türev ürünler ders notu 1 - Erciyes Üniversitesi IIBF

advertisement
Türev Ürünler Dersi
Ders Notu
FĐNANSAL YENĐLĐKLER
ve
RĐSK YÖNETĐMĐ TEKNĐKLERĐNĐN
FĐNANSAL GELĐŞMĐŞLĐK ÜZERĐNE ETKĐLERĐ
HAZIRLAYAN
VELĐ AKEL
Kasım, 2006
Kayseri
ĐÇĐNDEKĐLER
GĐRĐŞ -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 4
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
FĐNANSAL PĐYASALARDA YENĐLĐKLER
1.1. Finansal Yenilik Kavramı--------------------------------------------------------------------------------------- 7
1.2. Finansal Yeniliklerin Nedenleri ------------------------------------------------------------------------------- 9
1.2.1. Ekonomik Gelişmeler ---------------------------------------------------------------------------------- 11
1.2.1.1. Değişken Faiz Oranlı Borç Araçları ------------------------------------------------------- 12
1.2.1.2. Vadeli Đşlem Piyasalarının Doğuşu -------------------------------------------------------- 12
1.2.1.3. Opsiyon Piyasalarının Doğuşu-------------------------------------------------------------- 13
1.2.2. Teknolojik Gelişmeler ---------------------------------------------------------------------------------- 13
1.2.3. Yasal Koşullar -------------------------------------------------------------------------------------------- 13
1.3. Finansal Yenilik Çeşitleri --------------------------------------------------------------------------------------- 14
1.3.1. Oydan Yoksun Hisse Senetleri(OYHS) ------------------------------------------------------------- 15
1.3.2. Değişken Faizli Tahviller ------------------------------------------------------------------------------ 15
1.3.3. Çift Para Birimli Tahviller ----------------------------------------------------------------------------- 16
1.3.4. Depo Edilebilir Menkul Kıymet Sertifikaları (Depository Receipts)-------------------------- 16
1.4. Finansal Risk Yönetimi ----------------------------------------------------------------------------------------- 18
1.4.1. Finansal Risk Yönetiminin Artan Önemi ----------------------------------------------------------- 18
1.4.1.1. Finansal Risk Yönetimi ve Türkiye-------------------------------------------------------- 20
1.4.2. Risk Yönetim Teknikleri ------------------------------------------------------------------------------- 24
1
1.4.2.1. Vadeli Đşlemler --------------------------------------------------------------------------------- 26
1.4.2.2. Gelecek (Futures) Sözleşmeleri------------------------------------------------------------- 28
1.4.2.3. Forward Sözleşmeler-------------------------------------------------------------------------- 29
1.4.2.4. Opsiyon Sözleşmeleri ve Türleri ----------------------------------------------------------- 30
1.4.2.4.1. Opsiyon Đşlemlerinin Sağladığı Faydalar------------------------------------- 35
1.4.2.4.2. Opsiyon Đşlemlerinde Takas --------------------------------------------------- 35
1.4.2.5. SWAP-------------------------------------------------------------------------------------------- 35
1.4.2.5.1.Faiz Swapı (Interest Rate Swap)------------------------------------------------ 36
1.4.2.5.2. Para (Döviz Swapı - Currency Swap) ---------------------------------------- 39
1.4.2.5.3. Mal (Commodity) Swapı -------------------------------------------------------- 41
1.4.2.6. Tavan, Taban ve Tünel Anlaşmaları------------------------------------------------------- 42
1.4.2.6.1. Tavan Anlaşması (Cap) ---------------------------------------------------------- 42
1.4.2.6.2. Taban Anlaşmaları (Floor) ------------------------------------------------------ 44
1.4.2.6.3. Tünel Anlaşmaları (Collars) ---------------------------------------------------- 45
1.5. Finansal Türev Ürünlerin Avantaj ve Riskleri-------------------------------------------------------------- 46
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
FĐNANSAL GELĐŞMĐŞLĐK EKONOMĐK KALKINMA ĐLĐŞKĐSĐ
2.1. Finansal Gelişmişlik Ekonomik Kalkınma Đlişkisi----------------------------------------------- 47
2.2. Finansal Gelişmişlik ve Seçilmiş Finansal Göstergelerle Türkiye Ekonomisinin
Derinliğinin Đncelenmesi ----------------------------------------------------------------------------- 49
2.3. Finansal Yeniliklerin Firmalara Etkisi ------------------------------------------------------------- 59
2
2.4. Finansal Yeniliklerin Piyasalara Etkisi------------------------------------------------------------ 60
2.5. Finansal Yeniliklerin Ekonomiye Katkısı --------------------------------------------------------- 60
SONUÇ -------------------------------------------------------------------------------------------------------- 62
KAYNAKÇA ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- 64
3
GĐRĐŞ
Đnsanoğlunun tekerleği bulmasıyla arabayı icad etmesi arasında binlerce yıl geçmesine rağmen
arabanın bulunmasından sonra uçağın icadı ve nihayet uzaya gidilmesi yüz yıldan daha az bir süreye
sığdırılmıştır.
Đçinde bulunduğumuz yüzyılın son çeyreğinde her alanda hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Siyasi ve
mali alandaki yenilikler uzun bir süreç sonrası gerçekleşmiştir. Finansal alandaki yenilikler ise oldukça etkin
ve baş döndürücü bir hızla gelişmektedir.
Finansal yenilik kavramı; makro düzeyde, ekonomi biliminde dinamik bir rekabetin öğesi olarak
görülmektedir. Bu dinamik rekabet, buluş veya türetme , yenilik ve taklit aşamalarıyla ortaya çıkmaktadır.
Yenilik ölçütü, yenilik derecesinden daha çok ilgili sektörün üreticileri veya tüketicileri tarafından tanınma
derecesine dayanmaktadır.
Mükemmel bir şekilde işleyen ve hiç bir eksiği bulunmayan piyasalarda yenilik söz konusu olamaz.
Başka bir deyişle, bir ürünün gerçekten yenilik olabilmesi için finansal piyasaları daha etkin ve tam rekabetçi
hale getirmesi gerekmektedir.
Son yıllarda, uluslararası piyasalarda mal ve ürün fiyatlarında olduğu kadar döviz kuru ve faiz
oranlarındaki değişmelerin neden olduğu riske karşı korunma ihtiyacı doğmuştur. Sabit kur sisteminin
çökmesinden sonra 1975’li yıllarda döviz kurundaki dalgalanmaların yanısıra faiz oranlarındaki artış, devlet
politikalarında faiz oranlarının serbestçe belirlenebilmesine izin veren bir değişime neden olmuştur. Finansal
işlemlerin artan hacimleri ve bu işlemlerde azalan maliyetler, finansal kurumların kredi ve diğer
faaliyetlerinde kullandıkları yöntemleri değiştirmeleri için finansal kurumlar üzerinde rekabete dayanan
boşluklar yaratmıştır. Dalgalı kur sistemi beraberinde döviz kuru dalgalanmalarının yarattığı döviz riskini
getirmiştir. Bunun sonucu olarak risk yönetim teknikleri ve stratejileri geliştirilmiştir. Finans dünyası, bu
aşamadan sonra hergün yeni bir finansal araç ile tanışmış, işletmelerin ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirilen
yeni ürünler piyasaya sunulmuştur.
Dünya mali piyasalarında da yeniliğin hızı bundan çok farklı olmamıştır. 1960’ların başına kadar
mali piyasaların dört temel taşı vardı. Bunlar banka mevduatı, senetler, tahviller ve hisse senetleri idi. 1960’
da
Eurodollar piyasasının kurulmasından sonra mali yenilikler akımı bu günde tüm hızıyla devam
etmektedir.
Günümüzde finans sektöründe, finansal yenilikler adı altında kullanılan araçlardan bir çoğu yirmi yıl
öncesine kadar yaygın bir şekilde kullanılmamaktaydı. Bu gün ise çeşitli finansal araçlar finans sektöründe
4
yer almış ve işlem hacimleri büyük tutarlara ulaşmıştır. Örneğin faiz kazanan çeke tabi mevduat hesapları
(NOW hesaplar), piyasa endeksi yatırım fonları, borsada işlem gören belediye tahvilleri, endeks fonları
üzerine yapılan futures sözleşmeler gibi bir çok yeni finansal yenilik görülmeye başlanmıştır.
Başka sektörlerde olduğu gibi amaç, ürünleri satarak gelir elde etmektir. Örneğin bir sabun firması,
aynı piyasada yumuşatıcılı bir çamaşır deterjanına ihtiyaç olduğunu anlarsa bu ihtiyacı karşılamak için yeni
bir ürün geliştirmek yoluna gidecektir. Aynı şekilde finansal kurumlar da gerek müşterilerinin ve gerekse de
kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler geliştirirler.
Dünyada mali yenilikler veya yeni mali ürünler üç ana bölümde incelenmektedir. Bunlar kişisel
bankacılık ürünleri, menkul kıymetler ve türev ürünler ve risk yönetimi ürünleridir. Ülkemizdeki duruma
baktığımız zaman ise karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Ülkemizdeki kişisel bankacılık ürünlerinde ulaştığı
seviye, pek çok batı ülkeleriyle rahatlıkla kıyaslanabilecek bir vaziyettedir ve bu konudaki ivme sürmektedir.
Türev ürünler ve risk yönetimi ürünleri konusunda ülkemiz henüz emekleme aşamasındadır.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde de değişim rüzgarları esmeye başlamış ve yeni finansal
ürünler ile tanışmaya başlamıştır. 1981 yılında Sermaye Piyasası Kanunu’nun hayata geçmesi, 1984 yılında
Türk Parasını Koruma Kanunu’nun büyük çapta liberalize edilmesi ve 1986 yılında ĐMKB’nin kurulması
sonucu, Türkiye son on beş yıl içerisinde belki de en çok mali alanda değişikliğe uğramıştır. Bu değişim ve
ilerleme süreci, içinde bulunduğumuz dönemde de aynı hızla devam etmektedir.
1980’lerin ikinci yarısında başlayan bireysel bankacılık hizmetleri konusunda Türk bankacılığı hiç
küçümsenmeyecek bir gelişme göstermiş ve pek çok Batılı ülke ile boy ölçüşebilir hale gelmiştir. Menkul
kıymetler konusundaki yeniliklere gelince, Sermaye Piyasası Kurulu’nun çabalarıyla ülkemizde bu konuda
ilerlemeler kaydedilmiştir. 1981 yılında yazılan Sermaye Piyasası Kanunu’nu takip eden tebliğlerde tahviller
tanımlanmıştır. 1986 yılında finansman bonosu ihracı serbest bırakılmıştır. Bu arada kâra iştirakli tahvil,
hisse senedine çevrilebilir tahvil ve kâr-zarar ortaklığı belgesi tanımlanmıştır. 1992 yılında varlığa dayalı
menkul kıymetler sermaye piyasası kanunu çerçevesinde tanımlanmıştır ve kısa zamanda çok büyük bir
popülarite kazanmıştır. Son olarak vadeli işlemler borsasının açılması için gerekli hazırlıklara girişilmiştir.
5
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
FĐNANSAL PĐYASALARDA YENĐLĐKLER
1.1. Finansal Yenilik Kavramı
Finansal piyasalarda yenilik kavramı, literatürde fazlaca incelenmiş bir konudur. Finansal yenilikten
kasıt, tamamıyla yeni daha önceden mevcut olmayan bir şey oluşturulmasından ziyade mevcut fikrin
değiştirilmesidir. Bu fikrin finansal yenilik olabilmesi için de piyasayı işlem yönünden tamamen daha etkin
hale getirmesi gerekmektedir.
Finansal yenilik, finansal piyasaların tam (complete) olmaması ve/veya finansal aracılığın etkin
olmaması (inefficiency) sonucu doğan kar fırsatlarından yararlanmak için ortaya çıkan ya bir ürün ya da bir
süreç olarak tanımlanabilmektedir1.
Mali piyasalarda son 20 yılda gerek ürün gerekse proses ve organizasyon bazında birçok yenilik
gerçekleşmiştir. Ürün bazındaki yenilikler; para ve faiz swapları, finansal futures ve opsiyon sözleşmeleri,
eurotahviller, proses bazında; kredi kartları, elektronik fon transferi (EFT), satış noktası terminalleri (POS),
organizasyon bazında ise para piyasası fonları ve finansal garantiler sayılabilir2.
Yenilik yapmada temel amacın pazarı etkin ve/veya tam rekabetçi yapmak, kar elde etmek ve riski
azaltmak olduğu yeniliğin arkasındaki itici unsurların bu düşünceden kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Bir finansal sistem, menkul kıymetlerin ticaretinin yapıldığı ve her türlü finansal sözleşme şartlarının
yerine getirildiği menkul kıymet piyasalarından ve ödemeler sisteminden oluşur. Finansal sistemin temel
görevi, risk altında ekonomik kaynakların dağılımını ve kullanımını sağlayarak ekonomik kalkınmaya
yardımcı olmaktır. Kaynak dağılımını etkin şekilde yapabilmesi finansal sistemin işlevsel etkinliğine
bağlıdır. Sistemin işlevsel etkinliği ise aşağıdaki şartların varlığını gerektirir3:
♦ Mal ve hizmet ticareti için etkin bir ödemeler sistemi olmalıdır. Bu sistemin kapsamına
elektronik fon transferleri, çekle ödeme/ tahsilat sistemleri, kredi kartları, alışveriş kartları,
tüketici kredisi hesapları da girer.
Cafer Kaplan, Finansal Yenilikler ve Piyasalar Üzerine Etkileri: Türkiye Örneği, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü,
Tartışma Tebliği, Nisan, 1999, s.2.
2 Saadet Tantan, Menkul Kıymetleştirme:ABD Uygulamaları ve Bankacılık Kesimine Etkileri.SPK Yayınları,1996,s.3.
3 Vedat Akgiray, “Finansal Yeniliklerin ve Risk Yönetiminin Ekonomik Kalkınmaya Katkıları” ĐMKB Dergisi, Cilt:2 No:5
Ocak-Mart, 1998,s.3.
1
6
♦ Küçük tasarrufların büyük bölünmez yatırımlara kaynak oluşturmak üzere toplanması ve hem
coğrafya hem de zaman boyutunda etkin bir şekilde dağıtılmasını sağlamak üzere gerekli
piyasalar ve uzman aracı kurumlar olmalıdır.
♦ Menkul kıymet yatırımcıları ile ihraç edenler arasındaki risk dağılımının eni iyi şekilde
olabilmesi için gerekli olan risk yönetim ve kontrol araçları sağlanmalıdır.
♦ Fiyatların oluşumunu ilgilendiren tüm bilgilerin en etkin ve hızlı yoldan tüm kesimlere
ulaşmasını sağlayacak ve dengesiz (asimetrik) bilgi dağılımına izin vermeyen bir bilgi dağılım
düzeni olmalıdır.
Finansal sistemin kurumsal yapısı zaman içinde değişebilir fakat yukarıda sayılan temel işlevleri
değişmez. Bu nedenle, yeni bir ürünü gerçek ve kalıcı bir yenilik olabilmesi için finansal sistemin etkinliğini
artırması gerekmektedir. Eğer bunu sağlayabilirse kalıcı ve devamlı olma şansına sahip olur. Mesela, son
dönemin önemli yeni ürünlerinden biri olan bankamatikler ödemeler sisteminin etkinliğini bir çok yönden
arttırmıştır. Benzer bir şekilde, türev ürünler de finansal sistemin temel görevlerinden biri olan risk
yönetimini çok daha kolay ve ucuz hale getirmişlerdir. Finansal yenilikler ile sağlanan avantajlar altı grupta
incelenebilir4:
♦ Yeni araçlar oldukça ucuzdur.
♦ Yeni finansal araçlar ile finansal kaynakların büyük bir kısmı geniş kullanıcı gruplarına
ulaştırılabilir.
♦ Yeni araçlar riskten korunma imkanı sunarlar.
♦ Yeni araçların vade yapıları esnektir, değiştirilebilir.
♦ Yeni teknikler, finansal araçların likiditesini artırır.
♦ Yeni teknikler, finansal kaynakların sınırını genişletir.
Yeni bir finansal aracın, finansal sistemin performansını iyileştirerek ekonomik kalkınmaya olumlu
etkilerinin olabilmesi için şu şartlar gerekmektedir5:
4
5
Sait Yüksel Kaygusuz,Finansal Türev Ürünlerinde Muhasebe Esasları,SPK Yayınları, Yayın No:113,1998,S.5.
AKGĐRAY.,A.g.m., s.4.
7
♦ Piyasaları tamamlayıcı olup zaten mevcut olan eski ürünlerin belirli bir kombinasyonuna eşdeğer
olmamalıdır. Başka bir deyişle risk-getiri alanında mükerrer olmamalıdır. Bu ise ya yeni bir risk
yönetim ürünü (menkul kıymet veya kurum)
ya da kaynak dağılımını iyileştirici bir ürün
şeklinde olabilir.
♦ Đşlem maliyetlerini azaltıcı veya likiditeyi artırıcı olmalıdır.
♦ Bilgi dağılımındaki dengesizlikleri ortadan kaldırarak (azaltarak) veya organizasyon içi çıkar
çatışmalarının çözümüne yardımcı olarak bu problemler yüzünden ortaya çıkan maliyetleri
azaltıcı olmalıdır.
Finansal yeniliklerin dünyada 1970’lerden sonra hızlı artışını belirleyen temel gelişmelerin neler
olduğu ve piyasaları nasıl etkilediği konusu aşağıda incelenmiştir.
1.2. Finansal Yeniliklerin Nedenleri
Finansal yeniliklerin, firmalara yüklenen finansal kısıtlamaları azaltmak için ortaya çıktığı
söylenmektedir. Đçsel ve dışsal olabilecek bu kısıtlamalardan, dışsal kısıtlamalar; mevzuat, pazarın
yapısı(pazar, farklı finansal ürünler için arz ve talep parametreleri tanımlamakta ve aynı anda firma için
uygun politika amaçlarını belirlemektedir), içsel kısıtlamalar da; firmanın hedeflediği aktif büyüme oranı,
likidite oranları vb. olabilir6.
Günümüzde uluslararası finansal piyasalar yapısal olarak değişmektedir. Bu yapısal değişiklikler,
aşağıdaki gelişmeler neticesinde görülmeye başlanmıştır. Bu gelişmeler ise şunlardır:
♦ Finansal yeniliklerin gözlenmesi,
♦ Kredilerin finansal varlıklara dönüştürülmesi (menkul kıymetleştirme - securitization),
♦ Finansal işlemlerin belirli merkezlerde, örneğin New York, Londra, Tokyo, Zürich ve
Frankfurt’ta toplanması,
♦ Finansal piyasaların bütünleştirilmesi, bir başka deyişle, ticaretin uluslararası alana yayılması ve
bunun sonucu olarak birçok yan piyasanın tek bir dünya finans piyasası altında toplanması.
6
TANTAN, A.g.e., s.4.
8
Bugün Đstanbul’daki bir yatırımcı günün herhangi bir saatinde dünyanın herhangi bir borsasında
işlem gören bir menkul kıymeti alıp satma imkanına sahiptir. Bütün bunların bir sonucu olarak dünyadaki
menkul kıymet ticaret hacminde korkunç bir patlama yaşanmıştır.
Yukarıda sayılan gelişmeler, uluslararası finansal piyasaların değişmekte olduğunu göstermektedir.
Bu gelişmeler arasında sayılan finansal yenilikleri ortaya çıkaran birçok neden bulunmaktadır. Ancak her
yazar, bu yeniliklerin nedenlerini farklı şekilde açıklamıştır.
Mali piyasalardaki yenilikleri inceleyen ve bunun için “finans mühendisliği” kavramın kullanan
John Finnerty, mali piyasalardaki yeniliklerin nedenlerini geniş olarak 11 maddede anlatmıştır7. Finnerty’e
göre bunlar;
♦ Vergi boşlukları,
♦ Đşlem maliyetleri,
♦ Aracı maliyetleri,
♦ Riski azaltma veya riski transfer etme,
♦ Bir varlığın likiditesini artırma ,
♦ Hukuki düzenlemelerde değişiklikler,
♦ Faizlerin seviyesi ve değişkenliği,
♦ Fiyatlar genel seviyesi ve değişkenliği,
♦ Finansal teorilerin veya risk-getiri karakteristiğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecek
akademik çalışmaların yapılması,
♦ Muhasebe yönünden sağlanan avantajlar,
♦ Teknolojik gelişmelerdir.
