Ş. YEŞİLYURT İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı1 Şahin YEŞİLYURT Öz İslam tarihinin önemli isimlerinden olan İmam Ebu Yusuf, Abbasi Devleti döneminde kurulan ve kadıların kadısı anlamına gelen kãdilkudât makamının ilk temsilcisi, İmam Ebu Hanife’nin önde gelen talebelerindendir. Siyaset, sosyoloji, iktisat ve kamu maliyesi gibi alanlarda önemli görüşler ileri sürmüştür. Çalışmada bu alanlardan kamu maliyesi alanına yapmış olduğu katkılar ele alınmış ve tarihte yazılmış ilk kamu maliyesi kitabı olan Kitâbü’l-Harâc eseri incelenmiştir. İslam dininin toplumsal hayatın iyileştirilmesine ve sosyal refahın sağlanmasına verdiği önem neticesinde, İmam Ebu Yusuf’un kamu maliyesi alanına katkısı; optimal vergi oranı, ödeme gücü, ayırma kuramı, vergilendirme dönemi, çifte vergilendirme gibi kavramlar üzerinden sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: İmam Ebu Yusuf, Kitâbü’l-Harâc, İslam Kamu Maliyesi, İslam Vergi Hukuku, İslam Tarihi Imam Abu Yusuf’s Contribution to the Field of Public Finance Abstract Imam Abu Yusuf, a key figure in the history of Islam was the first representative of Kadi’l Kudat which was founded in the Abbasid period and refers to head qadi of other qadies and was one of the leading students of Imam Abu Hanifa. He suggested significant ideas in many fields such as politics, sociology, economics and public finance. Of these fields, his contributions to the field of Public Finance are discussed and in this context, Kitâbü’l-Harâc, the first written book on public finance in the history is examined in this study. So, Imam Abu Yusuf’s contribution to the field of public finance was worthy for the improvement in concepts such as Bu çalışma, 8-10 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlenen I. Türk İslam Siyasi Düşüncesi Kongresinde sunulan “İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesine Katkısı” isimli bildirinin yeniden ele alınmış ve yapılan değerlendirmeler sonucunda düzenlenmiş halidir. Arş.Gör., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, SBF, Maliye Bölümü, Maliye Tarihi Anabilim Dalı, shnyslyrt@gmail.com 1 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 97 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı optimal taxation rate, the ability to pay, discrimination principle, taxation period and double taxation together with the importance given to improving the social life and developing the social welfare in Islam. Keywords: Imam Abu Yusuf, Kitâbü’l-Harâc, Islamic Public Finance, Islamic Tax Law, History of Islam JEL Classification Codes: B31, Z12, K34 Giriş İnsanlık tarihi boyunca varlığını devam ettiren kadim unsurların başında gelen iktisadi ve mali hayat, ilkel toplumlardan günümüz modern toplumlarına kadar var olagelmiştir. Zamana, mekâna ve topluluklara göre şekillenen iktisadi ve mali hayatın gelişmesinde dinin derin bir etkisi olduğu ise yadsınamaz bir gerçektir. Söz konusu durumu İslam dini açısından dikkate aldığımızda ise iktisadi ve mali konulara da yer veren bilgileri Kutsal Kitap’tan ve ayrıca İslam Peygamberi’nin (sav) sünnetlerinden takip etmek mümkündür. Ayrıca bu kaynaklar haricinde, Kuran ve sünnet gibi İslam dininin temel kaynakları üzerine bina edilen ve onları aktarmayı hedefleyen İslam düşünürlerinin çalışmalarında da söz konusu iktisadi ve mali konular hakkında bilgilere ulaşmak mümkündür. İmam Ebu Yusuf, Kitâbü’l-Harâc çalışması ile bu düşünürler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Kuran-ı Kerim ve sünnet temelleri üzerine mali konuları ele alan İmam Ebu Yusuf’un söz konusu çalışması bu alanda bir ilki temsil etmekte ve günümüz maliye sisteminde yer alan optimal vergi oranı, ödeme gücü, ayırma kuramı, vergilendirme dönemi ve çifte vergilendirme gibi birçok kavramın izlerini orada bulabilmek mümkün görülmektedir. Bu kapsamda çalışmada, öncelikle İmam Ebu Yusuf’un hayatı ele alınacak ve Kitâbü’l-Harâc hakkında açıklamalar yapılacaktır. Sonraki bölümde ise Kitâbü’l-Harâc’da yer alan konular ile kamu maliyesinin alt dalları olan kamu gelirleri, kamu giderleri ve kamu maliyesi yönetiminin ilişkisi incelenecektir. 1. İmam Ebu Yusuf’un Hayatı Hicri 113 (M.731) yılında Kûfe’de doğan ve Ebu Yusuf künyesiyle meşhur olan Yakub b. İbrahim Ensari çok çocuklu ve yoksul bir ailede doğmuştur. İçinde bulunduğu bu yoksulluk durumu çocukluk ve gençlik yıllarında da devam etmiştir. Bu nedenle daha küçük yaşlarda geçimlerini sürdürebilmek için çalışmak zorunda kalmış ise de tahsil hayatını mümkün derecede ihmal etmemeye çalışmıştır. Bu şartlar altında evlenen İmam Ebu Yusuf, bulunduğu dönemde Ebu Hanife2nin derslerine katılmıştır. Ancak ailesinin geçimini sağlayabilmesi için çalışmak zorunda olması onu bu derslerden zaman zaman uzaklaştırmıştır. Bu durumu fark eden hocası azmini ve zekâsını çok takdir ettiği bu öğrencisinin nafakasını üstlenerek derslerine düzenli bir şekilde katılmasında ve iyi bir eğitim almasında yardımcı olmuştur (Öğüt, 1994: 260; Ekinci, 2006; Özdemir, 2013: 492-493). Ebu Hanife ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de ilim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. İlim hayatına atılınca ticaret işini ortakları aracılığıyla sürdürdüğü ve aynı zamanda öğrencilerine ve diğer insanlara yardımlar yaptığı bilinmektedir (Uzunpostalcı, 1994: 131). 2 98 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT İmam Ebu Yusuf’un iyi bir eğitim almasında yardımcı olan bir diğer etken ise içinde yaşadığı Kûfe şehri olmuştur. Hz. Ali (r.a.) döneminde Kûfe şehri bazı sahabi ve tabiilerin çalışmalarıyla düşünce ve ilim merkezi halini almıştır. Başta Ebu Hanife’nin katkıları olmak üzere Kûfe şehri Abbasi döneminde de gelişme göstermiş ve yörenin diğer ilim merkezlerini geride bırakmıştır. Söz konusu bu faktörler İmam Ebu Yusuf’un yetişmesinde yaşadığı bölgenin katkısını yansıtır (Özdemir, 2013: 497; Öğüt, 1994: 260-265). Kûfe şehrinin sahip olduğu bu ilim ortamı bünyesinde birçok alimi barındırmıştır. Bu alimlerden dersler alan İmam Ebu Yusuf’un en tanınmış ve önemli hocası İmam Ebu Hanife olmakla birlikte İbn Ebi Leyla, Ebu İshak eş-Şeybani, Süleyman et-Temimi, A’meş, Hişam b. Urve, Muhammed b. Yesar, Hasan b. Dinar ve İsmail b. Ümeyye gibi alimlerden de dersler almıştır (Özdemir, 2013: 498; Uslu, 2013: 412-414). Ayrıca hadis ilminde Husayn b. Abdurrahman’dan ve megazi ilminden ise İbn Ebi İshak’dan dersler almıştır (Öğüt, 1994: 261). Almış olduğu bu dersler onun fıkıh, hadis, tefsir, megazi3 ve eyyamü’l Arab4 alanlarında dönemin seçkin alimlerinin arasında olmasını sağlamıştır. İmam Ebu Yusuf’un döneminde yaşayan çağdaşları onun bu alanlardaki bilgilerinden övgüyle bahsetmişlerdir (Şamil İslam Ansiklopedisi, 2015). Hocası Ebu Hanife’nin vefatından sonra (H.150/M.767) geçim sıkıntısına düşen Ebu Yusuf, Abbasi halifesi Mehdi döneminde Bağdat’a yerleşmiş ve burada kadılık görevine getirilmiştir. Daha sonra Cürcan’a vali olarak tayin edilen veliaht Musa el-Hadi ile Cürcan’a giden Ebu Yusuf, Halife Mehdi’nin vefatından sonra halifelik makamına geçen Hadi ile birlikte Bağdat’a dönmüş ve kadılık görevine devam etmiştir. Halife Hadi’den sonra halifelik makamına geçen Harunurreşid de onu görevinde bırakmakla kalmamış; aynı zamanda yargılama hukukunda ve uygulamada birliğin sağlanması amacıyla ilk defa bu dönemde kurulan “kãdilkudât” makamına atamıştır. İslam tarihinde bu ünvanı kullanan ilk kişi olan Ebu Yusuf, Abbasi hilafetine bağlı bütün bölgelerdeki kadıları tayin ve azletme yetkisine sahip olduğu için5 “kadi kudati’d dünya” diye anılmıştır (Ekinci, 2006; Öğüt, 1994: 261). Hayatının sonuna kadar bu makamda görev icra eden Ebu Yusuf, 5 Reiülevvel 182 (26.04.798) tarihinde Bağdat’da vefat etmiştir. Cenaze namazını bizzat kıldıran Halife Harunurreşid, onu kendi aile kabristanına defnetmiştir. Kabri Bağdat’ın Kazımiye bölgesinde, Kazımeyn Türbesine bitişik olan ve kendi adıyla anılan caminin yanındadır. İmam Ebu Yusuf, fazilet ehli bir kişi olarak tanınmış ve kendi içerisinde yetiştiği yokluk ve sıkıntılı günleri anımsayarak hayatı boyunca ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatmıştır. Vefatından önce Mekke, Medine, Kûfe ve Bağdat halkına yardımda bulunulmasını vasiyet eden Ebu Yusuf, halife nezdinde ve saray çevresinde büyük “Savaş yeri, savaş ve savaş hikâyeleri” anlamındaki “mağzat kelimesinin çoğulu olan “megazi” Resül-i Ekrem’in gazve ve seriyyelerinin tarihine ve bu konuda yazılan” kitaplara isim olmuş, siyer kelimesinin eş anlamlısı halinde hem kendi başına hem siyerle birlikte kullanılmıştır (Fayda, 2009: 319-324) 4 Cahiliye devrinde ve İslamiyetin ilk zamanlarında Arap kabileleri arasında cereyan eden savaşlar için kullanılan tabirdir. Arap edebiyatında bu savaşlarda cereyan eden olayların nesir ya da nazım halinde anlatıldığı kıssa çeşidine “eyyam” adı verilmiştir (Kapar, 1995: 14-16). 