kanser hastalarında dental tedavi önceliğinin belirlenmesi amacıyla

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Ağız, Diş ve Çene RadyolojisiAnabilim Dalı
KANSER HASTALARINDA DENTAL TEDAVİ ÖNCELİĞİNİN
BELİRLENMESİ AMACIYLA ANKET
HAZIRLANMASI
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Ali KILIÇ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Pelin GÜNERİ
İZMİR-2013
T.C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Ağız, Diş ve Çene RadyolojisiAnabilim Dalı
KANSER HASTALARINDA DENTAL TEDAVİ ÖNCELİĞİNİN
BELİRLENMESİ AMACIYLA ANKET
HAZIRLANMASI
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Ali KILIÇ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Pelin GÜNERİ
İZMİR-2013
ÖNSÖZ
“Kanser hastalarında dental tedavi önceliğinin belirlenmesi amacıyla anket
hazırlanması” konulu bitirme tezimin hazırlanmasında büyük emeği geçen, yoğun
çalışmaları arasında bana her aşamada vaktini ayıran değerli hocam Prof. Dr. Pelin
GÜNERİ' ye, tüm yaşamım boyunca maddi ve manevi emeklerini asla
ödeyemeyeceğim anneme ve tezimin düzenlenmesi aşamasında yardımlarını
esirgemeyen değerli arkadaşım Dt. Hasan Çınarcık’a teşekkürü bir borç bilirim.
İZMİR, 2013
Stj. Diş Hekimi Ali KILIÇ
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ VE AMAÇ
2. GENEL BİLGİLER
2
2. 1. Kanser Araştırmaları ile İlgili İstatiksel Bilgiler
4
2. 1. 1. Mortalite istatistikleri
5
2. 1. 2. Mortalite hızı
5
2. 2. Kanser Tedavi Yöntemleri
6
2. 2. 1. Alternatif Tıp
7
2. 2. 2. Cerrahi Yöntem
7
2. 2. 3.Radyoterapi
7
2. 2. 3. 1. Radyoterapinin Oral Bölgeye Etkisi
2. 2. 4. Kemoterapi
2. 2. 4. 1. Kemoterapinin Oral Bölgeye Etkisi
2. 2. 5. Kemik iliği transplantasyonu (KİT)
2. 2. 5. 1. KİT’in Oral Bölgeye Etkisi
9
15
16
22
23
3. GEREÇ VE YÖNTEM
31
4. SONUÇLAR
34
5. TARTIŞMA
36
ÖZET
38
KAYNAKÇA
40
ÖZGEÇMİŞ
48
GİRİŞ VE AMAÇ
Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal
bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde insan vücudundaki DNA'da yaklaşık
10.000 mutasyon olmasına rağmen, immün sisteminin sürekli olarak vücudu
tarayarak gözetmesi nedeniyle mutasyona uğrayan hücreler ortadan kaldırılmaktadır.
Tüm organlar canlının en küçük yapı taşı olan hücrelerden oluşur ve sağlıklı vücut
hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve
yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar; fakat her
hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne
zaman ve nerede bölünebileceğini bilme yeteneğine sahiptir. Buna karşın kanser
hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar.
1. GENEL BİLGİLER
Kanser hücreleri toplanarak tümörleri oluştururlar, tümörler normal dokuları
sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri
oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer
bölgelerine gidip, farklı yerlerde tümör kolonileri oluşturarak büyümeye devam
ederler; buna “metastaz” adı verilir.
Vücutta mutasyona uğrayan hücrelerin ancak çok küçük bir kısmı kansere yol
açar; bunun birçok nedeni vardır:
Mutasyon gösteren hücrelerin yaşama kabiliyetleri normal hücrelere göre
daha az olduğundan, ömürleri çok kısadır.
Mutasyon gösteren hücrelerin pek çoğunda bulunan aşırı büyümeyi önleyen
tümör baskılayıcı genler, mutant hücrelerin kanserli hücreye dönüşmesini engeller.
Sıklıkla, kanser potansiyeli taşıyan bu hücreler büyüyüp kanser oluşturmadan
önce vücudun bağışıklık sistemi tarafından yok edilirler. Mutant hücrelerin çoğunun
değişikliğe uğramış genleri nedeniyle kendi içlerinde oluşturdukları anormal
proteinler, vücudun bağışıklık sistemini uyararak antikor yapımına veya kanserli
hücreye karşı duyarlılık kazanmış lenfositlerin oluşmasına neden olurlar ve kanserli
hücrenin yok edilmesini sağlarlar. Bu olayı destekleyen bir gerçek de organ
transplantasyonu nedeniyle immünsüpresif tedavi gören hastalarda kanser riskinin
beş kat artmasıdır.
Bağışıklık sisteminin etkinliğini bozan durumlar, kanseri hazırlayıcı etmenler
(predispozan) olarak bilinir. Bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemiş olan bu
hücreler kontrolsüz biçimde üreyerek bulundukları dokuyu işgal eder ve komşu
dokulara da yayılırlar (invazyon). Kan ve lenf dolaşımı yoluyla vücudun ilgisiz
bölgelerine de taşınabilirler (metastaz).
2
Kanserin modern zamanlara has bir hastalık olduğu düşünülmesine rağmen,
kanser modern zamanlara has olmayıp, yüzyıllardır var olan bir hastalıktır. Ancak
genç yaşlara oranla daha çok ilerleyen yaşlarda görülen bir hastalık olduğundan,
bugün dünya nüfusundaki artış ve insanların ulaştıkları nispeten ileri yaşların da
etkisiyle geçmişe oranla insanlarda daha sık görülmektedir. Diğer bir deyişle, kanser
ve kalp hastalıkları ilerleyen yaşlarda rastlanan başlıca hastalıklar ve ölüm nedenleri
arasındadır, insanların kronik hastalıkların sık rastlandığı yetmişli, seksenli, hatta
doksanlı yıllarını yaşamaları geçtiğimiz yüzyılın sonlarında rastlanmaya başlayan bir
fenomendir.
Öte yandan, çağımızda teknolojinin baş döndüren bir hızla gelişmesi
sonucunda yaşamımızı kolaylaştıran pek çok yenilikle tanışılırken, bu gelişmelere
paralel olarak pek çok sağlık komplikasyonlarıyla da karşı karşıya gelinmektedir.
Mevcut hastalıkların bazılarında teknolojinin gelişimine paralel olarak yükselen bir
insidans artışının saptanması ise hastalık etiyolojisindeki faktörlerin çoğalmasından
veya yoğunlaşmasından kaynaklanabileceği gibi, tanı yöntemlerinin gelişmesine
bağlı olarak hastalıkların çok daha erken evrelerde belirlenmesinden de
kaynaklanabilmektedir. Örneğin, teknolojinin bu denli ileri olmadığı dönemlerde
meme kanseri hastaları ancak belli evreye ulaştığında saptanabilirken, çağımızda
mamografinin çok daha erken evrelerdeki lezyonları bile belirleyebilecek bir
hassasiyete ulaşması nedeniyle, çok daha küçük patolojik oluşumlar bile kolayca
belirlenebilmektedir. Bu durum, meme kanseri hastası sayısındaki artışa istatistiksel
anlamda katkıda bulunmaktadır. Ancak, kanser oluşumunu başlatan, kolaylaştıran ve
hızlandıran pek çok çevresel, hormonal, kimyasal, viral ve genetik etkenin hastalığın
insidansındaki artıştan sorumlu oldukları da başka bir gerçek olarak kabul
edilmektedir.
3
2. 1. KANSER ARAŞTIRMALARI İLE İLGİLİ İSTATİKSEL BİLGİLER
Teknolojiyle birlikte gündemdeki yeri genişleyen kanser pek çok farklı faktöre,
bu faktörlerin belli bir dozun üzerinde olmasına ve birlikte etkileşmelerine bağlı
olarak farklı toplumlarda değişen oranlarda karşımıza çıkmaktadır. 1977'de yürütülen
bir araştırmada 10 büyük ilde 39 hastane ve özel patoloji laboratuvarında 12 ay
içinde 14696 yeni kanser hastası belirlenmiştir. Bu vakaların organ tutulumuna göre
dağılımı incelendiğinde, birinci sırada melanom dışında kalan deri kanseri (%14.9),
ikinci sırada meme (%9.1) bulunmaktadır. Bu iki kanser türü, tüm kanserlerin
yaklaşık 1/4’ünü oluşturmaktadır. Bu kanserleri sırası ile larinks kanseri, lenfomalar
ve mide kanserleri izlemektedir. Cinsiyete göre dağılım incelendiğinde ise erkeklerde
en sık görülen kanser deri kanseri iken kadınlarda meme kanseridir. Bu çalışmada
insidans hızı yüz binde 35 olarak bulunmuştur. Fakat aynı yıldaki kanser mortalite
hızlarının daha yüksek olması, gerçek kanser insidansının daha yüksek olması
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye'de ilk nüfus tabanlı kanser kayıt sistemi 1992'de İzmir'de kurulmuş ve
1993-1994 yıllarına ait insidans verileri 2001'de yayınlanmıştır. Erkeklerde yüz binde
157,5, kadınlarda ise yüz binde 94 yaşa göre standardize kanser insidansı bildirilmiş;
erkeklerde akciğer (yüz binde 61.6), mesane (yüz binde 11.0), larinks (yüz binde
10.6); kadınlarda ise meme kanseri (yüz binde 24.4), korpus uteri (yüz binde 6.4),
over (yüz binde 5.9) en sık görülen kanserler olmuştur.
4
2. 1. 1. Mortalite İstatistikleri
Türkiye'de 1965'ten 1980'e kadar düşme eğiliminde olan kanser mortalite
trendi, 1980-1990 arasında bir plato oluşturup 1990'dan itibaren yükselmeye
başlamıştır (Şekil 1).
Şekil 1 Türkiye'de 1965'ten 1998'e kanser mortalite trendi
2. 1. 2. Mortalite Hızı
1996, 1997, 1998 yılları ortalama kanser ölümlerinin tüm ölümlere yüzdesinin yaş
grupları ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, kanser ölümlerinin 35-74 yaşları
arasında en yüksek seviyeye ulaştığı görülmektedir. Türkiye'de 1996, 1997 ve 1998
yılları ölüm istatistiklerinden hesaplanan kanser ve tüm sebeplerden ölüm hızları
Şekil
verilmiştir.
2'de
5
Şekil 2 Türkiye'de kanser bölgelerine göre kaba ve yaşa göre standardize
ölüm hızları
İl ve ilçe merkezlerinde her 100,000 nüfus için Dünya Standart Nüfusu
kullanılarak direkt standardizasyon yöntemi ile hesaplanmış yaşa göre standardize
ölüm hızları. 2 ile çarpılarak insidans hızı olarak kullanılabilir (Şekil 2).
Tedavi konusunda, özellikle genetik ve moleküler biyoloji bilimlerindeki çok
hızlı ilerlemeler nedeniyle oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir; ama bu,
kanserin son derece sıkıntılı süreçleri olan, hasta ve hasta yakınları açısından çok
geçen
ve
tedavisi
pahalı
olan
bir
patolojik
durum
olduğu
gerçeğini
değiştirmemektedir. Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki
görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserlerin farklı hızlarda
büyümeleri, farklı yayılma biçimleri göstermeleri ve farklı tedavilere cevap
vermeleri nedeniyle, kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre
farklı tedaviler uygulanır.
2. 2.KANSER TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Herşeyden önce, tüm hastalıkların tedavilerinde esas rolü vücudun Bağışıklık
Sistemi
üstlenmektedir.
