HEMODİNAMİK İZLEM İÇERİK I. GİRİŞ II. HEMODİNAMİK İZLEM İÇİN GEREKLİ ARAÇLAR VE İŞLEMLER III. HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ A. İNVAZİV OLMAYAN HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ B. İNVAZİV HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ IV. HEMODİNAMİK İZLEMDE ELDE EDİLEN DALGA FORMLARI VE PARAMETRELER V. HEMODİNAMİK İZLEM KOMPLİKASYONLARI VI. HEMODİNAMİK İZLEMDE HATA KAYNAKLARI VII. SONUÇ VIII. KAYNAKLAR 1 I. GİRİŞ “Hemodinami” kan dolaşımı ve bu dolaşımı etkileyen fiziksel faktörleri konu alan bilim dalıdır. Sıklıkla yoğun bakım ünitelerinde kullanılan hemodinamik izlem (HDİ); kardiyopulmoner fonksiyonlar hakkında bilgi edinilmesini, dolaşım sistemi ile ilgili bozuklukların erken dönemde fark edilip tedavinin başlanabilmesini ve izlenebilmesini sağlayan pahalı bir işlemdir. Hemodinamik izlemde temel prensip, bedendeki bazı spesifik biyofiziksel olayları; elektriksel sinyallere dönüştürerek gözle görülebilir, ölçülebilir ve bir grafik kağıdına kaydedilebilir hale getirmektir. Yeterli doku perfüzyonunu sağlamak ve sürdürmek amacı ile şok / laktik asidoz durumlarında resüssitasyona yetersiz yanıt olması, organ disfonksiyonu gelişmesi, mevcut kardiyo-pulmoner disfonksiyon ve ameliyat öncesi dönemde yakın değerlendirme gerektiren cerrahi girişimlerde hemodinamik izlem yapılmaktadır. Bu hastalarda hemodinamik izlem ile; Fizyolojik parametreler izlenir (saatlik idrar çıkışının izlenmesi gibi rutin izlemlerin yanında EKG, arter kan gazları, hematokrit vb) Tedavilerinin gidişatına karar verilir ve gerekirse tedavi stratejileri değiştirilir. Organ disfonksiyonu izlenir. Problemler erken tanılanmaya çalışılır. Kalp debisi belirlenir. Hemodinamik parametreleri sağlayan teknolojinin invaziv olmayan, doğru, güvenilir, kesin sonuç veren ve devamlı olması gerekir. Bu nedenle monitorizasyon sistemi yapılan işin amacına duyarlı ve özgül olmalı, veriler kolay yorumlanabilmeli, kolaylıkla tekrarlanabilmeli, hasta için ek bir risk oluşturmamalı, kabul edilebilir maliyet-yarar dengesi sağlamalıdır. Günümüzde hiçbir monitorizasyon tekniği tek başına bu koşulları sağlayamamaktadır. HDİ birçok kısaltma ifadeleri içerdiğinden, doğru ve güvenilir bir takip için sağlık çalışanlarının dijital ölçüm araçlarını kullanabilmesi, bu araçların gösterge kısaltmalarını bilmesi önemlidir. Dijital ölçüm araçları yoğun bakım hastasında hemşirelerin veri toplama, bakım verme ve sonuçlarını değerlendirmede kullandığı teknolojiler arasında önemli bir yeri kapsar. Bu da hemşireleri bu araçlarla bakım verecek düzeyde kendilerini geliştirme sorumluluğu yüklemektedir. 2 II. HEMODİNAMİK İZLEM İÇİN GEREKLİ BİYOMEDİKAL ARAÇLAR VE İŞLEMLER HDİ donanımı aşağıda belirtildiği gibi birçok bileşenden oluşmaktadır: Kateterler Kateterler genellikle, invaziv monitörizasyonda vasküler yapı veya kalp boşluklarındaki basınçlar için yerleştirilirler. İçi Heparanli Sıvı ile Dolu Bağlantı Boruları (Line) Bu tüpler ile kateter içindeki basınç transdüsere iletilir. Sistemdeki dinamik cevabın korunup sürdürülmesi için sıvı dolu borular uzun olmamalıdır. Transdüser Üzerinde steril bir diafragma (dome) yerleştirilen elektronik aygıtlardır. Vasküler yapı içindeki basınçtan kaynaklanan mekanik enerjiyi elektriksel sinyale dönüştürür. Günümüzde en çok kullanılan transdüserler gerilim ölçen transdüserlerdir. Transdüserler ile basınç ölçümlerinin sağlıklı olması için kalibrasyonun doğru yapılması ve uygun referans noktasının belirlenmesi gereklidir. Transdüsere herhangi bir darbe olduğunda sıfır balans ve kalibrasyonu değişebilir. Ayrıca, basınç transdüserleri ile her bağlantı sağlandığında invaziv basınçlar sıfırlanmalıdır (Şekil 3.1). Şekil 3.1 Transdüser sistemi Kaynak: www.gemed.com.tr 3 Transdüser Diyaframı Bu diyafram transdüser ile içi heparinli sıvı dolu steril bağlantı tüpünü birbirinden ayırır. Doğru ölçüm yapabilmek için tüplerin ve diyaframın içinde hava kabarcıkları ve kan bulunmamalıdır. Hastanın hiçbir yerinin topraklama dahil, elektrik ileten maddeye değmediğinden emin olunmalıdır. Amplifikatörler Transdüserlerin oluşturduğu elektriksel sinyalleri diğer sinyallerden ayıran, filtre eden, büyüten ve bir ossiloskop veya kayıt cihazına nakleden aygıttır. Osiloskoplar Osiloskop amplifikatörün filtre edip büyüttüğü elektriksel işaretlerin basınç dalgaları şeklinde ölçülmesinde ve görüntülenmesinde kullanılan temel bir ölçüm aletidir. İşaretin dalga şeklinin görüntülenmesini, frekans ve genliğinin kolayca ölçülmesini sağlar. Osiloskop ile ölçme işleminin daha verimli yapılabilmesi için çalışma prensibinin bilinmesi önemlidir. Osiloskop devreye daima paralel bağlanır. Osiloskopun doğru ölçüm yapabilmesi için zaman zaman kalibrasyon / ayarlama yapılması gerekebilir. Şekil 3.2. Osiloskop Kaynak: www.testone.com.tr Kayıt Aygıtı Verileri bir grafik kağıdına kaydeden aygıtlardır. Hasta verilerine zamanında ulaşabilmek için grafik kağıdının yeterli uzunlukta yerleştirilmiş olması ve yedeğinin bulundurulması önemlidir. 4 Üç Yollu Musluklar, Basınçlı Torbalar Üç yollu musluklar, trandüser kalibrasyonunu ve kateterin açık kalmasını sağlamada, aralıklı heparin solüsyon uygulamasında ve kateter ucundan kan örnekleri alınmasında kullanılır (Şekil 3.3). Bu torbalar basınç özellikli ise torbalar kateterin içinden sürekli olarak heparinli solüsyon infüzyonunda tercih edilir (Şekil 3.4). Şekil 3.3. Üç yollu musluk Kaynak: www.hdaksu.com Şekil 3.4. Basınç torbası Kaynak: www.aasmedical.com.au 5 Kalibrasyon Yoğun bakımda kullanılan biyomedikal araçlarla birçok ölçüm gerçekleştirilir. Ölçüm sonuçları koşullar değişmediği sürece hep aynıdır. HDİ ile elde edilen ölçüm sonucu yalnızca hastanın durumundaki değişkenlikten değil, aynı zamanda cihaz ya da ekipman bozukluğu, ölçümün hatalı yapılması ve yatak başı kalibrasyonun yapılmaması gibi durumlarda da değişebilir. Bu nedenle, ölçüm sonuçlarının doğruluğu biyomedikal cihazların ya da ölçüm öncesi ekipmanın düzenli kalibrasyonu ile mümkündür. İnvaziv HDİ ile basınç ölçümü kalibrasyonu için bazı önemli noktalar vardır. Yoğun bakım hemşiresi ölçtüğü parametrelerin doğruluğunu sağlamak amacıyla kalibrasyonu hasta başında her ölçüm öncesinde yapmalıdır. Ölçüm sonuçlarının güvenirliği için hem atmosfer basıncının hem de hidrostatik basıncın kontrol altına alınması önemlidir. Atmosfer basıncı ve hastanın pozisyonundaki değişimler ölçülen basınç değerinde farklılığa yol açar. Bu nedenle, ölçümler yapılırken, atmosferik basınç temel alınmalı ve sabit fiziksel referans noktası yüksekliğine yerleştirilmiş olan transdüser kullanılmalıdır. Yükseklik ve çevresel faktörlere bağlı olarak havanın ağırlığı veya atmosfer basıncı değişebilir. Fizyolojik değerlerde ölçüm yapılabilmesi için atmosfer basıncının (deniz seviyesinde 760 mmHg) etkilerinin ortadan kaldırılması gerekir. Bu amaçla transdüserin atmosfer basıncının sıfır olmasını sağlayan kalibrasyon ayarı yapılmalıdır. Kalibrasyon sırasında, hasta odasının hava basıncı farklılığı minimal düzeyde olduğundan, transdüserin spesifik bir düzeyde tutulmasına gerek yoktur. Basınç, sıvı manometresi aracılığı ile ölçüldüğünden basınç ölçümü sırasında manometre, içindeki sıvının hidrostatik basıncının etkisini ortadan kaldırmak için, kateterin ucunun bulunduğu yer (örneğin santral basınç ölçümünde, sağ atrium) ve transdüsere takılan iki adet üç yollu musluktan havaya açılan musluk (hava referans musluğu) aynı düzeyde olmalıdır. Kateter ucunun lokalizasyonu tam olarak bilinmiyorsa, kateter ucunun göğüsün ortasında olduğu kabul edilir. Referans noktasını belirlemek için en çok göğüs noktasından yaralanılmaktadır: Sırt üstü yatan hastanın sırtı ile göğsü arasındaki mesafe ölçülür, bu mesafenin ikiye bölünür, 4. interkostal aralıktan inen dik çizgiyle kesişen nokta işaretlenir ya da göğsün yan duvarı üzerine yataktan 10 cm yukarıya bir işaret konur. Güvenli bir HDİ için genel uyarıları dikkate almak, yeterli araç donanımı bulundurmak önemlidir. Hemşireler yoğun bakımda hemodinamik izlem için gerekli olan 6 yedek parçalarının dezenfeksiyonu-sterilizasyonu ve makinelerin hazır konumda olmasından sorumludur. III. HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ HDİ dolaşımla ilgili izlemler invaziv ve invaziv olmayan yöntemlerle yapılabilir. İnvaziv izlem yöntemi ile arteriyel kan basıncı ölçümü, santral venöz basınç ölçümü (SVB), pulmoner arter (PA) basınç ölçümü, PA uç basınç ölçümü, Mikst venöz oksijen satürasyonu (SvO2) ölçümü, kardiyak debi yapılabilmektedir. İnvaziv olmayan izlem ile de, elektrokardiyografi, kan basıncı ölçümü, pulse oksimetre, ısı ölçümü yapılabilmektedir. HDİ sırasında izlenen intrakardiyak basınçlar ve normal değerleri Tablo 3.1’de gösterilmiştir. Tablo 3.1. İntrakardiyak basınçlar ve normal değerleri Basınçlar Ortalama değer (mmHg) Sınırlar (mmHg) Sağ Atrium Basıncı 5 1-10 Sağ Ventrikül End-Sistolik Basıncı 25 15-30 Sağ Ventrikül End-Diastolik Basıncı 5 0-8 Pulmoner Arter Sistolik Basıncı 23 15-30 Pulmoner Arter Diastolik Basıncı 9 5-15 Pulmoner Arter Ortalama Basıncı 15 10-20 Pulmoner Kapiller Wedge Basıncı 10 5-15 Sol Atrium Basıncı 8 4-12 Sol Ventrikül End-Diastolik Basıncı 8 4-12 Sol Ventrikül Sistolik Basıncı 130 90-140 Kaynak: Doğancı S. (2012). Monitorizasyon ve perfüzyon güvenliği. GATA Kalp Damar Cerrahisi ABD, http://www.perfuzyon/ankara/06022012/monitorizasyon, erişim 10.09.2013. A. İNVAZİV OLMAYAN HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ Elektrokardiyografi Kalp hücreleri tarafından üretilen elektriksel aktiviteyi algılayan cihaza, elektrokardiyografi cihazı (elektrokardiyograf); elde edilen aktivasyon çizelgesine elektrokardiyogram; okunması ve değerlendirilmesi işlemine de EKG denir. Güvenli kolay uygulanabilen ve yatak başında hastanın kardiyak durumu hakkında bilgi veren işlemlerdir (Şekil 3.5). 7 Şekil 3.5. EKG çekimi Kaynak: www.mtegm.meb.gov.tr EKG, kalp hastalıklarında kesin tanı yöntemi değildir; ancak hasta hikâyesi, fizik muayenesi ve diğer laboratuvar tetkikleri ile beraber tanıya yardımcı olur. EKG, kalbin pompa yeteneği hakkında bilgi vermez. Ancak EKG ile: � Kalp kasının kasılma şekli, � Kalbin ritim ve iletim bozuklukları, � Koroner yetmezlik veya miyokart enfarktüs tanısı, � Kalp kasında kalınlaşma ve kalp boşluklarında genişleme, � Elektronik kalp pilinin işlevleri, � Bazı kalp ilaçlarının etkileri ve elektrolit dengesizliği (özellikle potasyum eksikliği veya fazlalığı), � Kalp dışı hastalıkların kalbe etkileri hakkında bilgi edinilebilir. Yanlış bir tanılamayı önlemek ve güvenli bir EKG değerlendirmesi için EKG çekerken aşağıda belirtilen ölçütlere dikkat edilmelidir: Elektrokardiyogram çekebilmek için EKG cihazı, ekstremite ve göğüs elektrotları, jel ve kâğıt havlu hazırlanır. Hasta veya hasta yakınlarına işlem hakkında bilgi verilip izni alınmalıdır. İşlem esnasında hastanın mahremiyetine saygı gösterilmelidir. Bunlar hastanın işleme uyumuna yardım eder. Hasta, sırt üstü ve mümkünse kas kasılmasına neden olmayacak şekilde rahat ve sakin bir şekilde yatırılmalıdır. Elektrot yerleştirilecek beden bölgelerinin açıkta kalması sağlanmalıdır. Hastanın terli olması durumunda, elektrot yerleştirilecek bölgeler kurulanmalıdır. 