Miray Müminoğlu, Yeni Mali Ürünler ve Türkiye’deki Uygulaması Đçin Yasal Düzenlemeler, Türkiye Bankalar
Birliği Yayınları, Yayın No:184, Ankara,1994,s.5.
7
9
Finansal yeniliklerin temel amacı yasal düzenlemelerin ve değişen yatırımcı profillerinin firmalara
yüklediği maliyetleri azaltmaktır. Değişen düzenlemeler, yeni vergi kanunları, klasik tahvil ve hisse
senetlerini kullanarak özel ihtiyaca göre portföy tasarlamak finans şirketlerine hep yeni ve ek maliyetler
getirmektedir. Bu maliyetleri en aza indirmek için yeni ürünler geliştirmek gerekmektedir8. Mesela, yüksek
fiyat oynaklığına karşı türev araçların kullanılması gibi.
1.2.1. Ekonomik Gelişmeler
Finansal yeniliklerin temelinde yatan ekonomik nedenler, istikrarsız çevre koşulları ve özellikle de
bu koşullara bağlı olarak artan riskten kaynaklanmaktadır. Finans sektörü özellikle 1960’lı yıllardan itibaren
ekonomik yapıda önemli değişiklikler yaşamıştır. Enflasyon ve faiz oranlarının hızlı bir şekilde yükselmesi
ve önceden tahminin gittikçe güçleşmesi ile yeni bir takım finansal yenilikler ortaya çıkmıştır. 1970’li ve
1980’li yıllarda finansal piyasalar daha riskli bir hale gelmiştir. Örneğin ABD’de 1950’li yıllarda üç aylık
hazine bonosunun faiz oranı % 1–5 arasında dalgalanırken bu oran, 1970’lerde % 4–12 ve 1980’lerde % 5–
15 arasında değişim göstermiştir. Sonuçta firmalar faiz oranı riski ile tanışmışlar ve bu riskten korunmak için
çeşitli araçlar geliştirmişlerdir.
Başka bir ifade ile, , Bretton Woods sisteminin çöküşü ve sabit döviz kuru sisteminden serbest döviz
kuru sistemine geçilmesiyle enflasyon ve faiz oranlarındaki dalgalanmaların artışı sonucu ortaya çıkan
risklerden korunmak için farklı tip araçların talebinde bir artış görülmüştür9.
Dünyada kredi fonları arzındaki artış, finansal risklerin de hızla artmasında önemli bir rol oynamakta
ve bu artış daha büyük belirsizliklerle birlikte finansal krizlere neden olmaktadır. Özellikle 1990’lı yıllarda
bu şekilde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle birçok mali skandal yaşanmıştır. Nitekim, son zamanlarda LongTerm Capital Management isimli bir hedge fonunun iflası, bir finansal şirketin Nobel ödüllü almış
yöneticileri bile olsa riskin her zaman azaltılamayacağını ve ortadan kaldırılamayacağını bir kez daha açıkça
göstermiştir10.
Finansal risklerdeki artışın ana sebeplerinden birisinin uluslararası rekabet artışı olduğu anlaşılmıştır.
Özellikle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bankacılık sektörlerinin aynı alanda rekabet etmeye
başlaması ve büyük ölçekli bankaların bankacılık sektörü dışındaki finansal kurumlarla yoğun rekabete
girişmeleri kredi riskini daha önemli ve fakat karmaşık hale getirmiştir.
AKGĐRAY, A.g.m., s.3.
KAPLAN, A.g.e., s.2.
10 Gazi Erçel, “Finansal Risk Yönetimi” 6. Yıllık Global Finance Conference, Bilgi Üniversitesi, Đstanbul, Nisan, 1999.
8
9
10
Bu finansal yeniliklerin üçü 1970’li yıllarda görülmeye başlanmıştır.Bu üç önemli finansal yenilik
ise şunlardır11:
1.2.1.1. Değişken Faiz Oranlı Borç Araçları
Faiz ve enflasyon oranlarının yüksek olduğu bir ekonomide yatırımcılar sabit gelir getiren yatırım
araçlarına yatırım yapmaktan kaçınacaklardır. Bunun yerine, değişken faiz oranlı yatırım araçlarını tercih
edeceklerdir. Yatırımcılar, böyle yaparak faiz oranı riskine karşı korunmaya çalışmışlardır.
1.2.1.2. Vadeli Đşlem Piyasalarının Doğuşu
Vadeli işlemler kavramı forward, futures ve opsiyon işlemlerinin tamamını içermektedir. Vadeli
işlem sözleşmeleri, belli miktarda bir kıymetin, belli bir tarihte, sözleşme taraflarının borsada anlaşmış
olduğu belli bir fiyattan alınıp satılması şartını taşıyan sözleşmelerdir.
Emtia üzerinden yapılan vadeli işlem sözleşmeleri uzun süredir kullanılmakta olmasına rağmen,
finansal piyasalarda vadeli sözleşmeler (financial futures contract), 1970’lerin başından itibaren
kullanılmaya başlanmıştır. Bu sözleşmelerle yatırımcılar risklere karşı kendilerini koruma (hedge) imkanını
elde etmişlerdir.
1.2.1.3. Opsiyon Piyasalarının Doğuşu
Yatırımcıları, faiz oranına riskine karşı koruyan diğer bir yatırım aracı da, borç araçları üzerinden
yapılan opsiyon işlemleridir.
Finansal piyasalarda vadeli işlem piyasalarının ve opsiyon piyasalarının ortaya çıkması, varlıkların
likiditesini arttırmakta ve ekonomik birimlerin risklere karşı kendilerini koruyabilme imkanını yaratmaktadır.
Fakat bu araçlar bilginin çok fazla önem kazandığı günümüz finansal sisteminde iyi değerlendirilmemesi
halinde, aynı zamanda spekülatif faaliyetlerin artması sonucunu da doğurmakta ve büyük kayıplara yol
açmaktadır.
11
1.2.2. Teknolojik Gelişmeler
Bilgi işlem ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler, aracı kurumların verimliliğini yükseltirken,
bilgi ve işlem maliyetlerini de düşürmüştür. Söz konusu teknolojik gelişmeler, aynı zamanda dünya çapında
bilgi temini ve işlenmesini kolaylaştırmakta, piyasa şeffaflığını da yükseltmektedir12.
Finansal hizmetler sektöründe, bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ve buna bağlı olarak finansal
kurumların pazarlama faaliyetlerini internet teknolojileriyle yürütmesi, sunulan ürünlerin maliyet etkinliği
sağlamasını da zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda maliyet etkinliği sağlayamayan bir finansal ürün veya ürünler
piyasada tutunamayacaktır.
Teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan finansal yenilikler ise kredi kartları, menkul
kıymetleştirme ve finansal piyasaların uluslararasılaşmasıdır13.
1.2.3. Yasal Koşullar
Firmaların kar elde etme imkanlarını sınırlayan yasal düzenlemelerden kaçınmak amacıyla da
finansal yenilikler ortaya çıkmaktadır. Özellikle 1980 yılından itibaren başlayan deregülasyon akımından
sonra finansal yenilikler hızlanmıştır. Bu yasal düzenlemelerden kaçınma olarak tanımlanmaktadır (loophole
mining)14.
Yapılan yasal düzenlemeler sonucunda da yenilikler ortaya çıkabilmektedir. Örneğin ABD’de
finansal yeniliklerin ortaya çıkmasında, büyük ölçüde bankacılık alanında alınan yasal düzenlemeler etkili
olmuştur.
Yasal düzenlemeler kar marjlarının azalması sonucunu doğurduğu zaman, yatırımcılar bu
düzenlemelerden kaçınmak amacıyla finansal yenilik arayışına girişmektedirler.
1970’lerin başlarından itibaren mevcut yasalara ve duruma göre bir takım finansal yenilikler ortaya
çıkmıştır. 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başlarında finansal piyasalar arasındaki sınırlar liberalleşme ve
deregülasyon hareketleri ile azalmaya başlamıştır.
KAPLAN, A.g.e., s.4.
Fettahoğlu,Finansal Piyasalarda Yenilikler ve 1980 Sonrası Türkiye, Banka Ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü, Ankara,1991,S.6.
13 KAPLAN, A.g.e., s.7.
14 KAPLAN, A.g.e., s.5.
11
12Abdurrahman
12
Yasal koşullar, iki şekilde finansal yeniliklerin ortaya çıkmasında rol oynamıştır15. Bunlar, sermaye
hareketlerinde söz konusu olan sınırlandırmaların kaldırılması ve piyasaların globalleşmesi ve devlet
düzenlemelerinin artırılmasıdır.
1.3. Finansal Yenilik Çeşitleri
Finansal yenilikler genel olarak üçe ayrılmaktadır:
♦ Risk transferi yapan yenilikler: Futures, opsiyon, forward gibi türev ürünler,
♦ Likiditeyi artırıcı yenilikler: Değişik tahvil çeşitleri, kredi yaratıcı, çeşitli varlıkların menkul
kıymetleştirilmesi, değişik piyasalara girmek için swapların kullanılması,
♦ Sermaye yaratıcı yenilikler: Ağırlıklı olarak hisse senedi ve türevleridir.
O halde finansal yenilikleri genel özelliklerine göre aşağıdaki gibi açıklamak mümkündür.
1.3.1. Oydan Yoksun Hisse Senetleri(OYHS)
OYHS, belli bir tasfiye değerine sahip ve bu değerin belli bir yüzdesi kadar sürekli ve düzenli bir
biçimde temettü ödeyen ve temettü getirisi bu yüzde ile sınırlı olan, buna karşın mülkiyetin getirdiği bütün
riskleri taşıyan ve genellikle oy hakkı bulunmayan ve taşıdığı bu özellikler nedeniyle adi hisse senedi ile
tahvilin karışımından oluşan bir menkul kıymettir16.
Hisse Senedi
Yüksek getiri
Yüksek risk
Yüksek kontrol
OYHS
<------->
<------->
<------->
Tahvil
düşük getirili
düşük riskli
kontrol gücü yok
Đşletmelerin uzun süreli fon ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çıkarılan OYHS’ler melez bir menkul
kıymettir.
15
16
FETTAHOĞLU., A.g.m., s.7.
CANBAŞ, A.g.e., s.55
13
Türkiye’de kapalı aile şirketlerinin halka açılması, yönetimin paylaşılacağı endişesiyle çok yavaş bir
seyir izlemektedir. OYHS’nin oy hakkı olmadığı için halka açılmadaki bu engeli ortadan kaldıracağı
beklenmektedir.
1.3.2. Değişken Faizli Tahviller
Tahvil, devletin ve firmaların dış finansman gereklerini karşılamak için çıkardıkları uzun vadeli bir
borç senedidir. Belirli bir fonun, belirlenmiş bir dönem için, saptanan bir faiz üzerinden kullanılması ve
dönem sonunda defaten veya başka bir ödeme şekli ile geri verilmesi yükümlülüğünü içeren sabit getirili bir
sermaye piyasası aracıdır17.
Klasik, değişmez faizli tahvillere alternatif olarak ABD ve Euro piyasalarda değişken faizli tahvil
ihraç edilmiştir. Bu tür tahviller çıkarılmasında;
♦
Artan faiz, kur dalgalanmaları ve bunlarla ilgili olarak ortaya çıkan belirsizlik,
♦
Özellikle 1983 ve 1984 yıllarında dolar ve faiz oranlarının yükselen bir eğilim göstermesi gibi
gelişmeler etkili olmuştur.
1.3.3. Çift Para Birimli Tahviller
Faiz oranı yüksek bir ülkede yaşayanlar sermaye maliyetini düşürmek için kural olarak düşük faiz
oranlarının olduğu ülkelerden borçlanma yoluna giderler. Bu düşünceye yabancı para birimli tahviller bir
finansal araç olarak hizmet etmiştir. Bu tahvillerde borçlu bütün döviz riskini üstlenmek zorundadır. Çünkü
borçlu, ihraç ve itfa tarihleri arasında alacaklının para biriminde bir artış olduğu zaman tahvillerin itfası için
gerekli olan dövizi yükselen kur üzerinden temin etmek zorunda kalmaktadır. Đşte bu paradoks, Çift Para
Birimli Tahviller’in doğmasına neden olmuştur.
Çift Para Birimli Tahviller, bir taraftan ihraç bedeli ve faiz ödemelerinin, diğer taraftan da itfasının
olmak üzere iki farklı para birimi üzerinden yerine getirilen tahvillerdir.
1.3.4. Depo Edilebilir Menkul Kıymet Sertifikaları (Depository Receipts)
Bir işletmenin yabancı bir ülkede çıkardığı ve yurtdışı piyasalarda işlem gören hisse senetleri
uluslararası depo edilebilir menkul kıymet sertifikaları olarak adlandırılır. Bu sertifikalar bankalar tarafından
ihraç edilir ve söz konusu hisse senetleri yabancı bir işletmenin sahipliğini belgeler.
17
CANBAŞ., A.g.e., s.35.
14
Depo sertifikalarının yaygınlaşmasının 3 önemli nedeni vardır. Bunlar18;
a) Đşletmelerin yurtdışı borsalarına açılmaları ve yabancı sermaye piyasalarındaki büyük fonlardan
pay alabilme arzusu,
b) Gelişmekte olan piyasalardaki (emerging markets) yüksek hisse senedi getirilerinin depo
sertifikalarının işlem gördüğü ülkelerdeki yatırımcıları cezbetmesi,
c) Hem ihraççı hem de yatırımcılar açısından yasal ve bürokratik işlemlerin az olmasıdır
Depo edilebilir menkul kıymet sertifikaları çeşitleri çıkarıldıkları ülke veya kıtaya göre farklı isimler
alabilmektedir. Örneğin, ADR (American Depository Receipts), EDR (European Depository Receipts), GDR
(Global Depository Receipts), IDR (International Depository Receipts) gibi çeşitleri bulunmaktadır.
Burada depo sertifikalarının çeşitlerinden Türk şirketleri açısından önemli olması sebebiyle
ADR’den bahsedilecektir.
ADR, ABD menşeli olmayan şirketler tarafından ihraç edilen ve sahibine, bir depo kuruluşuna depo
edilen belli bir meblağdaki menkul kıymetlere sahiplik hakkı veren, tedavül edilebilir bir sertifikadır. Bu
sistem şu şekilde işlemektedir:
Hisse senedi üzerinden çıkarılan sertifikalar, bir depocu kurulaşa verilir. Depocu kurum, dünyanın
her yerinde geniş bir muhabir ağına sahip olan ticari bir bankadır. Türkiye’de Bank of New York, Citibank
ve Bankers Trust vardır. Örneğin 1 ADR, başvuran şirketin 10 hissesine eşit olsun. Türkiye’deki depocu
kurum, bu değerdeki kıymeti borsadan alıp saklamasında tutar. Aynı zamanda ABD’deki şubesi ise depo
sertifikası çıkarır. Depo sertifikasının karşılığı olan 10 adet hisse senedi ülkeden çıkmaz. Depocu kurum,
şirketin bu kıymetini ihraç ettikten sonra hisse senedi işlem görmeye başlar. Yatırımcı depo sertifikasını
depocu kuruluşa teslim etmesi halinde çıkarılan sertifikaların iptali de mümkün olmaktadır19.
Depo sertifikaları, özellikle tasarruf fazlası olan ABD gibi gelişmiş ekonomilerde ilgi görmektedirler.
Amerikalılar, 1970’li yıllardan sonra uluslararası piyasalara yönelmeye başladılar. Ancak doğrudan
gelişmekte olan ülkelerin hisse senetlerine yatırım yapmanın bazı sakıncaları vardır. Örneğin, ĐMKB’de
yatırım yapmaları halinde işlemler TL cinsinden olmaktadır. Yabancı yatırımcının Türkiye’deki bir şirketin
sermaye artırımı ve temettü ödemesi ile ilgilenmesi çok zor olabilir. Ayrıca saat farklılıklarından dolayı işlem
yapma imkanı kısıtlı olabilmektedir. Oysa ADR’lerde hiçbirisi söz konusu değildir.
18
Ali Ceylan ve Turhan Korkmaz, Sermaye Piyasası ve Menkul Değer Analizi, Ekin Yayınları, Bursa, 2000, s.136.
15
ADR’nin en önemli üstünlüğü, ihraççı işletmenin hisse senetlerinin alım satıma konu olduğu
ülkedeki yani ABD’deki ihraç ile ilgili yasal ve bürokratik işlemlerden muaf tutulmasıdır20.
Yabancı kuruluşların ABD sermaye piyasasına girmeleri ve kaynak temin etmeleri için iki yöntem
vardır:
♦ Tahsisli Satışlar: Yeni hisse senedi satmaksızın mevcut hisse senetleri üzerinden depo sertifikası
ihraç edilebilir.
♦ Halka Arz: Mevcut hisse senetlerine dokunmadan yeni bir halka arz yapılır. Bu
yöntem son dönemlerde daha çok kullanılmaktadır.
ADR’leri ĐMKB’de işlem gören her şirket çıkarabilir. Sadece Amerikan piyasalarına girilmek
isteniyorsa ADR, daha geniş piyasalara açılmak söz konusu ise GDR (Global Depository Receipts) ihraç
edilmelidir. Şirketlerimiz, 1997 yılında uluslararası piyasalardan, birincil piyasa arzı yoluyla 285 milyon $,
ikincil halka arz yoluyla da 700 milyon $ kaynak temin etmişlerdir21.
1.4. Finansal Risk Yönetimi
Risk, günlük hayatımızda çok sık olarak kullandığımız kelimelerden biridir. Özellikle iş ortamında
risk, daha çok kaybetme veya kazanma ile ifade edilmektedir. Đş hayatında riskle birlikte olmak bir yaşam
tarzı haline gelmiştir. Riskin çok farklı tanımlarının olmasına rağmen, genel olarak risk; beklenen getiri ile
gerçekleşen getiri arasındaki farktır. Risk, kabul edilmesi gereken ve yatırımda sorunun temelini teşkil eden
bir unsurdur. 1970’li yıllardan sonra risk yönetiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Risk yönetimini
önemli kılan gelişmeler ve olayların neler olduğu aşağıda özetlenmiştir.
1.4.1. Finansal Risk Yönetiminin Artan Önemi
Uluslararası Para Sistemi olarak adlandırılan Bretton Woods Sistemi'nin 1973 yılında çökmesi ile
birlikte ortaya çıkan Dalgalı Kur Sistemi (Floating Exchange System), kur ve faiz oranlarında büyük oranda
dalgalanmayı (volatility) da beraberinde getirmiştir. Döviz kendi başına alınıp satılan bir meta haline
gelirken, günde 1 trilyon Amerikan Doları'na (USD) ulaşan günlük döviz alım-satım hacmine ulaşılmıştır. Bu
süreçte yaşanan finansal serbestleşme eğilimleri, uluslararası sermaye hareketlerini hacim olarak artırırken,
Kadife Şahin, “Dünya Sizi Bilsin Đstiyorsanız ADR ve GDR Çıkarın”,Power Ekonomi Dergisi, Nisan, 1998,s.152.
CEYLAN, KORKMAZ, A.g.e., s.136.
21 ŞAHĐN., A.g.m., s.154.
19
20
16
sermayenin uluslararası dolaşımını da olanaklı hale getirmiş ve kolaylaştırmıştır. Sermayenin hızlı dolaşımı,
teknolojik değişimlerle desteklenerek baş döndürücü boyutlara ulaşmıştır.
Döviz kurunda istikrarı sağlamaya ve dalgalanmaları kontrol etmeye yönelik olarak Avrupa Para
Sistemi (EMS) gibi oluşumlar ortaya çıkmış olsa da, gerek döviz kurlarında gerekse faiz oranlarında
dolayısıyla da genel olarak mal fiyatlarında dalgalanmalar devam etmiştir.
