgili hadisler bölüm (bab) adı altında nakledilmektedir. Eserdeki en son hadis, cemaate namaz kıldıran bir imamın hata yaptığında nasıl uyarılacağına dair zikredilen şu hadistir: 434 Mektebet-ü İbn Abbas, Kahire, I-V,1427/2007, 1. Baskı (thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebî’l Ayneyn) 435 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 565 436 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 67 91 “Resulullah (s.a.s) kadınlar için tasfîke (el çırpmaya), erkekler için de sübhanellah demeye izin verdi.”437 Her ciltte hadisler ayrı numaralandırılmıştır. Birinci ciltte 210, ikinci ciltte 96, üçüncü ciltte 91 hadis bulunmaktadır. Dördüncü cildin 68, beşinci cildin 258 hadisi numaralanan bu baskısında toplam 723 hadis olduğu görülmektedir. el-İ’lâm’daki bu numaralandırmaya göre Moğultay, toplam 723 hadisin şerhini yapmıştır. İbn Mace’nin Sünen’ini neşreden Muhammed Fuad Abdülbâkî’nin vermiş olduğu bilgileri dikkate alırsak, Sünen’de mukaddimesi hariç 4341 hadis bulunduğuna göre 438 Moğultay, İbn Mace’nin Sünen’inin yaklaşık olarak % 17’sini şerh etmiş demektir. c. Önemi Makdisî’ye (507/1113) kadar “Kütübi hamse” adıyla bilinen beş temel hadis kaynağı vardır; Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî. Onun Sünen-i İbni Mâce’yi Etrâf’ına dahil etmesiyle Kütüb-i Sitte (Altı Kitap) kavramı meşhur olmaya başlar. Makdisî’nin İbn Mâce’nin Sünen’ini Etrâfu’l-kütübi’s-sitte ve Şurûtü’leimmeti’s-sitte 439 adlı eserinde en sahih 6. hadis kitabı olarak zikretmesi bu bakımdan önemlidir. Moğultay b. Kılıç devrinde Sünen-i Erbea bağlamında İbn Mâce’nin Sünen’inin ricali ile ilgili Zehebî’nin (748/1347) el-Mücerred’i, Ebû’l-Hüseyn Ahmed b. Ahmed el-Hakkârî’nin (763/1361) Ricâlü’s-Süneni’l-Erbea adlı eseri gibi bazı rical çalışmaları bulunmaktadır. 440 Ancak şerh özelliği taşıyan Moğultay’ın kaleme almış olduğu el-İ’lam’ı, bildiğimiz kadarıyla ilk şerhtir. Nitekim Kâtip Çelebi ve Fuad Sezgin de İbn Mâce’nin şerhlerini zikrederken ilk şerh olarak Moğultay’ın kitabını zikreder ama eksik olduğunu vurgular.441 437 Buharî, el-Amel fi’s-salat, 5; Müslim, Salat, 107; Ebû Davud, Salat, 169; Tirmizi, Mevâkît, 155; Nesai, Sehv,15; İbn Mâce, İkâme, 65 438 Abdülbâkî, Muhammed Fuad, Mukaddimetü Süneni İbni Mâce, s. 1519, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-arabî, 1373/1953 439 Bkz: Makdîsî, Şurûtu eimmeti’s-sitte, s. 24 440 bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 308, 309 441 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1004; Sezgin, Fuâd, Târihu’t-türâsi’l-arabî, Ulûmü’l-hadis, I, 287 92 Sünen’in meşhur şerhleri Moğultay b. Kılıç’ın vefatından sonra yazılmıştır. İbnü’l-Mülakkin’in (804/1401) Mâ temessü ileyhi’l-hâce, Ebû’l Bekâ Muhammed b. Musa Demîrî’nin (808/1405) Dîbâce fî şerhi sünen İbni Mâce, Sıbt İbnü’l-Acemî Burhaneddin Halebî’nin (841/1437) Şerhu süneni İbni Mâce, Sûyûtî’nin (911/1505) Misbâhu’z-zücâce, İbnu’l-Hasen Zebîdî’nin (913/1507) Mâ ted’u ileyhi’l-hâce, Sindî’nin (1139/1726) Kifâyetü’l-hâce, Abdülganî Dihlevî’nin (1273/1856) İncâhu’lhâce, Mevlevî Vahîdüzzaman’ın (?) Ref’u’l-ucâce, Muhammed b. Abdullah Bencâbî’nin (?) Miftâhu’l-hâce, Ali b. Süleyman Bâcem’avî (1306/1888) Nuru misbâhi’z-zücâce adlı şerhleri hep Moğultay b. Kılıç sonrası çalışmalardır.442 2. Siyer-i Nebî el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafa / ez-Zehrü’l-bâsim Peygamberimizin (s.a.s) sîretine dair bir takım işaretlerin, hatırlatıcı mahiyette bilgilerin verildiği bu eser, müellifin yaşadığı devre kadar yapılan bazı eserlerin bir nevi özeti mahiyetindedir. Moğultay b. Kılıç, bu çalışmasında uzun uzun bilgiler vermez. Bunun yerine ehline malum olan ancak ihmal edildiğini düşündüğü konulara işaret etmektedir. el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ ve târîhu men ba’dehû mine’l-hulefâ” adlı eser, Dâru’l-Kalem ve Dâru’ş-Şâmiyye tarafından müşterek olarak 1416/1996 yılında basılmış, tahkik, tahric ve ta’liki Ebû Abdullah Muhammed Nizâmüddin Futeyyih tarafından yapılmıştır. Kaynaklar Moğultay’ın bu çalışmasını el-İşâre fi’sîreti’n-nebeviyye443, el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ ve târîhu men ba’dehû mine’l-hulefâ444, Kitâbü’l-işâre fî telhîsi sîreti seyyidinâ Resûlülillah (s.a.s) ve âsâri men ba’dehu mine’l-hulefâ 445 , ezZehrü’l-bâsim fî sireti’l-Mustafâ Ebi’l-Kâsım 446 , Muhtasaru sîreti’n-nebî 447 , es442 Geniş bilgi için bkz. Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 404-405 Sezgin, Fuad, Târihu’t-türâsi’l-arabî,Ulûmü’l-hadis, I, 287-289; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1004; Türcan, Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, s. 41; Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı, Ankara, 2008, (Basılmamış doktora tezi) 443 Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275 444 Katip Çelebi, Keşfu’z-zünûn, I, 98; Kehhâle, Mucem, XII, 313 445 Kettânî, er- Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221 446 Kettânî, er- Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221; Kehhâle, Mucem, XII, 313 93 Sîretü’l-muhtasara 448 , es-Sîretü’s-suğrâ 449 , es-Sîretü’n-Nebeviyye 450 gibi farklı isimlerle zikretmektedir. Moğultay b. Kılıç’ın kendi eserlerinde de bazen ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım 451 bazen de el-İşâre ilâ sîreti’l-Mustafâ 452 isimleriyle atıflarda bulunduğunu görebiliyoruz. a. Baskısı Pek çok nüsha arasından mutemet olanlarını karşılaştıran Ebû Abdullah Muhammed Nizâmüddin Füteyyih tahkik, şerh ve tahricleri ile eseri ilim dünyasına kazandırmış bulunmaktadır. Matbu olan bu eser tek cilt halinde basılmış olup elİşâre ila sîreti’l-Mustafa ve men badehu mine’l-hulefa adını taşır.453 Muhakkik şöyle diyor: “el-İşâre’yi hazırlarken, muhtelif nüshaları karşılaştırdım. İmla ve nahivle ilgili hataları inceledim. Metni Arapça’ya uygun şekilde zabt ettim. Ayetleri belirttim, hadisleri tahric ettim. Bazen garib ifadeleri açıkladım. Parantez içinde küçük konu başlıkları koydum. Bir de eserin sonuna fihrist ekledim.”454 b. Muhtevası “Mukaddime”sini incelediğimizde eserin hazırlanmasında yakın dostu ve ilimde kendine çok itibar ettiği ve zaman zaman da “şeyhimiz” dediği Celâleddin Hatîb Kazvînî’nin (739/1338) etkisi ve teşviki olduğunu görmekteyiz.455 Müellif; eserini büyük hacimli kitaplardaki kadar faydalı olacak şekilde hazırlamış; bunu yaparken de -adından da anlaşılacağı üzere- bir takım işaretlerde bulunmayı asıl gaye edinmiştir. Hedefi, bütün Müslümanların bir başvuru eseri olacak, hatta ilim sahibi olanların da müstağnî kalamayacakları bir eser vücuda getirmektir. İki bölümden meydana gelir: 447 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218 449 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217 450 İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 73 451 Moğultay b. Kılıç, İkmâl-ü tehzibi’l-kemâl, I, 4 452 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 581 453 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafa ve men badehu mine’l-hulefa, Dâru’l-kalem, Dâru’ş-şâmiyye, Beyrut, 1416/1996, 1. Baskı 454 a.g.e, s. 23-24 455 a.g.e, s. 41 448 94 Sîretü’n nebeviye: İlk bölümü Peygamberimizin (s.a.s) isimleri, künyesi, nesebi şerifleri ile başlar. Vilâdeti, peygamberlik öncesi meydana gelen olaylar, vahyin başlaması, evliliği, Habeşistan’a ve Medine’ye yapılan hicret, İsra ve Miraç, İslam’a davet yılları, Medine’ye hicret sonrası olaylar, gazalar, seriyyeler ve elçilerin gönderilmesi, Mekke’nin fethi, Huneyn, Tebük gazveleri ve Efendimizin (s.a.s) ahirete irtihali gibi temel siyer konularını ihtiva etmektedir. Bölüm Peygamberimizin (s.a.s) hizmetçileri, kullandığı binitleri, savaş malzemeleri, giysileri, kâtipleri, zevceleri ve ahlakı, fazileti, mucizeleri ile hasâise dair konularla bitirilmektedir. Târihu’l hulefa: İkinci bölümü Hulefâ-i raşidin Hazreti Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan (r.anhüm) devrine ait verilen özet bilgilerle başlamaktadır. Emevî ve Abbasî halifelerine dair malumat ile son bulmaktadır. Son kısmında Abbasî halifelerinden Mu’tazıd-Billah’ın vefat tarihi 763/1362 olarak verilmektedir. 456 Bu tarih düşündürücü olmakla birlikte, kaynakların pek çoğunun Moğultay b. Kılıç’ın vefat tarihini 762/1361 yılı olduğu hatta bazı kaynakların 457 hicri 762 yılının (kamerî) ay farklarını beyan ederek vefat tarihini zikrettiği dikkate alınırsa, Moğultay b. Kılıç’ın bu eserini ahir ömründe yazmıştır veya daha kuvvetli bir ihtimalle bu bilgi kitaba bir başkası tarafından ilave edilmiştir. c. Önemi Mukaddimesinde de belirtildiği gibi bu kitap, pek çok Müslümanın elinden düşürmediği ve ilim ehlinin kendisinden müstağnî kalamadığı bir çalışma olmuştur. Nitekim nazma çekildiği, şerhedildiği, ihtisarının yapıldığını, siyer-i Nebî çalışmaların başvuru eseri olduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz.458 Taşköprîzâde Moğultay’ın bu eserine İbn Hişam ile İbn İshak’in siyer ve megazisine dair çalışmalar arasında yer verir.459 456 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 564; Ebû Bekir b. Süleyman Ebû'l-Feth Mu’tazıd-Billâh (763/1362) Mısır’daki Abbasî halifesidir. 1352-1362 yılları arasında görev yapmıştır. Memlûk tarihi kaynaklarının övgüyle andıkları Mu’tazıd-Billâh hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Hilâfete geldiği yıl, Halep naibi ve yandaşlarının isyanını bastırmak amacıyla Suriye'ye doğru sefere çıkan Sultan Melikü's-Sâlih'le birlikte Dımaşk'a giden Mu'tazıd'a, huzurunda bir hadis cüzü okuduğunu söyleyen Ebü'l-Fidâ İbn Kesîr onu güzel konuşan ve keskin zekâlı bir kişi olarak tanımlar. Cemâziyelevvel 763’te (Mart 1362) vefat etmiştir. bkz. Câsim Ubâdî, “Mu’tazıd- Billah”, DİA, XXXI, s. 385 457 Suyutî, Tabakâtü’l-Huffaz, 538; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337 458 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218 459 Taşköprîzâde, Miftâhu’s-saâde, I, 260 95 Moğultay b. Kılıç, ez-Zehrü’l-bâsim fî sireti Ebi’l-Kâsım’ını, Süheylî'nin (581/1185) Ravdü'l-ünüf’ ünü tenkit ve tashih etmek amacıyla yazmıştır. Süheylî’nin verdiği bilgilerin neredeyse tamamının İbn Abdilberr’in (463/1071) ed-Dürer fî ihtisari’l-megâzî ve’s-siyer’ine dayandığı kanaatindedir. “Benim ez-Zehrü’l-Bâsim ile el-İşâre’ye bakanlar kitapta daha çok bilgiye ulaşacaklardır” 460 der. Bu düşüncesini bazen Kitâbü’s-sahabe (Ma’rifetü’s-sahabe) 461 adlı eseriyle İkmâlü tehzibi’l-kemâl’inin başvuru kaynaklarından Ebû Ahmed Askerî’den (382/992) yaptığı alıntıda gösterir. Ravi hakkında daha geniş rical bilgisini ez-Zehrü’l-Bâsim’de zikrettiğini söyler.462 Bazen de İbn Mâce şerhinde ravi hakkında doyurucu bilgiyi ezZehrü’l-Bâsim’de açıkladığını ifade eder.463 Moğultay hem İkmâlü tehzibi’l-kemâl de olsun hem de el-İ’lâm adlı İbn Mâce şerhinde olsun, Süheylî’nin verdiği ricalle ilgili bilgileri yeterli görmemekte ve geniş bilgi için ez-Zehrü’l bâsim’i referans göstermektedir. Çalışması ilim ehli tarafından ilgi görünce müellif, hocası Hatîb el-Kazvînî’nin isteği üzerine kitabını el-İşâre ilâ sîreti'l-Mustafâ ve târihi men ba’dehû mine'lhulefâ adıyla ihtisar etmiştir.464 Buna göre de ez-Zehrü’l-bâsim daha geniş, İşâre ise onun kısaltılmış şekli olmaktadır. el-İşâre’nin; Bedreddin Aynî (855/1451) tarafından şerh edildiği söylenir.465 Kitap 1000 beyit halinde iki alim tarafından nazma çekilmiştir. Bunlardan ilki Moğultay’ın öğrencisi Irâkî (806/1403) 466 diğeri Muhammed b. Ahmed el-Bâğûnî ed-Dımaşkî (870/1465)’dir. el-Bâğûnî’nin eseri Minhatü’l-lebîb fî sîreti’l-Habib adını taşır.467 Necmeddin İbn Fehd (885/1480) el-İşâre’yi başvuru kaynağı olarak ele zikredip ondan alıntılar yapmıştır. 468 İbn Hacer de bu kitabı referans olarak gösterir.469 460 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 4 a.g.e. III, 70 462 a.g.e. III, 186 463 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 399 464 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 42 465 Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, II, 421 466 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 163, 164 467 Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmî, VII, 114 (249) 468 İbn Fehd, İthâfu’l-verâ, I, 123 469 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251 (Hadis no: 1063) 461 96 el-Hasâisü’n-nebeviyye “Hasâisü'r-resûl”, “Mu’cizâtü'r-resûl” adları ile de anılan ve Resûl-i Ekrem'in (s.a.s) hasâisine ait bazı konuların kısaca anlatıldığı bu risaleyi; Brockelmann Hasâisü'l-Mustafâ adıyla Kahire’de 1319/1901 yılında yayımlandığı kaydetmiş ise de, maalesef eseri görme imkanımız olmadı. 470 Kitap hakkında tezin yazma eserler kısmında ayrıca bilgi vereceğiz. 3. Rical ve Tabakat el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-Sahabe Hz. Peygamber’in (s.a.s) hayatı, sözleri, fiilleri ve davranışlarına dair her türlü bilgiye sayelerinde ulaştığımız Sahabe-i kiram hakkında telif edilmiş pek çok eser vardır. Biyografilerini, rivayetlerini, faziletlerini v.b. konuları kadınıyla erkeğiyle ele alan eserlerden farklı olarak bu çalışmada Moğultay b. Kılıç, sahabi olup olmadığı konusunda ihtilaf edilenler hakkında malumat vermeyi asıl gaye edinmektedir. Günümüzde matbu olarak sahip olduğumuz Moğultay b. Kılıç’ın el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-Sahabe” adlı eseri üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalarda ulaştığımız bilgileri şöylece özetleyebiliriz: a. Baskısı Seyyid İzzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdî’nın tahric ve tahkiki ile ilim dünyasına kazandırılmış olup, 2 cilt halinde 1420/2000 yılında “Mektebet-ü Rüşd” tarafından Riyad’da ilk baskısı yapılmıştır. Moğultay’ın kitabında bizzat adını zikrettiği el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-Sahabe 471 , Kahire’deki yazma nüsha esas alınarak hazırlanmıştır. Müellif hattı ile yazılmış olan nüshasının iki cilt halinde tab edildiği eserde Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe’yi cüzlere ayırmıştır. Birinci cildi 5, ikinci cildi de 4 olmak üzere 470 471 Brockellmann, GAL, Suplement, II, s. 48 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, IX, 273 97 çalışma dokuz cüzden müteşekkildir. 472 Eserde her bir biyografi için muhakkikler tarafından numara verilmiştir. Toplam 1203 kişi hakkında malumat vardır.473 b. Muhtevası Moğultay b.Kılıç bu eserinde adından da anlaşılacağı üzere hakkında sahabe olup olmadığında ihtilaf edilen kişileri incelemektedir. Söz konusu olan kişileri alfabetik sıralamaya tâbi tutar. Kendilerinden nakledilen hadis rivayetlerini ve bu rivayetlerin isnadlarını, muteber hadis eserlerinden örnekler vermek suretiyle zikreder. Daha sonra bu bilgileri değerlendirir. Hatalar varsa tashih eder. Eserde kimi zaman ravinin rivayeti verilirken, kimi zaman da sadece ravi tanıtımı ile iktifâ edilmektedir. c. Önemi Senedlerde adı geçen ravinin, sahabi olup olmadığına dair bir araştırmanın muteahhirun uleması tarafından yapılması gerçekten zordur; ama bu tür bir çalışma özellikle ricalu’l hadis yönüyle çok önemlidir. Kaynakların ifade ettiği gibi Moğultay b. Kılıç; kaleme aldığı eserle titiz çalışmalar yapması, değerlendirmelerinde ise müdekkik bir kişiliğe sahip olması ile tanınmaktadır. Kaynaklar onu müdekkik, muhakkik ve çok sayıda esere sahip bir alim olarak tavsif etmektedir.474 Bir hadis ravisinin sahabi olduğunu beyan edebilmek için, sahabe hakkında kendi devrine kadar yazılan eserleri iyi tanıması gerekir. Moğultay’ın kendi devrinde bunu yapabilmek için kitap yazması anlamlıdır. Tezin sonunda ekler bölümünde ayrıca verileceği gibi Moğultay’ın kitaplarında istifade ettiği veya geniş bir kütüphaye sahip olduğu sonucunu çıkardığımız eserlerin sayısı hiç de az değildir. Hiç kuşkusuz sahabilerin sayısı hakkında kesin bir tespit yapılamamıştır. Sahabe biyografileri için yazılan kitaplardaki sayı, takdir edilen sayının onda birine 472 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 41-113 (1. Cüz); 114-158 (2. Cüz); 159-210 (3. Cüz); 211-316 (4. Cüz); 317-399 (5. Cüz); II, 5-? (6. Cüz); ?-138 (7. Cüz); 139-215 (8. Cüz); 216-288 (9. Cüz) 473 a.g.e, II, 288 474 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 435; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275 98 bile ulaşamaz. Üstelik bu kitaplarda, Hz. Peygamber (s.a.s) hayatta iken ölen ve muasırı olduğu halde onu görememiş olan Müslümanlar ile sahabeden olmadığı bilinenler de zikredilmektedir. Hatta mükerrer olanlar da bulunmaktadır. Mesela Ebû Abdullah b. Mende’nin Marifetü’s-sahabe’sinde 3800, İbn Abdilberr’in elİstîâb’ında 3500 ve ona zeyl yazan İbn Fethun’un kitabında da 3502’ye yakın kişi olduğu bilinmektedir. Önceki kitapların çoğunu bir araya getiren İbnü’l Esîr’in Üsdü’l-ğâbe’sinde 7554, onu ilavelerle ihtisar eden Zehebî’nin Tecrid’inde yaklaşık 8000 ve nihayet bu konuda en geniş telif olan İbn Hacer’in el-İsâbe’sinde de 12294 kişi bulunmaktadır.” 475 Elbette sahabe biyografileri hakkında malumat veren “Tabakat”, “Siyer” gibi başka eserler de vardır. Bütün bunlara vakıf olan bir muhaddisin, ancak bir ravi hakkında onun Hz. Peygamber’le (s.a.s) sohbeti olup olmadığını ortaya koyabileceğini dikkate aldığımız zaman, iki ciltlik bir eser de olsa Moğultay b. Kılıç’ın; alanında ne kadar mühim bir çalışmaya tevessül ettiği aşikardır. O, bu eserinde çok geniş bir tetebbuata sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Eserini hazırlarken Moğultay b. Kılıç; Arap dili, kıraat, hadis ricali ve râvileri hakkında zamanın ileri gelen âlimlerinden istifade etmektedir. Mesela özellikle hattıyla meşhur olan Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed b. Halef b. Bâziş Ensârî Girnâtî (528/1133) 476 bunlardan biridir. Onun kaleme aldığı nüshalardan bahsettiğini görmekteyiz.477 Aynı şekilde Moğultay; el-İnâbe’de Ebû Saîd İbn Yunus Mısrî’nin (347/958) Tarihu’l-gurebâ 478 , Tarihu’l-Mısriyyîn 479 , gibi bazı eserlerin farklı 475 Geniş bilgi için bkz. Eren Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 230 İbnü’l-Bâziş, Endülüs'ün üç büyük nahiv âliminden biridir. Ayrıca onun, zamanında Kitâbü Sîbeveyhi'yi ezbere bilen sayılı dilcilerden biri olduğu kaydedilir. bkz: Çelebi Muharrem, “İbnü’lBâziş”, DİA, XX, s. 528) 477 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178 478 a.g.e, I, 145, 258 479 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 145, 189 (Ebû Saîd Abdurrahmân b. Ahmed b. Yûnus Sadefî elMısrî’nin (347/958) ailesi ilim ehlidir. Dedesi Yûnus, Müslim, Nesâî, İbn Mâce gibi muhaddislere hocalık yapmıştır. İbn Yûnus babasından ve Nesâî’den hadis dinlemiştir. Nehhâs ve Ebû Abdullah İbn Mende onun önemli talebeleridir. Hadisleri ve hadis ricalini iyi bilirdi. İbn Mâkûlâ'nın İkmâl'i ve İbn Hacer'in el-İsâbe'si başta olmak üzere pek çok kitaba kaynaklık etmiş olan İbn Yûnus'un Târîhu Mısr ile Mısır'a dışarıdan gelenleri konu edinen Kitâbü'l-gurebâ adını taşıyan iki eserinin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Geniş bilgi için bkz. Akyüz Ali, “İbn Yunus”, DİA, XX, s. 450 476 99 nüshalarına vâkıf olduğunu 480 , Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’ine ait farklı nüshaları incelediğini, bazı nüshalarına sahip bulunduğunu söyler.481 Bu verilerden anlıyoruz ki, çalışmasını ikmal ederken bu gün matbu veya mahtut olarak var olup olmadığına dair kat’i bilgimiz olmayan pek çok eseri mütalaa etmiş veya hakkında bilgi sahibidir. Yeri geldikçe görüleceği üzere bu durum sadece bu eserine mahsus değildir. Eserin önemine dair dikkatimizi çeken bir başka husus da şudur: Bir kişinin sahabi olup olmadığına dair bilinen ilk çalışma meşhur hadis hafızı Ebû’l-Fedâil Hasen b. Muhammed Sağânî (650/1252) tarafından Uklatü’l-aclân adıyla yapılmıştır. Sağânî, Moğultay b. Kılıç’ın hocası Abdülmümin b. Halef Dimyâtî’nin de (705/1306) hocasıdır. el-İnâbe’yi yazmasında etkilerinin olması muhtemeldir. Son dönemlerde Sağânî hakkında yapılan önemli bir çalışmanın Mehmet Eren tarafından “Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı” adıyla yayına hazırlandığını biliyoruz. Bu çalışmada kaydedildiğine göre Sağânî, eseri Uklatü’l-‘aclân’ı ihtisar etmiş olduğu eseri Nuk‘atü's-sadyân’ın mukaddimesinde bahis mevzuu yapmaktadır. Sağânî’ye ait Uklatü’l-‘aclân’dan sonra Moğultay’ın el-İnâbe adıyla bir eser telif etmesini manidar buluyoruz. Bildiğimiz kadarıyla müellifin bu çalışması, bu konuda bilinen önemli ikinci eserdir. Sağânî’nin; Nuk‘atü's-sadyân’da, sahâbî olup olmadığında ihtilâf edilmiş kişilerin durumlarını “…fî suhbetihî nazar/uhtülife fî suhbetihî…” cümleleri ile dile getirdiği, kitapta kullanılan kaynaklara hemen hemen hiç atıf yapılmadığı, hatta onun neredeyse sadece dört yerde bazı kaynaklara işaret ettiği ve bunların da İbn Yûnus’un (347/958) Târîhu Mısr’ı, Hâfız Ebû Ahmed el-Hâkim el-Kebîr’in (378/988) el-Künâ’sı ve İbn Sa‘d’in (230/844) et-Tabakât’ı ile İbn ‘Abdilber’in (463/1070) el- 480 481 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 356 Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, II, 6 100 İstî‘âb’ı olduğuna dair verilen bilgileri482 dikkate aldığımızda Moğultay b. Kılıç’ın, söz konusu eserinde şu önemli hususun daha fazla öne çıktığını söyleyebiliriz: Tezin ekler bölümünde de tespit ettiğimiz gibi neredeyse iki yüze varan kaynağı araştırmıştır. Pek çoğunu da müellif nüshaları başta olmak üzere bizzat görmüş olmalıdır. Nitekim Radıyyüddin Sâğânî’yi üstad tavsif ederek “O, Nuk’atü’ssadyân eserinde Beşir Hâris’i, Beşir b. Ma’bed zannetmiştir” 483 dediğini dikkate alırsak, Moğultay b. Kılıç’ın bu eseri gördüğünü ve incelediğini söyleyebiliriz. Şu halde, gerek el-İnâbe’de gerekse hacimli bir eser olarak yazdığı İkmâlü Tehzibi’l-Kemâl adlı çalışmasında; Sağânî’den özellikle istifade etmesinden 484 ve değerlendirmelerine müracaat etmesinden şunu anlıyoruz: Moğultay b. Kılıç; sahabe ricaline dair eser yazarken, kendi dönemine kadar yazılmış olan özellikle sahabe ile ilgili kitapları ya görmüş veya incelemiş yahut yukarıda da örneklerini verdiğimiz gibi bazı eserlerin nüshalarına vâkıf olmuştur. Bu sebeple İnâbe kendi alanında yapılmış önemli bir çalışma olduğunu düşünüyor ve bu konuda araştırma yapmak isteyenlerin onu bir başvuru eseri olarak görmeleri gerektiği kanaatini taşıyoruz. Metodu ve özellikleri itibarıyla ikinci bölümde kitabı incelerken üzerinde durulacağı gibi Moğultay’ın el-İnâbe’si, ravinin sahabi olup olmadığının bilinmesi bakımından önemli bilgiler içermektedir. Burada bir örnek vererek anlatmak isteriz: Moğultay b. Kılıç Ebû Muaviye b. Hakîm hakkında bilgi verirken; hadîs hafızı, fıkıh, tarih ve ensâb âlimi İbn Ebî Hayseme’nin (279/892-93) onu Sahabe adlı eserine aldığını söyler. İbn Abdilber’e (463/1071) göre, Ebû Muaviye b. Hakîm’in sahabiler arasında zikredilmesi açık bir hatadır. İbn Ebî Hayseme’den başka kimse onu sahabiler arasında zikretmemiş, Behz b. Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin babası ve dedesi tariki ile nakledilen يا رسول اهلل مب ارسلك ربنا “Ey Allah’ın Resûlü, Rabbimiz seni ne ile gönderdi?” 485 hadisini ondan başka rivayet eden olmamıştır. 482 Bkz: Eren, Mehmet, Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 32 (Basılmamış çalışma) 483 Moğultay b. Kılıç, İkmalü tehzibi’l-kemal, II, 428 484 Moğultay b. Kılıç, İkmalü tehzibi’l-kemal, IV, 124; VII, 51, 357 485 İbn Mâce, İkâmet, 194 101 Hadis bu isnadıyla illetlidir. Doğrusu Abdülvâris b. Saîd, Behz b. Hakim’in babası ve dedesi tariki ile gelen hadistir. Bu hadisin isnadı sahihtir. Muaviye b. Hayde aracılığı ile gelir. Hakîm Ebî Muaviye vasıtasıyla gelmez. Görüldüğü gibi Moğultay, sahabi olup olmadığı tartışılan bir kişiyi rivayeti ile değerlendiren İbn Abdilber’e itimat etmektedir. Moğultay b. Kılıç; İbn Mende ve Ebû Nuaym’ın eserlerinde bu zatın nisbesinin “Nümeyrî” olarak zikredilme ihtimalini de sorgular. Bu sebeple Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’ine ve et-Tarihu’levsat’ına baktığını söyleyerek orada bulamadığını; ancak Buharî’nin bunu bir başka yerde zikretmiş olabileceği ihtimalini de söyler. Moğultay bu kişinin İbn Ebî Asım Nebîl’in (287/900) el-Âhâd ve’l-mesânî’sinde geçtiğini söyleyerek, Abdülvâhid b. Necde, Bakıyye b. Velid, Saîd b. Sinan, Yahya b. Cabir Tâî’nin, Muaviye b. Hakim, babası ve Hakîm tariki ile nakledilen aynı hadisin bir başka senedini zikreder. Moğultay b. Kılıç’ın; İbn Ebî Hayseme ( 279/893) gibi bir hadîs hafızı, fıkıh, tarih ve ensâb âliminin eserinden tespit etmiş olduğu hadisi almakla yetinmediğini görüyoruz. Bunu İbn Abdilber (463/1070) gibi bir muhaddis ve tabakat alimin eserine (dolayısı ile isnada) bakmakla da teyit etmiş olmaktadır. Öte yandan bu eserleri bir de Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’i ve et-Tarihu’l-evsat’ı gibi kaynaklara müracaat etmekle kontrol etmektedir. Nihayet her iki senedde isnadı tek kişide, Hakîm b. Muaviye b. Hayde üzerinde birleştirmekte ve hadisini muhaddislerin tahric ettiğini söylemektedir.486 İbnü’l-Esîr (630/1232) Muaviye b. Hayde’nin Basralı olduğunu ve Horasan’da vefat ettiğini söyler. Oğlu Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin sahabi olduğuna dair bir bilgi vermez. Muaviye, Behz b. Hakim’in dedesidir. Hakîm, babası Muaviye b. Hayde’den hadis nakletmiş olup isnadı sahihtir.487 İbn Hacer’e göre ise Sağânî’nin Fîmen ühtülife fi suhbetihi adlı çalışmasında bu kişiyi sahabe arasında göstermesi hatadır. Çünkü o kesinlikle tabiindendir. Hakîm b. Muaviye b. Hayde, Iclî ve İbn Hibban’a göre sika biridir.488 Bu durumda Moğultay, Sağanî’den ve İbnü’l Esir’den bahsetmediğine göre kitaplarını da da görmemiş olmalıdır. Hakîm b. Muaviye b. Hayde’nin hadisinin 486 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 179-180 İbnü’l-Esîr, İzzüddin, Üsdü’l-ğâbe, IV, 153 (4983) 488 İbn Hacer, Tehzîbü’t-tehzib, 387, 388 487 102 tahric edilmesinde imamların ittifakından bahsedip bu ittifaka dair herhangi bir açıklama yapmaması hatta tabiin olduğuna dair bir bilgi vermemesi eksiklik kabul edilmelidir. el-İktifâ fî tenkîhi kitab ed-duafâ li’bni’l Cevzî Gerek kendi eserlerinde489 ve gerekse Moğultay b. Kılıç’a atıfta bulunan veya ondan bahseden kaynaklarda 490 müellifin el-İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ li’bni’lCevzî adıyla bir eser kaleme aldığı bilgisi bulunmaktadır. Moğultay b. Kılıç bir başka kitabında bu eserini İbnü’l-Cevzî’nin eserini “tehzib” etmek için yazdığını ifade etmektedir.491 Tehzib ve tenkîh gözden geçirip güzelleştirme çalışmasıdır. Adından da anlaşılacağı üzere Moğultay’ın çalışması tenkîh hakkındadır. Arapça’da tenkîh ( )تنقيح ayıklama, seçme, temizleme, kitabı düzene koyma, kusurlarını giderme, araştırma ve tetkiki güzelleştirme anlamına gelir. Zira Moğultay b. Kılıç’ın kullandığı tenkîh ve tehzîb ( تنقيح ve )هتذيبkelimeleri aynı manaya gelmektedir. 492 a. Baskısı el-İktifâ’nın günümüze kadar ulaşan nüshası maalesef eksiktir. Hakkında kaynaklar, eserin tamamlanamadığına dair her hangi bir bilgi vermez. Bu sebeple mevcut eserin muhtemelen bir kısmı kayıp olmalıdır. Üç cilt halinde basılmıştır. Dâru’l-Ezher tarafından 1430/2009 yılında Beyrut’ta ilk baskısı yapılan eserin tahkikini Mâzin b. Muhammed Sersâvî üstlenmiştir. Muhakkik Sersâvî’nin girişte kaydettiği gibi el-İktifâ, eksik ve tek nüsha olmasına rağmen “tamamı ele geçmeyen şeyin azı terk edilmez” düşüncesiyle, Moğultay’ın tanınması ve eserlerinden istifade 489 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209; İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, I, 26; II, 49; III, 103, 207; IV, 22, 23, 184, 308, 343; V, 79, 322; VI, 177; VIII, 375; IX, 143; X, 47; XII, 321, 361 490 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim, s. 269 491 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209 492 Tehzîb ve Tenkîh kelimelerinin anlamı için bkz. İbnu’l-Manzur, Lisanu’l-Arab, XIV, 253; XV, 63 103 edilmesi gayesiyle basılmıştır.493 el-İktifâ’nın esas alınan tek nüshası Kahire Dar’u’lkütüb’de bulunmaktadır.494 Zayıf ravileri konu edinen el-İktifâ, dipnot ve tahricleri dışında metin kısmı iki bölümden meydana gelir: el-İktifâ ve Kitâbu’d-duafâ. Sersâvî, Moğultay’ın kitabına aldığı isimleri ayrı numaralandırmıştır. İbnü’l-Cevzî’nin kitabında karşılık gelen raviyi ayrıca göstermiştir. el-İktifâ, İbnü’l Cevzî’nin kitabında yer alan bilgiler dahil edilerek birlikte basılmıştır. b. Muhtevası Sika ravileri esas alan eserler “es-Sikât” adıyla anılırken, zayıf ravileri konu edinen eserler ise “ed-Duafâ” olarak zikredilir. Duafâ türü eserlerde ravi gerek hıfz ve itkan gerekse zabt veya herhangi bir kusuru sebebiyle zayıf görülebilir. el-İktifâ’yı İbnü’l-Cevzî’nin Kitâbu’d-duafâ’sı ile karşılaştırdığımızda Moğultay’ın kitabına aldığı şahısları seçtiği görülmektedir. İsimlerin bir kısmı yer değiştirdiğine göre Moğultay’ın sıralaması tam alfabetik sayılmaz. Üçüncü cildin son kişisi Amr b. Atıyye Kûfî, Moğultay’ın kitabındaki sıralamaya göre 827. İbnü’l Cevzî’nin eserindeki sıralamaya göre de 2576. sırada yer almaktadır. Asıl nüshadan alındığı anlaşılan üçüncü cildin sonundaki notta istinsah tarihi 732/1332 olarak verilmiştir ve “ikinci cildin sonu” denilmektedir.495 Ancak ilk ciltte, asıl nüshaya ait ikinci cildin başlangıcı olduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. Dolayısıyla mevcut baskısına bakıldığında asıl nüsahada olması gereken ikinci cildinin başlangıcı eksik demektir. İktifâ, aslın üçte birine tekabül ediyor olmalıdır. Zira Moğultay b. Kılıç, bir ravi hakkında değerlendirme yaparken bu çalışmaya atıfta bulunmakta ve orada şöyle demektedir. “el-İktifâ; üç büyük cildden meydana gelen bir çalışmadır.” 496 Muhakkik Sersâvî’nin de ifade ettiği gibi 497 el-İktifâ’nın baskısı eksiktir ve Dâru’l-kütübi’l mısriyye’deki tek nüsha esas alınmıştır. Bu nüshaya göre, matbu 493 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 7 Fihrisü’ş-şâmil, I, 216 (nr.1240) 495 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 558 496 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, III, 103 497 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 7 494 104 eserin ilk cildi ( ) سharfinin hemen hemen yarısından itibaren ravi Saîd b. Zür’a Cezzâr Hımsî ile başlar. Üçüncü cildi ise ravi Amr b. Atıyye Kûfî hakkında verilen bilgilerle sona erer. Buna göre yazma nüsha hem başından hem sonundan eksiktir. Başta ( ) سharfinin ortasına kadar sondan da Amr b. Atıyye’den sonraki bölüm noksandır. Moğultay b. Kılıç, mezkur ravileri cerh ve ta’dil yönüyle değerlendirmektedir. Ravilerin kimlerden rivayette bulunduğunu ve hakkında söylenenleri hadis otoritelerini referans göstererek zikreder. c. Önemi İbn Adî’nin (365/975) el-Kâmil adlı eseri kendi dönemine kadar zayıf ravilere ait pek çok bilgiyi ihtiva eden önemli bir çalışma olarak kabul edilir. Telif edilen cerh kitaplarının en mükemmeli sayılır. İbn Adî’nin (365/975) raviler hakkında verdiği hükümlere mütekaddimun ve müteahhirun uleması itibar etmektedir. 498 elKâmil üzerine pek çok çalışma bulunmaktadır; mesela Zehebî’nin (748/1347) Mîzânu’l-i’tidâl’i ve İbn Hacer’in (852/1448) Lisânu’l-mizan’ı bunların meşhurlarıdır. Bir anlamda Moğultay, zayıf ravilere dair kendi dönemine kadar yapılan çalışmaları yazmış olduğu el-İktifâ ile tenkide, tezhibe, tenkîhe veya tashihe tâbi tutmuştur. İbnü’l Cevzî’nin (597/1200); Kitâb-u esmâi’d-duafâi ve’l-vâdıîn adını verdiği ancak yaygın isminin Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn olarak zikredilen çalışmasının mukaddimesinde bu çalışma çerçevesini kendisi şöyle açıklar: “Vahî hadisleri ihtiva eden ‘Kitâbu’l-ileli’l-mütenâhiye’ den sonra mevzû haberlere dair ‘Kitâbu’lmevzuât’ı yazdım. Bu kitabı da büyük hadis imamlarının cerh etmiş oldukları zayıf ve vâdı’ (hadis uyduran, vaz’ eden) kişilere tahsis ettim.” 499 İbnü’l-Cevzî, kendi dönemine kadar bu alanda söz sahibi olan Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Ali b. Medînî, Buharî, Müslim, Cûzcânî, Ebû Hafs Amr b. 498 499 Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, Ter. Özbek), s. 317 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 7 105 Ali Fellâs, İbn Ebî Hâtim, Ebû Hâtim, Ebû Zür’a, Zekeriyya Sâcî, Ukaylî, Ebû’l Hasen Ali b. Cüneyd, İbn Adî, Ebû’l Feth Ezdî, Dârekutnî… gibi cerh ve ta’dil alimlerini otorite olarak göstermektedir. Ravileri alfabetik olarak zikretmekte ve toplam 4018 ravi hakkında bilgi vermektedir. Muhakkik Ebû’l Fidâ Abdullah Kâdî’nin eserin girişinde ifade ettiği gibi; ravileri cerhte çok aşırı gitmiş kimi yerde illetli gördüğünü bir başka yerde mazur göstermek suretiyle hata etmiştir. Mesela İbn Abbas’ın azatlı kölesi Ikrime’nin kezzab olduğunu söylemek500 ve sahabi olan Târık b. Abdullah Muhâribî’yi tevsik etmemek501, sahabi Ma’mer b. Ebî Serh’i meçhul göstermek502 gibi… Moğultay b. Kılıç, İbnü’l Cevzî’nin düştüğü hataları, vehimleri, kusurları, ravi isimleri ile ilgili karışıklıkları düzeltmek maksadıyla el-İktifâ’yı kaleme almaktadır. Kitabın isnad edildiği Kitâbü’d-duafâ’da 4018 ravi hakkında bilgi verilmektedir. Moğultay’ın el-İktifâ’sında ise bilgi vermiş olduğu ravi sayısı 827’dir. Basımı yapılan el-İktifâ’nın eksik nüshalardan meydana geldiği de dikkate alınırsa asıl eserin %20’sine tekabül etmektedir. Moğultay b. Kılıç’ın özellikle zayıf ravileri tespit maksadıyla muasırı Zehebî’nin (748/ 1348) Dîvânü’d-duafâ ve'l-metrûkîn, Zeylü dîvâni’d-duafâ, elMuğnî fi’d-duafâ, Mîzânü’1-i’tidâl fî nakdir-rical eserlerini de gözden geçirmesini beklerdik. Ancak Moğultay b. Kılıç’ın –tezin ekler bölümünde de kaydettiğimiz gibi125 kadar farklı kaynağı inceleyerek hazırlamış olduğunu gördüğümüz elİktifâ’sında, Zehebî’nin zayıf ravilerle ilgili kitaplarını kullanmadığını gördük. Zehebî’den 12 yıl sonra vefat eden Moğultay adına bunun bir eksiklik olması akla gelse de, esasen ikisi de aynı dönemin önemli şahsiyetleridir. Araştırmacılar tarafından Moğultay’ın raviler hakkındaki düşüncelerine ve vermiş olduğu bilgilere müracaat edilmesinde özellikle fayda mülahaza ediyoruz. el-İktifâ, tamamı mevcut olsaydı daha ziyade önemli bir kaynak olarak şöhret bulabilirdi. 500 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 182 (2334); Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 254 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 62 (1722); Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 482 502 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, III, 132 (3384) 501 106 Burada eksik de olsa eserin zayıf ricale dair mevcut bilgilerde önemli bilgiler içerdiğini söylemekle iktifa ediyor ve el-İktifâ’sındaki hadisçiliği hakkında bize ışık tutacak sonuçları ve onda nasıl bir metot takip ettiğini tezimizin ikinci bölümünde ele almak üzere şimdi bir başka eserin tanıtımına geçiyoruz. İkmâlü tehzibi’l kemâl fî esmâir-rical Gerek Moğultay’ın çalışmalarında kaynaklarda olsun 504 503 ve gerekse biyografisini veren , kendine atfedilen İkmâlü tehzibi’l-kemâl fî esmâir-rical adıyla bir eseri bulunduğunu görüyoruz. Mevcut baskısını incelemiş bulunduğumuz bu eser hakkındaki bilgileri aşağıda, eserin hadis ilmi açısından değerlerdirmesini ise tezin ikinci bölümünde ele alacağız. a. Baskıları Dâru’l-Mektebeti’l Ezheriyye, Kılıç Ali Paşa ve Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye’deki birbirini tamamlayan nüshalar bir araya getirilmek suretiyle, 1422/2001 yılında Kahire’de Fâruku’l-Hadisiyye yayınevi tarafından -eksik de olsa- 12 cilt halinde basılmıştır. Eseri tahkik edenlerin girişte verdikleri bilgiye göre İkmâlü tehzîbi'l-kemâl’in baskısı, birbirini tamamlayan iki farklı nüshaya dayandırılmıştır. Biri Kahire’de “Mektebetü’l Ezheriyye”deki nüsha diğeri de İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Kılıç Ali Paşa’daki nüshadır. İbnü’l-Mülakkin’e isnad edilen ve Mısır’da bulunan bir başka nüsha daha varsa da muhakkikler bunun bir hatadan kaynaklandığı ifade etmektedir.505 Kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın İkmâlü tehzibi’l-kemal adında bir kitabı olduğunu söylerken506, talebesi İbnü’l-Mülakkin’in de aynı adı taşıyan bir çalışması bulunduğunu kaydetmektedir. 507 İki çalışmanın adı gibi içeriği de birbirine yakın bulunabilir veya bir başka ihtimalle aynı eser de olabilir. Zira Kâdı İbn Şühbe’nin (851/1447) ifadesine göre İbnü’l-Mülakkin, hocası Moğultay b. Kılıç’tan pek çok 503 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 168; el-İ’lâm, V, 1469; Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 483 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 134; Safedî, A’yanu’l-asr, V, 433; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312 505 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi'l-kemâl, I, 50 506 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216 507 Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, VI, 102; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, I, 509; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57 504 107 eseri bizzat cüzler halinde kaydetmiştir. 508 Buna göre İbnü’l-Mülakkın, hocasının İkmâl’ini istinsah etmiş de olabilir. Ancak Süleymaniye kütüphanesindeki nüshanın, mukaddimesindeki bilgileri dikkate aldığımızda, onun yanlışlıkla İbnü’l-Mülakkın’a anlaşılmaktadır. Zira buradaki ifadeler Moğultay’a aittir. 509 nispet edildiği İki cilt olan bu nüsha yıpranmıştır. Bilhassa ikinci cildin sayfaları ayrılmıştır. 11. Varağın bir cüz, on cüz yani 110 varağın da bir sifr kabul edildiği bu nüsha, 65 cüz olup Abdullah b. Mugaffel ile sona ermektedir.”510 İkmâlü tehzibi’l-kemal üzerine Medine Câmiatü'l-İslâmiyye külIiyyetü'lhadîs'te yüksek lisans çalışmaları (1416/1995) yapılmış ve aynı yerde Hafız Moğultay ve Kitâbü ikmâli tehzîbi'l-kemâl adıyla bir de doktora tezi (1403/1983) hazırlanmıştır.511 b. Muhtevası Moğultay b. Kılıç’ın mukaddimede verdiği bilgilere göre İkmâlü tehzîbi'lkemâl; alanında bir benzerinin tasnif edilmediği ve pek çok faydalar ihtiva eden hocası Mizzî’nin (742/1341) Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-rical adlı eseri üzerine yazılmış bir tehzib çalışmasıdır. Kitap; isim, künye, rical, vefeyât, cerh ve tadile dair özellikle kütübi sittede rivayeti bulunan ravilerin haberleri ile tabiûndan bazı hadis ravileri hakkında önemli malumatı ihtiva etmektedir. Ravilerin isimlerine göre hazırlanmıştır. İlk cildi Ahmed b. İbrahim b. Halid Ebû Ali Mevsılî ile başlar. On ikinci cildin sonunda adı zikredilen ravi ise Yahya b. Yemân Iclî Ebû Zekeriya Kûfî’dir. Eserde tespit edilemeyen ravilerin isimleri, sakıt olan bölümleri eseri tahkik edenler tarafından ayrıca belirtilmektedir. Hakkında malumat verilen ravi sayısı toplam 5228’dir. Eser; iki önemli çalışmanın tezhibi, ikmâli, zeyli niteliğindedir. Asıl nüsha Abdülgani Makdîsî’ye (600/1203) ait elKemâl fî esmâi’r-rical adını taşımaktadır. Bu eserin tehzibi de Mizzî’nin (742/1341) kaleme aldığı Tehzibü’l-kemâl fî esmâi’r-rical adlı kitaptır. 508 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, IV, 283; İbn Kâdî Şühbe, Tabakatü’ş-şafiiyye, IV, 44 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, Süleymaniye Kütüphanesi, Kılıç Ali Paşa, 190, 2a 510 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316, 1 numaralı dipnot 511 Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230 509 108 c. Önemi Moğultay b. Kılıç, Mizzî’nin el-Kemâl fî esmâi’r-rical’i hakkında neden bir çalışma yapma ihtiyacı hissetmiş olabilir? Onun devrin iki önemli muhaddisi Makdîsî ile Mizzî’den farklı düşündüğü nedir? Makdîsî’nin (600/1203) eseri kütübi sittede rivayeti bulunan hadis ricali hakkında derli toplu bilgileri ihtiva etmesiyle önem kazanır. Makdisî’ye kadar hadis ricali hakkındaki bilgiler elbette vardır; ancak bu bilgiler biraz daha genel ricale aittir. Devrin önemli alimlerinden gerek Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’i ile Zehebî’nin Tehzîbü’t-tehzîb ve el-Kâşif’i gerekse diğer muhaddislerin; bir eser üzerine ikmal, tehzib veya ihtisar yapmalarının elbette bir gerekçesi olmalıdır. Tâcüddin es-Sübkî (771/1369) kitabında şöyle der: “Asrımızın Mısır muhaddislerinden Kahire’deki Zahiriyye Medresesi hadis şeyhi Alâüddin Moğultay (Mizzî’nin kitabına) bir istidrak çalışması yapmıştır. Tehzibü’l-kemâl’i ikmal ve tezhib etmiştir.”512 Moğultay b. Kılıç zamanında rical ilmindeki asıl kaynaklar tamamlanmış olduğundan artık temel eserler üzerine daha geniş bir tabanda “ikmal” çalışmaları önem kazanmıştı. İkmal tamamlamak, kemale erdirmek, eksiklerini gidermek ve mükemmelleştirmek demektir. Tehzîbü’l-kemâl’i “benzeri telif edilmemiş büyük bir kitap, ulemanın ihtilaf ettikleri zaman aralarında hakem tayin ettikleri eser” 513 diyerek öven Moğultay, 747/1346 yılında sekseninci cüzü 514 , 760 yılı safer ayının yirmisi Cuma gününde doksanıncı cüzü tamamlamış olduğu anlaşılmaktadır.515 Matbu eserin son cildindeki bilgiye bakılır ise, Moğultay b. Kılıç 119. cüzünü ravi Yahya b. Yemân Iclî Ebû Zekeriya Kûfî hakkında verdiği malumat ile tamamlamaktadır.516 Buna göre müellif, “İkmâlü tehzibi’l kemâl”i 16 yılı aşan bir sürede cüz cüz yazmıştır. Öte yandan Moğultay’ın vefat tarihini (762/1361) de dikkate aldığımızda eserin, 73 yıllık ömrün en önemli birikimlerini ihtiva eden hadis ricali kitabı olduğu sonucunu ortaya çıkartabiliriz. 512 Tâcüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, X, 408 Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 3 514 a.g.e., IX, 253 515 a.g.e., X, 256 516 a.g.e. XII, 394 513 109 Moğultay’ın mukaddimede verdiği bilgilerden Mizzî’nin, Makdisî’nin elKemâl fî esmâi’r-rical’ini dağınık bilgilerden derlediği, hazırlarken Makdisî’nin hata yaptığı yerleri tespit ettiği ve tahkik ederek geliştirdiğini görüyoruz. Moğultay şöyle demektedir: “Ben de buna dikkat etmekle birlikte kitaba bir takım ilavelerde bulundum. Maksadım Allah’ın rızasıdır; yanlış bilgiler koymaktan Allah’a sığınırım. Gayem, alimlerin sözlerini hiçbir şekilde tahrif etmeden uygun yerlerde kaynağından zikretmektir.”517 Kütüb-i sitte ricali üzerine yapılan buna benzer tahkikli çalışmalar o devrin bir özelliği olup sadece Moğultay’a özgü bir tahkikat değildir. Mizzî’nin diğer talebesi fakih ve biyografi müellifi Tacüddin es-Sübkî de (771/1370) hicri 754 yılında Kahire’den Dımaşk’a dönerken, hocasının eseri Tehzibu’l-kemal’in nüshalarını babası Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355) tashih ettirmek üzere beraberinde götürdüğünü ve onları babasına tashih ettirdiğini söylemektedir.518 Bu sebeple ikmal çalışmaları önemli görülmelidir. Zira bu ilmî faaliyetler bir eserin aynen yazılması ve çoğaltılması anlamına gelmemektedir. Moğultay’ın asıl gayesi, Mizzî’nin gördüğü eksiklikleri tamamlamak olmuştur. Zaten bir müellifin bir rical kitabına İkmâl adıyla çalışma yapması demek, onda eksik bıraktığı ricali zikretmek veya bir o kadarını ona ilave etmek anlamına gelir.519 İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû isme ebîhi Rical ilminde ravilerin isim, künye, lakap ve nispetlerinin tespiti önemlidir. Zira bunlar bize bir raviyi tarif eden kimlik bilgilerinin tespit edilmesini sağlar. Bir ismin herhangi bir şekilde yanlış tayin edilmesi karışıklığa sebep olur. İsimler, künyeler şahsın tanınmasında birbirini tamamlayan iki önemli unsurdur. Her ikisinin de bilinmesi icap eder. Hadis alimlerini ravilerin isim, künyelerini araştırıp toplamaya sevk eden başlıca sebepler olmuştur. Bunlardan bir kısmını şöylece zikredebiliriz: 1. Bazılarının künyesinde ihtilaf edilmesi ve kimilerinin birden çok künyeye sahip olması 2. Söyleniş ve yazı şekli olarak benzer künyelerin doğru şekilde tespiti 517 a.g.e. I, 6 Tâcüddin Sübkî, Tabakâtü’ş-şafiyyeti’l-kübrâ, X, 408 519 Miras, Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 360 518 110 3. Sahabe zamanından itibaren uzun bir dönem geçtiği için, hadislerin senedindeki ravi sayısının artması. İsim ve künyeler bu sayıyı kısaltmakta yardımcı olmaktadır. Ravinin meşhur künyesi, lakabı zikredildiği zaman, isimlerinin belirtilmemesi yahut bir yerde sadece adıyla başka bir yerde de künyesi veya lakabı ile kaydedilmesi yeterli görülebilir.520 Moğultay’ın İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû isme ebîhi eserine kaynaklarda rastlamadık. Ancak bazı son dönem araştırmalarda Moğultay b. Kılıç’a nispet edilen Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) isim ve künyelere ait eserlerinden bir Müntehab’ı olduğu ifade edilmektedir.521 Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) eserini yayınlayan Bâsim Faysal Ahmed Cevâbire şöyle diyor: Men vâfekat künyetühû isme ebîhi adlı üç eser vardır: Bunlardan ikisi Ebû’l Feth Ezdî’ye (409/1018) üçüncüsü de Hatib el-Bağdadî’ye aittir. Ezdî’nin iki eserinin adı; Men vâfeka ismühü isme ebîhi, diğeri ise Men vâfeka ismühü künyete ebîhi’dir. Hatib’in eserinin adı Men vâfekat künyetühü isme ebîhi’dir. Moğultay, Hatib elBağdadî’nin bu eserini intihab etmiştir.522 İntihab sözlükte seçmek anlamına gelir. İslam dünyasında geniş hacimli eserlerin içinden belirli kısım veya konuların seçilmesi, tekrardan arındırılıp yeniden düzenlenmesi ile meydana gelen tanınmış müelliflerin eserlerinden yapılan derleme türü çalışmalar “Müntehab” olarak adlandırılır.523 Cevâbire söz konusu eseri; Hatîb Bağdâdî'nin İstanbul III. Ahmed Kütüphanesi’nde 624 numarada kayıtlı bulunan Men vâfekat künyetühû isme ebîh mimmâ lâ yü’menü vukû’ul-hata'i fîh524 adlı tek nüshasını esas alarak hazırlamıştır.525 Moğultay’ın bir “el-Müntehab”ı olduğuna dair bilgiyi Ekrem Ziya Umerî de vermektedir. Onun verdiği bilgiye göre; Moğultay’ın, Hatib el-Bağdadî’nin 520 Geniş bilgi için bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 80 Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230 522 Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 7 Cemiyyetü’t-türâsi’l-İslamiyye, (thk. Bâsim Faysal Ahmed Cevâbire),1408/1988 523 Uzun Mustafa, “Müntehabât”, DİA, XXXII, s. 28 524 Fihrisü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, III, 833, el-Câmiatü’l-İslamiyye, 1405/1985 525 Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 75 521 111 eserinden yapmış olduğu “el-Müntehab”ı 17 varaktan meydana gelmektedir. Bu nüsha “el-Câmiatü’l-İslamiyye”de bulunmaktadır.526 Muhakkik 238 isim etrafındaki bu seçmeyi (intihâb) yukarıda ifade ettiğimiz gibi; Ezdî’nin iki eseri Men vâfeka ismühü isme ebîhi ile Men vâfeka ismühü künyete ebîhi adıyla, üçüncüsünü de Hatib el-Bağdadî’nin Men vâfekat künyetühü isme ebîhi ismiyle neşretmiş ve bu son eserin de Moğultay b. Kılıç tarafından intihab edildiğini söylemiştir. Ayrıca Cevâbire, künyesi babasının ismine benzeyen 160 kişinin biyografisini de kaynaklarını göstermek suretiyle ilâve etmiştir.527 4. Hadis Usûlü Islâhu kitabi İbni’s-Salah İbnu’s-Salah (643/1245) Şam bölgesi, Kudüs ve Dımaşk medreselerinin muhaddisi olarak pek çok imlâ meclisi yapmış, hadis rivayeti ile maruf olup özellikle “Mukaddime” adlı hadis usulü eseriyle meşhur olmuştur. Bu eserinde, hadis usulü konularını ele almış ve onları yeni bir metodoloji ile sunmuştur. Daha sonra “Mukaddime” üzerine çoğu şerh ve ihtisar olmak üzere yüzlerce çalışma yapılmış, ayrıca manzum hale getirilmiş, bu ihtisarlar ve manzumeler üzerine tekrar şerhler bile yazılmıştır. İşte bu eser üzerine çalışma yapalardan biri de Moğultay b. Kılıç’tır. Islâhu kitabi İbni’s-Salah’ı, İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yönelttiği bazı tenkitleri, istidrakleri ihtiva eden bir çalışmadır.528 a. Baskısı Eseri Nasır Abdülaziz Ferec Ahmed tahkik ve tahricini yaparak ilim dünyasına kazandırmıştır. Muhakkik, eserin Mısır’da Mektebetü’l Ezher’de bulunan 111 varak müellif nüshasını esas almıştır. “Islâhu kitabi İbni’s-Salah”’ın ilk baskısı 1428/2007 yılında Advâü’s-selef tarafından yapılmıştır. Muhakkik, eserin ilk bölümünde Moğultay b. Kılıç’ın hayatı ve eserleri hakkında bir kısım malumat vermektedir. Bu 526 Umerî, Mevâridü’l Hatîbi’l-Bağdâdî, s. 73 (2 nolu dipnot); ayrıca bkz. Fihrisu mahtûtati câmiati Ümmi’l-Kurâ, II, 833 527 Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 77 528 İbn Hacer, Lisânü'l-mîzân, VII, 17; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 150 112 bilgileri değerlendirirken, klasik kaynaklarda yer alan Moğultay b. Kılıç hakkındaki bilgilerin yorumlanmadan “derleme niteliğinde” nakledildiğini görmekteyiz. b. Muhtevası Islâhu kitabi İbni’s-Salah, “Mukaddime”nin bir nevi ikmal ve istidraki anlamında daha iyi anlaşılması için yazılmasını hedeflemektedir. Moğultay b. Kılıç, onda görmüş olduğu bir takım önemli eksikliklere işaret etmektedir. c. Önemi İbn Hacer (852/1448); İbnu’s-Salah’ın Dımaşk’te yaşamış bir muhaddis olduğunu ve buradaki Eşrefiyye Medresesi’nde müderrislik yaparken “Mukaddime” adıyla tanınan meşhur eseri Ulûmül hadis’ini talebelerine yazdırdığını ifade ederek şöyle der: “İbnu’s-Salah Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) çeşitli eserlerini kaynak almış, onlardaki dağınık konuları bir araya getirmiş hatta bazı ilaveler de yapmış, kendinden önceki hadis usulüne dair konuları bir nevi derli toplu sunmuştur.” 529 İbnu’s-Salah’ın eserinde öne çıkan özellik; hadis usûlü konularını metodolojik olarak yeniden ele almasıdır. Onun zamanına kadar pek çok muhaddis zaten hadis usûlü üzerine söz söylemişlerdir. İbnu’s-Salah bu söylenenleri daha derli toplu bir hale getirmiş, bir manada tehzib etmiştir. Zaten ders ortamında yazılmış olması da bunun doğal bir sonucudur. İbnu’s-Salah’ın vefatından henüz kısa bir zaman geçmesine rağmen Nevevî (676/1277) söz konusu esere önce İrşâd ve ardından Takrîb adıyla çalışma yapmış, bunu İbn Ferec İşbilî’nin (699/1299) Manzûme fî usuli’l-hadis’i takip etmiştir. Moğultay’ın ilim ehli arasında tanınmaya başladığı yıllarda İbn Cemâa (733/1332) el-Menhelü’r-revî’yi, İbnu’t-Türkmânî (750/1349) Muhtasaru ulûmi’l-hadis’i, İbn Kesîr (774/1372) de İhtisâru ulûmi’l-hadis’i ile bu alanda eser verenler arasında yer almıştır. Burada önemli olan Moğultay’ın çalışmasının taşıdığı özelliklerdir. Onun özelliklerini incelemeden önce, özellikle söz konusu eseri hakkında kaynaklarda 529 İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 36 113 ulaşabildiğimiz bazı bilgileri zikretmek suretiyle temel vasıflarına dikkat çekmek istiyoruz: İbnü’s-Salah’ın Ulûmü’l hadis’i üzerine çalışma yapan Zerkeşî (794/1391); “şeyhimiz” dediği Moğultay’ın görüşlerinden müstağnî kalmamış, ricale dair konularda nakillerde bulunmuştur.530 İbnu’s-Salah’ın Ebû Tahir Silefî’den (576/1180) naklettiği “Ebû Davud’un Sünen’inin batıda ve doğudaki alimlerin ittifakıyla Kütüb-i hamse arasında sayıldığı” görüşünü incelerken, Moğultay’ın bu görüşü kabul etmediğini, sözün mutlak manada olmadığı ve ifadenin Sünen’in usûlüne dair olduğunu söylediğini zikreder.531 Irâkî (806/1403) Moğultay’ın Islâhu İbni’s-Salah’ı yazması nedeniyle telifini geciktirdiği et-Takyîd ve’l-Îzâh’ın mukaddimesinde, Moğultay’ın çalışmasının bir kısmını okuduğunu ama daha sonra göremediğini, bir çok kişinin onu ihtisar ettiğini söyler.532 Bulkînî (805/1402) ise hocası Moğultay’ın bu eserini ihtisar etmek suretiyle yeni bir çalışma yapmış ve adını da Mehâsinü’l-ıstılâh koymuştur. Talebesi İbn Hacer’in belirttiğine göre Bulkînî, Moğultay’ın işaret etmediği konulara yer yer dikkatleri çekmiş, pek çok yerde hocasını aynen taklit etmiştir. 533 İbn Hacer’e göre hocalarının pek çoğu Islâhu kitabi İbni’s-Salah’tan istifade etmiştir. 534 Sehâvî (902/1496) ile Abdürraûf el-Münâvî’de (1031/1622) olduğu gibi, daha sonraki dönemlerde de istidrak türü bir çalışma olarak hadis usûlü ve biyografi kaynaklarında zikredilmiştir.535 Moğultay b. Kılıç Ulûmü’l-hadis’in açıklanmaya muhtaç yönlerini hadis usulüne dair vermiş olduğu derslerde hissetmiş ve incelemeye tâbi tutmuştur. O, kitabını neden yazdığını mukaddimesinde şöyle izah eder: 530 Zerkeşî, en-Nüket, III, 372 Zerkeşî, en-Nüket, I, 380 532 Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzâh, s. 12 533 İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 302 534 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17 535 Sehâvî, Fethu’l-muğîs, IV, 177; el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 150; el-Münâvî, el-Yevâkît ve’d-dürer, I, 221; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174) 531 114 “Asrın biriciği, devrin eşsiz allâmesi İbnu’s-Salah’ın eserini bana okuyan cemaat, eserde açıklama gerektiren ve maksadı anlatan izahat yapmamı sürekli benden talep ettiler. Ben de Buharî şerhi et-Telvîh ile meşgul olduğumdan bu işi tehir etmiştim. İstekler tekrar edince ben de kısa notlar (ihtisar) halinde onu yazdım. Adını Islahu kitâbi İbni’s-Salah” koydum.”536 İçeriğine dair bilgileri ikinci bölümde ele alacağız. 536 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 7-8 115 5. Diğer Çalışmaları el-Vâdıhu’l-mübin fî zikri men üstüşhide mine’l-muhıbbîn Kaynaklar edebiyat, lügat, tarih, gibi farklı yönleri adeta cem eden el-Vâdıhu’lmübin’in Moğultay b. Kılıç’a ait olduğunu kaydeder. müellifin kendisi de bazı çalışmalarında bahsetmektedir. a. 537 Söz konusu kitaptan 538 Baskıları Moğultay b. Kılıç’ın el-Vâdıh’ul-mübin’i günümüze ulaşmıştır. Eser üzerinde bilinen ilk çalışma Alman oryantalist Otto Spies tarafından yapılmış olup, Stuttgart’ta 1936 yılında basılmıştır. Ayrıca bir makalesinde bu eseri tanıtarak, onun bir kısmını Almanca'ya da tercüme etmiştir. 539 Daha sonra el-Vâdıhu’l-mübîn 1997 yılında Beyrut’ta Dârü'l-kütübi'lMısriyye'deki bir nüshası esas alınarak neşredilmiştir. Tezde değerlendirmeye esas aldığımız kitabın basımı 1426/2005 yılında Dâru’l-kütübi’l-ilmiye tarafından Beyrut’ta gerçekleştirilmiştir. Tahkikini Seyyid Kesrevî Hasen yapmıştır. Eserin esas alındığı nüshanın müstensihi Muhammed b. Ali b. Sûdûn İbrahimî Hanefî olup istinsah tarihi 873/1474’tür. b. Muhtevası İlk cildi giriş olmak üzere toplam beş ciltten oluşan çalışma iki bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde, Hz. Peygamber'e (s.a.s) veya İbn Abbas'a (r.a) nispet edilen daha önce de geçen “Kim âşık olur, aşkını gizler ve sabrederse, Allah onu bağışlar ve cennete koyar” mealindeki hadisin farklı rivayetleri ele alınarak, bunların sahih veya hasen olduğu ileri sürülmekte, bir kısım âlimlerin bu rivayetin güvenilir sayıldığını belirten ifadelere yer verilmekte, âşıkların halleri ve bazı tanınmış şahsiyetlerin bu konudaki görüşleri zikredilmektedir. 537 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275; J.S.Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538 538 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VI, 165; el-İ’lâm, I, 447 539 J.S.Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538 116 İkinci bölümde ise, sevgilisinden ayrıldığı için ölen âşıkların hikâyeleri, zikredilen kişilerin isimleri esas alınarak yarı alfabetik sırayla anlatılmaktadır. Kuran ayetleri okununca kendinden geçip vefat eden zatların hayatlarından kesitler sunan Moğultay b. Kılıç, gönülleri bir an olsun teskin etmek ve dinlendirmek için yazdığını söylemektedir.540 Tezin ekler bölümünde kaynaklarını ayrıca zikredeceğimiz bu çalışmada, Moğultay’ın önceki dönemin bazı dil ve belağat alimleri ile çalışmalarından ilham aldığını söylemek mümkündür. Nitekim sıklıkla başvurduğu kaynaklardan Ebû İshak Husrî (413/1022) aşk, sevgi ve muhabbet üzerine yazmış olduğu eserleri ile tanınan bir edibtir. el-Masûn adlı çalışmasından menkıbesi zikredilen aşk ehli 58 kişinin adını verir.541 Moğultay ehli aşktan bahsetmeye geçmeden önce eserin girişinde aşka dair uzunca malumat vermiştir. Peygamber Efendimizin (s.a.s) rakîk bir kalbe sahip olarak yaratıldığı, esasen onun rahmet peygamberi olduğu, ashabının küffara karşı şiddetli ama kendi aralarında çok merhametli olduklarına dair Kuran’dan seçilen ayetler ve ilgili hadislerle başlayan bu giriş kısmı; tasavvufî, felsefî ve psikolojik tahliller içeren pek çok alıntılar ile devam etmektedir. el-Vâdıhu’l-mübîn; aşıkların, sevenlerin kıssalarını ihtiva eden, sevgi ve aşkı konu edinen, gerçek sevenlerin elemlerini ve aşklarının nedenlerini inceleyen bir çalışmadır. Buradaki aşk, Moğultay’ın mukaddimede ifade ettiği gibi “aşk illetiyle yaşayan ve bu hali üzere ölüp rabbine şehid olarak kavuşan”ın zikredildiği bir sevgiden kaynaklanmaktadır. 542 c. Önemi İlk anda edebiyata dair bir çalışma gibi anlaşılsa da el-Vâdıhu’l-mübîn, rivayetlerin ve nakillerin yer aldığı bir kitaptır. Muhaddis kimliği ile Moğultay’ın hadisçiliğine ışık tutması bakımdan bizim için önemlidir. Tezde ikinci bölümde onun bu çalışmasında yer alan bazı hadisleri inceleyeceğiz. Hadis ilmi açısından 540 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 25 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 73 542 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 15 541 117 dikkatimizi çeken tespitleri ve değerlendirmeleri ele alacağız. Burada eseri tanıtan genel bilgiler üzerinde durmak istiyoruz: Moğultay’ın bu eseri yazarken ayet ve hadislerden ilham alarak yola çıktığını söyleyebiliriz. Konu ile ilgili olup kullandığı İbn Düreyd el-Ezdî’nin (321/933) elEmâlî 543 , Ebû İshak el-Husrî’nin (413/1022) Kitâbu’l-masûn 544 , İbn Hazm’ın (456/1064) Tavku’l –hamâme’sini 545 görmüş ve incelemiş olacağını muhtemel görüyoruz. Bu eserin batılı İslam araştırmacıları tarafından dikkatle takip edildiğini görmekteyiz. İbn Hazm’ın eserinde olduğu gibi, Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışması üzerine ilk tercüme faaliyeti bir müsteşrik yapmıştır; daha önce de ifade ettiğimiz gibi Alman oryantalist Otto Spies tarafından Stuttgart’ta 1936 yılında basılmıştır. Diğer yandan bir başka oryantalist Robert Irwin’in, Moğultay’ı tanıtırken elVâdıhu’l-mübin’i öne çıkarttığını görüyoruz. Memlûklere ait literatürü konu edindiği bir makalesinde “ensab ve biyografi alanında Memlûk devrinin önemli bir şahsiyeti Hanefi mezhebine mensub bir muhaddis” 546 diye tanıtır. 543 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 168 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 78 545 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 128, 375 546 Irwin Robert, Mamluk Studies Rewiev, VII, s. 14; J. S. Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538 544 118 B. MEVCUT YAZMA ESERLERİ Moğultay b. Kılıç’ın maalesef pek çok çalışması kayıptır. Bazı kütüphanelerde eksik yazma kitapları bulunmaktadır. Bu bölümde onun mevcut yazma eserlerini kısaca tanıtmak istiyoruz. 1. Şerh Çalışmaları et-Telvîh şerhu’l Câmiı’s-Sahih Hem Moğultay b. Kılıç’ın547 hem kaynakların adını zikrettiği et-Telvîh’in büyük bir şerh olduğu ve yirmi cilt olarak telif edildiği ifade edilmektedir.548 Yazma nüshaları et-Telvîh’in 328 varaktan oluşan hicri 767/1366 tarihli nesih bir yazma nüshası (sadece 12. cildi) Beyazıd Devlet Kütüphanesi’nde bölümünde kayıtlıdır. 549 204 varaktan oluşan aynı istinsah tarihli bir başka eksik nüshası ise “Evkâfu’l Musul”da bulunmaktadır. Fas’ta “Hizânetü Tatvân”da bir eksik nüshasının daha bulunduğu bilinmektedir.550 et-Telvîh”in Süleymaniye’deki nüshası; Buharî’nin Kitabu’s-sulh’unun 2. babı ile başlamakta ve Kitabu’l-enbiya’nın 54. babı ile son bulmaktadır. Buradaki son hadis Üsame (r.a)’den rivayetle gelen “Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba çıkmış ise oradan da ayrılmayınız” 551 mealindeki hadistir. 552 Bu hadisten sonra aynı babta Buharî’nin el-Câmiu’s- Sahih’inde şerhi yapılmamış 14 hadis daha bulunmaktadır. Bu bilgilerden ortaya çıkan sonuç şudur: Moğultay et-Telvîh’in bu cildinde Kitabu’s-sulh’un ilk babı hariç, Kitabü’ş-şurût, Kitabu’l-vasâyâ, Kitabu’l-cihad ve’s- 547 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 59, 108, 428, 440 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, Lisanu’lmizan, VII, 17; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534 549 Süleymaniye Kütüphanesi Beyazıd bölümü no:1105 550 Fihrisü’ş-şâmil, I, 411 (nr. 608); II, 967 (nr. 224) 551 Buharî, Enbiya, 50; Tıb, 30; Hıyel, 13; Müslim, Selam, 92 (2218); Tirmizi, Cenaiz, 66; Muvatta, Câmi’, 23 552 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 328b 548 119 siyer, Kitâbu’l-farzı’l humus, Kitabu’l-cizye, Kitâbu bed’i’l-halk ile Kitâbu’lenbiya’nın son 14 hadisi hariç şerhini yapmış olduğu anlaşılmaktadır. Önemi et-Telvîh; İbn Haldun’un (806/1405) “Buharî’nin kitabının şerh edilmesi bu ümmetin üzerine bir borçtur. Bunu gereği gibi şimdiye kadar kimse yapamamıştır”553 diye yakındığı bir devrin mahsulüdür. Moğultay’ın, bundan başka Ebû Davud’un Sünen’i ile İbn Mace’nin Sünen’ine şerh yazdığını biliyoruz. Maalesef Ebû Davud şerhi kayıp, İbn Mâce şerhi eksiktir; sadece beş cild halinde basılmıştır. et-Telvih’in Süleymaniye Kütüphanesinde 12. cildine sahibiz. Bu nüsha üzerinde elde ettiğimiz incelemeyi ikinci bölümde ayrıca değerlendireceğiz. Kaynaklar et-Telvih’ten özellikle talebesi İbnü’l-Mulakkin’in çok istifade ettiğini söyler. Onun hem bu eserden, hem de Moğultay’ın hocalarından Ebû Muhammed Kutbüddîn Halebî’nin (735/1335)554 Şerhu sahîhi'l-Buhârî’sinden çokça istifa etmek suretiyle bir şerh meydana getirdiğini kaydeder.555 Hatta İbn Hacer’in verdiği bilgi dikkate alınır ise, İbnü’l-Mulakkın’in eseri, Moğultay’ın eseri kadar olup 20 cildi bulmaktadır. Zira İbnü’l-Mulakkın, hocasının yapmış olduğu şerhe esasen pek az bir ziyadede bulunmuştur. 556 İbnü’l-Mulakkın’in şerhi et-Tevdîh li şerhi’l-Câmiı’s-Sahih 557 günümüze kadar ulaşmış olup Kahire, Berlin, İstanbul, Halep’teki yazma eserler kütüphanelerinin farklı kısımlarında 29 farklı nüshası bulunmaktadır.558 Şemsüddîn Kirmânî (786/1384) şerhinin mukaddimesinde, özellikle lafızların şerhinde ve manaların izahında Moğultay’ın şerhinden istifade ettiğini, yapılan taliklerin kitabın maksadını ifade etmediğini ve bu sebeple çalışmayı yeterli görmediğini söyler. Moğultay’ı daha ziyade etraf vb. kitapların tamamlayıcısı ve 553 İbn Haldun, el-Iber, I, 441; Sezgin, Buharînin Kaynakları, s. 158 Kutbüddin Halebî’nin (735/1335) âlî ve nazil isnadla hadisler yazdığı ve hocalarının sayısının 1000 yahut 1300'ün üzerinde olduğu belirtilir. Kıraat ve hadis alanında döneminin ileri gelenlerinden biridir. Hanefî mezhebine mensup, mütevazi, güzel ahlâklı, dindar bir kişiliğe sahiptir. bkz. Toksarı Ali, “Kutbuddin Halebî”, DİA, XXVI, s. 484 555 Ebû’l Mehâsin, Zeylü tabakâti’l-huffâz li’z-Zehebî s. 14 (Kevserî’nin ta’likinde); Sandıkçı, Kemal, Sahihi Buharî Üzerine Yapılan Çalışmalar, s. 35 556 İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 308; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî’, VI, 102 557 Ziriklî, el-A’lâm, V, 57 558 bkz. Fihrisü’ş-şâmil, I, 445, 967, 1040 554 120 tashih edeni olarak görür. Kendi şerhinin daha kuşatıcı olduğunu bununla beraber Moğultay gibi selefi olan alimlerin çalışmalarından istifade ettiğini kaydeder.559 Kamil Miras, Buharî muhtasarı “Tecrid-i Sarih” tercümesinde Aynî ve Kastallanî gibi hadis şarihlerinden iktibasla Moğultay’ın özellikle fıkha dair konulardaki görüşlerine temas etmektedir.560 2. Hadis İlimleri İttisâlü muhtelifi'n-nisbe Moğultay’ın kendi çalışmalarında atıflarda bulunduğu561 eserin müellif hattıyla mevcut bir nüshası Fas'ta Mektebetü’l-Kettâniyye’de 4183 numarada kayıtlıdır.562 ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafâ ma’sûm Moğultay’ın bu çalışmada Kütüb-i sitte hadislerinin ahkama dair olan rivayetlerini cem etmiş ve en sahih olan hadisleri toplamak istemiştir. Kitabını önce ed-Dürrü’l-masûn fî kelâmi’l-Mustafa’l-meymûn adıyla; ancak daha sonra bu çalışmasını ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafa’l-ma’sûm ismiyle yazdığını belirtmektedir.563 Takıyyüddîn İbn Fehd’in (871/1466) verdiği bilgiye göre bu kitap kütübi sitte imamlarının ittifak ettiği ahkama dair hadisleri ihtiva etmektedir. 564 Sehâvî (902/1496) Ebû’l-Mehâsin Yusuf b. Musa b. Şeref Malatî’nin (803/1400) hocası Moğultay’a bu eseri okuduğunu zikreder.565 Yazma nüshaları ed-Dürrü’l-manzûm’un yazma bir nüshası Mekke’de Câmiatü Ümmi’l-Kurâ’da bulunmaktadır. Otuz yedi varaktan meydana gelen bu nüshanın ilk sayfası mevcuttur. Burada nâsihin adı Muhammed b. Ahmed b. Ömer b. Muhammed olarak zikredilir. 559 Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159 Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, IV, 237, 275; V, 166, 167, 206, 371; VI, 462; VII, 4, 363, 418 561 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399 562 Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 563 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 111 564 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139 565 Sehavî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 335; Kehhâle, Mu’cem, XII, 313 560 121 Katalogda eserin istinsah tarihin olmadığı kaydedilmiştir.566 Eserin bir başka nüshası ise Kahire’de (Teymûriyye) Daru’l-Kütüb’tedir ve 2. cildi mevcuttur.567 Önemi Ahkam denildiğinde dinin hükümlerinin ihtiva eden hadisler akla gelir. Amelî hükümlerin kaynağı olan âyetlere ahkâm âyetleri, aynı türden hadislere ise ahkâm hadisleri denilmektedir.568 Moğultay; eserin adından da anlaşılacağı üzere bu çalışmasında ahkam hadisleri konu edinmiş olmalıdır. Nitekim bazı kaynaklar onun Kütübi sitte’nin ittifak etmiş olduğu ahkama dair hadisleri “el-Ahkâm” adlı eserinde cem ettiğini kaydetmektedir.569 3. Siyer-i Nebî el-Hasâisü’n-nebeviyye Brockelmann’ın; Moğultay b. Kılıç’ın Hasâisü'l-Mustafâ adıyla Kahire’de 1319/1901 yılında yayımlandığını kaydettiği 570 bu eseri maalesef göremedik. Bu yüzden onu “yazma eserleri” bölümünde ayrıca zikretmeyi uygun gördük. Moğultay, bu eserine Islâhu kitabi İbni’s-Salah’ında atıfta bulunur.571 a. Yazma nüshaları el-Hasâisü’n-nebeviyye Kahire’deki Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de 4909, Mektebetü’l-Ezheriyye’de 1789, Fas’ta Mektebetü’l-Meğâribe’de ise 93629 numara ile kayıtlıdır.572 Eserin bir de İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut bir nüshası vardır. Buradaki nüsha 1219/1803 istinsah tarihli olup, 51 varaktan meydana gelen Kitâbu zikri’l-gufrân fî şehri Ramazan adını taşıyan bir risaledir. Hâc Muhammed b. Arif Hâc Mahmûd Eyyûbî tarafından kaleme alınmıştır. Ramazan ayı, faziletleri, Kadir gecesi, Kadir suresinin nüzul sebebi, tefsiri, Ramazan bayramı gecesinin fazileti, 566 Fihrisü mahtûtati Câmiati Ümmi’l-Kurâ, II, 65 Fihrisü’ş-şâmil, II, 772 (nr. 29) 568 Geniş bilgi için bkz. Özel Ahmet, “Ahkâm”, DİA, I, 550 569 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 570 Brockellmann, GAL, Suplement, II, s. 48 571 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 111 572 Eserin yazma nüshaları için bkz. Fihrisü mahtûtati Câmiati Ümmi’l-Kurâ, II, 65 567 122 Şevval ayı, Berat gecesi, Beyt-i Makdis ve fazileti, Mescid-i Aksâ’da kılınan namazın fazileti gibi konuları ihtiva etmekte ve ilgili hadisleri ele almaktadır. Risalenin 35-43 varak arası Moğultay b. Kılıç’ın Hasâsü’n-nebî adlı eserinin 8 sayfalık muhtasarıdır. Moğultay’ın çalışması =اخلصائص املختصرة Hasâisü’l- muhtasara şeklinde anılır. Hz. Peygamberin (s.a.s) doğumu ile meydana gelen Kisra’nın sarayındaki sütünların yıkılması, Sevr mağarasındaki örümceğin ağ örmesi, inşikâk-ı kamer, İsra, yemeğin bereketlenmesi vb. mucizelerin anlatımı ile devam eder. =من خصائصه Mucizelerinden (biri) denilerek Moğultay’ın kitabından alıntılar nakledilmiş, rivayetlerde senedler hazfedilmiş, hadislerin kaynakları verilmiştir.573 b. Önemi Hasâis sözlükte meziyetler ve üstün özellikler anlamına gelen bir kavramdır.574 Hz. Peygambere (s.a.s), Allah'ın lütfettiği özellikleri ifade eden tabir olarak kullanılır. Hasâis aynı zamanda bu konuda yazılmış eserlerin de ortak adıdır. Hasâis müellifleri, Resûl-i Ekrem'e (s.a.s) münhasır kılınan ilâhî hüküm ve lutufları genellikle farzlar, haramlar, mubahlar ve sadece ona lütfedilen üstünlükler olmak üzere gruplara ayırmaktadırlar.575 4. Rical ve Tabakat Târîhu selâtîni Mısır ve'ş-Şâm ve'l-Haleb Adından da anlaşılacağı üzere Moğultay’ın Mısır, Şam ve Haleb şehirlerindeki sultanlarla ile ilgili işlediği bu eserin, yazma nüshasının Berlin Kütüphanesi’nde 9835 numara ile kayıtlı olduğu bilinmektedir.576 573 Moğultay b. Kılıç, Hasâisü’n-nebî, Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi 428M/4 vr. 42b, 28a İbnu’l-manzûr, Lisanu’l-arab, IV, 109, 110 575 Geniş bilgi için bkz. Ahatlı, Erdinç, “Hasâisü’n-Nebî”, DİA, XVI, 277 576 Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218 574 123 5. Diğer Çalışmaları el-Îsâl fi’l-lüga Gerek Moğultay’ın577 ve gerekse kaynakların adını zikretmekle iktifa ettiği ve adından lügata dair bir çalışma olduğu anlaşılan eserin, müellifimizin kendi hattıyla olan yazma nüshasının bir cildi, Fas Hizânetü'r-Rabat’ta (no. 361) bulunmaktadır. 578 Terkü’l mirâ fi’z-ziyade alâ mu’cemi’ş-şuarâ li’l-Merzübânî Moğultay b. Kılıç, bu kitabından “Terkü’l mirâ” ismiyle söz etmektedir. 579 Brockelmann bu eseri Terkü’l-mirâs fi’z-ziyade alâ mu’cemi’ş-şuarâi li’l-Merzübânî adıyla vermekte ve Berlin’de bulunduğunu söylemektedir.580 Brockelmann’ın Terkü’l-mirâs olarak zabtı doğru olmasa gerektir; zira “Mirâ” kelimesi lugatta “cedel, münazara, tartışma” anlamına gelmekte, kişinin bir münakaşada son sözü söyleyip şüpheyi gidermesi manasını taşımaktadır.581 Buradan yola çıkarak eserin adının tartışmayı bitiren ve sona erdiren, şüpheyi yok eden anlamında Terkü’l- mirâ olmasının daha doğru olabileceği kanaatindeyiz. Nitekim el-Vâdıhu’l-mübîn’de de kelime “miras” değil “Mirâ” şeklindedir. Terkü’l-mirâ’nın, Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sı üzerine yapılan ziyadelikleri konu aldığı anlaşılmaktadır. Mu’cemü’ş-şuarâ’yı neşreden Abdüssettar Ahmed Ferec, girişte kitabın aslının Berlin’deki nüsha olduğunu ve istinsahının Moğultay b. Kılıç tarafından yapıldığını kaydetmektedir. O, söz konusu edilen cüz’ün sonunda yer alan şu malumata eserin giriş bilgilerinde yer vermektedir: “Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sı eseri şânı yüce Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her ikisini ve bütün Müslümanları bağışlasın: Hicri 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü, Zahiriyye Medresesi, Kahire… Nüshanın tamamı Muhammed b. Ali b. Yusuf b. Ziyâ 577 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 175 Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 579 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198 580 Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 581 İbn Manzur, Lisanu’l-arab, XIII, s. 90 578 124 Rıdâ (Radıyyüddin) Şâtıbî tarafından tashih edilmiştir. Hâmiş’te “Tı” harfi ile buna işaret ettim. Allah ona merhamet etsin. Onu ve bütün Müslümanları bağışlasın…”582 Moğultay’ın, yapmış olduğu istinsahta hâmiş olarak tespitlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Eserin musahhihi Şâtıbî, lügat ilminde devrin en önemli imamıdır ve hicri 684 yılında vefat etmiştir. Merzübânî (384/994) rivayetleri ile Moğultay’ın önem verdiği ve eserlerinden istifade ettiği alimlerden biri olmuştur. Merzübânî mutezilî olmakla suçlanmış ise de, Hattâbî ve İbnü’l Cevzî gibi hadisçiler; bu inanca sahip olmakla hadis rivayetinde gayri sika olacağı manası taşımayacağına hükmetmişlerdir. Nitekim Moğultay, onun rivayetleri ile ilgilenmiş ama mutezilî olduğu için onu medhü sena etmemiştir. Moğultay’ın görüşleri nedeniyle Mutezile’yi tenkit ettiği görülür.583 a. Yazması (Baskısı) Ebû Ubeydullâh Merzübânî Mu’cemü’ş-şuarâ’sında 5000 kadar Arap şairinin biyografisine alfabetik olarak yer vermektedir. Ne yazık ki ikinci cüzü zamanımıza ulaşmıştır. Kitabın iki baskısı gerçekleştirilmiştir. İlk baskısı Kahire’de 1354/1934 yılında Mektebetü’l-Kudüs tarafından yapılmış, ta’lik ve tashihini müsteşrik Fritz Krenkow gerçekleştirmiştir. Bu çalışma Âmidî’nin (371/981) 584 el-Mü’telif ve’lmuhtelif’i ile birlikte basılmıştır. İlk 198 sayfası Âmidî’nin el-Mü’telif ve’l-muhtelif’i, 200 ile 556 sayfaları arasındaki kısmı da Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sıdır. Diğer baskı Abdüssettar Ahmed Ferec’in tahkiki ile Dâru ihyâi’l-kütübi’l- arabiyye 1379/1960 yılında Kahire’de gerçekleştirilmiştir. Her iki basım, Kahire’de Daru’lkütüb’ün “Tarih” kısmında 5149 numara ile kayıt altına alınan Berlin’deki nüshanın aynısıdır.585 b. Önemi 582 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/1934 , thk.Fritz Krenkow) bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380 584 Ebû'l-Kâsım Hasen b. Bişr b. Yahya Âmidî (371/981) Arap dili ve edebiyatı münekkitlerindendir. Eseri el-Mü’telif ve'l-muhtelif’in en önemli özelliği; belli bir sahada, meşhur adları, aynı olan şahısları birbirinden ayırmak maksadıyla yazmasıdır. bkz. Durmuş, İsmail, “Âmidî”, DİA, III, 5556 585 Sâmerrâî, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, s. 8 583 125 Moğultay, Merzübânî’nin eseri hakkında; “ziyade” niteliğinde bir çalışması bulunduğunu ve adının Terkü’l-mirâ olduğunu belirtmektedir.586 Bir başka yerde bu çalışmasının bir nevi istidrak olduğunu görmekteyiz.587 Eserin Berlin’de Brockelmann tarafından edilmesi 588 Terkü’l-mirâs adıyla tespit , Mu’cemü’ş-şuarâ’nın ilk baskısının Berlin’deki nüshanın fotokopisinden Kahire’de 1354/1934 yılında ta’lik ve tashihini yapılarak müsteşrik Fritz Krenkow neşredilmesi 589 ve bu nüshanın sonunda Moğultay tarafından kalem alındığını gösteren “Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ’sı eseri şânı yüce Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur…”590 şeklinde bir ibarenin yer alması Terkü’l-mirâ ile Mu’cemü’ş-şuarâ arasında irtibat olduğunu göstermektedir. Ancak bu konuda İslam Ansiklopesi’ninin yukarıda adı geçen müelliflerle ile ilgili maddelerinde yaptığımız tetkiklerde eserin Moğultay b. Kılıç ile irtibatından bahsedildiğini göremedik. Öte yandan İbn Hacer’in, adı geçen çalışmada musahhih Rıdâ (Radıyyüddin) Şâtıbî’nin (684/1285) görüşlerine (Terkü’l-mirâ hâmişinde) kıymet verdiği de anlaşılmaktadır. Mesela Sahabi Cessâme b. Kays’ın (r.a) annesi, Ebû Süfyan’ın kızkardeşi Fâhıte binti Harb’tir. Nebi (s.a.s) ile birlikte Merzübânî’ye göre Huneyn’de bulunmuştur. Moğultay hâmişte Huneyn değil de Hayber Vak’ası diye düzeltmiştir. 