TONYA GİRİŞ Tonya ile ilgili yazılı belgeler 16. yüzyıldan eskiye gitmiyor. Engebeli bir arazide, ormanların yoğun olduğu bir bölgedeki ilk yerleşimle ilgili yeterli belge olmayınca Doğu Karadeniz’in tarihini ortaya koyan kaynaklara dayanmak zorunluluğu vardır. Uluslar mezarlığı olarak bilinen Kafkasya’da ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan topluluklar ile Anadolu’da uygarlık kuran uluslar, zaman zaman Doğu Karadeniz’de etkili olmuştur. Asyatik kökenli olduğu tezi kabul gören Kimmerlerin, M.Ö. 1900 – 1700 yılları arasında Anadolu’yu ve tüm Karadeniz’i içine alan bir egemenlik kurdukları bilinmektedir. Batılı kaynaklar, Doğu Karadeniz tarihini genellikle Pontus/Pontos ile başlatır. Helenlerin, bölgede oluşturduğu ticaret merkezleri ile burada kentleşmenin başladığını söylerler. M.Ö. 800 – 700 yıllarında, Trabzon’un Helenler tarafından kurulduğu varsayılırsa, şu sorunun yanıtını bulmak gerekir: Helenler Karadeniz’e gelmeden Doğu önce buraları boş muydu? Boş olan bir bölgede ticaret kolonileri kurmanın anlamı var mıydı? Oysa, Doğu Karadeniz’de Hazar, Hun, İskit, Kuman, Kıpçak, Peçenek vb. halkların izlerini görme olanağı var. Birçok yer adı bu tür halklardan gelmektedir. Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara adlı yapıtında şöyle der: ”Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. Aramızda dışardan gelmeler çoğunluk olsa bile ki değil elbette kaynaşmış, halleşmiş hepsi. Fetheden de biziz artık, fethedilen de. Eriten de biziz, eriyen de. Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim. Halkımızın tarihi Anadolu’nun tarihidir. Paganmışız bir zaman, sonra Hıristiyan olmuşuz, sonra Müslüman. Tapınakları kuran da bu halkmış, kiliseleri, camileri de. Bembeyaz tiyatroları dolduran da bizmişiz, kervansarayları da. Kâh bozkıra çıkmışız, kâh mavi denize. Sayısız devletler, medeniyetler bizim sırtımızda yükselmiş, bizim sırtımızda çökmüş. Yetmiş iki dil konuşmuşuz Türkçe’de karar kılmadan önce. Hepsinin tadı kalmış damağımızda. Aylarımızın, günlerimizin, köylerimizin, ketlerimizin adlarına bakın. Ne değişik eller, ne değişik halk oyunlarında tutuşmuş, ne horonlara, ne halaylara girmişiz…” Pontus/Pontos adı Helenlere ait bir kavram olsa da aslında Karadeniz’e verilen bir addır. Pontus Eukseinos Karadeniz’in bilinen en eski adıdır. Eukseinos, mutluluk veren, dost ve konuksever anlamında, Pontus ise deniz karşılığıdır. Pontus Eukseinos, mutluluk denizi demektir. İlk Pontus Devleti, M.Ö. 298 yılında Persler tarafından kurulmuş, M.Ö. 63 yılında Romalılar tarafından yıkılmıştır. Goloğlu’nun “Anadolu’nun Milli Devleti Pontus” dediği devlet budur. Bunlar, Anadolu’nun bağımsızlığını savunan, Helenlere ve Romalılara karşı bir mücadele içinde idiler. Fransız akademisyenlerinden Lebeau, “İlk Pontus hanedanı olan Mitrhradates, Pont ülkesine geldiği zaman bu yörede oturmakta olan halk üç grup idi. Birincisi İranlılar, ikincisi Yunanlar ki, kıyı kentlerinde oturuyorlardı, üçüncüsü ise Turanlılar ki, çok eskiden beri burayı vatanları yapmış olan bölgenin asıl ahalisi idiler. ” Mahmut Goloğlu, milattan önce 298 Persler tarafından yılında kurulan “Anadolu’nun Milli Devleti: Pontus” ile M.S. 1204 yılında kurulup 1461’de ortadan kalkan Trabzon Pontus Rum Devleti’ni karıştırmamak birbirine gerektiğini belirtir. Bu bakımdan Pontos tarihi, Pontos’ta (Karadeniz’de) yaşayan ulusların ortak tarihidir. Tarihin derinliklerinden Karadeniz’de beri Doğu yaşayan ve birbirinin egemenliği altında kalan uluslar, değişik inanç ve kültürleri de harmanlamıştır. Egemen olan ulusların yönetiminde kalan öteki topluluklar, zaman zaman dillerini ve inançlarını da değiştirmekle karşı karşıya kalmıştır. Tonya’da ilk yerleşimin başlaması ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte konu ile dolaylı bağıntısı bulunan Karadeniz’de, Orta yazılı kaynaklar, Asya’dan göç eden Doğu Türk boylarının yerleştiğini belirtiyorlar. Daha sonra bu bölgenin, değişik uygarlıkların etkisi altında kaldığı yine bu tür kaynakların incelenmesinden anlaşılmaktadır. Diyarbakırlı Sait Paşa, “Mirât’ül İber” adlı yapıtında Trabzon ve dolayına sekizinci yüzyılda Yunanların göç ettiklerini yazar. Ksenephon’un M.