13, Ağustos 2017, s. 409-419 Onur YILMAZ1 Sezen Ceren

advertisement
Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
Onur YILMAZ1
Sezen Ceren YILMAZ2
Erkan ZENGİN3
1848 - 1871 ALMANYA’NIN ULUS DEVLET OLMA SÜRECİ VE
OSMANLI DEVLETİNE ETKİSİ4
Özet
Avrupa 1845-1846 yıllarında barış zamanında görülen en büyük açlıkla karşı
karşıya kalmış ve salgın hastalıklar baş göstermiştir. Şehirlerdeki nüfus yoğunluğu,
halkın fakirleşmesi ve uzun çalışma saatleri de eklenince halk ayaklanmaları için
gerekli unsurlar bir araya gelmiştir. Ayaklanmalar başlamış ve Almanya’ya kadar
ulaşmıştır. Almanların birlik olma sürecinde ortaya çıkan bu ayaklanmalar ülke
içinde bir devrimi kaçınılmaz kılmıştır. Aynı dönemde Osmanlı ise sanayi
devriminden çok etkilenmemiş ve Sultan Abdülmecit’in başta olduğu dönemde
1836 Tanzimat Fermanı ile yeni bir döneme girmiştir. Bu Osmanlı için yeni bir
süreç olmasına rağmen, aslında Avrupa bu süreci 1789’da hürriyet, eşitlik ve
kardeşlik prensipleriyle Fransız İhtilalinden bu yana yaşamaktaydı. İhtilalin bir
sonucu olarak artan milliyetçilik düşüncesiyle 1848-1871 yıllarında Almanya ve
İtalya’da millete dayalı devlet anlayışı başlamıştı. Bu devrimlerden Osmanlı
Devleti birebir etkilenmemiş ancak 1848 yılında Osmanlı’ya kaçıp yerleşen
özellikle Macar mülteciler sayesinde Avrupa’da hakim olan yeni düşünceler
Osmanlı’ya nüfuz etmiştir. Bu çalışmada 1848 Almanya’sındaki anayasallaşma
hareketleri ile başlayan süreç ele alınacaktır. Bu sürecin Almanlarla yakın ilişkide
olan Osmanlı Devleti’ne etkileri açıklanacak ve Osmanlı’da var olan modernleşme
ve anayasallaşma hareketleri de bu kapsamda incelenecek ve tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Anayasallaşma süreci, Alman Devrimi, fermanlar.
1
Dr., Hacettepe Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü, onur.yilmaz@hacettepe.edu.tr
Doktora Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, cyilanci@hacettepe.edu.tr
3
Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü, ezengin@hacettepe.edu.tr
4
Alanya Alaattin Keykubad Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen II. Uluslararası Sosyal Bilimler
Sempozyumu'nda bu makalenin özeti bildiri olarak sunulmuştur.
2
1848 - 1871 Almanya’nın Ulus Devlet Olma Süreci ve
Osmanlı Devletine Etkisi
1848 - 1871 THE PROCESS OF NATIONAL STATE OF GERMANY
AND THE EFFECT ON OTTOMAN GOVERNMENT
Abstract
Between 1845 and 1846, Europe experienced the greatest hunger in peace
and epidemics was a major problem. In addition, the population density in the
cities, impoverishment and long working hours have prepared the state for a
revolution. It began unrest in various cities in Europe and it has spread to Germany.
After this insurrection a revolution was made in Germany. In the same period, the
Ottoman Tanzimat influenced the empire. This edict restricted the rights of the
Sultan and the empire granted non-Muslims with new rights. This was a new
procedure for the Ottoman state. Freedom in Europe was increasingly developed in
1789, after the French Revolution. Nationalist ideas began between 1848-1871 in
Germany and Italy on the basis of the national concept. This process of revolution
has not affected the Ottoman Empire, but thanks to the Hungarian refugees, new
ideas have prevailed in the Ottoman state. This study began with the constitutional
movements in Germany (1848). Process was discussed in this thesis. Ottomans and
Germans have close ties and therefore the influence of the German revolution on
the Ottoman Empire was investigated.
Keywords: Constitutional process, the German Revolution, edicts.
GİRİŞ
İnsanlar varoluşlarından bu yana kendilerini güvende hissetmek istemişlerdir. Aydınlanma
dönemine baktığımızda insanların “doğa durumundan”5 toplum sözleşmesiyle birlikte güvenli
topluma geçtiğini görmekteyiz. Hobbes doğa durumunda insanlar arasında sürekli mücadelenin
var olduğunu ve bu mücadelenin rekabete, özellikle de güvensizliğe neden olduğunu
belirtmektedir (Hobbes, 1946:81). Aslında Hobbes’un “insan insanın kurdudur” dediği ünlü lafı
doğa durumunda hakim olan anarşi ve kaosu betimlemek için kullanılmıştır. Toplum
sözleşmesi her ne kadar kurgusal bir kavram olarak ele alınsa da bireylerin kendilerini güvende
hissetmelerine, toplumun bir bireyi sayılmalarına ve en önemlisi bireylerin kendi yetkilerini bir
üst otoriteye devrederek toplum içerisinde birtakım kurallara uymayı taahhüt etmelerine olanak
sağlamıştır. Bireyin korunması temeline oturtulan toplum sözleşmesi, yasalar aracılığıyla
bireyler arasındaki ilişkileri düzenler. Bazen güvenlik kaygıları nedeniyle bazen de birtakım
haklar elde etmek için toplum içerisindeki ilişkilerimizi düzenleyen yasalara ihtiyaç duyarız. En
temel anayasa kurgusal toplum sözleşmesidir. Tarihte ilk anayasaların oluşturulma süreçlerine
baktığımızda genellikle devrimler sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Tarihteki ilk yazılı
anayasaya 1787 Amerika Birleşik Devletleri Anayasasıdır. İkinci Anayasa ise Fransız
anayasasıdır. Bu iki anayasanın ortak özelliği ise ikisinin de devrimler sonucu oluşmasıdır.
