Türkiye`de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal

advertisement
İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ
ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Cilt: 6, Sayı: 2, 2017
Sayfa: 1189-1203
Received/Geliş: Accepted/Kabul:
[31-03-2017] – [11-06-2017]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma
ve Siyasal Yaşamdaki Yerine Etkisi
Murat SARI
Ar. Gör., Fırat Üniversitesi, İnsani ve Soyal Bilimler Fakültesi
RA.,Firat University Faculty of humanitarian and Social Sciences
muratsari@firat.edu.tr
Öz
Türkiye’de yaklaşık olarak nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, normal yaşamda, çalışma
yaşamında ve parlamentoda hak ettiği yeri bulamamaktadırlar. Kadınlar özellikle daha nitelikli
olarak düşünülen ve daha fazla vasıf gerektiren meslek grupları içerisinde kendilerine daha az
yer bulabilmektedirler. Özellikle siyasi hayatta yani siyasette ve üst düzey yöneticilerin
istihdamında genellikle erkek nüfus daha baskın rol oynamaktadır. Atatürk Döneminde
başlatılan Türk Devrimi, kadın hakları konusunda evrensel standartlarda bir dönüşümü
gerçekleştirmiştir. Buna rağmen günümüz Türkiye’sinde kadının toplumdaki yeri nüfusla
doğru orantılı değildir. Bu çalışmada Türkiye’de cinsler arası meydana gelen eşitsizlik ortaya
konularak, Türkiye’de kadının çalışma yaşamında ve siyasal yaşamdaki eksik temsilinin
nedenleri üzerinde durulmakta ve bu durumun çözümü için önerilerde bulunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Cinsiyet, Ayrımcılık, Siyasal Yaşam, Türkiye’de Kadın
The Impact Of Gender-Based Dıscrımınatıon On Women’s
Posıtıons In Workıng And Polıtıcıal Lıfe In Turkey
Abstract
Women, who make up almost half of the population in Turkey, can not find their place in
normal life, working life and parliament. Women can find less space for occupational groups
that need to be more qualified and more qualified. The male population plays a more dominant
role in the employment of politicians and senior managers, especially in political life. The
Turkish Revolution, which started at the time of Ataturk, changed universal standards of
women's rights. However, the place of women in society is not directly proportional to the
population in today's Turkey In this study, inequality between genders emerged in Turkey and
the reasons for missing representations in women's working life and political life in Turkey
were emphasized and solution proposals were introduced.
Keywords: Woman, Gender, Discrimination, Political Life, Woman in Turkey
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
Giriş
Günümüz toplumlarına en fazla aşılanmak istenen kavram “tüketim”dir.
Tüketim toplumu, yalnızca malların değil, aynı zamanda değerlerin de
tüketilmesi yani yozlaşma anlamına gelmektedir. Bu nedenle modernitenin
günümüz kadınının toplumsal yaşamdaki temsilini daha da artırması
beklenirken, yaşanan yozlaşma kadınları daha az temsil edilir hale
getirmiştir. Bu durumda yaşanılan hayat bir modern toplumu değil, postmodern toplum değerlerini yansıtmaktadır.
Liyakat; layık olma anlamına gelmekte ve hak edenin göreve getirilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerde
kadınların bazı görevlere sırf cinsiyetlerinden dolayı getirilmediği
görülmektedir. Türkiye’de de liyakat, cinsiyetlerin kendi içinde söz konusu
olabilmekte, cinsiyetler arasında ise çoğu zaman erkek olmak layık olma
anlamına gelmektedir.
Çalışmanın temel amacı Türkiye’deki cinsiyetler arasındaki eşitsizliği
ortaya koymaktır. Eşitsizliğin görülebilmesi amacıyla çalışmada öncelikle
ayrımcılık ve cinsiyetler arasında bunun nasıl olduğu üzerinde durulacak,
Türkiye’de kadınların çalışma ve siyasal yaşamda hangi düzeyde temsil
edilebildikleri belirtilerek, dengesizliğin nedenleri çalışmanın sonuç
bölümünde anlatılacaktır.
1. Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık
Ayrımcılık; insanların cinsiyet, dil, din, renk, ırk ya da etnik köken gibi
nedenlerle farklı muameleye tabi tutulmasıdır. İşe almada, ücret ödemede,
okula kabul etmede ya da çeşitli kamu olanaklarından yararlandırmada
kişilere karşı adı geçen faktörlere göre farklı uygulamaların
gerçekleştirilmesidir (Demir ve Acar, 2007: 54) . İşgücü piyasalarında
ayrımcılık ise; işgücü piyasasında benzer insan sermayesine sahip bireylere,
yaş, cinsiyet ve ırklarına dayalı olarak farklı davranılması anlamına
gelmektedir (Çolak ve Altan, 2003: 203). Ayrımcılık, ise ilk alınmadan
eğitime, ücretlerden mesleki ayrıma ve işten çıkarmalara kadar istihdam
sürecinin her aşamasında ortaya çıkabilmektedir.
