T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Şahin GAFUROĞLU YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2007 T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Şahin GAFUROĞLU DANIŞMAN : Doç.Dr. Azmi YALÇIN YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2007 iii ÖZET EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER (KOBİ) ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Şahin GAFUROĞLU Yüksek Lisans Tezi, İşletme Anabilim Dalı Danışman: Doç.Dr. Azmi YALÇIN Kasım 2007, 176 Sayfa Bu çalışma, ekonomik krizlerin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) finansal, yönetsel ve örgütsel yapıları üzerine etkilerini ortaya koymak amacıyla yapılmaktadır. Ölçek farkı gözetmeksizin yaşanılan kriz süreci işletmelerin yaşamlarını tehdit etmektedir. Büyük ölçekli işletmeler krizler karşısında gerekli önlemleri bilinçli olarak alırken KOBİ niteliğindeki işletmelerin çoğunluğu bu bilinci henüz yakalayamamışlardır. KOBİ’ler, ekonomik büyüklükleri, istihdam oranı, değişimi etkileme gücü ve teknolojik gelişmelere uyum konusundaki rolleri nedeniyle ülke ekonomisinin önemli yapı taşlarından biri olarak kabul edilmektedirler. KOBİ’lerin etkin yönetimi ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede tez çalışmasında, yaşanılan krizlerin KOBİ’lere etkileri ve işletmelerin kriz yönetim faaliyetleri belirlenmeye çalışılmıştır. Yaşanılan krizlerin ekonomik yönlü olması, var olan kriz yönetim çabalarının da ekonomik tabanlı olmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada İskenderun Organize Sanayi Bölgesi içerisinde ve yakın çevresinde faaliyet gösteren altmışiki küçük ve orta ölçekli işletme seçilmiştir. İlk olarak sorumlu kişiler ile yüzyüze görüşme yapılmıştır. Daha sonra araştırma anketi işletme sahiplerine ve işletmenin üst kademe yöneticilerine uygulanmıştır. Araştırma bulguları, çalışmanın teorik bölümlerini desteklemektedir. Anahtar Kelimeler : Kriz, Ekonomik Kriz, Kriz Yönetimi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletme (KOBİ), Örgüt Yapısı iv ABSTRACT AN INVESTIGATION OF DETERMINING TO THE IMPACTS OF ECONOMIC CRISES ON SMALL AND MEDIUM SIZE ENTERPRISES (SMEs) Şahin GAFUROĞLU Master of Science Thesis, Department of Business Supervisor: Doç. Dr. Azmi YALÇIN November 2007, 176 Pages The main aim of this research is to determine the effects of economic crises on the financial, administrative and organizational structure of Small and Medium Size Enterprises (SMEs). Crises leave a permanent mark on national economy and businesses. Crises threat existence of businesses without distinction of size. While large size businesses take conscious precaution to crises, majority of small and medium size enterprises could not catch that kind of consciousness. SMEs are accepted an important part of national economy because of the roles (economic sizes, employment rate, the influence of change and adaptation of technologic development) of SMEs in market. The well-organized management of SMEs does not only provide a contribution to SMEs, but also provide an important contribution to general economy of the nation. In this context, the main aim of this research is to determine the impacts of economic crises to SMEs and the crisis management actions of businesses. According to findings of this research, the lived crises showed that most of the crises in our nation have an economic based, so that the current crisis management strategies of the businesses must have an economic based. In this research, 62 Small and Medium Size Enterprises were chosen which are working inside and near of the Iskenderun industrial zone. First, made a face to face interview with responsible person and then research survey applied the owner and top management level of SMEs. The findings supported the theoretical frame of the research. Keywords: Crisis, Economic Crisis, Crisis Management, Small and Medium Size Enterprise (SME), Organizational Structure. v ÖNSÖZ Bu çalışmanın amacı yaşanılan ekonomik krizlerin küçük ve orta ölçekli işletmelere etkilerini belirleyebilmek, bu noktadan hareketle mevcut işletmelerin kriz dönemi stratejilerini ortaya koyabilmektir. Kriz dönemlerinde KOBİ’lerin etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde yönetilerek krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır. KOBİ’ler istihdam ve üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla uyum sağlama esneklikleri, büyük işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası dengeli büyüme ve çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli roller üstlenmektedirler. Kriz ve kriz yönetimi ile KOBİ’lere ilişkin işletme yazınında çok sayıda çalışma olmasına karşın, özellikle KOBİ’lerin kriz dönemindeki yönetimini açıklayan yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu alanda ortaya çıkacak yeni çalışmalarla KOBİ’lerin kriz dönemlerinde hukuksal, yapısal ve finansal bağlamda yaşadıkları değişimi nedenleri ile birlikte detaylı bir şekilde açıklamak ve anlamak mümkün olabilecektir. Mevcut çalışmada, belirtilen hususlara odaklanmaya çalışılmış ve işletme yazını ile konuyla alakalı üçüncü kişilere katma bir değer sağlanmak istenmiştir. Çalışmanın her safhasında desteklerini esirgemeyen hocam Sn. Doç.Dr. Azmi YALÇIN’a, sürecin başlangıcından sonuna kadar benimle yol alan ve sürekli yol gösteren Sn.Yar. Doç Dr. Kemal Can KILIÇ ve Sn. Dr. Mehmet Fatih GÜNER’e, uygulama çalışmasında kendi işlerinden feragat edip yardımlarını esirgemeyen kardeşim Şeref GAFUROĞLU’na, manevi desteğini sürekli hissettiğim Ayda OTURAK’a, her daim yanımda olan annem Hatice GAFUROĞLU ve babam M.Fevzi GAFUROĞLU’na sonsuz teşekkür ederim. vi İÇİNDEKİLER BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Çalışmanın Önemi…………………………………………………………………..2 1.2. Çalışmanın Amacı…………………………………………………………………..3 1.3. Çalışmanın Yöntemi…………………….…………………………………………..3 1.4. Çalışmanın Planı…………………………………………………………………….4 BÖLÜM II KRİZ YÖNETİM KAVRAMI VE TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK KRİZLER 2.1.Temel Kavramlar…………………………………………………………………….7 2.1.1. Kriz……………………………………………………………………………7 2.1.2. Ekonomik Kriz………………………………………………………………..9 2.1.3. KOBİ………………………………………………………………………...10 2.1.4. Kriz Yönetimi………………………………………………………………..13 2.1.4.1. Kriz Yönetiminin Özellikleri………………………………………………14 2.1.4.2.Kriz Yönetim Süreci………………………………………………………..15 2.2. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Ekonominin Kırılma Dönemleri…...…...16 2.2.1. Dışa Açık Ekonomi (1923-1929)……………………………………………16 2.2.2. Korumacı-Devletçi Sanayileşme (1930-1939)………………………………18 2.2.3. Savaş Yılları (1940-1945)…………………………………………………...20 2.2.4 Yeni Dünya Düzeni (Serbest Dış Ticaret): 1946-1960………………………21 2.2.5. Planlama ve İthal İkamesinde Birinci Aşama :1960-1970…………………..23 2.2.6. İthal İkamesinde ikinci Aşama: 1970-1980………………………………….24 2.2.7. 1980-1990 Dönemi: 24 Ocak Kararları……………………………………...25 2.2.8. 1990-1995 Dönemi: 5 Nisan Kararları………………………………………27 2.2.9. Son dönem: 1996’dan Günümüze …………………………………………..28 2.3.Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler…….………...30 2.3.1. 1929-1932 Krizi……………………………………………………………...30 vii 2.3.2. 1958-1961 Krizi……………………………………………………………..32 2.3.3. 1978-83 Ekonomik Krizi………………………………………………….....33 2.3.4. 1998 Ekonomik Krizi………………………………………………………..34 2.3.5. 2000-2001 Krizleri…………………………………………………………..36 2.3.6. Görece Küçük Ekonomik Krizler……………………………………………38 BÖLÜM III ÜLKE EKONOMİSİNDE KOBİ’LER VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ 3.1. Türkiye’deki KOBİ’lerin Konumları………………………………………………42 3.2. KOBİ’lerin Avantaj ve Dezavantajları…………………………………………….50 3.2.1. KOBİ’lerin Avantajları……………………………………………………...50 3.2.2. KOBİ’lerin Dezavantajları………………………………………………….54 3.3.Türkiye’deki KOBİ’lerin Örgütlenme Biçimleri…………………………………..56 3.3.1. Finansal Örgütlenme………………………………………………………...57 3.3.1.1. KOBİ’lerde Varlık Yönetimi……………………………………….60 3.3.1.1.1. İşletme Sermayesi Yönetimi……………………………..60 3.3.1.1.2. Duran Varlıkların Yönetimi……………………………..60 3.3.1.2. Kaynak Yönetimi…………………………………………………...61 3.3.1.2.1. Ticari Borçların Yönetimi………………………………..61 3.3.1.2.2. Mali Borçlar……………………………………………...61 3.3.1.2.3. Öz Kaynak Yönetimi…………………………………….62 3.3.1.2.4. Sermaye Piyasasından Yararlanma………………………63 3.3.2. Hukuki Yapılanma…………………………………………………………..63 3.3.2.1.İşletmelerin Hukuki Biçimleri………………………………………65 3.3.2.1.1. Şahıs İşletmeleri…………………………………………..65 3.3.2.1.1.1. Tek Kişi İşletmeleri…………………………..65 3.3.2.1.1.2. Adi İşletmeleri………………………………..66 3.3.2.1.1.3. Kolektif Şirket………………………………..66 3.3.2.1.2. Sermaye İşletmeleri……………………………………….66 3.3.2.1.2.1. Komandit Şirket……………………………...66 3.3.2.1.2.2. Anonim Şirketler……………………………..67 3.3.2.1.2.3. Limited Şirketler……………………………..67 viii 3.3.3. KOBİ’lerde İdari Yapılanma………………………………………………...68 3.3.3.1. Aile İşletmeleri……………………………………………………...70 3.3.3.2 KOBİ’lerin Örgütlenmeleri…………………………………………..73 3.4 Örgüt Yapıların Ölçümü………………………………………………………........76 BÖLÜM IV EKONOMİK KRİZLERİN KOBİ’LERE YANSIMALARI VE KOBİ’LERDE KRİZ YÖNETİMİ 4.1. Ekonomik Krizlerin Küçük ve Orta Ölçekli (KOBİ) İşletmelere Yansımaları……81 4.1.1. Ekonomik Krizlerin Yönetim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………….81 4.1.2. Üretim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………………………………….82 4.1.3. Pazarlama Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri…………………………………84 4.1.4. Krizin Finans Fonksiyonu Üzerindeki Etkisi……………………………….85 4.1.5. Yatırım Politikalarına Etkileri………………………………………………87 4.1.6. Ölçek Değiştirme Etkisi……………………………………………………..89 4.1.7. Diğer Etkiler………………………………………………………………...89 4.2. Kriz Yönetiminin KOBİ’ler Açısından Önemi.…………………………………...89 BÖLÜM V EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA 5.1. Araştırma Yapılan Kurumlar Hakkında Bilgiler…………………………………..93 5.2. Örneklem Seçimi…………………………………………………………………..94 5.3. Verilerin Toplanması………………………………………………………………94 5.4. Sayısal Veriler İçin Anketlerin Hazırlanması……………………………………...94 5.5. Anket Sorularının Niteliği…………………………………………………………94 5.6. Verilerin Analiz Yöntemi………………………………………………………….96 5.6.1. Güvenilirlik Analizi…………………………………………………………96 5.6.2. Faktör Analizi……………………………………………………………….97 ix 5.6.3. Frekans Dağılımları…………………………………………………………97 5.6.4. Korelasyon Analizi………………………………………………………....98 5.6.5. Tek Grup “T” Testi (One-Sample Test)…………………………………....98 5.6.7. Anova Testi (Varyans Analizi)……………………………………………..98 5.7 Araştırmanın Hipotezleri…………………………………………………………..98 BÖLÜM VI ARAŞTIRMADAN ELDE EDİLEN BULGULAR VE DEĞERLENDİRMELER 6.1. Katılımcılara İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler…………………………………….100 6.1.1. Araştırmaya Katılanların Cinsiyet Dağılımı……………………………….100 6.1.2. Araştırmaya Katılanların Yaş Grupları……………………………………101 6.1.3. Araştırmaya Katılanların Eğitim Durumu…………………………………102 6.1.4. Araştırmaya Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi…………………….103 6.1.5. Katılımcı İşletmelerde Çalışan Sayısı……………………………………..104 6.1.6. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Sektörel Dağılımları……………………105 6.1.7. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Faaliyet Alanları……………………….106 6.1.8. İşletme Faaliyet Süreleri…………………………………………………...107 6.1.9. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları………………………..108 6.1.10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleri ……….110 6.1.11. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Yaşanan Ekonomik Krizlerden Etkilenme Dereceleri……………………………………………………..111 6.2. Ekonomik Krizlerin İşletmelerin Yönetsel Ve Örgütsel Faktörleri Üzerine Etkileri...................................................................................................................112 6.3. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkisi……………………………114 6.4. İşletmelerin Ekonomik Kriz Dönemlerinde Ne Kadar Etkilendiğini Belirlemeye Yönelik Araştırma Bulguları……………………………………….117 6.4.1. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Büyüme Gücü Değişkeni………...118 6.4.2. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Yatırımlar Değişkeni…………….119 6.4.3. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Üretim Kapasitesi Değişkeni…….120 6.4.4. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Satışlar Değişkeni………………..120 6.4.5. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Pazar Payı Değişkeni…………….121 6.4.6. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Borçlanma Darlığı Değişkeni……121 x 6.5. Ekonomik Krizin İstihdam Kapasitesi Üzerindeki Etkisi………………………...122 6.6. Ekonomik Krizin İthalat ve İhracat Üzerindeki Etkisi…………………………...123 6.7.Kriz Dönemlerinde Mali Yapıda Yaşanan Değişimler……………………………124 6.8. Krizlerin Yaşanmasında Etkili Olan Faktörler…………………………………...125 6.9. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Uygulanan Stratejiler……………………………127 6.9.1 İş Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………………………128 6.9.2. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………………….129 6.9.3. Çalışanlara Geçici İzin Vermek Stratejisi Faktörünün Dağılımı…………..129 6.9.4. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktörünün Dağılımı………………..129 6.9.5. Ürün Kalitesini Düşürme Faktörünün Dağılımı…………………………...130 6.9.6. Çalışma Süresini Azaltma Faktörünün Dağılımı…………………………..130 6.9.7. Ürün Çeşidini Arttırma Faktörünün Dağılımı……………………………..131 6.9.8. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı……………………………..131 6.9.9. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktörünün Dağılımı……………………..132 6.9.10. Fiyat Belirlemede Yabancı Bir Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı…132 6.9.11.Üretimde Stok Kullanım Faktörünün Dağılımı…………………………...133 6.9.12. Üretim Miktarını Azaltma Faktörünün Dağılımı………………………...133 6.10 Kriz Yönetim Planı Kullanımı…………………………………………………...133 6.11. Krizi Önlemeye ve Etkilerini Minimize Etmeye Yönelik Çalışmalar…………..135 6.11.1. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikâyetlerinin Yakından İzlenmesi Faktörünün Frekans Dağılımı…………………………………………..135 6.11.2. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörünün Frekans Dağılımı…………….135 6.11.3. Toplam Kalite ve Ekip Uygulaması Faktörünün Frekans Dağılımı……136 6.11.4. Rakiplerle Karşılaştırma Faktörünün Frekans Dağılımı………………...136 6.11.5. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturma Faktörünün Frekans Dağılımı………………………………………………………………...137 6.11.6. Çalışanların Mesajların Dikkate Alınması Faktörünün Frekans Dağılımı…………………………………………………………………137 6.12. Ekonomik Kriz Dönemlerinde İşletmelerde Yaşanan Durumlar……………….138 6.12.1. Planların Kısa Vadeye Yönelmesi Faktörünün Dağılımı……………….139 6.12.2. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artma Zorunluluğu Faktör Dağılımı…………………………………………………………………140 6.12.3. İşletmede Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme Faktörünün Dağılımı140 6.12.4. Krizden Sonra Çalışanların Yetkisinin Daralması Faktörünün Dağılımı.141 xi 6.12.5. Krizden Sonra Yetki Alanların Genişlemesi Faktörünün Dağılımı…….141 BÖLÜM VII SONUÇ SONUÇ…………………………………………………………………………..........143 KAYNAKÇA…………………………………………………………………………153 EK…………………….………………………………………………………............171 ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………………….........176 xii TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. Kriz Yönetimi…………………………………………………………………14 Tablo 2. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırılmasının Maliyeti…………………..38 Tablo 3. Bazı Ülke Ekonomilerinde KOBİ’lerin Payları………………………………43 Tablo 4. Yapısal Boyutlar ve Yapısal Tipolojiler………………………………………80 Tablo 5. Taleplerdeki Sektörel Değişim………………………………………………..83 Tablo 6. Harcamalar Yöntemiyle GSYİH’nın Büyüme Hızı /(%)……………………..88 Tablo 7. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Dağılımı………………………………...100 Tablo 8. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Dağılımı……………………………….101 Tablo 9. Katılımcıların Eğitim Durumu………………………………………………102 Tablo 10. Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi…………………………………...103 Tablo 11. İşletmelerin Çalışan Sayısı…………………………………………………104 Tablo 12. İşletmelerin Sektörel Dağılımı……………………………………………..105 Tablo 13. İşletmelerin Faaliyet Alanları………………………………………………106 Tablo 14. İşletmelerin Faaliyet Süreleri………………………………………………107 Tablo 15. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları………………………...108 Tablo 16. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişkiye Yönelik Çapraz Tablo………………………………...109 Tablo 17. Firmaların Yapılanma Biçimleri (Tipolojileri)…………………………….110 Tablo 18. İşletmelerin Krizlerden Etkilenme Dereceleri……………………………...111 Tablo 19. Güvenilirlik Analizi………………………………………………………..112 Tablo 20. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yaşadıkları Yönetsel Ve Örgütsel Faktörlere İlişkin Bulgular (T Testi)……………………………………….113 Tablo 21. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme,Yatırım,Üretim, Satış, Pazar Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkilerine İlişkin Bulgular……………….115 Tablo 22. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Bu Süreçten Etkilenme Dereceleriyle Firmaların Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki…………116 Tablo 23. Firmaların Ekonomik Faaliyetleri ile Tipolojiler Arasındaki İlişkiye Yönelik Korelasyon Analizi (Pearson Correlation)…………………………………116 Tablo 24. Korelasyon Matriksi………………………………………………………..117 Tablo 25. Güvenilirlik Analizi………………………………………………………...117 Tablo 26. Faktör Analizi………………………………………………………………118 Tablo 27. Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni……………………………………...119 xiii Tablo 28. Yatırımlar Değişkeni……………………………………………………….119 Tablo 29.Üretim Kapasitesi Değişkeni………………………………………………..120 Tablo 30. Satışlar Değişkeni…………………………………………………………..120 Tablo 31. Pazar Payı Değişkeni……………………………………………………….121 Tablo 32. Borçlanma Darlığı Değişkeni………………………………………………122 Tablo 33. İstihdam Kapasitesindeki Değişim…………………………………………122 Tablo 34. İstihdam Kapasitesi Azalma Oranları……………………………………...122 Tablo 35. Ekonomik Krizlerin İhracatı Etkileme Derecesi…………………………...123 Tablo 36. Ekonomik Krizlerin İthalatı Etkileme Derecesi……………………………123 Tablo 37. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İhracat Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki……………………………………………….124 Tablo 38. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İthalat Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki……………………………………………….124 Tablo 39. Ekonomik Kriz Dönemlerine Yönelik Kaynak Kullanım Bilgileri………..124 Tablo 40. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Kullanılan Yabancı Kaynak Niteliği……...125 Tablo 41. İşletmelerin Kriz Yaşamalarına Etki Eden Faktörler………………………126 Tablo 42. Kriz Stratejileri Faktör Analizi……………………………………………..127 Tablo 43. İş Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı…………………………………...128 Tablo 44. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı………………………………..129 Tablo 45. Geçici İzin Verme Stratejisi Faktör Dağılımı……………………………...129 Tablo 46. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktör Dağılımı……………………...130 Tablo 47. Ürün Kalitesini Düşürme Faktör Dağılımı…………………………………130 Tablo 48. Çalışma Süresi Azaltma Faktör Dağılımı…………………………………..130 Tablo 49. Ürün Çeşidini Arttırma Faktör Dağılımı…………………………………...131 Tablo 50. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı……………………………...131 Tablo 51. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktör Dağılımı…………………………..132 Tablo 52. Yabancı Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı…………………………...132 Tablo 53. Stok Kullanım Faktör Dağılımı…………………………………………….133 Tablo 54. Üretim Miktarı Azaltma Faktör Dağılımı………………………………….133 Tablo 55. Kriz Yönetim Planı Kullanım Oranı……………………………………….134 Tablo 56. Kriz Yönetim Planı Hazırlayan Kurum ve Kuruluşlar Oranı………………134 Tablo 57. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikayetlerinin Yakından İzlenmesi…………...135 Tablo 58. Daha Az Stokla Çalışılması………………………………………………...135 Tablo 59. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması……………...136 xiv Tablo 60. Rakiplerle Karşılaştırma Yapmak………………………………………….136 Tablo 61. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturmak……………………………….137 Tablo 62. İşletmede Çalışanların Gönderdiği Mesajları Dikkate Almak……………..138 Tablo 63.Güvenilirlik Analizi…………………………………………………………138 Tablo 64. Faktör Analizi………………………………………………………………139 Tablo 65. Kısa Vadeli Planlara Yönelme……………………………………………..139 Tablo 66. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artması…………………………...140 Tablo.67. Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapma ve Uygulama…………………………...140 Tablo 68. Yetki Daralması…………………………………………………………….141 Tablo 69. Yetki Genişlemesi………………………………………………………….141 xv ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Grafiksel Dağılımı………………………101 Şekil 2. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Grafik Dağılımı………………………..102 Şekil 3. Katılımcıların Eğitim Durumu……………………………………………….103 Şekil 4. Katılımcıların Pozisyonlarına Göre Grafiksel Dağılımı……………………..104 Şekil 5. İşletmelerde Çalışan Sayısı…………………………………………………..105 Şekil 6. İşletme Sektörlerinin Grafiksel Dağlımı……………………………………..106 Şekil 7. İşletmelerin Dahil Olduğu Faaliyet Alanlarının Grafiksel Gösterimi………..107 Şekil 8. İşletmelerin Faaliyet Süreleri………………………………………………...108 Şekil 9. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki…………………………………………………..109 Şekil10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Gösterdikleri Yapılanma Biçimleri (Tipolojiler)……………………………………………………….110 Şekil 11. Krizden Etkilenme Düzeyinin Grafiksel Dağılımı…………………………111 1 BÖLÜM I GİRİŞ Bilimde ve teknolojide yaşanan değişim ve gelişimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan küreselleşme olgusu, iş dünyasında yapısal farklılaşmalara neden olmuştur. Günümüz iş dünyasında tüm ülkeler sosyal ve ekonomik bağlamda küreselleşme sürecinin bir bağımlı değişkeni haline dönüşmüştür. Artık hiçbir ülke ya da işletme kendini evrensel çaptaki gelişmelerden soyutlayamamaktadır. Ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik ayırımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilen (DPT, 1995) küreselleşmenin iş dünyasına etkileri arasında, ticarette sınırları kaldırması, serbest rekabeti arttırması, rekabeti uluslararası boyutlara taşıması, dış ticareti kolaylaştırması, ulusal çapta faaliyet gösteren işletmeleri uluslararası bir ekonomik aktöre dönüştürmesi olarak belirtilebilecektir. En önemli sonuçlarından biri olarak ise ülkeler ve ekonomiler arasındaki etkileşim düzeyini arttırması gösterilmektedir. Öyle ki ülkelerden herhangi birinde yaşanan değişim kendisi ile hiç ilişkisi olmayan uzak bir ülkeyi çok kısa sürede ciddi olarak etkileyebilmektedir. 1998 yılında yaşanan krizin Asya ülkelerinde başlayıp giderek hemen hemen bütün dünyayı ve dünya ticaretini etkilemesi bunun en önemli göstergelerindendir. Küreselleşme olgusunun diğer bir önemli sonucu ise sanayi toplumunda ulusal çapta gerçekleşen rekabetin günümüzde uluslararası platforma taşınmasıdır. Bilişim sektöründeki gelişmeler, internetin iş dünyasında yayılımı, dünya ticaretinde sınırların kalkmasına yönelik düzenlemelerin gerçekleştirilmesi işletmelerin uluslararası faaliyetlere yönelmelerini kolaylaştırmıştır. Daha önceleri sadece büyük işletmelerin görüldüğü uluslararası piyasalarda, küreselleşmenin bir sonucu olarak küçük ve orta büyüklükteki işletmeler de (KOBİ) görülmektedir. 2 Faaliyet gösteren işletme sayısının çok olması, ülke geneline dağılmış bulunmaları, tedarik zincirinin önemli bir unsuru olmaları, KOBİ’leri ülke ekonomisinin önemli bir öğesi haline getirmektedir. Türkiye ekonomisinde de önemli yere sahip olan KOBİ’lerin artık uluslararası pazarlarda daha fazla faaliyet göstermeye başladıkları gözlemlenmektedir. KOBİ’ler son yıllarda dünyada küreselleşme ve bölgeselleşme eğilimi ile birlikte artan rekabet ortamından önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu durum KOBİ'lerin sorunlarının çözümünü daha önemli ve ivedi hale getirmektedir. 1.1. Çalışmanın Önemi Küresel rekabetin yaşandığı iş dünyasında, birçok ülke KOBİ’lerin ayakta kalabilmelerini sağlamak, rekabet üstünlüğünü artırmak, yönetim ve organizasyon yeteneklerinin geliştirmek için çalışmalar, araştırmalar yapmakta, birtakım yasal düzenlemelerle teşvik programları uygulamaktadır. Bunun yanı sıra sadece KOBİ’leri gerek ekonomik gerekse enformatik alanda destekleyen yeni kuruluşlar, enstitüler ya da araştırma merkezleri kurmaktadırlar. Çünkü KOBİ’ler, ekonomik büyüklükleri, istihdam oranı, değişimi etkileme gücü ve teknolojik gelişmelere uyum konusundaki rolleri nedeniyle ülke ekonomisinin önemli yapı taşlarından biri olarak kabul edilmektedirler. KOBİ’lerin etkin bir şekilde yönetimi sadece KOBİ’lere değil, ülke ekonomisinin geneline olumlu katkı sağlamaktadır. Kriz, öncesiyle ve sonrasıyla, işletmeler ve genel ekonomi üzerinde birçok kalıcı etki bırakabilmektedir. İşletme düzeyindeki normal karar alma süreçlerini bozması, işletme içi iletişim yollarını kapatması, merkezi yönetim eğilimini arttırması, belirsizlik nedeniyle işletmelerin hareketsiz kalması, yönetimin ve çalışanların gelecek baskısı altında çalışmaları, üretim, satış, pazarlama gibi faaliyetleri aksatması, ödemelerdeki gecikmeler nedeniyle finansal sıkıntıların ortaya çıkması v.b. birçok durum krizlerin işletme üzerindeki etkilerine örnek olarak gösterilebilir. Makro ekonomi açısından bakıldığında ise ekonomik büyümenin yavaşlaması, hatta küçülmeye dönmesi, milli gelirin azalması, işsizliğin artması, refah seviyesinin düşmesi ve bunlara bağlı olarak sosyal huzursuzlukların baş göstermesi gibi sorunlar kriz sonuçları olarak ortaya çıkmaktadır. 