591 İbn Hacer bunu dikkate almış, Fâhıte binti Harb’in Hayber Vak’as’ında bulunduğunu söylemiştir.592 586 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 215 588 Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 589 Sâmerrâî, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, s. 8 590 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow) 591 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 253 592 İbn Hacer, el-İsâbe, V, 512 (7580) 587 126 C. MEVCUT OLDUĞU BİLİNMEYENLER Bu bölümde Moğultay b. Kılıç’ın yazma veya matbu olarak mevcut olduğu bilinmeyen ancak kaynaklarda kendisine nipet edilen eserlerden bahsetmek istiyoruz: 1. Cüzler Cüz ellezî harracehû li-nefsihî Ebû Abdullah Sürûcî Şemseddin Muhammed b. Ali b. Aybek müellifimizin talebeleri arasında yer almaktadır. 593 İbn Hacer, bu kişiden bahsederken, onun Moğultay b. Kılıç’ın yanında ders gördüğünü ve hocasına ait bir cüz kıraat ettiğini kaydeder. Surûcî, o cüz’ü kıraat metodu ile rivayet etmiştir. İbn Hacer bu cüzü gördüğünü söylemektedir. Ona göre Moğultay, küçük hacmine rağmen bazı vehimlere işaret etmektedir.594 Cüz fî ezâni’n-nebî ve salâtihi alâ’r-râhıle İsminden de anlaşılacağı üzere bu çalışma binek üzerinde kılınacak namazın hükmüne dair bir hadis cüz’üdür. Moğultay bir eserinde Cüz’ün fî ezâni’n-nebiyy ve salâtihi alâ’r-râhıle 595 ve Salâtü’n alâ’r-râhıle 596 adları ile hadis cüzüne atıfta bulunmaktadır. Her iki eserin de aynı olması kuvvetle muhtemel gibi görünüyor. Zira hadis cüzünün içeriğine dair bize yol gösteren karîne, Moğultay’ın el-İnâbe’sinde Ümeyye b. Amr b. Osman b. Ya’lâ b. Mürre’nin babası ve dedesi tariki ile naklettiği aşağıdaki hadistir. Moğultay hadisi, devrin emirlerinin çokça sorular sorması üzerine 720/1320 yılında tertip ettiğini ifade etmektedir. Söz konusu hadis şöyledir: “Ashabı kiram Resûlullah (s.a.s) ile (seferde) beraber bulunuyorlardı. Namaz vakti geldi. Hepsi yağmura tutuldular. Tepeden tırnağa ıslandılar. Resûlullah (s.a.s) ezan 593 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, X, 108; İbnu’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 244 594 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136-137 595 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 90 596 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, X, 118 127 okumaları için müsaade etti. Efendimiz (s.a.s) bineği ile öne geçti. Ashabına ima ile namaz kıldırdı. Secde yaparken rükûdan biraz daha fazla eğiliyordu.”597 el-Kıdhu’l muallâ fi’l-kelâmi alâ hadisi Ya’lâ Sözlükte doyurucu bilgi vererek, hak olanı söylemek, büyük payı olmak, ok gibi düzgün olmak anlamına gelen “el-Kıdhu’l-muallâ” ifadesi, Ya’lâ hadisi konusunda yeterli sözü söylemek, en iyi şekilde tesviye etmek, düzeltmek şeklinde tercüme edilebilir. 598 Zira Moğultay, bu cüzden İbn Mâce’deki “ezanın fazileti ve müzzinlerin sevabı” bab başlığında bahsetmektedir. Moğultay, sahabeden Enes b. Malik’e (r.a) ref edilen “Müezzinin imam olması mekruhtur” 599 mealindeki hadisi açıklarken ona atıfta bulunur. Şerhte ezanın fazileti ve müezzinlerin sevabına dair pek çok rivayeti değerlendiren müellif, yukarıda geçen hadise muarız veya mütabi olacak rivayetleri açıklamaktadır. Binek üzerinde kılınan namazdan, imamın aynı zamanda kamet de getirebileceğine dair merfu ve mevkuf haberleri zikreder. Hadiste geçen ricali tahlil eder. Yukarıda nakledilen hadisin 600 ravisi Ömer b. Rammâh Belhî’nin, Ömer b. Osman b. Ya’lâ’dan gelen rivayetini inceler. Hadisin tahricini yapar. Süheylî’nin (581/1185) bu hadiste, rivayetin Ebû Hureyre’den olduğuna dair görüşünü tenkit eder. Bu hususta farklı nüshalara baktığını söyler. Görüşünü Ahmed b. Hanbel, Taberânî, el-Hâkim en-Nisâbûrî, Hatib el-Bağdadî, Ebûbekir Esrem, Dârekutnî’nin kitaplarına dayandırarak, yukarıdaki hadiste müezzinin ayağa kalktığını ve ezan okuduğunu savunur. Moğultay burada özetini verdiğimiz “Ebû Ya’lâ” hadisini el-Kıdhu’l muallâ fi’l-kelâmi alâ hadisi Ya’lâ601 cüzünde 714/1314 yılında topladığını söyler. Bu tarih, onun ilk öğrencilik yıllarına rastlamaktadır. Bazı kaynaklar aynı yıllarda hocası Takıyyüddin es-Sübkî’ye (756/1355) İbnü’l Ecdâbî’nin (470/1077) Kifâyetü’l597 Tirmizi, Salat, 186; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 174; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, XXII, 266, 267 598 Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, s. 494; İbnü’l Esîr, en-Nihâye, IV, 20; İbnu’l-Manzûr, Lisânü’l-arab, XI, 51; İbn Hacer, Gırâsü’l-esâs, s. 354 599 İbn Adî, el-Kâmil, III, 200; İbnü’l-Cevzî, el-Ilel, I, 397; (İbn Hacer, İbn Adî’deki isnadın zayıf, İbn Hibban’ın ed-Duafâ’sında zikrettiğinin isnadının vâhî olduğunu söyler. bkz. İbn Hacer, ed-Dirâye, I, 121) 600 Tirmizi, Salat, 186; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 174; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, XXII, 266, 267 601 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 141-142 128 Mütehaffız adlı eserini 715/1315 yılında arz metoduyla okuduğunu kaydetmektedir.602 Zeylâî’ye (762/1361) göre imamın müezzinlik yapması ile ilgili kaynaklarda geçen iki rivayet bulunmaktadır. Bunlardan ilki İbn Adî’nin el-Kâmil’inde tahric ettiği ve Sellâm Tavîl, Zeydü’l-ammî, Katade, Enes tariki ile gelen “Müezzinin imam olması mekruhtur” şeklindeki rivayettir. İbn Adî, hadisin münker olduğunu söyler. Sellâm’ın Zeyd’den veya Zeyd’in Sellâm’dan karşılıklı rivayetleri metruk ve münker kabul edilir. İkinci hadis İbn Hibban’ın ed-Duafâ’sında yer verdiği Muallâ b. Hilal Muhammed b. Sevka, Muhammed b. Münkedir, Cabir senedi ile gelen “Resûlullah (s.a.s) imamın müezzin olmasını yasakladı” rivayetidir. Senedde geçen Muallâ hakkında Yahya b. Main, kizb ve hadis va’z etmekle, Ahmed b. Hanbel de metrukü’l hadis olmakla maruf olmuştur der. Rivayeti mevzudur.”603 Verdiği bilgiler ışığı altında sözünü ettiği cüzde Moğultay’ın; imamın müezzinlik yapmasının hadislere göre yasaklanmadığını, Tirmizi’de geçen rivayette Ömer b. Rammâh Belhî ile Ömer b. Osman b. Ya’lâ’nın sika kişiler olduğunu, hadisin metninde garabet bulunmadığını asıl garabetin isnadda olduğunu söyleyerek rical tahlili yaptığını ve rivayeti savunduğunu söyleyebiliriz. Cüz fi’ş-şürb kâimen Bu cüzün adına İbn Hacer’in vermiş olduğu bilgilerden yola çıkarak ulaşmış bulunuyoruz. O, Moğultay’ın öğrencisi Tunbuzî’nin şöyle dediğini nakletmektedir: “Moğultay b. Kılıç’a “Cüz fi’ş-şürb kâimen” adlı eserini 759/1357 yılında kıraat ettim.”604 2. Tabakat ve Rical Evhâmü’l Etraf Etrâf; Mizzî’nin (742/1341) meşhur eseri Tuhfetü’l-eşrâf bi ma’rifeti’l-etrâf adını taşıyan çalışmasıdır. Mizzî bu eserinde sahabe, tabiîn ve tebeu’t-tâbiîne ait 602 Safedî, A’yanu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216, İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 603 Zeylâî, Nasbu’r-râye, I, 293 604 İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VI, 22 129 1391 müsnedde mevcut 19.626 hadisi ravilerin isimlerini alfabetik vermek zuretiyle ele almaktadır. Kütüb-i sittedeki bütün hadisler ravilerine göre eserde tedvin edilmiş, musannif tarafından hadisler müsned veya mürsel olmasına göre tasnife tabi tutulmuştur.605 Moğultay bu kitaba dair tenkitlerini bir araya getirmek için Evhâmü'1-Etrâf’ını yazmıştır. Böylece onun bu konuda ilk tetkiki başlatmış olması sebebiyle önemli bir görevi icra ettiği kanaatini taşımaktayız. Sonraki muhaddislerinden İbn Hacer Askalânî; Mizzî’nin söz konusu eserindeki bazı hataları tashih ve eseri ikmal maksadıyla en-Nüketü'z-zırâf ale’l-Etrâf adlı bir kitap telif etmiştir. Moğultay’ın çalışmasının günümüze ulaştığı bilinmiyor, İbn Hacer’in kitabı ise mevcuttur. İbn Hacer’in bu eseri ile Moğultay’ın kitabı arasındaki irtibat nedir? İbn Hacer, Moğultay b. Kılıç’ın çalışmasının ismini Teakkub ale’l-Etraf olarak zikrederken 606 , en-Nüketü'z-zırâf ale’l-Etrâf’ında ondan “cüz” olarak bahsetmektedir.607 en-Nüketü'z-zırâf’ın mukaddimesinde verdiği bilgilere göre İbn Hacer, Moğultay b. Kılıç’ın hatalarına dikkat çekmektedir. Esasen, onu böylesi bir çalışmaya iten sebep özellikle Fas bölgesinden bir kısım ilim ehlinin ısrarlı talebi olmuştur. Anlaşılan o ki, İbn Hacer, eserinde konu ile ilgili hem hocası Veliyyüddin Irâkî’nin (826/1422) haşiyelerinden, hem de Moğultay ’ın Evhâmü’l-Etraf’ından istifade etmiştir.608 Moğultay’ın Etrâf bi tehzibi’l-Etrâf609 adını taşıyan çalışması ile Evhâmu’l-Etraf’ının aynı olduğu da düşünebilir. Etraf eserler, ravi adı (sahabi veya tabiî) dikkate alınarak alfabetik olarak hazırlandığından bir manada müsned türü çalışmalar kabul edilebilir. Ancak müsnedlerde hadislerin tamamı yer aldığı halde bu eserlerde rivayetlerin sadece belli bir kısmı verilmektedir. Moğultay’ın etraf çalışmalarını yaptığı zaman, hiç kuşkusuz günümüzdeki mu’cem (concordance) veya miftah türü eserler yoktur. Bu yüzden çalışmasının, rivayetleri bir arada görmek için önemli yeri olduğu düşünebilir. 605 Mizzî, Tuhfetü’l-eşrâf, I, 12-15 (Muhakkikin verdiği eserin giriş bilgilerinden ihtisarla) İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19 607 İbn Hacer, en-Nüketü’z-zırâf, I, 7 608 İbn Hacer, en-Nüketü’z-zırâf, I, 4, 5, 6; ayrıca bkz. Suyûtî, Tabakâtü’l-huffâz, s. 538 609 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, V, 85,86 606 130 Mizzî’nin eserine Ebû Zür’a Irâkî ve Zehebi de birer ihtisar yapmış ve hocalarının yanılgıya düşmüş olduğu yerleri açıklamayı hedeflemişlerdir. Ebû Zür’a Irâkî’nin eserinin adı el-Etrâf bi evhâmil’l-Etrâf’tır. İbn Hacer Askalânî, hocası Mizzî’nin eseri Tuhfetü’l-eşrâf’ta yapmış olduğu hatalar ile eksiklikleri ikmal etmek için en-Nüketü’z-zırâf adlı eserini yazmıştır. İbn Hacer’in bu eseri ile asıl kitap Tuhfe’yi İbn Fehd Mekkî (760/1359) de İşrâf ale’lcem’ beyne Nüketi’z-zırâf ve Tuhfeti’l-İşrâf adlı eserinde bir araya getirmiştir.610 Ebû Zür’a Irâkî eseri el-Etrâf bi evhâmi’l Etrâf’ta hocasının hatalarını tespit ettikten sonra bunları bir kitap haline getirdiğini; Moğultay b. Kılıç’ın bu konudaki eserine sonradan vâkıf olduğunu ve Mizzî’nin vehme düştüğü yerlerde Moğultay’a mutâbaat ettiğini zikretmektedir. 611 Moğultay’ın bu eserinin, Mizzî’nin talebelerinden Ebû’l-Fidâ İmâdüddin İsmail b. Muhammed b. Berdis Alâüddin Ba‘lebekkî (786/1384) tarafından Buğyetü’l-erîb fî ihtisâri’t-tehzîb adıyla ihtisar edildiği de söylenir; ancak kitap mevcut değildir. 612 Kitâbu’l mûdıh Moğultay’ın başka kaynaklarda zikredilmeyen bu kitabına eserinde atıflar yaptığını görmekteyiz. Harb b. Meymûn Ensarî’nin biyografisini ele alırken, onun Ebû’l Hattab ile karıştırıldığını, bu iki kişinin aynı şahıs olabileceğini, bunu Kitâbu’lmûdıh’ta geniş olarak ele aldığını zikreder.613 Kitabın bir başka yerinde biraz daha açıklayıcı bilgi vardır. Burada Moğultay, Ali b. Ebî Talha Salim b. Muhârik Hâşimî hakkında bilgi verirken şunları kaydeder: “Mizzi; ‘Hatib el-Bağdadî; Ahmed b. Hanbel, Sevrî’den rivayette bulunan Ali b. Ebî Talha’nın Kufeli değil de Şamlı olduğunu söylerken yanılmıştır’ diyor. Oysa biz bu konuyu Kitâbu’l-mûdıh’ta açıkladık.” Moğultay daha sonra Hatib el-Bağdadî’nin Kitâbu’l mûdıh li evhâmi Ebî Abdillah Buhârî fi’t-Târihi’l-kebir 614 adlı kitabına atıfta bulunur ve şöyle der: 610 bkz: Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, ter. Yusuf Özbek), s. 371, 6 nolu dipnot İbnü’l Irâkî, el-Etrâf bi evhâmi’l-Etrâf, s. 31 612 Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl, I, 64 (muhakkikin giriş bilgilerinde); Şenel, Abdülkadir, “İbn Berdis”, DİA, XIX, 370; Kandemir, Yaşar, “Kemâl”, DİA, XXV, 224 613 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, IV, 26 614 Kettânî, er-Risaletü’l-Mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 242 611 131 “Kitâbu’l-mûdıh buradaki Ali olsun veya ismi Ali olan kişileri içine alan (müfredât türü) bir kitap değildir.” 615 Moğultay eserinde Hatib el-Bağdadî’nin Mûdıhu evhâmi’l cem’ı ve’t-tefrîk’ını kaynak olarak kullandığına göre eseri görmüş de olabilir. 616 Hadis edebiyatında ravinin bilinmesinden ibaret cehalete yol açan aynı raviye ait değişik isim, künye, lakap veya nisbeleri açıklayan; bu konuda düşülen hataları izah etmek üzere yazılan kitaplara Mûdıh denilir. Müfredât ise isim, künye ve lakapları tek olan veya nadir görülen şahısları ihtiva eden çalışmalardır.617 Bu bilgileri dikkate alarak Moğultay’ın Kitâbu’l-mûdıh çalışmasının nâdir isimler, künyeler, lakapları içine alan bir kitabı olduğunu söyleyebiliriz. el-Fâsıl beyne’l-Hâfil ve kitabi’l Kâmil el-Kâmil’in müellifi İbn Adî (365/976) devrin önemli hadîs hafızı ve münekkitlerindendir. Güçlü bir hafızaya sahiptir, hadislerde bulunan gizli kusurlar (illetler) ve hadis ricali konularında otoritedir. Hemen hemen bütün cerh ve ta'dîl âlimleri onun hadis râvileri hakkındaki görüşlerini delil kabul eder. İbn Adî’den önce de elbette zayıf râvileri ele alan eserler yazılmıştır; ancak onlar, el-Kâmil kadar geniş muhtevalı değildir. Nitekim Tâcüddin es-Sübkî, el-Kâmil gibi bir eserin daha önce yazılmadığını söylemiş, onun adına uygun mükemmellikte bir kitap olduğunu belirtmiştir. İbn Adî'den sonraki cerh ve ta'dîl imamları bu eserden nakillerde bulunmuşlardır.618 Diğer eser ise İbnü'r-Rûmiyye Ebü'l-Abbâs Ahmed b. Muhammed İşbîlî (637/1239) tarafından yazılmış hacimli bir zeyl olan el-Hâfil fî tekmileti’l-Kâmil adlı kitaptır. İbnü'r-Rûmiyye de muhaddislerin hayatını ve güvenilirlik derecelerini iyi bilen devrin önde gelen münekkit hadis alimlerinden biridir. İbn Nukta onun sika bir hadis hafızı olduğunu söyler. Kendisinden Bağdat’ta İbnü'd-Dübeysî, Mısır'da İbn Nukta gibi âlimler faydalanmıştır.619 615 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, IX, 347 a.g.e, II, 229 617 Konu ile ilgili çalışmalar ve geniş bilgi için bkz. Uğur, Müctebâ, Hadis İlimleri Edebiyatı, s. 188 618 Bkz: Başaran, Selman, “İbn Adî”, DİA, XIX, s. 297 619 Kandemir, Yaşar, “İbnü’r-Rûmiyye”, DİA, XXI, s.188-189 616 132 Moğultay b. Kılıç’ın el-Vâdıhu’l-mübin’inde de ismen bahsettiği620 ve el-Fâsıl beyne’l- Hâfil ve kitabi’l-Kâmil” adını vermiş olduğu bu eseri, yukarıda adı geçen ricalu’l hadis ilminin önemli alimleri İbn Adî ile İbnü’r-Rûmiyye’nin söz konusu iki eseri üzerine yapılan bir çalışmadır. Moğultay’ın bu çalışması hakkında kaynaklarda yazma veya matbu herhangi bir nüshası olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kitabın, el-Hâfil ve el-Kâmil adıyla tanınan iki rical çalışmasının ravileri ile ilgili ikmal niteliğinde olmasını ve mukayeseli bir çalışma niteliği taşımasını muhtemel görüyoruz. Hâşiye alâ Üsdi’l-ğâbe li’bni’l-Esîr Moğultay b. Kılıç; bu haşiye çalışmasını İzzüddin İbnü’l Esîr’in (630/1233) Üsdü’l-ğâbe adlı eseri üzerine yapmıştır. İbn Hacer Askalânî sahabe biyografilerine ayırmış olduğu eseri el-İsabe’de Hâşiye alâ Üsdi’l-ğâbe adlı çalışmayı kaynak göstermekte ve onu müellifin el yazısından okuduğunu ifade ederek nakillerde bulunmaktadır.621 Kitabü’l-muhadramîn Moğultay b. Kılıç, bu eserinden Islâhu kitabi İbni’s-Salah adlı çalışmasında bahsetmektedir.622 Adından da anlışılacağı gibi çalışma muhadramlar hakkındadır. Muhadram; cahiliye devrinde yaşayan, Hazreti Peygamberin (s.a.s) devrini idrak eden fakat onunla sohbeti bulunmayan Müslümanlara verilen özel bir isimdir. 623 Muhadram, Resûl-i Ekrem (s.a.s) döneminde yaşadığı için ashap arasında yer alması gerekirken, Peygamberimizi (s.a.s) mümin sıfatıyla göremediği için de sahabeden sayılamamıştır. Sahabe ile görüştüğü için tabiînden sayılsa da Resûlullah’ın (s.a.s) devrinde yaşadığından muhadramları farklı görenler de olmuştur. 620 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıhu’l-mübin, s.44 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 377 (544); 485 (829); 648 (1345); IV, 29 (4596); V, 216 (6832) 622 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 470 623 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 266 621 133 Müslim b. Haccâc'ın (261/874) günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen ve yirmi kadar muhadram râvinin adına yer verilen Kitâbü'l-muhadramîn adlı eseri bu konuda telif edilmiş ilk eser kabul edilir.624 Hakim Nisabûrî (405/1014), İmam Müslim’in (261/874) kitabını kendi hattıyla okuduğunu söylemekte ve eserinde 20 kadar muhadramın ismini vermektedir.625 Moğultay b. Kılıç; İbnu’s-Salah’ın, Kitâbü'l-muhadramîn’deki isimlere iki kişi daha ilave ettiğini açıklar.626 Söz konusu edilen muhadram isimlerin sayısını yüze çıkardığını, hatta bu konuda bir de kitap telif ettiğini zikreder.627 Moğultay b. Kılıç Kitâbü'l-muhadramîn’in kaybolduğuna dair bir bilgi vermemektedir. Dolayısıyla Müslim’in kitabını kendi devrinde görmüş olmalıdır. Men urife bi-ümmihî Gerek Moğultay b. Kılıç’ın kendi eserlerinde 628 ve gerekse ondan bahseden kaynaklarda Men urife bi-ümmihî 629 adlı bir çalışma bulunduğundan bahsedilir. Suyutî Tedrîbu’r-râvi’de müttefik ve müfterik konusunu kısımlara ayırarak açıklarken, annelerine nispet edilerek tanınan ravilere sözü getirir. Bu konuda Moğultay b. Kılıç’ın 63 varak halinde çok güzel bir eser tasnif ettiğini, ancak kendisinin bunu görme imkanı olmadığını ifade eder.630 Muâhazât alâ kitabi’s-Sikât li’bni Hibban Moğultay’ın eserlerinde atıf yapmış olduğu bu çalışma, Kitabü’s-sikât’ına sika olmayan ravileri de alması sebebiyle muhaddis İbn Hibban’ı tenkit etmiş olduğu eseridir. 631 Moğultay’ın aynı konuda olduğunu düşündüğümüz bir birine benzer iki çalışması daha vardır. Bunlardan ilki Tenkîhu’l ezhân fî tehzîbi’s-sikât li’bni 624 Efendioğlu Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395 el-Hâkim, en-Nisabûrî, Marifetü ulûmi’l-hadis, s. 44 626 İbnu’s-Salah’ın ilave ettiği iki kişinin isimleri şöyledir: Ebû Müslim Havlânî (62/682) ve Ahnef b. Kays (67/687) (Bkz: İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 152) 627 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 470 (Moğultay’ın talebeleri yanında yetişmiş olan Sıbt İbnü’l Acemî de (841/1437) günümüze ulaşan Tezkiretü't-tâlibi'1-mu'allem bi-men yükâlu innehû muhadram, adlı eserinde 155 muhadram hakkında bilgi vermektedir.) Bkz: Efendioğlu, Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395 628 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 54 ; 629 bkz. İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73 630 Suyûtî, Tedrib, II, 337 631 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 6 625 134 Hibban’ıdır. Müellifin rical tenkidine dair eseri İktifâ’da bu çalışmasından bahsettiğine ve vermiş olduğu bilgide bu eserine isnad ettiğine göre 632 Tenkîhu’l ezhân’ın İbn Hibbân’ın eserindeki ricali hakkında olduğunu söyleyebiliriz. Zira Moğultay, adına es-Sikat dediği halde İbn Hibban’ı, söz konusu eserine sika olmayan ravileri de almakla eleştirmektedir. Nitekim; Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım isimli raviyi İbn Hibban’ın bir defasında “es-Sahih”inde, diğer bir keresinde de Kitabu’lmecrûhîn’de zikretmesini doğru bulmaz. Muâhazât alâ kitâbi’s-sikât’ta bunun neden bu şekilde olduğunu izah ettiğini açıklayarak İbn Hibban’ı bu eseriyle tenkit eder. 633 Moğultay’ın aynı konudaki diğer çalışmasının adı Nazmu’l mercan fi’l kelâmi alâ sahihi İbni Hibban’dır.634 Muhtasaru İkmâli tehzibi’l-Kemâl Moğultay’ın talebesi Irâkî’den (806/1403) nakleden oğlu Veliyyüddin Irâki (826/1422); babasının, Moğultay b. Kılıç’ın, Mizzî’nin Tehzibü’l-Kemâl’ine bir ikmal çalışması yaptığını belirtir. Kitabında onun sert ifadeleri bulunduğunu, çalışmasının pek çok faydaları haiz olduğunu ve müellifin daha sonra bu eserini ihtisar ettiğini nakleder.635 İbn Fehd de (871/1466) bu bilgiye yer verir.636 Anlaşılan o ki, Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-Kemâl’ini kendisi ihtisar etmiştir. Ahzü bi’l-cezm fî zikri mâ fihi hûlife İbn Hazm İbn Hazm’ın hadis anlayışı ile ehli sünnetin hadis ilmine bakışı arasında bilindiği üzere farklar söz konusudur. İbn Hazm; isnadın muttasıl olmasını hadislerin sıhhatinin vazgeçilmez şartı olarak kabul etmekte ve mürsel hadisi delil kabul etmeleri sebebiyle Hanefîler’le Mâlikîler’i ve aynı gerekçeyle Buhârî’deki muallak hadisleri eleştirmektedir. O, iki ve daha fazla ravinin rivayet ettiği hadisi, her tabakada çok sayıda râvi tarafından rivayet edilen hadisler gibi mütevâtir olarak kabul eder. Hadislerin semâ, kıraat, mükâtebe ve münâvele yollarından biriyle öğrenileceğini; icazet, i'lâm, vasiyyet ve vicâde usulleriyle hadis rivayet etmenin doğru olmadığını söylemektedir. İbn Hazm, sahabenin “Şöyle yapmak bize 632 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 190 bkz. Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 5; el-İ’lâm, I, 155; V, 413 634 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 60 635 İbnü’l Irâkî, Zeyl ale’l-ıber, s. 72 636 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139 633 135 emredildi” veya “Şunu yapmak bize yasaklandı” şeklindeki ifadelerine bakarak, o emir veya yasağın kesin biçimde Hz. Peygamber'e (s.a.s) nisbet edilmesini doğru bulmaz. Nitekim Zehebî ve Sehâvî gibi hadis âlimleri, hadis münekkitleri arasında zikrettikleri İbn Hazm’ın yaklaşık 880 râvi hakkında cerh veya ta'dîl hükmü verdiğini tespit etmişler; ancak onun ravi ve hadislerle ilgili eleştirilerinin ihtiyatla karşılanması gerektiğine dikkat çekmişlerdir.637 İbn Hazm’ın hadis ilmindeki yerine bu şekilde kısaca işaret ettikten sonra, Moğultay’ın, günümüze ulaşmayan Ahzü bi’l-cezm adlı eserinin adından yola çıkarak, İbn Hazm’ın görüşlerine katılmadığı bazı hadislerin rivayetine dair bilgileri tahlil etmiş olabilir diye düşünüyoruz. Zahid Kevserî’nin de belirttiğine göre hocası Kutbuddin Halebî el-Kıdhu’lmuallâ fi’l kelâmi alâ ba’zı ehâdisi’l-muhalla li’bni Hazm adlı eserini, İbn Hazm’ın Muhallâ adlı kitabında yer alan raviler hakkında yazmıştı. Burada onun bazı sahabilerle güvenilir ravileri, cerh ve tadile yönelik evhamlarını, rivayet etmiş olduğu kimi rivayetlerin tashih ve illetlerini ortaya koymak istemiştir.638 Bu arada hadisçiliği hakkında yapılan araştırmalarda İbn Hazm’ın, fazla araştırma yapmadan ravileri meçhul olarak nitelendirmekle itham edilen alimlerden biri olarak kabul edildiğini hatırlamakta fayda vardır. Nitekim onun, Endülüs’ün çeşitli merkezleri dışında bir ilim yolculuğu yapmadığı ve bu yüzden de doğuyu ve oralarda yetişmiş alimler hakkında bilgiyi kendisine ulaşan kitaplardan ve şifahî rivayetlerden elde ettiği söylenmektedir.639 Hiç kuşkusuz, her muhaddisin raviyi cerh ve tadil ederken bir metodu bulunduğu gibi İbn Hazm’ın da kendine özgü bir yaklaşımı vardır.640 Moğultay b. Kılıç, ravi İsrail b. Yunus b. Ebî İshak Sebîî hakkında malumat verirken, İbn Hazm’ın ondan rivayette bulunan Ebû’l-Anbese’nin meçhul olduğuna dair görüşünü tenkit eder. İbn Hazm’a göre Ebû’l-Anbese zayıftır; Moğultay b. Kılıç ise onun zayıf olmadığı söyler. Onunla ilgili görüşlerini “İbn Hazm’ın âlimlere ters 637 Ünal, İsmail Hakkı, “İbn Hazm/Hadis İlmindeki Yeri”, DİA, XX, s. 58 İbn Fehd, Lahzu’l elhâz, s. 14 639 Başaran, Selman, “Tirmizi ve İbn Mâce’yi İbn Hazm’ın Mechul Olarak Vasıflandırması”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, c. 2, 1987, s. 21 640 Başaran, Selman, “İbn Hazm’a Göre Hadis rivayetinde ‘Mechûl’”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, c. 2, 1987, s. 11-12 638 136 düştüğü hususlar” diye tercüme edebileceğimiz Ahzü bi’l-cezm’inde ele aldığını zikreder.641 Kitabu’l-muhallel Bu çalışmanın ricale dair olmasını kuvvetle muhtemel buluyoruz. Moğultay bu kitaptan; Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab Umerî’nin biyografisini verirken bahsetmekte ve Bezzar, İbnu’l-Carud, İbn Sa’d, Ukaylî, gibi alimlerin onu zayıf gösterdiklerini, Buharî’nin de onu “Münkeru’l hadis” kabul ettiğini söylemektedir. Müellif; İbn Hibban ile İbn Şahin’in ise onu Sikât adlı eserlerine almış olmalarına bir mana veremez. “İbn Hibban onun hakkında “lâ yecûzü’l ihticâcu bihi” dediği halde Sikât’ine neden alıyor? İbn Şahin, onu “es-Sikât”ında neden zikrediyor?” diye sorar. Ardından şöyle der: “Biz buradaki hususları delilleriyle birlikte el-Muhallel adlı kitabımızda izah ettik.”642 Moğultay’ın yine ricale dair el-İktifâ’sında 643 bu çalışmaya atıfta bulunmasından onun ricale dair bir eser olduğu sonucunu çıkartmak mümkündür. Ref’u’l irtiyâb fi’l kelâm ale’l-Lübâb Moğultay b. Kılıç’ın zikrettiği644 bu çalışması, adından da anlaşılacağı üzere elLübab adlı eser ile ilgilidir. el-Lübâb meşhur ensab kitapları arasında yer alan Sem’ânî’nin (562/1166) Kitâbü’l-Ensâb’ına İzzüddin İbnül Esir Cezerî’nin (630/1232) yazmış olduğu ihtisar çalışması olup el-Lübâb fi ma’rifeti ensâb=elLübâb fî tehzibi’l ensab adını taşımaktadır. 3. Siyer-i Nebî Delâilü’n-nübüvve Bilindiği üzere Delâilü’n-nübüvve adını taşıyan eserler, peygamberlik müessesesini özellikle Hz. Muhammed'in (s.a.s) peygamberliğini ispatlamak amacıyla kaleme alınan çalışmaların ortak adıdır; bir peygamberin bizzat gösterdiği 641 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 129 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112 643 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 5, 6 644 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251 642 137 veya peygamberliğine alâmet olmak üzere kendisi dışında meydana gelen tabiat üstü olayları konu edinen, peygamberin getirdiği ilkeleri ilmî tahlillere tâbi tutarak bunların ilâhî kaynaklı olduğunu, dolayısıyla o peygamberin de hak peygamber olduğunu ispatlamayı amaçlayan çalışmalardır.645 Siyer-i Nebî’ye dair çalışmaları ile bilinen Muhammed b. Yusuf Şâmî Sâlihî’nin (942/1535) eserinde 646 ismini gördüğümüz Moğultay’ın Delâilü’n- nübüvve’sinin mevcudiyeti hakkında bilgimiz yoktur. Tuhfetü’l cesîme li- İslâmi’s-Seyyide Halime Bazı kaynakların zikrettiği bilgiye göre, cüz niteliği taşıyan bu eserinde Moğultay b. Kılıç, Peygamberimizin (s.a.s) süt annesi Halime’nin Müslüman olmadığına dair ortaya atılan iddialara cevap vermekte ve hocası Dimyâtî’nin hata ettiği konuları açıklamaktadır.647 Eser günümüzde kayıptır. 4. Hadis İlimleri ez-Zeyl alâ kitâbi İbn Nukta Moğultay b. Kılıç’ın yazmış olduğu bu eser; hadis ilminin önemli konularından biri olan muhtelif ve mu’telif ilmiyle ilgilidir. Muhtelif ve mu’telif; lakap ve neseblerden yazılış (hat) yönünden aynı, fakat okunuş itibariyle farklı olanlara verilen bir isimdir. Hadiste geçen ravilerin; isim, lakap ve neseplerinin doğru olarak bilinmesi icap eder. Çünkü raviler, adalet ve zabt yönünden birbirlerinden farklı oldukları gibi rivayet etmiş oldukları hadisleri de aynı derecede olmaz. Bu sebeple, bir hadisçinin hadis ravilerinin isimlerini, anıldıkları lakap ve neseplerini, bilhassa yazılış yönünden aynı oldukları halde okunuş ve söyleniş itibariyle farklı olanların ayırt edilmelerini bilmesi ilmî bir zorunluluk kabul edilir.648 645 Yavuz, Şevki Yusuf, “Delâilü’n-nübüvve”, DİA, IX, 115 Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 330, 347 647 Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 382, 383, 384; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174) 648 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 336 646 138 Geçen ravi adlarının iyi tespit edilebilmesi için pek çok çalışma yapılmıştır. Bu konuda eser veren önemli isimlerden ilki Dârekutnî (385/995) ile halefi Abdülganî b. Saîd (409/1018) olmuştur. Muhtelif ve mu’telif konusunda yapılan pek çok eser içinde en güzel bulunanı “İbn Mâkûla” diye bilinen Ebû Nasr Alî b. Hibetullâh b. Alî Iclî’nin (475/1082) yapmış olduğu çalışma kabul edilir. Hocası Hatîb Bağdâdî’den sonra “ikinci Hatîb” diye meşhur olmuştur; eserinin adı İkmâl’dir.649 Moğultay b. Kılıç’ı öne çıkaran en önemli özellik yazdığı ikmal ve istidrakleridir. Bazı kaynaklar, onun okuduğu eserlerde gördüğü hataları düzeltmesini ve onlara ilâvelerde bulunmasını en önemli meşgalesi olarak zikretmektedir.650 Katip Çelebi, Moğultay b. Kılıç’ın zeyli hakkında “Onun eseri büyük bir zeyldir. O, İbn Nukta’nın kitabında geçen isimlerin çoğuna şairleri ve arapların neseplerini de eklemiştir” demektedir. 651 İbn Hacer; İbn Nukta’nın İkmâl’i üzerine yapılan çalışmaları değerlendirirken, Moğultay b. Kılıç’ın yazdığı zeyl hakkında şöyle demektedir: “Onun bu eseri büyük bir zeyldir; ancak içinde pek çok hata, gereksiz bilgi ve tekrarlar bulunmaktadır.”652 Moğultay b. Kılıç’ın mu’telif ve muhtelif konusuna dair bu çalışması bazı kaynaklarda farklı isimlerle zikredilir. Sehavi onun, Zeyl alâ kitab-i Ebû Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve Mansur b. Süleym İskenderî (672/1273) adıyla Mansur b. Selîm ile İbnü’s-Sâbûnî’nin zeyllerini bir araya getirdiğini ifade eder.653 Katip Çelebi (1067/1657) de eserin ismini aynen zikrettiğine göre654 muhtemelen Sehâvî’den nakletmiştir. Öte yandan müellifimizin bazı eserlerinde rastladığımız ve aynı konu ile ilgili olduğunu düşündüğümüz el-İttisâl fi’l-muhtelif ve’l-mu’telif 655 adlı eserin esasen 649 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Topaloğlu, Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168 650 İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnül Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312 651 Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, II, 1637 652 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Tebsîr’ül-müntebih, s. 2 653 Sehavî, Fethu’l-muğîs, IV, 229 654 Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, II, 1637 655 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399 139 farklı bir çalışma olacabileceğini düşünsek de, hatta bu esere Ziriklî 656 atıfta bulunmuş olsa da, pek çok kaynakta İttisâl’den bahsedildiğini göremedik. Moğultay’dan ve onun eserlerinden bahseden kaynaklar daha ziyade onun bu Zeyl’ini bahis mevzuu yapmaktadır. 657 Moğultay’ın; Islâhu kitabi İbni Salah’ında verdiği ve İkmâlü tehzibi’l-kemâl’inde de İbn Mâkûlâ’yı zikrettiğini göz önüne alırsak658, el-İttisâl adlı çalışmanın “Zeyl”den farklı bir kitabı olmaması gerekir diye düşünüyoruz. Moğultay b. Kılıç’a göre İbn Nukta’nın (629/1231); İbn Mâkûlâ’nın eserine yazdığı zeyl 659 , İbnu’s-Salah (643/1245) zamanında yazılmış olup onun değerlendirmelerine muhatap olmuştur.660 Mâ esnedehû İbnu Abbas min seyyidi’n-nâs sallallahu aleyhi ve sellem İbn Abbas’ın (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a.s) isnad ederek rivayet etmiş olduğu hadislerle ilgili olan bu çalışmasına Moğultay eserinde atıfta bulunmaktadır.661 Moğultay, İsbehan muhaddislerinden Ebû Zekeriya Yahya b. Abdulvehhâb İbn Mende’yi (511/1117), 13 yaşında bir genç olduğu halde çok hadis rivayet eden sahabilerden biri olması hasebiyle Abdullah b. Abbas’tan nakledilen hadisleri araştırmaya tabi tutar. İmam Cüveynî’nin (478/1085) el-Varakât fî usûli'1-fıkh adlı eserinde Abdullah b. Abbas’ın Hazreti Peygamberden (s.a.s) 10 hadisi sema’ ettiğini, İbnu’l Kattan’nın da (628/1231)662 bu konuda bir eseri olduğuna ve o bu eserde İbn Abbas’ın (r.a) 18 hadisi sema ile rivayet ettiğinin yer aldığına dikkat çeker. Cüveynî’nin el-Varakât’ını şerh eden meşhur muhaddis İbnu’s-Salah (643/), sahabe mürsellerini daha önceden tespit etmiş ve konu hakkında şunları kaydetmiştir: 656 Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 (Mektebetü’l-Kettânî, Fas, 4183) Ayrıca bkz. Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, ter. Özbek), s. 240 658 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam, II, 589; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399; Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 424; Zirikli, el-A’lâm, VII, 275 659 İbn Nukta’nın; İbn Mâkûlâ’nın almadıkları, ondan sonra yeni olarak ortaya çıkanları ilave etmek suretiyle meydana getirdiği bu eseri hakkında Zehebî “Bu eser onun imamlığının ve hıfzının bir göstergesidir” demektedir. Söz konusu eser birkaç farklı isimle de anılır: el-Müstedrek ale’l-İkmâl =İstidrak ale’l-İkmâl = İkmâlu’l-İkmâl = el-Mu’telef ve’l muhtelif bkz: Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, Ter. Özbek), s. 239 660 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, 425 661 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VIII, 12 662 İbnü’l-Kattan Mağribî büyük bir muhaddis ve devlet adamıdır. Titiz bir münekkittir. Hadislerin tariklerini, hadis ilimlerini ve hadis ricalini iyi bilir. Rivayeti sırasında çok dikkatli davranır. Şiiri ve nesri güçlüdür. Belli başlı hadis kaynaklarını bizzat istinsah etmiştir. Bkz: Ünal, İsmail Hakkı, “İbnü'l-Kattân Mağribî”, DİA, XXI, s. 107 657 140 “Cüveynî, İbn Abbas’ın (r.a) sadece on hadisi, bir rivayete göre de on dört hadisi sema’ ettiğini söylüyor. Oysa Sahihayn’da İbn Abbas’ın (r.a) Hz. Peygamber’den (s.a.s) sema yoluyla naklettiği daha fazladır. O rivayet ettiği 1660 hadisin bir kısmını bizzat Hazreti Peygamberden (s.a.s) duymuş, çoğunu ise Hz. Ömer, Ali, Muâz, babası Abbas, Abdurrahman b. Avf, Ebû Süfyân, Ebû Zer, Übey b. Kâ'b, Zeyd b. Sabit, İbn Mesud (r.a) ve diğer sahâbîlerden öğrenmiştir. Rivayet ettiği 75 hadisi Buhârî ve Müslim müştereken, 120 hadisi yalnız Buharî, 9 hadisi de sadece Müslim tahric etmiştir”663 Buna göre Moğultay b. Kılıç, Eş’arî kelamcısı ve şafiî fakihi olan Cüveynî’yi Mâ esnedehû İbnu Abbas min seyyidi’n-nâs sallallahu aleyhi ve sellem eserinde, İbn Abbas’ın (r.a) rivayet etmiş olduğu haberleri bir muhaddis gözüyle incelemeye tabi tutmuş olabilir. Moğultay, Cüveynî gibi şafiî fukahasının eserlerini, devrin önemli alimlerinin fıkıh kitaplarını, İbnü’l Kattân gibi zamanın hadis otoritelerinin çalışmalarını bir muhaddis olarak tetkik ettiğini ve selefi İbnu’s-Salahı da fikirleri ve eserleri ile çok iyi takip ettiğini söyleyebiliriz. Hanefi mezhebinin bir fakihi olarak Moğultay’ı; hadisçiler ile fukaha arasında bir anlaşmazlık olduğu zaman -burada olduğu gibi- İbnu’s-Salah’ın görüşlerini savunurken ve Şafî mezhebinin usulcüsü Cüveynî’yi de eleştirirken görebiliriz. Bu durum onun muhaddislerin görüşlerine daha yatkın olduğunu gösterir. Menâru’l-İslam Menâru’l-İslam, İbnu’l-Kattân’ın bir eseri üzerine yapılmış çalışmasıdır. Moğultay’ın bu kitabına atıflarda bulunduğunu görmekteyiz. 664 Kaynaklar onun Menâru’l-İslam’ı ile birlikte Tertîbu beyâni’l-ilm adıyla İbnü’l-Kattân’ın Beyânu’l-vehm ve’l-îhâm’ı üzerine yaptığı bir çalışmasından daha bahsetmektedir. 665 Ancak her iki kitabın içeriği hakkında geniş bir bilgiye ulaşamadık. Sadece İbn 663 İbnu’s-Salah, Kitabu Şerhi’l-Varakât, s. 378-379 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 120; IX, 135 665 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XI, 9; el-Mevsûâtü’l arabiyye, XIX, 187 664 141 Hacer Askalânî (852/1448) Moğultay’ın söz konusu eserini görüp incelediğini ancak eksik bulduğunu söylemektedir.666 İbnü’1-Kattân Beyânu’l-vehm’inde, İbnü’l-Harrât İşbîlî’yi (518/1124) eleştirmektedir. İşbilî’nin el-Ahkâmü’1-vüstâ’sında bir araya getirdiği ahkâm hadislerinde görülen rivayete dair hataları on iki babda, dirayetle ilgili olanları da yirmi bir babda ele almaktadır.667 Muahhar kaynaklar Moğultay b. Kılıç’ın; İbnü’l-Kattân’ın Beyânü'1-vehm’i üzerine Tertîbü’l-beyâni’l-ilmi’ni kaleme aldığını, İbnu’l Kattân ile kendi kitaplarını Menâru’l-İslâm adlı çalışmasında bir araya getirdiğini zikretmektedir. 668 İbnü’lKattân’ın kitabının neşrini gerçekleştiren Hüseyn Âyt Saîd eser üzerine yapılan çalışmaları zikrederken Moğultay’ın eseri Menâru’l-İslam’ın da ismini verir.669 Nefhu’t-tîb fî tenkîhi kitâbi’l-müttefik ve’l-müfterik li’l-Hatîb Suyutî “Tedrîbu’r-râvi”de müttefik ve müfterik konusu açıklarken, Moğultay’ın bu eserinden bahseder.670 Moğultay b. Kılıç, Asım b. Süleyman Kûziyy’in biyografisini verirken, İbnü’lCevzî’nin farklı bir kişiden bahsettiğini, aslında mecruh olanın Asım b. Süleyman Temîmî Ahvel Hazzâ Abdî olduğunu beyan eder. Bu açıklamayı yaparken konunun asıl yerinin el-İktifâ olmadığını ve kendisinin bu meseleyi Nefhu’t-tîb adlı eserinde incelediğini söyleyerek, asıl doyurucu bilgiyi orada zikrettiğini söyler. 671 Buradan anlıyoruz ki Moğultay b. Kılıç bu çalışmasında Hatib el-Bağdadî’nin (463/1071) Kitâbü’l müttefik’ini gözden geçirerek, Nefhu’t-tîb’ini yazmıştır. en-Nihle fî fevâidi’r-rihle İbn Nâsıruddin Moğultay’ın en-Nihle fî fevâidi’r-rihle adlı bir çalışması olduğunu zikretmektedir.672 es-Senen fi’l kelam alâ ehâdisi’s-Sünen 666 İbn Hacer, Lisanu’l mizan, VII, 19 Koçkuzu, Ali Osman, “İbnü’l-Harrât”, DİA, XXI, s. 71 668 el-Mevsûâtü’l-arabiyye, XIX, 187 669 İbnu’l Kattân, Beyânu’l-vehm, I, 336 670 Suyûtî, Tedrib, II, 337 671 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 515; İkmâlü tehzibi’l-kemal, V, 192 (Eserin adı burada “Zeylü’l müttefik ve’l-müfterik” olarak geçer.); Suyûtî, Tedribu’r-râvî, II, 316 672 İbn Nâsıruddin, Tavzîhu’l müştebih, II, 67 667 142 Kaynaklar günümüzde kayıp olan Moğultay’ın bu Ebû Davud şerhinin eksik olduğunu söylemektedir.673 ez-Ziyâdât alâ “Kitabi’l-vuhdân” li’l-İmam Müslim Moğultay’ın, Müslim’in eseri üzerine yaptığı bir çalışması olup bu kitabına atıf yaptığını görmekteyiz.674 Moğultay burada, Müslim’in Kitabü’l-Vuhdân’ının iki ayrı nüshasına sahip olduğunu söyler. Bunlardan biri Muhammed b. Tahir Makdisî (507/1113)675 hattıyla yazılmış bulunan nüshadır. Bu esere ziyadelerde bulunduğunu açıklar. Diğer nüsha hakkında ise bilgi vermez.676 Ziyâdat; ıstılah anlamında zevaid çalışması olmayıp Müslim’in kitabındaki isimlere ilave adlar bulması ile ilgili bir çalışmasıdır. Vuhdan ise kendisinden sadece tek ravinin rivayette bulunduğu kişiler anlamına gelmektedir ve bu kişilerin rivayetlerini toplayan eserlere de vuhdan denilir. 677 Müslim’in (261/874) el- Münferidât ve’l-vuhdân’ı 678 günümüze ulaşmış ve basılmıştır. Kitabı neşredenler Moğultay’ın çalışmasından bahsetmemiştir.679 ez-Ziyâdât alâ kitabi’l-Fasl li’l vasl’il-müdrec fi’n-nakl li’l Hafız Ebûbekir el-Hatîb Moğultay b. Kılıç’ın üzerinde ziyadeler yapmış olduğu Hatib el-Bağdadî’nin (463/1070) eseri el-Faslü li’l vasli’l-müdrec fi’n-nakl müdrec hadisleri işleyen ilk eser olması bakımından önemlidir. Bu eser günümüze ulaşmış ve basılmıştır. 680 673 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 16 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 507 675 Ebü'l-Fazl Tâhir el-Makdisî (507/1113), İbnü’l-Kayserânî diye bilinen hadîs hafızı ve sûfîdir. Hicri 448-507 yılları arasında yaşadı. Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) nesebini, hayatını ve hadislerini kendisinden daha iyi bilen bir kimsenin bulunmadığını söyleyen İbnü'l-Kayserânî, güçlü bir hadis hafızı, ilmi ve hadisi önde tutan bir sûfî idi. Kandemir, Yaşar, “İbnü’l-Kayserânî”, DİA, XXI, s.109 676 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 507; el-İ’lâm, I, 177 677 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 181, 191 678 Süleymaniye Kütüphanesi, İsmail Hakkı, nr. 262/1’de kayıtlı olan eser, 34 sayfadır. Haydarabad, Dairetü’l-Meârif Matbaası’nda basılmıştır. ( bkz.Kettâni, Risâle, Hadis literatürü, Ter. Özbek, s. 185); Eserin bir diğer baskısı Abdulgaffar Süleyman ile Muhammed Zağlûl’ün tahkiki ile 1408/1988 yılında Beyrut’ta basılmıştır. (bkz. Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 190, 4 numaralı dipnot) 679 Müslim, el-Münferidât ve’l-vuhdân, Fâruku’l-hadisiyye, 1. Baskı (thk. Ebû Süfyan Yasir b. Memduh İsmâîlî), Kahire, 1431/2010, 1. Baskı (thk. Ebû Süfyan Yasir b. Memduh İsmâîlî) 680 Hatib el-Bağdadî, el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec fi’n-nakl, I-II, Dâru’l hicre, 1. Baskı (thk. Muhammed b. Matar Zehrânî), Riyad, 1418/1997 (Eseri tahkik eden Zehrânî, girişte Hatib elBağdadî’den sonra, onun eseri üzerine yapılan çalışmaları zikrederken müellifimizden 674 143 Bilindiği üzere müdrec; rivayetin senet veya metnine, aslında olmayan bîr şeyin ilâve edilmesi demektir.681 Hadisin metin veya senedinde olmayan bir fazlalık, fazlalığı yapanın cerh ve ta’dil yönünden incelenmesine sebep olur. Metin veya senedde yapılan fazlalıklar, muhaddisler tarafından incelenmiş ve üzerinde önemle durulmuştur. Müdrec kavramına dair ilk defa derli toplu eser kaleme alan Hatib el-Bağdadî olmuştur. İbn Hacer (852/1448) onun eseri üzerine bir telhis çalışması yapmış, hatta yaptığı ilavelerle onu iki katına çıkardığını belirtmiştir.682 Moğultay b. Kılıç ez-Ziyâdât alâ kitabi’l-Fasl’i ile ilave yapmaya İbn Hacer’den daha önce başlamıştır. Moğultay; “İbnu’s-Salah, müdrec konusunda Hatib el-Bağdadî’nin her yönüyle yeterli bir çalışma yaptığını söylüyor.683 Halbuki, Hatib el-Bağdadî’nin eserinin müdrec konusunda her yönüyle tam olması söz konusu değildir. Zira ben bu konuda o esere pek çok ziyade yaptım”684 demektedir. ez-Ziyâdât fî zikri teâlîkı’l-İmam Müslim Ta’lik; bir musannifin kitabında naklettiği bir hadisin isnadından kendi şeyhini veya kendi şeyhi ile birlikte sırasıyla bir kaç şeyhi veyahut hadisin bütün isnadını hazf ederek “kâle fulân”, “Kâle Resûlullah (s.a.s)” diyerek hadisi zikrettiği ilk kaynağa isnad etmesidir. Ta’lik kavramını ilk kullanan ve Buharî ile Müslim’in “Sahih”lerini ciddi olarak ilk defa tenkide tâbi tutan âlim Dârekutnî olmuştur.685 Buharî ta’lik kavramı ile adı anılan bir muhaddis olmuştur. el-Câmiu’s-sahih’i diğer hadis kitaplarına nispetle ta’lik diye adlandırılan isnadsız haberleri de ihtiva etmektedir.686 Dârekutnî’den sonra Buharî ve Müslim’in sahihlerini ilk defa tenkide tâbi tutan Humeydî (420/1029) olmuştur. 687 Fuad Sezgin Humeydî’den sonra, muallak bahsetmemekte, Sehavî’den (Fethu’l-muğîs) ve Suyûtî’den (Fasl ile’l-müdrec) yaptığı alıntılarla çalışmaların İbn Hacer ile başladığını kaydetmektedir. bkz. Hatib el-Bağdadî, el-Müdrec, s. 32, 33, 84 681 İbn Hacer, en-Nüket, s. 124; Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, s. 253 682 İbn Hacer, en-Nüket, s. 125 683 bkz. İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 47 684 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 282 685 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 427 686 bkz. Sezgin, Fuad, Buharî’nin Kaynakları, s. 83 687 İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 31 144 hadislere dair ilk defa İbn Hacer’in Tağliku’t-ta’lîk adıyla müstakil bir eser telif ettiğini ifade eder.688 Moğultay; Buharî’nin pek çok yerde ta’lik yaptığını buna mukabil Müslim’de çok az olduğuna dair İbnu’s-Salah’ın görüşünü değerlendirirken, onun bu konudaki görüşlerine katılmadığını ifade ederek “ez-Ziyâdât fî zikri teâlîkı’l-İmam Müslim” adlı eserine atıfta bulunur ve şöyle der: “İbn Seyyidünnâs, Müslim’in “Sahih”inde yetmiş kadar yerde ta’lik bulunduğunu tespit etmiştir. Ben de yetmiş kusur yerde ziyâdât tespit edip onları bir risalede kaleme aldım.”689 Anlaşılan o ki, Moğultay’ın bu çalışması Sahih-i Müslim’deki muallak hadislere ilaveler hakkındadır. İbn Hacer’in kitabı ise Sahihi Buharî’deki muallak hadisler içindir. Talebesi Zerkeşî; Moğultay’ın, Buharî’nin ta’likleri hakkında farklı düşündüğünü ve onun, Buharî’nin cezm siygası ile vermiş olduğu rivayetleri zikrettiğini, temriz siygası ile verdiklerini de kitabının başka yerinde muttasıl senetle tahric ettiği görüşünde olduğunu zikretmektedir.690 Buharî özellikle bab başlıklarında, bazı hadisleri, sahabe ve sonraki nesillerden alimlerin sözlerini, isnadsız olarak çok zikretmektedir. Muallak adı verilen bu rivayetlerin hükmü, aktarılış biçimine göre değişir. Eğer cezm sıygası yani ma’lum filler ile nakledilmişse, Buharî onların sıhhatine hükmetmiş demektir. Temrîz sıygası yani meçhul fiil ile aktarılmış ise sıhhatine dair bir hüküm vermediği anlaşılır. Ancak atılacak (vâhî) cinsten de değildir. Çünkü öyle olsaydı Buharî Sahih adını verdiği kitaba onları almazdı. Buharî’nin “el-Câmi’”e sadece sahih rivayetleri aldım” sözü ile, “müsned rivayetlerden sadece sahih olanları aldım” anlamı kastedilmiş olmaktadır.691 Buharî’nin veya Müslim’in Sahih’inde geçen ta’likler hakkında İbnu’s-Salah (463/1070) ve onu takip eden müteahhirundan İbn Hacer (852/1448) gibi muhaddisler; Buharî’nin cezm siygası ile verdiği bu tür rivayetlerin zayıflık olmadığı 688 bkz. Sezgin, Fuad, Buharî’nin Kaynakları, s. 84 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 83 690 Zerkeşî, en-Nüket, I, 240 691 Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahihi ve Hocaları, s. 54 689 145 ve onun bu rivayetleri bir başka yerde delili ile birlikte mevsul olarak zikrettiği kanaatindedir.692 Zevâidü İbn Hibban ale’s-Sahihayn Zevâid fazlalık anlamına gelen “zâid” kelimesinin çoğuludur. Hadis ıstılahında zevâid; bir musannefin, diğer musanneflere göre ihtiva ettiği fazla hadislerin tasnif edilip bir kitapta toplanmasından ibarettir.693 Hadislerin tasnif edildiği altın çağda sahih hadis kitapları Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi, İbn Mâce, Muvatta v.b. pek çok eser telif edilmiş bulunuyordu. Moğultay’ın bu çalışmasının; İbn Hibban’ın (354/965) es-Sahih’inin Buharî ve Müslim’in Sahih’leri ile bir mukayesesi niteliğinde olması gerekir. Bir anlamda eser, “Sahihayn”in şartlarını taşıyıp da orada yer almayan ama İbn Hibban’ın “Sahih”inde bulunan hadisleri cem ettiği bir eser özelliğini haiz bulunmalıdır. Hadis edebiyatında zevâid çalışmalarının özellikle hicri dokuzuncu asırdan itibaren hız kazandığını düşünürsek, eğer eser günümüze kadar ulaşmış olsaydı; İbn Hibban’ın Buharî ve Müslim ile mukayesesini ortaya koymada önemli bir kaynak olabilirdi. Ziyâdât ve zevaide dair ilk çalışmaları yapan müellifin Moğultay b. Kılıç olduğunu düşünüyoruz. Zira hicri dokuzuncu asrın muhaddislerinden Heysemî (807/1405) ile hız kazanan zevâid edebiyatının önemli bir eseri onun Mevâridüz’zam’ân694 adlı çalışmasıdır. Heysemî bu eserini İbn Hibbân’ın zevaidleri üzerine hazırlamış, onun Sahih’inde bulunup da Sahihayn’da yer almayan 2647 hadisi toplamıştır. Mukaddimede söylediğine göre Heysemî (807/), İbn Hibban'ın (354/965) sahih hadisleri bir araya getirmedeki değerlendirmesine güvenerek, senedlerden sahâbiler dışındaki râvileri çıkarmayı düşünmüş, fakat hocası Irâkî'nin (806/1403) oğlu İbnü’l-Irakî’nin (826/1422) uyarısı üzerine eserdeki bazı hadislerin muhaddislerce tenkit edildiğini dikkate alarak senedleri aynen muhafaza etmiştir.695 692 İbnu’s-Salah, Ulumü’l hadis, s. 32; İbn Hacer, Tağliku’t-ta’lik, V, 346 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 472 694 Heysemî’nin, Mevâridü’z-zam’ân ilâ zevâidi İbn Hibbân adlı bu eseri 9 cilt halinde Dâru’ssekâfeti’l-arabiyye tarafından 1411/1990 yılında Beyrut’ta basılmıştır. (thk. Hüseyn Selîm Esed Dârânî); Nâsıruddin Elbânî eserin zayıf ve sahih olan rivayetleri üzerine iki ayrı çalışma yapmış, her iki eser aynı yayınevi tarafından 1411/1990’da neşredilmiştir. bkz. Daîfü mevâridi’z-zam’ân ilâ zevâidi İbn Hibbân, Sahihu mevâridi’z-zam’ân ilâ zevâidi İbn Hibbân, I-II, Dâru’s-samîiy, 1. Baskı, 1422/2002, Riyad, 695 Heysemî, Mevâridü’z-zam’ân, I, 89 693 146 Heysemî İbn Hibban’ın es-Sahih’ini dönemin iki önemli hadis hafızından rivayet etmiştir: Birincisi Allâme Bahâüddin Abdullah b. Muhammed b. Ebûbekir b. Halil Mekkî ve İzzüddin İbn Cemâa el-Kinânî (767/1366)’dir.696 Moğultay’ın 697 ulaşmamıştır. Zevâidü ibn Hibban ale’s-sahihayn’ı günümüze de Ancak bu kitabı Heysemî’nin (807/1404) görmüş ve istifade etmiş olması ise kuvvetle muhtemeldir. Zira aynı dönemin şahsı olan İbn Kâdî Şühbe (851/1447) kitabında Moğultay’ın çalışmasından bahsetmektedir. 698 İbn Hacer (852/1448) ise Moğultay’ın Zevâid’inin müellif hattıyla olan nüshasını gördüğünü ancak çalışmanın eksik olduğunu kaydetmektedir.699 Öte yandan Moğultay b. Kılıç’ın başlatmış olduğu zevâid türü çalışmalar aynı yıllarda başka örnekleri yine Moğultay’ın talebesi İbnü’l-Mülakkin ile devam etmektedir. Kaynaklar onun Şerhu zevâidi Müslim ale’l-Buharî, Şerhu zevâidi Ebî Davud ale’s-sahihayn, Şerhu zevâidi’t-Tirmizi ale’s-selâse, Şerhu zevâidi’n-Nesâî alâ erbaa, Şerhu zevâidi İbn Mâce ale’l-kütübi’l-hamse adlı eserleri olduğunu zikretmektedir.700 Tertîbü kitabi’l mübhemât alâ ebvâb Hadislerin metinlerinde veya senedlerinde isimleri açıkça zikredilmeyerek bir adam, bir kadın, filanın oğlu, kızı vb. şekilde tanıtılan kişiler için terim olarak “müphemât” denilmiştir. Bunlar daha ziyade hadis metinlerinde geçen müphem isimlerdir. Müphemât kitaplarında hemen hemen hadis metinlerindeki isimler konusu işlendiği için, sahabe biyografileri hakkında geniş malumat bulunabilir.701 Moğultay’ın günümüze ulaşmayan ancak bazı kaynakların adını zikretmiş oldukları Tertîbü kitabi’l-mübhemât’ının bu özelliği haiz bir telif olduğu kanaatini taşımaktayız. İbn Hacer, kitabın müellif hattı nüshasını gördüğünü söylemektedir.702 696 a.g.e., I, 90-91 a.g.e., I, 49 698 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198 699 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 19; Suyûtî, Zeylü tabakâti’l-huffaz, s. 366; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139 700 Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmi’, VI, 102; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57 701 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s.180, 191 702 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Suyûtî, Tabakâtü’l-huffaz, 538; Katip Çelebi, Keşfü’zzünûn, II, 1915 697 147 Tertîbü Sahihi İbni Hibban alâ ebvâbi’l-fıkh Moğultay b. Kılıç’ın tertibe ait bu eserin isminden onun İbn Hibban’ın esSahih’i üzerine yapılmış bir çalışma olduğunu anlıyoruz. İbn Hacer, Moğultay’ın İbn Hibbân'ın el-Müsnedü's-Sahîh’ini bablara göre yeniden düzenlendiğini, bu kitabın müellif hattıyla olan nüshasını gördüğünü, fakat çalışmanın eksik olduğunu ifade etmektedir.703 5. Diğer Çalışmaları Hâmişü Mu’cem ma’sta’cem li’l Bekrî Genellikle muhtasar yazılmış meşhur bir metnin şerhi üzerine yapılmış olan haşiyeler, hem şerhte hem de metindeki bazı kelime ve terkiplerle ya da metinde geçen özel isim, âyet, hadis, şiir gibi hususlarla ilgili olarak yapılan kısa açıklamalar mahiyetindedir. Arap edebiyatında gramerde, belagat alanında, pek çok risalelerde, kelam, hadis ilminin dirayet ve rivayet konularında, fıkıh ve usulünde, tefsir ilimlerinde, mantık ilminde pek çok haşiye türü eserler yazılmıştır.704 Moğultay b. Kılıç’ın; üzerine haşiye yazmış olduğu eser “Mu’cem ma’sta’cem min esmâi’l-bilâd ve’l-mevâdî” de Endülüslü meşhur coğrafyacı ve edip Abdullah b. Abdilazîz b. Muhammed b. Eyyûb b. Amr Ebû Ubeyd Bekrî’nin (487/1094) kaleme aldığı bir çalışmadır. Günümüze kadar ulaşmayan bu eserde; kelime veya isim v.b. tashihlerin yapıldığını kaynakların vermiş olduğu şu bilgiden yola çıkarak tahmin etmekteyiz: Ebû Ubeyd Bekrî’nin Adn ve Basra arasında kalan yer isminin zaptını “Ammân veya Ummân” şeklinde değil de “Umân” şeklinde yaptığını söyleyen 705 Abdülkadir b. Ömer el-Bağdadî (1093/1682), Moğultay b. Kılıç’ın da bu eser üzerine yapmış olduğu haşiyesinde kelimenin “Umân” şeklinde zabt ettiği bilgisini vermektedir.706 703 İbn Hacer, Lisânü 'l-mîzân, VII, 19; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139 Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Hâşiye”, DİA, XVI, 419-420 705 Bekrî, Endelûsî, Mu’cem ma’sta’cem, II, 970 706 el-Bağdadî, Hazânetü’l-edeb ve lübb-ü lübâbi Lisani’l-Arab, X, 261 704 148 el-Kıdhu’l âlî fi’l-kelami alâ’l-Leâlî Moğultay bu adlı kitabına el-Vâdıhu’l-mübin’inde değinir. Burada insanın bir şeyi sevmesinin gözü kör, kulağı sağır ettiğine işaret ederken çeşitli görüşler aktarır. Muhaliflerin fikirlerine atıflarda bulunur. Ancak konunun teferruatına girmez. Delilleriyle birlikte konuyu el-Kıdhu’l âlî’de ele aldığını söylemekle yetinir. 707 Buradan yola çıkarak Moğultay’ın bu kitabının; Ebû Ubeyd Abdullah b. Abdülaziz Bekrî Endelûsî’nin (487/1094) el-Leâlî fî şerhi’l-Emâlî adlı eseri üzerine yazılmış bir çalışma olduğunu düşünüyoruz. Şerhedilen el-Emâlî, Ebû Ali Kâlî’ye (356/967) ait olup dil ve edebiyat ile ilgilidir. Çeşitli konulara dair bilgileri (ahbâr), şiirleri, atasözlerini (emsal) ve garîb kelimeleri (nevâdir) ihtiva etmektedir. Garîbü’lKur'ân ve Hz. Peygamber'in (s.a.s) hadisleriyle ilgili konulara yer verir.708 Kitâbu’l meys alâ “Leyse fî kelâmi’l arab kezâ” Çalışma; meşhur Arap dili ve lugat alimi İbn Hâleveyh’in (370/980) Leyse fî kelâmi'l-arab kezâ’ı üzerine yapılmıştır.709 İbn Hâleveyh, bu eseri Arap dilindeki şâz, nâdir ve garîb kelimelere ve onların kullanımlarına dair bir sözlük niteliğinde hazırlamıştır. Müellifin bütün bilgi ve kabiliyetini ortaya koyduğu çalışmada Leyse fî kelâmi’l-arab keza (Arap dilinde şu yoktur) şeklindeki kalıplaşmış ifadeyi tekrar ettiğinden esere bu ad verilmiştir. Hacmine dair bilgi vermek gerekirse şu ifade kişide bir kanaat oluşturabilir: Bazı kaynaklarda müstakil bir eser olarak kaydedilen, mesela aslana dair 500 ismin yer aldığı Esmâü'l-esed adlı eser, Leyse fî kelâmi'l-arab’ın sadece bir bölümüdür.710 Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışması bir nevi teakkubât niteliği taşımaktadır. Teakkubât; eserin ilgili yerlerinde açıklama yapmak, konu ile ilgili verilen hükmü tasdik veya tenkit etmek maksadıyla küçük notlar düşmek suretiyle dikkat çekici açıklamalar yapmaktır. el-Hâkim’in (405/1014) el-Müstedrek’i hakkında Zehebî’nin yapmış olduğu telhıs çalışmasının bir nevi teakkubât niteliği taşıması gibi 711 , 707 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 44, 77 Elmalı, Hüseyin, “Emâlî”, DİA, XI, s. 72 709 İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 257 (8519) 710 Bkz: Tural, Hüseyin, “İbn Hâleveyh”, DİA, XX, 15 711 Ahmed Naim, Tecridi Sarih Tercemesi, I, 258-259 708 149 Moğultay b. Kılıç’ın Kitâbu’l-meys adlı eseri de712 Leyse fî kelâmi’l-arab kezâ adlı esere yapılan bir nevi telhıs özelliği taşımaktadır. Suyûtî; İbn Hâleveyh’in bu eserini çok önceden incelediğini ve ondan çok istifade ettiğini ama el-Müzhir’i kaleme aldığı günlerde ona sahip olmadığını beyan eder. O, Moğultay b. Kılıç’ın eserinden de bahsederek onun bir nevi teakkubat niteliği taşıdığını söyler; adını Meysü alâ leyse olarak kaydeder.713 Müellif Buharî şerhi et-Telvih’te bu çalışmasına atıf yapmaktadır.714 Men arafe billâhi Moğultay b. Kılıç’ın bu çalışmasına sadece Katip Çelebi yer vermektedir.715 D. ESERLERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR Pek çok kitabı bulunan Moğultay’ın eserleri ile ilgili çalışmalar yok denecek kadar azdır. Aşağıda görüleceği üzerine daha çok siyer-i Nebî ile ilgili bazı kitaplar öne çıkmaktadır. Ne yazık ki, birinci dereceden hadisçiliğini ortaya koyan eserleri ile ilgili bir çalışmaya rastlamadık. Kaynaklarda Moğultay b. Kılıç’ın kitapları ile ilgili olduğu zikredilen çalışmalar şöyledir: el-Cevâhiru’s-seniyye fî sîreti’n-nebeviyye Kaynaklarda el-İşâre fi’sîreti’n-nebeviyye, ez-Zehrü’l-bâsim, Muhtasaru sîreti’n-nebî, es-Sîretü’l-muhtasara, es-Sîretü’n-nebeviyye, es-Sîretü’s-suğrâ… gibi716 farklı adlarla anılan Moğultay’ın siyer-i Nebi çalışması üzerinde Takıyyüddin el-Fâsî (832/1429) el-Cevâhirü’s-seniyye adıyla bir ihtisar yapmıştır. Ayrıca o, Mekke tarihi ile ilgili el-Ikdü’s-semîn adlı kitabının siyerle ilgili bilgilerini de Moğultay’ın es-Sîretü’s-suğrâ’sından almıştır.717 712 İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 257 (8519) Suyûtî, el-Müzhir, II, 3 714 bkz. Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 321a 715 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1823 716 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73; Katip Çelebi, Keşfu’z-zünûn, I, 98; Kehhâle, Mucem, XII, 313; Ziriklî, el-A’lâm, VII, 275; Kettânî, er-Risaletü’lmustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221; Şakir Mustafa, et-Târîhu'l-arabî ve’l-müerrihûn, III, 218 717 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217 713 150 Nazmu’s-sireti’l-muhtasara Moğultay b. Kılıç’ın siyer-i Nebî kitabı ile ilgili bir başka çalışmayı Zeynüddin Irâkî yapmıştır. 718 Takıyyüddin el-Fâsî, hocası Zeynüddin Irâkî’nin bu eseri 1000 beyitten oluşan nazma döktüğünü ifade etmektedir.719 er-Revâihu’z-zehr Kaynaklarda Moğultay’ın siyer-i Nebî kitabı üzerine yapılan bir çalışma daha vardır. ez-Zehrü’l-bâsim üzerine yapıldığı ifade edilen bu eser, Moğultay’ın talebesi İbnü’l-Hüseyn Zeynüddin Ebûbekir el-Merâğî’ye (816/1413) aittir. Moğultay’ın ezZehrü’l-bâsim’ini ihtisar etmiş ve er-Revâihu’z-zehr adını vermiştir.720 Öte yandan Moğultay’ın çağdaşlarından Ebû’l-Berekât Muhammed b. Abdürrahîm, sadece Süheylî'ye yapılan itirazlarını bir araya getirmek suretiyle ezZehrü'l-bâsim’i kısaltmıştır. 721 Ancak kaynaklarda bunu teyit eden bir bilgiye rastlamadık. İhtisâru şerhi’l-Buharî Aslen Amasyalı ama daha sonra Mısır’daki Tebbân’a yerleştiği için oraya nispet edilen, döneminde Hanefilerin reisi konumundaki muhaddis ve fakîh Ahmed b. Yusuf Rûmî Kâhirî Celâleddin Tebbânî (793/1391)722, Moğultay b. Kılıç’ın Buharî şerhi olan et-Telvîh’i; İhtisâru şerhi’l-Buharî adıyla ihtisar etmiştir. 723 Tebbânî, Mısır’da devrin en muteber Hanefî fakihleri arasında yer alıyordu. Çeşitli medreselerde görev yaptı. Devrin sultanı Melikü’n-Nâsır, onu Kahire’ye davet ettiyse de o bunu kabul etmemiştir.724 718 İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, III, 251; Kehhâle, Mucem, XII, 313 719 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218 720 İbn Şühbe, Tabakatü’ş-Şafiiyye, III, 167; Sehâvî, ed-Dav’u’l-lâmî, XI, 28-30 (80); İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, IX, 177; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, XIV, 125 721 el-Mevsûâtü’l-Arabiyye, XIX, 187 722 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 230 (588); İbnü’l Hınnâî, (Kınalızâde) Tabakâtü’lhanefiyye, III, 49; Zirikli, el-A’lâm, II, 132; 723 İbnü’l Hınnâî, (Kınalızâde) Tabakatü’l-hanefiyye, III, 51; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534 724 Takıyyüddin Temîmî, Tabakâtü’s-seniyye fî terâcümi’l hanefiyye, III, 248 (872); İbnü’l Hınnâî, (Kınalızâde) Tabakâtü’l-hanefiyye, III, 50 151 Tebbânî’nin pek çok eseri bulunmaktadır. Bunlar arasında Moğultay’ın kitabına yapmış olduğu muhtasarı bizim için önemlidir. Ancak eserin mevcut bir nüshasını tespit edemedik. Moğultay’ın eserlerini matbu, mevcut yazma nüshalar ile matbu veya yazma olarak mevcut olduğu bilinmeyenler ile eserleri üzerine yapılan çalışmalar başlığı altında tanıtım bilgilerine yer verdiğimiz bu bölümde netice olarak şunları söylemek isteriz: Moğultay b. Kılıç’ın hadis şerhi olarak maalesef bir kitabı (el-İ’lâm’ı) basılmıştır; o da eksiktir. Hatta ilk baskısı hatalı olup, diğer baskılarda muhakkiklerin verdiği bilgiye göre bazı tashihler yapılmıştır. Yazma olan yirmi ciltlik Buharî şerhinin (et-Telvîh) sadece tek cildi ülkemizdedir. Ebu Davud şerhi hakkında kaynaklarda bir bilgiye ulaşamadık, kayıp olduğu anlaşılmaktadır. Siyer-i Nebî hakkında iki önemli çalışmasından biri (el-İşâre) basılmış, yazma olanı ise (elHasâisün-Nebeviyye) eksiktir. Rical ve tabakata dair dört çalışmasını (el-İnâbe, elİktifâ, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, İntihâbu men Vâfekât künyetühü isme ebîh) bu bölümde tanıttık, içerikleri hakkında ikinci bölümde bilgi vereceğiz. Hadis usûlüne dair tek eseri mevcut olup, tahkiki yapılarak basılmıştır. el-Vâdıhu’l-mübin gibi sevgi ve aşka dair kitabı da olan Moğultay’ın, yedi yazma eseri –eksik de olsa- bazı kütüphanelerde mevcuttur. Bunlardan ülkemizde bulunan ikisini inceledik. Cüzler başta olmak üzere matbu veya yazma olarak mevcut olduğu bilinmeyen otuz üç çalışması daha vardır. Kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak bu çalışmalarını tanıttık. Moğultay’ın siyer-i Nebî ile ilgili olan kitapların daha ziyade bilindiğini ve üzerine çalışma yapıldığını söyleyebiliriz. Yüzü aşkın kitabı olduğu zikredilen Moğultay’ın, maalesef günümüzde sadece dokuz çalışması basılmış haldedir. İkinci bölümde Moğultay’ın adı geçen çalışmalarını özellikleri ve metotları itibariyle inceleyip, hadis ilmindeki yerini tespit etmeye çalışacağız. 152 İKİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN ÇALIŞMALARI VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ 153 I. ÇALIŞMALARI Bir önceki bölümde görüldüğü üzere Moğultay’ın hadis usûlü, rical ve tabakat, hadis şerhi, siyer-i Nebî gibi bir çok sahada eseri bulunmaktadır. Bu bölümde Moğultay’ın ulaşabildiğimiz kitaplarını yine başlıklar altında inceleyeceğiz. Hadisçiliğine ışık tutacağını düşündüğümüz ve çalışmalarından elde ettiğimiz bilgileri kısa başlıklar altında değerlendirerek, kaynaklarda görebildiğimiz konu ile alakalı hususlara ve hadis alimlerinin görüşlerine yer vereceğiz. Moğultay’ın inceleyeceğimiz ilk eseri hadis usûlü ile ilgili olup, İbnu’sSalah’ın (643/1245) Ulûmü’l-hadis’i ile ilgili ikmal niteliği taşıyan kitabıdır. A. HADİS USÛLÜ 1. Islahu Kitâbi İbni’s-Salah Bu çalışmasında Moğultay b.Kılıç’ın, selefi İbnu’s-Salah’ın gerek eseri okuturken eksiklerini görüp kaleme alması gibi sebepler hususunda olsun, gerekse kitapta takip ettiği metotlarda olsun, “usul” açısıyla takip ettiğini söyleyebiliriz. Ona katılmadığı veya izah gerektiren yerleri yeri geldikçe açıklamaktadır. Genellikle İbnu’s-Salah’ın ifadelerini (الشيخ ( = )قالŞeyh dedi) diyerek başlatmakta ve ( انتهى ( = )كالمهonun sözü burada sona erdi) ifadesiyle kendi sözlerinden İbnu’s-Salah’ın kelamını ayırt etmektedir. Islâhu Kitab ibni’s-Salah’ı incelediğimizde Moğultay’ın tespit edebildiğimiz kadarıyla eserde işlediği metotlar ile bu çalışmada dikkatimizi çeken başlıca özellikler şunlar olmuştur: Eserin mukaddimesi Moğultay b. Kılıç, besmele, salat ve selamdan sonra eseri neden yazdığını, kitabın yazılış sebebini, konusunu, amacını, önemini belirtmiştir. İbnu’s-Salah eserini kendisine okuyan ilim talibleri nezdinde kaleme almıştır. Satır satır okunan ve 154 hadis usulü ilmindeki müzakerelerin metodolojik temelini oluşturan bu eseri müellifimiz açıklamaya muhtaç görmüştür. Kitabın mukaddimesinde bunu şöyle dile getirir: “İstekler tekrar edince kısa notlar (ihtisar) halinde onu cüz cüz yazdım. Adını da “Islahu kitâbi’İbni’s-Salah” koydum”725 Üslup ve muhteva Hadis usulüne dair konuları “Mukaddime”sinde 65 “nevi” halinde ele alan İbnu’s-Salah, naklettiği rivayetlerin senetlerini hazf etmiştir. Moğultay’ın da bu üslubu koruduğunu görmekteyiz. Onun “Ulûmu’l hadis”in konuları sıralama ve işlemedeki özelliklerine dokunmadığını ve muhtevasındaki konulara dair verilen bilgilerde bir takım şerhler (ta’lîk) düştüğünü, İbnu’s-Salah’ın fikirlerine katılmadığı konularda zaman zaman itiraz ettiğini görüyoruz.726 Görüşlerini dayandırdığı kaynakları vermesi Moğultay b. Kılıç, İbnu’s-Salah’a itiraz ederken veya söz konusu olan yerde bir bilgi eklemesi yaparken hadis ilminin dirayet ve rivayet yönüyle güvenilir otoritelerini ve eserlerini referans gösterip açıklamalar yapmaktadır. 727 Bunlardan İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’i ile el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin Ma’rifetü ulûmi’lhadis’inden yapılan alıntılara bakıp mukayese ettiğimizde verilen bilgilerin dikkatle aktarıldığını gördük. Ancak Moğultay’ın kullandığı kaynakların yine de, mukayese edilerek değerlendirilmesini daha yerinde buluyoruz. Zira Moğultay, Übeyy b. Ka’b’tan nakledilen “Resûlullah (s.a.s) birine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı” hadisinde görüldüğü gibi, Tirmizi’nin hadis hakkında hasen sahih dediğini nakletmektedir. 728 Halbuki Tirmizi hadis hakkında “hasen garib sahih” hükmünü vermektedir.729 725 Moğultay b. Kılıç, Islah-u kitâbi İbni’s-Salah, s. 7-8 Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 96, 111, 164,197, 256, 344, 457, 538 727 bkz. Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 187, 202, 258, 354 728 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 11 729 Tirmizi, Deavât, 10 (3382) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 121, 122 726 155 Görüşlerine mesned olan hadisleri tahric etmesi Moğultay b. Kılıç, zikrettiği hadisin hangi eserlerde rivayet edildiğini verdiği gibi kimi zaman da söz konusu edilen hadisin hangi kitapta hangi tarikle nakledildiğini de açıklar. Bunun bir örneğini kitapta mu’dal konusunu incelerken görmekteyiz. Burada Moğultay “Allah’ım, senden işte sebat etmeyi istiyorum” 730 hadisinin senedini örnek verir. Hadiste Şeddad b. Evs’ten rivayet eden ravinin adı senette düşmektedir. Kimi yerde Hanzala oğullarından bir kişi veya iki kişi şeklinde nakledilmektedir. Moğultay rivayetin Tirmizi ve Nesai’nin Ebû’l Alâ Şihhîr Basrî’den gelen tarikinde bu ifadenin “Hanzala oğullarından bir kişi” şeklinde olduğunu söylemektedir. el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin731 bu senedi munkatı’ı türünden ele aldığını ve Şeddad b. Evs ile Ebû’l Alâ Şihhîr arasında iki meçhul ravi bulunduğunu söylediğini aktarır. Ancak İbnu’s-Salah’ın bu bilgiyi ondan aşırdığını, bunun ise dinen ve örfen caiz olmadığını kaydeder.732 Yanlış anlaşılmalara mahal vermeyecek bilgileri kaynağını vererek hatırlatması ve açıklamalarda bulunması Moğultay b. Kılıç’ın bazen, İbnu’s-Salah’ın sözlerini ( = فيه نظر من حيثBu şu yönden tartışmalıdır) cümlesi ile keserek okuyucunun konuya dikkatini çektiğini görmek mümkündür. Ayrıca yanlış anlaşılması muhtemel olan hususlara hatırlatmalarda bulunur. Mesela esahhu’l-esânidi izah ederken “Buharî’ye göre esahhu’l-esanidin Mâlik, Nâfi’, İbn Ömer şeklinde olduğuna dair” görüşü zikrederken şöyle demektedir: “Bu durum, mezkur sahabiye ulaşan senedin sıhhatine göredir. Yoksa mutlak manada senetlerin sıhhatine işaret etmez. Nitekim el-Hâkim en-Nisâbûrî (405/1014) bunu “her bir sahabinin tâbiinden, tâbiînin de sahabiden ravileri vardır. Bu ravilerden çoğu sikadır. Mutlak olarak tek bir sahabinin isnadının en sahih olduğu şeklinde bir hüküm vermek doğru olmaz”733 sözleri ile açıklamıştır. Onun için biz diyoruz ki, ehli 730 Nesâi, Sehv, 61; Tirmizi, Deavât, 23; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 123, 125 el-Hâkim en- Nisâbûrî, Ma’rife, s. 27, 28 732 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, 208 733 el-Hâkim en-Nisâbûrî, Ma’rife, s. 54-55 731 156 beytin esahhu’l-esânidi Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib tariki ile gelendir. Hz. Ebûbekir’in (r.a) esahhu’l-esânidi İsmail b. Ebî Halid, Kays b. Ebî Hâzim’in Hz. Ebûbekir vasıtası ile olanıdır.” 734 Moğultay örnek olarak verdiğimiz bu sahabilerin yanı sıra Hz. Ömer, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, İbn Mesud, Abdullah b. Ömer (r.a) gibi sahabilerle Mekkelilerin, Yemenlilerin, Mısırlıların, Horasanlıların esahhul esanidlerine dair örnekleri de zikreder.735 Devrinin hadis anlayışını yansıtan bilgiler vermesi Moğultay sahih kavramını işlerken İbnu’s-Salah’ın, “hadis cüzlerinden sahih isnatla rivayet edilen bir hadisi Sahihayn’den birinde bulamadığımız ve meşhur hadis imamlarının kitaplarında hadisin sıhhatine dair bir hüküm göremediğimizde, hadisin sahih olmadığına hükmetmeyiz. Çünkü takip eden dönemde hadisin sıhhati konusunda isnada itibar edilmektedir” görüşlerine izahat getirir. Bunun muhaddislere göre olduğunu söyler. Fukahanın muhaddis ismini; hadisi yazan, kırat eden, sema’da bulunup ezberleyen, beldelere ilim yolculuğu (rıhlet) yapan, hadisin illetlerini, kişilerin isimlerini, âli ve nâzil isnadı bilen, bin kadar da hadis cüzü bilen kişi hakkında kullandığını kaydeder.736 Bu ifadeler, Moğultay dönemindeki fıkıh alimlerinin hadise bakışını yansıtması açısından önemlidir. Selefi olan alimler döneminde olduğu gibi Moğultay devrinde de halâ hadislerin farklı tariklerini bir araya getirme gayretinin olduğu ve her türlü rivayeti isnadlı olarak nakletme hedefinin bulunduğu anlaşılmakta, muhaddis ve ravi kavramına yüklenen mana konuşulmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki; İbnu’s-Salah’ın, adalet ve zabt sıfatını haiz bir ravinin, hadisi tashih etme selahiyeti olduğunu ifade ettiği gibi, müellifimiz de vasıflarını haiz olduktan sonra bir muhaddisin, daha sonraki dönemlerde hadise “sahih” hükmünü verebileceğini söylemektedir. Çünkü ona göre ehli hadisin cumhuru müteahhirun alimleri de hadisi sahih veya sakim kabul edebilmektedir. 734 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitâbi İbni’s-Salah, s. 39-43 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 44-48 736 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 54 735 157 Moğultay’ın bu fikirde olmasının bir sebebi kendisini yetiştiren hocalarından kaynaklanıyor olmasıdır, diyebiliriz. Zira hocası İbn Dakîku’lîd’den sıkça yaptığı nakillerle fukahanın hadis anlayışını yansıtmaktadır.737 Moğultay’ın diğer hocası İbn Seyyidünnâs’ın (734/1334) yaptığı aşağıdaki muhaddis tarifinin o döneme ışık tuttuğunu söyleyebiliriz: “Mütekaddimun alimlerinin, hadis imla meclislerinde en az yirmi bin hadis yazmayan kişiyi muhaddis kabul etmemelerine dair görüşleri kendi zamanlarına göredir. Asrımızda bir muhaddisin; rivayet ve dirayet yönüyle hadis ilmi ile meşgul olması, bütün ravileri ve özellikle de kendi devrindeki ravileri ve onların rivayetlerini bilmesi, onları iyi tanıması, birbirlerinden ayırt etmesi, hatta her tabakadan şeyhleri ve şeyhlerinin de şeyhleri hakkında bilgi sahibi olması gerekir.”738 Başta verilen bilgileri dikkate alır ve İbn Seyyidünnas’ın yukarıdaki muhaddis tarifinden yola çıkarsak, Moğultay’ın, İbnü’s-Salah’ın dediği gibi hadisler hakkında sahih, zayıf gibi hükümler verme döneminin önceki asırlarda sona erdiği görüşünde olmadığını söyleyebiliriz. Zira Moğultay’ı yetiştiren nesil muhaddis kavramına açıklık getirmeye çalışmaktadır. Moğultay ise sahih hadis kavramını bir muhaddis olarak değerlendirmekte ancak fakih olan muhaddislerin görüşlerinden de istifade etmektedir. Fevâid ihtiva etmesi Moğultay b. Kılıç’ın, herhangi bir konu ile ilgili verilen faydalı bilgiler” anlamına gelen “Fevâid”e yer verdiğini görebiliriz. İhmal edilen bilgileri uygun gördükçe ve yeri geldikçe vermektedir. Kitabından seçmiş olduğumuz bunlarla ilgili örnekleri şöylece zikretmek isteriz: Moğultay Buharî’nin ta’liklerinin kimi zaman sahih, isnadının hasen kimi zaman da zayıf görülmesinin sebebini açıklamaktadır. Buharî’nin ta’lik lafızlarını, kitabının bir başka yerinde zikrettiğini veya bunları çeşitli konularda ihticac için kitabına aldığını söyler. Bu usulü Buharî’nin uyguladığı farklı metot olarak 737 738 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 15, 157, 159, 223, 283, 365, 383, 414, 444 Suyûtî, Tedrib, I, 48 158 değerlendiren Moğultay, Buharî şerhi et-Telvîh’te konuyu daha geniş açıkladığını söylemektedir. 739 Moğultay’ın İbnu’s-Salah’a itiraz ettiği yerlerde görüşlerini genellikle Hattâbî’ye dayandırdığını740, bazen de Tirmizi’ye isnad ettiğini söyleyebiliriz.741 İbnu’s-Salah’ın müsnedlerin sahabe isimlerine göre tasnif edildiği görüşünü zikrederken, Darimî’nin “Sünen”ine dikkat çektiğini görmekteyiz. Onun bablara göre tasnif edildiğini söyleyen Moğultay, aynı zamanda Darimî’nin Müsned’ini bazı hadis hafızlarından –ki bunlardan sonuncuları olarak takdim ettiği hocası- İbn Dakîku’lîd’in “Sahih” olarak kabul ettiğini söyler.742 Moğultay’ın Müsned’lere bir dönem Sahih adının verilmesi tespitine muasırı İbn Kesîr (774/1363) de katılmakta ve Buharî’nin kitabına el-Câmiu’l-Müsnedi’s-Sahih denildiği bilgisini vermektedir.743 Burada Moğultay’ın tespitini, ittisal yönünden sahih olan hadisleri ihtiva eden kitaplara bir dönem müsned adının verilmesi anlamında değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Çünkü muttasıl isnadla merfu olarak Hz. Peygamberden (s.a.s) rivayet edilen hadislere müsned ve bu tür hadisleri ihtiva eden eserlere müsned adı verilmektedir. Moğultay’ın, kitapta fevaîd türü bilgileri verirken bazen eleştirilerde bulunduğunu görüyoruz. Ancak eleştirilerin her zaman yerinde olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Bunu bir misalle açalım: Moğultay kitabının bir yerinde Hatîb el-Bağdadî’nin (463/1070) el-Câmi’ liahlâkı’r-râvî’sini referans vererek “Onun verdiği kaynağa baktım; atfettiği konuyu orada bulamadım” demektedir. 744 Burada Moğultay’ın bulamadığını söylediği Muğîre b. Şu’be’nin (r.a) “[Ashabı kiram Resûlullah’ın (s.a.s)] kapısını parmak uçları ile vuruyorlardı” 745 mevkuf haberidir. Hâtîb el-Bağdadî, eserinde bu hadisin Enes b. Mâlik tariki ile gelen rivayeti verir. İbn Hacer, Moğultay’ın itirazının yersiz olduğunu şu ifadeleriyle izah etmektedir: 739 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 96, 109 a.g.e, s. 120, 169, 226, 256, 348 741 a.g.e, s. 121, 258 742 a.g.e, s. 152, 157, 444 743 İbn Kesir, İhtisaru ulûmi’l-hadis, s. 15 744 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 178 745 el-Hâkim, en-Nisâbûrî, Ma’rife, s. 19; Hatîb el-Bağdadî, el-Câmi’ ahlâkı’r-râvî, I, 240, hadis no: 227, 228 740 159 “İbnu’s-Salah’ın maksadı, el-Hâkim ve el-Hatib’in söz konusu rivayetini mevkuf olarak zikretmektir. Eğer hadiste açıkça Nebî (s.a.s)’in adı zikredilseydi Moğultay’ın dediği doğru olurdu. Musannif burada fiilin sahabiden meydana gelmesi ve haberin takrir oluşuna dikkat çekiyor. Takrir, fiili yapana göre merfudur. Ancak musannif bütün takrirlerin mevkuf olarak anlaşılmasından çekinmiştir. Çünkü fiili yapan Nebi (s.a.s) dışındakiler yani sahabedir.746 Moğultay İbnu’s-Salah’ın verdiği isimleri bazen tahkik eder; ravinin, sahabi olup olmadığına dair bilgi verir, muarız görüşleri ve kaynaklarını zikreder. 