Sosyal dışlanmanın en önemlisi tüm toplumlarda karşılaşılan cinsiyete
dayalı ayrımcılıktır. Ancak cinsiyete dayalı ayrımcılığın, işbölümünün, erk
ve düzenlemeler bakımından biyolojik değil, sosyal olarak gerçekleştiği
kabul edilmektedir. Toplumda ve aile içinde öncelikli olarak ev işleri ve
çocuk bakımından sorumlu olarak kabul edilen kadın iş hayatında öncelikle
dışlanmakta ve ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Bu yüzden kadınla erkek
arasındaki işgücü katılım oranları hep erkekler lehine artmış, bu oran AB’de
1990’lı yılların başından itibaren %25’ten % 18’e gerilemiştir. Günümüzde
kadınların pek çok meslekten dışlandığı bilinmektedir. Kadın işçiler,
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1190]
Murat SARI
ekonomik kriz dönemlerinde de ilk önce işten çıkarılan grup olarak ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca kadınlara, aynı işi yapan erkek meslektaşlarına göre
daha düşük ücret ödenmesi de bir başka ayrımcılık örneğidir (Turpçu, 2004:
10).
Türkiye’de istihdam ve işgücüne katılma oranlarına baktığımızda erkeklerin
% 69,7’si işgücüne katılmakta iken bu oran kadınlarda sadece %30,3’tür
(TÜİK, 2016). Kadın istihdamında yoğunluğun hizmet sektöründe olması
dikkat çekicidir. 2014 yılı rakamlarına göre sanayide çalışan kadınların oranı
%16,1 iken, hizmetler sektöründe çalışan kadınların oranı %49,9’dur (TÜİK,
2014). Kadın çalışanlar, işgücü piyasasında ikincil statüde ve alt sıralı
konumdadır. Çok sayıda kadın, bölünmüş bir piyasada vasıfsız ve düşük
ücretli işlerde yoğunlaşmış durumdadır. Çalışan kadınların büyük
çoğunluğu ücretsiz (aile işçisi), sigortasız ve sosyal güvenceden yoksundur.
Ayrımcılık yalnızca çalışma yaşamında değil, toplumsal yaşamın bütün
alanlarında kendini göstermektedir. Cinsiyete dayalı ayrımcılık, kadınların
günlük yaşam etkinliklerine özgürce ve tam olarak katılma olanağından
mahrum bırakılması durumunda ortaya çıkmaktadır. Cinsiyet esaslı
ayrımcılık, kimi zaman karar mekanizmalarına katılamama, kamusal
olanaklardan yararlanmanın engellenmesi, mal ve hizmetlerden
yararlanmadan mahrum bırakılma, sağlıksız koşullarda yaşama, yeterli
besine ulaşamama, uygun barınma ya da konut bulmada zorluklar, çalışma
yaşamında engellenmeler, işyerinde taciz ya da haksızlığa uğrama ve
sendikaya katılmadan mahrum bırakılmayı kapsayabilmektedir (Mayatürk,
2006).
Kadınlara yönelik ayrımcılığın gerekçesi olarak, erkeklerle olan farklılıkları
şu şekilde yapılmaktadır (Ecevit, 1998; 278): Kadınlar beceri istemeyen,
erkekler beceri isteyen işlerde; kadınlar emek yoğun, erkekler sermaye
yoğun işlerde; kadınlar el emeği kullanımında, erkekler makine
kullanımında; kadınlar hafif işlerde, erkekler ağır işlerde; kadınlar parça
birleştirmede, erkekler bütünü oluşturmada; kadınlar üretim sürecinin
hazırlık ve bitirme işlerinde, erkekler esas üretim aşamalarında, çalışmaya
uygun görülmektedir.
2. Türkiye’de Cinsiyete Göre Nüfus ve Eğitim Düzeyleri
2.1. Türkiye’de Cinsiyete Göre Nüfusun Gelişimi
Dünyadaki nüfusun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Ancak kadınlar
nüfusun yarısını oluşturmakla birlikte ekonomik ve toplumsal yaşamda aynı
oranda rol alamamaktadırlar. Kadınların ekonomik ve toplumsal yaşamda
yerini değerlendirmeden önce Türkiye’de cinsiyete göre nüfusun gelişimine
bakmak gerekmektedir.
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1191]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
Tablo 1: Türkiye’de Erkek ve Kadın Nüfus Gelişimi (1945-2016)
Yıllar
Toplam Erkek
Nüfus
Toplam Kadın
Nüfus
Toplam Nüfus
1945
9.446.580
9.343.594
18.790.170
1980
22.695.362
22.041.595
44.736.957
1985
25.671.975
24.992.483
50.664.458
1990
28.607.047
27.865.988
56.473.035
2000
34.346.735
33.457.192
67.803.927
2007
35.376.533
35.209.723
70.586.256
2008
35.901.154
35.615.946
71.517.100
2009
35.462.470
36.098.842
72.561.312
2010
37.043.182
36.679.806
73.722.988
2011
37.532.954
37.191.315
74.724.269
2012
37.956.168
37.671.216
75.627.384
2013
38.473.360
38.194.504
76.667.864
2014
38.984.302
38.711.602
77.695.904
2015
39.511.191
39.229.862
78.741.053
2016
40.043.650
39.771.221
79.814.871
Kaynak: TÜİK
Tablo 1’den de görüldüğü gibi, Türkiye’de nüfusun erkek ve kadın arasında
dağılımında genelde eşit bir dağılımın olduğu anlaşılmaktadır. 1945–2016
döneminde ülke nüfusu yaklaşık 4,25 kat artış göstermiştir. 2000’li yıllarda
ülkede kadın nüfus, erkek nüfustan daha fazla olmasına rağmen 2015 ve
2016 yıllarına gelindiğinde erkek nüfus, kadın nüfustan daha fazla olmuştur.
