T.C Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Şef: Doç.Dr.Paşa Göktaş ENTEROKOKLARDA VANKOMİSİN DİRENCİ (UZMANLIK TEZİ) Dr. Necla ÇİÇEKLER TOK İSTANBUL-2006 ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimini aldığım Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimi Sayın Yusuf ÖZERTÜRK’e, Uzmanlık eğitimi süresince, geniş bilgi ve tecrübesinden yararlandığım Klinik Şefimiz Sayın Doç.Dr. Paşa GÖKTAŞ’a, Rotasyonlarım sırasında ilgili ve nazik yaklaşımlarıyla klinik tecrübelerini esirgemeyen, değişik bir bakış açısı kazanmamı sağlayan 3.Dahiliye Klinik Şefi Sayın Dr. Refik DEMİRTUNÇ’a ve Çocuk Hastalıkları Klinik Şefi Sayın Doç.Dr. Ömer CERAN’a, Eğitimim süresince bilgi ve tecrübeleri ile bize yön veren Klinik Şef Yardımcıları Dr.Seyfi Çelik ÖZYÜREK ve Dr.Emin KARAGÜL’e, birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum kliniğimiz uzmanlarından Dr. Derya ÖZTÜRK ENGİN’e, Dr. İlknur ERDEM’e ve diğer uzmanlara, asistan arkadaşlarıma, kliniğimiz hemşire ve çalışanlarına, Çalışmalarım sırasında gösterdikleri yakın ilgi ve yardımlarından dolayı Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı çalışanlarına ve eşim Dr. Birol TOK’a içtenlikle teşekkür ederim. Dr.Necla ÇİÇEKLER TOK 2006 İÇİNDEKİLER Sayfa No: 1-Giriş ve Amaç 1 2-Genel Bilgiler 2 3-Materyal ve Metod 35 4-Bulgular 40 5-Tartışma ve Sonuç 43 6-Özet 48 7-Summary 49 8-Kaynaklar 50 GİRİŞ ve AMAÇ Normal floranın fırsatçı patojenleri olarak tanınan enterokoklar, bugün nozokomiyal infeksiyon etkenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Özellikle nozokomiyal infeksiyon etkenleri arasındaki yeri ve önemi 1970’li yılların ortalarından itibaren giderek artmaktadır. Bu artışın enterokokların intrensek olarak dirençli olduğu üçüncü kuşak sefalosporinlerin aynı dönemde yaygın olarak kullanımına başlanmasıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Enterokoklar hastane ortamında kolaylıkla yaşayabilen mikroorganizmalardır. Uzun süreli hastanede yatma, uzun süreli geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, altta yatan ciddi hastalıklar vankomisine dirençli enterokok (VRE) kolonizasyonu ve infeksiyonu için risk faktörleri olarak sayılabilir. Ancak sağlıklı kişilerdeki VRE kolonizasyonu, ciddi bir infeksiyon riski oluşturmamaktadır. Metisiline dirençli S. aureus (MRSA) ve çoğul dirençli Gram-negatif bakteriler hastane etkenleridir. infeksiyonlarının uzun Henüz bu bakterilere yıllardır en sık karşılaşılan karşı yeterince başarı kazanamamışken, son yıllarda VRE Avrupa ve Amerika’da sorun olmaya başlamıştır. Türkiye’de ilk VRE salgını 1998 yılında bildirilmiştir. 2003 yılı itibarıyla VRE ile karşılaşılan merkez sayısı 10’u aşmıştır. Son 5 yıl içindeki bu gelişmeler, enterokoklarda glikopeptid direncinin yakın bir gelecekte ülkemizde de ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkabileceğinin habercisidir. Bu nedenle risk faktörlerinin, direnç saptama ve tarama yöntemlerinin, kontrol önlemlerinin iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, son yıllarda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkan VRE’lerin, Haydarpaşa Numune Hastanesi (HNH) Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde yatan hastalardaki rektal faktörleri araştırılarak, hastanemizdeki durumun kolonizasyonu ve risk ortaya konulması amaçlanmıştır. 1 GENEL BİLGİLER Günümüzde “enterokoklar” olarak adlandırılan grup eskiden “fekal orijinli streptokoklar” olarak gruplandırılmıştır. Streptococus faecalis adı ilk kez bir asır önce tanımlanmıştır. Enterokok ismi ilk kez 1899 yılında Thiercelin tarafından Fransa’da yayımlanan bir makalede kullanılmıştır. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra fermentasyon özellikleri daha farklı olan Streptococcus faecium 1930’larda yapılan türü tanımlanmıştır. Lancefield tarafından sınıflandırmada enterokoklar, D grubu streptokoklar arasında yer almış, Sherman ilk kez 1937 ve 1938 yılında enterokok grubu bakterileri tanımlamıştır (1). 1984 yılında da DNA-DNA ve DNA-rRNA hibridizasyon sonucunda, S. faecalis ve S. faecium’un streptokoklardan deneyleri ayrılarak Enterococcus cinsine aktarılmasını önermişlerdir. Bu cins içindeki bakteriler daha E. faecalis, sonra E. faecium, casseliflavus, E. malodoratus, raffinosus, E. solitarius E. hirae, E. durans, E. avium, E. E. gallinorum, E. mundtii, E. ve E. pseudoavium gibi çeşitli türlere ayrılmıştır. Ayrıca son on yıl içinde E. haemoperoxidus, E. villorum, E. phoeniculicola, E. canis, E. moraviensis, E. columbae ve E. cecorum gibi yeni türler de enterokok cinsi içinde tanımlanmıştır (2). Mikrobiyolojik Özellikler Üreme ve Biyokimyasal Özellikler Enterokoklar tek tek veya çift olarak kısa zincirler halinde bulunan Gram pozitif koklardır. Morfolojik olarak streptokoklardan zordur. Fakültatif anaerob bakterilerdir. Kanlı jelöz agarda ayrılmaları koloniler büyükçe, gri renkli, parlak, buğulu görünümdedir. Katalaz negatiftir, fakat bazı kökenlerinde ‘pseudo catalase’ yapımı vardır. 10-45° C üreyebilir, % 6.5’luk NaCl’lü ortamda üremeyi arasında sürdürebilir, 60° C’de 30 dakika canlı kalabilir ve eskulini hidrolize edebilir. Glikozdan gaz oluşturmamaları Leuconostoc cinsinden ayırmada önemlidir. Ayrıca pH 2 9.6’da, % 40 safra tuzu içeren besiyerinde de üreyebilirler. Alfa, beta veya gama hemoliz yapabilirler (1,3,4,5). E. flavescens, E. casseliflavus ve E. gallinorum gibi bazı kökenler hareketlidir. E. cecorum, E. columbae ve E. saccharolyticus dışında kalan tüm kökenler L-pyrolidonyl beta naphthylamid (PYR) maddesini hidrolize ederler. Bu özellik enterokokları, karışabilecek Leuconostoc ve streptokoklardan etmede ayırt vankomisin pediococcus direnci nedeni ile türlerinden, A grubu dışı önemlidir. Tüm kökenlerde lösinaminopeptidaz (LAP) üretimi vardır (2). Enterokokların çoğu grup D antiserumu, bazıları grup Q antiserumu ile reaksiyon verir. E. faecalis, E. faecium’un tersine % 0.04 tellürit içeren ortamda ürer ve tetrazoliumu, formazona indirger. E. faecium Lys-Ala 2-3 tipinde bir peptidoglikana sahiptir (6,7). Gram pozitif, katalaz negatif koklardan olan Lactococcus spp., Leuconostoc spp., Pediococcus spp. ve Aerococcus spp. besiyerinde hidrolize ve % 6.5’luk NaCl’lü besiyerinde ederler. Grup D antijeninin varlığı safralı eskülinli üreyebilir, eskülini bütün enterokoklar için spesifik değildir ve Pediococcus spp., Leuconostoc spp, S.bovis, S.equinis gibi diğer bazı Gram pozitif bakterilerde de bulunabilir. Lactococcus spp. ve Aerococcus spp. türlerinde PYR pozitiftir, ancak bunların D grup antijeni yoktur. Buna karşılık Pediococcus spp. ve Leuconostoc spp. türlerinde PYR negatiftir ve vankomisine dirençlidirler. Leuconostoc spp. türleri vankomisine duyarlıdır (2,6). 3 4 Enterokoklar mannitol, sorbitol, sorboz içeren sıvı besiyerlerinde asit oluşturmalarına ve arginini hidrolize etmelerine göre beş gruba ayrılırlar (8). Grup 1: E. avium, E. malodoratus, E. raffinosus, E. pseudoavium, E. saccharolyticus, E. pallens, E. gilvus’dan oluşur. Bu türler mannitol, sorbitol ve sorboz sıvı besiyerinde asit oluşturur, ancak arginini hidrolize etmezler. Grup 2: E.faecalis, E. faecium, E.casseliflavus, E. haemoperoxidus, E. mundtii ve E. gallinorum’dan oluşur. Bu gruptaki türler arginini ederler, mannitollü sıvı besiyerinde asit oluştururlar, hidrolize sorbozdan asit oluşturmazlar ve sorbitollü sıvı besiyerinde değişken reaksiyon verirler. Grup 3: E. villorum, E. dispar, faecalis ile E. faecium’un mannitol E. durans, E. hirae, E. ratti ve negatif varyantları oluşturur. Bu gruptaki türler D antijeni içermez, arginini fakat mannitol, bu E. grubu hidrolize ederler, sorboz ve sorbitol içeren sıvı besiyerlerinin hiçbirisinde asit oluşturmazlar. Grup 4: E. sulfurens, E. asini, E. phoeniculicola ve E. cecorum bu grupta bulunmaktadır. Bu gruptaki türler mannitol ve sorboz içeren sıvı besiyerlerinde asit oluşturmaz ve arginini hidrolize etmezler. Sorbitol içeren sıvı besiyerinde ise E. cecorum asit oluştururken, E. sulfureus asit oluşturmaz. Grup 5: E. columbae, E. canis, E. moraviensis bu grupta bulunur. Bu gruptaki türler arginini hidrolize etmezler, mannitollü sıvı besiyerinde asit oluştururlar, sorbozdan asit oluşturmazlar ve sorbitollü sıvı besiyerinde değişken reaksiyon verirler. 5 Tablo II. Fenotipik özelliklerine göre enterokok türlerinin sınıflaması . Grup I E. avium E. malodoratus E. raffinosus E. pseudoavium Grup II E. faecalis E. faecium E. casseliflavus E. mundtii Grup III E.durans E.hirae E.ratti E.dispar Grup IV E.asini E.cecorum E.sulfurens E.phoeniculicola E. palens E. gilvus E. saccharolyticus E. haemoperoxidus E. gallinorum E.faecalis* E.faecium* E. villorum * Aynı türler farklı özelliklerine göre Grup V E.canis E.columbae E.moraviensis E.casseliflavus* E.faecalis* farklı gruplara dahil edilmiştir. EPİDEMİYOLOJİ Enterokoklar, insan ve hayvanların gastrointestinal sistemlerinin üyeleridir. Doğada; toprak, su, bitki, kuşlar böcekler ve memelilerde yaygın olarak bulunurlar. İnsanlarda, esas olarak gastrointestinal florada bulunmaları nedeni ile gerek hastane gerekse hastane dışı ortamda endojen kaynaklı infeksiyonlara yol açmaktadırlar. E.faecalis diğer enterokok türlerine göre dışkıda daha yüksek oranda bulunur (9). Enterokoklar çevre koşullarına dayanıklı olduklarından her çeşit ortamda canlılıklarını sürdürebilirler. Hastane ortamında bulunan steteskop, kapı tokmağı, yatak, komidin gibi cansız maddeler üzerinde uzun süre yaşayabilmektedir. Dirençli enterokokların yayılımına elektronik termometreler de yardım edebilir. Bu nedenle enterokoklar gerek cansız maddeler aracılığı ile, gerekse sağlık personeli ile hastadan hastaya taşınarak hastane infeksiyonu olarak salgınlarına yol açabilmektedir (10). Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmalar, hastadan hastaya ve hatta hastaneler arası enterokokların yayılabilmesinde bu bakterilerin normal barsak florasında bulunmasının temel risk faktörü olduğunu göstermiştir. enterokok türleri Nozokomiyal infeksiyonlara neden olan sağlık personelinin ellerinden ve hastane ile bakım evlerindeki çevresel kaynaklardan izole edilmiştir (11,12). 6 1984 yılı Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) verilerine göre, enterokokların hastane infeksiyonlarında % 10.4 oran ile üçüncü sıklıkta sorumlu olduğu görülmektedir (13). aminoglikozidlere Enterokoklarda 1980’li yıllarda beta-laktam direncin antibiyotiklere ortaya çıkması ve üzerine vankomisin uzun yıllar tek uygun antibiyotik olarak kullanılmıştır. VRE’ler ilk kez 1988 yılında Uttley ve arkadaşları tarafından İngiltere’den, Leclerg ve arkadaşları tarafından da Fransa’dan bildirilmiş. Bunu diğer Avrupa ülkeleri ve ABD’den bildirilen olgular ve VRE epidemileri izlemiştir. National Nosocomial Infection Surveillance System (NNIS) tarafından yayımlanan nozokomiyal VRE rapora infeksiyonları göre 1989-1993 %0.3’ten yılları arasında %7.9’a yükselmiştir. Yoğun bakım ünitelerinde ise bu oran %0.4’ten 34 kat artarak %13.6’ya ulaşmıştır. İngiltere’de yapılan 1971-1985 yılları arasındaki kan kültür izolatları arasında görülme sıklığı %3 iken, 1986-1995 yılları arasında bu oran %12’ye yükselmiştir. 2000 yılında ise hem yoğun bakım ünitelerinde hem de normal servislerde nozokomiyal infeksiyon etkeni olan VRE %25’in üzerine çıkmıştır (14). Aynı bildirime göre enterokoklar, erişkin hastaların idrar yolu ve yara infeksiyonlarında ikinci, bakteriyemilerinde de üçüncü sıklıkta izole edilen bakterilerdir (9). Enterokoklar ve VRE ile oluşan hastane kaynaklı infeksiyonlarda risk faktörleri şu şekildedir (14,15,16). 1.Demografik risk faktörleri: • Hastanede veya Yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) yatış süresi, • VRE ile kolonize ya da infekte hastanın yakınında bulunulması ve VRE ile kolonize hastaya bakım veren bir hemşireden bakım alınması, • Hastane içinde bir servisten diğerine transfer edilmesi, • VRE ile kontamine olmuş tıbbi aletlere maruz kalınması, 2.Altta yatan hastalığın ağırlığı ile ilgili risk faktörleri: • Yüksek APACHE II skoru, 7 • Böbrek yetmezliği, • Yakın zamanda ameliyat geçirme, • C.difficile’e bağlı kolit, • Hepatobiliyer hastalık, • İmmunsupresyon veya organ alıcısı olmak, • Enteral beslenme, 3.Antimikrobiklerle ilgili risk faktörleri: • Antibiyotik tedavisinin süresi ve miktarı • Kullanılan antibiyotikler Vankomisin, 3.kuşak sefalosporin, anti-anaerob antibiyotik, kinolon, aztreonam • Operasyon öncesi barsak hazırlığı PATOJENİTE ve VİRÜLANS FAKTÖRLERİ Enterokoklar, düşük virülanslı bakterilerdir. Buna rağmen toplum kaynaklı ve özellikle hastane kaynaklı infeksiyonlarda önemli etkenlerdir. Pek çok antibiyotiğe antibiyotiklere de karşı kolaylıkla intrensek olarak direnç dirençli geliştirebilmeleri olmaları, diğer ve çevreye adaptasyonlarının iyi olması nedeni ile diğer patojenlerden daha avantajlı hale gelmektedir . Enterokokların bilinen virülans faktörleri: Sitolizin: E. faecalis ve E. faecium’un bazı suşları tarafından üretilir. Eritrositler için hemolizin aktivitesi gösterir. Bazı ökaryotik hücreler için toksiktir (17). Lipoteikoik asit: Enterokokların D grubu antijenini oluşturur. Tümör nekroz faktör ve interferon salınmasına neden olarak, immun cevabın düzenlenmesini sağlar (2). 8 Feromonlar: E. faecalis’de bulunur. Suşlar arasında plazmid DNA’sının konjugatif transferini kolaylaştıran ve organizma tarafından salınan küçük peptitlerdir. Nötrofiller için kimyasal olarak çekici olduklarından infeksiyonlarda inflamatuvar cevabı artırırlar (2). Agregasyon maddesi: E.faecalis ve E. faecium’da bulunur. Feromonlarla sentezi ve salınımı indüklenen yüzey proteinidir. Alıcı ve verici hücrelerin birleşmesini sağlayarak plazmid transferini kolaylaştırır. Arg-Gly-Asp motifleri üzerinden etki ederek renal tübüler hücrelere bağlanmayı güçlendirir (17). Ayrıca enterokoklarda jelatinaz, ekstraselüler süperoksit, ekstraselüler yüzey proteini gibi virulans faktörleri de saptanmıştır. ENTEROKOK İNFEKSİYONLARI Son yıllarda enterokokların neden olduğu infeksiyonlar oldukça artmış olup, özellikle hastane infeksiyonlarına neden olan etkenler arasında ön sıralarda yer almaktadır. Tüm enterokok infeksiyonlarının % 80-90’nından E. faecalis, %515’inden ise E. faecium sorumludur. E.gallinorum, E.casseliflavus, E. avium ve E. raffinosus gibi diğer enterokok türleri klinik örneklerin %5’inden izole edilmiştir (3). Enterokoklar üriner sistem ve yara infeksiyonlarının yanı sıra endokardit, salpenjit, endometrit, peritonit, safra yolu infeksiyonları, karın içi abseleri, bakteremi bazen menenjit gibi ciddi infeksiyonlara neden olabilirler (18). 9 Üriner Sistem İnfeksiyonları Enterokoklar, insanlarda en sık üriner sistem infeksiyonlarına neden olur. Bu infeksiyonların büyük bölümü hastane kaynaklıdır. Komplike olmayan sistit, pyelonefrit, prostatit ve renal abselere neden olabilirler (6, 19). Uzun süreli sonda kullanımı, antibiyotik kullanımı, anatomik yapı anomalisi bulunması üriner enterokok infeksiyonları ve kolonizasyonu için risk faktörüdür (3). Bazı enterokok türleri tarafından üretilen agregasyon maddesi renal tübüler hücre kültürlerinde organizmanın adhezyonunu sağlar. Bu faktörün üriner enterokok infeksiyonu gelişiminde rol oynayacağı düşünülmektedir (17). Ülkemizde yapılan çok merkezli bir nozokomiyal üriner sistem infeksiyonları çalışmasında enterokoklar beşinci sırada en sık izole edilen etken olarak rapor edilmiştir (20). Endokardit Enterokoklar, bakteriyel endokarditlerin % 5-15’ini oluşturur. Tüm endokarditlerin üçüncü en sık nedenidir. Endokardit, altta yatan bir kapak hasarı, prostetik kapak, damar içi ilaç kullanma alışkanlığı gibi predispozisyon varlığında gelişebileceği gibi, hazırlayıcı bir faktör olmadan da gelişebilir (19,21). En sık genitoüriner sorunları ve dejeneratif kalp hastalığının arttığı 50 yaş ve üzeri popülasyonda rastlanır. Kadınlarda ise çocuk doğurma yaşında sıktır (19,21). Enterokoklar, prostetik kapak endokarditlerinin %6-7’sinden sorumludur. Hastalık daha çok subakut başlangıç göstermekle birlikte, akut olarak da gelişebilir. En sık mitral ve aort kapağı tutulmaktadır (6). 10 Endokardit Olmaksızın Bakteremi Enterokokkal bakteremilerin %78’i nozokomiyaldir. Bu bakteremilerin ellide birinde endokardit vardır. Hastane dışında gelişen bakteremilerin ise 1/3’ünde endokardit vardır (6,21). Polimikrobiyal bakteremilerde en sık rastlanan Gram pozitif bakterilerdir. Vakaların büyük çoğunluğunda üriner veya intravasküler katater bulunurken, intraabdominal, biliyer, pelvik veya yara infeksiyonlarıda kaynak olabilmektedir. Solunum yolları ise enterokokkal bakteremiye çok nadiren sebep olur (6). Bakteremiye bağlı, mortaliteyi değerlendirmek zordur. Hastaların çoğunda altta yatan ciddi kadarından enterokokların bir hastalık sorumlu olduğundan olduğu mortalitenin tartışmalıdır. Ancak ne böyle durumlarda mortalite %50’nin üzerine çıkmaktadır (19). Yara ve Yumuşak Doku İnfeksiyonları Enterokoklar infeksiyonlarına nadiren neden ülseri, yanık, vasküler sellülit olurlar. Diyabetik yetmezlik gibi veya derin yumuşak doku ayak infeksiyonları, dekübitis yumuşak doku hasarı üzerinde ortaya çıkan infeksiyonlardan, çoğunlukla anaeroblar ve Gram negatif basillerle birlikte izole edilirler. İnvazyon yapmazlar, çok seyrek olarak bakteremi yapabilirler (19). İntraabdominal ve Pelvik İnfeksiyonlar Bu infeksiyonlar genellikle polimikrobiyaldir. Enterokoklar genellikle barsakta normalde bulunan diğer fakültatif ve anaerob bakterilerle birlikte bulunur ve infeksiyonların patogenezindeki rolü tartışmalıdır (22). Nadiren spontan bakteriyel peritonit nedeni olabilirler. Sürekli periton diyalizi uygulanan hastalarda peritonite yol açabilirler. Salpenjit, endometrit, sezeryan sonrası abse gelişimi gibi pelvik infeksiyonlara da yol açabilmektedirler (6). 11 Neonatal İnfeksiyonlar Enterokokkal Yenidoğanlarda sepsis ve menenjit en sık görülen infeksiyon tipleridir. olgularının %13’ünde enterokokların etken olduğu bildirilmiştir (21). Bu infeksiyonların gelişiminde düşük doğum ağırlığı, erken doğum ve bu dönemde yapılan invaziv girişimler, uzun süreli hastanede yatış, sefalosporin kullanımı önemli risk faktörleridir (21,6). Diğer İnfeksiyonlar Neonatal dönem dışında enterokokkal menenjit nadirdir. Genellikle santral sinir sisteminde anatomik bir defekt, geçirilmiş beyin ameliyatı veya kafa travması gibi predispozan faktörlerin varlığında görülür (22, 23). Enterokoklar, diyabetik ve nondiyabetik hastalarda nadiren kronik osteomiyelit etkenidir. polimikrobiyaldir ve Bu hasta enterokoklarla grubunda birlikte infeksiyon S.aureus izole genellikle edilebilir. Pnömoni ve otitis media nadir görülen diğer enterokok infeksiyonlarıdır (22). ENTEROKOKLARDA ANTİBİYOTİK DİRENCİ Enterokoklarda antibiyotik direnci intrensek ya da kazanılmış olabilir. Plazmidler, transpozonlar ve kromozomlar üzerindeki direnç genlerine bağlı olan kazanılmış direnç ve mevcut direnç genlerinin farklı tür ve cinsteki bakterilere aktarılabilmesi söz konusudur. Bu bakterilerin neden olduğu infeksiyonların tedavisi klinikte karşılaşılan en önemli sorunlardan biridir (24,25). 12 Enterokokların çeşitli antibakteriyellere direnç mekanizmaları iki grupta incelenebilir. 