Devrimler mevcut durumdan hoşnut olunmadığı zaman ortaya çıkmaktadır. 18. yüzyılın ikinci
yarısında dünya tarihi açısından iki önemli devrim gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki Amerikan,
5
Hobbes, doğa durumunu ölüm korkusunun hakim olduğu, umutsuz bir durum olarak tanımlar.
Hobbes’a göre tüm insanlar eşittir. Dolayısıyla insanlar bir şey istedikleri zaman insanlar
arasında anlaşmazlık olacaktır çünkü doğa durumunda devlet ve hukuk bulunmamaktadır.
Bu yüzden güvensiz bir ortamdır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
410
Onur Yılmaz _ Sezen Ceren Yılmaz _ Erkan Zengin
ikincisi Fransız Devrimi’dir. Bu iki devrimde siyasi tarihi etkilemiş ancak Fransız devriminin
yayılması ve etki alanı daha geniş coğrafyalara ulaşmıştır. Bunun başlıca iki nedeni
bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1789 yılında her beş Avrupalıdan birinin Fransız olması ve
dolayısıyla Avrupa’nın en kalabalık şehrinde ortaya çıkmasıdır (Hobsbawm, 2012:64). Bir
diğeri ise Fransız Devriminin temelde toplumsal ve siyasal bir devrim olmasıdır. Bu devrim
sonucunda toplumsal, siyasal yapı, üretim biçimi değişmiş, ulus-devlet çerçevesinde
milliyetçilik ideolojisi ön plana çıkmıştır. Fransız ihtilalinin eşitlik, insan hakları, köleliğin
kaldırılması, kardeşlik ve bunun gibi evrensel değerler içermesi diğer ülkeler tarafından da
devrimin değerlerinin içselleştirilmesine ve dolayısıyla toplumsal ayaklanmalara neden
olmuştur. Tocqueville Fransız ihtilalini siyasal ve toplumsal evrimin hızlanması olarak
değerlendirmektedir (1995:10). Bu açıdan bakıldığında ise Avrupa’nın aslında devrim için alt
yapısının oluştuğu ve Fransız ihtilalin ise devrimleri başlatan güç olarak ele alındığı
görülmektedir. Bu bağlamda 1848 Avrupası’na genel olarak baktığımızda endüstri devriminin
neredeyse tamamlandığını, sanayileşmenin etkisi olarak da halkın toplu olarak etkilendiği,
salgın hastalıkların çoğalması, uzun çalışma saatleri, açlık ve büyük şehirlerin sanayi devrimi
sonucu kalabalıklaşması şehirlerde iç huzursuzlukların baş göstermesine neden olduğu
görülmektedir. Bunun yanı sıra 1845-1847 yılları arasında Avrupa’nın büyük bir ekonomik
krizle karşı karşıya kalması da ülke içerisindeki huzurun bozulmasını tetiklemiştir. Sanayi
ürünlerinin üretiminde düşüş yaşanması sonucu Amerika ve Rusya’dan tahıl ithal edilmesinin
bir sonucu olarak da hazine yavaş yavaş erimiştir ( Çıvgın ve Yardımcı, 2007:206).
Avrupa yukarıda dile getirildiği şekilde Sanayi devrimini yaşarken Osmanlı
imparatorluğunda tahtta Sultan Abdülmecit bulunmaktaydı. 1839 yılında Tanzimat Fermanı ilan
edilmiş ve bu fermanla birlikte Osmanlı devletinde padişahın hakları ilk defa kısıtlanmış,
gayrimüslimlere çeşitli haklar tanınmıştır. Osmanlı böylesine yeni bir sürecin içerisindeyken bir
taraftan da Avrupa’da bulunan elçileri aracılığıyla isyanları yakından takip etmekte ve uygun
politikalar geliştirmeye çalışmaktaydı. Özellikle sınır komşusu olan Avusturya ve Balkanlarda
yaşayanların bu ihtilallerden etkilenebilme olasılığı Osmanlıyı Balkanlarda bir takım tedbirler
almaya mecbur bırakmış ve Osmanlı devrimin gidişatına göre hareket ederek kendisini devrimin
etkisinden korumaya çalışmıştır.