747 Hadisleri zikrederken tahvillere ( ) حharfi ile işaret eder.748 Moğultay, kimi zaman İbnu’s-Salah’ı ravinin rivayetiyle teferrüd ettiğini söyleyerek tenkit etmekte ve kendisinin mütâbî olan rivayeti kaynağı ile zikrettiğini ifade etmektedir.749 Moğultay kimi zaman da bilginin eksik aktarıldığı kanaatindedir. Mesela İbnu’s-Salah’ın; Hatîb el-Bağdadî’nin, sika bir ravinin rivayetinde tek kalması halinde ziyadenin makbul olduğunu söyleyerek, ehli hadisin bir hükmün taalluk ettiği veya etmediği bir ziyade ile, ziyade ihtiva etmeyen bir haberin hüküm yönünden noksanlığa sebep olacak ziyadesi arasında fark görmediğini, nakleder. Moğultay, İbnu’s-Salah’ın verdiği bu bilginin eksik alındığı kanaatindedir. Hatîb el-Bağdadî’den yaptığı nakillerle konuyu biraz daha genişletir ve şöyle der: Ehli hadis; muhaddis rivayetinde ziyadeyi yapmasa, bir başka rivayetinde yapmış olsa, hatta onu başkası rivayet etse, kendisi rivayet etmemiş olsa bile yine ayrım yapmaz. Yaptığı ziyade ile tek kalan adil kişinin ziyadesini kabul edenler, bu ziyadenin hüküm ifade ederse kabul edileceğini, bir hüküm ifade etmezse kabul edilmeyeceğini söylemektedir.750 Bunun ciddi bir eksiklik olduğunu söylemek zordur. Çünkü, Moğultay, İbnu’sSalah’ın nakilde bulunduğu aynı yerden bilgi aktarmaktadır. Aynı bilgiyi Hatib elBağdadî’den aktarmak, İbnu’s-Salah’ın kitabının hacmini artırmaktır. İbnu’s-Salah, yaptığı nakilde tasarrufta bulunmuş ve alıntıyı kâfi görmüştür. 746 İbn Hacer, en-Nüket, II, 518, 519 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 187, 195 748 a.g.e, s. 199, 457 749 a.g.e, s. 243, 247, 252, 253 750 a.g.e, s. 256, 257 747 160 Ancak Moğultay’ın tespitleri kimi zaman az ve özdür. Yerinde yapılmaktadır. Mesela İbnu’s-Salah, raviyi cerh ve ta’dil edenlerin sayısı eşit olduğunda cumhura göre sahih olanın, cerhin tercih edilmesi olduğu görüşünü verir. Moğultay bu ifadeye “Bu konunun açıklamaya ihtiyacı var” diyerek şu kısa notu düşer: Cârih veya muaddil muasır olmalı. Eğer onlardan biri muasır, diğeri değilse muasır olanın sözü dikkate alınır. 751 Moğultay’ın, tespitleri kimi zaman hatırlatıcı bir özellik taşır ve nettir. Mesela Hz. Peygamberle (s.a.s) birlikteliği maruf olan sahabenin adaletinin tartışmasız olduğunu söylemesi, 752 yer yer ehli sünnet dışında kalan küçük mezheplerin (mesela gulat-ı şiadan Hattâbiyye’nin, yalan söylemeyi asla tecviz etmediğini, onlara göre yalan söylemenin mezhepten çıkmak olduğu gibi) görüşlerine dair bilgiler vermesi,753 bazen de Hanefi ve Şafii mezhebinin görüşlerini mukayeseli olarak değerlendirmesi gibi. Moğultay Şafii mezhebine göre; kişinin fıskı sebebiyle şahadetinin reddedildiğini, Hanefilere göre muhsin bir kimseye iftira atanın tövbe etse bile ebediyen şahadetinin kabul edilmediği görüşlerini kısa ve öz olarak zikreder.754 Zerkeşî (794/1391) ve İbn Hacer’e (852/1448) Etkisi Moğultay b. Kılıç Islâhu kitabi İbni’s-Salah’ını muasırı Zerkeşî’den önce kaleme almıştır. Zerkeşî kitabının önsözünde Moğultay ile aralarında bir görüşme yapıldığını söyler. Moğultay, Kuzey Afrika’dan gelen bazı ilim taliplerinin Ulûmü’lhadis’in bazı yerlerini anlamakta zorlandıklarını ve kendisinden kitabın daha iyi anlaşılması için bir çalışma yapmasını istediklerini Zerkeşî’ye söylemiştir. Daha sonra İbnü’l-Lebbân el-İs’ırdî’nin (749/1348) isteği üzerine Moğultay kitabını telif etmeye başlamıştır. Zerkeşî, Moğultay’ın vermiş olduğu bilgileri yeterli görmemiş ve onun az açıklamalar yaptığını düşünmüştür. Bu sebeple Ulûmü’l-hadis üzerine şerhe benzer bir çalışmayı kendisi yapmak istemiş, bu yüzden de en-Nüket alâ İbni’sSalah’ını telif etmiştir.755 751 a.g.e, s. 323 a.g.e, s. 330 753 a.g.e, s. 335 754 a.g.e, s. 342 755 Zerkeşî, en-Nüket, I, 10, 11 752 161 Tarihu Kurtuba ve İbni Ebî Hayseme’nin Tarih’inden yaptığı rical ile ilgili Moğultay’dan tartışmasız aktardığı verdiği bilgilere bakılırsa Zerkeşî, daha ziyade Moğultay’ın rical bilgisine itimat ediyor olmalıdır. Zerkeşî Buharî’nin ta’lik ile ilgili görüşlerinde Moğultay’ın İbnu’s-Salah’tan farklı düşündüğünü söyler. ancak onun bu itirazının yerinde olmadığı söyler. Moğultay’a göre Buharî, talikinde zikretmediği ravinin adını bir başka yerde de vermemiştir. Zerkeşî, bu görüşünde Moğultay’ın hatalı olduğunu, Buharî’nin muallak olarak verdiği hadisleri, bir başka yerde isnadının tamamını vererek zikrettiğini, eğer ihtisar yaparak bir hadisi mana ile rivayet etmişse, bunu temriz sıygası ile değil cezm sıygası ile verdiğini söyler. Konu ile ilgili hadislerin isnadını verir.756 Buharî’nin merkuf, merfu ve maktu’ bütün talikleri hakkında ilk çalışmayı Tağliku’t-ta’lîk adıyla kalem alan ve bütün senetlerin muttasıl isnadlarını tespit eden İbn Hacer, İsmaîlî’nin el-Müstahrec’inde, Buharî’nin muallak rivayetin isnadını açıkça zikrettiğini söyleyerek, Moğultay’ın görüşünü reddetmekte ve onun bu konudaki itirazını doğru bulmamaktadır.757 Moğultay’ın, Mizzî’nin Etrâf’ı ile ilgili bir çalışması olduğunu kaydeden Zerkeşî, İbnu’s-Salah’ın Ebû Tahir Silefî’den naklettiği Kütüb-i hamse hakkında bütün doğu ve batıdaki ulemanın ittifak ettiği görüşünü inceler. Moğultay’ın İbnu’sSalah’a bu hususta itiraz ettiğini ancak bunun yerinde olmadığını kaydeder. 758 İbn Hacer’in (852/1448) en-Nüket alâ kitâbi İbni’s-Salah’ında Moğultay’ın Islâhu kitab İbni’s-Salah’ından istifa ettiğini söyleyebiliriz. O, Moğultay b. Kılıç’ın İbnu’s-Salah’a yapmış olduğu itirazları yer yer değerlendirir ve görüşleri tahlil ederek bazı açıklamalarda bulunur. İbnu’s-Salah “sahih” kavramını incelerken, ehli hadisin icma etmiş olduğu sahih hadislerin isnadına dair bilgi verdikten sonra sözü esahhu’l-esânide getirir. Ebû Mansur Abdülkâhir b. Tahir el-Bağdadî’ye dayandırdığı (427/) bir görüşe göre, Şafii’nin esahhu’l-esânidinin “Şafiî, Mâlik, Nâfi’, İbn Ömer” şeklinde olduğunu 756 Zerkeşî, en-Nüket, III, 372 İbn Hacer, en-Nüket, II, 599 758 Zerkeşî, en-Nüket, I, 255, 380 757 162 söyler.759 Moğultay, Ebû Hanife’nin (150/767) Mâlik’ten (179/795) İbn Vehb Kuraşî (197/) ve Ka’nebî (221/) tariki ile gelen bir rivayet daha olduğunu söyleyerek karşı çıkar Moğultay bu isnaddaki ravilerin daha sika olduğunu zikreder. 760 Ancak hocasının görüşlerini değerlendiren Irâki (806/1403), Moğultay’ın söz konusu ettiği hadislerin, Dârekutnî’nin (385/995) Kitâbü’l-müdebbec’inden, Ebû Hanife, Malik, Nâfi’, İbn Ömer tarikiyle nakledildiğini söylediğini ancak onların hiç birisinin Mâlik’ten rivayetinin sabit olmadığını söyler. Irâkî’nin bu itirazını talebesi İbn Hacer de (852/1448) teyit etmekte ve Moğultay’ın itirazını doğru bulmamaktadır. Ona göre Dârekutnî ile Hatîb el-Bağdadî’nin kitaplarına aldıkları bahsedilen raviler zayıftır ve Ebû Hanife’nin Mâlik’ten rivayeti sabit değildir.761 Öyle anlaşılıyor ki, bu bilgilere göre Moğultay, Hatîb Bağdadî’nin kitabında hadisi görmüş olmakla iktifa etmektedir. İtirazını Dârekutnî’ye isnad ederek aktarmakta ama rivayeti incelememektedir. Talebesi Irâkî Kitâbu’l-müdebbec’i gördüğüne göre762 Moğultay’ın da görmüş olması gerekirdi. Ancak Moğultay, her hangi bir araştırma yapmaksızın İbnu’s-Salah’a itiraz etmektedir. Irâkî’nin ve İbn Hacer’in de tespit ettiği gibi bu itirazı kabul görmemektedir. Bu durum Moğultay adına bir eksikliktir, tesâhüldür. İbnu’s-Salah ilk defa sahih hadis konusunda kitap tasnif edenin Buharî olduğunu söylerken763 Moğultay bu görüşe karşı çıkar ve sahih hadisler konusunda ilk defa kitap tasnif edenin Malik b. Enes (179/795), Ahmed b. Hanbel (241/855) ile Dârimî (255/868) olduğunu ifade eder. 764 Moğultay bu görüşünü, adı geçen muhaddislerin kitaplarını –İbn Dakîku’lîd gibi- “Sahih” kabul eden hadis hafızlarına dayandırmaktadır. Ancak burada sahih kavramına atfedilen mana söz konusu olduğundan muhaddisler arasında farklı görüşler ileri sürenler vardır. Mesela Malik b. Enes’in, el-Muvatta’ını tasnif ederken sadece mücerred sahih hadisleri toplamayı 759 İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 11 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 52 761 Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzah, s. 23; İbn Hacer, en-Nüket, I, 263 762 (Irâki, günümüzde kayıp olan Dârekutnî’nin Kitâbu’l-müdebbec’inin sahih bir nüshasına sahip olduğunu söyler. Müdebbec bir hadis terimidir. Yaşça ve isnad bakımından akran ravilerin rivayetlerine müdebbec adı verilir. Bunu ilk defa dile getiren ve kitap telif eden muhaddis Dârekutnî olmuştur. bkz. Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzah, s. 334) 763 İbnu’s-Salah, Ulûmü’l-hadis, s. 11 764 bkz. Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 62, 155, 156, 157 760 163 gaye edinmediğini ve kitabına mürsel ve munkatı’ haberleri de dahil ettiğini söyleyenler gibi… Nitekim Irâkî ile İbn Hacer bu yüzden Moğultay’ı itirazında haklı görmezler. İbn Hacer hocası Irâkî’nin görüşünü özetledikten sonra Moğultay’ın itirazını kısaca özetini ihtisar edeceğimiz şu sözleriyle reddeder: “Her ne kadar Buharî’de muallak haberler varsa da bunlar Malik’in elMuvatta’ında olduğu gibi sadece Buharî’nin mesmûâtı değildir. Mâlik munkatı’ rivayetleri şeyhlerinden kendisi sema etmiştir. Mâlik’e göre huccettir. Buharî ise munkatı rivayetleri mevsul olarak kitabının bir başka yerinde nakletmektedir. Eğer kitabın başka yerinde mevsul olarak zikredilmeyenler varsa, bunlar Buharî’nin istişhad ve bazı Kur’ân ayetlerini tefsir maksadıyla verilmiştir.” 765 Moğultay b. Kılıç’ın (762/1361) dönemine kadar Buharî’nin (256/870) en sahih kitap olarak kabul edildiği, hadis ıstılahlarının ve buna bağlı olarak sahih kavramının yerleştiği, Kütüb-i hamse ve Kütüb-i sitte kavramlarının kabul gördüğü dikkate alınırsa, Moğultay’ın İbnu’s-Salah’a (643/1245) itiraz etmesinin büyük bir anlamı yoktur diyebiliriz. Çünkü Mâlik b. Enes’in (179/795) el-Muvatta’ı, Ahmed b. Hanbel’in (241/855) el-Müsned’i, Dârimî’nin (255/868) es-Sünen’i gibi eserler, Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’inden önceki dönemin en muteber tasnifatı arasındadır. Onları Kütüb-i sitte veya hamseye göre daha muteber görenlerin sayısı azınlıkta kalmaktadır. Nitekim o dönemin en yetkin alimlerinden Şafiî (204/819) , yaşadığı devri özetler mahiyette “Allah’ın kitabından sonra en sahih kitap Mâlik’in Muvatta’ıdır” demektedir. Moğultay’ın da kendi döneminde hadis ilminin olgunlaşma sürecini dikkate alarak itiraz etmesi beklenirdi. İbn Hacer, Moğultay’ın, İbnu’s-Salah’a Ebû Hâzim Eşcaî’yi Tâbiûnun küçüklerinden olmadığı gerekçesiyle yaptığı itirazına Nüket’inde yer verir. Hocası İbn’ul-Mulakkin’in de (805/1402) tespit ettiği gibi Moğultay, bu kişiyi karıştırmıştır. İbnu’s-Salah’ın kast ettiği kişi Ebû Hâzim Seleme b. Dinar el-Medenî (32/652)’dir.766 765 766 İbn Hacer, en-Nüket, I, 276, 277 İbn Hacer, en-Nüket, s. 559 164 İbn Hacer’in (852/1448) en-Nüket’inde Moğultay’a itiraz ettiği diğer yerler; Ebû Hureyre (r.a) tarikı ile gelen “Yeryüzü bana temiz ve mescit kılındı” 767 meâlindeki hadiste zikredilen (Mescit kelimesindeki) ziyade 768 ile İbnu’s-Salah’ın fert hadisleri iki kısma ayırdığı ancak Moğultay’ın bu taksimi üçe çıkarmakla hata ettiği ile ilgilidir. 769 Görüldüğü üzere Moğultay, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ta İbnu’s-Salah’a yer yer itiraz etmekte ve notlar düşmektedir. Ancak bunların hepsinde isabetli davrandığı söylenemez. Hatta hem Zerkeşî hem İbn Hacer’in, Moğultay’a itiraz ettikleri hususlara vermiş olduğu cevapları dikkate alırsak, hadis ilimlerine dair bilgi aktarmakta kendisine tam itimat etmediklerini ve rivayetleri değerlendirmesini ihtiyatla karşıladıklarını söyleyebiliriz. Nitekim İbn Hacer, Moğultay hakkında “ensabı iyi bilen bir alimdir; ancak hadis ilimlerinde orta seviyede bir bilgiye sahiptir” 770 şeklinde bir kanaate sahiptir. Bir başka çalışmasında ise Moğultay hakkındaki bu düşüncelerini “Ulûmü’l-hadis’e yaptığı ilavelerin pek çoğu yanlış anlama ve hatadan kaynaklanır”771 sözleriyle teyit etmektedir. Hem Zerkeşî olsun, hem de el-Irâkî ve İbn Hacer gibi alimlerin Moğultay’a itiraz ettiği yerleri incelerken de anlıyoruz ki Moğultay’ın tenkitleri, genelde usul yönüyle zayıf kalmaktadır. B. SAHABE VE RİCAL BİLGİSİ Moğultay’ın sahabe ve ricale dair çalışmalarına baktığımızda dört önemli çalışmasının günümüzde basılı olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bu kitaplarını incelerken işaret edeceğimiz gibi Moğultay, sahabe ve rical konusunda önemli tespitleri bulunmaktadır. Onun sahabe ve ricale dair tespitlerde en belirgin özelliği, ravinin isim, künye, nisbe anlamında maharetidir. Moğultay’ın aşağıda inceleyeceğimiz çalışması İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) Kitâbü’d-duafâ’sı hakkında kaleme aldığı eseridir. 767 Müslim, Mesâcid, 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 222 (Müslim’in diğer rivayetinde Huzeyfe (r.a) tarikı ile gelen hadisteki ifade “Su bulamadığımız zaman yeryüzünün toprağı bize temiz ve yeryüzünün tamamı bize mescid kılındı” şeklindedir. bkz. Müslim, Mesâcid, 4) 768 İbn Hacer, en-Nüket, II, 701 769 İbn Hacer, en-Nüket, II, 703 770 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 771 İbn Hacer, Lisanu’l-mîzan, VII, 17 165 1. el-İktifâ fî Tenkîhi Kitabi’d Duafâ Moğultay b. Kılıç eserin asıl tertibini bozmamış; alfabetik şekli muhafaza etmiştir. Mesela İbnü’l Cevzî سعيد بن زرعة عن ثوبان قال أبو حامت الرازي جمهول “Saîd b. Zür’a, Sevbân’dan rivayette bulunmuştur. Ebû Hâtim Râzi (onun hakkında) mechuldür, demiştir” şeklinde bilgiyi aktarırken, Moğultay b. Kılıç “Saîd b. Zür’a’nın meçhul olmadığını kısa ve özlü bir şekilde şöyle ifade eder: سعيد بن زرعة اجلرار احلمصي يروي عن ثوبان روي عنه حسان بن ابراهيم و مرزوق ابو عبداهلل الشامي “Saîd b. Zür’a Cerrâr el-Hımsî, Sevbân’dan nakilde bulunmuş; kendisinden de Hassân b. İbrahim ile Ebû Abdullah Merzûk Şâmi hadis rivayet etmiştir.”772 Burada görüldüğü gibi Moğultay, Saîd’den iki kişinin rivayet naklettiğini belirtmekte ve Ebû Hâtim er- Râzî’nin dediği gibi onun meçhul olmadığını açıklamakla iktifa etmektedir. Hatalara işaret etmesi ve kaynakları zikretmesi Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin düştüğü hatalara işaret ederken cerh ve ta’dil konusunda çok sayıda hadis otoritesinin görüşlerine yer vermektedir. İbnü’l Cevzî’nin vehme düştüğü yerlerde hadisin isnadlarını tetkik etmek suretiyle, rivayetin bütün tariklerini bir araya toplayıp gözden geçirmiş olmaktadır. Mesela İbnü’l Cevzî, Ebû Osman Saîd b. Ebî Saîd ez-Zebîdî hakkında bilgi verirken, ondan Bakıyye 773 ve başkalarının rivayette bulunduğunu söyler. Moğultay, İbn Adî’nin onun mechul olduğunu kaydettiğini zikreder.774 Moğultay b. Kılıç, adı geçen ravi hakkında İbnü’l Cevzî’nin, İbn Adî’ye tâbi olmakla hata ettiği kanaatindedir. Ona göre Hatib el-Bağdadî el-Müttefik ve’lmüfterik adlı eserinde söz konusu ravinin babasının adını Abdülcebbâr olarak vermektedir. Öte yandan Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin aynı kişiyi Ebû Osman Saîd b. 772 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 71-72 Ebû Yuhmid Bakıyye b. Velîd hakkında İbnül Cevzî, eserinin bir başka yerinde onun müdellis olduğunu söylemektedir. Bkz: İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 146 (546) 774 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 89 (1397) 773 166 Abdülcebbâr Hımsî775 olarak verdiğini de söyleyerek hata ettiğini söylemiştir. Bunu yaparken Moğultay görüşlerini, İbn Ebî Hâtim, Yahya b. Main, Dârekutnî, Mervezî, İbn Hibban Büstî, İbnü’l-Medînî gibi cerh ve ta’dil ulemasına dayandırmaktadır. İbnü’l Cevzî’nin bahsettiği kişi aslında, aynı kişidir; ama o tek kişiyi farklı iki şahıs olarak zikretmiştir” demektedir.776 İbnül Cevzî’nin vehimlerine işaret etmekle kalmayıp aynı zamanda görüşlerini dayandırmış olduğu cerh ve ta’dil ilmindeki otorite şahsiyetleri zikretmesini, Moğultay b. Kılıç’ın hataya düşmemek için hassasiyet göstermesi olarak değerlendirilebiliriz. Bilgi hatalarını tashih etmesi ve İbnü’l Cevzî’nin cerh etmiş olduğu raviyi tevsik etmesi İbnü’l Cevzî’nin; Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman’ın biyografisini verirken onun hakkında İbn Adî’den naklettiği “Hadisine mutâbât edilmez. Maruf değildir” sözlerine karşı çıkarak şöyle der: “Burada iki önemli husus söz konusudur: Birincisi; bu sözü İbn Adî, kendisi için söylememiş, Buharî’den nakletmiştir. İbnü’l Cevzî, Buharî’yi gizlememeli açıklamalı idi. İkincisi İbnü’l Cevzî’nin “Ma’ruf değildir” sözüdür. Oysa Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman’dan; Sevrî, Ebû Cafer Râzî, Abdülvâhid b. Ziyâd, Züheyr b. Muaviye, Cerir b. Abülhamid, İbn Fudayl… hadis nakletmişlerdir. İbn Hibban ona es-Sikât’ında yer verir. Buharî onun hadisini almazdı. Ukaylî ve İbnu’l-Cârûd Duafâ arasında zikretmiştir. İbn Halfûn ile Yahya b. Main’in onu sika raviler arasında zikretmişlerdir. Bu sebeple Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman hakkında İbnü’l Cevzî’nin “Ma’ruf değildir” sözü doğru değildir.”777 Buradan anlıyoruz ki Ebû Şeybe Saîd b. Abdurrahman, “hadisine mutabaat edilmez” lafzıyla bir yandan cerh edilirken, diğer taraftan onu tevsik eden hadis alimleri bulunmaktadır. Ravi, ihtilaf edilen ravilerden biridir. Burada görüldüğü üzere Moğultay; İbnü’l Cevzî’nin cerh etmiş olduğu ravinin, hadis imamlarına göre rivayetiyle tanındığını ortaya koymuş olmaktadır. 775 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 321 (1411) Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 89-92 (1397) 777 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 97-99 776 167 Moğultay b. Kılıç’ın, İbnü’l Cevzî’yi tesâhül ile tenkit etmesi Moğultay b. Kılıç, İbnü’l Cevzî’nin ravi hakkındaki değerlendirmelerine hemen tâbi olmamış, bazı raviler hakkında geçmiş ulemadan aktarmış olduğu bilgilerin asıl kaynaklarını incelemiştir. Onun cerh ve ta’dil otoritelerinden yanlış aktardığı bilgileri tespit edip, hatalarını tashih etmiştir. Bu düzeltmeyi yaparken Moğultay, kim hangi sözü söylemiş ise onları ayrı ayrı zikretmiştir. Mesela; Ebû Davud ve Nehâî, Süleyman b. Amr b. Abdullah b. Vehb hakkında bilgi verirken İbnü’l Cevzî’nin Buharî’den aktarmış olduğu “O, yalancılıkla ma’ruftur” 778 sözünü tenkit eder. Moğultay “Bu söz Buharî’ye ait değildir. O, bu ifadeyi, İshak ve Kuteybe’den nakletmiştir” 779 diyerek, söz konusu ravi hakkında Hakim Nisâbûrî, İbn Adî, İbn Abdilberr, İbn Vâre, Ebû Hâtim Râzî, Iclî, Yahya b. Maîn, Ukaylî, Ebû’l-Arab Kayravânî, Hatîb el-Bağdadî, Ali b. Medînî, İbn Râhuye, Ya’kub b. Süfyan Fesevî, Sa’dî, Cûzekânî vb. hadis otoritelerinin isimlerini vermek suretiyle görüşlerini bir bir nakleder. Burada görüldüğü gibi Moğultay’ın, raviler hakkında önceki alimlerin ne söylemiş olduklarına aslında vakıf olduğunu görebilmek mümkündür. Onun yanlış nakle müsamahası olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Buharî’nin kitabına baktığımızda, adı geçen ravinin kizble maruf gösterildiğini görmekteyiz. Buharî bu görüşünü, kendisinden 380 rivayetinin olduğu “Kuteybe” 780 adıyla meşhur Ebû Recâ’ Kuteybe b. Saîd (240/855) ile İshak b. Râhûye’ye (238/853) 781 dayandırmaktadır.782 İbnü’l Cevzî’nin Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sünen’leriyle elHâkim'in el-Müstedrek’i ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned’inden pek çok hadisi Mevzûât’ına alması, hatta Müslim’de nakledilen hadise 783 bu eserinde yer vermiş 778 İbnü’l Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, II, 22 (1537) Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 180 (1537) 780 Geniş bilgi için bkz. Çakın, Kâmil, “Kuteybe”, DİA,XXVI, 492 781 İshak b. Râhûye, hadis, fıkıh ve tefsir âlimidir. Buharî, Müslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesâî ondan hadis rivayet etmişlerdir. 100.000 hadis bildiği ve 70.000 hadisi talebelerine ezbere yazdırdığı rivayet edilir. Geniş bilgi için bkz. Aydınlı, Abdullah, “İbn Râhûye”, DİA, XX, 241 782 Buharî, et-Tarihu’l-kebir, IV, 28 (1853) 783 Müslim, Kitâbü’l cenne, 53 (hadis no: 2857) 779 168 bulunması, onun hadisçiliğine gölge düşürmesi olarak değerlendirilmiştir.784 Ancak hakkında söylenenler farklı da olsa, Zehebî’nin de işaret ettiği gibi o bir hadis hafızıdır.785 Burada sadece birkaç misalini vermiş olduğumuz gibi Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin vehmine işaret etmekle, rical tespitinde ne kadar mütehassıs olduğunu ortaya koymuş olmaktadır. Ravi adlarına vukufu ve isimleri tashih etmesi Moğultay b. Kılıç’ın özellikle isim tespitindeki hassasiyeti, bir ensab alimi olarak rical ilmindeki vukufu ile kendini daha çok göstermektedir. Moğultay, İbnü’l Cevzî’nin eserinde gördüğü raviler arasındaki isim karışıklıkları varsa onları mutlaka tashih etmektedir. İbnül Cevzî kitabında aynı kişiyi, bir yerde Saîd b. Hâşim b. Salih Mahzûmî’, bir başka yerde Saîd b. Hâşim Feyyûmî adıyla iki ayrı kişi olarak zikreder. 786 Moğultay, Hatib el-Bağdadî’nin el-Müttefik ve’l-müfterik adlı eserine atıfta bulunarak söz konusu edilen nisbenin aynı zata ait olduğunu söylemektedir. Saîd b. Hâşim’in, Mahzûmoğullarının azatlı kölesi olduğunu ve nisbesinin de Mısır’daki Feyyûm şehrine nispetle “Feyyûmî” olarak meşhur olduğunu zikreder, vefat tarihlerini verir.787 Moğultay, isim ve künyelerin tespit edilmesinde hassas olduğunu gösteren bir başka misalde, onun İbnü’l Cevzî’nin verdiği ravi adında isim tashihini yaptığını görmekteyiz. Kitapta yer alan Saîd b. Yusuf Yemâmî 788 ile Selem b. Atıyye Fakîmî’nin mensubiyetlerinde789 veya Ömer b. Hafs b. Zekvân’ın “Ebû Hafs” diye bir künyesinin olmadığının tespit edilmesinde bunun örneklerini görebilmek mümkündür. 790 784 bkz. Suyutî, Tedrib, I, 174; İbnü’l Cevzî, el-Mevzûât, neşredenin önsözü s. 117-119 Zehebî, Tezkiretü’l-huffâz, IV, 1342 786 İbnü’l-Cevzî, Kitâbü’d-duafâ, I, 327 (1443, 1444) 787 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 126-127 788 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 129 (1447) 789 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 250 (1474) 790 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 375 (2449) 785 169 Moğultay’ın kimi zaman rivayette bulunan ravileri tespit ettiği de anlaşılmaktadır. Mesela o, Abdullah b. Abdurrahman adlı ravinin, aynı adla İbn Ömer’den (r.a) rivayette bulunan farklı bir ravi olduğunu açıklamaktadır.791 Moğultay, eğer ravi hakkında İbnü’l-Cevzî’nin verdiği bilginin yanlış olduğunu düşünüyorsa, incelemeden geçmez. Ravi Ömer b. Hakem b. Sevbân örneğinde bunu görmek mümkündür. Moğultay burada isim karışıklığı olan rivayeti açıklamaktadır.792 Netice itibariyle Moğultay b. Kılıç; İbn Hibban, Mizzî, İbnu’s-Salah’ın kitapları hakkında kaleme almış olduğu rical tenkit çalışmaları bulunduğu gibi, elİktifâ adlı bu eserinde de İbnü’l Cevzî’nin tesâhülünü ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunu yaparken yukarıda değindiğimiz gibi, Moğultay’ın hatalı davrandığı yerleri de unutmamak gerekir. Nitekim İbn Hacer, İbnü’l Cevzî hakkında yerinde bir tespitte bulunmakta ve şöyle demektedir: “İbnü’l Cevzî’nin tesâhülü, Hakim’in tesâhülünün tam tersidir. Hakim, Şeyhayn’in “sahih” demediğine sahih demiş, İbnül Cevzî ise “mevzû” olmayan bazı hadislere mevzu demiştir.”793 Burada İslam âlimlerinden Ahmed Nâim’in “el-Hakim en-Nisabûrî’nin elMüstedrek’ini mütalâa edecek kimse Zehebî’nin Teakkubat’ı ile birlikte mütâlaa etmelidir794 sözünden ilham alarak şunu ifade etmek istiyoruz: Moğultay b. Kılıç’ın el-İktifâ’sına bakmadan İbnü’l Cevzî’nin Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn adlı eserini mütâlaa etmek fazla yararlı olmaz. Zira Moğultay’ın bu eseri bir nevi teakkubat, tenkîh ve tehzîb niteliğindedir. Bu konuda İbnü’l Cevzî’yi değerlendirmeye tâbi tutan ve onun Mevzûât’ında yer alan, mevzu dediği hadisleri elKavlu’l-müsedded adlı eserinde izah eden ve onların mevzu olmadığını savunan İbn Hacer gibi alimlerin yeri hiç kuşkusuz tartışılmaz. Ancak Moğultay b. Kılıç onların selefi olması hasebiyle incelenmeye ve anlaşılmaya layıktır kanaatini taşımaktayız. 791 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 151 (2055) Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 381 (2452) 793 Suyûtî, Tedrib, I, 279 794 Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 259 792 170 2. el-İnâbe ilâ Ma’rifeti’l-Muhtelef Fîhim mine’s-Sahabe Moğultay b. Kılıç’ın, sahabi olup olmadığı ihtilaflı olan kişileri konu edindiği el-İnâbe adlı bu çalışmasının, rical tespiti anlamında önemli bir yeri haiz olduğunu düşünüyoruz. Kitap alanında yazılan ikinci önemli çalışmadır. İlki Radıyyüddin esSağânî’ye (650/1252) ait olup Uklatü’l-aclân adıyla bilinir. Aynı müellif, söz konusu eserini Nukatü’s-sadyân adıyla ihtisar etmiştir. Aşağıda el-İnâbe ile Nukatü’sSadyân’ı mukayeseli olarak inceleyecek, eserler hakkında elde ettiğimiz bilgileri paylacağız. Eserin incelenmesi Eseri ilim dünyasına kazandıran araştırmacıların da ifade ettiği gibi795 İnâbe’de; istinsah eksiklikleri bulunmaktadır ve tek nüsha halinde elde edilmiştir. Mukaddimesi bulunmamaktadır. Muhtemelen kayıp olmalıdır. Moğultay b. Kılıç, kitaptaki isimleri alfabetik olarak sıralar. Moğultay b. Kılıç’ın Radıyyüddin Sağânî’ye (650/1252) itimat etmesi Birinci bölümde değindiğimiz gibi Sağânî, eseri Uklatü’l-‘aclân’ı, Nuk‘atü'ssadyân fî men fî suhbetihim nazar mine's-sahâbe ve ğayri zâlik adıyla ihtisar etmiştir.796 Bu eserin, alanında bilinen ilk çalışma olduğunu dikkate alırsak, Moğultay b. Kılıç’ın yer yer bazı isimler hakkında farklı kaynaklara başvurduğu halde “Sağânî” adı söz konusu olunca hiç yorum yapmadan zikretmesini, doğrudan onu referans olarak kabul etmesi ve ona ilmî anlamda itimâdının olduğu sonucu çıkartılabilir.797 Sağânî’nin eseri ile Moğultay’ın çalışmasının mukayesesi 795 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 20, 27, 30 Eren, Mehmet, Radıyyüddîn Sağânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 32 (Basılmamış çalışma) 797 Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 49, 68, 71, 206, 261, 218, 247, 281, 312, II, 35, 41 796 171 Sağânî girişte verdiği bilgilere göre kitabını dört bölüm halinde hazırlamıştır. Peygamberimizle (s.a.s) birlikteliği şüpheli olanlar, annelerine nispetle adları bilinenler, Peygamberimizin (s.a.s) isimlerini değiştirdikler ile adları müellef-i kulûb arasında olanlar. Moğultay b. Kılıç, Sağânî’nin çalışması başta olmak üzere aşağıda anlatılacağı gibi bir çok kitabı da inceleyerek sahabi olup olmadıkları hakkında ihtilaf bulunan isimleri el-İnâbe’sinde incelemektedir. Her iki çalışmayı karşılaştırdığımızda, Sağânî’nin eserinde dört gruba ayırdığı isimleri, kendi içlerinde alfabetik sırada verdiğini görmekteyiz. Sağânî, kişiler hakkında pek nadir açıklamalar yapmaktadır. Hemen hemen bir cümleyi geçmez. Moğultay ise Sağânî’nin kitabında geçen 149 ismi seçerek almıştır. Bir çok çalışmadan alıntılar yaparak bunları değerlendirmiştir. Moğultay, Sağânî’yi referans gösterdiği yerlerde, kaynaklarını göstermek suretiyle şahıslarla ilgili bilgiler de vermektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Moğultay’ın, Sağânî’nin kitabından 149 ismi seçip almaktadır.798 Sağâni kitabının tamamında toplam 321 isim zikretmektedir.799 Moğultay el-İnâbe’sinde 1203 şahıs adını verip değerlendirir. 149 isim ortak olduğuna göre Moğultay, Sağânî’nin kitabında geçen 172 kişiyi kitabına almamıştır. Moğultay, seçtiği isimleri incelerken İbn Abdilberr’in (463/1070) el-İstîâb’ı, Buharî’nin (256/869) et-Tarihu’l-kebir’i, Ebû Hâtim Râzî’nin (327/938) el-Cerh ve Ta’dil’i, İbn Hibban’ın (354/965) es-Sikât’ı, İzzüddin İbnü’l-Esîr’in (630/1232) Üsdü’l-ğâbe’si, İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) Telkîh’i, İbnü’l-Kelbî’nin (204/819) elCemheretü’n-neseb’i, Ebû Nuaym (430/1038) ile İbn Mende’nin (395/1005) Ma’rifetü’s-Sahabe’si başta olmak üzere pek çok kaynağı referans vermektedir. 798 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 62, 65, 68, 71, 76, 81, 86, 96, 99, 110, 117, 127, 128, 129, 133, 150, 152, 153, 155, 156, 167, 185, 199, 203, 207, 208, 214, 216, 228, 232, 236, 241, 244, 252, 253, 259, 260, 264, 265, 268, 270, 274, 289, 295, 301, 307, 312, 320, 324, 330, 339, 341, 345, 348, 351, 354, 356, 357, 363, 371, 374, 376, 386, 398; II, 6, 18, 23, 27, 32, 35, 41, 45, 49,50, 54, 55, 76, 81, 85, 90, 91, 95, 102, 103, 108, 110, 112, 113, 114, 116, 124, 130, 132, 133, 138, 141, 147, 152, 156, 172, 173, 175, 177, 181, 185, 186, 193, 197, 202, 205, 223, 228, 232, 234, 236, 239, 241, 248, 252, 256 799 bkz. Sâğânî, Nuk’atü’s-sadyân, s. 204-219 172 Moğultay’ın kitabı Sağânî’nin eserine göre hem daha geniştir, hem de rical hakkında fazla bilgi vardır. Moğultay, Sâğânî sonrası sahabe biyografilerini ele alan kaynakları kullanmıştır. Bizzat incelememiş ihtimali de olsa, en azından atıflar yapması önemlidir. Moğultay’ın kitabına almadığı ama Sağânî’nin Nuk’atü’sadyân’ında yer alan 172 kişi hakkında yapılacak mukayeseli bir çalışma Sağânî’nin rical tenkidine ışık tutacaktır. Zira Sağanî, mevzû derecesinde olmayan bazı rivayetleri, mevzû olarak değerlendirmesinden dolayı eleştirilir.800 Moğultay haklarında bir bilgi bulamadığı için 172 şahsı kitabına almamış olabilir veya söz konusu edilen kişilerin sahabi veya tabiûndan olduğu kesinlik kazanmış olabilir. Moğultay onlar hakkında bir bilgi bulabilseydi büyük ihtimalle bunu izah ederdi. Sâğâni başta da ifade ettiğimiz gibi çalışmasını dört bölümde ele almakta ve isimleri genelde her hangi bir açıklama yapmadan sıralamaktadır. Moğultay, kitabının bir çok yerinde sadece Sâğânî’den alıntı yaptığı bazı isimlerde “Sâğâni bunu kitabında zikretmiştir” demekle yetinmektedir. Konuyla ilgili kaynakları birlikte kullanması Kendilerine atıf yapılan önemli alimlere ve eserlerine bakılırsa İnâbe, sahabe isimlerine dair yapılan çalışmaların farklılıklarını ortaya koyan bir çalışmadır. Kitabın ana konusu, sahabi olup olmadıkları hakkında ihtilaf bulunan kişileri incelemektir. Kitapta bir nevi mukayese yapılmaktadır. Zira ilgili kaynakların birlikte kullanımı söz konusudur. Bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz: 1- Moğultay b. Kılıç’ın, referans gösterdiği çalışmalardan biri Ebû Abdullah b. Mende’nin (395/1005) Ma’rifetü’s-sahabe’sidir. O, ayrıca bu eser üzerine Ebû Mûsâ Muhammed b. Ömer Medînî (581/1185) tarafından yazılan Tetimmetü ma’rifeti’s-sahabe’yi de zikreder. 800 Görmez, Mehmet, “Sâğânî, Radıyyüddin”, DİA, XXXV, 488 173 Sıkça موسي قال أبو “Ebû Musa (şöyle) dedi…”801 veya “ مندهİbn Mende onu ‘Ma’rifetü’s-sahabe’de zikreder.” 802 ذكره يف الصحابة ابن ifadeleri dikkate alınır ise, Moğultay b. Kılıç hem İbn Mende’nin (395/1005) Ma’rifetü’s-sahabe’sini, hem de onun üzerine yazılmış bulunan tetimmeyi (zeyl) birlikte kullanmış olduğu sonucu çıkabilir. 2- Moğultay b. Kılıç; İbnü’l-Esir’in (630/1232) Üsdü’l-ğâbe’sini de kaynak olarak kullanmaktadır. Onu seçmesinin bir anlamı da şudur: İbnü’l Esîr; eserinin mukaddimesinde dört önemli biyografi aliminin adını zikredip, eserlerini kaynak seçtiğini kabul söyleyerek bu eserini hazırladığını söylemektedir. Bu müellifler ve eserleri şunlardır: Ebû Abdullah b. Mende (395/1005) Ma’rifetü’s-sahabe, Ebû Nuaym İsfehânî (430/1038) Mu’cemü’s-sahabe, İbn Abdilber (463/1070) el-İstîâb fî ma’rifeti’l-ashab, Ebû Musa Muhammed b. Ömer Medînî (581/1185) Tetimmetü ma’rifeti’s-sahabe803 Moğultay b. Kılıç; İbnü’l Esir’in (630/1232) Üsdü’l-ğâbe’sini kaynak alınca, burada adı geçen dört çalışmayı da esas almış olmaktadır. Eserde zaman zaman iyi bir neseb alimi olduğunu belli etmesi Moğultay b. Kılıç; İbrahim b. Abdurrahman b. Avf Zührî hakkında bilgi verirken şöyle der: “Ebû İshak künyesi ile tanınır; Ebû Muhammed de denildiği olur. Buharî, bu künyenin İmam Buharî, onun çocuklarından biri hakkında kullanıldığını söylemektedir. Ben bunun (Ebû Muhammed denilmesinin) bir hata olduğunu düşünüyorum. Annesi bellidir; Ümmü Kulsûm bint Ukbe b. Ebî Muayt. Bunu Müslim (261/874) et-Tabakat’ında zikrediyor. İbn Hibban (354/965) onu tabiûn 801 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 65, 116, 163, 171, 205, 220, 294; II, 82,100, 118,138,180, 242, 271, 286 802 a.g.e., I, 77, 82, 95, 118, 127,156, 199; II, 29, 42, 58, 78, 120, 165, 181, 229, 257 803 Moğultay b. Kılıç, Ebû Musa Medinî’ye ait olan Tetimmetü ma’rifeti’s-sahabe adlı eserin Hafız Sayrafî hattı ile yazılmış olan nüshasına sahip olduğunu ifade etmektedir. bkz. el-İnâbe, I, 147 174 arasında sayar. İbn Mende (395/1004) Ma’rifetü’s-sahabe’sinde onu zikretmiş. Ebû Nuaym (430/1038) ise İbrahim b. Münzir’den (309/921) naklettiği habere dayanarak, onun Hz. Peygamberin (s.a.s) devrinde dünyaya geldiğini ve hicri 75 yılında vefat ettiğini söylüyor; ama bu vefat tarihi doğru değil… Çünkü İbrahim b. Münzir’in bende mevcut bulunan nüshasına804 göre o, hicri 95 yılında vefat etmiştir. İbn Hibban, Karrâb (529/1134) ve İbn Kâni’ (351/962) de aynı görüştedir. Tabakat ve neseb alimleri de İbrahim b. Abdurrahman b. Avf Zührî’nin annesinin Ümmü Kulsûm olduğunu söylemektedir. Kocası Zeyd b. Hârise hicretin 8. yılında şehit edilince Zübeyr b. Avvâm onunla evlenmiş, Zeyneb adında bir de çocukları olmuştur. Zübeyr b. Avvâm (r.a) onu boşayınca, bu kez Abdurrahman b. Avf onunla evlenmiştir. İbrahim, Abdurrahman b. Avf’ın (r.a) Ümmü Kulsûm’den dünyaya gelen oğludur.”805 Bazı müellifleri tenkit etmesi ve onların katılmadığı görüşlerine işaret etmesi Moğultay b. Kılıç oldukça hassastır. Hadis ve tabakat alimi Ebû Nuaym’ı bu yüzden tenkit eder ve onun vermiş olduğu isme dikkat çeker. Ebû Nuaym, “Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanımızı, bulunmayanımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı bağışla!” 806 mealindeki hadisi tahric ederken isnaddaki ravinin adını İsmail b. İbrahim Eşhelî olarak zikreder. Moğultay hadisin senedinde geçen bu ismi tashih ederek şunları kaydeder: “Buradaki ‘İbrahim Eşhelî’ şeklinde verilen ismi, Ebû Nuaym yanlış anlamış, İbnü’l Esîr ravi adını ondan bu yanlış haliyle aktarmıştır. Halbuki Askerî bu ismin, Ebû İbrahim b. Abdi’l Eşhel Ensârî olduğunu, aynı hadisi rivayet ederken açıkça ifade etmiştir. Maalesef İbnü’l Esîr, ‘Abdü’l-Eşhel’i ravinin babası zannetmiştir.”807 804 Moğultay İbnü’l-Münzir’in burada geçen eserinin adını vermemektedir. Fıkhî konularda imamların ihtilaflarını, bunların leh ve aleyhinde delil niteliği taşıyan haberleri, isnadları ile birlikte ele aldığı, zaman zaman kendi görüşlerine de yer verdiği el-Kitâbu’l evsat fi’s-Sünen veya el-Kitâbu’l- evsat min muhtasarı Kitâbi’s-Sünen ve’l-icmâ ve’l-ihtilaf’ı olabilir. Ona atfedilen Kitâbu’l-işrâf alâ mezâhibi ehli’l-ilmi fi’l-ictimâ’ı ve’l-ihtilâf, Tefsîr, İcmâ ile Mebsût adlı eserleri de vardır. bkz. Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 41, 111 805 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 42-43 806 Tirmizi, Cenâiz, 38; Nesâi, Cenâiz, 7; İbn Mâce, Cenâiz, 23; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 268; IV, 170; V, 299, 308, 412 807 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 41 175 Tarih hatalarına dikkat çekmesi, müellifleri ve eserlerini incelemesi Moğultay b. Kılıç Ümeyye b. Sa’d Kuraşî’nin biyografisini incelerken; Ebû Musa el-Medînî’den (581/1185) bir rivayet nakleder. Bu rivayette Ebû Musa, Ebû Zekeriya b. Mende’ye (512/1119) atıfta bulunarak, Rıdvan Biati’nde yer alan sahabenin 71 kişi olduğunu nakletmektedir. Aynı haberin, İbn Hamdûye’nin Târihu’l-Merâveze’sinde de geçtiğini söyleyen Moğultay’ın tespit ettiği hususlar şöyledir: 1. Ebû Musa el-Medînî’nin, naklettiği bu rivayetin isnadında ravi eksikliği vardır. 2. Ebû Musa el-Medînî, rivayeti naklettiği Ebû Zekeriya b. Mende’nin kitabında esasen üzerinde durulması gereken iki hususa dikkat çekmemiştir. Birincisi, Ümeyye b. Sa’d’in bahsedilen hususta bir rivayeti bulunduğu bilinmemektedir. İkincisi “Rıdvan Biati’nde bulunanlar 71 kişiydi” ifadesi ona ait değildir. Hem o vakit sahabe, yetmiş kusur kişi değildi, bilakis bin iki yüz kişiden fazlaydı.808 Görüldüğü gibi Moğultay b. Kılıç; Ebû Musa el-Medînî’den aldığı bilgileri, selefi Ebû Zekeriya b. Mende’den nakledilenlerle teyit etmektedir. İsnad edilen rivayeti değerlendirip, mervînin durumunu tahlil etme ihtiyacı duymaktadır. Rivayet edilen hususa dair bir hata varsa tashih etmektedir. Peygamberimizle (s.a.s) birlikteliği olanları belirtmesi Moğultay b. Kılıç; pek çok yerde söz konusu ettiği kişinin Peygamberimizle (s.a.s) birlikteliği olup olmadığına dikkat çektiğini görüyoruz. Zira kişinin sohbet veya rü’yetinin olması onu sahabi yapacaktır. Sahabi olan ravi adil kabul edilecek, adil ravinin rivayeti makbul olacak ve ona göre değer bulacaktır. Bu bakımdan Moğultay’ın ravinin Peygamberimizle (s.a.v ) sohbeti ve rü’yeti var ise –ve bu hususu tespit etmişse- açıkladığını; yok ise delileri ile birlikte zikredip; “ وكل هذا ال داللة فيه علي صحبتهBunların hiç birinde sohbetinin olduğuna dair 808 Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, I, 87 [Kaynaklardaki rivayetlere göre Rıdvan Biati’nde bulunan sahabilerin sayısı 700, 1300, 1400, 1525, ve 1600 olarak gösterilir. Güvenilir kaynaklarda 700 kişi olduğu geçmez. 1400 kişi bulunduğuna dair rivayet (Buharî, Megazi, 35) daha yaygındır.] bkz. Fayda, Mustafa, “Bey’atürrıdvân”, DİA, VI, 39 176 delalet yoktur.”809صحبته ليس فيه داللة علي “Onda ravinin sohbetine dair bir işaret yoktur”810 gibi ifadelerle beyan ettiğini görmekteyiz. Bu konuda şüpheli raviler var ise, bunları da ayrıca zikretmekte811, konu ile ilgili en açık delili ortaya koymakta812, meçhul raviler varsa onları da izah etmektedir.813 Ravi adını geniş yönlü araştırmaya tabi tutması Moğultay b. Kılıç’ın rical bilgisinde güçlü bir donanıma sahip olması, hadislerin isnadında yer alan ravileri daha iyi tanımasına ve onlar hakkında daha geniş bilgi sunmasını sağlamaktadır. Ravinin ismini tespit etmek maksadıyla İbnü’lKelbî, Belâzûrî, İbn Hazm, Kasım b. Sellâm, İbn Ebî Hayseme, Ya’kub b. Süfyan… gibi nesebe dair çalışması olan pek çok müellife ve eserine atıflarda bulunmakta ayrıca hocası Mizzî’nin Tehzîbu’l-kemâl’ini zikretmekte ve eserlerine baktığını kaydetmektedir.814 Mesela Bicâd (Bihâr?) b. Sâib b. Uveymir b. Âiz b. Imran b. Mahzûm hakkında bilgi verirken, İbn Abdilber’den (463/1070) sadece bilgiyi nakletmekle yetinmez. Başka neseb eserlerine de müracaat eder. Zira adını verdiği ravi [Bihâr (Bicâd?) b. Sâib] hakkında Peygamberimizle (s.a.s) sohbeti olup olmadığına dair şüphesi vardır. Oysa İbn Abdilber “O, Yemâme harbinde şehit oldu” demekle yetinmektedir. Moğultay b. Kılıç şöyle der: “Bu konuda Mus’ab b. Abdullah’ın eserine, yeğeni Zübeyr’in kitabına, İbnü’lKelbî’nin Cemhere ile Câmi’ adlı çalışmalarına, Ebû Ubeyd’in eserine, Muhammed b. Yezid, Belâzûrî ile onlardan sonra gelenlerin kitaplarına da baktım. Sâib’in “Bicâd” adında bir oğlu olduğunu tespit edemedim. Doğrusu “Bihâr” olmalıdır.”815 Ancak Moğultay onun sahabi olup olmadığı hususunda bir açıklama yapmaz. 809 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 95 a.g.e., I, 97 811 a.g.e., I, 103, 108, 115, 124; II, 103, 184, 197 812 a.g.e., I, 95-96 813 a.g.e., II, 163, 194 814 a.g.e., II, 171 815 a.g.e., II, 105 810 177 O halde Moğultay b. Kılıç’ın el-İnâbe’sine muhakkak bakılmalı, kişi hakkında onun bir kanaati var mı araştırılmalıdır. Rivayetlerin muttasıl, mürsel olup olmadığını açıklaması Mürsel olan hadis, yaygın kabule göre tabiûnun büyüklerinin isnadındaki raviyi atlayıp Hz. Peygamber’den (s.a.s) naklettikleri hadistir. Moğultay b. Kılıç’ın kitabında bazı rivayetleri incelerken şöyle bir sonuca vardık: Moğultay, rivayetlerin merfu olup olmadığını, isnadın mevsul bulunup bulunmadığını, senedinde kopukluk söz konusu edilip edilmediğini açıklamaktadır.816 Hadisin Hz. Peygamber’e (s.a.s) dayandırılmasında (ref’) ihtilaf varsa bu hususu izah etmektedir. 817 Senedinde ızdırab yahut bir zayıflık söz konusu olduğunda, bu zayıflığa işaret etmektedir. Bunun anlamı şudur: Eğer ravinin Hz. Peygamber’le (s.a.s) birlikteliği varsa, sohbet edip rü’yette bulunmuş ise o kimseyi sahabi olarak kabul etmektedir. Bu bakımdan rivayetin merfu olduğunu ortaya koymaktadır. Eğer ravinin Hz. Peygamber’le (s.a.s) beraberliği ve görüşmesi söz konusu değilse, o zaman rivayetini de mürsel ilan etmiş, raviyi tâbiinden saymıştır. 818 Moğultay b. Kılıç’ın bu görüşleri, İbnu’s-Salah gibi hadis alimlerinin ekserisinin “mürsel” kavramına yükledikleri anlam ile örtüşmektedir. Çünkü İbnü’sSalah’a göre mürsel hadis, sadece tabiinin rivayetidir. Bir tâbii, ister büyük isterse küçük olsun, Hz. Peygamber’den (s.a.s) rivayette bulunuyor ise, onun rivayeti mürsel demektir.819 Bu yüzden Moğultay’ın mürsel tanımında ehli hadisle uyum içinde olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim o, mürsel hadis hakkında Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ta da bu hususta aksi bir görüş zikretmez. Tabiinin büyüklerinin rivayetine dair nakilleri mürsel hadis olarak kabul edenler arasında İbn Hibban (354/965), İbn Abdilber 816 a.g.e., II, 165, 176, 178, 184, 185 a.g.e., II, 16 818 a.g.e., II, 176 819 İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 25-26 817 178 (463/1070) ve Ebû Abdullah İbn Mende (375/985) gibi alimlerin bulunduğuna dikkat çeker.820 Moğultay’ın; el-İnâbe’de ravilerin mürsel rivayetlerine açıkça işarette bulunduğunu da görebiliriz. Mesela O, Mudâr Iclî’den bahsederken, onun Hz. Peygamber ile (s.a.s) mülakatı olmadığına işaret ederek, hadisini mürsel kabul ettiğini şu sözlerle açıklamaktadır: “ ال صحبة له وحديثه مرسلOnun sohbeti yoktur; hadisi mürseldir.” 821 Moğultay’ın el-İnâbe’si adından da anlaşılacağı gibi, sahabi olup olmadığı hakkında ihtilaf edilen kişileri inceleyen bir çalışmasıdır. Bu yönüyle önemli bilgileri ihtiva etmekte ve araştırmacıya sahabe ve tabiini daha iyi tanıma fırsatı sunmaktadır. Özellikle ravinin sahabi veya tabiinden biri olup olmaması bakımından önemli bir kitap olup, başvuru kaynağıdır. Müellifin, kişileri tarihçi kimliği yanı sıra hadis ricali açısından da ele alması, eserin önemini daha da artırmaktadır. Görüşlerini ilim ehli tarafından güvenilir bulunan yüzü aşkın âlime ve onların eserlerine dayandırmaktadır. 3. İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl Moğultay’ı öne çıkartan en önemli unsurlardan biri onun ikmâl, istidrak gibi konularda hadis ilminde önemli bir yeri haiz olmasıdır. Zira okuduğu eserlerde gördüğü hataları düzelten ve ilâvelerde bulunmakla temayüz etmiş bulunan müdekkîk bir hadis hafızıdır. İkmâlü tehzibi’l-Kemâl fî esmâir-rical’ini incelediğimizde onun ne denli önemli bir çalışma yapmış olduğunu görmek mümkündür. Moğultay’ın hadisçiliğini ortaya koyan, kendisini sonraki nesillere en iyi tanıtan eserlerinden biri de ahir ömründe yazmış bulunduğu hatta bizde son eseri olduğu kanaati oluşan İkmâlü tehzibi’l-Kemâl fî esmâir-rical adlı eseridir. 820 821 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, s. 187 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, II, 185 179 Eserin temel özellikleri Moğultay’ın son dönem çalışmalarından biri olan İkmal, Kütüb-i sitte ricalini incelemeyi esas alan ve alanında ilk kitap olan özelliği bulunan Cemmâîlî’nin çalışmasına dayanır. Cemmâîlî’ye kadar Kütübi sitte ricali hakkında derli toplu kaleme alınmış bir eser yazılmamıştı. Cemmâîlî’nin, Kütüb-i sittede rivayeti bulunan bütün ravilerin biyografilerini hazırlamak için kaleme aldığı çalışması, sonraki alimlere de ilham kaynağı oldu. Kitapta yer almayan ravileri bu çalışmaya dahil eden bazı eserler kaleme alındı. Bunlardan en önemlisi, Moğultay’ın hocası Mizzî’nin yazmış olduğu kitaptır. Mizzî’nin çalışması Tehzîbü’l-Kemâl adını taşır. Cemmâîlî’nin eksik bıraktığı ravileri, kitabı gözden geçirerek ikmal etmeyi hedeflemiştir. Mizzî, Cemmâilî’nin Kemâl’inde olduğu gibi ravi adı esas alınarak kitabını alfabetik hazırlamıştır. Moğultay b. Kılıç da Tehzîbü’l-Kemâl’i gözden geçirerek, kitabın eksik gördüğü kısımlarını ikmal etmiş, adını da İkmâlü tehzîbi’lKemâl koymuştur. Moğultay İkmâl’inde, zikredilen kişilerin sahabe, tâbiin olup olmamasına dair bilgileri tahlil ettiği, hadis ricali literatüründen olduğu kadar siyer ve tarih kitaplarından da ziyadesiyle istifade ettiği, hadis, haber ve eserler ile görüşlerin müsned, sahih, mucem gibi pek çok alan mütedavel kaynakları zikrettiği görülmektedir. Günümüzde İkmâl’in bazı cüzlerinin (ciltleri) kayıp olduğu anlaşılmaktadır.Yine de mevcut nüshalar esas alınarak basılmış ve ilim dünyasına kazandırılmıştır. Moğultay çalışmasını, kaynakları itibariyle güvenilir müelliflerin eserlerine dayandırmaktadır. Mesela Yahya b. Saîd Kattân (198/813), Yahya b. Maîn (233/847), Ebû Hâtim er-Râzî (277/890) gibi tenkitlerinde aşırı olduğu kabul edilen ilk dönem muhaddisleri yanı sıra, Tirmizi (279/892), el-Hâkim en-Nisaburî (405/1014) gibi mütesahil sayılan cerh ve ta’dil alimlerinden, hatta İbn Adî (365/975), Dârekutnî 180 (385/995) gibi mutavassıt kabul edilen822 pek çok hadis ricali aliminin görüşlerinden istifade etmiştir. Girişte kitabı tahkik edenlerin de kaydetmiş olduğu gibi; Moğultay b. Kılıç’ın adını zikrettiği kaynaklardan pek çoğuna bugün maalesef sahip değiliz. Onları sadece ismen biliyoruz. Ebû Muhammed er-Ruşâtî’nin (466/1073)“İktibâsü’l envâr”ı 823 , Ebû Ya’kub İshak b. İbrahim el-Karrâb’ın, (429/1037) Târih’i824 gibi... “Moğultay’ın İkmâl’i, Tehzîbü’l-kemâl kadar hacimlidir. O, ‘bir benzeri yazılmamış, faydası çok’ olarak tavsif ettiği Tehzîbü’l-kemâl’de Mizzî’nin âlî isnatlı hadislerini zikretmesini uygun görmemiştir. Çünkü kitabın konusu şahısları tanıtmak, doğum-vefat tarihlerini belirtmek ve cerh-tadil durumunu açıklamak gibi hususlardır. Ona göre, şahsın ilmî yüksekliği veya düşüklüğü ile alakası olmayan bilgiler bu kitaptan çıkartılmalıdır. Moğultay, Mizzî’nin kitabından, ancak ona nispet ederek nakilde bulunmuştur. Az sayıda şahsın hoca ve talebelerine ilave yapmıştır.825 Moğultay, kitapta zikredilen bazı hadislerde rical tenkidi yapar. Fukaha ile muhaddis arasında, hükümlere dair farklılıklar olduğunu düşünüyorsa açıklamalarda bulunur. Ancak ricale dair bilgileri kitapta daha öne çıkartmakta ve ilgili bir çalışması varsa, konuyu orada detaylı olarak ele aldığını ifade etmektedir. Bu bakımdan Moğultay’ın hem muhaddis, hem fakih, hem neseb, hem lugat alimi bir hadis hafızı olduğu eserde kendini göstermektedir. Görüşler ve kaynaklar hassasiyetle taranmıştır. Gerekli durumlarda Cemmâîlî (600/1203) ve Mizzî’nin (742/1341) vermiş olduğu bilgilerle yetinilmemiş, konu detaylandırılmıştır. Moğultay’ın kitabı ikmâl etmesinin hedefi Mizzî’nin hatalarına işaret edip, onları ayıklamaktır; yoksa Moğultay’ın hocası Mizzî’yi çekememesi değildir. Zira Moğultay’dan bahseden kaynaklarda bu hususta her hangi bir bilgiye rastlanmaz. Ancak müellifin zaman zaman Mizzî’yi şiddetli bir şekilde tenkit ettiği de gerçektir. Moğultay, Mizzî’nin genelde İbn Asâkir’den bilgi aktarmış ve ondan etkilenmiş olduğunu söyler. Onun yanlış bilgi aktarımları yeri geldikçe tashih edilmektedir. 822 Bkz. Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 363-364 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 74 824 a.g.e, s., I, 92, 360; II, 52 825 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316 823 181 Moğultay’ın İkmâl’i, kendisinden sonra aynı konuda çalışmalar yapan İbn Hacer Askalânî’nin (852/1448) el-İsabe ve Tehzibü’t-tehzîb eserlerinde olduğu gibi pek çok muhaddise ilham kaynağı olmuştur. Eserde takip edilen metot Moğultay b. Kılıç’ın, hocası Mizzî’nin hata yaptığını düşündüğü yerleri açık ve net delillerle izah ettiğini görmekteyiz. Bunu gerçekleştirirken, önce ravinin adını ve nesebini doğru tayin etmeyi kendine ön şart kabul ederek yola çıkar. Daha sonra gerekli ilaveleri ekler. Mizzî’den farklı düşündüğü yerlere فيه نظرdiyerek dikkat çeker ve konuyu açıklar.826 Moğultay’ın, özel kütüphanesinde bulunan nüshaları zaman zaman önemsediği ve yapmış olduğu düzeltmelerin doğruluğuna itimat ettiği anlaşılmaktadır. Mesela Halife b. Hayyat’ın Tarih’ine ait nüshasının dünyada eşi ve benzeri olmadığını827 ve elindeki nüshanın Mizzî’deki nüshadan daha güvenilir olduğunu savunur.828 Bazen Mizzî’nin vehmine işaret etmek üzere kaynak olarak göstermiş olduğu eserlere özellikle baktığını ancak söylenilen bilgiyi orada bulamadığını, daha sonra görüşünü destekleyen tarih, neseb ve tabakat sahibi pek çok müellifin adını eserleri ile sıraladığını görmekteyiz.829 Moğultay’ın bilgileri bulamama sebebi iki ihtimale dayanabilir. Birincisi nüsha farklılıkların olması diğeri de müelliflerin kaynaklarını bizzat görmeyip onlardan nakleden eserlerden alması. Moğultay’ın raviyi değerlendirirken çok titiz davrandığını dikkate alırsak, Mizzî’yi sözün kaynağını iyice tahkik etmeden aktarmakla tenkit ettiğini görürüz. Bir misal vermek gerekirse, bir yerde Buharî’nin görüşünü aynen aktaran Ebû Bişr Dûlâbî’nin görüşü aktarırken hata yaptığını söylemekte830, başka bir yerde İbn Mâkûlâ’dan hatalı bilgi aktarmakla Mizzî’yi tenkit 826 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzîbi’l-kemâl, I, 4-5; 270 a.g.e, I, 163 828 a.g.e, III, 219 829 a.g.e, I, 314 830 a.g.e, II, 6 827 182 etmektedir.831 Bir başka yerinde de Mizzî’nin yapmış olduğu bahis mevzuu edilen hatayı, onun Lâlekâî’den (418/1027) naklettiği hatalı açıklama olduğunu zikreder. “Buharî, Tarih’inde böyle bir şey söylememiştir” ifadesini kullanır.832 Öyle anlaşıyor ki Moğultay, ikinci ihtimale daha yakındır; yani müelliflerin kaynaklarını bizzat görmeyip onlardan nakleden eserlerden bilgi almaktadır. Diğer taraftan Moğultay’ın, kimi zaman teferrüd eden muhaddisi açıkladığını833, zaman zaman Mizzî’ye “hayır, böyle değildir” diyerek karşı çıkıp farklı görüşlerini zikrettiğini 834 , tenkitlerini yaparken muhakkak mesnedini verdiğini, ravi ile mervi arasındaki irtibata dikkat çektiğini, cerh ve ta’dil bilgilerini aktardığını görürüz. Mesela Mizzî’nin Buharî’ye dayandırmış olduğu bir görüşünde, Buharî’nin Sahih’inin iki farklı nüshasına bakarak tenkit etmekte ve sözlerine katılmadığını söylemektedir.835 Moğultay, bir şahıs hakkında değerlendirme yaparken aynı zamanda ensab ve tarih kitaplarını da araştırarak bir kanaate varmayı temel metot olarak kabul eder. Değerlendirmelerini buna göre yapar. 836 Elbette bu yaklaşım, hadise veya raviye ensab ve tarih kitaplarını referans vermek için değil, bilakis bu ilim dallarından bir muhaddis nazarıyla istifade etmek için yapılmaktadır. Moğultay, çalışmasında sıklıkla vurguladığı “İbn Asâkir” misalinde olduğu gibi Mizzî’nin hiç araştırmadan taklit ettiği başka alimleri de zikretmektedir.837 Mizzî hakkında kimi zaman oldukça sert ifadelerine de rastlayabiliyoruz. Mesela bir yerde şöyle der: “Açıkça gösteriyor ki Mizzî, İbn Hibban’ın Mecrûhîn’ini incelememiş ve görmemiştir. Zira İbn Hibban’dan tek kelime aktardığını şimdiye kadar hiç görmedim.”838 Moğultay b. Kılıç İkmâl’ini hazırlarken, Mizzî’nin el-Kemal’i ile Cemmâîlî’nin (600/1203) hata yaptığını zannettiği yerleri tespit etmiş ve bazı tashihlerde 831 a.g.e, II, 11 a.g.e, II, 51 833 a.g.e, II, 18 834 a.g.e, II, 75 835 a.g.e, II, 152 836 a.g.e, II, 158 837 a.g.e, II, 181 838 a.g.e, II, 190 832 183 bulunmuş 839 olmasına bakarsak, her iki eseri gördüğü ve mukayese ettiğini söyleyebiliriz. Mizzi bazen İbn Mace’nin ilgili hadisi tahric etmediğini söylerken Moğultay b. Kılıç, İbn Mace’nin hadisi nerede tahric ettiğini açıkladığını görmekteyiz.840 Buradan yola çıkarak Mizzî ile Moğultay’ın farklı Süneni İbni Mâce nüshalarına sahip olabileceklerine işaret edebiliriz. Moğultay b. Kılıç; (mesela sahabiden Sabit b. Dahhâk b. Halife Eşhelî ile Sabit b. Dahhak b. Sa’lebe Ensari hakkında bilgi verirken olduğu gibi) kimi zaman Mizzi’nin iki kişinin biyografisini birbirine karıştırdığını söyler. O bu tespiti yaparken hem ensab, hem de vefeyat kitaplarını tarayarak karar vermektedir. Ayrıca adı geçen sahabi tariki ile gelen hadisleri de incelemektedir. Söz konusu ravi Eşhelî’nin Tirmizi ve Buharî’deki tariklerini incelemiş ve onun ashabı suffadan olduğunu tespit etmiştir. İşte bu ve benzeri durumlarda Moğultay, vehminden dolayı Mizzî’nin kaynaklardan aktardığı bilgilere güvenmemektedir. Onları bizzat taramakta ve doğru olan bilgiye ulaşmayı hedeflemektedir. 841 Moğultay b. Kılıç bir ravi hakkında delilsiz zikredilen ve hata olduğu ileri sürülen ifadeleri kabul etmez, muhakkak araştırır. Mesela; Sa’lebe b. Süheyl Zıhrî’nin biyografisini verirken, Mizzî’nin İbn Mâce’nin rivayetinde onu Sa’lebe b. Ebî Mâlik olarak zikrettiğini kaydeder. Moğultay “Bu konuda daha geniş araştırmaya ihtiyaç vardır. Diğer alimlerin de eserlerine bakmak gerek” diyerek İbn Mace’de geçen söz konusu ravi hakkında Buharî, İbn Ebî Hâtim, Fesevî, İbn Ebî Hayseme vb. alimlerin eserlerine müracaat ettiğini söyler. Nihayet İbn Mace’nin adını zikrettiği ravinin Sa’lebe b. Süheyl Zıhrî olduğunu ortaya çıkartır. İbn Mâce’yi “muhaddislerin şeyhi” diyerek sena eder ve onun hadisçiliğini över.842 Moğultay bir ravi hakkında bilgi verirken, söz konusu ravinin rivayetini tahric eden eserleri verir. Bunu yapmakla ravinin ve rivayetin durumundan bahsetmiş olmaktadır. Mesela İbn Hazm’ın mechul diye cerh ettiği ravi “Sa’lebe b. Abbad Abdî Basrî” hakkında, onun hadisinin el-Hakim en-Nisaburî’nin el-Müstedrek’inde zikredildiğini ve söz konusu rivayetin Buharî ve Müslim’in şartlarını haiz olduğunu 839 a.g.e, II, 201 a.g.e, III, 72 841 a.g.e, III, 75-76 842 a.g.e, III, 96-97 840 184 söyler. Ayrıca onun rivayetleri hakkında, Tirmizi ile Ebû Ali Tûsî’nin “hasen sahih” hükmünü verdiklerini söyler. Böylece İbn Hazm’ın “ravi meçhuldür” demesini tenkit etmiş; rivayeti hakkında da bilgi vermiş olur.843 Moğultay b. Kılıç; Mizzî hakkında vehme sebep olabilecek hususların genelde ravinin nesebi, ismi, mensubiyeti, adının zabt ediliş şekli, vefat tarihi, lakabı, künyesi, hadis ilminin bazı ıstılahları ile beldelerin isimleri hakkında ele aldığını söyleyebiliriz. Moğultay’ın sağlıklı tespitlerde bulunabilmek için süalât türü eserlerden cerh ve tadile, tarih kitaplarından dirayet eserlerine kadar pek çok eseri gözden geçirdiği anlaşılmaktadır.844 Moğultay, kaynaklardan bilgi naklederken kendine özgü bir metot takip etmiştir. Buna göre “ravâ fülan an fülan veya ravâ anhü fülân şeklindeki nakillerle aktardığı malumat, mutlaka Mizzî’nin söylediklerine ilavedir. Kâle fülân şeklinde olanlar, o kişinin kitabından alınmıştır. Kitabı bizzat görmemişse, mesuliyetten kurtulmak için onu nakleden vasıtayı da zikretmiştir. Cemmâîlî’nin bu alanda eser yazmaktaki öncelik faziletine dikkat çekerek, Mizzî’nin onun kitabından kullandığı nüshanın, tehzib edilmiş bir nüsha olmadığını bildirmiştir. Mizzî’nin şahsın hoca ve talebelerini sayarken, onlardan semaı olanla olmayanları ayırmamasını eleştirerek “doğru olan ayırmaktır, imamların uygulaması da böyledir” demiştir.845 Moğultay b. Kılıç ricali değerlendirirken zaman zaman onun rivayetlerini de konu edindiğini görmekteyiz. Mesela Esma b. Hakem’in biyografisini verirken İbn Hibban, İbnu’l-Cârûd, İbn Ebî Hayseme’den onun hakkındaki görüşleri aktardıktan sonra, Esma b. Hakem’in isnadında yer aldığını niyet hadisine sözü getirir. Mizzî’nin sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin nesillerinde sadece birer ravisi olduğu hususunda hadisçilerin ortak görüşü bulunduğuna dair tespitine karşı çıkar ve şunları söyler: “Niyet hadisinin (her nesilden sadece) birer ravisinin olduğunu söylenmesi doğru değildir. Dârekutnî hadisi Ebû Saîd Hudrî ve Ebû Hureyre tariki ile rivayet etmektedir. Bu hususta bazı ulema eser yazmıştır; ancak ben onu görmedim. Ashabımızdan bir kısmı, bu cüzde rivayetin sahabeden ondan fazla tariki olduğunu 843 a.g.e, III, 98 a.g.e, IV, 360 845 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 316 844 185 söylemektedir. Ancak İbn Mende’nin Müstahrec’inde Ali, İbn Ebî Vakkas, Ebû Saîd, ibn Mes’ûd, Ubâde b. Sâmit, İbn Abbas, Enes (r.a)… gibi sahabeden 17 kişinin bu hadisi birbirlerinden naklettiğini söylediğini gördüm.”846 Elbette Moğultay’ın buradaki ifadeleri doğru değildir ve tartışılır. Zira muasırı Zeylâî, Moğultay’ın delil olarak ele aldığı bu rivayeti, Dârekutnî’nin Kitâbü’l-ılel’de zikrettiğini ancak hadisin mutâbiinin olmadığını yani hadisin rivayetinde tek kaldığı sanılan ravinin şeyhinden veya şeyhinin şeyhinden bir başka ravi tarafından tespit edilmediğini söyler. Zeylâî, Dârekutnî’nin bilakis Mâlik, Yahya b. Saîd, Muhammed b. İbrahim Teymî, Alkame b. Vakkas ve Ömer tariki ile hadisi rivayet ettiğini ve doğrusunun da bu olduğunu kaydeder.847 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, rical tenkidini yaparken gösterdiği titizliği hadis rivayeti ile ilgili hususlarda bazen göstermemektedir. Onun bu tür yaklaşımları sonraki nesil tarafından tenkit edilecektir. Nitekim “Moğultay ensabı iyi bilen bir alimdir; ancak hadis ilimlerinde orta seviyede olup, uzmanlığı yoktur” 848 diyen İbn Hacer, onu Mizzî hakkında yapmış olduğu itirazların genelini kabul etmemektedir. Moğultay İkmâl’in girişinde, Cemmâilî olsun Mizzî olsun her ikisinin cerh ve ta’dile dair vermiş olduğu bilgi kadar, kendisinin de ziyadelerde bulunduğunu ifade etmektedir. 849 İkmâlü tehzibi’l Kemâl”in etkileri Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’i; üzerine pek çok çalışma yapılan eserlerden biridir. Bunlar arasında Moğultay’ın İkmâl’i, sonraki hadis alimlerinin kendisinden müstağni kalamadığı çalışmalardan biri olmuştur. Birinci bölümde de ifade ettiğimiz gibi Moğultay’ın bu eserinden İbn Hacer Askalânî (852/1448) çok istifade etmiş, kütübi sitte ricalini toplamayı hedeflediği eseri Tehzîbü't-tehzîb’inin mukaddimesinde ondan istifade ettiğini söylemiştir.850 846 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 136-137 Zeylâî, Nasbu’r-râye, 302, 303 848 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 849 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, I, 8 850 İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7 847 186 Ayrıca yaptığımız araştırmaya göre İbn Hacer, kitabının pek çok yerinde de Moğultay’ın görüşlerine başvurmuş,851 el-İsâbe’sinde de Moğultay’ın tespitlerinden yararlanmıştır.852 Bazı kaynaklar hem Moğultay’a853, hem de İbnü’l-Mulakkin’e854 nispet ederek İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl adıyla aynı adı taşıyan bir kitap bulunduğu bilgisini vermektedirler. 4. İntihâbu Kitâbi Men Vâfekât Künyetühû İsme Ebîh Rical ilminde ravilerin isim, künye, lakap ve nispetlerinin önemi büyüktür. Zira bunlar bize bir raviyi tarif eden mühim kimlik bilgilerinin tespit edilmesini sağlamaktadır. Ravilerin isimleriyle, künyelerindeki ayrılığı konu edinen hadis edebiyatında üç önemli eser vardır. Bunlardan ikisi Ebû’l Feth el-Ezdî’ye diğeri de Hatib elBağdadî’ye aittir. el-Ezdî’nin iki eserinin adı; Men vâfeka ismühû isme ebîhi diğerinin adı da Men vâfeka ismühü künyete ebîhi’dir. Hatib’in çalışması da Men vâfekat künyetühü isme ebîhi adını taşır. Moğultay b. Kılıç, Hatib el-Bağdadî’nin bu eserini intihab etmiştir.855 İntihâb’ın iyisini kötüsünden seçip ayırt etmek anlamına geldiğini dikkate alırsak, müntehab seçilmiş ve ayrılmış demektir. Buna göre Moğultay, Hatib’in kitabındaki isimlerden bazısını uygun görüp almış, diğerlerinden seçip elemiştir. İsimler ve künyeleri toplayan eserlerin tasnif metodu genelde alfabetik olmakla beraber özellikle ilk dönemlerde yazılanlarda aynı harf içinde bir alfabetik tertibin uygulanmadığı da görülebilmektedir. Bu tür eserleri konuları incelemesi bakımından 851 İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7; 14 (12), 53 (106); 104 (213), 190 (407), 259 (547), 279 (582), 311 (649), 376 (792), 410 (864)); II, 68 (121), 131 (257), 227 (479), 330 (663); III, 31 (56), 37 (69), 94 (202), 315 (670), 320 (679); IV, 344 (673); VI, 134 (402); VIII, 203 (419); X, 107 (216); 136 (286); XI, 169 (323) 852 bkz. İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345); 686 (1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); IV, 29 (4596); 111 (4766); 222 (5036); 239 (5090); 242 (3813); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216 (6832); VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929) 853 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216 854 Sehâvî, ed-Dav’u-l-lâmî, VI, 102; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, I, 509; Ziriklî, el-A’lâm, V, 57 855 Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 7 187 ikiye ayırmak mümkündür: Büyük bir bölümü, sadece şahsın künyesini, ismini ve nispetini, hoca ve talebelerinden bir kısmını belirtmekle iktifa ederken, ikinci gruptakiler ise, bu bilgilerin yanında kişinin rivayetlerinden bazı örnekler verir ve yer yer onlar hakkında değerlendirmeler yapar.856 Moğultay’ın İntihâbu kitâbi men vâfekât künyetühû isme ebîh li’l-Hatîb elBağdadî adlı çalışmasını tahkik eden Cevâbire’nin verdiği bilgiye göre Men vâfekat künyetühû isme ebîhi adlı eserinde Bağdadî; isimleri alfabetik sıraya göre vermektedir. Diğer yandan künyesi babasının ismine benzeyen raviyi açıklarken, ravinin ismini babasının adıyla birlikte vermekte ve nispet edilen şehri de gerekli oldukça zikretmektedir. Ardından ravinin bazı şeyhleri ile talebelerinden misaller de kaydetmektedir. Nadiren de olsa, ravi hakkında cerh ve ta’dil bilgilerine rastlamak da mümkündür.857 Moğultay b. Kılıç, el-Bağdadî’nin çizmiş olduğu bu metoda sadık kalmıştır. İlk ravi künyesi İbrahim b. İsmail’dir. Son ravi Yüreym b. Alâ ismi ve Ebû’l Alâ künyesi ile verilmektedir. Bu son ravi 238 numara ile zikredilmiştir. Aynı isimle zikredilen birden çok ravi olursa, her biri hakkında açıklayıcı bilgiler verilerek karışık giderilmektedir. Hz. Peygamber’le (s.a.s) birlikteliği olan sahabiler de açıklanmaktadır. C. HADİS ŞERHLERİ 1.Sünen-i İbn Mâce Şerhi: el-İ’lâm Moğultay b. Kılıç’ın el-İ’lâm’ında tespit edebildiğimiz kadarıyla takip ettiği metotları ana hatları ile şu şekilde sıralayabiliriz: Zayıf ravilerin durumunu doyurucu bilgilerle açıklaması Moğultay b. Kılıç, hadisin isnadında yer alan raviyi cerh ve ta’dile tâbi tutarken sadece cerh ve tadil lafızlarıyla yetinmez; doyurucu bilgiler verir. Bunu örnek bir hadisle açıklayalım: “Resulullah (s.a.s) abdesti olmayan veya uyuyakalan kişinin 856 857 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 81 Moğultay b. Kılıç, İntihâbu kitâbi men vâfekat künyetühû, s. 75 188 arkasında namaz kılınmasını yasakladı.”858 Mealindeki hadisin tahricine geçmeden sıhhati hakkında bilgi verdiğinden, hemen isnadında yer alan Ebû’l-Mikdâm adlı raviden bahis açarak şöyle der: “Bu hadis, senedinde Ebû’l-Mikdâm olduğu için zayıftır. Bu kişi, Ebû’lMikdâm Hişam b. Ziyâd b. Hişam el-Ümevîdir. Ümevî olmasının sebebi, onların azatlı kölesi (mevlâ) olmasındandır. İbnü’l-Mübarek, onun hadisini almamış ve rivayetini terk etmiştir. Hatta onun hakkında “irmi bihi/işe yaramaz kaldır at” şeklindeki aşırı cerh lafzını kullanmıştır. Ebû Hâtim er-Râzî “leyse bi kavî”, “zaîfu’lhadis” cerh ifadelerini kullanır. Bu kişi, Ebû Davud et-Tayâlîsî’nin komşusu idi. etTayâlîsî kendisinden razı değildi ve hadisini almazdı. Ona atfedilen pek çok münker hadis vardır. Ebû Zür’a da onun hakkında “zaîfu’l hadis” derdi. Buharî, “Hakkında konuşulan biridir, zayıftır” demiştir. Ahmed b. Hanbel ise “leyse bir şeyin”, İbn Hibban “hadisi ile ihticac caiz değildir” diyerek onu cerh etmiştir. Hattâbi senedindeki zayıflık nedeniyle bu hadis hakkında “sahih değildir” hükmünü vermiştir.”859 Fıkhî hükümleri zikretmesi Moğultay b. Kılıç, İbn Mes’ud’dan (r.a) rivayet edilen “Sizden biri, rükû’ yaptığında üç defa ‘Sübhâne rabbiyel azîm’ desin. Böyle yaparsa rükûu tamam olur. Sizden biri secde edince üç defa ‘Sübhâne rabbiyel a’lâ’ desin. Böyle yaparsa secdesi tamam olur. Bu en az olanıdır”860 hadisini şerh ederken şunları kaydeder: “ Âlimler, rükû ve secdedeki tesbihat ve sair zikirler konusunda farklı görüşler ileri sürmüştür. İmam Şafiî, bütün zikirlerin sünnette varid olduğu görüşündedir; ancak söylenmesi vacip değildir, der. Kişi bilerek terk etse günahkâr olmaz. Namazı sahihtir. İster unutarak isterse kasten olsun bu durum namazın sıhhatine mani değildir. Bununla birlikte kasten terk olunması mekruh görülmüştür. Malik, Ebû Hanife, cumhur-u ulema da bu şekilde fetva vermiştir. İshak b. Râhûye ise tesbihatın vacip olduğunu, kasten terk edilmesi halinde namazın batıl olacağı görüşündedir; 858 Ebû Dâvûd, Salat, 105; İbn Mâce, İkâme, 40 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 441 860 İbn Mâce, İkâme, 20 859 189 “unutarak terk ederse namaz batıl olmaz” der. Ahmed b. Hanbel rükû ve secdedeki tesbihat hakkında şöyle der: “Semiallahü limen hamideh” ve secdelerde bütün tekbirleri getirmek vaciptir. Bunlardan biri bilerek terk edilirse, namaz batıl olur. Unutulursa secdesi lazım gelir; her ne kadar sünnet olduğuna dair nakledilen bir rivayet var ise de, Ahmed b. Hanbel’in mezhebine göre en sahih olan budur.” İbn Battal rükû ve secdede yapılan dualarda ulemanın ihtilaf ettiğini söyler ama doğru değildir. Zira Malik rükû sırasında dua etmeyi mekruh görürken, secdede dua yapmayı kerih görmez…”861 Bu misalde görüldüğü gibi Moğultay’ın, hadisleri şerh ederken fıkhî hükümleri zikretmeyi ihmal etmediğini görebilmek mümkündür.862 Hadislerin tahricini yapması Moğultay b. Kılıç, hadisleri şerh etmeye başlamadan önce metin ve senedini verdiği hadisin tahricini yapar. Kimi zaman Kütüb-i Sitte’yi 863 , kimi zaman da Kütüb-i Sitte dışında kalan eserleri müellifinin adıyla zikreder. Mesela: Dârekutnî, Sünen’inde 864 ; Ebû Davud, hadisi Sünen’inde 865 ; İbnü’l Esîr, hadisi Ma’rifetü’sSahabe’sinde 866 ; Taberânî, onu el-Mucemu’l-evsat’ında 867 ; Kerâbîsî, Kitâbu’lmüdellisin’de zikretmiştir868 gibi… Hadis otoritelerinin görüşlerine yer vermesi Moğultay, hadisleri şerh ederken hadis otoritesi pek çok meşhur ulemanın görüşlerine yer vermektedir. Ravi bilgisi olsun, metne dair nüsha farklılıkları olsun, hadiste geçen kelimeler olsun, hadisin sıhhati ile ilgili tüm bilgileri hadis alimlerinin görüşlerine başvurarak açıklar. Bununla ilgili olarak şu misalleri verebiliriz: 861 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 327-328 bkz: Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 157; V, 49, 201 863 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 181, 227, 266, 428; II, 76, 183, 350; III, 17, 130; V, 15, 423 864 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 68 865 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 71 866 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 75 867 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 150 868 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 163 862 190 1) Ebû İsa (Tirmizi), hadis hakkında “hasen sahih” demiştir. Benzeri bir hükmü de Ebû Ali et-Tûsî el-Ahkam’ında söyler.869 2) Dârekutnî, isnadında İsa Hennâd olduğu için bu hadisi zayıf kabul eder. Yahya b. Maîn (233/847) onun hakkında “leyse bişeyin”, Nesâî “metrûk”, İbn Sa’d “lâ yuhteccü bihi”, İbn Hibban ise “Terke müstehaktır” gibi cerh lafızları kullanırlar.870 3) Buharî, “İbn Mehdî (o raviyi) terk etti” demiştir. İbn Hibbân ise onun hakkında “rivayeti itibar için yazılır; ancak ihticac olunmaz” diyor. Ebû Zür’a “leyyin”, Iclî “zayıf”, İbn Hazm “kezzab” demektedir. Berkî “ed-Duafâ”da onu zayıf olarak nitelemiş hatta Râfızî olduğunu söylemiştir. Ebû Davud onun hakkında “leyse bi kavî”, Nesâî “metruk” der. Ebû Hanife ise “ondan daha yalancısına rastlamadım” demiştir.871 Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür. Moğultay b. Kılıç’ın el-İ’lâm’da; Yahya b. Maîn, İmam Buharî, Ebû Hâtim Râzî, İbn Hibban el-Büstî, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel, Dârekutnî, İbn Huzeyme, Ebû Davud, Nesâî, İbn Adî, İbn Hazm, İbn Mende… başta olmak üzere yüzlerce hadis otoritesine yer vermekte ve bu alimlerin değerlendirmelerini dikkate alarak hadisin sahih, illetli, zayıf vb. olup olmadığını söylemektedir. Hadisin illetli yönlerini, ihtilafları beyan etmesi ve kanaatini açıklaması İbn Mâce’nin Muhammed b. Ziyâd’dan, onun Hammad b. Zeyd’den, onun Sinan b. Rebîa, onun Şehr b. Havşeb’ten, onun da Ebû Ümâme’den naklettiği hadiste Resûlullah (s.a.s) : “Kulaklar başa dahildir” buyurmuştur. Resûlullah (s.a.s), başını bir defa mesh ederdi.” 872 Hadisin şerhinde Moğultay b. Kılıç şöyle der: “Bu hadis; merfu, mevkuf, hasen ve zayıf olma yönü ile üzerinde ihtilaf edilmiş bir rivayettir. Hadisi Ebû Davud, Kitabü’t-teferrüd adlı eserinde zikreder. Tirmizî; hadis, bu isnadıyla tanınmıyor, der. Dârekutnî hadisin ref’inde hata olduğunu söyler. Doğrusu, hadisin mevkuf olmasıdır. Dârekutnî, Şehr b. Havşeb’e 869 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 150 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 182 871 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251 872 İbn Mâce, Taharet, 53 870 191 mülâki olanın Râşid b. Sa’d olduğunu zikreder ama o zayıftır. Cafer b. Zübeyr tarikı ile gelen rivayette Kâsım var; o da metruktur. Hadisin zayıf isnadları vardır; onların en meşhur Şehr b. Havşeb tariki ile gelendir. Bu bakımdan hadisin iki illeti vardır: Birincisi ravilerin bir kısmı zayıftır. Diğeri ise, hadisin ref’inde şüphe söz konusudur. Şehr b. Havşeb hakkında bir kısım “Kulaklar başa dahildir” hadisinde zayıf isnadlar vardır; ancak yine de en meşhuru, Şehr b. Havşeb tarikı ile gelendir. Hadis iki yönüyle illetlidir: Birincisi; ravilerin bir kısmı zayıftır. Diğeri ise hadisin ref’inde şek söz konusudur. Şehr b. Havşeb hakkında bir kısım ulema sika derken bir kısım alimler de zayıftır demişlerdir. Ebû Hâtim, Sinan b. Rebîa hakkında şöyle der: O, muzdaribu’l-hadis kabul edilen bir muhaddistir. Yahya b. Maîn onun hakkında “leyse bi kavî” demiştir. Buharî onun hadislerini tahric etmiştir. Bu hadisin merfu değil mevkuf olması daha yerindedir.”873 Rivayetlerde hadis usûlü konularına dair bilgiler vermesi Moğultay, Mikdâm b. Ma’dîkerib’ten nakledilen “Resûlullah (s.a.s) abdest alır, kulaklarının içi ve dışı ile beraber başını da mesh ederdi” 874 mealindeki hadisin şerhinde raviler hakkında bilgiler verirken, Abdurrahman b. Meysere’den bahseder. Onun mechûlü’l-hâl olduğunu, isnaddaki Harîz b. Osman’ın bu kişiden rivayet etmekle tanındığını, Velid b. Müslim’in de tedlisi gizlediğini zikreder ve şöyle der: “Tesviyenin en kötü olanı, hadisin isnadında yer alan zayıf raviyi gizlemektir.”875 Fıkıh ve mezhep ihtilaflarını izah etmesi “Resûlullah (s.a.s) abdest almış ve başını iki defa mesh etmiştir”876 mealindeki hadisin şerhinde Moğultay b. Kılıç, rivayeti değerlendirdikten sonra hadisin farklı tarikleri hakkında bilgi verir ve daha sonra fıkhî görüşleri zikrederek şöyle der: “Fukahâ, başın bir kısmının mesh edilmesi konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir: 873 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 447-448 İbn Mâce, Taharet, 56 875 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 441- 442 876 İbn Mâce, Taharet, 6, 39, 46 874 192 İmam Malik, başın tamamının mesh edilmesini farz görür. İbn Uleyye de “Yüce Allah başın tamamının mesh edilmesini emretmiştir” görüşündedir. Nitekim o, teyemmüm konusunda da yüzün mesh edilmesinin emir olduğunu söyler. Bu sebeble Mâlikî uleması teyemmümde yüzün tamamını mesh etmekte icma etmiştir. Onlara göre ayette“Başınızı meshedin”877 diye emredilmesinin anlamı da budur. Şâfiî ise; başın bir kısmını meshetmeyi farz kabul eder. Bunun üçte biri veya daha az olması caizdir. Şâfiî, bu konuda bir sınır tayin etmemiştir. Nitekim “Başınızı meshedin”878 mealindeki ayet de, başın bir kısmının mesh edilmesine muhtemeldir. Sünnetteki uygulama buna delil teşkil eder. Teyemmüm hakkında “Yüzünüzü meshedin”879 mealindeki ayette emir, yüzü tamamen yıkamak yerine (bedel olarak) zikredilmiştir. Ebû Hanife ve ashabı ise şöyle der: Abdest alan, başın dörtte birini mesh ederse bu kâfi gelir. Fazlasını yaparsa da caizdir. Dâvud Zahirî ve ashabı farklı görüşler beyan etmişlerdir: Bir kısmı Mâlik ile aynı görüştedir. Diğer bir kısmı ise “kişinin, başın bir kısmını mesh etmesi yeterlidir” der. Sevrî, Evzâî, Leys, başın önden bir kısmını mesh etmeyi yeterli kabul eder. Bu aynı zamanda Ahmed b. Hanbel’in de görüşüdür. Malik, Şâfiî ve Ebû Hanife ile ashabı, başı mesh ederken suyun müsta’mel olmaması görüşündedir. Başın meshedilmesinde kadın da, erkek de aynı uygulamaya tâbidir.”880 Moğultay’ın; hadisleri şerh ederken bu şekilde fıkhî mezheplerin görüşlerini incelediği881, meşhur fıkıh mezhepleri ile müctehid imamların görüşlerini zikrettiği882, yer yer Şiî-Sünnî farklılığına işaret ederek İmamiyyenin görüşlerini tetkik ettiği 883, kimi zaman Mu’tezileyi tenkid ederek ehli sünneti ise tercih ettiği 884, sahabe kavlini 877 Maide, 5/6 Maide, 5/6 879 Maide, 5/6 880 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 438-439 881 a.g.e., V, 109 vd. 882 a.g.e., V, 298, 342, 466 883 a.g.e., I, 481 884 a.g.e., I, 232, 380 878 193 zikrettiği 885 , hadisten fıkhî hükümler çıkardığı 886, fukahanın istidlal ettiği hadisleri şahid olarak kullandığı da görülmektedir.887 Tekrara düşmemesi Moğultay b. Kılıç’ın; konu ile ilgili daha önce açıklamaların yapıldığına dair bir takım hatırlatmalarda bulunduğunu görürüz. 