Bağışıklık
sistemini
6
zayıflatan
etmenlerin
ortadan
kaldırılması tedavinin ilk basamağıdır. Kanserli hücrelerin ne kadar ve nerelere
metastaz yaptığını tesbit etmek olanaksız olduğundan kanser tedavisi gören
hastaların bağışıklık sistemlerinin güçlendirilerek bu yayılmış hücreleri yok etmesi
arzu edilen bir durumdur. Kanser tedavi yöntemleri 5 yolla yapılır (3).
2. 2. 1. Alternatif Tıp
Bağışıklık sistemini güç vermeyi, asıl tedaviye destek olmayı amaçlayan
ancak marjinalliğe açık olması nedeniyle, güvenilirliği ve etkinliği kontrollü
deneylerle ispatlanmamış ön-tıbbi yöntemlerdir.
2. 2. 2. Cerrahi Yöntem
Kanserli dokuyu ve çevresindeki invazyon riski taşıyan bir miktar sağlıklı
dokuyu alıp çıkartmak. Bazı durumlarda kanserli dokuyu cerrahi müdahale ile
çıkartmak imkânsız olabilir. Bu durumda radyoterapi veya kemoterapi uygulanır.
2. 2. 3. Radyoterapi
Radyoterapinin amacı, tümör içindeki malign hücrelerin hepsini öldürmek
veya onların ileri hücre bölünmelerini ve çoğalmalarını tümörün etrafındaki normal
dokulara fazla zarar vermeksizin devamlı olarak durdurmaktır.Bu işlemin yapılması
lezyonun türüne, ışının enerjisine, bulunduğu vücut bölgesine ve lezyonun
derinliğine bağlıdır.
Tümörlü dokuya iyonizan radyasyon verilip cerrahi öncesi baskılamak,
tedavi sonrası kalması muhtemel tümör hücresini yok etmek veya bazen de
semptomları yok ederek palyatif tedavi olarak kullanılır.
7
Küratif tedavi dörde ayrılır:
1-
Önleyici:
Küçükken tümör önlenir.
2-
Postoperatuar:
3-
Adjuvan
denilen kalması muhtemel hücreleri yok etmek.
4-
Cerrahi
olarak müdahale edilemeyen bölgelerde radyoterapi
Metastaz önlenir.
kullanımı
Palyatif Tedavi:
1-Ağrı giderici (kemik ve karaciğer tümörleri)
2-
Dekompresyon
3-
Hemostatik
4-
Cerrahi
tedavi
yapılamayan
yaşlı
kişilerde
radyoterapi
uygulanır.
Malign tümörlerin tedavisi iki kısma ayrılır:
A-Eksternal tedavi
B-İnternal tedavi
Eksternal tedavide, iyonize edici radyasyon kaynağı ile hasta cildi arasında
belli bir uzaklık vardır. Bu uzaklık radyasyonun enerjisine ve türüne bağlı olarak 440 cm arasındadır. Eksternal tedavide kullanılan radyasyonlar x,gamma,e'ışın
demetleridir.p ve n° tanecikleri ile yapılan tedavi ise çok azdır. Eksternal tedavide
kullanılan ışınları veren radyasyon kaynaklarının sınıflandırılması şöyledir:
1-
Röntgen
(x) ışını cihazları: Lezyonların yüzeysel .birkaç mm ve
birkaç cm derinlikte bulunmalarına göre çeşitli enerjideki x ışını veren
“konvensiyonel” ve “megavoltaj” tedavi cihazları kullanılır.Işınların dokuya
8
girginlik kabiliyeti, enerjisine yani kilovolt’a bağlı olduğundan çeşitli enerjideki
radyasyonları veren cihazlar kullanılır.
2-
Radyoisotop teleterapi makinaları: Megavoltaj tedavi x ışını
cihazlarına eşdeğer enerjide gamma ışını veren radyoaktif isotoplar ile çalışan
cobalt-60 ve caesium-137 teleterapi cihazları vardır.Bunlardan radyoterapide en çok
cobalt-60 cihazları kullanılır.Co-60 radyoisotopu nükleer reaktörlerde Co59
elementini yavaş neutronlar ile bombardıman ederek elde edilir. Co-60 cihazları
derine yerleşmiş tümörlerin tedavisinde kullanılır. Röntgen cihazlarına nazaran
ucuz,bakım ve elektirik masrafları çok azdır.
İnternal tedavide, radyasyon kaynağı hasta ci!dine,doku arasına ve vücud
çukurluklarına konur.Genellikle kapalı radyoisotoplardan Ra-226,Co-60,Cs-137,Sr90,lr-192 ve Au-198 kullanılır.İnternal tedavi üç kısma ayrılır:
1-
Yüzeysel
tedavi: Ra, Co, Sr aplikatörleri
2-
Doku arası tedavi: Ra, Co. Cs iğneleri, İr telleri
3-
lntrakaviter
tedavi:
Aynı
kaynakların
tüp
şeklinde
olanları
kullanılır.
Radyoterapide ayrıca açık radyoisotoplar sıvı halinde hastaya oral,
intravenous veya sonda ile uygulanır(l-131,Au-198 gibi)(63).
2. 2. 3. 1. Radyoterapinin Oral Bölgeye Etkisi
Radyasyona tamamıyla dirençli hiçbir hücre yoktur; hücreyi oluşturan
yapılardan çekirdek ve özellikle de bölünme halindeki kromozomlar, radyasyona
hücre sitoplazmasına göre çok daha duyarlıdırlar. Radyasyonun hücre düzeyindeki en
belirgin etkilerinden biri hücre büyümesini baskılamasıdır. Özellikle hücre bölünmesi
9
sırasında (mitoz) radyasyona maruz kalan hücrelerde büyüme kesintiye uğrar. Genel
olarak mitotik aktivitesi fazla olan hücrelerin radyasyona duyarlılığının da fazla
olduğu düşünülür. Radyasyon kromozomların kırılmasına, birbirlerine yapışmasına,
kenetlenmesine ve kıvrılmasına yol açabilir. Kromozom kırıkları yeniden organize
olabilir, aynı kalabilir veya bir başka kromozomla birleşebilir. Tüm bu değişiklikler
mutasyonla sonuçlanabilir veya daha da ileri giderek hücrenin ölümüne yol açabilir.
Radyasyon bundan başka dev hücre oluşumuna da sebep olabilir. Bölünme
başlamadan önce radyasyona maruz kalan hücreler artık bölünmezler, fakat
metabolik aktiviteleri bir süre daha devam edebilir ve bölünemedikleri için
büyümeye devam ederler. Dev hücreler haline gelip, sonunda ölürler.
Baş-boyun kanserli hastaların birçoğu, oral kavitenin büyük bir kısmı,
maksilla, mandibula ve tükürük bezlerini kapsayan alanlara yüksek dozda radyasyon
uygulanması ile tedavi edilirler. İyonize radyasyon malign hücrelerin yanı sıra,
normal dokuları da etkilemekte ve uygulanan radyasyonun doz hızı, süresi, etki alanı,
cinsi ve hastanın yaşı ile metabolizmasına bağlı yan etkiler ortaya çıkmaktadır (1).
Baş-boyun bölgesine uygulanan radyoterapi nedeniyle oral bölgede mukozit,
enfeksiyonlar, tat duyusu değişiklikleri, ağız kuruluğu (kserostomi), radyasyon
çürükleri,
trismus
ve
osteoradyonekroz
gibi
komplikasyonlar
gözlenmektedir(2,3,4,5,6,7,8).
1.
Mukozit:
Oral mukozadaki radyasyona bağlı değişiklikler; epitelin germinal hücre
tabakasının hasarına ve altındaki dokunun vasküler değişikliklerine bağlı olarak
ortaya çıkar. Tipik olarak eritematöz, yanık benzeri, fokal ya da diffüz ülseratif
lezyonlar
olarak
gözlenen
mukozitler
radyoterapi
süresince
ve
tedavinin
kesilmesinden sonraki 1-2 hafta devam ederler ve sekonder enfeksiyonlar
10
gelişmedikçe tedavinin sonlanmasından sonraki birkaç hafta içinde gerilerler (9).
Şekil 3 Radyoterapi sonrasında ağız mukozasında yaygın ve çok sayıda
ülserlerle karakterize olan mukozit görüntüsü.
Radyoterapi, kemoterapi ve kemoradyoterapi sonucu gelişen oral mukozitin
sıklığı ve şiddetinin azalmasında dental/oral hijyenin sağlanması ve oral mukozanın
enfeksiyonlardan korunması ana ilkedir.
2.
Enfeksiyonlar:
Lokal enfeksiyonlara karşı önemli bir bariyer olan oral mukoza epiteli
radyoterapinin etkisi sonucu yıkıma uğrayarak oral mukozada bulunan fırsatçı
mikroorganizmaların lokal veya sistemik enfeksiyonlar yaratmalarına neden olur
(10). En sık karşılaşılan intraoral fırsatçı patojen olan Candida albicans, ağız
mukozasında kazıma ile yerinden kaldırılabilen, beyaz renkli plaklar ile karakterize
lezyonlar oluşturur; nistatin ve kotrimazol pastillerin kullanıldığı topikal yöntemlerle
tedavi
edilir.
Yanı
sıra
%0,2'lik
klorheksidinli
gargaraların
da
fungal
enfeksiyonlarıngelişme sıklığında anlamlı bir azalmaya neden olduğu belirlenmiştir
(11).
11
Şekil 4 İntraoral kandidiyazis olgusu
Radyoterapi uygulanan hastalarda enfeksiyona neden olan diğer bir patojen
herpes simpleks virüsüdür ve veziküler lezyonlar ya da ağrılı ülserasyonlar
yaratabilirler. Bu lezyonlar lokal veya sistemik asiklovir ile tedavi edilirler.
Radyoterapi uygulanan hastalarda bakteriyel enfeksiyonlara daha ender
rastlanır. Oral hijyeni bozuk olan bireylerde gingivitis, periodontitis ve odontojenik
enfeksiyon görülme sıklığı artar. Tedavilerinde lokal veya sistemik antibiyotiklerden
yararlanılır.
3.
Ağız kuruluğu:
Radyasyon alanında kalan tükürük bezlerinde uygulanan radyasyonun dozu,
doz oranı ve radyasyona maruz kalan dokunun miktarına bağlı olarak tükürük bezi
fonksiyonlarında değişen derecelerde kayıplar gözlenir. Günde 200 cGy lik dozun 5
seans uygulanmasından sonra tükürük akış hızı %57 düzeyinde azalırken, bütün
major bezlerin radyasyona maruz kaldığı durumlarda bu kayıp %93 e ulaşmaktadır
(12,13).
12
Şekil 5 Tükürük miktarının azalmasıyla meydana gelen ağız kuruluğu ve
kandidal enfeksiyon (Prof. Dr. Hülya Çankaya’nın arşivinden)
Tükürük bezlerini etkileyen total doz 5000-6000 cGy'ye ulaştığında,
değişiklikler geri dönüştürülemez hale gelir. Tükrüğün volümünün yanı sıra
vizikozitesi, pH'ı elektrolitleri ve immünglobulin seviyeleri de değişir. Tükrüğün
koyu ve yapışkan özellik kazanması yıkayıcı etkisini ortadan kaldırdığından, dişler
üzerindeki bakteri plakları birikim artarak periodontal problemler yaratır. Ayrıca ağız
kuruluğu, tat alma, çiğneme, yutma ve konuşma fonksiyonlarını da olumsuz etkiler
(12,13).
4.
Tat değişiklikleri:
Radyasyonun tat tomurcuklarına direkt toksik etkisi yanı sıra, oluşan ağız
kuruluğu ve mukozit nedeniyle de ortaya çıkar. Radyoterapinin tamamlanmasından
sonraki 60-120 gün içerisinde tat duyusunda kısman veya tamamen iyileşme
gözlenir. Ancak 6000 cGy’e ulaşıldığında tat duyusu tamamen kaybolur.(67)
5.