3 Kriz dönemlerinde KOBİ’lerin etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde yönetilerek krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü KOBİ’ler ekonomik büyümenin ve kalkınmanın, sosyal gelişimin, sağlıklı kentleşmenin, toplumsal barış ve huzurun önemli bir unsurudur. KOBİ’ler istihdam ve üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla uyum sağlama esneklikleri, büyük işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası dengeli büyüme ve çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli roller üstlenmektedirler. Bütün bu özelliklerinden dolayı KOBİ’lerin krize hazırlıklı olması, krizi sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi gerekmektedir. 1.2. Çalışmanın Amacı Kriz ve kriz yönetimi ile KOBİ’lere ilişkin işletme yazınında çok sayıda çalışma olmasına karşın, özellikle KOBİ’lerin kriz dönemindeki yönetimini açıklayan yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu alanda ortaya çıkacak yeni çalışmalarla KOBİ’lerin kriz dönemlerinde hukuksal, yapısal ve finansal bağlamda yaşadıkları değişimi nedenleri ile birlikte detaylı bir şekilde açıklamak ve anlamak mümkün olabilecektir. Diğer taraftan bu çalışmalar, KOBİ’lerin kriz dönemlerine stratejik bir bakış açısı geliştirmelerini kolaylaştırarak, krizi daha etkin bir şekilde yönetmelerine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, KOBİ’lerin kriz dönemlerinde yaşadıkları değişimleri ortaya çıkarmak ve kriz yönetimine ilişkin stratejik bir yaklaşımı ortaya koymaktır. 1.3. Çalışmanın Yöntemi Çalışmada araştırma yöntemi olarak literatür ve alan araştırması olmak üzere iki yöntem kullanılmıştır. 2. , 3. ve 4. bölümlerde literatür araştırması sonucunda elde edilen teorik bilgilere yer verilmiş olup bu sayede, alan araştırması için kullanılacak olan anket soruları hazırlanmıştır. Sosyal bilimlerde yapılan araştırmaların çoğunda olduğu gibi, bu çalışmada da veri toplama aracı olarak anket yönteminden faydalanılmıştır. Bu yöntem sayesinde geniş bir örneklem grubundan veri toplama ve değerlendirme olanağı elde edilmiştir. Üç bölümden oluşan anketin, birinci bölümünde işletme sahip/yöneticilerinin demografik 4 özellikleri ve işletmelerin tanımlanmasına yönelik bilgiler, ikinci bölümde, kriz dönemlerinde işletmelerin nasıl organize olduğu, krizlerin işletmenin yönetsel, örgütsel ve finansal yapısı üzerindeki etkileri, son bölümde ise ankete katılan küçük ve orta ölçekli işletmelerin kriz yönetim uygulamaları belirlenmeye çalışılmıştır. 1.4. Çalışmanın Planı Birinci bölümde, mevcut çalışmanın ortaya konmasına neden olan problem ve etkilendiği diğer argümanlar belirlenmeye çalışılmış amacının ne olduğu tanımlanmıştır. Çalışmaya ilişkin kullanılan yöntem ve bu yöntemin seçilme nedeninin açıklanmasının ardından çalışmaya ait bölümlerin içerikleri ile ilgili bilgiler verilerek bölüm tamamlanmıştır. İkinci bölümde, kriz, ekonomik kriz, kriz yönetimi, küçük ve orta ölçekli işletme (KOBİ) gibi çalışmanın temelini oluşturan kavramlar ile birlikte ülkemizin ekonomi tarihi, kırılma noktalarından hareketle incelenmeye çalışılmıştır. Bölümün son kısmında ise Büyük Dünya Buhranı’ndan (1929) itibaren dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizler, başlama nedenleri, etkileri ve sonuçları sınırlılıklarında tartışılmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde, KOBİ’lerin ulusal ve uluslararası önemi üzerinde durulmaya çalışılmış, ülkemiz ekonomisindeki konumu irdelenmiştir. KOBİ’lerin ülke ekonomilerindeki önemi ve kapsadığı alan incelendikten sonra KOBİ’lerin avantaj ve dezavantajları tartışılmaya çalışılmıştır. İlgili bölümün son kısmında ise, KOBİ’lerin finansal ve yönetsel yapıları üzerinde detaylı bir şekilde tartışılmaya çalışılmıştır. Dördüncü bölümde, ekonomik krizlerin KOBİ’ler üzerindeki etkileri incelenmiş, sonrasında ise günümüzde her seviyedeki işletmeler için hayati öneme sahip kriz yönetimi olgusunun KOBİ’lerde uygulanması değerlendirilmeye çalışılmıştır. Beşinci bölümde, uygulama yapılacak bölge, ortaya konulan hipotezler ve uygulanacak metod belirlenmiş, bunların yanı sıra araştırma ile ilgili evren ve örneklem seçiminin nasıl yapıldığı, anket ve verilerin toplanması sırasında izlenilen yöntemler, verilerin analizinde kullanılan teknikler hakkında bilgiler verilmiştir. 5 Altıncı bölümde, yapılan araştırmanın bulguları ve bu bulguların değerlendirilmesi bulunmaktadır. Yedinci bölümde, anket çalışması sonucunda elde edilen verilerin ve ortaya konulan hipotezlerin analizlerinin sonuçlarına dayanılarak genel sonuçlar çıkartılmış ve öneriler belirlenmiştir. 6 BÖLÜM II KRİZ YÖNETİMİ KAVRAMI VE TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK KRİZLER Günümüz organizasyonlarının pek çoğu, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen değişimle karşı karşıya bulunmaktadır. Ulaşım ve enformatik alanında kaydedilen teknolojik gelişmeler, söz konusu değişim olgusunu devamlı kılarken, ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren farklı birim, sektör ve örgütler arasındaki bağımlılık ve etkileşim karmaşık bir yapı doğurmaktadır. Organizasyon bünyesinde veya çevresel ilişkilerinde gerçekleşen sosyal olay ve ilişkilerin doğrusal olmayan bir eğilim göstermesi, geleceğe ilişkin tahmin ve beklentiler açısından belirsizliğe yol açmaktadır (Çorbacıoğlu, 2004, 537). İşletmelerin başarısı ve dolayısıyla da yaşamlarını devam ettirebilmeleri büyük ölçüde çevrenin yarattığı kısıt ve olanakları zamanında görüp değerlendirmelerine bağlıdır (Demir ve Sütçü, 2002, 79). Küreselleşme, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen değişimin, hızla dünyanın diğer bölgelerine dağılımının kolaylaştığı bir süreci ifade etmektedir. Dünya ekonomisinin küreselleşmesi ile birlikte, hızlı değişim ve bu değişimin sonucu ekonomik faaliyetlerdeki hızlı ve etkin yeniden yapılanma çabalarının birçok alanda belirsizlikler yarattığı görülmektedir. Yaşadığımız küreselleşme olgusu işletmeleri eskiye oranla daha yoğun bir rekabet ortamına sokmuştur. Bu ortamda işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve kar edebilmeleri yaşanılan değişimlere ayak uydurma ve yenilik yapabilme yetenekleri ile ilgilidir (Demir ve Sütçü, 2002, 79). İşletmelerin amaçlarının gerçekleştirilebilmesi ve yaşamlarını sürdürebilmeleri, bir yönden içinde bulundukları çevreye uyum gösterebilmelerine ve kendi davranışlarını çevrenin istem ve beklentileri doğrultusunda biçimlendirebilmelerine, diğer yönden de yapısındaki alt sistemlerin etkileşimlerini düzenlemelerine bağlı olacaktır. Örgütsel çevrenin sürekli değişmekte olması, çevresel etkilerden dolayı gerekli önlemleri almayan ve denge sağlamayan organizasyonlara tehlikeler yaratacağı yadsınamaz bir gerçektir. İşletme başarıları büyük ölçüde bu tehlikeleri öngörüp, değerlendirebilmeleri ile doğru orantılı olacaktır. İşletmeler değişik 7 örgüt içi ve çevresel kaynaklardan gelen tehdit ve krizlerle karşı karşıya kalabilirler. Bu noktada en önemli husus, yıkıcı etkilerinden dolayı yöneticilerin krizi aşma becerilerinin örgüt açısından yaşamsal öneme sahip olduğudur. (Ayvazova, 2002,2) Çalışmanın bu bölümünde öncelikle kriz ve kriz yönetimi kavramsal bir bakış açısı ile temel kavramlar çerçevesinde derinlemesine incelenmeye çalışılmıştır. Sonra çalışmanın Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerde (KOBİ) gerçekleştirileceği göz önünde bulundurularak, KOBİ’lere ilişkin özet bilgilere yer verilmektedir. Son olarak Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler, ülke ekonomisinin kırılma dönemleri ışığında tartışılmaktadır. 2.1.Temel Kavramlar Bir konunun iyi anlaşılabilmesi için temel kavramların doğru tanımlanması ve kavramsal birliğin sağlanması oldukça önemlidir. Bu bağlamda krize ilişkin çeşitli tanımlamalara aşağıdaki paragraflarda yer verilmektedir. 2.1.1. Kriz Kriz, en basit anlamıyla işletme örgütünün normal aktivitelerini tahrip eden önemli bir dengesizlik durumudur. Örgütün uzun ve kısa dönemli amaçlarını tehdit eden, acil tepkiler gerektiren ve bununla birlikte yanıt için karar verme süresini kısıtlayan ve en önemlisi varlığıyla karar verme birimlerini şaşırtan ve kararsızlığa yönelten bir süreçtir (Irvine, 1987, 36-37). Bu anlamda, kriz “ belirli bir anda veya son derece hayati olan bir zamanda daha kötüye dönüş noktası”, “kritik bir devreye ulaşan durum” (Fink, 1986, 15), “çabuk uyum sağlamayı gerektiren değişiklikler” (Saraçoğlu, 1995, 196), daha kapsamlı bir değerlendirme de ise “tehdit edici şartlara müdahale edebilme yetersizliği” (Can, 1992, 300) şekillerinde tanımlanabilmektedir (Titiz ve Çarıkçı,2001,204) . Dinçer krizi (1988, 385); “beklenmeyen ve önceden sezilmeyen ancak cevap verilmesi gereken, örgütlerin önleme ve uyum mekanizmalarını etkisiz hale getirerek mevcut değerlerini amaçlarını ve işleyiş düzenini tehdit eden gerilim durumudur.” şeklinde tanımlamıştır. 8 Mitroff (1994,102), işletme açısından krizi “toplumu, çevreyi, çalışanları, üretim sürecini, hizmetleri, işletmenin temel ürününü tehdit eden çeşitli baskılar” olarak tanımlamıştır. Diğer bir tanımla; örgütsel kriz, düşük olasılıklı, yüksek etkili, bir örgütün yaşamsallığını tehdit eden ve sebep, etki ve çözüm açısından belirsizlikle karakterize olan ve ani karar verme ihtiyacı olduğuna inanılan bir olaydır. (Pearson ve Clair, 1998, 60; Sezgili, 2003, 13) Mitroff’a göre (2000,6) işletme yönetiminde ve literatüründe krize ve kriz yönetimine temel yönelim Johnson and Johnson firmasının 1982’de yaşadığı Tylenol olayıyla gündeme gelmiştir. Geçen yaklaşık 25 yıllık kriz literatürüne ve bu alanda yaşanan bir çok üzüntü verici olaya rağmen işletmelerin hala büyük bir bölümünün krizlere karşı hazırlıklı olmadıkları görülmektedir. Bordwin (1999,53), bir şirketin var oluşunun herhangi bir krizin patladığı andaki dengesine bağlı olduğunu, büyük bir kriz yaşayan şirketlerin büyük çoğunluğunun krizden sonraki 5 yıl içinde iflas ettiği belirtmiştir (Gerçik, 2002,14). Mevcut tüm tanımlardan hareket ederek krizin temel özelliklerini şöyle belirtebiliriz (Tağraf ve Arslan, 2003, 150; Yeniçeri, 1993, 218; Akat, 1997, 348; Ayvazova, 2002, 9-11). • Kriz durumu genellikle tahmin edilmez, • Örgütün tahmin ve kriz önleme mekanizmaları yetersiz kalır, • Kriz, örgütün amaç ve varlığını tehdit eder, • Kriz üstesinden gelmek ve izlenmesi gereken yolların kararlaştırılması için yeterli bilgi ve zaman bulunmaz, • Kriz ivedi müdahale gerektirir, yöneticiler uyguladıkları standart karar mekanizmaları ile krize cevap veremezler, • Kriz, karar veren kişilerde gerilime neden olur, • Meydana gelen değişim örgütün devamlılığını ciddi şekilde tehdit eder. 9 Konuya işletme yönetiminin bir sorunu olarak bakıldığında, işletme yönetimini tehdit etmeyen, işletmedeki mevcut dengeleri bozmayan, karar mekanizmalarını işlemez duruma sokmayan, geçici olarak ortaya çıkan çatışma, direniş ve değişmeye kriz demek doğru değildir (Yeniçeri, 1992, 314). Ancak, krizin bu tür sorunlara yol açtığı söylenebilir. Krizi sorunlardan ayıran faktör, örgütün devamlılığını yok etme tehdidi olarak değerlendirilmesidir. Kriz durumunda örgüt yönetimini gerilime sokan en önemli konu belirsizliktir. Değişme ve gelişmelere uyum sağlama ivediliği vardır. Kriz durumu, örgütün krizi tespit etmede, önlemede veya değişikliklere uygun cevap vermede yetersiz kalması durumunda ortaya çıkmaktadır (Tüz, 2001, 10; Bayram, 2004,3). Ülke ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuz durumlar, döviz darboğazları, dış borç ödeme sıkıntıları, yeterli yabancı sermayenin ithal edilememesi, uluslar arası finans çevrelerinde ülke kredi notlarının düşürülmesi, işsizlik problemleri v.b. süreçler hem kriz sonucu hem de kriz nedenleri arasında sayılabilmektedir (Sweezy-Magdoff, 1983, 26-27;Titiz ve Çarıkçı,2001,205). Yaşanan krizlerin en önemli nedeni ise ülke düzeyinde yaşanan ekonomik ve siyasi dalgalanmalar ve belirsizliklerdir (Özdevecioğlu, 2002, 93). Bu noktada karşımıza ekonomik kriz çıkmaktadır. 