888 Bazı konuları açıklarken onları ileride ele alacağına dair bilgiler verdiğini görmek de mümkündür. Mesela “Konu nikah bölümünde gelecektir”889; “Hac bölümünde gelecektir”890; “Oruç bölümünde geçecektir”891 gibi… Rivayetleri karşılaştırması ve yapılan ziyadelere dikkat çekmesi İbn Mâce’nin; Abdullah b. Mesud’dan (r.a) rivayet ettiği teşehhüdde okunacaklara dair babındaki hadisinde Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Kuşkusuz Yüce Allah, selam (sıfatına layık olan)ın ta kendisidir. Namazda oturduğunuzda şöyle deyin: ‘Bütün tahıyyât, salât ve senâlar Allah’a mahsustur. Ey Nebî, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı senin üzerine olsun. Selam bizim ve Allah’ın kullarından salih olanların üzerine olsun.’ Böyle söylediğinde, bu duası yerde ve gökteki bütün salih kullara isabet etmiş olur. Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığına ve Muhammedin (s.a.s) onun kulu ve resulü olduğuna iman ederim.”892 Hadisin metninde geçen: اذا قال ذلك أصابت كل عبد صاحل يف السماء واألرض “…Böyle söylediğinde, bu duası yerde ve gökteki bütün salih kullara isabet etmiş olur. …” kısmına dair farklı rivayetlere dikkat çeken Moğultay b. Kılıç, bu ifadenin, hadisi nakleden ravi Abdullah b. Mesud’a ait olup olmadığı hakkındaki görüşlere yer verir ve şöyle der: 885 a.g.e., I, 475; II, 20, 21; III, 38; IV, 144 a.g.e., III, 320; IV, 182 887 a.g.e., IV, 117 888 a.g.e., II, 351, 361 889 a.g.e., III, 160, 214 890 a.g.e., III, 211 891 a.g.e., IV, 94 892 Buharî, el-Amel fi’s-salat, 4; Müslim, Salât, 56; Ebû Davud, Salât,178; Tirmizi, Salât, 100; Nesâî, Tatbîk, 23; İbn Mâce, İkâme, 24 886 194 “Ebû’l-Ahvas tarikı ile gelen Ebû Davud’daki hadiste: اذا قلت هذا أو قضيت هذا فقد قضيت صالتك (Bunu söylediğinde veya bitirdiğinde namazını bitirmiş olursun) şeklinde geçmektedir. Dârekutnî bu ifadenin Resûlullah’a vasl edilmesini doğru bulmaz. Dolayısı ile hadiste bir idrac söz konusudur. Hatta Beyhakî, hadis hafızlarının bu tür ifadeleri hata telakki ettiğini nakleder. Hatîb el-Bağdadî el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec’inde, bunun Resûlullah’a (s.a.s) ait bir ifade olmadığını, İbn Mesud’un sözü olduğunu beyan etmektedir. Hattâbi ise; ‘Bu sözün Resûlullah’a mı, yoksa İbn Mesud’a mı ait olduğu konusunda ulema arasında ihtilaf olduğunu söyler ve şayet Peygamber’e vasl edilmesi sahih olsaydı bunun, teşehhüdde peygambere salât okumanın vacip olmamasına delalet etmesi gerekeceğine dikkat çeker. Çünkü hadisin bazı rivayetinde; قد قضيت ‘صالتكnamazın tamam olmuştur’ demektedir.” Muhaddis İşbîlî, hadisteki bu ziyadenin İbn Mes’ud’un sözü (idrac) olduğunu kabul etmektedir. Nesâi hadisi ceyyid bir senedle التحيات قولوا يف كل جلسة şeklinde nakleder. Tirmizi’ye göre (yukarıda metni verilen) hadis, namazdaki teşehhüd konusunda rivayet edilen en sahih rivayettir. Sahabe ve tâbiûndan pek çok ilim ehlinin uygulaması da böyledir. Bu aynı zamanda Sevrî, İbnü’l-Mübârek, Ahmed ve İshak b. Râhuye’nin de görüşüdür. Hattâbî’ye göre de bu konudaki rivayetlerin en sahih ve en meşhuru İbn Mesud tarikı ile gelen söz konusu bu rivayettir. Nevevî, mezkur İbn Mes’ud hadisinin muhaddislerin ittifakı ile teşehhüd rivayetleri içinde en sahih olduğunu beyan etmiştir.”893 893 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 338-341 (Ziyâdâta dair bilgiler hakkında ayrıca bkz: a.mlf. el-İ’lâm, V, 472) 195 Garibü’l-hadise dair açıklamalarda bulunması Moğultay b. Kılıç’ın, rivayetlerde geçen garib lafızları açıkladığını görmekteyiz.894 Örnek: Taberânî’nin Evsat’ında nakletmiş olduğu ve “Ümmetim abdest azalarının parlaklığı ile tanınır” anlamına gelen أميت الغر احملجلون من أثار الوضوء parlaklık olarak tercüme ettiğimiz kısmın Arapçası hadisinde; الغر احملجلون (gurrul ()غرة kelimesi muhaccelûn)’dur. Moğultay b. Kılıç, bu kelimeleri açıklarken gurre ile kast edilen anlamın, kişinin yüzündeki beyazlık olduğunu ifade eder. Bu kelimenin kavmin seçkin kişileri, efendisi ve seyyidi için de kullanıldığını söyler ve şiirlerle istişhad ederek, bu görüşlerin kaynaklarını verir. Muhaccelûn ))احملجلون kelimesini izah ederken; bu kelimenin atın yüzündeki beyazlığa verildiğine işaret eder. İnsan bedeninde elin içi ve ayakların altındaki beyazlığı da bu kelime ile anlatır.895 Moğultay b. Kılıç’ın bu bilgileri aktarırken referans gösterdiği garibu’l-hadis alimleri ve eserlerinden bir kısmı şunlardır: Abdülmelik b. Kureyb Esmaî (215/830) – Kitâbu’l-garibi’l-hadis ve’l-Kur’an; Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm (224/838) – Garîbu’l-hadis ve’l-âsâr; İbn Kuteybe Dineverî (276/889) – Mesâil fî meânî garibi’lKur’an ve’l-Hadis; Ebû Nasr İsmail b. Hammad Cevherî (393/1002) – es-Sıhahu tâci’l-lüga ve sıhahi’l-arabiyye; Ebû Ubeyd Herevî (401/1010) - Kitâbu’l-garîbeyn… Moğultay’ın şerhinde garibü’l-hadis ile ilgili pek çok örnek bulunmaktadır.896 894 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 141 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 106, 107 896 Bkz: Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 164, 165, 198, 217, 262; IV, 54, 173, 200; V, 33, 179, 234, 319 895 196 Muhtelefün fih hadisler hakkında açıklamalar yapması Moğultay b. Kılıç, İbn Mâce’nin Sünen’inde yer alan muhtelefün fih hadisleri tespit etmiştir: حدثنا حممد بن بشار ثنا أبو داود ثنا شعبة عن عاصم األحول عن ايب حاجب عن احلكم بن عمرو أن رسول اهلل صلي اهلل عليه و سلم هني أن يتوضأ الرجل بفضل وضوء املرأة “Resûlullah (s.a.s) bir erkeğin, kadının abdest suyunun fazlası ile abdest almasını yasaklamıştır” 897 hadisinin şerhinde Moğultay b. Kılıç şu açıklamaları yapmaktadır: Bazı alimler bu hadisi sahih kabul ederken, bir grup ulema onun zayıf olduğunu söylemiştir. Hadisi sahih görenler arasında İbn Hazm, Ebû Hâtim Büstî; zayıf kabul edenler arasında da ise Buharî, Tirmizi bulunur. Tirmizi, hadisin sıhhati hakkında Buharî’ye görüşünü sormuş o da “sahih değil” hükmünü vermiştir. Nitekim Tirmizi’nin el-İlel’inde, Buharî’nin et-Tarihu’l-Kebir’inde de bu konu zikredilmektedir. Hadisin isnadında geçen Ebû Hâcib’in, Gıfârî mi yoksa Basrî mi olduğu konusu tartışmalıdır. Onun bu durumu hadisin zayıflığını gösterecek bir husus değildir. Tirmizi el-İlel’inde bu hususta bir hüküm vermemiş, Buharî de Tarih’inde bir izah yapmamıştır. Diğer bir konu ise, hadisin isnadında inkıta olması; yani Ebû Hâcib’in, Hakem b. Amr ile irtibatı konusudur. İbn Mende, hadisin sened yönüyle sabit olmadığını ve bu konudaki haberlerin muzdarib olarak nakledildiğini söylemektedir. Dârekutnî ise, hadisin senedindeki Ebû Hâcib hakkında ihtilaf edildiğini kaydeder. Öyle anlaşılıyor ki, hadisi sahih görenlerin sözleri, zayıf kabul edenlerinkinden daha ziyade tercihe şayandır. Zira hadisin isnadının zahirinden 897 Ebû Dâvud, Taharet, 40; Nesâî, Taharet, 146; İbn Mâce, Taharet, 34; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, IV, 110, 111; V, 369 197 zayıflık ve inkıta anlaşılmıyor. Bu durumda da İbn Mende’nin sözleri daha yerinde oluyor. Burada iki husus dikkatimizi çekmektedir: Birincisi; Ebû Hâcib’ten kimlerin rivayette bulunduğu… Ondan Süleyman Teymî, Âsım, Imran b. Hudeyr, Şu’be hadis nakletmiş; Yahya b. Main ise onu tevsik etmiştir. Müslim Sahih’ine onun hadisini almıştır. Diğer konu ise, Âsım Ahvel’in tedlisine dairdir. Bunu da İbn Hibban’ın zikrettiği hadis izâle etmektedir. İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde geçtiği gibi Ebû Hâcib (Haddesenâ Ebû’l-Hâcib diyerek) semâını tasrih etmiştir. Tirmizi hadisi hasen kabul eder. Ahmed b. Hanbel’in Âsım’ın rivayetinde teferrüd ettiğini söylemesi hadisin sıhhatine mani değildir. Ebû Davud Tayâlîsî’nin Şu’be’den gelen rivayeti mevkuftur. Taberânî Kebir’inde, İbn Binti Menî’ Mu’cem’inde ziyadelerle hadisi tahric etmişlerdir. Ziyadeler aynıdır: املرأة = بفضل وضوءkadının artan abdest suyu ile. Buna göre ihtilaf yok demektir. Sahabi ismindeki kapalılık (ibhâm) ise hadisin sıhhatine engel olmaz. Çünkü sahabenin tamamı adalet sahibidir.898 Zayıf hadislerin zayıflık sebeplerini incelemesi İbn Mâce’nin; Enes b. Mâlik’ten (r.a) aktarmış olduğu hadiste Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Benden ezâyı gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamd olsun.”899 Moğultay b. Kılıç, bu hadisin zayıf olduğunu ve sebebinin senedde yer alan ravi İsmail b. Müslim olduğunu zikreder. Daha sonra bu kişi hakkında araştırma yapar. Başvurduğu hadis alimlerinin İsmail b. Müslim hakkındaki düşüncelerini şöylece zikreder: “Süfyan Sevrî, onun hadiste hatalar yaptığını, İbnü’l-Mübarek zayıf olduğunu, Ahmed b. Hanbel münkeru’l-hadis görüldüğünü, Yahya b. Maîn’in “Leyse bişeyin” lafzıyla cerh ettiğini söyler. İbnü’l-Medînî’nin zayıf görüp hadislerini terk ettiğini, Nesâî’nin onu metruk’u’l-hadis diye nitelediğini, Ebû Hâtim’in zayıf bulduğunu ve hadiste ihtilât yaptığını söylediğini zikreder. Fellâs’a göre o, batıl rivayetleri hadis 898 899 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 288-291 İbn Mâce, Taharet, 10 198 diye aktarmaktadır. İlim ehlinin, hadislerini terk etme konusunda icmaı bulunmaktadır.” Moğultay b. Kılıç, İsmail b. Müslim’in hadis naklettiği kişileri de incelemektedir. Bu konuda İbnü’l-Cevzî ve İbn Adî’nin eserlerinde bu kişilerden nasıl bahsettiklerine dair bilgiler verir. Hakim Nisabûrî’nin Tarih’inde benzer görüşlerin olduğunu söyler. Farklı tarik ile gelen rivayeti misal getirir ve hadisten şu sonucu çıkarır: Helada iken Allah’ın zikrinden uzak kalan kişinin istiğfar etmesi gerekir.900 Ravi isimlerini tashih etmesi حدثنا أمحد بن عبدة أنبأ محاد بن زيد ثنا موسى بن جهضم أبو جهضم ثنا عبيداهلل بن عبد اهلل بن عباس عن ابن عباس قال أمرنا رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم باسباغ الوضوء İbn Mâce’nin rivayet ettiği bu hadiste: “İbn Abbas (r.a) ‘Resûlullah (s.a.s) bize abdesti güzel almamızı emretti.’ dedi.”901 Moğultay b. Kılıç, hadisi açıklarken, iki yerde İbn Mâce’nin vehme düştüğünü söyleyerek, seneddeki hataları tashih etmektedir. Ona göre İbn Mâce; hadisin isnadında yer alan Musa b. Cehdam’ı yanlış zikretmiştir. Oysa burada geçen ravinin adı Musa b. Salim olmalıdır. İkincisi de Ubeydullah b. Abdullah şeklinde olan ravinin ismi de yanlıştır. Ravinin tam adı Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas olmalıdır. Moğultay b. Kılıç’ın, yazma nüshadan karışmış olması muhtemel olan bu gibi hataları düzeltirken bile hassas davranıp, kaynakları zikretmektedir. Bu hadiste olduğu gibi, Tirmizi’nin tashihini referans göstermekte ve onun nakletmiş olduğu senedi vermektedir. Ayrıca Ubeydullah b. Abdullah şeklinde olan ravi adını, doğrusu ile yani Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas olarak veren Kurre b. Halid, Ebû Bişr Dûlâbî, Müslim b. Haccâc, İbn Abdilber, İbn Asâkîr’in adlarını da zikreder. İbn 900 901 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 140 İbn Mâce, Taharet, 54, 55 199 Mâce’nin hocası İbn Abede’den gelen senedi ise İbn Huzeyme es-Sahih’inde nakletmektedir.902 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, hadisleri rical konusunda sıkı bir tetkike tâbi tutmaktadır. İbn Mâce’yi de bu yönüyle tenkit etmektedir. Zira İbn Mâce, hadisin senedindeki isimleri zikrederken bazen vehme düşmüştür. Bu sebeple Moğultay, İbn Mâce’deki hadisleri tetkik ederken, rivayetlerine vakıf olduğunu ve hadislerin farklı tariklerini bildiğini gösterdiğini söyleyebiliriz. Zengin bir kütüphaneye sahip olması; farklı kaynak ve nüshaları araştırması “Ey oğulcuğum, sünnete aykırı davranmaktan sakın. Ben, Resûlulllah (s.a.s), Ebûbekir, Ömer, Osman (r.anhüm) ile beraber namaz kıldım. Onlardan hiç biri besmeleyi açıktan okumuyordu. Fatihayı okuyacağın zaman, (besmeleyi cehren okumadan) “elhamdülillahi rabbil âlemin” diye okumaya başla” 903 hadisini şerh ederken hadisin farklı rivayetlerini ve nüsha farklılıklarına dair düşüncelerini şöyle açıklar: “Hatîb Bağdâdî’nin (463/1071) kendi hattıyla yazdığı Ref’u’l-irtiyâb’ında Züfer’in Ebû Süfyan ve Abdullah b. Yezid b. Mugaffel’in babasından gelen, Resûlullah’ın (s.a.s) besmeleyi cehren okuduğuna dair bir başka rivayet daha vardır. Hatib bu rivayetin Muhammed b. Hasen, Ebû Yahya Hammâmî (?) ve Lü’lüî tarikı ile Ebû Hanife’ye dayandırıldığını söyler. Doğrusu da budur. İbnü’l-Cevzî’nin, bu rivayetin Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’inde zikredildiği söylemesi hatadır. Hocamız Hafız Dimyâtî’nin İbn Mugaffel’den gelen rivayeti bizzat kendi yazmış olduğu hâşiyede gördüm. Hatta, Kays’a isnad edilen İbn Mugaffel rivayetini bir Tirmizî nüshasında da gördüm. İkisi de birbirine benziyor. Beyhâki ve Ebû Ömer İbn Abdilber; Kays’ın teferrüd ettiğini söylüyorlar. Oysa Müsedded b. Müserhed Sünen’inde; -Kays rivayetinin bir benzeri olan - ashabtan Ebûbekir, Ömer, Osman’ın (r.anhüm) cehren besmele okumadan “elhamdülillahi rabbil âlemin” diye 902 903 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 402-403 İbn Mâce, İkâme, 40 200 başladıkları- Abdullah b. Büreyde rivayetini tahric etmiştir. Anlaşılıyor ki Kays, rivayetinde teferrüd etmemiştir…”904 Bu örnekte de görüldüğü gibi, bir hadis hafızının sahip olduğu nüshaları incelemesi aslında yapması gereken bir iştir. Ancak Moğultay’ın bunu gerçekleştirirken zengin bir kütüphanesi olduğu ortaya çıkıyor. Şerhte bunu teyit başka ifadeleri de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmını şöylece zikredebiliriz: Moğultay; Tirmizi’nin Ilel’ine ait nüshayı görmüştür.905 Buharî’nin el-Camiu’sSahih’inin en güvenilir nüsha kabul edilen Ebû Zer Herevî hattıyla yazılmış nüshaya sahiptir.906 Ebû Davud’un Sünen’inin Lü’lüî, İbn Dâse, İbnü’l-A’râbî ve İbnü’l-Abd nüshalarını incelemiştir.907 Taberî’nin Müzeyyel adlı eserinin müellif hattıyla yazılmış nüshasını görmüş908, Ebû Abdullah el-Birzâlî’nin (636/1238) kendi hattıyla yazmış olduğu nüshası onun özel kütüphanesinde yer almıştır.909 Ebû Ali el-Ceyyânî’nin etTakyîdü’l-mühmel adlı eserinin Ebû Muhammed el-Asîlî nüshasına sahiptir.910 Moğultay hadisleri farklı nüshalarda veya kaynaklarda ararken veyahut rivayetlerin kaynağını tespit ederken, son derece müdekkik davranmaktadır. Bunu mesela “Dârekutnî bu rivayeti, zikredilen kitabın bir başka yerinde de nakletmiştir” 911 ifadesinden anlayabiliriz. Moğultay, el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin el-İklîl’ini incelemiştir; bu nüsha aynı zamanda İmam Beyhâkî’nin hocası Hakim’e okumuş olduğu müellif nüshasıdır.912 İbn Mâce’nin farklı nüshalarını görerek inceleyen ve buna göre değerlendirme yapan 913 Moğultay, Şafiî’nin Müsned’inde gördüğü bir rivayet farklılığının, hocası 904 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 186, 906 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178 907 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 193, 218; II, 268; III, 5, 97, 201, 218, 329; IV, 229; V, 193 (Bilindiği üzere bu üç nüshanın Ebû Davud’un Sünen’i açısından büyük bir önemi vardır. Zira Sünen’in en güvenilir rivayet nüshası Lü’lüî’ninki olduğu kabul edilir. Nitekim Robson, Moğultay’ın hocası Mizzî’nin (741/1341) Tuhfetü’l-eşrâf’ında bu nüshayı esas alarak, Sünen’in İbn Dâse ve İbn Abd nüshaları arasındaki farkları işaret ettiğini ifade etmektedir. Bkz: Robson, James; “Sünen-i Ebû Davud Nüshalarının Rivayeti”, ter. Koçyiğit, Talat, İlahiyat Fak. Dergisi, 1956, V, Sy. I-IV, s. 175-182 908 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 203 909 a.g.e., I, 302 910 a.g.e., I, 458; II, 113, 210; III, 41 911 a.g.e., V, 229 912 a.g.e., III, 136 913 a.g.e., IV, 6; V, 504 905 201 Ebû Muhammed el-Menbicî’nin müellif hattı ile elde etmiş olduğu nüsha ile aynı olduğunu söylemektedir.914 Hadisleri zikrederken Moğultay’ın, rivayetin kaynaklarda daha sağlam bir senedle nakledilen tariki var ise onu zikrettiğini görmekteyiz. Bir yerde bu bağlamda şöyle demektedir: “Ravînin nakletmiş olduğu hadisin sağlam bir senedle mütâbî olanını bulduk.”915 Moğultay, rivayetlerin durumunu farklı nüshalara bakmak suretiyle araştırmakta ve hangi ravinin hangi ravi ile arasında semaı olup olmadığını veya aralarında inkıta bulunup bulunmadığını tespit ettiği de görülmektedir.916 Moğultay, böylesine geniş bir arama yaparken, kaynaklarda rastladığı ve yer yer müteahhirun ulemasının nakillerinde hataları varsa düzeltmektedir. Mesela bu bağlamda onun şu ifadeleri dikkat çekicidir: “…İbn Huzeyme’nin es-Sahih’ine baktım. Orada söz konusu ifadeyi bulamadım.”917 “Şeyhimiz Mizzî, Hz. Peygamberin (s.a.s) abdest azalarını birer birer, ikişer ikişer yıkadığına dair hadisi İbn Mace ve Ebû Davud’un tahric etmediğini söylüyor. Oysa bu konuda İbn Mâce’de müstakil bir bab başlığı vardır; hadis nasıl olmasın?”918 Şerhte bazı zayıf kaynaklara yer vermesi İbn Mâce şerhinde hadisçiliğini yansıttığını gördüğümüz Moğultay’ın, kaynaklarda hadis ilminde meçhul veya rivayetleri, eserleri zayıf kabul edilen kişilerden nakiller yapan biri olarak tanıtıldığını görmedik. Ancak onun çalışmalarında, nakillerde bulunduğu kişi ve eserlere dikkatle baktığımız zaman, tetkiklerinin güzelliğine gölge düşüren bazı durumlar olduğu göze çarpmaktadır. Surelerin faziletine dair mevzu hadislere, Şia kaynaklı bazı asılsız rivayetlere ve İsrâiliyyat türü kıssa ve haberlere yer vermesi açısından eleştirilen Ebû İshak 914 a.g.e., V, 215 a.g.e., V, 247 916 a.g.e., V, 388 917 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 261 918 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 367 915 202 Sa’lebî Nisabûrî’nin (427/1035) 919 el-Keşf ve’l-beyân fî Tefsiri’l-Kur’ân’ından 920 istifade etmesi düşündüren bir husustur. Öte yandan; Dahhâk b. Müzâhim’in (105/723) et-Tefsir 921 , İbn Merdûye elİsbehânî’nin (498/1104) Esmâü evlâdi’l-muhaddisin 922 , Mukâtil b. Süleyman elBelhî’nin (150/767) Nevâdiru’t-tefsir , Ebû’l-Hasen el-Medâînî’nin Ahbâru’lhavâric 923 , Ahfeş’in el-Emâlî 924 , Ebû Muhammed İshak b. İbrahim el-Büstî’nin Tefsir 925 , Ebûbekir el-Harâitî’nin (327/938) İ’tilâlü’l-kulûb 926 , Ebû’l Hasen Ali b. Ahmed el-Vâhıdî’nin (468/1075) Esbâbü’n-nüzûl927, el-Cûzekânî’nin (543/1148) elEbâtîl 928 , Hakîm et-Tirmizî’nin (320/932) Nevâdiru’l-usul 929, İbn Ebü’d-dünyâ’nın (281/894) el-Hevâtifü’l-cinân 930 ile Fetâvâ’s-Semerkandî 931 ; Tefsiru Evzâî 932 ; Kitâbü’s-Sakâfatî933; Tefsiru İbn Abbas934 adlı eserleri kullanmıştır. 2. Sahih-i Buharî Şerhi: et-Telvîh İbn Mâce şerhinden sonra Moğultay b. Kılıç’ın kısmen de olsa, bilgi sahibi olduğumuz diğer şerh çalışması et-Telvîh’tir. 935 Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’i üzerine yazılan bu şerh, ne yazık ki eksiktir. Ulaşabildiğimiz 328 varaktan oluşan hicri 767/1366 istinsah tarihli nesih bir yazma nüshası bulunmaktadır. Şerhin sadece 12. cildi mevcuttur. et-Telvîh’in tanıtıcı bilgilerini birinci bölümde ele almıştık. Bu bölümde ise şerhte dikkatimizi çeken hususları, metotları ve özellikleri itibariyle aşağıda “Eserin İncelenmesi” başlığı altında ele alacağız. 919 Mertoğlu, Suat Mehmet, “Sa’lebî”, DİA, XXXVI, 29 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 268 921 a.g.e, IV, 208 922 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39 923 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 141 924 a.g.e, IV, 213 925 a.g.e, II, 324 926 a.g.e, II, 285; III, 24 927 a.g.e, III, 177 928 a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146 929 a.g.e, I, 233 930 a.g.e, IV, 117 931 a.g.e, II, 405 932 a.g.e, IV, 230 933 a.g.e, V, 272 934 a.g.e, V, 211 935 Beyazıd Devlet Kütüphanesi no:1105 920 203 Eserin incelenmesi Kaynaklar et-Telvîh’in büyük bir şerh olduğunu ifade eder. Ancak Moğultay’ın bu çalışmasını tamamlayamadığına dair bir bilgi vermez. 936 Bu bakımdan şerhin kendisinden sonra hüsnü kabul gördüğü bir çalışma olduğu ve müellifin, eserini daha hayatında iken tamamladığı sonucunu çıkartmak mümkün görülebilir. Zira Moğultay b. Kılıç, bu isimde bir şerhi olduğunu kendi eserinde de ifade etmektedir.937 Kirmânî’nin (786/1384) el-Kevâkibü’d-derârî adlı şerhini yazarken, lafızların şerhinde ve manaların izahında Moğultay’ın çalışmasından istifade ettiği, yapılan taliklerin kitabın maksadını ifade etmediği ve bu sebeple çalışmayı yeterli görmediği bilgilerini dikkate alırsak et-Telvîh, kendi devrinde çok kapsamlı bir şerh olarak kabul edilmemektedir. Zira Kirmanî’ye göre Moğultay; daha ziyade etraf vb. kitapları tamamlayan ve tashih eden biridir.938 Ancak Moğultay’ın kitabındaki “Ben bu hususu et-Telvîh’te açıkladım”939 gibi yaklaşımlarına bakılırsa et-Telvîh’in içeriği, metodu ve niteliği bir yana, müellif onu tamamlamış hatta şerhi bitirmediği halde ona atıflar yapmış da olabilir. Bu hususta kesin bir bilgi yoktur. et-Telvîh’te dikkati çeken en önemli metot, şerhin “kavlühû” tarzında yazılmasıdır. İncelediğimiz nüshanın ilk hadisi Hz. Peygamberin (s.a.s): “Halk arasını düzelten ve bunun için iyi niyetle söz taşıyan veya hayır kasdıyla yalan söyleyen yalancı sayılmaz” 940 mealindeki rivayettir. Bu hadisin hem “Kitabu’sSulh”ün ikinci babındaki hadis olması, hem de hadisin yarısından başlıyor olması, bu nüshada akla ilk sayfanın da kayıp olduğunu getirmektedir.941 Moğultay b. Kılıç, hadisi şerh ederken öncelikle hadisin lügavî yönlerini ele aldığını görebiliriz. Garîbü’l-musannef adıyla da bilinen nâdir kelimeler hususunda konulara göre tertip edilen ilk lügat kitabı Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm’ın (224/838) eseri ile alanında önemli yeri haiz olan es-Sıhah gibi çalışmaları referans göstermektedir. Bazen İbn Dürüsteveyh, Kelbî, Ezherî, İbnü’s-Sîde, Sa’leb gibi lugat 936 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbnü’l Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Hacer, Lisanu’lmizan, VII, 17; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534 937 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 59 938 Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159 939 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 108, 428, 440 940 Buharî, Sulh, 2 941 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2b 204 alimlerinin görüşlerine başvurulmaktadır. 942 Bazen de İbn Düreyd ve Asmaî gibi şairlerin sözlerine yer verilmektedir.943 Moğultay’ın kelimenin hakiki ve mecazi anlamlarını inceledikten sonra, fıkhî bahisler de açtığı görülmektedir. Ancak bunlar kısa kısa bilgiler şeklinde olup geniş açıklamalar içermez. Moğultay, yanlış kişi zannedilmesi muhtemel raviler hakkında bilgi vermektedir. Mesela yukarıdaki hadisin isnadında geçen İbrahim b. Sa’d adlı ravinin Ya’kub b. İbrahim b. Sa’d olduğunu açıklar. Hakim, İbnü’s-Seken, Ebû Nuaym, Kelabâzî gibi muhaddislerin isim tespitindeki görüşlerini zikreder.944 Moğultay konu ile ilgili gördüğü hadisleri genelde senedsiz olarak istişhad kabilinden vermektedir.945 Hudeybiye Musâlahası’nda muahedenin gerçekleştiği anı, Süheyl’in anlaşma için gelmesi, Hz. Peygamberin (s.a.s) huzurunda duruşu, muahedenin yazdırılması, Süheyl’in “Resûlullah” sıfatına itirazı… gibi verilen bilgilerden Moğultay’ın tarih ve rical bilgisini öne çıkardığı anlaşılmaktadır.946 Moğultay b. Kılıç; Hattâbî (388/998) ile İbn Battâl (449/1057) gibi, Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ine şerh yazan hadis şârihlerinin görüşlerinden şerhte sıklıkla istifade etmektedir.947 Moğultay’ın bazen de hadisleri isnadıyla birlikte verdiği görülmektedir. 948 Senedlerde Haddesenâ tahdis sıygasını kullanır. Hadisin farklı tariklerine işaret eder. Hadisin tahricini yaparken “Buharî, Ebû Davud, İbn Mâce, İbn Ebî Şeybe ve başkaları rivayet etmişlerdir” vb. ifadeler kullanır. Alimlerin konu ile ilgili görüşlerine ayrıca yer verir.949 Eserlerinde senedin ricalini yanlış verdiğini düşündüğü muhaddisler varsa izah eder. Hz. Peygamberin (s.a.s) Hz. Hasan ile Hz. Hüseyn’in (r.a) iki büyük topluluğun arasını sulh edeceğine dair hadiste olduğu gibi, rivayetin farklı senedleri varsa zikreder. 942 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 3b, 5a, 321a Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5a 944 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a 945 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 3ab, 6b 946 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 6ab, 7ab, 8 ab, 9b 947 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5ab; 6b; 14a 948 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 9a, 15a 949 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 9b 943 205 Şerhte Moğultay’ın muhaddislerin hata yaptığını düşündüğü yerler varsa açıkladığını, ricale dair bilginin ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Moğultay’ın hadisin mürsel veya merfu olup olmadığını zikrettiği, hadisin sıhhatine dair bilgilere yer verdiği, ilgili hadisi verirken “Bir Müslüman, diğer bir Müslüman’ı İslam’dan çıkartamaz” hükmünü verip, detaya girmeden fıkhî sonuçlar çıkardığını söylemek de mümkündür.950 Buharî’nin sulh kitabının “İmam sulhe işaret edebilir mi?” babında olduğu gibi 951 , bazen, hadisin isnadını hazfetmekte ve senedin sahabi ismini zikretmekle iktifa ettiği görülmektedir.952 Moğultay’ın diğer eserlerinde olduğu gibi, geniş bir kaynak taraması yaptığı anlaşılmaktadır. Ebû Nuaym’ın el-Müstahrec’i, Zübeyrî’nin et-Tabakât’ı, Mühelleb b. Ebî Sufra’nın Muhtasaru’l-nasîh’si, İsmâîlî’nin el-Müstahracât’ı, Taberî’nin Tarih’i, Tahâvî’nin Müşkilü’l-âsâr’ı, Ebû İshak es-Sebîî’in Cüz’ü, İbnü’l-Kattân’ın Kitâbü’l-vehmi ve’l-îhâm’ı, İbn Merdûye, Dahhâk, İbn Abbas ile Mükâtil’in Tefsir’leri gibi çeşitli kitaplar bunlardan bir kısmıdır. Hz. İsa’nın (a.s) Şam’a nüzûlü kısmında olduğu gibi, hadisleri açıklarken bazen konu ile ilgili gördüğü rivayetleri senediyle birlikte verdiğini görebiliriz. Burada hadisin sıhhatine dair değerlendirmeler yapar. İsnadının ceyyid olup olmadığını, rivayetin merfu veya mevkuf bulunup bulunmadığını izah eder. Hadislerin farklı rivayetlerine işaret ederken konu ile ilgili görüyorsa sorular yöneltir. Mesela Ebû Davud et-Tayâlîsî’nin Müsned’inden, Taberânî’nin Mucem’inden, Beyhakî’nin Şuabü’l-iman’ından aldığı rivayetlere yer verken, Moğultay’ın “İsa b. Meryem”in yeryüzünüze indirilmesindeki hikmet nedir?” diye bir başlık açtığını görüyoruz. Burada Kurtubî’den yapmış olduğu alıntılarla konuyu detaylandırmaktadır. 953 Bu bakımdan Moğultay’ın hadisleri şerh ederken, yer yer küçük başlıklar halinde konuyu izah ettiği söylenebilir. Mesela Deccâl’in çıkması ile ilgili hadisleri verirken “Deccal’in çıkışından önceki alametler” başlığını kullanması gibi… 954 Öte yandan Deccâl’in Medine’ye giremeyeceğine dair rivayetlerdeki 950 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 10a, 11b Buharî, Sulh, 10 952 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 12b 953 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 311ab, 312 ab 954 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh 320a 951 206 hikmeti Mühelleb İbn Ebî Sufra’dan yaptığı nakille açıklamakta, kabul etmediği görüşlerini ayrıca izah etmektedir.955 Buharî’nin söz konusu hadisi başka yerlerde zikretmiş ise Moğultay b. Kılıç, bunu açıklamaktadır. Eğer aynı hadisi nakleden mesela Ebû Avâne, Müsedded b. Müserhed vb. bir başka muhaddis var ise, onu da şerh ederken zikrettiğini görebiliriz. Moğultay’ın bu isimleri zikretmesinden maksadın; Buharî’nin, Ebû Zer rivayetini kontrol etmek istemesi olduğu anlaşılmaktadır. Moğultay’ın bunu hadisin farklı tariklerini bulmak için yapması muhtemeldir. Zira o, rivayetlerden hangisinin daha doğru olduğunu tespit etmeye çalışırken, Sahih’in ravilerinden Ebû Zer’in hocalarından Hamevî’yi (Hammûyî?) 956 ve Nesefî’nin 957 nüshasını delil göstermektedir. 958 Buna göre Moğultay’ın Sahih’in Ebû Zer rivayetini esas aldığı veya en azından nüsha farklılıklarını dikkate aldığı söylenebilir. Bazen Moğultay b. Kılıç, konu ile ilgili hadisleri sened vermeksizin ardı ardına sıralamakta, bu rivayetleri genelde mevkuf haberler olarak vermektedir. Daha sonra bunlar hakkında ihtilaflı olanları zikrederek aralarını telife çalışmaktadır. Burada zikretmiş olduğu rivayetleri Taberânî, Begavî, İbn Hibbân ve Ebû Nuaym gibi muhaddislere isnad etmektedir. 959 Buharî’nin farklı yerlerdeki rivayetleri ile Müslim’in yapmış olduğu ziyadelere yer vermesi de dikkat çeken özelliklerinden birisidir.960 Moğultay; Deccâl’in çıkacağına dair görüşün ehli sünnetin bir itikadı olduğunu söyler. Buna karşı çıkan Haricîler ile bazı Mutezile’nin bulunduğunu ifade eden görüşlere yer verir. Konuyu izah etme gereği duyduğu yerde “fihi nazar” diyerek konuya dikkat çeker ve açıklamalarda bulunur. 961 Deccâl konusunu izah ederken zikretmiş olduğu hadislerin hepsinin sahih olduğunu iddia eder. “Deccâl sağ gözü 955 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 317a Buharî’nin Sahih’ini Fîrebrî’den nakleden ravi Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Hammûye b. Yusuf b. A’yan Hammûyî (381/991), 315/927 yılında Fîrebrî’den (320/932) Sahih’i rivayet etmiştir. Ebû Zer el-Herevî’nin en önemli üç şeyhinden biriydi. bkz. el-Mühelleb İbn Ebû Sufre, Muhtasaru’n-nasîh, I, 53 (Tahkik edenin giriş bilgileri) 957 İbrahim b. Ma’kıl Nesefî (295/908); Buharî’nin Sahih’ini kendisinden rivayet eden dört kişiden biridir. bkz. Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahihi ve Hocaları, s. 33 958 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 313a 959 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 316ab 960 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 317b 961 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 318b 956 207 şaşı birisidir”962 mealindeki hadiste olduğu gibi en sahih gördüğü rivayetleri verir. Kadı İyaz (544/1149) ve Kurtûbî’den (671/1273) yaptığı iktibaslarla konuyu açıklar.963 “Ashabı kehf ve Ashabı rakîm”e dair rivayeti; İbn Merdûye, Dahhâk, İbn Abbas ile Mükâtil’in Tefsir’964ine göre tahlil ettikten sonra, Buharî’nin ilgili babta “Kalplerini metin kıldık, onlara sabır ilham ettik” 965 ifadelerini, ilham olunan kişilerle ilgili hadisleri zikrederek açıklar. Hz. Ömer (r.a) ile ilgili vârid olan şu rivayeti verir: 966 “Andolsun ki, sizden önceki ümmetler içinde kendilerine ilham olunanlar vardı. Benim ümmetim içinde de Ömer b. Hattab onlardan biridir.”967 Moğultay b. Kılıç, hadisin farklı tariklerinde geçen “muhaddesûn ve mülhemûn” ifadelerinden yola çıkarak bazı açıklamalarda bulunur. “Sâriye hadisi” adıyla bilinen Hz. Ömer’in (r.a) “Ey Sâriye! Dağa, dağa (sırtını ver)” mevkuf haberini zikreder. “İsrailoğulları zamanında bir adam vardı. Doksan dokuz kişiyi öldürmüştü…”968 ve mağara ashabının kıssasını anlatan “Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) gecelemek için bir mağaraya sığındılar ve içeriye girdiler. Dağdan bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı…”969 hadislerini de verir. Ardından sözü Muhyiddîn İbn Arabî’nin (638/1240) vahdeti vücûd ile ilgili görüşlerine getirir ve onu tenkit eder.970 et-Telvîh’in incelemiş olduğumuz bu nüshasının 328. varağında, istinsah tarihi hicri 767 (1366) yılı receb ayının yedisi olarak zikredilmektedir. Müstensihin adı ise İbrahim b. Muhammed el-Abbâsî’dir.971 962 Buharî, Fiten, 27; Müslim, Fiten, 100, 103 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 319ab 964 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 324ab 965 Buharî, Enbiya, 52 966 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 325a 967 Buharî, Fedâilü’s-sahabe, 6, 23; Enbiya, 54; Tirmizi, Menakıb, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 55 968 Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Tevbe, 46; İbn Mâce, Diyât, 2 969 Buharî, Enbiya, 50, Büyû’, 98, İcâre, 12, Hars, 13, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100; Ebû Davud, Büyû’, 29 970 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab 971 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 328ab 963 208 D. DİĞER ESERLERİ 1. el-İşâre ilâ Sîreti’l-Mustafa Moğultay b. Kılıç’ın kitabın mukaddimesinde açıkladığına göre, Celâleddin Hatîb Kazvînî’nin (739/1338) eseri Telhîsu sîreti’l-Mustafa ve âsâru men ba’dehu mine’l-hulefâ’sının üzerine yazılmış ve bir takım fevâidi ihtiva eden siyer çalışmasıdır.972 el-İşâre’nin esas alındığı Kazvînî’nin Telhîs’ine973 kaynaklar ismen yer vermektedir. Mevcut olmadığı için her iki çalışmayı mukayese etme imkanı elde edemedik. Moğultay, siyer-i Nebî’de dikkati çeken pek çok hususu bu çalışmasında ele aldığını görmekteyiz. Hz. Peygamber (s.a.s) devri olaylarını kronolojik sıraya göre ele almakta, yaşadığı döneme kadarki halifelerin önemli olaylarına yılları da dikkate alarak işaret etmektedir. Eserin İncelenmesi Hatalı bilgilere işaret edilmesi Moğultay b. Kılıç, gerek duyduğu yerlerde vehimlere, aktarmış olduğu bilgilerdeki hatalara işaret etmektedir. 974 Bunu İbn İshak’tan aktarmış olduğu bilgiyi tashih etmesini örnek vererek açıklayabiliriz: Kadınlardan ilk Müslüman olan ve peygamberliği tasdik edenleri açıklarken İbn İshak’ın es-Sîre’sinde; “İlk Müslüman olan kadın, Hz. Hatice’den sonra Hz. Abbas’ın hanımı Ümmü Fazl, Hz. Ebûbekir’in kızı Esma ile onun kızkardeşi Aişe..” yi ilk Müslüman olan isimler arasında zikrettiğini nakleder. Moğultay, bunun bir hata olduğunu tespit ederek şu soruyu yöneltir? “Henüz doğmamış iken Hz. Aişe’nin Müslüman olduğu nasıl ifade edilebilir? Onun doğumu, nübüvvetin dördüncü yılında meydana gelmiştir.”975 Bilgilerin rivayetlere dayandırılması 972 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 41 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 221 974 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 77 975 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 109 973 209 Hadiseler hakkında rivayetler varsa muhakkak onları değerlendirmekte ve bunu yaparken sebeb-i vürûda dair bilgileri göz önünde bulundurmaktadır. Bir anlamda hadis ile tarih bilgisini el-İşâre’de bir araya getirmektedir. Mesela Ebû Yusuf Yakub b. Süfyan Fesevî’nin (277/890) günümüze ulaşmayan Kitâbü’t-teferrüd’ünden nakledilen976 ve Hz. Ebû Hureyre’ye (r.a) isnad edilen şu mevkuf haberdeki bilgiyi tashih etmesi gibi. Ebû Hureyre (r.a) şöyle diyor: “Rukayye (r.a)’nin yanına vardım. Elinde bir tarak vardı. Dedi ki; Nebi (s.a.s) az önce yanımdaydı. Onun başını taradım.”977 Moğultay bu bilgiyi şöyle tashih etmektedir: “Fesevî’nin (herhangi bir açıklama yapmaksızın kitabında) naklettiği978 ve Ebû Hureyre’ye isnad ettiği bu rivayet doğru değildir. Çünkü Ebû Hureyre (r.a), Hz. Rukayye’nin (r.a) vefatından iki sene sonra Medine’ye gelmiştir.”979 Moğultay’ın tespiti, Buharî’nin vermiş olduğu bilgiye dayanıyor olmalıdır. Zira Buharî, Muhammed Ebû Yahya’dan; Hz. Rukayye’nin (r.a) Bedir’den sonra vefat ettiğini, Ebû Hureyre’nin Hayber gazvesinden sonra Medine’ye geldiğini rivayet etmektedir. 980 Kütüb-i sitte’de geçen rivayetleri vermesi, bilgileri rivayetlere isnad ederken son derece titiz davrandığını gösterir.981 Sağlam isnadlar kullanılması Moğultay b. Kılıç zikretmiş olduğu hadislerin isnadını vermez. Büyük bir ihtimalle hadisin sıhhatine güvendiği için onları hazf etmiş olmalıdır. Hadisleri zikrederken kullandığı ifadelerin bir kısmı şöyledir:982 “ فقال هلم عليه الصالة و السالمResûlullah (s.a.s) onlara şöyle buyurdu.” “ فقال النيب صلي اهلل عليه و سلمNebî (s.a.s) şöyle buyurdu.” “ وكذالك قوله صلي اهلل عليه و سلمNebî (s.a.s)’in ifadesi de böyledir.” 976 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 98 Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 129 (388) 978 Fesevî, Kitabu’l-ma’rife, III, 162 979 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 98 980 Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 130 981 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 104 982 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 114, 123, 149, 173, 194, 202-217, 285, 335, 418, 419, 422 977 210 Lügat bilgilerine yer vermesi Moğultay b. Kılıç, bazı isimlerin dünya coğrafyasındaki kullanımına işaret etmektedir. Mesela Necaşî ismini verirken; melik ismini de açıklar. Necaşî’nin Habeşistan krallarına, Hakânın Türk sultanlarına, Kaysar’ın Bizans imparatoruna, Tübba’ın Yemen meliklerine, Batlamyus’un Yunan krallarına, Fityavn’ın Yahudi krallarına, Nemrud’un Sâbiî meliklerine, Fağfûr’un Hind sultanlarına, Ğâne’nin Zenc melikine, Kisra’nın Acem kralına, İhşid’in Fergana melikine, Nu’man’ın Acem öncesi Araplarına verildiğini, Câlût’un Berberi meliki olan kişiye verildiğini, Firavn’ın Mısır ve Şam krallarına, İskenderiye kralına da Aziz veya Mukavkıs denildiğini açıklar.983 Tarihi rivayetlerin sahih hadislere arz edilmesi Moğultay b. Kılıç; zaman zaman tarih bilgilerini hadislerle kıyaslar. Siyer kaynaklarında hatalı gördüğü bilgiler varsa, hadislerle bunları tashih eder. Özellikle İbn İshak’ı tenkit edip o hatalarını hadislerle düzelttiğini görebiliriz. 984 Fıkıh kitaplarından iktibas yapılmış ve yapılan nakilleri hadise aykırı buluyorsa aynı şekilde tashih etmektedir.985 İslam’da cihad sırasında ilk defa ok atanın Sa’d b. Ebî Vakkâs olduğuna dair rivayette, İbn İshak’ın onu ilk defa mızrağına bayrak asan kimse olarak tanıtmasını tenkit eder.986 Moğultay’ın bu hususta ele aldığı bir başka hadise de Hz. Hamza’nın (r.a) yıkanmadan defnedildiğini ve bu konuda icma bulunduğunu zikrederken, incelediği Süheylî’nin (581/1185), İbn İshak’tan (151/768) yaptığı nakildir. İbn Hişam (219/834) es-Sîre’sinde, İbn İshak’tan rivayet etmiş olduğu “Resulullah (s.a.s) Hz. Hamza (r.a) için cenaze namazı kılınmasını emretti” hadisini, senedi verirken “müttehem olmayan biri bana rivayet etti” diyerek cerhe delalet eden 983 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 117-119 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 130, 140, 274 985 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 181 986 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 189 984 211 bir lafızla nakletmektedir. Süheylî “burada kast edilen kişi, eğer Hasen b. Umâre ise, ehli hadis onun zayıf biri olduğuna dair görüş birliği yapmıştır. Bir başkası ise o zaman ravi meçhuldür” diyerek, Uhud şehidleri dışında Hz. Peygamber’in (s.a.s) bir başka şehidin cenaze namazını kılmadığını söyler. Moğultay onun bu görüşüne “Bilakis Hz. Peygamber (s.a.s) bir başka gazvede bedevi bir ashabın cenaze namazını kılmıştır” diyerek karşı çıkar ve sadece Nesâî’de geçen bir rivayeti hatırlatır.987 Bu rivayette bir bedevi gelip Hz. Peygamber’e (s.a.s) iman eder. Daha sonra harbe katılır. Savaş sonunda ganimetler taksim edilir. Hz. Peygamber (s.a.s) bütün ashabına taksim ettiği gibi, ona da ganimetini gönderir. Ancak o, Resûlullah’ın (s.a.s) yanına gelir. Ben sana bunun için tâbi olmadım, der. Boğazını göstererek “Bana ok atılıp buradan isabet almam ve dolayısıyla cennete girmem için sana katıldım” der. Hadisin devamında bu kişinin bir savaş sırasında şehit olduğu, sonra onu Hz. Peygamber’in (s.a.s) cübbesine sardığı, önüne alıp cenaze namazını kıldığı ardından şöyle dua ettiği rivayet edilmektedir: “Allah’ım! Bu kul, senin yolunda muhacir olarak çıktı. Şehit olarak öldürüldü. Ben buna şahidim.”988 Süveyd b. Nasr, İbnü’l-Mübarek, İbn Cüreyc, İkrime b. Ammâr, İbn Ebî Ammâr ve Şeddâd tariki ile gelen bu rivayette raviler güvenilir olup, söz konusu sahabinin harb sırasında değil de savaşın bittiği zaman şehit olması muhtemel görülmektedir. Süheylî’nin zikrettiği hadis, Zeylâî’nin (743/1342) Beyhakî’den (458/1065) naklettiği görüşe göre, senedde ravinin adı geçmediği için munkatı’ kabul edilmektedir.989 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, kitabında Süheylî’nin öne sürdüğü zayıf bir rivayeti, daha sağlam görülen bir başka hadisle tenkit etmektedir. Uhud’da meydana gelen bir hadiseyi, bir başka olay ile açıklamakta ve tarihi bir gerçeği, hadislere arz ederek ortaya koymaktadır. Ancak; Hz. Hamza (r.a) için kılınan bir namazın, bir başka sahabi için eda edilen namazla kıyaslanarak istidlâl edilmesi, rivayetin değerlendirilmesi açısından 987 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 236 Nesâi, Cenâiz, 61, Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 15, 16 989 Zeylâî, Nasbu’r-râye, 312, 313 988 212 doğru ise de hadisenin birleştirilmesi bakımından düşündürücüdür. Nitekim Sindî “Hz. Peygamber (s.a.s) hiçbir kimse için Hz. Hamza’ya kıldığı gibi cenaze namazını defalarca kılmamıştır. Bir başkası için namazı sadece bir defa kılmıştır” demektedir.990 Sebebi nüzûl ve esbâbı vurûda dair bilgiler verilmesi Moğultay, ilgili olduğunu düşündüğü bir olayda hadis vârid olmuşsa buna bazen işaret ettiğini görmekteyiz. Moğultay’ın işaret etmiş olduğu bazı örnekler şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) Alkame b. Mücezziz Müdlicî’yi bir müfrezenin başında Habeşistan’a göndermiş bulunuyordu. Aralarından bir grup ayrılmak istedi. Alkame de onların başına Abdullah b. Huzâfe’yi komutan tayin etti. Yolda ısınmak veya yemek için ateş yaktıklarında (şaka yapma huyu olan) komutanları ateşe atlamalarını istedi. Bir kısmı ateşe atlamak için hazırlanırken komutan, sakın ha yapmayın, ben size şaka yaptım, dedi. Savaştan döndüklerinde hadiseyi anlattıkları zaman, Hz. Peygamber (s.a.s) “Onlardan her kim size Allah’a karşı isyanı emrederse, itaat etmeyin”991 buyurdu.992 Moğultay’ın esbâb-ı vürûda dair verdiği diğer bir örnek Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı yıl, güneşin tutulduğunu ve ramazan ayında yağmur duasına çıkıldığını söylemesidir.993 Moğultay hadislerin yanı sıra bazı ayetlerin nüzûl sebebi ile ilgili olayları da zikreder: Mesela “Ondan (Kur’an’dan) önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman ederler” 994 mealindeki ayetin nüzul sebebinin, Necâşî ve ashabı hakkında olduğuna 995 ; Abdullah b. Cahş seriyyesi ganimetle dönünce Kureyş’in, Hz. Peygamber’in (s.a.s) haram ayda kan döktüğünü söylenmesi üzerine de “Sana haram 990 Sindî, Haşiyetü’s-Sindî, IV, 62 İbn Mâce, Cihad, 40; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 67 992 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 330-331 993 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 278 994 Kasas, 25/52 995 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 131 991 213 aydan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığını soruyorlar” 996 ayetinin nâzil olduğuna işaret etmiştir.997 Diğer taraftan Moğultay b. Kılıç; Hendek muharebesinde ashabın, ikindi namazını kılmaya fırsat bulamadıkları ile alakalı rivayetin isnadında bulunan ravilerin sika olduğunu ifade etmektedir. 998 Hz. Peygamberin (s.a.s) vefatında kefeninin üç elbiseden oluştuğuna dair Yezid b. Ebî Ziyâd rivayeti ile kabre en son indirenin Hz. Ali (r.a) olduğu ile ilgili Muğîre hadisinin zayıf olduğuna işaret ettiğini söyleyebiliriz.999 Netice olarak Moğultay, el-İşare’sinde siyer ve halifelere dair önemli gördüğü fevaide ilişkin kısa bilgiler vermiş, bunu yaparken tarihçi kimliğinin yanı sıra muhaddis vasfını da ortaya koymuştur. 2. el-Vâdıhu’l-Mübin fî Zikri Men Üstüşhide mine’l-Muhıbbîn Birinci bölümde kitabı tanıtırken, onun ana konusu aşk ve sevgi olduğunu ifade etmiştik. Bu bölümde Moğultay’ı öncelikle bu tür bir eser yazmaya sevk eden örnek çalışmaların olup olmadığını araştırmakla kitabı incelemeye başlayacağız. Daha sonra kitabın özellikleri ve hadis ilmi ile irtibatının nasıl olduğuna bakacağız. Kitaba örnek olan çalışmalar el-Vâdıhu’l-mübin’e ışık tuttuğunu düşündüğümüz bazı çalışmalar bulunmaktadır. Zira Moğultay kitabın içeriği ile örtüşen bu eserlere zaman zaman atıflar yapmakta ve onlardan çeşitli örnekler sunmaktadır. Selefin bu kitaplarını, müelliflerinin vefat tarihini dikkate alarak şu şekilde zikredebiliriz. 996 Bakara, 2/217 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 194 (Diğer örnekler için bkz. a.g.e., s. 225, 245, 252, 275, 320, 329, 344) 998 Moğultay b. Kılıç, el-İşare, s. 141 999 Moğultay b. Kılıç, el-İşare, s. 355 997 214 1. Emâlî Moğultay b. Kılıç’ın zikrettiği Emâlî 1000 ; Ebû Bekr İbn Düreyd el-Ezdî’ye (321/933) aittir. İbn Düreyd dilde, şiirde, eski Arap tarihi ve ensâb konularında döneminin en büyük âlimi kabul edilmekte ve kendisine “âlimlerin en şairi, şairlerin en âlimi” unvanı verilmektedir. İbn Düreyd’in şiirlerinin önemli kısmı takip edilen dersler sırasında kaleme alınmıştır. Ders notları mahiyetinde olduğu kabul edilir. Muhaddislerden Dârekutnî (385/995) onu sert bir şekilde tenkit ederken, Suyûtî eleştirmenin doğru olmadığı kanaatindedir. Emâlî, İbn Düreyd’in vermiş olduğu derslerde öğrencileri tarafından tutulan notlardan oluşur. Bu yüzden tespit edilemediği söylenir. Ancak günümüze ulaşan bazı nüshalarından anlaşıldığına göre, haber ve hikayelerin yer aldığı beyitler halinde bir çalışmadır. 170 meşhur râviden nakledilmiş şiir parçalarından meydana gelmektedir.1001 2. Kitâbü’l-masûn fî sırri’l-hevâ’l-meknûn Moğultay’ın adını verdiği bu eser1002, Ebû İshak Temîm el-Husrî’ye (413/1022) aittir. Husrî, ince bir ruh ve edebî bir zevkle seçilmiş en güzel nesir ve nazım örneklerinden oluşan Arap edebiyatının temel eserlerini kaleme almakla tanınmaktadır. Onun edebî fıkra, hikmet, vecize, latife, güldürücü, eğlendirici ve ibretli hikâye, güzel ve nükteli sözlerden oluşan çalışmaları vardır. Kitâbu’l-masûn da bunlardan biridir. Ana teması aşktır. Manzum ve mensur parçalardan bazı seçmeler ihtiva etmektedir. Eserde aşk, aşkın tezahürleri, iffet, kıskançlık, hicran, vuslat gibi konular ele alınmaktadır. Görüşlerine yer verilen düşünürler arasında sık sık Yunan filozoflarının adları geçmektedir. Eserin, Kurtubalı İbn Hazm’ın (456/1064) Tavku'l-hamâme’sine etkisi olduğu kabul edilir.1003 1000 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 168 Karaarslan, Nasuhi Ünal, “İbn Düreyd”, DİA, XIX, s. 419 1002 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 78 1003 Durmuş, İsmail, “Husrî Ebû İshak”, DİA, XVIII, s. 416-417 1001 215 3. Tavku’l -hamâme (Güvercin Gerdanlığı) Moğultay’ın işaret ettiği bir başka çalışma1004, İbn Hazm’ın (456/1064) aşk ve âşıklar konusunda nazım ve nesir karışımı kaleme aldığı bu kitabıdır. İbn Hazm, bizzat yaşadığı aşka dair, seven ve sevilenlere ait pek çok konuyu hikaye üslubuyla ele alır. Kitapta bizzat İbn Hazm’ın yazmış olduğu şiirler de vardır. Çalışmasının hemen hemen her sayfasında fertlerin psikolojik tahlillerini yapmaktadır. Kimi yerde manzum ifadeler var ise de eser, esasen düz yazılarıyla dikkat çekmektedir. Okuyucuyu üslubuyla eğlendirir. Eseri tercüme etmeye ilgi duyan ilk kişi, Hollandalı müsteşrik Reinhart Pieter Anne Dozy (Ö. Miladi 1883) olmuştur.1005 el-Vâdıhu’l-mübin’in özellikleri Özellikle İbn Mâce şerhi el-İ’lâm, Kütüb-i sitte ricalinin konu edinen İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl gibi kaleme aldığı hacimli çalışmaları içinde bir nebze olsun gönülleri dinlendirmek için bu eseri yazdığını öğrendiğimiz1006 Moğultay b. Kılıç, elVâdıhu’l-mübin’inde kaynağı bilinen ve ravileri zikredilen hadiseleri anlatmaktadır. Bu sebeple o, hayal mahsulü olan bir sevginin eseri değil, rivayet niteliğini haiz haberlerdir. Moğultay, eserinde mecazi aşkı konu edinmemiştir. Özellikle sahabe, tabiûn neslinde vâki olan ilahi aşkı konu edinmektedir. Bu yönüyle İbn Düreyd’in Emâlî’sinden, Husrî’nin Kitâbu’l-masûn’undan ve İbn Hazm’ın Tavku’l- Hamâme’sinden ayrılmaktadır. Bu bakımdan kitap hadis, tarih, dil ve edebiyat ile lügatin bir araya getirildiği bir çalışmadır. Moğultay b. Kılıç, bir yerde cahiliye devrinde Medine’de yaşanan bir olayı anlatır; o hadisede bir baba veba nedeniyle ölen oğluna bir gün boyunca ağlamaktan çocuğunun kabri başında vefat etmiştir. 1007 Bir yerde Lokman Hakîm’den 1008 , bir 1004 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 128, 375 İbn Hazm, Tavku’l-hamâme, s. 57-62 (ter. Mahmut Kanık, Güvercin Gerdanlığı) 1006 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 86 1007 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 445 1008 a.g.e., s. 188 1005 216 yerde de Allah korkusundan dolayı abid kız ile erkeğin şehadetinden 1009 bahseden rivayetlere, sahabeye, tabiuna isnad edilen başka haberlere yer verir. Anlatılanlar bazen aşk ehli olarak takdim edilen ve kendisinden haber nakledilen bir kişidir. Bazen Malik b. Dinar (131/747) gibi tabiînden bir zahid1010, bazen de Ömer b. Abdülaziz’in (101/719) kızı Ümmü’l-Benîn1011 gibi şahsiyetlerdir. Moğultay muhaddis Harâitî’den (327/939) naklettiği ölünceye kadar ağlaması dinmeyen cezbe ehli bir hanımın manzum sözlerine de yer vermiştir. 1012 Hocası Fethuddin ed-Debûsî’den (729/1328) mescitte hadis kıraati sırasında ders halkasındaki bir kişinin “Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler” 1013 mealindeki ayet okunduğunda ahu figan içindeki (manevi istiğrak hâlindeki) bir vefat haberini zikretmiştir.1014 Kimi zaman muhaddis İbn Ebü’d-dünyâ’ya (281/894) dayandırılan bir hâdiseye 1015 , Yemâme harbinde şehit düşen bir gencin menkıbesine 1016 , İbnü’l Merzübânî’den (384/994) naklettiği Allah aşkından ağladığı için ölen bir gencin haberine yer vermektedir.1017 Bu sebeple el-Vâdıhu’l-mübin, ravisi ile zikredilen, isnadı verilen veya bir kaynağa dayandırılan özellikle aşk ehli kimselerin haberlerini içeren bir eserdir. Ama bu aşk sıradan bir sevgi değildir, eser de bir aşk kitabı değildir. Allah aşıklarının ilahi sevgiden dolayı şehit olanlarına ait haberleri ihtiva eder. Aşıkların adları esas alınmış olup, yarı alfabetik bir çalışma niteliği taşımaktadır. Hadis ve tefsir gibi İslami ilimlerin yanında bu çalışmada tasavvuf ve felsefe gibi ilim dallarından istifade edilmiştir, alıntılar yapılmıştır. Sergilediği aşıklar portresinin bir bölümünü Kuran aşıkları gibi ilahi aşkı gönlünde hisseden kimseler oluşturmaktadır. Bunu eserin geneline yansıtmasının 1009 a.g.e., s. 208 a.g.e., s. 28, 1011 a.g.e., s. 32, 1012 a.g.e., s. 122, 1013 Hûd, 11/108 1014 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 132 1015 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 134 1016 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 166 1017 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 414 1010 217 yanı sıra bölüm başlığı yaptığı (Mesela zikir meclislerinde ölen kişiler gibi) kısımlarda da müstakil olarak görebilmek mümkündür. Ancak bu, baştan sona devam eden bir usul değildir. Hadis ilmi ile irtibatı el-Vâdıhu’l-mübin; Moğultay’ın ilmi kişiliğine zafiyet getiren bir çalışmasıdır. Onu bu konuda ilk defa tenkit eden muasırı el-Alâî (761/1360) olmuştur. el-Alâî, kitabın muhtevasını açığa çıkartmış ve nasıl bir değer taşıdığını ortaya koymuştur. Daha önce de geçtiği gibi Moğultay bu kitabından dolayı tutuklanmış; ama sonradan salıverilmiştir. Gerek içerdiği bilgileri olsun, gerekse savunduğu hadisler olsun, tenkide tâbi tutulabilecek bir kitaptır. Moğultay’ın şiddetle savunduğu ve sahih olduğunu iddia ettiği aşağıdaki hadis, el-Vâdıhu’l-mübin’in ana omurgasını meydana getirir. Moğultay “Kim aşık olur ve aşkını gizleyerek ölürse şehit olur” 1018 hadisini nakleden Ebû Muhammed Süveyd b. Saîd’in biyografisini verirken de ayrıca elVâdıhu’l-mübîn’i referans gösterir. 1019 Hakim Nisâbûrî’nin (405/1014) “Hadisi Süveyd’den başkası rivayet etmemiştir” sözünün doğru olmadığını açıklayarak hadisin sahih olduğunu savunur.1020 el-Vâdıhu’l-mübin; Moğultay’ın hadis ilminde mütesahil olarak nitelenmesine bir sebep görülebilir. Zira yukarıda geçtiği gibi zaman zaman o, bu eserini diğer çalışmalarında referans olarak göstermektedir. İbn Hacer’in de dediği gibi Moğultay, el-Vadıhu’l-mübin’ininde yer alan rivayetlerinden ötürü zafiyet ve sorumsuzluk taşımaktadır.1021 Bu eseri nedeniyle döneminde oldukça sıkıntı çekmiş ve akranları arasında alay konusu olmuştur. 1022 Muasırı İbnü’r-Râfi’ (774/1372); Moğultay’ın hadis ilimlerine dair bilgisinin az olduğunu kanaatini taşımaktadır.1023 1018 Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 156; V, 262; VI, 51; XI, 297; XII, 479; XIII, 184; İbnü’l Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258; Tacüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-şâfiyyeti’l-kübrâ, II, 288 1019 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281 1020 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281 1021 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-Kâmine, IV, 216; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 313 1022 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16 1023 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73 218 Tezde Moğultay’ın hadisçiliğini ortaya koymak istediğimiz için, onun özellikle bu kitabındaki hadisçiliğine dair yaklaşımlarını öğrenmek istedik. el-Vâdıhu’lmübin’in içeriği müellifin dediği gibi, gönülleri dinlendirmek içindir, ama ihtiva ettiği rivayetler hadis ilmi açısından tartışılır. Rivayetlerdeki yaklaşımını incelerken kitaptaki bazı rivayetleri ve kitabı yazma sebebi olan hadisi ayrıca değerlendireceğiz. 219 II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ A. HİCRİ VIII. ASIRDA YAPILAN HADİS ÇALIŞMALARI Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki yeri tespit etmeden önce onu hazırlayan devri kısaca hatırlamakta fayda vardır. Moğultay’ın 689-762/1290-1361 yılları arasında Kahire’de hayat sürdüğü göz önüne alınırsa, hadis ilminin hicri VII. Asırdan itibaren başlayan ve X. Asra kadar devam edecek olan “Olgunlaşma Dönemi”ni1024devam ettirmekte olduğunu söyleyebiliriz. Moğultay işte bu dönemin muhaddisleri arasında yer alır. VII. (XIII.) yüzyıl ve sonraki dönemlerde hadis rivayeti geleneği eskiye göre azalarak devam etmiştir. İbnü's-Salâh (463/1070), Mukaddime olarak da bilinen ve hadis usûlü çalışmalarının mihverini teşkil ederek üzerine yüzlerce çalışma yapılan Ulûmü'1-hadîs’sini kaleme almış bulunuyordu. Moğultay’ın hocalarından bazısını yetiştiren Radıyyüddin es-Sâgânî’nin (650/1252) mevzû hadisler üzerine bazı risaleleri 1025 , es-Sahihayn’ı cem eden Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye’si 1026 şöhret bulmuştu. Hadis usûlünün önemli simalarından Nevevî, Müslim şerhi el-Minhâc’ını telif etmiş, günümüzde elden düşmeyen Riyâzu’s-salihîn adlı eserini, dua ve zikir konusundaki hadisleri bir araya getiren el-Ezkâr’ını tasnif etmiş bulunuyordu. Hicri V. Asırdan itibaren ilki Bağdat'ta olmak üzere teşekkül eden ve tanınmış ilim ehlini bünyesinde toplayan Nizamiye medreseleri, hicri VI. Yüzyıldan itibaren “Dârü’l-hadîs” adıyla önce Dımaşk'ta, daha sonra Mısır ve Bağdat’ta kurulup yaygınlık kazanmıştı. 1027 Mısır’da Memlûkler, İslâm dünyasının en büyük devleti olarak ilmin ve irfanın merkezi haline gelmiş ve bu özelliklerini Osmanlıların yükselme devrine kadar korumaya devam edeceklerdi.1028 1024 Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 96 Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 326, 329; Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, s. 228 1026 Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 376; Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, s. 88 1027 Kandemir, Yaşar, “Hadis/Dirâyetü’l Hadis Kitapları”, DİA, XV, s. 36 1028 Yiğit, İsmail, “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 94 1025 220 Hicri VIII. Asrın hemen başlarında hadis usulünde, metot ve sistem bilgilerinin senedsiz olarak aktarıldığı usul kitapları devri başladı. Bu konuda İbnü’s-Salâh’ın, Ulûmü'l-hadîs’i kendinden sonra gelen çalışmalara bir ufuk açmış oldu. Nevevî’nin Takrîb’i ile başlayan ihtisar çalışmalarına Moğultay’ın hocalarından; İbn Dakîku’lîd’in (702/1302) el-İktirâh, İbn Cemâa’nın (733/1332) el-Menhelü’r-revî, Huseyn b. Abdullah et-Tîbî’nin (743/1342) Hulâsa gibi eserleriyle katıldığını görmekteyiz. Moğultay ise bu çalışmalara Islahu kitâbi İbni’s-Salah’ı ile katılacaktır. Moğultay döneminde, önem arz eden bazı rical çalışmaları arasında; Mizzî’nin (744/1343) Tehzîbu’l-kemâl’i, Tarihu’l-İslam’ı, el-Iber fî haberi men ğaber’i, Tezkiretü’l-huffaz ile Siyeru a’lâmi’n-nübelâ’sı sayılabilir. Abdulvehhâb ezZübeyrî’nin (730/1329) Zeylü alâ siyeri a’lâmi’n-nübelâ’sı, Hatîb Tebrîzî’nin (749/1348) Esmâu ricali’l-hadis mine’l-mişkât’ı, Safedî’nin (764/1363) A’vânu’nnasr fî a’yâni’l-asr’ı, İbn Hamze ed-Dımaşkî’nin (765/1364) et-Tezkire bi ricali’laşere’si ile İbn Kesîr’in (774/1372) el-Bidâye ve’n-nihaye’si bu kategoride sayılabilecek önemli çalışmalardandır. Moğultay b. Kılıç’ın tanınmasına sebep olan bu alandaki en önemli kitabı, İkmâlü tehzibi’l-kemâl adını taşır. Sahabeyi esas alan rical kitapları arasında Muhıbbü’t-Taberî (694/1294) Riyâdu’n-nadîra, Abdullah b. Muhammed Mahzumî (703/1303) Marifetüs-sahabe, Muhammed b. Muhammed el-Kaşgârî (705/1305) Muhtasaru üsdi’l-ğâbe, Zehebî (744/1343) Tecrîdu esmâis-sahabe, Abbâdî (776/1374) Ğaysu’s-sihâbe, adlı kitapları yazmış bu devrin mühim ilim ehli arasında yer almaktaydı.1029 Bu çalışmalar arasında Moğultay’ın da Hâşiyetü alâ üsdi’l-ğâbe, , Kitabü’lmuhadramîn, el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fîhim mine’s-sahabe adlı kitapları bulunmaktadır.1030 H. VIII. Asırda özellikle sika olan ravilerle ilgili, cerh-ta’dil hükümlerini uygulayan ravilere özel eserler de kaleme alınmıştır. Mesela Ahmed b. Aybek esSurûcî’nin (744/1343) Kitâbu’s-sikat’ı, Zehebî’nin (748/1347) Ma’rifetü’r-ruvâti’lmütekellem’i, İbn Kesîr’in (774/1372) Tekmiletü’s-sikat’i gibi. 1029 1030 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 235-249 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi ibni’s-Salah, s. 470; İbn Hacer, el-İsabe, I, 377 (544); 485 (829); 648 (1345) IV, 29 (4596) V, 216 (6832) 221 Moğultay’ın bu alanda telif ettiği kitaplar şunlardır: Tenkîhu’l-ezhân fî tehzîbi’s-sikâti li’bni-Hibban1031 , el-Muâhazât alâ kitab-i’s-Sikâti li’bni-Hibban1032, İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ li’bni’l-Cevzî Bu asırda isim ve künyelerle ilgili önemli çalışmalar yapılmıştır. En bilineni Zehebî’ye (748/1347) ait olan Muktenâ fî serdi’l-künâ’dır. Moğultay b. Kılıç’ın da aynı alanda bir intihabı vardır. Adı Müntehabü min kitâbi ‘Men vâfekât künyetühû isme ebîhi li’l-Hatîb el-Bağdadî’dir.1033 Müttefik ve müfterik alanında Moğultay’a kadar en temel çalışma Hatib elBağdadî (463/1071) tarafından yazılmış bulunuyordu. 1034 İbnü’ş-Şecerî Hibetullah (542/1147), Ebû Musa Medînî (518/1185), Ebûbekir Hâzimî (584/1188) gibi alimler ma’ttefeka lafzuhû va’htelefe ma’nâhu adları ile bilinen bazı çalışmalar kaleme almışlardı. Hicri VII. asırda da bazı çalışmalar yapılmıştı. Ancak hicri VIII. asra gelindiğinde Moğultay dışında bir başkası tarafından müttefik ve müfterik bilgisi ile ilgili çalışma yapıldığını tespit edemedik. 1035 Moğultay’ın kaleme aldığı eserlerin adları ise şöyledir: Kitâbu’l-müttefik ve’l-müfterik, Nefahâtü’t-tîb fî tenkîhi kitâbi’lmüttefik ve’l-müfterik li’l-Hatîb el-Bağdadî , Men urife bi-ümmihî ile üzerinde çalışmayı düşündüğü Kitabün kezâ fealahû Hatîb fi’l-mu’tenif.1036 Bu asırda mu’telif ve muhtelif alanındaki bazı çalışmalar ise şunlardır: İbnü’l Fuvâtî (723/1323) Kitabu’l-muhtelif ve’l-mu’telif, İsa b. Mesud Zevâvî (743/1342), İkmâlu’l-ikmâl, Zehebî (748/1347) Müştebehü’n-nisbe İbnü’l-Imâd Hemedânî (773/1371) ez-Zeyl ale’t-takyîd li ma’rifeti’s-sünen ve’l-esânid. Bazı kaynaklar Moğultay’ın Zeylü alâ kitabi Ebî Hamid b. Sâbûnî ve Mansur b. Süleym İskenderî adıyla bir eserinin bulunduğunu kaydetmektedirler.”1037 Zayıf ravilere (Duafâ) dair yapılan çalışmalara gelince Moğultay b. Kılıç döneminde özellikle Zehebî tarafından yazılan üç eser çok meşhur olmuştu; bunlar 1031 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 190 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 6 1033 Fihrisü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, III, 833 1034 İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s.179 ; Suyutî, Tedrîbu’r-râvî, II, 316 1035 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s. 150-153 1036 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, IV, 390 1037 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1637; Kettâni, Risâle, (Hadis literatürü, Ter. Özbek), s. 216, 240 1032 222 el-Muğnî fi’d-duafâ, Mîzanu’l-i’tidâl fî nakdi’r-rical ve ed-Divânu’d-duafâ ve’lmetrûkîn adlarını taşımaktaydı. Bunlardan Mîzan üzerine İbn Hamze (765/1364) etTa’lik alâ mizani’l-i’tidâl’ini telif etmişti. İbnu’t-Türkmâni (750/1350) ed-Duafa ve’l metrukûne min ashabi’l-hadis, İbn Kesîr Kitabu’t-tekmîl fi’l-cerhi ve’t-ta’dil ve ma’rifeti’s-sikât ve’d-duafâ ve’l-mecâhîl, adlı eserler kaleme almışlardı.1038 Konuyla alakalı Moğultay b. Kılıç’ın kitabının ismi İbnü’l-Cevzi’nin (597/1200) Kitabu’dduafâ’sı üzerine yazdığı el-İktifâ bi tenkîhi kitâbi’d-duafâ’sıdır. Bu asrın kayda değer en önemli faaliyetlerinden biri zevâid konusunda Moğultay tarafından yapılmıştır. Zevâid türü kitaplar, musannefin diğer müsanneflere göre ihtiva ettiği fazla hadislerin tespit edilip ayrı bir kitapta toplanması maksadıyla yazılmaktaydı. 1039 Zevâid türü çalışmalar bir çeşit ikmal çalışmalarıdır. Alimler öncelikle fazlalık ihtiva eden hadisleri tek tek tespite çalışmışlar, bunları daha sonradan hacimli eserler haline getirmişlerdir. Zevaid adı altında cem edilmeye başlanan bu literatürden, Moğultay sonrası Nureddin Heysemî’nin el-Mecmeu’z-zevâid’i meşhur olmuş 1040 , hicri IX. asırdan itibaren zevâidlerin tasnifi yaygınlaşmıştır. Kaynaklarda Moğultay’a ait olduğu kaydedilen Zevâidü ibn Hibban alâ’s-Sahihayn adlı eser, bildiğimiz kadarıyla bu alanın ilk çalışmasıdır. İbn Hacer, Moğultay’ın tamamlayamadığını ifade eder. 1041 bu eserini gördüğünü ancak onu Heysemî’nin günümüze ulaşan önemli eseri Mevâridü’z-Zam’ân’ı1042, İbn Hibban’ın es-Sahihayn’i üzerine bir çalışma olduğuna göre Heysemî, Moğultay’ın bu çalışmasından istifade etmiş olmalıdır. Nitekim bu kitabın giriş bilgilerinde muhakkik Esed Dârânî, İbn Hibban’ın eseri üzerine Emir Alâeddin el-Fârisî’nin (739/1338) el-İhsân fî takrîbi Sahihi İbn Hibban adlı bir tertib çalışması olsa da esasen Moğultay’ın zevâid türü çalışmada önemli bir adımı başlattığını kaydetmektedir.1043 1038 Kettâni, Risale, (Hadis literaratürü, Ter. Özbek) s. 319, 321 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 472; Uğur Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 432 1040 Çakan, Lütfi, Hadis Edebiyatı, s. 118-119 1041 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, 139; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; Lisanu’l-mizan, VII, 19 1042 Heysemi, Mevâridü’z-zam’ân, Dâru’s-sekâfeti’l-arabiyye, I-VIII, 1. Baskı (thk.Hüseyin Selim Esed Dâranî, Abdullah Ali Kuşek), Beyrut, 1411/1990 1043 Heysemi, Mevâridü’z-zam’ân, I, 49 (Zevâid türü çalışmalar için ayrıca bkz. Kettâni, Risale, (Hadis literatürü, Ter. Özbek) s.373-375; Miras Kamil, Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 223-226) 1039 223 Ahkâm hadisleri ile ilgili Moğultay’ın hocalarından İbn Cemâa (733/1333) elİ’lâm bi-ehâdîsi'1-ahkâm’ı, Kutbuddin el-Halebî (735/1334) el-İhtimâm bi-telhîsi kitâbi'l-ilmâm’ı, İbn Dakîku’lîd (702/1302) el-İmâm fî ma'rifeti ehâdîsi'l-ahkâm’ı ile İlmâm bi-ehâdîsi'l-ahkâm’ı telif ederken Moğultay el-Ahkâm 1044 adıyla bir çalışma yapmaktadır. Hadis cüzlerinde Dimyâtî (705/1306) Cüz'ün fîhi zikrü'l-muhacirin min Kureyş’i, Risale fî kırâ'ati âyeti'l-kürsî, İbn Teymiyye (728/1327) Kelimü't-tayyibe min ezkâri'n-Nebî, er-Risale fî şerhi hadîsi Ebî Zer, er-Risale fi's-sünne gibi cüz ve risaleler kaleme almışlardır. Aynı şekilde Moğultay’ın da Cüz ellezî harracehû linefsihî1045, Cüz fî ezâni’n-Nebiyy ve salâtihi alâ’r-râhıle1046, Cüz fi’ş-şürbi kâimen1047, Salâtü’n alâ’r-râhıle 1048 adlı çalışmalar yaptığını kaynaklar zikretmektedir. Hocası İbn Cemâa, Muhtasaru Sahîhi'l-Buhâri’yi yazarken Moğultay bir rical kitabını ihtisar etmektedir. Adı: Muhtasar ikmâlü tehzibi’l-kemâl 1049 Bu asırda hocalarından Kutbuddin el-Halebî (735/1334) Şerhu Sahîhi'l-Buhârî, 1050 İbn Seyyidünnâs (734/1335) Nefhu'ş-şezî şerhu Câmiı't-Tirmizî, İbn Teymiyye (728/1327) İn'âmü'1bârî fî şerhi hadîsi Ebî Zerri'l-Ğifârî, Şerhu hadîsi'n-nüzûl, Şerhu hadîsi ‘İnneme'Ia'mâlü bi'n-niyyât’ gibi şerh çalışmaları yaparken Moğultay’ın el-İ’lâm, et-Telvîh, es-Senen fi’l-kelami alâ ehâdisi’s-Sünen adlı kitaplarının bulunduğunu görürüz. B. HADİS İLİMLERİNE KATKISI Hiç şüphesiz Moğultay’ın hadis ilmindeki başarısının arkasında onu yetiştiren hocaları ve onların hadis ilmine katmış oldukları ilmî ufuk bulunur. Önceki bölümde değindiğimiz gibi Moğultay’ın yetiştiği yıllarda Mısır çok önemli bir ilim yuvası haline gelmiştir. Kahire, İslam ülkelerinin güven duyduğu bir yerdir. İlim irfan, medeniyet ve sanat üssü konumundadır. Pek çok İslam âlimi burada eserler kaleme almıştır. 1044 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 73; Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230 1045 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 136-137 1046 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 90 1047 İbn Hacer, İnbâu’l-ğumr, VI, 22 1048 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l kemal, X, 118 1049 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139 1050 Ebû’l Mehâsin, Zeylü tabakâti’l huffâz li’z-zehebî s. 14 224 Hicri VIII. asırdaki hadis çalışmalarını incelerken işaret ettiğimiz gibi Moğultay’ın hocaları; sahih hadis kitapları üzerine başta Buharî’nin el-Câmiu’sSahih’i olmak üzere hadis şerh çalışmaları, usûl kitapları, rical edebiyatında cerh ve tadil kitapları, biyografiler, risale ve cüzler, ahkama dair kitaplar, miftah özelliğini haiz tertip çalışmaları yapmışlardır. Tezin sonundaki ekler bölümünde bir tablo halinde de sunulduğu gibi Mısır’da yetişen pek çok muhaddis vardır. Moğultay yüzlerce İslam âlimi ve kitaplarından istifade etmiştir. Bu sebeple Moğultay’ın hadis ilmindeki yerini incelerken, onun kaleme almış olduğu bazı eserlere ilham kaynağı olabileceğini düşündüğümüz çalışmaların hocaları tarafından başlatılmış olmasını veya bu eserlerin kendisine etki etmiş olmasını da muhtemel gördüğümüz için bu konudaki bilgileri bir önceki bölümde ele almıştık. Moğultay b. Kılıç hicri VIII. asrın başlarında ilim dünyasında neş’et etmeye başladığında, devrin ilim ehli tarafından ilmî mesainin mahsulünü devşirmeye hazırdır. Hadis ilminin önemli görülebilecek ilim dallarında hocalarını takip etmiş; ancak bu takip ilmî eserleri tetkik, telif, tahlil, istidrak, ikmâl vb. olmak üzere bir takım çalışmalarla kendini göstermiştir. Moğultay b. Kılıç yazmış olduğu kitapları ile yaşadığı yıllarda temayüz etmiş asrın hadis hafızı, devrin imamı, neseb ilminin önemli bir şahsiyeti ve muhaddistir.1051 Eseri üzerinde Moğultay’ın ikmal çalışmaları da yapmış olduğu İbn Nukta’nın (629/1231) isabetle kaydettiği gibi ‘her insaf sahibi bilir ki; Hatib el-Bağdadî’den sonraki muhaddisler, onun eserlerinin yetiştirdiği kişilerdir.’ Bu sebeple ‘bana hocasını söyle sana talebesini anlatayım’ 1052 kabilinden Moğultay b. Kılıç’tan sonra gelen muhaddislerce kendisini öne çıkartan ilmî özellikleri burada vurgulamakta fayda görüyoruz. 1051 Safedî, A’yânül-asr, V, 433; İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 215; İbn Kutluboğa, Tacüt-terâcim, s. 269; İbn Fehd, Lahzül-elhâz, s. 133 1052 Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı, s. 142 225 1. Ahkâmü’l-Hadîs Moğultay b. Kılıç’ın hadisçiliğinde fıkıh söyleyebiliriz. Bazı kaynaklar onun el-Ahkâm ilminin 1053 önemli olduğunu adlı bir çalışmasından bahsederlerse de, bunun Kütüb-i Sitte’nin en sahih rivayetlerinin bir araya getirdiği çalışması olduğu kanaatindeyiz. Zira Moğultay bir çalışmasında, önce ed-Dürrü’lmusûn adıyla kaleme aldığı ancak daha sonra ed-Dürrü’l-manzûm’ adını verdiği kitabında, Kütüb-i sitte hadislerinin ahkama dair rivayetlerini bir araya getirdiğini söyler. 1054 İbn Fehd de onun Kütüb-i sitte imamlarının ittifak ettiği ahkama dair hadisleri ihtiva eden bir kitabı olduğu söylemektedir.1055 Talebelerinden Cemâlüddin Yusuf el-Malatî (803/1400), bu kitabını hocasına okuduğunu ifade eder.1056 Moğultay’ın ahkâmu’l-hadise dair verdiği bilgiler İbn Mâce şerhinde sıkça görülür. 1057 Akşam namazının vakti ile ilgili bölümde, adeti olduğu üzere önce rivayetleri değerlendiren Moğultay, rical hakkında bilgi verir. Konuyla ilgili gördüğü Ukbe b. Âmir’den rivayet edilen şu hadisi zikreder. “Resûlullah (s.a.s); ümmetim akşam namazını yıldızlar çokça görülünceye kadar geciktirmedikçe fıtrat üzere devam eder.”1058 Moğultay şöyle der: Ebû Davud bu hadisi, tek başına (münferid olarak) Ukbe b. Âmir’den nakletmemiş, bilakis bir önceki ravi Mersed b. Abdullah’ın şu sözüyle nakletmiştir: Ukbe b. Âmir Mısır’da bulunurken, Ebû Eyyûb (r.a) yanına geldi.Ukbe akşam namazını geciktirmişti. Ebû Eyyûb (r.a) yanına geldi, namazı neden geç bıraktığını sordu. O da meşguliyetin alıkoyduğunu söyleyince, sen işitmedin mi diyerek yukarıdaki hadisi nakletti. O da işittiğini söyledi. Bunu Ebû Davud, hadisten hüküm çıkarmak için (istinbat) yapmıştır. Ebû Ali Tûsî’nin Ahkâm’ında zikrettiği ve bunun bir benzeri olan Ümmü Habibe (r.a) hadisi de aynıdır. Bu hadisler akşam namazının erken kılınmasının müstehab olduğuna işaret etmektedir. Şiiler dışında ulema arasında bu konuda ihtilaf yoktur.1059 1053 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-Iber, I, 73 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 111 1055 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139 1056 Sehavî, ed-Dav’u’l-lâmî, X, 335; Kehhâle, Mu’cem, XII, 313 1057 Diğer örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 157; V, 49, 201, 327, 328 1058 Ebû Davud, Salat, 6, Nesâî, Mevâkît, 43, 45; İbn Mâce, Salat, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 147; V, 417 1059 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 320 1054 226 İbn Mâce şerhinin mescitlerin sıvanıp yükseltilmesi ile ilgili kısımda ise Moğultay’ın “Ameli bozulan her topluluk, mescitlerini süslemeye yönelmiştir” 1060 hadisini açıklarken, açıklamaların ardından “bu hadis, namazın malla müdafaa edilmeyeceğine bir delildir” diyerek hüküm çıkardığını görebiliriz.1061 Onun bu özelliğini Buharî şerhi et-Telvîh’te de görmek mümkündür. Mesela “Halk arasını düzelten ve bunun için iyi niyetle söz ulaştıran veya hayır kasdıyla yalan söyleyen yalancı değildir” 1062 hadisini şerh ederken, harb sırasında yalan söylemekle ilgili bahisler açmakta, İbn Battâl gibi alimlerin fıkhî görüşlerine yer vermektedir. 1063 Moğultay’ın fıkhî yaklaşımını hadis usûlünde de görebilmek mümkündür. Zira o, yer yer fakihlerin hadis anlayışına önem verdiğini gösterir. Nitekim İbnu’s-Salah’a yapmış olduğu ikmâl çalışmasında, rivayeti kabul edilen kişilerle ilgili mürüvvet kavramını incelerken şöyle demektedir: Hadis ve fıkıh imamlarının cumhuru, rivayetiyle ihticac olunan ravinin rivayetinde adil ve zâbıt olmasını şart koşmaktadırlar.1064 Görüldüğü üzere Moğultay, fıkıh imamlarının görüşünü de önemseyerek, aynı zamanda fıkıh ilminin birikimlerini yansıtmaktadır. Ancak bunlar, onu bir fakih sıfatıyla öne çıkartacak seviyede değildir. Rivayetlere daha fazla yer vermekte, nadir de olsa fıkhî hükümler çıkartmakta ve bazı tespitlerde bulunmaktadır. 2. Rivayetçiliği Moğultay’ın rivayetlerde zaman zaman çok hassas davranırken, bazen de dikkatle eğilmediğini görüyoruz. Hadisin senedinde geçen ravinin tespitinde hassasiyet gösterirken, bir kaynaktan alıntı yaparken aynı titizliği göstermemektedir. Mesela Moğultay, bir yerde kitapta verilen kaynaklara baktığını ama orada denileni bulamadığını ifade ederken, Buharî’nin görüşünü aynen aktaran Ebû Bişr Dûlâbî’nin görüşü aktarırken hata yaptığını söyler. Başka bir yerde ise İbn Mâkûlâ’dan hatalı bilgi aktarmakla Mizzî’yi tenkit eder, bir başka yerde Mizzî’nin yapmış olduğu hatanın, onun Lâlekâî’den (418/1027) naklettiği hatalı bir açıklama olduğunu 1060 İbn Mâce, Mesacid, 6 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 182 1062 Buharî, Sulh, 2 1063 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a 1064 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitabi İbni’s-Salah, s. 299 1061 227 zikreder ve “Buharî, Tarih’inde böyle bir şey söylememiştir” der. 1065 Bu tür ifadelerinden anlıyoruz ki Moğultay, zaman zaman müelliflerin kaynaklarını bizzat görmeyip onlardan nakleden eserlerden de bilgi aktarmaktadır. Moğultay bazen ricali değerlendirirken rivayetlerini de konu edinir. Mesela niyet hadisinin (her nesilden sadece) birer ravisinin olduğunun söylenmesini kabul etmez. 1066 Bu görüşünü Dârekutnî’nin rivayetine dayandırmakta ve hadisin iki ayrı tariki olduğunu dile getirerek karşı çıkmaktadır. Niyet hadisinde bazı alimlerin kitap yazdığını ama kendisinin görmediğini ifade ettiği bir cüzde rivayetin çok tariki bulunduğunu söylemektedir. Fakat bu sözlerini rivayet yönüyle tahkik etmez. Halbûki Moğultay’ın delil olarak ele aldığı yukarıdaki rivayet, Zeylâî’nin verdiği bilgilere göre, Dârekutnî’nin Kitâbü’l-ılel’inde geçmektedir. Hadisin mütâbii de yoktur. Rivayetin tek kaldığı sanılan ravinin şeyhinden, bir başka ravi tarafından nakledilmesi söz konusu olmamıştır. Dârekutnî, niyet hadisini Mâlik, Yahya b. Saîd, Muhammed b. İbrahim Teymî, Alkame b. Vakkas ve Ömer tariki ile nakletmektedir.1067 İşte bu yüzden Moğultay’ın, rical tenkidini yaparken gösterdiği titizliği bazen rivayetlerde göremeyebiliyoruz. 3. Tenkitçiliği Moğultay b. Kılıç’tan bahseden kaynaklar, yaşadığı asırda onu öne çıkaran özelliğin, ikmal ve istidrakleri bağlamında tenkitçiliği olduğunu kaydeder. Gördüğü hataları düzeltmek ve bu eserlere ilâvelerde bulunmasını en önemli meşgalesi olarak zikrederler.1068 Moğultay’ın kaleme aldığı eserler, önceki musennafatın derli toplu bir sunumu şeklindedir. Yaşadığı devrin getirmiş olduğu özelliğin sonucu olarak eserlerini ve çalışmalarını ikmal ve istidrak ehli biri olarak, ince eleyip sık dokumaktadır. Moğultay kimi zaman mesela; el-Medhal’inde olsun 1069 veya el-Müstedrek’inde 1065 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 314; II, 6, 11, 51 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 136, 137 1067 Zeylâî, Nasbu’r-râye, 302, 303 1068 İbn Kesir, el-Bidâye, VII, 296; İbnü’l-Irâkî Ebû Zur’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 71-73; İbn Hacer, edDürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 312 1069 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 103; II, 259 1066 228 olsun 1070 el-Hakim en-Nisâbûrî’yi (405/1014) mütesâhil davranmakla tenkit eder. Kimi zaman da onu bir muhaddisin işinin esasen metin ve isnad konusunda çok titiz olmasının gereğini söylerken buluruz. 