8 Hasta üzerindeki metal objeler çıkarılmalıdır. Yatak veya sedye kenarındaki metal kısımlara temas önlenmelidir. Elektrotlar temiz ve yıpranmamış olmalıdır. Elektrot yerleştirilecek beden bölgelerine elektro jel ince bir tabaka halinde sürülmelidir. Elektrotlar, elektro jel sürüldükten sonra yerleştirilmelidir. Elektrotlar, doğru yerine ve deriye temas edecek şekilde yerleştirilmelidir. Kablosu sağlam olmalı, birbirine karışmış veya düğümlenmiş olmamalıdır. Kablolar (hasta kablosu), elektrot üzerinde gerilme baskısı oluşturmamalıdır. Yüksek yoğunlukta oksijen bulunan ortamlarda ve elektrokoterin yanında EKG cihazı kullanılmamalıdır. Cihaz çalışırken manyetik alan etkisinden uzakta olmalı, güneş ışığı ve suya maruz kalmamalıdır. EKG cihazı kalibre edilmeli, cihazın gösterge panelindeki “Speed” düğmesi, ölçümleme 25 mm/sn olacak şekilde ayarlanmalıdır. Cihaz kapatıldıktan sonra önce göğüs elektrotları sonra ekstremite elektrotları çıkarılmalıdır. Hastanın jel sürülen beden bölgeleri kağıt havlu ile silinmelidir. Elde edilen elektrokardiyogram üzerine mutlaka hastanın adı, soyadı, tarih ve saat yazılmalıdır. EKG çekiminin yapıldığı ilgili formlara kayıt edilmelidir. Transtorasik Empedans Kardiyografi (Torasik Elektriksel Biyoempedans) Empedans; dalgalı akım üreten akışkanların elektriksel direncini gösterir. Bu yöntemin amacı, beden yüzeyine yerleştirilen elektrotlarla elektriksel empedans değişimlerinin ölçülüp, doku hacimlerinin belirlenmesidir. Torasik elektriksel biyoempedansın (TEB) uygulama kolaylığı, maliyetinin düşük oluşu ve gerçek zamanlı ölçümlere olanak sağlaması avantajları olarak gösterilmektedir. TEB’in devavantajı ise elektrotların yerleştirilmesindeki hatalar, intratorasik sıvı miktarı ve bedendeki sıvıların kompozisyonundaki değişimler ve Htc değişimlerinden doğan hatalara açık olmasıdır. 9 Transtorasik Ekokardiyografi Ekokardiyografinin göğsün sol tarafından yapılması işlemidir. Transtorasik Ekokardiyografi (TTE) iki boyutlu bir ekokardiyogram, kalp atımının seri görüntülerini belli bir görüş açısından veya bir “pencere”den video görüntüsü olarak verir. Bu yöntem kalp kapaklarının darlıkları, kaçakları ve çalışması, kalp kasının hareketleri, aort damarının çıkışı ve doğuştan gelen kalp bozuklukları değerlendirilebilir. Özellikle miyokart infarktüsü geçirmiş hastalarda hipertansiyonu olan, ritm bozukluğu olan hastalarda çok değerli bilgiler verir. Transtorasik Dopler Ekokardiyografi (Dopler Ultrasound) TTE’de kullanılan teknolojiye ek olarak dopler özelliği eklenmiştir. Kalp ve büyük damarlardaki kanın akım hızının, preload, afterload, CO ölçümünü sağlar. Transösofagial Dopler Ekokardiyografi Ultrasoun transdüserlerinin küçültülerek, gastroskop benzeri bir cihazın ucuna yerleştirilmesiyle çoklu / çok düzlemli görüntü alınmasını sağlayan ekokardiografi şeklidir. Transtorasik dopler ekokardiyografideki prensip ile ölçümler elde edilir, sadece transdüserin yerleşimi farklıdır. Bu teknik TTE ile elde edilemeyen bilgilere ulaşmak amacıyla kullanılır. Yoğun bakım ünitesinde Transösofagial Dopler Ekokardiyografi sıklıkla; açıklanamayan hipotansiyon, enfektif endokardit şüphesi, MI’ a bağlı komplikasyonları, emboli kaynağını, doğal veya yapay kapak disfonksiyonunuı, diseksiyon şüphesini belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu yöntem ile kalbin kontraktilitesini (sistolik, diyastolik) ve kapak fonksiyonlarını değerlendirmek, kalbin dolum durumunu, CO, asending ve desending ortanın yapısını değerlendirmek, basınç gradiyentlerini ölçmek ve intrakardiyak basınçları hesaplamak mümkündür. Kan Basıncı İzlemi Arteriyel kan basıncı, HDİ’nin temel öğelerinden biri olup kardiyovasküler durumun belirlenmesinde kullanılan nicel bir ölçümdür. Arteriyel basınç izlemi için invaziv olmayan (Şekil 3.6) ve invaziv HDİ teknolojileri kullanılmaktadır. İnvaziv olmayan yöntemler ile arteriyel basınç ölçümleri güvenilir ise de özellikle kritik durumdaki hastalarda invaziv yöntemler tercih edilmektedir. Böylece kalp atım, atım basıncı değişiklikleri gözlenmekte ve kan gazları için kan örneklerinin alınması kolaylaşmaktadır. Arteriyel kan basıncı özellikle 10 kritik hastalığı olan hastalarda, tedavi rehberlerinin kullanılmasında temel hemodinamik göstergedir. Arteriyel kan basıncı izlemi, oskültasyon ile osilometrik olarak, empedans ya da optik pletismograf, infrasound tekniği ve arteriyel tonometri aracılığıyla yapılabilir. Günümüzde kullanılan hemodinamik monitörlerin çoğu invaziv olmayan kan basıncını osilometrik ya da oskülatuvar yöntemler aracılığı ile ölçer. İnvaziv olmayan yöntemler ucuz ve pratiktir. Ancak, bu yöntem ile obez ve hipertansif hastalarda sistolik kan basıncı değerlerini daha düşük ölçülürken, vazodilatasyon gelişmiş, taşikardik kompanze şok tablosunda ekstremitede kan akımı artışı için kan basıncı değeri daha yüksek ölçülebilir. Osilometrik yöntem: En yaygın olarak kullanılan invaziv olmayan kan basıncı ölçümü yöntemidir. Ancak yöntemin aşağıda belirtilen dezavantajları vardır: Kan basıncının ölçümü için kullanılan manşonun boyutu ve hasta kol çapı arasındaki uyumsuzluklar sonuçları etkilemektedir. İnvaziv olmayan kan basıncı ölçümlerinde standartların firmalar tarafından belirlenmesi ve ampirik olarak geliştirilmesi nedeniyle genel olarak evrensel bir ölçüm ve değerlendirme standardının olmamasıdır. Genel durumu bozuk olan kritik yoğun bakım hastalarında yöntemin güvenirliği tartışmalıdır. Osilometrik yöntemle ölçülen kan basıncı değeri, invaziv yöntem ile karşılaştırıldığında, belirgin biçimde düşük sonuçlar verdiği bildirilmektedir. İnvaviz kan basıncı ölçümü ile karşılaştırıldığında 10 mmHg değerindeki basınç farklılıkları klinikte kabul edilebilir bulunurken, 20 mmHg üzerindeki farklar kabul edilmez olarak tanımlanmıştır. Ölçümler arasındaki bu uyumsuzluklar, ihtiyacın üzerinde vazopressör ajan kullanımına ya da ihtiyacın altında antihipertansif ajan uygulanmasına yol açabilir. Oskültasyon yöntemi: Ekstremiteye uygulanan bir manşon yardımıyla, arterin kısmen kollabe edilerek, türbülan akımı sağlanır ve sistolik kan basıncını “korotkof seslerin” duyulması, diyastolik kan basıncını ise bu seslerin kaybolması belirler. Bu yöntemle periferik arterin oskültasyonu, hastada hipotansiyon ve belirgin periferik vazokonstrüksiyon varlığında zor olduğu için güvenilir değildir. 11 Şekil 3.6. İnvaziv olmayan kan basıncı ölçümü Kaynak: www.sagliksiteniz.com İnfrasound tekniği: Arterin oskültasyonu ile elde edilen düşük frekanslı “korotkof” titreşimlerinin tespit edilmesidir. Hastanın hareketine bağlı artefakt gelişmesi bu yöntemin kullanılmasını sınırlar. Empedans pletismografi: Artere basınç uygulandığında, arterin genleşmesiyle ortaya çıkan hacim değişimlerinin ölçüm temeline dayanır. Ölçüm işlemi osilometrik teknikle kan basıncı ölçümüne benzer. Periferik arter hastalığı, aritmi ya da hipotermide güvenilir değildir. Arteriyel tonometri yöntemi: Uygulama yapılan arterin, kemik ve manşon arasında sıkıştırılması ile invaziv kan basıncı ölçümüne benzer bir dalga şekli elde edilmesidir. Elde edilen bu dalga formundan ölçüm yapılabilmesi için algoritma gereklidir. Ölçümün radiyal arterden yapılması kullanımını sınırlamaktadır. Çünkü bu bölgeye kullanılan sensörün pozisyon uyumu zordur ve hastanın hareketi artefaktlara yol açmaktır. Pulse Oksimetre- Arteriyel Oksijen Satürasyonu Pulse oksimetre, arteriyel nabız sırasında damar yatağı boyunca ışık emilimindeki değişikliği kullanarak arteriyel oksijen satürasyonunu ölçmeyi sağlar (Şekil 3.7). YBÜ’ndeki hastaların rutin takibinde ve mekanik ventilasyon dahil olmak üzere oksijen destek tedavisinin düzenlenmesinde kullanılır. Arteriyel oksijen değeri hakkında bilgi verir. Özellikle şiddetli hipoksemilerde, anormal arteriyel pulsasyonlarda, ölçülen bölgede beslenme yetersizliği varsa güvenilirliği sınırlıdır. 12 Şekil 3.7. Pulse oksimetre probu Kaynak: www.ticiz.com Yoğun bakım hastası genellikle hipotansiyondadır, distal ekstremite perfüzyonu yetersizdir. Vazadilatör veya vazopressör ilaçlar almaktadır. Bu faktörler pulse oksimetrenin alanındaki kan akımını etkiler ve oksijen satürasyonunu hesaplamada kullanılan nabzın şeklinde ve şiddetinde değişikliklere neden olur. Düşük perfüzyon ve zayıf nabız hatalı sonuç verebilir. Beden Isısı ve İzlemi Amerikan Yoğun Bakım Derneği (The Scociety of Critical Care Medicine) ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (The Infectious Diseases Society of America) uygulama parametrelerine göre yoğun bakım hastalarında ateş beden ısısının > 38.3 oC (≥ 101 oF) olmasıdır. Beden ısısının güven sınırları içinde olması çok önemlidir. Çünkü, koma görülme olasılığı 32.2 °C’ nin altı ve 42 °C’ nin üstünde artmaktadır. Beden sıcaklığının her 1 °C düşüşünde SMRO2 % 5 oranında azalmaktadır. Beyin cerrahisiyle ilgili girişimlerde bazen beyin dokusunun korunmasına yardım amacıyla hafif hipotermi yapılabilmektedir. İnvaziv olmayan selektif beyin soğutması ile terapötik hipotermi (33 - 35 °C) uygulaması kafa içi basıncı düşürmekte ve prognozu iyileştirebilmektedir. Ancak ağır hipotermide ise (< 32.3 oC) laktik asidoz, dehidratasyon, kardiyak aritmiler ve koagülopatiler gibi ciddi komplikasyonlar ortaya çıkmaktadır. Hipertermi ise deliryum ile birliktedir, ağır ise (> 43 °C) KİBAS’ ı artırır ve tablo koma ile sonuçlanarak kalıcı nörolojik hasarlara yol açabilir. Bu nedenle normal beden ısısını korumak, sürdürmek ve neden bozulduğunu bilmek çok önemlidir. YBÜ’ nde ateş, genellikle hem enfeksiyöz hem de enfeksiyoz olmayan nedenlerden kaynaklanır. Ateşin oluşumunda monosit hücrelerden salınan sitokinler baş rolü oynar. Ateşin oluşmasında primer rol oynayan sitokinler interlökin-1 (IL-1), interlökin 6 (IL-6) ve tümör 13 nekrosis faktör alfa (TNF-α)’ dır. Bu sitokinler anterior hipotalamusun preoptik bölgesinde bulunan kendi spesifik reseptörlerine bağlanırlar. Buradaki sitokin reseptör etkileşmesi siklooksijenaz (COX)’ ın etkisini artırarak prostoglandin E2’ nin salınmasına yol açar. Bu küçük lipit mediatör (PG-E2) kan beyin engelini geçer, preoptik bölgedeki sıcağa duyarlı nöronların etkisini azaltır. Ateş oluşumunda özellikle COX-2’ nin büyük önemi vardır. Ateş YBÜ’ lerinde yatan hastaların bir kısmında artmış sempatik sinir aktivasyonu sonucu yükselir. YBÜ’ nde özel hasta yatakları, ışıklar, klimalar, kardiyopulmoner resüsitasyon işlemleri, peritoneal lavaj, diyaliz ve hemofiltrasyon gibi çevresel olaylar hastaların ısısını etkilemektedir. Bunların yanında termoregülatör mekanizmaların antipretikler veya immunosupressiflerle bozulması, santral veya otonom sinir sisteminin hasarı gibi durumlar anormal beden ısısının tanımlanmasını zorlaştırmaktadır. Hemşireler yoğun bakım hastasında ısı artışına neden olan faktörleri, yoğun bakım hastasının ısı artışı nedenlerini bilmeli ve ısı düzeyi tanılamasını güçleştiren durumların farkında olmalıdır. Hemşire ısı ölçümünde kullandığı yol ve aracın güvenilir, verimli, emniyetli ve kullanışlı olmasına dikkat etmelidir. Doğru bir beden ısısı ölçümü doğru ve sağlam araçla mümkündür. Özellikle ısı ölçümünde kullanılan araçlar üretici firmanın önerilerine göre düzenli olarak kalibre edilmeli ve peryodik bakımı yapılmalıdır. YBÜ’ lerinde ısının aksilladan ölçülmesi kor ısısı ile güvenilir korelasyon sağlamadığı için önerilmemektedir. Pulmoner arter kateterinin (PAK) ısı algılayıcısı kor ısıyı ölçmede önemli yere sahiptir. Ancak, bütün hastalara PAK’ı ve ısı algılayıcı yerleştirmek mümkün değildir. Ayrıca, bu ısı algılayıcılar her durumda eşdeğer teknik işlevlere sahip değildir. Örneğin, sağ atriyum içine verilen bol sıvı infüzyonları ısı algılayıcıların algıladıkları ısı düzeyini değiştirebilmektedir. Bu nedenlerle hemşireler beden ısısı için hangi koşullarda ölçtüklerini dökümante ederek rapor etmelidir. Rektal ısı ölçümleri elektronik bir prob ile aralıklı veya sürekli olarak yapılmaktadır. Rektumdan ölçülen ısı değerleri, kor ısısından genellikle onda bir derece daha yüksektir. Rektumdan ısı ölçümü hasta için rahatsız bir işlemdir ve hastanın pozisyonuna göre sınırlı olabilir. Ayrıca, nötropenik, koagülopatik veya yakından rektal cerrahi geçirmiş hastalarda travma riski taşımaktadır. Özellikle KİBAS artmış hastada da, KİBAS’ın daha da artışına yol açabilir. Clostridium difficile veya vankomisin dirençli Enterococcus gibi enterik patojen mikroorganizmaların araç ve/veya operatör aracılığıyla yayılmasına neden olabilir. 