1848 Alman Devrimi, Prusya ve Anayasallaşma Hareketleri
Fransız devrimi sonrasında Avrupa 1792-1815 yılları arasında neredeyse kesintisiz bir
savaşa tanık olmuştur (Hobsbawn, 2012:89). Fransız ihtilalinin fikri çıktılarının kendi
ülkelerinde yayılmasını istemeyen İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya gibi devletler Fransa’ya
savaş açmışlar, Napolyon başlarda büyük başarılar elde etmişse de ilk mağlubiyetini Nizam-ı
Cedit Osmanlı ordusundan alarak savaşlar sonucunda yenilmiştir. Napolyon’un alt üst ettiği
Avrupa’da toplumsal düzenin yerine oturması için uzun zaman gerekiyordu. Yeni ortaya çıkan
sosyal sınıflar artık özgürlük, siyasete katılım ve politik güce sahip olmak istiyorlardı. 1848
Devrimi bu bahsedilen değerleri içermesi açısından Alman tarihinin en önemli dönüm
noktalarından biri olarak sayılır. Bu süreç ile birlikte birleşik, modern ve ulus devlet olmak ve
özgür bir anayasa yapmak hedeflenmiştir. İnsanların kendi kaderini belirleyebilmesi için söz
hakkına sahip olması ve bu hakların yasalarla korunması bireyler açısından en temel
değerlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Avrupa’daki hemen hemen bütün devletlerde o dönemde rejimlerden memnun olmayan
insanlar bulunmaktaydı. Ancak bunların güçleri rejimleri değiştirmek için yeterli değildi. Ayrıca
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:13, Ağustos 2017, s. 409-419
411
1848 - 1871 Almanya’nın Ulus Devlet Olma Süreci ve
Osmanlı Devletine Etkisi
hükümetler de bu tür hareketlere hazır değildi. “Polis teşkilatları zayıftı. Başkentlerde asker
sayısı azdı. Silahlar zayıftı ve yavaştı. Kent yolları dar ve eğri büğrüydü. Bu yollar barikatlarla
kolayca kapatılabiliyordu. Hükümetler sokak savaşlarına hiç hazır değillerdi” (Kısakürek 2014:
6). Aslında sıradan vatandaşların devletin insan hayatını biçimlendiren kararlarında söz sahibi
olma arzusu, çalışanların haklarının verilmesi talepleri ve var olan haliyle siyasete karşı duyulan
memnuniyetsizlik de nedenler arasında bulunmaktaydı (Dumenil ve diğer 2010: 23). Böyle bir
ortamda Fransız hükümetinin Şubat 1848’de Liberallere ve Cumhuriyetçi muhaliflere
kısıtlamalar getirmesi, 1830 Temmuz monarşisine karşı ayaklanmaya neden olmuştur.
Bu ayaklanma tüm Avrupa’ya daha sonra yayılmaya başlamıştır. Almanya, İtalya,
Polonya, Macaristan, Romanya ve Avusturya bu süreçten direk etkilenen ülkeler arasında yer
almaktadırlar. “Halkların Baharı” olarak anılan bu dönem boyunca, Şubat ayında Fransa’da
başlayan ayaklanma dalgası, tüm kıtayı sarmıştı. Avrupa’dan Güney Amerika’ya, yaklaşık 50
kadar ülkede, birbirinden bağımsız sokak hareketleri patlak vermişti (Dumenil ve diğer 2010:
22). Devrimin bu kadar çabuk yayılmasının nedeni olarak 1848 Avrupası’nın, günlük gazeteler,
demiryolu ağları, telgraf ve buharlı gemiler sayesinde 1789 yılına göre daha fazla haberleşme
aracına sahip olması gelmekteydi. Bu haberleşme kaynaklarının çoğalması devrim fikrinin
normal şartlara göre daha hızlı bir şekilde kitlelere yayılmasına neden olmuştur.
Avrupa’yı etkileyen Fransız “Şubat Devrimi” Mart ortasında Almanya’ya sıçradı. Bu
ayaklanmalar ortaya çıktığı zamandan dolayı Mart Ayaklanması olarak da adlandırılmaktadır.
Almanya’nın farklı yerlerinde ortaya çıkan ayaklanmalardan biride Berlin’deydi. Berlin’de
ayaklanmanın başını çekenler dokumacılar oldu ve bu eylemlerle 4. Friedrich Wilhelm’i somut
adımlar atmaya zorladılar. Bu ayaklanmalara destek veren Liberaller her şeyden önce birleşik
bir Almanya yaratmayı amaç edindiklerinden dolayı Frankfurt Parlamentosu'nu kurdular. 18
Mayıs'ta toplanan bu parlamento, bir yurttaş hakları bildirgesi yayınlayıp, ılımlı bir demokratik
yönetim biçimini benimsedi. Frankfurt Parlamentosu’nda 13 iş adamı, 92 avukat, 104 profesör
ve öğretmen ve 100 adli memura karşılık 4 usta ve bir köylü bulunuyordu. Bundan dolayı bu
parlamento akademisyenlerin parlamentosu olarak da adlandırılmaktaydı (Kısakürek 2014: 10).
18 Mayıs 1848’de Liberaller parlamento başkanı etrafında monarşi anayasası çerçevesinde bir
ulusal birlik istemişler buna karşın demokratlar da cumhuriyet için diretmişlerdir. Liberaller
Monarşiden gelen imtiyazlarının gitmesini istememişlerdir.
Tüm yaşananların dışında bir diğer sorun da gelecekteki Alman devletinin sınırlarının
kesinleştirilmesiydi. Avusturya, Alman Federasyonu’nun Frankfurt’taki toplantılarına başkanlık
ediyordu. Daha küçük Alman devletlerinin çoğu Avusturya’ya yakınlık duyuyordu (Kennedy
2002: 205).
Alman Devletinin sınırları için 2 tartışmalı öneri ortaya atıldı.
1. Öneri: Büyük Alman Çözümü (“Gross Deutschland”): Tüm Alman devletleri ve
Avusturya’yı da içine alan sınır,
2. Öneri: Küçük Alman Çözümü (“Klein Deutschland”): Çok uluslu Avusturya olmadan
olan sınır (Dumenil ve Diğer 2010: 16).
İkinci öneriye ek olarak Heinrich von Gagern (Frankfurt parlamento başkanı) ikili
federasyon çözümü sundu. Avusturya olmadan çizilen bir sınır ve bu devletle Avusturya
arasında bir konfederasyon kurulması gündeme geldi. Ancak bu öneri hayata geçirilmedi.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
412
Onur Yılmaz _ Sezen Ceren Yılmaz _ Erkan Zengin
Yapılan karşılıklı görüşmeler ve tartışmalar neticesinde Liberaller tüm erkeklerin oy
kullanmasını kabul etti. Buna karşılık demokratlar da monarkların aileden gelen imtiyazlarının
sürmesini kabul etti (Dumenil ve Diğer 2010: 34).