1. İntrensek (kromozomal) Direnç 2. Ekstrensek (kazanılmış) Direnç İNTRENSEK DİRENÇ İntrensek direnç (doğal) özellikleri türe özgüdür, enterokok türlerinin tümünde bulunan kromozomal direnci ifade eder. Enterokok türleri penisilinlere, sefalosporinlere, linkozomidlere, trimetoprim-sulfometaksazol (TMP-SMX)’e ve aminoglikozidlere (düşük düzeyde), kinopristin- dalfopristin’e karşı kalıtsal olarak dirençlidirler (25,6). Beta-Laktam Antibiyotiklere İntrensek Direnç Enterokoklardaki intrensek penisilin direnci beta-laktam antibiyotiklere düşük bağlanma afinitesi gösteren PBP 5 enziminin varlığına bağlıdır. E.faecalis için penisilin MİK değeri diğer streptokoklardan 10-100 kat daha yüksektir. E. faecium suşları, E. faecalis suşlarına oranla penisiline daha dirençlidir. Yarı sentetik ve penisilinaza dirençli beta-laktam grubu antibakteriyel ilaçlara da direnç, oldukça yüksek bulunmuştur (3). Enterokoklar beta-laktam antibiyotiklere karşı karakteristik olarak tolerans gösterirler. Yani tedavi dozunda MBK/MİK (minimal bakterisid konsantrasyon/ minimal inhibitör konsantrasyon ) oranı 32’nin üzerindedir. Dolayısıyla beta-laktam antibiyotikler enterokoklara karşı bakterisidal değil, bakteriyostatik etkilidir (24). 13 Aminoglikozid Antibiyotiklere İntrensek Direnç Enterokoklar düşük düzeyde aminoglikozid direnci gösterirler. Bu tip dirençte iki mekanizma söz konusudur. Birinci mekanizma tüm enterokok türlerinde bulunur ve bakteri duvarının bu grupta bulunan antibakteriyel ilaçlara karşı mekanizma tarafından geçirgenliğinin sadece kodlanan az olmasından kaynaklanır. İkinci E. faecium’da bulunur. E.faecium aac6’-li 6’ asetiltransferaz (AAC-6’) enzimine geni sahiptir. Bu enzim aminoglikozid yapısındaki bir amino grubunun asetil CoA’ya bağımlı olarak asetilasyonuna yol açar. Böylece sitoplazmaya geçen ilaç inaktive edilir. Enzim kanamisin, netilmisin, sisomisin, isepamisin ve tobramisini modifiye eder. Ancak gentamisine etkisi yoktur (26). Aminoglikozid grubu antibakteriyel ilaçlar, beta-laktam antibiyotik ya da vankomisin gibi hücre duvarı sentezini engelleyen antibiyotikler ile kombine edilecek olursa, zedelenen hücre duvarından bu gruptaki antibakteriyeller daha kolay geçeceğinden MİK değerleri önemli ölçüde düşecektir. Enterokoklara karşı, beta-laktam veya glikopeptid grubu antibakteriyel ilaçlar ile aminoglikozid grub ilaçların kombinasyonunun sinerjistik mekanizması bu şekilde açıklanmaktadır (24). Enterokoklar linkozomid grubu antibiyotiklere de düşük düzeyde intrensek olarak dirençlidir (25,26). Enterokokların eksojen folat kullanma yetenekleri bulunmaktadır. Bu nedenle trimetoprim-sulfametaksazole de intrensek olarak dirençlidirler. Bu antibiyotik in vitro olarak etkin görünmesine rağmen in vivo etkin değildir. Bu nedenle antibiyotik duyarlılık deneylerinde TPM-SMX kullanılmamalıdır (23,26). 14 KAZANILMIŞ DİRENÇ Kazanılmış direnç, genellikle bir DNA mutasyonu ya da yeni bir DNA segmentinin transferi sonucunda gelişir. Enterokoklarda yeni DNA segmenti transferinden en sık sorumlu olan mekanizma konjugasyondur (25). Beta-laktam Antibiyotiklere Karşı Kazanılmış Direnç Enterokokların iki ayrı direnç mekanizması ile beta-laktam antibiyotiklere direnç kazandığı saptanmıştır. Bunlardan biri E. faecium suşlarında görülen, kromozomal olan ve penisilin afinitesinin azalması sonucu PBP 5’in miktarının artması ile ortaya çıkan dirençtir (27). İkinci direnç mekanizması ise beta-laktamaz üretimidir. Betalaktamaz oluşturan suş ilk olarak 1981 yılında ABD’de tanımlanmıştır (27,26). Bu 1983 yılında Murray ve arkadaşları tarafından bir makalede yayımlanmıştır (28). Ülkemizde yapılan çeşitli çalışmalarda beta-laktamaz yapımı saptanmamıştır (29). Enterokoklardaki beta-laktamazların çoğu, yüksek düzeyde gentamisin direnç genini de taşıyan bir plazmid üzerinde kodlanmıştır. Enterokoklardaki beta-laktamazlar penisilin, ampisilin, piperasilin ve diğer üreidopenisilinleri hidrolize eder; penisiliaza dirençli penisilinleri, sefalosporinleri, imipenemi etkilemez. Beta-laktamaz oluşturan suşlar rutin duyarlılık deneyleri ile güvenli olarak saptanamaz. Bu amaçla nitrosefin deneyleri önerilir. Beta-laktamaz üreten enterokokların saptanamadığı bölgelerde, rutin beta-laktamaz deneylerinin yapılması tartışmalı bir konudur (27). 15 Aminoglikozid Antibiyotiklere Kazanılmış Yüksek Düzeyde Direnç Enterokoklarda kazanılmış yüksek düzeyde aminoglikozid direnci (YDAD) yaygındır.YDAD 3 temel mekanizma ile meydana gelir (26). 1. Ribozomal bağlanma bölgesinde değişiklik 2. Aminoglikozid transportunun değişmesi 3. Aminoglikozid modifiye edici enzim üretimi Bir ribozomal proteinde oluşan tek bir aminoasit değişikliği, o ribozomun antibiyotiğe karşı düşük afinite göstermesine neden olur. Enterokoklarda bildirilen ve ribozomal bağlanma bölgesinde değişiklikle olan bu direnç, klinik olarak oldukça nadirdir ve diğer aminoglikozidlere karşı çapraz direnç oluşturmamaktadır (3). Aminoglikozid transportunun değişmesi ile oluşan direnç de nadir görülmekte ve kromozomal genlerle kontrol edilmektedir (26). Enterokoklarda YDAD’nde en sık görülen mekanizma aminoglikozid modifiye edici enzim üretimidir. Bu enzimleri kodlayan genler plazmid ve transpozon kaynaklıdırlar (26,3). Aminoglikozid modifiye edici enzimler, sitoplazmaya geçen ilaçları inaktive edecek miktarlarda sitoplazmada bulunurlar. Üç tip aminoglikozid modifiye edici enzim bulunmaktadır; bunlar asetiltransferaz, adeniltransferaz, fosfotransferaz ’dır (3). Aminoglikozid modifiye edici enzimleri kodlayan direnç geni gentamisin, kanamisin ve netilmisinde bulunur. Ancak streptomisinde yoktur (26). Enterokoklarda yüksek düzey aminoglikozid direnci varlığında, kombine tedavide sinerjizmden söz edilemez (26,3). YDAD saptamak için disk difüzyon, agar dilüsyon ve broth mikrodilüsyon yöntemleri kullanılmaktadır . 16 Glikopeptid Antibiyotiklere Karşı Direnç Glikopeptid antibiyotikler, hücre duvarı sentezinde peptidoglikan polimerlerini oluşturacak öncül maddelerden olan D-ala-D-ala terminal ucuna bağlanır ve hücre duvarı sentezini bozarlar. VRE ise ligaz enzimi ile D-ala-D-ala ucunun yapısını değiştirir ve D-ala-D-ala-laktat veya Dala-D-ala-serin meydana getirir. Böylece bu uca vankomisin bağlanma yeteneği çok azalır ve hücre duvarı sentezi devam eder. Direncin sınıflandırılması önceleri izolatların MİK değerlerine göre yapılmaktaydı. Günümüzde ise sınıflandırma spesifik ligaz genlerinin varlığına göre yapılmaktadır. VanA, VanB, ve VanD tipi direnç; D-ala-D-ala-laktat, VanC ve VanE tipi direnç ise D-ala-D-ala-serin üretimi ile ilişkilidir (24,25). Enterokoklarda glikopeptid antibiyotiklere direnç, ilk kez 1988 yılında Uttley ve arkadaşları tarafından bildirilmiş ve daha sonra tüm dünyada görülmeye başlanmıştır (30 ). Ülkemizde ilk VRE olgusu 1998 yılında Antalya’dan Tümer ve arkadaşları tarafından bildirilmiştir. Daha sonra Öngen ve arkadaşları, Başustaoğlu ve arkadaşları ve çeşitli hastanelerden birçok araştırıcı tarafından olgular ve epidemiler bildirilmiştir (31,32). Enterokoklarda bugüne kadar glikopeptidler için tanımlanmış altı direnç fenotipi mevcuttur. VanA, VanB, VanC, VanD, VanE, VanG fenotipidir. VanA tipi direnç: Vankomisin ve teikoplanine yüksek düzeyde direncin ( Vankomisin için ≥64 µg/mL, teikoplanin için ≥16 µg/mL ) olduğu direnç tipidir. VanA tipi direncin oluşması için gerekli genler Tn 1546 transpozonu üzerinde, ilgili elemanlar ise Tn 5482 transpozonu üzerinde yer alır. VanA E. faecalis, casseliflavus, geni ilk E. durans, olarak E. faecium’da tespit edilmiştir. Ancak E. gallinorum, E. raffinosus gibi diğer E. avium, enterokok E. mundtii, E. türlerinde de saptanmıştır. 17 Vankomisin direncinin regülasyonu ve oluşumunda rol alan diğer genler (VanR, VanS, VanH, VanX, VanY, VanZ) ve VanA geni Tn 1546 transpozonu üzerinde yer almaktadır. E. faecium’da ise bu gen plazmid üzerindedir. Bu genlerin açığa çıkması sonucunda D-ala-D-ala yerine Dala-D-ala-lactat ile sonlanan anormal peptidoglikan öncü maddesi sentez edilir. Normal peptidlerin yerine bu uca vankomisin düşük düzeyde bağlanabilir. VanR, VanS iki komponentli düzenleyici olarak rol oynar. VanH, VanA oluşturduğu ve sistem VanX’in transkripsiyonunu düzenler. VanS vankomisin VanR ve VanS’nin varlığı veya etkisini algılar, VanH, VanA ve VanX, promotırlarını aktive ederek VanR’ye aktarır. Bir dehidrojenaz olan VanH, D-lac oluşumunu sağlar. Ligaz olan VanA bunu D-ala-D-ala-lac sentezinde substrat olarak kullanır. VanZ’nin fonksiyonu tam olarak bilinmemekte, ancak teikoplanin direncinde rol oynayabileceği düşünülmektedir (3). VanA tipi direnç en sık karşılaşılan dirençtir. Vankomisin tarafından yüksek, teikoplanin tarafından ise zayıf indüklenebilir özellikte, yüksek düzeyde bir dirençtir. İndüklenebilir VanA direncinde, yalnızca vankomisin varlığında oluşan PBP’lerin artışı sonucunda beta-laktam antibiyotiklere karşı bir duyarlılık enterokokların meydana tadavisinde gelir. Bu da vankomisin vankomisin beta-laktam dirençli kombinasyonunun başarısını açıklamaktadır (24). VanB tipi direnç: Enterokoklarda VanB tipi glikopeptid direnci VanA ligaza yapısal olarak benzerlik gösteren VanB ligazı ile oluşur. Kromozomal yerleşimlidir, ancak transpozon (Tn 1547, Tn 5382) veya plazmid üzerinde de olabilir ve transfer edilebilir. Genetik olarak VanA ve VanB benzer olmakla bulunmaktadır. VanA’da mevcut birlikte aralarında genlerden altı bazı tanesi farklılıklar VanZ hariç VanB’de mevcuttur. VanB gen kümesinde görevi tam olarak anlaşılamayan VanW geni mevcuttur. Bu tip direnç vankomisine değişik düzeyde direnç gösterir (MİK 4 - >1024 µg/mL), teikoplanine duyarlıdır (MİK 0.5-2 µg/mL). Vankomisin tarafından indüklenebilen bir dirençtir. Teikoplanin 18 ise indükleyemez. Ancak vankomisin ile indüklenen kökenler teikoplanine de direnç gösterebilirler. VanB