Döviz, faiz ve mal fiyatlarındaki dalgalanmaların önemli boyutlarda olmadığı bir ortamda finansal
risk yönetimi, firmaların büyük çoğunluğu tarafından pek önemli sayılmazken risk yönetim enstrümanları da
bugünkü gibi karmaşık hale gelmemişti. Döviz piyasalarında başlayan dalgalanma, firmaların riske bakış
açılarında köklü bir değişiklik yaratmıştır. 1973 ve 1979'da yaşanan petrol şokları, para ve döviz
piyasalarındaki dalgalanmalarla birlikte yalnızca firmaların risk ve risk yönetim anlayışlarını değil, ülkelerin
Merkez Bankaları'nın uyguladıkları para politikalarını da değiştirmiştir. Örneğin, Amerikan Merkez Bankası
(FED), faiz oranlarını kontrol etmeye yönelik para politikalarını uygulamaya geçirmiştir. Çünkü, sermaye
piyasalarında yaşanan entegrasyon, diğer piyasalarda da faiz oranlarındaki dalgalanmayı büyük boyutlara
ulaştırmaya başlamıştı.
1973 yılından itibaren ortaya çıkan bu gelişmeler, riskleri yönetmeye yönelik enstrümanları da ortaya
çıkarmıştır. 1970 yılı başına kadar, özellikle gelişen ekonomilerde firma yöneticileri için;
♦
Maliyet kontrolü,
♦ Kalite,
♦
Stok yönetimi,
♦
Üretim yönetimi,
♦
Pazarlama stratejileri gibi konular çok önemliydi.
Ancak artan serbestleşme eğilimleri ve Dalgalı Döviz Kuru Sistemi, firma yöneticilerini karmaşık bir
risk yönetimi ile karşı karşıya bırakmıştır. Yöneticiler yalnızca klasik risklerle değil, aynı zamanda daha önce
görmedikleri "dışsal" finansal riskler ve bu risklerin yönetimi ile de ilgilenmeye başlamışlardır. Çünkü;
finansal piyasalardaki dalgalanmaların, "etkin" çalıştıklarını düşünen firmaları da büyük zararlara uğrattığı
ve sonuçta bu firmaların da iflaslarının gündeme geldiği görülmüştür. Finansal risk yönetimi yalnızca
gelişmiş ülke firma yöneticileri için değil, gelişen ülke firma yöneticileri için de karmaşık, ancak önemli bir
görev olarak ortaya çıkmıştır. Gelişen ülke firmaları, sıkça döviz ve faiz riskinin hızını kesmeye çalışan
17
Merkez Bankaları ve Hazineleri tarafından uluslararası piyasalardaki dalgalanmalara karşı korunmaya
çalışılmış olsa da globalleşmenin ulaştığı düzey, tam korunmanın olanaklı olmadığını pratik olarak da
göstermiştir ve göstermeye de devam edeceği anlaşılmaktadır.
Uluslararası ticaretin ve uluslararası finansal piyasaların daha önceki yıllara kıyasla daha fazla
artarak, yaygınlaşması; hammadde fiyat riskleri, faiz ve döviz kuru risklerine karşı firmaları daha da açık
hale getirmiştir. Artık gelişmiş ve gelişen ülke firmaları, "dışsal" finansal riskleri tahmin etmek ve yönetmek
zorundadır.
1.4.1.1. Finansal Risk Yönetimi ve Türkiye
Dünyada yukarıda sayılan gelişmeler yaşanırken Türkiye’de ise bu gelişmeler biraz geriden takip
edilmiştir. 1980 yılında, “24 Ocak Kararları” ile dış ticaretin serbestleştirilmesi, 1983 yılında bankaların
kambiyo işlemlerinde yetkili kılınması, 1990 yılında 32 Sayılı Karar'ın yürürlüğe girmesi (her türlü sermaye
hareketlerinin giriş ve çıkışının serbest bırakılması) ve Türk Parası'nın konvertibilitesinin sağlanması ile
birlikte dünya ekonomisine entegre olma çabaları da artmaya başlamıştır.
1980'li yıllara kadar kur riski taşımayan firmalar, özellikle 32 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma
Hakkındaki Karar* ile birlikte "kendi nam ve hesaplarına" yurtdışından sermaye sağlamaya başlanmıştır.
Temel olarak kur riskinin özel kesimde ortaya çıkışı, 1990 yılından itibaren olmuştur. Faiz riski ile tanışma
ise 1980 Temmuz Bankacılığı olarak adlandırılan dönem ile başlamıştır. 1982 yılında yaşanan ve Banker
Krizi olarak adlandırılan dönem, faiz oranlarındaki dalgalanmanın firmalar üzerindeki "yıkıcı" etkisini
göstermiştir. Büyük oranda yabancı kaynakla çalışmanın; pozitif reel faiz ödendiği ve enflasyonun düştüğü
bir ortamda, firmaların finansman maliyetleri üzerindeki etkileri birçok firmanın faaliyetlerini durdurmasına
ve bazı bankaların sistemi terk etmelerine neden olmuştur.
Kur ve faiz riski ile hammadde fiyat riskinin etkisini önemli ölçüde hissettirdiği 1990'lı yıllarının
başından itibaren yurtiçi finansal piyasaların gelişmesine ve uluslararası finansal piyasalar ile ilişkilerin
artmasına rağmen özellikle firmaların risk yönetimi konusundaki eksiklikleri devam etmiştir. Firmaların
büyük bir çoğunluğu bu dönemden sonraki süreci analiz etmede yetersiz kalmıştır.
1996 yılına kadar Türk firmaları üretim hatalarını, verimsizliklerini ve risklerini fiyatların içine
yansıtmakta zorluk çekmemişti. Ancak 1996 yılında AB ile Gümrük Birliği sonrasında fiyatların yalnızca
Bu Kararın amacı; Türk parasının yabancı paralar karşılığındaki değerinin belirlenmesi, döviz ve dövizi temsil eden
belgelere ilişkin tüm işlemleri, dövizlerin tasarruf ve idaresini, sermaye hareketlerine ilişkin kambiyo işlemlerine ait
düzenleyici, sınırlayıcı esasları tayin ve tespit etmektir.
*
18
Türk firmaları tarafından belirlenmesi sona ermiştir. Gümrük Birliğine bir veya birkaç sektör hazırlıklı
girmeyi başarabilmiştir. Ancak firmaların imdadına yüksek kamu açıkları ve enflasyon yetişmiştir.
Kamu, yüksek bütçe açıklarını kapatmak için yüksek faizle borçlanmaya başlamıştır. Firmalar, bu
dönemde karlarının önemli bir bölümünü yüksek faizden elde etmiş ve firmaların faaliyet dışı gelirlerindeki
artış, firmaların verimsizliklerini ve risk yönetimindeki eksikliklerini kapatmasına yardımcı olmuştur.
Özellikle 1994 yılından itibaren bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler, firmaların söz konusu
hatalarını banka kredileri yoluyla da kapatmaları sonucunu doğurmuştur. Mevduat bankalarından alınan
kredilerin genel olarak 1995-98 döneminde ticaretin finansmanı için kullanılması yerine yatırım amacıyla
kullanılması, o dönemde yaşanan ekonomik konjonktür ile birlikte firmaların kapasitelerinin artması ile
sonuçlanmıştır. Ancak 1998 yılından itibaren ekonomik konjonktürün tersine dönmesi ve finans kesiminde
hızla tırmanan sorunlar firmaların finansman yükleri üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Firmalar tarafından
kullanılan banka kredilerinin sermayeleşmiş olması finans kesiminin sorunlarını artırırken, 2000 yılı Kasım
ve 2001 yılı Şubat Krizinde firmaların maliyetlerinin önemli ölçüde artmasına neden olmuştur.
Hızlı gelişen, dinamik ve esnek bir yapıya sahip uluslararası finansal piyasalar özellikle son yıllarda
risk kavramı ile iç içe girmiştir. Riskli yaşamak bir korkudan ziyade işletme stratejisi olarak kabul görmeye
başlamıştır. Serbest kur sistemine geçilmesi ile birlikte geleceğe ilişkin beklentiler ve belirsizlikler,
uluslararası finansal piyasaların şekillenmesine neden olmuştur. Ülkelerin kambiyo rejimindeki düzenlemeler
ve yasal yaptırımlar, yatırımcıları rahatsız etmiş ve onları yeni arayışlara yönlendirmiştir. Bilgisayar ve
iletişim teknolojisinin bu yönlendirmede etkisi oldukça fazladır. Bilgisayar ve iletişim teknolojisinin
sunduğu hizmetler sayesinde yapılan işlemlerde zaman kaybı ve maliyetler aşağıya çekilerek etkinlik
sağlanmıştır.
Uluslararası piyasaların bütünleşmesi ile birlikte piyasalarda giriş çıkış serbestliği sağlanmıştır.
Ancak bu serbestlik, mikro ve makro faktörlerce sınırlandırılmıştır. Đşletmelerin kredi değerliliğine yasal
yönden sınırlamalar getirilmiştir. Özellikle farklı kredi değerliliğine sahip işletmeler, aynı piyasada daha
ucuz veya daha pahalı fon bulabilmektedirler. Uluslararası piyasalarda, ülkeler, işletmeler, kamu kuruluşları,
bankalar ve diğer kurumlar farklı roller üstlenmişlerdir. Bazı roller risk yönetimi, bazıları da kar elde etme
başlığı altında toplanmıştır. Farklı grupların farklı istekleri, grupları karşılıklı çıkarları doğrultusunda işlem
yapmaya zorlamıştır. Piyasalar da bu isteklere cevap verebilmek için yeniden yapılanmışlardır.
Yirmi yıl önce kimsenin gündeminde olmayan mali fiyat riski, günümüzde yalnızca firmaların
karlarını değil, onların hayatlarını sürdürüp sürdüremeyeceklerini de belirlemektedir. Döviz kurlarında, faiz
19
oranlarında ve mal fiyatlarındaki beklenmedik değişmeler göz ardı edilemeyecek riskler oluşturmaktadır.
Artık yalnızca en gelişmiş üretim teknolojisine sahip olmak, en ucuz işgücünü bulmak veya en iyi pazarlama
takımını kurmuş olmak yeterli olmamaktadır. Mali piyasalardaki değişkenlik iyi yönetilen firmaların bile
güçlüğe düşmesine yol açabilmektedir22.
1970’li yıllardan itibaren uluslararası piyasalarda faiz oranlarında mal fiyatlarında, ki bunların
hepsine birden finansal fiyat denilmektedir, meydana gelen dalgalanmalar firmaların performanslarında
beklenmeyen değişikliklere neden olmuş, birçok firma büyük zararlara uğrayarak işyerlerini kapatmak
zorunda kalmıştır. Firmalar üretim teknolojisi, işgücü ve sermaye girişi gibi kendi işlerinin özü ile ilgili
risklerinin yanında bir de bu dalgalanmalardan dolayı firmaların kontrolünde olmayan ekonomik
değişikliklere bağlı olarak finansal fiyat riski ile karşı karşıya kalmışlardır.
Firmalar, karşılaştıkları bu yeni durum karşısında risklerini azaltmak için iki yoldan çalışamaya
başlamışlardır. Bunların ilkinde firmalar kaynaklarını, karlılıklarını etkileyecek olan tüm faktörleri
belirlemek üzere seferber ederek kendi ve rakip firma yapılarını incelemeye almışlardır. Yani rekabet
stratejilerini belirlemeye yönelmişlerdir. Đkinci olarak da bu faktörlerde meydana gelecek muhtemel
değişikliklere karşı önceden uygun tedbirler alabilmek için gelecekle ilgili tahminlerde bulunmaya
başlamışlardır.
Bu çalışmalardan ilki iyi sonuç vermesine rağmen, ikincisi uygun sonuçlar vermemiştir. Firmalar
zamanla piyasada yapılan mevcut tahminlerin yanında, kendi tahminlerinin de yanıltıcı olduğunu görmüş ve
olayı başka bir yaklaşımla ele almaya başlamışlardır. Bu yeni yaklaşıma göre firmalar, performanslarını
etkileyebilecek tüm faktörleri belirlemeye devam etmiş, ancak bu faktörlerin geleceği ile ilgili tahminler
yapmak yerine bu faktörlerde meydana gelecek değişikliklerin doğuracağı risklere karşı korunma yollarını
aramaya başlamışlardır. Đşte risk yönetimi de giderek önem kazanmaya başlamıştır23.
Bilindiği gibi finansal sistemin temel işlevlerinden biri de risk yönetimi için gerekli olan ürün ve
kurumları sağlamaktır.
22 MÜMĐNOĞLU., A.g.m., s.7.
23 Dursun Akbulut, “Risk Yönetimi Ve Finansman Mühendisliği”, Bankacılar Dergisi,Sayı:15,1995,S.41.
20
Risk yönetiminin 3 yöntemi vardır:
1. Portföy çeşitlendirme (diversification),
2. Korunma (Hedging)
3. Sigorta (Insuarance).
Bu risk yönetim tekniklerinden özellikle hedging konusu üzerinde durmakta fayda vardır. Hedging;
yatırımcıların döviz kurları ile faiz oranlarında ileride oluşabilecek değişikliklerin yaratacağı risklerden
korunmak amacıyla yapmış oldukları bir işlemdir24.
Geleneksel görüşe göre hedging işlemi, fiyat dalgalanmalarından dolayı oluşan riski azaltmak için
aynı anda hem spot piyasada hem de vadeli işlemler piyasasında pozisyon almaktır. Burada hedge işlemi
yapmada amaç, kar elde etme değil güvenlik amaçlıdır . Portföy (portfolio) teorisine göre hedging işlemi
ise şöyledir. Vadeli piyasada işlem yapanlar, piyasaya, veri bir risk seviyesinde en fazla getiriyi sağladığı için
girerler. Eğer piyasada aynı getiriyi sağlayan iki çeşit finansal araç varsa rasyonel yatırımcı doğal olarak riski
daha düşük olan aracı seçecektir. Burada ise amaç, riskten korunmak değil, fayda fonksiyonunu
maksimize etmektir 25.
Örneğin 3 ay içinde 3 milyar dolarlık alacağını tahsil edecek oaln bir şirket bu parayı 3 ay vadeli
mevduat olarak yatırmayı düşünmektedir. Ancak, şirket ileride faiz oranlarını düşeceğini tahmin ediyorsa, bu
düşüşten korunmak için parasını o günkü cari faiz oranından satmak üzere futures sözleşmesi satın alır. Bu
durumda şirket o günkü faiz oranından 3 milyar dolar tutarında Eurodollar mevduat sözleşmesi satın alarak
faiz oranlarındaki düşüşten korunmuş olur.
Ekonomik performansı artırıcı bir yenilik örneği olarak yakında ĐMKB’de de ticareti başlayacak olan
vadeli endeks sözleşmelerini ele alalım. Çeşitlendirme ve korunma amacıyla vadeli sözleşmeler, etkin ve
düşük maliyetli araçlardır. Bir uygulama örneği olarak içinde çok sayıda hisse senedi olan büyük bir yatırım
fonunu düşünelim. Bu fonla ilgili belirli bir risk getiri profilini yakalamak ve zaman içinde değişen şartlara
göre bu profili değiştirmek veya korumak için çok sayıda işlem yapmak gerekir. Bu tarzda yürütülen bir fon
yönetimi yüksek spot işlem maliyetlerini doğurur ve istenilen her risk getiri profilini genellikle yüksek
maliyetler veya açığa satışlar gibi kurumsal sınırlamalar yüzünden pratikte yakalamak mümkün olmaz. Buna
karşılık vadeli endeks sözleşmelerini spot pozisyonlarla beraber kullanarak her türlü risk getiri profili çok
24
Tezer Öcal, Ö. Faruk Çolak, Finansal Sistem ve Bankalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999, s.244.
21
düşük başlangıç ve sürdürme maliyetleri ile sağlanabilir. Yani finansal bir yenilik olarak vadeli işlemler
ekonomik performansı artırıcı üç koşulu da yerine getirmektedirler26.
1.4.2. Risk Yönetim Teknikleri
1970’lerin başlarında Uluslararası Para Sistemi’nin çöküşü ve yaşanan petrol krizi tüm ülke
ekonomilerini derinden etkilemiştir.
Bu gelişmelerle birlikte dünya ekonomisi faiz ve kur riskiyle de
karşılaşmış oldu. Ortaya çıkan yeni riskler uluslararası finans piyasalarında yeni teknikleri de beraberinde
getirdi. Gerek kendini her türlü riske karşı korumaya çalışanlar, gerekse ülkeler arası fiyat farklılıklarından
yararlanmaya çalışanlar (arbitrajcılar) ve spekülatörler futures, opsiyon, forward ve swap gibi finansman
tekniklerini kullanmaya başlamışlardır.
Akademisyenler gelişmiş ülkelerde risk yönetimi ve dolayısıyla türev ürünlerin neden kullanıldığını
üç sebebe bağlamaktadırlar27:
1. Borçlanma maliyetini düşürmek: Örnek olarak, şirketin faiz oranlarının düşeceği beklentisiyle
sabit faizli borcunu, değişken faize çevirmesi gösterilebilir veya borçlanmasını rekabetçi avantaja sahip
olduğu piyasada yapıp daha sonra istediği para cinsine swap ederek borçlanma maliyetini düşürebilir.
2. Borçlanma kapasitesini artırmak: Örneğin sürekli olarak dolara dayalı tahvil ihraç eden bir
petrol firması, yatırımcıların bu tahvillerine olan ilgisinin azaldığını düşünüyorsa, petrole endeksli bir tahvil
daha çıkarıp daha sonra istediği gibi swap ederek yeni bir borçlanma piyasası oluşturabilir.
3. Firmaların net nakit akımlarını artırmak: Risk yönetimi nakit akışlarında değişkenliği bertaraf
edeceğinden uzun vadede firmanın net nakit akımı artacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerdeki şirketlerin karşılaştıkları riskler, gelişmiş ülkelere göre daha büyük ve
daha az tahmin edilebilir olmaktadır. Bu ülkelerde tipik olarak enflasyon önemli bir risk unsuru olarak
karşımıza çıkmaktadır. Enflasyon firmaların hem ufkunu kısaltmakta hem de türev ürünlerin vadelerini
kısaltmaktadır.
Namık Kemal Uyanık, “Vadeli Đşlemler Piyasaları”, Maliye Dergisi, Sayı:127, Ocak – Nisan 1998, s.72.
AKGĐRAY., A.g.m. .,s.5.
27 MÜMĐNOĞLU., A.g.m., s.13.
25
26
22
1.4.2.1. Vadeli Đşlemler
Vadeli işlemler kavramı, forward, futures ve opsiyon işlemlerinin (türevsel ürünler) tamamını
içermektedir. Vadeli işlemlerin ortak özelliği ilerideki bir tarihte teslimatı yapılmak üzere herhangi bir malın
veya finansal aracın bugünden alım satımının yapılmasıdır.
Vadeli Đşlemler Piyasası’nda işlem gören vadeli işlem sözleşmeleri esasen sermaye piyasasında işlem
gören mali araç ve finansal göstergelere dayanır. Vadeli işlem sözleşmesi, herhangi bir ürün (pamuk gibi)
finansal gösterge (hisse senetleri endeksi gibi) menkul kıymet, yabancı para ve kıymetli maden üzerinden
düzenlenebilir. Vadeli işlem sözleşmesinin alım-satım işlemi, borsa tarafından açılmış organize bir pazarda
gerçekleşir.
Vadeli işlemler piyasasında alıcı, borsa tarafından önceden belirlenip duyurulmuş sözleşme şartlarına
uygun olarak sözleşmede belirtilen miktarda bir kıymeti sözleşme vadesinde alma yükümlülüğüne girer.
Satıcı ise satma yükümlülüğü altına girer. Alıcı ve satıcının piyasada anlaştığı fiyat, sözleşme vadesinde
alıcının satıcıya birim kıymet için ödeyeceği tutardır. Alıcı ve satıcı belli bir fiyatta anlaşarak borsaya bunu
tescil ettirdiklerinde, borsa tarafından standartları belirlenmiş bir vadeli işlem sözleşmesine taraf olurlar.