Trismus:
Çiğneme kasları radyasyon alanı içinde kaldığında ödem, hücre yıkımı ve
13
fibrozis sonucunda trismus gelişir. Bu hastalarda trismus komplikasyonunu azaltmak
amacıyla ısırtma çubukları ve elle çeşitli egzersizler yapılabilir.(67)
6.
Radyasyon çürükleri:
Radyoterapi uygulanan hastalarda oral bölgede ortaya çıkan önemli bir klinik
etki de atipik diş çürükleridir. Radyasyon çürükleri olarak tanımlanan bu tür çürükler
fissürlerden ya da dental plak retansiyonu için uygun yerlerden değil, dişlerin
kolelerine yakın bukkal yüzeylerden başlayan ve renkler kahverengiden siyaha kadar
değişen lezyonlar tarzındadır.
Şekil 6 Radyoterapiden sonra görülen radyasyon çürükleri ((Prof. Dr. Hülya
Çankaya’nın arşivinden)
Radyoterapiye bağlı olarak gelişen çürük tükürük azlığı tükürük pH'sının
düşmesine, tükrüğün tamponlama kapasitesinin %40 oranında azalmasına, ağız ve
plak florasının daha karyojenik özellik kazanmasına ve ağız kuruluğu nedeniyle
çiğneme ve yutma güçlüğü çeken hastaların özellikle sıvı karbonhidratların ağırlıklı
olduğu beslenme biçimi tercih etmelerine neden olur. Ayrıca, mine tabakasındak
organik ve inorganik yapılar arasındaki kimyasal bağların radyasyon nedeniyle
14
hasara uğraması çürük oluşumunu etkileyen diğer bir faktördür.(67)
7.
Osteoradyonekroz:
Osteoradyonekroz (ORN), iyonize radyasyonun kemikte nekroz oluşturarak
enfeksiyona yol açmasıdır. Radyasyon nedeniyle hipovasküler, hiposellüler ve
hipoksik hale gelmiş olan doku tamir ve rejenerasyon yeteneğini kaybeder; ancak
travmaya maruz kalmadığı sürece semptom göstermeden normal fonksiyonlarını
yapabilir ve radyografik belirti vermez. Bununla birlikte yıkıma uğramış kemiğin
üzerindeki yumuşak dokunun irritasyon ve çekim gibi nedenlerle travmatize olması
durumunda nekroze kemiğin oral ortamdaki mikroorganizmalar ile kontaminasyonu
sonucunda osteoradyonekroz gelişir. Lezyona komşu olan kemiğin rejenerasyon
yeteneği minimum olduğundan, olay çabuk ve hızlı ilerler.
Radyoterapi uygulanan hastalarda osteoradyonekroz görülme sıklığı %4-37,5
olarak bildirilmektedir. Alt çene kompakt yapısı ve kanlanmasının az olmasından
dolayı üst çeneye göre osteoradyonekrozdan daha sık (%90) etkilenmektedir.(67)
2. 2. 4. Kemoterapi
Kemoterapi, özellikle çoğalan hücrelere karşı seçici öldürücü etkileri olan,
doğal veya sentetik kimyasal, biyolojik ajanlar ve hormonlarla yapılan tedavi
şeklidir. 1960’lı yıllara kadar kemoterapi palyatif (hafifletici) amaçla, bazı klinik
bulguların azaltılması ve hastanın yaşamını biraz daha uzatmak amacıyla
kullanılmıştır. Tüm kanserlerinin yaklaşık %5’ini oluşturan belirli bazı hastalıklarda
küratif (tedavi edici) olduğu ve bununla birlikte sık görülen kanser tiplerinde de daha
az etkili olduğu gösterilmiştir. Ancak son yirmi yılda kemoterapinin cerrahi ve
radyoterapi ile ayrı ayrı veya birlikte kullanılması birçok kanser türünde iyileşme
oranını arttırmıştır. Bu gelişme sitostatik ilaçların adjuvan olarak kullanımı ile
15
mümkün olmuştur. Adjuvan kemoterapi, bölgesel hastalığın klinik bulgu veren
rezidüel tümör bırakmayacak şekilde tamamının çıkarılmasından sonra verilen ek
tedavidir. Böyle bir tedavinin amacı; subklinik, rezidüel, lokal hastalığın ve daha sık
olarak da olası metastazların kontrolüdür. Bu görüşten kaynaklanan neoadjuvan
kemoterapi 1980’lerde ortaya çıkmış olup preoperatif ve postoperatif dönemde
kanser hücrelerinin yayılması ve çoğalmasını önlemek amacıyla önerilen tedavidir.
Kemoterapinin bir başka uygulama alanı da özel durumlarda tümör küçültücü
cerrahiden sonra kemoterapi verilmesidir. Bazı vakalarda tümör kitlesinin
küçültülmesi ilaç tedavisine cevap şansını arttırabilmektedir (64).
2. 2. 4. 1. Kemoterapinin Oral Bölgeye Etkisi
Kemoterapinin hücrelerin büyüme ve gelişmelerini değiştirerek etkili olduğu
ve neoplazik hücrelerin yanı sıra normal hücreleri de etkilediği bilinmektedir. Bu tür
etkiler özellikle oral mukoza ve kemik iliği gibi hızlı bölünme yeteneği olan
hücrelerde de gözlendiğinden sonuçta, hastanın yaşam kalitesinin bozulmasına ve
hatta tedavinin yarıda kesilmesine neden olabilecek istenmeyen etkiler ortaya
çıkabilmektedir.
Kemoterapi uygulanan hastaların
%40'ında oral mukoza, periodonsiyum,
pulpa dokusu ve tükürük bezlerini etkileyen akut veya kronik oral yan etkilerin
geliştiği bildirilmiştir. Kemoterapinin kesintisiz olarak uygulanabilmesi ve hastanın
yaşam kalitesinin arttırılması için söz konusu yan etkilerin erken tanı ve tedavisi çok
önem taşımaktadır. Bu nedenle tedavi ekibi içinde mutlaka diş hekimlerinin de
bulunmasının gerekli olduğu açıktır.
Kemoterapi uygulanan hastalarda gözlenen oral yan etkiler arasında; mukozit,
enfeksiyon, hemoraji, ağız kuruluğu, nörolojik düzensizlikler ve beslenme
bozuklukları yer almaktadır (14). Bu istenilmeyen etkilerin sıklığı ve şiddeti; tedavi
16
(kullanılan ajanın tipi, dozu ve ilaç uygulamalarının sıklığı) ve hastaya özgü(hastanın
yaşı, oral hijyen durumu ve malignite türü) değişkenlerle ilişkilidir (10,13).
1.
Direkt Toksik Etkiler
Kemoterapötik ilaçlar oral dokularda direkt olarak miyeloimmünosüpresyonla
karakterize yan etkiler oluştururlar. İlacın oral dokuları direkt olarak etkilemesi
sonucu ortaya çıkan ve sık gözlenen yan etkilerin başlıcaları mukozit ve ağız
kuruluğudur.
a. Mukozit:
Sağlıklı oral mukoza, yüzey epitelinin dökülmesi ile oral mikroorganizmaların
ortamdan uzaklaşmasını sağlayarak ve epitel içine penetrasyonu sınırlayan kimyasal
bir bariyer oluşturarak koruyucu fonksiyon görmektedir. Kişinin immün sistemine ait
sekretuvar proteinler, T hücreleri, B hücreleri ve mast hücreleri gibi birçok eleman
oral mukozada yer almakta, böylece mukozal enfeksiyon riski azalmaktadır. Bunların
yanı sıra müsin gibi büyük molekül ağırlıklı glikoproteinler sağlıklı oral mukozanın
yüzeyini
kaplayarak, mikroorganizmaların sayılarını
azaltarak ve
dokunun
kayganlığını arttırarak enfeksiyon riskini düşürmektedirler. Halbuki uygulanan
kemoterapötik ilaçlar mukozal hücre yenilenme döngüsünü zarara uğratarak ve bu
ilişkiyi bozarak, hastada ilaç uygulamasını takiben 5-7 gün içerisinde mukozal
yanma hissiyle başlayan ve daha sonra ilerleyen ağrılı, ülsere lezyonlar meydana
getirirler (3,10,15,16). Lezyonlar genellikle bukkal ve labiyal mukoza, dilin
ventrolateral yüzü, ağız tabanı gibi nonkeratinize oral mukozada gözlenmektedir.
Hastanın kemik iliğinin kemoterapiden etkilenmediği durumlarda, mukozit kendi
kendini sınırlamakta ve yaklaşık 14 günde spontan olarak iyileşmektedir.
Spontan iyileşmenin olmadığı durumlarda tedavi; radyoterapide olduğu gibi
topikal ve sistematik antimikrobiyal ilaçlar, biyolojik mediyatörler, mukozayı örtücü
17
ajanlar, analjezikler, lazer tedavisi ve kriyoterapi ile yapılmaktadır. Kanser
tedavisinden önce hastaların ayrıntılı bir oral muayeneden geçirilerek mevcut
enfeksiyonların ortadan kaldırılmasının ve oral hijyenin sağlanmasının gerektiği
gösterilmiştir.
b. Ağız kuruluğu:
Kemoterapötik ilaçların ağız kuruluğu oluşturduğu ender olarak gözlenmekle
birlikte, Adriamisin gibi ilaçların bu tür istenmeyen etkilere neden oldukları
belirlenmiştir (13,17). Mukozit gelişen olgularda ağız kuruluğunun olaya katılması
sonucunda ülserasyonların arttığı ve semptomların şiddetlendiği görülmektedir.
Tükürük akışının ve tükürük histatin seviyesinin değişmesine bağlı olarak kandidiyal
enfeksiyonların
meydana
geldiği,
tükürük
amilaz
ve
immünoglobülin-A
(IgA)seviyelerinin azalmasının da oral enfeksiyon gelişme riskini arttırdığı
belirlenmiştir (18). Bu hastalarda ağız kuruluğunu gidermek amacıyla tükürük
bezleri stimülasyona cevap verebilen hastalarda havuç, kereviz gibi lifli gıdaların
tüketilmesi, ksilitol içeren şekersiz sakız çiğnenmesi ve limon-gliserin preparatları
kullanılması kullanılması yararlı olmaktadır. Tükürük bezi fonksiyonu tamamen
kaybolmamış hastalarda sistemik pilokarpin uygulamaları yararlı olabilirken, rezerv
kalmamış hastalarda yapay tükürük preparatlarının kullanımı tavsiye edilmektedir
(10).
c. Nörolojik komplikasyonlar:
Vinblastin ve vinkristin gibi bitki alkoloidlerinin uygulamasından sonra
ilaçların direkt nörotoksik etkilerden dolayı hastalarda ağrı ve parestezi ile
karakterize nörolojik yan etkiler gözlenmektedir (13,15). Nörolojik kökenli bu
ağrıların genellikle bilateral özellikte olması, oral sert ve yumuşak dokularda klinik
ve radyolojik olarak herhangi bir patolojnin bulunmaması ağrının dental kökenli
18
ağrılardan ayırt edilmesini sağlamaktadır (10,15). Tüm nörolojik komplikasyonlar
ilacın kesilmesini takiben ortadan kalkar, ancak bazı hastalarda sıcak ve soğuk
uyaranlara karşı dişlerde gözlenen aşırı duyarlılık, ilacın kesilmesinden sonra da
uzun süre devam edebilir. Böyle olgularda topikal flor uygulamaları ve desensitize
edici diş macunlarının kullanılması uygundur (10).