14 Ağızdan ısı ölçümü uyanık ve işbirliği yapılabilen hastalar için güvenli ve kullanışlıdır. Özofagus ve mesaneye konulan “elektronik termometrelerin”, rektuma koyulan “gallyum cam termometrelerden” daha güvenilir kor ısısını ölçtüğü bildirilmektedir. Ağızdan ısı ölçümünde solunum, ısıtılmış gazlar, sıcak veya soğuk sıvılar, ağız içi enfeksiyonlar, ağız içi cerrahi girişimler okunan değerleri bozabilir. Özellikle kanser ve sitotoksik ilaçlardan dolayı ağız mukozasının bozulduğu durumlarda ağızdan ısı ölçümü ağız mukozasına zarar verebilir. Yoğun bakım hastalarında ağızdan ısı ölçümleri entübasyon veya hastayla işbirliği kurulamaması nedeniyle genellikle pratik değildir. Timpanik zar ısısı yoğun bakım hastasında kullanılabilen diğer bir ısı ölçüm yöntemidir. Hipotalamusun ısısını ve böylece core beden ısısını yansıttığı düşünülür. Ancak, timpanik membran ısısının ölçülmesi elektronik bir prob gerektirdiğinden timpanik zar travması riski taşır. İnfrared kulak termometresi de bir otoskopik prob vasıtasıyla timpanik zar ve kulak kanalından radyant enerjiyi belirlemek için uyundur. Bu araçlar, kulak kanalında veya timpanik zarda bir inflamasyon varsa veya eksternal kanalda tıkanıklık varsa hatalı ölçüm yapabilirler. Timpanik zar ve infrared araç ölçümleri, bakım veya kalibrasyon yetersizliği, infrared timpanik termometreleri kullananların deneyim eksikliği gibi nedenlerden dolayı hataya açıktır. Hemşireler beden ısısını, hastanın genel durumu göre uygun ısı ölçüm aracını belirlemeli ve kor ısıyı değerlendirmelidir. B. İNVAZİV HEMODİNAMİK İZLEM YÖNTEMLERİ İnvaziv HDİ iğne, kateter ya da cerrahi girişim yoluyla ölçüm aracının bir boşluğa ya da organa yerleştirilmesiyle (transdüser vb.) yapılmaktadır. Kalbin pompa fonksiyonu, CO, damar içi volüm ve damar rezistansı (direnç) hakkında bilgi verir. Bunlar hasta bakımı için son derece önemli girişimlerdir. Ancak invaziv olmaları nedeniyle büyük riskleri ve tehlikeleri vardır. Ayrıca, invaziv olmayan yöntemler kadar olmasa da, her zaman hatalı bir ölçüm elde edilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu teknolojilerinin seçimi yapılırken YBÜ’nin beklentileri, amacı, hizmet vereceği hasta popülasyonu, alt yapısı, personelinin eğitimi gibi durumlar dikkate alınmalı ve hastaya sağlayacağı yarar değerlendirilmelidir. Arteriyel Kan Basıncı İzlemi Arteriyel kateterizasyon arteriyel basınç dalgasının görüntülenmesiyle arteriyel dalga formu analizi, nabız basıncının hesaplanması, nabız basıncı değişimi ve CO hesaplanmasını sağlar. Sistolik basınç, sol ventrikülün maksimum sistolik basıncı olup sistemik vasküler 15 rezistans (SVR) ve geniş arterlerin durumunu yansıtır. Diyastolik basınç, arteriyel sistemin elastikiyeti ile akım hızını yansıtır. Ortalama arter basıncı (Mean arterial pressure) (MAP) ise kalp siklusu sırasında meydana gelen ortalama basınç olup CO ve SVR bağlıdır. Arteriyel basınç dalgalarının sürekli olarak izlenmesi yalnız sistolik basınç, diyastolik basınç, MAP hakkında fikir vermekle kalmayıp, kalp hızı ve ritmi hakkında da fikir verebilir. Arteriyel basınç kısa bir kateterin herhangi bir artere veya uzun bir kateterin santral aortaya yerleştirilmesi ile direkt olarak ölçülebilir. Kesin ve sürekli kan basıncı ölçümü için kolayca artere ulaşılabilecek bir bölgeden; koldan (sıklıkla radiyal arter, brakiyal ya da aksiller) ya da kasıktan (femoral arter), ayağın dorsal arteri ya da aksiller artere kateterizasyon yapılır. Perifere doğru iskemi gelişme riski olduğu için genellikle aksiller ve brakiyal arter bölgesi kullanılmaz. Bunun yanında radiyal artere kateter uygulama kolaylığı nedeniyle ve kollateral dolaşım Modifiye Allen Testi ile kolayca kontrol edilebilmesi nedeniyle en çok tercih edilen bölgedir. Allen testinin negatif bulunması durumunda mutlaka diğer testlerle de doğrulama yapılmalıdır. Allen testi radiyal ve ulnar artere uygulanır: radiyal ve ulnar arterlerin eş zamanlı oklüze edilir, hastaya sıkı bir yumruk yaptırılır, ulnar arter üzerindeki basınç kaldırılır, hasta parmaklarını açar, elin palmar yüzeyinin 7 saniyeden az süre içerisinde kızarması elin kollateral dolaşımının yeterli olduğunu gösterir, < 7 sn ise Allen testi (+), 8-14 sn ise tartışmalı; > 15 sn ise test (-) dir, kateter 1-2 İÜ/ ml heparin ile 1-3 ml/s. İnvaziv olmayan kan basıncı ölçümlerine karşın yoğun bakımlarda arteriyel kanülizasyonla kan basıncının direkt olarak ölçülmesi altın standart olarak kabul edilmektedir. Özellikle kan gazı, vazoaktif ajanlarla tedavi, şok ve kritik tedavi kararlarının alınması gerektiği durumlarda, invaziv olmayan yöntemden daha güvenilirdir. Ancak sistemde ölçülen kan basıncı değerlerinin doğru olabilmesi için; uygun “transdüser” ve basınç hattı sisteminin seçilmesi, sistemdeki havanın uzaklaştırılması, gereksiz üç yollu muslukların çıkarılması, sistemin sıfırlanması, transdüser seviyesinin doğru ayarlanması gibi teknik ayrıntılara dikkat edilmesi gerekir. Basınç transdüserlerinin kullanımında referans hizası, sıfır ayarı ve sistemin dinamik cevabı, solüsyonlara heparin eklenmesi dikkat edilmesi gereken teknik problemlerdir. Referans hizası: Doğru referans hizası trikuspit kapakçıktır. Bu horizontal hat dördüncü interkostal aralık ve orta aksiller çizgiye denk gelir. Sıfır ayarı bu nokta üzerinden yapılmalıdır. Dinamik cevap: sıvıyla dolu bir sistemin, kardiyovaskuler sistemde meydana gelen basınç değişikliklerini doğru bir şekilde yeniden oluşturabilme yeteneğidir. Arteriyel basınç hattının ileri derecede kıvrımlı olması, sistemde hava varlığı sistolik kan basıncının düşük, diyastolik basıncın yüksek değerlendirilmesine neden olan basınç eğrisi 16 formlarına yol açabilir. Aritmi durumunda, arteriyel basınçta meydana gelen değişimler sol ventrikül “atım hacmi” (SV) değişimlerini yansıtmadığından arteriyel basınç dalgası değerlendirilemez. Ektsremitenin pozisyonu, arteriyel spazm, trombüs gibi proksimal darlığa yol açan etkenler de invaziv kan basıncının düşük ölçülmesine neden olur. Arteriyel kan basıncının doğru değerlendirilmesini etkileyen bir diğer neden, invaziv kan basıncı trasesinde zayıflamadır. Bu durum arteriyel basınç eğrisinin düzleşmesinden çok daha önemlidir. Bu durum hem sistolik hem de diyastolik kan basıncı değerlerinin olduğundan düşük bulunmasına ve dolayısıyla gereksiz vazopresör tedavisine yol açabilir. Arteriyel kateter kanülizasyonu için kullanılan kateterin büyüklüğü de, çok önemli düzeyde olmasa da, kan basıncı ölçümünün doğruluğunu etkileyebilmektedir. Periferik Venöz Basınç Ölçümü PVP (Periferik Venöz Basınç/ Peripheral Venous Pressure), SVB’ ye alternatif bir fizyolojik hacim monitorizasyonudur. Bir 14 G veya 16 G intravenoz kateterin el üstüne veya distal ön kola takılması, kolun orta toraks hizasında tutulması ve basıncının izlenmesiyle ölçülür. Basıncın devamlılığı kolun proksimalden turnikelenmesi sırasında PVP artışının görülmesiyle saptanır. SVB’ ye göre çok az solunumsal değişiklik gösterir ve SVB’ den yüksektir (ortalama 3 mmHg, 0.7 - 5.8). SVB “trend”leri çok değiştiğinde, PVP onu takip eder. SVB ile PVP ölçülen değerleri arasında yüksek korelasyon olduğu bildirilmektedir. Ciddi kan kaybında (tahmini kan kaybı > 1000 ml) ve hemodinamik bozukluklar sırasında bile SVB ile PVP arasında korelasyon vardır. Bununla birlikte bu basit ve ucuz yöntemin klinikte hacim monitorü olarak hangi durumlarda SVB’ nin yerine geçebileceği tartışmalıdır. SVB Ölçümü Bu ölçüm sağ ventrikülün dolma düzeyinin bir indeksidir. SVB bir hacim değil, basınç ölçümüdür. SVB izlemi bedendeki sıvı durumunun doğru ölçülmesi gereken durumlarda yardımcı olur. Genel olarak dolaşımla ilgili ölçülebilen dört fonksiyonu yansıtır. 1. Santral venlerdeki kan akımı ve hacmi 2. Santral venlerin venomotor aktivitesi, 3. Kalbin dolması sırasında sağ kalp başluklarının genişleyebilme yeteneği ve kontraktilitesi, 4. İntratorasik basınç. 17 SVB, santral venlere yerleştirilen kateterler ile ölçülür. Santral venöz kateter (SVK) bir ve birden fazla lümenli olabilir. Gereksinime göre geliştirilmiş birçok kateter tipi vardır ve en çok iki ve üç lümenli kateterler kullanılmaktadır. SVB kateterinin tipi ve uzunluğu superior vena kavadan ortalama sağ atriyuma yerleşecek şekildedir. SVB için internal ve eksternal juguler ven, subklaviyan ven, daha az olarak femoral ven, bazilik ve sefalik ven kullanılabilir. Pnömotoraks riskinin düşük olması nedeni ile genellikle internal juguler ven SVB için en iyi yoldur. Sağ ventrikül kateterizasyonunun spesifik endikasyonlarından biri, oturur pozisyonda yapılan posterior kraniyotomi ve servikal laminektomilerdir. Bu hastalarda, hava embolisi gelişme riski vardır. İnternal juguler ven, cerrahi sahada olduğunda ve teorik olarak kraniyal bölgeden kanın dönüşünü bozarak intrakraniyal basınç artışına neden olabileceğinden, nüroşirurji operasyonlarında kateterizasyon için antekübital bölge seçilir. Genel anestezi uygulamalarında indüksiyon öncesinde, pnömotoraks riski önlenebildiğinde, subklaviyan kateterler preoperatif nöroşirurji hastaları için daha uygun bir alternatiftir. Kateter yerleştirilecek venin seçiminde, venöz ponksiyon kolaylığı, venin uygunluğu, kateterin santral dolaşıma yerleştirilmesindeki başarı oranı, kanülasyonun hastaya getireceği riskler ve kanülasyon süresi göz önüne alınmalıdır. Seçildiği yere göre avantaj ve dezavantajları değişir. SVK’in seçildiği yere göre avantaj ve dezavantajları Tablo 3.2 ‘de gösterilmiştir. Tablo 3.2. Santral ven kateterinin yer seçimi Kateter yeri İnternal jugular ven Avantaj Dezavantaj Başarı yüksek Hipovolemide, entübe ya da trakeostomili hastada başarı düşük Kanama kontrolü daha iyi Pnömotoraks ↓ Subklavyen ven Hasta için rahat Pnömotoraks ↑ Şokta en güvenli ulaşılabilen yol Kompresyon (-) Komplikasyon ↑ Başarı ↑ Femoral ven Santral basınç izlemesinde yetersiz olabilir. Kanama kontrolü (+) Trendelenburg gereksiz Kaynak: Tercan F. (2013). Venöz kateterizasyon için girim yolları ve kateter tipleri. Türk Hematoloji Derneği-Hematoloji Pratiğinde Uygulamalı Kateterizasyon Kursu. http://www.thd.org.tr/thdData/userfiles/file/KATATER__KURS_04.pdf 18 Kanülasyon bölgesinde enfeksiyon veya deformite, travma, geçirilmiş cerrahi girişim veya radyoterapi gibi nedenler, venin lokalizasyonunu saptamayı güçleştirir. Bunlar venöz kanülasyon için genel kontrendikasyonlardır. Koagülopati, sistemik sepsis ve antikoagülan tedavi ise göreceli kontrendikasyonlardır. Ayrıca, daha önce boyun cerrahisi geçirenlerde karotisde üfürüm, stenoz veya anevrizma olanlarda internal juguler ven amfizemi veya bülloz akciğeri olanlarda da subklaviyen ven kullanılmamalıdır. Tablo 3.3’ de SVK endikasyonları, ve kontrendikasyonları yer almaktadır. Tablo 3.3. Santral ven kateterizasyon endikasyonları ve kontrendikasyonları Santral venöz basınç monitorizasyonu İlaçlar, hipertonik, hipotonik ya da damara irritan diğer solüsyonların uzun süreli infüzyonu Endikasyonlar Uzun dönem (> 10 gün) intravenoz yol ihtiyacı Venöz hemodiyaliz Periferal yüzeyel ven bulunamaması Pulmoner arter kateteri takabilmek için “introducer sheath” yerleştirilmesi Ciddi kanama diyatezi veya koagülopati Takılacak venin (superior, inferior vena kava, subklaviyan, internal juguler ven) obstrüksiyonu (tromboze olması) Takılacak venin (superior, inferior vena kava, subklaviyan, internal juguler ven) travması Kontrendikasyonlar Solunum sıkıntısı, takipne Hastanın izin vermemesi Kardiyopulmoner resüsitasyon O bölgede infeksiyon, yanık varlığı Venin yoğun, koyu sekresyonları olan trakeostomiye yakın olması Venin arteriyel bir anevrizmaya yakın komşulukta olması İşlem için steril koşulların sağlanmamış olması Deneyimli bir uzman gözetiminde olmaksızın deneyimsiz bir kişinin santral ven kateterizasyonu yapmak istemesi Kaynak: Akıncı SB. (2003). Kritik hastada hemodinamik monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. 