Sözleşmenin vadesini beklemeden elindeki sözleşmeyi devretmek isteyen alıcı, borsada satış işlemi
yapmak, satıcı ise alış işlemi yapmak zorundadır28. Vade sonunda standartlaştırılmış şartlar çerçevesinde
taraflar ya nakit uzlaşma veya fiziki teslimat yoluyla yükümlülüklerini yerine getirirler. Vadeli işlem
sözleşmesinde taraflar birbirine karşı değil, piyasanın takas işlemlerini gerçekleştiren Takas Merkezi’ne karşı
sorumludur. Bu nedenle, tarafların karşı tarafın kredi riskiyle uğraşmaları gerekmemektedir29.
Vadeli işlem piyasalarında alımı ve satımı yapılan kıymetler, vadeli işlem sözleşmeleridir. Vadeli
işlem sözleşmeleri, hisse senedi veya tahvil gibi herhangi bir şirketin veya devletin çıkardığı kıymetler
olmayıp, önceden belirlenen bir vadede ve standart büyüklükte olan ve üzerine yazılı mal veya kıymetin
teslimini içeren türev enstrümanlardır. Bu nedenle vadeli işlem piyasaları “türev piyasalar (derivative
markets)” olarak da adlandırılmaktadır.
Türk finans sektörünün türevsel ürünlerle tanışıklığı dışa açılma sürecinin yaşandığı 1980’li yıllarda
olmuştur. Bu doğrultuda ilk kez gündeme gelen ürün, halen yeterli kullanımı bulunmayan vadeli döviz (bir
forward tekniği) tekniğidir. Bankalarımızın konuya olan ilgileri 1989 yılındaki 32 sayılı karar ile
yoğunlaşmaya başlamıştır. Dalgalı kur sistemi ve konvertibilite finans sektörüne o tarihlere kadar fazlaca
28 Vadeli Đşlemler Tanıtım Kılavuzu, ĐMKB Yayınları, 1995, s.6.
23
önemsenmeyen finansal risk sorunu ile baş başa bırakmıştır. Bunu aşmak için bankalarımız, gerek fon
yönetimi ve gerekse müşteri hizmetlerinde yeni risk yönetim araçlarından giderek daha fazla yararlanmaya
başlamışlardır.
Vadeli hisse senedi piyasasının açılması için ĐMKB'de 1994 yılından beri çalışmalar yapılmaktadır.
1997'den bu yana da personelin eğitimi dahil her türlü hazırlık tamamlanmıştır. Đş, sadece işlemleri
başlatmaya kalmıştır. Ancak karar ve onay vericiler buna bir türlü izin verememiştir. Temel gerekçe de, hisse
senedi piyasasının zaten çok oynak ve manipülatif bir piyasa niteliğinde olduğu ve
“vadeli işlemler
piyasasının açılması, bu oynaklığı ve fiyat istikrarsızlığını artırır” yönünde bir görüşün hakim olmasıdır30.
2001 yılı Şubat ayında dalgalı kur sistemine geçilmesiyle birlikte döviz kurlarının gelecekte
alacakları değerlere ilişkin belirsizlik artmış, bunun üzerine, döviz üzerine vadeli işlem sözleşmelerinin işlem
göreceği piyasanın açılması çalışmaları hızlandırılmıştır. Bu doğrultuda, 15 Ağustos 2001 tarihinde, vade
sonu Eylül 2001’in sondan ikinci işgünü olan Amerikan Doları/TL vadeli işlem sözleşmesi işleme açılmıştır.
Eylül ayının başında ise, vade sonu Aralık 2001 olan vadeli işlem sözleşmesi işleme açılmıştır. Vadeli
Đşlemler Piyasasının hukuki altyapısını oluşturan ĐMKB Vadeli Đşlemler Piyasası Đşlem ve Üyeliğine Đlişkin
Yönetmelik ile ĐMKB Vadeli Đşlemler Piyasası Takas Merkezi Üyeliği ve Đşlemlerine Đlişkin Yönetmelik
19.07.2001 tarih ve 24467 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Vadeli Đşlemler Piyasası’nda işlemler, 10:00-14:00 arasında tek bir seansta yapılmakta, 12:00-13:00
arasında öğle arası verilmektedir. Sözleşme büyüklüğü 100.000 Amerikan Doları, günlük fiyat marjları %20
ve sözleşme başına alınan teminat ise sözleşme büyüklüğünün yaklaşık %20’si olarak belirlenmiştir.
Vadeli işlem pazarları gelişmiş mali piyasaların çok önemli unsurlarından biridir. Örneğin, Chicago
Merkez Bankası’nın bir araştırması şehirdeki vadeli işlemler sektörünün doğrudan veya dolaylı olarak 150
bin kişiye iş alanı açtığını ortaya koymuştur31. Bunun temel nedenlerini ise şöyle sayabiliriz:
♦ Vadeli işlemler, spot fiyat(malın yada menkul kıymetin hemen satılması halinde ödenecek fiyattan,
yani piyasada arz ve talebe göre oluşan fiyat) alınan pozisyonlara, gelecekteki fiyat hareketlerinden
korunma imkanı sağlar.
29
ĐMKB Vadeli Đşlemler Piyasası, http://www.imkb.gov.tr/piyasalar/vadeli.htm
30 Abdurrahman Yıldırım, “Vadeli Piyasa Çalışacak Dolar Durulacak mı?”,
http://www.sabah.com.tr/20010808/w/y40.html
31 Finansal Merkezler,AD Business Dergisi Eki,Haziran 1998,s.42
24
♦ Piyasalarda genel olarak fiyat oluşum mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlar. Vadeli
piyasalar mali piyasalarda dolaşan fonlar için alternatif yatırım imkanı demektir.
♦ Vadeli piyasalarda alım satım komisyonları spot piyasalara göre genelde daha düşüktür, dolayısıyla
yatırımcılar açısından maliyeti düşüktür.
♦ Piyasa bilgisi olan, ancak sermayesi az olduğu için yeterince pozisyon alamayan veya kredili alım
satım yapmak zorunda kalan yatırımcılara da küçük miktarda paralarla büyük pozisyonlar alma
imkanı verir.
♦ Vadeli piyasalar, spot piyasaların daha likit olmasını sağlar. Gelecekte oluşabilecek olumsuz fiyat
hareketlerine karşı korunma imkanı olan piyasalarda, spot piyasada işlem gören mal veya kıymetlere
olan yatırımcıların ilgisi de artmaktadır32.
1.4.2.2. Gelecek (Futures) Sözleşmeleri
Futures sözleşmesi; iki grup arasında, gelecekte belirlenen bir tarihte, belirlenen bir fiyattan bir
para,mal veya menkul kıymet satma anlaşmasıdır33. Bu piyasaları şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
Emtia (Commodity) Futures Sözleşmeleri
Finansal Futures Sözleşmeleri
♦ Tarımsal futures sözleşmeleri
*Döviz futures söz.
♦ Enerji futures sözleşmeleri
*Faiz futures söz.
♦ Değerli maden futures sözleşmeleri
*Borsa endeks futures söz.
♦ Sanayi metalleri futures sözleşmeleri
Futures piyasaları şu şekilde işlemektedir.
Taraflar, bu piyasada kontrat alan ve/veya kontrat satan alıcı ve satıcılar ile borsa üyesi olmayanlara
aracılık yapan aracı kuruluşlar dan oluşmaktadır. Amaç riskten korunmak (hedging), spekülasyon ve arbitraj
(arbitrage)dır. Gelecek işlemlerinin katılımcılarının çoğu borsa üyesi değildir. Bu yüzden bu kişiler alış ve
satış emirlerini borsa üyesi bir aracıya verirler. Aracı, elindeki emirleri borsa salonunda belli bir ücret
karşılığında yerine getiren kişidir.
32 Sermaye Piyasası ve Borsa Temel Bilgiler Kılavuzu,ĐMKB Yayınları,1998,s.471.
25
Hedgerler, ileri bir tarihte eline geçecek ve elinden çıkacak bir malın veya finansal bir ürünün o
tarihte fiyatında olabilecek beklenmeyen değişikliklere karşı kendilerini korumak isteyen kişi ve kurumlardır.
Arbitrajcılar ise gerek borsalar arası fiyat farklılıklarından ve gerekse aynı borsadaki kontratların çeşitli
vadelerdeki fiyatları arasındaki farklılıklardan kar elde etmeye çalışırlar. Spekülatörler ise borsadaki
beklentileri yönünde risk üstlenerek kar elde etmeye çalışırlar. Bu ikisi arasındaki fark risk üstlenme
konusundadır.
Gelecek piyasasında faaliyet gösteren bir aracı kurum ile müşteri arasında nerede ve kimin
aracılığıyla işlem yapılacağı kararlaştırılarak bir gelecek alım-satım sözleşmesi imzalanır ve aracı kurum
nezdinde hesap açılmış olur. Bunu takiben müşteri almak ya da satmak istediği ürünün cinsini ve miktarını
belirler. Böylece sözleşme o finansal ürün standartları çerçevesinde hazırlanmış olur. Daha sonra aracı
kurum, müşteriden alınacak başlangıç teminatını belirler ve müşteri ile takas merkezine sunulmak üzere bir
takas fişi hazırlar.
Örneğin, bir tekstil firmasını ele alalım. Tekstil firması girdi olarak kullandığı pamuğun fiyatının
yükselmesi olasılığına karşı kendini korumak istemektedir. Ağustos ayında Aralık vadeli 100 pamuk kontratı
satın almıştır. Pamuğun 1 poundunun (453 gr. / 373 gr.) 58 Cent olduğu ve 100 pamuk futures kontratının 5
milyon pound ağırlığındaki pamuğu temsil ettiğini varsayalım. Bu emtia futures sözleşmesinin toplam
maliyeti (5 milyon pound x 58 Cent) 2.9 milyon USD’dir. Hava koşulları kötü gider ve pamuğun fiyatı
yükselirse, örneğin Aralık kontratında 1 pound pamuğun fiyatı 68 Cent'e yükselmiş olsun, tekstil firması için
bir risk söz konusu olmaz. Çünkü, pamuğu piyasa fiyatının 10 Cent altında satın almış olur ve bu durumda (5
milyon pound x 10 Cent) 500 bin USD'ı tasarruf sağlar. Pamuk fiyatının düşüşü durumunda tersi söz konusu
olur.
1.4.2.3. Forward Sözleşmeler
Forward sözleşmesi, iki grup arasında belirlenen gelecek bir tarihte, belirlenen bir fiyattan bir mal,
para ya da menkul kıymet alım-satım anlaşması olarak tanımlanabilir. Standartlaştırılmış bir forward
sözleşmesi yoktur. Esnektirler, likit değildirler, sözleşmenin yapılacağı mekan açısından herhangi bir
sınırlamaya tabi değildir, teslim zorunluluğu vardır, günlük hesaplaşma ve marjin sistemi yoktur. Bu
özelliklerinin yanısıra iki belirgin özelliği daha vardır. Birincisi, kredi riskinin yani anlaşmaya uymama
riskinin her iki taraf için geçerli olması, diğeri de sözleşmedeki değerin ancak vadede ortaya çıkması,
sözleşmenin başlangıcında veya sürecinde hiçbir ödeme yapılmamasıdır.
33Serpil
Canbaş,Finansal Pazarlar,2.basım Đstanbul: Beta Yayınevi,1997 s.84.
26
Hedging tekniklerinden birisi olan forward sözleşmeler, alınacak veya satılacak olan dövizin vade ve
kurunun önceden belirlenmesi nedeniyle kesinliğe sahip anlaşmalardır. Ayrıca karşılıklı ödemeler belli bir
vadede gerçekleştiği için bir başlangıç maliyeti yoktur.
Örneğin, buğday üreticisi, tüccar veya un fabrikası ile bir anlaşma yaparak 10 ton buğdayı Eylül
ayında 5 bin Amerikan Doları'na (bir ton buğday 500 $) satmış olsun. Eğer, Eylül ayında bir ton buğdayın
fiyatı 450 dolara düşmüş ise üretici bu işlemden 500 USD karlı çıkar (50 $ x 10 ton = 500 $).
Gerçekleştirdiği forward anlaşması ile üretici, Eylül ayında 450 USD'na satma yerine 500 USD'na satmış ve
sonuçta gelirini sabitlemiş, gelecekle ilgili belirsizliği de ortadan kaldırmış olmaktadır. Hiç kuşkusuz forward
işlemin alıcısı açısından ise ortada 500 USD zarar söz konusudur. Çünkü Eylül ayında 450 USD'na satın
alabileceği bir ton buğdayı 500 USD karşılığında satın almış olmaktadır. Bu işlemde alıcı için en önemli
husus da belirsizliğin ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Forward piyasaları ağırlıklı olarak döviz kurları ve faiz oranları için oluşmuştur. Döviz
forwardlarının dayandığı temel mantık, Fisher Paritesi temel alınarak geliştirilen faiz oranları paritesidir.
Kısaca, bu paritenin ifade ettiği şey, iki ülke paraları arasında, enflasyonu ve dolayısıyla faiz oranları
daha yüksek olanın para biriminin, diğerine göre değer yitireceği ve bu değer yitirmenin boyutlarının
iki ülke faiz oranları arasındaki farkın bir fonksiyonu olacağıdır 34.
Döviz forwardlarından çok daha ilginç olanı ve daha komplike olan işlemler ise, faiz oranı
forwardları (FRA)dır. FRA’lar ilk defa, 1983 yılında ABD Doları üzerinden yapılmıştır. Mesela ABD
Dolarında 6*12 sözleşmesi %3.9-%4.0 olarak fiyatlandırılıyorsa bunun anlamı şudur. FRA sözleşmesini alan
kimse bugünden 6 ay sonra, 6 aylık bir dolar kredisini %4.0’ dan kullanma taahhüdüne girmiş olmaktadır.
FRA satan kimse ise, yine bugünden 6 ay sonra 6 aylık bir dolar plasmanına %3.9 faiz alma taahhüdüne
girmiş demektir. Her iki halde de sözleşme vadesinde yani bugünden altı ay sonra oluşacak gerçek dolar faizi
ile %3.9 veya %4.0 arasındaki fark, anapara üzerinden taraflar arasında el değiştirecektir.
Türev ürünlerinin en temeli olan döviz forward sözleşmeleri, uzun süredir Türkiye’de de bankalar
tarafından pazarlanmaktadır.
1.4.2.4. Opsiyon Sözleşmeleri ve Türleri
Opsiyon; opsiyon alıcısına, bir malın önceden belirlenen koşullarla alma ve satma hakkını
yükümlülüğünü değil, bir prim karşılığında veren yasal olarak bağlayıcı bir kontrattır. Bu hakkı kullanmak
34
MÜMĐNOĞLU., A.g.m., s.9.
27
veya kullanmamak opsiyon alıcısının inisiyatifinde olduğu halde, opsiyon satıcısının yükümlülüğünü yerine
getirmesi gerekir35.
Opsiyon işlemleri, ilk olarak 18. yy.da Hollanda’da lale soğanı piyasasında kullanılmıştır. Buna
karşılık ilk opsiyon borsası 1973 yılında Chicago’da kurulmuştur.
Opsiyonun dayandığı ya da yazıldığı varlık fiziksel bir mal olabileceği gibi finansal bir ürün ya da bir
endeks olabilir. Bir yatırımcının diğer bir yatırımcıya tonu 100 $ dan 50 ton bakır satması tipik bir fiziksel
emtia örneğidir. Opsiyon alıcısı vadede opsiyonu kullanmaya karar verirse 5.000 $ ödeyip 50 ton bakır teslim
alacaktır. Satıcı da 50 ton bakırı teslim ile yükümlüdür.
Finansal opsiyon ise finansal bir aracı alım veya satım hakkıdır. Örneğin Londra Borsası’nda döviz
opsiyonu alacısına 12.500 Sterlin karşılığında sabit bir kurdan Dolar satma hakkı vermektedir36.
Konusuna göre opsiyon sözleşmelerini aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz37:
♦ Hisse senedi,
♦ Hisse senedi gelecek sözleşmesi,
♦ Đndeks menkul kıymetler,
♦ Hisse senedi fiyat endeksi gelecek sözleşmesi,
♦ Hazine bonosu ve devlet tahvili gelecek sözleşmesi,
♦ Döviz,
♦ Döviz gelecek sözleşmesi,
♦ Faiz,
♦ Faiz gelecek sözleşmesi,
♦ Mallar,
35
CANBAŞ., A.g.e., s.92.
Ersan,Finansal Türevler,Đstanbul: Literatür Yayınevi,1997,s.94.
36Đhsan
37
CEYLAN, KORKMAZ., A.g.e., s.203.
28
♦ Mal gelecek sözleşmeleri,
♦ Borçlanma araçları.
Opsiyonlar, yukarıda sayılan kıymetler üzerinden yazılarak farklı alanlarda ve farklı amaçlarla
kullanılabilmektedir.
Vadelerine göre opsiyonlar ise şunlardır38:
♦ Amerikan tipi opsiyonlar : Opsiyon sözleşmesinin satın alındığı günden vade sonuna kadar
herhangi bir günde kullanılabildiği opsiyonlardır.
♦ Avrupa tipi opsiyonlar : Opsiyon sözleşmesi, vadenin dolduğu gün kullanılmaktadır. Opsiyon
sözleşmesinin Avrupa ya da Amerikan tipi olmasının coğrafik bir anlamı yoktur. Örneğin,
Chicago Opsiyon Borsasında Avrupa tipi opsiyon sözleşmesi yapmak mümkündür.
♦ LEAPS (Long-Term Equity Antici Pation Securities – Uzun Vadeli Hisse Senedi Opsiyonları) :
LEAPS opsiyonu sahibine, belirli bir hisse senedinden, belirli bir sayıda hisseyi üç yıl içerisinde
herhangi bir tarihte kullanma hakkı verir.
♦ FLEX (FLEXible Exchange Traded Options – Esnek Opsiyonlar) : Kurumsal yatırımcılar
tarafından kullanılan, vadeleri taraflarca serbestçe belirlenebilen ve minimum işlem miktarı 10
milyon $ olarak tespit edilen opsiyon sözleşmeleridir.
♦ PERCS (Preffered Equity Redemption Cumulative Stock – Đmtiyazlı Hisse Senedi Özelliği
Taşıyan Hisse Senedi Opsiyonları) : Đmtiyazlı hisse senedi özelliği taşıyan, işletmelerin
kendilerinin doğrudan ihraç ettikleri, opsiyon borsalarına kayıtlı olmayan bir finansal ürün olup,
bir çeşit hisse senedidir. Vadenin ne kadar olacağı ihraç aşamasında yatırımcıya
duyurulmaktadır.
Bütün opsiyon sözleşmeleri, alım ve satım opsiyonları olmak üzere 2’ye ayrılırlar
♦ Alma Opsiyonu (Call Option): Çok sık olarak kullanılmaktadır. Sahibine belirli bir ürünün,
belirli bir miktarını, ileri bir tarihte opsiyonu satan kişiden, daha önceden belirlenmiş bir fiyattan
satın alma hakkı verir.
38
CEYLAN, KORKMAZ., A.g.e., s.206
29
♦ Satma Opsiyonu (Put Option): Satma opsiyonu sahibine, belirli bir ürünün, belirli bir
miktarını, ileri bir tarihte opsiyonu satan kişiye daha önce belirlenmiş bir fiyattan satma hakkını
verir39.
Bir opsiyon sözleşmesinin nasıl çalıştığını basit bir örnekle açıklayalım. Eğer bir şirketin bir yıl
sonra ödenecek dolar borcu varsa ve doların yükselmesinden korkuyorsa, şirket kendi belirleyeceği bir
seviyede bir dolar alım opsiyonunu gerekli primi ödeyerek satın alabilir. Diyelim ki şirket, çapraz kur 1.85’i
aşmış olursa zarar edeceğini düşünüyor. O zaman, bu gün dolar başına beş cent ödeyerek bir yıl sonra bir
doları 1.85 DM kurundan alma hakkını satın alabilir. Sözleşme vadesinde eğer kur 1.85 seviyesinden
yüksekse yani dolar mark karşısında değer kazanmışsa, şirket opsiyon hakkını kullanacak ve 1.85 kurundan
dolar satın alacaktır. Çapraz kur, 1.85 seviyesinin altında ise cari kurdan dolar almak daha ucuz olacağından
şirket bu hakkını kullanmayacak ve zararını ödemiş olduğu prim ile sınırlandırmış olacaktır. Şirket başabaş
analizini yaparken ödediği primi de doğal olarak hesaba katması gerekir40.