Ö. 400 yıllarında kaleme aldığı Onbinlerin Dönüşü (Anabasis) adlı yapıt, anlattığı dönem açısından Anadolu’nun tarihi, coğrafyası, gelenekleri, yerel halkları ve bunların yaşam koşulları hakkında önemli bilgiler verir. Antik çağda, Doğu Karadeniz’de Greklerin adı bile geçmez. Anabasis’te anlatılan askerleri, Yunan Trabzon paralı dolaylarına geldiklerinde burada yaşayan insanlarla farklı dilleri konuştuklarından anlaşamazlar. Egemenlik Kafkas kavimlerinin elindedir. Pers prensi Kyros, ağabeyi kral Artakserkses’e karşı Grek paralı askerlerini de içine alan bir orduyla Lidya’nın Sardes kentinden yola çıkar. Fırat üzerinde savaşta Kunaksa’da Kyros ve yapılan generalleri öldürülünce, yurtlarından 2400 km. uzakta, sarp ve düşman bir ülkede kalan savaş gönüllüleri, kuzeye doğru ilerleyerek Siirt, Ağrı, Erzurum Bayburt üzerinden Zigana’yı aşarak Trabzon’a gelirler. Trabzon’da egemenliklerini sürdüren Kolkihdlerle karşılaşırlar. Kolkihdlerden ayrı olarak Doğu Karadeniz’de, İskitler, Makronlar, Driller, Peçenekler, Kıpçaklar/Kumanlar, Khalbyler, Tibarenler, Maklar, Avarlar ve Mossynoiklerin yaşadığı, kaynaklarda ortaya konmuştur. Rum kaynaklarında Kıpçaklar, Kumanlar olarak geçer. Aynı kaynaklarda Kumanların sarı saçlılar olduğu belirtilir. Tonya’ya bağlı Sağrı Köyü’nün eski adı olan Manganaboz adının Maklara, Kalınçam’ın doğusunda bulunan Kumanandoz yaylasının Kumanlara işaret ettiği, benzer adlara Trabzon’un birçok yerinde de rastlandığı bilinmektedir. Makrandos (Kutlular/Çamburnu/Sürmene), Makhitla (Karatepe/Araklı), Makrinamoz (Kaleköy/Vakfıkebir), Makdanos (Soğanlı/Çaykara) Necati Demir’in, Karadeniz Bölgesi’nde Peçenek ve Kıpçaklar başlıklı bildirisinde, “Kommenos hanedanı, Trabzon Rum Devletini kurmadan önce bu bölgede ağırlıklı olarak Peçenek ve Kıpçaklar oturmaktaydı.” ifadesi yer alır. Tonya’da bu bölgenin içindedir. Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Bizans’ın (İstanbul) yağmalanması sırasında İstanbul’dan ayrılan Kommenos sülalesi Trabzon’a gelerek Gürcülerin de desteğiyle Trabzon Pontos Devleti’ni kurar (1204). Trabzon İmparatorluğu, Sinop’tan Batum’a, güneyde Kızılırmak boylarına kadar uzanan bölgede egemen olan bir devlettir. Pontus Devleti, Anadolu’da yerleşen Türk boyları, Selçuklular, Akkoyunlular gibi devletlerle sınır durumundadır. Dede Korkut Hikayeleri’ndeki olayların birçoğu Trabzon Tekfurları ile Türkler arasında geçer. Bu bakımdan bölgede yaşayan topluluklar, kültürel yönden birbirini etkilemiştir. Haçka (Düzköy) Medresesi Müderrislerinden merhum Lermioğlu Hüseyin Efendi’nin özel notları arasında, el yazması bir kitaptan aldığını belirttiği şöyle bir bölüm yer almaktadır: ”Vaktaki Romalılar, desti taarruz ve tecavüzlerini Trabzon ve havalisinde temdit edip bu havaliyi nüfuzlarına alarak Dini İseviyeti neşri tamime başladılar. Trabzon dahilindeki dağlık bulunan Tonya ve civarında bu tarihlerden mukaddem gelip tavattun etmiş olan Türkmen kabileleri arasına sokulan Rum papazlarının telkinatı fasideleri ile hem dini kadimlerini ve hem de kendi lisanlarını gitgide terk ederek Rum lisanında konuşmağa başladılar. Bunlar bir ara davai istiklale kıyam etmişlerse de Trabzon Rum tekfurlarının idaresinde muhtar kalabilmişlerdir.” Paskalos, Moma ve Tsulukos adındaki üç kişinin bölgede Hıristiyanlığı yaymaya çalıştığı söylentisi yukarıdaki ifade ile örtüşmektedir. Antony Bryer, Bizans Eserleri ve Pontos Topoğrafyası adlı makalesinde, Tonya’dan söz ederken Tonya tarihinde de Of (Ophis) tarihi gibi klasik bir bilgiye ulaşma olanağı olmadığını belirtir. 1. Bryer’e göre, Tonyalılar, müslüman, Yunanca konuşan, vahşi (gaddar) insanlardır. Tonya, sahilden izole edilmiş bir bölgedir. Geleneksel kan davaları acımasızca sürmektedir. Tonyalılar bu yönüyle korkunç bir üne sahiptir. Zerdeva denilen, İskoç çoban köpeği yetiştirmeleriyle bilinirler. Tonyalılar, Yunanca konuşan müslümanlardır. Bu dil, yavaşça yok olmakta, ama bugün Tonya’nın Kesli, Tumaslı, Patartirli, Beskeli, Mamalı, Tsuluk, Melikse ve Ağırköy köylerinde bu dili konuşan insanlar vardır. Bunlar, Türk mü (Yunanca’yı sahilin itibarlı dili olarak benimseyen Çepni Türkleri), yoksa dininden dönmüş, Yunanca konuşan Pontik Hıristiyanlar mı? sorsunu sorar ve yer adlarından hareketle ikincisinin olacağını iddia eder. 1. Bryer, aynı makalesinde, “20. yüzyılın başlarında, Ophis’te sekiz, Trikomia’da on Ortodoks cemaati olmasına karşın, Tonya’da bırak bir cemaati, hiçbir Hıristiyan ruhu yoktu” değerlendirmesinde bulunur. Şevket Şakir, Trabzon Tarihi adlı kitabında Of ilçesi ile ilgili bilgi verirken Tonya’dan da söz ederek şöyle demektedir: “Türk dili, Fatih’in gelişinden sonra burada taammüm etmiş değildir. Türkçe, burada yaşayan halkın çoğunluğunun ana dili idi. Yalnız kilise dili, Türkçe ile karışık Rumca idi. Doğu Roma İmparatorluğunun tesirinden beri hıristiyanlığın ruhani merkezi haline gelmiş olan bilfarz Vakfıkebir’in Tonya bucağının Kumyatak dolayındaki birkaç köy halkı ile Of ilçesinin halkı, yakın maziye kadar öztürkçe ile Rumca’nın karışımından doğan bir Rumca ile konuşurlardı. Bunlar da bilindiği gibi Orta Asya’dan Milattan Önce gelmiş ve buraya yerleşmiş olan Türklerdi.” Mehmet Bilgin, ’Doğu Karadeniz/tarih kültür insan’ adlı çalışmasında Tonya’nın Kumyatak bölgesindeki