5 Bu makamda bulunması dolayısıyla kadıların tayin işlerinde yetki sahibi olan Ebu Yusuf, aynı zamanda Hanefi mezhebinden olmasından ötürü Hanefi mezhebine mensup kadılara görev verdiği için bulunduğu yörede bu mezhebe karşı ilgi ve iltifatın artmasını sağlamıştır. Ayrıca bu kadılar vasıtasıyla Hanefi mezhebinin yayılıp genişlemesinde onun bu görevinin önemli bir payı olmuştur (Öğüt, 1994: 264). 3 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 99 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı bir itibara ve servete sahip olmuştur. Bu nedenle zaman zaman yöneticilerin arzuları doğrultusunda fetvalar vererek bu zenginliğe ulaştığı iddiasıyla itham edilmiştir (Öğüt, 1994: 261). Ancak gerek dönemin alimlerinin gerekse hocası Ebu Hanife’nin Ebu Yusuf hakkında söyledikleri bu iddiaları önemsiz kılmaktadır. Ayrıca Halife Harunurreşid’e Ebu Yusuf’a niçin bu kadar çok değer verildiği sorulduğunda “ilimdeki kemali, hafıza gücündeki üstünlüğü, mezhepteki istikameti ve dindeki muhafazakârlığı sebebiyle” cevabı söz konusu durumu destekler niteliktedir (Öğüt, 1994: 262). Sahip olduğu bu derin bilgi ve şahsiyeti hasebiyle Ebu Yusuf’un ders halkasına ve ilim meclislerine birçok talebe katılmıştır. Kendisinden fıkıh öğrenmek ve hadis rivayet etmek suretiyle ilim tahsil eden öğrencilerin en tanınmışları Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Hasan eş-Şeybani, Bişr b.Velid el-Kindi, Bişr b. Gıyas, Yahya b. Masu, Hilal b. Yahya, er-Rey, Cafer b. Yahya el-Bermeki, Hasan b. Ziyad el-Lü’lüi, Esed b. Furat ve Yahya b. Âdem’dir (Öğüt, 1994: 262). Geniş bir öğrenci yelpazesine sahip olan Ebu Yusuf, hocası Ebu Hanife’nin görüşlerini aynen aktardığı gibi birçok konuda da ona muhalefet etmiştir.6 Özellikle hayatının son bölümlerinde bu fikir ayrılıklarının sayısında artış olduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca bu fikir ayrılıklarını kendi içerisinde de yaşayan Ebu Yusuf’dan, bazı konularda iki farklı fetva nakledilmiş olması onun özellikle kadı olduktan sonra bir kısım fetvalarını değiştirdiği izlenimini uyandırmaktadır. Hocası Ebu Hanife’yle farklı fikirlerinin oluşmasında ise şu iki olayın önemli rol oynadığı belirtilmektedir (Öğüt, 1994: 263-264; Ekinci, 2006): Ebu Yusuf’un çok sayıda hadis alimiyle görüşmesi, onlardan hadis alması ve Ebu Hanife zamanında tevsik7 edilmeyen birçok hadisin onun zamanında tevsik edilmesi farklılığın ilk nedeni şeklinde ileriye sürülmektedir. İkinci olarak ise; kadı ve kãdilkudât sıfatıyla yargı görevinde bulunmasından dolayı kazandığı tecrübe ve uygulamalar vasıtasıyla edindiği izlenimlerin fikirlerinde değişikliğe yol açtığı ileri sürülmektedir. Böylesine engin bir ilim hayatına sahip olan ve hayatının sonuna kadar “kãdilkudât” görevinde kalan Ebu Yusuf’un ilim hayatına kazandırmış olduğu birçok eser bulunmaktadır. Bu eserleri Tablo 1’de görmek mümkündür (Ebu Yusuf, 1973: 17; Öğüt, 1994: 264; Ekinci, 2006; Şamil İslam Ansiklopedisi, 2015; Bal, 2014: 4): Tablo 1: İmam Ebu Yusuf’un Eserleri Kitâbü’l Harac Kitabü’l Hudud Kitabü’l Gasb İhtilafu Ebi Hanife ve İbn Ebi Leyla Kitabü’Red ala Malik b. Enes Kitabü’l-Feraiz E’mali Fi’l Fikh Kitabü’z Zekât Kitabü’l-Vesaya Kitabü’l Büyü Kitabü’s Salat Kitabü’l-Vekale Kitabü’l Cevami Kitabü’s Siyam El-Asl İhtilafü’l Ensar Kitabü’s Sayd ve’z-Zebaih Kitabü’r-Red ala Siyeri’l Evzai (Reddü Siyeri Evzai) Bunun temel nedeni ise bizzat hocası Ebu Hanife’nin kendisinin işitmediği bir delil buldukları zaman bu istikamette yeni bir içtihad etmelerini vasiyet etmiş olmasıdır (Ekinci, 2006). 7 Belgeleme, doğrulama (TDK, 2015). 6 100 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT Kitâbü’l Harac Kitabü’l Hudud Kitabü’l Gasb Kitabü’l-Imla Emali ve Nevadir Edebü’l-Kadi ala Mezhebi Ebi Hanife Edebü’l Kadi el-Mebsut Müsnedü’l-İmam Ebi Yusuf Kaynak: İmam Ebu Yusuf (1973), Kitâbü’l-Harâc (çev. Ali Özek), Hisar Yayınları, İstanbul; Kallek, C. (2002), Kitabü’l-Harâc Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul, 26, 101-104. Tablo 1’de de görüleceği üzere zengin ve çeşitli bir eser kataloğuna sahip olan İmam Ebu Yusuf’un çalışmalarından yalnızca Kitâbü’l-Harâc ve İhtilafu Ebi Hanife ve İbn Ebi Leyla çalışmaları günümüze kalabilmiştir. 2. Kitâbü’l-Harâc İmam Ebu Yusuf’un eserleri arasında önemli bir yere sahip olan ve günümüze kadar varlığını devam ettiren Kitâbü’l-Harâc, hangi Abbasi Halifesine yönelik olarak yazıldığı belli olmayan bir hitapla ve yine o halifeye dua ile başlamakta;8 daha sonra ise kitabın yazılış amacını ortaya koymaktadır. Bu çerçevede kitabın halife tarafından yazılmasının istendiğini ve muhtevasının haraç, öşür, sadaka, zekât ve cizye gibi kamu gelirlerini içermesini istediğini belirtmektedir. Ebu Yusuf’a göre halife bu talebiyle hâkimiyeti altında bulunan halka ağır vergiler altında zulmetmemeyi ve onların iktisadi ve sosyal yaşamlarını kolaylaştırmayı hedeflediğini iddia etmektedir (Ebu Yusuf, 1973: 27; Fayda, 1973: 389). Bu kapsamda eseri ele aldığını ifade eden yazar, burada belirtilen kural ve kaidelere uyan yöneticiler hakkında ayet ve hadislerle Allah’ın vadettiği mükâfatı elde edilebileceğine; aksi takdirde uygulanmaması durumunda ise sorumluluğa ve çetin bir azaba dikkat çekmektedir9 (Ebu Yusuf, 1973: 27-47). Bu hitabın, müjdenin ve ikazın ardından Ebu Yusuf, halifenin sormuş olduğu sorulara10 33 fasılda cevap vermektedir. Fasılların hacimleri arasında ciddi oranda farklılıklar olmakla birlikte aynı zamanda ilk dönem eserlerde görülen başlıksız alt bölümler ve parçalar burada da yer almaktadır. Bu alt bölümlere geçişler halife tarafından yöneltilen sorularla yönetilmekte ve soruların her biri hadisler, fıkhi mülahaza ve ihtilaflar ışığında yanıtlanmaktadır. Ayrıca bu ara geçişler “Ebu Yusuf dedi ki”, “Kale Ebu Yusuf” şeklinde başlayan cevap kalıplarıyla gerçekleştirilmektedir (Kallek, 2004: 75). Halifenin sorduğu sorulara verilen cevaplar çerçevesinde kitabın içeriği dikkatle incelendiğinde; yazarın çiftçilik, hayvancılık, balıkçılık, avcılık ve ormancılık olmak üzere tarım ekonomisinin dalları üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Söz konusu durum ise Ebu Yusuf’un yaşadığı dönemde hâkim olan iktisadi ve mali yapının temel dayanağını ortaya koymaktadır. Çalışmasında dönemin iktisadi ve mali Allah Emir-ül mü’minin’e uzun ömürler versin. Tam bir nimet ve zenginlikle devamlı bir haysiyet içinde şeref ve izzetini yüceltsin!... (Ebu Yusuf, 1973: 27). 9 Ebu Yusuf, Fadl b. Merzuk, Atiyye b. Said ve Ebu Said yoluyla Peygamber (sav)’den şöyle rivayet etmiştir: “Bana insanların en sevgilisi ve kıyamet gününde mekân bakımından en yakın olanı, adaletle hükmeden bir reistir. Kıyamet gününde bana insanların en sevimsizi ve en fazla azap görecek olanı ise zalim idarecilerdir”. (Ebu Yusuf, 1973: 35). 10 Sorular “Ve se’elte ya emire’l-mü’minin ‘an…” veya “emma ma se’elte’anhu ya emire’l-mü’minin min… ” gibi kalıplarla başlamaktadır (Kallek, 2004: 74). 8 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 101 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı analizini ortaya koyan hem akla hem de nakle önem veren ve ayet-hadis çerçevesinde olayları ele alan Ebu Yusuf ayrıca sahabe ve tabiinin sözlerine ve uygulamalarına da yer vermektedir.11 Bunlara ek olarak İmam Şâfiî, İmam Malik ve Leys b. Sa’d gibi imamların konu hakkındaki görüşlerini de aktarmakta ve varsa ihtilaflı görüşleri belirttikten sonra kendi içtihatlarını da belirtmektedir. Ayrıca bazı konularda hadislere dayanarak hocası Ebu Hanife’ye muhalefet ettiği ve diğer bazı fakihlerin görüşlerini tercih ettiği görülmektedir12 (Kallek, 2004: 79; Ebu Yusuf, 1973: 48-55, 113-117). İslam maliye sisteminin çerçevesini çizmeye çalışan Kitâbü’l-Harâc günümüze ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmiştir. Bu aşamaları şu şekilde özetlemek mümkündür (Ebu Yusuf, 1973: 20-21; Kallek, 2004: 69-70): Eser önce el-Matbaatü’l Emiriyye (1302) tarafından tek bir yazma esas alınmak suretiyle neşredilmiştir. Daha sonra buna dayanılarak Mevsu’atü’l Harac (1346) içinde bir baskı daha yapılmıştır. Ancak bu eserin şerhi Abdülaziz b. Muhammed er-Rahabi tarafından yapılmış (1973) ve Fıkhü’l Mülük ve Miftahu’r-Ritaci’lMursad ‘ala Hizaneti Kitabi’l Haraç şeklinde isimlendirilmiştir. Bu şerhten sonra ise Muhammed İbrahim el-Benna (1981) ve İhsan Abbas (1985) tarafından neşredilmiştir.13 Eser ayrıca E. Fagnan tarafından Fransızcaya, Muhammed Necatullah Sıddıki tarafından Urducaya (1966) tercüme edilmiş ve Urducadan da Farsça, Malayca, Rusça ve İtalyancaya tercümeleri yapılmıştır. Abid Ahmad Ali (1969) tarafından İngilizceye çevrilen eserin bir de Bernard Lewis (1974) tarafından gerçekleştirilmiş İngilizce çevirisi bulunmaktadır. Ancak bu çeviri eserin tamamını kapsamamakta; sadece giriş bölümünü içermektedir. Son olarak Osmanlı Türkçesine Müderriszade Muhammed Ataullah Efendi ve Rodosizade Mehmet Efendi tarafından çevrilen eseri Ali Özek günümüz Türkçesine aktarmıştır. Ayrıca bu üç Türkçe esere ilaveten bir de Üniversite Kütüphanesinde (No: 3271) bulunan bir tercümesi yer almakla birlikte mütercimine ve tarihine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kitâbü’l-Harâc üzerine yapılan şerhlere ve tercümelere ek olarak eserin genel muhtevasından ziyade, içerdiği iktisadi ve mali konular üzerine yapılan çalışmalar dikkate değerdir. Bu çalışmalar Ahmed Sâdık Sa’d (Dirâsât fi’l-mefâhimi’liktisadiye lede’l-müfekkirini’l-İslamiyyîn: “Kitâbü’l-Harâc” li-Ebİ Yûsuf, Kahire 1988), Şevkî Ahmed Dünyâ (silsiletü a’lâmi’l-iktisâdi’l-İslamî, Riyad 1984), Muhammed Necatullah Sıddîkî (“el-Fikrü’l-iktisâdi li-Ebî Yûsuf, Mecelletü ehhâsi’l-iktisâdi’l-İslâmî 1985), Muhammed Muhammed Mer’î (en-Nuzumü’lmâliyye ve’l-iktisvdiyye fi’d-devleti’l-İslâmiyye ‘ala dav’i Kitâbü’l-Harâc li-Ebî Yûsuf, Devha 1987), Sabahuddin Azmi (Taxation Policy in Early Islam: the Ancak bu isnatlarında her zaman hadisçilerin titizliğini göstermemekte, “Küfeli bazı âlimlerden”, “Küfeli bazı şeyhlerden”, “bazı eski şeyhlerden”, “Medineli bazı şeyhlerden” vb. ifadelerle isim vermeden rivayette bulunmaktadır (Kallek, 2002: 102). 