sadece E. faecium ve E.faecalis’te saptanmıştır (3,25). VanC tipi direnç: Bu grupta vankomisine düşük düzeyde direnç sözkonusudur. Bu tip E.flavescens suşlarında direncin E. gallinorum, E. casseliflavus ve varlığı bildirilmiştir. Bu suşlarda hemen her zaman vanC geni bulunmasına rağmen vankomisin için MİK değeri genellikle 2-32 µg/mL arasındadır (intermediate). Bu direnç tipinin üç alt tipi bulunmaktadır: VanC-1, VanC-2, VanC-3. Bu genlerin türe spesifik olduğu düşünülmektedir (E.gallinorum-vanC-1, E.casseliflavus-vanC-2 ve E.flavescens-vanC-3). VanC tipi dirence sahip olan suşlar teikoplanine duyarlıdır. Yapısal olarak indüklenemez ve transfer edilemezler (3,24). VanD tipi direnç: Sadece E.faecium’da bildirilmiştir. VanD geni izolatları yapısal olarak hem vankomisine (MİK 64-128 µg/mL) hem de teikoplanine (MİK 4-64 µg/mL) dirençlidir. VanD geni kromozomaldir ve konjugasyon ile transfer edilemez (3,24). VanE tipi direnç: E. faecalis BM4405 izolatında tanımlanmıştır. Düşük düzeyde vankomisin direnci (MİK 16µg/mL) vardır. Teikoplanine duyarlıdır (MİK 0.5 µg/mL). VanE geni kromozom üzerine lokalizedir ve transfer edilemediği bilinmektedir. Bu yeni direnç fenotipi VanC tipi dirence ile benzerlik gösterir. Ancak VanE tipi direncin genetik belirleyicisi farklıdır ve intrensek bir direnç tipi değildir (3,24). VanG tipi direnç: Bu direnç tipi ilk olarak E. faecalis WCH9 suşunda tanımlanmıştır. Tipik olarak vankomisine düşük düzeyde dirençli (MİK 12-16 µg/mL), teikoplanine ise duyarlıdır (MİK 0.5 µg/mL). Dirençten VanG geni sorumludur ve ayrıntılı genetik analizi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Enterokoklarda glikopeptid direncinin en korkulan yanı laboratuvar veya klinik koşullarda bu dirençten sorumlu genlerin diğer Gram pozitif bakterilere aktarılabilme olasılığıdır (24, 25). 19 20 Diğer Antibiyotikler Direnç genlerinin bir enterokoktan diğerine transferi ilk olarak 1964 yılında gösterilmiştir (kloramfenikol direnci). Yapılan çeşitli çalışmalarda enterokokların %20-42’sinin kloramfenikole dirençli olduğu ve dirençten en sık sorumlu mekanizmanın kloramfenikol asetiltransferaz üretimi olduğu bildirilmiştir (25). Eritromisin direnci enterokoklarda görülen diğer bir direnç türüdür ve genellikle ermB geni ile ilişkilidir. Bu gen, ribozomal RNA’nın metilasyonundan sorumludur. Metilasyon nedeni ile eritromisin ribozomlara bağlanamaz. Aynı mekanizma, klindamisine yüksek düzeyde dirençten de sorumludur (25). Tetrasiklin direnci, enterokoklarda konjugasyon yoluyla kazanılan direncin en tipik örnekleridir (25). Ayrıca rifampin, kinopristin-dalfopristin ve linezolide karşı da direnç gelişebilir(14). Vankomisine Bağımlı Enterokoklar (VBE) Vankomisin tedavisi altındaki hastalardan alınan primer kültürlerde çoğunlukla VanB tipi dirence sahip enterokokların ürediği bildirilmiştir. Bu izolatların subkültürleri yapıldığında bu tür enterokoklar üreyememekte, ancak vankomisin diski çevresinde veya vankomisin içeren besiyerinde üreyebildikleri belirtilmektedir. VBE’lerden E.faecalis, E. faecium kan, idrar ve dışkıdan izole edilmiştir. İzole edilen hastalarda vankomisin veya geniş spektrumlu bir antibiyotik tedavisi ve daha önceden izole edilmiş bir VRE öyküsü vardır. VBE’lerin pulsedfield gel elektroforezi ile VRE’ye benzer DNA paternine sahip olduğu gösterilmiştir. VanA ve VanB tarafından sentezlenen D-ala-D-ala-lac, vankomisin indüksiyonu sonucunda üretilmektedir. Başka bir deyişle, vankomisin eksikliğinde hücre duvarı sentezi için gerekli maddeleri üretememektedir (24). 21 Vankomisine Dirençli Enterokok Saptama Yöntemleri: VRE sayısındaki artış nedeni ile bu bakterinin insanlardan ve hayvanlardan erken izolasyonunu sağlamak için vankomisin içeren besiyerlerine ihtiyaç olduğu fark edilmiştir. VRE kolonizasyonunu tespit etmek için kullanılan standart bir yöntem olmamasına karşın, gerek enterokokkosel-vankomisin broth gerekse brain-heart infüzyon (BHI)- vankomisin agar, VRE’nin fekal örneklerden hızlı ve selektif izolasyonunu sağlayan besiyeri yöntemler ve olarak göze brain heart infüzyon besiyerleridir. Bu besiyerlerinin çarpmaktadır. Enterokokkosel sıvı agar ticari içerisine olarak bulunabilen (6 µg/mL) vankomisin katılabilmektedir. Düşük düzeyde dirençli VanB veya VanC tipi izolatların özellikle VanC genotipi taşıyan E.gallinorum ve E.casseliflavus gibi türlerde disk difüzyon testi direnç düzeyini (8-32 µg/mL) saptayamaz ancak vankomisin agar ‘screening’ test suşların uygun VanC içerenlerden olabilir. Ancak VanA tedavi, infeksiyon veya kontrol VanB içeren ve sürveyans çalışmaları için ayrılması gerekir. Vankomisin agar “screening” testinin yetersiz olduğu durumlarda tür düzeyinde tanımlama gerekir. Agar yüzeyinde üreme olması E.faecalis ve E.faecium türlerindeki VanA veya VanB tipi direnci gösterir. VanA ve VanC tipi direncin birlikte olması E.gallinorum türünde gösterilmiştir. Ek olarak MİK düzeyinin saptanması direnç tipinin ayırımında yararlı olur. VanC tipi direnç >16 µg/mL düzeyinde MİK oluşturmaz, oysa VanA ve VanB tipi direnç >32 µg/mL MİK oluşturur. VanC izolatlarında ampisilin ve aminoglikozidlere dirence sık rastlanmaz (3). 22 NCCLS önerilerine göre disk difüzyon yöntemi ile orta duyarlı olarak değerlendirilen bir izolatta mutlaka MİK çalışması yapılmalı ve bu izolat tür düzeyinde idantifiye değerlendirilmesinde mutlaka Özellikle edilmelidir. Disk 24 saatlik VanB ve VanC tipi dirençli difüzyon inkübasyon organizmaların veya MİK tamamlanmalıdır. saptanmasında otomotize sistemler yetersiz kalmaktadır. Agar “screening” yöntemi en kullanışlı ve kolay metod olarak görülmektedir. Sürveyans çalışmalarında hastalardan ve çevreden alınan kültürler için 6 µg/mL vankomisin ve 4 µg/mL seftazidim içeren D-Coccosel agara ekim yapılarak 37ºC’de 24-72 saat süreyle inkübe edilmelidir. Selektif besiyerinde üreyen siyah renkli kolonilerden kanlı agara pasaj yapılarak tür düzeyinde idantifiye edilmelidir. Negatif kültürler birer hafta ara ile en az üç kez tekrarlanmalı, E.faecalis ATCC 29212 suşu duyarlılığın kontrolünde kullanılmalıdır. Agar “screening” yönteminin sensitivitesi (%96-99) ve spesifitesi (%100) yüksektir (3). Ancak E.gallinorum ve. E flavescens’te duyarlılık veya VanC tipi direncin saptanması sorunludur. Bu türler intrensek olarak VanC geni taşırlar ve vankomisin MİK değeri 2-32 µg/ml değerlerindedir. Bu genin varlığının tedavideki başarısızlıkla ilişkili olup olmadığı tartışmalıdır (24). Ciddi enterokok infeksiyonlarında hücre duvarına etkili antibiyotiklerin sonuçları ne olursa olsun gentamisin veya streptomisine YDAD mutlaka durumunda Enterokoklarda rapor edilmelidir. Çünkü sinerjistik etkiden bu ajanların dirençli söz edilemez. aztreonam, sefalosporinler, klindamisin, metisilin oksasilin, trimetoprim-sülfametoksazol ve standart olması veya konsantrasyonda aminoglikozidler test edilmemesi gereken antibiyotiklerdir. ENTEROKOK İNFEKSİYONLARINDA TEDAVİ Enterokok infeksiyonlarının tedavisi, ilginç antibiyotik duyarlılık özellikleri göstermeleri ve bu bakterilerin duyarlılıklarının mikrobiyoloji laboratuvarınca doğru olarak tespit edilememesi nedeniyle, oldukça zor ve karmaşıktır (14). 23 Penisilin G, ampisilin, vankomisin ve teikoplanin gibi hücre duvarına etkili ilaçlar, klinik olarak erişilebilir konsantrasyonlarda enterokokların çoğuna bakteriyostatik etkilidir. Enterokok infeksiyonlarında bakterisidal etki klasik olarak bu hücre duvarına etkili ajanlardan biri ile streptomisin veya gentamisin kombine kullanımı ile elde edilir (14). İmmun sistemi baskılanmamış konakta oluşan üriner sistem, peritonit, yumuşak doku infeksiyonu gibi derin yerleşimli ve intravasküler olmayan infeksiyonlarda bakterisid etki gerektirmeyen tek antibiyotik ile tedavi yeterlidir. Bu infeksiyonlarda penisilin, ampisilin veya amoksisilin’den herhangi biri kullanılabilir. Önerilen tedavi süresi 7-14 gündür. Üreidopenisilinler ise karışık infeksiyonların tedavisinde daha geniş bir spektrum elde etmek için kullanılabilir. Penisiline allerjik hastalarda veya yüksek düzeyde penisilin direnci içeren türlerde (E. faecium) glikopeptid antibiyotikler kullanılabilir. Nitrofurantoin enterokok suşlarının çoğunda etkili olduğundan (%90-96) üriner sistem infeksiyonlarında kullanılabilir. Fosfomisin de in vitro enterokoklara oldukça etkili olduğundan üriner infeksiyonların tedavisinde kullanılabilir (14,18). Kinolonlar da nitrofurontoin gibi üriner sistem infeksiyonlarında tek başına kullanılabilir. Ancak üriner sistem infeksiyonu dışında infeksiyon varsa başka kullanılmamalıdır. Levafloksasin, gatifloksasin ve moksifloksasin; siprofloksasine ve ofloksasine göre enterokoklara karşı in vitro daha etkilidirler. Ancak kinolonların çoğul dirençli enterokok infeksiyonlarının tedavisinde etkinliği sınırlıdır (14). Dirençli suşların gelişimine neden olacağından tek başına Rifampin kullanımından kaçınılmalıdır (26). Enterokoklarla gelişen endokardit ve menenjit gibi diğer ciddi sistemik infeksiyonların tedavisi sorun yaratmaktadır. Enterokokkal endokarditli hastaların çoğunda tek başına penisilin tedavisi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu tür infeksiyonların tedavisi, enterokokların duyarlı oldukları hücre duvarına etkili bir antibiyotik ile yüksek düzeyde direnç göstermedikleri bir aminoglikozid antibiyotiği içeren bakterisidal bir kombinasyonlar ile sağlanır. Endokardit tedavisinde günlük gentamisin dozunun iki veya üçe ve streptomisin dozunun ikiye bölünerek verilmesi önerilmektedir. Enterokokların neden olduğu endokarditlerin tedavisinde dört haftalık süre genellikle yeterlidir. 