1071 Bazen rivayet veya bir fikir hakkında icma olduğunu söyleyen biri varsa, icmaın nerede ve kimler tarafından sağlandığını sıkı bir şekilde araştırırken görürüz. Zira bir meselede veya rivayette icma olduğunu ifade etmek iddialı bir cümledir. Moğultay adeta bu ifadeyi söker alır ve tenkide tabi tutar. Mesela Ebûbekir b. Şeybe, Şureyk, Mikdâm b. Şureyh b. Hânî, babasından onun da Hz. Âişe’den (r.a) naklettiği “Hz. Peygamber (s.a.s) yanına geldiğinde misvak kullanmaya başlardı” 1072 hadisi naklederken, İbn Mende’nin (375/985) hadisin sıhhati hakkında icma vardır demesini eleştirir. Buharî ve Tirmizi’de muhalif rivayetler varken icma nasıl olabilir? diye sorar.1073 Moğultay ravilerin nesepleri konusunda uzman olduğunu sıkça gösterir. Sahabi ismini yanlış zabt eden Ebû Ahmed el-Askerî’nin (382/992) söz konusu hatasını tashih etmeden geçmez. 1074 Yanlış kişi zannedilmesi muhtemel raviler hakkında muhakkak bilgi verir. Mesela hadisin isnadında geçen İbrahim b. Sa’d adlı ravinin, Ya’kub b. İbrahim b. Sa’d olduğunu açıklaması gibi. el-Hâkim, İbnü’s-Seken, Ebû Nuaym, Kelabâzî gibi muhaddislerin isim tespitindeki görüşlerini verir.1075 Moğultay’ın aynı rivayetin, kitaplardaki durumu hakkında engin bir bilgiye sahip olduğunu görürüz. Mesela Ebû Davud es-Sicistânî’yi (275/889) hadisi bir keresinde mürsel olarak verdiğini, bir başka yerde ise aynı hadisi mahfuz olarak rivayet ettiğini tespit eder. Bunu bir hata olarak kabul eder ve düzeltir.1076 Moğultay, hadisi açıklarken ravi ve rivayeti hakkında geniş bir araştırma yapmaktadır. Ayrıca kendi zamanına ulaşan diğer bazı şerhlere de ulaştığını ve Hattâbî (388/998), İbn Battâl (449/1057) gibi Buharî’nin es-Sahih’ine şerh yazan hadis alimlerinin görüşlerinden istifade ettiğini söyleyebiliriz.1077 1070 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 110, 142, 185; II, 95; V, 39 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 154 1072 İbn Mâce, Taharet, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 42, 110, 183, 186, 188 1073 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 115 1074 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 210, 211 1075 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 2a 1076 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 344 1077 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 5ab; 6b; 14a 1071 229 Moğultay’ın senedde geçen ravileri cerh-tadil hükümleri yönüyle incelerken, rical kitaplarında olduğu gibi, söylenenleri iyice tahkik eder. Mesela Ebû’l-Fadl Tahir el-Makdîsî’nin Tezkire’sinde geçen bir ravi hakkında muhaddislerin zayıflığına dair icma olduğunu zikretmesine karşı çıkarak şöyle der: “Iclî, Tarih’inde onun bahsettiği raviye yer vermiş ve hakkında saduk, câizü’l-hadis ve sahibü’s-sünne sıfatlarını kullanmıştır. O halde ravinin zayıf olduğuna dair nasıl icma olabilir?1078 Buradan anlıyoruz ki Moğultay, önceki alimlerin kitaplarını, çalışmalarında kaynak olarak ele alırken eleştirel bir gözle de incelemektedir. Bunun sonucunda geçmiş kaynaklarla kendisinin telif ettiği eserler arasında bir mukayese yapmayı hedeflemektedir. Zaten onu öne çıkartan bu tenkitçi yönü olmuştur. Sehavî, Moğultay’ın ez-Zeyl alâ kitabi Ebî Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve Mansur b. Süleym el-İskenderî (672/1273) adıyla Mansur b. Selîm ile İbnü’sSâbûnî’nin zeyllerini bir araya getirdiğini ifade etmektedir. 1079 Katip Çelebi’ye (1067/1657) göre bu büyük bir zeyldir. Moğultay burada geçen isimlerin çoğuna şairlerin ve arapların neseplerini de eklemiştir.”1080 Moğultay’ın el-İnâbe’yi kaleme alırken Izzüddin İbnü’l-Esir’in (630/1232) Üsdü’l-ğâbe’sini kaynak vermesi de onun tenkitçi yönünü gösteren bir yaklaşım olarak görülebilir. Moğultay’ın yaptığı ilavelerin, ikmallerin hepsi yerinde ve olması gereken midir? sorusuna en sağlıklı cevabı kanaatimizce İbn Hacer (852/1448) vermektedir. İbn Hacer, Ebû Hamid b. Sâbûnî (680/1281) ve Mansur b. Süleym el-İskenderî’nin (672/1273) kitaplarına yazmış olduğu zeyl hakkında bilgi verirken, Moğultay’ın yaklaşım tarzını da ifade etmekte ve “Moğultay’ın bu eseri büyük bir zeyldir; ancak içinde pek çok hata, gereksiz bilgiler ve tekrarlar bulunmaktadır”1081demektedir. İbn Hacer, Moğultay’ın Ulûmü’l-hadis’e yaptığı ikmâl çalışmasında da aynı düşünceye sahiptir. Ona göre Moğultay, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah’ındaki ilavelerin pek çoğunu yanlış anlama ve hatadan kaynaklanarak ilave etmiştir.” 1082 İbn Hacer’in bu kitap 1078 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 259 Sehavî, Fethu’l-muğîs, IV, 229 1080 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 1637 1081 İbn Kâdî Şühbe, Tarih, III, 198; İbn Hacer, Tebsîrü’l-müntebih, s. 2 1082 İbn Hacer, Lisanu’l-mîzan, VII, 17 1079 230 hakkındaki değerlendirmelerini ve tenkitlerini, Moğultay’ın Islahu kitâbi İbni’sSalah adlı eserini tezde ele alırken inceledik. 4. Hadis Ravileri İlmi Hadis rivayetinde hadise “sahih” hükmünü verebilmek için öncelikle söz konusu hadisin ricali sika olmalıdır. Bu bakımdan muhaddisler, hadis ricalini önemsemişler ve hadisi rivayet eden kişilerin cerh-tadil durumlarını araştırmaya önem vermişlerdir. Hadis ravileri ilmi; hadis ravilerinin hadis rivayeti bakımından tetkik edilmesi ile ilgilenir.1083 Bu ilim dalında Buharî’nin (256/869) et-Tarihü’l-kebir adlı eserinin, kendisinden sonraki rical kitaplarına kaynak teşkil ettiği ifade edilir.1084 Tarih ve tabakat adı altında ravilerden bahsetmek, önemli bir ilim dalıdır; zira ravinin sika olması veya çeşitli kusurlarla tenkit ediliyor olması, onun rivayetinin değerini gösterir. Moğultay b. Kılıç hadisi nakleden ravilerin durumunu önemsemektedir. Bu bakımdan o, rical ve tabakata dair kaleme aldığı eserlerinde, ravilerin tanınması ve bilinmesi hakkındaki kanaatlerini, kendinden önceki alimlerin de görüşlerini alarak açıklar. Senedlerde ravi isimlerindeki karışıklığı giderir. Bu sebeple isnadın üzerinde daha çok durmaktadır. Zira hadis ilminde pek çok alim, hadisin isnadını dinin korunması olarak değerlendirmektedir. Nitekim Muhammed b. Sirin (110/728) “Bu ilim dindir; dininizi kimden aldığınıza dikkat edin” 1085 şeklindeki uyarısı, isnada titizlik gösteren alimlerin en belirgin özelliklerinden biri kabul edilir. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse Moğultay, mesela Asım b. Ömer b. Hafs b. Asım ismindeki bir raviyi, İbn Hibban’ın (354/965), bir defasında es-Sikât’ında diğer bir keresinde de Kitabu’l-mecrûhîn’inde münkerü’l-hadis olmakla tavsif ettiğini ifade söyler. Kitabu’l-mecrûhîn’de onun sika ravilere muvafık olacak şekilde rivayeti tespit edilmedikçe, hadisi ile ihticac olunmayacağını söylediğini nakleder. İbn Hibban gibi bir muhaddisin böylesi bir hatayı nasıl yapabildiğine dikkat çeker. 1083 Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 89 Kettâni, Risâle, (Hadis Literatürü, Ter. Özbek), s. 260 1085 Müslim, Mukaddime, 7 1084 231 es-Sikat’ı bu yönüyle tetkik ettiğini telmih ederek “biz, bu konuyu delilleri ile elMuâhazât alâ kitâbi’s-Sikât ismini verdiğimiz eserimizde açıkladık” der. İbn Hibban hadis ricali hakkında mevsuk olan hadis otoritelerini referans göstererek; Asım b. Ömer b. Hafs’ı İbn’ul-Cârud’un (307/919) zayıf gördüğünü ve hadisini huccet almadığını söyler. Bezzâr (286/899) Sünen’ine hadisini almış ise de onun hafız olmadığını kaydeder. İbn Sa’d’a (230/844) göre o, şiir ile meşhurdur. Ukaylî (324/935) ve Ebû Yahya Sâcî (307/919) onu zayıf ravilerden sayar. Moğultay; Asım b. Ömer b. Hafs’ın İbn Şahin’in (385/995) es-Sikat adlı eserinde mevsuk olarak zikredildiğini, Darekutnî’den (385/995) nakledilen bir rivayette de bunun teyit edildiğine dikkat çeker. İki büyük hadis imamının şu tespiti yaptıklarını söyler: “Asım b. Ömer b. Hafs’ın soyu Ömer b. Hattab’a (r.a) uzanır. Dört oğlu vardır, hepsi de sikadır: Abdullah, Ubeydullah, Asım ve Ebûbekir. İşte Asım b. Ömer bu dört kardeşten biridir. Hadis rivayeti az ise de kendisi sikadır.” Moğultay İmam Nesai’nin (303/915) bu dört kişi hakkında sika olduklarına dair görüşünü verir. İbn Huzeyme’nin (311/923) Sahih’inden bu raviyi teyit eden rivayeti zikreder. Ardından “Bana göre Asım, Abdullah ve Ubeydullah’ın kardeşidir” görüşünü aktarır.1086 Bu izahlardan anlıyoruz ki, Moğultay b. Kılıç; hadis ravileri ilminde söz sahibidir. Raviler hakkındaki bilgilere geniş ölçüde hâkimdir. Hadis otoritesi kabul edilen müdekkik âlimlerin görüşlerinden ve nakillerinden istifade eder. Hükmü muhakkak bir delile ve alanında söz sahibi bir muhaddise dayandırır. Moğultay’ın en güçlü olduğu alan nesep ilmidir. Kişilerin nesep ve künyelerini tespit etmekte belirgin bir özelliğe sahiptir. Moğultay ensab ilmindeki maharetini hocası Dimyâtî’den almış olma ihtimali olabilir. Zira kitaplarında Dimyâtî’den sema yoluyla hadis naklettiğini görüyoruz.1087 Buradan onun Dimyâtî ile karşılaşıp kendisinden hadis dinlemiş olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Moğultay’ın bu konuda alt yapısını Dimyâtî’nin aldığının bir göstergesi olarak, günümüzde maalesef kayıp olan Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü Hazrec) 1086 1087 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VII, 112; el-İktifâ, II, 5 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 399 232 1088 gibi eserlerine vaktiyle sahip olmasına ve ondan istifade ettiğine bağlayabiliriz. Ancak onun bu konuda kendisinden bizzat ders aldığını tespit edemedik. Kaynakların Moğultay’ın ensab ilmini gerçekten iyi bildiğini ifade etmesi1089, hocası Dimyâtî’nin devrinin neseb ilminde önde gelen alimi olması 1090 , hatta kendisinin bizzat Dimyâtî’nin yazmış olduğu bazı kitaplara sahip olduğunu ifade etmesi1091, ensab ilminin temelini meydana getiren isim, nesep, künye gibi hususlar da onun öne çıkmasını desteklemiş olabilir. İbn Hacer gibi alimlere göre Moğultay, ensabı iyi bilen bir alimdir ama hadis ilminde uzmanlığı olmayıp orta seviyede bir bilgiye sahiptir.1092 Irâkî’ye aynı asırda yaşayıp da birbirleri ile mukayese etmesi istenen dört âlim Moğultay b. Kılıç (762/1361), Ebû’l-Fida İbn Kesîr (774/1372), İbnür’-Râfi’ (774/1372) ve Ebû’lMehâsin el-Hüseynî (765/1364) hakkında görüşü sorulunca “bu dört kişi arasında bilgisi en geniş olup ensabı en iyi bileni Moğultay’dır”1093 diyerek, onu muhaddisleri öne çıkartan ilim dallarında değil de ensab ilmi arasında bir alim olduğunu takdir etmiştir. Moğultay’ın çalışmalarında yararlandığı ensab ilmi kaynaklarının sayısı hiç de az değildir. Mesela İbnü’l Esîr’in (630/1232) el-Lübâb fî tezhibi’l-ensab1094, İbnü’l Kelbî’nin (204/819) el-Cemhere Kureyş 1096 1095 , Zübeyr b. Bekkâr’ın (256/869) Nesebü , Ebû Ubeyd Kâsım b. es-Sellâm’ın (224/838) Kitâbü’n-neseb 1097 , el- Kelebî’nin (146/763) Nesebü Mead ve’l-Yemeni’l-kebir 1088 1098 , İbn Kudâme el- Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 282 İbnü’l Imâd, eş-Şezerât, VIII, 337; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205; Kehhâle, Mucem, XII, 313; Kettânî, Fihrisü’l fehâris, I, 440 1090 Suyûtî, Tabakatü’l-huffâz, s. 515 1091 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147 1092 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 1093 Suyûtî, Tabakatü’l-huffaz, s. 537; Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 440 1094 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, s. II, 51 1095 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, III, 36 1096 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, II, 20 1097 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, III, 248; el-İ’lâm, I, 460; III, 120 1098 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, s. I, 83 1089 233 Makdisî’nin (620/1223) el-İstibsâr fî nesebi’s-sahabe mine’l-ensâr1099 adlı kitaplar gibi… Ravilerin sahabi olup olmadığını araştırdığı el-İnâbe’sinde ve Kütüb-i Sitte ricalini esas alan İkmâlü tehzibi’l-kemâl’inde Moğultay’ın, ravilerin isim tespitine ve nesebine dair verdiği bilgileri de dikkate aldığımızda 1100 özetle şunu tespit etmiş bulunmaktayız: Moğultay, hadis ravilerine dair önemli bir donanıma sahiptir. Bunu ensab ilmi ile de birleştirmiştir. Çalışmalarında hadis ravilerine dair vermiş olduğu bilgileri hem rical, hem de ensaba dair pek çok kaynağın adını zikrederek aktarmaktadır. 5. Cerh-Ta’dil Bilgisi İbnu’s-Salah “Ulûmül hadis”inde “rivayeti kabul olunan ravinin sıfatını” açıklarken ravinin rivayetinde adil ve zâbıt olmasını gerekli şartlardan biri görür; hadis ve fıkıh imamlarının cumhurunun da bunu şart koştuğunu dile getirir. Şart koşulanlar arasında ravinin Müslüman, âkil bâliğ olması, fısk belirtilerinin olmaması v.b. özelliklerinin yanı sıra saygınlığına zarar verecek davranışlarda (Havârimu’l mürûet) bulunulmasını da zikreder.1101 Moğultay b. Kılıç ise ravinin saygınlığına zarar verecek davranışın esasen bu şartlar arasında bulunmadığını; bunu sadece Şafiî ve ashabının ifade ettiğini, Hatib el-Bağdadî gibi alimlerden yaptığı nakillerle İbnu’s-Salah’ın koyduğu bu şarta itiraz eder.1102 Moğultay b. Kılıç’ın, İbn’us-Salah’ın görüşüne itirazının sebebi, mürüvvet kavramına yüklediği anlamdan kaynaklanıyor olmalıdır. Ona göre mürüvvet, geniş anlamda kullanılmaktadır. Nitekim talebesi Irâkî’nin de ifade ettiği gibi; ravide adaletin şartı –genel kabule göre- beştir. Bunlar, Müslüman ve ergen olmak, akıl sahibi olup büyük günah işlememek veya küçük günahlarda ısrar etmemek ve mürüvveti yok edecek şeylerden uzaklaşmaktır. 1103 1099 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 216, 120, 216 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, 242; II, 230; İkmâlü tehzibi’l-kemal, I, 36, 69 1101 İbnu’s-Salah, Ulumü’l-hadis, s. 50 1102 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 299 1103 Irâkî, Fethu’l-muğîs, s. II, 5 1100 234 Öyle anlaşılıyor ki, Moğultay b. Kılıç’ın, İbnu’s-Salah gibi müteahhiriun ulemasının görüşünü kabul etmekle birlikte, “mürüvvetin çok genel anlamda değerlendirilmemesi gerektiği” düşüncesinde olduğu sonucunu çıkartıyoruz. Çünkü: “Ulemaya göre adalet; insanın, mürüvvetini ihlal edecek şeylerden sakınmasını gerektiren bir sıfattır. Ancak bu, şahsın örf ve âdetine göre değerlendirilir. Mesela bir defaya mahsus olmak üzere işlenen bir günah kasıtsız yapılmış olmaları ihtimali dolayısıyla, mürüvveti ihlal edici bir özelliğe sahip değildir. Fakat insan, günah işlemeyi âdet haline getirir yahut bu filler o şahıstan sık sık tekerrür ederse, kişi mürüvvet sıfatını kaybeder. Mürüvvetin ihlali ya onu ihlal edenin aklındaki bozukluk, ya dinindeki noksanlık, ya da hayasındaki azlık sebebiyle olur. Bunlar, o kimsenin sözüne karşı olan güven duygusunu yok eden amillerdir. Bu sebeple hadisçiler, mürüvvetten yoksun kişilerin hadislerini almaktan ve onları rivayet etmekten titizlikle sakınmışlardır.”1104 6. Hadis Şerhçiliği Arapça’da “şerh” kelimesi bir şeyi kesmek, açmak, parça parça etmek, bir konuyu izah etmek, açıklamak, sözü kast edilen anlamda anlatmak gibi anlamlara gelir.1105 İslamî ilimlerden özellikle hadis ilminde pek çok şerh çalışması yapılmıştır. Hakkında pek çok çalışma yapılmış olması sebebiyle olsa gerek Taşköprîzâde ve Katip Çelebî gibi kitabiyat üzerine çalışma yapan alimler “şerh”i bir hadis ilim dalı olarak kabul etmekte; onu Resûlullah’ın (s.a.s) muradını şer’i şerife ve Arap diline uygun kaidelere göre anlamak, şeklinde tarif etmektedir.1106 Tek bir hadis hakkında şerhler yapıldığı gibi, bir hadis kitabı üzerine, hatta hadis usulü kitaplarına dair şerh çalışmaları yapılmıştır. Hadis şerhleri, lügat açısından önemli lafızlar ve müşkil manalar ihtiva eden hadisleri açıklamak için yazılır. Hadislerin irabını, hükümlerini ve bu hükümlerle ile ilgili fakihlerin görüşlerinin tespit edildiği eserlerdir. 1104 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 299 İbn Manzur, Lisânü’l-arab, VII, 73 -74 1106 Taşköprîzâde, Miftâhus-saâde, II, 341; Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, II, 318 1105 235 Her ne kadar Mâlik b. Enes’in (179/) el-Muvatta’ adlı eseri üzerine Ebû Mervân Abdülmelik b. Süleyman İbn Habib es-Sülemî el-Mâlikî’nin (239/854) Şerhu’l-Muvatta’ 1107 ve Ahmed b. İmran b. Selâme Ahfeş’in (250/864) Tefsiru garibi’l-Muvatta’ı1108 gibi bazı eserler var ise de, esasen şerh çalışmaları ilk asırlarda, hadislerdeki garib ve nadir kullanılan kelimelerin açıklamalarını ihtiva eden hadis lügatları (garibu’l-hadis) ile hicri üçüncü asırda görülmeye başlamıştır. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yıllardaki hadis şerhi anlayışı ve özellikle Moğultay b. Kılıç’ın hadis şerhleridir. O dönemde şerh edebiyatı açısından önemli eserlerin yazıldığına tanık oluyoruz. Özellikle Buharî’nin es-Sahih’i, üzerine kapsamlı bir şerh arayışı devam etmektedir. İbn Hacer (852/1448), el-Aynî (855/1451) ve el-Kastallânî (923/1517) gibi muhaddislere Moğultay b. Kılıç gibi pek çok hadis şarihi alimlerinin öncülük ettiğini söyleyebiliriz. Moğultay b. Kılıç zamanında hadislerin şerh edilmesi zaruret mesabesinde bir ihtiyaçtı. Moğultay, Buharî şerhi et-Telvîh şerhu’l-Câmiı’s-Sahih’in1109 yanı sıra Ebû Davud 1110 ve İbn Mace’nin es-Sünen şerhi el-İ’lâm’ıyla hicri VIII. asırdaki bu çalışmalara katılmıştır. Hiç kuşkusuz Moğultay b. Kılıç devrinde Buharî, Ebû Davud ve İbn Mace başta olmak üzere şerh niteliği taşıyan bazı çalışmalar vardı. Mesela Muhammed b. İbrahim Yakûrî’nin (707/1307) İkmâlu ikmâli’l-mu’lim bi fevâidi Müslim’i, İbn Teymiyye’nin (728/1327) Şerhu hadisi “Fehacce Âdem alâ Musa”’sı ile Şerhu Hadisi Cibril’i , İsa b. Mesud Zevâvî’nin (743/1342) Şerhu Sahihi Müslim’i, Abdülbâki b. Abdülmecid Yemânî’nin (743/1342) el-Mutribu’s-sem fî şerhi hadisi Ümmi Zer’i, Takıyyüddin es-Sübkî’nin (756/1355) Kelâmu (İbrâzu’l Hikem) alâ hadisi “Rufia’l kalem” ile Kelâm alâ hadisi “İzâ mâte’bnu Âdem”i, el- Alâî’nin (761/1361) er-Ref’u’l-işkâl an hadisi sıyâmi sitteti eyyâm min şevvâl’i, İbnu’nNakîb’in (769/1367) en-Nüket ale’l-minhâc’ı, Tilemsânî’nin (781/1379) Şerhu’lBuharî’si, Abdülmümin Kirmânî’nin (783/1381) Şerhu Sahihi Müslim ile Şerhu’l1107 Katip Çelebî, Keşfü’z-zünûn, II, 1907; İbnü’l-Imâd, eş-Şezerât, II, 90 Kettânî, er-Risaletü’l-mustatrafe, (ter. Yusuf Özbek), s. 8 1109 Katip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 534; Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, I, 159 İbnü’l-Irâkî Ebû Zür’a, ez-Zeyl ale’l-ıber, I, 72; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205 1110 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 251 1108 236 Buharî’si, Yusuf Kirmânî’nin (786/1384) el-Kevâkibü'd-derârî’si, Zerkeşî’nin (794/1391) et-Tenkîh fî şerhi’l Camiı’s-sahih’i, İbn Receb Hanbelî’nin (795/1392) Fethu’l-bâri’si gibi… Görüldüğü üzere Moğultay devrinde Kütüb-i Sitte üzerine müstakil şerhler yapıldığı gibi, kısmî şerh niteliği taşıyan talik ve haşiye türü şerhler de yapılmıştır. Hatta bir hadisi konu edinen, ele aldıkları hadisin tariklerini, ravilerini, kaynağı ve nihayet sıhhati gibi konuları derinliğine inceleyen hadis şerhleri de vardır. Mansur Ali Nasıf’ın da ifade ettiği gibi şerh yazabilmek “hadis usulü tekniklerine göre her hadisi değerlendirebilmek, kaynaklardaki durumunu tahkik edebilmek, ihtiva ettiği lafızlar ve manalarla ilgili edebi ve ilmî yönleri kavrayabilmek, taşıdığı fıkhî hükümleri doğru tespit edebilmek, her şârihin kolaylıkla yapabileceği işler değildir. Bu sebeple şerh, telif türlerinin en zor olanı, hadis alanında yapılacak çalışmaların boyutları en geniş bulunanıdır.”1111 Moğultay b. Kılıç’ın Kütüb-i Sitte’den üç eser üzerine şerh yazması, bir muhaddis olarak bütün hadis ilimlerine dair bilgilerini tezahür ettirebileceği alandır, diyebiliriz. Moğultay, şerhlerde rivayetlerin tahricini yapması, illetlerini araştırması, ravilerini tahlil etmesi, fıkhî hükümlere ve cerh-tadile dair hükümlerin verilmesi gibi konularda epeyce kaynak taraması yapmaktadır. Ancak onun nakillerde bulunduğu kişi ve eserlere dikkatle baktığımızda, tetkiklerinin güzelliğine gölge düşüren bazı durumlar olduğunu görmekteyiz. Şiîliği ile dikkat çeken Mu’tezilî Merzübânî (384/994) 1112 gibi şahıslardan rivayette bulunması gibi… Bu kişiden rivayetinin sadece belli bir dönem yapılmaması dikkat çekicidir. Kitaplarını çalışmalarında referans göstermiş bulunması, tartışmalı eseri el-Vâdıhu’l-mübin’inde ondan nakillerde bulunmuş olması mühimdir. Diğer taraftan Şia kaynaklı bazı asılsız rivayetlere ve İsrâiliyyat türü haberlere yer veren Ebû İshak es-Sa’lebî en-Nisabûrî (427/1035) 1113 başta olmak üzere; Dahhâk b. Müzâhim (105/723) 1114, İbn Merdûye İsbehânî (498/1104) 1115 , Mukâtil b. Süleyman (150/767), Harâitî (327/938) 1116 , 1111 Nâsıf Mansur Ali, Ğâyetü’l-me’mûl, I, 13 Yazıcı, Hüseyin, “Merzübânî”, DİA, XXIX, s. 256-257 1113 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 268 1114 a.g.e, IV, 208 1115 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 72; V, 208; el-İktifâ, I, 357; İkmâl, I, 148; II, 66; III, 39 1112 237 Cûzekânî (543/1148)1117 gibi muhaddisler tarafından tenkit edilen kişilerden rivayette bulunması onun şerhlerdeki yorumlarına dikkatle yaklaşmayı gerekli kılar kanaatindeyiz. Bununla beraber Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmine katkısı hadis hafızı sıfatıyla elbette küçümsenemez. Moğultay b. Kılıç’ın pek çok kitabı vardır. Ancak bunların pek azı günümüze ulaşmıştır. Kaynaklarda zikredilen bilgilerden yola çıkarak, Moğultay’dan istifade eden pek çok alim olduğunu ifade etmeliyiz. Hanefi imamlarından fakîh Celâl b. Ahmed Yusuf el-Kâhirî Celâleddin et-Tebbânî (793/1391) 1118 İhtisâru Şerhi’l-Buharî liMuğaltay 1119 adıyla muhtasarında, Irâkî (806/1403) siyer-i Nebî konusundaki çalışmasının nazmında 1120 , Şihab el-Bâğûnî Dımaşkî (870/1465) manzum eseri Minhatü’l-Lebîb’inde 1121 , İbnü’l-Mülakkın (805/1402) Tevzîh gibi Buharî şerhinde 1122 , Takıyyüddin el-Fâsî (832/1428) el-Ikdü’s-semin 1123 ile el-Cevâhirü’sseniyye’sinde 1124 , İbn Hacer (852/1448) Tehzibü’t-tehzib 1125 ile el-İsabe’sinde 1126 , Sehâvî (902/1496) el-İ’lân’ında 1127 , Semhûdî (911/1505) Vefâu’l-vefâ’sında 1128 , Salihî Şâmî (942/1535) Sübülü’l-hüdâ’sında 1129 , İbn Hacer’in talebelerinden Necmeddin İbn Fehd(885/480) İthâfu’l-verâ’sında 1130 , Kastallânî (923/1517) elMevâhibü’l- ledünniye’sinde 1131 , Diyârbekrî (990/1582) “Târîhu'l-hamîs’inde 1132 Hafız Moğultay’ın görüşlerine başvurmuşlardır. 1116 Moğultay b. Kılıç, İkmâl, II, 285; III, 24 a.g.e, I, 306; II, 237; IV, 146 1118 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 230 (588); Zirikli, el-A’lâm, II, 132 1119 Katip Çelebi, Keşfü’z-zünûn, I, 534 1120 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-Semîn, I, 218; Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 163, 164 1121 Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 164; ed-Dav’u’l-lâmî, VII, 114 (249) 1122 İbn Hacer, Mecmau’l-müesses, s. 308; İnbâu’l-ğumr, V, 43 1123 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 217 1124 Takıyyüddin el-Fâsî, el-Ikdü's-semîn, I, 218 1125 İbn Hacer, Tehzibü’t-tehzib, I, 7 1126 İbn Hacer, el-İsâbe, I, 368 (520); 377 (544); 466 (764); 485 (829); 607 (1203); 648 (1345; 686 (1476); II, 144 (1967); 389 (2612); 483 (2864); III, 318 (4023); 242 (3813); IV, 29 (4596); 111 (4766); 222 (5036); 239 (5090); 243 (5096); 247 (5105); 588 (6028); 634 (6164); V, 216 (6832); VI, 257 (8519); 286 (8608); 346 (8747); VII, 74 (9755); 82 (9804); 126 (9929) 1127 Sehâvî, el-İ’lân bi’t-tevbîh, s. 128 1128 Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 473; IV, 431 1129 Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 185, 198, 330, 411 1130 İbn Fehd Ebû’l Kasım, İthâfu’l-verâ, I, 123 1131 Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniye, I, 98, 180, 257, 302, 304, 343 1117 238 Yukarıda adı geçen kaynaklarda Moğultay’ın referans olarak alınmasının bir sebebi de hadis hafızı olarak kabul ediliyor olmasıdır. Hadiste muhaddis; isnadları, illetleri, ravilerin isimlerini, âlî ve nâzil isnadları biliyor ve bunlara ek olarak hatırı sayılır kadarıyla hadis metnini ezberinde bulunduruyor, Kütüb-i Sitte’den, İmam Malik’in(179/795) el-Muvatta’ından, Ahmed b. Hanbel’in (241/855) el- Müsned’inden, Taberânî’nin (360/971) el-Mu’cem’inden, Beyhakî’nin (458/1066) es-Sünen’inden rivayette bulunabiliyor ve bin (1000) hadis cüzünü ezberinde bulunduruyor demektir.1133 Hafız ise; muhaddisten daha üst bir mertebedir. Derece ve makam itibari ile de üstündür. Hafız’da bulunması gereken özellikler; Allah Resûlü’nün (s.a.s) sünnetlerini bilmesi, bunların tariklerine vakıf olup aralarındaki farklılıkları görebilmesi, ezberinde çok sayıda sünnet bulundurması, ilim ehlinin sıhhatinde icma ettikleri ile rivayetinde ihtilaf ettikleri rivayetlere vâkıf olması, asrındaki çoğu ravinin hallerine ve tedavüldeki rivayetlere muttali bulunması, her tabakada bildiği bilmediğinden daha çok olacak şekilde kendi şeyhlerini tabaka tabaka bilmesi ve de zabtı ile şöhret bulmuş olmasıdır. Hafız, sadece çokça rivayeti ezberinde bulundurmakla kalmaz; aynı zamanda o, ilim, idrak, ve dirayette derinlik kazanmış bir alimdir.1134 Hâsılı demek istiyoruz ki Moğultay b. Kılıç, bazı kitaplarında ve rivayetlerde tesâhül gerektiren durumları olsa da hadis ilminde hafız kabul edilen bir muhaddistir. Yazmış olduğu eserleriyle hem yaşadığı yıllarda, hem de daha sonraki zamanlarda bu sıfatla anılmıştır. Öte yandan Moğultay; haberleri sadece aktaran bir müverrih değildir. Bilakis o, hem tarih, hem de siyere dair yazmış olduğu eserlerde araştırıcı yönüyle dikkat çeker. Nitekim, rivayetlerde adı geçen bir raviyi tespit ederken -sahabi olup olmadığına dair eseri el-İnâbe’sinde olduğu gibi- tarih ve siyer ilminden de istifade etmektedir. elİnâbe’sini hazırlarken o; Arap dili ve edebiyatı ile kıraat ve hadis ricali sahalarında zamanın ileri gelen âlimlerinden biri olarak kabul edilen Ebû’l-Hasen Bâziş el-Ensârî 1132 Diyarbekrî, Tarihu’l-hamîs, s. 3, 222 Suyûtî, Tedrib, 4; Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 75 1134 Subhi Salih, Hadis İlimleri, s. 76 1133 239 el-Girnâtî (528/1133)1135 gibi kimi seçkin zevatın kaleme aldığı çalışmalardan istifade ettiğini zikretmektedir. 1136 Kitabının bir başka yerinde Ebû Saîd İbn Yunus elMısrî’nin (347/958) Tarihu’l-gurebâ 1137 , Tarihu’l- Mısriyyîn 1138 gibi kitaplarını gördüğünü zikretmektedir. 1139 Buharî’nin et-Tarihu’l-kebir’in farklı nüshaları incelemiş, onun bazı nüshalarına da sahip olmuştur.1140 Bütün bunlar, hadis ilmine destek mahiyetindedir. Zira Moğultay, tarih ve siyere dair sadece el-İnâbe adlı eserinde bile –tezin ekler bölümünde işaret ettiğimiz gibi- neredeyse iki yüzü aşkın hadis, tarih ve siyer kaynağını araştırmıştır. el-Vâdıh’ul-mübîn adlı eserinde Moğultay’ın, rivayetleri genelde isnad sistemini kullanarak verdiğini görmekteyiz. Hadis ve tefsir gibi İslami ilimler başta olmak üzere kitapta tasavvuftan, felsefeden vb. ilim dallarından istifade edildiğine şahit oluyoruz. Ancak onun bu eseri tenkit açıktır. Ondan seçtiğimiz bazı rivayetleri, zayıf rivayetlere yer vermesi ile ilgili kısımda ele alacağız. 1135 Endülüs'ün üç büyük nahiv âliminden biridir. Ayrıca onun, zamanında Kitâbü Sîbeveyhi'yi ezbere bilen sayılı dilcilerden biri olduğu kaydedilir. Gırnata Ulucamii'nde imamlık yapan İbnü'l-Bâziş çeşitli eserler kaleme alarak güzel hattı ile bunları istinsah etmiş ve öğrenci yetiştirmekle meşgul olmuştur. Bkz: Çelebi Muharrem, “İbnü’l-Bâziş”, DİA, XX, s. 528) 1136 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 178 1137 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 145, 258 1138 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 189 1139 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 356 1140 Moğultay b. Kılıç, el-İnabe, II, 6 240 C. TENKİT ETTİĞİ MUHADDİSLER Moğultay b. Kılıç’ın görüşlerine değer verip kitabında yer verdiği bazı muhaddisleri bazen eleştirdiğini söyleyebiliriz. Rical kitaplarında genelde cerh-tadil hükümleri ve ravilerin tayin ve tespiti gibi konulara giren Moğultay, tenkit ettiği veya görüşlerine katılmadığı kişilere İbn Mâce şerhi el-İ’lâm’da daha çok yer vereceğini düşündük. Hadisçiliğini daha geniş yansıtabileceğini düşündüğümüz için genelinde İbn Mâce şerhi olmak üzere, çalışmalarında görebildiğimiz tenkit ettiği muhaddisleri aşağıda ele almak istiyoruz. Moğultay bazı muhaddislerin görüşlerine başvursa da yeri geldiğinde onları izah etmekten geri durmadığını söyleyebiliriz. Mesela كذلك ليس هو عندي “Bana göre öyle değil”1141 diyerek tenkit ederken, tenkidi yersiz de olabilir. Hiç şüphesiz aşağıda misalleri görüleceği gibi gayemiz, eserleri ve görüşleri ile ilim ehli arasında hüsn-ü kabul gören bir alimin bir yerde eksiğini bulup, Moğultay’ın ilimde o kişiden daha üstün olduğu iddiasını ortaya koymak değildir. Bilakis Moğultay’ın yapmış olduğu bir tespiti görmek, bunu yaparken de Moğultay’ın haklı veya haksızlığını ölçmekten ziyade, onun bir muhaddis olarak yaklaşım tarzını anlayabilmek ve hadisçiliğine ışık tutacak fikirler bulabilmektir. Tenkit ettiği kişi veya kişilerden vefat tarihlerini de dikkate alarak bazı örnekler vermek istiyoruz: İbn Sa’d (230/844) Moğultay b. Kılıç; İbn Mâce’nin bir rivayetinde yer alan Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ Yesâr’ın zayıf olduğunu söyler. Yahya b. Saîd, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Darekutnî gibi cerh-tadil otoritelerinin, onu seyyiü’l-hıfz, leyse bi zâke, Kesîru’l-vehm, fâhışü’l-hata’, gibi ağır cerh lafızları ile mecruh kabul ettiklerini söyler. Aynı kişiyi İbn Sa’d’ın “maruf” olarak nitelemesini kabul etmez, 1141 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 146 241 hayır böyle değildir, der. 1142 Moğultay bu tespiti yapmakla Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ Yesâr’ın, maruf olmadığını yani hadis alimlerince rivayet ile meşgul olan bir kimse olarak kabul edilmediğini ortaya koymuş oluyor. Müslim b. el-Haccâc (261/874) Moğultay, İbn Mâce’de bir hadisin senedinde Eş’as b. Ebî Kays’ın, Cafer b. Ebî Sevr’den onun da Câbir b. Semüre’den gelen rivayetini inceler. Cafer b. Ebî Sevr’in nesep ehline göre adı Mesleme’dir. Zira Cabir b. Semüre’nin üç oğlu vardır; adları Halid, Talha ve Mesleme. Mesleme’nin künyesi Ebû Sevr’dir. Moğultay bu tespit yaptıktan sonra, Müslim’in el-Künâ’sında geçen Câbir b. Semüre’den rivayette bulunan kişinin isminin Müslim olarak zikredilmesine dikkat çeker. Ebû Hâtim İbn Hibbân’ın Kitâbü’s-sikât’inde bu ismin Cafer b. Ebî Sevr olarak doğru verildiğini ancak Mesleme adıyla bu ismin bazen karıştırıldığını söyleyerek, Tirmizi’nin Ilel’inde de Cafer b. Ebî Sevr’in meşhur biri olarak verildiğini ifade eder. 1143 İmam Tirmizi (273/886) Berâ b. Âzib’den gelen rivayete göre devenin hörgücünde saklanan su ile abdest alınıp alınamayacağı sorulunca Resûlullah’ın (s.a.s) “O su ile abdest alabilirsiniz” 1144 buyurmuş olduğu hadisi Moğultay izah ederken, hadisin farklı tariklerini de verir.1145 Aynı babta Tirmizi’nin Sünen’inde yer alan “Bu konuda ayrıca Cabir b. Semüre ile Üseyd b. Hudayr’dan (r.a) nakledilen iki hadis daha vardır” 1146 ifadesine sözü getirir. Tirmizi Üseyd b. Hudayr’a isnad edilen iki tariki vermekte, bunlardan birinde ise Ubeyde Dabbî, Abdullah b. Abdullah Râzî, Abdurrahman b. Ebî Leylâ, Zülğurre Cühenî’nin bulunduğu senedi zikretmektedir. Moğultay b. Kılıç burada Tirmizî’nin senedi Zülğurre Cühenî ile vermiş olmasını doğru bulmaz. Zira onun tespitine göre Tirmizi “Kitabü’l Ilel”inde 1142 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 263 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 69 1144 İbn Mâce, Taharet, 67; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 352 1145 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 64 1146 Tirmizi, Taharet, 60 (81) 1143 242 Zülğurre’nin kim olduğu bilinmiyor?” ifadesini kullanmaktadır. Ona göre Tirmizi, bir taraftan bir ravi hakkında “bilinmiyor, tanınmıyor” demekte, diğer taraftan ona ait bir senedin varlığından söz etmektedir. Moğultay bu yüzden Tirmizi hakkında فأخطأ “ فيهBu konuda hata etmiştir” ifadesini kullanmaktadır.1147 Moğultay b. Kılıç, İmam Tirmizi’nin “Zülğurre tanınmıyor” ifadesini ve “Üseyd b. Hudayr’a isnad edilen iki farklı tarik daha var” sözünü bu sebeple değerlendirmeye tâbi tutar ve şöyle izah eder: “Birincisi; öncelikle Beyhakî “Kitabü’l-ma’rife”de “Zülğurre”nin adını zikretmektedir. Begavî “Mu’cem”inde ondan bahsetmekte, kendisini “Yaîş” olarak isimlendirmekte ve onu Cühenî nisbesi ile anmaktadır. İbn Kânî’ ve İbn Ebî Hâtim ise, onu Tây kabilesine mensup kabul eder. Zülğurre sahabidir. Yahya b. Maîn de bu görüştedir. Öte yandan Buharî, et-Târihu’l-Kebir’inde onun Gıfar kabilesine mensup olduğunu söylemekte ve kendisini sahabi kabul etmektedir. Ebû Abdullah Müsned’inde, Ebû Hayseme Tarih’inde, İbnü’l Cevzî Kitabü’s-sahabe’sinde ondan bahsetmektedir. Hatta kimi ilim ehli, hadisin isnadında adı geçen “Berâ”nın aynı zat olduğunu, yüzündeki beyazlık sebebiyle kendisine “Zülğurre” denildiğini de söylemişlerdir. İbn Ebî Davud Sünen’inde Zülğurre hadisini zikretmiştir. Dârekutnî el-Muhtelif ve’l-mu’telif’inde, Taberî el-Müzeyyel’inde ondan bahsetmekte, hatta bizzat Tirmizi kendisi de Kitabüs-sahabe’sinin başında (Zikru tesmiyeti ashâbi’n nebî’de) bu kişiden söz etmektedir. O halde Tirmizi, “Zülğurre’nin kim olduğu bilinmiyor” diye nasıl söyleyebilir? İkincisi de; İmam Tirmizi bu konuda Cabir b. Semüre ile Üseyd b. Hudayr’dan (r.a) nakledilen iki hadis daha vardır, diyor. Biz de diyoruz ki, bu konuda başka iki rivayet daha vardır.”1148 Öyle anlaşılıyor ki, bütün bu anlatılanlar, “Zülğurre”nin kimliğinin tam olarak tespit edilemediğini gösterir. Onun kimlik bilgilerinin bilinmezlik veya karışıklığı söz konudur. 1147 1148 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, IV, 300 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 65-66 243 Ebû Davud (275/888) Moğultay kitabının bir yerinde 1149 Ebû Davud’u, “Biriniz secde ettiğinde köpeklerin yaptığı gibi ellerini yere yayıp döşemesin” hadisini naklederken ( “ ) بالركبdizlerinizden yardım alarak secdeye gidin.” 1150 استعينوا kısmını Sünen’inde ( باب )الرخصة يف ذلك للضرورةşeklinde bab başlığı yapmasını doğru bulmaz. Ruhsat olarak değerlendirmesine karşı çıkar. Zira İbn Mâce aynı hadisi “Secdede i’tidal” adıyla bab başlığı yaparak kitabında nakletmektedir.1151 İbn Mâce (273/888) Moğultay b. Kılıc’ın İbn Mâce’yi oldukça zayıf olan rivayetlerinden ötürü tenkid eder. Ona göre İbn Mâce kimi zaman uydurma (batıl), kezzab hadisleri tahric etmiş, kimi zaman da metrukü’l-hadis ravilerden rivayetlerde bulunmuştur. Moğultay b. Kılıç bu tür rivayetleri açıklarken İbn Ebû Hâtim, Ebû Hâtim erRâzî, Ukaylî, İbn Hazm, Beyhakî, Buharî, Berkânî, Âcurrî, İbn Abdilber, İbnü’lCevzî, Ahmed b. Hanbel, Cûzekânî… gibi cerh ve ta’dil alimlerinin görüşlerini aktararak hadisler hakkındaki hükmü verir. Gerekli gördüğü durumlarda aynı konuda vârid olan diğer hadisleri de zikreder. Bu rivayetlerde Moğultay’ın öncelikle hadisin isnadında geçen ravileri tenkide tâbi tuttuğunu ve bunu yaparken selef ulemasının en yetkin şahsiyetlerinin eserlerinden istifade ettiğini görüyoruz. Moğultay b. Kılıç; İbn Mâce’nin nakletmiş olduğu zayıf hadislerin senedinde ta’n edilecek ravi hakkında farklı bilgiler varsa onları da açıklar. Ravinin durumuna göre zayıf ile çok zayıf (metruk, batıl) olanı ayırt eder, ravi hakkındaki görüşleri nakleder. 1152 Moğultay’ın cerh ve tadile tâbi tuttuğu raviler hakkında bilgiler verirken görüşlerine itibar ettiği 1149 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 330 Ebû Davud, Salât, 155; Tirmizi, Mevâkît, 96; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 340 1151 İbn Mâce, İkâme, 21 1152 Örnekler için bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 207- 209, 216-217; IV, 70, 71, 76 1150 244 bazı muhaddisler vardır. Bunların adlarını tezin ekler bölümünde liste halinde vereceğiz. Ebû Cafer et-Tahâvî (321/933) Moğultay b. Kılıç; Şerhu meâni’l-âsar’da, bevlederken selamı almanın men edildiğine dair İbn Ömer’den (r.a) nakledilen; مر رجل علي رسول اهلل صلي اهلل عليه و سلم وهو يبول فسلم عليه فلم يرد عليه “Bir kimse Resûlullah (s.a.s) bevl ederken kendisine selam verdi. Peygamberimiz (s.a.s) onun selamını almadı”1153 hadisinin, abdest ayeti ile nesh edildiği görüşünde olan Ebû Cafer et-Tahavî’yi (321/923) tenkit etmekte ve konu ile ilgili hadisin tariklerini zikretmektedir.1154 Ebû’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Saîd İbn Ukde (332/944) İbn Ukde, Taberânî’nin kendisinden hadis rivayet ettiği bir muhaddistir. İbn Ebü'd-Dünyâ, Ebû Müslim Keccî, İbn Ebû Hayseme gibi muhaddislerden ders almış, kendisinden de İbn Adî, İbn Şahin, Taberânî, Dârekutnî gibi zatlar hadis rivayetinde bulunmuştur. Şii hadis hafızıdır. Yaşadığı dönemde Kûfe'nin en büyük muhaddis ve hafızı olduğu kabul edilir. Âlî ve nazil rivayetleri toplamıştır. Zehebî onun aşırı Şiîler'den olmadığını söyler.1155 Moğultay b. Kılıç İbn Mâce’nin rivayet ettiği bir hadisin senedini açıklarken, senedin ravilerinden Yahya b. Eyyub hakkında açıklama yapar. İbn Ukde’nin onu, Mısırlıların teferrüd ettiği kişilerden olduğunu göstererek Kitabü’t-teferrüd’üne dahil etmesini doğru bulmaz. İbn Yunus’un (347/958), Tarih’inde bu kişinin Mısırlı olmadığını söylediğini zikreder ve konu ile ilgili rivayetleri verir. 1156 İbn Hibban (354/965) Eserin bir yerinde Moğultay b. Kılıç; İbn Hibban’ı, yemek hazırken kişinin cemaate gelmemesini mazur görenlere dair görüşünde şöyle tenkit eder: “Eğer İbn 1153 İbn Mâce, Taharet, 27 (Hadisin farklı tarikleri için bkz: Ebû Davud, Taharet, 8; Tirmizi, Taharet, 67; İsti’zan, 27; Nesai, Taharet, 32, 33; Dârimî, İsti’zan, 13) 1154 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 243 1155 Sandıkçı, Kemal, “İbn Ukde”, DİA, XX, s. 427 1156 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 271 245 Hibban bu görüşe katılmadığını ifade ederek, Ebû Davud’un Cabir’den (r.a) naklettiği “Namaz yemek için tehir edilir; bir başkası için değil!”1157 hadisini delil olarak ileriye sürüyorsa ona şöyle denilir: Söz konusu edilen o hadis zayıftır. Çünkü senedinde Muhammed b. Meymun Zağferânî ile Muallâ b. Mansur var; her ikisi de zayıftır.”1158 Ebû Abdullah Muhammed b. İshak İbn Mende (375/985) Moğultay b. Kılıç eserin bir yerinde İbn Mende’nin; “Dikkat edin size kişinin yapmakla hatalarını silen, yapanı üstün derecelere ulaştıran şeyi haber vereyim mi? Abdesti güzel almak, mescide giderken adımları çoğaltmak, bir namaz vaktinden sonra diğer namaz vaktini beklemek…”1159 meâlindeki Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ile İbn Hucr’un İsmail b. Ca’fer’den, onun İbn Eyyûb, İsmail tariki ile gelen ve Alâ’nın babasından onun da Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet etmiş oldukları hadisi İbn Mende Sahih’inde zikrettikten sonra Buharî dışında hadis imamlarının bu rivayeti tahric ettiğini söyler. Moğultay b. Kılıç; İbn Mende’nin Buharî’nin rivayetini istisna etmesine karşı çıkar. İbn Mende’nin, Buharî’nin Alâ b. Abdurrahman’dan gelen bu rivayetini, sadece istişhad kabilinden naklettiğini zannetmekle hata ettiğini ve bu ifadeyi kendisinden başka kimseden işitmediğini söyler.1160 Ebû Ahmed el-Askerî (382/992) Muhaddis ve Arap dili ve edebiyatı âlimi olarak tanınan Ebû Ahmed el-Askerî (382/992); İbn Düreyd, İbn Ebû Dâvûd Sicistânî, İbn Cerîr Taberî gibi seçkin hocalar yanında yetişmiş hadis ve edebiyat alanında Hûzistan bölgesinin en yetkili âlimi olarak tanınan biridir.1161 Ebû Nuaym İsfahânî, Ahmed b. Muhammed b. ez-Zencûye gibi büyük âlimlerin de kendisinden rivayetlerde bulunduğu Askerî’yi Moğultay b. Kılıç, el1157 Ebû Davud, Et’ıme, 10 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 413 1159 Müslim, Taharet, 41; Tirmizi, Taharet, 39; Nesai, Taharet, 106; İbn Mâce, Taharet, 49 1160 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 405 1161 Arslan, Ahmet Turan, “Askerî, Hasan b. Abdullah”, DİA, III, s. 491 1158 246 İ’lâm’da, bir sahabi ismini yanlış ifade etmekle tenkid eder. Moğultay’a göre Askerî; sahabi Ebû Sa’d Hayr’i (r.a), Mükennâ ve Ebû’l-Bişr adlarıyla hatalı bir şekilde “Ebû Sa’d Enmârî” olarak tanıtmaktadır.1162 Bu kişinin sahabi olup olmadığı konusu ihtilaflıdır. Bu kişinin künyesinin Ebû Sa’d veya Ebû Saîd olduğunu, Ebû Davud’un İbn Dâse nüshasında, Hz. Peygamberle (s.a.s) beraberliği olduğunun nakledildiğini söyleyen Moğultay, el-İnâbe’sinde ona yer vermemiştir. İbn Abdilber’in Ebû Saîd Hayr olarak kitabına aldığını zikreder. Dârekutnî (385/995) Moğultay b. Kılıç, Dârekutnî’yi, Kitâbu’l-ılel’inde Muhammed b. Abdurrahman’ın Cabir’den (r.a) rivayetinde, hadisin senedini verdiğini ancak mevsul isnadla zikretmediğini ve rivayeti sahih görmediğini söyleyerek tenkit etmiştir. 1163 Bir başka yerde sika olduğunu söylediği ravi Leys b. Sa’d’ın aslında sika olmadığını, hadisini ref’ etmekle hata etmiş olduğunu söylemektedir.1164 Yine el-Ilel adlı eserinden verdiği örnekle de, Haccâc Savâff’ın rivayetini bir başkasının rivayeti imiş gibi zikrettiğini ifade eder. Bazı muhaddislerin Dârekutnî’nin yaptığı gibi rivayeti aynen aktardıklarından hataya düştüklerini, bunun sebebinin ravi ile şeyhi arasındaki ihtilafı beyan etmemesi olarak değerlendirir. “Bir başkasının ifadesini umuma teşmil etmeden önce tespit etmesi; hatta ayrıştırması ve rivayetin ihtilafını ortaya koyması icap ederdi,” der.1165 Ebû Hafs İbn Şahin (385/995) Moğultay b. Kılıç; İbn Mâce’nin tahric etmiş olduğu namaz kılan kişinin önünden köpek, kadın ve eşeğin geçmesi halinde namazın bozulacağına dair hadiste1166; rivayet ile ilgili görüşleri verirken İbn Şahin’in hadisi mensuh gördüğünü zannederek yanıldığını söyler. Konu ile ilgili rivayetleri zikreder.1167 1162 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 210, 211 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 221 1164 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 203 1165 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 197-198 1166 İbn Mâce, İkâme, 36, 38 (Diğer rivayetler için bkz: Müslim, Salât, 241, 244; Ebû Davud, Salât, 10, 109; Nesai, Kıble, 4,7; Dârimî, Salât, 128; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 161, 162, II, 129) 1167 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 431 1163 247 Ebû Abdullah el-Hâkim en-Nisâbûrî (405/1014) Moğultay b. Kılıç şöyle diyor: “el-Hakim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek’ine aldığı “Önünüze sütre koymadan namaza durmayın ki önünüzden kimse geçmesin…” 1168 hadisinin Müslim’in şartlarına uyduğunu söylüyor; oysa böyle değildir.”1169 Moğultay b. Kılıç’ın, el-Hâkim ile ilgili tenkitlerinde onun gerek elMedhal’inde olsun1170 ve gerekse el-Müstedrek’inde olsun1171, tesahülü hakkında bir değerlendirme yapmakta olduğunu görmekteyiz. Moğultay’ın ifadesiyle “bir muhaddisin metin ve isnad konusunda çok titiz olması gerekir. 1172 Moğultay elHâkim’in tesahülüne örnek olarak, rivayetlerinde mülakatı olmayan ravilerden nakillerde bulunduğunu ifade etmektedir.1173 Ebûbekir Ahmed b. Ali İbn Mencûye el-İsbehânî (428/1036) Moğultay b. Kılıç, bevletmenin kabir azabına sebep olduğuna dair; Ebûbekir b. Şeybe, Ebû Muaviye, A’meş, Zeyd b. Vehb, Abdurrahman b. Hasene tariki ile gelen hadisi şerh ederken, isnadında geçen Zeyd b. Vehb hakkında bilgi verir. Bu kişinin babası (Vehb), Peygamberimizi (s.a.s) görmek üzere yola çıkmış, ancak ömrü vefa etmeyip yolda iken vefat etmiştir. Bu yüzden muhadramûn arasında yer almıştır. Bu kişinin ismi ve nesebi şöyledir: Ebû Süleyman İbn Vehb Cühenî Kûfî… Moğultay b. Kılıç, ibn Mencûye’yi tenkid ederken; onun söz konusu zatın oğlunu (Zeyd’i) Kûfeli olduğu halde Hemedanlı olarak değerlendirmesini bir eksiklik olarak kabul etmektedir.1174 Ebû Zeyd ed-Debûsî (430/1039) Debûsî; Hanefîlerce “kudâtü’s-seb’a” (yedi kadı) diye bilinen fakihler arasında yer alır. O, hilaf ilmini sistematik bir şekilde inceleyen ilk hukukçu sayılması yanında, Ebü’l-Yüsr Pezdevî ve Şemsü’l eimme Serahsî ile birlikte Hanefî fıkıh usulünün üç kurucusundan biri kabul edilir. Hatta Serahsî’nin birçok usul meselesini 1168 el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 251(Zehebî Telhıs’inde hadisin Müslim’in şartlarına uyduğu ifade etmektedir.) 1169 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 437 1170 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 103; II, 259 1171 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 110, 142, 185; II, 95; V, 39 1172 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 154 1173 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 150 1174 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 226 248 ondan naklettiği bilinmektedir. Eserleri incelendiğinde fıkıh ilmindeki mertebesinin en az “meselede müctehid” seviyesinde olduğu görülür. Nitekim kendisi de el-Esrâr adlı eserinde bunu açıkça ifade etmiştir. 1175 Moğultay hilaf ilminin kurucusu kabul edilen Hanefî fakihi Debûsî’yi (430/1039) tenkit etmekle, böylece fıkıh eserlerine de vâkıf olan bir muhaddis olduğunu göstermiş olmaktadır. Abdest konusunda zekere dokunmakla ilgili rivayetleri değerlendirirken konu başlığını “Bu konudaki ruhsatlar” adıyla takdim etmektedir.1176 Moğultay’ın Debûsî’yi tenkit ettiği husus şudur: Ebû Ümâme tariki ile gelen منك “ امنا هو جزءO ancak senden bir parçadır” 1177 hadisinde sözü Ebû Zeyd Debûsî’nin meşhur eseri Kitâbü’l-esrâr fi’l-usûl ve’lfurû’”a getirir. Onda bu hadisin isnadı verilmeksizin zikredilmesini tenkit eder ve hadisin zayıf olduğunu söyler. 1178 Ancak fıkıh kitaplarında hadislerin isnadsız zikredildiğini dikkate alırsak, Moğultay’ın tenkit olarak değerlendirilmesini, Debûsî’nin aslında zayıf bir hadisi kitabına alması bağlamında değerlendirmek daha isabetli görülebilir. Ebû’l-Kasım el-Mühelleb İbn Ebû Sufra (435/1044) Hz. Cabir’den (r.a) nakledilen bir hadiste Muaz b. Cebel’e (r.a) Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Muaz! Fettân mı olmak istiyorsun. Öyle yapma; Şems ve Duhâ surelerini oku. A’lâ ve alak surelerini oku. Leyl suresini oku”1179 Moğultay b. Kılıç; bu hadisi açıklarken Muaz b. Cebel’in (r.a) Peygamberimizle (s.a.s) gündüz namaz kıldıktan sonra kavmine gelerek onlara gece (yatsı) namazlarında imamlık yapmasından ve namazdaki kıraatinden bahseder. Sonra aralarından birinin gelerek Resûlullah’a (s.a.s) durumu haber vermesini; 1175 Bkz: Akgündüz, Ahmet, “Debûsî”, DİA, IX, s. 66 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 6 1177 İbn Mâce, Taharet, 64 1178 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 18 1179 Buharî, Ezan, 74; Müslim, Salat, 178; Ebû Davud, Salat, 124; Nesai, İmame, 39; İbn Mâce, İkâme, 48 1176 249 kendilerinin gündüz vakti çalıştığını Muaz’ın (r.a) ise gece namazını (Yatsı namazı) uzun tuttuğunu ve bunun üzerine bu hadisin vârid olduğunu anlatır.1180 Bunları anlatırken, çeşitli görüşlere yer verir. “el-Mühelleb b. Ebî Sufra’nın, bu hadisenin kurrânın az olduğu zamanlarda ve zaruret nedeniyle olduğu günlerde meydana geldiğini söylemesi hatadır. Çünkü biz bunu İbn Rifâ’a hadisinde de açıkladık; hadisin vârid olma zamanı Uhud Savaşı’ndan öncedir” 1181 ifadeleriyle tenkit eder. İbn Battâl (449/1057) Moğultay b. Kılıç bir yerde İbn Battal’ı; Şâ’bî’nin, İbn Ömer’e isnad ettiği rivayetinde yanılmakla1182, bir başka yerde de rükû/secde sırasındaki tesbihat ile ilgili bir konuda ulemanın ihtilaf ettiğini zannetmekle yanıldığını söyler.1183 Ebû Muhammed b. Hazm (456/1063) Moğultay b. Kılıç’ın; el-Muhallâ 1184 ; Kitâbu’l-eşribe 1185 ; el-Cemhere 1186 ; elAhkâm 1187 ; Kitâbü’l-a’râb 1188 ; Kitâbü’l-îsâl 1189 ; el-Cevâmiu’s-siyer 1190 ; Tavku’lhamâme 1191 gibi pek çok eserinden sıklıkla istifade etmekle birlikte, Zahiri mezhebinin imamı İbn Hazm’ı tenkit ettiğine şahit oluyoruz. Mesela el-Muhallâ’da ; mazmazanın farz olmadığını, kişi bunu ister kasten, isterse unutarak terk etse bile abdestinin tamam olacağını, çünkü bu konuda Nebi (s.a.s)’den sahih bir rivayet olmadığını, Peygamberimize (s.a.s) ait uygulamanın olmasının ise bir fill olduğunu, fiilin ise farz olmadığını söyler. 1180 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 213 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 219 1182 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 205 1183 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 327 1184 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 197, 503; II, 38; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, II, 184; el-İnâbe, I, 126, 300; el-İ’lâm, I, 421; II, 11; III, 218; IV, 31 1185 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 101, 271 1186 Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 95 1187 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 457 1188 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 463, 465 1189 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 148 1190 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre, s. 192 1191 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 29, 128 1181 250 Moğultay İbn Hazm’ı bu görüşünü şöyle tenkit eder: “Hayır, durum onun zannettiği gibi değildir; mazmazanın yapılması sahih bir rivayete dayanmaktadır. Ebû Davud’ın “Sünen”inde geçtiği üzere İbn Fâris, Ebû Âsım ve İbn Cüreyc tarikı ile gelen rivayette Nebi (s.a.s) “Abdest aldığın zaman mazmaza yap”1192 buyurmuştur. Bu ise apaçık bir emirdir. İsnadı da sahihtir.”1193 Burada görüldüğü üzere Moğultay b. Kılıç, İbn Hazm’ı kendi görüşlerine paralel ilmî anlayış metodu içinde tenkit etmektedir. Çünkü İbn Hazm’a göre “Hükmü Kur’an’da veya Hz. Peygamber’in (s.a.s) beyanında açıkça belirtilmeyen bir olayın meydana gelmesi mümkün görülmez. Dolayısıyla din sadece Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den (s.a.s) sahih olarak sabit olan sünnetten alınır ve bağlayıcılık açısından her ikisi de eşit kabul edilir.1194 Moğultay hadisin açıklamasını söyledikten sonra mazmazanın; apaçık bir emir siygası ile gelen diğer rivayetleri ve senedleriyle zikrederek İbn Hazm’ı eleştirir.1195 Yine abdest alırken ayakları yıkamakla ilgili konuda İbn Hazm’ın ayete dayandırarak “yıkamak” yerine “meshetmeyi” savunmasını tenkit eder.1196 Bir başka yerde de onu Ebû Abdullah Cedelî ismindeki raviyi cerh etmede hata yapmakla eleştirir. Oysa adı geçen ravinin İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Maîn, İbn Hibban nezdinde adalet sahibi olduğunu ve sika biri olarak kabul gördüğünü dile getiren Moğultay, İbn Hazm’ın bu hususta açık bir şekilde hataya düştüğünü açıklar.1197 Ebûbekir Beyhakî (458/1065) Moğultay b. Kılıç, zaman zaman bazı muhaddislerce bir ravinin zayıflığı hakkında hadis alimlerinin icmaı olduğunun ifade edilmesine özellikle karşı çıkar. Bu yüzden şayet bir icmadan söz edilmiş ise, muhalif olan görüşleri muhakkak zikreder. 1192 Ebû Davud, Taharet, 56 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 363 1194 Apaydın, Yunus, “İbn Hazm/Usûl Görüşleri”, DİA, XX, 42 1195 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 363-365 1196 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 476- 483 1197 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 257 1193 251 İsnadında İbn Lehîa’nın bulunduğu bir hadiste Beyhakî’yi tenkit ederken; İbn Lehîa’nın zayıf olduğuna dair icma bulunduğu görüşünü uzun bir açıklamanın ardından şu sözlerle kabul etmemiştir: “Bütün bunları açıklamamın sebebi, Beyhakî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sında ‘ehli hadis onun (İbn Lehîa) zayıflığı konusunda icma etmişlerdir, demesidir. Ebû Nuaym, İsmâilî, Süheylî, Âcurrî, Ebû Davud, Ahmed b. Hanbel, Malik b. Enes gibi pek çok kişinin muhalif olduğu bir görüşte nasıl icma olabilir?”1198 Moğultay b. Kılıç, bir başka yerde Beyhakî’nin mürsel bir hadisin mevsul olarak rivayet edilmesi görüşünü “Bu doğru değil” diyerek eleştirir. Ardından da hadisin müsned ve sahih olarak tarikini zikrettiğini açıklar.1199 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay rivayetlerin mevsul, müsned, mürsel gibi farklılıklarına vakıftır. Mecruh olmayan ravileri iyi tanımaktadır. Hadisin sahih seya sakimini ayırt etmeye çalışmaktadır. Nitekim “Namaz kılmanın mekruh görüldüğü yerler” ile ilgili bölümde bir hadisi açıklarken, Moğultay’ın konuyu Ebû’l-Hattab b. Dıhye’nin Kitâbu’l-mevlid’inden yapmış olduğu “Ebû Saîd hadisi bu tariki ile sahih değildir. Nitekim onu alimler izah etmiştir” diye özetlediğini ve “Biz de bu yüzden cerhten salim olan hadisi tercih ettik” dediğini görmekteyiz.1200 Ebû Ömer İbn Abdilber en-Nemerî (463/1071) Moğultay b. Kılıç; Yakub b. Humeyd b. Kâsib, Yahya b. Süleym, İbn Haysem, Yunus b. Habbâb, Ya’lâ b. Mürre tarikı ile gelen “Nebi (s.a.s) büyük abdest için çıktığında insanlardan uzaklaşırdı”1201 hadisini izah ederken el-İstîâb adlı eserindeki görüşleri nedeniyle İbn Abdilber’i tenkit etmiştir. İbn Abdilber eserinde sahabi Ya’lâ b. Mürre b. Vehb b. Cabir es-Sakafî’nin (r.a) nesebi hakkında bilgi verirken; onun Basra’da bir evi olduğunu ve kendisinin Hudeybiye, Hayber, Mekke fethi, Huneyn ve Taif’te bulunduğunu zikreder. İbn Abdilberr, görüşlerini Taberî’nin Kitabu’l-müzeyyel adlı eserine isnad etmektedir. 1198 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 179 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 192 1200 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 193 1201 İbn Mâce, Taharet, 72 1199 252 Bu bilgileri İbn Abdilber’den aktaran Moğultay b. Kılıç “Bende Taberî’nin Kitabu’l-müzeyyel eserinin bir müellif nüshası var. İbn Abdilber’in söylediklerini oradakilerle karşılaştırdım. Ama onun söylediği gibi olmadığını gördüm” der.1202 Moğultay’ın aktardığı bu bilgi eksikliğinin nüsha farklılığından kaynaklanması da muhtemel görülebilir. İbn Mâkûlâ (475/1083) Hadis hafızı ve rical âlimi, rivayetlerine güvenilir bir kişi, gramer bilgisi kuvvetli bir şair ve Hatîb el-Bağdâdî’den sonra “İkinci Hatîb” diye anılan 1203 İbn Mâkûlâ’yı Moğultay b.Kılıç; bazen Kitâbü’l-ikmal’inden alıntı yaptığı konularda, bazı kelimelerin zabtı ile ilgili hataları olduğu gerekçesi ile tenkit etmiştir.1204 Ebû İshak İbrahim b. Ali eş-Şîrâzî (476/1083) Moğultay b. Kılıç Mühezzeb adlı eserinde Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin; İmam Şafiî’ye atfettiği kelâm-ı cedidine ait görüşünde tesvîbi (sabah ezanında es-salâtü hayrun minen nevm ifadesini söyleyerek namaza davet etmeyi) mekruh gördüğünü söylemekle hataya düştüğünü ifade eder. Çünkü Şîrazi; bu görüşü –aynı zamanda Şâfiî mezhebine mensup olan İmam Beyhakî’ye isnad ederek- Ebû Mahzûre’nin (r.a) hadisinde geçmediğini söylemektedir. Moğultay “Oysa biz, (Şafîi’nin görüşünü savunduğu) Ebû Mahzûre hadisini tashih ederek verdik,” diyerek onun bu görüşünü reddeder. Beyhakî’nin eseri es-Sünenü’l-kübra ve başka eserleri de zikretmek suretiyle hadis ile ilgili değerlendirmelerini yapar.1205 Ebûbekir es-Serahsî (483/1090) Moğultay b. Kılıç: اذا مسعتم املؤذن فقولوا كما يقول “Müezzini işittiğinizde onun söylediğini siz de tekrarlayın…” 1202 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 203 Topaloğlu, Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168 1204 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 174 1205 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 87 1203 253 من قال حني يسمع النداء اللهم رب هذه الدعوة التامة والصالة القائمة “Kim ezanı işittiği zaman ‘Şu tam davetin, kılınmak üzere olan şu namazın… rabbi olan Ey Allah’ım…” derse, kıyamet günü ona şefaatim vacip olur” 1206 hadislerini şerh ederken, Hanefi mezhebi müctehid imamlarından es-Serahsî’yi, eseri ez-Zehîra’da, ezan okunduğunda ezan sözlerine icabet etmekle ilgili sözlerin tekrar edilmesi ile ilgili görüşünden dolayı tenkit etmiştir.1207 es-Serahsî’nin, “ezandaki icabet, ayakla gitmektir; lisanla takip etmek değil… Bunun anlamı, mescide gitmek demektir. Hatta orada hazır bulunmak anlamına gelir” şeklindeki bazı alimlerin sözlerini kitabına almasını Moğultay şu sözleriyle tenkit eder: “Şayet kişi ezan sözlerini söylerse sevaba nail olur. Söylemez ise günahkâr olmaz, kerahiyet de olmaz.”1208 Ebû’l Fadl Kâdı Iyâd (543/1148) Moğultay b. Kılıç; şerhte “Mevâkîtü’s-salat” babında akşam namazı ile ilgili hadisi açıklarken, şafak kelimesinin iki anlamı olduğunu, birincisinin akşam namazının girdiğini gösteren kırmızılık diğerinin de beyazlık olduğunu inceler. Kâdı Iyâd’ı, lugat ehli alimleri ile Hicaz fukahasının çoğunun احلمرة “kırmızılık” kelimesine yüklediği mana ile ilgili olarak ve kelimenin iştikakı hakkındaki yorumu nedeniyle tenkit eder ve konuyu lugat ilmi yönüyle açıklar. 1209 Ebûbekir İbnü’l Arabî ( 543/1148) Moğultay b. Kılıç; مفتاح الصالة الطهور “Namazın anahtarı abdesttir” 1210 hadisini şerh ederken, bu hadisi tahric eden Tirmizi’nin isnadının en sahih isnad 1206 İbn Mâce, Ezan, 4 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 102, 117 1208 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 118 1209 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 238 1210 İbn Mâce, Taharet, 32 1207 254 olduğunu ifade etmektedir. 1211 Ancak İbnül Arabî’nin, Ebû Davud rivayetinin bu isnaddan daha sahih olduğunu söylemesini de “söylediğinin tutarlı bir yönü yok” diyerek tenkit eder.1212 Moğultay b. Kılıç, eserinin bir başka yerinde ise İbnü’l-Arabî’nin, “Bu babta en sahih rivayet şudur” dediği bir konuda onu “Biz daha önce bu husustaki en sahih hadisleri vermiştik” 1213 diyerek hatta bir başka yerde de hatalı görüş naklettiğini söyleyerek İbnü’l Arabî’yi tenkit etmiştir.1214 İbn Asâkîr (571/1175) Moğultay b. Kılıç; İbn Asâkîr’i zaman zaman Mizzî’yi Kitabü’l- etrâf’ında verdiği yanlış bilgilerle etkilediğini, 1215 hatta verdiği bu bilgilerde ihmalkâr davrandığını, 1216 ayrıca tahric edilen hadisin verilen kaynağının da bazen yanlış verildiğini1217 ifade ederek onu tenkit etmiştir. Ebû’l-Kasım es-Süheylî (581/1185) Moğultay b. Kılıç; es-Süheylî’nin “Ebû Hureyre tariki ile gelen hadis, Tirmizî’nin Câmi’ adlı eserinde geçmektedir” ifadesini ele alarak tenkit eder ve şöyle der: “Ben Tirmizî’nin Sünen’inin bütün nüshalarını araştırdım. Adı geçen rivayetin sadece Ebû Ya’lâ tarikı ile geldiğini tespit ettim. Etrâf’ında, İşbîlî Ahkâm’ında, Ahmed b. Hanbel Müsned’inde, Taberânî Mucem’inde, Ahmed b. Menî’ Müsned’inde, Hatîb el-Bağdadî Tarih’inde, Ebûbekir Esrem en-Nâsih ve’lMensûh’unda, Adenî Müsned’inde, Darekutnî Sünen’inde onu hep aynı şekilde (Ebû Ya’lâ tariki ile) rivayet etmişlerdir.”1218 1211 Nitekim Tirmizi hadisi verirken şöyle der: Bu babta en sahih olan hadis budur. bkz. Tirmizi, Taharet, 3 1212 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 83 (Mezkur hadisin rivayetleri için bkz: Ebû Davud, Taharet, 31; Salat, 73; Mevâkît, 62) 1213 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 87 1214 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 439 1215 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 109; II, 129, 294; III, 161, 264; IV, 6, 74; V, 181 1216 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70; V, 181 1217 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 306; III, 161, 264; IV, 5, 74; V, 181 1218 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 142 255 Ebû Muhammed Abdülhak el-İşbîlî (582/1186) el-Hâkim’in tahric etmiş olduğu; فاذا دخل أحدكم الغائط فليقل أعوذ باهلل من الرجس النجس الشيطان الرجيم “Sizden biriniz büyük abdeste çıktığında ‘Allah’ım, kovulmuş şeytanın görünür görünmez her türlü pisliğinden sana sığınırım’ desin” 1219 hadisi, Buharî ve Müslim’in şartlarını haiz olduğu halde Sahihayn’a almadıkları bir rivayettir. Moğultay b. Kılıç, Buharî ve Müslim’in Nadr b. Zeyd ile ihticac etmiş olduklarını söyledikten sonra şunları kaydeder: “İşbîlî, bu hadisin isnadının muhtelefün fih olduğunu söylemekle hata etmiştir.”1220 Ebûbekir Zeynüddin el-Hâzimî (584/1188) el-Hâzimî’nin (584/1188), ezanın okunuşu ile ilgili gelen rivayetler içinde bazılarının “Hâlid Hazzâ” hadisini, senedinin daha sahih olduğu gerekçesiyle nâsih olarak değerlendirmesini, Moğultay “Bu onun zikrettiği nâsihin şartlarından değildir” diyerek tenkit eder. Konu ile ilgili rivayetleri genişçe tahlil ederek verir.1221 Ebû Kılâbe’nin Enes b. Malik’ten naklettiği Hâlid Hazzâ hadisinde Moğultay b. Kılıç; İbn Mende ve İbnü’l-Medînî’nin Sahih’lerinde olduğu şekli ile hadisin İbn Uleyye tariki ile rivayet edildiğini söyler. Hadisin isnadında idrac ve irsal problemi olduğuna dikkat çeker. Çünkü “Namaza alem olacak şeyi araştırın. Bilal’den ezanı ikişer ikişer, kâmeti de teker teker okuması istendi”1222 hadisi; her ne kadar Enes b. Mâlik’e isnad edilse ve onun söylediği şekli ile (mevkuf haber olarak) İbn Mâce’nin kitabında tahric edilse de Moğultay’a göre merfu bir hadistir. Hadiste Bilal’e ezanı ikişer defa okumasını emreden bizzat Hz. Peygamber (s.a.s)’dir.1223 Nitekim Hâlid 1219 el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 187 (Zehebî, Telhîs’inde bu hadisin Buharî’nin şartlarına uygun olduğunu zikreder.) 1220 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 131 1221 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 155, 156 1222 İbn Mâce, Ezan, 6 1223 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 144 256 Hazzâ tariki ile gelen Enes b. Mâlik hadisi Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi Nesâî de bu şekilde açıkça zikredilmektedir.1224 Ebû’l Hasen Burhaneddin el-Merginânî (593/1197) Moğultay b. Kılıç’ın ed-Debûsî’yi tenkidinde de ifade ettiğimiz gibi, onun fıkıh ilmine ve fıkıh kitaplarındaki hadis rivayetlerine vukufuna meşhur Hanefi fıkıh kitabı el-Hidaye adlı eserinde Merğinânî’yi tenkid ederken de görmekteyiz. Moğultay b. Kılıç, el-Merğinânî’yi: ‘“Su iki kulle olduğunda pislik taşımaz”1225 hadisini Ebû Davud zayıf kabul etmiştir’ diyor sözleri ile tenkit eder ve şöyle der: “Ben Ebû Davud’un Sünen’ine baktım. Orada Merğinânî’nin bahsetmiş olduğu şekli ile bir ifade göremedim!”1226 İbnü’l-Cevzî (597/1200) Moğultay b. Kılıç’ın belki de en çok tenkit ettiği kişilerden biri İbnü’lCevzî’dir. Bu eleştirilerinden birinde Moğultay, onun “Namazda Fatiha’dan önce besmele çekilmesi” ile ilgili bir rivayetin Buharî’nin et-Târihu’l-Kebir’inde zikrettiğini söylemekle yanıldığını ifade ederek şöyle der: “Ben Hafız Dimyâtî’nin kendi hattı ile yazmış olduğu Hâşiye’sindeki Zeyd’den, Tirmizi’nin Kays’tan gelen Utbe b. Abdullah b. Mugaffel’den gelen rivayet gibi Sünen’inin bazı nüshalarına da baktım; orada da İbnü’l-Cevzî’nin vermiş olduğu şekliyle bulamadım. Dolayısı ile onun verdiği hatalı gözüküyor.”1227 Görüldüğü gibi Moğultay burada da genellikle yapmış olduğu tenkidi ile öne çıkmaktadır. İsnadda yer alan ravilerin tespiti onun en üstün olduğu alandır. Ravilerin nesebi, künyesi, lakabı, nisbesini tespit etmekte emsallerinden fark edilir bir yönü bulunmaktadır. 1224 bkz. Buharî, Ezan, 1,3; Müslim, Salat, 2, 3,5; Ebû Davud, Salat, 29; Tirmizi, Salat, 27; Nesâî, Ezan, 2; İbn Mâce, Ezan, 6; Dârimî, Salat, 6; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 103, 189 1225 Ebû Davud, Taharet, 33; Tirmizi, Taharet, 50; Nesâî, Taharet, 43; Miyâh, 3; İbn Mâce, Taharet, 75; Dârimî, Vudû’, 55; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 23, 27, 107 1226 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 142 Ebû Davud, lafzın İbnu’l-Alâ’ya ait bulunduğunu söyler. Hadisin isnadında bulunan Osman b. Ebî Şeybe ve Hasan b. Ali tarikı ile ayrıca gelen Muhammed b. Abbâd b. Cafer rivayetinin daha doğru olduğunu ifade eder. bkz. Ebû Davud, Taharet, 33 1227 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 147 257 Ebü's-Seâdât Mecdüddin İbnü’l-Esîr el-Cezerî (606/1210) Moğultay b. Kılıç; İbnü’l Esîr’i Kitâbü’ş-şâfî fî şerhi müsnedi’ş-Şâfiî adlı eserinde, Nesâî’nin İbn Ömer’den (r.a) “Namazın bir rekatına yetişen namaza yetişmiş olur. Sadece kılamadığı rekatleri tamamlar” 1228 hadisini merfu olarak zikrettiğini söylemekle hata ettiğini ifade eder. Şafîi’nin “namaz vakti çıkmış olsa bile namazı kılan kalan rekatları tamamlar” görüşünü zikrederek, Malik, Ahmed b. Hanbel, Ebû Hanife, İshâk b. Râhûye, Ebû Sevr gibi alimlerin görüşlerini verir.1229 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, rivayeti verirken zaman zaman mezheplerin fıkhî görüşleri ile de konuyu desteklemekte, hadisin istidlal edildiği hususa hem rivayet hem de fıkhî yönden yaklaşmaktadır. Ebû’l-Hasan İbnü’l-Kattân (628/1231) Moğultay Resûlullah’ın (s.a.s) kazâ-i haceti ve istinca yapması ile ilgili Ebû Hureyre’nin (r.a) rivayet ettiği hadisi açıklarken, hadisin senedinde yer alan ravi Şurayk’ın tedlisi konusunda İbnu’l-Kattân’ın, Abdülhak İşbîlî’ye yapmış olduğu itirazı konu edinir. Burada İbnu’l-Kattân, İşbîlî’yi el-Ahkâmu’l-vustâ’sında hadisi zikrettikten sonra ravi “Şurayk” hakkında bir malumat vermemekle tenkit etmektedir.1230 İbnu’l-Kattân’a göre Şurayk tedlis yapmaktadır. İşbîlî onun tedlisinden hiç bahsetmemektedir. Öte yandan İbnu’l-Kattân, Şurayk’tan hadis naklettiği ravi İbrahim b. Cerir’i de mechulü’l-hâl olmakla suçlamaktadır. Moğultay b. Kılıç Şurayk’ın müdellis olmadığını, İbn Hibban, Müslim başta olmak üzere ondan hadis tahric edenleri ve Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, İbn Sa’d, Ebû Davud, Âcurrî… gibi muhaddisi zikretmek suretiyle İbnu’l-Kattân’ı hem eleştirir hem de ravi Şurayk’ın İbn Ebî Leyla ile kıyaslamasını hata kabul eder. Ardından Şurayk’ın halinin mechul olduğunu söyleyen İbnu’l Kattân’ın tenkidine 1228 Buharî, Mevâkît, 28, 38, 39; Müslim, 161; Ebû Davud, Taharet, 60, Tirmizi, Salat, 23, Nesai, Mevâkît, 11, 28, İbn Mâce, İkâme, 91; Darimî, Salat, 33 1229 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 12 1230 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 258 258 cevap vermek üzere İbrahim b. Cerir’i tanıtır. Şurayk’ın yanı sıra ondan rivayet eden başka ravilerin isimlerini zikreder. Ebû Hâtim ve İbn Adî’nin onun hakkındaki olumlu ifadelerini aktarır.1231 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay oldukça müdekkiktir. Ensab alimi olarak da hadis ricaline oldukça vâkıftır. Nitekim, eserinin bir başka yerinde İbnu’l Kattân’ı hadis ricalindeki hatası sebebiyle eleştirir. Mübhem ilan ettiği diğer isimleri açıklar. 1232 İmam Müslim’in teferrüd etmiş olduğu bir hadiste onu kusurlu bulur. Hadisi Buharî istişhad, Müslim ise rivayet olarak nakletmişlerdir diyerek tenkit eder.1233Bir başka hadisin açıklamasında Moğultay, onun görüşlerine katılmadığını ifade ederek şöyle der: “Doğrusu, her ravinin rivayetine ve rivayetin değerine göre araştırma gerekir. Zira hadis bir tariki ile sahih olabilir, diğer bir tariki ile de zayıf görülebilir.”1234 Ancak burada Moğultay’ın, İbnü’l-Kattân’ın üslubunu bilemediği için tenkit etmiş olmasını muhtemel görüyoruz. Zira Leknevî’nin de (1304/1886) dediği gibi, “İbnü’l-Kattân’ın kendine has bir meçhul ravi tarifi vardır. O, muasırı olan bir kimse, ravi hakkında bir şey söylememişse “Lâ yu’rafu lehû hâlühû/hali bilinmiyor veya hüve mimmen lem tesbüt adâletühû/ âdil biri olduğu tespit edilmemiştir” gibi ifadeler kullanır. Nitekim Zehebî de Hafs b. Buğayl hakkında bilgi verirken, İbnu’l Kattân’ın “hali bilinmiyor” ifadesini kullandığını söyleyerek nakilde bulunmaktadır.”1235 Ebû Muhammed Zekiyyüddin el-Münzirî (656/1258) Moğultay b. Kılıç; Peygamberimizin (s.a.s) bevletmek için ayrıldığı sırada Hz. Ömer’in (r.a) de onu takip ettiği ve abdest suyu götürdüğüne dair İbn Mâce’nin 1236 tahric etmiş olduğu hadisi açıklarken Münzîrî’yi vehme düşmekle tenkit ettiğini görmekteyiz. Moğultay’ın işaret ettiği gibi Ebû Davud’un Sünen’inde istibra konusunda bab başlığı yapılmış olan bu hadisin 1237 isnadında geçen ve Hazreti Aişe’den (r.a) 1231 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 259-260 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 294; III, 299; V, 50 1233 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 271 1234 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, III, 168 1235 Leknevî, er-Ref’u ve’t-tekmîl, s. 258, 259 1236 bkz. İbn Mâce, Taharet, 63 1237 bkz. Ebû Davud, Taharet, 22 1232 259 nakleden kişinin ismi zikredilmemektedir. ( = )عن ابن أيب مليكة عن امهİbn Ebî Müleyke annesinden rivayet etmekte, denilmektedir. Moğultay; senedde İbn Ebî Müleyke’nin annesinin adının verilmemesini tenkit eder. Hz. Aişe’den (r.a) nakleden kişi mechuldür ifadesini kullanarak hadisi reddeden Münzirî’yi eleştirir. Buradaki kapalılığı delilleriyle özetle şu şekilde izah etmektedir: “(بشئ )وليس ذلك Burada bir problem yoktur. Çünlü İbn Ebî Müleyke’nin annesi bilinmektedir, maruftur. İbn Hibban “Kitâbü’s-Sikât”inde onun ismini Meymûne binti’l Velîd b. Ebî Huseyn b. Hâris b. Âmir b. Nevfel b. Abdi Menâf olarak verir. İbn Hibban, Hz. Aişe (r.a) tariki ile İbn Ebî Müleyke’nin annesinden naklettiği hadisi rivayet etmiştir. Müslim de Kitâbü’l-vuhdân’da aynı hanımdan hadis nakleder. Bu rivayetiyle İbn Ebî Müleyke teferrüd etmiştir. Diğer taraftan Münzirî’nin, hadisin senedinde geçen Abdullah b. Yahya Tev’eme’den hiç bahsetmemiştir. Oysa bu kişi muhtelefün fih olan bir ravidir. İbn Mâin, İmam Nesâi onu zayıf kabul eder. İbn Hibban ise sika görür. Yine bazı hadis hafızları da bu hadisin garib olduğunu söylemektedir.” 1238 İmam Nevevî (676/1277) Moğultay b. Kılıç; eserinin “Bâbüs-Sücûd” adlı kısmında Enes b. Mâlik’ten rivayet edilen “Ben Resûlullah’ın (s.a.s) tekbirle birlikte rükûa gittiğini ve ellerini dizine koyduğunu gördüm” 1239 hadisinin tariklerini incelerken Nevevî’nin, Beyhakî’ye (458/1065) atfettiği bir görüşünde hadisi taz’îf ettiğini tenkit ederek, ilgili rivayetleri verip değerlendirir.1240 1238 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 191 Dârekutnî, es-Sünen, I, 345; el-Hâkim, el-Müstedrek, I, 226 (el-Hâkim hadisin Şeyhayn’in şartlarına uygun olduğunu ve illetinin bulunduğunu bilmediğini söylemiş, Zehebî de onu teyit etmiştir.) 1240 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 316 1239 260 Ebû’l-Haccâc Mizzî (742/1341) Moğultay b. Kılıç; hocası Mizzî’yi zaman zaman ilmî usul çerçevesinde tenkit etmiştir. Misallerden bir kısmı şöyledir: “İbn Mâce’nin Kitabü’t-tahare’de tahric etmiş olduğu “Resûlullah (s.a.s) efendimiz gece namazını ikişer ikişer kılar sonra namazını tamamlar ve misvak kullanırdı”1241 mealinde İbn Abbas (r.a) rivayeti ile gelen hadisi; Mizzî, İbn Asâkir’in Kitâbü’l-etrâf’ta aynı isnadla Kitabüs-sünne’de tahric ettiğini zannetmiştir. Oysa böyle değildir; Mizzî de (rivayeti incelemeden) İbn Asâkîr’e tâbi olmuştur.”1242 “Şeyhimiz Mizzî, İbn Mâce’nin ve Ebû Davud’un mezkur hadisi tahric etmediğini zannetmektedir. Oysa bu babta İbn Mâce ve Ebû Davud da (abdest alırken azaları teker teker yıkamak ile ilgili) bir başlığı bile bulunmaktadır.”1243 “İbn Mâce’nin kitabında olduğu halde Mizzî, ‘devenin sütüyle abdest almakla ilgili hadisi’ Kitabü’l-etrâf’ında zikretmemiştir.”1244 Görüldüğü üzere Moğultay b. Kılıç; çoğunlukla Mizzî’nin, İbn Asâkir’den yapmış olduğu alıntılarda inceleme yapmadan nakillerde bulunduğunu ve bu sebeple İbn Asâkir’in düşmüş olduğu hataya, hadisi ya tahric etmemekle veya yanlış yerde göstermekle Mizzî’nin de ortak olduğunu söylemiş olmaktadır. Bunu söylerken Moğultay, İbn Mâce’nin farklı nüshalarını incelemekte ve yapmış olduğu araştırmada bu hususları tespit etmekte, hatta kimi zaman bahsedilen rivayeti adı geçen yerde bulamadığını da zikretmektedir.1245 Moğultay b. Kılıç’ın dikkat çektiği husus o derece manidardır ki bazen bu vehim; İbn Asâkir, Münzirî ve Mizzî üçlüsünde de görülebilmekte mesela Ebû Davud’un bir rivayetinde üçü de teferrüd ettiğini söyleyebilmektedirler.1246 1241 İbn Mâce, Taharet, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 218 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 109 1243 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 367 (Hadis için bkz. Ebû Davud, Taharet, hadis no: 138; İbn Mace, Taharet, 46; Dârimî, Vudû’, 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 125, 219) 1244 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70 1245 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 70, 129, 233, 274, 306; III, 87, 161; IV, 5, 74; V, 181 1246 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 294 1242 261 Hanefi fakihler Hanefi mezhebine bağlı fakih bir muhaddis olarak Moğultay b. Kılıç, İbn Mâce şerhi el-İ’lâm’da fıkha dair konuları açıklarken görebildiğimiz kadarıyla zaman zaman Hanefi fukahasını da tenkit edip, muhaddislerin görüşünü tercihe şayan bulmuş, genelde Hanefi fakihlerinin görüşlerini zikretmemiştir.1247 Bazen, Hanefilerin istidlal etmiş olduğu hadisin sahih olmadığını dile getirmiştir. Mesela bazı Hanefilerin, Cabir b. Semüre (r.a) tariki ile nakledilen “Neler görüyorum! Huysuz atın kuyrukları gibi ellerinizi kaldırıyorsunuz” 1248 hadisini istidlal etmeleri gibi. Burada Moğultay, hadisin namazdaki rükû ile alakalı olmadığını ve namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp arkadaşlarına işaret edenlerin yaptıklarını yasaklamak için bu şekilde söylendiğini ifade eder. Buharî’nin farklı nüshalarından rivayetlere yer verir.” 