Radikal bir toplumsal devrim, 19. Yüzyıl Avrupası’nda oldukça kolay bir biçimde
engellenebiliyordu. Ne zaman bir devrim olsa korkuya kapılan orta sınıflar, “yasa ve düzen”
tarafına geçiyorlardı (Kennedy 2002: 208). Bu açıdan 1848 Mart ayaklanmasına genel olarak
baktığımızda herhangi bir sonuca ulaşamadığı için başarısızlıkla sonuçlandığı görülmektedir.
Bu başarısızlıkta yönetimin devrimcilere karşı yaptığı askeri müdahaleleri ve Frankfurt
Meclisinin yanlış kararları rol almıştır. Engels Alman topraklarında yapılmaya çalışılan
devrimlerin başarıya ulaşamamasının sebebini şöyle açıklar: İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde
burjuvazi feodal yapıya göre güçlü, zengin ve büyük şehirlerde baskındı. Buna karşın
Almanya’da feodal yapı eskiden gelen ayrıcalıkları hala ellerinde tutuyordu (Engels 2012: 37).
Devrime karşı olanların en büyük zaferi Frankfurt Meclisinin Malmö Ateşkes anlaşmasını
kabul etmesi olmuştur. Yapılan ateşkes halkın tedirgin olmasına neden olmuştur. Halkın,
huzurun ve düzenin bozulmasından korkması halkı devrim karşıtlarının yanına çekmiştir.
Böylece Devrimciler azalan destek ile başarısızlığa doğru yol almıştır. Hükümet askerleri de
Viyana, Berlin, Dresden ve birçok yerde devrimcilere karşı askeri başarı kazanmıştır. Aynı
tarihlerde Prusya kralı Friedrich Wilhelm 3 Nisan 1849’da ulusal meclisin verdiği krallık tacını
reddetmiştir. Bu durum liberallerin stratejisinin tamamen çökmesine neden olmuştur.
Devrimcileri yönetime karşı en son ayaklanması Haziran 1849’da Pfalz ve Baden’da Prusya
askerleri tarafından sonlandırılmıştır. Böylelikle ayaklanma toplam 4 ay gibi bir sürede sona
ermiştir.
1848 hareketi sayesinde Frankfurt Meclisi demokratik olmasa da anayasa yapılması için
ilk adımları atmıştır. Bu, kralın belirlediği tek taraflı bir sözleşme olmuştur. Dolayısıyla bir
anayasadan söz edemeyiz. İlk defa üç sınıflı seçim yapılmaya başlanmıştır. Üç sınıflı seçimin
anlamı vergi kategorisine göre belirlenen üç sınıfın eşit sayıda kişiyi seçmeye başlamasıdır. Bu
sayede sadece yüksek vergi ödeyen tüccarlar ve büyük toprak sahiplerinin temsil ettiği bir
parlamenter sistem karşımıza çıkmaktadır (Çıvgın ve Yardımcı, 2007:208-209). Temsil
anlamında atılan bu adım 1848 devriminin ilkelerine taban tabana zıtlık göstermektedir.
Devrimin bir çıktısı olarak “eşitlik” sadece görece varlıklı kişilerin mecliste temsil edilmesiyle
birlikte arzulanan evrensel değerlere ulaşamamıştır.
1858 yılında I. Wilhelm yönetime geçtiğinde liberaller bunu “yeni bir çağ” olarak
adlandırmış ve sevinçle karşılamışlardır (Dumenil ve diğerleri, 2010:34) . 1862 yılında Wilhelm
krallıkta reform yapmak istemiştir. Mecliste çoğunluğu oluşturan liberaller ise askerlerin
çalışma saatlerini kısaltan yeni uygulamalar gibi, farklı alanlarda değişiklikler talep etmişlerdir
(Dumenil ve diğerleri, 2010: 34). I.Wilhelm bu istekleri kendi tacına yapılmış bir müdahale
olarak algılayıp reform yapmaktan vazgeçmiştir. Prusya, Kırım savaşında IV. Frederick
William’ın yönetim altında Avrupa içinde görünüşte onursuz bir konuma sahip olduktan sonra,
şimdi de bir sonraki kral I.Wilhelm ile Parlamento arasında, özellikle ordudaki reform sorunu
yüzünden sürüp giden yapısal kavgaların etkisiyle şiddetli sarsıntılar geçirmiştir (Kennedy
2002: 229).Duruma müdahale etmek için Otto von Bismarck’ı Prusya başbakanı olarak
atamıştır (1862). Kral ve parlamento arasında anlaşmazlıklar yaşanmış ancak aradaki bu güç
denemesi bütçe görüşmeleri sayesinde sonra ermiştir. Bu gelişmeler çerçevesinde ise
Prusya’daki parlamenter yönetim sistemi bloke edilmiştir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:13, Ağustos 2017, s. 409-419
413
1848 - 1871 Almanya’nın Ulus Devlet Olma Süreci ve
Osmanlı Devletine Etkisi
Bismarck politikanın temel noktası olarak dış politikayı ele almaktaydı. 1864 ve 1866
yılları arasındaki savaşlarla ve Avusturya’ya karşı elde ettiği zaferle Bismarck kariyer
merdivenlerini teker teker tırmanmıştır. 1867 yılında Kuzey Alman Birliği kendi anayasasını
hazırlamış ve güney Alman devletleri ile askeri birlik anlaşması yapmıştır. Böylece Alman
devleti yolunda bir adım daha atılmış olmuştur. Bismarck’ın Fransa ile yaptığı savaştan zaferle
çıkmasından sonra Güney Alman derebeylerini Kuzey Alman Birliği ile birlikte hareket etmeye
ikna ederek 1 Ocak 1871’de yürürlüğe giren anayasasıyla 25 eyaletli Alman İmparatorluğu’nu
kurmuştur. 18 Ocak 1871’de I. Wilhelm, Alman kralı olarak adlandırılmıştır. Böylece
liberallerin hedeflediği Alman Birliği kurulmuştur. Bu birliğin en önemli özelliği, halk
ayaklanmasının sonucu olarak aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya askeri güç ile
sağlanmasıdır (Dumenil ve Diğer 2010: 26). Bismarck’ın iktidara gelmesiyle güçlü devlet
ilkesine vurgu yapılmış, dolayısıyla 1848 yılında elde edilen kazanımlarım tam tersini işaret
etmiştir.