Buna rağmen çalışma yaşamında ve siyasal yaşamda aynı oranlarda kadın
temsili görülememektedir. Bu tablo, cinsiyet ayrımcılığına dayalı tutumların
eğitim alanına da yansıması sonucu, eğitimde fırsat eşitliğinin tam
anlamıyla gerçekleştirilememesi ve bunun doğal sonucu olarak kadınların,
işlerinin gerektirdiği bilgi ve beceriyle yeterince donatılamamış olmalarına
bağlıdır (Altan ve Ersöz,1994: 27). Bu da kadın eğitiminin istihdam içindeki
yerini ve seviyesini belirlemekte ne derece önemli olduğunu göstermektedir.
2.2. Türkiye’de Bireylerin Eğitim Düzeyleri
Eğitim temel bir insan hakkı olup; eşitlik, kalkınma ve toplumsal barışın
sağlanıp sürdürülebilmesi için gerekli bir önkoşuldur. Kadınların eğitimi
konusu, eğitim alanında yaşanan hızlı gelişmelere rağmen, hala pek çok
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1192]
Murat SARI
ülkede önemli bir sorun alanıdır. Temel eğitimi yaygınlaştırma çabalarına
rağmen, kadınlar özellikle gelişmekte olan ülkelerde erkeklere göre daha az
eğitilmektedir. Böylece yaşam standartlarını yükseltecek, sosyal ve
ekonomik değişikliklere uyum sağlamalarına yardımcı olabilecek bilgi ve
deneyimlere erişememektedirler.
TÜİK (2016) verilerine göre, Türkiye’de 1992-2016 döneminde, kadının
eğitim seviyesinde bir artış gözlenmektedir. 1992 yılında % 85,3 olan
okuryazarlık oranı, 2016’da % 88,1’e yükselmiştir. Bu oran 1992 yılında
kadınlar için % 76,9 iken 2016 yılında % 80,4 olmuştur. Erkekler için ise 2016
yılı için % 96 oranındadır. Okuryazar olmayan kadınların sayısı, erkeklerden
fazladır. 1992 yılından bu yana, okuryazar olmayanların oranı kademeli
olarak düşmesine rağmen, 1997 ile 2016 yılları arasında toplumsal cinsiyet
farkının giderilmesinde bir ilerleme kaydedilememiştir.
TİSK’in (2016) verilerine göre OECD Ülkelerinde 25-34 yaş arası kadınların
ortalama %33’ü, erkeklerin ise % 28’i yükseköğrenim mezunudur. Türkiye
25-64 yaş arası kadınların yükseköğrenime katılmaları bakımından OECD
ülkeleri arasında % 7,1 ile sonuncu sırada, aynı yaş grubundaki
yükseköğrenim mezunu erkekler açısından ise % 10,7 ile Portekiz’den sonra
sondan ikinci sırada gelmektedir.
Kadınlar üniversite öğreniminde de erkeklerin gerisinde kalmıştır.
Yükseköğrenim görmüş kadın sayısının, yükseköğrenim görmüş erkek
sayısından az olması, kadınların yönetici kadrolarından uzak kalmasına
neden olmaktadır. Kadın ve erkeklerin üniversitede öğrenim gördükleri
bölümler açısından da önemli cinsiyet farklılıkları bulunmaktadır. Kadınlar
genellikle sağlık ve sosyal yardım alanlarında yoğunlaşırken, erkeklerin
mühendislik, imalat sanayi ve inşaat alanlarında yoğunlaştığı
görülmektedir. Türkiye’de üniversitelerin sağlık ve sosyal yardım alanları
ile ilgili bölümlerinden mezun olanlar içinde kadınların oranı % 60,
erkeklerin ise % 40’tır. Ülkemizde üniversitelerin, mühendislik, inşaat ve
imalat sanayi ile ilgili bölümleri mezunlarının % 24’ü kadın, % 76’sı erkektir.
Üniversite öğrenimindeki bu ayrışma toplumdaki işbölümü anlayışına
uygun bir yapıyı göstermektedir. Yükseköğrenim mezunu oranlarındaki
değişim ülkeler itibariyle incelendiğinde, Türkiye’nin OECD sıralamasının
son sırasındaki konumunun ekonomik büyüme hızına uygun olmadığı,
ekonomik büyüme hızı Türkiye’nin çok altında kalan gelişmiş ülkelerin,
Türkiye’ye göre bu oranı çok daha süratli şekilde artırdığı görülmektedir.
3. Türkiye’de Kadınların Siyasal ve Çalışma Yaşamına
Katılımları ve Ayrımcılık
United Nations Development Programme (UNDP) cinsiyet eşitsizliğini üç
açıdan ele almaktadır. Birincisi parlamentodaki kadın ve erkek yüzdeleri;
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1193]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
ikincisi kamuda yönetici olma ve karar alma gücü; üçüncüsü ise kadınların
ekonomik hayata katılımı (UNDP, 2006: 398). Bu doğrultuda öncelikle
Türkiye’de kadınların siyasete ve karar mekanizmalarına katılımları
sorgulanacaktır.
3.1.