12 Savaşa katılan süvariye ganimetten verilmesi gereken pay, amber ve inciden vergi alınıp alınamayacağı, toprak mahsullerinden kesilecek vergi konusunda hocasına muhalefet eden Ebu Yusuf, bir Müslümanla zimmi arasında el değiştiren öşür arazisinin statüsü hususundaki içtihadında ise Hasan Basri ve Ata’nın görüşlerini tercih etmiştir (Ebu Yusuf, 1973). Mali konular dışındaki farklılıklar için bkz. Özdemir, A. (2013), “İmam Ebu Yusuf’un Fukaha Tabakatındaki Yeri”, 6(3), 499-503; The Journal of Academic Social Science Studies, 6(3). 13 Bunlardan başka Laleli (1164) no. 1609; Bağdatlı Vehbi (1184) no. 1044, Saib (1530) Ankara, Zahiriyye (1530) ve Abidin, Dimeşk yazma nüshaları mevcuttur (Ebu Yusuf, 1973: 20). 11 102 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT Pionnering Contrubition of Abu Yusuf, Yeni Delhi 1997) (Kallek, 1997a: 2) şeklinde olup; bunlara ilaveten ayrıca Cengiz Kallek’in (1997a) “Ebu Yusuf’un İktisadi Görüşleri”, Rifat Uslu “İmam Ebu Yusuf’un Hayatı ve Kitâbü’l-Harâc’ı”, Oğuz Bal “İslam İktisadı’nın Kilometre Taşlarından Ebu Yusuf’un İktisadi Düşüncesi” çalışmaları yer almaktadır. Bunlardan Uslu (2013) ile Bal (2014) tarafından ortaya konulan çalışmalar Ebu Yusuf’un iktisadi fikir dünyasını aktarmaktan ve neden-sonuç ilişkisi kurmaktan uzak kalmakta ve iktisadi kavramları irdeleyememektedir. Ancak Kallek (1997a: 2) çalışmasının önceki yapılan çalışmalardan içerik, yaklaşım ve düzen açısından farklı olduğunu bizzat ifade etmekte ve Kitâbü’l-Harâc’ta yer alan iktisadi konular ile günümüz iktisadi kavramlarını yakınlaştırabilmektedir. Genel anlamıyla yukarıda zikredilen çalışmalar Kitâbü’l-Harâc başka bir ifadeyle Ebu Yusuf’un iktisadi görüşleri üzerine odaklanmaktadır.14 Ancak kitabın isminden de anlaşılacağı üzere15 bir kamu maliyesi alanının konusuna giren vergi kitabı olan çalışmanın kamu maliyesi açısından incelenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu çerçevede takip eden bölümlerde Kitâbü’l-Harâc ile onun kamu maliyesi alanındaki etkisi incelenecektir. 3. Kitâbü’l-Harâc’da Yer Alan Kamu Maliyesi Konuları Kãdilkudât makamında uzun süre kalması hasebiyle Ebu Yusuf, mali konularda yeterli bir donanıma sahip olmuştur. Ayrıca Nizamülmülk ve İbn Haldun gibi şahsiyetlerin de sahip olduğu ilim ve devlet adamlığı vasıflarını taşıdığı için yaşadığı dönemin ihtiyaç ve zaaflarını gözlemleyerek İslami kurallara uygun düşen önlem ve çareler üretmiş ve İslam iktisat-maliye düşüncesinde önemli bir yer edinmiştir (Kallek, 1997a: 2). Bu kapsamda İmam Ebu Yusuf’un mali kuralları ele aldığı çalışması İslam maliyesi düşünce tarihi açısından bir ilki temsil etmektedir. Ebu Yusuf’un kamu maliyesi alanına ilişkin görüşlerine geçmeden evvel iktisat ve maliye kavramlarının anlam karışıklığına uğramasından dolayı bu iki kavram arasındaki temel farklılığa değinmek; maliye alanının ilgi alanına giren konu ve kapsamları tanımlamak gerekmektedir. Bu iki kavram birbiriyle yakın benzerlikler16 içermekle birlikte temelde maliye kavramı devletin sahip olduğu kamu gelirlerini, kamu giderlerini ve bu iki alan arasındaki ilişkiyi inceleyen kamu bütçesine odaklanmakta iken iktisat kavramı, devletin faaliyetlerinden de etkilenmekle birlikte maliyeden daha geniş bir alana hitap etmekte ve esas itibarıyla topluma yönelik üretim, tüketim, değişim ve bölüşüm gibi temel süreçleri içermektedir. Bu nedenle bu iki alanı birbirinden keskin şekilde ayırmak mümkün görülmemekte, aksine yakın ilişkiler içinde bulundukları ifade edilmektedir. Nitekim mali bunalımın yaşandığı bir maliye sisteminde ekonomi de yaşanan bu olumsuzluklardan Kitâbü’l-Harâc sadece iktisadi konuları içermemekte aynı zamanda toprak sisteminden devlet idaresine, siyasetten toplumsal hayata dair bilgiler de içermektedir. 15 Arapça “harc” kökünden gelen ve sözlük anlamı “topraktan çıkan şey” olan haraç kelimesine; ayrıca toprak, bina, hayvan, köle gibi kaynakların ürün, kira, ücret türü getirileri ve devlet gelirleri olmak üzere birbiriyle ilgili anlamlar yüklenmiştir. Genel olarak tebaanın mal varlığından alınan vergileri ifade eden haraç zamanla özellikle toprak vergisi için kullanılmıştır (Kallek, 1997b: 71). 16 Aslında bu yaklaşım biçimi bütün ilim dalları arasında geçerlidir. Özellikle sosyal bilimler toplumsal olayların sebep-sonuç ilişkisi içerisinde kendi alanlarıyla ilgili belirli kesitleri alır ve kendi bakış açıları ile irdeler. Bu nedenle ekonomi ve maliye alanlarında olduğu gibi ilim dalları arasındaki ilişki derinleşmekte iken aynı zamanda ayrışabilmektedir (Akdoğan, 2009: 8-9). 14 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 103 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı etkilenebilmektedir. Mali bunalımın derinleşmesiyle birlikte merkezi devlet üretici üzerinde baskıyı artırma yoluna giderek üretimin gerilemesine, dolayısıyla da ekonominin daralmasına neden olabilmektedir. Öte yandan ekonominin daralma yönünde bir seyir izlemesi durumunda ise devletin kamu gelirlerinin azalması ve ekonomide yaşanan olumsuzluklar maliyeyi etkileyebilmektedir. Ancak yine de maliye ile ekonomi arasında her zaman karşılıklı bir ilişki görülemeyebilir. Devletin siyasal gücünün ve dolayısıyla ekonomi üzerindeki denetimin azaldığı dönemlerde maliye ile ekonominin farklı çıktılar ortaya koyması olanak dahilindedir. Örneğin devletin siyasal gücünün azalması nedeniyle merkezi devletin vergi gelirleri azalabilir ve toplaması gereken gelirler yereldeki baskın unsurların elinde kalabilir. Bundan farklı olarak diğer herhangi bir dönemde savaş tekniklerindeki değişiklikler nedeniyle ordunun beslenmesi ve donanımı gittikçe daha büyük masraflar gerektirebilir ve kamu harcamalarını artırabilir. Bu nedenle devletin gelirleri giderlerinin gerisinde kalabilir, mali bunalım derinleşebilir. Oysa aynı dönemde ekonomi genel bir genişleme eğilimi içinde olabilir, tarım ve zanaatlarda üretim artış gösterebilir. Belirtilen her iki durumda da maliyenin durumuna bakarak ekonomi durumu hakkında değerlendirmeler yapmak hatalı olabilmektedir. Bu yüzden en doğru yaklaşım, maliye ve ekonominin kapsadığı alanları dikkatle tanımlamak ve mümkünse her birini ve birbirleriyle karşılıklı etkileşimlerini ayrı ayrı incelemektir. Bu açıklamalar çerçevesinde çalışmanın devamında kamu maliyesinin önemli üç temel aracını temsil eden kamu gelirleri, kamu giderleri (kamu harcamaları) ve kamu bütçesi araçlarından ilk ikisi hakkında Ebu Yusuf’un görüşleri inceleme konusu yapılacaktır. Ayrıca bu iki araç hakkındaki açıklamalara ek olarak bunlar arasında koordinasyonu sağlayan kamu mali yönetimine değinilecektir. Ancak kamu maliyesinin önemli bir diğer aracı olan kamu bütçesine ilişkin bilgilerin Kitâbü’lHarâc’ta olmaması nedeniyle bu alana değinilmeyecektir. 