köylere Osmanlı Devleti Arnavut döneminde göçmenlerin yerleştirildiğini yazarken, bölgenin daha önce burada bulunan Çepnilerin elinde olduğunu belirtir. Bu durumda Tonya ve dolayında ilk yerleşim, Helen kolonilerinin oluşturduğu kıyı boyunca egemenlikten eskiye dayanır. Pontus Devletinin egemenliği sırasında bölgede, ekonomik, kültürel ve dinsel etkenlerin baskısı ile din ve dil değişikliği oluşmuştur. Kilise, Ortodoks Hıristiyan olan çeşitli etnik gruplara kendi dillerini öğretmeye çaba göstermiş, yerli halk ticari ve resmi ilişkiler sırasında gerekli olan bu dili öğrenmek zorunda kalmıştır. Bölgede yaşayanların çoğu, Yunan ve Roma kökenli olmadığı halde Ortodoks inancını benimsemeleri nedeniyle, kimi araştırmacılar tarafından Rum (Romalı) olarak nitelendirilmişlerdir. Kullandıkları dil olan Pontus dili (Romayka), yerli halkın dilinden karışan sözcüklerle, daha sonra Osmanlı döneminde islamiyetin ve Türkçe’nin etkisiyle bozulmuş, kimi sözcükler unutulmuş, yerlerine Türkçeleri kullanılmış, kimi sözcüklerin söylenişi değiştirilmiştir. Bu bakımdan Tonya, Maçka, Çaykara ve Of’ta konuşulan Rumca ile bölgeden göç ederek Yunanistan’a giden Rumların konuştuğu Pontus dili arasında önemli farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Pontusların kullandığı dil ’Pontiaca’ ile Grek dili ’Helenica’ birbirinden farklı dillerdir. Bölgeden Yunanistan’a göç edenlerle oradaki Yunanlar arasında faklı diller konuşulur. Roma ve Bizans egemenliğinin yöreyi de etkisi altına alabilmesi için başlatılan çalışmalar, büyük ölçüde başarıya ulaşmıştır. Trabzon’dan gelen bazı Rum misyonerler, hem Hıristiyan dininin yayılması hem de Rumcanın öğretilmesi için çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu misyonerler, önce Ağırköy (Büyükmahalle)’de yerleşmiş, daha sonra Kumyatak semtine kadar uzanmışlardır. Adından da anlaşılacağı gibi “Kumyatak” Türkçe bir addır. Çamlık deresinin vadisinde bulunan kumların yatak gibi düzgün ve temiz oluşu nedeniyle bu ad verilmiştir. Ruhani önderlerin ardından gelen diğer Rumlar da yörede yerleşince, yerli halkla daha kolay kaynaşabilmiş ve kültürlerini yayabilmişlerdir. Bu kültürün etkisi ile Tonya dolayındaki “İstron, İspendamoto, Savalas, Raşi, Lofos, Ağreliyaz, Pararaobo, Asanara, Kuçis, Livalobo…” gibi birçok semt, şimdi bile aynı adlarla anılmaktadır. Roma ve Bizans’ın etkisi Pontus Rum İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir. Yaklaşık beş yüz yıl kadar devam eden Rum egemenliği döneminden kalma tarihsel bir kalıntı yoktur. Yüzyıllarca Roma kültürünün egemenliği altında kalan yörede, toprak altından çıkarılan eski bir esere rastlandığında, halk buna “Ceneviz’den kalma” diyerek eskiliğini vurgulamaktadır. 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması ile Rum egemenliğine son verilmiştir. Trabzon ve dolayında Türk egemenliğinin kurulması ile çeşitli Türk boyları göç ederek buraları yurt edinmeye başladılar. Zaten Anadolu’da, Anadolu Selçuklu Devletinin parlak dönemleri sırasında, Trabzon boylarının bir kolu çevresine olan Oğuz Çepniler yerleşmişti. Çepniler, Oğuz boyuna bağlı Üçok kolunun Sungurlu aşiretindendir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın orduları Trabzon’u fethetmek amacıyla harekete geçmiş, Trabzon kalesi surlarına kadar ilerlemişler, ancak kaleyi alamadan geri dönmüşlerdir (Şevket Şakir). Osmanlı dönemindeki yerleşim, ikinci belki de üçüncü yerleşim dönemi olarak anılabilir. Bu dönemde Tonya’ya yerleşenler, güney yönden gelerek önce Fol ve Palehor yörelerini kendilerine yurt tutmuşsa da buralara kışın fazla kar yağması nedeniyle kuzeye doğru ilerlemişlerdir. Torul, Gümüşhane ve Bayburt’tan gelen bu boylar, Tonya’da Hıristiyan Rum kültürü ile yaşayan yerli halkla kaynaşmış, onların kültürlerini ve inanışlarını etkileyerek değişmelerini sağlamışlardır. OSMANLI BELGELERİNDE TONYA Doğrudan Tonya ile ilgili ilk yazılı bilgiler 1583 tarihli Osmanlı Tahrir Defterinde önümüze çıkar. Tonya, bu tarihlerde Akçaabat’a bağlı bir köy olarak gösterilir. Kumyatak da Tonya’nın bir mezrası olarak belirtilir. Ayrıca Karaağaçlı da Hola mezrası ile birlikte Tahrir Defteri’nde yer alır. Palehor adlı bir köyün de Torul’a bağlı olduğu görülür. Tonya’nın değişik zamanlarda Trabzon’a, Akçaabat’a, Vakfıkebir’e bağlı nahiye olduğu bilinir. Merkeze bağlı mutasarrıflık olarak, Şarlı (Beşikdüzü) ve Ağasar (Şalpazarı) bucakları ile aynı müdür tarafından yönetildiği, nahiye müdürünün dört ay süre ile üç ayrı yerleşim biriminde görev yaptığı belirtilir. 