Türkiye’de
Kadınların
Siyasete
Mekanizmalarına Katılımı ve Ayrımcılık
ve
Karar
Siyasal katılım, bireyin siyasal sistemle kurmuş olduğu ilişkileridir.
Bu ilişkiler siyasal olayları izlemek ve bilgi edinmekten, siyasal eylemlerde
bulunmaya, oy vermeye, adaylığa ve siyasal karar mekanizmalarında yer
almaya kadar uzanan değişik biçim ve boyutlarda kendilerini gösterebilirler.
Dünya kadınları, eğitim düzeylerinden, geleneksel yaşam biçimleri ve değer
yargılarından, yasalardaki ayrımcı hükümlerden kaynaklanan engeller
nedeniyle, yüzyıllar boyunca, içinde yer aldıkları siyasal sistemlerle
yeterince bağ kuramadan yaşamışlardır. Yirminci yüzyılda geleneksel
yaşam biçimlerinden çağdaş yaşam biçimlerine yönelişin kazandığı ivme ve
özellikle seçme-seçilme konusunda yasalarda yapılan eşitlikçi düzenlemeler,
kadının siyasal katılımında görüntü değişikliğine yol açmıştır. Yine de
günümüzde kadının siyasal katılımı hala erkeklerle eşit düzeye
gelememiştir. Özellikle seçilme hakkından yararlanma ve siyasal karar
mekanizmalarında yer alma konusunda cinsiyetler arası eşitsizlik çok
belirgin bir biçimde varlığını sürdürmekte ve kadınlar erkeklerin çok
gerisinde kalmaktadırlar (KSGM, 2009: 8).
Cumhuriyetin kuruluşunda kadının sosyal hayat içerisindeki yeri daha
sınırlı idi. Bunun geliştirilebilmesi için gerekli zihniyet devriminin
gerçekleştirilmesi amacıyla önemli kanunlar çıkarılmıştır. Türkiye’de kadına
seçme ve seçilme hakkının tanınması birçok batılı ülkeden çok daha önce
gerçekleşmiştir. 1930 yılında yerel seçimlerde, 1934 yılında da milletvekili
seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını erkeklerle eşit bir biçimde elde eden
kadınların parlamentodaki temsili eşit olarak gerçekleşememiştir.
Kadınların yetki ve karar alma süreçlerine katılımlarında, kadınların
öğrenim düzeyi, toplumsal roller ve aile içi sorumlulukları belirleyicidir.
Siyasetin erkek egemen bir alan olarak görülmesi, kadınların bu alana
girmelerinde temel engel olarak karşılarına çıkmaktadır.
Türkiye’de siyaset denildiğinde akla gelen en temel kurum TBMM’dir. Buna
göre Türkiye’de kadın milletvekili sayılarının seçim dönemlerine göre
gelişimi aşağıda tabloda verilmiştir.
Tablo 2: Türkiye’de Seçim Dönemlerindeki Kadın Milletvekili Sayıları
Seçim Yılı
Milletvekili Sayısı
Kadın Milletvekili
Sayısı
Oran (%)
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1194]
Murat SARI
1935
399
18
4,5
1939
429
16
3,7
1943
455
16
3,5
1946
465
9
1,9
1950
487
3
0,6
1954
541
4
0,7
1957
610
8
1,3
1961
450
3
0,7
1965
450
8
1,8
1969
450
5
1,1
1973
450
6
1,3
1977
450
4
0,9
1983
399
12
3,0
1987
450
6
1,3
1991
450
8
1,8
1995
550
13
2,4
1999
550
23
4,2
2002
550
24
4,4
2007
550
50
9,1
2011
550
79
14,4
2015
550
81
14,7
Kaynak: TBMM
Tablodan da görüldüğü gibi, Türkiye’de 1935’ten sonra mecliste sürekli var
olan kadın milletvekilleri, 1939, 1943 ve 1946 seçimlerinde meclisteki temsil
oranlarını koruyabilmişlerdir. Bununla birlikte, geçen zaman içerisinde bu
temsil oranı, gelişim göstermesi bir yana daha da azalmıştır. Özellikle, çok
partili hayata geçildiği 1950’li yıllarda daha da azalma göstermiştir. 2000’li
yıllarda mecliste bulunan kadın milletvekili sayısında bir artış olmuş, en son
gerçekleştirilen 2015 seçimlerinde kadınların temsil oranı % 14,7’ye kadar
çıkmıştır. Yine de nüfusun yarısını oluşturan kadınların temsilde hak
ettikleri yeri bulabildiklerini söylemek mümkün görünmemektedir.
Kadının siyasal yaşama katılımının ilk basamağı kabul edilebilecek yerel
yönetimlerde de temsili sınırlıdır. Yerel yönetimler, demokrasinin
gelişmesinde ve kadınların karar alma mekanizmalarına katılımında önemli
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1195]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
bir role sahiptir. Siyaset yerel alanda belediyelerle, il genel meclisi üyeliği ve
il belediye meclis üyeliği ile yürütülmektedir. Bu kapsamda Türkiye’de
kadınların hangi oranda siyaset içerisinde yer aldıklarının görülebilmesi
amacıyla Tablo 3 düzenlenmiştir.