24 Ancak semptom süresi üç aydan daha uzun hastalarda, relapslarda, mitral ve prostetik kapak tutulumunda altı hafta süreli tedavi önerilmektedir. Menenjitlerde ise iki-üç hafta süren tedavilere yanıt alınmaktadır (30,14). VRE karşı afinitesi ve BOS içine penetrasyonu oldukça iyi olan Linezolid enterokoklara karşı bakteriyostatik olmasına rağmen VRE menenjitinde kullanılabilir (14). 25 Endokarditin eşlik etmediği enterokok bakteremilerinde, kombinasyon tedavisinin gerekliliği konusunda fikir birliği yoktur. Böyle olguların çoğu geçicidir ve kendi kendini sınırlar. Ancak enterokok bakteremili ciddi hastalarda veya monoterapiye yanıt alınamayanlarda kombine tedavi uygulanabilir (14). Beta-laktamaz üreten enterokok infeksiyonlarında, imipenem ve betalaktamaz inhibitörleri sulbaktam, ile penisilinlerin amoksisilin-klavulanik asit kombine ve beta-laktamaz üreten ampisilin- piperasilin-tazobaktam ilaçlar kullanılabilir. Vankomisin ve teikoplanin ilaçlar da olduğu gibi gibi hücre duvarına etkili suşların etken olduğu infeksiyonların tedavisinde yer alabilir (33,14). Yüksek düzeyli penisilin dirençli suşlarda penisilin-aminoglikozid kombinasyonu ile sinerjistik etkileşim elde edilebilmesi için serum penisilin konsantrasyonunun, MİK değerinin iki katı olması gerekmektedir. Bu nedenle kombinasyon tedavisi ile bakteriyostatik veya bakterisidal etkileşim elde Bakterisidal edilmesi, penisilin etkileşim direncinin derecesi MİK<50 µg/mL olduğunda ile ilişkilidir. sağlanabilir. Ancak yüksek düzeyli aminoglikozid direncinin de birlikte olması, bakterisidal tedaviyi, penisilinlerin MİK değerine bakılmaksızın olanaksız hale getirir ( 33). Yüksek düzey penisilin direncine ( MIK ≥16-32 µg/mL ) sahip E. faecium infeksiyonlarında vankomisin verilmelidir. Çoğu vankomisin dirençli enterokoklar (özellikle E. faecalis ) penisilin veya ampisiline duyarlıdır (MIK:0.5-2µg/mL ). Bu tür VRE infeksiyonlarının tedavisinde ampisilin veya vankomisine penisilin yüksek kullanılabilir. düzeyde dirençli Hem penisiline hem de enterokokların (genellikle E. faecium ) tedavisi oldukça büyük sorundur. Vankomisin ve penisilin veya ampisilin kombinasyonunun bu mikroorganizmaların bazılarına in vitro koşullarda bakteriostatik etki ettiği bildirilmiştir (14). 26 Aminoglikozidlere yüksek düzeyli dirence sahip suşların neden olduğu bakterisidal seçeneğinin ne tedavi olduğu gerektiren henüz infeksiyonlarda, en iyi tedavi bilinmemektedir. Endokarditlerde daha uzun süreli (8-12 hafta) yüksek doz ampisilinin veya penisilinin, tek başına sürekli infüzyonu yararlı olabilir (14,33). VRE izole edilen hastalarda kolonizasyon-infeksiyon ayırımı infeksiyon bulgusu intravasküler piyüri olmayan kateterlerden, olmadan idrardan tedaviye yapılmalıdır. Lokal hastada yüzeyel intraperitoneal VRE başlamadan izole ve veya önce, sistemik alanlardan, değiştirilen safra drenlerinden edildiğinde, kolonizasyon ve olarak değerlendirilmelidir ve antibakteriyel tedaviye gerek yoktur (33). Vankomisine dirençli E.faecalis infeksiyonları, penisilin allerjisi olmayan hastalarda, 8-12 g/gün ampisilin dozları ile etkin olarak tedavi edilebilir (33). Vankomisine dirençli E.faecium ise penisilin ve ampisiline daha dirençlidir. Ampisilin MİK değeri ≤64 µg/mL ise için yüksek dozlarda ampisilin tedavide etkili olabilir. MİK değeri 100 µg/mL’nin üzerinde olan E.faecium suşlarında ise yeterli serum seviyesi sağlanamaz. Ampisilinin, sulbaktam ile kombinasyonu E.faecium’a karşı daha etkili bulunmuştur (33). Teikoplanin, VanB tipi direnç taşıyan VRE suşlarının çoğuna etkilidir. Eğer yüksek düzey aminoglikozid direnci yoksa bir aminoglikozid ile birlikte kullanılarak bakterisidal etki elde edilebilir. Ancak teikoplanin tedavisi sırasında direnç gelişebileceği de bildirilmiştir. VanB tipi VRE’lerin etken olduğu endokarditlerin tedavisinde teikoplanin ve diğer bir aktif ajan (örn: aminoglikozid) kombinasyonu başarılı bulunmuştur (14). Yeni geliştirilen antibiyotiklerden bazıları (kinopristin-dalfopristin, linezolid, everninomisin, LY3328 (yeni bir glikopeptid türevi) çoğul dirençli enterokokların tedavisi için çok olmasa da umut vericidir. En fazla klinik veri kinopristin-dalfopristin (streptogramin B-streptogramin A ) 27 için vardır. Bu antibakteriyel, E.faecalis için etkili değil, E. faecium üzerine ise bakteriyostatik etkilidir. Linezolid, oksazolidinon sınıfından sentetik bir antibiyotiktir. Vankomisine dirençli E.faecalis ve E.faecium’a karşı bakteriyostatik etki göstermektedir. Klinik kullanımdaki antibiyotikleri etkileyen direnç mekanizmaları oksazolidinonları etkilememektedir. Ancak linezolid tedavisi sırasında dirençli enterokok suşlarının geliştiğini bildiren yayınlar vardır (33,34). Kloramfenikol, çoklu ilaç direnci gösteren E.faecium’a karşı in vitro aktivitesini korumaktadır. Ancak bazı VRE suşlarında kloramfenikole karşı da direnç gösterilmiştir. Kloramfenikol enterokoklara karşı bakteriyostatik etkilidir (14). Yeni kinolonlar, özellikle klinafloksasin ve sitafloksasin VRE’lere karşı, eski kinolonlara göre daha etkilidir. VRE ile oluşturulan deneysel endokarditlerde klinafloksasin tek başına veya penisilinle birlikte etkili bulunmuştur (33). İndüklenebilir VanA direncinde yalnızca vankomisin varlığında oluşan PBP’lerin artışı sonucunda, beta-laktam antibiyotiklere karşı duyarlılık meydana gelir. Bu durumda vankomisin dirençli enterokokların tedavisinde beta-laktam ve vankomisin kombinasyonu başarılı olabilir. İmipenem, ampisilin ve teikoplanin’in üçlü kombinasyonunun E.faecium endokarditinde bakterisidal olup, sinerji sağladığı gösterilmiştir (22,26 ). Tüm bu çalışmalara rağmen etkili ve güvenilir bir tedavi henüz bulunamamıştır. 28 Tablo V. Vankomisine dirençli enterokok infeksiyonlarında tedavi seçenekleri Ampisilin MİK(µg/mL) 4-32 µg/mL Gentamisin duyarlı Ampisilin-amoksisilin+gentamisin Gentamisin dirençli Ampisilin-amoksisilin+streptomisin(duyarlı ise) 64 µg/mL VanE Vankomisin-teikoplanin+gentamisin VanB Teikoplanin+gentamisin veya streptomisin VanA Vankomisin-beta-laktam+gentamisin İmipenem+ampisilin+teikoplanin Kinopristin-dalfopristin(eğer E.faecium ise) Kloramfenikol Yeni glikopeptidler Yeni kinolonlar Glisiklinler Oksazolidinonlar Everninomisin Nozokomiyal VRE Geçişinin Kontrolü ve Önlenmesi HICPAC tarafından hastadan hastaya VRE geçişini önlemek için alınması gereken izolasyon önlemleri şunlardır. • VRE ile infekte veya kolonize(VRE pozitif) olan hastaların tek kişilik odalara ya da diğer VRE pozitif hastalar ile aynı odaya yerleştirilmesi. • VRE pozitif hastaların odalarına girerken steril olmayan temiz eldiven giyilmesi. • Hasta ile veya hasta odasındaki yüzeylerle temasın fazla olmasının beklendiği durumlarda, hastada idrar veya gaita inkontinansı olması, iloestomi, kolostomi veya açık yara direnajı varlığında VRE pozitif hastanın odasına girerken steril olmayan temiz bir önlük giyilmesi (bazı merkezlerde bu öneri VRE pozitif her hastanın odasına girerken önlük giyilmesi şeklinde modifiye edilerek uygulanmaktadır). • Eldiven ve önlüğün hasta odasını terk etmeden hemen önce çıkarılması ve ellerin antiseptikli bir sabunla ya da su içermeyen antiseptik ajanlarla yıkanması. Eldiven ve 29 önlük çıkarılıp eller yıkandıktan sonra odadaki yüzeylerin hiçbiriyle tekrar temas edilmemesi (35). VRE’ların infeksiyonunu ve kolonizasyonunu tanımlamak, önlemek ve korunmak için infeksiyon kontrol komitesi, antibiyotik kullanımı kontrol komitesi, dezenfeksiyon ve sterilizasyon komitesi, hastane eczanesi, mikrobiyoloji laboratuvarı, klinik bölümler, mutfak, çamaşırhane gibi bir çok noktada kimi zaman ortak, kimi zaman özel uygulamaları içerecek programlar oluşturulmalıdır. Bu programda, VRE saptansın veya saptanmasın kontrollü vankomisin kullanımı en önemli koşul olmalıdır (36). Buna göre: Vankomisin kullanılması önerilen durumlar (35). • Beta-laktamlara dirençli bakterilerin neden olduğu infeksiyonlar, • Gram pozitif bakteri infeksiyonu olan ve penisilin allerjisi bulunan kişiler, • Hayatı tehdit eden, metronidazol tedavisine cevap vermeyen antibiyotikle ilişkili enterokolitler, • Yüksek endokardit riski taşıyan hastaların profilaksisi, • MRSA veya metisiline dirençli S.epidermidis (MRSE) oranı yüksek olan girişimlerden hastanelerde önce uygulanan profilaktik büyük cerrahi uygulanabilir. (profilaksi maksimum iki doz uygulanmalıdır). 30 Vankomisin kullanılmasının önerilmediği durumlar (35). • Rutin cerrahi profilaksi, • MRSA oranı yüksek olmayan hastanelerde, febril nötropenik hastalardaki ampirik tedavi, • Aynı anda alınmış çift kan kültürünün birinde koagülaz-negatif stafilokok üremesi, • Ampirik kültürde olarak başlanan vankomisin beta-laktam dirençli tedavisine mikroorganizma izole edilmemiş olmasına rağmen devam edilmesi, • Kateter infeksiyonlarına karşı profilaksi, • Gastrointestinal sistemin selektif dekontaminasyonu, • MRSA kolonizasyonunun eradikasyonu, • Antibiyotik kullanımına bağlı kolitlerin başlangıç tedavisi, • Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanların rutin profilaksisi, • Sürekli ayaktan periton diyalizi kullanan hastaların rutin profilaksisi, • Böbrek yetmezliği olan hastalarda beta-laktam antibiyotiklere duyarlı infeksiyonların tedavisi, • Vankomisin içeren solüsyonların irrigasyon amacıyla ya da topikal olarak uygulanması 31 MATERYAL ve METOD Çalışmamızda 1 Şubat 2005- 31 Temmuz 2005 tarihleri arasında, H.N.H Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde yatan hastalarda rektal sürüntü örneklerinde VRE taşıyıcılığı araştırıldı. Yatan hastaların yatıştan bir hafta sonra ve yatışı devam eden hastalardan, onbeş günde bir rektal sürüntü örnekleri Stuart taşıma besiyeri kullanılarak alındı. Hastalar VRE kolonizasyonu yönünden takip edildi. 