1249 Kimi zaman da hadisin isnadına dair değerlendirmeler yaparken, Hanefi fukahasından bazılarının söz konusu ravileri taz’îf ettiklerini tenkit ederek beyan etme ihtiyacı hisseder.1250 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay b. Kılıç, Hanefi mezhebinde mutaassıb bir muhaddis değildir. Hanefi fukahasının ele aldığı hadisleri, diğer rivayetlere kıyas ederek açıklamaktadır. Bazı müteahhirun alimleri Moğultay b. Kılıç bazen el-İ’lâm’da isim vermeksizin tenkitler de yapmaktadır. Mesela bir yerde şöyle der: “… Müteahhirundan biri; İbn Huzeyme, söz konusu hadisi Sahih’ine almakla vehme düşmüştür diyor. Oysa ben İbn Huzeyme’nin Sahih’ine baktım. Bahsedilen hadisi orada göremedim.”1251 1247 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, II, 30 Müslim, Salat, 119, 121; Ebû Davûd, Salat, 184; Nesâi, Sehv, 5, 69, 73; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, V, 86, 88, 93, 101, 102, 107 1249 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298 1250 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 466 1251 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 261; III, 232 1248 262 Netice itibari ile Moğultay b. Kılıç, el-İ’lam’ı başta olmak üzere çalışmalarında tefsir, fıkıh, akaid, lugat, tarih, tabakat, siyer, sahabe gibi yüzlerce kaynak eserin yanı sıra müsned, câmi, müstahrec, musannef, mu’cem, sahih, ılel, usûl, delâil, fevâid, nâsih ve mensuh, sikat, duafâ, süelât, hasâis, garâib, elkab ve neseb, ruvât, emâlî özelliğini haiz birçok eserden yararlanmıştır. İstifade ettiği bu çalışmaları ekler bölümünde liste halinde verdik. Anlaşılan o ki, bu çalışmaların büyük bir kısmını görüp incelemiş veya özel kütüphanesinde sahip olmuş veyahut görmeden de bilgi naklettiği olabilmiştir. Özellikle ravinin adı, künyesi, lakabı, nisbesi gibi nesebine dair bilgilerde emsalleri yanında üstün tutulmuş, hadis ilimleri hususunda ise uzmanlığı tartışılmıştır. Onun ricale ait bilgileri tarihçiliğine de yansımış, kaleme aldığı siyer-i Nebî çalışmasındaki bilgileri, sonraki alimler tarafından takip edilmiş, fıkıh ile ilgili konularda ise bazı tespitleri olmuş, bunları zaman zaman yansıtmıştır. 263 D. HAKKINDAKİ TENKİTLER Moğultay b. Kılıç bazı konularda tenkide maruz kalmıştır. Bunları iki temel başlık altında ele alacağız. 1. Bazı Hocalarından Sema Yoluyla Hadis Alıp Almaması Dimyâtî’nin (705/1306) vefat tarihi dikkate alındığı zaman Moğultay b. Kılıç’ın bu hocasından semada bulunmasının mümkün olmadığını iddia eden aynı dönemin meşhur hadis alimlerinden el-Alâî (761/1359) 1252 gibi muasırlarının görüşlerini kaynaklar zikreder. 1253 Ancak biz, özellikle Moğultay’ın eserlerinde “Şeyhunâ/Şeyhimiz” 1254 diyerek hocası Dimyâtî’ye isnadlarda bulunmasını ve kaynakların Dimyâtî’yi onun şeyhi olarak tespit etmesini 1255 buluşma için yeterli görüyoruz. Zira hadis usulünde şeyh demek; umumiyetle bir hadis talibinin, derslerine devam ederek hadislerini rivayet ettiği muhaddis demektir.1256 Aynı şekilde el-Alâî, bir diğer hocası İbn Dakîku’lîd’in vefat tarihi (702/1302) dikkate alındığında Moğultay b. Kılıç’ın bu hocasından da semada bulunmasının mümkün olmadığı iddia etmektedir.1257 Oysa dikkatimizi çeken bir tespit Moğultay’ın muasırı olan meşhur muhaddis İbnü’r-Râfi’ es-Sellâmî’nin (774/1372) Moğultay b. Kılıç’ın, hocası Dakîku’lîd’den sema yoluyla hadis rivayetinde bulunduğunu kaydetmesidir. İbn 1258 Moğultay b. Kılıç’ın el-Alâî ile arası iyi değildir. Hapse gitmesine, devrin sultanına 1252 Moğultay b. Kılıç ile aynı dönemin meşhur hadis alimlerinden Ebû Saîd Halîl b. Keykeldî el-Alâî (761/1360), Türk asıllı bir asker çocuğudur. Zamanının hafızı, fıkıh, usul ve benzeri ilimlerde imam, zeki, araştırıcı, cömert ve belagat sahibi bir âlim diye anılan el-Alâî'yi, Irâkî “Doğu'nun ve Batı'nın hafızı” diye nitelendirir. bkz. Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 332 1253 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 16 1254 Moğultay b. Kılıç, Islahu kitabi İbni’s-Salah, s. 374; İkmâlü tehzibi’l-kemal, II, 9, 78, 79, 282; III, 399; el-İ’lâm, V, 147 1255 Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 382, 383, 384; Bağdatlı, Hediyyetü’l-ârifin, VII, 413 (8174) 1256 Uğur, Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 377 1257 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 17; Şevkânî, el-Bedru’t-tâli’, II, 313 1258 İbnü’r-Râfi’, el-Vefeyât, II, 243 264 şikayet etmesine kaynaklar yer verir. 1259 İlim ehli arasında bu tür durumlar Kevserî’nin de tespit ettiği gibi zaman zaman meydana gelebilir.1260 Ancak burada asıl üzerinde durulması gereken husus şudur: Muhaddislerin kendilerinden istifade ettikleri hocalarını iki şekilde düşünmek gerekir: Sema hocaları ve icazet hocaları. Sema hocaları, hadis talibinin bizzat derslerine katılıp, hadis semaında bulunduklarıdır. İcazet hocaları ise hocasının verdiği icazetten istifade ederek, kendisinden veya kitabından rivayette bulunduğu kimselerdir. Bu bakımdan Dimyâtî de Moğultay’ın sema hocalarından ziyade icazet hocalarından sayılır. Çünkü sema hocalarından olabilmesi için bizzat derslerine katıldığının tespit edilmesi icap eder. Ancak biz kaynaklarda Dimyâtî veya İbn Dakîku’lîd’den derslerine devam edip sema yoluyla hadis aldıklarını tespit edemedik. Bu sebeple İbnü’r-Râfi’ es-Sellâmî’nin sema yoluyla hadis rivayet ettiğini söylemesini de ihtiyatla karşılamaktayız. Çünkü Moğultay’ın sema yoluyla rivayeti söz konusu ise de kitaplarda biz bu hususta bir bilgi bulamadık. Bu bakımdan elAlâî’nin tenkidinin tamamen yersiz olduğunu söyleyemeyiz. 2. Hapse Atılması ve Kitabının Piyasadan Toplatılması Kahire’deki “Zahiriyye Medresesi”, Rükneddin Zahir Baybars tarafından 662/1263 yılında yapılmış olup devrin en seçkin eğitim kurumuydu. Moğultay b. Kılıç’ın hadis şeyhi Abdülmü’min b. Halef Dimyâtî burada müderrislik yapmıştı. Bir diğer hocası İbn Seyyidünnâs da burada görevli iken vefat etmişti: 734/1333 Moğultay b. Kılıç hocası İbnü Seyyidünnâs’tan boşalan müderrislik kadrosuna tayin edildi ve burada hadis tedris etmeye başladı.1261 İbn Seyyidünnas gibi devrin çok önemli bir hadis şeyhinin ardından “Zahiriyye Medresesi” müderrisliğine getirilmesi evvel emirde halkın tepkisini çeker. Halk onun göreve getirilmesini istemez. Ancak devrin önemli muhaddislerinden ve onun rahle-i tedristeki dostu Hatîb Celâleddin el-Kazvînî (739/1338), devrin sultanı ile konuşarak 1259 Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, 119; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 ; Safedî, A’yânu’l-asr, V, 334 1260 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 139-140 1261 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 18; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; Suyûtî, Zeylü tabakâti’lhuffaz, s. 365; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-teracim, s. 269; İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 205 265 onun bu medresede göreve başlamasını sağlar. Onun aracılığı sayesinde halk ikna olur.1262 Kaynaklar Moğultay’ın bu medreseye tayin edildiği tarihi vermediği için zikredemiyoruz. Ancak eserlerinde atıfta bulunduğu Terkü’l-mirâ adlı çalışmasının Berlin’de bulunan1263 Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eserinin ikinci cildinin sonunda, istinsahın Moğultay’a ait olduğu ifade bize bir ışık tutmaktadır. Kitaptaki ifade şöyledir: “Ebû Ubeydullah Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ adlı eseri, şânı yüce Rabbine muhtaç Moğultay b. Kılıç’ın kalemiyle burada tamam olmuştur. Allah her ikisini ve bütün Müslümanları bağışlasın: 738 yılı Rebîülâhir ayının 13. Cuma günü, Zahiriyye Medresesi, Kahire…”1264 Yukarıda verdiğimiz İbn Seyyidünnâs’ın vefat tarihi ile bu tarih arasında Moğultay, hep Zahiriyye Medresesi’nde görev yaptı mı? Buradaki görevi ne zaman sona erdi? Moğultay’ın burada göreve başlatılırken halkın karşı koyduğu asıl sebep neydi? Bu süre içinde neler oldu? Kaynaklar bu konularda maalesef net bir açıklama yapmamaktadır. Ancak kaynaklardan öğrendiğimize göre, Moğultay b. Kılıç “Zahiriyye Medresesi”ne müderris olarak tayin edildiği zaman onu eleştiren iki kişi vardır: Ahmed b. Abdülkadir b. Ahmed b. Mektûm el-Kaysî ile Ebû Muhammed Tacüddin Hanefî en-Nahvî.1265 Bu kişiler tarafından tenkide maruz kalırken Moğultay b. Kılıç’ın, onlara karşı gösterdiği olumsuz bir tepkiden kaynaklar bahsetmez. Bu da bize şunu gösterir: Moğultay, ilme düşkün ve halkın sözleri ile hemen harekete geçmeyen bir şahsiyet olup, çevresine güven verdiği kişiler bulunmaktadır. 1262 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 433-434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216; İbnü’l-Imâd, eşŞezerât, VIII, 337; Serkis, Mu’cem, 1768, 1769 1263 Brockelmann, GAL, Supplement, II, 48 (Ayrıca bkz. Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 198) 1264 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Mektebetü’l-Kudüs, el-Âmidî’nin (371/981) el-Mü’telif ve’lmuhtelif”i ile birlikte, Kahire, 1354/1935, 1. Baskı (ta’lik ve tashih Fritz Krenkow) 1265 İbn Fehd, Lahzu’l-elhaz, s. 137 266 İbn Hacer’in kaydettiğine göre; Moğultay’ın muhalifi olan el-Alâî, (761/1360), 734/1333 yılında Kahire’ye gelmiştir.1266 O, Şam bölgesi alimlerindendi. Tahsil için Kudüs, Mekke, Mısır gibi ilim merkezlerine birçok seyahatler yapmış, aralarında İbn Teymiyye, Mizzî ve Zehebî gibi alimlerin bulunduğu 700'den fazla âlimden ilim almıştır.1267 el-Alâî, Mısır çarşısında satılmakta olan Moğultay’ın el-Vâdıhu’l-mübin adlı eserini gördü. Bu kitap, Hazreti Âişe validemizin (r.anha) Peygamberimizle (s.a.s) izdivacına yer veriyordu. el-Alâî, Hz. Peygamberin (s.a.s) Hz. Âişe’ye (r.a) aşkına dair bilgileri reddetti. Eserin muhtevası hakkındaki görüşlerini devrin Kâdı’l-kudât’ı Muvaffakuddin Ebû Muhammed İbn Ebû Abdullah el-Makdisî el-Hanbelî’ye (769/1367) bildirdi. Kâdı’l-kudât Muvaffakuddin’in sert mizaçlı bir yapısı vardı. Moğultay b. Kılıç’ı söz konusu eseri ile huzuruna getirtti. Moğultay b. Kılıç, kitabı kendisinin yazdığını ikrar etti. Bunun üzerine Muvaffakuddin Hanbelî hiç tereddüt etmeden onu tevkif ettirdi ve eserinin toplatılmasını emretti.1268 Moğultay b. Kılıç’ın şikayet edilme sebebi, Hazreti Aişe’yi (r.a) layık olmadığı şekilde takdim etmesi ve rivayetlerin zafiyet içermesi idi. Bir müddet sonra Moğultay, Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun döneminin ilmiyle amil, soyu İbrahim b. Edhem’e uzanan Emir Bedreddin Canikli b. Muhammed el-Bâba’nın (746/1345)1269 tavassutu ile serbest bırakıldı. 1270 Eserde, bu ithama delil olduğu iddia edilen ve İmam Zühri’ye isnad edilen haber şudur: “İslam’da bilinen ilk aşk, Hz. Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan sevgisidir.”1271 Kitapta bu ifadenin akabinde gelen rivayet şöyledir: “Abdullah b. Amr b. As’ın mevlası Ebû Kays’tan nakledildiğine göre Abdullah b. Amr, Ümmü Seleme’ye (r.a) bir kişi gönderdi. Ona Nebi (s.a.s)’in hanımını oruçlu iken öpmesini sormasını istedi. Ümmü Seleme (r.a) şöyle dedi: “Hazreti Peygamber (s.a.s) oruçlu iken hanımını öpmüyordu. Soru soran kişi dedi ki: Aişe (r.a) diyor ki; 1266 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 332 1268 Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, IV, 119 1269 Makrizî, el-Mükaffa’l-kebir, III, 75 1270 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 1271 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 27 1267 267 “Nebi (s.a.s), hanımını oruçlu olduğu halde iken öpüyordu.” 1272 Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.a) şöyle dedi: “Nebi (s.a.s), Aişe’yi (r.a) gördüğü zaman bunu yapıyordu; ama beni gördüğü zaman öyle yapmıyordu.” Hazreti Peygamberin (s.a.s) oruçlu iken hanımlarını öptüğüne dair sahih rivayetler kaynaklarda zikredilmektedir.1273 Bu rivayetlerde asıl anlatılmak istenen, sıradan bir insan nefsinin, bu konuda mukavemet edemeyeceği ve oruç ibadetine zarar verebileceği gerçeğidir. Zaten bunun için Hazreti Aişe (r.a) de hadisin devamında: “Peygamberiniz (s.a.s), nefsine tam anlamıyla sahip olandı” demekle, siz, bu mubah olan işi yapmayınız, sonra kusur işlemiş olursunuz uyarısında bulunmaktadır.1274 Moğultay kitabının toplatıldığı ve hapse atıldığı yıllarda gerçekten çok sıkıntı çektiğini gösteren bir başka bilgiyi Safedî (764/1363) vermektedir. 723-728/13231324 yılları arasında Kahire’de Safed emiri Candaroğlu Hüseyin b. Ebûbekir’in yanında kâtiplik görevinde bulunan Safedî, hicri 739/1338 Şam’da bulunduğu sırada Moğultay’ın kendisine bir mektup yazdığını zikreder. Safedî her ne kadar Şam’da olsa da Kahire’de Dîvan-ı inşâ ve beytül mâl vekili sıfatıyla emirin yanında sıkça bulunmaktadır.1275 Moğultay’ın onunla dostluk kurması muhtemelen Kahire’de görev yaptığı yıllara dayanıyor olmalıdır. Nazma döktüğü mektubunda Safedî’den yardım talebinde bulunur. Safedî, Moğultay’ı kişilik özelliklerinden dolayı medhü sena ederken, ilmî gerçeği de ifade etmeden geçemez ve manzumesinde şöyle der: وما لك فيه من شبيه وال مثل لك الفضل سباقا به كل غاية وقد كنت مسعودا لو أين سابق بكتين عن شوقي ولكن بكت قليب 1272 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 248 (26205) Bkz: Buharî, Savm, 23, 24; Müslim, Sıyam, 62, 63; Ebû Davud, Savm, 33; Tirmizi, Savm, 3162-65; Muvatta’, Sıyam, 14 1274 Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, VI, 273 1275 Durmuş, İsmail, “Safedî”, DİA, XXXV, 447 1273 268 Bütün maksadı aşan fazilet senin için, fazilette bir benzerin ve misalin yok Keşke yapabilseydim mesut olacaktım, şevkim beni ağlattı, yüreğimi yaktı. Safedî, Moğultay’ın Hz. Aişe’ye (r.a) atfettiği “İslam’da bilinen ilk aşk, Hz. Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan sevgisidir” rivayetinin, el-Alâî’ye göre sahih olmadığını ifade eder. Bir zamanlar kendisinden hadis ilmini aldığı devrin bu önemli hadis hocasını över. Moğultay’a verilen kararın yerinde olduğunu hatırlatır ve şöyle der: “el-Alâî, Hz. Aişe (r.a) hakkında zikredilen rivayetin sahih olmadığını söylemiş ve rivayetin tenkidini yapmıştır. Zira o, bu hususta engin görüşleri olan bir kimsedir.”1276 Öyle anlaşılıyor ki bu dönemde Moğultay oldukça yalnız kalmış, yardım çabaları netice vermemiştir. Hem muasırı Safedî1277, hem daha sonraki kaynaklar1278, Moğultay’ın içine kapanık olduğunu, gece gündüz demeden kitapları ve telifleri ile uğraştığını kaydederek ömrünü tamamladığını zikreder. Moğultay’ın ithama maruz bırakılması ve söz konusu edilen gerekçeler hakkında kaynaklarımız daha başka tafsilata yer vermez. Moğultay, hocası İbnü Seyyidünnâs’ın (734/1333) ardından Zahiriyye Medresesi’nde göreve başlatıldığı hicri 734-739 yıllarında Hatîb el-Kazvînî (739/1338)’nin sahiplendiği bir konumdadır. Ancak yukarıda geçtiği gibi el-Alâî (761/1360) ve Safedî (764/1363) de onun ilmî hususlardaki eksikliğine dikkat çekmekte ve hatasını açıkça ortaya koymaktadır. Bu sebeple Moğultay’ın, Kahire’de ilmî çalışma yapmakla sevilip sayıldığını ancak hataları ile de tanındığını söylemek mümkün görülebilir. Moğultay’ın söz konusu yıllarını tezde araştırırken asıl aradığımız husus, sıkıntılı yılları hazırlayan sebeplerdir. Moğultay’ın, Zahiriyye Medresesi’nde görev almasına halk neden karşı çıkmış ve Hatib el-Kazvîni onu neden savunmuştur? 1276 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 438 Safedî, A’yânu’l-asr, V, 434 1278 İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 140; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 216 1277 269 Hapse atılıp kitabının toplatılması, ilmî kişiliğine zarar veren bir durum olabilir mi? Bu yüzden tenkidine sebep olabilir mi? düşüncesiyle inceledik. Ancak görülen o ki, el-Vâdıhu’l-mübin kitabı dışında bir başka çalışması ile bu yıllarda Moğultay, tenkide tâbi tutulmamıştır. Kahire’de teliflerine devam etmiş ve ilmî faaliyetlerde bulunmuştur. 3. Zayıf Rivayetlere Yer Vermesi Moğultay b. Kılıç’ın çalışmalarında zaman zaman çok müdekkik davranıp, ravi ve rivayetini farklı kaynaklara göre değerlendirdiğine bazen de bu hassasiyeti göstermediğine şahit olabiliyoruz. Bu bölümde ele alacağımız örnek rivayetler, Moğultay’ın, zayıf hatta mevzu rivayetlere nasıl yer verdiğine dikkat çekmek maksadıyla seçilmiş olup, muteber kaynaklarda yer alan bazı meşhur rivayetlerdir. Örnek: 1 من عشق وكتم وعف وصرب غفر اهلل له وأدخله اجلنة “Kim aşık olur, aşkını gizler, iffetine sahip çıkar ve sabrederse, Allah onun günahlarını affeder ve cennetine koyar” 1279 Moğultay b. Kılıç; sevdiği uğruna aşk illetine düçar olan ve Allah korkusundan şehit olarak vefat edenleri konu edindiği eseri el-Vâdıhu’l-mübîn’in mukaddimesinde ana temayı bu rivayete dayandırır. a) Tahrici ve sıhhat durumu İbn Adî (365/975); Süveyd b. Saîd’in Enbâr yakınlarında bir köyde ikamet ettiğini ve Süveyd b. Saîd Ebû Muhammed el-Hadesânî el-Enbârî olarak tanındığını kaydeder. İbn Adî; Buharî’den (256/869) yapmış olduğu nakilde Süveyd’in 240/854 yılında vefat ettiğini ve gözleri görmez olduğunda telkine maruz kaldığını söylemektedir. Nesâî’nin onu zayıf gördüğünü, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in de babasının kendisine Dımâm b. İsmail b. Malik el-Murâdî Ebû İsmail el-Mısrî tariki ile gelen rivayetlerini yazmasını söylediğini ifade eder. Malik’in el-Muvatta’ından 1279 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 15; el-İktifâ, I, 281 270 pek çok nakilleri olduğunu zikreder. Ancak aşağıda geleceği üzere bizim burada söz konusu ettiğimiz ve onun tariki ile gelen hadise dair bir bilgi vermez.1280 Hatîb el-Bağdadî (463/1070); ravi Ebû Abdullah İbrahim b. Muhammed b. Arafe’nin, vefatının son demlerinde Merzübânî’nin (384/994) yanında girdiğini ve bu hadisi kendisinden naklettiğini kaydetmektedir.1281 Hatib el-Bağdâdî, hadisin bir çok tarikinin olduğunu söyleyerek hepsini zikreder. 1282 Bunlar arasında İbn Abbas tariki ile gelen rivayeti mahfuz bulur.1283 İbnü’l-Kayserânî (507/1113); Süveyd b. Saîd’i Yahya b. Mâin’in sika görmediğini ve onun hakkında olumsuz konuştuğunu ve onun bu hadisini münker kabul ettiğini söyler; başka yorum yapmaz. 1284 İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200); Zemmü’l-hevâ’sında hadisin farklı isnadlarını zikrettiğini görmekteyiz. Rivayetlerin mevzu olduğuna veya zayıf olduğuna dair bir bilgi vermez. 1285 el-Ilelü’l-mütenâhiye”sinde ise hadisin üç farklı tarikini verir. Hadisin sahih olmadığını zikreder. Süveyd’den hadis nakleden Muhammed b. Zekeriya’nın ise hadis vaz’ ettiğini söyler. Darekutnî’den yaptığı nakille Süveyd’in ahir ömründe hadisleri karıştırdığı bilgisini verir.1286 Zehebî (748/1347); İbnü’l-Cevzî’nin el-Ilelü’l-mütenâhiye’sine yazmış olduğu Telhıs’inde, rivayetin hüccet olmadığını ve muhaddislerin zayıf gördüklerini kaydeder.1287 Tâcüddin es-Sübkî (774/1372); bu hadis hakkında bir yorum yapmaz. Ancak el-Hâkim en-Nisâbûrî’nin “Bu hadisin sıhhat durumuna şaşıyorum; zira onu Süveyd b. Saîd’den ve iki sika ravi (Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zâhirî ile oğlu) nakletmiştir” şeklindeki ifadesine yer verir.1288 İbn Kesîr (774/1372); hadisi İbn Adî’nin el-Kamil’inde mevkuf ve merfu hadis olarak kitabına aldığını söyledikten sonra şu yorumu yapar: “Bir kimse kendi iradesi 1280 İbn Adî, el-Kâmil, III, 1263-1265 Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 256-262 (2750) 1282 Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, Abdullah İbn Abbas (r.a) tariki ile V, 156; VI, 50-51; XI, 297; XIII; 184 1283 Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, Hz. Aişe (r.a) tariki ile XII, 479 1284 İbnü’l-Kayserânî, Tezkiretü’l-huffâz, s. 340 (861) 1285 İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258 1286 İbnü’l Cevzî, el-Ilelü’l-mütenâniye, II, 771-772 (Hadis no: 1286, 1287, 1289) 1287 Zehebî, Telhîsü kitabi’l-ılel, s. 276 (822) 1288 Tacüddin es-Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiyyeti’l-Kübrâ, II, 288 1281 271 olmadan aşka müptelâ olur ve ona sabrederse yani aşkını ifşa etmez ve bu sebeple ölürse şehit olur. Büyük ecre ulaşır. Eğer bu hadis sahih ise o zaman bu tür bir ölüm de şehitliğin bir çeşidi olur, iffet şartıyla bu tür bir aşk da mübah sayılır.”1289 İbn Hacer (852/1448); bu konuda meşhur olan rivayetin Süveyd b. Saîd’den İbn Abbas tariki ile geldiğini söyler. İbn Adî’nin ve Beyhakî’nin bu hadisi münker gördüğünü söyler. Müslim’in Süveyd’den rivayette (telkine maruz kalmadan önce nakilde bulunduğu için) mazur görülmesi gerektiği kanaatindedir. Ebû Hâtim erRâzî’nin, Süveyd’i rivayetinde saduku’l-hadis gördüğünü söyler. Dârekutnî’ye göre de o, yaşı ilerlediği sıralarda münker rivayetleri kıraat etmiştir.1290 Suyûtî (911/1505); hadis hakkında farklı bir bilgi vermez. Yahya b. Maîn’e atfedilen “Bir atım, bir de mızrağım olsaydı, Süveyd’e karşı sefere çıkardım” sözünü zikretmekle iktifa eder.1291 İbn Arrâk (963/1556); Süveyd b. Saîd tariki ile gelen bu hadisi pek çok musannifin zikrettiğini dile getirmekte ve adı geçen ravinin Müslim’in ricalinden oluşuna dikkat çekmekte, İbnü’l-Cevzî’nin ise hadisi mevzu kabul ettiğini söylemektedir. Darekutnî’nin hadisi tahric ettiğini ve hadisin mevzu olduğuna dair ittifak olmadığını dile getirmektedir.1292 Ali el-Müttekî (975/1567), hadisi Hz. Aişe (r.a) ile İbn Abbas (r.a) tariki ile gelen ve Hatib el-Bağdâdî’nin Tarih’inde zikretmiş olduğu şekliyle nakleder.1293 Ali el-Kârî (1014/1605), el-Hâkim’e isnad ettiği bilgide Yahya b. Main’den aktarılan sözleri zikrederek, Sehâvî’nin Süveyd b. Saîd’in bu rivayetiyle teferrüd etmediğini söylediğini nakleder. Zübeyr b. Bekkâr’ın, hadisi sahih bir isnadla naklettiğini ve İbn Hazm’ın hadisle ihticac ettiğini söyler. Hakim’in Tarihu Nisabur’unda, Hatib el-Bağdadî’nin Tarihu Bağdad’ında, İbn Asâkir’in Tarihu Dımaşk’inda ve Deylemî’nin senedini vermeksizin Müsned’inde hadisi tahric ettiklerini söyler. 1294 Eserinin bir başka yerinde hadisin mevzu olduğunu zikreden hocası Sehâvî’ye (902/1496) karşı çıkar. Hadisin mevzu olmadığını açıklar.1295 1289 İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 71, 759 İbn Hacer, Telhîsü’l-habîr, II, 149, 150 1291 Suyûtî, Tahzîru’l-havâs, s. 169 1292 İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîa’, s. 364 1293 Ali el-Müttekî, Kenzu’l-ummâl, IV, 416 (11179), 420 (11203) 1294 Ali el-Kârî, el-Esrâru’l-merfûa’, s. 352, 353 (Hadis no: 509) 1295 Ali el-Kârî, el-Esrâru’l-merfûa’, s. 496 1290 272 Abdurraûf el-Münâvî (1031/1621); Hatib el-Bağdadî’nin Tarihu Bağdad’da hadisin tahric edildiğini tespit etmekle yetinir.1296 Aclûnî (1162/1749); hadisin merfu olarak rivayet edildiğini, İbnü’l Merzübânî’nin hadisi mevkuf, Yahya b. Maîn’in Süveyd b. Saîd’in rivayetlerini münker gördüğünü, Zübeyr b. Bekkâr’ın hadisin isnadını sahih gördüğünü, İbn Hazm’ın hadisle ihticac ettiğini, hadisin İbn Abbas’a isnad edilen tariki olduğunu, İbn Asâkir ve Deylemî’nin hadisi tahric ettiğini söylemekte ve mevzu veya zayıf olduğuna dair bir yorum yapmamaktadır.1297 En geniş malumatı Zebîdî’nin (1205/1790) verdiğini söyleyebiliriz. O, zinaya düşmemenin faziletine dair açtığı konuda bu hadis ile istidlal etmektedir. Özellikle şehvetini Allah için terk etmenin sıddık mertebesinde bulunan kulların bir özelliği olduğunu kaydeder ve hadisi şöyle yorumlar: Dinin helal olan evlilik akdini düşünerek ve iffetli davranarak bir kimse aşka düçar olsa ve bunu hiç kimseye ifşa etmeden ölse nefsine muhalefet ederek Allah yolunda cihad eden kimse gibi mükâfatını alır. Irâkî, bu hadisi Hakim’in Tarihu Nisabur’unda naklettiğini ve Yahya b. Maîn’in (daha önce de geçen ifadesini) zikrettiğini söylüyor. Zebîdî’ye göre, elHâkim ve Hatib el-Bağdadî’nin Tarih’lerinde zikretmiş olduğu rivayet, Zahiriye mezhebinin imamlarından Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zâhirî İsbehânî ile babasından merfu olarak nakledilmektedir. Zebîdi; bu hadisi sahih görmeyen muhaddisin İbnü’l-Cevzî olduğunu ve onu Mevzûât’ına aldığını, ona bu konuda İbn Teymiyye’nin de tâbi olduğunu söyler. Sehâvî, Zerkeşî’nin görüşüne tâbi olarak Süveyd b. Saîd’in rivayetinde teferrüd etmediğini söyler. Deylemî Müsned’inde hadisi Zübeyr b. Bekkâr tariki ile nakletmekte ve rivayetini Abdullah b. Abdülmelik b. Mâcişûn’a dayandırmaktadır. Süveyd b. Saîd’in hâli Zebîdî’ye göre maruftur; ancak hadisi ondan nakleden Ahmed b. Mesruk zayıftır. Zebîdî’ye göre Irâkî, Ebûbekir Muhammed b. Cafer Harâitî’nin (327/939) senedinde Süveyd b. Amr olmadan bu hadisi rivayet ettiğini ifade etmekte ve hadisin senedi hakkında tevakkuf etmektedir.1298 1296 el-Münâvî, Kenzü’d-dekâik, II, 196 (7605), 198 (7629) Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, II, 363, 364 1298 Zebîdî, İthâfü’s-sâde, VII, 439-440 1297 273 Şevkânî (1250/1834), Süveyd b. Saîd’in rivayetinin münker olduğuna dikkat çekerek, hakkında “fihi nazar” denildiğini ve sıhhati hakkında tevakkuf edildiğini söyler. Mevzu olduğuna dair bir bilgi vermez. 1299 b) Moğultay b. Kılıç’ın değerlendirmeleri Moğultay b. Kılıç; Ebû Muhammed Süveyd b. Saîd Hadesânî, Ali b. Müshir, Ebû Yahyâ Kattât, Mücahid, İbn Abbas tarikı ile gelen “Kim aşık olur ve aşkını gizleyerek ölürse şehid olur” hadisinin isnadını sahih kabul ettiğini söyler.1300 Hatta bu konuda Şâfiî fukahasından olan İmam er-Râfiî (623/1225) gibi alimlerin bu hadisle istidlal ederek aşkından dolayı vefat edeni şehit olarak kabul ettiğini zikreder.1301 Süveyd b. Saîd’in sika olduğunu savunan Moğuştay, bir başka eserinde Süveyd tariki ile gelen “Kulaklar başa dahildir”1302 hadisinde İbn Mâce’yi hatalı görmez. Zira ona göre İbn Mâce, Süveyd b. Saîd’den gelen rivayeti ihtilatından önce almıştır.1303 Moğultay; Süveyd b. Saîd’in İbn Hibbân, Beyhakî, Dârekutnî tarafından sika kabul edildiğini söylemekte hatta söz konusu edilen bu hadisin rivayet edildiği tarihi de zikretmektedir.1304 Yukarıda verdiğimiz isimleri zikreden ve daha bir çok alimin de görüşlerine yer veren Moğultay’ın; ilk dönem muhaddislerinden İbn Adî (365/975), Dârekutnî (385/995), el-Hâkim en-Nisabûrî (405/1014), Hatib el-Bağdadî (463/1070)’nin yanı sıra farklı kişilerin görüşlerine yer verdiğini görmekteyiz. Moğultay’ın ifadelerine göre; Süveyd hakkında Ebû Ahmed el-Hâkim (378/988), onun ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybettiğini ancak âma olmadan önceki rivayetlerinin hasen seviyesinde olduğunu ifade etmektedir. Ebû Talib’in bir rivayetinde Süveyd değil, ondan nakleden kişiler zayıf kabul edilmiştir. Kitâbu’l- 1299 Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 255 (114) Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 17 1301 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 18 1302 Ebû Davud, Taharet, 51; Tirmizi, Taharet, 39; İbn Mâce, Taharet, 53 1303 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 446 1304 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 446-447 1300 274 meymûnî’de ise onun hakkında hayırdan başka söylenecek bir ifade yoktur denilmektedir.1305 Moğultay; Ebû Davud’un, Süveyd hakkında “saduk olmasını umuyorum veya Lâ be’se bihi” lafızlarını kullandığını kaydeder. Yahya b. Main’in ise Süveyd hakkında “telkine maruz kalmadan önceki hadislerini yaz, diğerini de yazma! Yakub b. Şeybe onun saduk ama muzdaribu’l-hadis olduğunu söylemiştir”1306 rivayetine yer verir. Ali b. el-Medîni Süveyd hakkında “Leyse bi şey’in” demiştir. Saîd b. Amr elBerzeî’ye (292/904) göre, Ebû Zür’a ed-Dımaşkî (281/894) onun kitaptan yaptığı nakillerini sahih, hıfzından yaptıkları ise sahih görmezdi.1307 Moğultay b. Kılıç’ın Hamza es-Sehmî’den naklettiği rivayete göre Dârekutnî, Süveyd’i zayıf gösterirken Yahya b. Maîn’in görüşüne itibar etmektedir. Mesleme b. Kasım Kitabü’s-sıla’sında onu sika olarak tavsif etmektedir.1308 Lâlekâî, Ebû Hâtim’den gelen bir rivayete göre onu Müslim’in şeyhleri arasında saymıştır. Ancak Moğultay bu ifadeyi görmediğini söyler. Moğultay’a göre Ebû’l-Hasen el-Iclî, Süveyd’in sika olduğunu söylemekte, el-Beyhakî, ömrünün son dönemlerinde Süveyd’in hıfzının değiştiğini ve hatasının arttığını ifade etmektedir.1309 Moğultay’a göre, Kitabü’z-zühre müellifi Ebûbekir Muhammed b. Davud b. Ali b. Halef el-İsbehânî (297/909), Müslim’in (261/874) Süveyd b. Saîd’den (240/854) 60 hadisi rivayet ettiğini nakletmektedir.1310 Halîli de el-İrşad’ında Süveyd b. Saîd’in sika olduğunu; Ebû Yahya ed-Dabbî es-Sâcî’nin (307/919) onu zayıf kabul ettiklerini söyler. İbnü’l-Cevzî ise Süveyd b. Saîd’leri karıştırmaktadır. Moğultay, Süveyd b. Saîd adında iki farklı kişi daha olduğunu söyler. Biri Süveyd b. Saîd edDekkâk diğeri Süveyd b. Saîd el-Mekkî’dir. İbn Asâkir Süveyd b. Saîd el-Mekkî’den nakilde bulunmuştur.1311 1305 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 277; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 278; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 165 1307 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 279; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 166 1308 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 280; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164 1309 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 281; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 165 1310 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 166 1311 Moğultay b. Kılıç, el-İktifâ, I, 282; İkmâlü tehzibi’l-kemâl, VI, 164-166 1306 275 c) Değerlendirme Moğultay b. Kılıç’ın, raviyi bütün yönleriyle tahlil etmeye gayret ettiğini ve bazı farklı muhaddislerin görüşlerine başvurduğunu görmekteyiz. Moğultay bir rivayetin isnadını sahih kabul ederken, cerh ve tadil konusunda otorite olan pek çok alimin görüşünü değerlendirmeye almakta ve ona göre bir hüküm ortaya koymaktadır. Yukarıdaki bilgileri dikkate aldığımızda Moğultay’dan sonraki bazı muhaddislerin, seleflerindeki bilgiyi nakledip kitaplarında genellikle tekrara düştüklerini ifade edebiliriz. Moğultay, daha erken dönemlerde, hadisin ricalini tahlil etmekte ve görüşlerini günümüzde pek çoğunu göremediğimiz eserlere dayandırmaktadır. Gerçi isnadın detaylı olarak incelenmesi, Moğultay döneminin en karakteristik özelliğidir. Ancak burada bizim dikkat çekmek istediğimiz husus şudur: Moğultay’ın Yahya b. Maîn, İbn Adî, ed-Dârekutnî vb. alimlere referans gösterdiği kişiler, cerhta’dil hakkında değerlendirmelerine sıkça müracaat edilen meşhur alimler değildir. Şayet olsalardı, Yahya b. Maîn, İbn Adî, ed-Dârekutnî gibi ravi tenkidinde otorite alimlerin (Moğultay’ın verdiği) bu bilgileri de aktarmaları beklenirdi. Çünkü onların bu tür bir bilgiyi gizlemeleri düşünülemez. Ayrıca Moğultay’ın, görüşlerini isnad ederken –mesela Şafii ulemasından İmam er-Râfiî’nin (623/1225) yukarıdaki hadisle istidlal ederek, aşkından dolayı ölenin şehit olacağına hükmetmesi ve İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) “Süveyd”leri karıştırdığını iddia etmesi gibi durumlarda- kaynak zikretmemesi akla şu soruyu getirmektedir: Süveyd hakkında pek çok kişiden alıntı yaparken kaynak veren Moğultay, bu hususta neden kaynak tespiti yapmamaktadır? Öte yandan Moğultay’ın el-Vâdıhu’l-mübin’ine esas aldığı söz konusu rivayetin “aşk” kelimesi ile zikrediliyor olması üzerinde durmak gerekir. Bu kelimenin açıkça geçtiği bir ayet Kur’an-ı Kerim’de yoktur. Ayrıca aşk kelimesi ile zikredilen sahih bir rivayete el-Mu’cemü’l-müfehres (concordance) ile Miftâhu künûzi’s-sünne gibi çalışmalarda rastlanmamaktadır. Bu fihristler Kütüb-i Sitte’ye ilaveten Dârimî’nin (255/868) es-Sünen’i, Mâlik’in (179/795) el-Muvatta’ı, Ahmed b. Hanbel’in (241/855) el-Müsned’i, Tayâlîsî’nin (204/819) el-Müsned’i, İbn Hişam’ın 276 (219/834) es-Sire’si, İbn Sa’d’ın (230/844) et-Tabakât’ı, Vâkıdî’nin (207/822) elMegâzî’si, Zeyd b. Ali’nin (122/739) el-Müsned’ini ihtiva eden kitaplardır. Hiç şüphesiz, bu temel kaynaklar dışında da elbette sahih hadis bulunabilir. Ancak bu durumda rivayetin, senedi itibariyle sağlam olup olmaması önem kazanır. O zaman şu konunun incelenmesi gerekmektedir: Moğultay’ın da ifade ettiği gibi, söz konusu rivayetin yegane ravisi Süveyd b. Said ömrünün sonuna doğru ihtilata maruz kalmıştır. Ancak buradaki rivayetinde hem Moğultay, hem de diğer muhaddisler Süveyd b. Said’in bu hadisi ihtilatından önce mi sonra mı nakilde bulunduğuna dair herhangi bir bilgi vermemektedir. Bu durum metnin sıhhatine manidir ve şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca yukarıda geçtiği gibi rivayet, senedi dikkate alınarak değerlendirildiğinde alimlerin görüşleri içinde farklılıklar görülür. Hadisin sıhhatine dair kat’i bir bilgi birlikteliği yoktur. 1312 Biz bu bilgileri dikkate aldığımızda, Moğultay’ın da tespit ettiği gibi öncelikle rivayetin mevzu olmadığını kabul ediyoruz. İsnadı sağlam gibi görünse de muasırı Zehebî’nin (748/1347) işaret ettiği -ravinin zayıf olduğuna dair- görüşün ise daha sağlıklı bir değerlendirme olduğunu düşünüyoruz. Bu düşüncemizin oluşmasında; aşk kelimesi yerine Kur’anı Kerim’de ve sahih rivayetlerde “hub, muhabbet, meveddet” gibi kavramların geçmesi, hatta ilk dönem sufilerin bu kavramları kullanması ile daha sonra “aşk”a dair rivayetlerin tasavvuf ve İslam felsefesine giriş yapması da etki yapmaktadır. Bu sebeple Moğultay’ın, sadece senedi itibariyle incelediği bu rivayetin en mâkul seviyede metin yönüyle zayıf kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 1312 İbn Adî, el-Kâmil, III, 1263-1265; Hatib el-Bağdadî, Târihu Bağdad, V, 256-262 (2750); VI, 5051; XI, 297; XII, 479; XIII; 184; İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-hevâ, s. 256, 257, 258; el-Ilelü’lmütenâniye, II, 771-772; İbnü’l-Kayserânî, Tezkiretü’l-huffâz, s. 340 (861); Zehebî, Telhîsü kitabi’l-ılel, s. 276 (822); Tacüddin es-Sübkî, et-Tabakâtü’ş-Şâfiyyeti’l-kübrâ, II, 288; İbn Kesir, elBidaye, XIV, 71, 759; İbn Hacer, Telhîsü’l-habîr, II, 149, 150; Suyûtî, Tahzîru’l-havâs, s. 169; İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîa’, s. 364; Ali el-Müttekî, Kenzu’l-ummâl, IV, 416 (11179), 420 (11203); Ali el-Kâri, el-Esrâru’l-merfûa’, 352, 353, 496; el-Münâvî, Kenzü’d-dekâik, II, 196 (7605), 198 (7629); Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, II, 363, 364; ez-Zebîdî, İthâfü’s-sâde, VII, 439-440; Şevkânî, el-Fevâidü’lmecmûa, s. 255 (114) 277 Örnek: 2 حبك الشيئ يعمي ويصم “Bir şeyi (çok) sevmen, gözü köreltir, kulağı sağırlaştırır”1313 Taberânî, Bilâl b. Ebî’d-Derdâ’nın babasından naklettiği bu rivayette Ebûbekir b. Ebî Meryem’in teferrüd ettiğini kaydeder, hadisin tek isnadının bulunduğunu ifade eder. 1314 Bir başka eserinde de aynı tarikle hadisi tekrarlar. 1315 Beyhakî Ebû’dDerdâ’ya isnad edilen bu hadisin mevkuf olduğunu söylemektedir. 1316 Bir başka yerde ise Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin, Ali b. Katâde’ye aşk ile muhabbet arasındaki farkın ne olduğunun sorulması üzerine bu ifadeyi Hz. Peygamberin (s.a.s) sözü olarak kaydetmektedir. 1317 Buharî’nin hadis hakkında yorum yapmadığını ve Ebû’d-Derdâ tariki ile hadisin Hz. Peygambere (s.a.s) isnad edildiğini söylediğini görmekteyiz. 1318 Aclûnî hadisin değerlendirmelerini incelerken Sehâvî, Irâkî, İbn Hacer, Ali el-Kârî’nin görüşlerini vermektedir. İsnadında Ebûbekir b. Ebî Meryem’in bulunduğunu, hadisin bu yüzden zayıf olduğunu ancak Ahmed b. Hanbel’in bu kişi hakkında yorum yapmadığını (tevakkuf ettiğini) zikreder. Sağânî’nin hadisi mevzu kabul etmesi ile ilgili hükmünün isabetli olmadığını zikreder. Ebû Davud’un hadis hakkında yorum yapmayıp sükût etmesinin yeterli görüldüğünü, rivayetin bu sebeple mevzu olmadığını ve ravinin şiddetli zayıf görülen biri olmadığı için de rivayetin hasen derecesinde bulunduğunu kaydeder.1319 Bazı kaynaklar bu rivayetin Sağânî’ye göre mevzu olduğunu ifade ederken, Moğultay’ın hocası Ebû’l-Mehâsin Yusuf b. Ömer el-Hanefî’ye rivayeti dayandırmakla yetinmesi ve rical ile ilgili bir çalışmasına atıfta bulunmaması 1320 , 1313 Ebû Davud, Edeb, 116; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 194, VI, 450 Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, V, 183 (4356) 1315 Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, II, 340 (1454), 346 (1468) 1316 Beyhakî, Şüabü’l-iman, I, 368 (411, 412) 1317 Beyhakî, Şüabü’l-iman, I, 379 (457) 1318 Buharî, et-Tarihu’l-kebir, III, 172 (584) 1319 Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 306 (1093); el-Hût, Esne’l-metâlib, s. 181 (550) 1320 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 43 1314 278 hatta Eflatun ve Aristo’dan alıntılar yaparak konuyu aktarması dikkat çekmektedir. Zira onun hasen derecesindeki bu rivayete daha ziyade sahip çıkmasını ve tahlil etmesini beklerdik. Örnek: 3 ال جتالسوا أبناء امللوك فإن األنفس تشتاق إليهم ماال تشتاق إيل اجلوار العواتق “Meliklerin çocukları ile oturmayın. Çünkü nefisler, azat edilmiş cariyelere (güzel ve genç kızlar) düşkün olmadıkları kadar onları çeker.”1321 Zehebî’ye göre rivayet, Amr b. Ezher el-Atakî’den gelmekte Ebân ve Enes b. Malik tariki ile ref etmektedir. Amr b. Ezher kizb ile müttehemdir. Yahya b. Main onu sika kabul etmezdi. Buharî’ye göre kezzab, Nesâi’ye göre metruk, Ahmed b. Hanbel’e göre de hadis uyduran biridir. 1322 İbn Arrâk, bu rivayeti İbn Adî ile Beyhakî’nin mevzu kabul ettiğini zikreder. 1323 Şevkânî’ isnadında kezzab ravi bulunduğundan mevzu kabul eder.1324 İbn Hacer ise, Cürcan kadılığı da yapan Amr b. Ezher el-Atekî hakkında yukarıdaki bilgilere ilaveten şunları kaydetmektedir: “Talebesi Abbas ed-Dûrî’ye göre Yahya b. Mâin onu kezzab olarak nitelemekte ve zayıf görmektedir. ed-Dulâbî’ye göre metruk, Cûzcâni’ye göre de adı geçen kişi sika değildir.”1325 Ricali hakkında kaynaklara başvurduğumuz Amr b. Ezher el-Atekî’nin bu rivayetini kitabına alan Moğultay, mütesahil davranmaktadır. Zira, yukarıda adı geçen cerh ve tadil alimlerini pek çok yerde değerlendirmelerinde otorite olarak kabul ederken, bu rivayette neden dikkate almadığı düşündürücüdür. Örnek: 4 إن كانت احلامل لتى يوسف عليه السالم فتضع محلها 1321 Hatib el-Bağdadî, Tarihu Bağdad, V, 198 (2666) Zehebî, Mîzânu’l-itidâl, III, 246 (6328) 1323 İbn Arrâk, Tenzîh, II, 214 [krş. Beyhakî, Şüabü’l-iman, IV, 358 (5397)] 1324 Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 206 (23) 1325 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, V, 283-285 (6295) 1322 279 “Kadın (rüyasında) Yusuf Aleyhisselam’ı görseydi, çocuğunu düşürürdü.”1326 Kaynaklar hadisin isnadında bulunan üç ravi Kâsım, Cafer, Ebû’l-Fadl elEnsarî’nin metruk olduğuna işaret ederek rivayetin mevzu olduğuna işaret etmektedir. Ravi Cafer’den yaptığı nakillerinde İbn Mâce ise hatalı bulunmaktadır. 1327 İbnü’lCevzî’ye göre bütün mevzu özellikleri bu rivayette toplanmıştır.1328 Zehebî’den öğrendiğimize göre Ebû Ümâme’den rivayette bulunan Kâsım (b. Abdurrahman Ebû Abdurrahman ed-Dımaşkî), Ahmed b. Hanbel’e göre Ebû Ümâme’den (r.a) garib haberler nakleden biridir. İbn Hibban, onun pek çok sahabi ile mülakatı olduğunu ve mu’dal rivayetleri bulunduğunu söylemektedir. Hadisiyle ihticac edilmez. Yahya b. Main, Tirmizi, Cûzcâni gibi alimleri ise onu sika kabul etmez. İbn Sa’d’a göre 112/728 yılında vefat etmiştir.1329 Burada görüldüğü üzere rivayetlere yaklaşımında Moğultay’ın zaman zaman tesâhül içinde olabildiğini söyleyebiliriz. Zira Moğultay bu haberi kitabına alırken hiç tenkit etmemiş, senedinde üç kişinin metruk olduğu halde isnadını araştırmamıştır. Örnek: 5 البحر من جهنم أحاط هبم سرادقها و اهلل الأدخلها حيت أعرض علي اهلل عز و جل “Etrafı çepeçevere kuşatılan bu deniz, cehennemden bir parçadır. Andolsun ki, Allah bana oraya girmemi emretmedikçe girmem” 1330 Moğultay b. Kılıç Şam’a yapmış olduğu yolculuk sırasında bu hadisi rivayet etmekte ancak sema yoluyla naklettiğini söylememektedir. Yolculuk sırasında başından geçen aşağıdaki hadise ile bu rivayeti bir araya getirmesi, Moğultay’ın 1326 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 36 Deylemî, Firdevs, I, 241 (928); Suyûtî, el-Leâlî, I, 150; İbn Arrâk, Tenzih, I, 233; Şevkânî, elFevâidü’l-mecmûa, s. 494 (69) 1328 İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 305 (398) 1329 Zehebî, Mîzânu’l-itidâl, III, 373 (6817) 1330 Buharî, et-Tarihu’l-kebir, I, 70 (170) [Daha çok illetli hadisleri zikrettiği bu eserinde Buharî, hadis hakkında her hangi bir açıklama yapmamaktadır.] 1327 280 rivayetlere yaklaşımını göstermesi bakımından önemli görülebilir. Moğultay b. Kılıç şöyle anlatır: “709/1309 yılında Şam’a giderken Şevval ayının dokuzunda Salı günü deniz kenarında bulunan Arîş Han’ında konakladık. 1331 Boy abdesti almam gerekti. Deniz suyu ile boy abdesti almayı düşündüm. Ancak sahilde gecenin karanlığında ışık olduğunu ve pek çok insanın dolaştığını fark ettim. Kalabalık belki dağılır diye biraz uyumak istedim. Rüyamda ateş yakmış büyük bir kalabalık gördüm. Ateş almak istedim. O sırada birinin şöyle dediğini işittim: ‘Bu deniz tuzlu, onu eski haline getirir kontrol et veya Allah onu kıyamet günü ateşe dönüştürür, sakın ona yaklaşma!’ Korku içinde uyandım. Deniz suyu ile boy abdesti almaktan vazgeçtim. Şam’a vardığımızda (yukarıda geçen) bu hadisi pek çok kimsenin müsned olarak rivayet ettiğini gördüm. Bunun üzerine kötülükten beni koruyan ve rüyamı tasdik eden Allah’a şükrettim.”1332 Yolculuğu yaptığı yıllarda 18-19 yaşlarında olduğu dikkate alınırsa Moğultay, rüya ile amel etmeye müsait gibi görünmektedir. Ancak bunu, henüz yetişme yıllarında olmasına bağlı olarak değerlendirmekte fayda vardır. Her ne kadar sufi hocaları varsa da İbn Hacer onun tasavvufu bir geçim vesilesi yapmadığını ve meylinin olmadığını söyler.1333 Çalışmalarında onun rüya ve ilham yolu ile rivayette bulunduğunu ve bu usulü savunduğunu tespit edemedik. Örnek: 6 أن النيب صلي اهلل عليه وسلم كان يقرأ عند فراغه من وضوئه سورة القدر مث يرفع رأسه فيقول أشهد أن ال اله اال اهلل وأن حممدا رسول اهلل 1331 Arîş, Mısır'da Kuzey Sînâ bölgesinin idarî merkezidir. Sînâ yarImâdasının kuzeyinde Akdeniz sahilinde kurulan bir yerleşim yeridir. İbn Battûtâ ve Yakut el-Hamevî, “Arîş”i anlatırken “Han” adı verilen misafirhanelerden ve buradaki alışveriş merkezlerinden bahsederler. (bkz. Bilge, Mustafa, “Ariş”, DİA, III, s. 378) 1332 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 328 1333 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19 281 “Nebi (s.a.s), abdestini bitirdiği zaman Kadr suresini okurdu. Sonra başını kaldırır ve Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s) Allah’ın resulü ve kulu olduğuna şahitlik ederim, derdi.” 1334 Moğultay b. Kılıç Şam yolculuğu sırasında Humus’a gittiğini ifade etmektedir. Başından geçen aşağıdaki hadise, rivayete yaklaşımını göstermesi bakımından bir fikir verebilir düşüncesiyle burada zikretmek istiyoruz. Moğultay şöyle anlatır: “709/1309 yılında Humus şehrine vardığım zaman, bazı fazilet erbabı kimseler bana bir hadis cüzü verdiler. O cüzde şimdi tahric edeni ve senedini hatırlayamadığım şu mealde bir hadis vardı: “Nebi (s.a.s), abdestini bitirdiği zaman Kadr suresini okurdu. Sonra başını kaldırır ve Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s) Allah’ın resulü ve kulu olduğuna şahitlik ederim, derdi.” Moğultay bu rivayeti, İbn Mâce şerhinde Kitâbü’t-Tahare’de abdest aldıktan sonra okunacak nakletmektedir. dualara dair Senedli olarak rivayetleri zikrederken, senedini vermeden şerhte geçen rivayet şöyledir: “Bir Müslüman güzelce abdest alır ve ‘Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s) Allah’ın resulü ve kulu olduğuna şahitlik ederim’ derse, cennetin sekiz kapısı onun için açılır ve o dilediğinden cennete girer.”1335 Her ne kadar senedi verilen rivayetle bu nakil arasında bir fark yok ise de yukarıda ifade ettiğimiz gibi Moğultay’ın, bu rivayeti senedini zikretmeden, senedini verdiği rivayetlerden sonra zikretmesi, hatta bu konudaki bütün rivayetlerin senedinde inkıta vardır, diyerek aslını görmediği bir cüzden şahit getirmesi dikkat çekicidir. Örnek: 7 أربع ال يشبعن من أربع أرض من مطر وأنثي من ذكر وعني من نظر وعامل من علم 1334 1335 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 513 Müslim, Taharet, 17; Ebû Davud, 169; Nesâi, Taharet, 111; İbn Mâce, Taharet, 60; el-Hâkim, elMüstedrek, I, 399 282 “Dört şey birbirine doymaz: Yer suya, kadın erkeğe, göz bakmaya, alim ilme.”1336 Rivayet iki tarikle gelmektedir. İbn Arrâk rivayetin Ebû Hureyre’ye (r.a) isnad edilen tarikinde Muhammed b. Zebâle’nin bulunduğuna dikkat çeker. Bu kişinin Ebû Davud’un rivayetlerinde bulunan biri olduğu söylense de İbn Hacer Tehzibü’ttehzib’inde ondan Ebû Davûd’un nakilde bulunmadığını ifade etmektedir. Ebû Hâtim onu münkerü’l-hadis kabul eder. Aişe (r.a) tariki ile gelen rivayetin senedinde ise Abdüsselam b. Abdülkuddûs vardır. Bu kişiden Abbas b. Velid el-Hallâl garib nakillerde bulunmaktadır. Zehebi bu kişinin zayıf olduğunu, Ebû Davud’un onu “leyse bi şey’in” lafzıyla cerh ettiğini, Ukaylî’nin hadisinin mutâbaat için alınamayacağını, İbn Hibban’ın onun mevzu hadisler naklettiğini söylediğini zikreder. İbn Adî’ye göre bütün rivayetleri gayr-i mahfuzdur. İbn Arrâk, Abdüsselam b. Abdülkuddûs’ün, İbn Hibban’ın es-Sikat’ında yer almasını, Taberânî’nin elEvsat’ında rivayetinin bulunmasını, İbn Mâce’deki rivayetlerinin dikkate alınmasını göz önüne alarak, hadisin zahirinin “Âlimin cennete kavuşuncaya kadar ilme doymayacağı”1337 gibi şahitlerinin bulunduğunu hatırlatır. İbnü’l-Cevzî söz konusu edilen her iki rivayetin Ebû Hureyre ve Aişe’den (r.a) gelen senedlerinde münker, kezzab, metruk raviler bulunduğu için delil olarak ele alınamayacağını ve sahih olmadığını açıklar.1338 Görüldüğü gibi Moğultay, en çok tartışılan eseri el-Vâdıh’ta özellikle bu tür rivayetleri araştırmadan aldığı görülmektedir. el-Vâdıhu’l-mübin’i bir hadis kitabı değildir. Ancak onun zayıf, mevzu rivayetlere yer vermiş olması tesâhülünün bir göstergesi olarak kabul edilmelidir. Zira Moğultay, bu eserine zaman zaman çalışmalarında atıflarda bulunmaktadır.1339 1336 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 40 Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’an, 14; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’an, 1; Mukaddime, 32 1338 İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 385 (464); Zehebi, Mizan, II, 617 (5054); İbn Arrâk, Tenzih, I, 262, 263; Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, I, 95 (309) 1339 Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, VI, 165; el-İ’lâm, I, 447; el-İktifâ, I, 281 1337 283 Örnek: 8 أول حب كان يف االسالم حب النيب صلي اهلل عليه و سلم لعائشة “İslam’da bilinen ilk sevgi, Hazreti Peygamberin (s.a.s) Âişe’ye (r.a) olan sevgisidir”1340 Moğultay’ın İbn Şihab ez-Zühri’ye (124/742) ait olduğunu ifade ettiği1341 bu sözü araştırmadan kitabına aldığını söyleyebiliriz. Çünkü ed-Dârekutnî’nin Enes’ten merfu olarak naklettiği bu rivayetin senedinde iki kezzab ravi bulunmaktadır. 1342 İbnü’l-Cevzî’ye göre de bu rivayet kezzab ravileri olduğu için mevzudur.1343 4. Mu’tezile ve Şia’nın Kaynaklarını Kullanması Moğultay’ın çalışmalarında Mu’tezile ve Şia’ya ait olan bazı kaynaklara yer vermesi de dikkat çekicidir. Gerçi, Moğultay’ın biyografisi hakkında kaynaklarda olsun, çalışmalarında olsun, Şiîliğe meylettiğine veya Mu’tezile taraftarı olduğuna dair bir bilgiye rastlamadık. Ancak kitaplarında yer yer Mu’tezile ve Şia ile ilgili malumat verdiğini görülür. Bu konuya yer vermesinin bir sebebi Mısır’da Şia’nın çalışması olabilir. Zira İbn Kesîr’in (742/1341) verdiği bir bilgiye göre Gulat-ı Şia’dan olan Nusayriler 717/1317 yılında Mısır’da Cebele şehrini talan edip camileri meyhaneye çevirmişlerdi. Bunun üzerine Memlûk yönetimi aşırı olan bu gruba birlikler göndererek müdahale etmiş ve köklerini kazımıştı.1344 Moğultay’ın çalışmalarında Mu’tezilî Kâdı Abdülcebbâr’ın (415/1024) Tabakâtü’l-Mu’tezile 1345 gibi kitaplarını kullanması bir zenginlik olmalıdır. Zira Moğultay mesela İbn Mâce şerhinde kimi hadisleri şerh ederken hem fıkhî mezheplerin görüşlerini incelemekte 1346 ve meşhur fıkıh mezhepleri ile müctehid 1340 Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 126 Moğultay b. Kılıç, el-Vâdıh, s. 27 1342 Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmûa, s. 126 (25) 1343 İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûât, II, 61 (1272) 1344 İbn Kesir, el-Bidâye, XIV, 83 1345 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232 1346 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 109 v.d. 1341 284 imamların görüşlerine yer vermekte 1347, hem de Şiî-Sünnî farklılığına işaret ederek İmamiyyenin görüşlerini tetkik ettiği görülmektedir. 1348 Bazen Mu’tezileyi ehli sünnet ile mukayese ederek tenkid ettiği ve ehli sünnetin görüşünü tercihte bulunduğu görülmektedir.1349 Bazen de ehli sünnet dışında kalan küçük mezheplerin mesela gulat-ı şiadan Hattâbiyye’nin, yalanı helal sayma gibi görüşlerine dair bilgiler vermektedir.1350 Ancak bunlar kısa ve özdür. Moğultay’ın Şia ve Mu’tezile kaynaklarını kullandığına işaret eden en önemli bilgi Mu’cemü’ş-şuarâ müellifi Ebû Ubeydullâh Merzübânî (384/994) ile alakalıdır. Merzübânî, rivayetleri ile Moğultay’ın dikkatine çeken ve eserlerinden istifade ettiği alimlerden biridir. Moğultay Kahire’nin meşhur medresesi “Zahiriyye”de müderrislik yapmakta iken, ve Merzübânî’nin Mu’cemü’ş-şuarâ kitabını istinsah etmiş, bir de hâmiş yazmıştır. 1351 Moğultay’ın bu ilgisi Merzübânî’nin rivayetlere ağırlık vermesidir; yoksa inancı ve fikrî yapısı değildir. Merzübânî mutezilîdir. Hattâbî ve İbnü’l Cevzî gibi hadisçiler; Merzübânî’nin bu inanca sahip olmasının, hadis rivayetinde gayri sika olacağı manası taşımadığı kanaatindedir. Nitekim Moğultay, Merzübânî’nin rivayetleri ile ilgilenmiş ayrıca mutezilî olduğu için onu medhü sena etmemiştir. Hatta Moğultay’ın, mesela İbn Mâce şerhi el-İ’lâm’ında kabir azabı ile ilgili meşhur rivayetler bulunduğu halde, bu rivayetlere Mu’tezile dışında muhalif olanın bulunmadığına dair bir başlık açarak Mutezile’yi tenkit ettiği ve kabir azabına işaret eden pek çok hadis bulunduğunu zikrettiğini görmekteyiz.1352 1347 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298, 342, 466 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 481 1349 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380 1350 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 335 1351 Merzübânî, Mu’cemü’ş-şuarâ, s. 516 (Kahire, 1354/ , thk.Fritz Krenkow) 1352 bkz. Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 232, 380 1348 285 E. HANEFİLER VE HADİS Moğultay’ın bazı Hanefî fakihlerinin delil getirdiği hadisleri incelediğini görmekteyiz. Onların yanlış istidlalini yer yer tenkit etmektedir. Bilindiği üzere rükûda ellerin kaldırılması Hanefilerle diğer mezhepler arasındaki ihtilaflı konulardandır. Şafii, Ahmed b. Hanbel, Malik, ile tâbiundan Hasan Basri, İbn Sîrin, Atâ b. Ebî Rebah, sahabilerden Cabir b. Abdullah, Ebû Hureyre ve diğerleri rükûdan doğrulurken ellerin kaldırılmasını savunur. Hanefiler, Süfyan Sevrî ise iftitah tekbirinden başka yerde ellerin kaldırılmaması gerektiği kanaatindedir.1353 Moğultay bu konuda bazı Hanefilerin, Cabir b. Semüre (r.a) tariki ile nakledilen “Neler görüyorum! Huysuz atın kuyrukları gibi ellerinizi kaldırıyorsunuz”1354 hadisini istidlal etmelerini tenkit eder ve şöyle der: “Bu hadis namazdaki rükû ile alakalı değildir. Namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp arkadaşlarına işaret edenlerin yaptıklarını yasaklamak için bu şekilde söylenmiştir.” 1355 Buradan Moğultay’ın, Hanefi mezhebinde taassubu reddettiği ve hadisin yanlış yerde delil getirilmesine karşı koyduğu sonucunu çıkartabiliriz. Bazen rivayet tariklerini incelerken Moğultay, Hanefilerden kimilerinin hadisteki ziyadeyi karıştırmasını eleştirir. Mesela teşehhüdde okunan tahiyyat duası ile ilgili rivayetteki ziyade de olduğu gibi… İbn Mesûd’dan (r.a) Ebû Davûd’da nakledilen “(Ettehıyyâtü duasını okuduktan sonra) Bu şekilde dersen namazın tamam olur. Kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur” 1356 hadisini verdikten sonra Moğultay şu tespitte bulunur: “Bazı Hanefiler bu ziyadeyi hadisin aslından zannetmişlerdir. Oysa bu söz İbn Mesud’a (r.a) aittir.”1357 1353 Miras, Kamil, Tecridi Sarih Tercemesi, II, 698 Müslim, Salat, 119, 121; Ebû Davûd, Salat, 184; Nesâi, Sehv, 5, 69, 73; Ahmed b. Hanbel, elMüsned, V, 86, 88, 93, 101, 102, 107 1355 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 298 1356 Ebû Davûd, Salat, Hadis no: 970 1357 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 342-343 1354 286 Moğultay b. Kılıç mürsel rivayetlerin de sahih hadis kapsamına alınması kanaatindedir. O, fakih bir muhaddistir. İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yazmış olduğu ikmalde, sahih kavramına açıklık getirir. Usulcüler ve fukaha nezdindeki sahih hadis kavramını tahlil eder. Tarifte geçen adalet ve zabt sıfatını haiz ravinin rivayetinin şaz ve illetli olmamasını şöyle açıklar: “Sahih kavramı, sadece İbnu’s-Salah’ın zikretmiş olduğu (adalet ve zabt sıfatını haiz ravinin şâz ve muallel olmayan rivayetindeki) özelliklere münhasır değildir. Fukaha ve usulcülere göre de ele alınmalıdır. Nitekim İbn Dakîku’lîd (702/1302) fukaha ve usulcülere göre sahih kavramını tarif etmiştir. Onlardan mürseli kabul etmeyenler, sahihin içine müsnedi de katmaktadır.”1358 Moğultay; bu bilgilere işaret ederken hadisçilerle, fıkıhçılar arasındaki mürsel hadisin tanım farkına da değinmektedir. Çünkü mürselin; hadisçilere ve fıkıhçılara göre iki farklı tanımı bulunmaktadır: “Hadisçilerin ıstılahında mürsel; tâbiinin “Kâle Resûlullah” diyerek rivayet etmiş oldukları hadistir. Buna göre, tabiinden önceki ravisi düşen haber munkatı’, daha fazla ravisi düşen ise mu’dal olmaktadır. Usulcülere göre ise, bu hadis çeşitlerinin tamamı mürseldir. Hanefi usulcüleri de mürseli bu son anlamıyla kullanmışlar ve bütün munkatı’ haberleri mürsel olarak tanımlamışlardır.”1359 Hanefi uleması mürseli dört kısımda değerlendirmektedir: Sahabe, tabiun, her asrın adil kimselerinin mürseli ile bir yönüyle mürsel diğer yönüyle de muttasıl olan haberler. Sahabenin mürseli icma ile huccettir. Hanefiler hicri ikinci ve üçüncü asrın mürsellerini de huccet kabul ederler; ancak üçüncü asrın mürsellerinin aralarında ittifak yoktur.”1360 Moğultay b. Kılıç usulcüler ile fukaha ve muhaddisler arasındaki mürsel hadislerin değerine dair tartışmaya kapı aralamaktadır. Hadislerin bir çoğu mürseldir ve özellikle Hanefi mezhebinde bunlar yaygın olarak kullanılır. 1361 Bu yüzden Moğultay’ın, Hanefi mezhebine mensup bir muhaddis olarak Hanefiler yanında yer 1358 İbn Dakîku’lîd, el-İktirâh, s. 186; Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 15 İbn Hacer, Nuhbetü’l-fiker şerhi, s. 53 (ter. Talat Koçyiğit) 1360 Geniş bilgi için bkz: Ünal, İsmail Hakkı, Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, s. 174-175 1361 Ünal, İsmail Hakkı, Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, s. 176 1359 287 aldığını görmekteyiz. Moğultay şöyle der: “İbnu’s-Salah’ın belirlemiş olduğu bu sınırlama (sahih hadisin şâz ve illetten uzak olma şartı) üzerinde muhaddisler hem fikirdir, ama usulcülerin ve fukahanın sahih kavramı daha kapsamlıdır.” 1362 F. RAVİ TANITIMLARI VE CERH TADİL HÜKÜMLERİ Moğultay b. Kılıç, rical çalışmalarında bazı muhaddislerin verdiği bilgilerde ravi farklılığı olduğunu düşünüyorsa bunları düzeltmektedir. Mesela: İbn Mâce’de Ziyâd b. Hâris es-Sudâî’den 1363 rivayet edilen“Nebî (s.a.s) ile birlikte bir seferde bulunuyorduk. Ezan okumamı emir buyurdu. Ben de ezanı okudum. Bilal (r.a) de kamet getirmek istedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s); ezanı kardeşiniz Sudâ okudu. Kâmeti ezan okuyan getirir, buyurdu” 1364 hadisini şerh ederken, önce hadisin senedini değerlendirmektedir. Ardından farklı rivayetleri incelemekte ve rical tenkidi yapmaktadır. Moğultay daha sonra sözü isnadda yer alan ravinin araştırmasına getirir. İsnaddaki Abdullah b. Muhammed’in kim olduğunu açıklar. Ebû’l-Umeys Utbe b. Abdullah ile Muhammed b. Sirin’den hadis naklettiğini Senedde yera alan ravi Muhammed b. Amr’ın Basralı olduğunu, Medineli bir şeyh olduğunu düşünen İbn Sürûr’ın bu konuda yanıldığını ve bu kişinin hadisin sıhhatine mani biri olduğunu söylediğini zikreder. Rivayette sıhhate asıl mani olanın Abdullah b. Muhammed ile ceddi arasında meydana geldiğini açıklar. Burada söz konusu olan inkıtâı, İbn Hibban ile Ebû Hâtim er-Râzî’nin de kaydettiğini zikreder.1365 Moğultay’ın sahabe üzerine bir takım tetkiklerini bulunmaktadır. Raviler hakkında bilgi verirken hadisin isnadında geçen meçhul kişileri açıklar. “Resûlullah (s.a.s) rükûdan doğrulurken semiallâhü limen hamideh der ve rabbenâ leke’l hamd’i söylerdi” 1366 hadisini naklederken, “hadisin senedinin sıhhati üzerinde durmak 1362 Moğultay b. Kılıç, Islâhu kitâbi İbni’s-Salâh, s. 16 Biyografisi için bkz. Moğultay b. Kılıç, İkmâlü tehzibi’l-kemal, V, 99; İbn Hacer, Tehzib, III, 310 1364 İbn Mâce, Ezan, 3; Tirmizi, Salat, 34; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 169 1365 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, 87-92 1366 Müslim, Salat, 194, 202, 206; Tirmizi, Mevâkît, 82; Deavât, 32; Nesâî, Tatbîk, 25; İbn Mâce, İkâme,18 1363 288 gerekir” diyerek açıklamalarda bulunur. Sahabi Ebû Cühayfe’den (r.a) hadisi semi’tü lafzı ile rivayet eden ravi Ebû Ömer el-Münebbihî’nin durumunun bilinmediği izah eder.1367 Moğultay’ın, hadisin zayıflık sebebi olarak gördüğü husus ravi ise asla ihmalkâr davranmadığını söyleyebiliriz. Zira o, ricale dair oldukça zengin bir kaynak taraması yaparak ravinin durumunu incelemektedir. Mesela Kesîr b. Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzenî’nin babası ve dedesi tariki ile gelen ve Bilal b. Hâris elMüzenî’den rivayet edilen “Resûlullah (s.a.s) tuvalet ihtiyacı için (insanların yanından) uzağa giderdi.” 1368 hadisini açıklarken, rivayetin zayıf olduğuna hükmetmektedir. Zayıflığın nedeni olan ravi Kesîr b. Abdullah b. Amr b. Avf elMüzenî hakkında doyurucu bilgiler verir. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, Nesai, Dârekutnî, Şafii, Ebû Zür’a, İbn Hibban, İbnü’s-Seken, Tirmizi, Buharî başta olmak üzere pek çok muhaddisin görüşünü zikreder. 1369 Mesela “Müezzinlerin boyunlarında Müslümanlar adına iki sorumluluk vardır; kıldıkları namaz, tuttukları oruç” 1370 hadisinde olduğu gibi Moğultay’ın, hadisin senedinde inkıta veya zayıf ravi varsa açıkladığını görürüz. İsnatta geçen raviler arasında inkıta olduğunu düşünüyorsa veya ravi, metruk gibi ağır cerh lafızları ile mecrûh ise izah eder. Konu ile ilgili hadisin farklı tarikleri varsa zikreder. Bu rivayetleri verirken mesela “A’meş hadisindeki zayıflığın sebebi, A’meş ile Ebû Salih arasında inkıta olmasıdır” şeklinde konuyu açıklar.1371 Moğultay zaman zaman hadisle irtibatı olduğunu düşündüğü isimleri yeri geldikçe açıklamakta1372, ravi tanıtımları ve cerh tadile dair daha pek çok örneği, müstakil olarak İkmâlü tehzibi’l-Kemâl gibi rical kitabında işlemekte, ayrıca rical 1367 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 308 Ebû Davûd, Taharet, 1; Tirmizi, Taharet, 16; Nesai, Taharet, 16/2; İbn Mâce, Taharet, 33, Dârimi, Mukaddime, 4 1369 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 205-208; 496, 497; IV, 71; V, 20, 21, 38 1370 İbn Mâce, Ezan, 3 1371 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 69, 70 1372 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 38 1368 289 ağırlıklı şerh niteliği taşıyan İbn Mâce’nin es-Sünen şerhi el-İ’lâm’da da ravileri mukayese ederek vermektedir.1373 G. TASAVVUF İLE İRTİBATI Abbasilerin hakim olduğu devirlerden Moğol istilasına kadar (656/1258), Kahire’de tasavvufi hayat, toplumla iç içedir. Bu süreçte vahdet-i vücud düşüncesi kurulma aşamasını neredeyse geçmiş hatta yaygınlık kazanmıştır. Kahire’de Muhyiddin İbn Arabî (638/1240) ve İbnül Fârız (632/1235) gibi iki büyük tasavvuf büyüğü etkindir. Daha sonra Rifâiyye, Şazeliyye, Düsûkiyye, Bedeviyye gibi tasavvufî düşünceler de gelişir. Memlûkler devrinde ise vahdet-i vücud düşüncesi başta İbn Teymiye (728/1328) olmak üzere pek çok İslam âlimi tarafından tenkid edilmeye başlanır.1374 Memlûkler’in tasavvufa yatkın olmalarının bazı sebeplerinin olması muhtemeldir. Zira Memlûkler asker kökenli bir toplumdur. Kölelikten gelen bir devlet kurmuşlardır ve istiklali korumak istemektedirler. Sufilerin, birer Sünni Müslüman olarak İslam birliğinin koruyuculuğunu yapmaları, Şiilik ve kolları ile mücadele etmeleri ve bu sebeple Türk hükümdarları tarafından kabul görmeleri1375 onları tasavvufa yakınlaştırmış olabilir. Nitekim Meşhur Memlûk sultanı Baybars’ın şeyhi Hızır b. Ebûbekir (676/1277) idi. Baybars bu sufiye çok saygı duyuyor ve devlet işlerinde kendisine danışıyordu.1376 Kaynaklarda Moğultay’ın tasavvuf ile içli dışlı olduğuna dair bir bilgiye rastlamadık. Ancak o, devrin sufileri ile birlikte bazı dersler yapmıştır. Nitekim Mısır’da çok etkin olan Şazelî tarikatının pîri Ebû’l-Abbas İbn Atâullâh eş-Şâzelî elİskenderî’nin (709/1309) kardeşi1377 Ebû’l-Berekât Şemseddin b. Atâ Muhammed b. Muhammed b. Abdülkerim eş-Şazelî (758/1356), Moğultay’ın hadis aldığı bir sufidir. 1378 Tasavvuf ilmini İbn Atâullah el-İskenderî’den alan Ebû’l-Hasan Takıyyüddin es-Sübkî Abdülkâfî b. Temmâm (756/1355) de Moğultay’a ders 1373 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, V, 155, 251, 267, 308, 387, 449, 457, 467, 470, 476 bkz. Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 102, 319 1375 bkz. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, s. 366-367 1376 Makrizî, el-Hıtat, II, 430 1377 İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 117 (4487); Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337 1378 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, I, 560; II, 696 1374 290 vermiştir. Moğultay bu hocası ile Kifâyetü’l-mütehaffız adlı eseri 715/1315 yılında okuduğunu söyler.1379 Memlûklerde sufilere ait olan müesseselerde bir yandan ibadet ve zikir yapılır diğer taraftan dini ilimler de tahsil edilirdi. Bu medreselerin her birinde halvet ve zikre ait bölümler bulunur; dershane, kütüphane, mutfak ve hamam imkanları olurdu.1380 Moğultay’ın da görev aldığı Zahiriyye, Karasunguriyye gibi medreselerin pek çoğu fıkıh, tefsir, hadis gibi ilimlerin yanı sıra tasavvufî derslerin de yapıldığı yerlerdendir. 1381 Makrizî’nin kaydettiğine göre “Şeyhû Hangah”ında dört mezhep fıkhı, hadis, kıraat dersleri okutulmakta ve 400 sufi de Baybars Çaşnigir Hangahı’nda hadis dersi görmekteydi.1382 Devrin sultanı Baybars Çaşnigir üzerinde çok etkili olan dönemin önemli sufilerinden Şeyh Nasr b. Süleyman el-Menbicî (719/1319), Moğultay’ın hadis rivayet ettiği hocaları arasında yer almaktaydı.1383 Moğultay’ın çalışmalarında sufilik yönünün baskın olduğunu görmedik. Ancak el-Vâdıh’ul-mübîn adlı eserinde o, bazı sufilerin aşk hallerinden örnekler verir. Her ne kadar hadis ilminde sufi hocaları varsa da Moğultay, İbn Hacer’in dediği gibi tasavvufu bir geçim vesilesi yapan ve tasavvufun bizzat içinde yer alan biri değildir. 1384 Çalışmalarında onun rüya ve ilham yolu ile rivayete yaklaştığını ve savunduğunu da tespit edemedik. Bilakis o, vahdeti vücuda işaret eden Muhyiddin İbn Arabî (638/1240) gibi mutasavvıfları görüşlerinden dolayı tenkit etmiş ve vahdeti vücud fikrine karşı çıkmıştır.1385 Moğultay’ın, Muhyiddin İbn Arabî’nin (638/1240) teayyün fikirlerine, kalbi sâfi olan bir velinin kalbine doğrudan veya bir melek aracılığıyla levh-i mahfuzda olanın yansıyacağına dair görüşlerine katılmadığını görüyoruz. Nitekim Buhari şerhinde Hz. Ömer (r.a) ile ilgili vârid olan “Andolsun ki, sizden önceki ümmetler içinde kendilerine ilham olunanlar vardı. Benim ümmetim içinde de Ömer b. Hattab 1379 İbn Tağriberdî, Menhelü’s-sâfî, XI, 255; İbn Fehd, Lahzu’l-elhâz, s. 133 Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421 1381 Makrizî, el-Hıtat, II, 378, 383, 406 1382 Makrizî, el-Hıtat, II, 392-421 1383 Makrizî, el-Hıtat, II, 432 1384 İbn Hacer, Lisanu’l-mizan, VII, 19 1385 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab 1380 291 onlardan biridir” 1386 hadisi verirken Moğultay, ilgili rivayetin farklı tariklerinde geçen “muhaddesûn/kendileriyle konuşulan ve mülhemûn/kendilerine ilham olunanlar” kelimelerini et-Tirmizi (279/892), el-Humeydî (219/834), İbn Vehb elFihrî el-Mısrî (197/813), İbnü’t-Tîn (?), el-Kâbisî (403/1012) gibi alimlerin rivayetlerini dikkate alarak açıklar. Daha sonra, muhteva ile ilgili olduğunu düşündüğü örnekleri zikreder. Mesela Hz. Ömer’in (r.a) şahsında “Sâriye Hadisi”nde 1387 keramet meydana geldiğini ve Ahmed er-Rıfâî (578/1183) ve Abdülkadir el-Geylâni (561/1166) gibi velilerde de bunun görüldüğünü ancak umum ifade etmediği kanaatinde olan Moğultay, hadiste zikredilen “…onlardan biridir.” ifadesinin, ilim ehli arasında muhaddesûn özelliğini haiz kişilerin azlığına işaret ettiğine dikkat çeker.1388 “Sâriye Hadisi” olarak bilinen bu mevkuf haberin bazı alimler tarafından zayıf kabul edildiğini kaydeden Moğultay1389, Abdurrahman es-Sülemî’nin (412/1021) ileri sürdüğü rivayetin senedini sahih bulmaz. es-Sülemî’nin kitabının adını vermez ve sadece isme atıf yapmakla yetinir “eğer hadisin ceyyid ve salih bir isnadını bulmuş olsaydık, sıhhatine hükmederdik” ifadesini kullanır. Ancak şerhte Moğultay’ın adı geçen hadisin sıhhatine dair net bir hüküm verdiğini göremedik. es-Sülemî’nin rivayetine dair başka bilgi de vermeyen Moğultay’ın, eğer bu rivayet gerçekten zayıf ise veya zayıf gören muhaddisler varsa şerhte rivayeti konu ettiği yerde açıklamasını ümit ederdik. Zira hem İbn Hacer (852/1448)1390, hem de Süyûtî (911/1506)1391 söz konusu rivayetin isnadını hasen kabul etmektedir. 1386 Buhari, Fedâilü’s-sahabe, 6, 23; Enbiya, 54; Tirmizi, Menakıb, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 55 1387 Sâriye bin Züneym ed-Düelî (30/650), Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği sırasında İran tarafına sefere çıkan İslâm ordusunun sahabi komutanı idi. Ordu Nihâvend’de iken, Medine’de Hz. Ömer (r.a.) bir cuma günü minberde hutbe verir. Bir ara hutbesini keserek “Ya Sâriye, el-Cebel” diye seslenir. Cemaat “Herhalde şaşırdı” diye düşünür. Daha sonra Abdurrahman bin Avf ona giderek “İnsanlar seni tenkid ediyorlar. Sen hutbe arasında; ‘Ya Sâriye, el-Cebel’ diye seslendin. Bunun anlamı nedir?” diye sorar. Hz. Ömer (r.a.) ona: “Allah’a yemin ederim ki ben, kendime hakim değildim. Sariye’nin ordusunu bir dağın yanında savaşırken gördüm. Onları, önlerinden ve arkalarından düşman kuşatmıştı. Ben de elimde olmayarak ‘Ya Sâriye el-Cebel/Sâriye dağa çekil’ diye seslendim. Sırtlarını dağa verip savaşsınlar istedim.” Bir süre sonra Sâriye’nin habercisi Medine’ye gelir ve şöyle der. “Ey müminlerin emiri! Biz mağlup olmak üzereydik. Bu sırada; “Ya Sariye, el-Cebel” diye bir nida işittik. Bunun üzerine arkamızı dağa verdik ve Allah düşmanlarımızı mağlup etti.” İlgili rivayet için bkz.İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, II, 259 (1887); İbn Kesir, el-Bidaye, VII, 134; Moğultay b. Kılıç, el-İnâbe, I, 240 1388 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 325a 1389 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 326ab 1390 İbn Hacer, el-İsâbe, III, 5 (3041) 292 et-Telvîh’te aynı konuyu incelerken Moğultay “İsrailoğulları zamanında bir adam vardı. Doksan dokuz kişiyi öldürmüştü…” 1392 mealindeki hadisi de zikreder. Muhyiddin-i Arabî’nin (638/1240) “Allah Teâla tövbe edecek kişinin kalbinde olanı bildiği için, insan suretinde bir melek göndermiş ve hakem tayin etmiştir” şeklinde salih kula melek gönderilmesi yorumuna, hadisin devamında aslında alim olan kişinin medhedildiğine ve günahkâr olan kişinin, âlimin hakemliğine yönlendirilip, alimin abide karşı üstünlüğünün vurgulandığına dikkat çeker. 1393 Öyle anlaşılıyor ki Moğultay, Muhyiddin-i Arabî’nin mükaşefe yoluyla rivayeti kabul etmesi ve evliyanın mazhar-ı Hak olarak tecelliyatı gibi, hadise tasavvufi yorumlar katan fikirlerine katılmamaktadır. “Andolsun ki, sizden önceki ümmetler içinde kendilerine ilham olunanlar vardı…” şeklinde Buhari’de geçen yukarıdaki hadisi açıklarken, konu ile ilgili olduğuna hükmettiği başka hadisleri yeri geldikçe örnek olarak zikretmesi yerinde bir yaklaşımdır. Ancak bu misallerden Moğultay hakkında genel bir sonuç çıkartmak çok doğru olmasa da, Moğultay’ın, sufilerin delil olarak ileri sürdükleri bazı rivayetlerden çıkardığı karînelerle tasavvufi yorumu öne çıkartan tespitler yapmadığı hakkında bize bazı işaretler verebilir. Nitekim onun, hadis metnine bağlı kaldığı ve buna uygun izahlarla iktifâ ettiği görülmektedir. Ancak bu tür tespitler bir şerh niteliği taşıyan kitap için az olmalıdır. Öte yandan Moğultay’ın, mutasavvıfların tasavvufî yorum kattığı bazı hadisleri, sıhhat yönünden değerlendirmeye tabi tutma ve seçici davranma gayretleri kısmen görülse de bu açıklamalar, rivayetin sıhhatine dair yeterli seviyede değildir. 1391 Suyûtî, Târihu'l-hulefâ, s.125 Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Tevbe, 46; İbn Mâce, Diyât, 2 1393 Moğultay b. Kılıç, et-Telvîh, 324b 1392 293 SONUÇ Moğultay b. Kılıç (ö.762/1361) ve Hadis İlmindeki Yeri adıyla hazırlamış olduğumuz doktora tezinde ulaştığımız sonuçları şöyle sıralayabiliriz: Memlûkler devrinin İslam tarihinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Özellikle Memlûkler’in “Bahrîler” devri; yönetim ve iktisadı, toplum yapısı, din ve kültürü ile eğitim-öğretim faaliyetlerinde mühim bir yükseliş göstermiştir. Bahrî Memlûkler, devrinde yetişen pek çok alim, fertlerin dini ve kültürel anlamda yetişmesinde, toplumun kalkınmasında aktif rol almış, İslamî ilimlerin üstün tutulmasında etkin olmuşlardır. Moğultay b. Kılıç; Bahrî Memlûkler devrinde Kahire’de doğmuş, orada yetişmiş ve hadis otoriteleri tarafından, “asrın imamı, muhaddislerin şeyhi, vefatıyla bir dönemin kapandığı İslam alimi” sıfatıyla anılmıştır. Hayatı boyunca ilme düşkünlüğü ile meşhur olmuş, nispeten sakin bir hayat yaşamıştır. Hadis ilminde olduğu kadar ensab, tarih, siyer, lügat, fıkıh alanlarında da çalışmalar yapmıştır. Eserleri kendisinden sonra başvuru kaynağı olmuş; pek çoğu ihtisar, ikmal edilmiş ve nazım hâline getirilmiştir. İstidrak, ikmal, ıslah, tehzib çalışmaları ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Özellikle hadis ricali konusunda künye, nisbe, lakap gibi hususları ilgilendiren ensab ilmindeki ünüyle meşhurdur. Pek çok hadis ricalinin kimliğinin tespitinde müracaat mercii haline gelmiştir. Moğultay’ın eserleri sıradan bir tekmile niteliği taşımaz., yer yer itiraz da eder. Ancak İbnu’s-Salah’ın Ulûmü’l-hadis’ine yazmış oılduğu Islahu kitâbi İbni’sSalah’ında olduğu gibi İbnu’s-Salah’a itirazları pek yerinde görülmez. Devrin muasır muhaddislerinden Zerkeşî, Irâkî, gibi alimlerle sonraki neslin hadis otoritelerinden İbn Hacer bu tenkitlerin çoğunu yersiz bulur. Moğultay, Mizzî’nin Tehzîbü’lkemâl’ine bir ikmâl yapmış; hem Mizzî’nin, hem de rical çalışması yapan diğer müelliflerin hataya düştükleri hususları tespit etmiştir. Siyer-i Nebî ve sahabe ricaline dair de önemli kitaplar telif etmiştir. 294 Moğultay’ın yaşadığı yıllar, Kütüb-i Sitte’ye yapılacak şerh çalışmaları önem kazanır. Bu çalışmalara o, Sahih-i Buharî, Sünen-i Ebû Davud ve Sünen-i İbn Mâce şerhlerine yaptığı şerhlerle katılmıştır. Bunlardan Ebû Davud şerhi kayıptır. Buharî şerhi’nin 12. cildi mahtut haldedir. İbn Mace şerhinin sadece beş cildi matbudur. Kaynaklar bu şerhin eksik olduğunu kaydeder. Moğultay, Sünen-i İbn Mâce şerhini ilk kez şerheden muhaddistir. Hadisleri şerh ederken, daha çok rical tahlili yapar. Kimi zaman fıkhî hükümlere yer verir, kimi zaman da usule dair bilgiler zikreder. Kaynaklar İbnü’l-Mulakkın’ın, Moğultay’ın pek çok eserini istinsah ettiğini söyler. Moğultay, hicri IX. asırdan itibaren el-Heysemî ile başlayan zevâidlere örnek olacak ziyâdâtları kaleme almıştır. Merzübânî’nin (384/994) Mu’cemü’ş-şuarâ’sı onun yazdığı nüshalardan basılmıştır. Moğultay’ın bu kitabının adı Terkü’l-mirâ adını taşır. Berlin’de olan bu nüshayı görme imkanımız olmadı. Moğultay; el-Irâkî, el-Bulkînî, İbnü’l-Mülakkın gibi hicri VIII. asırda ilmî çalışmaları ve hayatları ile İslam dünyasının dikkatini çeken büyük hadis alimlerinin yetişmesinde katkısı olmuştur. Moğultay “muhaddislerin şeyhi” olarak anılır. Devrin güçlü sünnet müdafilerindendir. Mısır’da vahdeti vücud anlayışına meyletmemiştir. Sünnî tasavvufa karşı değildir. Devrin sufi hocalarından istifade etmiş, medrese ve hangahlarda sufilerle bir arada bulunmuş ancak - talebesi İbnü’l-Mülakkın gibitasavvufun bizzat içinde yer almamıştır. Hayatının en sıkıntılı yılları, sevgi ve aşka dair el-Vâdıhu’l-mübîn’ini yazmış olduğu zamana rastlar. Kitaba aldığı rivayetler, kendi döneminde ve daha sonra tartışılmıştır. Miladi XX. asrın başında Batılı İslam araştırmacıları el-Vâdıhu’lmübîn’i, ne yazık ki sıradan bir aşk kitabı olarak takdim etmişlerdir. Moğultay, bu eserinde sahabe, tabiûn ve selefi salihinin ilahi aşk hallerini, menkıbeler ve senetli bilgilerle anlatır, ayrıca aldığı şiirlerle kitabını süsler. Genellikle o, mevzu ve zayıf olduğu söylenen rivayetlere önce senedi tahlil ederek karşı çıkar. Ona göre senedi sahih olmayan hadisin zayıf olmasından bahsetmenin bir anlamı yoktur. Ancak bu, onun hiç metin tenkidinde bulunmadığı anlamına gelmez. 