3.1. Kamu Gelirleri Tarihsel süreç içerisinde birlikte yaşama zorunluluğuna muhatap olan insanlar kavim, imparatorluk, krallık, derebeylik vb. oluşturdukları toplumsal birlikler vasıtasıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu birliktelik neticesinde ortaya çıkan topluluklar daima topluluğun ortak amacını karşılamaya yönelik bir üst yöneticiye ihtiyaç duymuştur. Bu durum ise kaçınılmaz olarak kamu harcamalarını ve bunların finansmanı olan kamu gelirlerini ortaya çıkarmıştır. İşte topluluğun içinde bulunduğu koşullara, toplumsal ihtiyaçlara ve tercihlere bağlı olarak ortaya çıkan harcamaları karşılamada kullanılan gelirlere kamu gelirleri adı verilmektedir. Barındırmış olduğu bu özellikler itibarıyla toplumsal açıdan gerekli olan kamu gelirlerine İslam maliye sisteminde büyük önem verilmiş ve kamu gelirlerinin elde edileceği kaynaklar ile harcanabilmesi muhtemel yerler ve harcama şekilleri ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bu bilgileri gerek İslam dininin genel kaynakları olan Kuran-ı Kerim’de, sünnette, icmada ve kıyasta gerekse de özel kaynakları olan kelam, tefsir, tasavvuf, siyasetname, fütüvvetname vb. kaynaklarda takip etmek mümkündür.17 Genel ve özel kaynaklar şeklinde yapılan sınıflandırma ile belirtilmek istenen; genel kaynakların, İslam dininin dolayısıyla da maliye sisteminin dayanak-temel noktasını oluşturduğu, özel kaynakların ise bu temelin üzerinde inşa edilen bir yapıyı ifade ettiği şeklindedir. Böylece genel kaynaklarda ifade edilen çerçeve özel kaynaklarla desteklenmiş olunmaktadır (Yeşilyurt, 2015: 44). 17 104 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT İmam Ebu Yusuf kamu gelirlerini ele aldığı çalışmasında, İslam maliye sistemi açısından büyük bir öneme haiz olan ganimet, fey, zekât, cizye, haraç gelirleri ile bu gelirler hakkında eski dönemlerdeki uygulamalar hakkında açıklamalar yapmıştır. Bu çerçevede Ebu Yusuf kamu gelir çeşitlerinden ilk olarak ganimet ve fey gelirlerini anlatmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 48-62). Ebu Yusuf ganimet ve fey gelirlerini birbirinden ayırmakta ve kavramsal açıdan bu iki gelir kaleminin farklı içeriklere sahip olduğunu belirtmektedir. Ganimet gelirlerini savaşta gayrimüslimlerden elde edilen her türlü mallar şeklinde ifade eden Ebu Yusuf, bu gelir kaynağının harcanma şeklini ise şu şekilde açıklamıştır: Savaştan elde edilen ganimet geliri 5 bölüme ayrılmakta ve bunun ⁄ ’inin Hz. Peygamber’e (sav) ve O’nun (sav) yakın akrabalarına, yetimlere, miskinlere, yolculara ait olduğunu; geri kalan ⁄ ’inin ise tüm askerler arasında paylaştırıldığını ifade etmektedir.18 Ayrıca bu ⁄ ’lik payın içerisinde ⁄ ’ten hariç olarak Hz. Peygamber’in (sav) payının da olduğunu belirtmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 48-55). Fey gelirlerine baktığımız da ise Ebu Yusuf fey gelirlerinin ganimetten farklı olduğunu19 ancak haraç geliri ile benzeştiğini, fey ve haracın gayrimüslimlerden alınan toprak mahsulleri vergisi olduğunu ortaya koymuştur. Bu gelirin sarf edileceği yerleri ise Haşr Suresi 59/7-8 ayetlerinde belirtildiği üzere Allah’a, peygamberine ve hısımlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara ve sadece Allah’ın rızasını gözetip Allah’a ve Resulüne canlarıyla, mallarıyla yardım eden ve yurtlarından çıkarılıp mallarından mahrum edilen fakir muhacirlere ait olduğunu belirtmiştir. Bu konuda Hz. Ömer (ra) döneminde yapılan bir uygulamayı örnek göstererek söz konusu fey gelirlerinin savaşa katılanlara dağıtılmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle fey gelirlerinin savaşa katılanlara dağıtılmayıp yerel halka bırakılması ve onlardan bir vergi şeklinde alınması yoluyla söz konusu fey gelirlerini ganimetten ayırmakta ve haraca eş tutmaktadır. Böylece ele geçirilen yerlerden elde edilecek gelirler sadece savaşa katılan Müslümanlar arasında kalmamakta, sonradan gelecek Müslümanlara da ulaştırılması gaye edinilmektedir. Ayrıca yörede kalıp işleriyle hayatlarını sürdürmeye devam eden zimmilerden haraç vergisine ek olarak bir de baş vergisi olan cizyenin de alınması hedeflenmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 56-62). Bu uygulamalar ile hem devlete kamu gelirlerinin artırılması adına yeni bir gelir sağlanmış olunmakta hem de elde edilecek olan daimi gelir kalemleri ile toplumsal refahın ve adaletin sağlanması amacına ulaşılmasına olanak tanınmaktadır. Bu amaçlara ulaşma hedefi Haşr Suresi’nin 59/7 ayetinde “… ki sade içinizden zenginler arasında dolaşır bir devlet olmaya…” şeklinde beyan edilmiştir. Fey ve ganimet gelirleri konusuna paralel olarak Ebu Yusuf, halifenin sormuş olduğu “topraklarında ve kendiliğinden Müslüman olan harbiler hakkındaki hükmün ne olacağı” şeklindeki soruya cevap verirken aynı zamanda öşür arazisi ile haraç Enfal (8/41) “Bir de malumunuz olsun ki ganimet aldığınız herhangi bir şey, mutlaka onun beşte biri Allah içindir ki Peygamber’e ve ona karabeti olanlarla yetimler ve miskinler ve yolda kalmışlardır, eğer siz Allah’a iman etmiş ve o Furkan günü, o iki cemiyyetin çarpıştığı gün kulumuza indirdiklerimize iman eylemiş iseniz bunu böyle bilin; daha Allah her şeye kadir” (DİB, 2015). Sonraki ayetler için de aynı kaynak kullanılmıştır. 19 Terim olarak gayrimüslimlerden alınan haraç, cizye, ticari mal vergisi ve diğer bazı gelirleri ifade etmekle birlikte fey geliri kapsamına ganimeti de dahil eden anlamlar verenler olmuşsa da yaygın görüşe göre ganimet feyin dışındadır (Fayda, 1995: 511). Burada fey ile ganimet arasında temel farklılığı ortaya koyan kıstas elde edilen gelirin savaşla mı yoksa savaş dışı yolla mı ele geçirildiğidir. 18 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 105 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı arazisi hakkında açıklamalarda da bulunmuştur. Böylece öşür ve haraç arazisi hakkında şu üçlü sınıflandırmayı yapmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 111-112): - Kendi topraklarında kendiliğinden Müslüman olanların durumu hakkında, bunların diğer Müslümanların sahip olduğu haklar konusunda eşit olduklarını ve vergilendirilmesi gereken arazilerinin öşür arazisi olduğunu, - Gayrimüslimlerden olup İslam dininin ortaya koyduğu sorumlulukları yerine getirenlerin zimmi olarak nitelendirildiğini ve bunların vergilendirilmesi gereken arazilerinin haraç arazisi olduğunu, ayrıca onlara anlaşma kuralları çerçevesinde muamele edilmesini ve ağır yük yüklenmemesi gerektiğini, - Savaşla elde edilen araziler hakkında bu araziler üzerinde halifenin geniş yetkisinin bulunduğunu, hangi arazi sisteminin daha faydalı ve gelir getireceği düşünülüyorsa o sistemin uygulanabileceğini ortaya koymuştur.20 Ganimet ve fey gelirlerinden sonra Ebu Yusuf, İslam maliye sisteminde önemli ve istisnai21 bir yer tutan zekât22 gelirine etraflıca yer vermiştir. Ebu Yusuf zekât hakkında şu bilgileri aktarmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 131-146): Zekâtın hangi kaynaklardan alınacağı ve bunların miktarının ne olacağı, Zekât memurlarının seçilmesindeki kıstasların neler olacağı, Zekât memurlarının halka nasıl davranması gerektiği ve halkın da onlara karşı nasıl tutum ve davranışlarda bulunması gerektiği, Zekât mükelleflerinin hilelerden kaçınması gereken durumların neler olduğu, Zekât memurlarının maaşlarının nasıl ödeneceği ve rüşvete neden olabilecek durumların hangi yollarla önleneceği, Zekât ve haraç gelirlerinin aynı görevlilerce toplanamayacağı, Zekâtın nerelere sarf edileceği. Ebu Yusuf zekâtla ilgili olarak öncelikle zekât gelirinin konusunu oluşturan bazı hayvanlara (koyun, deve, sığır, kısrak, keçi ve manda) yer vermekte ve bunlardan hangi miktarda vergi alınacağı konusunda vergi tarifesini aktarmaktadır (Ebu Yusuf, 1973: 132-136). Bu durum bize zekât vergisinin spesifik23 bir vergi olduğunu ve zekâtın konu itibarıyla belirli bir miktar üzerinden alındığını göstermektedir. İslam maliye sisteminde önemli bir yere sahip olan zekât geliri hakkında Ebu Yusuf’un üzerinde durduğu bir diğer konu ise zekât memurlarının kimlerden seçileceği konusudur. Bu konu hakkında Ebu Yusuf halifeye şu nasihatte bulunmaktadır (Ebu Yusuf, 1973: 137-138): Seçilen arazi sisteminin haraç arazisi olması durumunda bu sistemden tekrar dönülemeyeceği kesin bir dille ifade edilmiş ve artık bu arazilerin sahiplerinin elinden alınamayacağını, çünkü artık onların mülkü olduğunu açıklamasına da yer vermiştir (Ebu Yusuf, 1973: 111-112). 21 Burada zekât gelirlerine atfedilen bu istisnailik, zekât gelirlerinin kullanılacağı yerlerinin bizzat Kuran-ı Kerim’de (Tevbe 9/60) yer alması ve bu alanlar haricinde kesinlikle kullanılmamasından kaynaklanmaktadır (Yeşilyurt, 2015: 46). 22 Gerek geçmişte gerekse günümüzde zekât ve vergi kavramları arasındaki ilişki sorgulanmış ve zekâtın bir vergi olup olmadığı tartışılagelmiştir. Bu tartışmalar neticesinde zekâtın vergi gibi toplumsal yaşamın gereklerinden olduğu, devlet tarafından toplandığı ve harcandığı, iktisadi hayat için gerekli bir gelir kaynağı olduğu ve her ikisinde de ödeyen kişinin kendine özel bir fayda görmediği varsayılarak zekât ile verginin aynı anlama geldiği ve eş olduğu görüşü ortaya çıkmıştır. Bu görüşe karşı olarak ise; zekâtın dini bir emir olduğu ve değiştirilmesinin mümkün olmadığı, fakat vergilerin kanunlarla değiştirilebildiği, zekâtın sarf yerlerinin sabit olduğu vergilerde ise böyle bir ayrımın olmadığından dolayı zekât ile verginin farklı iki kavram olduğu görüşü ileri sürülmüştür (Kardavi, 1984: 505-513). 