Bir başka örnek de şöyle olsun. 1 Onsu 300 USD'ından 100 Ons büyüklüğünde bir Altın kontratının
toplam değerinin 30 bin USD olduğunu ve bir işlemcinin bu bedelin yüzde 10'unu (prim olarak) ödeyerek
yani 3 bin USD karşılığında satın alma hakkı (call options) aldığını varsayalım. Eğer altının bir onsunun
fiyatı 10 Cent yükselirse kontrat başına yatırımcının kazancı 10 dolar olur. Kontrat fiyatındaki bu değişim
"tick" olarak adlandırılmaktadır. Altının bir onsunun 400 dolara çıktığını varsaydığımızda kontrat başına
opsiyon hakkı satın alanın kazancı 10.000 dolara yükselmektedir. Ancak daha önce karşı tarafa 3.000 dolar
ödendiği için net kazanç 7.000 dolar olmaktadır. Altını girdi olarak kullanan bir sanayi şirketi bir anlamda bir
ons altını piyasadaki fiyatından yani 400 dolar yerine 300 dolar artı ödediği 30 dolar karşılığı prim maliyetle
(330 dolar) satın almış olmaktadır. Fiyatlar düştüğünde ise opsiyon hakkı satın alma bu hakkı
kullanmayabilir ve maliyeti 3.000 dolara sabitlemiş olur.
Bir döviz alım opsiyonu ile ilgili örnek verelim41.
A Firması B Bankasından 10 milyon Đngiliz Sterlini için 6 ay vadeli Avrupa türü £ alım opsiyonunu,
$/£- 1.90 kurundan satın almıştır. Firma 2 cents/£ opsiyon primi ödeyecektir. Bu durumda,
Apak.Uluslararası Finansal Teknikler,2.baskı, Bilim Teknik Yayınevi,1995,s.31.
MÜMĐNOĞLU., A.g.m., s.12.
41 Tülin Akkum, “Döviz Opsiyonları ve Opsiyon Fiyatlama Modelleri”, Đ.Ü. Đşletme Fakültesi Dergisi, Cilt:29, Sayı: 1,
Nisan, 2000, s: 50.
39Sudi
40
30
Opsiyon kontratının alıcısı
: A Firması
Opsiyon kontratının satıcısı
: B Bankası
Türü
: Avrupa opsiyonu
Tutarı
: 10 milyon £
Vadesi
: 6 ay
Uygulama fiyatı -$/£
: 1.90
Opsiyon primi
: 200,000 $ (10 milyon £ x 0.02$/£ = 200,000 $ )
Đngiliz Sterlini Alım Opsiyonu
Opsiyon Primi
200,000 $
A Firması
10 milyon £’i $/£-1.90
kuru ile alma hakkına
sahiptir.
10,000,000 £ alır
19,000,000 $ satar
B Bankası
Opsiyon uygulanırsa, 10 milyon £’i
$/£-1.90
kurundan
satmakla
yükümlüdür.
Opsiyon vadesinde
uygulanırsa:
10,000,000 £ satar
19,000,000 $ alır
A Firması 6 ay sonra $/£ peşin kuruna göre şöyle hareket edecektir:
1. Durum: $/£ peşin kuru uygulama fiyatının (strike price) altındadır ($/£ < 1.90). Firma cari
piyasada Sterlinleri daha ucuza alabileceğinden, opsiyonu uygulamaz ve $/£ peşin kuru ile 10 milyon £’ni
satın alır. $/£ kuru uygulama fiyatından ne kadar düşük ise, firmanın avantajı o kadar fazla olur.
1.4.2.4.1. Opsiyon Đşlemlerinin Sağladığı Faydalar
Bir opsiyon işlemi, yatırımcısına şu faydaları sağlar:
♦ Opsiyon sözleşmesi satın alan bir yatırımcı, üzerine opsiyon sözleşmesi yazılmış kıymetin işlem
gördüğü nakit piyasalarda ortaya çıkabileceğini düşündüğü fiyat değişimlerinden doğan riskten
korunmak veya kazanç sağlama şansını, hiçbir yükümlülük altına girmeden ödeyeceği ufak bir
miktar prim karşılığında elde etmiş olmaktadır.
31
♦ Opsiyon piyasasında sözleşme alıcısı olarak gerçekleştirilen her işlemde, sözleşmeye konu olan
kıymetin ilgili nakit piyasalarındaki fiyatının beklenen doğrultuda gelişmemesi durumunda bile
katlanılacak zarar, ödenen prim ile sınırlı kalacaktır.
1.4.2.4.2. Opsiyon Đşlemlerinde Takas
Bir opsiyon sözleşmesi sahibi, bu sözleşmeden sağladığı alım veya satım hakkını kullanmak
istediğinde aracı kuruluş aracılığıyla Takas Merkezi’ne başvurur ve sözleşmeyi satan karşı tarafa karşı
yükümlülüğünü Takas Merkezi vasıtasıyla yerine getirir.
Bu durumda Takas Merkezi, gün sonunda aynı sözleşmede kısa pozisyona sahip bulunan bir kişi
seçer ve bu kişiden sözleşme yükümlülüğünü yerine getirmesini ister. Kısa pozisyon sahibinin temerrüde
düşmesi halinde ise pozisyona girerken yatırdığı teminatlar kullanılarak taahhütler karşılanır.
Ülkemizde opsiyon piyasaları çok az gelişmiştir.
1.4.2.5. SWAP
Kelime anlamı takas veya değiş-tokuş olarak ifade edilen swap, en genel anlamda, iki tarafın
ödemelerini, önceden belirlenmiş esaslar ve kurallar çerçevesinde karşılıklı olarak değiştirmeleri olarak
tanımlanabilir. Swap, faiz ve döviz kurlarındaki dalgalanmaların yarattığı riskleri azaltmak, ülke ve firma
bazında oluşabilecek dezavantajları asgari düzeye çekmek için geliştirilen bir finansal enstrümandır. Swap,
para piyasalarında iki kredinin veya sadece faizlerinin karşılıklı el değiştirmesi işlemidir. Swap işlemi,
işleme katılan tüm taraflar için karlı olabilmektedir.
Swap işlemleri özellikle aşağıdaki dört nedene bağlı olarak yapılmaktadır42.
♦ Yerel para piyasasının yeterli yatırım imkanlarına sahip olmaması, girişimcilerin ellerindeki kısa
vadeli fonları swapa sokmaya itmektedir.
♦ Girişimciler başka ülkelerdeki para piyasalarında yapılan yatırımlardan daha yüksek getiri
bekledikleri an o ülkelerde swap yapmaktadırlar.
♦ Merkez bankalarının, ülkelerindeki bankaların Borç/Öz kaynak oranları ile varlık ve borçların
vadeleri arasındaki uyuma önem vermeleri, bankaları swapa yöneltmektedir.
Murat Kıyılar, “Swap, Swap Türleri Ve Swap Đşlemlerinin Muhasebeleştirilmesi”, Đ.Ü.Đşletme Fakültesi
Nisan,1998,S.83.
42
32
Dergisi.
♦ Özellikle sabit faizle borçlanma olanakları sınırlı olan bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin,
ellerinde sabit faizli tahviller bulunan kredibilitesi yüksek borçlularla faiz swapına girerek
değişken faizli borçlarını sabit faizli borca dönüştürmek istemeleridir.
Swap tekniğinin kullanım nedenleri, arbitraj, varlıkların getiri oranını yükseltmek, risk yönetimi,
kaynak maliyetini düşürme, alım-satım yolu ile kazanç sağlama olarak özetlenebilir43.
1.4.2.5.1.Faiz Swapı (Interest Rate Swap)
Faiz ödemelerinin niteliğini değiştirerek borcun yapısını değiştirme işlemidir. Örneğin sabit faizi
değişken faize, değişken faizi sabit faize çevirmek gibi. Kısaca bu swap tekniğinin temelinde “sabit faizle
borç almış bir tarafın, bu borcun faizlerini değişken faizli borç (örneğin; Libor faizli) temin etmiş başka bir
firmanın borcu ile belirli bir süre için değiştirmek” yatmaktadır. Yani birbirleriyle ilgisi bulunmayan iki
firma, birbirinden bağımsız olarak iki ayrı kaynaktan aynı cins ve miktarlarda, biri sabit diğeri değişken faizli
kredi temin etmekte ve sonra bu kredilerin faizlerini belirli bir süre için swap etmektedirler. Burada ana
paralar el değiştirmemekte, yalnızca faizler değiş-tokuş edilmektedir44.
Konuyu bir örnekle açıklayalım.
Örnek 1: Gelişmekte olan bir ülkede faaliyet gösteren bir sanayi kuruluşu olan ALFA şirketi sabit
faizli 10 milyon $ dış kredi temin etmek istemektedir. Ancak ülkenin ve firmanın kredi değerliliği yeterli
düzeyde olmadığından uluslararası para piyasalarından sabit faizli kredi temin etmek çok zor olmaktadır.
Firmaya piyasa rayicinin oldukça üzerinde olan %15 sabit faiz teklif edilmiştir.
Firma çok pahalı olan bu krediyi almaktan vazgeçip değişken faizli kredi temin etme yoluna gider.
Çünkü ALFA’nınki gibi kredi değerliliği yeterli olmayan firmalar değişken faizli krediyi daha kolay ve
uygun şartlarla temin edebilmektedirler.
ALFA, kendini tanıyan bir bankadan Libor+1 1/2 değişken faizli kredi temin eder. ALFA firması
swap yaparak bu kredinin faizlerini, sabit hale dönüştürebileceğini öğrenince swap konusunda uzman olan
Swap Bank’a müracaat eder.
Swap Bank, ALFA’nın bu müracaatını inceler ve şu teklifi yapar. ALFA, Swap Bank’tan swap
edeceği krediye %12 ¼ sabit faiz; Swap Bank’ta, ALFA’nın kredisine Libor faiz ödeyecektir. ALFA bu
teklifi kabul eder ve swap işlemi gerçekleşir.
33
%12 (sabit faiz)
%12 ¼ (sabit faiz)
ALFA FĐRMASI
10 MĐLYON $
SWAP BANK
BETA BANKASI
10 MĐLYON $
LIBOR(değişken faiz)
LIBOR(değişken faiz)
%11 ½
(sabit faiz)
LIBOR+1 1/2
(değişken faiz)
EURO-TAHVĐL
PĐYASASI
BANKA
Bu işlem sonucunda ALFA firması, kendi bankasına LIBOR+1 ½, Swap Bank’a %12 ¼ olmak
üzere toplam Libor+13 ¾ faiz ödeyecek, bunun karşılığında Swap Bank’tan Libor faiz alacaktır. Neticede
faizler netleştirilince Libor+13 ¾ - Libor= %13 ¾, kredinin ALFA’ya maliyeti. Bu da firmaya %1 ¼ (%15%13 ¾), kazanç sağlayacaktır.
Swap Bank, bu swap işlemini yaparken, swapın karşı tarafı olarak Beta bankası ile de bir swap
anlaşması yapar. Beta bankası da 10 milyon $ kredi almak istemektedir. Bu bankanın kredi değerliliği yüksek
olduğundan piyasadan istediği tip faizi en uygun şartlarla temin edebilmektedir. Euro-tahvil piyasasında %11
½ faizli tahvil çıkartabilme veya diğer bankalardan Libor değişken faizli kredi temin edebilme olanağına
sahiptir. Ancak Beta bankası değişken faizli krediyi tercih etmekte ve bunu da swap tekniği ile piyasadan
temin edebileceğinden daha ucuza mal etme imkanlarını aramaktadır. Bu amaçla da Swap Bank’a
başvurmuştur.
Swap Bank, Beta bankasına 10 milyon $ tutarında sabit faizli tahvil çıkartması halinde bu tahvil
borcunu, Beta’nın istediği şekilde değişken faizli krediye dönüştürebileceğini belirtir. Bunun üzerine Beta
bankası 10 milyon $ tutarında %11 ½ sabit faizli tahvil çıkartır ve tahvil borcunu Swap Bank aracılığıyla
değişken faizli borca Swap eder.
43
44
CANBAŞ., A.g.e., s.103.
KIYILAR., A.g.m., s.84.
34
Swap Bank ile Beta bankası arasında yapılan swap anlaşmasına göre Beta bankası, Swap Bank’a
Libor faiz ödeyecek, bunun karşılığında Swap Bank’tan %12 sabit faiz alacaktır. Çıkartmış olduğu tahvillere
de %11 ½ sabit faiz ödeyecek olan Beta bankasının toplam faiz ödemeleri Libor+11 ½ olacaktır. Swap
Bank’tan alacağı %12 faiz dikkate alınarak faiz netleştirmesi sonucunda kredinin Beta’ya maliyeti;Libor +
11 ½ - 12= Libor ½, olacaktır. Bu da Beta’ya % ½ daha ucuz kredi temini imkanı yaratacaktır.
Kredi değerliliği yüksek olan firmalar, swap işlemi yaparak Libor’dan daha düşük değişken faizli fon
bulabilmektedirler. Öyleki bazı firmalar sadece bu amaçla euro-tahvil çıkarmakta ve bunu kredi değerliliği
düşük firmalara swap ederek Libor’dan daha düşük faizli fon elde etmektedirler.
Faiz swapının bir avantajı da, faizlerdeki değişmelerden doğabilecek riski kontrol etme imkanı
sağlamasıdır. Yani, sabit faizli bir fonun maliyeti, faizlerde düşme olduğu zaman, swap tekniği ile
azaltılabilmektedir. Örneğin, %12 sabit faizli bir kredi temin etmiş olan A şirketi, faizlerin düştüğü bir
dönemde şu şekilde davranır:
♦ Faizlerin düşmeye başladığı bir anda; Libor faizli fon elde etmek üzere swap yapar. Faizlerin
düşmeye devam ettiği dönemin sonuna kadar bu swapı elinde tutar.
♦ Faizlerin düşüşü durduğu anda; A şirketi yeni bir swapa giderek elindeki Libor faizli fonu %10
sabit faizli kredi ile değiştirir.
1.4.2.5.2. Para (Döviz Swapı - Currency Swap)
Para swapı, farklı para birimlerinden oluşan aynı büyüklükteki iki kredi paketinin vade tarihinde,
özgün para birimleri üzerinden daha önce üzerinde anlaşılmış belirli bir kur hesabıyla geri ödenmek üzere
değiştirilmesidir45.
Döviz swapları piyasasını oluşturan ana etken “rekabetçi avantaj” teorisidir. Bunun dayanağı mantık,
şirketlerin idealde bollanmak istedikleri para cinsiyle, en ucuz borçlanabilecekleri para cinsinin her zaman
aynı olmadığıdır. Dolayısıyla şirketlerin veya ülkelerin yapması gereken, en iyi tanındıkları ve risklerin
yatırımcılar tarafından en iyi analiz edilebileceği piyasalarda borçlanmak ve daha sonra bir döviz swapı
yoluyla borçlarını istedikleri para cinsine çevirmek olmalıdır46.
Bu tür işlemlerin ilki 1981 yılında IBM ile Dünya Bankası arasında gerçekleştirilmiştir. Bu işlemde
Dünya Bankası, Đsviçre Frangı ve Alman Markı ihtiyacı olduğu halde, çok iyi tanındığı Amerikan
45
KIYILAR., A.g.m., s.89.
35
piyasasında Dolar borçlanmış ve Dolarları IBM’e vererek IBM’in çıkardığı Đsviçre Frangı ve Alman Markı
tahvillerinden gelen parayı almıştır.
Faiz swapının aksine, döviz swaplarında ilk gün anaparalar el değiştirecek, faiz ödeme tarihlerinde
faizler el değiştirecek ve nihayet vade günü ilk günkü spot kurdan anaparalar yine el değiştirecektir. Bu
özelliği itibariyle döviz swapları taraflar için forward işlemlerden ve faiz swaplarından çok daha risklidir.
Şöyle ki; spot kur 1$=2 DM iken yapılan ilk el değiştirmede 2DM verip 1$ alan kimse, vadede aynı el
değiştirmenin tersini yine 1$=2 DM kurundan yapacaktır. Vadede 1$= 1 DM olmuş ise ve karşı tarafa
taahhüdünü yerine getirmezse, işlem piyasa kurundan yapılacağından bir taraf % 50 oranında zarar etme
riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Para swaplarının hemen hepsinde şu işlemler yapılmaktadır:
♦ Anaparanın değiş-tokuş edilmesi: Swap işleminin başlangıcındaki iki taraf ana paraları
anlaştıkları kur üzerinden değiştirirler.
♦ Faizlerin değiş-tokuş edilmesi: Swap anlaşmasına göre her iki taraf, swap ettikleri paralar için
karşılıklı faiz öderler. Genellikle karşılıklı ödenen faizler aracı bir banka tarafından netleştirilir.
♦ Sözleşme bitiminde anaparaların iade edilmesi:
Para swapının yapılmasında başlıca iki etken vardır. Birincisi, istenilen para biriminin bulunamaması
ve başka para biriminden kredi bulunup bunun istenen birime swap edilmesi, ikinci ise daha düşük faiz
sağlama amacıdır.
Konuyla ilgili bir örnek verelim:
Örnek 2: A işletmesi Sterline gereksinim duymasına rağmen ABD doları ile borçlanmıştır. Benzer
şekilde B işletmesi ABD dolarına ihtiyaç duymasına rağmen Sterlin ile borçlanmıştır. Bu iki işletme
istedikleri para birimine kavuşabilmek için borçlarını değiştirirler. A ve B şirketlerinin borçlanmasına ilişkin
bilgiler şöyledir:
46
MÜMĐNOĞLU.,A.g.m., s.11.
36
A Đşletmesi
B Đşletmesi
Borçlanma türü
Euro-Tahvil $
Euro-Tahvil Sterlin
Tutar
78 milyon $
60 milyon Sterlin
Faiz oranı
Yıllık %13
Yıllık %11.75
Bu koşullar yanında; her iki tarafın faiz yükümlülükleri aynı anda(1 Ekim’de) ödenecektir. $/Sterlin
döviz kuru 1.30 ve her iki işletme 7 yıllık bir para (döviz) swapı uygulamak istemektedir. Bu örnekteki para
swapı 3 aşamada gerçekleştirilebilir.
1. Başlangıç Đşlemi: B işletmesi, Euro-Tahvil ihracı yoluyla sağladığı 60 milyon sterlini A
işletmesine gönderir, karşılığında da 1.30 kurundan 60 milyon sterlinin eşdeğeri olan 78 milyon $ alır.
60.000.000 Sterlin
A ĐŞLETMESĐ
B ĐŞLETMESĐ
78.000.000 Dolar
2. Faiz Đşlemi: B işletmesi (%13*78 milyon $) 10.140 bin $ A işletmesine gönderir ve A işletmesi
de bu tutarı tahvil faizi olarak öder. A işletmesi de (%11.75*60 milyon sterlin) 7.050 bin sterlini B
işletmesine gönderir, böylece B işletmesi de ihraç ettiği Euro-tahvillerin faizini öder.
10.140.000.000 Dolar
A ĐŞLETMESĐ
B ĐŞLETMESĐ
7.050.000.000 Sterlin
3. Kapanış Đşlemi: Para swapının süresi ve kapanış işlemi için döviz kuru swap işleminin
başlangıcında belirlenir. Bu para swapında vade 7 yıl ve döviz kuru1.30 olarak belirlenmiştir. 7. Yılın
sonunda A işletmesi, 60 milyon Sterlini B işletmesine; B işletmesi de A işletmesine 78 milyon $ transfer
eder.
60.000.000 Sterlin
A ĐŞLETMESĐ
B ĐŞLETMESĐ
78.000.000 Dolar
37
1.4.2.5.3. Mal (Commodity) Swapı
Bu swap şekli adında anlaşılacağı üzere, emtia (ticarete konu olabilen herhangi bir şey) üzerinden
yapılan mal swapı konusunu bir örnekle açıklayalım. Tüpraş, bir aracı veya bankayla beş yıllık bir sabit
değişken petrol swapı yaptığını varsayalım. Böyle bir işlem sonucunda, beş yıl boyunca her altı ayda bir
Tüpraş sabit petrol fiyatını, diyelim ki 15 $/varil ödeyecek, banka ya da aracı kurum cari petrol fiyatını
Tüpraş’a ve dolayısıyla Tüpraş’ın petrol aldığı yere ödeyecektir.