1848 Devrimi ve Osmanlı Devleti
Bu dönemde Osmanlı’da tahtta Sultan Abdülmecit vardı. 1848 Ayaklanması sırasında
Osmanlı devlet adamları olayların çıktığı ilk andan itibaren Avrupa'daki elçileri aracılığıyla
bilgi almışlar ve ona göre politika geliştirmişlerdir (Feyzioğlu 2014: 51). Özellikle Avusturya'da
çıkan isyanlar sınır olması ve topraklarında yaşayan Slav halkların yakınlığı nedeniyle
Osmanlıyı etkilemiştir. Osmanlı yöneticileri de öncelikle Balkanlar'da ve adalarda askeri
tedbirlerini arttırmıştır. Ayrıca Macaristan ve Polonya’da çıkan isyanlar sonucunda asilerin
yenilgisi üzerine, birçoğunun sınırları geçerek Osmanlı topraklarına sığınması ve geri istenmesi
mülteciler sorununu oluşturmuştur. Mültecileri geri vermeyen Osmanlı Devleti Macar rütbeli
askerilerini kendi ordusunda görevlere getirmiş ve mültecilerin çoğunun Müslüman olmasını
sağlamıştır (Armaoğlu, 1997: 159). Ülkeler arasında ciddi sıkıntılar çıksa da bu problemler
Rusya-Avusturya ve Osmanlı imparatorluğu arasında yapılan uzun görüşmeler sonucu
aşılmıştır.
Ancak Rusya ile ilişkilerin tam olarak düzeldiğini söyleyemeyiz. Eflak - Boğdan'da ulusal
birlik için hareketler başladığı zaman Osmanlı ile Rusya’nın yine arası bozulmuştur. Zaten
hiçbir zaman tam olarak sağlama alınamamış olan Osmanlı –Rus ilişkilerinin bir kez daha
bozulmasına yol açmıştır. Avrupalı devletlerin Osmanlı devletinde yaşayan azınlıkları
kullanmaları hem Kırım savaşının nedenlerinden birisini oluşturmuş hem de Osmanlı’nın ilk
defa göç ve göçmen6 sorunuyla tanışmasına neden olmuştur. 1853 yılında Osmanlı devleti ve
Rusya arasında Kırım Savaşı başlamıştır. Ancak İngiltere ve Fransa’nın Osmanlıya destek
vermesiyle birlikte Osmanlı Kırım Savaşını kazanmıştır (Kısakürek 2014: 58-60). Savaş
sonrasında ise 25 Şubat 1856 yılında Paris Kongresi toplanmıştır aslında Islahat Fermanının ilan
edilmesinin ana nedenlerinden biri bu kongredir. Ancak Islahat Fermanı her ne kadar dış
baskılar sonucu yayınlanmış olsa da fermanın yayınlanmasında iç nedenlerin de (siyasal ve
ekonomik durum) bulunduğu unutulmamalıdır.
Tanzimat ile Kırım Savaşı arasındaki sürece göz atacak olursak, halka bazı teminatlar
verildiği ve bir kısım hakların kabul edilip yargısız idama son verildiğini görülmektedir.
6
Rus topraklarında yaşayan Kırım Türkleri Paris Antlaşmasında onlara dokunulmayacağına dair
hüküm olmasına rağmen durumlarından endişe ettikleri için Osmanlıya göç etmişlerdir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
414
Onur Yılmaz _ Sezen Ceren Yılmaz _ Erkan Zengin
Bunların yanı sıra işkencenin yasaklanmış olması, ülkede bazı bölgelerde karma mahkemelerin
kurulup bunların işlevsel hale getirilmesi, merkez ve taşra idari meclislerinde ise
gayrimüslimlerin üye olmalarının yolunun açılması ve son olarak reayanın durumunun eskiye
göre iyileştirilip mezhep değiştirme serbestliği getirilmesi o dönem için muazzam değişimler
olarak anılmaktadır (Erdem 2010: 332). 1854 yılında kölelerin de, gayrimüslimlerin de
konumunu etkileyen önemli değişimler getiren reform hareketleri başlamıştır. Osmanlı
hükümeti birçoklarını dehşete düşürerek, gayrimüslimlere yönelik başlıca iki ayrımcılık
biçimini kaldırma niyetini açığa vurmuştur. Bunlardan ilki, Müslüman yönetimlerin, evrensel
olarak hoşgörüleri altında yaşayan gayrimüslim uyruklarına koyduğu cizye vergisi, diğeri ise
silah taşıma yasağıdır. Bu iki büyük reform, gayrimüslimlerin eşitliği ve siyah köle ticaretinin
yasaklanması aşağı yukarı aynı sırada olmuştur (Lewis 2004: 124-125). Bu değişimlerin
yapılmasının amacı Osmanlı’da yaşayan herkesi eşit kılma fikrine dayanmaktaydı.