1583 tarihli Tahrir Defteri’nde hane sayısı, yetiştirilen ürünler ve vergi miktarı gibi bilgiler yer almaktadır. Muhammet Atmaca, Tarih İçinde Tonya adlı kitabında 1583 tarihli belgeye dayanarak Tonya’nın Kumyatak ve Karaağaçlı ile birlikte nüfusunun 1000 dolayında olabileceğini belirtir. Ödenen vergi çeşitlerinden hareketle de Tonya’da 171 haneden dördünün, Karaağaçlı’da 53 haneden 36’sının Müslüman olmadığını saptar. Bu tarihlerde Trabzon’daki nüfusun yüzde seksenden fazlasının gayrimüslim olduğunu göz önüne alarak Tonya’daki müslüman nüfusun yoğunluğuna dikkat çeker. Atmaca’ya göre Tonya’da İslamlaşma süreci öteki bölgelere oranla daha erken başlamış ve 16. yüzyıl sonlarında hemen hemen tamamlanmıştır. 1583 tarihli tahrir defterinde, Tonya’nın Kumyatak mezrası ile birlikte serbest tımar olduğu ve vergi mükellefi olarak 171 hanenin kaydedildiği belirtilir. Osmanlı Devletinde toprak devletindi. Toprağı işleyen, karşılığında devlete vergi öderdi. Müslümanlardan alınan vergiye öşür, müslüman olmayanlardan alınan vergiye ispenç adı verilirdi. Müslüman olmayanlardan alınan ayrı bir vergi de cizyedir. Cizye, askere alınmayanların ödediği vergi idi. 1583 tarihli defterde Tonya’da dört aile reisinin ispenç adlı vergiyi ödediği yazılı. Bu da belirtilen tarihte Tonya’da dört ailenin müslüman olmadığını gösterir. Bu arada tahrir defterinde yazılı hane reisi adlarından da önemli ölçüde yararlanılabilir. Arapça, Farsça adlar yanında Uğur, Karaca, Alagöz, Kurt, Aykut, Turhan, Pirali… gibi Türkçe kökenli adlar ve çok az sayıda Kosta, Aleks, müslüman adlara Yuri, rastlanır. müslüman Mihail olmayanların Bu nüfusun da gibi kullandığı bölgede yoğunluğunu gösterir. Aynı belgede Karaağaçlı Köyü (Aspuryanlı), Hola mezrası ile birlikte değerlendirilirken yörede 53 hane olduğu ve bunlardan 36’sının müslüman olmadığı belirtilir. Tonya ve Kumyatak’ta 171, Karaağaçlı ve Hola’da 53, toplam 224 hanede 1000 dolayında bir nüfusun yaşadığı görülür. 1830 tarihinde ise Tonya’nın nüfusu 1910 olarak gösterilir. II. Mahmut döneminde 1830’da yapılan ilk nüfus sayımında kadın nüfusun sayılmadığı bilinir. 1830’da yapılan ilk nüfus sayımında asker sayısına yönelik bilgilerin toplandığı dikkate alındığında Tonya’nın nüfusunun belirtilen sayıdan daha çok olduğu ortaya çıkar. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Trabzon Ahkâm Defteri’ndeki bir belgeye göre de Tonya’nın Gümüşhane’ye bağlı bir kaza merkezi olduğu görülür. 1751 tarihli belgede “Gümüşhane’ye bağlı Tonya kazası” ifadesi, Tonya’nın Kalınçam (Fol) Köyü’nde işletilen madenlerin değişik kaynaklarda Gümüşhane madenleri olarak anılması ile örtüşmektedir. TRABZON SALNAMELERİNDE TONYA Trabzon’da ilk salname 1869 yılında yayımlandı. günümüzde Salnameler, yayımlanan yıllıklar gibidir. Dönemin yönetim, ekonomi, nüfus gibi bilgilerini içerir. ”1869 Trabzon Vilayet Salnamesi”nde, Tonya ve Vakfıkebir’in nüfusu birlikte yer almaktadır. 106 köyde, 4058 hane olduğu ve 15 711 müslüman nüfusun yaşadığı belirtilmekte, “Çerakis/Çerkez, Rum, Ermeni, Katolik” nüfusa rastlanmamaktadır. 1870 tarihli salnamede ise nüfus sayısı 15 701 olarak düzeltilmiştir. Ancak, gerek Trabzon Salnamelerinde, gerekse başka belgelerde, Vakfıkebirle olan yönetsel bağlılığın sürekli olmadığı, Tonya’nın Gümüşhane’ye bağlı bir ilçe ya da merkeze bağlı bir bucak merkezi olduğu da ortaya çıkmaktadır. 1879 tarihli Trabzon Salnamesi’nde Tonya, merkeze bağlı bir bucak olarak gösterilmekte, Nahiye Müdürü Mehmet Sabri Efendi, Kâtip Celal Efendi, Naib (Kadı) Vekili Mehmet Nazif Efendi, Vukuat Kâtibi Ahmet Efendi ve Nüfus Mukayyidi Şakir Efendi olarak yöneticilerin adları yer almaktadır. Aynı salnamede merkeze bağlı olarak gösterilen Tonya nahiyesi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler yer alır. 1879 bilgilerine göre Tonya’da, 1 çeşme, 19 cami ve mescit, 30 oda, 20 ambar, 500 sergen, 9 dink, 20 değirmen, 5 dükkan, 1507 hane, 200 fırın, 100 dam ve ahır, 358 samanlık, 19 müslüman mezarlığı ve 3 medrese bulunduğu, 19 köyde 3 978 nüfusun yaşadığı kayıt altına alınmıştır. 1879’da Tonya ve köylerindeki arazinin 400 dönüm çalılık, 4120 dönüm tarla, 100 dönüm orman olduğu ve yörede, ceviz, çavdar, arpa, fasulye, mısır, kendir, elma, armut… gibi ürünlerin yetiştirildiği belirtilir. Aynı salnamede üç medrese bulunduğu belirtilirse de hangi köylerde bulunduğundan söz edilmez. Tonya, 1881 tarihli salnamede yine merkeze bağlı 21 867 dönüm arazisi olan bir bucaktır. Bu kez bucak Veliyüddin yöneticileri, Efendi, Müdür Kâtip Celal Efendi, Tapu Kâtibi Musa Efendi, Naib vekili Mehmet Nazif Efendi, Vukuat Kâtibi Ahmet Efendi, Sertahsildar Mehmet Efendi, vekilleri olarak da Kepemalioğlu Ali Ağa, Hasan Ağa ve Feyzioğlu Mustafa Efendi olarak gösterilmiştir. 