Türkiye’de özellikle şube açmak suretiyle faaliyet gösteren yabancı bankalar ve bir kısım özel banka
tarafından son yıllarda, giderek artan bir şekilde swap işlemi yapılmaktadır. Fakat bu tekniğin Türkiye’de
gelişmemesinin ve yeterli kullanım alanı olmayışının en önemli nedeni, gerek döviz ve gerekse TL bazında
uzun vadeli fonların bulunmamasıdır.
1.4.2.6. Tavan, Taban ve Tünel Anlaşmaları
Tavan, taban ve tünel anlaşmları, tezgah üstü (OTC – Over The Counter) piyasalarda işlem gören,
firmaları faiz oranlarındaki dalgalanmalardan dolayı oluşacak risklere karşı koruyan finansal ürünlerdir47. Bu
anlaşmaların esas amacı, ileride faiz oranlarında meydana gelecek değişikliklerin yaratacağı riski ortadan
kaldırmaktır. Bu ürünler özellikle, orta vadeli projelerini kısa vadeli kaynaklarla finanse eden firmalara
gelecekte faiz oranlarda ortaya çıkabilecek değişikliklere karşı bir güvence sağlamaktadır.
Faizlerin gelecekte artacağı düşünülüyorsa sabit faizle ve uzun vade ile, düşeceği yönünde bir
beklenti varsa değişken faizle ve kısa vade ile borçlanılmalıdır. Ancak faizlerin gelecekte ne olacağının belli
olmadığı durumlarda, ne yapılacağı pek açık değildir. Eğer bir firma, sabit faizle uzun vadeli borçlanırsa ve
sonradan faizler düşerse, firma büyük bir faiz yükü üstlenmiş olur. Eğer değişken faizle veya kısa vadeli
borçlanırsa ve sonra faizler yükselirse firma, yine ağır bir faiz altına girer. Đşte bu faiz riskinden korunmak
için son yıllarda ortaya çıkan tavan, taban ve tünel anlaşmalarıdır.
Böylece, belirtilen ürünler, firmanın karlılığı üzerinde olumsuz etki doğuracak muhtemel risklerin
bertaraf edilmesine yardımcı olacaktır.
1.4.2.6.1. Tavan Anlaşması (Cap)
Genellikle bir banka ile bir firma arasında yapılan tavan anlaşması, firmanın ödeyeceği değişken faiz
oranının belirli bir limitin üstüne çıkması halinde bankanın bu limit ile maliyet arasındaki farkı firmaya
38
ödeyeceğini taahhüt etmesidir. Banka bu anlaşmayı, firmadan alacağı belirli bir ücret karşılığında yapar.
Firma da bu ücreti ödemek suretiyle gelecekteki borçlanma maliyetini belli bir limitin üzerine çıkmasını
önlemiş olur48. Tavan sözleşmesi esas olarak, borcun faiz ödeme tarihlerine denk gelen bir Avrupa tipi alım
opsiyonudur49.
Tavan anlaşmalarında, taraflarca borcun faiz ödeme dönmelerini kapsayacak bir faiz oranı üst limiti
(tavanı) belirlenmektedir. Bu oran, kullanım fiyatı (strike price) olarak adlandırılmaktadır. Tavan
anlaşmasına göre ilgili faiz ödeme döneminde piyasa faiz oranı kullanım fiyatından daha yüksek olursa,
banka karşı tarafa (firmaya), piyasa faiz oranı ile tavan faiz oranı arasındaki farkı ödeyeceğini garanti
etmektedir. Banka, bu hizmeti karşılığında, tavan anlaşmasının kullanım oranına ve vadesine uygun olarak
ana paranın %1’i ile %5’i arasında bir prim almaktadır. Firma da bu primi ödemek suretiyle borçlanma
maliyetinin gelecekte belli bir limitin üzerine çıkmasını önlemiş olacaktır50.
Böyle bir anlaşma ile hem sabit faizle borçlanmak yerine değişken faizle borçlanma hem de tavan
satın almak yoluyla aşırı faiz yükselmelerinden korunmak ve faizler düştüğü takdirde de bundan yararlanmak
mümkün olur.
Tavan anlaşmalarının başlıca özellikleri şunlardır51:
♦ Tavan anlaşması çeşitli faiz endekslerine dayalı olarak yazılabilir. (1, 3, 6 aylık LIBOR faizi,
finansman bonosu faizi, US primate rate, hazine bonosu faizi üzerine sözleşme düzenlenebilir).
♦ Para birimi olarak USD, DM, Yen, SFR, Fransız Frangı, Avustralya Doları, Kanada Doları, ECU
ve diğer konvertibl paralar kullanılmaktadır.
♦ Genellikle % ½‘ lik kotasyon seçilir. %13’lük LIBOR için kullanım düzeyi %13.5, %14 için
%14.5 vb. seçilmektedir.
♦ Kullanım oranı sabit ya da değişken olabilir. Örneğin bir kredinin geri ödem planına uyan itibari
anapara tutarlı bir tavan sözleşmesi satılabilir. Dolar piyasasında, tavan sözleşmelerin itibari
47 Semra Karacaer, “Faiz Oranı Cap, Floor ve Collar Anlaşmaları ve Muhasebe Uygulamaları”, Muhasebe Bilim
Dünyası Dergisi, Cilt:1, Sayı:3, Eylül, 1999, s.36.
48 Saniye Gümüşeli, Döviz Kuru Ve Faiz Oranı Risklerinden Korunma Teknikleri,Türkiye Bankalar Birliği
Yayınları,Yayın No:179, Ankara,1994,S.81.
49 Emre Büyükışık, “Faiz Tavan, Taban ve Yaka Sözleşmeleri”, Vergi Dünyası, Sayı:239, Temmuz, 2001, s.148
50 KARACAER., A.g.e., s.36.
51 BÜYÜKIŞIK., A.g.m., s.149.
39
değerleri, 10 milyon dolar ila 1 milyar dolar arasında değişmekte olup ortalama büyüklük 25 ila
50 milyon dolar arasındadır.
♦ Genelde prim peşin olarak ödenir ve basis points olarak kote edilir. Örneğin itibari değeri
30.000.000 $ olan bir tavan anlaşmasında birim tutarı 112 bp olarak belirtilmişse burada alıcı,
sözleşme tutarının %11.2’ si kadar yani 30.000.000 * %11.2 =336.000 $ prim ödeyecektir.
Tavan anlaşmalarında anaparanın değişmesi söz konusu değildir. Tavan anlaşmaları belirli bir faiz
oranı örneğin Libor gibi ve yaygın olarak $, DM,Yen,Sterlin vb.. üzerine yapılır.
1.4.2.6.2. Taban Anlaşmaları (Floor)
Bir banka ile yatırımcı arasında yapılan taban anlaşması, yatırımcının herhangi bir kaynaktan
bulduğu değişken faizli fonun maliyetinin belirli bir limitin altına inmesi halinde, bu limit ile maliyet
arasındaki farkı bankaya ödeyeceğini taahhüt etmesidir. Yatırımcı bu anlaşmayı bankadan alacağı belli bir
ücret karşılığında yapar. Bununla birlikte bu anlaşmayı yapmakla faizlerin belirlenen limitlerin altına
düşmesinden yararlanamaz fakat bankadan aldığı ücret sayesinde borçlanma maliyetini düşürebilir52.
Örneğin, bir firma %20 sabit faizle sağlamış olduğu kredi ile tahvil satın almış olsun. Firma
gelecekte faiz oranlarının düşeceğini tahmin etmektedir. Eğer, tahvilin getirisi %20’nin altına düşecek olursa,
tahsil edilecek tahvil faizi kredinin faiz ödemelerini karşılamayacak ve böyle bir yatırım karlı olmayacaktır.
Bu yüzden firma, gelecekte faiz oranlarının düşme olasılığına karşı bir taban anlaşması yapacak ve belli bir
prim karşılığında faiz oranını %20’ye sabitleyecektir.
Taban anlaşmaları ile tavan anlaşmaları arasındaki ilişki, alım ve satım opsiyonları arasındaki
ilişkiye çok benzemektedir. Faiz tabanı anlaşması sahibi, referans faizin tavan faiz oranının üzerinde olması
halinde kazanç elde ederken, faiz tabanı sözleşmesinin sahibi de referans faiz oranının taban faiz oranının
altına düşmesi halinde kazanç elde etmektedir53.
Taban anlaşmaları, değişken faizli araçlara yatırım yapan yatırımcılara tarafından elde edilecek faiz
gelirlerine bir alt sınır getirmek amacıyla da kullanılır. En önemli dezavantajı prim ödemelerinin çok yüksek
olmasıdır.
52
53
GÜMÜŞELĐ.,A.g.m., s.81.
BÜYÜKIŞIK., A.g.m., s.150.
40
1.4.2.6.3. Tünel Anlaşmaları (Collars)
Tünel anlaşması, aynı anda bir faiz tavanı alıp bir faiz tabanı satma yoluyla ödenecek primi azaltarak,
riskten korunma amacıyla kullanılır. Yani yatırımcıların herhangi bir kaynaktan bulduğu değişken faizli
fonun maliyeti, belirli bir üst limitin üstüne çıktığı takdirde, banka bu üst limit ile maliyet arasındaki farkı
yatırımcıya öder. Fonun maliyeti belirli bir alt limitin altına indiği takdirde ise bu defa yatırımcı, bu alt limit
ile maliyet arasındaki farkı bankaya öder. Başka bir ifade ile yatırımcı (firma) tünel anlaşması ile bankadan
tavan satın almakta ve aynı anda bankaya taban satmaktadır.
Eğer faizler anlaşma ile belirlenmiş olan üst limitin üzerine çıkarsa, yatırımcı karda, banka zararda;
alt limitin altına düşerse yatırımcı zararda, banka karda; faizler bu iki limit arasında kalırsa her iki tararda ne
karda ne de zararda olur. Tünel anlaşmalarında aynı anda hem tavan hem de taban anlaşması yapılması
nedeniyle prim maliyeti de düşmüş olur54.
Tavan, taban ve yaka anlaşmalarının Türkiye’de uygulanması konusunda ülkede yaşanan finansal
liberalizasyon sürecinin ertesinde herhangi bir yasal engel kalmamıştır. Sadece 32 Sayılı Karar’da değil,
konuyla ilgili başka düzenlemelerde de bu işlemlerle ilgili düzenlemelerin ve yollamaların yapıldığını
görmekteyiz. Fakat, bu işlemlerin Türkiye’de yeterince tanınmadığı gözlenmektedir.
Tavan anlaşması tekniğinin başarılı bir uygulaması, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Japon Yeni
/ABD Doları swapı ile bağlantılı olarak gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli
kuruluşlar dış ticaretin finansmanında bu tekniklerden yararlanmaktadırlar55.
1.5. Finansal Türev Ürünlerin Avantaj ve Riskleri
Finansal türev ürünlerin avantaj ve risklerine iki noktadan yaklaşmak mümkündür. Birincisi,
işlemlere yeni başlanmış bir finansal türev ürün piyasasına ilişkin iken, ikinci yaklaşım belirli bir tecrübeyi
edinmiş ve örneğin vadeli işlemler piyasası bir süredir faaliyette olan bir piyasada avantaj ve risklere
ilişkindir. Yeni başlanılan bir piyasada henüz söz konusu kıymetlere bilgi bakımından uzak olan
yatırımcıların riskten ziyade olası avantajları değerlendirememek gibi maliyetleri olacaktır.
Şirketlerin riskten korunma amaçlı türev ürün kullanma sebepleri arasında
mali piyasalardaki
volatilite, vergi indirimleri, borçlanma kapasitesinin artırılması ve borçlanma maliyetinin azaltılması
54
GÜMÜŞELĐ.,A.g.m., s.82.
55
BÜYÜKIŞIK., A.g.m., s.153.
41
sayılabilir. Bu görüşe farklı yorum ise; tahvil ve hisse senetleri spot piyasalarındaki yetersizliklerden dolayı
şirketlerin nakit akışlarını düzenlemek amacıyla türev ürünler kullanımına yöneldikleri yolundadır56.
Türev menkul kıymetlerin getirdiği faydalardan birisi de; piyasa katılımcılarının finansal fiyat riskini
algılayış şekillerinin değiştiğine ilişkindir.
Türev ürünler de sonuçta birer sözleşme olduklarından hukuki riskler de taşımaktadırlar. Ayrıca
taraflardan birinin edimini yerine getirmemesi nedeniyle kredi riski söz konusu olmaktadır.
Oral Erdoğan, “Finansal Türevlere Ne Zaman Başlanmalı? Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası Örneği”, ĐMKB Dergisi,
Cilt:2 No:5 Ocak-Mart, 1998,s.32.
56
42
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
FĐNANSAL GELĐŞMĐŞLĐK EKONOMĐK KALKINMA ĐLĐŞKĐSĐ
2.1. Finansal Gelişmişlik Ekonomik Kalkınma Đlişkisi
Finansal gelişmişlik ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişki ekonomistler arasında uzun süredir
çalışılan önemli bir konu olmuştur. Bu ilişkinin önemine özellikle IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası
mali kurumların gelişmekte olan ülkeler için tavsiye ettikleri istikrar paketlerinde sıkça yer vermektedirler.
Gelişmekte olan ülkelerde 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve 80’li yıllarda da devam eden finansal kriz,
bir çok ülkeyi iç tasarruf artırmaya yönelik politikaları uygulamak zorunda bırakmıştır. Bu ülkelerin
uğradıkları borç krizi, paracı politikaların da uygulanmasını beraberinde getirmiştir. Dünya faiz hadlerinden
dolayı gelişmekte olan ülkelerin uğradığı aşırı borçlanma ve dış finansman olanaklarının azalması, ilgili
ülkelerin ekonomideki en önemli sorununun kaynak yetersizliği olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bir ülke bu kaynak ihtiyacını yabancı ülkelerden ve dolayısıyla yabancı sermaye piyasalarından
sağlama imkanına sahip olabilir. Bu sürecin doğal bir sonucu olarak sermaye akışı vasıtasıyla bir finansal
sistem ithal edebilir. Örneğin, yabancı banka şubeleri veya iştirakleri ulusal bankacılık sisteminin
büyüklüğünü genişletebilir ve aynı zamanda finansal hizmetler kavramına yeni finansal enstrümanlar da
katabilir. Finansal piyasalar büyüme hızlandırılmasında en önemli faktör olarak görülmektedir. Bu yüzden
dışa açık finansal piyasalar, finansal derinliği artırmak suretiyle toplam ekonomik büyümeyi de
canlandırmaktadır57.
Ekonomik kalkınma, kötü bir durumdan iyi olan bir duruma geçmek anlamına gelmektedir.
Kalkınmanın motoru reel yatırımlardır. Bir ülke ekonomisinin yönlendirilmesinde ve eksiksiz çalışmasında
motor görevi gören reel yatırımların finansmanı, etkin işleyen, mülkiyetin tabana yayıldığı, en önemlisi
volatilitenin düşük olduğu bir sermaye piyasasının varlığını zorunlu kılmaktadır. Gelişmekte olan bir
ekonomi görünümünde olan Türk ekonomisinde reel yatırımların yetersizliği, tasarrufların gerekli olan
düzeyin altında olmasındandır.
Kalkınma, bir tasarruf işidir. Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranlarının düşük olması,
çalışanların gelir düzeylerinin düşüklüğü ile ilgilidir. Bunun sebebi ise üretim düşüklüğüne ve kaynak
yetersizliğine bağlı olarak yatırım azlığıdır. Öyleyse kalkınma, tasarruf oranları ve finansman olanakları ile
57 Michael Klein, Giovanni Olivei, “Capital Account Liberalization, Financial Depth and Economic Growth”, NBER
Working Paper No:7384,Ekim, 1999, s.1.
43
doğru orantılıdır. Gelişmekte olan ülkelerde insanlar tasarrufa yönelik yaşamadıkları için tasarruf oranları
çok düşük olmaktadır58. Ayrıca finansal kalkınma veya finansal gelişmişlik, 1965-1999 verileri kullanılarak
Latin Amerikan ülkeleri üzerine yapılan bir çalışmada, gelir dağılımındaki dengesizliği de azaltmaktadır. Bu
ülkelerde, kişi başına düşen GSMH seviyesi, finansal piyasalar derinleştikçe, artmaya başlamıştır59.
Günümüz dünyasının en belirgin özelliği, üstün değer kavramlarına sahip toplumlarının rekabete açık
serbest pazar ekonomisine sahip olmasıdır. Ekonomik kalkınmayı sağlayacak sektör, endüstri sektörü yani
modern kapitalist sektördür.
Etkin çalışan bir sermaye piyasası ve buna bağlı olarak kullanılan risk yönetimi tekniklerinin mi
ekonomik kalkınma için ön koşul olduğu, yoksa ekonomik kalkınmanın mı sermaye piyasasının etkinliği için
ön koşul olduğu tartışıla dursun, gelişmekte olan ülkelerde yatırımlar için gerekli fonların yeterli düzeyde
olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Bazı gelişmekte olan ülkelerde yatırımlara kanalize edilebilecek
fonlar mevcut olmakla birlikte, finansal sistemin dışında yatırım alanlarına
yönelmiştir. Bu nedenle
gelişmekte olan ülkeler, yurt içi tasarrufların artırılması ve finansal sisteme aktarılmasını sağlayıcı politik
önlemleri almak zorunda kalmışlardır.
Yurt içi finansal sistemin yapılandırılması ve sağlıklı şekilde işleyişinin sağlanması sonucu finansal
kurumlar ve finansal aracıların sayılarında, fonksiyonlarında ve türlerinde artışlar görülmeye başlanmıştır.
Tüm bu gelişmeler bir ülkede finansal kalkınmanın veya finansal gelişmişliğin ekonomik büyümeyi
hızlandıracağı tezini doğrulamaktadır.
Finansal kurumlar, aracılık ve bunun doğal bir sonucu olan kredi arzı fonksiyonlarını ne ölçüde iyi
yerine getirirlerse, o ülkenin ekonomik büyüme performansı da o ölçüde yüksek olacaktır. Genel olarak
finansal kurumların bir ülke ekonomisi açısından aşağıdaki fonksiyonları yerine getirdiğini görmekteyiz60:
♦ Vade farklarını uyumlaştırma fonksiyonu,
♦ Çeşitlendirme ile riskin azaltılması fonksiyonu,
♦ Maliyetleri düşürme fonksiyonu,
♦ Ödeme mekanizmasını yerine getirme fonksiyonudur.
Burak Gürbüz, “Finansal Gelişmenin Kalkınmaya Etkisi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Eylül,1995,s.33.
Glenn Yago, Thomas Hall, “Institute View: Opacity”, The Milken Institute Review, 2001, s.90
60 CEYLAN,KORKMAZ., A.g.e., s.22.
58
59
44
Benzer şekilde finansal araçların çeşitliliği de piyasadaki potansiyel faiz oranlarını düşürücü, kaynak
maliyetlerini azaltıcı, sermayeyi tabana yaymak suretiyle halkı ekonomik kalkınmada söz sahibi edici gibi
fonksiyonların yerine getirilmesinde makro ekonomi açısından önemli bir rol üstlenmiştir.
Finansal aracılığın ve parasallaşmanın büyümesiyle, finansal derinlik sağlanacak ve bu da ülke
kalkınmasına faydalı olacaktır. Yine hükümetlerin suni olarak faiz oranlarını düşük tutması gibi finansal
baskı uygulamalarının ortadan kalkması ve bunun sonucunda faiz oranlarının arz ve talep sonucunda
belirlenmesi finansal liberalizasyonu sağlayacak ve fonların dağılımı daha etkin bir şekilde sağlanacaktır.
Birçok ülkede sermaye piyasalarının gelişimi ile ekonomik kalkınma birlikte görülmektedir. Kural
olarak ekonomik kalkınma ve finansal derinleşme birlikte olur61. Ancak bu süreç ülkeden ülkeye farklılık
gösterir.