19 Doğru ölçüm için kateterin ucu, tercihen vena kava superiorun sağ atriuma açıldığı yerde olmalıdır. Ölçüm sırasında sağ atriyum düzeyi referans (sıfır) düzeyi olarak alınmalıdır. SVB, basit olarak bir su manometresi ile 1mmHg = 1.36 cm H2O veya elektronik transdüserler ile (0.74 mmHg = 1 cmH2O) ölçülür. Elektronik ölçüm, basınç dalgalarının izlenmesi, bu dalgalardan tanısal değeri olan bazı bilgilerin elde edilmesine ve kateter ucunun lokalizasyonunun saptanmasına olanak sağladığı için tercih edilir. SVB’nin normal değeri 3 - 6 mmHg’ dir. Ancak ventilasyona bağlı olarak bazı değişiklikler meydana gelir. Spontan solunumda inspirasyon, pozitif basınçlı ventilasyonda ise ekspirasyon sırasında SVB daha düşüktür. Sağlıklı kişilerde SVB değeri inspirasyon sırasında -2 ve ekspirasyon sırasında +4 cmH2O değişim gösterir. Hipovolemi, pozitif basınçlı solunum sırasında CVP’de abartılı değişikliklere neden olur. SVB, sol kalp dolum basınçları için güvenilir bir parametre değildir. Bu yüzden sıvı durumunun yakın takibi gerekiryosa PAK’i yerleştirilmelidir. PA Basınç Ölçümü PAK (Şekil 3.8) aracılığı ile PA ve kama basıncı ölçülerek hemodinamik değişiklikler yakından izlenebilir (Tablo 3.4). Swan ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir ve 1970 yılından itibaren PAK kritik hastalığı olan hastalarda kullanılmaya başlanmıştır. Balonlu, PAK’ın (Swan-Ganz kateteri) geliştirilmesi ve klinik uygulamaya girmesi ile hasta başında sol ventrikülün performansı saptanarak kritik durumdaki hastaların tedavisi ve izlenmesinde yeni bir çığır açılmıştır. Şekil 3.7. Pulmoner arter kateteri Kaynak: www.edsmedikal.com 20 Tablo 3.4. PAK ile ölçülebilen parametreler 1. Kalp hızı ve ritmi 2. Santral venöz basınç: SVB = RAP (sağ atriyal basınç/ right atrial pressure) = RVEDP (sağ ventrikül diyastol sonu basıncı) 3. Pulmoner kapiller kapanma basıncı: PCWP = LAP = LVEDP (sol ventrikül diyastol sonu basıncı) 4. Kalp debisi 5. Atım hacmi (SV): CO / HR (kalp oranı - hızı) 6. Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu: RVEF = SV / RVEDP 7. Sağ ventrikül diyastol sonu hacmi: RVEDV = SV / RVEF 8. Sağ ventrikül atım işi indeksi: RVSWI = (pulmoner arter basıncı: PAP - SVB) x SVI (sistolik atım indeksi) x 0.0136 9. Sol ventrikül atım işi indeksi (left ventricule stroke work index): LVSWI = (MAP-PCWP) x SVI x 0.0136 10. Sistemik damar direnci: SVR= (MAP - RAP) x 80 / CO 11. Pulmoner damar direnci: PVR = (PAP - PCWP) x 80 / CO 12. Oksijen sunumu: DO2 = CI x 13.4 x Hb x SatO2 (satüre oksijen) 13. Mikst venöz oksijen satürasyonu: SVO2 = DO2 / VO2 (% 70 - 75) 14. Oksijen kullanımı: VO2 = CI x 13.4 x Hb x (SatO2 - SatVO2 / satüre oksijen kullanımı) 15. Oksijen kullanım oranı: O2ER = VO2 / EF x 100 PAK internal juguler, subklaviyen ya da femoral vene, steril tekniklere uygun olarak, yerleştirilir. PAK temel olarak polivinil kloridden ve polyüretandan yapılmış olup kıvrılabilir, beden sıcaklığında yumuşayabilir ve heparinle kaplandığı için pıhtı oluşumunu önleyecek özelliktedir. En çok tercih edilenleri termodülisyon özellikli olanlardır. Standart uzunluğu 110 cm’ dir, her 10 cm bir çizgileri vardır. Termodulisyon PAK 5 – 7.5 French’dir (Fr) (1Fr = 0.0335 mm). 7 ve 7.5 Fr kateterler genellikle erişkinde, 5 Fr kateter ise pediyatrik hastalarda kullanılır. Kateterin ucuna 1 – 2 mm uzunluğunda balon yerleştirilmiştir. Balon şişirildiğinde 21 katetere rehberlik ederek, kateterin büyük intratorasik venlerden sağ kalp boşluklarına kolaylıkla ilerlemesini sağlar. Balon sayesinde damar duvarı hasarı önlenmiş olur. PAK’ın lümenli çeşitleri vardır. Çift lümenli kateterlerde, bir lümeninden balon şişirilebilir, kateterin distalde açılan diğer lümenin ucundan ise intravasküler basınç ölçülebilir ve kan örneği alınabilir. Üç lümenli kateterlerde, proksimal hat kateterin uç kısmından yaklaşık 30 cm öncesinde sonlanır, bu hat sayesinde eş zamanlı olarak sağ atriyum ve PA veya oklüzyon basınçları ölçülebilir. Yoğun bakım ünitelerinde sıklıkla kulanılan kateterler, dört lümenli olup kateter ucunun 4 cm proksimalinde, kateter yüzeyinde termistör ile temas eden elektrik kablosunun bulunduğu bir lümen daha vardır. Termistör, PA kan ısısını ve termodilüsyon yöntemi ile CO’ u ölçer. Kateter ucundan 14 cm uzaklıkta sonlanan bir ekstra kanal, sağ ventriküle gecici “pacemaker” yerleştirilmesi veya infüzyon için kullanılabilir. Fiberoptik bir sistem devamlı SvO2’nin izlenmesini sağlar. PAK’in distal lümeni kateterin ucunda sonlanır ve kateter yerleştirildiğinde PA’e giren kısımdır. Bu lümen şant ölçümü için karışık venöz kan örneği alınmasını sağlar. Sürekli basınç ölçümü için ucu bir transdüsere bağlanmalıdır. Bu lümenin açık kalması heparinli solüsyon ile yıkanması ile sağlanır. PAK’ın proksimal lümeni kateter ucundan 30 cm uzakta olup sağ atriyum veya vena kava süperiorun atriyuma birleştiği yere girer. Bu lümenden atriyum basıncı veya SVB ölçülebildiği gibi, sıvı infüzyonu da yapılabilir. Proksimal lümen ayrıca CO ölçümleri için sağ atriyuma termal bolus yapılmasına olanak sağlar. Balon şişirilirken üretici firmanın önerisine (genellikle 1.25 - 2 ml) dikkat edilmelidir. Balon ayrıca kateterin kan akımı içinde ilerlemesine, PA dallarından birinin tıkanmasına ve kateterin daima fazla ilerlemeyerek pulmoner kapiller uç basıncı (pulmonary capillary wedge pressure) PCWP elde edilmesine olanak sağlar. PCWP ölçümü sırasında balonun PA rüptürüne neden olmaması için 30 - 60 saniyeden uzun süre şişirilmiş tutulmamalıdır. PAK’in kardiyak debi ölçümü yapmaya yarayan bölümü kateter ucundan 3-4 cm uzakta bulunan bir termistöre kadar uzanır. Termistor PA kanının ısısında meydana gelen değişikliği ölçer ve kaydeder (termodulisyon tekniği). CO ölçümü için proksimal lümenden ısısı bilinen bir sıvı (genellikle 0 - 5 oC soğuk sıvı) sağ atriyuma verilir. Böylece termistörden gelen elektriksel sinyallerin bilgisayara geçmesine ve CO’ un ölçülmesine yardım eder. Kanın soğuma derecesi, PA’den geçen akım volümü ile ters orantılıdır. Kan ne kadar soğuk ise kan 22 volümü yani CO da o kadar düşüktür. Böylece, PA deki kanın ısısının bilinmesi kardiyak debi hakkında göreceli bilgi sağlar. Termodilüsyon tekniği ile ölçüm yapmak kalbin debisinin düşük olduğu durumlar için uygun değildir: triküspit kaçağı, intrakardiyak şant, kardiyak aritmi ve atrial veya ventriküler septal defekt. PAK ile sağ ventrikül ön yükünü (sağ atriyal basınç), sağ ventrikül ard yükü (PA basıncını), sol ventriküller ön yükü (PA oklüzyon basıncı) ve kontraktilite (atım volümü veya CO), mikst venöz kan oksijenasyonu belirlenir. Böylece vasküler rezistans ile ilgili parametreler hesaplanabilir. PAK işleminin önemli komplikasyonları vardır: kardiyak aritmi, balon rüptürü, kateter düğümlenmesi, enfeksiyöz komplikasyonlar, tromboembolik komplikasyonlar, pnömotoraks, pulmoner infarkt, hasar veya PA rüptürü, kapak erozyonu, endokardit. Bazen bu komplikasyonlar yararının önüne geçmektedir. Bu nedenle çok gerekli olmadıkça takılması tercih edilen bir yöntem değildir. Çok hızlı değişen ve izlenmesi zor olan hemodinamik değişiklikler düşünülmelidir. Kateteri kullanan yoğun bakım ekibinin bilgileri, işlemi uygulamadaki yetenekleri, kateterin agresif uygulanması, işlemle elde edilen bilginin doğru yorumlanamaması mortalite oranını arttıran sebepler arasındadır. Genel olarak, katerterden elde edilen bilginin yorumlanması ve anlaşılması ile ilgili eğitimin PAK komplikasyonlarını azaltabileceği bildirilmektedir. Komplikasyonlarının bir kısmı hastaya gerçekten PAK gerekmediği durumlarda yapılması sonucu gelişmektedir. Bu nedenle yeterli bir PAK eğitimi hastanın gereksiz yere kateterizasyonu da önleyecektir. PAK endikasyonları Tablo 3.5’ de ve kontrendikasyonları Tablo 3.6’ da verilmiştir. HDİ’de PAK kullanılarak dört ana konu değerlendirilir: 1. Sağ, sol veya her iki ventrikül fonksiyonun değerlendirilmesi 2. Hemodinamik değişikliklerin monitörizasyonu 3. Farmakolojik ve farmakolojik olmayan tedavinin belirlenmesi 4. Prognoz hakkında bilgi sağlanması. PAK kullanılmasının SVB’ye göre bazı avantajları vardır: 1. Sol ventrikül dolma basıncını yansıtan PA diyastolik basıncı (PAPD) ve PCWP ölçülebilir. 23 2. PA sistolik basıncı ve ortalama basıncının sürekli olarak monitörizasyonu ile pulmoner yetmezlik, pulmoner emboli, pulmoner ödem ve hipoksiye bağlı pulmoner vasküler rezistans (PVR) değişiklikleri yakından izlenebilir. 3. Arteriyövenöz oksijen içerik farkı, Fick yöntemi ile CO değerlendirilebilir. 4. Termodilüsyon yöntemi (oda sıcaklığındaki izotonik sodyum klorür veya % 5’lik 10 ml dekstroz çözeltisinin pulmoner arter kateterinden enjeksiyonu ile kanın ısısının ölçülmesi) ile CO ölçülebilir. Tablo 3.5. PAK endikasyonları Kardiyak Genel Komplike miyokard infarktüsü Yeterli sıvı tedavisine cevapsız şok Unstabil anjina- intravenöz nitrogliserin ihtiyacı Yeterli sıvı tedavisine cevapsız oligüri Konjestif kalp yetmezliğinde cevapsızlık İntravaskuler volümün kardiyak fonksiyona etkisi Pulmoner hipertansiyon (tanı ve tedavisi) **MOF’de kardiyovasküler sistemin etkisi Pulmoner Diğer *ARDS ve kardiyojenik pulmoner ödem Preeklampsi Solunum desteğinin kardiyovasküler sisteme etkisi Sepsis Akut akciğer hasarı Araştırma Pnömonektomi Preoperatif optimizasyon **ARDS: Akut solunum sıkıntısı sendromu ***MOF: Çoklu organ yetmezliği Cerrahi Preoperatif kardiyovasküler değerlendirme Peroperatif yüksek riskli hastaların majör cerrahisi sırasında Kardiyak veya majör vasküler cerrahi Postoperatif kardiyovasküler komplikasyonlar Multisistem travması Ağır derecede yanıklar Kaynak: Akıncı SB. (2003). Kritik hastada hemodinamik monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. 24 Tablo 3.6. PAK kontrendikasyonları Kesin kontrendikasyonlar Göreceli kontrendikasyonlar Triküspit veya pulmoner stenoz Ağır aritmiler Sağ atriyal/ventriküler kitleler Ciddi koagülasyon defekti veya trombolitik tedavi Fallot tetralojisi Prostatik sağ kalp kapakçığı Yeni pacemakerlı hastalar Ciddi vasküler hastalık Pulmoner hipertansiyon Belirgin immün sistem defekti Kaynak: Köksal M. (2013). İnvaziv monitorizasyon. İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. www.ctf.edu.tr/.../İNVAZİV%20MONİTORİZASYON, erişim 10.09.2013 Sağ Ventrikül Ejeksiyon Fraksiyon Ölçümü Sağ ventrikül fonksiyonunun ölçümü birçok nedenle zordur. Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyon kateteri yerleştirilerek sağ ventrikül fonksiyonu değerlendirilmeye çalışılır. Bu işlem PAK yardımıyla uygulanır. Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyon kateteri, PAK’e hızlı cevap veren termistör ile birleştirilmiştir. Termistör kan ısısındaki değişiklikleri kalbin her vuruşunda algılar. Böylece sistol sonu ve diyastol sonu sağ ventrikül hacmi, sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu hesaplanabilir. Mikst Venöz Kanın Analizi- SvO2 Pulmoner kateterden çekilen kan gerçek karışık venöz kandır. Aynı anda arteriyel kan örneği de alınırsa arteriyövenöz oksijen içerik farkı ve bundan da Fick metodu ile CO hesaplanabilir. Karışık venöz kan ayrıca QS / QT’ in ölçülmesine olanak sağlar. Mikst venöz kanda, diğer bir deyişle PA’dan alınan kanda oksijene bakılması (PvO2) tüm dokuların oksijenasyonu ile ilgili bilgi verebilir. Fiberoptik lifleri olan PAK ile SvO2’ nin sürekli izlemi mümkündür. Sağlıklı kişilerde SvO2 % 73 - 85 arasında değişir ve % 50’ nin altına düşmesi genellikle doku oksijenasyonunun bozulması (şok gibi) ile birliktedir. SvO2 tüm bedendeki venöz kan ile ilgili ortalama bir değer olduğundan oksijen tüketimi az ya da çok olan organlar arasında kan akımının farklı dağılım göstermesi SvO2’ yi etkileyebilir. SvO2’ yi etkileyen faktörler Tablo 3.7’ de verilmiştir. Sepsisde SvO2, doku oksijenasyonunu değerlendirmede tek başına kullanılmamalıdır. Oksijenlenmiş kanın sepsis nedeniyle açılan arteriyovenöz şantlardan geçerek dokulara ulaşamaması nedeniyle doku hipoksisi olmasına rağmen PvO2 normal hatta yüksek çıkabilir. PvO2 < 20 mmHg olması doku hipoksisi için 25 güvenilir bir ölçüdür. Mikst venöz kan analizinde O2 satürasyonu ile ilgili çeşitli hata nedenleri vardır. Tablo 3.7. SvO2’ yi etkileyen faktörler Artma Azalma Kalp debisinde artma Kalp debisinde azalma Doku oksijen tüketiminde azalma Oksijen satürasyonunda azalma Dokuların oksijen tutulmasında azalma Oksijen tüketiminde artma Ciddi mitral yetersizlik Anemi Pulmoner atrer kateteri wedge pozisyonunda iken Kaynak: Akıncı SB. (2003). Kritik hastada hemodinamik monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. Düşük akımın söz konusu olduğu durumlarda, kan karışımının zayıf olması, PAK oklüzyon konumunda olmadan kan örneğinin alınması ve kanın hızlı aspirasyonu sonucu satüre olmayan mikst venöz kanın satüre kapiller kan ile kontaminasyonu bu değerlendirmedeki olası hata nedenleridir. CO Ölçümü Direkt Fick Yöntemi Bu yöntem ile 1870 yılında ilk kez CO ölçülmüştür. Günümüzde de diğer yöntemlerin karşılaştırıldığı referans yöntem olarak kullanılmaktadır. PAK yardımıyla uygulanır. Termodilüsyon tekniğinin uygun olmadığı durumlarda kullanılmaktadır. “Fick” yöntemi kütlenin korunması prensibine dayanır. Alveollerden geçen kan akımı, oksijen alımının akciğerlere gelen ve akciğerlerden ayrılan kandaki oksijen farkına bölünmesiyle hesaplanır: Kardiyak debi / CO = oksijen tüketimi (ml / dk) / arteriyel O2 içeriği - Venöz O2 içeriği. Oksijen kullanımı inspire edilen ve ekspire edilen gazlardaki oksijen farkından hesaplanır, yaklaşık % 6 hata payı vardır. Mikst venöz oksijen satürasyonu ölçümü ve arteriyovenöz oksijen içeriği farkının hesaplanabilmesi için PAK’ a ihtiyaç duyulur. Arteriyovenöz oksijen farkının ölçümünde de % 5 hata payı olması nedeniyle “Fick” yöntemiyle CO ölçümünün toplam hata payı % 10 civarındadır. Bu hata termodilüsyonla karşılaştırıldığında daha iyidir. “Fick” yöntemi arteriyovenöz oksijen farkının fazla olduğu, 26 düşük CO durumlarında daha da doğru sonuçlar vermektedir. Fick yöntemi, bireysel bazı değişikliklerden etkilenebilir. Oksijen tüketimi değeri ve beden yüzey alanı boy ve kiloya göre tahmin edilebilir. Lityum Dilüsyon Tekniği Linton ve arkadaşları tarafından 1993’te geliştirilmiştir. Bu işlemde lityum venöz damardan enjekte edilir ve iyon seçici bir elektrot tarafından arteriyel plazma konsantrasyonu ölçülerek grafiği çizilir. Böylece bedende tüketilen oksijen miktarı belirlenmeye çalışılır. Erişkinler için kalp debisini etkilemeyecek ve iyon-seçici elektrot tarafından algılanabilecek en küçük lityum klorid dozu 0.15 - 0.3 mmol’ dür. Lityum klorid bedende metabolize edilmez ve tamamına yakını idrarla atıldığı için oldukça güvenilir bir metottur. Lityum dilüsyon tekniği düşük CO değeri ölçümünde uygun bir yöntem olmasına karşın yükselmiş CO değerini ölçmede yeterli değildir. Nabız Sınır (Pulse conture) Analizi Tartışmalı bir yöntemdir. Brakiyal veya radiyal arterden ilerletilmiş santral aortik kateterden SV’ ün anlık ölçülmesine dayanan bir tekniktir. Nabız sınır analizi ile gerçek zamanlı kardiyak debi ölçümü yapılabilmektedir. Ölçülen nabız basınç dalgalarının grafiksel analizinden SV hesaplanmaktadır. SV: basınç grafiğinde diyastol sonu basınç ile ejeksiyon sonu basınç arasında kalan alandır. Nabız dalga hızı ölçümü Vasküler ejeksiyon sonrası (arteriyel ağacın elastik, geometrik özellikleri ve kan yoğunluğunada bağlı olarak) arteriyel ağaç boyunca bir nabız dalga hızı oluşturulur. Bu hız belli mesafeye kadar ayrılmış bir çift arterin (karotis-femoral, brakiyal-radiyal arterler gibi) trasesi üzerine transkütanöz olarak fikse edilmiş iki ultrason ya da basınca duyarlı transdüser kullanılarak ölçülebilir. Ölçülen nabız dalga hızı arteryel duvar sertliğinin bir indeksidir. Nabız dalgası bazı fizyolojik faktörlere bağlı olarak değişmektedir: Nabız dalga analizinde yaş ve kan basıncı en önemli analizlerdir. Yaş ve arteriyoskleroz arteriyel ağacı santral ve elastik arterler üzerinde daha belirgin olmak üzere değişik derecede etkiler. Yaş ilerledikçe aortanın genişliği artmakta ve esnekliği azalmaktadır. Çünkü aortanın elastik dokusu progresif olarak azalmakta yerini kolajen dokuya bırakmakta ve elastik lif yapısı da değişmektedir. Çalışmalar, yaşın aortik ve karotis-femoral nabız dalga 27 hızını artırdığını göstermiştir. Yaşın nabız dalga hızı üzerindeki etkisi aynı zamanda periferik damarlar için de geçerlidir. Nabız dalga hızı üzerinde etkili diğer faktörlerden biri de kalp hızı ve kan basıncıdır. Kan basıncının iki komponenti vardır. MAP’nın oluşturduğu sabit komponent (ortalama basınç) ve ortalama basınç etrafında dalgalanma gösteren pulsatil komponenttir. Ortalama basınç küçük arterler tarafından oluşturulan direnç ile ilgilidir. Pulsatil basınç ise arteriyel sertlik ve duvar gerilimindeki değişikliklerle ilgilidir. Arterler bir yandan basıncı iletirken, diğer yandan frenleyici işlev görürler. Basınç ileti işlevi doğrudan ortalama kan basıncı ile ilişkili olup kalp SV ve damar direncine bağlıdır. Frenleyici işlev ise pulsatif akım ve pulsatif basınç ile karekterizedir ve aralıklı ventrikül ejeksiyonlarına bağlı olan basınç dalgalanmalarını azaltır. İnvaziv Yöntem İle Basınç İzleminde Hemşirenin Sorumlulukları Hemşirenin invaziv kateterler, takıldığı yerler, takılma anı ve sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar konusunda bilgi sahibi olması gerekir. YBÜ ekibinin malzeme temini, malzemenin sterilitesinin korunması ve kateter takılma sırasında ve sonrasında infeksiyon kontrol önlemlerine uyması önemlidir. İnvaziv basınç izleminde hemşire, hastanın YBÜ’ ye geldiğindeki SVB ve pulmoner arter basınç değeri, hastanın altta yatan hastalığının SVB ve pulmoner arter veya “Wedge” basıncında oluşturabileceği değişiklikleri, alanacak önlemleri, tedavi ve bakım prosedürleri hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Ani volüm yükselmesi ya da hipovolemi sonucunda oluşabilecek komplikasyonları önleyerek, hastada hemodinamik stabilitenin sağlanması hemşirenin hastayı aralıksız takibi ile mümkündür. İnvaziv yöntemle izlem sırasında hemşire aşağıda belirtilen noktalara dikkat etmelidir. 1. Her ölçüm öncesinde sıfır ayarı yapmalıdır. 2. Kateterden kan gelip gelmediğin kontrol etmelidir. 3. Trasenin doğru olup olmadığına bakmalıdır. 4. Hastaya uygun pozisyon vermelidir. 5. Kateterin yerinde olup olmadığını kontrol etmelidir. 28 6. Kateter bölgesini düzenli olarak kontrol etmeli, komplikasyonlar açısından izlemelidir. 7. Kateterin takılma tarihini pansuman materyalinin üzerine yazmalı, pansuman ve kateter bakımını yapmalıdır. IV. HEMODİNAMİK İZLEMDE ELDE EDİLEN DALGA FORMLARI VE PARAMETRELER Yoğun bakım hemşiresi hastalardaki akut ve hayati değişiklikleri erken dönemde fark edebilmesi, gerekli önlemleri alabilmesi ve hemodinamik bulguları ölçümlendirebilmesi için gerekli teknolojinin kullanımını ve parametrelerin yorumlanmasını bilmeli ve dalga formunu analiz edebilmelidir. Hemodinamik parametreler bazıları ölçülerek bazıları da hesaplanarak elde edilir. Bu parametreler Tablo 3.8’ de gösterilmiştir. 29 Tablo 3.8. İnvaziv ve invaziv olmayan hemodinamik yöntemlerle ölçümlendirilen ve hesaplanan parametereler Ölçüm ile elde edilen parametreler Hesaplanarak elde edilen parametreler Normal değer - birim HR (Kalp Hızı) 60-100 atım / dk Sistemik arter basıncı (sistolik) 110-120 mmHg Sistemik arter basıncı (diyastolik) 70-8 mmHg MAP (Ortalama arter basıncı) (Sistolik + (2 x Diyastolik) : 3 82-102 mmHg SVB (Santral venöz basınç) 4-12 mmHg LAP (Sol Atriyum Basıncı) 6-12 mmHg PASP (Pulmoner arter basıncı (sistolik) 20-25 mmHg PADP (Pulmoner arter basıncı) (diyastolik) 6-12 mmHg PAOP (Pulmoner arter basıncı (ortalama) 10-15 mmHg PCWP (Pulmoner kapiller kama basıncı) 6-12 mmHg RAP (Sağ atriyum basıncı) 0-8 mmHg SVI (Atım völümü indeksi) CI / HR 40-60 ml / atım / m CO (Kardiyak debi) HR x SV 4-6 L /dk CI (Kardiyak indeks) CO / BSA 2-5 L /dk / m2 SVR (Sistemik vasküler rezistans) (MAP - SVB) / CO x 80 900-1500 dynes.sn.cm-5 RVSWI (Sağ ventrikül strok rezistans) 0,0316 x (PAP - SVB) x SVI 5-10 gram / metre /m2 / atım LVSWI (Sol ventrikül atım iş indeksi) 0,0316 x (PMAP - PCWP) x SVI 45-75 gram / metre / m2 / atım PVR (Pulmoner vasküler resistans) (PAP - PCWP) / CO x 80 60-100 dyn.sn.cm-5 Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu % 50-70 SVO2 (Santral venöz karışık oksijen) % 70-75 RVEDVI (Sağ ventrikül son – diyastolik hacim indeks) 60-100 ml / m2 RVESVI (Sağ ventrikül son-sistolik hacim indeks) 30-60 ml / m2 * Normal değer aralıkları en geniş aralıklar ile verilmiştir Kaynak: Akıncı SB. (2003). Kritik hastada hemodinamik monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. 30 Elektrokardiyogram Dalgaları EKG kalbin elektriksel aktivitesinin direkt bir ölçümü olmasının yanı sıra kalbin pompa fonksiyonu hakkında da önemli bilgiler veren değerli bir monitörizasyon tekniğidir. Kalbin elektriksel aktivitesini gözle görülebilir grafik haline dönüştürür. Bu grafik ya da dalga formları sayesinde kalbin fonksiyonu ve çalışması hakkında bilgi elde edilir. Elektrokardiyogram dalgalarının zaman değerlendirmesinde dalgaların genişliği ve aralarındaki mesafeler esas alınır. Bir dalganın başından ikinci dalganın başına kadar geçen süre interval, bir dalganın sonundan ikinci dalganın başına kadar geçen süre ise segment olarak bilinir. Şekil 3.8. EKG dalgası Kaynak: http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=7318 Elektrokardiyogramda dalgalar zaman ve voltaj açısından değerlendirilir. Normal bir elektrokardiogramdaki bazı önemli interval ve segment değerleri Tablo 3.9’ da gösterilmiştir. Tablo 3.9. Elektrokardiogramdaki bazı önemli interval ve segment değerleri PR intervali 0.16-0.20 saniye QT intervali 0.32-0.39 saniye PR segmenti 0.09-0.11 saniye ST segmenti 0.08-0.09 saniye QRS süresi 0.06-0.09 saniye Toplam siklus 0.80-0.85 saniye Kaynak: http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=7318 Zaman değerlendirmesinde dalgaların genişliği ve aralarındaki mesafeler esas alınır. Bir dalganın başından ikinci dalganın başına kadar geçen süre interval, bir dalganın sonundan ikinci dalganın başına kadar geçen süre ise segment olarak bilinir. EKG verilerinin 31 (dalgaların) doğru yorumlanabilmesi için elde edilen dalgaların doğruluğu önemlidir. Bu nedenle EKG deki artefaktların önlenmesi gerekir. Arter Basınç Dalgaları Arteriyel basınç dalgalarını yorumlayabilmek sistolik basınç, diyastolik basınç, MAP’nı bilmeyi gerektirir. Arteriyel nabız basıncı sistolik ve diyastolik basınçlar arasındaki farkdır. Sistolik arter basınç (SAP), sol ventrikülün maksimum sistolik basıncı olup sistemi SVR ve geniş arterlerin fonksiyonlarını yansıtır. Diyastolik arter basınç (DAP), arteriyel sistemin elastikiyeti ile akım hızını yansıtır. MAP ise kalp siklusu sırasında meydana gelen ortalama basınç olup kalp debisi / CO ve SVR bağlıdır: MAP = CO x SVR MAP = DAP + 1/3 ( SAP – DAP ) Ölçülen değerlerin doğru yorumlanabilmesi için elde edilen arter basınç dalga formlarının özelliği bilinmelidir. Arteriyel basınç dalgasının yukarı doğru sıçrayıcı nitelikte olması kalp kontraktilitesinin iyi olduğunu gösterir. Arteriyel basınç dalgası aort kapağın kapanmasını gösteren dikrotik çentik içermelidir. Ayrıca, arteriyel basınç dalgasındaki yanıltıcı durumların farkında olmak gerekir. En sık karşılaşılan yanıltıcı dalga formları: Kanülün damar içinde kıvrılması ya da damar duvarına yapışması sonucu sönmüş dalga formu, basınç sistemini ileten tüplerde kıvrılmaya bağlı sivrileşmiş ya da belirginleşmiş dalga formudur. Şekil 3.9’ da arteriyel basınç dalgası; Şekil 3.10’da normal, sönmüş ve sivrileşme gösteren arteriyel basınç dalga tipi gösterilmiştir. Şekil 3.9. Arteriyel basınç dalgası 32 Şekil 3.10. Normal, sönmüş ve sivrileşme gösteren arteriyel basınç dalgaları Kaynak: Gündoğdu Eİ. (2008). Yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin hemodinamik monitorizasyonu bakımda kullanımı ve etkileyen faktörlerin saptanması. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı. Yüksek lisans tezi. Ankara. Radiyal arter dalga formu komplekstir ve aort dalga formundan, vasküler kompliyanstan, distal arteriel empedans nedeniyle oluşan dalgalardan etkilenir. Anestezi de kan basıncı dalgasını etkileyebilmektedir. Anestezi altındaki bireylerde santral arterlerden elde edilen kan basıncı değerlerine göre radiyal arter sistolik basıncı daha yüksek, diystolik basınç ise daha düşüktür. Ancak MAP’ ın santral ve periferal arterlerden elde edilen değerleri benzerdir. Kritik yoğun bakım hastalarında vazopresör ilaçlar, radiyal arter basıncının femoral arter basıncına göre belirgin ölçüde düşmesine neden olmaktadır. Bu düşüşün büyüklüğü vazopresörlerin dozu ile doğru orantılıdır. Bu nedenle yüksek doz vazopresör ilaç kullanılacak ise invaziv kan basıncı izleminin femoral arter yoluyla yapılması önerilmektedir. Mekanik ventilasyondaki hastalarda, arteriyel nabız basıncı sistemik venöz dönüşten, sağ ventrikül ejeksiyonundan, toraks içi kan volümü hareketlerinden ve sol ventrikül fonksiyon düzeyinden etkilenebilir. Dolaşım yetmezliği olan mekanik ventilasyon uygulanmış sepsisli hastalarda nabız basıncındaki değişimler (delta PP) hastanın sıvı tedavisine yanıtını değerlendirmede oldukça güvenilir ve basit yöntemlerdir. Pozitif basınçlı ventilasyon sırasında arteriyel basınç inspirasyon sırasında artar (delta artışı), ekspirasyon sırasında (delta azalması) ise azalır. Bu iki delta değerinin toplamı ile sistemik basınç değişimi elde edilir. Bu değer hipovoleminin hassas bir göstergesidir. Sepsisli hastaların nabız basıncında > % 13 artış, bu hastaların sıvı tedavisine yanıt verme olasılığının çok iyi olduğunu gösterir. Ancak, sağ ventrikül yetersizliğinde nabız basıncı değişimleri sıvı tedavisine olan yanıtı belirlemede güvenilir değildir. 33 Nabız basıncında meydana gelen solunumsal değişiklikler bir formül ile hesaplanabilir: (maksimal inspiratuvar değer- minimal ekspiratuvar değer) Delta PP = (maksimal inspiratuvar değer - minimal ekspiratuvar değer) Mekanik ventilasyon, sepsisli hastalarda “delta PP” değerini belirgin ölçüde azaltmaktadır. Yoğun bakım hastalarında delta nabız basıncı (nabız basıncı değişimlerinin), PEEP basıncının (positive end - ekspiratory pressure) hemodinamik etkilerin değerlendirilmesinde de kullanılır (kardiyak indeks, sıvı tedavisi, sıvı yüklenmesi). Mekanik ventilasyon gerektiren sepsis hastalarında sıvı tedavisini yönlendirmede kullanılan bir diğer yöntem sistolik arteryel kan basıncının “delta- azalma” komponentidir. Mekanik ventilasyonlu sepsis hastalarında sıvı tedavisine alınan yanıt artıkça delta- azalma yanıtı da yükselir. Delta- azalma = apneik sistolik kan basıncı - minimum sistolik kan basıncı Arteriyel basınç traseleri, CO’ un değerlendirmesinde de kullanılır. Nabız kontur analizinin sistemik bir arterden invaziv yolla sürekli bir şekilde yapılması ile CO değerlendirilebilir. Arteriyel basınç dalga formlarının doğru ölçülmesi ve yorumlanması işlem öncesi yatak başı kalibrasyonun sağlanmasına bağlıdır. Hemşireler arteriyel kan basıncının izlenmesinde ölçüm hatalarını ayırt edebilmelidir. Arteriyel kan basıncını izleyen hemşire hastanın öyküsünü, YBÜ’ ye kabul edilme nedenini, özgeçmişinde hipertansiyon hikayesinin olup olmadığını, hipotansiyon durumunu, YBÜ’ ye gelişindeki arteriyel kan basıncı değerini, hastanın altta yatan hastalığının arteriyel kan basıncında oluşturabileceği değişiklikleri bilmeli ve hastayı değerlendirebilmelidir. SVB Dalgaları SVB dalgasının özelliğinin bilinmesi verilerin doğru yorumlanmasını ve doğru müdahaleler yapılmasına olanak verir. SVB dalgası A, C ve V olmak üzere üç pozitif, X ve Y olmak üzere iki negatif dalga içerir. Atriyal fibrilasyonda sistolik kontraksiyon olmadığından A dalgaları kaybolur. Triküspit stenozu, sağ ventrikül hipertrofisi, pulmoner stenoz ve pulmoner hipertansiyonda olduğu gibi sağ ventrikülün önündeki rezistans artışına karşı kontraksiyon yaptığı durumlarda dev A dalgaları ortaya çıkar. Atriyum ve venrikülün 34 eşzaman çalışmadığı durumlarda da aynı dalgalar ortaya çıkar. Triküspit yetmezliğinde X dalgaları kaybolur ve bunun yerine geniş V dalgaları ortaya çıkar. Sağ Atriyum Basıncı ve Dalgası Kateteri ilerletirken karşılaşılan ilk kalp bloğu olan sağ atriyumun ortalama basıncı 2 8 mmHg'dır. Bu basınç değeri sağ atriyumdaki kan volümü, sağ atriyum kompliyansı, trikuspid kapak fonksiyonu ve sağ ventrikül kompliyansından etkilenmektedir. Ortalama basınç değeri bir dizi pozitif ve negatif dalgadan oluşlmaktadır. İki major pozitif dalga A ve V her kardiyak sikluste oluşlurken üçüncü pozitif dalga olan C yatak başı monitorizasyonda izlenmektedir. A dalgası atriyum sistolüne denk gelen sağ atriyumun dominant pozitif dalgasıdır. Sağ ventrikül kompliyansının arttığı durumlarda amplitüdü artar ve daha belirgin hale gelir. Elektrokardiyografiyle eş zamanlı değerlendirilen basınç traselerinde A dalgasının P dalgasından hemen sonra oluştuğu görülmektedir. C dalgası sağ ventrikülün sistolünün başında kapanan triküspid kapağa bağlı gelişen pozitif yönlü ikinci dalgadır. EKG’ de QRS kompleksini takiben oluşur ve A dalgasından PR mesafesi kadar uzaktadır. Üçüncü pozitif dalga olan V dalgası sağ atriyumun venöz doluşluğuna bağlı gelişir. EKG’ de T dalgasıyla eş zamanlı oluşur. Üç pozitif dalgayla birlikte iki tane de negatif dalga görülmektedir. A dalgasının takiben oluşan X dalgası sağ atriyum miyokardının gevşemesine, erken sağ ventrikül sistolünde atriyoventriküler bileşkenin apekse doğru aniden yer değiştirmesinin eklenmesiyle oluşur. Triküspid kapak yetersizliğinde bu dalganın trasesi bozulur ve şiddeti azalır. Y dalgası ise atriyoventriküler kapakların açılmasını takiben sağ atriyum içindeki kanın sağ ventriküle geçmesiyle oluşur ve sağ ventrikül diyastolünü gösterir. İnspiryum sırasında ortalama sağ atriyum basıncı yavaşça düşerken tüm bu dalgalar belirginleşmektedir. Ortalama sağ atriyum basıncı sağ ventrikül yetmezliğinde, triküspit stenozu ve yetmezliğinde, konstrüktif perikarditte, volüm yüklenmesinde, pulmoner hipertansiyonda, kronik sol vetrikül yetmezliğinde yükselir. Basınç dalgaları Şekil 3.11’ de gösterilmiştir. 35 Şekil 3.11. Basınç eğrileri/ dalgası Kaynak: Güremek Çelik HG, Özkan AA. (2009). Pulmoner arter kateterizasyonu. İÜ Kardiyol Enst Derg, 8 (4): 40-43 Sağ Ventrikül Basınç Dalgası Sağ atriyumdan sonra kateterin ilerlediği ikinci boşluk olan sağ ventrikülün sistolik normal basınçları 15 - 30 mmHg ve diyastolik basınçları 2 - 8 mmHg arasında değişmektedir. Kateterin ucu triküspit kapaktan sağ ventriküle geçtiğinde, sistolik basınçta ani bir artış, bir plato ve karekök işareti görünüşüne sahip diyastolik basınç dalgası ile tipik sağ ventrikül dalgası ortaya çıkar. Sağ ventriküln normal sistolik basıncı 20 - 30 mmHg’dir. Normal diyastol sonu basıncı ise 5 mmHg’ den küçüktür. Sağ ventrikül basıncını yükselten; pulmoner hipertansiyon, pulmoner kapak stenozu, sağ ventrikül yetmezliği, konstrüktif perikardit, kronik konjestif kalp yetmezlği, VSD gibi durumları, dalga yorumu yaparken bilmek önemlidir. Pulmoner Arter Basınç Dalgası Normal pulmoner arter sistolik basınç (pulmoner artery systolic pressure) (PASP) değerleri 15 - 30 mmHg (bazı kaynaklarda 20-30 mmHg), diyastolik basınç 4 -12 mmHg (bazı kaynaklarda 8-15 mmHg) ve ortalama PA basıncı 9 -18 mmHg (bazı kaynalarda 10-17 mmHg)’ dir. Pulmoner arter basınç trasesinin çıkan bacağı sağ ventrikül sistolüne denk gelmektedir. Ventrikül sistolünü takiben oluşan dikrotik çentik pulmoner kapağın kapanmasına bağlı gelişmektedir. Bu boşluktaki basınç trasesinin pik noktası EKG’ de T dalgasına denk gelmektedir. Normal mitral kapak fonksiyonları ve pulmoner vasküler direnci 36 olan hastalarda diyastolik pulmoner arter basıncının ortalama pulmoner kapiller kama basıncına çok yakındır ve bu da sol ventrikülün diyastol sonu basıncına eşittir. PAP bazı durumlarda yükselir: Atriyal veya ventriküler septal defekte bağlı kalpte soldan sağa şant sonucu pulmoner kan akımı artışı PVR artışı (pulmoner hastalıklar ve pulmoner hipertansiyonda olduğu gibi), Mitral stenoz ve sol ventrikül yetmezliğine bağlı olarak pulmoner venöz basınç artışı, Masif pulmoner embolizm veya multipl küçük emboliler, Lober atelektazide olduğu gibi pulmoner vasküler obstrüksiyon, Hipoksi. PCWP ve Dalgası PCWP’ nin LVEDV’ nin (sol ventrikül diastol sonu hacmi) doğru bir göstergesi olması için; doğru ve geçerli bir PCWP trasesi alınabilmeli, PCWP doğru değerlendirilmeli, PCWP’nin LVEDP’yi doğru yansıtığına emin olunmalı, LVEDP ile LVEDV arasında lineer bir ilişki olmalıdır. PAK basınç ölçümleri ileri derecede karmaşık bir beceri işidir. Pek çok teknik değişken hemodinamik ölçümlerin geçerliliğini ve güvenilirliğini etkileyebilir. PA basınç değişikliklerine yol açan çeşitli durumlar vardır. Kritik hastalarda yapılan çalışmalarda PADP ve PCWP’ de 4 mmHg ve pulmoner arter sistolik basınç (pulmoner arterial systolic pressure) PASP ve ortalama PAP’da 5 mmHg’ lik sapmalar olduğu gösterilmiştir. Tüm fizyolojik değişkenler gibi bu spontan değişiklikler klinik değişiklikleri göstermez. Bu nedenle her hastanın kendi “trend”leri izlenmelidir. PA basıncının stabilizasyonu: PA basıncının herhangi bir değişiklik sonrası stabilize olması için bir süreye ihtiyaç olabilir. PA basıncını izlerken hastanın pozisyonuna ve ve ventilasyon durumuna dikkat edilmelidir. Pozisyon: KİBAS ve pulmoner disfonksiyon durumlarında hastalar supine pozisyonunu tolere edemeyebilir. Supine pozisyonda ölçülen basınç değerlerinin etkilemediği gösterdikten sonra, aynı pozisyonda PA basınçları izlenebilir. 37 Ventilasyon etkisi: Spontan ventilasyonda alveoler basınçlar atmosferik basınca göre inspiryumda azalırken ekspiryumda artar. Pozitif basınçlı ventilasyonda ise alveoler basınçlar inspiryumda artar, ekspiryumda azalır. Ekspiryum sonunda ventilasyon nasıl olursa olsun basınçlar eşitlenir, akım durur, bu PCWP ölçmek icin en uygun zamandır. Her zaman grafik sonuçlar tercih edilirse de, dijital olarak değerlendirmek zorunda kalındığında, spontan ventilasyonda sistolik, mekanik ventilasyonda ise diyastolik modda okutulmalıdır. PAK İle Elde Edilen Basınçların Yorumlanması CO, kalp hızı ve atım volümü (SV) tarafından belirlenir. SV ise preload, atferload ve kontraktilite durumuna bağlıdır. Preload LVEDV yansıtır, LVEDV’nün hasta başında ölçülmesi zordur. PAK ile PADP ve PCWP ölçümleri yapılarak LVEDP dolayısı ile LVEDV hakkındaki bilgi edinilebilir. Direkt olarak ölçülen sol atriyal basınç (left atrial pressure) LAP ile PCWP arasında pozitif yönlü korelasyon olduğu için PCWP’ın sol ventrikülün dolma basıncını yansıttığı kabul edilir. Bu korelasyonda diyastol sonunda balon kama pozisyonunda iken şişirildiğinde, balon PA’ yı tıkayarak ileriye doğru kan akımının kesilmesini sağlar. Bu sırada diyastol sonunda mitral kapak açıktır ve sol atriyumdan sol ventriküle kan geçmeye devam etmektedir. Kan geçişi ile sol atriyum ve sol ventrikül basınçları dengeleştiği anda, LVEDP, LAP’na eşit olur. Böylece PVP dengeye kavuşur: LVEDP = LAP = PCWP = PAEDP PADP ve PCWP’ın LAP ve LDEVP ile korelasyonunu bozan bazı durumlar vardır: Akut ve kronik parankimal akciğer hastalıklarında, pulmoner emboli, alveoler hipoksi, asidoz ve hipoksemi ile vazoaktif ilaçların kullanılması halinde PVR’ın artar, PADP yükselir ve PCWP normal kalır. PADP ve PCWP arasında 5 mmHg’dan daha az basınç farkı varsa, PADP değeri LVEDP izlemi için kullanabilir. Bu durum, özellikle balonun fonksiyonunun bozulduğu durumlarda ve PCWP’nin daha fazla ölçülemeyeceği durumlarda önemlidir. Kalp hızının 120 / dk’ nın üzerine çıktığı durumlarda PADP’ ı ile PCWP arasındaki ilişki bozulur. PCWP, pulmoner kapiller yataktan alveol içine veya intertisiel aralığa sıvı sızması ve akciğer ödemini belirlemede güvenilir bir kritertir. PCWP artması pulmoner kapillerdeki hidrostatik basıncın artığını gösterir (akciğer konjesyonu). Normal PCWP 5 -12 mmHg’ dir. PCWP, 18-20 mmHg’ye çıktığında pulmoner ödem başlar ve 30 mmHg olduğunda akciğer grafisinde şiddetli akciğer ödemi bulguları ortaya çıkar. 