1888 Salnamesi’nde tarihli Tonya’da Trabzon dört medrese olduğu belirtilir. Bunlar Barkozmanlı (Kayacan), Ağırköy (Büyükmahalle), Kumyatak (Turalı) ve Şova (Şenocak) medreseleridir. Barkozmanlı’da 38, Ağırköy’de 45, Turalı’da 33, Şova’da 36 olmak üzere dört medresede toplam 152 öğrenci olduğu gösterilmiştir. Kozluca Köyü’ndeki medresenin kitabesinde ise 1889 tarihinde yapıldığı belirtilmektedir. 1903 tarihli salnamede ilk kez Tonya ile ilgili başka bilgiler de yer alır. Bucak yöneticileri belirtildikten sonra, “Nahiyeye Dair Malumat” başlığı altında verilen bilgi şöyledir: “Tonya nahiyesi Trabzon’un canibi cenubiyesinde ve Trabzon’a on dört saat mesafede vaki ve 1676 hane ile 21 792 dönüm araziyi havidir. Nahiyei mezkurede her nev meyva ve mahsulat husule gelmekte olup buranın sade yağı nefasetçe meşhur ve makbul bulunduğu cihetle Trabzon’a götürülmekte olduğu gibi Dersaadet’e ve sair mahallere dahi nakl ve irsal olunmaktadır.” 1903 Vilayet Salnamesinde Tonya ile ilgili bilgiler ise şöyledir: Tonya nahiyesi merkezi vilayete tabi dağlık ve taşlık bir yer olup ra’yine hayvan güdülmesine) mahsus (hayvan müteaddid yaylaları vardır. Ahalinin kısmı azamı ziraatı adiye ile temini maişet eder. İçlerinde demircilik, taşçılık, dülgerlik ve katırcılık edenler de bulunur. Silâh istimalinde (kullanılmasında) ve bilhassa kurşun atmakta ve cesarette ve çeviklikte şöhretleri darbı mesel hükmünü almıştır. Arazinin hususan ziraata kabiliyeti olan yerlerin mahdutiyeti nahiye ahalisinden birçok kimselerin Çarşamba, Terme ile Araklı taraflarına gitmelerine bais (sebep) olmaktadır. Tarzı telebbüsleri bazı mülhakat ahalisi gibi yünden mamul karavana tabir olunur şalvar ve başlık ile mintandır. Merkez-i nahiye olan kariyede bir hükümet konağı ile civarında harap bir cami ve müceddiden inşa olunmuş bir mekteb-i ibtidai, iki dükkân ile bir fırın, on ev ve nahiyeye tabi olan yirmi pare köyde dahi 15 cami, 5 medrese, 19 mekteb-i ibtidai ile 2455 ev, 5 dükkân, 2 kahvehane, 66 fırın, 39 su değirmeni vardır. Yaz mevsiminde ahali ekseriyetle Kadiralağ (Kadıralak) yaylasına çıkarlar. Nahiyenin başlıca mahsulât-ı arziyesi mısır ile fasulyedir. Bazı köylerde kendir de zer’olunur (ekilir). Buğday ve arpa hasılatı ehemmiyetsiz bir derecededir. ”Dastar” tabir edilen kilim taklidi mensucat dahilde sarf olunmaktadır. Nahiyenin mahsulat-ı hayvaniyesi tereyağı, bal, balmumu ve yumurta ile yalnız ihtiyacat-ı dahiliyeye kifayet edebilen peynirden ibaret gibidir. NÜFUS Hicri 1321 (1903 – 1904) tarihli Trabzon Vilâyeti Salnamesinde Tonya’nın nüfusu 10 438 olarak gösterilmiştir. Nahiyede Rum ve Ermeni gibi gayri müslim tebaa olmadığı da belirtilmektedir. 1321 seneyi hicriyesinde (1903 – 1904) Tonya’nın idarecileri: Müdür: Hacı Sani Bey Naib Vekili: Hasan Efendi Vergi ve Mal Kâtibi: Mehmed Temel Efendi. muhafızlığı görevini de Hacısalihoğlu Ali Ağa’ya verir. TONYA AYANI ALİ AĞA Tonya’nın eski ailelerden birisi Hacısalihoğulları’dır. İlk ataları Ağırköy (Büyükmahalle)’de yerleşen Hacı Salih Ağadır. Mahmut Goloğlu, “Trabzon TarihiFetihten Kurtuluşa Kadar” adlı kitabında Trabzon ağalarını anlatırken Tonyalı Ali Ağa’dan söz etmektedir. Ali Ağa, Hacısalihoğulları ailesinin atası olan Hacı Salih Ağa’nın torunlarındandır. Hacı Salih’in oğlu Mustafa, torunu Abdurrahman ve onun oğlu da Hasan Ağa’dır. Hasan Ağa’nın üç oğlunun biri olan Mustafa Ağa’nın oğlu yoktur. Diğer oğullarından Mehmet Ağa’ nın tek oğlu Küçük Ali Ağa’dır. Ömer Ağa’nın ise Genç Osman, Tufan, Pir Ali ve Büyük Ali adında dört oğlu olmuştur. Tonya’da derebeylik yapan Ali Ağa, 1776 da Ağırköy’de doğan Ömer Ağa’nın oğlu Ali Ağa’ dır. Ali Ağa, yaşadığı dönemde adını duyuran bir kişidir. Adı, Ahmet Rasim’in yazdığı Osmanlı Tarihinde (Sf: 1690) asi olarak geçmektedir. Ancak, Muzaffer Lermioğlu tarafından yazılan Akçaabat Tarihi’nde, bu görüşün kesin olamayacağı belirtilerek dönemin yönetimindeki zayıflığın doğurduğu sorunlar olarak ele alınmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl başlarında bölgenin asayişi bozulur, Trabzon ağaları ve derebeylerinin tutumu hükümeti uğraştıracak bir önem kazanır. Yöre ağalarının, güvenliği bozan hareketlerini bastırmak için Trabzon valilisi olarak görevlendirilen Hazinedarzade Süleyman Paşa, Canik’teki yardımcısı Çeçenzade Hasan Ağa’yı, başkaldıran Trabzon ağalarını yola getirmekle görevlendirir. Çeçenzade Hasan Ağa, Trabzon’a gelir gelmez Hacısalihoğlu Ali Ağa üzerine kuvvet gönderir, Ali Ağa Of’a kaçar. Sıranın kendilerine geldiğini anlayan ağalar doğrudan Süleyman Paşa’ya başvurarak gereken vergi ve salmaları ödeyeceklerini, emrinde bulunmaya hazır olduklarını belirterek bağlılıklarını bildirirler. Birkaç yıl uyum içinde geçtikten sonra, Rize Ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile Vali Süleyman Paşa’nın aralarının açılması üze-rine huzur yeniden bozulur. 1816 yılında Trabzon üzerine yürüyen Tuzcuoğlu Memiş Ağa, Trabzon çevresi ağaları ile birleşir. 