2.
İndirekt Toksik Etkiler
Kemik iliğinin etkilenmesi sonucu gelişen lökopeni oral bölgede çeşitli
enfeksiyonlara, trombositopeni ise hemorajiye neden olabilmektedir(19).
a. Enfeksiyonlar
Kemoterapi nedeniyle gelişen enfeksiyonlar etkenlerine göre bakteriyel,
fungal ve viral enfeksiyonlar olarak üç grupta incelenebilir. Bu enfeksiyonların
sistemik yayılımları sıklıkla ölümle sonuçlandığından, her olguda enfeksiyonun
erken tanı ve tedavisi yaşamsal önem taşımaktadır.
i.
Bakteriyel enfeksiyonlar:
Kemik iliğinin baskılanması sonucunda hastalarda bakteriyel floranın değiştiği
ve oral mikroorganizmaların bu hastalarda bakteriyemi ve septiseminin ana kaynağı
olduğu saptanmıştır. Granülosit sayısının 1000 hücre/mm³'ün altına düştüğü
durumlarda primer mukazol enfeksiyonların yanı sıra önceden varolan kronik
periodontal ve periapikal enfeksiyonların da akutlaştığı gözlenmiştir (10). Bu
nedenle kemoterapi uygulanacak hastalarda fokal enfeksiyona yol açabilecek
patolojilerin önceden elimine edilmesi gereklidir.
Kemik iliği etkilenen hastalarda yumuşak doku enfeksiyonları ağzın herhangi
bir yerinde lokalize olabilmekle birlikte, oral hijyeni kötü olan bireylerde sıklıkla
marjinal, papiller ve yapışık gingivada yerleşmektedir. İlk gingival lezyonlar lokalize
nekroze alanlar tarzındadır ve hasta ağzındaki kötü tat, ağrı ve kanamadan
19
şikayetçidir. Travmaya uğrayan mukozal dokularda oluşan ülsere lezyonlar
çevresinde eritematöz sınır gözlenmemektedir (13). Kemoterapi uygulanan
hastalarda oral hijyen uygulamaları, periodontal muayene ve periodontal
uygulamaların bakteriyemi ve ateş riskini artırabileceği düşünülmesine karşın,
yapılan çalışmalar kemoterapi öncesi ve sırasındaki oral bakımın ateş ve bakteriyemi
riskini artırmadığını göstermiştir (20).
ii.
Fungal enfeksiyonlar:
Kemoterapi uygulanan hastalarda oral enfeksiyona neden olan başlıca
mikroorganizma Candida albicans'tır. Normal şartlar altında Candida albicans'ın
gelişimi diğer mikroorganizmalar ve sağlıklı immün sistem tarafından engellenirken,
lökopenik bireylerde aktif hale gelerek lokal dokulara, özofagus ve akciğere
ulaşabilir veya kan yoluyla yayılarak sepsis meydana getirebilir. Oral kandidiyazisin
klinik görünümü genellikle oral mukozanın herhangi bir bölgesinde mukoza
seviyesinden yüksek beyaz renkli, kesik süt görünümlü lezyonlar şeklindedir.
Lezyonların kazıma ile kaldırılabilmesi ve tabanın hassas, kanamalı olması
kandidiyazisin karakteristik özellikleri arasındadır. Oral mukozaya lokalize olmuş
kandidiyazis olgularında radyoterapide olduğu gibi topikal nistatin ve klotrimazol
uygulanmaktadır. Özofageal veya sistemik fungal enfeksiyonların gözlendiği kemik
iliği baskılanmış hastaların ise hastanede kontrol altına alınması ve bu hastalara IV
tedavi uygulanması önerilmektedir. Bu amaçla amfoterisin-B en çok tercih edilen ilaç
olmakla birlikte, nefrotoksik etkileri nedeniyle dikkatli kullanılması gereklidir.
iii.
Viral enfeksiyonlar:
Kemoterapi uygulanan hastalarda herpes simpleks (HSV) ve herpes zoster
(HZV) virüs enfeksiyonları latent formdaki virüsün reaktive olması sonucunda
sıklıkla gözlenmektedir. Daha nadir olarak cytomegalovirüs (CMV), Ebstein Barr
20
virüsü (EBV) ve non-herpes virüsü (adenovirüs ve oral human papilloma virüs)
enfeksiyonları da oluşabilir. Özellikle HSV seropozitif olan bireylerde kemik iliği
baskılandığı sürece rekürrens oluşma riski daha fazla olduğundan, kemoterapi
uygulamalarından önce hastanın mutlaka HSV antikorlarının varlığı yönünden
incelenmesi
gerekmektedir.
Sağlıklı
bireylerde
rekürrent
herpes
simpleks
enfeksiyonları daha çok ekstraoral lokalizasyonda gözlenirken, kemik iliği
baskılanmış hastlarda genellikle intraoral lokalizasyonda görülmektedir (13).
1-2 haftada iyileşen intraoral herpes enfeksiyonları palyatif olarak
tedavi edilebilirler, ancak kemik iliğinin durumu iyileşmeyi etkilemektedir. Kemik
iliğinin baskılandığı süre boyunca gözlenen viral enfeksiyonların tedavisi amacıyla
IV veya oral asiklovir kullanılmaktadır. Herpes zoster enfeksiyonları,varisella zoster
virüsü tarafından oluşturulan ve klinik olarak baş boyun bölgesinde trigeminal sinirin
dalı boyunca lokalize olan ağrılı veziküler erüpsiyonlar tarzında gözlenen
lezyonlardır. Oral bölgede saptanan lezyonların tedavisi palyatif olarak yapılmakla
birlikte
asiklovir
ve
prednison
kombinasyonları
profilaktik
olarak
da
uygulanabilmektedir (10).
iv.
Hemoraji:
Kemoterapötik ajanlar sekonder olarak trombositopeniye neden olarak,
hastalarada spontan gingival kanama, spontan submukozal kanama ve postoperatif
hemoraji yaratabilirler; ancak trombosit sayısı 30000 hücre/mm³'ten fazla olan
hastalarda spontan gingival kanamanın pek gözlenmediği bildirilmektedir. Önceden
periodontal hastalığı olan kemik iliği baskılanmış bireyler gingival kanamaya
periondontal dokuları sağlıklı olan kişilerden daha yatkındırlar. Sublingual bölgede
oluşan submukozal kanama solunum güçlüğü yaratabilir; bu nedenle yoğun
trombositopenisi olan hastalarda hemoraji varlığını belirlemek amacıyla her gün
21
dikkatli oral değerlendirme yapılması önem taşımaktadır. Hemoraji olasılığının
minimale indirmek amacıyla protezlerin, restorasyonların, keskin kenarlı dişlerin
travma
yaratması
önlenmelidir.
Periodontal
hastalıklar
gingival
kanmayı
kolaylaştırdığından, her yemekten sonra ve yatmadan önce oral hijyen sağlanmalıdır.
Kemoterapi uygulanan hastalarda çekim veya cerrahi uygulama gereken durumlarda
hastanın trombosit sayısı ve kanama zamanının belirlenmesi önem taşımaktadır.
Trombosit sayısı 50000-100000 hücre/mm³ olan hastalar atravmatik uygulamalar ve
yara kenarlarının rezorbe olmayan sütürlerle kapatılması koşuluyla normal olarak
tedavi edilebilmekle birlikte, granülosit sayısının 2000 hücre/mm³ ün altına düştüğü
durumlarda antibiyotik profilaksisinin uygulanması önerilmektedir.(67) Trombosit
sayısı 50000 hücre /mm³ ün altında olan bireylerde ise tedavi planlamasının
enfeksiyon odaklarını ortadan kaldırmaya yönelik olması önerilmekte ve cerrahi
işlemlerin hastane şartlarında trombosit transfüzyonu ve antibiyotik desteği altında
yapılmasının gerektiği bildirilmektedir.
Baş-boyun bölgesine radyoterapi uygulanması ya da herhangi bir malignite
nedeniyle kemoterapi verilmesinin yanı sıra, özellikle kemik iliği transplantasyonları
başta olmak üzere, organ transplantasyonları sırasında ve sonrasında uygulanan
immün sistemi baskılayıcı tedaviler de belirgin ağız bulgularına yol açmaktadır.
2. 2. 5. Kemik İliği Transplantasyonu
Kemik iliği transplantasyonu (KİT), çeşitli malign ve benign hematolojik
hastalıkların, solid tümörlerin, metabolik ve genetik hastalıkların tedavisinde giderek
artan bir sıklıkta kullanılmaktadır. Tedavi ve profilaksi ile ilgili gelişmeler
sayesindetransplantasyon sonuçları daha iyiye gitmektedir.Ancak, KİT alıcılarının
%40-60’ını etkileyen akciğer komplikasyonları hala çok önemli bir morbidite ve
mortalite nedenidir.
22
Bir kişiden hematopoetik kök hücreler alıp bunları başka birisine(Allojenik ),
veya ileride aynı kişiye(Otolog)aktarmak mümkündür. Eğer verici ve alıcılar uyumlu
iseler aktarılan hücreler kemik iliğine göç edip kan hücreleri üretmeye başlarlar. Kök
hücreler genelde ya ilium tepesinden genel anestezi ile alınır (bu işlem pek çok iğne
batırması gerektirir) veya kök hücrelerin kemikten kan dolaşımına salınmalarını
sağlayan bazı ilaçlar kullanılır, ardından bu hücreler kandan izole edilir.
Bir kişiden diğerine nakil, kemik iliğinde ciddi hastalıklar olması durumunda yapılır.
Hastanın iliğindeki hücreler önce radyasyon veya ilaçlarla öldürülür sonra yeni kök
hücreler aktarılır.
Kanser durumunda, radyasyon terapisi veya kemoterapiden önce hastanın
hematopoetik kök hücrelerinin bir kısmı bazen toplanır, terapi bitince bağışıklık
sistemini yeniden oluşturmak için hastaya geri verilir (65, 66).
2. 2. 5. 1. Ağız ve Diş Sağlığı Üzerine Etkileri
İmmün sistemin baskılanması ve graft-versus-host disease (GVHD) oluşma
ihtimali kemik iliği transplantasyonunun en ciddi komplikasyonlarıdır. Kemik iliği
transplantasyonu sonrası hastalar bakteriyel, viral ve fungal enfeksiyonlara karşı
daha duyarlı olabilirler. Gastrointestinal problemler (bulantı, kusma v.b), Hepatit B
virüs (HBV) enfeksiyonu, sistit, ensefalit, ponömoni, sitomegalo viral enfeksiyonlar
ve ağız içi enfeksiyonlar da yaygındır. Kemik iliği transplantasyonu tedavisi gören
hastalarda ağızdaki mukoza bariyeri bozulmaktadır. Transplantasyon sonrası iyileşme
döneminde şiddetli ağız içi enfeksiyonlarına karşı hassasiyet oluşmaktadır (22).
Mevcut floranın neden olduğu yoğun rahatsızlıklar ve beslenmede zorluklar
görülebilir.
Şiddetli mukositis, gingivitis ve oral mukozanın ülserasyonları yaygındır ve
23
yeme, yutkunma vekonuşma fonksiyonlarını bozabilir. Mukozal hasar birincil olarak
kemoradyoterapi
uygulanmasından
kaynaklanırken,
sekonder
epitelial
deskuamasyonun hücre proliferasyonunu önleyici ajanların sitotoksik etkisiyle ilişkili
olduğu vurgulanmaktadır.
Transplantasyon öncesi
hastanın
değerlendirilmesi
herhangi
bir aktif
enfeksiyonunun eliminasyonunu sağlamaya ve transplantasyon sonrası muhtemel
enfeksiyonu minimale indirmeye yardım edecektir.