Osmanlı Devleti’ndeki Anayasal Gelişmeler
Osmanlı Devletindeki anayasal gelişmelere Tanzimat ve Islahat Fermanlarının farklı
yönlerini ortaya koyarak göz atabiliriz. Erdem’ göre Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Tanzimatı
başlatan Ferman) ile Islahat Fermanı arasında en önemli fark, ilk fermanda şeriata vurgu
yapılırken ikincisinde vurgu yapılmamış hatta Islahat fermanında getirilen birçok hüküm, şeriat
hukukuyla taban tabana zıtlık göstermiştir (2010:341) . Bunun yanı sıra Tanzimat Fermanında
açık olarak belirtilmemiş olan din ve mezhep hürriyeti ile Müslüman ve Hristiyan tebaanın
siyasi haklar yönünden eşitliği esası Islahat Fermanında dile getirilmiş herkes için ibadet
hürriyeti kabul edilmiş ve din kaynaklı ayrımcılığın kaldırılmak istenmiş ve dolayısıyla
dininden dolayı kimsenin aşağılanmaması hedeflenmiştir (Erdoğan, 2011: 308). Ancak ibadet
hürriyeti ile hedeflenen olmamış sadece Hıristiyanların dini ayin ve ibadet özgürlüğü garanti
altına alınmıştır (Altuntaş, 2002: 85). Gülhane Hatt-ı Hümayun ülkenin iç etkenlerinden dolayı
hazırlanmış ancak Islahat Fermanı dış baskılar sonucu hazırlanmıştır. Ancak bu konuda tam bir
oydaşma bulunmamaktadır. Gözler bu bakış açısına “Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi
Padişah Abdülmecit tarafından çıkarılmıştır” diyerek itiraz etmektedir ( 2007:17). “Tanzimat
Fermanı’nda daha çok hukuki ve askeri konularda düzenlemeler öngörürken, Islahat Fermanı
dini inanış, din ve mezhep serbestisi ve cemaatlerin yeniden yapılandırılması konularında
yoğunlaşmıştır” (Erdem, 2010:342). Eşitliği sağlamak adına Islahat Fermanında
gayrimüslimlere “bütün kamu görevlerine gelebilme, eyalet meclislerinde ve “Meclis-i
Vala’da” temsil edilme gibi siyasi haklar verilmiştir” (Feyzioğlu 2014: 126). Bu her dini
topluluğun kendi iradesini oluşturması anlamına gelmekteydi. Ancak Müslümanlar için bu
eşitlik, uzun zamandır kendi hakları olarak gördükleri üstünlüklerin kaybedilmesi anlamına
gelmekteydi (Lewis 2004: 127). Son olarak ise her türlü eziyet ve işkencenin yasaklanması ilk
kez Islahat Fermanı ile olmuştur (Altuntaş 2002: 86). Bu bağlamda Islahat Fermanının
Tanzimat’tan daha kapsamlı bir ferman olduğunu söyleyebiliriz. Gayrimüslimlere tanınan bazı
haklar yukarıda da belirttiğimiz gibi Osmanlı’da bir takım rahatsızlıklar yaratmıştır. Bunu
Ahmet Cevdet Paşa’nın (1822-1895) “Devlet, bizi Yahudilerle bir tuttu. Hâlbuki biz İslam’ın
daha üstün olmasına razıydık” sözleri ile daha iyi bir şekilde algılayabiliriz (Kreiser, Neumann
2008: 267).
1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı’nın her ne kadar gayrimüslim ve Müslüman
halka birtakım eşitlikler sağlasa da bu fermanın salt insan hakları içerdiğini söyleyemeyiz.
Ferman sayesinde gayrimüslimlere birçok hak sağlanmış ancak hiçbir zaman eşitlik ilkesi
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:13, Ağustos 2017, s. 409-419
415
1848 - 1871 Almanya’nın Ulus Devlet Olma Süreci ve
Osmanlı Devletine Etkisi
çerçevesinde uygulanamamıştır. Bundaki en büyük nedenlerden biri gayrimüslimlerin işlerine
gelmeyen alanlarda (askerlik gibi) çekince göstermesi ve azınlıkların kendileri için
nizamnameler çıkarması hususuyla yönetimde söz sahibi olmasıdır.
Bu dönemde olan bir diğer önemli gelişme ise 1858 Ceza Kanunnamesinin ve Arazi
Kanunnamesinin kabul edilmesidir.
1858 Ceza ve Arazi Kanunnameleri
Kanunnameler anayasaların oluşturulması açısından mutlak bir öneme sahip olmaktadır.
Anayasada yer alacak kanunların bir kısmı Osmanlı devletinde örfi hukuk aracılığıyla
yapıldığından dolayı padişahlarda kanunnameler aracılığı ile düzenlenmesi gereken hükümleri
kanunnameler aracılığıyla düzenlemişlerdir.
Ceza kanunnamesi İnsan Hakları açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bunun nedeni
Tanzimat fermanı ile vurgulanan herkesin can güvenliği maddesinin 1858 Ceza Kanunnamesi
ile güvence altına alınmasıdır. Bunun yanı sıra bu kanunda idam cezasının verileceği haller tek
tek sayılarak, bu haller dışında kişinin öldürülemeyeceği hükmü yer almıştır. Bu bir kişinin
yaşam hakkına vurgu yapılması anlamına gelmektedir (Hür 2014) . Yine aynı ceza kanununda
bir kişinin özel mülküne hangi durumlarda girilmesine izin verileceği kanunlarla düzenlenmiştir
ancak ne şekilde hareket edileceği belirtilmemiştir. Ancak bu hükümlere aykırı hareket edilmesi
halinde hapis cezası altı aydan üç seneye kadar sürmektedir. Bu da konut dokunulmazlığı
hakkına vurgu yapmaktadır (Konan 2011: 260). Dolayısıyla 1848 devrimlerinin fikri
çıktılarından bağımsız bir kanunnameden bahsedemeyiz.