6 aylık süre içinde 76 hastadan rektal sürüntü örneği alındı. Örnek alımı sırasında hastaların yaşı, cinsiyeti, herhangi bir antibiyotik kullanılıp kullanılmadığı, altta yatan bir hastalık olup olmadığı (diabetes mellitus , karaciğer yetmezliği, konjestif kalp yetmezliği, KOAH, kronik renal yetmezlik, immunsupresif tedavi, antineoplastik tedavi, HIV pozitifliği) abdominal ya da kardiyotorasik cerrahi operasyon geçirip geçirmediği, endoskopi, kolonoskopi öyküsü, radyografi için kontrast madde kullanımı, preoperatif barsak hazırlığının yapılması, parenteral nutrisyon, kateter kullanımı sorgulandı. Her hasta için ayrı bir takip formu oluşturuldu. Kullanılan Antibiyotik Profilaktik ampirik Etkene Spesifik Tarihler Süre Cerrahi Girişimler Tarihler * Abdominal: * Kardiyotorasik: 32 Diğerleri Endoskopi Kolonoskopi Radyografi için kontrast madde: Preop barsak hazırlığı : Parenteral nutrisyon kullanımı: Kateter Kullanımı Evet Hayır İdrar Sondası CVP NGT Mekanik Ventilatör Bakterilerin İdantifikasyonu Rektal sürüntü örnekleri ilk olarak Gram negatif bakterileri eradike etmek amacıyla 100 mg/mL azid içeren safra eskülin agara ekildi, 35ºC’de 24 saat inkübe edildi. Besiyerinde üreyen ve rengi siyahlaşan koloniler enterokok idantifikasyon işlemine alındı. Katalaz testi: Enterokoklar, sitokrom enzimleri olmadığı için katalaz testinde negatif reaksiyon verirler. Bu amaçla lam üzerine bir miktar bakteri koyularak üzerine 1-2 damla %3’lük hidrojen peroksit (H2O2) damlatıldı. Hava kabarcıkları oluşturmayan suşlar negatif olarak değerlendirildi ve çalışmaya alındı. Tuz tolerans testi: Enterokok suşları %6.5’luk NaCl içeren ortamda ürerler. Bu testi gerçekleştirmek için, 2-3 koloni bakteri %6.5 NaCl içeren BHI buyyonu içerisine ekildi. Buyyonda üreme sonucu bulanıklık oluşturan suşlar pozitif olarak değerlendirilip çalışmaya alındı. Bulanıklık oluşturmayanlar ise negatif kabul edilerek çalışma dışı bırakıldı. 33 PYR testi: Enterokokları ayırmaya yarayan testlerden biri de PYR testidir. Bu amaçla Oxoid firmasından hazır olarak temin edilen PYR testi kullanıldı. Test, prospektüsüne uygun olarak yapldı. PYR emdirilmiş filtre kağıdı üzerine 1-2 koloni bakteri koyuldu, üzerine buffer solusyonu damlatıldı. 5 dakika beklendi. Daha aminocinnamaldehyde içeren sonra ayıraçtan üzerine %0.015 p-dimetyl- damla döküldü. PYR’nin 1-2 hidrolizi ile oluşan beta-naphthyamine ile ayıracın reaksiyona girmesi sonucu, filtre kağıdı üzerinde pembe renk oluşturan suşlar pozitif olarak değerlendirildi. Pembe renk oluşturmayanlar ise negatif olarak değerlendirildi çalışmaya alınmadı. Safra-eskülin-azid besiyerinde üreyen siyah renkli, katalaz negatif, PYR pozitif, %6.5’luk NaCl’lü ortamda üreyen koloniler Enterococcus spp. olarak adlandırıldı. BHI agar içeren saklama besiyerine ekildi. BHI agar hazır toz besiyerinden (Oxoid) hazırlandı. Daha sonra 6 µ g/mL olacak şekilde hazırlanan vankomisin tozu BHI agara ilave edildi. Vankomisin içeren BHI agar besiyerlerine 26 enterokok suşu azaltma yöntemi ile ekildi. Kontrol amacıyla Enterococcus faecalis ATCC 29212 suşu kullanıldı. Besiyerleri 24 saat 35°C’de inkübe edildi. İnkübasyon sonunda, üreme saptanan yedi suş çalışmaya alındı. Disk difüzyon yöntemi için Mueller-Hinton Agar (Oxoid) plakları hazırlandı. 6 µg/mL vankomisin içeren BHI agar besiyerinde üreyen kolonilerin 0.5 McFarland ayarındaki süspansiyonundan standart Kirby- Bauer Disk Difüzyon yönteminde olduğu gibi plaklara yüzey ekimi yapıldı. Suşların duyarlılıklarını araştırmak üzere vankomisin, teikoplanin, ampisilin, klaritromisin, tetrasiklin, levofloksasin, rifampin, kloramfenikol, linezolid, kinopristin-dalfopristin diskleri kullanıldı. E test yöntemi (AB Biodisk) ile vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri saptandı. 6 µg/mL vankomisin içeren BHI agar besiyerinde üreyen suşların 0.5 McFarland ayarındaki süspansiyonu Mueller-Hinton agar üzerine yayıldıktan sonra üzerine E test stripler yerleştirildi. 24 saatlik inkübasyon süresi sonunda elips şeklindeki inhibisyon alanının stripi kestiği konsantrasyon MİK değeri olarak belirlendi. 34 Beta laktamaz varlığı nitrosefin diski ile araştırıldı. Pozitif kontrol için S.aureus ATCC 25923 kullanıldı. İzole edilen vankomisine dirençli enterokokların tür tayini APİ 20 Strep (bioMerieux) kiti ile yapıldı. 35 BULGULAR H.N.H Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde yatan hastalardan 23 ünde 26 enterokok suşu izole edildi. VRE tespit edilen hastaların yaş aralığı 39-93 idi Ortalama yaş 65 olarak bulundu. VRE tespit edilen yedi hastanın hepsi ampirik antibiyotik tedavisi alıyordu. Bu hastalardaki antibiyotik kullanımı; iki hastada ampisilinsulbaktam+metronidazol, iki hastada seftriakson+metronidazol, bir hastada seftazidim+metronidazol, bir hastada seftriakson+metronidazol+vankomisin, bir hastada ampisilin-sulbaktam şeklinde idi. Hastalarda ortalama antibiyotik kullanım süresi ise 6.6 gün idi. VRE tespit edilen yedi hastanın sadece birisinde altta yatan hastalık saptandı. Bu hastada konjestif kalp yetmezliği mevcuttu. Ayrıca hastaların bir tanesi abdominal cerrahi operasyonu geçirmişti, bir tanesine parenteral nutrisyon tedavisi verilmişti. Tüm olgularda idrar sondası, santral venöz kateter, nazogastrik sonda kullanımı vardı ve hepsi mekanik ventilatör desteği almaktaydı. İzole edilen 26 enterokok suşunun yedi ( % 26.9 ) ‘si 6 µg/ml vankomisin içeren BHI agarda üredi. Bu suşların altı ( % 85.7)’sı E.faecium, bir (% 14.3)’isi E.faecalis idi. Disk difüzyon yöntemi ile altı ( % 85.7 ) suş vankomisin duyarlı, bir ( % 14.3 ) suş vankomisin dirençli idi. Suşların hepsi ampisilin ve levofloksasin duyarlı idi. Bu suşlardan beş tanesi ( % 83 ) E.faecium, bir (% 17) ’i E.faecalis olarak adlandırıldı. Vankomisin dirençli olan suş E.faecalis idi. Disk difüzyon yöntemi ile tespit edilen yedi suşun antibiyotik duyarlılık antibiyotik duyarlılık durumları Tablo Vl’da verildi. 36 Tablo VI. Disk difüzyon yöntemi ile tespit edilen antibiyotik duyarlılık durumları H assas Vankomisin 6 Teikoplanin 5 Ampisilin 7 Klaritromisin 4 Tetrasiklin 2 Levafloksasin 7 Rifampin 6 Kloramfenikol 5 Linezolid 6 Kinopristin-dalfopristin - Az hassas 1 Dirençli 1 2 3 5 1 2 1 6 6 µg / mL vankomisin içeren BHI agarda üreyen yedi suşun E test yöntemi ile vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri araştırıldı. Bir ( % 14.3 ) suşta yüksek düzey vankomisin direnci ( (MİK ≥ 64 µg/mL ), altı ( % 85.7 ) suşta düşük düzey ( % 14.3 ) suş direnci ( MİK 2-32 µg/mL) saptandı. Bir vankomisin ise yüksek düzey teikoplanin dirençli idi. Yüksek düzey teikoplanin direnci olan bu suş aynı zamanda yüksek düzey vankomisin dirençli idi. Suşların vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri Tablo Vll’de verildi. Ayrıca VRE saptanan suşlarda beta-laktamaz aktivitesi görülmedi. Tablo VII. E test yöntemi ile vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri Bakteri Vankomisin E test µ Teikoplanin E test µ g/mL 1 2 3 4 5 6 7 E.faecium E.faecium E.faecium E.faecium E.faecalis E.faecium E.faecium >256 6 8 12 8 8 8 g/mL 128 0.25 2 0.75 1 1.5 0.75 37 TARTIŞMA VE SONUÇ Enterokoklar, nozokomiyal bakteremilerin üçüncü, üriner sistem ve yara infeksiyonlarının nedenlerle immun ikinci sistemin uzaması, intravasküler katater sıklıkta saptanan etkenleridir. Çeşitli baskılanması, hastanede veya yatış protezler, hematolojik süresinin maligniteli hastalarda uzun süreli tedavi uygulamaları bu riski artırmaktadır (33). Enterokoklar, sindirim sistemi ve kadın genital sisteminin normal florasında bulunur ve enterokokkal infeksiyonların çoğu endojen kaynaklıdır. Son zamanlarda yayımlanan birçok araştırmada, VRE’lerin hastadan hastaya direkt veya personelin elleri, kontamine hasta bakım ekipmanları ve çevre ile indirekt olarak geçişinin mümkün olduğu vurgulanmaktadır (2). E. faecalis ( % 85-90) ve E. faecium ( % 5-10) klinik izolasyonu en fazla olan enterokok türleridir. E. casseliflavus ve E. avium gibi diğer enterokok türleri de giderek artan oranlarda saptanmaktadır. Şekercioğlu ve arkadaşlarının (37) yaptıkları çalışmada, 30 enterokok suşunun % 50’si E. faecalis, % 47’si E. faecium ve % 3’ü E. avium olarak saptanmıştır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, E. faecium’un daha sık izole edildiği, E. faecalis’in E. faecium’a oranının 3.7/1’den 1.9/1’e düştüğü belirtilmektedir (15). Çalışmamızda da suşların %.85.7’si E .faecium, %14.3’ü E. faecalis bulundu. Yapılan çalışmalarda, dirençli enterokok kolonizasyonunun erken tespitinde rektal sürüntü kültürlerinin yapılması en uygun yöntem olarak bildirilmiştir ( 38-40 ). Landman ve arkadaşları ( 38 ) hastane kaynaklı VRE kolonizasyonu ile ilgili çalışmalarında; hastanede yatan 189 38 hastadan perirektal sürüntü örnekleri almışlar ve 101 ( % 53 ) hastada VRE kolonizasyonu tespit etmişlerdir. Ceryan ve arkadaşlarının ( 41 ) yaptığı bir çalışmada, rektal sürüntü kültüründen elde enterokok suşundan, 5 (% 2.5) ’inde VRE saptamışlardır. edilen 197 Harris ve arkadaşlarının ( 42 ) cerrahi yoğun bakım ünitesinde yaptıkları çalışmada, 1362 olgunun 136’sının (% 10) VRE ile kolonize olduğunu bildirmişlerdir. Grayson ve arkadaşlarının ( 43 ) 134 yoğun bakım hastasını içeren çalışmalarında bir ( % 0.7 ) hastada VRE kolonizasyonu saptanmıştır. Çalışmamızda ise hastanemiz yoğun bakım ünitesinde 6 aylık bir izlem sonucunda, 76 hastanın 7 (% 9.2) ’sinde VRE kolonizasyonu saptandı. Bir başka ifade ile 23 hastada izole edilen 26 enterokok suşunun yedi ( % 26.9 )’si VRE idi. Antibiyotik kullanım öyküsünün, dirençli enterokok kolonizasyonu ve enfeksiyonu için zemin hazırlayan risk faktörlerinden birisi olduğu çok