Tablo 3: Türkiye’de Kadın Belediye Başkanları, İl Genel Meclis Üyeleri ve İl Belediye Meclis
Üyeleri
Seçim
Dönemi
Belediye Başkanlığı
Kadın
%
Erkek
%
Toplam
28 Mart 2004
18
0,6
3207
99,4
3225
29 Mart 2009
26
0,9
2877
99,1
2903
29 Mart 2014
39
2,79
1358
97,21
1397
İl Genel Meclis Üyeliği
Kadın
%
Erkek
%
Toplam
28 Mart 2004
57
1,8
3151
98,2
3208
29 Mart 2009
115
3,6
3166
96,4
3281
29 Mart 2014
2,198
10,03
18,300
89,97
21,895
İl Belediye Meclis Üyeliği
Kadın
%
Erkek
%
Toplam
28 Mart 2004
817
2,4
33660
97,6
34,477
29 Mart 2009
1471
4,5
30921
95,5
32,392
29 Mart 2014
2905
8,3
32,095
91,7
35,000
Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu-Türkiye Belediyeler Birliği
Tablo 3 verilerinden de görüldüğü gibi, Türkiye’de kadınların yerel
siyasetteki temsil oranları da olması gereken seviyenin çok altındadır. 2014
yılında seçilmiş olan 39 kadın belediye başkanı oranını, seçilen erkek
belediye başkanı oranları ile karşılaştırdığımızda bu sayının yok denecek
kadar az olduğunu görmekteyiz. Gerek 1999 ve gerekse 2014 yılı yerel
seçimlerinde kadınlar çok düşük oranlarda temsil yetkisine sahip
olabilmişlerdir.
Diğer taraftan, kadınlar açısından temel sorun, yasalar önündeki bireysel
seçme ve seçilme hakkından grup çıkarlarının savunulmasına doğru
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1196]
Murat SARI
dönüşümün gerektiğidir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, siyasal karar
mekanizmalarında yer alan kadınların sayısı kadar, söz konusu kadınların
kadın çıkarlarını ne kadar temsil ettikleri de önem kazanmaktadır (Yaraman,
1999: 13-14).
3.2. Türkiye’de Kadınların Kamu Sektöründe Karar Alma
Mekanizmalarına Katılımı ve Ayrımcılık
Türkiye’de kamu yönetimi, özellikle yükseköğrenim görmüş kadınların
başlıca çalışma alanıdır. Türkiye’de uzmanlık gerektiren mesleklerde kadın
oranları oldukça yüksek düzeydedir. Bugün ülkemizde üniversitelerde
kadın öğretim elemanı oranı yaklaşık % 43,74 olup, toplam profesörler
içinde kadın oranı % 31,85’e ulaşmıştır. Mimarların % 36’sı, doktor ve
operatörlerin % 29’u, avukatların ise % 33’ü kadındır (KSGM, 2009: 31).
Ancak karar alma mekanizmasında kadın sayısı çok azdır. Türkiye’de
kadınların kamu kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticiliklerde temsil
düzeyinin düşük olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
Tablo 4: Türkiye’de Kamu Sektöründe Çalışan Kadınların Üst Düzey Yöneticiliklerde Temsil
Oranları
Unvanı
Kadın
Toplam
Toplam İçindeki
Pay (%)
Müsteşar
2
22
9,09
Müsteşar Yardımcısı
6
62
9,67
Vali
4
160
2,5
Vali Yardımcısı
12
629
1,90
Genel Müdür
4
76
5,26
Genel Müdür
Yardımcısı
38
373
10,18
Toplam
66
1322
4,99
Kaynak: İçişleri Bakanlığı- http://www.kamusalhaberler.com
Tablo 4’den de görüldüğü gibi Türkiye’de kamuda çalışan kadınların üst
düzey yönetim içerisinde yer alma imkânı çok sınırlıdır. Kadınlara müsteşar
ve vali olarak sunulan çalışma imkânı yok denecek seviyede sınırlıdır. Yine
müsteşar yardımcısı ile genel müdür ve yardımcıları olarak çalışabilme
imkânları çok düşük seviyededir.
Türkiye’de üst düzey kamu görevlilerinden bir grup adalet hizmetlerinde
çalışanlardır. Bu kapsamda savcı ve hâkim olarak çalışan kadın sayıları ve
oranları aşağıda Tablo 5’de verilmektedir.