23 Vergi matrahının belirlenmesinde miktarın esas alınması suretiyle vergi uygulanmasına “miktar esası” ya da “spesifik vergiler”; değerin esas alınması suretiyle vergi uygulanmasına ise “değer esası” ya da “advalorem vergiler” adı verilmektedir (Akdoğan, 2009: 142). 20 106 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT “Ey müminlerin emiri! Zekât memurlarına emret, hak olan zekât ı alsınlar ve verilmesi gerekli yerlere versinler. Bu konuda düsturunuz Sünnet-i Peygamberi (sav) ile O’ndan (sav) sonra gelen Hulefa-i Raşidin’in tatbikidir.” Bu şekilde hem halifeyi hem de zekât memurlarını uyarmış ve onlara dinin kuralları dışında bir uygulamaya gitmemeleri hususunda telkinlerde bulunmuştur. Ayrıca halifeye vergi memuru olarak seçileceklerin güvenilir, emin, doğru, iffetli, kalbi hastalıklardan salim, zekât mallarından hiçbir şeyi gizlemeyecek ve mükelleflere de haksızlık etmeyecek kişilerden seçilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunlara ek olarak zekât memurlarının halka karşı tutum ve davranışlarının ölçüsünü Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’in vergi memuru Abdülhamid b. Abdurrahman’a yazdığı bir mektupla desteklemiştir (Ebu Yusuf, 1973: 146): “Araziye bak, onu imar etmeye çalış, imar edilmiş araziye onun harap olmasına sebep olacak vergi koyma. İmar edilmemiş arazilere bak, ne miktar vergiye tahammülü varsa o kadar vergi al. İmar edilinceye kadar o arazinin imar edilmesine yardımcı ol. Hiç ekin ekilmeyen araziden bir şey alma. İmar edilmiş mümbit arazi mükelleflerinden vergi aldığın zaman onlara yumuşak davran ve sakin ol.” Mektupta yer alan ifadeler aslında İslam maliye sisteminin esas hedefinin gelir elde etmekten ziyade insan merkezli bir yaşamı oluşturmak ve tüm unsurların bu amaca hizmet etmesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Ebu Yusuf sadece vergi memurlarının sahip olması gereken özellikleri sıralamamakta, aynı zamanda vergi mükelleflerinin vergi memurlarına karşı tutum ve davranışlarının nasıl olması gerektiğine de yer vermektedir. Bu durumu Hz. Cerir’in Hz. Peygamber’den (sav) naklettiği şu hadisle ifade etmektedir: “Zekât memuru sizden ayrılırken hoşnut olarak ayrılsın.” Ayrıca zekât mükelleflerinin Allah’a ve ahiret gününe inanan insanlar olduklarını, bu kimselerin zekâtların ödenmesine mani olacak davranışta bulunmamaları gerektiğini; zekât ödememek için elde bulunan malları nisab miktarından aşağı kaydederek başkalarının malı gibi göstermemelerini, zekât mallarına zekât düşmeyecek şekilde parçalara ayırıp dağıtmak gibi hilelere başvurmamaları gerektiğini ifade etmiştir. Aksi takdirde bu davranışın mümin için helal olmadığını belirtmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 137). İslam maliye sisteminde vergi mükellefleri ve vergi memurlarına yüklenen görevleri ifade eden Ebu Yusuf, bu görevler dışında tüm toplumda adaletin ve güvenin tesis edilebilmesi ve toplumda yolsuzluk, rüşvet, haksız kazancın engellenmesi adına Hz. Peygamber (sav) ile vergi memuru İbni Lütebiyye arasında geçen şu olayı aktarmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 140-141): “Resulullah (sav) İbni Lütebiyye denilen bir adamı Beni Süleymin zekâtlarını toplamak için görevlendirdi. Adam, Beni Süleymin zekâtlarını toplayıp da Medine’ye gelince ‘Bu size aittir. Bu da hediye edilendir’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) minbere çıktı, Allah’a hamd ve sana ettikten sonra şöyle buyurdu: ‘Benim gönderdiğim memura ne oluyor ki, bu sizindir bu da bana hediye edilmiştir diyor. Acaba o, babasının ve anasının evinde otursaydı ona bu mallar hediye edilir miydi’...?” Hz. Peygamber (sav) döneminde yaşanan bu olay ile İmam Ebu Yusuf, toplum nezdinde devlete ve kurumlara olan güvenin sarsılmamasına verilen önemi ortaya koymuş ve toplumsal adaleti bozacak uygulamaların ortaya çıkmasının engellenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca görevini hakkıyla yerine getiren vergi memurlarına Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 107 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı da şu müjdeli hadisi aktarmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 140): “Hakkıyla vazife yapan zekât memuru, Allah yolunda savaşan gazi gibidir.” Zekât mükelleflerine ve memurlarına yüklenen bu sorumluluklar ve görevler neticesinde, İslam maliye sisteminin temel yapısını oluşturan zekâta verilen önemi ifade etmiş ve bu gelir kaleminin sahip olduğu tahsis ilkesi özelliği itibarıyla diğer gelirlerden ayrı tutmuştur. Tahsis ilkesi gereğince zekât gelirleri Kuran-ı Kerim’in Tevbe Suresinde (9/60) belirtilen sekiz gruba harcanmakta ve bu grubun dışında herhangi bir harcama kalemi bulunmamaktadır. Bu nedenle İslam maliye sisteminde yer alan zekât ve haraç gelirlerini toplayan vergi memurlarının aynı kişiler olmaması gerektiğini belirten Ebu Yusuf, bu durumu haraç gelirlerinin tüm Müslümanlara ait olmasıyla zekâtın ise sadece Kuran-ı Kerim’de belirtilen yerlere sarf edilmesiyle açıklamıştır. Başka bir ifadeyle zekât gelirlerinde tahsis ilkesi geçerli olmasına rağmen haraç gelirlerinde böyle bir sınırlama olmamakla birlikte harcamalar tüm topluma yönelik olarak yapılmaktadır. Tahsis ilkesinin hâkim olduğu zekât gelirleri harcandığı yerler itibarıyla incelendiğinde, İslam maliye sisteminin toplumsal adalete, refaha verdiği önem ortaya çıkmaktadır. Çünkü maliye sistemi içerisinde önemli bir yer tutan zekât gelirlerinin fakirlere, miskinlere, köle azadına, borçlulara ve yolculara tahsis edildiği dikkate alındığında, toplumda refahın sağlanmasına atfedilen önem öne çıkmaktadır. Hatta bunun sağlanabilmesi için zekât gelirlerinin bu grup içerisinde yer alan herhangi birine örneğin sadece fakirlere harcanabilineceği ifade edilmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 139). Ayrıca yörede toplanan zekât gelirleri o yörede yaşayan fakirlere harcanmadıkça zekâtın başka bir yöreye gönderilemeyeceği belirtilmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 139). Fey, ganimet ve zekât gibi İslam maliye sisteminin önemli gelirleri hakkında bilgiler veren Ebu Yusuf, bu gelirlere ek olarak yine maliye sisteminde önemli bir yere sahip olan cizye geliri hakkında da etraflıca bilgiler aktarmış ve cizye gelirinin özelliklerini şu şekilde sıralamıştır (Ebu Yusuf, 1973: 200-201): - Baş vergisi olarak kabul edilen cizye, sadece gayrimüslim erkeklerden alınmalı. Gayrimüslim kadın ve çocuklardan alınmamalı. - Cizye geliri sabit miktarlı bir vergi olup, mükelleflerin varlık durumuna göre zenginlerden 48 dirhem, orta gelirlilerden 24 dirhem ve rençberlik ve amelelik gibi el emeğiyle geçinenlerden 12 dirhem şeklinde alınmalı.24 - Cizye vergisi ayni ödeneceği gibi nakdi de ödenebilmeli. - Başkalarının ianesiyle (yardımlarıyla) yaşamlarını devam ettiren miskinlerden, bir mesleği olmayan âmâlardan ve çalışamayacak düzeyde hasta olanlardan cizye vergisi alınmamalı. Başka bir ifadeyle bu kişiler cizye vergisinden muaf tutulmamalı. Ancak bu kişilerin mal, mülk ve akar sahibi olanlarından cizye vergisi alınmalı. - Kendini ibadete adamış rahipler eğer başkalarının ianesi ile yaşıyorlarsa onlardan cizye alınmamalı. Ancak şahsi gelirleri var ise cizye vergisi alınmalı. Bu kural günümüz modern maliye sisteminde ödeme gücüne ulaşmada yararlanılan teknikler olarak ifade edilen en az geçim indirimi, tarifeler, muafiyet-istisnalar ve ayırma kuramı dörtlüsünden ayırma kuramına denk düşmektedir. Bu kurala göre, gelirin kaynağı göz önüne alınarak gelirler emek gelirleri, emek-sermaye gelirleri ve sermaye gelirleri şeklinde gruplara ayrılmakta ve bu koşullara göre vergilendirilmektedir. Bunun temel nedeni ise sermaye gelirlerine karşı emek gelirlerinin korunması gereğidir (Sağbaş, 2013: 67). 