Transplantasyon öncesi önerilen dental girişimler:
1. Tüm dental değerlendirme
Kötü ağız ortamı;çekimler,tedaviler
İyi ağız ortamı;dentisyonun korunması
Kişisel özelliklerin değerlendirilmesi
2. Restore edilemeyen ve periodontal problemli dişlerin çekimi, tüm aktif
çürük lezyonlu dişlerinrestorasyonu
3. Devital dişlerin endodontik tedavisi ya da çekimi
4. Etkili oral hijyen eğitim programının başlatılması
Diş fırçalama,
Dişipi kullanımı
Diyet modifikasyonu
Antimikrobiyal gargaraların kullanımı
Topikal flor uygulaması
Diştaşı temizliği ve plak kontrolü
5. Tıbbi konsültasyon
6. Laboratuar testlerinin değerlendirilmesi
7. Antibiyotik proflaksisi
24
İmmün sistemin baskılanması sonucu gelişen konakçı rezistansı hastada
enfeksiyon riskine zemin hazırlamaktadır. Yaygın olmamasına rağmen, oral ya da
odontojenik enfeksiyonlardan oluşan komplikasyonlar greftin reddine bağlı olarak,
hastanın
morbidite
ve
mortalitesini
tehdit
edebilmektedir.
Kemik
iliği
transplantasyonu öncesi hastalara 1000 radyasyon dozluk total vücut radyasyonu
uygulanmaktadır. Bu dozaj iskeletsel bozukluklar için majör bir neden olarak kabul
edilmektedir (23,24).Kemik iliği transplantasyonu öncesi total vücut irradyasyonuna
(TVI) maruz kalan tüm hastalarda şiddetli diş gelişimi farklılıkları da
gözlenmektedir. Kemik iliği transplantasyonu sonrası gözlenen gelişimsel anomaliler
kronik GVHD ve TVI ya bağlıdır. Kemik iliği transplantasyonu hastalarında immün
sistem baskılandığı için transplantasyon öncesi hastane şartlarında, proflaktik
antibiyotik kullanımı ve ağıziçi enfeksiyonlarının tedavisi gerekmektedir. Hastanın
hazırlanması; ciprofloxacin kullanımını (500 mg:bid), amphotericin B (200 mg:gid)
ve sistemik ve oral proflaksi için klorheksidin gargara kullanımını içermektedir
(11,22, 26). Ağız içindeki kandidiyazisi baskılamak için transplantasyon öncesi oral
nystatin (100.000 IU:gid) yada etkili başka bir antifungal ajan kullanılmalıdır (26,
22).
Oral kavitedeki mukozal yüzeyin immün defansı, lenfoid doku-mukoza
ilişkisinde
üretilen
Transplantasyon
fazı
tükrük
immün
sırasında
globulinleri
azalan
immün
tarafından
globulin
sağlanmaktadır.
konsantrasyonları
transplantasyon sonrası fazda hızla artmaktadır. Tüm hastalar kemik iliği
transplantasyonu öncesi dikkatli bir dental değerlendirmeye alınmalıdır (27).
25
Yaygın oral enfeksiyonlarla kemik iliği transplantasyonu ilişkisi:
Mukositis candidiasis
Kserostomia
Osteoradyonekroz
HSV enfeksiyonları
CMV enfeksiyonları
Periodontal enflamasyon
Çürükler
Transplantasyon öncesi, diş hekimi hastanın doktoruyla görüşerek, immün
sistemin baskılanma derecesi hakkında bilgi almalıdır ve tüm restore edilemeyen,
ilerlemiş periodontal hastalıklı dişler çekilmelidir (25). Devital dişler endodontik
olarak tedavi edilmeli ya da çekilmelidir ve tüm aktif çürük lezyonlu dişler restore
edilmelidir. Koruyucu diş hekimliği teknikleri uygulanmalı ve diş fırçalama, diş ipi
kullanımı, diyet modifikasyonu, antimikrobiyal gargara kullanımı ve topikal flor
uygulamasına başlanmalıdır.
Kanama zamanı ve parsiyel tromboplastin zamanında değişiklikler söz konusu
olduğunda uygulanacak ilaç ve dozaj modifikasyonlarını belirlemek üzere hastanın
doktoruyla konsültasyon yapılmalı ve antifibrinolitik ajanlar, donmuş taze plazma,
vitamin K ve/veya platelet replasmanı uygulanmalıdır (28). Bu hastalarda beyaz kan
hücre sayısı azaldığından, dental enfeksiyon varlığı antibiyotik kullanımı için ilave
bir endikasyon oluşturabilmektedir.
26
Profilaktik antibiyotik kullanımı prosedürü Tablo-1’de gösterildiği gibidir:
Standart
profilaksi
(tek doz)
Ağızdan
alamayan hasta
(tek doz)
Penicillin’e
genel
Erişkin: İşlemden 1 saat önce ağızdan 2,0g
Çocuk: İşlemden 1 saat önce ağızdan 50mg/kg
Amoxicillin
ilaç
Erişkin: İşlemden 30 dakika önce, IM veya IV
Ampicillin
2,0g
Çocuk: İşlemden 30 dakika önce IM veya IV
50mg/kg
allerjik
Erişkin: İşlemden 1 saat önce ağızdan 600mg
Çocuk: İşlemden 1 saat önce ağızdan 20mg/kg
Clindamycin
hasta
(tek doz)
Veya
Cephalexin(
Erişkin: İşlemden 1 saat önce ağızdan 2,0g
Çocuk: İşlemden 1 saat önce ağızdan 50mg/kg
**)
veya
Cefadroxil
Veya
n
Azithromyci
veya
Clarithromy
Erişkin: İşlemden 1 saat önce ağızdan 500mg
Çocuk: İşlemden 1 saat önce ağızdan 15mg/kg
Clindamycin
Erişkin: İşlemden 30 dakika önce IV 600mg
Çocuk: İşlemden 30 dakika önce IV 20mg/kg
cin
Penicillin’e allerjik
ve ağızdan ilaç alamayan
hasta
(tek doz)
Veya
Cefazolin(**
)
Erişkin: İşlemden 30dakika önce IM veya IV
1,0g
Çocuk: İşlemden 30 dakika önce IM veya IV
25mg/kg
Tablo – 1
Kemik iliği transplantasyonu sonrası iyileşme döneminde dental işlemler üç
fazda da ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Birinci fazda rutin dental tedavilerden
kaçınılmalı, antimikrobiyal gargaraların da dahil olduğu oral hijyen işlemlere devam
edilmelidir.
İkinci fazda etkili oral hijyen işlemleri yanında proflaktik antibiyotik
uygulaması. yoğun kanama oluşturacak işlemlerden kaçınılması esastır. Üçüncü
fazda ise; GVHD ya da greftin kronik reddi oluşmaya başladığından medikal
konsültasyon gerektirmektedir. Genelde yalnız acil durumlar tedavi edilmelidir (25).
İmmün sistemin basktlanması sonucu oral floradaki değişiklikler proflaktik olarak en
iyi
antibiyotiğin-
seçimini
zorlaştırmaktadır.
27
Steroid
alan
kemik
iliği
transplantasyonu hastaları adrenal baskılanma sonucu çeşitli dişsel cerrahi işlemlerin
streslerini karşılayamayabilir ve akut adrenal krizini önlemek için cerrahi işlemlerden
önce ve sonra ilave steroid gerekebilir. Steroid ilavesi önerilirse diş hekimliği
işlemlerindeki dozaj ve zamanlama hastanın doktoru ile kararlaştırılmalıdır. Genelde
günlük 6 mgr dan fazla prednison alan hastalar sabah dozajı normal tutulup dental
işlemden 1 saat önce 2-3 kat arttırılmalıdır. Operasyon sonrası ağrı ya da
komplikasyon görülürse idame dozu cerrahi işlem sonrası günde tekrarlanmalıdır.
Günlük prednison dozu daha büyük olan hastalar genellikle ilave doz gerektirmezler.
Önlem alınmasına rağmen diş hekimi muhtemel akut adrenal krize hazırlıklı
olmalıdır. Akut adrenal yetmezliğin bulgu ve semptomları, hipotansiyon, halsizlik,
bulantı,
kusma,
baş
ağrısı
sıklıkla
ateştir.
Komplikasyonlar
acil
tedavi
gerektirmektedir. Ağız içi bulguları, rekürrent HSV enfeksiyonları, herpes zoster,
candidiasis, aftöz ülserler, nadiren lenfoma, Kaposi sarkomudur. Bu lezyonların
herhangi
biri
görüldüğünde
hastanın
doktoru
bilgilendirilmelidir.
Uygun
araştırmalardan sonra kullanılan steroid ajanların dozajı azaltılmalıdır (29).
Sonuç
olarak,
kemik
iliği
transplantasyonu
uygulanan
hastalarda
transplantasyon sonrasıgözlenebilecek semptomların bilinmesi diş hekiminin tedavi
yaklaşımlarında daha bilinçli olmasınısağlayacaktır. Bu şekilde her şeyden önce
hastanın sağlığı optimum düzeyde tutularak yaşam kalitesi arttırılmış olacaktır (30).
Görüldüğü üzere gerek malignite tedavisi, gerekse immünsupresyon yaratan
diğer tedaviler öncesinde hastaların dişhekimleri tarafından değerlendirilmesi,
gerekli girişimlerin tamamlanması buraya dek söz edilen komplikasyonların
görülmesini engellemek ya da etkilerini azaltmak açısından önem taşımaktadır.
Transplantasyon öncesi gerçekleştirilen dental tedavinin, sitotoksik tedavi sırasındaki
yüksek enfeksiyon riski olasılığını 1/3 (250 versus 318/1000) oranında azaltabileceği
28
tahmin edilmektedir. Oral fokal enfeksiyon, morbidite ve mortalite riski taşımaktadır;
bu yüzden,erken tanılanan orodental problemler, dental komplikasyonlardan
kaynaklananve yaşamı tehtid eden riskleri azaltmak için sitotoksik tedavilerden once
yapılmalıdır (31, 32, 33, 34, 35, 36). Schuurhuis ve ark. Baş ve boyun hastalarında
fokal
enfeksiyonun
radyoterapiden
önce
tedavi
edilmesi
durumunda,
osteoradyonekroz riskinin, başarılı bir biçimde tedavi edilmemiş hastalara oranla yarı
yarıya azaldığını ortaya koymuştur. (37). Bu nedenle hekimler hastaların yaşam
kalitesini etkileyen ağzız komplikasyonlarının engellenmesindeve tedavisinde rol
oynayabilirler. acilağız/diş tedavisi gereksinimini azaltabilirler ve yoğun bakım ve
hastane ihtiyacını minimize edebilirler (2, 38, 39, 40, 41). Hastanın diş durumu, oral
hijyen, geçmişteki diş bakımı, periodontal ve yumuşak doku durumu; oral hijyen
eğitimi, diş çekimi, hastanın sürekli kontrolü ve hastanın tedavi sürecini takip ve
engelleyici programları içeren uygun bir diş tedavisi planı geliştirilmelidir. (3, 38,
42,43, 14, 40).Maalesef, kanser tedavi merkezlerinde onkoloji hastalarını tedavi
öncesinde ağız ve diş sağlığı yönünden değerlendiren ve gerekli ve gerekli dental
tedavileri sunan diş hekimleri bulunmamaktadır.(2, 3, 42).Bu nedenle, oral kavitenin
başlangıç ve devam değerlendirilmesinin hem profesyonel muayene hem de hastanın
kendi geribildirimini içeren geçerli malzemeler kullanılarak yapılması en iyi tedavi
planının tasarlanması ve optimum sonuçlar elde edilmesi açısından çok önemlidir.