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1197]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
Tablo 5: Türkiye’de Kadın Cumhuriyet Savcısı ve Hâkim Sayıları
Yıllar
Cumhuriyet Savcısı
Hâkim
Toplam
Kadın
Erkek
Kadın
Katılım
Oranı
Toplam
Kadın
Erkek
Kadın
Katılım
Oranı
1999
2 776
100
2 676
3,60
5 299
1 554
3 745
29,32
2000
2 876
100
2 776
3,47
6 572
2 599
3 973
39,54
2001
3 049
111
2 938
3,64
5 899
1 674
4 225
28,38
2002
3 236
122
3 114
3,77
6 113
1 725
4 388
28,22
2003
3 299
130
3 169
3,94
6 217
1 744
4 473
28,05
2004
3 227
139
3 088
4,31
5 975
1 687
4 288
28,23
2005
3 169
130
3 039
4,10
5 976
1 692
4 284
28,31
2006
3 469
172
3 297
4,96
6 183
1 722
4 461
27,85
2007
3 822
215
3 607
5,63
7 076
1 995
5 081
28,19
2008
4 003
207
3 796
5,17
6 444
1 790
4 654
27,78
2009
4 071
245
3 826
6,01
6 609
1 909
4 700
28,88
2010
4 185
262
3 923
6,26
6 499
1 998
4 501
30,74
2011
4 381
335
4 046
7,65
7 604
2 558
5 046
33,64
2012
4 357
300
4 057
6,89
8 126
2 794
5 332
34,38
2013
4 686
311
4 375
6,64
8 904
3 232
5 672
36,29
2014
4 960
320
4 640
6,45
9 222
3 400
5 822
36,87
2015
4 908
348
4 560
7,09
9 821
3 590
6 231
36,55
2016
4 828
441
4 387
9,13
10 563
4 531
6 032
42,89
Kaynak: Adalet Bakanlığı-Tüik
Tablo 5 verilerine göre, Türkiye’de kadın Cumhuriyet Savcısı oranı çok
düşük seviyededir. 1999 yılında % 3,6 oranında savcı olarak çalışma imkânı
bulabilen kadınlar 2016 yılına gelindiğinde ancak % 9,13’lük orana
çıkabilmişlerdir. Buna karşılık hâkim mesleğinde çalışan kadın sayısı
savcılara göre daha yüksek miktardadır. 2016 yılı itibarıyla Türkiye’deki
hâkimlerin % 42,89’u kadındır. Türkiye’de kamuda çalışan kadın
oranlarının diğer mesleklere göre daha yüksek olduğu alan
akademisyenliktir. Bunun görülebilmesi amacıyla Tablo 6’da
düzenlenmiştir.
Tablo 6: Üniversitelerdeki Akademik Pozisyonlara Göre Kadın Akademisyen Oranları
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1198]
Murat SARI
UNVANI
ÇALIŞAN SAYISI
KADIN SAYISI
KADIN ORANI
(%)
Rektör
179
15
8.38
Dekan
1296
164
12.65
Ara Toplam
1475
179
12.14
Profesör
18495
5891
31.85
Doçent
12634
4554
36.04
Yardımcı Doçent
27509
10883
39.56
Öğretim Görevlisi
15583
6192
39.73
Okutman
6944
4049
58.31
Araştırma Görevlisi
43373
21288
49.08
Uzman
3595
1746
48.56
Çevirici
21
14
66.66
Eğitim Ve Öğretim
Planlamacısı
18
10
55.55
129.647
54.508
43.75
Genel Toplam
Kaynak: Devlet Personel Dairesi Başkanlığı
Tablo 6 verilerine göre Türkiye’de birim amiri olarak çalışan (rektör ve
dekan) kadınların toplam içindeki oranları düşük miktarlardadır. Bununla
birlikte çeşitli kademede öğretim elemanı olarak çalışan kadın akademisyen
sayısı ise çok daha yüksek oranlara ulaşmaktadır. Özellikle kadın araştırma
görevlisi oranı yaklaşık % 49,08’lere kadar çıkmış, hatta okutman olarak
çalışan kadınların oranı erkek okutman oranını geçmiştir.
3.3. Türkiye’de Kadınların Özel Sektörde Karar Alma
Mekanizmalarına Katılımı ve Ayrımcılık
Endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçişle birlikte çalışma yaşamına
daha fazla kadının katıldığını görmekteyiz. Bu durumda yöneticilik
pozisyonunda da kadın çalışanların artması beklenmektedir. Buna rağmen
yapılan araştırmalar, özel sektördeki kadın yöneticilerin ancak orta
kademeye kadar ilerlediklerini ve orada durduklarını göstermiştir. Yönetim
seviyeleri bakımından değerlendirirsek kadın yöneticilerin sayısı açısından
olumsuz sayılabilecek sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum, kadınların
yükselmesini engelleyen bir Cam Tavan (Glass Ceiling) olduğu iddiası ile
açıklanmaktadır.
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1199]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir aşamadan sonra
yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına “cam tavan” ya da “cam
tavan sendromu” adı verilmektedir. Cam tavanın oluşum nedenleri olarak;
kadınların çalışma yaşamında kısa sayılacak bir süre yönetici durumunda
bulunmaları, işgücüne aralıklı olarak katılmaları, geleneksel olarak
kadınların çalıştıkları belli alanların bulunması sayılmaktadır (Zel,1999).
Kadınlar çalışma yaşamına girerken, çalışma yaşamında geleneksel rolleri ve
bu rollere uygun toplumsal beklentilerle, çalışma yaşamının bağdaşmaması
gibi çeşitli nedenlerden ötürü yönetici pozisyonlarına ulaşmada engellerle
karşılamaktadır.
Araştırmalara göre kadınların tepe noktalara gelmelerini engelleyen
nedenler şunlardır (Griffin’den aktaran Aytaç, 2000:909):
1-Kadınların çocuk büyütmek için kariyer süreçlerini yavaşlatmaları veya
durdurmaları, tepe yönetim noktalarına ulaşmaları için önemli bir engeldir.
2-Kadınlar mühendislik, işletme, liderlik becerilerinden yoksun oldukları
gerekçesiyle tepe yönetime hazır değillerdir.
3-Kadınlar, genelde aile ve iş hayatındaki rollerini dengeleme arayışları
içindedir. Evlilik ve çocuk, kadınların tam gün kendini işine vermesine engel
olmaktadır. Böylece tepe yönetim için gerekli olan zamanı
ayıramamaktadırlar.