2.2. Finansal Gelişmişlik ve Seçilmiş Finansal Göstergelerle Türkiye Ekonomisinin
Derinliğinin Đncelenmesi
1980’li yılların başından itibaren Türkiye’de de diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi liberal
politikalar uygulamaya konmuştur. Daha önce mevcut olmayan birincil ve ikincil piyasalar kurulmuştur.
Kamu açıklarını karşılamak amacıyla 1986 yılında Hazine tarafından bono ve tahvil satışına başlanmıştır.
Ayrıca 1986 yılı Nisan ayında Bankalararası para piyasası (interbank) kurulmuştur. Böylece merkez bankası
bünyesinde kurulan bu piyasa ile likidite sıkışıklığı ve likidite fazlası olan bankalar ihtiyaçlarını karşılıklı
olarak birbirlerinden karşılayabilme imkanına kavuşmuşlardır.1986 yılında Đstanbul Menkul Kıymetler
Borsası faaliyete başlamıştır. 4 Şubat 1987 tarihinde Merkez Bankası bünyesinde bulunan açık piyasa
işlemleri (APĐ), para politikası aracı olarak ve piyasadaki likiditeyi kontrol etmek amacıyla kullanılmaya
başlanmıştır. 1989 yılında da Türk lirası konvertibl yapılmış ve sermaye hareketleri üzerindeki sınırlamalar
da kaldırılmıştır.
Türkiye’nin son 20 yılda gösterdiği ekonomik büyümede şüphesiz mali sektörün çok önemli katkısı
olmuştur. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de mali piyasalar reel ekonomiye göre daha yüksek getiri sağladığı
için, reel sektörden mali piyasalara doğru bir fon transferi gerçekleşmektedir. Bu da hem mali piyasaların
işlem hacmini hem de karlılığını arttırmaktadır. Fakat piyasaların uluslararasılaşması ve dış şoklardan ani
olarak etkilenebilmesi, mali piyasalardaki dalgalanmaların da yükselmesini doğurmaktadır.
61
Murat Doğu, Gelişen Hisse Senedi Piyasaları Ve Türkiye, SPK Yayınları, Yayın No:27,1996,S.25.
45
Liberal politikaların uygulanmaya konması ve mali piyasalar arasındaki sınırların azalması, faiz ve
enflasyon oranları üzerindeki dalgalanmaları arttırmıştır. 1990-2000 döneminde Türkiye’de iç ve dış kaynak
yaratmakta sıkıntısı olmazken, yaratılan kaynaklar büyümeyi değil devletin iç borçlarının finansmanında
kullanılmıştır. Kaynakların büyük kısmı yabancı para cinsinden yaratılırken, en büyük kullanıcı devlet, TL
cinsinden borçlanmaya devam etmektedir. Bunun ise en önemli sakıncası ise bankalar ve reel sektörün açık
döviz pozisyonları taşımak zorunda bırakılmasıdır. Açık pozisyonların büyüklüğü ve bunun bankalara
getirdiği yük, Kasım 2000’de Demirbank’ın bile batmasına neden olmuştur.
Para arzının GSMH’ye göre bulunan yüzdesi ile ölçülen mali derinlik 10 yılda arttı, ancak bu artışta
döviz tevdiat hesapları etkili olmuştur. Merkez Bankası’nın sağladığı TL likiditesinin dolara paralel artması
enflasyon ile döviz kurları arasındaki korelasyonu açıkça ortaya koymaktadır. TL likiditesinin ölçüsü olan
rezerv para enflasyonu belirlemeye bu dönemde devam etmiştir. Ekonomik büyüme ise yabancı para
cinsinden sağlanan kaynaklara bağlı kalmakta ve bu kaynakların en önemli kısmını da Stand- by Anlaşmaları
kapsamında sağlanan IMF kredileri olmaktadır.
Ortaya çıkan bu yeni dönemde, ülkemizde bankacılık bilançoları da yapısal olarak hızlı bir değişim
göstermektedir. 1980’lerde ve daha önceki dönemlerde bankalar ağırlıklı olarak mevduat toplayıp, bu fonları
özel sektöre kredi olarak kullandırırken 1980’lerin ortalarından itibaren banka bilançolarında menkul kıymet
portföylerinin payı hızla artmaya başlamıştır. Bu durum Tablo II.3’ten daha iyi anlaşılmaktadır. Menkul
kıymet satışlarında bankaların payı 1998 yılında %85.8, 1999 yılında %92.9, 2000’de %78.4 iken bu oran
Eylül 2001 itibariyle %76.3 olarak gerçekleşmiştir.1990’lardan sonra ise aktif kısmında yer alan ve likit
olmayan kredi ve menkul kıymet portföylerinin bankacılık sistemi tarafından repo gibi araçlarla likit hale
dönüştürülmeye başlanmıştır. Ayrıca bankacılık sistemi, menkul kıymet portföylerini ĐMKB repo-ters repo
piyasası aracılığı ile likit hale dönüştürebilme imkanına kavuşmuştur.
Teknolojik gelişme sonucu ortaya çıkan EFT, SWIFT gibi yeni araçların da etkisiyle işlem
maliyetlerindeki düşüş, ĐMKB repo-ters repo pazarının işlem hacmindeki artış ve bankacılık sisteminin
menkul kıymet portföylerini bu piyasalar aracılığıyla kısa sürede likit hale dönüştürebilmesi, mali piyasaların
volatilitesini arttırmaktadır. Türkiye’de mali piyasaların yeterince gelişmemiş (derinleşmemiş) olması ve iç
ve dış şoklardan gelişmiş ülkelere göre daha fazla etkilenmesi mali piyasalardaki dalgalanmayı
arttırmaktadır. Y ani likit araçlardaki artış, piyasaların volatilitesini arttırmaktadır. Bu gelişmelerin
sonucu olarak para talebi (elde tutulmak istenen para miktarı) düşerken, paranın dolaşım hızı artmaktadır.
46
Tablo II. 1 - Başlıca Parasal Göstergeler
Emisyon Hacmi (Trilyon TL)
M1 (Trilyon TL)
1995
1996
1997
1998
1999
2000
10/01
223,9
382,2
758,9
1328,5
2390,7
3772,4
4750,417
396
896,9
1581,2
2562,5 4272,018
6746,5
9885,69
5658,8 11423,2 21992,65 31109,33
42554,33
M2 (Trilyon TL)
1270,4 2924,9
M2Y (Trilyon TL)
2625,5 5373,7 10664,1 20212,7 40153,56
Vadeli Tasarruf Mevduatı (Trilyon TL)
632,4 1598,1
2955
6099 12707,63
56046,3
105088,7
16982,3
23259,65
Toplam TL Mevduat (Trilyon TL)
1119,8 2605,8
5047,9 10365,3
20105,5
27912,3
40080,66
Türkiye'de Yer. Kişilerin DTH (Trilyon TL)
1355,1 2448,8
5005,3
8789,5
18160,9
24937
62534,36
Toplam Döviz Tevdiat Hesabı (Milyar $)
25,6
29,3
32,4
37,589
40,538
44,4
44,7
Kredi Mektuplu DTH (Milyar $)
11,6
11,9
11,4
12,809
10,775
10,488
10,56
Net Kredi Hacmi (Trilyon TL)
1568 3660,8
7942,9 11773,4
TCMB Dolaysız Kredileri (Trilyon TL)
193
373,2
Mevduat Bankası Kredileri (Trilyon TL)
1297 3099,2
Kalkınma Yat. Ban. Kredileri (Trilyon TL)
77,1
188,4
17371
28152,1
35823,69
1,6
3
1,7
0
7227,6 11111,3
16173,8
26393,8
32874,59
1194,2
1756,6
2949,101
339,2
376,1
660,5
Kaynak: TCMB, Üç Aylık Bülten, Haftalık Basın Bülteni , 08/11/2001
M1= Dolaşımdaki Para +Vadesiz Tasarruf Mevduatı+Vadesiz Ticari Mevduat+T.C. Merkez Bankasındaki Mevduat
M2=M1+Vadeli Tasarruf Mevduatı+Vadeli Ticari Mevduat+Mevduat Sertifikaları
M2Y=M2+Türkiye'de yerleşik kişilerin Döviz Tevdiat Hesapları
(*) Geçici veriler Haftalık Basın Bülteni'nden alınmıştır.
(1)Yurtiçi (Bankalararası Interbank+ Diğer) ve Yurtdışı Yerleşiklerin Toplamıdır.
Yeni dönem, yurtiçi gelişmelere olduğu kadar, uluslararası gelişmelere de hızlı tepki veren bir
dönemdir. Yenilikler, para talebinin düşmesine sebep olurken, para çarpanları ve para arzları üzerinde
arttırıcı bir etki yapmaktadır (Grafik 1, Tablo II.1 ve Tablo II.2). Aynı zamanda, finansal yenilikler, para arz
ve talebinin de tahmin edilmesini güçleştirmektedir.
47
Grafik 1 - BAŞLICA PARASAL GÖSTERGELERD EKĐ GELĐŞMELER (TRĐLYON TL)
120.000
100.000
80.000
60.000
40.000
20.000
M1
Eylül(*)
Mayıs(*)
2001
Ocak
Eylül
Mayıs
2000
Ocak
0
M2
M2Y
(*) Geçici
Bu dönemde ilgili kurumlar, finansal hizmetler için rekabetçi bir ortam yaratmak, ödeme sisteminde
ve daha genel olarak finansal sistemde istikrarı ve güvenliği sağlamak, finansal piyasalarda müşterilerin
çıkarlarını korunak, para politikası uygulamasında denge ve etkinliği sağlanmak zorundadırlar62.
Tablo II. 2 – Para- Mevduat Çarpanları (1)
YILLAR
M2/RP(2)
M2Y/R
P
M2Y/RPY(2
)
M2/MBP
M2Y/MBP(3)
M2Y/MBPY(3
)
1995/12
3,7
7,1
4,8
3,4
6,5
4,5
1996/12
4,5
8,2
5,0
4,4
7,9
4,9
1997/12
4,6
8,9
5,4
8,1
15,6
7,3
1998/12
5,1
9,1
5,5
20,6
36,8
10,2
1999/12
5,7
10,2
5,8
14,2
25,3
8,8
2000/12
5,5
9,6
5,6
33,5
58,4
10,8
2001/10
5,9
14,6
5,7
5,1
12,5
5,3
Kaynak :Merkez Bankası, DPT
(1) Merkez Bankası Haftalık Bültenlerinden hesaplanmıştır.
(2) RP : Rezerv Para, RPY: Rezerv Para + Bankaların Merkez Bankasındaki Döviz Mevduatları.
(3) MBP: Merkez Bankası Parası, MBPY: Merkez Bankası Parası + Bankaların Merkez Bankasındaki Döviz Mevduatları.
62
KAPLAN., A.g.m., s.29.
48
Tablo II.3 - Yurtiçi Kredileri / Yurtiçi Toplam Mevduat (TL+DTH)
Mevduat Bankaları
Yurtiçi Kredileri / Yurtiçi Toplam Mevduat (TL+DTH)
Aylar
1998
1999
2000
2001
59,6
54,9
40,3
46,5
Ocak
64,3
53,4
40,9
46,6
Şubat
64,2
52,3
41,4
44,3
Mart
63,5
52,6
42,2
40,1
Nisan
64,8
51,9
42,1
39,4
Mayıs
68,4
50,4
43,3
37,8
Haziran
65,9
49,5
44,5
36,1
Temmuz
67,2
47,3
44,5
36,2
Ağustos
68,5
46,3
46,1
34,0
Eylül
66,2
47,8
47,5
32,9
Ekim
56,9
43,6
48,2
32,1
Kasım
56,4
43,5
49,0
Aralık
54,9
40,3
46,5
Bir Önceki Yıl Sonu
Kaynak :TCMB, DPT
Yurtiçi Krediler / Yurtiçi Mevduatlar oranı yıllar itibariyle düşüş göstermiştir. Ekim 2000 de
yurtiçi mevduatların %48.2’si kredi olarak kullandırılırken bu oran, Ekim 2001 tarihinde %32.1’e
gerilemiştir. Şüphesiz bunun en önemli nedeni yaşanan finansal kriz sonucu bankacılık sistemine olan
güvenin azalması sonucu mevduatlardaki azalış olabileceği gibi, yüksek faiz oranların kredi maliyetlerini de
aşırı yükseltmiş olması ve reel kesimin banka kredileri alamaz duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır.
1994 –1998 döneminde Özel sektöre açılan krediler / GSYĐH oranı OECD ülkelerinde %71.17 iken,
gelişmekte olan piyasalarda (emerging markets) %44.1 ve Türkiye’de ise %14.75 olarak gerçekleşmiştir. Bu
çalışma 18 ülke üzerinde yapılmış ve Türkiye bu oran itibariyle son sırada yer almıştır63.
Benzer şekilde döviz tevdiat hesaplarında yurtiçi tasarrufların ağırlığının Şubat 2001 krizinden sonra
azalmaya başladığını görmekteyiz. Yukarıda söylediğimiz gibi bankacılık kesimi ve genel olarak finansal
sisteme olan güvensizlik ve yükselen döviz kuru fiyatları nedeniyle bu oran ciddi bir gerileme göstermiştir
(Tablo II. 4).
63
Gazi Erçel, “Finansal Derinlik”, Dünya Gazetesi, 28/10/2001, s.9.
49
Tablo II. 4 - Yurtiçi Yerleşiklerin Toplam TL Mevduatı / Döviz Tevdiat Hesapları
Yurtiçi Yer. Toplam TL Mevduat / Döviz Tevdiat Hesapları
Aylar
1998
1999
2000
2001
Bir Önceki Yıl Sonu
92,6
121
121,9
126,6
Ocak
89,2
128,4
116,9
127,2
Şubat
84,5
127,7
109,4
107,7
Mart
82,3
125,4
104,0
110,6
Nisan
84,5
123,9
103,3
96,4
Mayıs
105,6
125,5
97,5
98,4
Haziran
111,6
126,3
102,6
87,3
Temmuz
118,2
128,4
104,4
74,4
Ağustos
108,1
127,7
100,5
73,0
Eylül
108,3
144
98,7
66,2
Ekim
112,6
122,9
98,04
63,8
Kasım
116,9
116,7
102,4
Aralık
121,0
121,8
126,6
Kaynak :TCMB, DPT
Tablo: II. 5 - Kesimlere Göre Menkul Kıymet Satışları(Trilyon TL)(1)
1998
1999
2001(2)
2000
Satışlar
% Pay
Satışlar
% Pay
Satışlar
% Pay
Satışlar
% Pay
- Bankalar
256.215,5
85,8
1.008.180,1
92,9
769.992,8
78,4
515.448,7
76,3
Hisse Senedi
60,7
0,0
37,6
0,0
175,7
0,0
0,0
0,0
Özel Sek. Tahvili
25,8
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Devlet Tahvili
101.281,3
33,9
664.113,9
61,2
661.879,2
67,4
356.983,6
52,8
Hazine Bonosu
154.787,5
51,8
344.028,6
31,7
107.937,8
11,0
158.465,1
23,5
Banka Bonosu
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Fin. Bonosu
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Dövize End. Sen.
60,2
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
- Aracı Kur.
42.368,7
14,2
77.242,0
7,1
211.964,2
21,6
160.227,5
23,7
Hisse Senedi
18.036,1
6,0
36.876,5
3,4
111.165,1
11,3
62.636,0
9,3
Özel Sek. Tahvili
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Devlet Tahvili
8.660,2
2,9
30.752,4
2,8
95.767,9
9,8
84.267,5
12,5
Hazine Bonosu
15.621,3
5,2
9.457,2
0,9
4.430,7
0,5
12.988,0
1,9
Banka Bonosu
51,1
0,0
155,9
0,0
599,8
0,1
335,8
0,0
Fin. Bonosu
0,0
0,0
0,0
0,0
0,6
0,0
0,1
0,0
Dövize End. Sen.
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
0,0
GOS
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
0,0
0,0
0,0
Toplam
298.584,2
100,0
1.085.422,1
100,0
981.956,9
100,0
675.676,2
100,0
Kaynak : Sermaye Piyasası Kurulu
50
(1) Borsa işlemlerini ve Borsa dışında yasal yükümlülükleri tamamlanmış işlemleri kapsamaktadır.
(2) Eylül Ayı Sonu Đtibariyle.
Toplam menkul kıymet satışlarında bankaların payı 1998’de %85.9, 1999’da %92.9 iken 2000
yılında %78.4 ve 2001 yılında %76.3’e kadar gerilemiştir. Aracı kurumların ise son yıllarda daha etkin
çalıştıklarını toplam satışlar içerisindeki paylarını artırdıklarını görmekteyiz.
Tablo II.6 - Kesimlere Göre Đhraç Edilen Menkul Kıymetler (Milyar TL)
1998
%
1999
%
2000
%
2001(1)
%
15.734.726,0
94,9
30.258.147,0
97,3
47.234.310,0
89,1
28.085.709,0
86,4
Devlet Tahvili
1.360.193,0
8,2
21.377.744,0
68,7
40.635.405,0
76,6
449.127,0
1,4
Hazine Bonosu
14.374.533,0
86,7
8.880.403,0
28,5
6.598.905,0
12,4
27.636.582,0
85,0
GOS
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Dövize End. Sen.
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
841.777,9
5,1
855.541,7
2,7
5.792.295,6
10,9
4.420.580,4
13,6
Hisse Senedi
696.821,8
4,2
678.870,7
2,2
3.007.974,1
5,7
1.045.421,9
3,2
Tahvil
2532,8
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Banka Bonosu
0,0
0,0
0,0
0,0
12.471,0
0,0
147.696,7
0,5
Finansman Bonosu
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
KOB
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
YF Kat. Bel.
131.423,3
0,8
176.671,0
0,6
2.767.908,0
5,2
3.160.141,2
9,7
Yabancı YF. K.Bel.
0,0
0,0
0,0
0,0
3.942,6
0,0
67.320,6
0,2
VDMK
11.000,0
0,1
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
16.576.503,9
100,0
31.113.688,7
100,0
53.026.605,6
100,0
32.506.289,4
100,0
- Kamu Kesimi
- Özel Kesim
Genel Toplam
Kaynak : SPK, DPT, Hazine Müsteşarlığı
(1) Eylül Ayı Sonu Đtibariyle
Tablo II.6’dan anlaşılacağı üzere, toplam menkul kıymet stoklarının ortalama %90’ının kamu kesimi
tarafından ihraç edildiğini ve kamunun en büyük fon talep eden kesim olarak, özel sektöre gidecek fonların
büyük bir kısmını toplamak suretiyle dışlama etkisi (crowding out) yarattığını görmekteyiz. Özellikle
devletin hazine bonosu ihracı ile bütçe açıklarını finanse ettiğini görmekteyiz. Hazine bonolarının toplam
menkul kıymet stokları içindeki ağırlığı 1999 yılında %28.5 iken 2000 yılında %12’ye gerilemiş, fakat 2001
yılında yaşanan finansal kriz sonucu kamunun borçlanma ihtiyacının artması sonucu daha fazla hazine
bonosu (%85) ihraç ettiğini görmekteyiz.
51
Tablo II.7 - ĐMKB Hisse Senetleri Piyasaları Đle Đlgili Çeşitli Göstergeler
Đşlem Hacmi
YILLAR
Kote Olan
Şirket Sayısı
Đşlem Gören
Şirket Sayısı(1)
(Trilyon TL)
(Milyon $)
1989
730
76
2
773
1990
916
110
15
5.854
1991
1092
134
35
8.502
1992
1238
145
56
8.567
1993
1284
160
255
21.771
1994
1204
176
651
23.202
1995
922
193
2.372
52.311
1996
788
213
2.941
36.698
1997
743
244
8.907
57.178
1998
686
262
17.851
69.696
1999
319
256
36.390
82.931
2000
287
287
110.056
180.183
2001(2)
279
279
62.335
59.916
Kaynak: ĐMKB Bülten
(1) ĐMKB Ulusal Pazar
(2) Ekim 2001 itibariyle
Ülkemizde 1986 yılında faaliyete başlayan Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası (ĐMKB), takip eden
yıllarda hızlı bir büyüme göstermiştir. Hisse senetleri piyasasında, 1999 yılında işlem gören şirket sayısı 256
iken bu rakam 2000 yılında 287’ye yükselmiştir. Đşlem hacmine dolar bazında baktığımızda, 1999 yılında
yaklaşık 83 milyar $ iken, 2000 yılında 180 milyar $’a yükselmiştir. Ancak 2001 yılında yaşanan büyük
finansal kriz ve onun etkisiyle %100’lere varan devalüasyon rakamları sonucu dolar bazında işlem hacmi
önceki yılların gerisinde kalmıştır.