38 Kapiller geçirgenliğin arttığı durumlarda (sepsis ve erişkin sıkıntılı solunum sendromu: ARDS), akciğer ödemi gelişir ancak PCWP normal değerlerde görünür. Kardiyojenik ödemde ise PCWP’da önemli artışlar meydana gelir. Kalp tamponadında sağ atriyum, sağ ventrikül, PADP ve PCWP değerleri birbirine eşittir. Subendokardiyal iskemiye bağlı akut mitral regürjitasyonda PCWP dalgasında geniş V dalgaları görülür. Sol ventrikül yetmezliği, mitral stenoz, mitral yetmezlik, mitral regürjitasyon, konstrüktif perikardit ve volüm yüklenmesinde de PCWP değerleri yükselir. PAP PCWP üzerine solunumun etkisi İntratorasik basınç PAP ve PCWP değişimine neden olur. Spontan solunumda intratorasik basınç pozitif olduğu için, bu PAP’ın yalancı bir yükselmesine yol açar. Aralıklı zorlu ventilasyonda, spontan inspiryum sırasında ise subatmosferik intratorasik basınca bağlı olarak gerçek değerinden daha düşük değerde ölçülür. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda, ekspiryum sırasında intratorasik basınç pozitif olur. İntralüminal vasküler basınçlar yükselir. Bu nedenle sağlıklı ölçüm yapılabilmesi için, basınçlar pozitif basınçlı ventilasyon sırasında ekspiryum sonunda ölçülmelidir. Ekspirasyon sonunda pozitif basınç uygulananlarda (PEEP) da basınç yükselir. Bu nedenle PEEP uygulananlarda mümkünse ölçümler sırasında PEEP’ e ara verilmelidir. Ancak kısa sürede olsa PEEP’ e ara verilmesi, aniden solunum mekanikleri ve gaz değişiminin bozulmasına yol açarak tehlikeli kardiyopulmoner değişikliklere neden olabilir. Bu nedenle PEEP’ e ara verilmesi yerine seri ölçümler ile basınçlar hakkında bilgi edinilmeye çalışılması daha uygun görülmektedir. V. HEMODİNAMİK İZLEM KOMPLİKASYONLARI HDİ bağlı gelişen komplikasyonlar invaziv girişimlerle ilgilidir. İnvaziv girişimler genellikle santral damarlara (arter ve / veya venlere) kateterizasyon gerektirdiği için komplikasyonların gelişiminde kateterlerin tipi, süresi, bakımı, uygulanma şekli ve amacı önemli rol oynamaktadır. Damar içi kateter komplikasyonları Tablo 3.10’da verilmiştir. 39 Tablo 3.10 Damar içi kateter komplikasyonları Komplikasyon İnsidans % Santral venoz girişim Artere girilmemesi 1.1 - 13 Kanama (çocuklarda) 5.3 Postoperatif nöropati 0.3 - 1.1 Pnömotoraks 0.3 - 4.5 Hava embolisi 0.5 Kateterizasyon sırasında Minor aritmiler* 4.7 - 68.9 Ventriküler taşikardi ve fibrilasyon* 0.3 - 62.7 Sağ dal bloğu* 0.1 - 4.3 Komplet blok (önceden sol dal bloklu)* 0 - 8.5 Kateterin kalması Pulmoner arter rüptürü* 0.1 - 1.5 Pozitif kateter ucu kültürleri 1.4 - 34.8 Katetere bağlı sepsis 0.7 - 11.4 Trombofilebit 6.5 Venöz tromboz 0.5 - 66.7 Pulmoner infarktüs* 0.1 - 5.6 Damar duvarında tromboz* 28 - 61 Kapak/endokard vejetasyonları veya endokardit* 2.2 - 100 PAK’a bağlı ölüm* 0.02 - 1.5 * PAK’ da santral venöz kateterizasyona göre daha fazla olan komplikasyonlar. Kaynak: Akıncı SB. (2003). Kritik hastada hemodinamik monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. Arteriyel Kateter Komplikasyonları Oldukça tehlikeli komplikasyonlardır. Trombozis: En çok karşılaşılan komplikasyondur. Trombozis, kateter arter içinde iken ortaya çıkabildiği gibi çoğu zaman kateterin çekilmesinden sonra meydana gelmektedir. Tromboz gelişim oranı kateterin yerleştirildiği damara göre değişkenlik gösterir. Bunun yanında kullanılan kateterin çap, türü ve süresi de tromboz insidansında önemli rol oynamaktadır. 40 Emboli: Tüm trombozların emboli potansiyeli vardır. Ancak, emboli trombozise oranla daha nadir görülür. Emboli çoğunlukla parmaklarda görülür ve genellikle bir hafta içinde düzelir. Nadiren parmağın veya elin amputasyona gitmesine yol açan gangrene dönüşebilir. Bu nedenle arteriyel kateter düşünülen hastalarda Allen testi yapılmalıdır. Allen testi süresi 15 sn’ nin üzerinde olanlarda kullanılan damarın tıkanma riski daha fazladır. Ucu kısmen tıkanmış kateterlerin, büyük volüm içeren heparinli solüsyon ile hızlı bir şekilde yıkanması, yıkama solüsyonunun santral dolaşıma ulaşmasına ve beyinde hava veya küçük pıhtı embolisine yol açabilir. Cilt nekrozu: Kateterin artere yerleştirildiği bölgenin proksimalinde cilt nekrozu gelişebilir. Bu durum, genellikle radiyal arter kateterizasyonu sırasında meydana gelir. Radiyal arterden cilde giden ve cildi besleyen küçük radiyal arter dallarının kateter veya kateter ucundaki trombüs ile tıkanmasına bağlı gelişir. Radiyal arter kanülasyonu öncesi kollateral akımın yeterliliğinin değerlendirilmesi için Allen testi yapılması önerilmektedir. Radiyal ve ulnar arterlerin her ikisinin de dolaşıma katılıp katılmadığını araştırılmalıdır. Kanülasyonlarda ince kateter kullanılması ve işlemin distal artere yapılması komplikasyonun önlenmesinde önemlidir. Duyu kaybı, hematom, psödoanevrizma: Arteriyel ponksiyon yerinden sızan kan, karpal tünelde mediyan sinir kompresyonuna yol açarak, duyu kaybına neden olabilir. Arterin tekrarlanan ponksiyonları veya kanülizasyonu hematom veya psödoanevrizmaya da yol açabilir. Radiyal arter kateterizasyonu sırasında elin aşırı ekstansiyonu mediyal sinir hasarına ve elde duyu kaybına neden olabilir. Balonun Yırtılması: Kateter ucundaki balonun uzun süre şişkin tutulması veya sık şişirilip söndürülmesi rüptüre neden olmaktadır. Akciğer infaktüsü: Devamlı ve kontrol edilemeyen wedge durumlarında akciğer infaktüsü sık görülmektedir. PA yırtılması: Balonun aşırı şişirilmesi veya kateterin ucu damar duvarının hasarına neden olur. PA yırtılması % 2 olarak bildirilmiştir. Kateter düğümlenmesi: Düğümlenme kıvrılabilir kateterlerde sık görülmektedir. Kateterin oynatılması veya soğuk solüsyon enjekte edilerek yerleştirilmesi PA girişini kolaylaştırır. Eğer düğümlenme olmuşsa veya şüphesi varsa kateter yavaşca geri çekilmelidir. Aritmiler: Komplikasyonlar arasında % 4.7 ile % 68.9 oranla ilk sırada yer alır. Katerizasyon sırasında kısa süreli ventrikül taşikardi ve fibrilasyon yayınlanmıştır. Prematüre 41 ventrikül kontraksiyonları % 30 oranında kateter geçerken görülmektedir. Lidokain ve direkt akımlı kardiyoversiyon gerekebilir. Duyarlı ventriküllü hastalarda kateterizasyon sırasında profilaktik antiaritmik ilaç verilmelidir. Kateterin dikilmesi: Cerrahi işlem sırasında kateterin farkedilmeden dikilmesi, kateterin geri çekilirken dirençle karşılaşılması ile anlaşılır ve ancak cerrahi işlemle çıkarmak mümkündür. SVK Komplikasyonları Büyük damar ya da kalp perforasyonu: İnternal juguler ven kanülasyonunda karotid arter, subklaviyan ven kanülasyonunda subklaviyan arter, femoral ven kanülasyonunda ise femoral arter delinebilir. Karotid arter delinmesi, hemen fark edilir ve bölgeye kompresyon yapılarak kontrol altına alınabilir. Ancak geniş çaplı kateterler hava yolu kompresyonuna neden olan kanama ve hematomlara yol açabilir. Özellikle SVK girişimlerinde sert dilatör ucu, süperior vena kavaya dik açı ile yerleştirildiği için bu ven duvarında yaralanma gelişebilir. Kılavuz telin kırılması ya da dilatörden daha kısa kalması zedelenme riskini artırabilir. Yırtık bölgesine kateter yerleştirilirse kısa süreliğine yırtık tamponlanabilir. Bulgular genellikle hemotoraks, mediastinal hematom, kalp tamponadı ya da bunların kombinasyonudur. Damar perforasyonu erken tanınmazsa ölümcül olabilir. Kateter çevresinde fibrin kılıfı: Kateter çalışmasını engelleyen en önemli sorunlardan biridir. Fibrin kılıfı, kateterin giriş yerinden kateter ucuna kadar çevreleyen, inflamatuvar hücre, kollajen ve düz kaslardan oluşan bir protein kılıfıdır. Kısa süreli kateter yerleştirilen hastaların % 56’ sına ulaşan oranlarda görülebilir. Kateter çevresinde oluşan fibrin kılıfı genellikle kateter yerleştirildikten sonraki 24 saat içinde oluşmaya başlar ve 5 - 7 gün içinde kateteri tamamen çevreler. Fibrin kılıfı kateterin vene temas ettiği noktada oluşur ve zamanla ven duvarından katetere göç eder. Fibrin kılıfı enfeksiyon oluşumunda da rol oynar. Kılıf üzerinde trombüs de olabilir ve bu durumda kateterden sıvı vermek kolay ancak aspire etmek zordur. Pnömotoraks: Sıklıkla subklaviyan ven kanülasyonunda rastlanan bir komplikasyondur (% 0.8 - 1.7). Genellikle asemptomatiktir ve özellikle iki plevra yaprağı asındaki ayrılma az ise (2 - 3 cm) fark edilmez. Akciğer grafisi ile tanı konur. Semptomatik olgularda belirtiler hemen ya da seyrek olarak birkaç gün sonra ortaya çıkabilir. Bu komplikasyonu önlemede en önemli yöntem; iyi teknik, iğnenin çok derine ilerletilmemesi ve gerekirse işlemin ultrason eşliğinde yapılmasıdır. 42 Hidrotoraks: Önemli bir SVK komplikasyonudur. Mediyastane sıvı infüzyonu sonucu meydana gelir. Kateterden sıvı verilmeden önce akciğer grafisi çekilerek kateterin ucunun lokalizasyonunun belirlenmesi ile mediastane sıvı infüzyonu olasılığı azaltılabilir. Şilotoraks: Sol internal juguler ven kanülasyonu sırasında duktus torasikus yaralanması sonucu meydana gelir. Bu cerrahi müdahale gerektiren önemli bir komplikasyondur. Sinir hasarı: Özellikle SVK takılırken brakiyal pleksüs hasarı, Horner sendromu, geçici frenik sinir hasarı meydana gelebilir. Hava embolisi: Nadir görülen ve önlenebilir ancak, ölümcül olabilen bir komplikasyondur. Yerleştirilen kateter ucu kapatılmamış veya açıksa hastanın soluk alması sırasında azalan toraks içi basıncından dolayı, hava kateter içinden damara geçebilir. Kateterin lümeninin geniş olması ve bu esnada hastanın derin nefes alması bu geçişi ve damar içine giren hava miktarını artırarak hava embolisine yol açabilir. Çok küçük bir miktarda hava, sorun yaratmayabilir. Ancak büyük miktarda hava solunum distresi ve ölüme yol açabilir. Bununla birlikte, hastanın kalbinde sağdan sola yönelik bir şant varsa (ASD, VSD, pulmoner arteriyovenöz fistül vb.) vene giren hava, çok küçük miktarda da olsa sistemik dolaşıma geçerek arter embolisine neden olabilir. Hava embolisini önlemenin en kolay yolu kateterlerin her zaman kapalı tutulmasıdır. Özellikle birden fazla lümeni olan kateterlerde kılavuz tel olmayan lümenler kapatılmalıdır. İşlem sırasında hastanın derin nefes alması engellenmelidir. Kateter girilirken hastanın trandelenburg pozisyonunda olması da hava embolisini engelleyebilir. Hasta uyumlu ise kateterin hava ile teması olacağı anda Valsalva manevrası (ıkınma) yaptırmak toraks içi basıncı artırarak hava girmesini engelleyebilir. Eğer sisteme hava girerse hasta sol yana yatırılır (havanın sağ atriumda kalması sağlanır), % 100 oksijen verilir ve eğer kateter ucu kalpte ise aspirasyon yapılarak hava dışarı alınabilir. Ritm Bozuklukları: Kateter ucunun sağ atriyuma girmesi ritm bozukluklarına yol açabilir. İşlem sırasında hastanın pozisyon değiştirmesi kateterin ucunun atriyum veya ventriküllerde perforasyona ve kalp tamponadına yol açabilir. Kateter parçası embolisi: Kateter yerleştirme tekniğinin uygun kullanılmamasına ve kateterin bulunduğu bölgenin kıvrılabilir olup olmamasına bağlı nadir gelişen (insidansı % 0.1 - 1) bir komplikasyondur. Subklaviyan ven kateterleri birinci kosta ile klavikülanın birleştiği noktada kostoklaviküler ligaman ve subklaviyus kası arasında sıkışabilir. Bu noktada 43 tekrarlayan sıkışmalar kateter kırılmasına yol açabilir. Bazı durumlarda kateterin ucundan bir parça koparak embolize olabilir. Kalp sağ atriyumu ya da pulmoner artere embolize olan bir kateter fragmanı endovenöz yolla bir kement yardımıyla çıkarılabilir. Eğer erken dönemde çıkarılmazsa kateter parçası endotelize olur ve çıkarılması mümkün olmaz. Sıkışan ve işlevi bozulan kateter çıkarılmalı ve farklı bir vene (mümkünse sıkışma olmayacak bir vene