1816 yılı ağustosunda Trabzon kalesi, ayaklanan ağaların eline geçer. Memiş Ağa bir tür Devlet Başkanı olur. Trabzon kalesi muhafızlığı görevini de Hacısalihoğlu Ali Ağa’ya verir. Yeniden toparlanan hükümet kuvvetleri, Trabzon kalesini geri aldıktan sonra Ali Ağa, Süleyman Paşa’ya mektup yazarak bağışlanmasını ister. İki yıl sonra 1817’de ayaklanan Ali yeniden Ağa arkadaşları ve başarılı olamazlar. 1825’te Trabzon Valiliğine getirilen Çeçenzade Hasan Paşa’nın sert huyunu bilen Trabzon ağaları, boyun eğmekten başka çare bulamazlar. Hacısalihoğlu Ali Ağa gelip sığınır. Vali Durum Paşa’ya İstanbul’a bildirilir. Bir daha zorbalığa kalkarsa idam edilmek üzere bağışlanır. 1827 yılında da Tonya’dan Akçaabat’a göç etmeye zorunlu tutulur. Büyük Ali Ağa ile Genç Osman Ağa Kalanima’da, Küçük Ali Ağa Sera deresinde, Mehmet Ağa Kaleğra’da, Tufan Ağa Mula ve Sidiksa’da, Pir Ali Ağa Mucura ve Haçka’da yerleştirilirler. Buraların yetkili “onbaşı”ları olurlar. Ali Ağa, derebeyi olarak asker besler, çevrenin güvenliğini sağlardı. Savaş durumunda devlet emrine 150 sipahi göndermek zorundaydı. Halkın devlete ödeyeceği vergiyi toptan öder, ürün zamanı borçlulardan kendi adına vergi toplardı. Derebeyin askerleri olan “Kırserdarları” çevrede güvenliği sağladıkları gibi, hükümet istediği zamanlarda ordu ile birlikte sefere çıkarlardı. Kırserdarları, Vamenli (Kaleönü) Mahallesi’nin güneyindeki “Kale Taşı”nı bir barınak olarak kullanmışlardır. Kale taşındaki çeşitli mevziler ve su sarnıçları doğal etkiler sonucu bozulmuşsa da kimi özelliklerini korumaktadır. Ali Ağa, devlet hizmetinde de bulunmuş Kapıcıbaşı (Muhafız başı) olarak görev yapmıştır. Mezarı Trabzon’da Sülüklü Mezarlığındadır. Mezar taşındaki kitabe kişiliğini ortaya koyan anlatımlar taşır. Tonya, Vakfıkebir’e bağlı bir bucak (nahiye) olarak bilinir. Ancak, dönemin yönetsel sistemine göre Tonya’nın, merkeze bağlı nahiye, Vakfıkebir’e bağlı nahiye ve Gümüşhane’ye bağlı kaza merkezi olarak bulunduğu görülür.1876 tarihli salnamede yer alan sayısal bilgiler, Vakfıkebir’e bağlı Tonya köylerini de sıralamakta, köylerin hayvan sayısı, aşar, vergi miktarları ile nüfus ve hane sayılarını da göstermektedir. RUS İŞGALİNE DİRENİŞ Birinci Dünya Savaşı sırasında 18 Nisan 1916’da Trabzon, Rus kuvvetlerinin eline geçti. Rusların ardından batıya Trabzon’u doğru işgalinin çekilen Türk kuvvetleri, Akçaabat Kalanima (Söğütlü) Deresi boyunca bir savunma hattı oluşturdular. 19 Nisan 1916 tarihinde Rus donanması Akçaabat, Vakfıkebir ve Beşikdüzü (Şarlı)’nü bombalar. Çok sayıda bina yıkılır. Ruslar, 21 Nisan 1916’da Akçaabat’a çıkartma yapınca Kalanima Deresi boyunca savunma hattı oluşturan kuvvetler, Tonyalı milislerin desteği ile ilerleyişi durdurur. Hıdırnebi, Eşek Meydanı, Fenko, Karadağ, Rısafa, Işıklar (Visera) hattını düşman birlikleri geçemez. Bu cepheyi tutan kuvvetlerimiz Albay Hacı Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki Sahil Müfrezesi, Trabzon ve Giresun Jandarma Alayları, Teşkilatı Mahsusa Alayı ve gönüllülerden oluşuyordu. Öte yandan Trabzon Cephesi Komutanlığına atanan Miralay Selahattin Adil Bey, Zigana Bölgesine gönderilir. Selahattin Adil Bey, 11. Kolordu’ya bağlı 18. Tümenle Zigana’nın batısında kalan Bohoç (Üçgedik), Yeri ve Malaka (Mulaka) tepelerindeki geçitleri kontrol altında tutar. Birkaç ay sonra karadan yoğunlaşan düşman saldırısına karşı, Tonya köylerinden toplanan milisler, cephe oluşturmak için harekete geçerler. Tonyalı milislerin bu mücadelesi, milislerden Kadıoğlu Muhammet Hafızın daha sonra işgal sırasında öldürülmesi üzerine yazılan destanda şiirsel bir dille anlatılmaktadır. Tonyalı dedik edelim şirket Gidelim harbe verelim kuvvet Umulur Halik eyleye nusret Kovalım Rus’i gitsin geriye… Üçüncü Orduya bağlı 37. Tümeni yönettiği için “paşa” olarak anılan Trabzon’lu Albay Hacı Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki askeri birliklerle birleşen Tonyalı milisler Karadağ, Rısafa ve Beypınarı yaylalarında, keşif saldırıları yapan Rus kuvvetlerine karşı yiğitçe direnirler. Akçaabat ilçesi sınırları içinde bulunan “Eşek Meydanı”nda şiddetli çarpışmalar olur. Öldürülen düşman askerlerinden alınan silahlar, Tonya’ya bağlı Karasu Köyü’ndeki silah ustaları tarafından kimi değişiklikler yapılarak dolma mermilerle kullanıma hazır hale getirilir. Teşkilatı Mahsusa Alayı, Trabzon ve Giresun Jandarma Alayları ile birlikte Ruslara karşı yürütülen direnişe katılan milis kuvvetlerinin başında çarpışan Bozahmetoğlu Mustafa Çavuş, Kalyoncuoğlu Kerim Çavuş, Mollabektaşoğlu Porosot Mehmet Çavuş, Tekavütün Salih, Lâtifoğlu Ali Hafız, Hacısalihoğlu Pirağa, Kadıoğlu Muhammet Hafız, Lermioğlu Keleş, Lermioğlu Halim, Mollaoğlu Sefer