ĐMKB bileşik endeksi 1987 – 1998 yılları arasında reel olarak ortalama yüzde 34 oranında artmasına
rağmen, yüksek oranda dalgalanma gösterdiği görülmektedir. Yine aynı şekilde ĐMKB’de işlem gören
şirketlerin piyasa değeri de bu dönemde ortalama yüzde 69 oranında artmıştır.
52
Tablo II. 8 - ĐMKB Diğer Piyasalarla Đlgili Đşlem Hacimleri
YILLAR
Kamu Menkul Kıymetleri
Kesin Alım-Satım Đşl. Hacmi
Trilyon (TL)
REPO- Ters REPO Piyasası
ĐşlemHacmi
Milyon $
Trilyon (TL)
Milyon $
1991
1
312
..
..
1992
18
2.406
..
..
1993
123
10.728
59
4.794
1994
270
8.832
757
23.704
1995
740
16.509
5.782
123.254
1996
2.711
32.737
18.340
221.405
1997
5.504
35.472
58.192
374.384
1998
17.996
68.399
97.278
372.201
1999
35.430
83.842
250.724
589.267
2000
166.337
262.943
554.121
886.733
2001(1)
28.209
29.666
561.425
538.722
Kaynak : ĐMKB Bülten
(1) Ekim 2001 Đtibariyle
Tahvil ve Bono Piyasası, 17 Haziran 1991 tarihinde, Repo ve Ters Repo Piyasası ise 17 Haziran
1993 tarihinde faaliyete başlamıştır. Ayrıca 1992 yılında ülkemizde bankalar ve aracı kurumlar, tasarruf
sahipleri ile repo-ters repo işlemi yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde repo ve ters repo işlemlerinin
artmasının en önemli nedeni, bu piyasada işlem yapan kurumların mevduat munzam karşılıklar ile
disponibilite yükümlülüklerine tabi olmaması ve gelir vergisinden muaf olmasıdır . Bu dönemde repo
işlemleri, hem vadelerinin daha kısa olması (likit) hem de tasarruf sahiplerine mevduatlara göre daha yüksek
bir getiri sağlaması, aynı zamanda bankalar açısından mevduatlara göre daha ucuz bir kaynak olması
dolayısıyla hızlı bir büyüme göstermiştir.
Finansal derinleşmenin en önemli göstergelerine baktığımızda karşımıza aşağıdaki tablo çıkmaktadır.
Geniş kapsamlı para arzının(M2) gayri safi milli hasılayı oranı (GSMH), 1980’lerdeki %17.2
seviyelerinden 1999 yılında %41’e yükselmiştir. (M2 / GSMH)
Döviz tevdiat hesaplarını da içeren geniş kapsamlı para arzının (M2Y), GSMH’ya oranı 1980’de
%17 iken, 1999 yılında %73’e yükselmiştir. (M2Y / GSMH)
Dolaşımdaki Para + Yerleşiklerin Vadeli – Vadesiz Döviz Mevduatı Toplamı + Özel Finans
Kurumlarının Tevdiatı + VDMK + Devlet Tahvili + Hazine Bonosu + GOS + Dövize Endeksli Senetler +
53
Hisse Senedi + Özel Sektör Tahvil ve Bonosundan oluşan finansal varlıkların GSMH’ya oranı da 1980
yılında %22.8 seviyesinden 1999 yılında %50’lerin üzerine çıkmıştır.
Finansal sistemin derinleşmiş görünümü, tek başına bir başarı göstergesi olarak ele alınmaz. Başarı
ve istikra için kaynakların etkin kullanımının sağlanması gerekmektedir. Türkiye’de menkul kıymetler stoku
içerisinde Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarının payının yüksek oluşu ve bu menkul kıymetlerin büyük bir
kısmının da ticari bankalar tarafından tutulması, finansal derinleşmenin spekülatif etkisine yol açmıştır.
Kaynaklar reel yatırımlara dönüşemezken, vadesi mevduatın payı düşmüş, kısa vadeli ve döviz
mevduatlarının payı artmıştır. Sonuçta, piyasalarda spekülatif fiyatlar oluşmuş, bütün fiyatlarda
dalgalanmalar yaşanmaya başlamış ve bunun sonucunda, ekonomik sistem ekonomik krizlere açık hale
gelmiştir.
2.3. Finansal Yeniliklerin Firmalara Etkisi
Doğru yapılan bir risk yönetimi firmanın değerini artırabilmesi için şu şartlara bağlıdır:
♦ Risk yönetimi vergi yükünü azaltarak katma değer oluşturur. Ortalama gelir seviyesini sabit
tutarsak, risk yönetimi ile vergilendirilen kazancın oynaklığı azalacağı için ortalama ödenen
vergi azalacaktır. Bu da doğal olarak firma değerinde direkt bir artışa yol açar.
♦ Eğer bir finansal kriz olma ihtimali sıfırdan büyükse ve kriz durumunda bir takım maliyetler
üstlenilecekse risk yönetimi yararlı olacaktır. Risk yönetimi kriz olma ihtimalini azaltarak krizin
beklenen maliyetini düşürür.
♦ Eğer firmanın mülkiyet yapısı hissedarlarla alacaklılar arasında ihtilaflara yol açmaya müsaitse,
risk yönetimi yanlış yatırım kararlarına engel olarak firmanın değerini artırabilir.
Çeşitli araştırmalar yukarıdaki bulguları destekleyen bilimsel sonuçlar elde etmişlerdir. Dünyanın en
büyük 500 firması içinden en aktif risk yönetimi sergileyen 169 tanesi incelenmiş ve risk yönetiminin firma
değerini artırdığını gösteren kuvvetli bulgulara ulaşılmıştır64.
Gerçekten, Damodran ve Subrahmanyam
tarafından yapılan araştırmada türev ürünlerin kullanan firmaların beta katsayılarının (pazarın bütününe ait
fiyat dalgalanmalarını inceler ve belirli bir hisse senedi ile sınırlı kalmaz) düştüğünü gözlemlemişlerdir.
Başka bir ifade ile, salt çeşitlendirme ile mümkün olmayan bir sonuç ortaya çıkmış ve bu firmaların piyasa
riskleri azalmıştır.
64
AKGĐRAY.,A.g.m., s.10.
54
2.4. Finansal Yeniliklerin Piyasalara Etkisi
ABD’de yaşanan 1987 borsa krizinden türev borsalar sorumlu tutulmuştur. Ancak gerçek tam tersi
gibi görünmektedir. Yapılan çok sayıda araştırma göstermektedir ki türev araçlar hisse senedi ve bono
piyasalarındaki fiyat istikrarını artırmaktadır. Bu araştırmaların sonuçlarını aşağıdaki şekilde gösterebiliriz.
Tablo II. 9. Finansal Yeniliklerin Piyasalara Etkisi
Hisse Senedi
Opsiyonları
Vadeli Endeks
Kontratları
Vadeli Tahvil
Kontratları
Vadeli Mal
Kontratları
Spot Fiyat Oynaklığı
azalma
azalma
azalma
azalma
Fiyat Oluşum Hızı
artma
Alış-satış Fiyat Farkı
azalma
Đşlem Hacmi
Bu sonuçlardan finansal yeniliklerin piyasaların mikro yapılarını iyileştirdiği görülmektedir.
2.5. Finansal Yeniliklerin Ekonomiye Katkısı
Türev piyasaların, finansal sistemin temel işlevlerinden birini veya birkaçını iyileştirerek ekonomiye
katkıda bulunduğu açıktır. Türev piyasalarda, satıcının zararı alıcının karıdır ve bu yüzden net bir toplumsal
değer oluşmuyor gibi düşünülebilir. Fakat bu doğru değildir. Çünkü etkin risk dağılımı ve paylaşımı piyasada
katılımcıların üstlendikleri toplam riski azaltır. Bu da net bir katma değerdir. Örneğin, pozisyonunu hedge
eden bir yatırımcı riskinin tamamını veya bir kısmını fiilen bu riski üstlenmeyi kabul eden bir yatırımcıya
satmaktadır. Her durumda da her iki taraf karlı çıkmaktadır. Mesela, ABD’de faiz riskini yönetmeye yarayan
türev araçların çıkmasından sonra bankaların ve diğer mevduat kurumlarının kredi ve ipotek faizlerini
azalttıkları iyi bilinmektedir. Bu da bankaların lokal faiz risklerini ulusal veya uluslararası piyasalara
kaydırmalarıyla mümkün olmuştur65. Faiz maliyetindeki düşüşün direkt faydasının ötesinde faiz riskinin
azalması genel finans sistemin işleyişi açısından da olumlu bir gelişme olmuştur.
Türev menkul kıymet piyasaları, sadece risk yönetimi işleyişini iyileştirmekle kalmayıp aynı
zamanda hem likiditeyi artırırlar hem de risk yönetiminin maliyetini azaltırlar. Türev piyasaların son çeyrek
asırdaki çok hızlı bir gelişim trendi göstermesi ekonomiye yaptıkları olumlu katkıların kanıtı olmaya
yeterlidir. Fazlalık ve yararsız bir ürünün bu hızla yayılmış olması ve yayılmaya devam edebilmesi en basit
ekonomik mantığa aykırıdır.
65
AKGĐRAY., A.g.m., s.12.
55
SONUÇ
Artan uluslararası rekabet ve hızla gelişmeye devam eden ticaret teknolojisi karşısında finansal
yeniliklerin ve risk yönetim tekniklerinin artan bir şekilde kullanılmaması düşünülemez.
Finansal yenilik faaliyetleri, değişim hızına ayak uyduramayan finans kurumları için olduğu gibi,
piyasaları düzenlemek ve denetlemekle yükümlü olan devlet kurumları için de yeni zorluklar doğurmaktadır.
Üstelik düzenleme ve denetimin önemi eskiye göre daha fazladır.
Uluslararası piyasalarda uzunca bir geçmişe sahip olan döviz kuru ve faiz oranı risklerinden korunma
teknikleri uygulamalarının Türkiye’de benimsenmesi büyük ölçüde, tekniklerin tanınmasına, bankacılık
sektöründe olduğu kadar kurumsal müşteriler açısından da yararlarının anlaşılmasına ve kur, faiz riskine
karşı korunma korunmayı sağlayacak becerilerin fon yönetimi personeline kazandırılması gerekir.
Günümüzde, bilgi ve deneyim eksikliği ile mevzuat ve altyapı yetersizliği risk yönetimi tekniklerine
olan talebin fiili talebe dönüşmesini engelleyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Türkiye’de
finans piyasalarında gözlenen istikrarsızlığın da hedging tekniklerinin gelişmesinde ciddi bir engel olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Finansal riskten korunma veya korunmama konusunda farklı eğilimler görülür. Bazı kuruluşlar döviz
kuru ve faiz oranlarındaki, nakit akışlarındaki belirsizlikleri minimize ederek azaltılabileceğini savunurken,
bazıları da riske kayıtsız kalma görüşündedirler. Ancak riskin yönetilmesinin bu sorun için en dengeli
yöntem olacağı açıktır.
Kur ve faiz riski yönetiminde bu denli yaratıcı ve gelişmiş tekniklerin ülkemizde yeterince
tanınmadığı ve kullanılmadığı bir gerçektir. Ülkemizde faaliyette bulunan yabancı sermayeli kuruluşlar,
ihtisas bankaları ve bazı aracı kurumlar olmak üzere sınırlı sayıda katılımcı bu araçlardan ve pazarlardan
yararlanmaktadır. Đzmir Vadeli Pamuk Borsası’nın faaliyet aşamasına gelmesi, SPK’nın vadeli işlemler için
yasal düzenlemelerde bulunma çabaları, türevsel ürünlere portföylerinde ağırlıklı yer veren uluslararası
yatırım fonlarının ilgi alanındaki ĐMKB’nin endeks üzerine vadeli işlemlere başlayacak olması son
zamanlardaki olumlu gelişmelerdir.
56
Gümrük Birliği sonrası Avrupa ile bütünleşmek isteyen Türk işletmelerinin dış rekabet şansı
yaratabilmeleri için bu tür çağdaş finans tekniklerini öncelikle öğrenmek ve kullanmaktan başka çareleri
yoktur.
Türk Sermaye piyasası tasarruflarını değerlendirmek isteyen ekonomik birimler açısından yeterli
güveni sağlayamamıştır. Büyük çaplı manipülasyonlar ve içeriden öğrenenlerin ticareti (insider trading) gibi
sermaye piyasasının toplumdaki yerini zedeleyen ve engelleyen olaylar bir yana, hisse senedi fiyatlarındaki
düşüşler bile tasarruf sahiplerini daha güvenli gördükleri bankacılık kesimine veya yüksek getiri sağlayan
altın ve döviz piyasasına yönlendirebilmektedir. Bunun nedeni ise sermaye piyasasının halkı yeterince
aydınlatmamasında, bilgilendirmemesinde aramak gerekir. Gerçekten de sermaye piyasası kurumları olan
aracı kurumlar, büyük şehirlerde faaliyet göstermekte ve dolayısıyla da faaliyetleri bu alan ile sınırlı
kalmaktadır.
Finansal yeniliklerdeki hızlı artış; para arzı, para talebi ve aktarım mekanizmasında da değişiklikler
yaratmaktadır. Para arzı alt kalemlerinin likiditelerine göre sınıflandırılması geçmişe göre çok daha zor hale
gelmekte ve para arzı tanımları değişmektedir. Finansal yenilikler bireylerin para talebini azaltmakta ve
rezerv çarpanları ile para arzları üzerinde arttırıcı bir etki yapmaktadır. Ayrıca finansal ürün çeşitlemesindeki
artış, para arz ile para talebinin istikrarsızlığını arttırmakta ve tahminini güçleştirmektedir. Finansal
yeniliklerin önümüzdeki dönemde de artmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. Yakın zamanda, Hisse
Senetleriyle Değiştirilebilir Tahvil (HDT) ihracına ilişkin yasal düzenlemeler yapılması düşünülmektedir. Bu
beklentinin arkasında yatan sebepler; işlem maliyetlerinde gerçekleşen gerileme ve teknolojideki
ilerlemelerdir.
Ayrıca yatırımcılar finansal yenilikleri ve risk yönetim tekniklerini öğrendikçe daha fazla bu ürünleri
kullanmaya başlayacaklardır. Ekonomideki belirsizlikler sürdükçe önümüzdeki dönemde de maliyetleri
azaltmak amacıyla daha önemli finansal yeniliklerin ortaya çıkması beklenmektedir. Türkiye’de de dünyada
finans tekniklerindeki gelişmelere paralel olarak yeni finansal ürün ile süreçler kullanılmaya başlanırken,
ikincil piyasalar da hızla gelişmektedir. Ülkemizde politika yapanlar mali yeniliklerin paranın dolaşım hızı
ile para çarpanları, para arzı ve aktarım mekanizması üzerindeki etkileri de dikkate almak zorundadırlar.
57
KAYNAKÇA
AKBULUT, Dursun
Dergisi,Sayı:15,1995
“Risk
Yönetimi
Ve
Finansman
Mühendisliği”,
Bankacılar
AKGĐRAY, Vedat, “Finansal Yeniliklerin ve Risk Yönetiminin Ekonomik Kalkınmaya Katkıları”
ĐMKB Dergisi, Cilt:2 No:5 Ocak-Mart, 1998
AKKUM, Tülin, “Döviz Opsiyonları ve Opsiyon Fiyatlama Modelleri”, Đ.Ü. Đşletme Fakültesi
Dergisi, Cilt:29, Sayı: 1, Nisan, 2000.
APAK, Sudi, Uluslararası Finansal Teknikler,2.baskı, Bilim Teknik Yayınevi,1995
BÜYÜKIŞIK, Emre, “Faiz Tavan, Taban ve Yaka Sözleşmeleri”, Vergi Dünyası, Sayı:239,
Temmuz, 2001.
CANBAŞ, Serpil,Finansal Pazarlar,2.basım Đstanbul: Beta Yayınevi,1997
CEYLAN, Ali, Turhan Korkmaz, Sermaye Piyasası ve Menkul Değer Analizi, Ekin Yayınları,
Bursa, 2000.
DOĞU,Murat, Gelişen Hisse Senedi Piyasaları Ve Türkiye, SPK Yayınları, Yayın No:27,1996
ERÇEL, Gazi, “Finansal Risk Yönetimi” 6. Yıllık “Global Finance Conference, Bilgi Üniversitesi,
Đstanbul, Nisan, 1999.
ERÇEL, Gazi, “Finansal Derinlik”, Dünya Gazetesi, 28/10/2001.
ERDOĞAN, Oral, “Finansal Türevlere Ne Zaman Başlanmalı? Đstenbul Menkul Kıymetler Borsası
Örneği”, ĐMKB Dergisi, Cilt:2 No:5 Ocak-Mart, 1998
ERSAN, Đhsan,Finansal Türevler,Đstanbul: Literatür Yayınevi,1997
FETTAHOĞLU, Abdurrahman,Finansal Piyasalarda Yenilikler Ve 1980 Sonrası Türkiye,Banka
Ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü,Ankara,1991
GÜMÜŞELĐ, Saniye,Döviz Kuru Ve Faiz Oranı Risklerinden Korunma Teknikleri,Türkiye
Bankalar Birliği Yayınları,Yayın No:179, Ankara,1994
GÜRBÜZ, Burak, “Finansal Gelişmenin Kalkınmaya Etkisi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar
Dergisi, Eylül,1995
58
KAPLAN, Cafer, Finansal Yenilikler ve Piyasalar Üzerine Etkileri: Türkiye Örneği, TCMB
Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği, Nisan 1999.
KARACAER, Semra, “Faiz Oranı Cap, Floor ve Collar Anlaşmaları ve Muhasebe Uygulamaları”,
Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, Cilt:1, Sayı:3, Eylül, 1999.
KAYGUSUZ, Sait Yüksel,Finansal Türev Ürünlerinde Muhasebe Esasları,SPK Yayınları, Yayın
No:113,1998
KIYILAR, Murat, “Swap, Swap Türleri Ve Swap Đşlemlerinin
Fakültesi Dergisi.Nisan,1998
Muhasebeleştirilmesi”,Đ.Ü.Đşletme
KLEIN, Michael, Giovanni Olivei, “Capital Account Liberalization, Financial Depth and Economic
Growth”, NBER Working Paper No:7384,Ekim, 1999.
MÜMĐNOĞLU, Miray, Yeni Mali Ürünler ve Türkiye’deki Uygulaması Đçin Yasal
Düzenlemeler, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No:184, Ankara,1994
ÖCAL, Tezer, Ö. Faruk Çolak, Finansal Sistem ve Bankalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999.
ŞAHĐN, Kadife, “Dünya Sizi Bilsin Đstiyorsanız ADR ve GDR Çıkarın”,Power Ekonomi Dergisi,
Nisan, 1998
TANTAN, Saadet, Menkul Kıymetleştirme:ABD Uygulamaları ve Bankacılık Kesimine
Etkileri. SPK Yayınları, Yayın No:1996
UYANIK, Namık Kemal, “Vadeli Đşlemler Piyasaları”, Maliye Dergisi, Sayı:127, Ocak – Nisan
1998.
YAGO, Glenn, Thomas Hall, “Institute View: Opacity”, The Milken Institute Review, 2001.
YILDIRIM, Abdurrahman, “Vadeli Piyasa Çalışacak Dolar Durulacak mı?”,
http://www.sabah.com.tr/20010808/w/y40.html
ĐMKB Vadeli Đşlemler Piyasası, http://www.imkb.gov.tr/piyasalar/vadeli.htm
Sermaye Piyasası ve Borsa Temel Bilgiler Kılavuzu,ĐMKB Yayınları,1998
Vadeli Đşlemler Tanıtım Kılavuzu, ĐMKB Yayınları,1995
Finansal Merkezler,AD Business Dergisi Eki,Haziran 1998
59
Download