295 Moğultay’ın el-İktifâ’sı bir nevi taakkubat niteliği taşır. Bu çalışmasında İbnü’l-Cevzî’nin Kitâbu’d-duafâ’sını tenkit eder. İbnü’l Cevzî’den etkilenerek vehme düşen İbn Asâkir, Mizzî gibi alimlerin ve başkalarının hatalarını bu kitapta tespit etmektedir. el-İktifâ’yı, Zehebî’nin el-Hâkim’in el-Müstedrek’ine yaptığı Telhıs’ine benzetmek mümkündür. Moğultay’ın; Zehebî, İbn Kesîr vb. muasırları gibi meşhur olamayışının iki önemli sebebi olabilir: Biri çalışmalarının pek çoğunun kayıp olması, diğeri de Kahire dışına fazla çıkmamış ve dolayısıyla eserlerinin tanınmamış olmasıdır. Moğultay, görüşlerine başvurulur bir alimdir. Kahire’de çoğunluğu Şafiî olan bir toplum içinde Hanefi mezhebine bağlı bir muhaddis olarak yaşamıştır. Eserlerinde taassub, mezhep ve meşrep itibari ile cedel metodu görülmez. Hanefi mezhebine bağlı olsa da sünneti tercih eder. Moğultay’ın yurt dışında bulunan yazma eserlerine maalesef ulaşamadık. Bunun bir eksiklik olduğunu kabul ediyoruz. el-Vâdıhu’l-mübîn’i üzerinde müstakil bir çalışma yapılabilir. Biz bu kitabı sadece içinde geçen hadisler yönüyle inceledik. Moğultay’ın rical ilmine dair görüşleri, ravilerin nesep ve künyeleri ile alakalı ensab bilgisi, muhaddisler tarafından farklı yönü olarak kabul edilir. Bu yönüyle Moğultay müracaat mercii kabul edilmelidir. Tezde Moğultay’ın tesâhülüne işaret edebilecek tespitlerimiz de oldu. Yeri geldiğinde oldukça müdekkik davranan Moğultay, bazen bir muhaddisin kitabında gördüğü hadisle iktifa edebilir. Bu sebeple özellikle İbnu’s-Salah’a itirazları pek isabetli bulunmamıştır. Sünen-i İbn Mâce şerhinde; hatalı nüsha yazanlardan, emâlî, sakafiyyat ve cüz sahibi kişilerden hadis nakletmiştir. Çalışmalarında mevzu hadislere, Şia kaynaklı asılsız rivayetlere ve İsrâiliyyat türü kıssa ve haberlere yer vermesi, Dahhâk b. Müzâhim (105/723), Mukâtil b. Süleyman (150/767), İbn Ebü’ddünyâ (281/894), Ebûbekir el-Harâitî (327/938), İbn Merdûye el-İsbehânî (498/1104), el-Cûzekânî (543/1148), gibi müelliflerden nakiller yapması, onun tesâhülüne işaret kabul edilmelidir. Tesâhül gerektiren durumları olsa da Moğultay, hadis hafızı olarak tanınır. 296 BİBLİYOGRAFYA …………..AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi”, I-XXII, Ana Yayıncılık, 1990, İstanbul, 15. Baskı …………..Fihrisü’ş-şâmil li’t-türâsi’l-arabîyyi’l-İslami’l-mahtût; (Hadisü’n-nebeviyyi’ş-şerif ve ulûmihi ve ricâlihi, I-III, Müessesetü âli beyt, Mecmau’l-Melikî/Umman, 1991 ………….el-Mevsûâtü’l arabiyye, Cumhûriyyetü’l-arabiyyetü’s-Sûriyye, I-XXI, Hey’etü’l- mevsûâti’l-arabiyye, Dımaşk, 2007, 1. Baskı ………….www//Kahire.net. Abdülhayy el-Kettânî, Muhammed b. Abdülkebir, (1380/1962) Fihrisü’l-fehâris ve’l-esbât , Daru’lgarbi’l-İslami, I-III, 2. Baskı, 1402/1982 Abouseif, Doris Behrens, “Hakim Camii”, DİA, XV, s. 184-185, İstanbul, 1997, Aclûnî, İsmail b. Muhammed (1162/1748), Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs ammâ iştehere mine’lehâdisi alâ elsineti’n-nâs, I-II, (Tashih ve ta’lik: Ahmed Kalâş), Mektebetü’t-türâsi’l-İslâmî, Haleb, trs. Ahatlı, Erdinç, “Hasâisü’n-Nebî”, DİA, XVI, s. 227-281, İstanbul, 1997 Ahmed b. Hanbel (241/855), el-Müsned, (thk. Abdullah Muhammed Dervîş), Dâru’l-fikr, I-X, Beyrut, 1411/1991, Akgündüz, Ahmet, “Debûsî”, DİA, IX, s. 66-67, İstanbul, 1992, Akpınar, Cemil, “İbn Cemâa Bedreddin”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIX, 388-392 Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynu Câlut Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, S. 10, Yıl, Erzurum, 1991 Akün, Ömer Faruk, “Kaşgârlı Mahmut”, DİA, XX, 9-15, İstanbul, 1999, Akyüz, Ali, “İbn Yunus”, DİA, XX, s. 450, İstanbul, 1999, Ali el-Kârî, Nureddin Ali b. Muhammed (1014/1605), el-Esrâru’l-merfûa’ fi’l-ehbâri’l-mevzûa’, (thk. Muhammed Sebbâğ), Müessesetü’r-risale, Beyrut, 1391/1971, 297 Ali el-Müttekî, Alâüddin Ali b. Hüsâmüddin el-Hindî (975/1567), Kenzu’l-ummâl fî süneni’l-ekvâl ve’l-ef’âl, (thk. Bekrî Hayyânî, Safvet Sekâ), Müessesetür’r-risâle, I-XVI, 5. Baskı, Beyrut, 1405/1985 Altan, Çetin, “Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat”, (Basılmış Doktora Tezi), Eren Yayıncılık, İstanbul, 2007 Apaydın, Yunus, “İbn Hazm/Usûl Görüşleri”, DİA, XX, 39-61, İstanbul, 1999 Arslan, Ahmet Turan, “Askerî, Hasan b. Abdullah”, DİA, III, 491-492, İstanbul, 1992 Ateş, Ali Osman, “Dimyatî, Abdülmü'min b. Halef”, DİA, IX, 310-312, İstanbul, 1992 Aybakan, Bilal, “Takıyyüddin Sübkî”, DİA, XXXVIII, 14-15, İstanbul, 2010 Ayalon, David, (1914-1998), The Mamluk military society, ‘names, titles and nisbas of the Mamluks’, Collected Studies, Varioum Reprints, London, 1979 ……….. “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi”, (Çev. Samira Kortantamer), Tarih İncelemeleri Dergisi, IV, s. 211-247, İzmir, 1989 Aydınlı, Abdullah,” İbn Râhûye”, DİA, XX, 241, İstanbul, 1999 el-Bağdadî, Abdülkadir b. Ömer (1093/1682), Hızânetü’l-edeb ve lübb-ü lübâbi lisani’l-arab, Dâru’lkütübi’l-ilmiye, I-XIII, 1. Baskı, Beyrut, 1418/1998 Bağdatlı, İsmail Paşa b. Muhammed Emin (1339/1920), Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn min Keşfi’z-zünûn (Keşfüz’-zünûn ile birlikte), Dâru’l-kütübi’l ilmiye, IVII, Beyrut, 1. Baskı, 1429/2008 Başaran, Selman, “Alâî”, DİA, II, 331-332, İstanbul, 1992 ……….. “İbn Adî”, DİA, XIX, s. 296-298, İstanbul, 1999 ……….. “İbn Hazm’a Göre Hadis Rivayetinde “Mechûl”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, C. 2, s. 8-18, Bursa, 1987 ……….. “Tirmizi ve İbn Mâce’yi İbn Hazm’ın Mechul Olarak Vasıflandırması”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy. 2, C. 2, s. 19-25, Bursa, 1987 Baybars Mansûrî, Emîr Rükneddin ed-Devâdâr (725/1325), Zübdetü’l-fikre fî tarihi’l-hicre, (thk. Donald S. Richards), Das Arabische Buch Berlin, (Müessesetü’l-Almâniyye li’l-buhusi’l-ilmî ve vezâreti’s-sekâfe), 1. Baskı, Beyrut,1419/1998 298 Bekrî el-Endelûsî, Ebû Ubeyd Abdullah b. Abdülaziz (487/1094), Mu’cemu ma’sta’cem min esmâi’lbilâdi ve’l-mevâdı’, (thk. Mustafa Sekâ), Âlemü’l kütüb, I-II, Beyrut, trs. Beyhakî, Ebûbekir Ahmed b. Hüseyin (458/1065), Şüabü’l-iman, (thk. Muhammed Saîd Zağlûl) I-IX, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1421/2000 Bilge, Mustafa, “Ariş”, DİA, III, 378- 379, İstanbul, 1992 Binler, Mehmet Ziya, Türk Dünyası Aile ve Akrabalık Terimleri Sözlüğü, Selenge Yayınları, İstanbul, 2007 Bozkurt, Nebi, “Dârülhadis”, DİA, VIII, 527-533, İstanbul, 1992 ……….. “Medrese”, DİA, XXVIII, s. 323-340 Brockelmann, Carl Geschıchte der arabischen litteratur, GAL (supplement) I-II , E.J. Brill, Leiden, 1938, 1943 Buhârî, Muhammed b. İsmail (256/869), el-Câmiu’s-Sahih, Mektebetü’l-İslâmiyye, I-VIII, İstanbul, trs. ……….. et-Târihü’l-kebir, Dâru’l-fikr, I-XII, Beyrut, 1407/1986 Câsim, Ubâdî, “Mu’tazıd-Billah”, DİA, XXXI, s. 385, İstanbul, 2006 Clot, André, Kölelerin İmparatorluğu Memlûklerin Mısır’ı, (Çev. Turhan Ilgaz), Epsilon Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2005 Çakan, İsmail Lütfi, Ana Hatlarıyla Hadis, Ensar Neşriyat, 2. Baskı, İstanbul, 1985 Çakın, Kâmil, “Kuteybe b. Saîd”, DİA, XXVI, 491-492, Ankara, 2002 Çelebi, Muharrem, “İbnü’l Bâziş Ebû’l Hasen”, DİA, XX, s. 528, İstanbul, 1999 ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman (255/868), es-Sünen, (thk. Hüseyn Selim Esed Dârânî), I-IV; Dâru’l-muğnî, 1. Baskı, Riyad, 1421/2000 Demirci, Mustafa, “İktâ”, DİA, XXII, s. 43-52, İstanbul, 2000 Demirkent, Işın, “Menbic”, DİA, XXIX, s. 123, 124, Ankara, 2004 Diyarbekrî, Kadı Hüseyin b. Muhammed b. Hasen (990/1582) Tarihu’l-hamîs fî ahvâli enfesi nefîs, III, Müessesetü şa’bân, Beyrut, trs. Durmuş, İsmail, “Âmidî”, DİA, III, 55-56, İstanbul, 1992 299 ……….. “Husrî Ebû İshak”, DİA, XVIII, s. 416-417, İstanbul, 1998 ……….. “Kazvînî Hatîb”, DİA, XXV, s. 157-158, Ankara, 2002 ……….. “Müberred”, DİA, XXXI, s. 432-434, İstanbul, 2006 ……….. “Safedî”, DİA, XXXV, 447-450, İstanbul, 2008 el-Ebnâsî, Burhaneddin İbrahim b. Musa b. Eyyub (802/1399) eş-Şezâ’l-feyyâh min ulûmi İbni’sSalah, (thk.Ebû Abdullah Muhammed Ali Semmak), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1418/1998 Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as (275/888), es-Sünen, (Ta’lik ve tahşiye; Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), I-IV, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul, trs. Efendioğlu, Mehmet, “Muhadram”, DİA, XXX, s. 395-396, İstanbul, 2005 Elmalı, Hüseyin, “Emâlî”, DİA, XI, 70-72, İstanbul, 1995 Ercilasun, Ahmet Bican ve dğr. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü, I-II, Kültür Bakanlığı, Kaynak Eserler/54, Ankara, 1992 Eren, Mehmet, Buharî’nin Sahih’i ve Hocaları, Nükte Kitap, Konya, 2003 ……….. Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, Konya, 2001 ……….. Radıyyüddîn Sâğânî (650/1252) ve Buhârî'nin Hocalarına Dair Kitabı, (Basılmamış çalışma) Eyice, Semâvî, “Amr b. As Camii”, DİA, III, 81-82, İstanbul, 1992 ……….. “Bedesten”, DİA, V, 302-311, İstanbul, 1992 Fayda, Mustafa, “Bey’atürrıdvân”, DİA, VI, s. 39-40, İstanbul, 1992 el-Fesevî, Ebû Yusuf Yakub b. Süfyan (262/875), Kitâbu’l-ma’rife ve’t-târih, (thk.Ekrem Ziya Umerî), I-IV, Mektebetü’d-dâr, 1. Baskı, Medine, 1410/1990 Fığlalı, Ethem Ruhi, “Hüseyin”, DİA, XVIII, 518-521, İstanbul, 1998 Fihristü’l-mahtûtât ve’l-musavverât, Câmiatü’l-İmam Muhammed b. Suûd İslamiyye, C. III, Hadisü’ş-şerif, 1405/1985 Görmez, Mehmet, “Sâğânî, Radıyyüddin”, DİA, XXXV, 487-489, İstanbul, 2008 Gülensoy, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, I-II, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007 300 Güler, Zekeriya, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, Konya, 2002 Güner, Osman, “Rical Tenkidi Sisteminin Temel Karakteristiği ve Aktüel Değeri”, HDT (Hadis Tetkikleri Dergisi), II, 127-137, 2004 Güneş, İbrahim, “Memlûk Sultanı I. Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi”, Fırat Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, C. XX, S. II, s. 344-360, Temmuz, Elazığ, 2010 el-Hâkim, Ebû Abdullah en-Nisâbûrî (405/1014), Târihu Nisâbur, (thk. Ebû Muaviye Mâzin b. Abdurrahman Beyrûtî), Dâru’l beşâiri’l İslamiyye, 1. Baskı, Beyrut, Lübnan, 1427 ……….. Ma’rifetü ulûmi’l-hadis, (thk. Seyyid Muazzam Hüseyn), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, 1397/1977 ……….. el-Müstedrek ale’s-sahihayn, Dâru’l-ma’rife, I-V, Beyrut, trs. el-Hamavî, Yâkut b. Abdullah er-Rûmî (626/1228), Mu’cemu’l-udebâ irşâdü’l-erîb ilâ ma’rifeti’ledîb, (thk. İhsan Abbas), Dâru’l-garbi’l-İslamî, I-VII, 1. Baskı, Beyrut, 1993 Hatîb el-Bağdadî, Ebûbekir Ahmed b. Ali (463/1070), Câmiu li-ahlâkı’r-râvî, ve âdâbi’s-sâmi’, I-II, Müessesetü’r-risâle, 1. Baskı, Beyrut, 1412/1991 ……….. Târihu Bağdad, I-XIV, Dâru’l-fikr, Beyrut, trs. ……….. el-Faslü li’l-vasli’l-müdrec fi’n-nakl, (thk. Muhammed b. Matar Zehrânî), Dâru’l-hicre, I-II, 1. Baskı, Riyad, 1418/1997 ……….. el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, Mektebetü’l-ilmiyye, Haydarâbad, 1357 el-Heysemi, Nureddin Ali b. Ebûbekir, Mevâridü’z-zam’ân ilâ zevâidi İbni Hibbân, (thk.Hüseyin Selim Esed Dâranî, Abdullah Ali Kûşek), Dâru’s-sekâfeti’l-arabiyye, I-VIII, 1. Baskı, Beyrut, 1411/1990 Hitti, Philip K., “Siyasi Kültürel İslam Tarihi” , I-IV, (ter. Salih Tuğ), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1981 el-Hût, Ebû Abdullah Muhammed b. Derviş (1276/), Esne’l-metâlib fî ahâdise muhtelifeti’l-merâtib, (thk.Mahmud Arnâvud), Dâru’l-fikr, Beyrut, 1412/1991 el-Hüseynî, Ebû’l-Mehâsin ed-Dımaşkî (765/1364), Zeylü tezkireti’l huffâz li’z-Zehebî, (Suyûtî’nin (911/1505) Zeylü tabakâti’l-huffâz’ı ve İbn Fehd’in (760/1360) Lahzu’l-elhâz’ı ile birlikte) IIV, Dâr-u ihyâi’t-türâsi’l-arabî, 1347/1929. 301 el-Irâkî, Ebû’l Fadl Zeynüddin (806/1403), Fethu’l-muğîs bi şerhi elfiyeti’l-hadis, (thk. Ali Hüseyn Ali), Mektebetü’s-sünne, I-IV, Kahire, 1424/2003 ……….. et-Takyîd ve’l-îzâh şerhu mukaddimeti’bni’s-salah, (thk. Abdurrahman Muhammed Osman), Dâru’l-fikr, 1401/1981 Irwin, Robert, Mamluk literature, Mamluks studies rewiev, VII, Middle East Documentation Center (MEDOC), The University of Chicago, 2003 İbn Adî, Ebû Ahmed Abdullah (365/975), el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl, Dâru’l-fikr, I-VIII, 1. Baskı Beyrut, 1404/1984 İbn Arrâk, Ebû’l Hasen Ali b. Muhammed el-Kinânî (963/973), Tenzîhü’ş-şerîati’l-merfû’a ani’lahbâri’ş-şenîati’l mevzûa, (thk. ve ta’lik: Abdülvehhâb Abdüllatîf, Abdullah Muhammed Sıddîk), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 2. Baskı, Beyrut, 1401/1981 İbn Dakîku’lîd, Ebû’l Muhammed b. Ali (702/1293), el-İktirâhu fî beyâni’l-ıstılâh ve mâ uzîfe ilâ zâlike mine’l-ahâdîsi’l-ma’dûdeti fi’s-sıhah, (thk. Âmir Hasen Sabri), Dâru’l-beşâiri’lİslâmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1417/1996 İbn Fehd, Ebû'l-Kâsım Necmeddin el-Hâşimî el-Mekkî (885/1480), İthâfu’l-verâ bi ahbâri ümmi’lkurâ, (thk. Fehim Muhammed Şeltût), Mektebetü’l-hâncî, I-III, Kahire, 1403/1983 İbn Fehd, Ebü'l-Fazl Takıyyüddîn el-Hâşimî el-Mekkî (871/1466), Lahzu’l-elhâz bi zeyli tabakati’lhuffaz (Züyûlü tezkireti’l-huffaz li’z-Zehebî içinde Suyûtî’nin (911/1505) Zeylü tabakâti’lhuffâz’ı ile birlikte) Dâr-u ihyâi’t-türâs, 1347/1929 İbn Hacer, Şihabüddin Ahmed b. Ali el-Askalânî (852/1448), ed-Dirâye fî tahrici’i-ahâdisi’l-Hidaye, (thk. Abdullah Hâşim Yemânî), Dâru’l-ma’rife, I-II, Beyrut, trs. ……….. ed-Dürerü’l-kâmine fî a’yâni’l-mieti’s-sâmine, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-IV, Beyrut, 1417/1997 ……….. Fethu’l-bârî bi şerhi sahihi’l-buharî”, (thk. Abdülaziz b. Abdullah b. Bâz), I-XV, Dâru’l fikr, 1. Baskı, Beyrut, 1414/1993 ……….. Gırâsü’l-esâs, Mektebetü vehbe, 1. Baskı, Kahire, 1411/1990 ……….. Nüzhetü’n-nazar fî tavzîhi nuhbeti’l-fiker, (Hadis Istılahları Hakkında nuhbetü’l-fiker şerhi; Ter. Talat Koçyiğit) Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi yayınları, Ankara, 1971 ……….. İnbâu’l-ğumr bi ebnâi’l-umr fi’t-târih, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-IX, 2. Baskı, Beyrut, 1406/1986 302 ……….. el-İsâbe fî temyîzi’s-sahabe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvız), Dâr-ul-kütübi’l-ilmiye, I-IX, Beyrut, 1415/1995 ……….. Tehzibü’t-tehzib, Dâru’l-fikr, I-XIV, 1. Baskı, Beyrut, 1404/1984 ……….. Lisanu’l-mîzan, Dâr-u ihyâi’t-türasi’l arabî, I-X, Beyrut, 1416/1996 ……….. Mecmau’l-müesses li’l-mu’cemi’l-müfehres, (thk. Ebû Mahmud Meyâdînî), Müessesetü’rrisale, Beyrut, 1417/1996 ……….. en-Nüket alâ nüzheti’n-nazar fî tevzîhi nuhbeti’l-fiker”, (thk. Ali b. Hasen b. Ali Halebî Eserî), Dâru İbni’l-Cevzî, 2. Baskı, Riyad, 1414/1994 ……….. Nüketü’z-zırâf alâ’l etrâf, (ta’lik ve tashih: Abdüssamed Şerefüddin, Mizzî’nin Tuhfetü’leşrâf’ı ile birlikte), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XIV, Beyrut, trs. ……….. Nüzhetü’n-nazar fî tavzîhı nühbetü’l-fiker fî mustalahı ehli’l-eser, (thk. Nureddin Itr), Dâru’l-hayr matbaatü’s-sabah, 1. Baskı, Dımaşk, 1414/1993 ……….. Tağliku’t-ta’lik alâ Sahihi’l-Buharî, (thk. Saîd Abdurrahman Musa), I-V, Mektebü’l İslâmî, 1. Baskı, Beyrut, 1405/1985 ……….. Tebsîrü’l-müntebih bi tahrîri’l-müştebih, Mektebetü’l-ilmiye, I-IV, (thk. Muhammed Ali Neccâr), Beyrut, trs. ……….. Telhîsü’l-habîr fî tahrîci ehâdisi’r-Râfiîyyi’l-kebir”, (thk. Şa’ban Muhammed İsmail), I-IV, Mektebetü külliyyâti’l-Ezher, Kâhire, 1399/1979 İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed el-Mağribî (808/1406), el-Iber ve Dîvânü’l mübtedei ve’l haber, Müessesetü’l-a’lâmî li’l-matbûât, I-VII, Beyrut, 1391/1971 ……….. Mukaddime, I-II, (Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergah Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1983 İbn Hallikân, Ebû’l-Abbas Şemseddin (681/1282), Vefeyâtü’l-a’yân ve enbâü ebnâi’z-zamân, Dâru sâdır, I-VIII, Beyrut, trs. İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed el-Kurtubî (456/1064), Tavku’l-hamâme, (Ter. Mahmut Kanık, Güvercin Gerdanlığı), İnsan yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1995 İbn Kâdî Şühbe, Takıyyüddin Ebûbekir b. Ahmed (851/1447), Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, (Ta’lik ve tashih: Hafız Abdülalîm Hân), Âlemü’l-kütüb, I-IV, 1. Baskı, Beyrut,1407/1987 ……….. Târihu İbni Kâdî Şühbe, (thk. Adnan Dervîş), Ma’hedü’l-ilmiyyi’l-fransî’d-dirâseti’l-arabî, I-IV, Dımaşk, 1994 303 İbn Kesîr, Ebû’l Fidâ ed-Dımaşkî (774/1363), İhtisâru ulûmi’l-hadis, (el-Bâisü’l-hasîs ile birlikte), Dâru’l-cîl, Beyrut, 1408/1987 ……….. el-Bidâye ve’n-nihâye, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XIV, 3. Baskı, Beyrut, 1407/1987 İbn Kutluboğa, Zeynüddin Ebû’l-Adl Kâsım (879/1475) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe mine’lhanefiyye, (thk. İbrahim Salih), Dâru’l-me’mun li’türâs, 1. Baskı, Beyrut, 1412/1992 İbn Mâce, Ebû Abdullah el-Kazvînî, es-Sünen, (thk. M. Fuad Abdülbâkî), I-II, Dâru ihyâi’t-türâsi’larabiyye İbn Mâkûlâ, Ebû Nasr Ali b. Hibetullâh b. Ali (475/1082), el-İkmâl fî ref’ı’l-irtiyâb ani’l-mu’telif ve’l-muhtelif fi’l-esmâi ve’l-künâ ve’l-ensâb, (Tashih ve thk. Abdrurrahman b. Yahya Muallâ Yemânî), I-VII, Dâiretü’l-meârifi’l-osmaniyye, Haydarâbad, 1967 İbn Manzûr, Ebû’l-Fazl Cemâlüddin (711/1311), Lisânu’l-arab, (thk. Emin Muhammed Abdülvehhâb, Muhammed Sadık Ubeydî), I-XVIII, Dâru ihyâi’t-türâsil’l-arabî, 2. Baskı, Beyrut, 1418/1997 İbn Nâsıruddin, Şemseddin Muhammed ed-Dımaşkî (842/1438), Tavzîhu’l-müştebih fî zabtı esmâi’rruvâti ve ensâbihim ve elkâbihim ve künâhüm, (thk. Muhammed Naîm Arkasûsî), Müessetü’rrisale, I-X, Beyrut, (1414/1993) İbn Nukta, Ebûbekir Abdülganî el-Bağdadî (629/1231), et-Takyîd li ma’rifeti ruvâti’s-sünne ve’lmesânîd, (thk. Kemal Yusuf Hût), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1408/1988 İbn Tağriberdî, Cemaleddin Ebû’l Mehâsin Yusuf (874/1470), en-Nücûmü’z-zâhire fî mulûki Mısr ve’l-Kâhire, I-XVI, Dar’ul-kütüb, Kahire, 1383/1973 ……….. Menhelü’s-sâfî ve’l-müstevfâ ba’del-vâfî”, I-XIII, Dâru’l-kütüb, Kahire,1426/2005 İbnu’s-Salah, Ebû Amr Takıyyüddîn Osman Şehrezûrî ( 643/1245) Mukaddimetü İbni’s-Salah fî ulûmi’l-hadis, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, 1398/1978 ……….. Kitâbu Şerhi’l-Varakât, (thk. Ebû Salih Muhsin Salih), nşr. Mustafa Bâz, Mektebetü nazzâr, 2. Baskı, Mekke, 1428/2007 İbnü’l-Cevzî, Ebû’l-Ferec Ali b. Muhammed (597/1200), el-Ilelü’l-mütenâhiye fi’l-ehâdîsi’l-vâhiye, (Takdim ve zabt; Halil Meys), I-II, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1403/1983 ……….. el-Mevzûât mine’l-ehâdisi’l-merfûât, Advâu’s-selef, I-IV, 1. Baskı, Riyad, 1418/1997 ……….. Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn, (thk. Ebû’l-Fidâ Abdullah Kâdî), I-III, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1406/1986 304 ……….. Zemmü’l-hevâ, (Tashih ve zabt: Ahmed Abdüsselam Atâ), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1407/1987 İbnü’l-Ecdâbî Ebû İshâk İbrâhîm b. İsmâîl (470/1077), Kifâyetü’l-mütehaffız fi’l-lüga, (thk. Sâîh Ali Hüseyn), Dâru ikra, trs. İbnü’l-Esîr, İzzüddin Ebû’l-Hasen el-Cezerî (630/1232), Üsdü’l-ğâbe fî ma’rifeti’s-sahabe, (thk. Halil Me’mun Şeyhâ), I-V, Dâru’l-ma’rife, 1. Baskı,Beyrut, 1418/1997 İbnü’l-Esîr, Mecdüddin Ebû’s-Seâdât, (606/), en-Nihâye fî garîbi’l-hadis, I-V, Mektebetü’l-ilmiyye, Beyrut, trs. İbnü’l-Hannâî, Alâüddin Ali b. Emir el-Hamîdî (Kınalızâde) (979/1572), et-Tabakâtü’l-hanefiyye, (thk. Muhyî Hilal Serhan), I-III, Matbaatü dîvâni’l-vakf, 1. Baskı, Bağdat, 1426/2005 İbnü’l-Imâd, Şihâbüddin Felâh (1089/1679) eş-Şezârâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, (thk. Abdülkadir Arnaûd, Mahmud Arnaûd), Dâru İbn Kesîr, I-X, Dımaşk, 1412/1991 İbnü’l-Irâkî, Ebû Zür’a Veliyyüddin (826/1422) Zeylü alâ’l-ıber fî haberi men aber, (thk. Salih Mehdî Abbas), Müessesetü’r-risâle, I-III, 1. Baskı, 1409/1989 ……….. el-Etrâf bi evhâmi’l etrâf, (thk. Kemal Yusuf Hût), Müessesetü’l-kütübi’s-sekâfiyye, 1. Baskı, 1406/1986 İbnü’l-Kattân, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed el-Fâsî (628/1231), Beyânu’l-vehmi ve’l-îhâmi’lvâkıayni fî kitâbi’l-ahkâm, (thk. Huseyn Âyt Saîd), Dâru Taybe, I-VI, 1. Baskı, 1418/1997 İbnü’l-Kayserânî, Muhammed b. Tahir el-Makdîsî (507/1113), Şurûtu’l-eimmeti’s-sitte, Dâru’lkütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1405/1984 ……….. Tezkiretü’l-huffâz etrâfu ehâdisi’l-kütübi’l-mecrûhîn li’bni Hibbân, (thk. Hamdî b. Abdülmecid b. İsmail Selefî), Dâr’us-samîîy, 1. Baskı, Riyad, 1415/1994 İbnü’r-Râfi’, Takıyyüddin Ebû’l-Meâlî es-Sellâmî (774/1372), el-Vefeyât, (thk. Salih Mehdi Abbas, Beşşâr Avvâd Ma’ruf), Müessesetür’r-risale, Beyrut, 1402/1982 İzgi, Cevat, “Fahreddin Divriği”, DİA, XII, 82-83, İstanbul, 1992 Julie, Scott Meisami ve Paul, Starkey, Encyclopedia of arabic literature, I-II, First published, Routledge, London and New York, 1998 Kafes, Mahmut, “Ebû Hayyan Endelûsî”, DİA, X, 152-153, İstanbul, 1992 Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1984 305 Kallek, Cengiz, “İbn Cemâa İzzeddin”, DİA, XIX, 393-394, İstanbul, 1999 Kandemir , Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.229-231, İstanbul, 2005 ……….. “İbnül Kayserânî”, DİA, XXI, s.109-111, İstanbul, 2000 ……….. “Hadis/Dirâyetü’l Hadis Kitapları”, DİA, XV, s. 27-64, İstanbul, 1997 ……….. “İbn Seyyidünnas”, DİA, XX, s. 316-318, İstanbul, 1999 ……….. “İbnü’r-Rûmiyye”, DİA, XXI, s.188-189, İstanbul, 2000 ……….. “İbnü’s-Salah Şehrezûrî”, DİA, XXI, 198-200, İstanbul, 2000 ……….. “Kemâl”, DİA, XXV, 222-224, Ankara, 2002 Kara, Mustafa, “İbn Atâullah İskenderî”, DİA, XIX, s. 337-338, İstanbul, 1999 ……….. Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990 Karaarslan, Nasuhi Ünal, “İbn Düreyd”, DİA, XIX, s. 416-419, İstanbul, 1999 Karaman, Hayreddin, Başlangıçtan Zamanımıza Kadar İslam Hukuk Tarihi, İrfan Yayınevi, İstanbul, trs. el-Kastallânî, Ahmed b. Muhammed (923/1517), el-Mevâhibü’l-ledünniye bi’l-minahı’l- Muhammediyye, Mektebetü’l-tevfîkiyye, I-III, Kahire, trs. Kaşgarlı Mahmud (…./….) Divânü Lügati’t-Türk (çev. Serap Tuğba Yurteser), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2005 Katib Çelebi (1067/1657) Keşfü’z-zünûn an esâmî’l-kütübi ve’l-fünûn, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-VII, Beyrut, 1429/2008 el-Kehhâle, Ömer Rıza, (1408/1987) Mu’cemü’l-müellifîn terâcümi musannıfi’l-kütübi’l-arabiyye”, IXIV, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-arabiyye, Beyrut, trs. ……….. el-Ulûmu’l-ameliye fi’l-usûri’l-İslâmiyye, Mektebetü’l-arabiyye, Dımaşk, 1396/1972 Keleş, Bahaeddin, “Sultan Baybars’ın Kayseri’ye Gelişlerinin Türkiye Selçukluları Bakımından Değerlendirilmesi”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), s. 281-287, Erciyes Ü. Kayseri Ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları No: 3, Kayseri, 1998 el-Kenevî, Muhammed b. Osman ve Hâşim Abdülvâhid Ahmed, Fihristü mahtûtâti câmiati ümmi’lkurâ”, Hadisü’ş-şerif 1-2, Mekke, 1407/1987 306 el-Kettâni, Muhammed b. Ca’fer (1345/1927) Risâletü’l-müstatrafe li beyâni meşhûri kütübi’ssünneti’l-müşerrefe, (Hadis Literatürü, Ter. Yusuf Özbek), İz Yayıncılık, İstanbul, 1994 el-Kirmânî, Şemsüddin Muhammed b. Yusuf (786/1384), el-Kevâkibü’d-derârî, Dâru’l-kütübi’lilmiye, I-XII, 1. Baskı, Beyrut, 2010 Koçkuzu, Ali Osman, “İbnü’l-Harrât”, DİA, XXI, 70-71, İstanbul, 2000 Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1985 ……….. “İlm-u Usûli’l-Hadis veya İlmu Mustalahahi’l-Hadis”, İlahiyat F. Dergisi, s. 132-135, C. XVII, Yıl: 1969, Ankara, 1971 Kopraman, Kazım Yaşar, “Baybars I”, DİA, V, 221-223, İstanbul, 1992 Kortantamer, Samira, “Memlûklerde İkinci Nesil: Evlâdün-nâs”, (Editör: Prof. Dr. Yavuz Akpınar), Tunca Kortantamer İçin, s. 60-61, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları yayın no: 6, İzmir, 2007 el-Leknevî, Abdülhayy (1304/1886), el-Fevâidü’l-behiyye fî terâcimi’l-hanefiyye, Dâru’l-erkam, 1. Baskı, Beyrut, 1418/1998 ……….. er-Ref’u ve’t-tekmîl fi’l-cerhi ve’t-ta’dil, Dâru’l-Aksar, 3. Baskı, Beyrut, 1407/1987 Lewis, Bernard, The Cambridge history of İslam, (İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti ter. Hamdi Aktaş, İlhan Kutluer ve dğr.), Hikmet Yayınları, İstanbul, 1988 Linda, S. Northrup, Qalawun’s patronage of the medical sciences in thirteenth-century egypt, Mamlûks Studies Rewiev, V, 2001 el-Makrizî, Takıyyüddin Ebû’l-Abbas Ahmed b. Ali (845/1441), İğâsetü’l-ümme bi keşfi’l-ğumme, (nşr. Muhammed Mustafa Ziyade, Cemâlüddin Şeyyâl), Matbaatü’l-cenne, 2. Baskı, Kahire, 1957, ……….. el-Mükaffa’l-kebir, (thk. Muhammed Ya’lâvî), Dâru’l-garbi’l-İslâmî, I-VIII, Beyrut, 1411/1991 ……….. Kitâbü’l-mevâiz ve’l-i’tibar bi zikri’l-hıtat ve’l-âsâr (Hıtatu’l-Makrizîyye), Dâru sâdır, I-II, Beyrut, trs. ……….. Kitâbü’s-sülûk li ma’rifeti düveli’l-mülûk, (thk. Saîd Abdülfettah Âşûr), I-XII, Vezâretü’ssakafiyye, Matbaatü dâri’l-kütüb, 1970 307 Maksudoğlu, Mehmed, “Tatarlar: Moğol mu Türk mü?”, s. 205-210, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 11-12, 1993-1994 Mâlik b. Enes (179/795), el-Muvatta’, (Tahric ve ta’lik: Muhammed Fuâd Abdülbâkî), Dâru ihyâi’ttürâsi’l-arabî, I-II, Beyrut, 1406/1985 el-Merzübânî, Ebû Ubeydullâh Muhammed b. İmrân (384/994), Mu’cemü’ş-şuarâ, (ta’lik ve tashih: Fritz Krenkow), Mektebetü’l-Kudüs, el-Âmidî’nin (371/981) el-Mü’telif ve’l-muhtelif’i ile birlikte, 1. Baskı, Kahire, 1354/1935. el-Mizzî, Abdurrahman b. Yusuf (742/1341), Tuhfetü’l-eşrâf bi ma’rifeti’l-etrâf, (ta’lik ve tashih: Abdüssamed Şerefüddin, İbn Hacer’in Nüketü’z-zırâf alâ’l-etrâf’ı ile birlikte) Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XIV, Beyrut, trs. ……….. Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-rical, (thk. Beşşâr Avvâd, Müessesetü’r-risale, I-XXXV, Beyrut, 1406/1985 Moğultay b. Kılıç, Alâüddin (762/1361), et-Telvîh şerhu’l-câmiı’s-sahih, C. XII, 328 vr., Beyâzıd Devlet Kütüphanesi, no:1106, istinsah tarihi: 767/1366 ……….. el-Hasâisü’n-nebeviyye, Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi Bölümü, 1428M/4, 8 vr. (Kitâbu zikri’l-gufrân fî şehri Ramazan adlı risalenin 35-43 varak arası), Müstensih: Hâc Muhammed Arif b. Hâc Mahmûd Eyyûbî, 1219/1803 ……….. Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, (thk. Nâsır Abdülaziz Ferec Ahmed), Advâu’s-selef, Riyad, 1428/2007 ……….. el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhi’s-selam şerhu süneni İbn-i Mâce el-İmâm, (thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebi’l-Ayneyn), I-V, Mektebetü İbn Abbas, 1. Baskı 1427/2007 ……….. İkmâlü tehzîbi’l-kemâl fî esmâi’r-rical, (thk. Ebû Abdurrahman Adil b. Muhammed ve Ebû Muhammed Üsâme b. İbrahim), I-XII, nşr. Fâruku’l-hadîse, 1. Baskı,Kahire, 1422/2001 ……….. el-İktifâ fî tenkîhı kitâbi’d-duafâ, (thk. Mâzin b. Muhammed Sersâvî), I-III, Dâru’l-ezher, 1430/2008 ……….. el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l-muhtelef fihim mine’s-sahabe, (thk. Seyyid İzzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdî), I-II, Mektebetü’r-rüşd, Riyad, 1420/2000 ……….. İntihâbu kitâbi men vâfakat künyetühû isme ebîhi mimmâ lâ yü’menü vukû’u’l-hatai fihi, (thk. Bâsim Faysal Ahmed Cevâbire), Hatib Bağdâdî’nin Men vâfaka ismühû isme ebîhi ve Men vâfaka ismühû künyete ebîhi eserleri ile birlikte, Cemiyyetü ihyâi’t-türâsi’l-İslami, 1408, 1. Baskı, 1988 308 ……….. el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehu mine’l-hulefâ, (thk. Muhammed Nizamuddin Füteyyıh, Dâru’ş-şâmiyye, Dımaşk, 1416/1996 ……….. el-Vâdıhu’l-mübîn fî zikri men üstüşhide mine’l-muhıbbîn, (thk. Seyyid Kesrevî Hasen), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, 1426/2005 el-Mühelleb, Ebî Sufre Teymî el-Mâlikî (435/1044), Muhtasaru’n-nasîh fî tehzîbi’l-Câmiı’s-Sahih, IIV, Dâru’t-tevhîd, 1. Baskı, Riyad, 1430/2009 el-Münâvî, Abdurraûf, (1021/1612), Kenzü’d-dekâik min hadisi hayri’l-halâik, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-II, 1. Baskı, Beyrut, 1417/1996 ……….. el-Yevâkît ve’d-dürer fî şerhi nuhbet-i İbni Hacer, (thk. Mürtezâ Zeyn Ahmed), I-II, Mektebetü’r-rüşd, 1. Baskı, Riyad, 1420/1999 Müslim, b. Haccâc el-Kuşeyrî (261/874), el-Münferidât ve’l-vuhdân, (thk. Ebû Süfyan Yasir b. Memduh), Fâruku’l-hadisiyye, 1. Baskı, Kahire, 1431/2010 ……….. el-Câmiu’s-Sahih, (thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî), I-V, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul, trs. Nâsıf, Mansur Ali, Ğâyetü’l-me’mûl (et-Tâcü’l-câmi’ı’l-li’l usûli fî ehâdisi’l’-r-resûl ile birlikte), I-V, Temel Neşriyat, İstanbul, trs. en-Nesâî, Ebu Abdurrahman, es-Sünen, (nşr. Abdulfettâh Ebû Gudde), I-IX, Dâru’l-beşâiri’lİslâmiyye, 2. Baskı, 1409/1988 en-Nuaymî, Abdülkadir b. Muhammed ed-Dımaşkî (928/1521), ed-Dâris fî târihi’l-medâris, (thk. Cafer Hasenî), I, II, Mektebetü’s-sakâfiyye, 1401/1981 Nur, Seyf Muhammed Ahmed, ed-Duafa ve’l-metrûkîn, DİA, IX, 540-541, İstanbul, 1992 Okiç, M. Tayyib (1398/1977), Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul, 1959 Ömerî, Ekrem Ziyâ, Mevâridü’l-Hatîb el-Bağdadî fî Târihi Bağdad, Dâru Taybe, 2. Baskı, Riyad, 1405/1985 Özaydın, Abdülkerim, “Ayni Câlût Savaşı”, DİA, IV, s. 275-276, İstanbul, 1991 ……….. “İbn Kesîr Ebû’l Fida”, DİA, XX, s. 132-134, İstanbul, 1999 Özel, Ahmet, “Ahkâm”, DİA, I, s. 550-551, İstanbul, 1988 ……….. “İbn Dakîku’lîd”, DİA, XIX, 407-409, İstanbul, 1999 309 Robson, James, “Sünen-i Ebû Davud Nüshalarının Rivayeti”, (ter. Talat Koçyiğit, Ankara Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, c. V, Sayı: 1-4, s. 173-182, Ankara, 1956 es-Sa’leb, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya eş-Şeybânî (291/903) Kitâbu’l-fasîh (thk. Ahmed b. Saîd b. Muhammed Kaşşâş), Kitâbu isfâri’l fasîh adıyla ve Ebû Sehl Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Herevî en-Nahvî’nin (433/1041) şerhi ile birlikte, Câmiatü’l-İslamiyye, 1. Baskı, Medine, 1420 es-Safedî, Salâhuddin Halil b. Aybek (764/1363), A’yânü’l-asr ve a’vânü’n-nasr , (thk. Ali Ebû Zeyd, Mahmud Salim Muhammed), Dâru’l-fikr, I-VI, Beyrut, 1. Baskı, 1418/1998 ……….. Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât, Dâru Sadr, I-XXII, 2. Baskı, Beyrut, 1411/1991 es-Sâğânî, Hasan b. Muhammed b. Hasan (650/1252), Nuk’atü’s-sadyân fîmen fî suhbetihim nazar mine’s-sahabe ve ğayr-i zâlik, (thk. Seyyid Kisrevî Hasan), Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1410/1990 Salih, Subhi, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, (ter. M. Yaşar Kandemir), Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları, 4. Baskı, Ankara, trs. es-Sâmerrâî, İbrahim, Mu’cemü’ş-şuarâ li’l-Merzübânî, Müessesetü’r-risâle, 2. Baskı, Beyrut, 1407/1986 Sandıkçı, Kemal, “İbn Ukde”, DİA, XX, s. 427-428, İstanbul, 1999 ……….. Sahihi Buhârî Üzerine Yapılan Çalışmalar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991 es-Sehâvî, Şemsüddin b. Muhammed (902/1497), ed-Dav’ü’l-lâmî’ li ehli’l-karni’t-tâsi’, Dâru mektebeti’l-hayat, I-VI, Beyrut, trs. ……….. Fethu’l-muğîs bi şerhi elfiyeti’l-hadis li’l-Irâkî, (thk. Şeyh Ali Hüseyn Ali), Dâru’l-İmam Taberî, I-III, 2. Baskı, 1412/1992 ……….. el-İ’lân bi’t-tevbîh limen zemme’t-târih, (thk. Franz Rosenthal, trc. Salih Ahmed Ali), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, Beyrut, trs. es-Semhûdî, Nuruddin Ali b. Abdullah, (911/1505), Vefâü’l-vefâ bi ahbâri dâri’l-Mustafâ, Müessesetü’l-furkân, I-V, Medine, 1422/2001 Serkis, Yusuf Elyân, el-Mu’cemü’l-matbûâti’l-arabiyye ve’l-muarrebe, Matbaatü Serkis, Mısır, 1346/1928 Seyyid Muhammed, Seyyid, “Evlâdün-Nâs”, DİA, XI, 525-526, İstanbul, 1995 310 Seyyid, Eymen Fuâd “Kahire”, DİA, XXIV, 173-175, İstanbul, 2001 Sezgin, Fuad, (…/…), Buharî’nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İbrahim Horoz Basımevi, İstanbul, 1956 es-Sıddîkî, M. Zübeyr (…/…), Hadis Edebiyatı Tarihi, Yeni Zamanlar Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2004 es-Sindî, Muhammed b. Abdulhâdî, (1136/1726) Hâşiye alâ Süneni’n-Nesâî (thk. Abdülfettah Ebû Gudde, Sünen-i Nesâi ile birlikte), Dâru’l-beşâiri’l-İslamiyye, Beyrut, 1409/1988 es-Suyûtî, Celâleddin Abdurrahman (911/1506) Husnü’l-muhadara, fî ahbâri Mısr ve’l-Kâhire, Dâru’l-kütübi’- ilmiye, 1. Baskı, I-II, Beyrut, 1418/1997 ……….. el-Leâli’l-masnûa fî ahâdisi’l-mevzûa, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, (thk. Ebû Abdurrahman Uveyda), Beyrut, 1417/1996 ……….. el-Müzhir fî ulûmi’l-lüga ve envâihâ, (Şerh ve ta’lik: Muhammed Ahmed Câd Mevlâ, Ali Muhammed Becâvî, Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim), Dâru-ihyâi’l-kütübi’l-arabiyye, I-II, trs. ……….. Tabakâtü’l-huffaz, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut, 1403/1983 ……….. Tahzîru’l-havâs min ekâzîbi’l-kussâs, (thk. Muhammed b. Lutfî Sabbâğ), Mektebetü’lİslâmiyye, 2. Baskı, Beyrut, 1404/1984, ……….. Tarihu’l-hulefâ”, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), trs. ……….. Zeylü tezkireti’l-huffaz li’z-Zehebî, (İbn Fehd’in (760/1360) Lahzu’l-elhâz’ı ile birlikte), Dâru ihyâi’t-türâs, Beyrut, 1347/1929 ……….. Tedrîbü’r-râvî fî şerhi takrîbi’n-Nevevî, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-II, 2. Baskı, Beyrut, 1399/1979 es-Sübkî, Tâcüddin Ali b. Abdülkâfî (771/1369), et-Tabakâtü’ş-Şafiyyeti’l-kübrâ, (thk. Abdülfettah Muahammed Hulv, Mahmud Muhammed Tanâhî, I-X, Matbaatü İsâ b. Bâbî Halebî, Kahire, 1383/1964, 1. Baskı Sümer, Faruk, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, I-II, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1999 Şa’ban, Zekiyyüddin, İslam Hukuk İlminin Esasları, (ter. İbrahim Kâfi Dönmez), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1990 Şakir Mustafa, et-Târihu’l-arabî ve’l-müerrihûn, Dâru’l-ilmi li’l’melâyin, I-IV, Beyrut, 1990 311 eş-Şâmî, Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî (942/1535), Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîret-i hayri’l-ıbâd, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvad), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, I-XII, 1. Baskı, Beyrut, 1414/1993 Şenel, Abdülkadir, “İbn Berdis”, DİA, XIX, 369-370, İstanbul, 1999 Şeşen, Ramazan, “Cezîre”, DİA, VII, 509-511, İstanbul, 1993 eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali (1250/1834), el-Fevâidü’l-mec’mûa’ fi’l-ehâdisi’l-mevzûa’, (thk. Abdurrahman b. Yahya Muallimî, Abdulvehhâb Abdullatîf), Matbaatü’s-sünneti’l- Muhammediyye, 1. Baskı, Kahire, 1380/1960 ……….. el-Bedru’t-tâli’ bi mehasin men ba’de’l-karni’s-sâbi’, Dâru’l-kütübi’l-İslâmiyye, I-II Kahire, trs. Şihâbü’d-din İbn Receb el-Hanbelî, (795/1392), el-Müntekâ min mu’cemi şüyûhi Şihabiddin Ebi’lAbbas Ahmed b. Receb Hanbelî (774/1372) (thk. Ebû Yahya Abdullah Kenderî), Garas li’nneşr, Kuveyt, 1426/2006 et-Taberânî, Ebû’l-Kasım Süleyman b. Ahmed (360/970), el-Mu’cemü’l-evsat, (thk. Mahmud Tahhân), I-XI, Mektebetü’l-meârif, Riyad, 1415/1995 ……….. Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, (thk. Hamdi Abdülmecid Selefî), I-IV, Müessesetü’r-risale, Beyrut, 1417/1996 Takıyyüddin el-Fâsî, Ebû’t-Tayyib (832/1428), el-Ikdü's-semîn fî târihi’l-beledi’l-emin, Matbaatü’ssünneti’l-Muhammediyye, I-VIII, Kahire, trs. ……….. Zühûrü’1-muktatafe min târihi Mekkete’l-Müşerrefe, (Haz. Mühennâ Hamd Mühennâ), Mektebetü’l-evkâf, Kuveyt, 1417/1996 Taşköprîzâde, Ahmed b. Mustafa (968/1560) eş-Şakâiku’n-nu’mâniyye fî ulemâi’d-devleti’lOsmâniyye, Dersaadet, İstanbul, trs. ……….. Miftâhu’s-saâde ve misbâhu’s-siyade fî mevzûâti’l-ulûm, I-III, Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı , Beyrut, 1405/1985 et-Temîmî, Takıyyüddin, Abdülkâdir Dârî el-Mısrî el-Hanefî (1010/1601), et-Tabakâtü’s-seniyye fî terâcimi’l-hanefiyye, (thk. Abdülfettah Muhammed Hulv), Dâru’r-rifâî, I-IV, 1. Baskı, Riyad, 1403/1983 et-Tirmizî, Muhammed b. İsa (279/892), es-Sünen, I-V, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul, trs. Toksarı, Ali, “Kutbuddin Halebî”, DİA, XXVI, s. 484, Ankara, 2002 312 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 553-586, Ankara, 2004 Topaloğlu, Nuri, “İbn Mâkûlâ”, DİA, XX, 168-169, İstanbul, 1999 Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Hâşiye”, DİA, XVI, 419-422, İstanbul, 1997 Tural, Hüseyin, “İbn Hâleveyh”, DİA, XX, 14-16, İstanbul, 1999 Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken Yayınları, (5. Baskı), İstanbul, 2005 ……….. Selçuklular Zamanında Türkiye, (Siyasi Tarih: Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye 1071-1318), Boğaziçi Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1993 Türcan, Zişan, Hadis Literatüründe Şerh Geleneği ve Özellikleri, (Basılmamış doktora tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Hadis Bilim Dalı, Ankara, 2008 Uğur, Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1992 ……….. Hadis İlimleri Edebiyatı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996 Uzun, Mustafa, “Ezher/Memlûk Dönemi”, DİA, XII, 53-63, İstanbul, 1992 ……….. “Müntehabât”, DİA, XXXII, s. 28-30, İstanbul, 2006 Uzunpostalcı, Mustafa, “Bulkînî Ömer b. Raslân”, DİA, VI, 411, İstanbul, 1992 ……….. “Cemal Malatî”, DİA, VII, 305, İstanbul, 1992 Ünal, İsmail Hakkı, “İbn Hazm’ın Hadis İlmindeki Yeri”, DİA, XX, s. 39-61, İstanbul, 1999 ……….. “İbnü'l-Kattân Mağribî”, DİA, XXI, s. 107-108, İstanbul, 2000, ……….. İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1994 Wensick, Arent Jean (1358/1939), el-Mu’cemu’l-müfehres li-elfâzı’l-hadisi’n-nebevi, (Concordance et İndices de la tradition musulmane), I-VII, Çağrı yayınları, İstanbul, 1986 Yaşaroğlu, Kâmil, “Mehâmilî, Hüseyin b. İsmail”, DİA, XXVIII, Yavuz, Yusuf Şevki, “Delâilü’n-Nübüvve”, DİA, IX, 115-117, İstanbul, 1992 Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1976 313 Yiğit, İsmail, “Aynî’yi Yetiştiren Memlûkler Dönemi İlmî Hareketine Bir Bakış”, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 27-45, S. 11-12, İstanbul, 1997 ……….. “Memlûk”, DİA, XXIX, s. 90-100, Ankara, 2004 ……….. “Memlûkler”, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2008 ez-Zebîdî, Seyyid Muhammed el-Hüseynî (1205/1791), İthâfü’s-sâdet’il-müttekîn bi şerhi ihyâi ulûmi’d-din, I-X, Dâru’l fikr, trs. ez-Zebîdî, Zeynüddin Ahmed b. Ahmed b. Abdüllatif (893/1488), Sahihi Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, (ter.Ahmed Naim-Kamil Miras), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, I-XIII, Ankara, 1984 ez-Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed (748/1374), Mîzânu’l-i’tidâl fî nakdi’r-rical, (thk. Ali Muhammed Becâvî), I-IV, Dâru’l-fikr, Beyrut, trs. ……….. Mu’cemü şüyûhi’z-Zehebî, (thk. Abdurrahman Süyûfî), Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1. Baskı, Beyrut,1410/1990 ……….. Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, Müessesetü’r-risale, I, XXVI, Beyrut, 1410/1990 ……….. Telhîsü kitabi’l-ileli’l-mütenâhiye li’bni’l-Cevzî, (thk. Ebû Temîm Yâsir b. İbrahim b. Muhammed), Mektebetü’r-rüşd, 1. Baskı, Riyad, 1419/1998 ez-Zemahşerî, Cârullah Ebû’l-Kâsım, (538/1143), Esâsü’l-belâğa, Dâru Beyrut, 1. Baskı, Beyrut, 1412/1992 ez-Zerkeşî, Cemâlüddin Abdullah b. Bahadır (794/1391), en-Nüket alâ mukaddime İbni’s-Salâh, (thk. Zeynülâbidin b. Muhammed Belâfrîc), I-III, Advâü’s-selef, 1. Baskı, Kahire, 1419/1998 ez-Zeylâî, Cemâleddin Yusuf el-Hanefî (762/1361), Nasbu’r-râye li-ehâdisi’l-hidaye, I-IV, Mektebetü’r-Riyâd, 3. Baskı trs. Zeytun Adil, Târihu’l-memâlik, nşr. Külliyetü’l-Âdâb Câmiatü Dımaşk, 7. Baskı, 1421/2000 ez-Ziriklî, Hayreddin (1396/1976) el-A’lâm kâmûsu terâcim li eşheri’r-ricâl ve’n-nisâi minel-arab ve’l-müsta’rabîn ve’l-müsteşrikîn, Dâru’l-ilmi li’l-melâyin, I-VII, 10. Baskı, Beyrut, 1992 314 EKLER 1. Moğultay b. Kılıç’ın Kitaplarında Adı Geçen Kaynak Eserler Moğultay’ın hem hocalarını tespit etmek, hem de kitaplarında kullandığını kaynakları belirlemek maksadıyla çalışmalarını inceledik. Moğultay’ın bizzat görerek veya bir başka müellifin verdiği bilgilerden istifade ederek yararlanmış olabileceğini düşündüğümüz çalışmalarının kaynaklarını müellif adlarına göre listeledik. Hiç kuşkusuz bunların tamamının Moğultay tarafından kullanıldığı hususundan emin olamayız. Referans olarak gösterdiği başlıca kitapları, müellif adlarını dikkate alarak aşağıda verdik. Bu çalışmaların, en az bir defa olsun Moğultay’ın kitaplarında geçen sayfa numaralarını dipnotlarda gösterdik. 1. Abdân b. Muhammed el-Mervezî (293/906) – Ma’rifetü’s-Sahabe1394 2. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (290/) – el-Ilel1395; Süelât li Ahmed b. Hanbel1396 3. Abdullah b. Mübarek (181/797) – et-Târih1397 ; Kitâbü’l-ılel1398 4. Abdurrahman b. Abdullah İbn Abdülhakim (/) – Fütûhu Mısr1399 5. Abdurrezzak b. Hemmam (211/826) – el-Musannef1400 6. el-Âcurrî Ebûbekir (360/970) - Süelâtü Âcurrî li- Ebî Davud1401; en-Nasîha1402 7. el-Ahfeş – el-Emâlî1403 8. Ahmed b. Hanbel (241/855) – el-Hayz1404; el-Müsned1405; et-Târih1406; Kitabü’z-zühd1407; el-Ilel ve ma’rifetü’r-rical1408; 1394 el-İnâbe, I, 128, 144; II, 164; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251 el-İnâbe, s. I, 355 1396 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 383; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 316; II, 85 1397 el-İktifâ s. I, 110; III, 186; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 63; el-İ’lâm I, 396, 427, II, 6 1398 el-İktifâ s. II, 230; III, 186 1399 el-İ’lâm I, 316; II, 271 1400 el-İ’lâm I, 277; II, 26, 289 1401 el-İ’lâm, I, 111, 115; II, 8; el-İnâbe, s. I, 111, 134; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 10; II, 53; III, 26; elİktifâ, s. I, 74, 111, 121, 136, 336; III, 137 1402 el-İ’lâm, I, 268 1403 el-İ’lâm, IV, 213 1404 el-İ’lâm III, 100 1405 el-İ’lâm I, 133; II, 12; III, 12; IV, 7; V, 511; el-İktifâ s. III, 155; el-İnâbe, s. II, 281; el-Vâdıh, s. 23; el-İşâre, s. 442; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 182; II, 41; III, 69 1406 el-İ’lâm I, 539 1407 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 217; III, 64; el-İktifâ s. I, 352; el-İnâbe, s. I, 164; II, 281 1395 315 9. Ahmed b. Sinan (/) – el-Müsned1409 10. Alâeddin es-Semerkandî el-Hanefî (/) - Tuhfetü'l-fukahâ1410 11. Ali b. el-Medînî (234/848) – Kitâbu ıleli’l-kübra 1411 ; Kitâbu ıleli’s-sağîr 1412 ; Hadisü’lMuallele 1413 ; Kitâbü’s-Sahabe 1414 / Kitâbü’l-müstefâd fi’-sahabe 1415 ; Kitâbü’t-terğîb ve’tterhîb1416, el-Cerh ve ta’dil1417 12. el-Âmîdî Ebû’l Kasım Hasen b. Bişr (370/980) – el-Mu’telif ve’l-muhtelif1418 13. el-Askerî Ebû Ahmed Hasan b. Abdullah (382/992) – Kitâbü’s-Sahabe 1419 ; Kitâbü’sserâyir1420; Şerhu’t-tashîf1421 ; Kitâbü’t-telhıs1422 14. el-Askerî Ali b. Saîd (313/925) – el-Ebvâb1423; el-Efrâd1424; es-Sahabe1425 15. el-Askerî Ebû Hilâl (395/1004) – Kitâbü’t-telhîs1426 Ahbaru’l-Medâin1427 16. el-Asmâî (616/1219) –Hikâyâtü’l-Mecmûa1428; Kitabu’l-Ahbâr1429 17. el-Asmaî Abdülmelik b. Kureyb – Ma’ttefeka lafzuhu ve ma’htelefe ma’nâhu1430 18. el-Bâcî Ebû’l Velid (474/1081) – et-Ta’dil ve’l cerh limen harrace lehu’l-Buharî fi’l Câmiı’sSahih1431; el-Müntekâ Şerhü’l-Muvattâ’1432 19. el-Bâkıllânî Ebûbekir Muhammed b. Hatib (403/1012) – el-İntisâr li’l-Kurân1433 20. Bakî b. Mahled el-Endelûsî (276/889) – el-Müsned1434 21. el-Bâtarkânî Ahmed b. Fadl el-İsbehânî (460/1067) –Tabakâtü’l-mukriîn1435 22. el-Bâverdî Ebû Mansur (310/922) – Kitâbu’s-Sahabe1436 1408 el-İnâbe, s. II, 281; el-İktifâ s. I, 79 el-İnâbe, s. I, 126 1410 el-İ’lâm IV, 118; V, 68 1411 el-İ’lâm III, 75; IV, 31; el-İktifâ s. III, 36; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 317 1412 el-İ’lâm I, 336 1413 el-İ’lâm II, 252 1414 el-İ’lâm I, 471; V, 80 1415 el-İ’lâm V, 209 1416 el-İ’lâm I, 463 1417 el-İktifâ; el-İnâbe 1418 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 1419 el-İktifâ, s. ;İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 7, III, 70; el-İ’lâm, I, 98; II, 161; III, 248; IV, 32; el-İnâbe, s. I, 169; II, 29 1420 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 20 1421 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221; III, 49 1422 el-İ’lâm, I, 216; II, 47 1423 el-İnâbe, s. 1424 el-İnâbe, s. I, 164, 248 1425 el-İnâbe, s. I, 163 1426 el-Vâdıh, s. 74 1427 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1428 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 387 1429 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 93; III, 106 1430 el-İ’lâm, I, 482 1431 el-İktifâ, s.; el-İnâbe, s. ; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 29; II, 62; el-İ’lâm, I, 459; II, 271; V, 346 1432 el-İ’lâm, V, 258 1433 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 115 1434 el-İ’lâm III, 64 1435 el-İnâbe, s. II, 36 1409 316 23. el-Begavî Ebû Muhammed (317/929) – Ma’rifetü’s-sahabe1437; Mu’cemü’s-sahabe1438 Şerhu’ssünne1439 24. el-Bekrî Ebû Ubeyd Abdullah b. Abdilazîz (487/1094) – Mu’cem mâ’s ta’cem1440 25. el-Belâzûrî Ahmed b. Yahya (279/892) - Ensâbu’l-eşrâf ve ehbâruhüm 1441 ; et- Târih1442 ;Kitâbu’l-Futûh1443 26. el-Belhî Ebû Abdullah Muhammed b. Akîl (316/928) – et-Târîh1444 27. el-Berdîcî Ebûbekir Ahmed b. Harun (301/913) –Kitâbü’l-Merâsîl 1445; Ma’rifetü’l-muttasıl ve’l-mevkûf1446; Kitâbu’l-müfredât1447 ; 28. el-Berkânî (425/1033) –Şüyûhü’l-Buharî1448 ; Süelâtü’l-Berkânî li’d-Dârekutnî1449 29. el-Berkî Ebû Abdullah b. Abdürrahim (249/863) – et-Tabakât1450; et-Târih1451; et-Tarihu’l Kebir1452; Kitâbu’d-duafâ1453; er-Ruvâtu’l-Muvatta’1454 Ma’rifetü’s-Sahabe1455; 30. el-Berzeî Saîd b. Amr (292/904) – es-Süelât1456 31. el-Beyhakî (458/1065) – ed-Delâilü’n-Nübüvve1457; el-Hılâfiyyât1458; es-Sünenü’l –Kübrâ 1459; Ma’rifetü’s-Sünen ve’l-Âsâr1460; Şüabü’l-iman1461 32. el-Bezzâr Ebûbekir (292/904) – el-Müsned1462; es-Sünen1463; Mesâilü Abdullah b. Ahmed li Ebîhi 1436 el-İnâbe, s. I, 74, 188, 191; II, 29; el-İ’lâm, III, 268; IV, 88; V, 108; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 12, 130 1437 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 55 1438 el-İnâbe, s. II, 29, 70; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 210; el-İ’lâm, I, 189; II, 64 1439 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 260; el-İ’lâm, III, 5; IV, 49; el-İktifâ, I, 283; II, 119; III, 227; el-İ’lâm, I, 76, 111, 142; II, 23, 260; V, 346 1440 el-İ’lâm, I, 256 1441 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 279; II, 119; el-İ’lâm, III, 24; el-İktifâ, s. II, 48 1442 el-İ’lâm, III, 135 1443 el-İnâbe, s. I, 75; II, 201 1444 el-İ’lâm, I, 70, 83 1445 el-İ’lâm, III, 299; V, 238; el-İnâbe, s. I, 132; II, 186 1446 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 48, 329 1447 el-İnâbe, s. II, 99 1448 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 147 1449 el-İktifâ, s. I, 82, 168, 491; III, 56; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 145; el-İnâbe, s. 1450 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 53; el-İktifâ, s. I, 77; II, 55; el-İ’lâm, I, 74; V, 246 1451 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 180; el-İ’lâm, I, 180; II, 36, 130 1452 el-İktifâ, II, 48 1453 el-İ’lâm, III, 188; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 13 1454 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 134; el-İnâbe, s. I, 126, 311, 360, 368; II, 27, 123 1455 el-İnâbe, s. II, 21 1456 el-İktifâ, II, 462; III, 124 1457 el-İ’lâm, I, 399; III, 345; el-İnâbe, s. II, 145; el-İşâre, s. 69, 283 1458 el-İ’lâm, I, 185; II, 17; IV, 95; el-İnâbe, s. II, 145; el-İktifâ, s.I, 148; II, 199; İkmâlü tezhibi’lkemâl, II, 101 1459 el-İ’lâm, I, 86, 130; II, 19, 278; III, 23, 33; IV, 122; el-İnâbe, s. II, 145; el-İktifâ, s. I, 377; II, 100; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 134 1460 el-İ’lâm, I, 125; II, 12; V, 100; el-İnâbe, s. II, 145; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 349; III, 205; III, 230 1461 el-İ’lâm, II, 401; IV, 113, 128 317 33. el-Buharî Muhammed b. İsmail (256/869) –et-Târîhu’s-Sağîr1464; et-Tarihu’l-Kebir1465 ; edDuafâü’s-sağîr1466; et-Tarihu’l-evsat1467; el-Camiu’s-sahih1468; el-Edebü’l Müfred1469; el-Kırâa halfe’l İmam; Kitabü’l-Vuhdân1470 Kitâbü’l-künâ 34. Burhaneddin Ahmed b. Sadr (616/1219) - Muhîtu’l-Burhân fi’l fıkhi’l-Hanefî1471 35. el-Bûsencî Ebûbekir İbn Ebi’l Ezher– Kitab’ul-herc ve’l-merc1472 36. el-Büstî Ebû Muhammed İshak b. İbrahim – et-Tefsir1473 37. Câhız Amr b. Bahr (255/868) –el-Urcân 1474 ; el-Beyân ve’t-tebyîn 1475 ; el-Burhan 1476 ; eşŞükür1477; Kitabu’l avarân1478; Kitâbül merdân1479; Kitâbü’l-hayevân1480 38. Cerir b. Abd Humeyd (188/803) – el-Müsned1481 39. el-Cevâlîkî Ebû Mansur b. Ahmed (539/1144) – el-Muarreb1482; el-Lahnü’l-âmme 40. el-Cevherî Ebû Nasr İsmail b. Hammad (393/1002) – el-Câmi’1483; es-Sıhah tâcü’l-lüga ve sıhah el-arabiyye 1484 41. el-Cevzekâni Ebû Abdullah (543/1148) –el-Mevzûât1485 42. el-Ciâbî (355/965) – es-Sahabe ellezîne sahıbû en-nebiyye (s.a.s) 1486 ; Men haddese güve ve ebûhü1487; et-Tarihu’t-tâlibîn1488 43. el-Cîzî Ebû Abdullah Muhammed b. Rebî’ (324/935) - Men dehale min Mısr 1462 el-İ’lâm, I, 85, 126, 130; II, 156; IV, 9; el-İktifâ, s. I, 118, 271; II, 51; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 20 1463 el-İ’lâm, I, 338; V, 88; el-İktifâ, s. I, 86; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 86; II, 69 1464 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 385; III, 163; el-İktifâ s. III, 219; el-İnâbe, s. I, 231; el-İ’lâm I, 305; V, 176 1465 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,; el-İktifâ s. I, 106, 110; el-İnâbe, s. I, 54, 60, 89; II, 35; İkmâlü tezhibi’lkemâl, I, 28; II, 31; III, 13; el-İ’lâm I, 73, 115 1466 el-İnâbe, s. II, 67; el-İktifâ s. I, 77; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1467 el-İktifâ s. I, 198; II, 96; III, 100; el-İ’lâm I, 99, 116; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 48; II, 150; III, 61; el-İnâbe, s. I, 180, 231 1468 el-İşâre, s. 68, 91, 137; el-İktifâ, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 36; elİ’lâm I, 134; el-İnâbe, s. I, 166 1469 el-İ’lâm II, 71 1470 el-İnâbe, s. II, 29 1471 el-İ’lâm II, 405; IV, 42, 118 1472 el-İşâre, s. 465 1473 el-İ’lâm, II, 324 1474 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 276; II, 21 1475 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 276; II, 93; III, 19 1476 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1477 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 281 1478 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 184 1479 el-İ’lâm, I, 468 1480 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 468; el-İktifâ, III, 262; el-İ’lâm, III, 139 1481 el-İnâbe, s. 1482 el-İ’lâm, I, 127; IV, 43 1483 el-İ’lâm, IV, 220 1484 el-İ’lâm, I, 82, 106, 119, 135; II, 75; III, 13; IV, 43 1485 el-İnâbe, s. II, 93; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 169; II, 197; III, 8 1486 el-İnâbe, s. II, 214; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 75 1487 el-İnâbe, s. I, 349; II, 27 1488 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 318 44. el-Cûzcânî Ebû İshak es-Sa’dî (259/872) - Ahvâlü’r-rical1489; Kitâbu’d-duafâ1490;et-Târih1491 45. el-Cûzekânî (543/1148) - el-Ebâtîl ve'1-menâkîr ve's-Sıhâh ve'1-mesâhîf” mevzûât 1492 ; Kitâbu’l 1493 46. Da’lec el-Bağdadî Ebû Muhammed (351/962) – el-Müsned1494 47. ed-Dahhâk b. Müzâhim – et-Tefsir1495 48. ed-Dârekutnî (385/995) – el-Mu’telif ve’l muhtelif1496; Kitâbu’d-duafâ ve’l metrûkîn1497 ; elIlelü’l Kebir 1498 ; es-Sünen 1499 ; Garâib-u ehâdîs-i Mâlik 1500 ; el-Efrâd ve’l-garâib 1501 ; Kitâbü Ehâdisi’l-Muvatta’1502; el-Evsat1503; el-İlzâmât1504; es-Sağîr1505; Tetebbu’ lima fi’s-Sahihayn1506; Kitâbu’t-tashîf1507; Kitâbü’l-mukıllîn min enbâi’l-muksirîn1508; er-Ruvât ani’ş-Şâfiî1509; Esmâü ricâli’ş-şeyhayn1510; et-Ta’dîl ve’l cerh1511;et- Tabakât1512 49. ed-Dârimî (255/868) – el-Müsned (Sahih)1513 50. ed-Darîr Ebû’l Abbas - Makâmâtü’t-Tenzîl1514 51. ed-Deverî (271/884) – Tarihu Yahya b. Maîn1515 52. ed-Devrakî Ahmed b. İbrahim (246/860) - Müsnedü Abdullah b. Mesud 53. ed-Deylemî Ebû Şücâ' eş-Şîrûye (509/1115) – Tarihu Hemedân, Târih-u Herat1516 54. ed-Dımaşkî Ebû Zür’a Nasrî (281/894) – et-Târihu’l Kebir1517 1489 el-İktifâ, s. I, 217, 320, 467; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İ’lâm, I,251 1491 el-İ’lâm, I,111 1492 el-İktifâ, I, 237; III, 176; el-İ’lâm, I, 306; II, 237; IV, 146 1493 el-İktifâ, III,172, 174 1494 el-İ’lâm I, 522 1495 el-İ’lâm IV, 208 1496 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh; İktifâ, s. I, 209; el-İnâbe, I, 65, 330; el-İ’lâm, II, 66; İkmâlü tezhibi’lkemâl, 1497 el-İktifâ, s. I, 113;İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 196; III, 72 1498 el-İktifâ, s.; el-İnâbe, s. I, 114; II, 72, 86; İkmâlü tezhibi’l-kemâl; İ’lâm, I, 69; III, 10; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 234 1499 el-İktifâ, s. I, 91; el-İ’lâm, I, 68, 75, 85; II, 83, 261; IV, 32; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 219 1500 el-İnâbe, s. I, 65, 330; el-İktifâ, s. II, 100 1501 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 211; el-İ’lâm, 74, 474; II, 35; IV, 117; V, 224 1502 el-İ’lâm, II, 101; IV, 102; V, 132, 245 1503 el-İ’lâm, I, 147; II, 203; III, 20 1504 el-İ’lâm, I, 76 1505 el-İ’lâm, I, 268; II, 205 1506 el-İ’lâm, I, 161; II, 210 1507 el-İ’lâm, III, 323 1508 el-İ’lâm, I, 265 1509 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 152; III, 339 1510 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1511 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 184; III, 13 1512 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1513 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 103; III, 20; el-İ’lâm, I, 67; II, 335; III, 42; V, 44; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh,s. 444 1514 el-İ’lâm, IV, 39 1515 el-İnâbe, s. 1516 el-İşâre, s. 467 1517 el-İktifâ, s. I, 439; II, 154 1490 319 55. ed-Dimyâtî (705/1306) – Ensâbu’l-Hazrec (Kabâilü Hazrec)1518 56. ed-Dineverî Ahmed b. Muhammed (364/974) - Amelü’l yevm ve’l-leyle 57. ed-Dolâbî Ebû Bişr Muhammed b. Ahmed (310/922) –el-Cem’1519; el-Künâ ve’l-Esmâ1520; Kitâbu’d-duafâ1521; et-Târih1522 58. ed-Dûrî Abbas b. Muhammed– Târihu İbn Maîn1523 59. Ebû Abdullah Muhammed b. Muallâ el-Ezdî – Kitâbü’t-terkîs1524 60. Ebû Abdullah ez-Zübeyrî el-Medenî (136/753) – el-Ensâb1525 61. Ebû Ahmed el-Cürcânî (/) – Esmâü ricâli’l-Buharî1526 62. Ebû Ahmed el-Hâkim (378/988) – Kitabu’l-Künâ1527 63. Ebû Ali Muhammed b. Saîd el-Kuşeyrî (334/945) – Tarihu’r-Rakka1528 64. Ebû Ali el-Ceyyânî el-Gassânî (475/1082) –Esmâu Şüyûhi Ebî Davud 1529 ; et-Takyîdü’lmühmel1530 65. Ebû Ali Hasan b. Ali ibn Şebib el-Umerî – Kitâbu yenbağî li’r-racul en yesta’milehu fî yevmihî ve’l-leyletihi1531 66. Ebû Ali el-Fârisî – et-Tezkire1532 67. Ebû Ali Harun b. Zekeriya el-Hecerî (/) – Kitâbü’n-nevâdir1533 68. Ebû Ali Kâlî el-Bağdadî, (356/966) – el-Emâlî1534 69. Ebû Ali el-Kevkebî (327/938) – el-Ahbâr1535 70. Ebû Ali Medînî (581/1185) – et-Terğîb ve’t-terhîb1536 71. Ebû Ali et-Tûsî (312/924) – el-Ahkâm1537; el-Müstahrec alâ Câmiı’t-Tirmizi1538 72. Ebû Amr ed-Dânî (444/1052) – et-Tabakâtü’l-kurrâ1539 1518 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 9, 282 el-İ’lâm, I, 358 1520 el-İktifâ, s. I, 207; II, 185; el-İnâbe, s.; el-İ’lâm, II, 161; IV, 82; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 141 1521 el-İktifâ, s. III, 203 1522 el-İşâre, s. 89, 182 1523 el-İktifâ, s. I, 87, 117, 129; el-İnâbe, s. II, 152; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 250; II, 25; III, 98 1524 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 48 1525 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 310 1526 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 143 1527 el-İ’lâm I, 302; IV, 163; el-İnâbe, s. I, 103; II, 93; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 11; II, 83; III, 62 1528 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 68; el-İ’lâm I, 419; II, 34 1529 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 42; III, 205 1530 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 539, 550; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 18; II, 85; III, 245; el-İ’lâm, I, 458; II, 113, 210; III, 41; el-İktifâ, I, 192 1531 el-İ’lâm I, 502 1532 el-İ’lâm III, 156 1533 el-İ’lâm V, 34; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 383 1534 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, 1535 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 398 1536 el-İ’lâm I, 228 1537 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 139; el-İnâbe, s.; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 40; I, 58, II, 167; III, 90; el-İ’lâm, I, 67; II, 203; III, 19; IV, 16, 124, 125; el-İktifâ, s. I, 443 1538 el-İktifâ, s. I, 260 1539 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 86 1519 320 73. Ebû Amr el-Kisrevî (/) – Kitâbu’l-Hısâl1540 74. Ebû Arûbe b. Ebî Meş’ar es-Sülemî (322/933) – Tabakâtu ehli Harran1541; es-Sahabe1542 75. Ebû Âsım en-Nebîl (287/900) – el-Âhâd ve’l-mesânî1543 76. Ebû Avâne (316/928) –es-Sahih1544 ; el-Müstahrec1545 77. Ebû Bişr Harun b. Hâtim et-Temîmî (/) – et-Tarih1546 78. Ebû Bişr İsmail b. Abdullah es-Semûye el-İsbehânî –el-Fevâid1547 79. Ebû Cafer Ahmed b. Davud es-Sâî – Şerhu edebi’l-kitab1548 80. Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim b. Ebî Halid (/) – et-Ta’rif bi sarîhi’t-Târih1549 81. Ebû Cafer Ahmed b. Sinan el-Kattân el-Vâsıtî (256/869) – el-Müsned1550 82. Ebû Cafer Muhammed b. Hüseyn el-Bağdadî (/) – Süelâtü Abdullah b. Ahmed b. Hanbel1551 83. Ebû Cafer en-Nahhâs (338/949) – en-Nâsih ve’l mensûh1552; el-İştikâk1553 84. Ebû Davud (275/888) - Kitabu’l-merâsîl1554 ; Kitâbü’n-nâsih ve’l mensûh1555; Kitabu’l-ıhve1556 ; es-Sünen1557; Süleâtü Ebî Davud li Ahmed1558 85. Ebû Davud et-Tayâlisî (204/819) – el-Müsned1559 86. Ebû Ferec el-İsbehânî Ahmed b. Hüseyn (/) – et-Tarihu’l-kebir1560 87. Ebû Hafs el-Fellâs (/) – et-Târih1561 88. Ebû Hanife ed-Dineverî (282/895) –es-Sikât1562 89. Ebû Hâtim er-Râzî Muhammed b. İdris Münzir (277/890) – Süelâtü’l Kettânî1563; Kitâbü’sSikât1564; et-Tarih1565 Kitabu’l-cerh ve’t-ta’dil1566 1540 el-İnâbe, s. II, 225 el-İktifâ s. II, 265; el-İnâbe, s. I, 57; II, 99; 1542 el-İnâbe, s. I, 392; II, 29 1543 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 505; el-İktifâ, III, 309 1544 el-İktifâ I, 140; el-İ’lâm I, 76, 81, 115; II, 210; III, 104; IV, 34 1545 el-İktifâ III, 227 1546 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 65 1547 el-İ’lâm IV, 135 1548 el-İ’lâm III, 293 1549 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 166; II, 19, 122; III, 140; el-İ’lâm I, 315, II, 121; III, 289; V, 251; elİktifâ III, 304 1550 el-İ’lâm I, 353 1551 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 66 1552 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 362 1553 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 533 1554 el-İ’lâm, I, 189; III, 82; IV, 174; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 202 1555 el-İ’lâm, V, 499, 500 1556 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 89; III, 61; el-İ’lâm I, 227 1557 el-İktifâ s. I, 256; el-İşâre, s. 104, 313, 428; el-İnâbe, s. I, 300; II, 212; İkmâlü tezhibi’l-kemâl; elİ’lâm, I, 71, 132; II, 35; V, 209 1558 el-İnâbe, s. 1559 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 255; el-İ’lâm, I, 76; III, 78; V, 76; el-İnâbe, s. I, 201; II, 35 1560 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 154 1561 el-İktifâ, s. I, 109 1562 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1563 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İ’lâm, III, 212 1564 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 131; el-İ’lâm, II, 91 1541 321 90. Ebû Hâtim el-Hanzalî – Kitâbü’l-ılel1567 91. Ebû Hâtim er-Râzî (327/938) – el-Cerh ve’t-ta’dîl1568 92. Ebû Hâtim es-Sicistânî (/) – et-Takvîmu’l-müfsid1569 93. Ebû Hilâl – Kitâbu’t-telhîs1570 94. Ebû Hilâl el-Askerî Sehl b. Saîd (/) – el-Evâil1571 95. Ebû İshak b. Yâsin el-Haddâd (334/945) – Tarihu Herât1572 96. Ebû İshak el-Habbâl (482/1089) – Esmâü ricâli’ş-şeyhayn1573; Ricalü Müslim1574 97. Ebû İshak İbrahim b. Muhammed b. Ubeyd – Müsnedü Ebi’d-Derdâ1575 98. Ebû İshak İbrahim b. Muhammed el-Müzekkî (362/972) –Fevâidü’l-Müzekkî1576 99. Ebû İshak es-Sa’lebî en-Nisabûrî (427/1035) – el-Keşf ve’l-beyân fî Tefsiril’l-Kur’ân1577 100. Ebû İshak eş-Şecerî (/) – Kitabu’l-muhtelif ve’l-mü’telif1578 101. Ebû Kasım Abdüssamed el-Kâdî (324/935) – Sahabetü’l-Mısriyyîn Hımsıyyîn 1579 ; Tabakâtü’l- 1580 102. Ebû Kurre Musa b. Târık es-Seksekî – es-Sünen1581 103. Ebû Mansur Ezher b. Talha el-Ezherî el-Lügavî (370/980) – Tehzîbü’l-lüga1582 104. Ebû Mesûd İbrahim b. Muhammed ed-Dımaşkî (401/1010) – Etrâfu’s-sahihayn1583 105. Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-İsbehânî (369/979) – Kitâbu’t-terhîb 1584 ; Kitâbü’s-sahabe1585 106. Ebû Muhammed Abdülganî el-Cemmâîlî (600/1203) – el-Kemâl fî esmâi’r-ricâl1586 107. Ebû Muhammed Abdullah b. el-Berrî (582/1187) – et-Tenbîh ve’l-ifsâh amme vaka’a fî kitâbi’s-Sıhah1587 108. Ebû Muhammed b. Şeddâd (/) – Ahbâru Kayrevân1588 1565 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 39; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İktifâ, el-İnâbe, s. I, 60, 61, 69, 88 el-İnâbe, s. I, 60, 61, 69, 88 1567 el-İ’lâm, I, 449; III, 20 1568 el-İktifâ, s. I, 100 1569 el-İ’lâm, I, 273 1570 el-İ’lâm, III, 238 1571 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 469 1572 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 251 1573 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 46; II, 95 1574 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 201 1575 el-İ’lâm, I, 400; III, 251; V, 230 1576 el-İ’lâm, I, 512 1577 el-İ’lâm, I, 268 1578 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 105 1579 el-İnâbe, s. I, 391; II, 275 1580 el-İnâbe, s. I, 391; II, 275 1581 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1582 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 547, İkmâlü tezhibi’l-kemâl 1583 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1584 el-İ’lâm, II, 28 1585 el-İ’lâm, III, 27 1586 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 530 1587 el-İ’lâm, I, 325 1566 322 109. Ebû Muhammed el-Begavî (516/1122) – Mesâbîhu’s-sünne1589 110. Ebû Musa el-Medînî (581/1185) – Kitâbün fî ma’rifeti’s-sahabe1590 , Hasâisu’l müsned1591 ; elMüstefâd bi’n-nazar1592; el-Muğîs fî garibeyi’l Kuran ve’l Hadis 1593 ; Esmâü’t-tâbiîn1594; Kitâbu men edrake’t-tâbiîn1595; Kitâbü ehâdisi’t-tâbiîn1596; Men ravâ ani’t-tâbiîn1597; 111. Ebû Müslim el-Keccî (292/904) – es-Sünen1598; Târihu’l-Kudüs1599 112. Ebû Nasr el-Cevherî (393/1002) – es-Sıhah Tâcü’l-lüga 1600 113. Ebû Nuaym Fadl b. ed-Dükeyn (219/834) – et-Tabakât1601; et-Tarihu’l-kebir1602 114. Ebû Nuaym el-İsbehânî (430/1038) – Delâilü’n-nübüvve 1603 ; el-Müstahrec 1604 ; Ulûmü’lhadis 1605 ; Ma’rifetü’s-sahabe 1606 ; Târîhu İsbehân 1607 ; Amelü’l-yevm ve’l-leyle 1608 ; Hılyetü’lEvliya1609; Kitâbu’l-mesâcid1610; er-Ruvât ani’z-Zührî ve’l a’lâm mine’l eimme1611; 115. Ebû Ömer el-Kindî (/) – A’yânu’l-mevâlî1612; et-Târih1613; 116. Ebû Recâ Muhammed b. Hamdûye (603/1206) –Tarihu Merrâveze1614; Tarihu Merv1615 117. Ebû Saîd en-Nisâbûrî Abdülmelik b. Muhammed (406/1015) - Kitabu Şerefi’l-Mustafâ1616 118. Ebû Saîd el-Bekrî (/) – Kitâbu’l-leâlî fî şerhi’l-emâlî1617 119. Ebû Saîd es-Sîrâfî el-Merzübânî (368/978) – el-İknâ’1618 1588 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 492 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 146 1590 el-İktifâ, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 469, 487; el-İnâbe, s. I, 74; II, 250; el-İ’lâm, I, 429; 472; II, 169; IV, 35; III, 25, 50; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251; II, 39; 374; el-Vâdıh, s. 146 1591 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, İ’lâm, I, 255; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 275 1592 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 215; III, 77 1593 el-İ’lâm, I, 135; II, 189; III, 39, 253; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 429 1594 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1595 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 20 1596 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 230 1597 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 71 1598 İ’lâm, I, 69, 77; II, 36; IV, 9, 137 1599 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 58; II, 73 1600 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1601 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 23 1602 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 158; II, 167 1603 el-İşâre, s. 67, 86 1604 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 108, 109; el-İnâbe, I, 41, 59, 76, 128, 141; II, 14, 29; el-İ’lâm, I, 466; II, 67; III, 32; IV, 66 1605 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1606 el-İnâbe, I, 41, 59, 76, 128, 141; II, 14, 29; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, ; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 243; II, 60; el-İ’lâm, I, 375; II, 67; IV, 64 1607 el-İ’lâm, I, 84, 142, 186; II, 8; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 284; II, 19; III, 167 1608 el-İ’lâm, V, 403 1609 el-İ’lâm, I, 468; II, 381; V, 397 1610 el-İ’lâm, III, 148; IV, 164 1611 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 251; II, 163 1612 el-İnâbe, s. II, 210; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 43; II, 250 1613 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 107 1614 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1615 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1616 el-İ’lâm, II, 244; IV, 132 1617 el-Vâdıh, s. 44 1589 323 120. Ebû Saîd es-Sükkerî (/) – Kitâbü’n-nakâis1619 121. Ebû Salih en-Nisabûrî Ahmed b. Abdülmelik el-Müezzin (470/1077) – el-Efrâd1620 Kitabü’ssahabe1621; Kitabü’t-teferrüd1622 122. Ebû Tahir es-Silefî (576/1180) – Mukaddimetü Meâlimi’s-sünen1623; Şartu’l kıraat1624 123. Ebû Ubeyd el-Bekrî (487/1094) – el-Leâlî şerhi’l-emâlî1625 124. Ebû Ubeyd el-Herevî Ahmed b. Muhammed (401/1010) – Garîbu’l hadis1626 125. Ebû Ubeyd Kâsım b. es-Sellâm (224/838) – el-Ensâb1627 ; Garibu’l hadis1628 126. Ebû Ubeydullah el-Bağdadî el-Merzübânî (384/994) – el-Mufaddal1629 127. Ebû Ya’lâ Halil b. Abdullah el-Kazvinî el-Halîlî (446/1054) – el-İrşâd fî ulemâi’l bilâd1630 128. Ebû Ya’lâ el-Mevsılî (307/919) – el-Mu’cem1631 ; el-Müsned1632 129. Ebû Yusuf el-Kâdî el-Medâinî (/) – Letâifu’l meârif1633 130. Ebû Zekeriya Yezid b. Muhammed el-Ezdî (334/945) - Târîhu’l-Mevsılî1634 131. Ebû Zekeriya Yezid b. Muhammed el-Mevsılî (364/974) - Tabakâtü’l-ulemâ bi’l-Mevsıl1635 132. Ebû Zer el-Herevî (434/1042) – el-Müstahrec alâ’l İlzâmât1636 133. Ebû Zeyd ed-Debûsî – Kitabü’l-Esrâr1637 134. Ebû Zeyd en-Nümeyrî en-Nahvî (262/875) – el-Ahbâr1638 135. Ebû Zeyd Saîd b. Evs el-Ensârî (215/830) – Kitâbü Esmâi’ş-şecer1639; Kitâbü’l İbl1640 136. Ebû Zür’a Abdurrrahman ed-Dımaşkî (281/894) - Süelâtü Saîd b. Amr el-Berzeî 1641 ; Tabakâtü’ş-Şâmiyyîn1642; Müsnedü’ş-Şâmiyyîn1643; Târihu Dımaşk1644; et-Tarihu’l-Kebir1645; esSahabe1646 ; el-Ihve1647; Kitâbu’l-muhtasar1648; Kitâbü’l-ılel1649 1618 el-İ’lâm, V, 478 el-Vâdıh, s. 44 1620 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1621 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 5 1622 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 382 1623 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 121 1624 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 300, 363 1625 el-İnâbe, s. I, 289 1626 el-İ’lâm, IV, 180 1627 el-İktifâ, s. II, 48; el-İnâbe, s. İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 248 1628 el-İktifâ, s. 1629 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 387, 396, 403 1630 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 14; II, 84; III, 24; el-İktifâ, II, 117, 205; III, 12; el-İ’lâm, II, 118; IV, 89, 161 1631 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 14; 1632 el-İnâbe, s. I, 96; el-İ’lâm, I, 407; III, 154; V, 77 1633 el-İnâbe, s.; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 328 1634 el-İ’lâm, I, 148, 407 1635 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 173; el-İ’lâm, I, 112; II, 134; IV, 83 1636 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 350 1637 el-İ’lâm, I, 435, 555; II, 18; III, 12 1638 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1639 el-İ’lâm, I, 263 1640 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 168 1641 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 173 1642 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,; el-İnâbe, s. I, 345 1619 324 137. Ebû’l Abbas Ahmed b. Muhammed b. İsa ed-Dânî (/) – el-Etrâf li’l-Muvatta’1650 138. Ebû’l Abbas es-Sellâmî (/) – Tarihu Horasan1651 139. Ebû’l Alâ el-Ma’rî – Kitâbu’l eyk ve’l ğusûn1652 140. Ebû’l Arab el-Kayrevânî (333/944) – ed-Duafâ1653; Tabakâtu ulemâi’l Kayrevân1654 141. Ebû’l Fadl Ahmed b. Ali b. Amr es-Süleymânî (/) – el-Hıss alâ İktibâsi’l hadis1655 142. Ebû’l Fadl el-Herevî (438/1046) – el-Ilel 1656 ; el-Müştebih li-esâmi’l-muhaddisîn 1657 ; elMüttefik ve’l müfterik1658 143. Ebû’l Ferec Cemaleddin el-Bağdadi (/) – Kitabu’l miftâh1659 144. Ebû’l Ferec el-İsbehânî (356/966) – el-Eğânî1660; et-Târihu’l kebir1661 145. Ebû’l Feth el-Ezdî Muhammed b. Hüseyn (374/984) – ed-Duafâ1662 ; Kitâbü’s-sirâc1663; esSahabe1664; el-Esmâü’l-münferide1665; Kitâbül Mahzûn1666; 146. Ebû’l Feth İbrahim b. Ali İbnü’l el-Haymî (738/1337) – Kitâbü’ş-şâmili’l-müfîd1667 147. Ebû’l Feth el-Mutarrizî el-Havârezmî (616/1219) – el-Muğreb fî Tertîbi’l Muarreb1668 148. Ebû’l Hasan Ahmed b. Abdullah b. Ruzzîk el-Bağdadî (391/1000) – el-Efrâd1669 149. Ebû’l Hasan b. Muzaffer (379/989) - Garaibu hadisi Şu’be1670 150. Ebû’l Hasan el-Bağdadî – Garâibu Malik1671 151. Ebû’l Hasan İbnu’l Hassar el-Hazrecî (/) – Takrîbu’l-Medârik1672 1643 el-İnâbe, s. I, 270; II, 86 el-İ’lâm, II, 268; III, 98; V, 71; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 212; II, 37 1645 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 39; II, 157; III, 140; el-İnâbe, s. I, 179 1646 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İnâbe, 1647 el-İ’lâm, I, 227; IV, 73 1648 el-İ’lâm, I, 493 1649 el-İ’lâm, I, 467 1650 el-İ’lâm, IV, 102; V, 131 1651 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 269; III, 196 1652 el-İ’lâm, III, 29 1653 el-İ’lâm, I, 70; II, 9; III, 23, 217; IV, 76; el-İktifâ, s. I, 306 1654 el-İnâbe, s. I, 189, 396; II, 253; el-İ’lâm, II, 120, 121; el-İktifâ, I, 148; II, 183 1655 el-İ’lâm, I, 98 1656 el-İ’lâm, I, 467; II, 291 1657 el-İktifâ, I, 300 1658 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 353; III, 43 1659 el-Vâdıh, s. 405 1660 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1661 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 339; el-Vâdıh, s. 242 1662 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 162 1663 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 383; III, 48; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 508 1664 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 196; el-İnâbe, s. 1665 el-İnâbe, s. II, 209 1666 el-İnâbe, s. I, 375; II, 38; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 7; III, 5; el-İ’lâm, I, 79; II, 165 1667 el-Vâdıh, s. 234 1668 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 273 1669 el-İ’lâm, I, 133; III, 13, 37; 1670 el-İ’lâm, I, 305 1671 el-İ’lâm, I, 543 1672 el-İ’lâm, I, 185; II, 87, 270; IV, 88; V, 131 1644 325 152. Ebû’l Hasan el-Makberî (/) – el-Ilel 153. Ebû’l Hasan Muhammed b. Ali b. Sahr el-Ezdî (443/1051) - Fevâidü İbn Sahr1673 154. Ebû’l Hasen Ali b.