24 108 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT - Kiliselerde vazife gören rahiplerden ise eğer kendi şahıslarına ait emlak ve gelirleri varsa cizye alınmalı; yok ise cizye alınmamalı. - Kiliseler hakkında eğer kilisenin geliri var ise o geliri idare eden mütevelli kimselerden cizye alınmalı. Ancak mütevelliler kilise masraflarına harcama yaptıktan sonra herhangi bir gelir kalmadığını iddia edip, bunu da kendi dinlerine göre yemin verirlerse onlardan cizye alınmamalı.25 Yukarıda cizye hakkında verilen bilgiler dikkate alındığında, öncelikle cizye mükellefliğinde bir sınırlamanın olduğu görülmektedir. Bir baş vergisi olan cizye, sadece gayrimüslim erkeklerden alınmakta ve toplumda yaşayan diğer gruplar bu vergiden muaf tutulmaktadır. Ayrıca verginin tarife yapısı incelendiğinde kendi içerisinde artan bir yapıya sahip olan ve gruplara ayrılan sabit miktarlı bir tarife yapısı karşımıza çıkmaktadır. Tarife yapısı içerisinde var olan artan miktar durumu incelendiğinde, emek ve sermaye ayrımına vurgu yapılmakta ve emeği ile geçinenlerden daha düşük bir miktar talep edilmektedir. Bu şekilde verginin matrahının belirlenmesinde sosyal ve ekonomik durum dikkate alınmaktadır. Sosyal ve ekonomik açıdan dikkate değer bir diğer durum, yaşamını idame ettirebilecek bir gelire sahip olmayan işçilerden ve hastalardan bu verginin alınamayacağı şeklindedir. Ayrıca kendini ibadete vermiş rahiplerden de geliri olmaması koşuluyla cizye alınmayacağı belirtilmektedir. Söz konusu durum İslam dininin diğer topluluklara ve inançlara göstermiş olduğu saygı ve hoşgörünün maliye sistemine yansımasına örnek teşkil etmektedir. Cizyenin toplama usulü hakkında da açıklamalar yapan Ebu Yusuf, cizye vergilerinin iltizam usulüyle26 toplanmaması gerektiğini belirtmiştir. Çünkü bu şekilde toplanan cizye gelirlerinin zayi olacağını, başka bir ifadeyle iktisadi ve mali anlamda zarar edileceğini ifade etmiştir. Ayrıca cizye vergisi tarifesinde var olan artan miktarlılığın bozulabileceğine dikkat çekmiştir. Şöyle ki, iltizamı alan mültezim, vergi memurlarına taahhüt ettiği vergiyi ödedikten sonra mükelleflere rücu eder ve onlardan toplamaya başlar. Ancak bu toplama esnasında 12 dirhem alınması gereken gruptan daha yüksek bir vergi alabilir ya da tam aksine 48 dirhem alınması gereken gruptan daha az vergi alabilir. Söz konusu durum ise gerek adaletten gerekse hakkaniyetten uzak bir durumdur. Bu nedenle vergi memurunun mültezimle yapacağı iltizam anlaşmasının dinen ne mümkün ne de uygun olduğunu ifade etmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 202-203). Cizye vergisinin özelliklerini, sınırlarını ve toplanma şeklini ifade eden Ebu Yusuf, cizye mükelleflerine nasıl davranılması gerektiği hakkında da o dönemde uygulanan vergi mükelleflerinin dövülmesi, güneş altında tutulması, vücuduna iğne batırılması ve ağır yük yüklenmesi gibi cezaların kesinlikle uygulanmamasını, bilakis vergi mükelleflerine iyi davranılması gerektiğini ortaya koymuştur. Buna karşın cizye toplanan mükelleflerin canlarının ve mallarının teminatı mukabilinde alındığı için cizye ödemeyenlerin hapis cezası ile cezalandırılabileceğini belirtmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 201-202). Burada kiliseler birer tüzel kişilik olarak kabul edilmektedir. Günümüz maliye sisteminde bunun örneğini kurumlar vergisinde incelemek mümkündür. Kurumlar vergisi mükellefi tüzel kişiliği bulunan kurumlardır. 26 Devlet gelirlerinin bir bölümünün belli bir bedel karşılığında devlet tarafından kişilere devredilerek toplanması yöntemidir. Vergi toplamayı üstlenen kişiye mültezim adı verilmektedir. 25 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 109 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı Ebu Yusuf, cizye vergisi mükelleflerine nasıl davranılması gerektiği konusunda ise halifeye şöyle seslenmektedir (Ebu Yusuf, 1973: 203): “…zimmilerine yumuşak davranmak, hal hatırlarını sormak hususunda vali ve amillerine zaman zaman nasihat ve tavsiyelerde bulunman gerekir ki, haksızlığa uğramasınlar, tahammül edemeyecekleri yükler taşımasınlar, vermekle mükellef bulundukları vergiler hakkaniyet esaslarına göre tahsil edilsin. Allah’ın Resulü (sav) bir hadislerinde şöyle buyurdular; ‘Her kim bir zimmiye zulüm eder veya taşımaktan aciz olduğu yükü yüklerse, o kimsenin hasmıyım’…” Ayrıca Hz. Ömer (ra.) zamanında yaşanan ve Ömer b. Nafi Ebu Bekr’den nakledilen şu olayı örnek vermiştir (Ebu Yusuf, 1973: 205-206): Ömer b. Nafi Ebu Bekr’den bana şöyle anlattı: “Hz. Ömer bir adamın kapısından geçerken, önünde yaşlı ve âmâ birisinin dilendiğini gördü. Arkasından yaklaştı ve omuzuna dokundu. Hangi dine mensup olduğunu sordu. Adam Yahudiyim dedi. Seni bu hale düşüren nedir? dedi. Ödemekle mükellef bulunduğum cizye, ihtiyaç ve yaşlılık dedi. Hz. Ömer adamın elinden tuttu, kendi evine götürdü, ona bir miktar sadaka verdi, sonra adamı Beytülmalın hazinedarına yolladı ve şöyle dedi: Bu adama ve benzerlerine bakınız! Vallahi biz bunlara insaflı davranmalıyız. Gençliğinde cizyesini aldık. Sonra ihtiyarladığında böyle perişan vaziyette bırakmamız doğru olmaz. “Sadakalar ancak fakirler ve miskinler içindir” ayetinde geçen fakirlerden gaye Müslümanlardır. Miskinlerden gaye ise ehli kitabın fakirleridir. Bu adam ehli kitabın miskinlerindendir.” Bu ve benzeri olaylar İslam maliye sisteminin üzerine inşa edildiği fikir dünyasını ve insani bir yaşamı esas aldığını ortaya koymakta ve vergi mükellefi ile devlet ilişkisinin sınırlarını örneklendirmektedir. Yukarıda belirtilen kamu gelirleri haricinde Ebu Yusuf, Müslümanlarca tüketilmesi ve ticaretinin yapılmasının haram olduğu, ancak gayrimüslimler için bir sakıncası bulunmayan mallar üzerinden alınacak vergiler hakkında da açıklamalarda bulunmuştur. Bu çerçevede gayrimüslimlerin sahip oldukları şarap ve domuz gibi mallardan vergi alınabileceğini ve ödenecek verginin de bu malların değerleri üzerinden hesaplanması gerektiğini ifade etmiştir. Böylece Ebu Yusuf, Müslümanlar için kullanılması ve elde edilmesi yasak olan ancak gayrimüslimlerin kullanıp, tükettiği mallardan da vergi alınabileceğini ileri sürmüştür (Ebu Yusuf, 1973: 217). Söz konusu bu durumun örnekleri sonraki dönemlerde özellikle Osmanlı Devleti döneminde “hınzır vergisi” adı altında ortaya çıkmıştır. 3.2. Kamu Giderleri Tarihsel süreç içerisinde birlikte yaşama zorunluluğuna muhatap olan insanların ortaya çıkarmış olduğu topluluğun ihtiyaçlarını gidermek üzere toplanan gelirlerin harcanmasına kamu harcaması adı verilmektedir. Toplumsal ihtiyaçları gidermeye yönelik olarak kullanılan kamu harcamaları ile kamu harcamalarının giderilmesinde kullanılan kamu gelirleri bir bütünlük arz etmektedir. İmam Ebu Yusuf, Kitâbü’l-Harâc çalışmasında kamu harcamalarına ilişkin bilgiler aktarmıştır. Ancak bu açıklamalar kamu gelirlerinde olduğu gibi detaylandırılmamıştır. Bu çerçevede Ebu Yusuf’un yapmış olduğu açıklamalar şu şekildedir. Ebu Yusuf, İslam maliye sisteminde vergi toplamakla görevli amillerin bulundukları bölgede yaptıkları masrafların yöre halkına yüklenemeyeceğini ifade etmiştir. Ancak bu durumun istisnasını da Hz. Peygamber (sav) döneminde Necran 110 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT halkına yapılan uygulamayla ortaya koymuştur. Hz. Peygamber (sav) Necran’a yazdığı muktupta “… elçilerimin 20 günlük veya daha az müddet zarfındaki ikamet ve sefer masrafları Necranlılara aittir…” şeklinde belirterek bu istisnayı belirtmiştir. Söz konusu durum Raşid halifeler döneminde de uygulanmıştır. Ancak bu uygulamaya Raşid halife Hz. Ali döneminde son verilmiştir. Hz. Ali bu uygulamanın kaldırıldığını yazdığı şu mektupta ifade etmiştir: “…Bugün Irak Necranında oraya gelen elçi, vali için ziyafet, misafirlik gibi vazifeler yoktur. Bunlar Resulullah (sav) döneminde Yemen Necranına yüklenmiş vazifeler idi. Şimdi bunların hükmü yoktur…” (Ebu Yusuf, 1973: 126-131). Burada belirtilen söz konusu durumlar kamu harcamaları açısından değerlendirildiğinde maliye sisteminde görevlendirilen memurlara yapılan ödemelerin birer kamu harcaması niteliğinde olduğu belirtilmiş ve ayrıca bu harcamaların mükelleflere yüklenemeyeceği ortaya konulmuştur. Böylece mükelleflerin ağır vergi yükü altında ezilmeleri engellenmeye çalışılmıştır. Vergi toplayan memurlara ödenen ücretlerin kamu harcaması olduğunu ortaya koyan bir başka örnek ise bizzat Halifenin sorusunda ortaya çıkmaktadır. Kamu görevi gören kadılara ve amillere verilecek maaşların kaynağı hakkındaki soruya Ebu Yusuf, bu kişilerin yapmış oldukları hizmetlerin birer kamusal hizmet olması hasebiyle maaşlarının Beytülmaldan ödenmesi gerektiğini ifade etmiş, özellikle haraç ve cizye kalemlerinden elde edilen gelirlerin bu alana harcanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca bu harcamaların elde edilen zekâtlarla yapılmaması gerektiğini, zekât kaleminden sadece zekât toplayan memurlara ödeme yapılabileceğini ifade ederek zekât memurları ile diğer vergi memurlarının ayrımına dikkat çekmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 286). Kamu harcamaları konusunda son olarak kamu harcamalarının önemine değinen Ebu Yusuf, “halka faydalı gördüğünüz hususlara, beklemeden bolca harcayınız” şeklinde ifadede bulunmakta ve kamu harcamalarının yapılmasında kamusal çıkara verilen öneme dikkat çekmektedir. Böyle davranan kişilere Allah katında büyük bir sevap olduğunu müjdeleyen Ebu Yusuf, aynı zamanda kamusal çıkar ve toplumsal fayda gözetilmeden yapılan ve israfa kaçan verimsiz harcamaların ise günaha sevk ettiğini ima ve iddia etmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 286). 