Birçok indeks hastanın diş ihtiyaçlarını değerlendirmek için kullanılabilir:
Çürük, Eksik diş, Dolgulu
diş (DMFT) indeksi
tahmini olarak dişlerin genel
durumu hakkında bilgi verir ve şu anda Dünya Sağlık Örgütü tarafından temel oral
indeks olarak önerilmektedir (14, 44). Ancak indeks sadece eski çürükleri ve ağız
durumunu tanımlamakta fakat posterior diş yüzeyleri arasındaki çürükleri
belirleyememektedir.(14).Dahası, periodontal hastalık içeren
29
belirgin patolojik
durumlar bu indekste yer almamaktadır; aktif periodontal hastalık ya da genel ağız
durumu
(mukoza,
tükrük)
ve
oral
enfeksiyonlar
da
DMFT
indeksiyle
belirtilmemiştir.Periodontal destek kaybı kök çürüğünün habercisi olabilir (45), ama
DMFT indeksinde değerlendirilmemektedir. Basitleştirilmiş Ağız Sağlığı İndeksi
(OHI-S) epidemiyolojik çalışmalarda hastaların ağız hijyenini değerlendirmek
amacıyla ilk defa Green ve Vermillion tarafından tanımlanmıştır. Bu indekste
hastalardaki plak düzeyi ve diş taşı birikimleri değerlendirme sırasında hastanın ağız
sağlığı profile kaydedilir (46, 47, 48).Geriyatrik /Genel Sağlık Durumu
Değerlendirme İndeksi ise ‘’ağız hastalıklarına ilişkin psikolojik etkiler’’ ve
‘’hastanın bildirdiği işlevsel sorunlar’ı belirtlemek için 12 maddeyi kapsayan öznel
bir sağlık durumu ölçme aracıdır(49, 50, 51,52, 53, 54).
Görüldüğü üzere kanser tedavisi görmesi planlanan hastalara yönelik diş
hizmetlerinde belirli bir standart oluşturulamamıştır. Bu nedenle kişinin kendi
aktarımına dayalı ve basit bir formun tanı ve müdaheleyi kolaylaştırabileceği
düşünülerek sunulan çalışma kurgulanmıştır. Söz konusu formun temel niteliği,
bireylerin ağız durumunu gerçekçi ve doğru biçimde yansıtması olmalıdır. Bu
nedenle OHI-S and GOHAI ‘nin sistemik hastalık tanısı almış yada kanserli
hastaların
tedavi ihtiyaçlarını belirlemeyi kolaylaştırabilen hasta geribildirimine
dayalı bir anket oluşturmadaki yerinin araştırılması amaçlanmıştır.
30
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları
Radyolojisi Kliniğine dental yakınmalarla başvuran kanser tanısı olmayan sağlıklı
100 birey çalışmaya dahil edildi.Çalışma öncesinde hastalar bilgilendirilerek ‘’hasta
onam formları’’ alındı. Çalışmaya katılmayı Kabul etmeyen ya da total dişsiz olan
bireyler çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların anamnezleri, klinik ve radyografik
muayeneleriiki tecrübeli diş hekimi ve bir stajyer diş hekimi (HÇ, PG, AK)
tarafından gerçekleştirildi.
Klinik inceleme hasta koltuğa oturtulup, reflektör altında, 5 numara ayna,
normal sond ve periodontal sond kullanılarak yapıldı. (54) Her bir hasta için, standart
radyografik cihazlar ve standart yöntemler kullanılarak panaromik görüntülerelde
edildi.Klinik ve radyolojik incelemeler sonrasında her bir hasta için ağız bakım planı
hazırlandı ve hastanın ağız sağlığını ve dental tedavi gereksinimlerini gösteren tüm
bulgular kaydedildi.Panoramik filmlerde belirlenen çürük lezyonları(konvansiyonel
radyografi verileri: KR) DMFT ile saptanan verilerle birleştirildi ve bütün
çürük/dolgulu ve çekilmiş dişler KR+DMFT olarak kaydedildi. Bu veriler
hastanın‘’mevcut ağız durumu’’ göstergeleri olarak Kabul edildi.Hastaların ağız
hijyeni OHIS kullanılarak değerlendirildi.(55). Bu indekste 0 ila3 arasında değişen
basitleştirilmiş debris indeksi ve basitleştirilmiş kalkülüs indeksi kullanıldı. Her bir
kişi için debris ve kalkülüs puanları toplandı ve yüzeylerin sayısına bölündü.Her bir
bireyin puanının hesaplanması için 6 yüzeyin en az ikisi incelendi ve 0 ile 6 arasında
değişen OHI-S puanları, kaydedildi.
Hastalar
GOHAI
anketini
araştırmacıların
gözetiminde
cevapladılar.
GOHAI’de yeme, konuşma ve yutma gibi fiziksel ve psikososyal fonksiyonlar
31
(görünüş memnuniyeti, endişe ya da ağız sağlığına ilişkin endişeler ve bu
nedenlerden dolayı ortaya çıkan sosyal etkileşimin sınırlandırılması) araştırıldı. Buna
ek olarak yeme sırasında rahatsızlık ve acı ile sıcak, soğuk ya da tatlıya hassasiyet
belirlendi 12 maddenin içinde 3 olumlu ve 9 olumsuz belirteç yer aldı; yani, 3,5 ve
7’ye yönelik yüksek puanlar daha iyi bir ağız sağlığı algısını gösterirken diğer
unsurlara ilişkin düşük puanlar ise daha iyi bir ağız sağlığı tanısını ortaya koydu(56).
Her madde ‘’daima = hep = 1, sık sık = haftada 1 = 2, bazen = ayda 1 = 2, nadiren =
3 ayda 1 ya da 2 kez = 4, asla = hiç = 5’’ olarak belirlendi ve işaretlendi. (54, 57) Her
kişi/denek için, puanlar toplandı (ADD-GOHAI) ve minimum 12 ile maksimum 60
oranı arasında kaydedildi.Daha yüksek skarlar daha iyi bir ağız sağlığı algısını
vurgularken (58, 54, 57).57-60 puan gibi yüksek skorlar hastaların ağız
sağlıklarından memnun olduklarını ve bu yüzden de yaşam kalitelerinin yüksek
olduğunu gösterdi. Öte yandan 51-56 puan ortalama 50 ve altı ise hastaların ağız
sağlıklarının kötü olduğunu düşündüklerini ve yaşam kalitelerinin düşük olduğunu
ortaya koydu(57).
İstatistiksel olarak KR+DMFT (mevcut ağız), OHI-S and GOHAI, arasındaki
bağıntıyı incelemek amacıyla SPSS istatistiksel analiz program kullanılarak verilere
Pearson Korelasyon Testi uygulandı. Tüm analizlerde P 0.05 olarak belirlendi.
32
GOHAI
(Aşağıdaki İfadelerin Hangi Sıklıkla Her Sıksık Ara sıra
Gerçekleştiğini, Son 3 Aylık Dönemi zaman
Düşünerek Belirtiniz)
1)
Dişlerimden/takma
dişlerimden
kaynaklanan bir sorun
nedeniyle yediğim besinlerin miktar ve
çeşidinde sınırlanma oldu
2) Elma, kırmızı et gibi bazı yiyecekleri
çiğnerken veya ısırırken acı/ağrı yaşıyorum
3) Yiyecekleri rahatlıkla yutabiliyorum
4) Herhangi bir yiyeceği rahatsızlık
hissetmeden yiyebiliyorum
5) Konuşmak istediğimde dişlerim/takma
dişlerim konuşmamı engelliyor
6) Dişlerimin/takma dişlerimin durumu
nedeniyle insanlarla
iletişim kurmakta sınırlılık/engel yaşıyorum
7) Dişlerimin, diş etlerimin veya takma
dişlerimin görünümünden memnunum
8) Ağız içindeki sağlık sorunlarımı (diş ağrısı,
diş eti kanaması vs.) gidermek amacıyla ilaç
tedavisi kullanırım
9) Dişlerim/dişetlerim veya takma dişlerimle
ilgili sağlık sorunları nedeniyle üzüntü ve
endişe yaşıyorum
10) Dişetlerim veya dişlerimdeki sorunlar
nedeniyle utanırım ve çekingenlik hissederim
11) Dişlerim veya takma dişlerim nedeniyle
diğer insanların
yanında kendimi rahatsız hissederim
12) Sıcak, soğuk veya tatlı yiyecekler
yediğimde dişlerim veya dişetlerimde
duyarlılık/üşüme hissederim
Tablo – 2 : Uygulanan Anket
33
Çok
nadir
Asla
4. SONUÇLAR
Veriler toplam GOHAI skorlarının 21 ile 58 arasında değiştiğini ortaya koydu
(ortalama=41.10, SD=5.94). Çalışmaya katılan 100 hastanın arasında sadece 5 hasta,
GOHAI anketine
50’nin üzerinde puan vererek, ağzı sağlıyla ilişkili ve yaşam
kalitesini ortalama olarak nitelendirdi. ‘’Memnun edici yaşam kalitesi’’ne sahip
olduğunu söyleyenler.GOHAI anketine 58 puan veren 1 kişiydi.En büyük çoğunluğu
oluşturan94 hasta ise ağız sağlığının kötü olduğunu ve bu yüzden yaşam kalitesinin
de düşük olduğunu düşünen bireylerdi.
OHI-S skorlarının ortalaması arası 0.97 ±0.74 iken, KR+DMFT ortalamasının
7.12± 5.09 olduğu saptandı.
İstatistiksel analiz KR+DMFT ve OHI-S arasında herhangi bir bağlantı
bulunmadığını ortaya koydu(p=0.064). Bununla birlikte KR+DMFT ve GOHAI
(p=0.005, r=-0.276) arasında gözle görülür bir bağlantı gözlendi. Pearson bağıntı
analizi kullanılarak, hangi maddenin orodental durumu en iyi yansıttığı
incelendiğinde sonuçlar 12 sorudan 8’inin KR+DMFT’nin bulgularıyla ilgili
olmadığını ancak 4 sorunun KR+DMFT ile anlamlı düzeyde bağlantılı olduğunu
ortaya koydu.
Toplam GOHAI
OHI-S
CR+DMFT
ortalama
41.10
0.97
7.12
SD
5.94
0.74
5.09
min.
21.00
0.00
0.00
maks.
58.00
3.00
28.00
Tablo – 4 : 100 hastada uygulanan indekslerin ortalama, minimum, maksimum ve
standart sapma değerleri
34
GOHAI soruları #
r (ilişki)
P
7
-0.001
NS
3
-0.012
NS
10
-0.085
NS
12
-0.095
NS
8
-0.113
NS
11
-0.127
NS
4
0.142
NS
6
-0.156
NS
9
-0.205
p=0.041<0.05
5
-0.227
p=0.023<0.05
2
-0.236
p=0.018<0.05
1
-0.3
p=0.002<0.01
Tablo – 5 :GHOAI ile CR+DMFT sonuçlarının ilişkisi En az ilişkili sorudan
başlayaraksunulmaktadır.
Bu sonuçlara gore, “Dişlerimden/takma dişlerimden kaynaklanan bir sorun
nedeniyle yediğim besinlerin miktar ve çeşidinde sınırlanma oldu” cümlesine “her
zaman” ya da “sık sık” diyen bireylerin ağız hijyenlerini kötü olduğu, çürük, dolgulu
veya çekilmiş diş sayısının da yüksek olduğu gösterildi. Aynı sonucu sunan ikinci
cümle ise “ Elma, kırmızı et gibi bazı yiyecekleri çiğnerken veya ısırırken acı/ağrı
yaşıyorum” idi; bu cümleye “her zaman” ya da “sık sık” diyen bireylerin de ağız
sağlıkları
kötü kişiler oldukları ortaya kondu. “
Konuşmak istediğimde
dişlerim/takma dişlerim konuşmamı engelliyor” ve “ Dişlerim/dişetlerim veya takma
dişlerimle ilgili sağlık sorunları nedeniyle üzüntü ve endişe yaşıyorum” cümleleri ise
aynı sonucu gösteren diğer anket elemanları olarak belirlendi (Tablo 5).