Ömer (/) – Kitâbü’l-garâib1674 155. Ebû’l Hasen Bahşel Eslem b. Süheyl el-Vâsıtî (292/904) - Târîhu Vâsit1675 156. Ebû’l Hasen el-Medâînî – Ahbâru’l-havâric1676; et-Tefsîr 157. Ebû’l Hasen Şeybânî el-Kıftî (646/1248) – Tarihu’n-nuhât1677 158. Ebû’l Hasen Yahya b. Cafer el-Huseynî (/) – en-Neseb1678 159. Ebû’l Hattâb b. Dıhye el-Kelbî – el-Müstevfâ1679 160. Ebû’l Huseyn Ahmed b. Fâris er-Râzî (395/1004) – Kitâbü Meâhızi’l-Ilm1680 161. Ebû’l Huseyn Ahmed b. Ömer en-Nisâbûrî (395/1004) - Kitâbü’s-salat 162. Ebû’l Huseyn Reşidüddin el-Kuraşî el-Emevî (662/1263) – Gureru’l fevâidi’l mecmûa1681 163. Ebû’l Huseyn Yahya b. Ali (597/1200) – el-Fevâidü’l mecmûa1682 164. Ebû’l Kasım Abdullah Ahmed b. Mahmud el-Belhî – Kitâbu’d-duafâ1683 165. Ebû’l Kasım Abdurrahman b. Muhammed el-Fevarânî – el-Fark beyne’l firak1684 166. Ebû’l Kasım Abdussamed b. Saîd el-Kâdî (324/935) – Tarihu Hıms1685; es-Sahabe ellezine nezelû Hımsa’ş Şâm1686 167. Ebû’l Kasım Abdülaziz b. Ali b. Ahmed b. Fadl el-Ezcî – Kitâbu’l menâhî1687 168. Ebû’l Kasım Ali b. Abdurrahman b. el-Cevzî (630/1232) – et-Terğîb ve’t-terhîb1688 169. Ebû’l Kasım Ali b. Cafer b. Ali (515/1121) – el-Ef’âl 170. Ebû’l Kasım Ali b. Hasen b. el-Kadîd – Kitâbu’s-sahabe1689 171. Ebû’l Kasım Belhî Ahmed b. Mahmud – Kabûlü’l Ahbar ve ma’rifeti’r-rical1690; Kitâbu’dduafâ1691 172. Ebû’l Kasım el-Hüseynî el-Mağribî (418/1027) - Edebü’l havvâs1692 173. Ebû’l Kasım İsmail b. Muhammed b. Fadl el-Cevzî – et-Tefsir1693 1673 e-İ’lâm, I, 323; II, 78 el-Vâdıh, s. 40 1675 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 50; II, 123; III, 201; el-İ’lâm, I, 84; II, 40 1676 el-İ’lâm, III, 141 1677 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 376 1678 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1679 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 19 1680 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 358, 380 1681 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1682 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 529 1683 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 53; III, 13 1684 el-İ’lâm, III, 142 1685 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 110 1686 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 382; el-İ’lâm, V, 125 1687 el-İ’lâm, I, 268 1688 el-İ’lâm, IV, 61, 127 1689 el-İ’lâm, IV, 89 1690 el-İ’lâm, I, 150 1691 el-İ’lâm, I, 497; II, 16, 352; IV, 161; el-İktifâ, I, 148; II, 192 1692 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 343; el-İ’lâm, II, 175; III, 24; V, 134 1674 326 174. Ebû’l Kasım el-Lügavî Ali b. Hamza (/) – Beyânu hatai’r-ruvât1694 175. Ebû’l Kasım Mesleme b. Kasım el-Endelûsî (353/964) – Kitâbü’s-sıla1695 176. Ebû’l Kasım Osman b. Ğânim (412/1021) – et-Tarih1696 177. Ebû’l Kasım el-Vezîr (/) Kitâbü’l-mensûr fî selci zâti’l-hudûr1697 178. Ebû’l Meâlî el-Cüveynî İmamül Harameyn (478/1085) – Şerhu’l-varakât1698 179. Ebû’l Muzaffer Tahir b. Muhammed el-İsferâyînî (/) – Kitabü’l-makâlât1699 180. Ebû’l Münzir İbnü’l Kelebî (204/819) – el-Câmi li ensâbi’l-arab’1700; el-Cemhere 1701 181. Ebû’n-Nûr İbn Sudâ’ (/) – en-Neseb1702 182. Ebû’r-Recâ Necmeddin ez-Zâhidî (658/1259) - Gunyetü’l münye litetmîmi’l ğunye1703 183. Ebû’s-Senâ Hammad b. Hibetullah (/) – Tarihu Harrân1704 184. Ebû’s-Serâ Abdürrahim b. Muhammed b. Ahmed (/) – Kitâbü’l bint ve’l benât1705 185. Ebû’ş-Şeyh Abdullah b. Muhammed el-İsfehânî (369/979) - Kitabu’l ezan1706; el-Fevâidü’l İsbehâniyyîn1707; el-Hâdî Aşar min fevâidi’l Irâkıyyîn1708 ; el-Akrân1709 et-Tarih1710 186. Ebû’t-Tayyib Abdülvâhıd b. Ali (351/962) - Ahbâru’n-nahviyyîn1711 187. Ebûbekir Abdullah b. Muhammed b. Ziyâd en-Nisâbûrî – Kitabu’l-ebvâb1712 188. Ebûbekir Abdullah b. Muhammed el-Mâlikî – er-Riyâdu’n-nüfûs 1713 ;Tabakâtü ulemâi’l Kayrevân1714 189. Ebûbekir Ahmed b. Abdurrahman eş-Şîrâzî (407/1016) – el-Elkâb1715 190. Ebûbekir Ahmed b. Ali b. Saîd Emevî el-Kâdî el-Mervezî (292/904) – Müsnedü Osman1716 191. Ebûbekir b. Ebî İsa (/) – Tarihu’l-Mısriyyîn1717 192. Ebûbekir b. Eş’as – es-Sünen1718 1693 el-İ’lâm, V, 130 el-İktifâ, III, 507 1695 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1696 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1697 el-İnâbe, s. II, 98 1698 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 203 1699 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 227 1700 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1701 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1702 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1703 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 371 1704 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 330 1705 el-İ’lâm, I, 256 1706 el-İ’lâm, IV, 31, 130 1707 el-İ’lâm, I, 498; II, 52; III, 105; IV, 112 1708 el-İ’lâm, III, 27 1709 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 204 1710 el-İnâbe, s. I, 142; II, 9 1711 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 530 1712 el-İ’lâm, II, 217 1713 el-İ’lâm, II, 121 1714 el-İ’lâm, I, 316; İktifâ, III, 265 1715 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 85; II, 57 1716 el-İ’lâm, I, 432 1717 el-İnâbe, s. II, 77 1694 327 193. Ebûbekir el-Bağdadî Ahmed b. Haysem Züheyr b. Harb (279/892) – el-İ’râb1719 194. Ebûbekir el-Esrem (273/886) – en-Nâsih ve’l-Mensûh1720; es-Süelât1721 195. Ebûbekir el-İsmâîlî (/) – Mu’cemu şüyûhi’l-İsmâîlî1722 196. Ebûbekir Muhammed b. Abdullah Fehm – Edebü’r-rivâye 197. Ebûbekir Muhammed b. Abdullah b. Abdûye (354/965) – Ğaylâniyyâtü fevâidi hadisiyye1723 198. Ebûbekir Muhammed b. Hârun er-Rûyânî (307/919) – el-Müsned1724 199. Ebûbekir Muhammed b. Ziyâd el-Mevsılî (451/1059) - Tefsîru’n-Nakkâş/Şifâu’s-Sudûr 200. Ebûbekir en-Nisâbûrî – Kitâbu’l-emvât1725 201. Ebûbekir es-Serahsî (483/1090) – el-Mebsût1726 202. Ebûl Abbas Muhammed b. İshak (313/925) – Kitabü’l-Fihrist1727 203. Ebûl Ferec el-Umevî el-İsfehânî (356/966) – el-Eğânî1728 204. el-Ecdâbî (470/1077) – el-Kifâye1729 205. el-Ensarî Ebû Abdullah Muhammed b. Hüseyn (536/1141) – el-Cem’u beyne’s-Sahihayn 206. Esrem el-Horasânî Ebûbekir (273/886) – Kitabü’s-sünen1730 207. Esrem et-Tâî, Ebûbekir Ahmed b. Muhammed (273/886) – Süelâtü’l Esrem1731 208. el-Ezcî Zeyd b. Ebi’l Ma’mer Ubeydullah (261/874) – Ulûmü’l-hadis1732 209. el-Ezdî Abdülganî b. Saîd (409/1018) – el-Muhtelif ve’l mu’telif 1733 ; el-Küna’l abâ ve’lecdâd1734; Kitâbu îzâhı’l-işkâl1735 210. el-Ezdî Ebû Abdullah Muhammed b. Muallâ – Kitâbü’t-terkîs1736 211. el-Ezdî Ebû’l Feth (374/984) – es-Sirâc fî esmâi’s-sahabe1737 212. el-Ezherî (370/980) – Tehzîbü’l-lüga1738 213. el-Ezrakî Ebû’l Velîd Muhammed b. Abdullah – Ahbâru Mekke1739 214. el-Fahru’l Fârisî (/) – Kitâbü selveti’l-müsâfir1740 1718 el-İ’lâm, II, 52 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 419 1720 el-İ’lâm, I, 294; IV, 108, 142 1721 el-İ’lâm, I, 286; IV, 49 1722 el-İktifâ, II, 70 1723 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1724 el-İ’lâm, III, 59 1725 el-İ’lâm, II, 222, 224 1726 el-İ’lâm, IV, 41, 118; V, 68 1727 el-İ’lâm, II, 155 1728 el-İnâbe, s. 1729 el-İ’lâm, I, 326; II, 167 1730 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 297 1731 el-İktifâ, s. I, 120 1732 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 374 1733 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 238; el-İnâbe, s. 1734 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 260; el-İ’lâm, IV, 73 1735 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 168; el-İktifâ, ; el-İ’lâm, I, 386; II, 59 1736 el-İ’lâm, V, 35 1737 el-İktifâ, s. II, 50 1738 el-İ’lâm, I, 148 1739 el-İ’lâm, IV, 177 1719 328 215. el-Fârâbî (/) - Dîvânü’l-edeb1741 216. el-Ferrâ (/) – el-Câmi’1742 217. el-Ferrâ Ebû Ya’lâ Muhammed b. el-Kâdî (/) – et-Tabakât1743 218. el-Fesevî Ya’kub b. Süfyan (277/890) – el-Ma’rife ve’t-ta’rif1744; el-Müsned1745; ed-Duafâ1746; et-Târîhu’l-Kebir1747; Kitâbü’t-teferrüd1748; Mâ ravâ ehlü’l-Kûfe Muhalifen li ehli’l-Medine1749 219. el-Fevkânî Ebû Ömer (/) – Kitâbu’l-muhabbet1750; Mihnetü’z-zırâf1751 220. el-Firyâbî Ebûbekir (301/913) – el-Müsned1752; Kitabü’s-Salat1753 221. el-Gazalî Ebû Hamid (505/1111) - İhyâu ulûmiddin1754 222. el-Gaznevî Ebû Muhammed b. Muhammed (/) – Zemmü’l-hevâ1755 223. el-Guncâr (412/1021) – Tarihu Buhara1756 224. el-Hadramî Muhammed b. Abdullah (297/909) –el-Mefârîd1757 225. Hafız Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Ebnûsî (/) – Kitâbu’l-Ahbâr1758 226. Hafîdü’l kâdî Ebûbekir Muhammed (/) – Edebü’r-rivâye1759 227. el-Hâkim en-Nisâbûrî Ebû Abdullah (405/1014) –el-Müstedrek alâ’s-sahihayn 1760; Tarîh-u Nisâbur 1761 ; Mea es’ileti’l Bağdadiyyîn an ahvâli’r-rical; Fedâilü’ş-Şâfiî 1762 ; el-Medhal alâ kitâbi’l İklîl 1763 ; el-Medhal ilâ’s-Sahih 1764 ; Marifetü ulûmi’l hadis 1765 ; Ricâlü’l Buharî 1766 ; Delâilü’n-nübüvve1767; Süelâtü’d-Dârekutnî1768; 1740 el-Vâdıh, s. 70 el-İ’lâm, I, 134 1742 el-Vâdıh, s, 75 1743 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 14 1744 el-İnâbe, s. I, 67, 148, 273; el-İktifâ, s. I, 96, 149, 377; II, 49; el-İşâre, s. 57, 89, 466 1745 el-İnâbe, s. I, 166; el-İktifâ, II, 160, 174 1746 el-İktifâ, s. III, 11; el-İ’lâm, III, 23 1747 el-İ’lâm, I, 111; II, 72, 130; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 197; II, 101; III, 43 1748 el-İşâre, s. 98 1749 el-İşâre, s. 84, 466 1750 el-Vâdıh, s. 79, 298 1751 el-Vâdıh, s. 36 1752 el-İşâre, s. 94 1753 el-İ’lâm, IV, 141; V, 135 1754 el-İ’lâm, I, 235 1755 el-Vâdıh, s. 129 1756 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 534; el-İktifâ, II, 58; III, 474 1757 el-İnâbe, s. II, 164 1758 el-Vâdıh, s. 236 1759 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 9 1760 el-Vâdıh, s. 168, 194; el-İşâre, s. 69, 76, 124, 148; el-İktifâ, s. I, 76, 78, 96, 111, 113, 149; II, 14; el-İnâbe, s. I, 368; II, 208; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 15; II, 7; III, 13; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 67; el-İ’lâm, I, 71, 74, 90, 98, 114; II, 5; IV, 10, 151; V, 78 1761 el-İşâre, s. 72; el-İktifâ, s. I, 134, 140, 244, 337; III, 53; el-İ’lâm, I, 224, 366; V, 5; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 15; II, 69; III, 22; I, 15; II, 69; III, 22; el-İ’lâm, I, 79, 80, 139; II, 7; III, 79; elİnâbe, s. II, 206; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 485 1762 el-Vâdıh, s. 99; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 52 1763 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 18, 30, 253; el-İ’lâm, II, 166; III, 120; IV, 151; el-İnâbe, s. II, 206; elİşâre, s. 148; el-İktifâ, s. I, 182, 215; II, 199; III, 53; el-Vâdıh, s. 195 1764 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 35; II, 110; el-İ’lâm, I, 103; II, 114; III, 259; IV, 99; V, 116 1741 329 228. el-Hâkim Ebû Ahmed Kebir (378/988) – el-Künâ1769 229. Hakîm et-Tirmizi (320/932) - Nevâdiru’l usul1770 230. Halife b. Hayyât (240/854) – et-Tabakât1771; et-Târîh1772 231. el-Halîmî Ebû Abdullah Huseyn b. Hasan (403/1012) – el-Minhâc fî şuabi’l iman1773 232. Hallâl Ebûbekir Ahmed b. Muhammed (311/923) – el-Ilel1774 233. Hamid b. Mahled b. Kuteybe el-Ezdî en-Nesaî (251/865) – et-Tergîb 234. Hamze es-Sehmî (428/1036) – Süelâtü Hamze li’d-Dârekutnî1775; Tarihu Cürcân1776 235. el-Harâitî Ebû Bekr Muhammed b. Ca'fer (327/939) – Kitâbu’l-i’tilâl1777 236. Harb b. İsmail el-Kirmânî (280/893) - Süelâtü Harb b. İsmail el-Kirmânî li Ahmed b. Hanbel1778 237. el-Harbî Ebû İshak (285/898) – ed-Duafâ1779; el-Ilel1780; et-Târihu’l Kebir1781 238. Hâris b. Ebî Üsâme (282/)895 – el-Müsned1782 239. Harun b. Abdullah (243/857) – el-Müsned1783 240. Hasan b. Süfyan (/) – el-Vuhdân1784 241. Hatib el-Bağdadî ( 463/1070) – el-Müttefik ve’l müfterik1785; Kitâbu’t-telhîs1786; el-Fakîh ve’l mütefekkîh1787 ; Kitâbü’r-ruvât1788; el-Kifaye1789; el-Mü’tenif1790; e-Mübhemât1791; es-Sâbık ve’llâhık 1792 ; Kitâbü’n-nücûm 1793 ; Mûdıhu evhâmi’l cem’ı ve’t-tefrîk 1794 ; Ref’ul irtiyâb (râfiu’l 1765 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 157; III, 30; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 39, 173, 197, 207, 229, 351; elİ’lâm, IV, 205; V, 107, 366; el-İnâbe, s. I, 266; el-İktifâ, s. I, 111, 134; III, 132 1766 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50 1767 el-İ’lâm, IV, 183 1768 el-İ’lâm, I, 79; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I,73, 216; II, 5, 373; III, 7; el-İktifâ, s. I, 75, 232 1769 el-İktifâ, s. 1770 el-İ’lâm, I, 233; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 456 1771 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 288; III, 48; el-İnâbe, s.; el-İ’lâm, III, 120; el-İşâre, s.466 1772 el-İktifâ, III, 194 1773 el-İ’lâm, I,244 1774 el-İ’lâm, I, 338; II, 10; IV, 90; V, 26 1775 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 309; II, 57 1776 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 309; III, 253 1777 el-Vâdıh, s. 21, 23, 24, 63, 122, 149; el-İnâbe, s. I, 381; el-İ’lâm, II, 285; III, 24 1778 el-İ’lâm, I, 253, II, 231; III, 195; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1779 el-İ’lâm, I, 70 1780 el-İ’lâm, I, 85, 111, 115; II, 10; III, 99; V, 19; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 190; II, 205; III, 91; elİktifâ, s. 1781 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, İktifâ, s. I, 323, 337 1782 el-İnâbe, s. 1783 el-İnâbe, s. I, 137 1784 el-İnâbe, s. I, 183 1785 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, İ’lâm, II, 121; V, 287; el-İnâbe, s. I, 257; el-İktifâ, s. I, 90, 127 1786 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 109; II, 32, 362; III, 56 1787 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 3111 1788 el-Vâdıh, s. 98; el-İktifâ, s. I, 127; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 192; III, 15 1789 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 163 1790 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221 1791 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1792 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 73 330 irtiyâb) 1795 ; Târîh-u Bağdat 1796 ; el-Faslü li’l vasli’l müdrec fi’n-nakl 1797 ; es-Sahabe ellezîne ravev ani’t-tâbiîn1798; es-Sünen1799; Kitâbü’n-nücûm1800;el-Muhtelif ve’l mu’telif1801; el-Câmi’ li ahlâkı’r-râvî1802; el-Kifâye1803; er-Rıhle fî talebi’l hadis1804; Telhîsü’l müteşâbih1805; Tarih-u Ebî Hayseme Ahmed b. Züheyr1806; Zemmü’n-nücûm1807 242. Hatîb et-Tebrîzî (737/1336) – el-Arûzu’l-kebir1808; Kitâbu’l-mûdıh1809 243. el-Hâtimî (/) – Kitabü’n-nisvân1810 244. el-Hattâbî (388/998) - Garibu’l hadis1811; Meâlimü’s-sünen1812; İ’lâmu’s-sünen1813; el-Mükmel fî beyani’l mühmel1814 ; 245. Hayyânî – en-Nevâdir1815 246. el-Hâzimî Ebûbekir b. Hâzim (584/1188) – en-Nâsih 1816 ; Şürûtu eimmeti’l hamse 1817 ; Tühfetü’s-sefîne1818; el-Ilel1819; en-Nâsih ve’l mensûh1820; Kitâbu’l i’tibâr1821 247. el-Hecerî, Ebû Ali Harun b. Zekeriyya (/) – el-Emâlî1822; en-Nevâdir1823 248. el-Hennâî Ali b. Hasen Kerrâ’un-neml – el-Müntehabü’l-Mücerred1824 249. el-Herevî Ahmed b. Süleyman (/) – Kitâbüd’-delâil1825 250. el-Herevî Ebû’l Fadl (438/1046) – el-Mu’cemu’l müştebih esâmi’l muhaddisin1826 1793 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 229 1795 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 234; III, 238 1796 el-İ’lâm, I, 331; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 21; II, 62; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 464; el-İktifâ, s. I, 245; III, 124, 161; el-İşâre, s. 466 1797 el-İ’lâm, I, 452; II, 339 1798 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 206 1799 el-’lâm, I, 334 1800 el-İ’lâm, I, 405 1801 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 542 1802 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 1803 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 169, 211, 214, 256, 297, 327, 329; el-İktifâ, s. III, 115 1804 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 422 1805 el-İnâbe, s. 1806 el-İşâre, s. 70, 71 1807 el-İşâre, s. 141 1808 el-İ’lâm, IV, 44 1809 el-İ’lâm, III, 13 1810 el-Vâdıh, s. 45 1811 el-İ’lâm, I, 202 1812 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 327 1813 el-İktifâ, III, 508 1814 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 319 1815 el-İ’lâm, I, 313; V, 118 1816 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,58, 216 1817 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,. 65 1818 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,58 1819 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1820 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 7; el-İ’lâm, II, 11, 286; III, 48 1821 el-İ’lâm, II, 115 1822 el-Vâdıh, s. 353 1823 el-Vâdıh, s. 249 1824 el-İ’lâm, III, 29; IV, 242 1825 el-İnâbe, s. II, 158 1794 331 251. Heysem b. Adî (207/822) – el-Avârif mine’l eşrâf1827; et-Tabakât1828; et-Târihu’l Kebir1829; etTârihu’s-sağîr1830 252. Heysem b. Küleyb (335/946) – el-Müsned 253. Hibetullah b. Kasâfe Nasrullah b. Ebi’l Izz (/) – Kitâbu’l Câmi’1831 254. Hişam b. Muhammed b. Sâib (/) – Kitâbü’l lübâb1832 255. Hişam el-Kelebî (204/819) – el-Câmi’1833; el-Menzil1834 256. el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (219/834) – el-Müsned 1835 257. el-Husrî Ebû İshak İbrâhîm b. Alî (413/1022) - Kitâbu’l masûn fî sırri’l hevâl meknûn1836 258. el-Huttelî Ebû İshak İbrahim b. Abdullah (260/873)– Süelâtü İbn Cüneyd1837 259. el-Iclî Ahmed b. Abdullah Ebû’l Hasan (261/874) - Târîhu’s-Sikât 1838 ; el-Ilelü’l mütenâhiye1839; el-Mevzûât1840; et-Tahkîk fî ihtilâfi’l hadis1841; Telkîhu fühûmi ehli’l eser1842; etTarihu’l kebir1843; Ma’rifetü’s Sahabe1844 260. Imran b. Muhammed b. Imran (/) – Kitâbü’t-tabakât1845; Rical-u Hemedân1846 261. İbn Abdi Rabbih el-Endelüsî (328/940) – el-Ikdü’l ferîd1847 262. İbn Abdilber (463/1070) – Câmiu beyâni’l-ilm1848; el-İstîâb fî ma’rifeti’l-ashab1849 ; el-İstiğnâ fî marifeti’l meşhûrîn 1850 ; el-İstizkâr 1851 ; el-Künâ 1852 ; el-Lübâb fi ihtisâri’l-istîâb fî ma’rifeti’l1826 el-İnâbe, s. I, 247 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 20 1828 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1829 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, el-İ’lâm, III, 24 1830 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 297 1831 el-Vâdıh, s. 50 1832 el-Vâdıh, s. 253 1833 el-İnâbe, s. 1834 el-İnâbe, s. I, 121 1835 el-İ’lâm, I, 150; IV, 79 1836 el-Vâdıh, s. 53, 63, 78 1837 el-İktifâ, I, 162, 346; III, 70; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1838 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 167; II, 89; III, 24; el-İ’lâm, I, 259; II, 339; IV, 89; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh,s. 187; el-İktifâ, s. I, 77, 82, 111; el-İnâbe, s. I, 98, 131 1839 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1840 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 26; II, 116 1841 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 215 1842 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 197 1843 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 277 1844 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 220; III, 49 1845 el-İnâbe, s. I, 391 1846 el-İnâbe, s. I, 258 1847 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 45 1848 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 316; el-İ’lâm, II, 337; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 383; el-İnâbe, s. ; elİktifâ, s. II, 96 1849 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 41; II, 55; el-İ’lâm, I, 203; III, 27, 98; V, 163; el-İnâbe, s. I, 61, 74, 77, 147, 318; II, 8, 29, 39; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 187, 369, 479; el-İşâre, s. 88, 189; el-İktifâ, s. I, 123; II, 50 1850 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 22; II, 166; el-İ’lâm, I, 261; II, 149; IV, 111; el-İnâbe, s. I, 318; II, 68, 263; el-İktifâ, I, 171, 457; II, 72 1851 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 315; II, 8; el-İ’lâm, I, 549; II, 74; III, 18; V, 123 1852 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1827 332 ashab 1853 ; et-Temhîd 1854 ; el-İnsâf fîmâ beyne ulemâi’l-müslimin 1855 ; Kitâbü’l-künâ 1856 ; elBehcetü’l-mecâlis1857 Tarihu Kurtuba1858 263. İbn Abdülhak Ebû Abdullah el-Kûfî el-Berberî (625/1227) – er-Redd alâ İbn Hazm1859 264. İbn Abdülhakim (/) – Fütûhu Mısr1860 265. İbn Adî Curcânî (365/975) - Meşâyihu’l Buharî1861; el-Kâmil fi’d-duafâi’r-rical1862 266. İbn Adîs – Kitâbü’l müsennâ1863; Kitâbü’s-savâb1864 267. İbn Asâkîr (571/1175) – el-Etrâf1865; Kitabu’n-nebil1866 ; Kureyb el-Makberî1867; el-Mu’cemu’l müştemil 1868 ; Mecmûu’r-rağâib fî ehâdîs-i Mâlik ğarâib 1869 ; Tarihu’l-Mizze 1870 ; Tarihu Dımaşk1871 268. İbn Battâl Ebû’l Hasen (449/1057) – Şerhu Sahihi’l Buharî1872 269. İbn Beşir el-Basrî Ebû Saîd Ahmed b. Muhammed (340/951) – el-Mu’cem li’bni’l A’râbî 270. İbn Beşkuvâl (578/1182) (/) – Telhısü’l-habîr1873 271. İbn Bezîze (/) – Şerhu’l-ahkâm1874 272. İbn binti Menî’ Ebûl Kasım – el-Mu’cemu’l-kebir1875; es-Sahabe1876 273. İbn Bişrân (448/1056) – et-Tarihu’l kebir1877 274. İbn Cidâr (/) – Tabakâtü’ş-şuarâ1878 275. İbn Cinnî Ebû’l Feth el-Mevsılî (392/1001) - Şerhu Şi’ri’l Mütenebbî 1879 1853 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 63 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 160; III, 114; el-İ’lâm, I, 99; II, 20; III, 18; V, 120; Islâhu kitâbi İbni’ssalâh, s. 247, 426 1855 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 275; el-İktifâ, s. 1856 el-İktifâ, I, 207 1857 el-Vâdıh, s. 64 1858 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 285; III, 338 1859 el-İktifâ, II, 38 1860 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 75 1861 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 81; III, 44 1862 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 23; II, 56; III, 10; el-Vâdıh, s. 17, 24, 44; el-İktifâ, s. I, 77, 87, 96, 110; el-İnâbe, s. I, 331; II, 7; el-İ’lâm, I, 70, 75, 79, 112, 134; II, 36; IV, 8; V, 227 1863 el-İ’lâm, V, 271 1864 el-İ’lâm, III, 252 1865 el-İ’lâm, I, 109; II, 70; V, 42; el-İ’lâm, II, 39; V, 114 1866 el-İ’lâm, I, 458; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 55; II, 167 1867 el-İ’lâm, V, 86 1868 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 31 1869 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 192; el-İ’lâm, I, 151 1870 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 54 1871 el-İşâre, s. 70, 337, 466; el-İktifâ, s. I, 130; el-İnâbe, s. I, 67, 137; el-Vâdıh, s. 99, 149; el-İ’lâm, I, 210 1872 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 102; el-İ’lâm, I, 79, 225; III, 83; IV, 17; V, 352 1873 el-İşâre, s. 85 1874 el-İ’lâm, II, 328; III, 281 1875 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 199; el-İ’lâm, I, 347; II, 18; III, 12 1876 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 74 1877 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1878 el-İnâbe, s. II, 71 1879 el-İ’lâm, I, 273 1854 333 276. İbn Dakîku’lîd (702/1302) – el-İktirâh fî beyâni’l-ıstılâh1880 277. İbn Dıhye el-Kelbî, Ebû’l Hattâb (633/1235) –el-İntisâr limâ sahha fi’l Besmele minel âsâr1881; en-Nihâyetü’s-sûl fî hasâisi’r-resûl1882; et-Tenvîr fî mevlidi’l beşîri’n-nezîr1883; el-Müstevfâ1884; el-Ilmü’l meşhur fî fedâili’l eyyâmi veş’-şühûr1885; 278. İbn Dureyd Ebûbekir el-Ezdî (321/933) –el-İştikâk1886; İştikâku’l Kebir1887; el-Vişâh1888; elEmâlî1889 el-Cemheretü’l-lüga1890; Kitabu’l-mensûr1891; 279. İbn Dükeyn Ebû Nuaym (219/834) - Kitâbü’s-salât1892 280. İbn Dürüsteveyh Ebu Muhammed (347/958) – Kitabu Şerhi’l-Fasîh1893 281. İbn Ebî Ahade Aşare Ebû Abdullah Ensarî (488/1095) –el-Cem’u beyne’s-Sahihayn1894 282. İbn Ebî Âsım (287/900) –Kitâbu’l-âhâd ve’l musennâ1895; et-Târih1896; es-Sîre1897; 283. İbn Ebî Davud (316/928) – Kitabü’t-tahâre 1898 /Kitâbu’t-tuhûr; el-Mesâhıf 1899 ; Kitâbü’tteferrüd1900; Kitâbü’z-zühre1901 284. İbn Ebî Ğarze Ahmed b. el-Hâzim (276/889) – el-Müsned1902 285. İbn Ebî Hâtim (327/938) – el-Cerh ve’t-ta’dîl1903; el-Ilel1904; et-Tefsîr1905; Kitâbü’l-merâsil1906; Sevâbü’l a’mâl 1907 ; el-Beyânu hatai’l Buharî fî Tarihihi 1908 ; Kitâbü hatai Muhammed b. İsmail1909 1880 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 15, 159, 223, 283, 365, 414 el-İktifâ, II, 173; el-İ’lâm, V, 155 1882 el-İ’lâm, IV, 193 1883 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, ; el-İşâre, s. 45, 351, 501 1884 el-İnâbe, s. 1885 el-İktifâ, I, 379 1886 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 462 1887 el-İ’lâm, I, 388; II, 174; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 314; II, 281; III, 154 1888 el-İ’lâm, II, 175; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 62 1889 el-Vâdıh, s. 168 1890 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,; el-İ’lâm, I, 262; III, 13 1891 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 265 1892 el-İ’lâm, III, 14, 247; IV, 77, 120 1893 el-İ’lâm, V, 271 1894 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 20; II, 128; el-İ’lâm, III, 27 1895 el-İ’lâm, I, 348; el-İnâbe, s. I, 95, 139, 256; II, 65, 92 1896 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1897 el-İşâre, s. 71, 89 1898 el-İ’lâm, III, 49 1899 el-İ’lâm, III, 296 1900 el-İ’lâm, I, 171; II, 6 1901 el-Vâdıh, s. 135, 286, 371 1902 el-İnâbe, s. I, 370; el-İ’lâm, I, 510 1903 el-İ’lâm, I, 372; IV, 72; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 205; el-İnâbe, s. II, 249; el-İktifâ, s. I, 74, 75, 80, 83 1904 el-İ’lâm, II, 10, 73; IV, 21 1905 el-İ’lâm, III, 243 1906 el-İ’lâm, I, 97, 116; II, 100; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 189; II, 131; III, 17; el-İktifâ, s. III, 537; elİnâbe, s. I, 225, 268; II, 13 1907 el-İ’lâm, IV, 171 1908 el-İnâbe, s. 1909 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 151; III, 17 1881 334 286. İbn Ebî Hayseme (297/909) – Ahbâr-u Basra1910; Kitâbü’l Mu’cem1911; et-Tarihu’l-Kebir1912; et-Târihu’l-evsat1913 287. İbn Ebî İyâs Âdem el-Askalânî (220/835) – Sevâbü’l-a’mâl1914 288. İbn Ebî Ömer – el-Müsned1915 289. İbn Ebî Şeybe Ebûbekir (235/849) – el-Musannef1916; el-Müsned1917; et-Târîh1918; Sevâbü’lKur’ân1919; el-Künâ1920 290. İbn Ebi Şeybe Ebû Osman (297/909) – Süelâtü Osman b. Ebî Şeybe li Ali b. el-Medînî1921 291. İbn Ebî Tahir (280/893) – el-Mensûr ve’l manzûm1922; Kitâbü’l müvellihîn1923 292. İbn Ebi’d-Dîme el-Hemedânî (/) – el-İklîl1924 293. İbn Ebü’d-dünyâ – el-Hevâtifü’l-cinân1925; Kitabü’d-da’ve1926 294. İbn Ebû Arûbe el-Harrânî (322/933) – el-Musannef1927; Târihu’l Cezîre1928; et-Tabakât1929; Tarihu Harrân1930 295. İbn Fâris – el-Muhkem1931 296. İbn Fethûn Muhammed b. Halef (520/1126) – Ma’rifetü’s-sahabe1932; el-İstidrak alâ’l İstîâb fî ma’rifeti’l-ashâb1933 297. İbn Fütûh el-Humeydî (488/1095) – el-Beyân ani’l-hadisi’l-müsned 1934 ; el-Cem’u beyne’ssahihayn1935 298. İbn Habib el-Mâlikî (/) – eş-Şühedâ1936 1910 el-İnâbe, s. I, 56, 362; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 283 el-İnâbe, s. II, 77 1912 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 17, 47; el-İktifâ, s. II, 42; el-İnâbe, s. I, 66, 179; II, 71 1913 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 14; II, 45; el-İ’lâm, I, 489; II, 14; III, 132 1914 el-İnâbe, s. I, 237; el-İ’lâm, V, 24 1915 el-İ’lâm, I, 527; II, 29 1916 el-İ’lâm, I, 70,82; II, 363; III, 15; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 290; III, 335 1917 el-İ’lâm, I, 81, 91; II, 130; IV, 101; V, 45; el-İnâbe, s. I, 355 1918 el-İ’lâm, III, 20 1919 el-İ’lâm, V, 129 1920 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 8 1921 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 322; II, 338; el-İktifâ, I, 269 1922 el-Vâdıh, s. 44, 63 1923 el-Vâdıh, s. 302 1924 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 11 1925 el-İ’lâm, IV, 117 1926 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1927 el-İ’lâm, I 414 1928 el-İ’lâm, I, 201 1929 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 49 1930 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 27; II, 194 1931 el-İ’lâm, I, 325 1932 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 215, 374 1933 el-İnâbe, I, 213 1934 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 325 1935 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 1936 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 270; III, 374 1911 335 299. İbn Halfûn el-Evnebî el-Endelûsî (636/1238) –el-A’lâm1937; el-Mu’lim fî esmâi ricâli’l Buharî ve’l Müslim1938; Şüyûhu’l eimme1939; et-Tabakât1940; Kitâbü’s-sikât (Müntekâ)1941; 300. İbn Hallikân Ebû’l-Abbas (681/1282) – Vefeyâtü’l a’yân1942 301. İbn Hamdûye el-Vâsıtî Halef b. Muhammed (400/1009) – el-Etrâf 302. İbn Hazm (406/1015) –el-A’râb 1943 ; el-Cemhere 1944 ; el-Cevâmius-siyer 1945 ; el-Ahkâm 1946 ; Kitâbü’l A’râb 1947 ; Kitâbü’l-Îsâl 1948 ; el-Muhallâ bi’l Âsâr 1949 ; el-İhkâm fî usûli’l-ahkâm 1950 ; Kitâbu’l-eşribe1951; Tavku’l-hamâme1952 303. İbn Hibban el-Bustî (354/965) – es-Sîretü’n-nebeviyye ve ahbâru’l-hulefâ1953; es-Sahih1954; edDuafâ 1955 ; el-Mecrûhûn mine’l-Muhaddisîn 1956 ; Kitâbü’s-sahabe 1957 ; et-Târih 1958 Sikâtü’ttâbiîn1959; Müsnedü’l vuhdan1960; Mâ yülhanü fih1961 Kitâbu’l-akl1962 304. İbn Hişâm (211/826) – es-Sîre1963; Kitabu’l-Besmele1964; es-Sahih1965 305. İbn İshak (151/768) – el-Megâzî1966 306. İbn İshak Ebûbekir es-Sülemî – es-Sahihayn1967 1937 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 73; III, 12 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 13; II, 139 1939 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 89 1940 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 60 1941 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 12; II, 15; III, 20; el-İnâbe, s. I, 66, 113, 126; el-İktifâ, s. I, 78, 82, 95, 99, 140 1942 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 469 1943 el-İnâbe, s. 1944 el-İnâbe, s. I, 95; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1945 el-İşâre, s. 192; el-İnâbe, s. 1946 el-İ’lâm, V, 457 1947 el-İ’lâm, V, 463, 465 1948 el-İ’lâm, II, 148 1949 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 184; el-İ’lâm, I, 421; II, 11; III, 218; IV, 31; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 426; el-İktifâ, s. I, 197, 503; II, 38; el-İnâbe, s. I, 126, 300 1950 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 371 1951 el-İktifâ, s. I, 101, 271 1952 el-Vâdıh, s. 29, 128 1953 el-İşâre, s. 67, 466 1954 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 17; III, 13; I, 14; II, 35; el-İşâre, s. 466; el-İ’lâm, I, 68, 78, 86, 91, 102, 132; II, 136; IV, 51, 123; el-İnâbe, s. I, 58, 66; el-İktifâ, I, 72, 80, 91; III, 26; el-İktifâ, s. I, 82, 136; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 135, 468; el-İ’lâm, I, 76, 91, 102, 126, 130; II, 11 1955 el-İ’lâm, I, 319; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 15; el-İktifâ, s. I, 78 1956 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 152; III, 13; el-İ’lâm, III, 186; el-İnâbe, s. II, 239; el-İktifâ, s. I, 87 1957 el-İktifâ, s. II, 49; el-İ’lâm, I, 389; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 6; II, 41; el-İnâbe, s. I, 60, 126, 168; II, 8, 15 1958 el-İ’lâm, III, 135 1959 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 335 1960 el-İnâbe, s. II, 85 1961 el-İktifâ, s. I, 116 1962 el-İ’lâm, I, 443 1963 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 417; el-İ’lâm, II, 398; III, 135; IV, 39; V, 507; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 39 1964 el-İ’lâm, V, 146 1965 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 263; el-İktifâ, I, 82, 136; III, 474; el-İ’lâm, I, 71, 77, 114, 129, 130; II, 12; III, 18; IV, 7 1966 el-İnâbe, s. II, 240; el-Vâdıh, s. 194; el-İ’lâm, IV, 217; el-İnâbe, s. I, 236 1938 336 307. İbn İyâs Ebû Zekeriya el-Ezdî (384/994) – Tabakâtü’l ulemâ bi’l Mevsıl1968 308. İbn Kâni’ Abdülbâkî (351/962) – el-Mu’cemü’s-Sahabe1969 et-Târih1970; el-Vefeyât1971; 309. İbn Kudâme el-Makdisî (620/1223) – el-İstibsâr fî nesebi’s-sahabe mine’l ensâr 1972 ; elMuğnî1973; el-Mütehâbbîn1974 310. İbn Kudeyd (312/924) – Sahâbetü’l-Mısriyyîn1975 311. İbn Kuteybe (276/889) – et-Tabakât 1976 ; Müşkilü’l hadis 1977 ; el-Meârif 1978 ; el-Muhtelifu’lhadis1979; Edebü’l kâtib; Garîbu’l hadis1980 312. İbn Ma’tın – el-Bedîu’l manzûm1981 313. İbn Mace (273/886) –es-Sünen1982 314. İbn Mâkûlâ (475/1082) – el-İkmâl1983; Tehzîbu müstemirri’l-Evhâm1984 315. İbn Mencûye el-İsbehânî Ebûbekir Ahmed b. Ali (428/1036) - Ricâlü Sahihi Müslim1985 316. İbn Mende (395/1004) – Şüyûhi Ebî Abdullah Müşâfihîn lehu’ 1986 ; Kitâbül Vüdû’ 1987 ; esSahih1988; Ma’rifetü’s-Sahabe1989 317. İbn Mende Ebû Zekeriya (512/1119) – et-Târih1990 318. İbn Mende Muhammed b. İshak (470/1077) – el-Müstahrec min kütübi’n-nâs li’t-tezkire1991 ; 319. Ebû Cafer Ahmed b. Menî’ el-Begavî (244/858) – Müsned-ü Ali b. Talk1992; el-Müsned1993 ; esSahabe1994 1967 el-İ’lâm, I, 532 el-İktifâ, II, 32, 35; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 34; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 353 1969 el-İktifâ, s. II; 51; el-İşâre, s. 466; el-İnâbe, s. I, 86, 97, 101, 230 ; el-İ’lâm, II, 238, 397 1970 el-İ’lâm, III, 75 1971 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 23; II, 79; III, 83 1972 el-İnâbe, I, 216, 120, 216 1973 el-İ’lâm, IV, 117; V, 199, 473 1974 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 299 1975 el-İnâbe, I, 130, 145, 1976 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 1977 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 141 1978 el-İktifâ, s. I, 118, 372; el-İşâre, s. 54, 136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 377 1979 el-İ’lâm, II, 369 1980 el-İ’lâm, I, 326; IV, 221 1981 el-İ’lâm, IV, 55 1982 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 55 1983 el-İ’lâm, II, 174; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 424; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50; III, 153; el-İktifâ, I, 209, 325; II, 41; III, 128; el-İnâbe, s. I, 65, 76, 1984 el-İnâbe, s. I, 219, 223 1985 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 20; el-İ’lâm, I, 226 1986 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 67 1987 el-İ’lâm, I, 339 1988 el-İ’lâm, I, 405 1989 İnâbe, s. I, 77, 141; el-İ’lâm, I, 17, III, 355; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 188, 412; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 286 1990 el-İnâbe, s. I, 65; II, 127 1991 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 235 1992 el-İ’lâm II, 131 1993 el-İ’lâm, I, 69, 99; II, 157; III, 25; IV, 116 1994 el-İnâbe, s. I, 197 1968 337 320. İbn Merdûye Ebûbekir el-İsbehânî (498/1104) - Esmâ-ü evlâdi’l muhaddisin1995 321. İbn Miskeveyh Ebû Ali (421/1030) – Tecâribu’l-ümem1996 322. İbn Nukta (629/1231) – el-Mu’telif ve’l-muhtelif1997 Tekmiletü’l-ikmâl1998 323. İbn Rüşd Malikî Ebû’l Velîd (594/1197) – el-Kavâid1999 324. İbn Sa’d ( 230/844) –et-Tabakâtu’s-suğrâ2000; et-Tabakâtü’l Kübrâ2001 325. İbn Sîde el-Batalyevsî Ebû Muhammed (521/1127) – el-Fark beyne’l Ahrufi’l-Müşkile2002 elİktidâb fî şerhi edebi’l kitab2003; Kitâbu’l kâmil2004 326. İbn Sînâ – Kitâbu’l-kânûn2005 327. İbn Şahin Ebû Hafs (385/995) – ed-Duafâ 2006 ; el-Fedâil 2007 ; el-Müsned 2008 ; en-Nasih ve’l Mensûh 2009 ; 2010 Kitâbü’s-sikât 2011 el-Mecâhîl 2012 ; es-Sahabe 2013 ; ed-Duafâ ve’l kezzâbûn 2014 ; Tarihu Esmâi’s-Sikât2015 328. Ebû Zeyd Ömer b. Şebbe en-Nümeyri el-Basrî (ö. 262/876) – Ahbâru Muhammed b. Sellâm Cumhâ2016 Ahbâru Medine2017 Ahbâru Medine2018 Ahbâru’l Basra2019 329. İbn Tarîf Abdülmelik b. Tarîf el-Endelûsî (400/1009) – el-Ef’âl 330. İbn Teymiye (728/1327) – el-Müntekâ2020 331. İbn Ukde, Ahmed b. Muhammed (332/943) – el-Müfredât2021; es-Sahabe2022 332. İbn Vehb Abdullah b. Vehb b. Müslim el-Feherî (?) (197/812) – el-Câmi’, el-Müsned2023 1995 el-İktifâ, I, 357; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 148; II, 66; III, 39; el-İ’lâm, IV, 72; V, 208 el-İşâre, s.465 1997 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 282 1998 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İnâbe, 1999 el-İ’lâm, III, 71 2000 a.g.e, s. 2001 el-İşâre, s. 109, 148; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 38; el-İ’lâm, I, 76; II, 72, 398; III, 75; IV, 48; elİktifâ, s. I, 111, 121, 199; III, 45 2002 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 194 2003 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 354, 422 2004 el-İktifâ, I, 327 2005 el-İ’lâm, III, 198 2006 el-İktifâ, s. II, 146; III, 26 2007 el-İ’lâm, IV, 126 2008 el-İ’lâm, V, 480 2009 el-İ’lâm, I, 269; II, 9, 79; IV, 38 2010 el-İnâbe, s. I, 69 2011 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 43; III, 65; el-İ’lâm, V, 250 2012 el-İnâbe, II, 235 2013 el-İnâbe, s.I, 226 2014 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 286 2015 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 72; el-İktifâ, s. I, 88, 136, 241 2016 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 461 2017 el-İşâre, s. 359 2018 el-İ’lâm, I, 538; II, 56; IV, 174 2019 el-İnâbe, s. 2020 el-İ’lâm, III, 320 2021 el-İ’lâm, I, 218 2022 el-İnâbe, s. I, 149 2023 el-İ’lâm, I, 180; II, 362; IV, 15 1996 338 333. İbn Yunus Ebû Saîd el-Mısrî (347/958) –Kitâbu’l gurebâ2024; Tarih-u ulemâ-i Mısr2025 Harfu’l hâ’2026; Tarihu’l Mısriyyîn2027 334. İbn Zafîr (565/1169) - Nücebâü’l ebnâ 335. İbn Zebr Ebû Süleyman ed-Dımaşkî (379/989) –Kitâbü’l-Kebir2028; Ma’rifetü’s-sahabe2029 336. İbn Zencûye – Fedâilü’l A’mâl2030 337. İbnü’l-Cevzî (597/1200) - Kitâbu’l vefâ bi fedâili’l Mustafâ2031; et-Tahkîk fî ihtilâfi’l hadis2032; Kitâbu’s-Sahabe2033; Takvîmu’l-lisan2034; ed-Duafâ ve’l metrûkîn2035; el-Ilelü’l mütenâhiye2036; el-Mevzûât2037 ; Ucâletü’l müntezar fî şerhi hâli’l hadar2038; Kitâbu’r-rûh2039; el-Eğânî2040; etTelkîh fühûmi ehli'1-eşer uyûni't-târih ve's-siyer.2041; Ucâletü’n-nazar2042 ; Sıfatü’s-safve2043 338. İbnu’l Cârûd (307/919) – ed-Duafâ 2044 ; el-Ebâtîl 2045 ; es-Sahabe 2046 ; el-Müntekâ mine’ssünen2047 339. İbnü’l-Kattân (628/1230) – el-Vehm ve’l Îhâm2048; Esmâü’n-nikâh, Beyânü’l vehm ve’l îhâm2049 340. İbnu’n-Nu’mân (/) – Misbâhu’z-zulâm2050 341. İbnu’s-Salah (463/1070)– el-Ulûmü’l-hadis2051 342. İbnü’d-Debbâğ Ebû’l Velid (546/1151) – el-İstidrak alâ’l-İstîâb2052 2024 el-İktifâ, III, 12, 144; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 248; II, 167; III, 12; el-İ’lâm, II, 272; el-İnâbe, s. I, 145, 258 2025 el-İ’lâm, I, 158, 316; II, 122 2026 el-İnâbe, I, 130 2027 el-İnâbe, I, 145, 189; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 529, 580; el-İktifâ, I, 127; İkmâlü tezhibi’lkemâl,II, 126; III, 47; I, 152; el-İ’lâm, IV, 90; V, 63 2028 el-İnâbe, s. II, 26; el-İktifâ, s. II, 51 2029 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 16, 211 2030 el-İ’lâm, IV, 101, 126 2031 el-İ’lâm, III, 242 2032 el-İ’lâm, I, 309; II, 277; III, 196; IV, 161 2033 el-İ’lâm, I, 489; II, 66; el-İnâbe, s. I, 57, 70, 303; II, 39 2034 el-İ’lâm, II, 177 2035 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 529; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 59; el-İ’lâm, I, 139; IV, 208 2036 el-İ’lâm, I, 137; II, 92; el-İktifâ, s. III, 345 2037 el-İktifâ, s. I, 86, 104, 107, 201; el-İnâbe, s. II, 13, 206; el-İ’lâm, 403; III, 14; IV, 80 2038 el-İktifâ, I, 218; II, 149 2039 el-Vâdıh, s. 278 2040 el-Vâdıh, s. 17, 35, 182 2041 el-İnâbe, s. I, 57, 62, 86; II, 126 2042 el-İnâbe, s. I, 57, 70, 303; II, 39 2043 el-İşâre, s. 100 2044 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 169; II, 24; el-İnâbe, s. I, 150; el-İktifâ, s. I, 98; II, 182; III, 489 2045 el-İnâbe, s. I, 150 2046 el-İnâbe, s. I, 378 2047 el-İnâbe, s. I, 150; el-İktifâ, s. I, 136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 25; el-İ’lâm, I, 137, 145; II, 12; III, 19; IV, 49 2048 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 135, 215; el-İktifâ, s. I, 271, 379, 451; II, 117; III, 68; el-İnâbe, s. II, 143; el-İ’lâm, I, 358; II, 147 2049 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 318; II, 58; III, 213 2050 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 327 2051 el-İnâbe, s. 2052 el-İnâbe, II, 65, 68, 84, 234 339 343. İbnü’d-Dehhân Ebû Şucâ’ el-Bağdadî (590/1193) – et-Târih’2053 344. İbnü’l Ahdar Ebû Muhammed (/) – Meşîhatü’l-Begavî2054 345. İbnü’l Arabî Ebûbekir (543/1148) - Ârizatü’l Ahvezî Şerh Tirmizî meşrikîn ve’l mağribîn 2055 ; Tebrîn bi fevâidi’l 2056 346. İbnü’l Beytâr – Kitabu’l-câmi’2057 347. İbnü’l Cezzâr Kayravânî Ebû Cafer (369/979) – et-Ta’rîf bi sahihi’t-târih2058 348. İbnü’l Ebbâr (/) – A’tâb2059 349. İbnü’l Enbârî Ebûbekir el-Bağdadî (328/939) – et-Tezkîr ve’t-Te’nîs 2060 ;ez-Zâhir fî meânî kelimâti’n-nâs2061 el-Emâlî2062; Mesâriu’l uşşâk2063 350. İbnü’l Esîr Ebû’s-Seâdât – (606/1209) – Menâlü’t-tâlib 2064 ; en-Nihâye fî garibi’l hadis; Şerhu’l Müsned2065; Marifetü’s-sahabe2066; el-Câmiu’l usûl2067 351. İbnü’l Esîr İzzeddin (630/1233) – Üsdü’l-ğâbe2068; el-Lübâb fî tezhibi’l Ensab 352. İbnü’l Ferec Ali b. Hüseyn el-İsbehânî el-Emevî (356/966) – el-Eğânî 353. İbnü’l Hâcib İzzüddin Ömer b. Muhammed b. Mansur – el-Emâlî2069 354. İbnü’l Kayserânî (507/1113) – et-Tashîhu’l ılel2070; el-Yevâkît2071; Safvetü’t-tasavvuf2072 355. İbnü’l Kelbî Ebû’l Münzir– (204/819) – el-Cemhere2073; el-Câmi’2074 356. İbnü’l Kurkûl Ebû Mansur b. Ahmed (569/1173) – el-Metâli’2075 357. İbnü’l Merzübâni Ebü'l-Kasım Abdullah b. Muhammed (317/929) – Mu’cemü’s-sahabe2076 358. İbnü’l Mukrî (/) – el-Mu’cem2077 2053 el-İktifâ, s. II, 11, 48; III, 473 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 64; II, 143 2055 el-İ’lâm, I, 83; V, 185 2056 el-İ’lâm, V, 496 2057 el-İ’lâm, III, 198 2058 el-İşâre, s. 50, 131, 467 2059 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 251 2060 el-İ’lâm, I, 134 2061 el-İ’lâm, II, 188; IV, 55 2062 el-Vâdıh, s. 169 2063 el-Vâdıh, s. 224 2064 el-İnâbe, s. I, 84, 296 2065 el-İ’lâm, V, 284, 352 2066 el-İ’lâm, I, 75 2067 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 128 2068 el-Vâdıh, s. 146; el-İnâbe, s. I, 41, 84,136; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 130; III, 199; el-İ’lâm, II, 238; el-İşâre, s. 466; el-İktifâ, s. II, 51,62 2069 el-İ’lâm, I, 483 2070 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 257, 275 2071 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 216 2072 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 115 2073 el-İ’lâm, I, 106; II, 175; I, 460; III, 99; el-İnâbe, s. I, 55, 95; el-İktifâ, III, 36 2074 el-İ’lâm, I, 460 2075 el-İ’lâm, I, 148 2076 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 382, 479; el-İktifâ, II, 388 2077 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 210 2054 340 359. İbnü’l Münzir en-Nisabûrî (318/930) – el-İcmâ’ 2078 ; el-İşrâf 2079 ; el-İknâ’ 2080 ; el-İşrâf fî ihtilâfi’l ulemâ2081 360. İbnü’s-Seken Ebû Ali (353/964) – es-Sahabe2082 ;el-Musannef 2083 ; es-Sahih 2084 el-Hurûf fi’ssahabe2085 361. İbnü’s-Sem’ânî (/) – Zeylü Tarihi Bağdad2086 362. İbnü’s-Sîde Ali b. İsmail (458/1065) – Kitabü’l-Muhkem2087 363. İbnü’s-Sikkît Ebû Yusuf Yakub b. İshak (244/858) – Kitâbu’l-Elfâz2088; Kitâbu’l-ezdâd2089 364. İbnü’t-Tahhân, Ebû’l Kasım el-Hadramî (/) – er-Ruvâtu an Mâlik2090 365. İbnü’t-Teyyâni Ebû Galib el-Kurtubî (436/1044) – el-Muhkem ve’l-muhît A’zâm fi’l-lüga2091 366. İbrahim b. Münzir el-Hızâmî (236/850) – et-Tabakât2092 367. İbrahim b. Muhammed b. Ubeyd – el-Müsned2093 368. İdrisî Ebû Sa’d Abdurrahman (405/1014) – Tarihu Semerkand2094 369. İsa b. Ebân b. Sadaka – Kitâbü’l hıcec2095 370. İsa b. İbrahim el-Kaysî (/) – el-Âbâ ve’l ümmühât2096 371. Ebû Nuaym el-İsbehânî (430/1038) – el-Müstahrec 2097 ; Ma’rifetü’s-sahabe 2098 ;Târih-u İsbehân2099 372. İshak b. Râhûye (238/852) – el-Müsned 373. İshak b. Süveyd er-Remlî (131/748) –es-Sahabe2100 374. İsmail b. Abdulgâfir el-Fârisî (529/1134) - Mecmau’l garâib fî garibi’l hadis2101 375. İsmail b. Ebî Ziyâd eş-Şâmî – et-Tefsîr2102 376. İsmail b. Hammâd el-Cevherî (393/1002) – es-Sıhâh tâcü’l-lüga2103 2078 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 2080 el-İ’lâm, I, 80; III, 192; IV, 49 2081 el-İ’lâm, I, 283; II, 94; IV, 41 2082 el-İnâbe, s. I, 169; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 61; III, 71 2083 el-İ’lâm, I, 321 2084 el-İ’lâm, II, 221 2085 el-İnâbe, s. I, 316 2086 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2087 el- İ’lâm, I, 273; II, 175; III, 29; IV, 44 2088 el-İ’lâm, I, 232, 326 2089 el-İ’lâm, III, 109 2090 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 319 2091 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 2092 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 135 2093 el-İ’lâm, I, 381 2094 el-İktifâ, s. III, 456; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 47; II, 20; III, 37; el-İ’lâm, V, 391 2095 el-İ’lâm, V, 526 2096 el-İ’lâm, I, 256 2097 el-İktifâ, s. II, 100 2098 el-İktifâ, s. II, 62 2099 el-İktifâ, s. I, 139 2100 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2101 el-İ’lâm, IV, 180 2102 el-İ’lâm, III, 305 2079 341 377. İsmail b. Harb el-Kirmânî (280/893) - Süelâtü Harb b. İsmail el-Kirmânî li Ahmed b. Hanbel2104 378. İsmail b. İshak b. Hammad el-Ezdî el-Basrî (282/895) - Müsnedü İbn Abbas2105 379. el-İsmâîlî Ahmed b. İbrahim el-Cürcanî (371/981) – el-Cem’u Müsnedü’l Hasan 2106 ; esSahih2107; Müsnedü Fâtıma2108 380. el-İşbîlî Ebû Abdullah – İhtisâru’t-temhîd2109 381. el-İşbîlî el-Ezdî Ebû Muhammed Abdülhak (581/1185) – el-Cem’u Beyne’s-Sahihayn2110 ;elMusannef2111; el-Ahkâmü’l kübrâ2112; el-Ahkâmü’l vustâ2113 382. Kâdı Abdülcebbâr (415/1024) – Tabakâtü’l Mu’tezile2114 383. Kâdı Ebû Yusuf Ya’kub b. İbrahim (/) – el-Letâifu’l meârif2115 384. Kâdı Iyad Ebû’l Fadl el-Yahsubî (544/1149) – İkmâlu’l-mu’lim2116 Meşâriku’l-envâr2117 385. Kâdî Şemseddin – Şerhu’l-Hidâye2118 386. el-Kantarî Ebû Abdullah Muhammed b. Cafer (/) – el-Emâlî2119 387. el-Karrâb Ebû Ya’kub İshak b. İbrahim (429/1038) –Tarihu’l-Karrâb2120 388. el-Kâsânî Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd (587/1191) –el-Bedâiu’s-sanâî2121 389. Kâsım b. Sellâm el-Herevî (224/838) - Garîbu’l-musannef2122; Kitâbü’n-Neseb2123 390. el-Kastalî Ahmed b. Derrâc – el-Hâşiye2124 391. Kayrât el-Azerî Ebû Ali b. İsmail b. Muhammed (?) - Müsnedü Enes b. Malik2125 392. el-Kazzâz Ebû Abdullah Temîmî (412/1021) – el-Câmi’2126 393. el-Keccî Abd b. Humeyd (249/863) – el-Müntehab mine’s-Sünen2127; et-Tefsîr2128 2103 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İktifâ, I, 300 2105 el-İ’lâm, II, 40 2106 el-İ’lâm, I, 498 2107 el-İ’lâm, I, 1163; II, 350 2108 el-İ’lâm, V, 9 2109 el-İ’lâm, V, 209 2110 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 102 2111 el-İ’lâm, I, 75 2112 el-İ’lâm, II, 342; IV, 9; V, 44 2113 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 126; el-İ’lâm, I, 147; II, 12; III, 31 2114 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2115 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 490 2116 el-İşâre, s. 141 2117 el-İ’lâm, I, 108 2118 el-İ’lâm, V, 328 2119 el-Vâdıh, s. 203 2120 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 493; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 29; II, 82; III, 6; el-İnâbe, s. I, 92, 360; II, 52 2121 el-İ’lâm, IV, 118; V, 68 2122 el-İ’lâm, I 134; III, 13 2123 el-İ’lâm, I, 460; III, 120 2124 el-İ’lâm, III, 135 2125 el-İ’lâm, I, 143 2126 el-İ’lâm, I, 256; IV, 174 2127 el-İ’lâm, I, 464 2104 342 394. el-Kelâbâzî (398/1007) –el-Hidaye ve’l-irşâd2129; Ricâlu Sahihi’l-Buharî2130 395. el-Kelbî Hişam b. Muhammed b. Sâib Ebû’n-Nadr (146/763) –el-Câmiu’l-Kebir 2131 elCemheretü’l-cemhere 2132 ; el-Cemhere 2133 ; el-Câmi li ensâbi’l-arab’ 2134 ; el-Münezzel’ 2135 ; elElkâb2136 et-Tefsîr2137 Kitâbü’s-Sevrî2138; Nesebü Mead ve’l-Yemen Kebir2139 396. el-Kelebâzî, Ebû Nasr b. Muhammed (397/1006) – el-Hidaye ve’l-irşâd fî ma’rifeti ehli sika ve’s-Sedâd2140 397. el-Kennecî (/) – Tarihu Kudüs2141 398. el-Kerâbîsî (248/862) - Kitâbü’l -Müdellisîn2142 399. el-Keşşî (/) – et-Tefsir2143 400. el-Kudâî Ahmed b. Muhammed es-Sellâme (/) – el-Hıtat2144 401. el-Kudâî Ebû Abdillâh (454/1062) – el-Muhtâr fî zikri'l-hıtat ve'1-âsâr2145 402. el-Kudâî Muhammed b. Selâme b. Cafer b. Ali (404/1013) – et-Târih 403. el-Kuraşî Ebû Abdullah Muhammed b. Âiz (232/846) – el-Megâzî2146; el-Mevlid2147 404. el-Kuraşî Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (125/742) - Müsnedü İbn Vehb2148 405. el-Kurtubî (/) – et-Tezkire2149 406. el-Kuşeyrî Ebû Ali Muhammed b. Saîd (334/945) – Tarihu’r-Rakka2150 407. el-Lahmî Ebû Abdullah b. Abdik - Târihu’l-Kudüs2151 408. el-Lâlikâî Ebû’l Kasım Hibetullah (418/1027) – es-Sünen2152 409. el-Lusûlî (335/946) – Tarihu Mısr2153 410. Ma’mer b. Raşid (153/770) – el-Câmi’2154 2128 el-İ’lâm, II, 405; V, 31 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 578 2130 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 36 2131 el-İktifâ, II, 48 2132 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313 2133 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313; II, 299; III, 75 2134 el-İ’lâm, I, 226; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 11, 285 2135 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 16 2136 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2137 el-İ’lâm, I, 435 2138 el-İnâbe, s. I, 326 2139 el-İnâbe, s. I, 83 2140 el-İ’lâm, II, 271 2141 el-Vâdıh, s. 234 2142 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 310; el-İ’lâm, I, 155; IV, 70, 166 2143 el-Vâdıh, s. 21 2144 el-İnâbe, s. I, 160, 191 2145 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 246 2146 el-İşâre, s. 61 2147 el-İşâre, s. 71 2148 el-İ’lâm, II, 178 2149 el-İ’lâm, I, 233 2150 el-İktifâ, s. II, 228 2151 el-İnâbe, s. 2152 el-İktifâ, III, 551; İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 31 2153 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2129 343 411. el-Makdisî Abdülğanî (600/1203) – el-Kemâl fî esmâir-rical2155 412. el-Makdîsî Diyâuddin (643/1245) – es-Sünen ve’l-ahkâm 2156 ; es-Sahih 2157 ; el-Ehâdisü’lmuhtâre2158; el-Ilelü’t-Tekâsîm ve’l-envâ2159 413. el-Makdisî Ebû’l Fadl b. Tâhir (507/1113) - Tezkiretü’l-huffâz 2160 ; Sıfatü’t-tasavvuf 2161 ; Etrafü’l-garâib; el-Mensûr 2162 ; Kitâbü’z-zehîra 2163 ; Ensâbu’l-müttefika 2164 ; Tashîhu’t-ta’dîl Îzâhu’l-işkâl2165 414. Malik b. Enes (179/795) – el-Muvatta’2166; el-Müdevvene2167 415. el-Kayrevânî Ebû’l Arab el-Mâlikî et-Temîmî (333/944) – ed-Duafâ2168; Tabakâtu ulemâi’lIfrikıyye2169; Tabakâtü’l-Kayrevân2170 416. el-Mâverdî – el-Hâvî’l-Kebir2171 417. el-Mâverdî Ebû’l Hasen (450/1058) – Edebü’d-dünya ve’d-din2172 418. el-Mâzerî Ebû Abdullah (536/1141) – el-Mu’lim bi fevâidi Şerhi Müslim 419. el-Meâfirî Ebûbekir el-Kâdî –el-Ahvezî2173 Kitâbü’l-enîs2174 420. el-Medâinî Ali b. Muhammed b. Abdullah – es-Siyer2175 421. el-Merğînânî – el-Hidaye2176 422. el-Mervezî, Ebûbekir Ahmed b. Ali (294/906) - Müsnedü Ebibekir es-Sıddîk2177 423. el-Merzübânî Ebû Abdullah İmran b. Musa (384/994) – Kitâbü’l-kâmil 2178 ; Kitâbü’lmünharifîn mine’ş-şuarâ an emîri’l-mü’minîn2179; Kitâbü’l-müstenîr2180; Mu’cemü’ş-şuarâ2181; Kitâbü’t-tabakât2182 2154 el-İ’lâm, I, 130; III, 51; V, 80 el-İ’lâm, I, 73 2156 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 56; el-İ’lâm, I, 229; V, 40 2157 el-İ’lâm, II, 108 2158 el-İ’lâm, I, 83; II, 106; III, 64; V, 455 2159 el-İ’lâm, IV, 94, 216 2160 el-Vâdıh, s. 17; el-İ’lâm, I, 121; III, 188; V, 98, 262 2161 el-İ’lâm, I, 91 2162 el-İktifâ, II, 191 2163 el-İ’lâm, I, 133; IV, 102; el-İktifâ, II, 199; el-Vâdıh, s. 17 2164 el-İktifâ, I, 130 2165 el-İnâbe, s. II, 121 2166 el-İ’lâm, I, 96, 122; II, 224; III, 34 2167 el-İ’lâm, V, 272 2168 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 67; II, 46; III, 13 2169 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2170 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 313; II, 380 III, 41; 194 2171 el-İ’lâm, V, 111, 327 2172 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 385 2173 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 59 2174 el-Vâdıh, s. 200 2175 el-İ’lâm, II, 26 2176 el-İ’lâm, IV, 119 2177 el-İ’lâm, I, 112 2178 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312 2179 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312 2180 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 312; el-İ’lâm, III, 24 2155 344 424. Mesleme b. Kâsım (353/964) – Kitâbüs’s-sıla2183 425. Mesud b. Ali es-Sicizzî (/) – el-Muhtelif ve’l-mu’telif2184; es-Süelât li Ebû Abdullah el-Hâkim2185 426. el-Mesûdî Ebû’l Hasan Ali b. Hüseyn (345/956) – Mürûcü’z-zeheb2186; et-Tenbîh ve’l-işrâf2187; 427. el-Mevsılî el-Bağdadî Abdüllatîf b. Süleyman (629/1231) – el-Vâdıha fî i’râbi’l-fâtiha2188 428. el-Mizzî Ebû’l Haccâc (742/1341) – Tehzîbu’l-kemâl2189; Kitabü’l-etrâf2190 429. Moğultay b. Kılıç (672/1273) – İkmâlü tehzîbi’l-kemâl 2191 ; el-Kıdhu’l âlî fi’l-kelâmi ala’lLeâlî 2192 ed-Dürrü’l-manzûm min kelâmi’l-Mustafâ Ma’sûm 2193 ; el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhisselam2194; et-Telvîh şerhu Câmiı’s-Sahih2195 430. Muhammed b. Abdullah Sencer el-Cürcânî (258/871) – el-Müsned2196 431. Muhammed b. Ahmed b. Temîm – Kitâbu Tabakât-i ehli İfrıkıyye2197 432. Muhammed b. Halef el-Merzübân (305/917) – el-Emâlî2198 433. Muhammed b. Muhammed b. Abdik (/) - Târîhu Beyti’l-Makdis2199 434. Muhammed b. Ömer el-Adenî (243/857) – el-Müsned2200 435. Mukâtil b. Süleyman el-Belhî (150/767) – Nevâdiru’t-tefsir2201 436. Murâdî Ebû’l Hasen (544/1149) el-Umyân2202 437. Murteza b. Hâtim – Kitâbü’l-Muânaka2203 438. Musa b. Ukbe (141/758) – el-Megâzî2204 439. el-Mutarrizî Havârezmî Ebû’l Feth (616/1219) – el-Muğrîb fî tertîbi’l-Mu’reb; Kitab’ulYâkût2205 440. el-Mutayyen Kûfî Muhammed b. Abdullah (297/909) –el-Müsned 2206 ; el-Vuhdân 2207 ; esSahabe2208; et-Tarih2209 2181 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 10, 183 el-İ’lâm, I, 233 2183 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 9; II, 50; el-İ’lâm, IV, 226; el-İktifâ, I, 141, 264, 281 2184 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 36 2185 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 9 2186 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 503; el-İşâre, s. 467; el-İ’lâm, I, 481 2187 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 460 2188 el-İ’lâm, V, 119 2189 el-İktifâ, s. I, 135, 200; el-İnâbe, s. II, 28, 109; el-İ’lâm, I, 116; III, 8 2190 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 185 2191 el-İktifâ, I, 239; el-İnâbe, s. I, 168 2192 el-Vâdıh, s. 44, 77 2193 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 111 2194 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,59, 428 2195 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,59, 108, 428, 440 2196 el-İktifâ, s. III, 118; el-İnâbe, s. I, 189 2197 el-İ’lâm, IV, 89 2198 el-Vâdıh, s. 171 2199 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 53; el-İ’lâm, IV, 228 2200 el-İ’lâm, II, 224; IV, 79 2201 el-İnâbe, s. 2202 el-İnâbe, s. II, 69 2203 el-İ’lâm, II, 398 2204 el-İ’lâm, IV, 184; el-İşâre, s. 256, 259 2205 el-İ’lâm, I, 273 2182 345 441. el-Müberred el-Ezdî Ebû’l Abbas (286/899) –el-Ensâb2210; el-Kâmil2211 442. …………..– Fetâvâ’s-Semerkandî 2212 ; Kitâbu İbn dâse 2213 ; Musannefu Vekî’ b. Cerrâh 2214 ; Müsnedü İbn Uyeyne2215; Süneni Harmele2216; Şerhu Cevâhirzâde2217; Tefsiru Evzâî2218; el-Vukûf alâ ma’rifeti’l-Mevkûf 2219 ; Kitâbu şüyûhi’z-Zührî 2220 ; Kitâbu’l-vâî 2221 ; Kitâbü’d-Diverî 2222 ; Kitâbü’s-Safâkatî2223; Müsnedü’l-Hâris b. Üsâme2224; Sahihu’l-cevkânî2225; Şerhu’d-Demîrî2226; Tefsiru İbn Abbas 2227 ; Süelâtü Mudar b. Muhammed 2228 ; el-İktisâr alâ Sahihi’l-Ahbâr 2229 Meşîhatü Ebî Ahmed İbn Adî2230; ez-Zühretü’l müteallimîn fî esmâi meşâhîri’l-muhaddisîn2231; Süelâtü’l-hamîsi’l-hûzî2232; Tarihu Kudüs2233; Teskîfu’l-lisan2234 443. Müleyh b. Abdullah (/) - Târîhu İbn Hayseme2235 444. el-Müntecîlî Ebû Ömer (350/961) – et-Târihu’l-Kebir fî esmâi’r-rical 2236 445. el-Müsebbihî Muhammed b. Ubeydullah (400/1009) – et-Târih2237 446. el-Müsedded b. Müserhed (228/842) – el-Müsned2238 447. Müslim b. Haccâc (261/874) – el-Künâ ve’l-esmâ 2239 ; Kitabü’l-vuhdân 2240 ; et-Tabakât 2241 ; Kitâbu şüyûhi Şu’be2242; el-Camiu’s-sahih2243; Kitâbü’t-temyîz2244; Kitabu’l-Muhadramîn2245 2206 el-İnâbe, s. el-İnâbe, s. II, 172 2208 el-İnâbe, s. I, 135, 232 2209 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 65 2210 el-İnâbe, s. 2211 el-İnâbe, s. I, 54; II, 265; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 93; III, 38; el-İ’lâm, I, 215; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 409, 535 2212 el-İ’lâm, II, 405 2213 el-İ’lâm, II, 228 2214 el-İ’lâm, II, 14 2215 el-İ’lâm, V, 520 2216 el-İ’lâm, V, 430 2217 el-İ’lâm, V, 68 2218 el-İ’lâm, IV, 230 2219 el-İ’lâm, I, 323 2220 el-İ’lâm, II, 212 2221 el-İ’lâm, V, 118 2222 el-İ’lâm, I, 335 2223 el-İ’lâm, V, 272 2224 el-İ’lâm, IV, 39 2225 el-İ’lâm, II, 190 2226 el-İ’lâm, II, 364 2227 el-İ’lâm, V, 211 2228 el-İ’lâm, I, 550 2229 el-İşâre, s. 117 2230 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 308 2231 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 11; II, 75; el-İ’lâm, I, 458 2232 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 50 2233 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 367 2234 el-İnâbe, s. II, 190 2235 el-İ’lâm, I, 118; II, 66; IV, 229 2236 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 527; el-İnâbe, s. I, 75; II, 51, 71; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 114; III, 29; el-İktifâ, I, 341; III, 263; el-İ’lâm, IV, 89 2237 el-İnâbe, s. I, 54 2238 el-İ’lâm, II, 217; III, 328; IV, 171 2207 346 448. el-Müstağfirî Ebû’l Abbas Cafer b. Muhammed (432/1040) – Tıbbu’n-nebî2246; es-Sahabe2247 449. en-Nahhâs Ebû Cafer (/) – en-Nâsih ve’l-mensûh2248 450. en-Nakkâş Ebû Saîd Muhammed b. Ali b. el-Mehdi (414/1023) – ed-Duafâ 2249 ; elMevzûât2250 451. Nasr b. Mezrû’ – Kitâbu’l-ukemâ mine’l-eşrâf2251 452. en-Nasrî – et-Târih2252 453. en-Nesai (303/915) - Amelü’l-yevm ve’l-Leyle 2253 ; el-Esmâ ve’l-Künâ 2254 ; el-Müctebâ 2255 ; Müsnedü Hadisi Mâlik 2256 Esâmî’ş-şüyûh 2257 ; Kitâbü’l-cerh ve’t-ta’dil 2258 ; es-Sünen 2259 ; etTemyîz2260;ed-Duafâ ve’l-metrûkîn2261; 454. en-Nevevî (676/1277) – el-Ahkâm; el-Ehâdîsü’l-muhtâre; el-Ezkâr2262; el-Mecmû’2263; el-Minhâc Şerhu Müslim İbni Haccâc2264; Şerhu’l-mühezzeb2265; et-Takrîb2266 455. en-Nisâbûrî Ebû Saîd Abdülmelik 406/1015) – Şerefü’l-Mustafa2267 456. Ömer b. Halef b. el-Mekkî es-Sakalî el-Hamîrî – Kitâbü’t-teskîfi’l-Lisân2268 457. er-Rakkî Abdülmelik b. Abdülhamid Ebû’l Hasan (284/897) - Süelâtü’l Meymûnî2269 2239 el-İnâbe, s. I, 219; el-İ’lâm, 165; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 32; III, 205; el-İktifâ, s. I, 88; II, 195 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 321; II, 164; el-İktifâ, II, 62; el-İ’lâm, I, 76; II, 47; el-İnâbe, s. I, 372; II, 145 2241 el-İnâbe, s. I, 170; el-İ’lâm, I, 291 2242 el-İ’lâm, I, 353 2243 el-İşâre, s. 68, 69, 267; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 370; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 29; el-İktifâ, s. I, 96, 140; III, 29; el-İ’lâm, I, 67, 102, 123, 125, 129, 131, 132; II, 33; III, 19, 25; IV, 21 2244 el-İ’lâm, II, 242; V, 16; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 354 2245 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 216 2246 el-İktifâ, s. 2247 el-İnâbe, s. I, 313; II, 92 2248 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 260, 359 2249 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, II, 356; el-İktifâ, s. I, 115, 216; el-İ’lâm, IV, 227 2250 el-İ’lâm, V, 73 2251 el-İ’lâm, II, 175 2252 el-İ’lâm, IV, 82 2253 el-İ’lâm, I, 512; IV, 114; V, 402 2254 el-İ’lâm, I, 261; II, 33; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 350; el-İktifâ, s. II, 185; İkmâlü tezhibi’lkemâl,I, 243 2255 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 139; el-İ’lâm, I, 260 2256 el-İ’lâm, I, 99 2257 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 21; III, 59 2258 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 5; el-İktifâ, s. I, 137, 148; III, 26; el-İnâbe, s. I, 113 2259 el-İ’lâm, I, 68, 123; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 89; III, 55, 139; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 209; elİktifâ, s. I, 252 2260 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 213; el-İnâbe, s. I, 113; el-İ’lâm, I, 69, 78; el-İktifâ, s. I, 83, 111; III, 30 2261 el-İktifâ, s. I, 74, 80, 118, 129; el-İnâbe, s. I, 113 2262 el-İ’lâm, V, 395 2263 el-İ’lâm, V, 201 2264 el-İ’lâm, V, 471 2265 el-İ’lâm, II, 327; V, 111 2266 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 204, 216 2267 el-İşâre, s. 330 2268 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 292; el-İ’lâm, I, 327 2269 el-İ’lâm, I, 393; III, 195; IV, 83; V, 99; el-İktifâ, I, 277 2240 347 458. er-Râmehurmuzî (360/970) – el-Muhaddisü’l-fâsıl2270 459. Reyyân b. Ali Edîb (/) – Ukalâu’l-mecânnîn2271 460. er-Ruşâtî Ebû Muhammed (466/1073) – el-Ensâb2272; İktibâsü’l envâr2273 461. es-Sa’leb Ebû’l Abbas Ahmed b. Yahya (291/903) – el-Fasîh2274 462. es-Sâcî Ebû Yahya Dabbî (307/919) –Kitabü’d-duafâ2275; et-Ta’dil ve’t-tecrih2276 463. es-Sadefî Ebû Ali (/) – Şüyûhu İbni’l-Cârûd2277 464. es-Sadefî, Ebû Saîd Abdurrahman (347/958) -Târîhu Mısr; Şerefü’l-Mustafa 465. es-Sağânî Ebû’l Fedâil Hasen b. Muhammed Umerî el-Bağdadî (650/1252) – es-Sahabe ellezîne fî suhbetihim nazar2278; el-Muhtelef fî suhbetihim2279; Nuk’atü’s-sadyân2280 466. Saîd b. Mansur (227/841) – es-Sünen2281 467. es-Sarîfînî Ebû İshak Takıyyüddin Irâkî (641/1243) –Kitâbu’l-künâ2282 468. es-Saydâvî Ebû’l Huseyn Muhammed b. Ahmed (402/1011) –Mu’cemü’ş-şüyûh2283 469. es-Sehmî Hamza b. Yusuf (428/1036) – es-Süelât li’d-Dârekutnî2284 470. es-Sellâmî Ebû’l Abbas Ahmed b. Hüseyn (/) – Tarihu Horasan2285 471. es-Sem’ânî Ebû Sa’d (562/1166) – Edebü’l imlâ ve’l istimlâ2286; el-Ensâb2287; Men haddese hüve ve ebûhü mine’s-sahabe2288; el-Emâlî2289; 472. es-Sem’ânî Ebû’l Muzaffer (/) – el-Emâlî2290 473. es-Serakostî Kasım b. Sabit (302/914) – ed-Delâil fî garibi’l-hadis2291 474. es-Serrâc Ebû’l Abbas b. İshak (313/925) – el-Müsned2292; Kitâbu’l-iştikâk2293; es-Sahabe2294 475. Seyf b.Ömer (200/815) – er-Ridde2295 2270 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 359 el-Vâdıh, s. 207 2272 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 74 2273 el-İnâbe, s. II, 55; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 74 2274 el-İ’lâm, I, 148, 517 2275 el-İ’lâm, I, 397; II, 9; el-İktifâ, II, 136 2276 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 178; II, 53; el-İ’lâm, I, 70; 73 2277 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 17 2278 el-İktifâ, II, 62 2279 el-İnâbe, s. I, 348 2280 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 221; III, 197; el-İnâbe, s. I, 62, 65, 68, 127, 128, 150 2281 el-İnâbe, s. I, 298; el-İ’lâm, II, 296; III, 148; V, 109 2282 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 117; el-İktifâ, s. I, 89 2283 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, 2284 el-İktifâ, III, 171 2285 el-İnâbe, s. I, 86, 339 2286 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 9, 124, 295, 301, 368, 403 2287 el-İktifâ, s. I, 77, 110, 167, 369; III, 38; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 12 2288 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 130 2289 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 57; II, 63 2290 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, III, 371 2291 el-İ’lâm, II, 334; III, 32 2292 el-Vâdıh, s. 23; el-İ’lâm, I, 207; II, 31; IV, 102 2293 el-İ’lâm, III, 13 2294 el-İnâbe, s. 2295 el-İnâbe, s. I, 173 2271 348 476. es-Siczî Mes’ûd b. Ali (438/1046) – Süelâtü’l-Mes’ûdî li’l-Hâkim2296 477. es-Sincî Ebû Recâ b. Hamdûye (306/918) – Tarihu Merâveze2297 478. es-Surûcî Ali b. Abdullah (648/1250) – el-Lügatü’z-zurefâ fî zikri Tevârihi’l-hulefâ2298 479. es-Surûcî Şemseddin Ebû Abdullah b. Aybek – el-Ğâye alâ şerhi’l-Hidâye2299 480. es-Süheylî Ebû’l Kasım (581/1185) – Ravdu’l ünüf2300 481. es-Sülemî Ebû Abdurrahman (412/1021) – Kitâbü’s-Semâ2301; Kitâbu’t-tabakât2302; Süelâtü Abdurrahman es-Sülemî li’d-Dârekutnî2303 482. eş-Şafiî (204/819) - İhtilâfu’l-hadis2304 ; Kitâbu’l-menâsik2305; Kitâbu’l-ümm2306; Müsnedü İmam Şafiî2307 483. eş-Şâşî Ebûbekir Muhammed b. Ahmed (507/1113) – el-Hılye2308 484. eş-Şehristânî – el-Milel ve’n-nihâl2309 485. Şeyhülislam Ebû İsmail el-Ensârî (/) - Zemmü’l-kelâm2310 486. eş-Şîrâzî Ebû İshak el-Fîrûzâbâdî (486/1093) - Kitâbü gasli’r-ricleyn2311; el-Mühezzeb2312 487. eş-Şîrâzî Ebû’l Kasım (/) – Ravdatü’l-kulûb ve nüzhetü’l-muhıbb ve’l-mahbûb2313 488. eş-Şîrâzî Ebûbekir Ahmed b. Abdurrahman (407/1016) – el-Elkâb2314 489. eş-Şurûtî Ebû’l Kasım Hibetullah (/) – Kitabü’t-tesellî2315 490. et-Taberânî (360/970) – el-Mucemü’l-Evsat2316; el-Mucemü’l-Kebir2317; el-Mucemü’s-Sağîr2318; Kitabü’d-duâ2319 ; et-Tarih2320 2296 el-İktifâ, II, 199; III, 161 el-İnâbe, s.I, 87 2298 el-İşâre, s. 467 2299 el-İ’lâm, IV, 67, 118; V, 303 2300 el-İşâre, s. 51, 70, 78, 156; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 177; el-İktifâ, II, 191; el-İ’lâm, I, 179; II, 398; IV, 39 2301 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 207 2302 el-İ’lâm, III, 83 2303 el-İ’lâm, I, 397; el-İktifâ, s. I, 88; II, 116; III, 171 2304 el-İ’lâm, V, 347; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 284 2305 el-İ’lâm, I, 325 2306 el-İ’lâm, V, 68, 112 2307 el-İ’lâm, I, 472; IV, 120; V, 471 2308 el-İ’lâm, II, 329 2309 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 179; el-İ’lâm, III, 141 2310 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 73 2311 el-İ’lâm, I, 472 2312 el-İ’lâm, IV, 87; V, 346 2313 el-Vâdıh, s. 160, 203, 366 2314 el-İ’lâm, IV, 99 2315 el-Vâdıh, s. 321 2316 el-İ’lâm, I, 74, 80, 86, 105, 112, 133; III, 11; V, 238; el-İnâbe, s. I, 96, 291; II, 26; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 447; el-İktifâ, s. II, 51 2317 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 61; III, 5; el-İnâbe, s. I, 233; el-İ’lâm, I, 75, 105; II, 5 2318 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 261; el-İ’lâm, II, 400 el-İnâbe, s. I, 91; 2319 el-İ’lâm, IV, 100, 116 2320 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, I, 58 2297 349 491. et-Taberî (310/922) –Târihu’t-Taberî 2321 ; Tehzîbu’l Âsar 2322 ; Tehzîbü’l-âsâr2323 ; Ma’rifetü’ssahabe 2324 ; Tabakâtü’l-fukaha 2325 ; el-Müzeyyel 2326 ; el-Müntehab min zeyli’l-müzeyyel 2327 ; Zeylü’l-müzeyyel fî ma’rifeti’s-sahabe2328 Câmiu’l beyân an te’vil-i âyi’l Kuran2329 492. et-Tağrânî (/) – Meydânu’l-âşıkîn fî şerhi ahvâli’l-kâmiîn2330 493. et-Tahâvî Ebû Cafer (321/933) – Kitâbü haddesenâ ve ahberanâ2331; Müşkilü’l âsar2332; enNâsih ve’l Mensuh; Şerhu Meâni’l-âsar 2333 Beyânü’l müşkil2334 494. et-Tahlîl – et-Târih2335 495. et-Tâkî Yahya b. Ebî’r-Rıza (/) - Nasratü’s-sıhah2336 496. et-Tartûşî Ebûbekir Muhammed b. Velid (520/1126) – el-Bid’u2337 497. et-Temîmî Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed (/) – Kitâbu imtizâci’r-rûh2338 498. Temmâm b. Muhammed er-Râzî (414/1023) – el-Fevâid2339 499. et-Teyfâşî Ahmed b. Yusuf Şerefüddin (/) – Faslu’l-hitâb2340 500. et-Tirmizi (279/892) – el-Câmiu’s-sahih 2341 ; el-Ilelü’l-Kebir 2342 ; es-Sünen 2343 ; eş-Şemâil 2344 ; Kitâbür-ravda2345; Tesmiyetü ashab-i Resûlillah (s.a.s)2346 ; et-Târih’2347 501. et-Tuleytılî Ebû İshak b. Emîn (/) – Ma’rifetü’s-Sahabe2348; el-İstidrâk alâ’l-İstîâb2349 502. et-Tüsterî Ebû Muhammed Hasen b. Ahmed – İftirâku’l-ümme2350 503. el-Ukaylî (322/933) – ed-Duafâü’l-Kebir2351 ; Kitâbü’s-sahabe2352; el-Cerh ve’t-ta’dil2353 2321 el-İşâre, s. 351, 465; el-İktifâ, s. I, 232; el-İnâbe, s. I, 173 el-İ’lâm, II, 58; III, 45; V, 263 2323 el-İnâbe, s. I, 173 2324 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 374 2325 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 328, III, 5 2326 el-İktifâ, II, 51; el-İ’lâm, I, 77; II, 66; V, 134 2327 el-İnâbe, s. I, 173 2328 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 226; III, 135 2329 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, el-İ’lâm, III, 301, el-İnâbe, 2330 el-Vâdıh, s. 34, 75 2331 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 357 2332 el-İ’lâm,, 278; III, 26; IV, 9; V, 70; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,, s. 263; el-İktifâ, II, 346 2333 el-İ’lâm, I, 87; IV, 31 2334 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 179; el-İ’lâm, II, 110, 145 2335 el-İ’lâm, I, 207, 419 2336 el-İ’lâm, I, 117 2337 el-İktifâ, III, 474 2338 el-Vâdıh, s. 30, 31, 42, 49, 64 2339 el-İ’lâm, II, 238 2340 el-İ’lâm,, 256 2341 Islâhu kitâbi İbni’s-salâh, s. 11, 258; el-İ’lâm, I, 83, 84, 102, 130; II, 11; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 162; el-İktifâ, s. I, 76; II, 40; el-İnâbe, s. I, 90, 154, 168 2342 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 316; II, 25; el-İ’lâm, I, 97, 130; II, 133; V, 206; el-İnâbe, s. I, 56 2343 el-İşâre, s. 70, 76, 314 2344 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 291; el-İşâre, s. 70; el-İktifâ, s. I, 256 2345 el-Vâdıh, s. 83 2346 el-İnâbe, s. I, 127, 360; II, 29 2347 el-İnâbe, s. I, 178; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 285; III, 73; el-İ’lâm, II, 287 2348 el-İnâbe, s. II, 34 2349 el-İnâbe, s. I, 199 2350 el-İ’lâm, III, 141 2322 350 504. el-Uklîşî Ahmed b. Mead b. İsa et-Tücîbî ed-Dânî (550/1155) – Kitâbu’l-İnfirâd2354 505. el-Vâhıdî Ebû’l Hasen Ali b. Ahmed (468/1075) – Esbâbü’n-nüzûl2355 506. el-Vâkıdî (207/822) – el-Megâzî2356; et-Tarih2357 507. Vesîme b. Musa (/) – er-Ridde2358 508. Yahya b. Maîn (233/847) – et-Târîh 509. Yahya b. Yunus (/) – el-Mesâbîh 510. Yakub b. Şeybe el-Fuhl (249/863) – el-Müsned2359 511. Yâkut b. Abdullah el-Hamavî (/) – el-Müttefiku’l vad’an ve’l-muhtelif sa’kan2360 512. el-Yemenî Ebû Abdullah Muhammed b. Hüseyn (/) – et-Târih2361 513. Yusuf b. er-Râfi’ b. Temim İbn Şeddâd – Delâilü’l-Ahkâm2362 514. ez-Zeccâcî – el-Muhtasar Kitabi’z-Zâhir2363 515. ez-Zehebî (748/1347) – Tecrîdü esmâi’s-sahabe2364 516. ez-Zemahşerî (/) – Mecmau’l-emsâl2365; el-Muhtelif ve’l-mü’telif2366; el-Müstasfâ fi’l-emsâl2367; Esâsü’l-belâğa2368; Kitâbu’l-buldân2369; el-Müteşâbih2370; er-Rebîu’l-ebrâr2371 517. Zübeyr b. Bekkâr (256/869) – Nesebü Kureyş2372 518. ez-Zühlî Ebu’-Hasen en-Nisâbûrî (252/865 ?) - Kitâbu ılel-i hadisi’z-Zührî2373 2351 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 111; II, 68; III, 11; el-İ’lâm, I, 70, 79, 139; II, 7; III, 7; IV, 76; el-İktifâ, s. I, 78, 80, 86, 98, 105; III, 34 2352 el-İnâbe, s. I, 366, 378 2353 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 158; II, 46 2354 el-İktifâ, I, 249; İkmâlü tezhibi’l-kemâl,III, 29 2355 el-İ’lâm, III, 177 2356 el-İşâre, s. 88, 142 2357 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 244; III, 48 2358 el-İnâbe, s. 2359 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 209; II, 103; Islâhu kitâbi İbni’s-salâh,s. 138 2360 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,I, 193 2361 el-İ’lâm, I, 271 2362 el-İ’lâm, V, 285 2363 el-İ’lâm, V, 18 2364 İkmâlü tezhibi’l-kemâl, 2365 el-Vâdıh, s. 420 2366 İkmâlü tezhibi’l-kemâl,II, 7 2367 el-İ’lâm, III, 146 2368 el-İ’lâm, I, 173; II, 178 2369 el-İ’lâm, V, 18 2370 el-İktifâ, II, 305 2371 el-İktifâ, I, 359 2372 el-İktifâ, II, 20 2373 el-İ’lâm, I, 418 351 2. Moğultay b. Kılıç’ın Muasırı Olan Bazı Muhaddisler (Hicri VIII. Asır) Moğultay b. Kılıç ile aynı asırda yaşayan pek çok muhaddis vardır. Tezde işaret ettiğimiz gibi Moğultay, bunlardan bazıları ile hoca-talebe irtibatı bağlamında görüşmüş, bazıları ile de hiç görüşmemiştir. Hatta Moğultay’ın doğduğu yıla ölümü rastlayan muhaddislerle irtibatı bile söz konusu edilmiştir. Bu nedenle çalışmalarını değerlendirirken, Moğultay’ın muasırı olan muhaddislerin bir listesini vermek isteriz. Bunu yaparken Kettânî’nin Risaletü’l-müstatrafe’sinde asırlara göre yapılan listeden de istifade ettik. Moğultay’ın gerek bizzat ve gerekse eserleri ile buluşmasını muhtemel gördüğümüz bazı meşhur muhaddislerin adları şöyledir: Sıra no 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. VEFATI Hicri Miladi 690 1287 702 1302 703 1304 705 1306 705 1306 721 1321 722 1322 728 1328 729 1329 733 1333 734 1334 735 1335 737 1337 738 739 742 743 744 744 745 748 749 750 751 756 1338 1339 1341 1342 1343 1343 1345 1347 1348 1349 1350 1355 MUHADDİS Ebû’l Hasan Ali b. Ahmed İbnü’l-Buharî İbn Dakîku’lîd Abdullah b. Muhammed el-Mahzumî Muhammed b. Muhammed el-Kaşâğî ed-Dimyâtî Abdülmümin b. Halef Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer İbn Rüşeyd İbrahim b. Muhammed Radıyyüddin et-Taberî İbn Teymiyye Ebû’l Abbas el-Harrânî İbn Nukta Abdülgani el-Bağdadî İbn Cemâ’a Bedreddin İbn Seyyidünnâs Abdünnur Kutbuddin el-Halebî Hatib et-Tebrizî Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah Hibetullah b. Abdürrahim el-Hamevî Alâüddin Ebû’l-Hasan Ali b. Balaban Yusuf b. Abdurrahman el-Mizzî Fahru’z-Zeylâî Osman b. Ali b. Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Ali İbn el-Ganâim Şemseddin Muhammed b. Ahmed İbn Abdi’l-Hâdî Ebû Hayyan el-Endelûsî Zehebî Ebû Abdullah et-Türkmânî Ebû’l-Hasan Ahmed b. Aybek ed-Dimyâtî İbnü’t-Türkmânî Ali b. Osman el-Mardînî İbn Kayyim el-Cevziyye Takıyyüddin es-Sübkî 352 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 758 761 762 763 765 767 769 1357 1360 1361 1362 1364 1366 1368 33. 34. 35. 771 774 774 1370 1373 1373 36. 37. 38. 39. 40. 774 775 781 783 786 1373 1374 1379 1381 1384 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51. 52. 53. 786 786 788 790 794 794 795 800 802 804 805 806 808 1384 1384 1386 1388 1392 1392 1393 1400 1402 1404 1403 1404 1405 Ebû Saîd el-Kâzerûnî Halil b. Keykeldî el-Alâî Ebû Muhammed Yusuf b. Abdullah ez-Zeylâî Ebû’l-Hüseyn Ahmed b. Ahmed el-Kürdî el-Hakkârî Ebû’l-Mehâsin Muhammed b. Ali İbn Hamza İbn Cemâ’a İzzüddin İbn Ferhûn Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed Tâcüddin es-Sübkî İbnü’r-Râfi’ Takıyyüddin es-Sellâmî Şihabüddin Ebû’l-Abbas İbn Receb el-Hanbelî (Babası) İmâdüddin Ebû’l-Fida İbn Kesîr Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkâdir el-Kuraşî İbn Merzûk el-Hatîb Muhammed b. Abdülmümin el-Kirmânî Ebû’l-Fidâ İmâdüddin İsmail b. Muhammed b. Berdis Alâüddin el-Ba‘lebekkî Ekmelüddin el-Bâbertî Yusuf b. Ali el-Kirmânî Muhammed b. Yusuf el-Konevî İbnü’l-Küveyk er-Rib’î Muhammed b. Yakub el-Makdisi Abdullah b. Bahadır ez-Zerkeşî İbn Receb el-Hanbelî (oğlu) Burhâneddin Ahmed b. Abdülvâhid et-Tenûhî İbrahim b. Musa el-Ebnâsî Nureddin el-Heysemî Sirâcüddin el-Bulkînî Zeynüddin el-Irâkî Musa b. Ömer ed-Demîrî 353 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı İBRAHİM TOZLU Doğum yeri ACIPAYAM/DENİZLİ Doğum tarihi 20/03/1967 Medeni durumu EVLİ Öğrenim durumu ÜNİVERSİTE/ YÜKSEK LİSANS Derece Okulun adı Programın Yer Yıl İlköğretim 27 MAYIS İLKOKULU DENİZLİ 1973-1978 Ortaöğretim İMAM HATİP LİSESİ DENİZLİ 1978-1981 Lise İMAM HATİP LİSESİ DENİZLİ 1981-1985 BURSA 1986-1991 BURSA 1991-1995 Lisans ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT Yüksek lisans ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER FAKÜLTESİ ENSTİTÜSÜ Becerileri Editöryal faaliyetler İlgi alanları Görsel ve yazılı basın (Kitap, dergi, radyo, televizyon) İş deneyimi 2007-2011 Radyo-Televizyon program sorumluluğu, yapım, koordinatörlük, moderatörlük (Üsküdar TV A.Ş/İstanbul) 2002-2007 Özel Biltek Koleji İlköğretim Müdür Yardımcılığı/İstanbul 2000-2002 Kitap Editörlüğü (Semerkand Yayınları/İstanbul) 1991-2000 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği – Bursa ( Hamdi Çalış İlköğretim Okulu, Yıldırım Merkez İmam Hatip Lisesi) Hakkımda bilgi Prof. Dr. Enbiya Yıldırım almak için Cumhuriyet Ü. İlahiyat Fakültesi Hadis Öğretim Üyesi önerebileceğim Doç.Dr. Kemal Yıldız şahıslar Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Gürses Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Din Psikoloji Öğretim Üyesi Telefon Ev 0 216 521 65 37 İş 0 216 564 25 00 Gsm 0 505 673 17 96 E- posta tozluibrahim@hotmail.com tozluibrahim@gmail.com Adres Bulgurlu Mah. Talat Paşa Cad. Yıldırım sok. Sümer Apt. No: 9 Daire: 5 Üsküdar - İSTANBUL