3.3. Kamu Mali Yönetimi Toplumsal açıdan büyük bir öneme haiz olan kamu gelirleri ile kamu giderlerinin koordinasyonunun sağlanması, toplumsal yönetimin başarılı bir şekilde sağlanmasının en temel amacı olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda Ebu Yusuf kamu maliyesi yönetimine önem vermiş ve çalışmasında vergilerin toplanması, vergi toplayacak kişilerin özellikleri ve davranışları, vergilendirme dönemi, merkez-taşra ilişkisi ve mali kayıt sistemi konularını geniş bir şekilde ele almıştır. Ebu Yusuf kamu mali yönetimi açısından önemli bir yere sahip olan vergilerin toplanması hakkında mültezimlik ve amillik olmak üzere iki yöntemden bahsetmiş ve bunların olumlu-olumsuz yönlerini irdelemiştir. Mültezimlik devletin toplaması gereken vergileri aracıları vasıtasıyla toplayıp, ayrıca bu aracıların mükelleflerden vergilerden hariç olarak kendilerine bir pay almalarını ifade etmektedir. Diğer yöntem ise vergilerin devletin memurları olan amiller tarafından devlet adına bizzat toplanmasıdır. Ebu Yusuf bu yöntemlerden iltizam sisteminin toplum adına sakıncalı durumlar içerdiğinden ve faydadan ziyade toplumda huzursuzluğa yol açacağından dolayı amillik sistemini tavsiye etmiştir. Çünkü iltizam sisteminin doğasında Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 111 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı mültezimin doyumsuzluğu bulunmaktadır. Bundan dolayı fazla miktarda vergi tahsil etmek amacıyla mültezimin halka zulümle muamele edeceğinin aşikâr olduğunu belirterek o dönemde halka yapılan uygunsuz davranışları şu şekilde sıralamıştır (Ebu Yusuf, 1973: 175-181): - Şiddetli baskı ve helak edici dayak, - Güneş altında zorla çalıştırmak veya bekletmek, - Halkın boynuna taş bağlamak, - Vatandaşın üzerine su dolu testiler asmak, - Namaz kılmalarına mani olacak şekilde bağlamak. Mültezimlerce mükelleflere yapılan bu haksızlıklar sadece bedeni bir zarar vermemekte, aynı zamanda onları ağır vergi yükü altında ezmektedir. Bunun neticesinde mükellefler maddi ve manevi olarak yıpranmaktadır. Böylesi bir durum ise İslam dininde asla münasip görülmemekte ve aynı zamanda bu davranışların Müslümanca bir davranış olmadığı belirtilmektedir. İmam Ebu Yusuf, özellikle vergi mükelleflerine yüklenen ağır vergilerin haram olduğunu belirtmiş ve söz konusu gelirlerin topluma ve devlete bir fayda getirmeyeceğini ifade etmiştir. Aynı zamanda bu tarz uygulamaların optimal vergi oranını aşmasından ötürü devlete gelir bakımından da bir katkı sağlamayacağını, aksine gelirleri azaltacağını ortaya koymuştur (Ebu Yusuf, 1973: 175-176). Günümüz kamu maliyesi literatüründe optimal vergi oranı Haldun-Laffer Eğrisi yardımıyla açıklanmaktadır. Şekil 1’de görüldüğü üzere Haldun-Laffer Eğrisinin yatay ekseninde vergi oranı, dikey ekseninde ise vergi hasılatı (geliri) gösterilmektedir. Vergi oranı ile vergi hasılatı arasında paralel bir ilişkinin olmadığını açıklayan Haldun-Laffer Eğrisinde vergi oranı %0 ve %100 iken vergi hasılatı 0 olmaktadır. Vergi oranı artarken belli bir maksimum noktaya kadar vergi hasılatı da artmakta ancak bu nokta geçilirse vergi oranının artmasına rağmen vergi hasılatı düşmeye başlamaktadır. Laffer, bu analizin kendinden önce İbn Haldun ve Keynes’in ele aldığını belirtse de (Sağbaş, 2013: 30-31) optimal vergi oranı hakkındaki ilk açıklamaları Ebu Yusuf’un Kitâbü’l-Harâc’ında bulmak mümkündür.27 Bu nedenle literatürde Haldun-Laffer eğrisi olarak bilinen optimal vergi oranının çıkış kaynağının Ebu Yusuf’un çalışması olması hasebiyle Ebu Yusuf’a atfen anılması daha uygun düşmektedir. Şekil 1: Haldun-Laffer Eğrisi 27 Bu tartışmalar için bkz: Şen, H. ve Sağbaş, İ. (2015), Vergi Teorisi ve Politikası, 165-167. 112 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT Mültezimlik (iltizamlık) uygulamasının yasak olduğu hakkında Ebu Yusuf kesin bir ifade kullanmamış; belli koşulların sağlanması başka bir ifadeyle sakıncalarının giderilmesi durumunda bu sistemin uygulanabilir olduğunu belirtmiştir. Şöyle ki, bir yere mültezimin atanması durumunda öncelikle yöre halkının rızası ya da talebi alınmalıdır. Kabul edilmesi durumunda oraya mültezimlik verilir. Ancak mültezimin kontrol edilebilmesi için maaşı Beytülmaldan ödenmesi koşuluyla bir emrin gönderilmesini ve böylece mültezimin yaptığı işlerin izlenmesi gerektiğini belirtmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 176). Kamu maliyesi yönetiminin diğer bir önemli konusu ise vergi toplayacak memurlar hakkındadır. Bu konuda Ebu Yusuf halifenin sormuş olduğu “vergi toplama işinde nasıl davranılması gerektiği” şeklindeki soru üzerine vergi toplayacak kişilerin güvenilir kimseler olması gerektiğini belirtmiş ve şu vasıflara haiz olmasının önemine vurgu yapmıştır (Ebu Yusuf, 1973: 177): - Fakihler ve alimlerle fikir alışverişinde olanlar iffetli kimseler olmalı, - Allah yolunda kimseden korkmamalı, - Hakkı koruyan, emaneti yerine getiren ve bunlar ifa edilmediğinde öldükten sonra karşılıksız kalmayacağına inanan ve tüm bunların karşılığında sadece çıkar olarak cenneti temenni eden kişilerden olmalı, - İslam dinince şahitliği kabul edilen bir kişi olmalı, - Bir konu hakkında karar verici olduğunda haksız bir hüküm vermeyeceği bilinen kişilerden olmalıdır. Bunlara ek olarak ayrıca vergi memuru seçilecek kişide, tıpkı mahkeme ve kaza işlerine seçilenlerde olduğu gibi ihtiyatlı davranılması konusuna önem verilmelidir. Çünkü vergi memuru seçilecek kişilerin devlet adına işlemler yaptığını ve devlet kisvesi altında halka zulmedebilmesi muhtemel kişilerden olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Böylece kamu gelirlerinin toplanmasının güvenliği de sağlanmış olacaktır (Ebu Yusuf, 1973: 177). Ebu Yusuf (1973: 196) vergi memurunun seçiminin önemi hakkında Ömer b. Abdülaziz döneminde geçen şu olayı aktarmıştır: “Burada bazı kimseler var ki, baskı yapmadan haraçlarını ödemiyorlar” şeklinde vergi memuru tarafından gönderilen mektuba Ömer b. Abdülaziz şöyle cevap vermiştir: “İnsanlara azap etmek hususunda benden izin talep etmenize son derece taaccüp ettim. Sanki ben bir kalkanım da seni Allah’ın gazabından koruyacağım. Sanki benim rıza göstermem seni Allah’ın gazabından koruyacaktır. Bu mektubum sana geldiği vakit, vergilerini kolaylıkla verenlerden al. Zorluk gösterenlere sadece yemin ver. Bence onların Allah’a kendi suçlarıyla mülaki olmaları, benim adıma onlara azap ederek Allah’a mülaki olmamdan daha sevgilidir…” Vergi memurlarının nasıl ve kimlerden seçilmesi gerektiğini belirttikten sonra İmam Ebu Yusuf vergilerin toplanması hususunda halifeye tavsiyelerde bulunmuştur. Öncelikle vergilerin hak olandan yani üzerine vergi düşen kaynaklardan alınmasını, hak olana başka bir ifadeyle tıpkı alındığı gibi harcanabilecek yerlere sarf edilmesini ve son olarak gerek vergiler toplandığında gerekse harcandığında haksızlıktan ve kuralsızlıktan kaçınılması gerektiğini ileri sürmüştür (Ebu Yusuf, 1973: 193). Bir diğer tavsiyesinde ise vergilerin toplanması esnasında ortaya çıkan vergi memurunun iaşesi, ölçme ücreti, ölçene yardım edenin masrafı, gelen misafirlerin yemek masrafları, haraç vergisi olarak alınan mahsulün nakil masrafları, vergi memurlarının ve yardımcılarının ücretleri ve diğer Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 113 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı masrafların mükellefe yüklenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü bu masrafların tamamının devlete ait olan harcamalar olduğunu ve bu harcamaların devletçe karşılanması gerektiğini açıklamıştır. Ancak Ebu Yusuf bu konuda halifeyi uyarmış ve söz konusu dönemde haksız bir şekilde “revaç ve sarf vergisi” adı altında alınan ve vergi memurlarının mükelleflerden kendileri için topladıkları ek mükellefiyetlikler konusuna dikkat çekmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 181). İmam Ebu Yusuf, halifeyi sadece vergi memurları konusunda uyarmamış, aynı zamanda valilerin seçimi konusunda da tavsiyelerde bulunmuştur. Bu iki grubun toplum üzerindeki etkisine dikkat çekmiş ve bunların halka zulüm etmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle bu iki meslek grubunun önemine binaen, halife tarafından güvenilir kimselerden seçilen müfettişlerin, vergi memurları ve valileri denetlemesi gerektiğini; aynı zamanda bu müfettişlerin gittikleri yerlerde vergilerin nasıl toplandığını, vergi toplamadaki şartlara riayet edilip edilmediğini, vergi gelirlerine zarar verilip verilmediğini ve bunların halka karşı olan tutum ve davranışlarının nasıl olduğunu incelemekle görevlendirilmesinin uygun olduğunu belirtmiştir. Aksi takdirde halkın bu meslek gruplarının yaptıkları haksızlıkların halifenin izniyle olduğunu düşünmelerine ve bunun da toplumda huzursuzluğa neden olacağına işaret etmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 175-196). Vergi memurlarının ve valilerin sadece müfettişler aracığıyla denetlenmemesi gerektiğini belirten Ebu Yusuf, ayrıca ayda bir ya da iki ayda bir toplanacak olan ve vatandaşların şikâyetlerini iletebileceği “mezalim meclislerinin” kurulmasını tavsiye etmiştir. Ayrıca bazı zamanlarda halifenin de katılacağı bu mezalim meclisleri vasıtasıyla haksızlıklar