4-Kadınlar, geleneksel olarak insan
kadrolarını kendileri seçmektedirler.
kaynakları
alanındaki
kariyer
5-Tepe yöneticilik için gerekli olan iş tecrübesi ve otoritesi azdır.
6-Duygusal olmaları nedeniyle yönetme becerisinden yoksundurlar.
Powell ve Butterfield (1994:69), terfi konusunda karar verenlerin çok azının
üst düzey yönetici pozisyonuna atamalarda cinsiyete önem verdiklerini
belirtmişlerdir. Oysa kadının toplumdaki yerini güçlendirmek için hem
kamu da hem de özel sektörde karar alma mekanizmalarındaki katılım
oranlarında eşitliği sağlamak gerekir.
TİSK verilerine göre, AB ülkelerinde özel sektörün büyük şirketlerindeki
yönetim organlarında yer alan kadınların oranı % 11 düzeyindedir.
Türkiye’de kamuda tepe yönetiminde kadın yöneticilerinin temsilinin
olmamasına karşın, özel sektörde % 11’lik kadın yönetici oranı ile AB
ortalamasını yakalamış durumdadır. Türkiye özel sektörde AB üyesi 12
ülkeyi geride bırakmış ve Almanya ile aynı düzeyi yakalamıştır.
Kadın erkek eşitliğini sağlamada gelişme sağlandığı görüntüsü yanıltıcıdır.
Kadınların, kamusal yaşama, çalışma yaşamına katılmaları kadınlara nicel
eşitliğin ötesinde nitel bir dönüşümü sağlamaktan henüz uzaktır; zira
cinsiyetler arasında paylaşımcı bir işbölümü gerçekleşmediği sürece
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1200]
Murat SARI
kamusal yaşama katılım kadın için ‘çifte sömürü’ sorununu gündeme
getirmektedir. Kadının özel yaşama ait geleneksel sorumluluğu sürdükçe
tam anlamıyla özgürleşebilmesi olanaksızdır (Yaraman,1999: 19).
Sonuç olarak çalışma yaşamı, bir yandan kadının ekonomik özgürlüğünü ve
toplumsal değerini arttırırken, diğer yandan geleneksel değer ve tutumların
sürmesi nedeniyle, kadın için çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir.
Kadınların bu sorunları değişmeye direnen ataerkil zihniyet rollerinden
kaynaklanmaktadır. Zihniyet devrimi yaşanmadıkça sorunların çözümü
mümkün değildir.
Sonuç
Günümüzde insanlar
renklerinden, dinlerinden, dillerinden
ve
cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa uğramaktadırlar. Belirli bir grubun üyesi
olmak, bireyin hem toplumsal yaşantıda hem de onun parçaları olan siyasal
ve çalışma yaşamındaki yerini etkilemektedir. Bu etkilenme kadın söz
konusu olduğunda ayrımcılık olarak kendini göstermektedir.
Toplum olarak ataerkil bir yapıdan geldiğimizden, toplumuzda her zaman
erkek ön planda tutulmuş kadın da 2. plana atılmıştır. Her zaman erkek işi
daha iyi yapar ve kadınlar bunu beceremez düşüncesi kadına hak ettiği
görevi vermemeye neden olmaktadır. Kadınların emekleri çoğu zaman
sömürülmek de ve hak ettikleri maddi-manevi değerleri çoğunlukla
alamamaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, dönemin imkânları ve bilinç düzeyi
dikkate alındığında kadının toplumsal yaşamdaki yerini alabilmesini
sağlayabilmek amacıyla her türlü çaba gösterilmiştir. Ancak bu toplumsal
sorunun öncelikle zihinlerde çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü
Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar geçen süre içerisinde
kadınlar hem karar alma mekanizmalarında hem de çalışma yaşamında
istenilen düzeyde temsil edilememektedir.
Kadınların oranı, parlamentoda, kamuda yönetici olma ya da karar alma
mekanizmalarında ve ekonomik hayata katılma da erkeklere nazaran çok
düşük seviyelerde kalmaktadır. Siyasetin, yöneticiliğin, karar alma
mekanizmasında bulunmanın yükümlülüğünün ve ekonomik hayatın içinde
bulunmanın egemen bir alan olarak görülmesi, kadınların bu alanlarda yer
edinmelerinde karşılarına engel olarak çıkmaktadır.
Türkiye’de kadın işgücünün çalışma yaşamına katılımı düşük seviyededir.
Ayrıca gerek kamu, gerekse özel sektörde daha üst düzey pozisyonlarda
cinsiyetler arasında eşit bir uygulama yapılmamaktadır. Kamu sektöründe
belirli meslek gruplarında çalışan kadın sayısı olması gerekenin çok
altındadır. Yine özel sektörün çalışma prensibi temelde verimlilik
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1201]
Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ayrımcılığın Kadının Çalışma ve Siyasal Yaşamdaki Yerine
Etkisi
üzerinedir. Bu düşünce daha kalifiye personelin istihdamı anlamına
gelmekte iken, uygulamada kadın erkek arasında bir eşitliğin olmadığı
görülmektedir.
Türkiye’de kadınların yaşadığı, ev-aile ile siyasal ve çalışma hayatı ikilemi
sorunları beraberinde getirmektedir. Önemli olan kadınların kendi
sorunlarına sahip çıkabilmeleri ve bu alanda mücadeleyi göze
alabilmeleridir.