örneğin internal juguler vene) yeni kateter yerleştirilmelidir. Santral ven trombozu: Santral kateter yerleştirilmesi sonrası tromboz oldukça sık görülen bir komplikasyondur. Stenoz ise eşlik eden ve oklüzyona yol açan bir trombüs yoksa genellikle fark edilmez ya da tek başına klinik bulgu vermez. Semptomatik venöz trombozda en önemli klinik bulgular: trombüsün yerleşim bölgesine göre venöz dönüş zorluğuna bağlı şişlik (kol, yüz, bacak vs), bu bölgede subkütan dokuda genişlemiş kollateral venler. Femoral ven kateterizasyonda gelişen derin ven trombozunda prognoz, alt ekstremitede üst ekstremiteye göre daha kötüdür. Bu hastalarda trombozdan aylar ya da yıllar sonra posttrombotik sendrom gelişebilir. Bu hastalarda yakınmaların çok daha uzun (bazen ömür boyu) sürmesine neden olabilir. Tromboz sadece girişim yapılan alanla sınırlı kalmayıp, staza bağlı daha proksimal ve distalde meydana gelebilir. Enfeksiyon: Santral damarlara (arter ve / veya ven) uygulanan kateterlerde en sık görülen önemli bir komplikasyondur. Kateterlere bağlı morbiditenin önemli sebeplerindendir. İntravasküler kateter infeksiyonlarına başta Stafilokokkus aureus olmak üzere, özellikle son 10 yılda kateter KNS sorumlu tutulmaktadır. Kateter takılmış hastalarda bakterilerin fibrinojen ve fibronektin gibi plazma ve matriks proteinleri ile kaplanmış olan biyomateryale yapışması, infeksiyonun başlamasında temel belirleyicidir. S. aureus, fibronektin, kollajen ve fibrinojenden meydana gelen biyofilmlere selektif olarak bağlanarak kateterlerde kolonize olur. KNS’ lerin kateterlere kolonize olmasında rol oynayan madde ise oluşturdukları polisakkarid yapısındaki “slime”dır. Acinetobacter’ler son yıllarda hızla artan ve önem kazanan nozokomiyal etkenlerden biridir. Acinetobacter’ler patojenitesi düşük bakteriler olmalarına rağmen, fimbrialarının epitelyal dokulara adhezyon yeteneği ve % 14’ ünde görülen “slime” oluşturma özelliği gibi virülans faktörleri mevcuttur. Kateter bakımları kateterlere bağlı enfeksiyonların önlenmesi açısından son derece önemlidir (Bkz Bölüm 5). VI. HEMODİNAMİK İZLEMDE HATA KAYNAKLARI Doğru bir HDİ için hata kaynaklarını bilmek önemlidir: sistematik hatalar, beklenmeyen hatalar, fizyolojik dalgalanmalardan kaynaklanan hatalar, ölçümün karmaşıklığı 44 ve tekniğinden kaynaklanan hatalar. Bu hatalar tanının yanlış konulmasına beraberinde tedavi ve bakımın uygun şekilde planlanamamasına neden olur. Hemşireler bu hata kaynaklarını kontrol altında tutmaktan sorumludurlar. Sistematik hatalar: Sıfırlama hatası, ölçüm yeri, ölçüm zamanlaması, ölçüm şartları. Beklenmeyen hatalar: Artefaktlar, cep telefonu sinyalleri, fiziksel problemler, alarmların % 68 - 86’ sı yanlış olması, personel bilgisizliğinden kaynaklanan hatalar, hastalara verilen pozisyonlardan kaynaklanan hatalar. Fizyolojik dalgalanmalar: Sıvı-elektrolit denge bozukluğu, kan glikoz düzeyindeki dalgalanmalar, aldığı ve çıkardığı sıvı dengesinde bozulmalar gibi. Ölçümün karmaşıklığı ve ölçüm tekniği farklılıkları: Kullanılan araç bölümlerinin yeterince bilinmemesi, firma önerilerinin gözardı edilmesi, kalibrasyonların zamanında sağlanmaması önemli nedenlerdir. Bu hatalar tanının yanlış konulmasına, beraberinde tedavi ve bakımın uygun şekilde planlanamamasına neden olur. Hemşireler bu hata kaynaklarını kontrol altında tutmaktan sorumludurlar. VII. SONUÇ Yoğun bakımda sıklıkla karşılaşılan sorunların erken dönemde farkedilebilmesi açısından HDİ önemli bir destektir. HDİ yöntemleri, yatak başında hastanın kliniği ile ilgili birçok parametrenin görülmesine olanak sağlar. Böylece hastanın kliniğine ve yoğun bakım imkanlarına göre izlenmesi gereken hemodinamik profil belirlenir. Önemli hemodinamik hedeflere ulaşabilmek için tedavi ve bakımın en kısa sürede başlatılır. Ancak, etkin bir HDİ için hemşirenin HDİ konusunda bilgi sahibi olması ve hedeflenen sonuçlara ulaşmada ekip üyelerinin bilgi ve becerilerini paylaşmaları önemlidir. VIII. KAYNAKLAR 1. Afessa B, Spencer S, Khan W, LaGatta M, Bridges L, Freire AX. (2001). Association of pulmonary artery catheter use with in-hospital mortality. Crit Care Med, 29:11458. 2. Akdeniz S, Ünlü H. (2004). Yoğun bakım hemşireliği. Yoğun Bakım Dergisi. 4(3): 179-185. 45 3. Akıncı SB. (2003). Kritik Hastada Hemodinamik Monitörizasyon. Yoğun Bakım Dergisi, 3(1): 5-21. 4. Akkoyunlu Y. (2008). Merkezi yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda nazokomiyal pnömoni gelişimine etki eden risk faktörleri. Tıpta uzmanlık tezi, Karaelmas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak 5. Araghi A, Bander JJ, Guzman JA. (2006). Arterial blood pressure monitoring in overweight critically ill patients: invasive or non-invazive? Crit Care, 10(2): 1-5. 6. Backer D, Orbegozo Cortes D. (2012). Year in review 2011: Critical Care cardiology. Crit Care, 16(6): 246. 7. Bahar M. (2011). Yoğun bakımda monitorizasyondan yararlanma. Yoğun Bakım Derneği Dergisi, 9: 110-115. 8. Bakır M. (2000). Kateter infeksiyonlarının epidemiyolojisi, etyoloji ve patogenez. Ankem Dergisi, 14: 456-9. 9. Bigatello LM, George E. (2002). Hemodynamic monitoring. Minerva Anestesiol, 68(4): 219-25. 10. Börekçi Ş, Umut S. (2011). Arter kan gazı analizi, alma tekniği ve yorumlaması. Türk Toraks Dergisi, 12(1): 5-9. 11. Bur A, Herkner H, Vlcek M, Woisetschlager C, Derhaschnig U, Karth GD, Laggner AN, Hirschl MM. (2003). Factors influencing the accuracy of oscillometric blood pressure measurements in critically ill patients. Crit Care Med, 31(3): 793-799. 12. Cang SY, Multz AS, Hall JB. (2005). Critical care organization. Crit Care Clin, 21 (1): 43-53. 13. Caputo Ronald P, Grossman W. (2006). Right heart catheterization. In: Grossman’s Cardiac Catheterization, Angiography,and Intervention. Philadelphia: Lippincott Williams &Wilkins, pp. 111-112. 14. Cholley BP, payen D. (2005). Noninvasive techniques for measurements of cardiac output. Curr Opin Crit Care, 11(5): 424-9. 15. Compton F, Schaefer JH. (2009). Noninvasive cardiac output determination: broadening the applicability of hemodynamic monitoring. Semin Cardiothorac Vasc Anesth, 13(1): 44-55. 46 16. Compton F, Wittrock M, Schaefer JH, Zidek W, Tepel M, Scholze A. (2008). Noninvasive cardiac output determination using applanation tonometry-derived radial artery pulse contour analysis in critically ill patients. Anesth Analg, 106(1): 171-4. 17. Coşar A, Eşkin B. (2011). Yanık Hastalarında hemodinamik monitorizasyon. http://www.yogunbakimderg.com/tr/makale/316/32/Tam-Metin, erişim 12.08.2013 18. Çamcı E. (2006). Fonksiyonel hemodinamik monitorizasyon. Türk Yoğun Bakım Dergisi, 4(2): 41-48. 19. Dakak M, Gürkök S, Genç O, Gözübüyük A, Yücel O, Çaylak H, Topçu E, Balkanlı K. (2002). Subklavian kateter uygulaması ve komplikasyonları. Solunum Hastalıkları, 13: 288-291. 20. Doğancı S. (2012). Monitorizasyon ve perfüzyon güvenliği. GATA Kalp Damar Cerrahisi ABD, http://www.perfuzyon/ankara/06022012/monitorizasyon, Erişim tarihi: 10.09.2013. 21. Ercole A. (2006). Attenuation in invasive blood pressure measurement systems. Br J Anaesth, 96(5): 560-562. 22. Eroğlu A. (2006). Yoğun bakımda ısı monitorizasyonu. Türk Yoğun Bakım Dergisi, 4(2): 58-60. 23. Henderson DK. (2000). Infections due to percutaneous intravascular devices. In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of Infectious Diseases. 5th ed. New York: Churchill Livingstone, pp. 3005-20. 24. Hüttemann E. (1998). Transoesophageal echocardiography in the critically ill. Anaesthesia., 53(1): 55-68. 25. Gölbaşı İ, Türkay C, Saba R, Gülmez H, Türkay M, Karakaya H, Aydoğdu T, Bayezid Ö. (2003). Açık kalp cerrahisi uygulanan hastalarda invaziv monitörizasyona bağlı gelişen infeksiyonlar. http://www.yogunbakimdergisi.org/managete/fu_folder/200304/html/2003-3-4-258-263.html 26. Gündoğdu Eİ. (2008). Yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin hemodinamik monitorizasyonu bakımda kullanımı ve etkileyen faktörlerin saptanması. T.C. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programı. Yüksek lisans tezi. Ankara. 47 27. Güremek Çelik HG, Özkan AA. (2009). Pulmoner arter kateterizasyonu. İÜ Kardiyol Enst Derg, 8 (4): 40-43. 28. Güven M. (20013). Hemodinamik monitorizasyon. http://168.144.121.167/TORAKSFD23NJKL4NJ4H3BG3JH/merkezi-kurslar-2009ppt-pdf/Hemodinamik%20Monitorizasyon2.pdf, erişim 10.09.2013. 29. Karakurt S. (2002). Yoğun bakım ünitesinde solunumsal monitorizasyon. http://www.yogunbakimdergisi.org/managete/fu_folder/2002-01/html/2002-2-1-005015.html, erişim 02.09.2013. 30. Kapısız NS, Kapısız HF, Doğan OV, Kocakavak C, Yücel E. (2003). Santral venöz kateter embolizasyonu: olgu sunumu. Turkish J Thorac Cardiovasc Surg, 11: 54-56. 31. Köksal M. (2013). İnvaziv monitorizasyon. İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. www.ctf.edu.tr/.../İNVAZİV%20MONİTORİZASYON, Erişim tarihi:10.09.2013 32. Köner Ö. (2006). Yoğun bakımda sistemik kan basıncı monitorizasyonu. Türk Yoğun Bakım Derneği Dergisi, 4(2): 14-17. 33. Mathews L, Singh RK. (2008). Cardiac output monitoring. Ann Card Anaesth, 11(1): 56-68. 34. McGee DC, Gould MK, (2003). Preventing complications of central venous catheterization. N Eng J Med, 348: 1123-1133. 35. Mignini MA, Piacentini E, Dubin A. (2006). Peripheral arterial blood pressure monitoring adequately tracks central arterial blood pressure in critically ill patients. An observational study. Crit Care, 10(2): 1-5.. 36. Poelaert J, Schmidt C, Colardyn F. (1998). Transoesophageal echocardiography in the critically ill. Anaesthesia, 53(1): 55-68. 37. Prentice D. Sona C. (2006). Esophageal Doppler monitoring for hemodynamic assessment. Crit Care Nurs Clin North Am, 18(2): 189-93. 38. Oğuzkurt L. (2013). İntravenöz kateter uygulamalarında enfeksiyon dışı komplikasyonlar. Türk Hematoloji Derneği - Hematoloji Pratiğinde Uygulamalı Kateterizasyon Kursu. 48 http://www.thd.org.tr/thdData/userfiles/file/KATATER__KURS_07.pdf, Erişim tarihi: 12.09.2013. 39. Oğuzkurt L, Tercan F, Torun D, Yıldırım T, Zümrütdal A, Kızılkılıç O. (2004). Impact of short-term hemodialysis catheters on the central veins: a catheter venographic study. Eur J Radiol, 52: 293-299. 40. Orlando Health. (2011). Fundamentals of hemodynamic http://www.orlandohealth.com/MediaBank/Docs/SLP/FundHemMon.pdf, monitoring. Erişim tarihi: 14.09.2013. 41. Özyazıcıoğlu A, Kızılkaya M, Koçoğulları C. (2001). İnvaziv monitorizasyon. AÜTD, 33: 1-5. 42. Renner J, Scholz J, Bein B. (2013). Monitoring cardiac function: Echocardiography, pulse contour analysis and beyond. Best Pract Res Clin Anaesthesiol, 27(2): 187-200. 43. Saygılı A. (2005). Pediatride Hemodinamik Destek Tedavileri. Türkiye Klinikleri J Pediatr Sci, 1(1): 101-5. 44. Tercan F. (2013). Venöz kateterizasyon için girim yolları ve kateter tipleri. Türk Hematoloji Derneği-Hematoloji Pratiğinde Uygulamalı Kateterizasyon Kursu. http://www.thd.org.tr/thdData/userfiles/file/KATATER__KURS_04.pdf 45. Turner MA. (2003). Doppler-based hemodynamic monitoring: a minimally invasive alternative. AACN Clin Issues, 14(2): 220-31. 46. Uçkun İ. (2013). Mekanik ventilasyondaki hastanın izlemi. https://www.google.com.tr/#q=mekanik+ventilasyondaki+hastan%C4%B1n+izlemi, Erişim tarihi: 03.08.2013. 47. Uysal H. (2011). İnvaziv mekanik ventilasyonlu hastanın takibi. Türkiye Klinikleri J Nurs, 3(2): 89-99. 48. Warren JW. (2000). Nosocomial urinary tract infections. In: Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles and Practise of Infectious Diseases. 5th ed. New York: Churchill Livingstone, pp. 3028-39. 49. Yıldırım GÖ, Yavuz M. (2009). Yoğun bakımlarda hastalara verilen sırtüstü pozisyonların hemodinamik ve fizyolojik ölçümlere olan etkileri. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2(2): 94-99. 49 50. Yıldız M, Gül Ç, Kürüm T. (2003). Arteryel nabız dalga hızı. Türk Kardiyo Dern Arş, 31: 504-15. 50