1858 Arazi Kanunnamesi ile Osmanlı devleti toprak hukukunda birliği sağlamış ve bütün
ülkede geçerli olan bir kanunu uygulamaya sokmuştur. 1858 arazi kanunnamesinden önce her
eyalet için ayrı ayrı kanunnameler çıkarılmıştır (Kenanoğlu 2006: 109). Kanunnameyle gelen
önemli değişiklik ise önceden toprak sahibinin ölümü durumunda intikal hakkının öncelikle
erkek evlada tanındığı görülmektedir. Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında
eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer almış, kadınlar ilk defa miras yoluyla mülkiyet hakkını
kullanabilmeye başlamışlardır (Kenanoğlu 2006: 112). 1858 Arazi kanunnamesi Osmanlı
devleti açısından önemli bir kanunnamedir. Çünkü başka bir devletten alınıp tercüme edilmemiş
aksine tamamen Osmanlı devlet sistemine uygun olarak yazılmıştır. Kanunnamede devlet ve
toprağı kullanan kişiler arasındaki ilişkileri hukuki bir bağlam içerisinde düzenlemek hukuki ve
siyasi açıdan önem taşımaktadır (Kenanoğlu 2006: 135).
1858- 1871 yılları arasında Osmanlı Devletinde yaşanan gelişmelere baktığımızda farklı
alanlarda yapılan kanunlar görebiliriz. 1858 yılında Beyoğlu ve Galata'da kurulacak Altıncı
Daire-i Belediyye'nin nizamname-yi umumisi ilk örnek belediye kanunu olarak kabul edilmiştir.
1861 yılında Usul-i Muhakemat-ı Ticaret Nizamnamesi, Cebel-i Lübnan nizamnamesi, 1863
yılında Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi, 1864 yılında da Vilayet Nizamnamesi ve 1871 yılında
ise İdare-yi Umumiyye-i Vilayat Nizamnamesi de yürürlüğe girmiştir.
SONUÇ
Fransız ihtilali sadece yapıldığı dönemle kalmamış 19. Yüzyılda da etkisini sürdürmeye
devam etmiştir. Aslında bu ihtilal bu tarihten sonra yaşanacak birçok devrimin temeli
sayılmıştır. 1789 yılında hürriyet, eşitlik ve kardeşlik prensiplerine dayanan Fransız İhtilali ile
birlikte milli birlik ve milliyetçilik fikirleri daha da ön plana çıkmıştır. İnsan hakları anlayışı
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
416
Onur Yılmaz _ Sezen Ceren Yılmaz _ Erkan Zengin
Amerikan Haklar Bildirgesinden sonra daha kapsamlı bir şekilde vurgulanmış ve kamusal
hayatta da eşitlik ilkesi benimsenmiştir. Dolayısıyla devrimin fikri çıktıları zaman içerisinde
Avrupa’da yayılmaya başlamış ve 1848 yılında Avrupa’nın birçok ülkesinde ihtilaller ortaya
çıkmıştır. 1848’de patlak veren devrimlerin temel özelliği tüm sınıfları kapsayan bir toplumsal
devrim değil, özellikle başkentte yaşayan çalışan yoksulların ayaklanması olmasıdır
(Hobsbawm,2012: 327).
Başarısız olarak nitelenen Alman devriminin kısa vadeli ve uzun vadeli sonuçları
olmuştur. Öncelikli olarak Alman birliği sağlanmış, parlamento gücü sayesinde monarşinin
etkisi azalmıştır. Prusya anayasal merkez olmuş ve devlet güvencesinde eşitlik gelmiştir. Uzun
vadede ise demokrasiye geçişte temel olarak sayılmış ve kadın erkek eşitliği fikri ortaya
çıkmıştır (Bultmann, 2017). Bir diğer sonucu ise 1848-1871 yılları arasında Almanya ve
İtalya’da millet kavramının oluşmasıdır.
Osmanlı devletine baktığımızda ise 1848 devriminden birebir etkilenmediği
görülmektedir. Avrupa’da devrimlerin çıkması sonucu Osmanlı’da, öncelikle Boğazlar ve Ege
Denizi'ndeki adalarda askeri tedbirler alınmaya başlanmış, savunmaya ilişkin olarak ise gerekli
görülen yerlere asker ve gemi takviyesi yapılmıştır. Özellikle Bosna Eyaleti, Bulgaristan,
Yunanistan sınırına yakın bölgeler dikkatlice takip edilmiş, bir olay çıkmaması için gerekli
tedbirler alınmıştır ayrıca Avusturya ve Yunanistan'dan gelebilecek kışkırtmalara dikkat
edilmiştir (Feyzioğlu, 2014: 64). Avrupa devrimlerinin bir sonucu olarak 1848 yılında Osmanlı
devletine kaçıp yerleşen özellikle Macar mülteciler sayesinde Avrupa’da hakim olan yeni
düşüncelerin Osmanlı devletinin gelişmesinde önemli bir paya sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Avrupa’da birçok ülkede liberalleşme ile birlikte ülkelerin anayasaları hazırlanmışken, Osmanlı
devletinde bu dönemde anayasadan bahsedemeyiz. Kanunnameler ve fermanlarla ayakta
kalmaya çalışan Osmanlı, döneme ayak uydurmaya çalışsa da yaptığı ıslahatlar halk tarafından
tam olarak içselleştirilmediğinden ya da kanunlar içerisinde boşluk olduğundan anayasallaşma
hareketlerinin temellerinin atılmış olduğu ancak tam olarak oturtulamadığı görülmektedir. Bunu
Sarp şu şekilde ifade etmektedir;
Tanzimat Fermanı’nda da gelen yeniliklerin bütün tebaaya duyurulmasının yanında dost
devletlerin sefirlerine de ilan edilecek olması, Reşit Paşa’nın ülke dışında Tanzimat’ı anlatma
çabaları en iyi ihtimalle Tanzimat Fermanı’nın sadece içe dönük bir modernleşme ve
bütünleşme hamlesi olmadığı, Batılı ülkelere de gayrimüslim tebaa konusunda belli taahhütler
manasını taşıdığı anlamına gelmektedir (Sarp, 2013: 211) .