Kadının her düzeyde yönetime katılımını sağlamadan ve karar alma
süreçlerine eşitlikçi bakış açısını yerleştirmeden çağdaşlık hedeflerine
ulaşılamayacağı açıktır. Bu nedenle kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik
çabaların temeline yetki ve karar alma süreçlerine katılımda, cinsiyetler arası
eşitliği sağlayan adımları yerleştirmek gerekmektedir.
Sonuç olarak kadının kendini hem çalışma yaşamında hem de siyasal
yaşamda var edebilmesi için cinsiyetçi yaklaşımın değişmesi, kadınlara
yönelik eşitlikçi politikaların üretilmesi yani toplumsal cinsiyetin yeniden
oluşturulması gerekmektedir.
Kadının çalışma ve siyasal yaşamda hak ettiği yeri alabilmesi sorunu
yalnızca cinsiyet sorunu değil bir insan hakları sorunu olarak görülmelidir.
Kaynakça
AdaletBakanlığı
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=3&ved=0
ahUKEwih4JX6ydPSAhVLjiwKHUBvBLYQFgghMAI&url=http%3A%2F%2Fww
w.tuik.gov.tr%2FPreIstatistikTablo.do%3Fistab_id%3D1153&usg=AFQjCNFlSC_
XiGpq3j_FBHXHTun1GZB19Q&bvm=bv.149397726,d.bGg (Son Erişim Tarihi:
08.03.2017)
Altan, Ş. ve Ersöz, A.(1994), “Kadının Çifte Yükümlülüğü,” Kadın ve Sosyal
Hizmetler Müsteşarlığı Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Bülteni,
Sayı 2, Mart.
Aytaç, Serpil (2000), “Çalısma Yaşamında Kadının Kariyer Sorunu”, TUHİS,
Haziran, İstanbul.
Çolak, Ömer Faruk; Senol ALTAN (2003), “Sex Discrimination In The Banking
Sector:The Case Of Turkey”, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 7, Sayı:.
Demir, Ömer ve Acar, Mustafa(2007), Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara: Üçüncü
Baskı, Vadi Yayınları,.
Devlet Personel Dairesi Başkanlığı, 2016. http://www.dpb.gov.tr/trtr/istatistik/universitelere-ilskin-sayisal-veriler (Son Erişim Tarihi:24.02.2017)
Ecevit, Yıldız (1998), “Türkiye’de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet
Temelinde Analizi”. 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları.
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences
Researches”
ISSN: 2147-1185
[itobiad]
[1202]
Murat SARI
Griffin, Ricky(1993), “Management”,4th EDT., Texas.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) (2009), 2009-2013 Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı. Ankara: KSGM Yayınları.
Mayatürk, Evrim(2006), Çalısma Yaşamında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Ve Bir
Uygulama, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE, Yayınlanmamıs Yüksek Lisans Tezi,
İzmir.
Powell, D.A. and G.N. Butterfield(1994), “Investigating the ‘Glass Ceiling’
Phenomenon: an Empirical Study of Actual Promotions to Top Management”
Academy of Management Journal; Vol: 37, No: 1.
Tisk, AB Komisyonu:Karar Alma Süreçlerinde Kadın ve Erkekler 2016 Raporu,
www.tisk.org.tr
Tisk, OECD Ülkelerinde Kadınlar ve Erkekler, Yayın No: 289ISBN: 978-9756728-41-3 Ocak 2008.
Turpçu, M.(2004), Avrupa Birliği Hukukunda İş Yerinde Ayrımcılık. Ankara:
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
UNDP, Human Development Report 2006-2005, Oxford University Press, New
York, Oxford, 2007-2006.
Yaraman, Aysegül(1999), Türkiye’de Kadınların Siyaşal Temsili, İstanbul,
Bağlam Yayıncılık.
Zel, Uğur (2002), ”İş Arenasında Kadın Yöneticilerin Algılanması ve Kraliçe Arı
Sendromu”, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Dergisi, 35, 2.
http://www.kamusalhaberler.com/haber/1996/turkiyede-kac-ust-duzey-kamugorevlisi-var.html (Son Erişim Tarihi: 20.02.2017)
http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/2009MahalliIdareler/SecimSonuclari/KazananA
daylarCinsiyet.mht (Son Erişim Tarihi: 01.03.2017)
http://www.tbb.gov.tr/belediyelerimiz/istatistikler/genel-istatistikler/(Son Erişim
Tarihi: 05.03.2017)
http://www.tuik.gov.tr/basinOdasi/haberler/2015_25_20150505.pdf (Son Erişim
Tarihi: 09.03.2017) http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21573 (Son
Erişim Tarihi: 09.03.2017)
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068 (Son Erişim Tarihi: 09.03.2017)
http://www.marmarahaber.net/haber/tisk%E2%80%99in_oecd_raporu-3859.html
(Son Erişim Tarihi: 09.03.2017)
www.tuik.gov.tr (Son Erisim Tarihi: 11.03.2017).
www.icisleri.gov.tr (Son Erisim Tarihi: 11.03.2017).
“İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”
“Journal of the Human and Social Sciences Researches”
[itobiad / 2147-1185]
Cilt: 6,
Volume: 6,
Sayı: 2
Issue: 2
2017
[1203]
Download