2.1.2. Ekonomik Kriz Ekonomik Kriz, ekonomide aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise işletmeleri ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır (Ateşsaçan, 2005, 1; Kınaytürk, 2006). Ekonomik kriz, ekonomide genel dengenin bozulması ile ilgilidir. Toplam arz ve toplam talep dengesizliği genellikle talep eksikliği şeklinde olmaktadır. Ekonomik kriz döneminde, bir ekonomide toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin, o ekonominin üretim kapasitesinin tam olarak kullanımını sağlayamadığı durumda, milli gelir eksik istihdam düzeyinde gerçekleşecek, istihdam azalacak, faktör ve mal fiyatlarında genel bir düşme eğilimi gözlenecektir (Bulut, 2002, 3; Kınaytürk, 2006,5). Ekonomik kriz kavramı konjonktürel dalgalanmalarda gerileme ve daralma dönemleri içerisinde üretimin daralması olarak nitelendirilmektedir (Eroğlu, 2002, 94). Kriz her şeyden önce ekonomide normal olmayan bir durumdur. Piyasa mekanizması 10 içerisinde piyasaların işlememesi, kilitlenmesi ya da aşırı duyarlı hale gelerek büyük boyutlu dalgalanmalara neden olmasıdır (Eroğlu, 2002, 97). 2.1.3. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) Üretim faaliyetleri, buharlı makinelerin devreye girmesiyle önce makineli üretim yapan büyük atölyelerde, sonra giderek artan ölçüde kitle üretimi yapan fabrikalarda yapılmaya başlanmıştır. Gerçeklesen teknolojik gelişmeler sonucunda, üretim otomatik makinelerle yapılmaya başlanmış ve böylece daha verimli olan büyük ölçekli üretim mümkün hale gelmiştir. Yani, seri ve kütlevi bir üretim tarzına geçilmiştir. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan üretim tarzında, makinelere ve teknolojiye bağımlı, esnek olmayan, katı bir üretim tarzı, katı bir iş yeri ve katı bir endüstri ilişkileri söz konusudur (Kurtulmuş, 1996, 23). Yaşanan gelişmeler birim başına ortalama maliyeti azaltarak “ölçeğe göre artan getiri” sonucunu doğurmuştur. Bu sonuç, firmaları sürekli büyümeye teşvik etmiştir. Ne kadar büyükse o kadar iyidir anlayışı, dev firmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu eğilim 1970'lere kadar sürmüştür. 1970'lerde ardı ardına gelen petrol krizinin neden olduğu durgunluktan, büyük ölçekli işletmelerin hızla etkilenerek üretim ve finansman dar boğazına girdiklerine tanık olunmuştur. Büyük işletmelerin, kriz ortamından daha çabuk etkilenmeleri ve dünya konjonktürüne adapte olmakta güçlük çekmeleri, bunlara olan güvenin sarsılmasına yol açmıştır. Buna karşılık söz konusu yıllara kadar, üretim sürecinde geri plana atılan küçük ve orta boy işletmelerin ise, yaşanan ekonomik krize rağmen, kendilerini daha çabuk toparlamaları, piyasa koşullarına, büyük işletmelere nazaran daha kolay uyum sağlamaları ve ekonomik yapıdaki boşlukları doldurma da gösterdikleri başarı, bu işletmelerin desteklenmesi yönündeki görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır (İZSİAD,1993, 15; http://www.emu.edu.tr/ smeconf/turkcepdf /bildiri_19.pdf). Bu işyerlerinin teknik yeniliklere daha yatkın, tüketici tercihlerine daha esnek karakterleri, konjonktürel dalgalanmalara uymadaki üstünlükleri, üretimdeki boşlukları daha hızlı doldurmadaki katkıları, büyük firmalara yönelik olumlu etkileri, bölgeler arası dengeli büyümeye tesirleri bakımından önemli bir güç haline gelmişlerdir (KOSGEB, 1993, 22). 11 KOBİ’ler genelde bağımsız bir şahıs tarafından kolayca kurulan, sahip ya da sahiplerince yönetilen, büyümesi için sermayeyi kendi içinden sağlayan, yerel çalışan, üretim yaptığı alanda çok fazla etkili olamayan ve göreceli olarak küçük iktisadi kuruluşlardır. KOBİ’lerin en belirgin özellikleri genel olarak, az sermaye kullanımı yanında daha çok el emeği ile çalışan, çabuk karar verme yeteneğine sahip, düşük düzeyde yönetim giderleri ile çalışan ve ucuz bir üretim gerçekleştiren ekonomik kuruluşlar olmalarıdır (Aydemir, 2002, 6; Erkoç, 2006). Küçük ve Orta Ölçekli İşletme (KOBİ) Tanımı KOBİ’lerin tanımlanmasında genelde nitelik ve nicelik yönünden büyüklük kriterleri kullanılmaktadır. Nicel yaklaşımın önemli gerekçesi; KOBİ’lerin nitel ölçütlere dayandırılması halinde açık, objektif ve belirgin bir sınıflandırmanın olamayacağı şeklindedir. Nitel ölçütte ise gerekçe olarak ülke şartları göz önünde bulundurulmalı ve girişimcilerin sahip oldukları özellikler vurgulanmaktadır (Müftüoğlu, 1991, 99; Erkoç, 2006). Ülkemizde ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından üzerinde tamamen uzlaşılmış bir KOBİ tanımı yoktur. KOBİ’lere hizmet veren her kurum farklı bir KOBİ tanımından hareket etmektedir. Bu nedenle, uygulamada farklılıklar oluşmakta, KOBİ’lerin bir kısmı bazı uygulamaların içinde yer alırken, diğer bazı uygulamaların dışında kalabilmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda, objektif yapıdan uzaklaşmamak adına ortaya konmuş KOBİ tanımlamalarının tamamı verilmeye çalışılmıştır. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Tanımı (3624 Sayılı Kanun): • 1-50 işçi çalıştıran imalat sanayi işletmeleri küçük ölçekli. • 51-150 işçi çalıştıran imalat sanayi işletmeleri orta ölçekli. Halk Bankası Tanımı: • Teşvik Belgeli KOBİ: 1-150 işçi çalıştıran, sabit yatırım tutarı TL 100 milyarı geçmeyen imalat sanayi işletmeleri. • Normal KOBİ: 1-250 işçi çalıştıran, sabit yatırım tutarı TL 400 milyarı geçmeyen imalat sanayi işletmeleri. 12 Türkiye İhracat Kredi Bankası (Eximbank) Tanımı: Kısa vadeli TL krediler kapsamında KOBİ ihracat kredisi için 1-200 işçi çalıştıran sabit sermaye yatırımları $ 2 milyonu geçmeyen imalat sanayi işletmeleri. Hazine Müsteşarlığı Tanımı : İmalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç net sabit yatırım tutarı TL 400 milyarı aşmayan, • 1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli, • 10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli, • 50-250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) Tanımı: İmalat sanayiinde faaliyette bulunan ve 1-200 işçi çalıştıran, gerçek usulde defter tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı bilanço net değeri itibariyle $ 2 milyon karşılığı TL’yi aşmayan işletmeler. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Tanımı: • 1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli, • 10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli, • 50-99 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli. Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticileri Vakfı (TOSYÖV) Tanımı: • 1-5 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli, • 5-100 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli, • 100-200 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli. AB Komisyonu Tanımı: Küçük İşletmeler: • 50’den az işçi çalıştıran, • Yıllık satış cirosu € 7 milyonu veya arsa ve bina hariç mevcut sabit sermaye tutarı, bilanço net değeri itibariyle, € 5 milyonu geçmeyen, • Bağımsızlık kriterine uygun olan işletmeler. 13 Orta Büyüklükteki İşletmeler: • 250’den az işçi çalıştıran, • Yıllık satış cirosu € 40 milyonu veya arsa ve bina hariç mevcut sabit sermaye tutarı, bilanço net değeri itibariyle € 27 milyonu geçmeyen • Bağımsızlık kriterine uygun olan işletmeler. Mikro işletmeleri küçük ve orta büyüklükteki işletmelerden ayırmak gerektiğinde, bunlar 10’dan az işçi çalıştıran işletmeler olarak tanımlanmaktadır. AB komisyonu yukarıdaki tanıma göre, içinde KOBİ, orta büyüklükte işletme, küçük işletme ve mikro işletme terimleri geçen tüm AB mevzuatını uyumlandırmıştır. (www.isbank.com.tr/dosya/ekon-tr_kobiler2004.pdf) 2.1.4. Kriz Yönetimi Günümüzde yöneticiler krizin artık işletmeyi etkileyip etkilemeyeceğini düşünmek yerine nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde bir krizle karşılaşabileceklerini, kimin ve kaç kişinin bu krizden etkilenebileceğini düşünmek zorundadırlar. Bundan dolayı işletme yöneticileri herhangi bir zamanda karşılaşabilecekleri krizleri önlemek ya da en az kayıpla atlatabilmek için kriz yönetimi çalışmalarına daha çok zaman ayırmak zorunda kalmaktadırlar. Çünkü işletmeler krizlere ne kadar çok hazırlanıp tahmin yürütürlerse (krizlerin önlenebilir veya önlenemez olmasına bakmaksızın) krizleri önleme şansları o derece yüksek olabilmektedir (Zemanova, 2002,43). Haşit (2000,64) tarafından verilen bir tanımlamada kriz yönetimi, karşılaşabilecek bir kriz durumunda kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve işletmenin kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması faaliyetlerini kapsayan bir süreç olarak belirtilmiştir. Mitroff açısından bakıldığında ise (1993,26), krizi tahmin etme, önleme, hazırlanma, özelliklerini belirleme, iyileşme ve öğrenme mekanizmalarının planlanması, tekrar planlanması ve uygulanması gibi seri faaliyetleri içeren bir süreçtir. 14 Tablo 1. Kriz Yönetimi KRİZ YÖNETİMİ Ürünlerin, hizmetlerin, üretim sürecinin, işletme ürününün, personelin, çevrenin ve toplumun karşılaştığı tehlikeleri temel alan risk değerlendirme çalışmaları. Kriz planlarının hazırlanması ve uygulanması, krizlerin saptanması, önlenmesi, sınırlandırılması, iyileştirme ve belli başlı krizlerden bir şeyler öğrenme çalışmaları Mitroff (1994,102), “Crisis Management and Environmantalism”, California Management Review 2.1.4.1. Kriz Yönetiminin Özellikleri Kriz Yönetiminin klasik yöneticilik anlayışından farklı kendine özgü bir takım özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden bazıları şunlardır (Zemanova,2002,45); Ana gayesi, krizleri önceden görebilen, bunların türlerini ayırt edebilen, önlemler alabilen, bir çok alanda yeni şeyler öğrenebilen, direnç göstererek en kısa zamanda toparlanabilen işletmeler oluşturabilmektir (Smith v.d., 1993, 29). Krizleri önlemedeki yönetim başarısı, yöneticilerin krizleri ne şekilde algıladıklarına bağlı olarak değişebilmektedir. Kriz Yönetimi sürekli bir işlem olup başlangıç ve sonu yoktur. İletişim, düzenleme, kontrol, maliyet, kültür, durumsallık planlaması, sistemlerin karmaşıklığı ve birbirine bağlılığı gibi faktörler kriz yönetiminde önemli yer tutmaktadır. Smith ve arkadaşlarına göre (1993, 29) bu yedi faktör işletmenin krize karşı dayanıklılığını belirleyecektir. Kriz yönetimi, stratejik yönetimin alanına girmektedir. Çünkü krizler stratejik hedefleri de tehlikeye sokabilir (Kuklan, 1986, 43). 15 2.1.4.2.Kriz Yönetim Süreci Kriz yönetim süreci genel olarak beş aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalar (Mitroff, 1994, 53): • Krizle ilgili sinyallerin saptanması, • Krize hazırlık ve önleme, • Krizin yarattığı zararın sınırlandırılması, • İyileşme (normal duruma dönüş), • Öğrenme ve değerlendirme. Kriz durumları tüm şiddetiyle ortaya çıkmadan önce işletmelere bazı sinyaller göndermektedirler. Kriz bu sinyallerin takip edilmesi veya doğru bir şekilde yorumlanmaması sonucunda ortaya çıkabilecektir (Haşit, 2000, 69). Kriz sinyallerinin yakalanabilmesi için, örgütte değişik sinyalleri alabilen çeşitli erken uyarı sistemlerinin kurulması ve işletilmesi gerekmektedir. İkinci aşamada erken uyarı sistemleri ile saptanan bilgiler ışığında karşılaşılabilecek bir krizde kullanılacak önleme ve korunma mekanizmalarının oluşturulmasına çalışılmaktadır (Mitroff, 1987, 285). Bu noktadan sonra işletmelerin erken uyarı sistemleri ile yakaladığı kriz sinyalleri, krizi önleme ve hazırlık mekanizmalarını harekete geçirmesi gerekecektir. Zararın sınırlandırılma isteğindeki amaç, kriz etkilerinin daha büyük seviyelere ulaşmasını önleme olarak değerlendirilebilir. İyileşme aşamasında, işletmenin mümkün olan en kısa sürede normal duruma dönmesine çalışılacaktır. Kriz dönemlerinde örgütsel sistemde önemli bozulmalar görülmektedir. Bu bozulmaların düzeltilmesiyle ilgili kısa ve uzun dönem içerisinde yapılması gereken çalışmalar kriz yönetim sürecinin bu aşamasında yapılmaktadır. Son aşamada ise kriz dönemlerinde alınan karar ve önlemlerin değerlendirilerek ileride karşılaşılabilecek krizlerle daha iyi mücadele etmeyi sağlama şeklinde olacaktır (Murat ve Mısırlı, 2005,7). Çalışmamızın temel tanımları yukarıda ayrıntılı olarak verilmeye çalışılmıştır. Bu açıklamalardan sonra kriz konusunun tarihsel değişimi incelenmeye çalışılacaktır. 16 Ülke olarak krizlerin nedeni ve/veya sonucu olan birçok etken ile karşılaşmamıza rağmen makro anlamda ülkemizi, mikro temelde ise büyüklü küçüklü işletmeleri etkileyen en önemli unsurların ekonomik nitelikli olduğu tarafımızdan değerlendirilmektedir. Mevcut doğrultuda öncelikli olarak ülke ekonomimizin değişim süreci açıklanmaya çalışılacak sonrasında ise bu bilgiler ışığında yaşanan ekonomik krizler değerlendirilecektir. 2.2. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye Ekonomisinin Kırılma Dönemleri Ekonomik yapının geri kaldığı Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile Cumhuriyet yönetimine geçiş süreci ve Kurtuluş mücadelesi, Cumhuriyet Dönemi’ndeki iktisat politikalarını ve kurumsal yapıyı derinden etkilemiştir. Günümüze kadar gelinen süreci tarihsel bilgililer içinde açıklamaya çalışacağımız bu bölümde değerlendirmeler, sürecin kırılma noktalarından hareketle ele alınmaya çalışılmıştır. Sınıflandırma, 1923’ten günümüze kadar geçen süreyi üç genel döneme (192346, 1946-80 ve 1980’den günümüze) bunları da genel dönemlerinden özü itibariyle ayrılmayan ve analizi kolaylaştıran alt bölümlere ayırmaktır. Dünya geneline bakılacak olursa 1923-46 yıllarını kapsayan birinci dönem henüz dünyada egemen bir düzenin olmadığı süreci, 1946’dan sonra Amerikan Barışı adı altında (Pax American), Amerikan gücünün olduğu süreci ifade etmektedir. 1923-80 arasında ülkemizde ekonomi politikalarını etkileyen unsurlar dönem dönem hızlanan karma ekonomi ve ithal ikamesi, sosyal refah devleti uygulamalarıdır. 1980 sonrasında ulus-devletin yeniden yapılanması ve yeni devlet modelini bulma arayışları küreselleşmenin ikinci dalgasının şekillenmesidir (Kuruç, 1998, 20-34). 2.2.1. Dışa Açık Ekonomi (1923-1929) Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllarda, dünya ekonomisi içinde hammadde ihracatçısı, sınaî ürün ithalatçısı ve dış borçlanmalar, Duyun-u Umumiye İdaresi ile sürekli imtiyazların verilmiş olduğu bir iktisadi yapıyı devralmıştır (Boratav, 1989, 1113). 1923-29 arası yıllar devlet işletmeciliği ve müdahalelerin asgari düzeyde tutulduğu ve piyasa şartlarında sanayileşmenin benimsendiği yıllardır. Ancak ilk yılların ekonomik tablosunu yokluklar ve en temelde ise milli ellerde sermaye yokluğu 17 oluşturmaktadır. İlk yılların iktisat politikalarının atmosferinde ve daha sonraki uygulamalarda bu yoklukları ortadan kaldıracak, sermaye kazançlarını milli olmayan unsurlardan milli unsurlara aktaracak, kalkınma hamlesini devlet desteğiyle ve milli özel girişimci eliyle sağlayacak milli iktisat anlayışı bulunmaktadır (Kuruç, 1987, 46). Dönem içinde iktisat politikalarını etkileyen iki önemli gelişme, İzmir İktisat Kongresi ve Lozan Barış Antlaşmasıdır. Henüz Cumhuriyet ilan edilmeden toplanan İzmir İktisat Kongresinin amacı, izlenecek iktisat politikalarını ve iktisadi kalkınma hamlelerini tespit etmek, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmada Batı’nın birtakım kurum ve kurallarını alarak en kısa zamanda iktisadi ve toplumsal gelişmeyi sağlamaktı (Kepenek, Yentürk, 2000, 33-34; Güldiken, 2006, 142). Dışa açık ekonomi sürecinin iktisat politikalarına damgasını vuran diğer önemli gelişmesi Lozan Barış Antlaşması’dır. Antlaşmanın 28. maddesinde Türkiye’de kapitülasyonların her bakımdan kaldırıldığı hükme bağlanmakla birlikte diğer iki önemli gelişme lehimize sonuçlanmamıştır. Antlaşma hükmü gereği, gümrük tarifelerinin beş yıl süre ile 1916 yılındaki seviyede tutulması, sınai üretimi bir süre daha gümrük korumasından mahrum bırakmıştır. Ayrıca Osmanlı dış borçlarından bir bölümü genç Cumhuriyet tarafından devralınmış ve daha başlangıçta borç yükü altına girilmiştir (Aktan, 1998, 34). Bütün çabalara rağmen (Aşar Vergisi’nin kaldırılması, İş Bankası, Sanayi ve Maden Bankası’nın kurulması, 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yeniden düzenlenip yürürlüğe konması.) ülke hızlı bir sanayileşme atılımı gösterememiştir. Bunun nedeni belirtilen nedenlerin yanında, altyapı, sermaye, girişimci ve teknik eleman yetersizliğidir. Yabancıların belirsizlik nedeniyle yeni yatırımlara gitmemesi ve gayrı müslim azınlıkların ülkeyi terk etmesi sınaî üretimi olumsuz etkileyen diğer nedenlerdir. Devletin sanayiye yatırım yapma eğilimi vardır, ancak yetersiz kamu sermayesinin önemli bir bölümü demiryolu yapımı ve yabancıların elindeki demiryollarının satın alınmasında kullanılmıştır. Milli iktisat anlayışı içerisinde sermayenin yerli ellerde toplanması istenmektedir. Fakat yeterince olumlu sonuçlar alınamamıştır (Aktan, 1998, 34; Kaştan, 2003, 492). 18 Bu dönemde Milli İktisat anlayışının da etkisiyle para politikasında sağlam ve istikrarlı para anlayışı hakim olurken maliye politikasında denk bütçe ve düzgün ödeme ilkesi benimsenmiştir. Genişlemeci bir maliye politikasından titizlikle kaçınılırken, açık finansmana ve borçlanmaya sıcak bakılmamış, önce gelirin edinilmesi sonra harcanması söz konusu olmuştur. Bu dönemde merkez bankasının bulunmayışı kağıt para arzının artırılması ihtimalini de ortadan kaldırmıştır (Oktar, 1998, 248-251). 2.2.2. Korumacı-Devletçi Sanayileşme (1930-1939) 1930 ve 1939 yılları arasında iktisat politikaları açısından iki belirleyici özellik vardır. Bunlar korumacılık ve devletçiliktir. İktisat politikalarının yöneldiği amaç ve elde edilen sonuçlar bakımından bu yılları ilk sanayileşme dönemi olarak nitelendirmek uygun olur (Boratav, 2006, 59). Dünya ekonomisinin girdiği büyük bunalım yıllarında Türkiye ekonomisi dışa kapanarak devlet eliyle bir sanayileşme hamlesine girmiştir. Krizin hammadde fiyatlarını sanayi fiyatlarından daha çok düşürmesi sonucu bir önceki dönemdeki serbest ticaret-açık kapı politikalarının sürdürülmesinin dış ticarette yaratacağı olumsuz gelişmeler sezilmişti. 1929’da Lozan’ın sınırlamalarının da son bulmasıyla ithalatı denetleyen koruma önlemlerine başvurularak koruma duvarları altında eskiden ithal edilen sınai tüketim mallarında ithal ikameci yatırımlara gidildi. Böylece bunalım döneminde azgelişmiş ülkelerin sanayisiz yapıyı değiştirmeye yönelik ilk adımlarına Türkiye de katıldı (Altıparmak, 2002, 37-38). Boratav’a göre (2006, 67) 1930-39 döneminin iktisat politikalarının evriminde gözlenen başlıca uğraklar, salt korumacı önlemlerle yetinilen 1930 ve 1931 yılları, devletçi uygulamalara geçişi temsil eden 1932 yılı ve devletçiliğin rayına oturduğu 1933-39 yılları olarak saptanabilecektir. Devletçi iktisat politikaları ilgili dönemde iki şekilde yürütülmüştür. Birincisi devlet işletmeciliği, ikincisi de fiyat mekanizması, dış ticaret gibi konularda iktisadi yaşamın kontrol yoluyla düzenlenmesidir. Bu kapsamda bir dizi kanun ve düzenleme çıkarılmıştır. Ülkede takip edilen devletçilik anlayışı hakkında Atatürk fikrini şöyle belirtmiştir: “Bizim takip ettiğimiz devletçilik, ferdi mesai ve faaliyeti esas almakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde, milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için, milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği 19 işlerde, bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmektir; 1.Sanayi tesislerini memleketin içlerine, uzak köşelerine yaymak, 2. Modern, uygar, ileri yerleşme ve hayat tarzını, memleketin uzak köşelerine kadar götürerek etrafa, ileriliğin uygarlığın örneklerini vermek, 3.Gerek teknik, gerek işletme alanlarında büyük ölçüde işler içinde ve çok sayıda eleman yetiştirerek, ileride bunların özel teşebbüs sahasında, teşkilatçılıklarına, önderliklerine imkan vermek. İktisadi devlet teşekküllerini milli ekonominin bütün branşları ve sektörleri için bir mektep halinde geliştirmek, 4.İşletme muhasebesi, doğru hesap, modern işletmecilik bakımından organizasyon sahalarında örnekler vermek, uzmanlar yetiştirmek ve tam istihdam, tam randıman alanları ile dürüst vergi hesabı alanında örnek olmak ve gelenek yaratmak, 5.Yönetici, müstahdem ve işçiyi, yalnız hizmetlerinden faydalanılıp, hayatları ile ilgilenilmeyen kör iş kuvvetleri halinde almayıp, onların lojman, günlük hayat, sıhhat, eğitim ve çocuklarının bakımı ile spor işlerine ve toplu eğilencilerine kadar saran bütün sahalarda, insanca yaşamlarını ve gelişmelerini sağlamak ve bu alanda özel teşebbüse önder olmak...” Ülkede bu dönemde yapılanlar incelendiğinde Mustafa Kemal’in devletçiliği çok daha iyi kavranacaktır (Aydemir, 1999, 444-446). Bu yıllarda Türkiye planlama deneyimi de yaşamıştır. Sovyet uzmanlar ülkeye davet edilerek Prof. Pavlof başkanlığındaki bir heyetin Türk uzmanlarıyla tüm ülkeyi dolaşıp nerelerde hangi sanayi kuruluşlarının kurulmasının uygun olacağına dair bir rapor hazırlayarak İktisat Vekaleti’ne sunmuştur. Bu rapor doğrultusunda Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanır. İlk Sanayi Programı hazırlanırken öncelikle ithalatımızda yer almakla birlikte ham maddelerin içeriden karşılanabilecek olması veya bazı hammaddelerinin ithalatı ile ülkede üretimi gerçekleşebilecek bazı sanayi kollarının ve ünitelerinin devletçe veya yabancı sermaye ile kurulmasını amaç edinmektedir. İlk Sanayi Programı içerisinde elektrifikasyon, altın ve petrol arama işleri ve teşkilatı, jeoloji tedrisatı ve jeologlar yetiştirilmesi, teknik öğretim gibi konular da yer almaktadır (Aydemir, 1999, 444-446). Bu noktada Sovyetler Birliği’nden sonra dünyada ilk planlama deneyimlerinden birinin Türkiye’de yaşandığı söylenebilecektir. 1930-1939 yılları genel olarak değerlendirildiğinde, dünya ekonomisi krizin etkileri ile uğraşırken ve geri kalmış ülkelerin birçoğunu da bu bunalıma çekerken, 20 Türkiye’nin bir ölçüde krizin dışında kalmayı başardığı ve sanayileşme adına önemli adımlar attığını söylemek mümkündür. Bunları da mümkün olduğu kadar dışa kapalı bir iktisat politikası ışığında ve kamunun sanayi teşebbüslerinin yatırımlarını planlama çabaları ile gerçekleştirdiği ifade edilebilecektir. 2.2.3. Savaş Yılları (1940-1945) 1940-1945 arası yıllar savaş yıllarıdır. Ülkemiz İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş ancak cephelerde fiilen savaşmanın dışında savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşamıştır (Boratav, 2006, 81). Bu dönemde, savaşın çıkması ile birlikte seferberlik havasına giren Türkiye’de, faal nüfusun önemli bir kısmının silâhaltına alınmış ve devlet bütçesinin giderek artan oranlı payı savunma giderlerine ayrılmıştır. Üretimde büyük düşüşler yaşanmış ve örneğin savaş yıllarında buğday üretiminde % 50’ye yaklaşan bir gerileme meydana gelmiştir. Savaş öncesinde başlayan planlama çalışmaları ve sınaî yatırım programları, savunma harcamalarının bütçeye hâkim olması nedeniyle tümüyle ertelenmiştir. 1940-1945 arasında ülke bir savaş ekonomisine girmiştir (Boratav, 2006, 81). Yukarıda değinilen noktalardan hareketle savaş yıllarının bir iktisadi gerileme dönemi olduğu söylenebilecektir. Dönemin tümü dikkate alındığında temel ve ara malların dağıtımının devlet eliyle yapıldığı; resmen özel ticarete bırakılan alanlarda ise Milli Korunma Kanunu’nun öngördüğü denetleme tedbirlerinin ve fiyat kontrollerinin uygulandığı söylenebilecektir. Ancak, savaş ekonomisinin gerektirdiği koşullar içinde bu önlemlerin kaçınılmaz olması, karaborsa, vurgun ve spekülasyon ortamını da beraberinde getirmiştir (Boratav, 2006, 84). 1940 sonrasının darlık koşullarının bir yandan mevcut sınıf yapısıyla, öte yandan siyasi kadrolara ve yüksek bürokrasiye çok geniş yetkiler veren iktisat politikaları ile birleşmesi, bu dönemde gelir dağılımında fevkalade önemli değişikliklere yol açmış ve bu dönüşümler savaş sonunun ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini büyük ölçüde biçimlendirmiştir. Savaşın uzun dönemli etkileri bakımından en ağır sonuçları sermaye birikiminde meydana gelen gerilemeyle ortaya çıkar. Bu durum, büyük ölçüde savunmaya ayrılan kaynakların ulusal ekonomi üzerinde yarattığı yüklerden ve savaş koşullarında oluşan aşırı kazançların yatırıma istek, alışkanlık ve eğilimleri çok zayıf 21 olan grupların elinde tüketime tahsisinden doğmuştur. Bu dönemi büyük nemaların paylaşıldığı vurgun yılları olarak değerlendirmenin yanında tek partili rejimin haksız kazançlara set vuracak çeşitli çalışmaları ile ekonomik ve kültürel alanda kalıcı reformlar (Milli Koruma Kanunu, Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, Köy Enstitüleri v.b.) uygulamaya çalıştığı da söylenebilir. Ancak bu müdahale çalışmaları gerekli verimi sağlayamamışlardır (Boratav, 2006, 8192). 2.2.4 Yeni Dünya Düzeni (Serbest Dış Ticaret): 1946-1960 Türkiye’de tek partili rejimden çok partili parlamenter rejime geçiş yılı olan 1946, iktisadi yapıdaki dönüşümlerin de başlangıcı sayılabilecektir. İlgili dönemde devletçi politika yerini liberal politikalara bırakmıştır. Savaş sırasında ülkenin savaşa girmemesi beraberinde Fransa ve İngiltere ile ilişkileri sürdürmesi, bundan sonra da ilişkilerin batı ile süreceğini gösteren etkenlerdir. Bu süreçte ortaya çıkan temel olgu ise çok partili sisteme geçmenin kaçınılmaz olması düşüncesidir. Boratav (2006, 93-107), bu dönemi 1946–53 arası yılları Dünya Ekonomisi ile farklı bir entegrasyon, 1954–61 yılları arasını ise Tıkanma ve Yeniden Uyum şeklinde değerlendirmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, özellikle ticaret sermayesi birikiminin hızla artması ve bu kesimin iç ve dış etmenlerin de katkısıyla toplumsal ve ekonomik gelişmelerde ön plana çıkması dönüşümün belirleyici özelliği olmuştur. Toplumsal Yapıdaki bu değişimler, savaş sonrasında kapitalist dünya sisteminden türeyen dışsal etkenlerle ahenkli bir uyum sağlamıştır (Kepenek, Yentürk, 1997, 80-81). Savaş sonrası dönemde serbestleşmeye yönelik bir dış ticaret rejiminin sonucu olarak, iç pazara dayalı bir sanayileşme programı değil, dış pazarlara dönük ve tarıma, madenciliğe, alt yapı yatırımlarına, inşaat sektörüne yönelik bir kalkınma anlayışı gündemdedir. Ancak süreç istenilen gibi gelişmemiş, bahsedilen kalkınma anlayışının aksine tüketime dayalı ithalat beraberinde dış açıkları getirmiştir. Bu dönemde kronik dış açıklar kanalıyla dışa bağımlı hale gelen ekonomik yapı maalesef Türkiye Ekonomisi’nin karakteristik bir özelliği olmuştur (Boratav,2006, 95-96). 