Çavuş, Garbetoğlu Ahmet Çavuş, Kâtipoğlu Mehmet Onbaşı, Hapsioğlu Halit Onbaşı, Güneylioğlu Mehmet Ali ve Sanoğlu İzzet Çavuş önemli başarılar elde ederler. Batıya ve güneye doğru yayılma çabasındaki Rus kuvvetleri, bir yanda da Bayburt cephesinde direnişle karşılaşan kuvvetleri ile buluşup bölgeyi tamamen ele geçirmek için saldırılara başlarlar. Akçaabat’ın güneyinde savunma hatları oluşturan güçleri kırmak için Akçaabat’ tan karaya çıkma denemesi yapar, bölgeyi top ateşine tutar. Trabzon’un işgalinden iki gün sonra Akçaabat da düşer. Teşkilatı Mahsusa Alayı, Trabzon ve Giresun Jandarma Alayları, yerli günüllülerden oluşan kuvvetlerimiz, Hıdırnebi, Karadağ, Fenko, Rısafa, Beypınarı hattında direniş merkezleri oluşturur. Rus kuvvetlerinin yoğun saldırısına karşı direnen güçlerimiz, üç ay boyunca önemli başarılar elde ederler. Türk kuvvetlerinin elinde bulunan tek top, tepeden tepeye taşınarak yer yer Rus toplarını susturur. Eşek Meydanı denilen tepeden topçu ateşi desteğinde Fenko yönünde ilerlemeye çalışan Rus kuvvetleri bir türlü tepeyi elde edemez. Sisin bastırması sonucu kaçmaya çalışan düşman kuvvetleri kendi topçularının ateşi altında kalır. Vakfıkebir ve Tonya çeteleri, gecenin koyu karanlığından yararlanarak Muhola (Doğanköy)’da karargah kurmuş düşman kuvvetlerinin mevzilerine kadar sızarlar. Herkesin uykuda olduğu sırada mevziler üzerine attıkları el bombaları ile Rus kuvvetleri şaşkına döner. Çetelerin ateşi sonucu dağılan Rus kuvvetleri birçok ölü vererek köyü boşaltır. Tonyalılardan oluşan Lermioğlu Halim çetesi de Ortaalan köyünde konaklayan Rus askerlerine bir baskın düzenler. Havanın sisli olmasından da yararlanan çeteler, tüfek çatarak dinlenmeye çekilen askerlerin üzerine ateş açar. Baskın beklemeyen Rus askerleri direnemeyerek dere yönünde kaçmaya başlarlar. Çok sayıda asker öldürülür. Çatılan tüfekler Lermioğlu Halim çetesinin eline geçer. 45 Temmuz 1916 günlerinde Hıdırnebi ve Karaptal tepelerine saldıran Rus kuvvetleri ile kanlı çarpışmalar olur. Karadağ, Hıdırnebi, Rısafa, Beypınarı hattında sürdürülen direniş başarılı olmuşsa da Bayburt Cephesi’nin Ruslar tarafından yarılması ile bölgenin işgal edileceği anlaşılır. Milis kuvvetlerinin verdiği bilgi üzerine bölge halkı, işgalden önce erken davranarak Tonya’yı terk eder. Bir bölümü Giresun ve Ordu’ya kadar ilerler. Yola geç çıkanların, Harşit Çayı dolaylarında önleri kesilir ve geriye çevrilirler. 16 Temmuz 1916’da Ruslar Tonya’yı işgal eder. “Muhacirlik” diye anılan bu dönemde Tonya’yı işgal eden Rus kuvvetleri, evleri yakıp yıkıyor ve yağmalıyordu. Söylentiye göre Tonyalıların yürüttüğü zorlu direnişe kızan düşman kuvvetleri komutanı, yöreye girdiğinde üç gün süreyle “kırım” emri verir. Ancak, daha sonra üç günü, üç saate indirir. Muhacirlerden bir grubun önü Karşular Mahallesi’nde kesilir. Dokuz kişi kurşuna dizilir. Bunların bir bölümü Vakfıkebir’li, bir bölümü de Tonya’nın Kayacan köyündendir. İşgal hareketi tamamlandıktan sonra yöreyi terk edenler evlerine dönerler. Birçok köyde karakollar kuran Rus kuvvetlerinin yönetimi altında yaşarlar. Bu sırada Trabzon ve dolayında bir Pontus Rum Devleti kurmak için örgütlenmeye çalışan Pontus çetelerinin etkinlikleri sürmektedir. Trabzon Metropoliti Hrisanthos önderliğinde yürütülen Pontusçuluk kapsamında bazı Rumlar, Trabzon’dan Tonya’ya gelerek yerleşmeye çalışır, ancak Rusların bölgeden çekilmesiyle, herhangi bir etkinlik gösteremeden geriye dönerler. 1917 yılı Rusya’da iç karışıklıkların en yoğun hale geldiği dönemdir. Ekim 1917’de gerçekleşen Bolşevik ihtilalinden sonra 18 Aralık 1917’de Ruslarla Erzincan mütarekesi yapılır. Ruslar Doğu Anadolu’daki birliklerini geri çekmeyi resmen kabul ederler. 37. Tümen birlikleri Giresun’daki 123. Alay ile güçlendirilerek Trabzon üzerine yola çıkar. Vakfıkebir geriye alınır. Üç gün sonra da Tonya’daki düşman kuvvetleri geri çekilir. 17 Şubat 1918’de bir yıl yedi ay süren düşman işgali sona erer. 1968 yılından itibaren Tonya Belediyesi’nin öncülüğünde 17 Şubat tarihi, Tonya’nın kurtuluşu olarak kutlanıyor. Trabzon merkeze bağlı Tonya ve Şarlı (Beşikdüzü) nahiyelerinin Vakfıkebir’e bağlanması yönünde alınan kararın uygulanmasında zorluklar yaşandı. Şarlı nahiyesi Vakfıkebir’in batısında, Trabzon’a on dört saat uzaklıkta, Vakfıkebir’e iki saat uzaklıkta yer alıyordu. Bazı köylerin Trabzon’a gidiş dönüşleri 25 – 30 saati buluyordu. Tonya nahiyesi ise, Akçaabat’ın batısında, Vakfıkebir’in güneyinde yer alıyordu. Tonya ve Şarlı nahiyelerinin bağlı bulundukları Trabzon merkez ilçeye olan uzaklık, mali ve idari işlerde gecikmelere, gidiş gelişlerde birtakım güçlüklere neden oluyordu. Trabzon Valiliği, Dahiliye Nezareti’ne yazdığı 5 Şubat 1327 (9 Mart 1912) tarihli yazı ile her iki nahiyenin Mart 1912 tarihinden itibaren Vakfıkebir kazasına bağlanmasını talep eder. Tonya’nın Vakfıkebir’e bağlanması kararı, Dahiliye Nezareti’nin 25 Temmuz 1329 (7 Ağustos 1913) tarihli kararı ile uygulamaya konur. 