giderilmiş ve halkın kendini güvende hissedebileceği bir ortamın sağlanmış olacağını belirtmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 184). Vergi memurları ve valiler hakkında açıklamalardan sonra vergilendirme dönemi hakkında da bilgiler aktaran Ebu Yusuf, vergilendirme döneminin 1 yıl olduğunu belirtmiştir. Senenin belli bir döneminde vergi alındıktan sonra aynı yıl içerisinde bir defa daha vergi alınmasının yasak olduğunu, ayrıca bu dönem arasında vergi mükelleflerinden yeniden vergi alınmaması için vergi mükelleflerine yazılı bir kâğıdın verilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 221). Söz konusu bu durum günümüz modern maliye sisteminde çifte vergilendirme olarak addedilmekte, ulusal ve uluslararası düzeyde yasaklanmaya çalışılmaktadır. Mükelleflere verilen bu yazılı kâğıtlar bize daha İslamın ilk yıllarından itibaren maliye sisteminde var olan kayıt sisteminin önemini ortaya koymaktadır. Bu önemi söz konusu dönemde tutulmaya başlanan “divan defteri”nden de izlemek mümkündür. Divan defterleri vasıtasıyla kayıt sistemine geçilmiş ve dağıtılan ganimetlerin çetelesi tutulmaya başlanmıştır (Ebu Yusuf, 1973). Böylece İslam maliye sistemi kapsamında şeffaflık ve kayıt sistemine verilen öneme dikkat çekilmiştir. Ancak bu kayıtların Cemacim vakası28 sırasında yakıldığı ve günümüze aktarılamadığı belirtilmiştir (Ebu Yusuf, 1973: 103). Son olarak kamu mali yönetimi hakkında Ebu Yusuf, taşra ile merkez arasında olması gereken iletişime dikkat çekmiş ve bunlar arasında var olması beklenen uyumu aktarmıştır. Şöyle ki, taşra idaresi karşılaştığı bir sorun hakkında merkeze Deyrülcemacim, halife Abdülmelik b. Mervan’ın valisi Haccac ile ona isyan eden İbnü’l-Eş’as arasındaki meşhur savaşın meydana geldiği yerdir. Bu savaşta öldürülen birçok kişinin kafataslarının burada gömülmüş olmasından dolayı bu mevkiye “kafatasları manastırı” adı verilmiştir (Ünlü, 1994: 270). 28 114 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT danışmakta ve bu yönlendirme çerçevesinde hareket etmektedir. Söz konusu durumu Ebu Yusuf’un aktardığı şu olayda görmek mümkündür (1973: 124-125): Ebu Yusuf; bazı hocalarımız bize Amr b. Şuayb’tan naklen şöyle anlattılar, Taif emiri Hz. Ömer’e yolladığı mektupta şöyle yazmıştı: “Arı sahipleri vaktiyle Resülüllah’a vermekte oldukları bal öşürünü bize vermekten imtina ediyorlar, buna mukabil bizden, vadilerini korumamızı istiyorlar. Bu husustaki görüşünüzü bana yazın ki ona göre hareket edeyim.” Hz Ömer şöyle yazdı: “Eğer onlar Resülüllah’a vermekte oldukları miktarı sana da verirlerse vadilerini koru, eğer vermezlerse vadilerini koruma.” Yukarıdaki mektubun benzer örneklerini gerek Hz. Peygamber (sav) döneminde gerekse sonraki Hulefa-i Raşidin döneminde izlemek mümkündür. Bu da bize merkez-taşra arasındaki iletişim ağını ve koordinasyon bütünlüğünü göstermektedir. Sonuç İmam Ebu Hanife’den ve dönemin önde gelen diğer hocalarından ders alan ve ayrıca Abbasi devleti döneminde kurulan kãdilkudât makamının ilk temsilcisi olan Ebu Yusuf, sahip olduğu bu vasıflar neticesinde farklı konular hakkında birçok eser vermiştir. Bu eserlerden günümüzde mevcut bulunan Kitâbü’l-Harâc çalışması Ebu Yusuf’un İslam maliye sistemine yapmış olduğu katkıları ve açıklamaları içermektedir. İslam düşünce tarihinde maliye sistemi açısından önemli bir konuma sahip olan Ebu Yusuf, eserinde kamu gelirlerine, kamu giderlerine ve kamu mali yönetimine büyük önem vermiştir. Kamu gelirleri konusunda ilk olarak ganimet ve fey gelirlerinin ayrımını ele almış ve bunlar hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Daha sonra ise zekâtın toplumsal açıdan önemine değinen Ebu Yusuf, ayrıca zekât memurlarının seçilmesinde ihtiyatlı ve titiz davranılması, zekât memurlarının halka ölçülü davranması gerektiğini; aynı şekilde vergi mükelleflerinin de zekât memurlarının çalışmalarını engelleyecek davranışlarda bulunmamalarını tavsiye etmiş ve bu konuları da hadisler ve Hulefa-i Raşidin’in uygulamalarıyla desteklemiştir. Zekât gelirinden sonra cizye gelirini ele alan Ebu Yusuf, cizye geliri hakkında etraflıca bilgiler vermiş ve cizyenin toplanma usulünden cizye mükelleflerine nasıl davranılması gerektiği hususuna kadar birçok alanda açıklamalar yapmıştır. Son olarak ise Müslümanlarca tüketilmesi ve ticareti haram olan mallar konusuna değinen Ebu Yusuf, bu konu hakkında gayrimüslimlere verilen hakları belirtmiş ve onların yapmış oldukları bu işlemler neticesinde nasıl vergilendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kamu gelirlerinden sonra kamu harcamalarına değinen Ebu Yusuf’un kamu harcamaları hakkındaki açıklamaları sınırlı bir düzeyde kalmış ve diğer konularda olduğu gibi detaylandırılmamıştır. Bu kapsamda sadece kamu görevini yürüten vergi memurlarının maaşlarının kamu harcaması olduğunu belirtmiş ve bunların ödemelerinin Beytülmaldan yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca kamu harcamalarının önemine değinen Ebu Yusuf, kamu harcamalarının sınırını “halka faydalı gördüğünüz hususlara, beklemeden bolca harcayınız” ifadesiyle açıklamıştır. Son olarak kamu mali yönetimini ele alan Ebu Yusuf, öncelikle vergi toplama yöntemlerinden mültezimlik ile amillik (vergi memurluğu) yöntemlerini karşılaştırmış ve mültezimliğin zararlarına vurgu yapmıştır. Daha sonra vergi memurlarının seçilmesindeki kriterleri ortaya koyan Ebu Yusuf, o dönemde yaygın Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 115 İmam Ebu Yusuf’un Kamu Maliyesi Alanına Katkısı olan vergi mükelleflerinin cezalandırılma yöntemlerinin kesinlikle İslam dinine uygun olmadığını belirtmiştir. Bu kapsamda vergi memurları ile birlikte valilerin de dikkatli bir şekilde seçilmesi gerektiğini belirtmiş ve bu iki kamu görevi gören kesimin müfettişler tarafından denetlenmesini istemiştir. Müfettiş denetiminden ayrı olarak bir de belli periyotlarla kurulacak olan “mezalim divanları”nda bu kişiler hakkında yapılan şikâyetlerin dinlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Vergi mükelleflerine adil davranılması konusunda uyarılar yapan Ebu Yusuf, ayrıca optimal vergi oranı kavramını ele alan ilk kişi olmuştur. Son olarak vergilendirme dönemi, kayıt sistemi ve merkez-taşra ilişkisini ele alan Ebu Yusuf, kamu mali yönetiminin önemini ortaya koymuştur. Kaynakça Akdoğan, A. (2009), Kamu Maliyesi, 13. Baskı, Ankara: Gazi Kitabevi. Bal, O. (2014), “İslam İktisadı’nın Kilometre Taşlarından Ebu Yusuf’un İktisadi Düşüncesi”, Türkiye İslam İktisadı Dergisi, 1(2), 1-41. Diyanet İşleri Başkanlığı (2015), http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#1:1 (Erişim Tarihi: 09.07.2015) Ebu Yusuf (1973), Kitâbü’l-Harâc (Çeviren, A. Özek), İstanbul: Hisar Yayınları. Ekinci, E.B. (2006), İslam Hukuk Tarihi, http://www.ekrembugraekinci.com/pdfs/islamhukuktarihi.pdf (Erişim Tarihi: 09.07.2015) Fayda, M. (1973), “Abdulaziz b. Muhammed er, Rahbi el-Hanefi: Fıkhu’l-mulük ve Miftahu’r-ritacil-mursad ala-Hızaneti Kitâbü’l-Harâc”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 21(1), 389-392. Fayda, M. (1995), Fey, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 12, 511-513. Fayda, M. (2009), Siyer ve Megazi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 37, 319-324. Kallek, C. (1997a), “Ebu Yusuf’un İktisadi Görüşleri”, İslam Araştırmaları Dergisi, 1, 1-18. Kallek, C. (1997b), Haraç, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 16, 71-88. Kallek, C. (2002), Kitâbü’l-Harâc, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 26, 101-104. Kallek, C. (2004), İslam İktisat Düşüncesi Tarihi: Haraç ve Emval Kitapları (2. bs.), İstanbul: Klasik Yayınevi. Kapar, M.A. (1995), Eyyamü’l-Arab, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 12, 14-16. Kardavi, Y. (1984), İslam Hukukunda Zekât Cilt 2 (Tercüme: İ. Sarmış), İstanbul: Kayıhan Yayınevi. Öğüt, S. (1994), Ebu Yusuf, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 10, 260-265. Özdemir, A. (2013), “İmam Ebu Yusuf’un Fukaha Tabakatındaki Yeri”, The Journal of Social Science Studies, 6(3), 491-508. Sağbaş, İ. (2013), Vergi Teorisi, Ankara. Şamil İslam Ansiklopedisi (2015), http://samil.ihya.org/ansiklopedi/ebu-yusuf.html (Erişim Tarihi: 09.07.2015) 116 Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 Ş. YEŞİLYURT Şen, H. ve Sağbaş, İ. (2015), Vergi Teorisi ve Politikası, Ankara. Uslu, R. (2013), “İmam Ebu Yusuf’un Hayatı ve Kitâbü’l-Harâc”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 22, 403-429. Uzunpostalcı, M. (1994), Ebu Hanife, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 10, 131-138. Ünlü, N. (1994), Deyrülcemacim, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 9, 270. Yeşilyurt, Ş. (2015), Din ve Ekonomi Bağlamında İslam Maliye Tarihi ve Maliye Sistemi, Ankara: Gazi Kitabevi. Maliye Dergisi Sayı 169 Temmuz-Aralık 2015 117