sayıda çalışmada gösterilmiştir (30,38,40,44,45,46,47). Michael ve arkadaşları ( 48 ) yaptıkları bir çalışmada anaerob ajanların (metronidazol, klindamisin ve imipenem ) kullanımının VRE bakteremisi gelişiminde önemli bir risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Öngen ve arkadaşları ( 31 ) bir olgu sunumunda, crush sendromu nedeniyle YBÜ’de yatan ve sırasıyla sefazol+metronidazol, kullanımı olan bir siprofloksasin+amikasin, hastanın kateter kültüründe VRE izole edildiğini bildirmişlerdir. Fridkin ve yaptıkları bir seftazidim+vankomisin arkadaşları ( 49 ) çalışmada, 3. kuşak yoğun sefalosporin bakım ünitesinde ve vankomisin kullanımının, diğer faktörlerden bağımsız olarak VRE insidansında artışa neden olduğunu bildirmişlerdir. Kolar ve arkadaşları ( 50 ) yaptıkları bir çalışmada, % 15.1 olan VRE oranının, glikopeptid ve üçüncü kuşak sefalosporin kullanımının kısıtlanmasıyla 2000 yılında, %6.1’e düştüğünü belirtmişlerdir. Çalışmamızda VRE tespit edilen yedi hastanın hepsine antibiyotik tedavisi uygulanmıştı. Vankomisin dirençli E. faecium edilen izole altı hastadan birisine seftriakson+metronidazol+vankomisin, ikisine seftriakson+metronidazol, ikisine ampisilin-sulbaktam+metronidazol, birisine 39 ampisilin-sulbaktam, birisine de seftazidim+metronidazol içeren antibiyotik tedavisi uygulanmıştı. CDC’ nin 1995 yılı verilerine göre, altta yatan bir hastalığın bulunması, intraabdominal veya kardiyotorasik cerrahi operasyon öyküsü, santral venöz kateter kullanımı, idrar sondasının olması VRE infeksiyonu ya da kolonizasyonu için risk faktörleri olarak belirtilmişlerdir ( 35 ). Çalışmamızda VRE tespit ettiğimiz hastaların hepsinde idrar sondası ve santral venöz kateter kullanımı vardı. Hastalardan sadece birisi abdominal cerrahi operasyon geçirmişti. Ancak kardiyotorasik cerrahi operasyon geçiren hasta yoktu. Vankomisin için MİK değerleri agar dilüsyon, agar gradient dilüsyon, broth makrodilüsyon yöntemlerinden birisi ile saptanmalı ve inkübasyon süresi plakların 24 saat 24 saat olmalıdır. Disk difüzyon yönteminde ise inkübasyonu ve inhibisyon zonlarının ışık altında okunması önerilmektedir (51). Tenover ve arkadaşlarının ( 52 ) 1993 yılında yaptıkları çalışmada, enterokoklarda disk difüzyon yöntemiyle glikopeptid direncini saptamanın güç olduğunu bildirmişlerdir (52). Yamane ve arkadaşlarının ( 53 ) 1997 yılında yaptıkları bir araştırmada, disk difüzyon yönteminin vankomisine dirençli enterokok ve vankomisine duyarlı enterokok ayırımını yapmada yetersiz kaldığını, Vitek GPS-TA otomotize yönteminin VanA ve VanB direncinin saptamada yanlış sonuçlar verdiğini, E test ve agar tarama yönteminin en güvenilir yöntem olduğunu, eğer dirençli veya orta duyarlı bir suş saptanırsa mutlaka PCR ile VanA, Van B direnci bakılması gerektiğini bildirmişlerdir. Çalışmamızda vankomisin ve teikoplanin direncini disk difüzyon, agar tarama ve E test yöntemleri ile araştırdık Çalışmamızda 26 enterokok suşunun birisi disk difüzyon yöntemi ile vankomisin dirençli, yedisi E test ve agar tarama yöntemi ile vankomisin dirençli idi. E test ve agar tarama yöntemi ile vankomisin dirençli olan suşlardan sadece birisinde disk difüzyon yöntemi ile bakılan vankomisin 40 zon çapı 0 mm (dirençli) idi, bu suşun E test yöntemi ile MİK değeri ise 6 µ g/mL olarak tespit edildi. E test yöntemi ile vankomisin MİK değeri orta derecede duyarlı (intermediate) bulunan 6 suştan birisi disk difüzyon yöntemi ile dirençli, diğer beş suş duyarlı olarak saptandı. VRE olarak değerlendirilen yedi suştan E test yöntemi ile sadece birisinde vankomisin MİK değeri >256 µg/mL belirlendi, oysa disk difüzyon yöntemi ile bu suş vankomisin duyarlı olarak bulundu. Gordts ve arkadaşlarının ( 54 ) yaptıkları bir çalışmada 636 hastanın 22 ( % 3.5)’sinde VRE saptamışlar, VRE saptanan 22 suşun 13’ünde aynı zamanda teikoplanin direnci de bulduklarını bildirmişlerdir. Çalışmamızda teikoplanin MİK değerlerine E test yöntemi ile araştırıldı. Yedi suştan birisinde teikoplanin MİK değeri 128 µg/mL (dirençli) olarak saptandı. Diğer suşlar teikoplanin duyarlı olarak değerlendirildi. Teikoplanin direnci olan suşun vankomisin MİK değeri > 256 µg/mL idi. Enterokoklarda beta laktamaz üretimine bağlı yüksek direnç ilk olarak 1983 yılında Murray ve arkadaşları ( 28 ) tarafından gösterilmiştir. Moaddab ve Töreci’nin 198 enterokok suşu ile yaptığı çalışmalarda beta-laktamaz aktivitesi saptamamışlardır (29). Çalışmamızda da izole edile VRE suşlarında beta-laktamaz aktivitesi saptanmadı. Sonuç olarak; ülkemizde son yıllarda bildirilmeye başlanan VRE izolatlarının olması, yakın gelecekte olası VRE infeksiyonları ve bu infeksiyonların yayılımının kontrolü için ampirik antibiyotik tedavisinin rasyonel olması ve hastane infeksiyon sürveyanslarının yapılması önemlidir. Çoğul dirençli streptokok ve enterokoklar da hem dirençten stafilokoklara transfer sorumlu ederek penisilin ve plazmidlerini vankomisin dirençlilik özelliklerini bu bakterilere aktarabilme yetenekleri, hem de bu infeksiyonların yayılma olasılığı oldukça kaygı vericidir (24). Bu nedenle infeksiyon risk faktörlerinin, hazırlayıcı etkenlerin, direnç saptama ve tarama yöntemleri ile korunma yollarının iyi bilinmesi 41 gerekmektedir. Klinik bir örnekten VRE izole edilmesi durumunda duyarlılık testlerinin bu yöntemlerden birisi ile tekrar edilmesi, ikinci test sonucu beklenmeden infeksiyon kontrol komitesine ve ilgili servise haber verilmesi gereklidir. Bulaşın azaltılması için VRE’li hastalar izole edilmeli, izolasyon olanağı yoksa, yattığı süre içinde başka kliniğe sevk edilmemeli, her hasta için ayrı malzeme kullanılmalı, çevre ve tıbbi malzeme uygun dezenfektanlar ile dezenfekte edilmeli, personel el yıkama, eldiven giyme ve önlük takma gibi önlemler alınmalıdır. 42 ÖZET Enterokoklar virulansı düşük mikroorganizmalar olmalarına rağmen önemli bir nozokomiyal infeksiyon etkenleridir. Birçok antimikrobiyal ajana karşı doğal veya kazanılmış direnç göstermeleri nedeniyle son yıllarda hastane kaynaklı infeksiyon etkenleri arasında üst sıralara yükselmişlerdir. Hastanede yatan hastalarda VRE kolonizasyonunun erken tespiti, enterokokkal infeksiyonların kontrolünde önemlidir. Bu amaçla rektal sürüntü kültürlerinin yapılması önerilmektedir. Bu çalışmada H.N.H Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde yatan hastalarda 6 aylık bir sürede VRE kolonizasyonu araştırıldı. 76 hastadan 26 enterokok suşu izole edildi. VRE izolasyonu için agar tarama yöntemi kullanıldı. Bu yöntem ile üreme saptanan yedi suşda vankomisin ve teikoplanin E test yöntemi ile MİK değeri araştırıldı. Ayrıca VRE olarak değerlendirilen suşlarda disk difüzyon yöntemi ile antibiyotik duyarlılıkları belirlendi. VRE olarak izole edilen suşların 6(%85.7)’sı E.faecium, 1(%14.3)’i E.faecalis olarak saptandı. E test yöntemi ile yedi enterokok suşunun hepsi vankomisin dirençli, birisi teikoplanin dirençli idi. Disk difüzyon yöntemi ile suşların sadece birisinin vankomisin dirençli, ikisinin de teikoplanin dirençli olduğu tespit edildi. VRE saptamada agar tarama ve E test yönteminin disk difüzyon yöntemine göre daha güvenilir olduğu saptandı. Sonuç olarak, hastaların uzun süreli tedavi gördüğü ve antibiyotik kullanımının yaygın olduğu kliniklerde enterokoklar önemli nozokomiyal patojenlerdir. Bu nedenle izole edilen enterokokların antibiyotik duyarlılığı, tür tayini, vankomisin duyarlılığı araştırılmalı, vankomisine orta duyarlı ve dirençli suşlar saptandığında mutlaka MİK değerlerine bakılmalıdır. VRE tespit edilen hastalar için kontrol ve korunma önlemleri alınmalıdır. 43 SUMMARY Enterococci, in spite of the fact that their virulance are low, important nosocomial causative agents. Because of the fact that they have intrinsic and acquired resistance to many antimicrobial agents which is one of the most freuquent isolated microorganisms from hospital infection in recently. The early detection of VRE colonization in the hospitalized patient is need for the enterococcal infection control. For this reason, it is suggested that rectal swab cultures should be done. In this study VRE colonization was investigated in the patients hospitalized in H.N.H Anesthesiology and Reanimation Clinic. Out of 76 patients, 26 enterococci strains were isolated. Agar screening method was used for VRE isolation. E test was used for investigation of vancomycin and teicoplanin MIC value in seven VRE strains. In addition in the strains evaluated as VRE, antibiotic susceptibility patterns were studied with the disk diffusion method. Of the strains isolated as VRE, 6(%85.7) were identified as E. faecium and 1(%14.3) as E. faecalis by API 20 strep. With E-test method, all of the seven enterococci were vancomycin-resistant and one was teicoplanin- resistant. With the method of disk-diffusion method, only one strains was vancomycin-resistant, two teicoplanin–resistant. In determining VRE, agarscreening and E-test methods were sensitive than disk-diffusion method. As a result, enterococci are important nosocomial pathogens in the clinics where the patients have long-term treatment and the widespread antibiotic use. For this reason the antibiotic susceptibility of enterococci, isolated species determination, investigated. When intermediate vancomycin susceptibility should be and resistant enterococci strains are detected, MIC values of this entrococci must be certainly investigated. For the patients in whom VRE has been detected, infection control and prevention must be done. 44 KAYNAKLAR 1- Akan ÖA. Enterokok Vahapoğlu H. Yeni ve türlerinin mikrobiyolojisi. Ed: Ünal S, Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2004;5-9. 2- Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger PC, Winn WC. Procop G, Woods G. Color Atlas and Textbook of Diagnostik Microbiology. Sixth edition. Philadelphia: Lippincott Co 2005:700-711. 3- Başustaoğlu A, Aydoğan H. İnfeksiyon Hastalıkları Serisi. Enterokoklar. Ed: Uzun Ö. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2002;5(2):45-60. 4- Bilgehan H. Klinik Mikrobiyoloji. Barış Yayınları Fakülteler Kitabevi. Onuncu baskı. İzmir 2000: 271-279. 5- Bilgehan H. Klinik Mikrobiyolojik Tanı. Barış Yayınları Fakülteler Kitabevi Üçüncü baskı. İzmir 2002:495-523. 6- Korten V. Enterokoklar. In: Topçu (eds). İnfeksiyon Hastalıkları AW, ve Söyletir G, Mikrobiyolojisi. Doğanay M Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti . 2.baskı. İstanbul 2002:1497-1506. 7- Murray BE. The life and times of the enterococcus. Clin Microbiol Rev 1990;3:46-65. 8- Facklam RR, Teixeria LM. Enterococcus. In: Collier L, Bolows A, Topley & Wilson’s Sussman (eds). Microbiology and microbial infections. Vol 2 (Systematic Bacteriology). Ed: Edvard Arnold, 9th edition. London 1998:669-682. 9- Gültekin M. Enterokoklar: Ed: Ulusoy S, Usluer G, Ünal S . Mikrobiyoloji, epidemiyoloji ve patogenez. Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları. Ankara 2004:121-140. 10-Lawrence L, Livornese Jr MD, Susan Dias, et al . Hospital- acquired Infection with vancomycin-resistant Enterococcus faecium transmitted by electronic thermometers. Annals of Internal Medicine 1992;117:112-116. 11- Zervos M J, Terpennig MS, Schaberg DR, Theaesse PM, Medenderp SV, Kauffman CA. High-level aminoglycoside resistant 45 enterococci: Colonization of nursing home and acut care hospital patients. Arch Intern Med 1987;147:1591-1594. 12- Zervos MJ, Dembinski S, Mikesell T, Schaberg DR. High-level resistance to gentamicin in Streptococcus faecalis: Risk factors and evidence for exogenous acwuasition of infection. J Infect Dis 1986;153:1073-1083. 13-Chenoweth C, Schaberg D. The epidemiology of enterococci. Eur J Clin Microbiol Infect Dis 1990; 9: 80-89. 14-Robert C, Moellering RC. Enterococcus species, Streptococcus bovis and Leuconostoc spesies. In: Mandell GL, Bennet JE, Dolin R (edc). Principles and Practice of Infectious Disease. Vol 2. sixth edition. Elsevier Churchıll Livingstone 2005: 2411-2417. 15-Sümerkan B. Vankomisine dirençli enterokoklar. In:Günaydın M, Esen Ş, Saniç A, Leblebicioğlu H, eds. Sterilizasyon Dezenfeksiyon ve Hastane İnfeksiyonları Samsun:Samsun İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Araştırmaları Derneği 2002: 329-334. 16-Boyce JM, Mermel LA, Zerves MJ et al. Controlling vancomycinresistant enterococci. Infect Control Hosp Epidemiol 1995; 16: 634637. 17-Moellering RC Jr. Emergence of enterococcus as a significant pathogen. Clin Infect Dis 1992;14:1173-1178. 18-Facklam RR, Sahm DF. Enterococcus. In:Murray PR, Baron EJ, Pfaller MA, Tenover FC, Yolken RH (eds). Manuel of Clinical Microbiology. Sixth edition. ASM Press. Waschington 1995: 308-315. 19-Esen Ş. Enterokokların neden olduğu infeksiyonlar ve tedavi seçenekleri. Ed: Ulusoy S, Usluer G, Ünal S. Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları. Ankara 2004:159-170. 20-Leblebicioğlu H, Esen S. Hospital-acquired urinary tract infection in Turkey: A nationwide multicenter point prevalence study. J Hosp Infect 2003; 53: 207-210. 46 21-Taşova Y, İnal A.S. Enterokok infeksiyonlarında klinik. Ed: Şardan Y Ç. Yeni ve Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar 2004. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2004:17-22. 22-Şardan Y.Ç. Enterokoklarla gelişen infeksiyonlar. Ed:Uzun Ö. İnfeksiyon Hastalıkları Serisi 2002 . Ankara .2002;5(2): 61-67. 23-Korten V. Enterokok infeksiyonları. In: İliçin G, Ünal S, Biberoğlu K, Akalın S, Süleymanlar G (eds). Temel İç Hastalıkları. İkinci baskı. Güneş Kitabevi Ltd. Şti. Ankara 2005 3118-3120. 24-Başustaoğlu A. Enterokoklarda antibakteriyel direnç mekanizmaları ve direnç sorunu. Ed: Ulusoy S, Usluer G, Ünal S. Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları. Bilimsel Tıp Yayınevi Ankara 2004: 141-158. 25-Şardan YÇ. Enterokoklarda direnç sorunu. Ed: Şardan YÇ. Yeni ve Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2004:10-16. 26-Lefort A, Mainandi JL, Tod M, Lortholory O. Antienterococcal antibiotics. Med Clin North Ame 2000; 6:1471-1495. 27-Derbentli Ş. Nozokomiyal enterokok infeksiyonları. Galenos. 1998;23: 14-17 28-Murray BE, Mederski-Samoraj B. Transferable beta-lactamase a new mechanism for in vitro penicillin resistance in Streptococcus feacalis. J Clin Invest 1983; 72: 1168-1171 29-Moaddab S, Töreci K,. Enterokok suşlarında tür tayini, vankomisin ve diğer bazı antibiyotiklere direnç aranması.Türk Mikrobioyol Cemiy Derg 2000; 30: 77-84. 30-Uttley AHC, Collins CH, Naidoo J, George RC. Vancomycin resistant enterococci. Lanset 1988;1:57-58. 31-Öngen B, Gürler N, Esen F, Karayay S, Töreci K. Glikopeptidlere ve denendiği bütün antibiyotiklere dirençli Enterococcus faecium suşu. Ankem Derg 1999;13:501-505. 32-Başustaoğlu A, Aydoğan H, Beşirbellioğlu B. GATA’da izole edilen ikinci glikopeptid direnci E.faecium.[Özet]. In:Cengiz AT,Erdem B, Dolapçı Gİ, Tekeli FA, eds. XXIX. Türk Mikrobiyoloji Kongresi (8-13 47 Ekim 2000, Antalya) Program ve Özet Kitabı. İstanbul:Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti & Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği 2000: 349. 33-Kutlu SS, Dokuzoğuz B. Enterokok infeksiyonlarında tedavi seçenekleri. Ed: Ünal S,Vahapoğlu H. Yeni ve Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2004: 23-32. 34-Balık İ, Birengel S. Oksazolidinonlar: Ed:Leblebicioğlu H, Usluer G, Ulusoy S. Linezolid-eperozolid. Antibiyotikler. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2003: 365-374. 35-Center for disease Control and Prevention. Recommendation for preventing spread of vancomycin resistance. Infect Control Hosp Epidemiol 1995;16:105-113. 36-Başustaoğlu A, Özyurt M, Beyan C ve arkadaşları. Kan kültüründe izole edilen glikopeptid dirençli Enterococcus faecium. Flora 20005; 2: 142-147. 37-Şekercioğlu AO, Vural T, Çolak D, Öğünç D, Öngüt G. “Kan kültürlerinde izole edilen enterokok türlerinin antibiyotik duyarlılık ve yüksek düzey gentamisin dirençliliklerinin saptanması. Ankem Derg 1998; 12:2114. 38-Landman D, Quale JM, Oydna E, Willey B, et al. Comparison of selective media for identifiying fecal carriage of vancomycin- resistant enterococci. J Clin Microbiol 1996; 34: 751-752. 39-Handwerger S, Raucher B, Altarac D, et al. Nosocomial outbreak due to Enterococcus faecium highly resistant to vancomycin, penicillin and gentamicin. Clin Infect Dis 1993; 16: 750-755. 40-Boyce JM, Opal SM, Chow JW, et al. Outbreak of multidrugresistant Enterococcus faecium with transferable vanB class vancomycin resistance. J Clin Microbiol 1994; 32: 1148-1153. 41-Ceryan N, Ülkar GB, Gürbüz OA, Apaydın N, Oskovi H, Mert A. Enterokoklarda glikopeptid direnci [Özet]. In:Cengiz AT, Erdem B, Dolapçı Gİ, Tekeli FA, eds. XXIX. Türk Mikrobiyoloji Kongresi (8-13 Ekim 2000, Antalya) Program ve Özet Kitabı. İstanbul: Türk 48 Mikrobiyoloji Cemiyeti & Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği 2000: 380. 42-Harris AD, Nemoy L, Johnson JA, et al . Co-carriage rates of vancomycin-resistant Enterococus and extended-spectrum beta- lactamase-producing bacteria among a cohort of intensive care unit patient:implication for an active surveillance program. Infect Control Hosp Epidemiol 2004; 25: 105-108. 43-Grayson ML, Grabsch AE, Johnson PDR, et al. Outcome of a screening program for vancomycin-resistant enterococci in a hospital in Victoria. MJA 1999; 171: 133-136. 44-Quale J, Landman D, Saurino G, et al. Manipulation of a hospital antimicrobial formulary to control an outbreak of vancomycin-resistant enterococci. Clin Infect Dis 1996; 23: 1020-1025. 45-Frieden TR, Munsif SS, Low DE, Willey BM, et al. Emergence of vancomycin-resistant enterococci in New York City. Lancet. 1993; 342: 76-79. 46-Boyle JF, Soumakıs Epidemiologic analysis SA, Rendo and A, genotypic Herrington JA, et characterization of al. a nosocomial outbreak of vancomycin-resistant enterococci. J Clin Microbiol 1993; 31: 1280-1285. 47-Bradley SJ, Wilson ALT, Allen MC, Sher HA, et al. The control of hyperendemic glycopeptide-resistant Enterococcus spp. on a haematology unit by changing antibiotic usage. J Antimicrobial Chemotherapy 1999; 43: 261-266. 48-Edmond MB, Ober JF, Weinbaum DL, et al. Vancomycin-resistant Enterococcus faecium bacteremia: Risk factors for infection. Clin Infect Dis 1995; 20: 1126-1133. 49-Fridkin SK, Edwarts JR, Couval JM, et al.The effect of vancomycin and third-generation cephalosporins on prevalance of vancomycinresistant enterococci in 126 US adult intensive care units. Ann Intern Med 2001; 135: 175-178. 49 50-Kolar M, Vagnerova I, Pantucek R, Cermak P. Impact of rational antibiotic usage on occurance of vancomycin-resistant enterococci in hematological patient. Clin Microbial Infect 2001; 7: 91. 51-Çetinkaya Y. Vankomisine dirençli enterokoklar: Epidemiyoloji ve kontrol. Flora 2000; 4: 195-204. 52-Tenover FC, Tokars J, Swenson J, et al. Ability of clinical laboratories to detect antimicrobial agent-resistant enterococci. J Clin Microbiol 1993; 31: 1695-1699. 53-Yamane N, Miyagama S, Nokasone I, et al. “Laboratory evaluation of antimicrobial susceptibility testing to detect VRE. J Clin Pathol. Jpn 1997; 45: 381-390. 54-Gordt B, Landuyt HV, Ieven M, et al. Vancomycin-resistant enterococci colonizing the Intestinal tract of hospitalized patient. J Clin Microbiol 1995; 33: 2842-2846.2 50