1954 yılında ilçe oluşuna kadar Vakfıkebir’e bağlı kalır. Şarlı nahiyesinin Vakfıkebir’e bağlanma kararı, itirazlar üzerine ancak 1918 yılında yürürlüğe girer. Not: Araştırma yazısı için Araştırmacı Yazar Hasan KALYONCU ‘ ya teşekkür ederiz. GEZELİM GÖRELİM Tonya - Erikbeli Turizm Merkezi - Erikbeli Yaylası Ulaşım: Tonya ilçesinden güneye 24 km. toprak yolla ulaşılan, Erikbeli yaylasına yaz aylarında ticari taksi ve dolmuşlarla yolcu taşımacılığı yapılmaktadır. Özellikler: 1. 800 m. yükseklikteki yaylada alt yapı hizmetleri tamamlanmış durumdadır. Erikbeli Turizm Merkezi, Kadırga, Çatma Obası, Sazalanı, Zigana, Kent yaylalarına giden yolların birleştiği kavşaktadır. Erikbeli, Sazalanı, Ken, Sinlice, Şıkkıranı ve Siz dağı yaylaları arası doğa yürüyüşü için idealdir. Ken yaylası Erikbeli Turizm Merkezi'nin 9 km. kuzeyinde, Şıkkıran yaylası 19 km. kuzeyinde orman içerisindedir. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama için kamp malzemeleri getirilmelidir. Ancak yayladan et, süt, yumurta, ekmek gibi gıda maddelerini temin edilebilmektedir. Sazalanı Yaylası Ulaşım: Tonya'ya 24 km. mesafedeki Erikbeli Turizm Merkezi'nin 5 km. batısında yer alan Sazalanı yaylasına ham toprak yolla ulaşılmakta olup, yayla mevsiminde ticari araçlarla yolcu taşımacılığı yapılmaktadır. Özellikler: 1. 700 m. yükseklikteki yaylada alt yapı hizmetleri tamamlanmış durumdadır. Yaylada lokanta, kır kahvesi, bakkal bulunabilir. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama için kamp malzemeleri getirilmelidir. Ancak yayladan temel ihtiyaç malzemeleri karşılanabilir. Sis Dağı Yaylası Ulaşım: Tonya'ya 24 km. mesafedeki Erikbeli Turizm Merkezi'nden sonra kuzeybatıya 25 km. toprak yolla Sis dağı yaylasına ulaşılır. Özellikler: 1. 550 m. yükseklikteki yaylada kısmen altyapı hizmetleri getirilmiştir. Bakkal, kasap ve kır kahvesi bulunabilir. Her yıl Temmuz ayının üçüncü cumartesi günü Sis Dağı Şenlikleri yapılmaktadır. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama için kamp malzemeleri getirilmelidir. Ancak yayladan temel ihtiyaç malzemeleri karşılanabilir. Kadırga Yaylası Ulaşım: Kadırga yaylası, Tonya'ya 24 km. mesafedeki Erikbeli Turizm Merkezi'nin 14 km. doğusundadır. Ham toprak yolla ulaşılan yaylaya yaz aylarında ticari taşıtlarla yolcu taşımacılığı yapılmaktadır. Özellikler: Yayla, 2. 300 m. yükseklikte ağaç yetişme sınırının üzerindedir. Her yıl Temmuz ayının üçüncü cuma günü kutlanan Kadırga Şenlikleri'ne on binlerce kişi gelmektedir. Halk oyunları gösterileri, yarışmalar, davul zurnalı eğlenceler sırasında tonlarca et, ekmek, yayık ayranı tüketilen Kadırga Şenlikleri büyük bir pazara, panayıra benzemektedir. Elektrik, su, WC. gibi altyapıya sahip yaylada bakkal, kasap, fırın, lokanta, tuhafiyeci, kır kahveleri hizmet vermektedir. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama için kamp malzemeleri getirilmelidir. Ancak yayladan temel ihtiyaç malzemeleri karşılanabilir. Çatma Obası Yaylası Ulaşım: Tonya'ya 24 km. mesafedeki Erikbeli Turizm Merkezi'nin 14 km. doğusunda yer alan Kadırga yaylasının 9 km. güneyindedir. Yaylaya özel araçlarla gidilebilir. Özellikler: 2. 200 m. yükseklikteki Çatma obası küçük bir yayladır. Erikbeli - Kadırga - Çatma Obası Yaylası ve Zigana Kayak Merkezi arasında doğa yürüyüşü yapılabilir. Mızraklı Su, Şehitler tepesi, Çıngıraklı kuyu gibi efsaneleri olan mekanları vardır. Mızraklı Su Efsaneye göre, savaş sırasında çok susayan asker bir mızrağı ortadan kırıp sağa sola bütün gücüyle fırlatır. Mızrağın bir parçasının saplandığı yerden su çıkar, diğer parçasının saplandığı yerde su kaybolur. 50-60 metre aşağıda esrarengiz bir şekilde çimlerin arasında yok olan suyun çıktığı bölüm, günümüzde beton koruma altına alınmıştır. Çıngıraklı Kuyu Bu adı, kuyuya atılan bir taş parçasının uzun süre ses çıkarmasından almaktadır. Girişin uzun zaman karla kapalı kaldığı mağara bulunmaktadır. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama ve yeme-içme malzemeleri getirilmelidir. Düzköy (Haçka Obası) Yaylası Ulaşım: Yaylaya, Trabzon'a 40 km. mesafedeki Düzköy ilçesinden güneye 12 km. toprak yolla ulaşılabilinir. Özellikler: 1. 784 m. yükseklikteki yaylada alt yapı hizmetleri tamamlanmış durumdadır. Yaylada bakkal, kasap, manav, fırın ve kır kahveleri bulunmaktadır. Temmuz ayının üçüncü cuma günü Kadırga, 14 Ağustos da Karaabdal şenlikleri yapılan yaylada Haçkalı Baba türbesi ilgi çekmektedir. Konaklama-Yeme-İç Her türlü yeme-içme imkanı bulunmaktadır.