“Dişlerimin, diş etlerimin veya takma dişlerimin görünümünden memnunum” ve “
Yiyecekleri rahatlıkla yutabiliyorum” cümlelerinin ise bireylerin gerçek ağız sağlığı
ile ilişkili olmadıkları ve hastaların orodental tedavi ihtiyaçlarını belirlemede
kullanılamayacakları görüldü (Tablo 5)
35
5. TARTIŞMA
Sunulan çalışmada klimikte muayene edilen ve radyografik değerlendirmeleri
yapılan bir grup hastada OHI-S ve GOHAI’nin DMFT ile bağlantısını araştırılmış ve
elde edilecek bulguların tıbben riskli/kanserli hastalarda dental tedavi ihtiyaçlarının
belirlenmesini
sağlayacak
anket
formunun
oluşturulmasında
kullanılması
düşünülmüştür.Bilindiği üzere, baş ve boyun hastalıkları için RT alan hastalar
radyasyonuntükürük bezi, ağız mukoza ve sert dokular üzerindeki etkisinden dolayı
kanser vakaları içerisinde kayıp/dolgulu dişlere en fazla sahip olan hasta grubunu
oluşturmaktadır. Aynı zamanda, kanser hastalarında, kaynağı bilinmeyen herhangi
bir yüksek ateş görüldüğünde, tüm ağız boşluğu, sert ve yumuşak dokular oral
enfeksiyon için incelenmelidir(60).Fokal dental enfeksiyon,kanser hastalarının %75
inin kanser tedavisini daha komplike hale getirmektedir (37)KT sırasındaki diş
enfeksiyonu görülme oranının ise
yaklaşık olarak %6 civarında olduğu
bildirilmektedir(14)
Mevcut duruma ragmen, pre-toksik tedavi ve ağır/diş değerlendirmesine ilişkin
ana esaslar an ketlere cevap verilen onkoloji merkezleri arasında değişiklik
göstermektedir; bu yüzden, tahminler opimum raporları gösterebilir(20, 4).Bunun
yanında, profilaksi oranları baş ve boyun radyasyon terapisinden önce 58.6-62%
arasında
değişmektedir(20).
Yoğun
kemoterapi
ve
hematopeik
hücre
transplantasyonundan once %52, fakat bu oran daha az yoğun kemoterapi alanlarda
%13’e geriliyor. (20). Benzel olarak, yoğun kemo terapi/HCT hastaları için yapılan
ağız bakım programları da bu yüksek risk grubundaki hastaların rutinini takip etme
ve destekleyici ağız bakımı sağlamada (20), radyasyona maruz kalmadan once
değerlendirilmiş oların hastaların birkaç dental prosedür gereksinim duyduğu
36
belirtilmiş olsa da yetersiz kalmaktadır (20).Tam dental, periodontal ve radyografik
değerlendirme ve kanser terapisinden once gerekli tedavi ve ağız temizliği önemleri
terapiden 1 hafta once istisnasız tamamlandığında, mukozitis başlangıcı büyük
oranda ertelenebilir (20).
Dental muayene ve tedavi planı kanseri tedavi eden ekiple birlikte iyi bir
inceleme bakım ve danışma gerektirir. Tıbbi müdahaleden once hastanın ihtiyaçlarını
içeren
hasta
tarafından
doldurulan
formun
gelişimi
bakım
sırasında
işe
yarayabilir.hasta tarafından doldurulan formun geliştirmenin diğer amacı ise terapi
sırasındaki komplikasyonlar ve ağız sağlığı arasındaki bağlantıya yönelik daha iyi bir
içgörü sağlayabilir. Bu araştırma bir pro geliştirmek için OHI-S ve GOHAI’nin
uygunluğunu değerlendirmiştir.Mevcut indeksler çürük ve periodontal durum içeren
aktif diş hastalağını belirlemekle sınırlıdır. (61, 62). Çalışmamızda, OHI-S’nin
CR+DMFT ile bağlantısı yoktu, fakat GOHAI’nin 12 maddesinden 4’ü hastaların
objektif orodental durumuyla bağlantılıydı.Bu sorular yeni bir PRO formuna dahil
edilecek potansiyele sahiptir. Buna karşın, dental tedavi gereksinimlerinin aciliyetine
işaret edenler arasında görülebilecek periodontit, gömülü diş, pulpayı tehdit eden
derin çürük ve apse gibi kanser ve tıbben karmaşık hastalardaki risk teşkil edebilecek
ileri düzey dental işlemler ve semptomatik varlığı tanımlayan diğer unsurlar bu
indekslerde belirtilmemekte; ancak bunlara planlanan hasta tarafından doldurulan
formun formunda yer verilmelidir.
37
ÖZET
Çoğu
onkoloji
merkezinde
hastaların
kanser
tedavisi
öncesinde
değerlendirilebileceği dental kliniklerin bulunmaması nedeniyle, kanser hastalarında
dental tedavi gereksinimlerinin belirlenmesi mümkün değildir. Oysa kanser
tedavisinin ağız sert ve yumuşak dokularında oluşturdukları komplikasyonlar, gerek
kanser tedavisinin başarısını olumsuz etkileyerek, gerekse hastadaki dental kaynaklı
enfeksiyon odaklarının yan etkiler oluşturmasına yol açarak yaşamı tehdit
edebilmektedir. Bu nedenle, kanser tedavisi görmesi planlanan bireylerin ağız sağlığı
durumunu ve dental tedavi gereksinimlerini belirlemek amacıyla bir anket formunun
gerekli olduğu ortadadır. Bu amaçla, sunulan çalışmada 100 hastadan konvansiyonel
panoramik filmler alınarak ve DMFT bulgularını saptamak üzere klinik muayeneler
yapılarak, hastaların “gerçek ağız sağlığı düzeyi” belirlendi. Günümüzde popülasyon
taramalarında yaygın olarak kullanılan GOHAI ve OHI-S indeksleri kullanılarak,
100 hastanın ağız sağlıklarına ilişkin duygu ve düşünceleri kaydedildi ve bu verilerin
hastaların ağız sağlığı durumunu belirlemedeki etkinlikleri istatistiksel olarak
değerlendirildi.
Pearson korelasyon testi sonucunda OHI-S indeksinin gerçek ağız sağlığını
belirlemede
yetersiz
olduğu
ve
yapılan
radyografik
(KR)
ve
DMFT
değerlendirmelerle uyumunun bulunmadığı saptandı. Bununla birlikte, GOHAI
anketinde kullanılan 12 sorudan 4 tanesinin hastaların gerçek ağız sağlığını
gösterebildiği ortaya kondu. Bu sonuçlara göre, “Dişlerimden/takma dişlerimden
kaynaklanan bir sorun nedeniyle yediğim besinlerin miktar ve çeşidinde sınırlanma
oldu” cümlesine “her zaman” ya da “sık sık” diyen bireylerin ağız hijyenlerini kötü
olduğu, çürük, dolgulu veya çekilmiş diş sayısının da yüksek olduğu gösterildi. Aynı
sonucu sunan ikinci cümle ise “ Elma, kırmızı et gibi bazı yiyecekleri çiğnerken veya
38
ısırırken acı/ağrı yaşıyorum” idi; bu cümleye “her zaman” ya da “sık sık” diyen
bireylerin de ağız sağlıkları kötü kişiler oldukları ortaya kondu. “ Konuşmak
istediğimde dişlerim/takma dişlerim konuşmamı engelliyor” ve “Dişlerim/dişetlerim
veya takma dişlerimle ilgili sağlık sorunları nedeniyle üzüntü ve endişe yaşıyorum”
cümleleri ise aynı sonucu gösteren diğer anket elemanları olarak belirlendi.
Dental yakınmaları olan veya dental kontrol amacıyla başvuran hastalarda
gerçekleştirilen bu çalışmanın, onkoloji merkezlerindeki kanser hastaları üzerinde de
yapılması ve elde edilen verilerin hastaların dental sağlık düzeylerinin ve tedavi
gereksinimlerinin belirlenmesi için gerekli olduğu düşünülmektedir. Böylece, acil
dental girişimleri tamamlanan kanser hastalarının kanser tedavisi süresince ve
sonrasında yaşam kalitelerinin daha da artması umulmaktadır.
39
KAYNAKÇA
1. Silverman Jr S.: Oral cancer-complications of therapy. Oral Surg Oral Pathol
Oral Radiol Endod, 1999,122-6, 88.
2. Barker GJ, Epstein JB, Williams KB, Gorsky M, Raber-Durlacher JE.:
Current practice and knowledge of oral care for cancer patients: a survey of
supportive health care providers. Support Care Cancer. 2005, 1, 32-41.
3. Epstein JB, Parker IR, Epstein MS, Gupta A, Kutis S, Witkowski DM.: A
survey of National Cancer Institute-designated comprehensive cancer centers'
oral health supportive care practices and resources in the USA. Support Care
Cancer., 2007, 4, 357-362.
4. Roe JWG, Carding PN, Rhys-Evans PH, Newbold KL, Harrington KJ,
Nutting CM.: Assessment and management of dysphagia in patients with
head and neck cancer who receive radiotherapy in the United Kingdom -A
web-based survey. Oral Oncology, 2012, 48, 343-348.
5. Watters AL, Epstein JB, Agulnik M.: Oral complications of targeted cancer
therapies: A narrative literature review. Oral Oncol, 2011,47, 441-448.
6. Barasch A, Epstein JB.:Management of cancer therapy-induced oral
mucositis. Dermatol Ther, 2011, 24, 424-431.
7. Brennan MT, Elting LS, Spijkervet FK.: Systematic reviews of oral
complications from cancer therapies, Oral Care Study Group, MASCC/ISOO:
methodology and quality of the literature. Support Care Cancer, 2010, 8, 979984.
40
8. Cooperstein E, Gilbert J, Epstein JB, Dietrich, Bond SM, Ridner SH, Wells
N, Cmelak A, Murphy BA.:Vanderbilt head and neck symptom survey
version 2.0: Report of the development and initial testing Head Neck, 2012,
34, 797–804.
9. Pleova.: Prevention and treatment of chemoterapy -and radioterapy- induced
oral mucositis: a review. Oral Oncol, 1999, 35, 453-70.
10. Terezhalmy GT, Whitmyer CC, Markman M.: Cancer chemotherapeutic
agents. Dental Clin North Am, 1996, 40, 709-26.
11. Epstein JB, Vickers L, Spinelli J: Efficacy of chlorhexidine and nystatin
rinses in prevention of oral complications in leukemia and bone marrow
transplantation.Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1992, 73, 682-689
12. Joseph RR.: Principles of systemic cancer therapy in: Rose LF, Kaye D,
editors. Internal medicine for dentistry, 2. Ed., USA, 1990, s: 381-400
13. Sonis St, Fazio RC, Fang L.: Principles and practise of oral medicine.
Philadelphia; WB Saunders, 1984, 426-454
14. Hong CHL, Napeñas JJ, Hodgson BD, Stokman MA, Mathers-Stauffer V,
Elting LS, Spijkervet FKL, Brennan MT,: Dental Disease Section, Oral Care
Study Group, Multi-national Association of Supportive Care in Cancer
(MASCC)/International Society of Oral Oncology (ISOO). A systematic
review of dental disease in patients undergoing cancer therapy. Support Care
Cancer, 2010, 18, s: 1007-1021.