22 Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya konmaya çalışılan ve büyük çoğunluğunda da başarılı olunan ekonomik irade maalesef sonraki dönemlerden günümüze kadar olan süreçte net olarak görülememiştir. Kimi zaman siyasal belirleyicilerin popülist yaklaşımı, kimi zaman ekonomik aktörlerin kendi lehlerine olan ama geniş alanda ülke adına zarar verici uygulamaları kim zaman ise talep sahiplerinin bilinçsiz tüketim yaklaşımı ekonominin hiçbir dönem sağlığına kavuşmasına imkan vermemiştir. Savaş sonrasında 250 milyon dolarlık (1946 ithalat hacminin iki mislinden fazla döviz rezervi) döviz rezervi bulunan, 100 milyon dolara yakın dış ticaret fazlası olan Türkiye, hiçbir ekonomik gerekçesi olmadan dünya ekonomisindeki serbestleşme doktrininin etkisiyle dış yardım arama çabasına girişmiş önce Truman Doktrini, sonrasında da Marshall Planı çerçevesinde dış yardım almıştır (Boratav, 2006, 100). 1954-61 arası dönem, ekonominin göreli bir durgunluk içinde dalgalanmalarının olduğu, ihraç mallara yönelik talepteki düşme ve dış kaynakların belli bir düzeyi aşması yüzünden doğan dış tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildiği bir dönem olarak nitelendirilebilecektir. (Boratav, 2006, 107) 1954 yılından itibaren gerek dış ticarette gerek tarım sektöründe meydana gelen tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete dayalı sanayileşme politikası terk edilerek, yerine sanayileşmeye öncelik veren korumacı, ithal ikamesine yönelik politikalar tercih edilmiştir. Türkiye bu dönemden itibaren iç pazara yönelik, tüketim malları üretimini ön plana çıkaran bir ithal ikameci sanayileşme sürecinde yol almaya başlamıştır (Alkınoğlu, 1999, 307-319). İthal ikameci sanayileşmenin uygulandığı, dönemin ikinci yarısında da enflasyon oranı düşürülememiş, dış ticaret açıkları kapatılamamıştır. 1958 yılına doğru Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı, dış yardımların gereken düzeyde sürdürülebilmesi için bir istikrar programının uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Türkiye dış yardımların kesilmesini göze alamadığından 4 Ağustos 1958’de istikrar programını uygulamaya koymuştur(Alkınoğlu, 1999, 307-319). Programla devalüasyon yapılmış, dış ticaret rejimi yeniden düzenlenmiş, para arzı kontrol altına alınmış, KİT ürünlerinin fiyatları yükseltilmiştir. Ancak bu yıllarda devalüasyon 23 ve KİT fiyatlarının yükseltilmesi fiyatlar genel seviyesinin hızla yükselmesine yol açmış, fiyat artışları 1959 yılında da devam etmiştir (Eroğlu, 2003, 4). 2.2.5. Planlama ve İthal İkamesinde Birinci Aşama :1960-1970 1950-1960 yıllarını kapsayan on yıllık dönem boyunca muhalefetin de etkisiyle sürekli, iktidarın plansız uygulamalarının yarattığı olumsuz gelişmelerden söz edilmiş ve Türkiye’de tüm sorunların planlama ile çözülebileceği kanısı uyanmıştır (Yenal, 2001, 121). Ekonomiyi planlara bağlamak, yatırımları planlarla yürütmek iktidar partisinin siyasi anlayışına ters düşmüştür. Ancak, ABD ve dış yardım kuruluşlarının çevre ülkelerin içe dönük sanayileşme modelinin işleyebilmesi için planlamanın gerekli olduğu yönündeki telkinleri, dış yardımların tehlikeye düşmesi olasılığı karşısında Türkiye’yi dönemin siyasi iktidarı tarafından bir Koordinasyon Bakanlığı’nın kurulmasına kadar götürmüştür (Turgut, 1991, 185). Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)’nün bünyesinde kurulan konsorsiyum ile, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın finansmanı için önemli ölçüde kredi sağlanmıştır (Parasız, 1998, 127). 1960’lar planlama çerçevesinde ithal ikameci sanayileşme stratejisinin temel hedefleri doğrultusunda başarılı sayılacak uygulamaların yaşandığı yıllar olmuştur. İthal ikameci sanayileşme politikası her ne kadar yoğun devlet müdahalesini zorunlu olarak içinde barındırsa da bu noktada müdahaleler daha çok özel kesimin sermaye birikim koşullarının sağlanmasına yönelik olmuştur (Eroğlu, 2003, 6). İthal ikameci sanayileşmenin giderek hız kazandığı bu dönemde kamu kesiminin pek çok malı maliyetinin altında fiyatlarla satışa sunması ile birlikte özel sektöre de ihtiyaç duyduğu pek çok temel ürünü maliyetinin altında satılmıştır. İthal ikamesinin dışarıdan gelen makine ve teçhizat ile besleniyor olması da bir süre sonra Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını arttırmıştır (Demircan ve Ener, 2004, 91). 1930’lu yıllarda bilinçli olarak başlatılan yaygın tüketim mallarında ithal ikamesi 1954 sonrasında ihracata talebin düşmesi nedeniyle zaruri olarak uygulanmıştır. Bu dönemlerin sonrasında Birinci Beş Yıllık Plan’ın strateji tercihi olan ithal ikamesi maalesef amacının dışında bir eğilim göstermiştir. Gelişmiş ülkelerden yayılan tüketim olguları ülkede dayanıklı tüketim mallarına bir talep meydana getirmiş olup bu talep sadece alım gücü yüksek kitleye ait olmamış emekçi ve orta sınıfın reel gelirlerindeki artışına bağlı olarak bu kitleye de ait olmuştur. Dolayısı ile bu malların üretimini ülke içinde yapmaya yönelik çalışmalar 24 başlamıştır. Mevcut çabalar, maliyetleri düşürmek, iç sanayi gelişimleri sağlamak, dışa bağımlılığı ileriki süreçlerde azaltacak yapılanmaya götürme adına iyi bir başlangıç olmasına rağmen bu sanayileşme eğilimi 70’li yılların ortalarında beklenenin tersi bir sonuç vermiş ve sadece Birinci Beş Yıllık dönemde pozitif ithal ikamesi gerçekleşmesi sağlanmıştır (Boratav, 2006, 110-120). Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nin vasıtasıyla bu dönem içerisinde KİT’lerin Merkez Bankası tarafından para basılarak finanse edilmesine son verilmiş, yine KİT’lerin birbirlerine olan borçları temizlenerek kamu kuruluşlarının Merkez Bankası’na olan net borçları Hazine’ye devredilmiştir. 1960’lı yılların sonuna doğru KİT’lerin Merkez Bankası’ndan borç alma yolu kapanmış olmasına rağmen, hükümetin para basarak gelirlerinin üstünde harcama yapması ve popülist amaçlarla sübvansiyon dağıtma geleneğini devam ettirmesi, ayrıca dış borçlar konusunda yaşanan olumsuzluklar 1950’lerin sonunda yaşanan sürecin tekrar karşımıza çıkmasına neden olmuştur (Yenal, 2001, 126-129). 2.2.6. İthal İkamesinde İkinci Aşama: 1970-1980 1970’li yıllara kadar sanayi ve sektörlerde olumlu gelişmeler yaşanmış ancak bu gelişmeleri sağlayan finansman kaynağı dış borçlanmalar olmuştur. Böyle bir gelişme stratejisinin ekonomiyi bir süre sonra dar boğaza sokacağı yadsınamaz gerçektir. 1970 yılında söz konusu darboğazı aşabilmek, iç kaynakların etkin kullanımını sağlamak ve yeni kaynaklar yaratmak amacıyla, dönemin hükümeti, bir yandan Finansman Kanunu ile yeni vergi düzenlemelerine giderken, bir yandan da ihracatın sürekli olarak plan ve programlarda gösterilen hedeflerin altında kalması nedeniyle %66,6 oranında devalüasyon yaparak Türk Lirası’nın değerini düşürmüştür (Eroğlu, 2003, 7). Devalüasyondan sonra hızlanan ihracat ve işçi dövizi girişi nedeniyle döviz rezervleri artmıştır. Fakat daha sonraki yıllarda özellikle petrol fiyatlarındaki yükselme sonucu artan döviz gereksinimleri, 1973 Kıbrıs Barış Harekâtının bütçeye getirdiği yük ve ihracatın gerilemesi nedeniyle rezervler kısa sürede erimiş, ithalatı karşılamak için aşırı borçlanmaya gidilmiştir(Demircan ve Ener, 2004, 92). 25 Türkiye ekonomisi, ithal ikamesinin birinci aşaması sayılan ve birinci plan dönemini kapsayan 1963-1967 döneminden sonra, 1970’li yıllardan itibaren ithal ikamesinin ikinci aşaması olan ara ve sermaye malları ikamesi aşamasına geçmiştir. Dönem boyunca petrol krizinin yarattığı olumsuz gelişmelere rağmen stratejide herhangi bir değişiklik olmamıştır. Ancak, dönemin sonunda ithal ikamesinin büyümeye olan katkısının negatif olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, ekonominin ithalata olan bağımlılığı da artmıştır (Öniş, 1989, 6). Boratav’a göre (2006, 120) ithal ikamesinin ikinci aşamasının başarılı olamamasının nedeni sadece doğrudan ve dolaylı ithal gereksinmesi çok yüksek olan dayanıklı tüketim malları sektörünün hızlı genişleme temposu olmamıştır. Bununla birlikte yatırım malları kesiminde sağlanan genişlemenin ara mallardan geride kalması nedeniyle yüksek bir yatırım temposunun daima aşırı bir ithal faturası gerektirmesi olmuştur. Türkiye’de, ithal ikamesi kapsamında yürütülen korumacı ve popülist politikalar, ülkeyi üretmeden tüketir hale getirmiş ve bu tüketim yapısı ısrarla sürdürülmeye çalışılmıştır. Bu şekildeki bir yapılanma nedeniyle, özel kesim daha karlı bulduğu iç pazara yönelmiş, ithalata bağımlılık giderek artmış ve ithal ikamesinden beklenen dışarıyla rekabet edebilecek ve ihracata yönelebilecek bir sanayi yapısı kurulamamıştır. Dönem içerisinde, işçi dövizleri, dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) ve kolay bulunabilen kısa vadeli dış borçlar, söz konusu yapıyı 1979’a kadar taşımıştır. Ancak bu yıllarda, yeni petrol zamları, vadesi gelen dış borçlar ve siyasal istikrarsızlıklar ülkeyi tam bir çıkmaza sokmuştur. (http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=1114, Erişim: 20.07.2007) 2.2.7. 1980-1990 Dönemi: 24 Ocak Kararları Bu dönemde Türkiye’nin ithalatında önemli bir kalem olan petrol fiyatının yükselmesi döviz ihtiyacını önemli ölçüde artırırken buna bir de dış borç bulmada karşılaşılan sorunlar eklenince, Türkiye üretimde kullanılan girdilerini ithal edememeye başlamış, temel mallarda ortaya çıkan kıtlıklar ise karaborsa ve kuyrukları doğurmuştur. Ekonomideki bu tıkanmanın aşılabilmesi için yeni dış kaynak arayışına girişilmiştir. Dünya Bankası, IMF gibi dış kaynak sağlayan kuruluşlar bu yardımları ekonomide yapısal bir dönüşüm yapılması şartına bağlamışlardır. Bunun üzerine 1980 yılında bu yapısal dönüşümleri de içeren “24 Ocak Kararları’’olarak anılan bir dizi önlemler paketi uygulamaya konulmuştur. 24 Ocak 26 Kararları her ne kadar kararlılık önlemleri gibi algılansa da yeni bir dönüşümün temel taşlarını koyarak kalıcı öğeler taşımaktadır (Eroğlu, 2003, 8). 24 Ocak kararları ile (Alkınoğlu, 1999, 312); • Serbest piyasa ekonomisine geçişin sağlanması, • İhracata ağırlık verilerek dışa açık bir ekonomik model oluşturulması, • Kamunun faaliyet alanının sınırlandırılması, • Döviz kuru politikasının yeniden belirlenmesi, • Sıkı para politikası uygulaması, • İthalatın liberalizasyonu, • Yabancı Sermaye girişinin arttırılması, • Enflasyonun talep kısıcı politikalar ile önlenmeye çalışılması amaçlanmıştır. 24 Ocak 1980 kararlarının, farklı yapısal özellikleri de bünyesinde barındırdığı gözlenmektedir. Bunlardan biri, programın uzun dönemli kalıcı bir ekonomik gelişmeyi hedeflemesidir. Uzun döneme yönelik hedefler üç noktada toplanmaktadır. Bunlardan birincisi kamu sektörünün faaliyet alanının sınırlandırılmasıdır. Bir diğeri sermaye ve emek piyasalarının arz talep koşullarına göre belirlenmesidir. Son olarak iç ve dış piyasada liberalleşmeye daha çok ağırlık verilmesidir (Alkınoğlu, 1999, 312). Söz konusu önlemlerle ‘’ithal ikameci’’ kalkınma politikasından ‘’ihracata yönelik’’kalkınma politikasına geçilmiş, 80’li yıllar boyunca bu kararlara çeşitli eklemeler yapılmış, değişikliklere gidilmiş fakat ana tema değiştirilmemiştir. Bu dönemde, ekonominin hızlı bir kalkınmayı finanse edecek kaynakları kendi yapısı içinde yaratamaması, yaratılan kaynakların ise etkinlikle sanayi yatırımlarına aktarılamaması temel olumsuzlukların giderilememesine neden olmuştur. Buna ek olarak, ülkede kontrol altına alınamayan enflasyon ve gelir dağılımındaki eşitsizlik; bir taraftan spekülatif yatırımlarda bulunma eğiliminde olan kişilerin elinde fon birikimine neden olurken, diğer taraftan ekonomide kontrol altına alınamayan bir talep artışı yaratmıştır (Ataç, 1999, 307). 27 2.2.8. 1990-1995 Dönemi: 5 Nisan Kararları 1984-1989 yılları arasında Türkiye ekonomisinde bir genişleme dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Batı ekonomilerinde meydana gelen canlanma, Türkiye’nin izlediği ihracata dayalı büyüme stratejisi ile de örtüşerek ihracatın artmasına neden olmuş ve Türkiye ekonomisi bir genişleme sürecine girmiştir. Fakat 1990’a gelindiğinde dış dünyada iki önemli gelişme Türkiye ekonomisini direkt olarak etkilemiştir. Bunlar, İran-Irak savaşının sona ermesi ve 1990 Körfez Krizidir. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına neden olmuştur. Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki gelişmeye ek olarak dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. Tabi ki, bunların hepsi birlikte Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu açıklarının enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü gidişat 1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur (Eroğlu, 2003, 8). 1994’de yaşanan krizin ana nedeni; ekonomideki dengesizliklerin yoğunlaştığı bir dönemde İMKB endeksini yükseltmek amacı ile faiz oranlarının düşürülmesi yoluna gidilmesi ve bunun ters etki yaratması olmuştur. Borsanın faizlerin düşmesi sonucu ortaya çıkacak sermayeyi çekecek derinlikten yoksun olması, spekülatif sermayenin borsa yerine döviz alımına yönelmesine neden olmuştur. Merkez Bankası’nın piyasaya döviz sürerek bunalımı geciktirmesi de yeterli olmamış ve yeni bir istikrar programı hazırlanması gündeme gelmiştir (Kepenek, Yentürk, 2000, 118). 5 Nisan 1994 istikrar önlemleri ile, öncelikle yüksek oranda devalüasyon yapılmıştır. Kamu giderlerinin düşürülmesine çalışılmış ve bir defaya mahsus olmak üzere vergiler konulmasına karar verilmiştir. Sermaye hareketlerine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Yapısal reformların gerçekleştirilmesi öngörülmüş ancak bununla ilgili kapsamlı bir çalışmaya gidilmemiştir (Eğilmez, 2000, 10-12). 1994 krizinin ekonomiye faturası ağır olmuştur. 5 Nisan 1994’de döviz rezervleri 3 Milyar dolarla dibe vurmuş, enflasyon oranı TÜFE bazında %106’lara fırlamıştır, TL birgün içinde (5 Nisandan 6 Nisana kadar) yaklaşık %39 oranında değer kaybetmiştir (TCMB, 2005). 28 2.2.9. Son Dönem: 1996’dan Günümüze 1996-1998 yılları arasında kısa süreli hükümetler döneminin yaşanması belirsizliği artırırken, orta ve uzun vadeli istikrar programlarının uygulanması da mümkün olmamış, uygulanan önlemler ise bir defalık kaynak bulmaya yönelik kısa vadeli arayışlar olmuştur. Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak hem yurt içindeki siyasi istikrarsızlık hem de Güneydoğu Asya’da ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona ermiştir (Eroğlu, 2003,9). Bu gelişmelerin sonucunda 1999 yılının sonuna doğru ekonomik görünüm son derece karamsar bir yapıya bürünmüş, ekonomik büyüme -%6.1 olmuş, enflasyon (TEFE) %70’e, Hazine’nin yıllık bileşik faizi ortalama %106’ya ulaşmış, bütçe açıkları ise taşınamaz bir noktaya ulaşmıştır. Artık hiper enflasyon aşamasına gelindiği kanısı hakim olmaya başlamıştır. Buna 1999 yılının seçim yılı olması nedeniyle ortaya çıkan belirsizliğin yarattığı etkiler eklenmiştir. 1999 yılında yeni kurulan koalisyon hükümeti ekonomideki bu kötü gidişatı önlemek ve dış kaynak bulmak amacıyla IMF ile anlaşmaya oturmuştur. Ancak yapılan anlaşma yeni bir sürecin başlatılması şeklinde değil de daha önce başlayan stand-by arayışlarının devamı ve sonucu niteliğinde olmuştur (Eroğlu, 2003,9). 1999 yılı Nisan ayında yapılan erken genel seçim sonuçları ile oluşan üçlü koalisyon hükümeti Temmuz-Aralık aylar arasındaki altı aylık dönemi kapsayan, daha önceki sürecin devamı olarak Yakın İzleme Anlaşması uygulamasını başlatmış ve 1999 Aralık ayında da 2000-2002 yıllarını kapsayan üç yıllık orta vadeli (2002-2004) stand-by anlaşmasını imzalamıştır. Ancak bu orta vadeli program 2001 yılı sonunda iki yılını doldurduktan sonra kesilmiş ve Şubat 2002 de imzalanan üç yıllık yeni bir stand-by antlaşması ve “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ uygulamaya konulmuştur (http://www.ekodialog.com/Konular/imf_3.html) Aralık 1999 niyet mektubu ile başlayan süreçte programın temel hedefi enflasyon ve reel faizlerin düşürülmesi, büyümenin sağlanması olarak belirlenmiştir (http://www.ekodialog.com/Konular/imf_3.html). Bu amaçla istikrar önlemleri olarak enflasyonun üç yılın sonunda tek haneli olması, reel faizlerin düşürülmesi, kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG)’nin azaltılması ve sıkı döviz kuru politikası (döviz kuru çıpasına dayalı anti-enflasyonist) araçları kullanılmaya başlanmış, programda Kasım 29 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra yenilenen 2002–2004 Stand-By anlaşması ile bu kez dalgalı kur politikasına geçilmiştir. Mali piyasaların kredi türevleri hacminin 1990’da 3.5 trilyon dolarla, dünya hasılasının yüzde 27’sine eşit bir büyüklükten, 2007 yılında, bir önceki yıla göre 90 trilyon artarak, 380 trilyon dolarla dünya hasılasının yüzde 778’ine ulaşmış olması ekonomimizin içinde bulunduğu sürecin ciddi sıkıntılar yaşayabileceğini göstermektedir (www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 9). 2007 yılı başında IMF yakın denetiminde olan ülkelerin sayısı, Türkiye hariç, 10’dur. Söz konusu ülkelerden hiç biri, Türkiye gibi “gelişmekte olan piyasa ülkeleri” (emerging markets) kategorisinde değildir. Türkiye dahil 11 yakın denetimdeki ülkeye 2007 başı itibariyle IMF’nin toplam taahhüdü toplam 9.6 milyar dolar iken, bu toplamda sadece Türkiye’nin payı 6.6 milyar dolardır (11 ülkenin toplam borcunun yüzde 68’i) (www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 9) Son stand-by anlaşması 2005-2008 yılları arasını içerecektir. Sürecin sonuna yaklaşırken hali hazırda çıkış için hükümet tarafından bir adım atılmamıştır. Uluslararası platformda ise durum endişe edilebilecek seviyededir. ABD’de 2003-2006 yılları arasında, Irak savaşının bütçe açıklarını arttırması, öte yandan özel sektörün tasarruf açığının süregelmesi ekonominin cari işlem açıklarını adım adım yükseltmiş ve neredeyse “sürdürülemezlik” eşiğine getirmiştir. Aynı yıllarda çevre ekonomilerinin petrol ihracatçısı olmayan büyük ülkelerinde cari işlem fazlaları aşınmaya, hatta dış açıklar oluşmaya başlamıştır. Bu olumsuz portrede potansiyel bir istikrarsızlığın eşiğinde ve bıçak sırtında seyreden uluslararası finansal sisteme düzensiz biçimde eklenen çevre ekonomilerinin yakın gelecekte çok ciddi risklerle karşı karşıya olduğu hususunda yaygın görüş birliği vardır. Bu bağlamda dünya ekonomisinin “uyum” veya “düzeltme” süreçleri Türkiye’ye üç kanaldan yansıyabilecektir: Faiz oranlarında ani bir yükselme ve uluslararası sermaye hareketlerinde hızlı bir daralma, döviz kurlarında büyük çalkantılar ve maliye-para politikaları uyumsuzlukları. Ülke ekonomimiz maalesef, her üç gelişmeden de en şiddetli etkilenmesi beklenen, “gelişmekte olan ülke” kategorisindeki (www.bagımsızsosyalbilimciler.org, 2007, 10) ilk ülkelerden biridir. 30 Çalışmanın yukarıdaki bölümünde ülke ekonomisi anlatılmaya çalışılmıştır. Yaşanan ekonomik krizlerin kimi zaman nedeni, kim zaman hızlandırıcısı kimi zaman da sonucu olarak ortaya çıkan bu gelişmelerin ardından, Cumhuriyet sonrası dönemde yaşanılan ekonomik krizler tartışılmaya çalışılacaktır. 2.3. Cumhuriyet’ten Günümüze Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler Kazgan’a göre (2004, 1) Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen 84 yıllık sürede dört büyük (1929-32, 1958-61, 1978-83, 1998-2001) ekonomiyi derinden sarsan ve ciddi ekonomi dönüşümlerine yol açan krizlerin ve durgunluğun yanında, göreceli daha kısa süreli ve etkileri daha sınırlı sarsıntılar ya da krizler de (1969-70, 1988-89, 1991, 1994 ) yaşanmıştır. Çalışmanın bu bölümünde ülke ekonomisinin yaşadığı krizler, bahsedilen çıkış noktalarından hareketle tartışılacaktır. 2.3.1. 1929-1932 Krizi 1910-1930’lu yıllar arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ekonomisi oldukça iyi seyretmiştir. ABD, 1913 yılından itibaren dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmişti. ABD’nin 1920’li yıllardaki ekonomisinin oldukça iyi durumda olduğu gözlenmekte ve süreç pozitif yönelimli ilerlemekteydi. Dünya Sanayi çıktısının üçte birini üretiyordu (Hosbawn, 1982, 118). Bu çıktı miktarı Almanya, Büyük Britanya ve Fransa’nın toplamının biraz altındaydı. İşsizlik çok azdı, üretim ve istihdam dengeli bir biçimde ilerliyordu. Düzgün işleyen ekonomik sistem iyimserlik havası oluşturmuştu. Kârların sürekli yükseleceği düşüncesi, yüksek kâr sağlayan hisse senetlerine doğru oldukça büyük bir eğilime sebep oldu. Hisse senetlerinin fiyatları bu yoğun talep karşısında yükseldi, yoğun satış dalgaları New York borsasını zorlamaya başladı. Ödünç para ile hisse senedi alanlar, fiyatlar borcu ödeyemeyecek kadar düşmeden bunları satmaya başladılar. Bu ani ve hızlı satışlar Wall Street’i çökertti (Bakırtaş ve Tekinşen, 2000,88-90). Wall Street’in çöküşü 1929 Buhranının başlangıcı olmuştur. Bununla birlikte çöküşün gerçek nedeni sadece bu olay değildir. 1920’lerin sonunda ABD sadece 31 sanayide değil, inşaat alanında da yatırımlarını arttırmıştı. Sermaye malları üretimi, 1927 ile 1929 arasında ciddi artışlar göstermişti. Bu yükseliş, borsa iflasından kısa bir düre önce durdu. Sanayideki üretim düşmeye, işsizlik artmaya başladı. Üretim malları bu durgunluktan çok fazla etkilendi, tüketim mallarındaki durgunluk daha yavaş olsa da, oldukça fazla idi. 1932’li yıllara gelindiğinde sanayi üretimi üç yıl öncesine göre yarı yarıya düştü, milli gelir 273 oranında azaldı, 1929da 1.5 milyon olan işsiz sayısı 12 milyona ulaştı. 1929 ile 1932 arasında endüstriyel üretim ABD’de yaklaşık %50, Almanya’da %40 civarında, Fransa’da %30 yakın, İngiltere’de ise %10 olmak üzere dünya çapında düşüş göstermiştir (Yıldırım ve Karaman 2001, 12). Dünya genelinde yaşanan bu sancılı dönem, tarım ürünlerinin fiyatlarında bir çöküş meydana getirmiştir. Ülke ekonomimizin büyük bir bölümünü oluşturan tarım ürünlerinde (GSMH’nın yarısı, ihracatın %80’i ) yaşanan çöküş, beraberinde aleyhe dönen dış ticaret hadlerini, azalan ihracat pazarlarını ve dış kredilerden yoksunluğunu ortaya koymuştur. 1929 Krizi ülkemize başka olumsuzluklarda getirmiştir. Bunları (Tokgöz, 2000, 50); • Gümrük tarifelerinin yükselme tehlikesine karşı aşırı ithalata gidilmesi • Krizin, dünya tarım ürünlerinde fiyatları aşağıya çekmesi ile ihracat gelirlerinin azalması, • Bu ikisinin neticesinde dış ticaret açığının rekor düzeye ulaşması, • Son olarak da Osmanlı dış borçlarının ilk vadesinin gelmesi şeklinde sıralayabiliriz. İlgili dönem sonrasında ekonomi stratejisini denetimli/planlı karma ekonomiden yana kullanan ülke, hem krizi önleme hem de baş gösteren krizi kolayca atlatabilme bağlamında, en etkili süreci yaşamıştır. Türkiye bu politikalar demetini Cumhuriyet sonrası iktisat tarihinde ne yazık ki sadece iki dönemde sıkı biçimde uygulamıştır. Bu dönemler: 1930’lu yıllar ve 1961-1974 arası yıllardır. 32 Genç Türkiye Cumhuriyeti 1929 krizini izleyen yıllarda ekonomisini, yeni ve etkili tarım kurumları meydana getirerek, siyasi anlamda tarımsal faaliyetleri gözeten uygulamalar yaparak, imalat sanayisini geliştirerek; alt-yapısını yabancılaşmadan kurtararak geliştirmiş beraberinde siyasal bağımsızlığını pekiştirmiştir (Tezel, 1994, 403). İkinci Dünya Savaşı’na katılmadan tarafsız kalabilmesini, attığı bu sağlam temellerle mümkün kılmıştır. 2.3.2. 1958-1961 Krizi Çalışmanın bir önceki Türkiye’nin Ekonomi Tarihi bölümünde üzerinde hassasiyetle durulan noktalardan birisi İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanan serbest dış ticaret olgusuydu. Bu süreç hatırlanacağı üzere ülke ekonomisinde yeni yönelimlerin olduğu ve devletçi ve korumacı yapıdan uzaklaşılan liberal politikaların uygulamaya konduğu süreci ifade etmekteydi. İlgili dönem içerisinde başlayan dışa bağımlılık süreci 1958 krizinin yaşanmasındaki en önemli etkenlerdendir. 1954 yılı Kore Savaşı sonrasında tekrar çöken tarım ürünleri fiyatları, ABD’nin durgunluğa girmesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu paralarının konvertibiliteye geçmesi ve Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin yarattığı pazar daraltıcı etki krizin dünya üzerindeki hazırlanışını, aleyhe dönen dış ticaret hadlerinin izleyen yıllarda sürmesi ise krizin ülkemize yansımasını oluşturur (Kazgan, 2005, 105-112). 1950-54 yılları arasında Türkiye ekonomisi hızlı bir şekilde büyümüştür. Büyüme hızı % 8-9’lara ulaşmıştır. Ancak, 1954’te iklim koşullarının kötü gitmesi, tarımsal üretimin gerilemesine neden olmuştur. Bütçe açıkları, hazine avanslarındaki artış, destekleme alımları v.b. nedenlerle para arzının artışı yönünde izlenen politikalar fiyatların önemli oranda yükselmesine yol açmıştır. Tüm bu olanların sonrasında fiyatlardaki hızlı artış, yatırımlardaki plansızlık, dış yardım ve kredilerin azalması 4 Ağustos 1958’de istikrar programının uygulanmasına neden olmuştur (Alkınoğlu, 1999, 307-319). Sorunların giderek artması üzerine ekonomiye istikrar kazandırmak için alınan önlemlere yenileri eklenmiştir. 