Bu ıslahatların içselleştirilememesinin en büyük nedeni ise, Islahatların Avrupa’daki devletlerin
kanunlarından ya da ıslahatlarından alınıp, yeterli alt yapısı olmayan ve hatta bu tür ıslahatlara
hazır olmayan Osmanlı’ya tercüme edilerek oturtulmaya çalışılmasıdır. Osmanlı devletinin fikri
olarak etkilendiği alan ise 19.yüzyılın ikinci yarısında yavaş yavaş eşitlik kavramının Avrupa
devletlerin baskısıyla da olsa önem kazanmasıdır. İnsan haklarından bu dönem içerisinde somut
olarak bahsedemesek de, bu hareketler Osmanlı Devleti’nde modernleşme ve anayasallaşma
adına büyük bir adım olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla yapılan ihtilallerin sadece o coğrafi
sınırlar içerisinde kalmadığı, endüstri devrimi sonucu ticaretin ve ülkelerin birbirine bağımlı
hale gelmesiyle birlikte ihtilallerin fikri çıktılarının tüm devletlere dalga dalga yayıldığı
görülmektedir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:13, Ağustos 2017, s. 409-419
417
1848 - 1871 Almanya’nın Ulus Devlet Olma Süreci ve
Osmanlı Devletine Etkisi
KAYNAKLAR
Altuntaş, Mehmet (2002). Türk Anayasalarında İnsan Hakları. Uzmanlık Tezi, Başbakanlık
İnsan Hakları Başkanlığı.
Armaoğlu, Fahir (1997). 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara: Tdk Yayınları.
Bultmann,
Markus
(2017).
Das
Bundesarchiv
–
https://www.bundesarchiv.de/imperia/md/content/dienstorte/rastatt/lernhilfe_revolution.
pdf
Çıvgın, İzzet – Yardımcı, Remzi (2007). Çağdaş Dünya Tarihi. Ankara, Maya Akademi.
Dumenil, Anne - Galloux, Bernadette (2010). (Ed. Historie/ Geschichte Europe und die Welt.
Stuttgart- Leipzig: Ernst Klett Verlag.
Engels, Friedrich (2012). Revolution und Konterrevolution in Deutschland. Jazzybee Verlag,
Erdem, Gazi (2010). Islahat Fermanı’na Yeniden Bir Bakış. Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi,51(1), 327-348.
Erdoğan, Mustafa (2001). Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (3.Baskı) , Ankara: Liberte
Yayınları.
Feyzioğlu, Hamiyet (20 Mart 2014). 1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı Devleti’nin Balkanlar
ve Adalar’da Aldığı Önlemler. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/34/285.pdf,
Gözler, Kemal (2007). Türk Anayasa Hukuku Dersleri (4. Baskı) , Bursa: Ekin Kitapevi
Yayınları.
Hizmetli, Sabri (1999). Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanı’nın İlanından Sonra Gayr-i
Müslimlerin Durumlarıyla İlgili Gelişmeler. İslami Araştırmalar Dergisi, 12(2), 123128.
Hür,
Ayşe
(20Mart2014).
İnsanoğlu’nun
Leviathan’a
Karşı
Savaşı.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/insanoglunun_leviathana_karsi_savasi,1181485.
Hobbes, Thomas (1946). Leviathan. Oxford: Basil Blackwell.
Hobsbawm, Eric (2012). Devrim Çağı 1789-1848, Ankara. Dost Yayınları.
Kenanoğlu, Macit (2006). 1858 Arazi Kanunnamesi ve Uygulanması. Türk Hukuk Tarihi
Araştırmaları , 1,107-138,
Kennedy, Paul (2002) . Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri. İstanbul: Türkiye İş Bankası.
Kreiser, Klaus ve Neumann, Cristoph (2008). Küçük Türkiye Tarihi (2).( Y.E.Gürbüz,Çev).
İstanbul: İletişim (Orijinal Çalışma Basım Tarihi 2003).
Kısakürek, Evin ve Kısakürek, Arda (1 Mayıs 2014). Anadolu Merkezli Dünya Tarihi. Web.
Konan, Belkıs (2011). İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Açısından Osmanlı Devletine Bakış.
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15(4), 254-288.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı: 13, Ağustos 2017, s. 409-419
418
Onur Yılmaz _ Sezen Ceren Yılmaz _ Erkan Zengin
Lewis, Bernard (2004). 300 Yıldır Sorulan Soru: Hata Neredeydi? Çev: Harun Özgür Turhan ve
Serpil Bilbaşar, İstanbul: Oğlak Yayıncılık ve Reklamcılık.
Sarp, Çağatay (2013). Tanzimat Hareketlerinin Osmanlı-Türk Toplumsal Yapısı Üzerindeki,
Etkileri, 2. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiri Kitabı, İstanbul.
Tocqueville, Alexis (1995). Eski Rejim ve Devrim. (I,Turhan,Çev.).İstanbul. Kesit Yayıncılık.
419
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 4, Sayı:13, Ağustos 2017, s. 409-419
Download