15. Peterson DE, D'Ambrosio JA.: Nonsurgical management of head and neck
cancer patients.Dental Clin North Am, 1994, 38, s: 425-445.
41
16. Ebstain JB, Schubert MM.: Oral mucositis in myelosuppressive cancer
therapy. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 1999, 88, 273276
17. Carl W.: Oral and dental care of patients receiving chemotherapy. Chicago:
Quintessence Publishing Co,, 1986, 125-136
18. Wahlin YB.: Salivary secretion rate, yeast cells, and oral candidiasis in
patients with acute leukemia. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1991, 72, 68995
19. Nikoskelainen J: Oral infections related to radition and immunosuppressive
therapy. J Clin Periodontal, 1990, 17, 504-507
20. Ebstain JB, Stevenson-Moore P.: Periodontal disease and periodontal
management in patients with cancer. Oral Oncol, 2001, 37, 613-619).
21. http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/683.pdf
22. Ferretti, G.A. and et al.. Therapevtic Use of Chlorhexidine in Bone Marrovv
Transplant Patients: Case Studies, Oral Surgery. Oral Medicine Oral
Pathology., 1987, 63, 683-687.
23. Dahllöf, G. and et al.: Disturbances in Dental Deve- lopment After Total
Body Irradiation in bone Marrow Transplant Recipients, Oral Surgery. Oral
Medicine Oral Pathology, 1988, 65, 41- 44.
24. Nâsman, M. and et al.: Disturbances in the Oral Cavity in Pediatric LongTerm Survivors After Different Forms of Antineoplastic Therapy, Pediatric
Oentistry, 1994, 16, 217-223.
25. Rhodus, N.L., Litte, J.W..: Dental Management of the Bone Marrow
Transpalnt Patient, Compendium, 1987, 8, 1040-1050.
42
26. Epstein. J B .: Prophylaxis of Candidiasis in Patients with Levkemia and
Bone Marrow Transplants, oral Surgery Oral Medicine Oral Pathology Oral
radiology Endodontology, 1996, 81, 291-296.
27. Chaushu. S. and et al: Salivary Immunoglobulins'inRecipients of Bone
Marrow Grafts. I. A Longitudinal Follow-up, Bone Marrow Transplantatıon,
1994, 14, 871-876.
28. Okamoto, G.U., Duperon, D.I.: Bleeding Control After Eştractions in A
Patient with Aplostic Anemia during Bone Marrow Transplantation. report of
Cose, Journal of Dentistry for Children, 1989, 1, 50-55.
29. Engelhard. D., Marks. M.I., Good, R.A.: Infections in Bone Marrow
Trarısplant Recipients, The Journal of Pediatrics, 1986, 108, 335-346.
30. Sonis, S., Kunz, A.: Impact of Improved Dental Services on the Frequency of
Oral Complications of Cancer Therapy for Patients with Non-head-and-Neck
Malignancies, Oral Surgery Oral Medicine Oral Pathology, 1988, 65, 19-22.
31. Epstein JB, Rea G, Wong FLW, Spinelli J, Stevenson-Moore P.:
Osteonecrosis: study of the relationship of dental extractions in patients
receiving radiotherapy. Head & Neck Surg, 1987, 10, 48-54.
32. Epstein JB, Wong FLW, Stevenson-Moore P.: Osteoradionecrosis: clinical
experience and a proposal for classification.J Oral Maxillofac Surg, 1987, 45,
104-110.
33. Epstein JB, Stevenson-Moore P, Jackson SM, Mohammed JH, Spinelli JJ.:
Prevention of oral mucositis in radiation therapy: a controlled study with
benzydamine hydrochloride rinse. Int J Radiat Oncol Biol Phys, 1989, 16,
1571-1575.
43
34. Epstein JB, van der Meij E, McKenzie M, Wong F, Lepawsky M,StevensonMoore P.: Post-radiation osteonecrosis of the mandible. Oral Surg Oral Med
Oral Pathol Oral Radiol Endod, 1997, 83, 657-662.
35. Elad S, Thierer T, Bitan M, Shapira MY, Meyerowitz C.: A decision analysis:
the dental management of patients prior to hematology cytotoxic therapy or
hematopoietic stem cell transplantation. Oral Oncol., 2008, 44-1, 37-42.
36. Pagare SS, Khosa SK.: Osteoradionecrosis. Int J Head Neck Surg, 2011, 2,
27-32.
37. Schuurhuis JM, Stokman MA, Roodenburg JL, Reintsema H, Langendijk JA,
Vissink A, Spijkervet FK.: Efficacy of routine pre-radiation dental screening
and dental follow-up in head and neck oncology patients on intermediate and
late radiation effects. A retrospective evaluation. Radiother Oncol., 2011,
101-3, 403-409.
38. Mackie AM, Epstein JB, Wu JS, Stevenson-Moore P.: Nasopharyngeal
carcinoma: the role of the dentist in assessment, early diagnosis and care
before and after cancer therapy. Oral Oncol., 2000 Sep, 36-5, 397-403.
39. Scully C, Sonis S, Diz PD.: Oral mucositis. Oral Dis., 2006,12-3, 229-41.
40. Rogers SN.: Quality of life perspectives in patients with oral cancer. Oral
Oncol, 2010, 46, 445–447.
41. Epstein JB, Huhmann MB.: Dietary and nutritional needs of patients
undergoing therapy for head and neck cancer. J Am Dent Assoc. 2011,14210, 1163-1167.
42. Epstein JB, Parker IR, Epstein MS, Stevenson-Moore P.: Cancer-related oral
health care services and resources: a survey of oral and dental care in
Canadian cancer centres. J Can Dent Assoc., 2004, 70-5, 302-304.
44
43. Keefe DM, Schubert MM, Elting LS, Sonis ST, Epstein JB, Raber-Durlacher
JE, Migliorati CA, McGuire DB, Hutchins RD, Peterson DE: Mucositis
Study Section of the Multinational Association of Supportive Care in Cancer
and the International Society for Oral Oncology. Updated clinical practice
guidelines for the prevention and treatment of mucositis. Cancer., 2007, 1095, 820-831.
44. Berg-Beckhoff
G,
Kutschmann
M,
Bardehle
D.:
Methodological
considerations concerning the development of oral dental erosion indexes:
literature survey,validity and reliability. Clin Oral Investig., 2008, 1, s: 51-58.
45. Ritter AV, Shugars DA, Bader JD.: Root caries risk indicators: a systematic
review of risk models. Community Dent Oral Epidemiol., 2010, 38-5, 383397.
46. Angelillo IF, Nobile CG, Pavia M.: Oral health status and treatment needs in
immigrants and refugees in Italy. Eur J Epidemiol., 1996, 12-4, 359-365.
47. Pinducciu G, Micheletti L, Piras V, Songini C, Serra C, Pompei R, Pintus L.:
Periodontal disease, oral microbial flora and salivary antibacterial factors in
diabetes mellitus type 1 patients. Eur J Epidemiol., 1996, 12-6, 631-636.
48. Wandera M, Astrom AN, Okullo I, Tumwine JK.: Determinants of
periodontal health in pregnant women and association with infants'
anthropometric status: a prospective cohort study from Eastern Uganda. BMC
Pregnancy Childbirth., 2012, 12-1, 90.
49. Kressin NR, Atchison KA, Miller DR.: Comparing the impact of oral disease
in two populations of older adults: application of the geriatric oral health
assessment index. J Public Health Dent., 1997, 57-4, 224-232.
45
50. Atchison KA, Der-Martirosian C, Gift HC.: Components of self-reported oral
health and general health in racial and ethnic groups. J Public Health Dent.,
1998, 58-4, 301-8.
51. Locker D, Allen F.: What do measures of 'oral health-related quality of life'
measure? Community Dent Oral Epidemiol., 2007, 35-6, 401-11.
52. Ozcelik O, Haytac MC, Seydaoglu G.: Immediate post-operative effects of
different periodontal treatment modalities on oral health-related quality of
life: a randomized clinical trial. J Clin Periodontol., 2007, 34-9, 788-796.
53. Guzeldemir E, Toygar HU, Tasdelen B, Torun D.: Oral health-related quality
of life and periodontal health status in patients undergoing hemodialysis. J
Am Dent Assoc., 2009, 140-10, 1283-1293.
54. Sánchez-García S, Heredia-Ponce E, Juárez-Cedillo T, Gallegos-Carrillo K,
Espinel-Bermúdez
C,
de
la
Fuente-Hernández
J,
García-Peña:
C.
Psychometric properties of the General Oral Health Assessment Index
(GOHAI) and dental status of an elderly Mexican population. J Public Health
Dent., 2010, 70-4, 300-307.
55. http://www.mah.se/CAPP/Methods-and-Indices/Oral-HygieneIndices/Simplified-Oral-Hygiene-Index--OHI-S
56. Franchignoni M, Giordano A, Levrini L, Ferriero G, Franchignoni F. Rasch:
analysis of the Geriatric Oral Health Assessment Index. Eur J Oral Sci., 2010,
118-3, 278-83.
57. Nicolas E, Veyrune JL, Lassauzay C.: A six-month assessment of oral healthrelated quality of life of complete denture wearers using denture adhesive: a
pilot study. J Prosthodont., 2010, 19-6, 443-448.
46
58. Shigli K, Hebbal M.: Assessment of changes in oral health-related quality of
life among patients with complete denture before and 1 month post-insertion
using Geriatric Oral Health Assessment Index. Gerodontology., 2010, 27-3,
167-173.
59. Porter SR, Fedele S, Habbab KM.: Xerostomia in head and neck malignancy.
Oral Oncology, 2010, 46, 460-463.
60. Rautemaa R, Lauhio A, Cullinan MP, Seymour GJ.: Oral infections and
systemic disease – an emerging problem in medicine. Clin Microbiol Infect,
2007, 13, 1041–1047.
61. Benigeri M, Payette M, Brodeur JM: Comparison between the DMF indices
and two alternative composite indicators of dental health. Community Dent
Oral Epidemiol, 1998, 26, 303–9.
62. Kingman A, Selwitz RH: Proposed methods for improving the efficiency of
the DMFS index in assessing initiation and progression of dental caries.
Community Dent Oral Epidemiol, 1997, 25, 60-68.
63. Arun E. Ş. : radyoterapi gören baş boyun kanserli hastalarda radyoterapi
öncesi ve sonrası dental ve oral bakım, bitirme tezi, Ege Üni. Diş Hekimliği
Fakültesi, 2000
64. Hossfeld P.K, Sherman C.D, Love R.R, Bosch F.X: Uluslararası Kanserle Savaş Birliği,
Klinik Onkoloji. 5. ed: Fırat D, Sarıalioğlu F, Kars A, Ankara. 1992, s:119
65. Soubani A, Miller KB, Hassoun PM. Pulmonary complications of bone marrow
transplantation. Chest 1996, 109, 1066-77.
66. Chan CK, Hyland RH, Hutcheon MA. Pulmonary complications following bone marrow
transplantation. Clin Chest Med 1990, 11, 323-32.
67. K.E, L.E; Baş-boyun kanserleri, İstanbul, 2003
47
ÖZGEÇMİŞ
1987 yılında şanlıurfa’da doğdum. 2002 yılında Şanlıurfa Merkez ilköğretim
okulundan mezun oldum.2006 yılında Özel Murat Kolejinden mezun oldum. 2006
yılında Balıkesir Üniversitesi Matematik bölümünü kazandım. 2008 yılında
tekrardan sınava girerek Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım.
48
Download