1956 yılında hükümet tarafından turist ve benzeri dövizlerde TL’nin dolar karşısındaki değeri 2.80 TL yerine 5.25-5.50 TL olarak 33 belirlendi. Ayrıca Milli Koruma Yasası yeniden yürürlüğe konularak fiyat denetimleri arttırıldı, ticari banka kredileri sınırlandırıldı ve faiz oranları yükseltildi. Bu önlemlerin iki yıl uygulanması ile dış ticaret açığı büyük oranda azalmasına rağmen, fiyat artışları yükseldi ve mal darlıkları sonucu karaborsa ortaya çıktı. Dış ödemeler sorunu daha da ağırlaştı (Kepenek, Yentürk, 2000, 118). Bu gelişmeler sonrasında 4 Ağustos 1958’de istikrar önlemleri adı altında bir dizi kararlar alındı, bu kararlara göre: • Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değeri 1 dolar 280 kuruştan, 1 dolar 900 kuruşa devalüe edildi (Erdost, 1982, 151) • Para arzı ve bütçe harcamalarının kısılmasına karar verildi, ithalata liberalizasyon getirildi. KİT ürünleri ve hizmetlerinin fiyatının yükseltilmesi de alınan kararlar içersindeydi (Kepenek, Yentürk, 2000, 122). 4 Ağustos 1958 devalüasyonu sonrasında dünya piyasalarında fiyatlar düşerken ihracat yine arttırılamadı. Ancak artan dış krediler nedeniyle ithalatta artış başladı ve dış ticaret açığı büyüdü. Ülke içinde ekonominin giderek daralması ve geri dönmeyen krediler nedeniyle yedi banka ile pek çok küçük özel şirket iflas etti. Türkiye en ciddi krizlerinden birini yaşadı. Kısa vadeli dış kredilere dayanarak ithalatı serbestleştirme yolundaki bu deneme daha öncekiler gibi önemli bir krizle sona ermiştir (Kazgan, 1999, 107). Maalesef getirilmek istenen bütün ekonomik serbestlikler 1954 sonrasında çökmüş, günü birlik olmayacak ya da olmaması gereken arızi ve gelişi güzel hükümet kararları ekonomiyi en temel tüketim mallarında darlıklara sokmuş, serbest piyasa ekonomisi işleyemeden bir krizle sonuçlanmıştır. 2.3.3. 1978-83 Ekonomik Krizi 1974 yılında vuku bulan 1. Petrol Krizi ile başlayan (pazar daralmalarına bağlı olarak) dış ticaret hadlerinin aleyhe dönmesi olgusu, Alman markı ve İsviçre frankının dolara karşı hızla değer kazanması, 1978 yılında yaşanan “petro-dolarları dolaşıma döndürme” politikasının yarattığı aşırı kısa vadeli borçlanma, uluslararası bankaların 34 gelişmekte olan ülkelere kredileri kısarken, faizleri yükseltmeleri, Türkiye ile birlikte bir dizi gelişmekte olan ülkeyi bu dönemde krize götürmüştür (http://kazgan.bilgi.edu.tr/docs/Turkiye.doc) . Bu krizin genel niteliği, dünya üzerinde sırasıyla 1974 ve 1979 yıllarında yaşanan petrol krizleridir. Bu yıllar OPEC üyeleri ve diğer petrol ihracatçısı olan ülkeler haricinde ciddi bir pazar daralmasına neden olmuştur. Dünya pazarında reel faizler ABD’nin para politikasına bağlı olarak 1979’da ve 1980’de çok yüksek düzeylere ulaşmıştır. 1982 yılında büyük borçlu Latin Amerika ülkelerinin borç ödeyemez duruma düşmesiyle dünyada meydana gelen “büyük borç krizi” reel faizlerin tekrar yükselmesine neden olmuştur (Kazgan, 2004, 135-220). Türkiye’de fiyat artışlarının yılda %50’yi aşması, ilk kez 1978 krizinde ortaya çıkmış, 1980’de yüksek oranlı devalüasyon ve KİT ürünleri fiyatlarını artırma, faiz hadlerinin serbestleşince fırlaması gibi nedenlerle birlikte bu hız %100’ü geçmiştir (http://kazgan.bilgi.edu.tr/docs/Turkiye.doc). İkinci serbestleşmeye geçiş denemesi 1978 krizini izleyerek IMF ve Dünya Bankası dayatmalarıyla 1980’li yıllarda yaşanan kargaşadır. Zaten krizden çıkamamış ekonomiye aktarılan serbestleşme girişimleri 1982 ve1983 yıllarında ülkemizde bir para krizi meydana getirmiştir (Boratav, 2006, 151). 2.3.4. 1998 Ekonomik Krizi Bill Clinton’un iktidarlığındaki ABD Hükümeti, 1987 yılında New York Borsası’nın çöküşü ile girdiği durgunluğu 1990’yıllarda üzerinden atmayı başardı. Hükümet öncelikli olarak dış ve iç açıklarını küçültme yoluna gitti. Teknoloji’deki gelişmelere bağlı olarak hisse senetlerindeki artış 1997 sonrasında dünya ülkeleri sermayesini ABD’ye çekiyordu. Sermayenin gitgide yükselmesi tüm ekonomik göstergeleri iyileştiriyordu. Bu süreçte Avrupa ülkeleri meydana gelen para krizlerine bağlı olarak devalüasyonlar yaşıyorlardı. Ancak bunlarda kısa sürede atlatılmıştı. Avrupa ve Amerika böyle bir gelişim içerisinde iken Japonya 1990 Tokyo Borsası’nın çöküşü ile bir durgunluk sürecine girmişti. 35 Asya Ülkeleri de 1992 yılında paralarını ABD Dolarına endeksleyerek izleyen beş yıl içerisinde dünyadan sermaye çekmeye devam ediyor, büyümeye devam ediyor borsalarındaki yükselen fiyatlarla suni bir büyüme yaşıyorlardı. Bu sunilik karşısında ilk sarsıntı Çin’deki devalüasyonla ortaya çıktı. 1997 yılına gelindiğinde Asya ülkelerinin kısa vadeli dış borçlarının toplamı % 60’ı geçmişti. Ayrıca bankaların döviz borçları da aşırı yüksekti. Bu ülkelerden en hassa olanı Tayland’da sermaye kaçışının meydana gelmesiyle birlikte parası hızlı bir şekilde devalüe oldu. Tayland’ın yaşadığı bu olay bir zincir şeklinde diğer Asya Ülkelerinde de yaşanmaya başladı. Asya Ülkeleri sırayla krize düşüyorlardı. İçine düştüğü durgunluktan henüz kurtulamayan Japonya bu krizlerden de büyük ölçüde yara almaya başladı. Bir dünya buhranı olma ihtimaliyle değerlendirilen bu süreç bir anda Latin Amerika ülkelerini etkisi altına aldı. Kısa vadeli sermaye yükselen pazarlardan kaçıyordu. En büyük kriz ise henüz geçişini tamamlayamayan Rusya’da patlak verdi. Petrol ve hammadde ihraç ettiği ülkelerde yaşanan krizler ve sermaye kaçışı Rusya’yı etkisiz hale getirmişti. Rusya bu krize daha fazla dayanamadığı için moratoryum ilan etmiştir (Yıldırım, 2004,48). Bu krizin ülkemize intikali direkt ve endirekt yollardan meydana geldi. Asya Ülkelerinde zincirleme meydana gelen devalüasyonlar, Türkiye’nin bu ülkeler karşısındaki üçüncü piyasalarda rekabet gücünü düşürdü. Rusya ile aramızdaki büyük hacimli ihracat faaliyetleri Rusya’nın yaşadığı ekonomik kriz ile büyük bir sekteye uğradı. Turizm gelirlerinde bir artış yaşanmaması ve ilgili yılda İMKB’den çekilen para, krizi ülkemize çekmiştir (Yürekli, 2004, 95). 1998 yılında dünya üzerinde bu durgunluk süreci devam ederken hükümet, aynı dönemde enflasyonu düşürme kararı aldı. Hazırlanan enflasyonu denetleme programının yürürlüğe konması ile birlikte yılın ortalarında, IMF ile “yakın izleme” anlaşması yaptı. Yıl içerisinde yaşanan tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen 1998 yılı çok kötü sonuçlar vermemiştir. GSMH % 3,9 oranında büyümüş, CİB önemli bir artış göstermemiş, iç ve dış borçlarda ciddi bir artış yaşanmamıştır. Ancak hedeflenen %50’lik enflasyon oranı tutturulamamıştır. 36 2.3.5. 2000-2001 Krizleri 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizlerini açıklamak üzere literatürde birçok değerlendirmeye rastlanmıştır. Öztürk’e göre (2004, 49) kriz nedeni olarak, yanlış ekonomi politikaları, devletin ekonomideki baskın rolü, mali piyasaların kırılgan yapısı, ekonominin çarpıklığı, ekonominin dışa bağımlılığı ve dünya çapındaki sermaye birikimi faktörleri gösterilmektedir. 2000’li yıllarda dünya genel ekonomik gidişatında düzelme yaşanırken, 1999 yılında ülkemizde GSMH % -6,1 belirlendi. Süreç içerisindeki etkin olmayan ekonomi politikaları ve IMF ile yapılan 17. “Stand-by” anlaşmasının öngörümü yetersizliği 22 Kasım 2000 krizinin yaşanmasına neden oldu (Kazgan, 2004, 237). Ülke yaşadığı, kronikleşmiş ekonomik sorunlarına ve dolayısı ile yaşanan krizlere çözüm maksadı ile 1 Ocak 2000 tarihinde yeni bir program uygulamaya koymuştur. Başlangıçta faiz oranları hızla düşmüş, üretim ve yurtiçi talep hızla artmaya başlamış, enflasyon yavaşlama eğilimine girmiştir. Ancak enflasyon oranının yine de programda öngörülenini üzerinde seyretmesi, yurtiçi talebin hızla genişlemesi, enerji fiyatlarındaki artışlar ve TL’nin aşırı değerlenmesi, programda beklenenin üstünde dış ödeme açıklarına neden olmuştur. Bütün bu gelişmeler kur rejiminin sürdürülebilirliği ve CiB fazlasının finansmanı konusunda iç ve dış çevrelerde ciddi endişelerin oluşmasına ve güven kaybına neden olmuştur (Seyidoğlu, 2003, 149). Kriz belirtileri 2000 yılının ilk yarısından itibaren, bankalardaki sarsıntıyla kendisini göstermeye başlamıştır. TL’deki darlık faizlerde artışlar meydana getirirken bu dönemde dış dünyanın kredileri kesmesi ile büyük küçük birçok banka TMSF’ye devredilmiştir. 2000 yılının son döneminde ortaya çıkan bu olaylar şiddetli döviz krizine dönüşünce, reel ekonomi de bir işsizlik ve daralış meydana gelmiş olup IMF 17. Stand-by programı bu noktada sona ermiştir. Bütün bu olumsuz gelişmeler neticesinde, Kasım ortalarında ekonomideki panik havası hızla krize dönüşmüştür. (Seyidoğlu, 2003, 150) Kasım krizinin IMF desteği ile atlatılır gibi olmasına rağmen, 2001 yılının başında döviz fiyatlarının fırlamasıyla yeni bir stand- by anlaşmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Neticede yaşanan tüm bu hadiseler piyasadaki güveni azaltmış, TL’den kaçış 37 ve yabancı paraya yöneliş başlamış ve 22 Şubat 2001 tarihinde sabit kur sisteminden vazgeçilmiş, döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır. Kriz sürecinde reel ekonomiye intikal eden kriz, birçok işletmeyi iflasa götürmüştür. Mali piyasalardaki çöküş ve banka bataklarına ek olarak üretim ve tüketim de bitme noktasına gelmiştir. Ortaya çıkan CİB açığı, fırlayan kısa vadeli ve toplam dış borçlarda, Şubat 2001 krizindeki çöküşü hazırlamıştır. Bu dönemde dünyada da eş zamanlı bir kriz yaşanmıştır. 2001 Arjantin krizi ve Latin Amerika’ya yayılması, ABD’de 11 Eylül terörüyle birlikte savaş göstergelerinin ortaya çıkışı, Nasdaq’daki çöküşün diğer hisselere de yayılması, ABD’de büyük boylu şirketlerin iflasları, yolsuzlukların patlak vermesi ve ABD’de durgunluğun yayılması olayları krizin dünya boyutunu oluşturmuştur. 17. Anlaşmanın en büyük hatasının döviz kuru çapası olduğu değerlendirmesine bağlı olarak bir sonraki Stand-by anlaşmasında (18.Stand-By Anlaşması), döviz kuru çapasının terk edilmesi dışında makro-ekonomik anlamda ciddi önlemler alınmamıştır. Hükümet tarafından “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı altında uygulanmaya başlayan paket ise aynı anlaşmanın yapısal önlemler adı altında ortaya koyduğu maddeleri içermiştir. Krizle birlikte IMF’nin krizlerde rol oynadığı değerlendirmesi yapılmış, IMF, ülkelere yapısal ve makro-ekonomik reformları yerine getirmesi şartı ile çok büyük miktarlarda borç paketleri sağlaması bakımından eleştirilmiştir (Haldane ve Kruger, 2001, 1). 2000 ve 2001 Krizlerinin ekonomi üzerindeki etkileri; Kasım ayında 5 milyar dolarlık sermaye çıkışı yaşanmıştır (Ekinci, Ertürk, 2004, 10). Krizden en çok etkilenen kesimin başında bankalar gelmektedir. Bankaların verimlilik ve etkinlikleri ciddi biçimde azalmıştır. Bankaların yükümlülüklerini yerine getirme durumları zorlaşmış, ve sorunlu bankaların TMSF’ye devri söz konusu olmuştur. 2000 ve sermayelendirilmesinin 2001 ekonomiye yıllarındaki maliyetinin krizlerde GSMH’nın bankaların yaklaşık yeniden % 32’si 38 seviyesinde olduğu ve bu oranın diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok yüksek seviyelerde olduğu gözlenmiştir (Erdönmez, 2002, 732). Tablo 2. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırılmasının Maliyeti (Milyar Dolar) Kamu bankalarına ayrılan kaynaklar 21,9 Görev zararları için oluşan borç 19,2 Nakit sermaye desteği 2,5 Nakit dışı sermaye desteği 0,2 TMSF Bankaları için aktarılan kaynaklar 22,5 Kamu sektöründen aktarılan kaynak 17,3 TMSF Gelirleriyle yapılan mevduat ve aktarılan kaynak 5,2 Özel sektörden aktarılan kaynaklar 7,9 Özel sektör bankaları tarafından aktarılan kaynaklar 2,7 TMSF’den aktarılan kaynaklar 5,2 Toplam 47,2 Kaynak : TBB, 2004, 10 Kriz nedeni ile Türkiye Ekonomisi % 9,4 küçülme ile tarihinin en büyük küçülmesini yaşamıştır. Bu küçülmenin en önemli etkisi işsizlik oranının % 12’ye çıkması ile istihdam alanında kendini göstermiştir. Reel ücretler 1997 yılına göre %70 azalmıştır (Beyazıt ve Diğerleri, 2003, 371). Krizin sosyal açıdan da bir çok olumsuz etkisi olmuştur. Bu anlamda krizle birlikte işsizlik oranı artmış, buna paralel olarak ta özellikle özel sektör ücretleri azalmıştır. (Koyuncu ve Şenses, 2004, 24) Ücretli çalışanlar iş değiştirmek, zorunlu olarak izne ayrılmak durumlarında kalmışlardır. Bunun yanında insanlar birikimlerini nakde çevirmiş, varlıklarını satmış ve eğitim-sağlık gibi harcamalardan tasarrufa gitmişlerdir (Güvenç ve Şenyapılı, 2004, 33). 2.3.6. Görece Küçük Ekonomik Krizler Bu büyük krizlerin yanında giriş bölümünde de ifade ettiğimiz gibi etkileri nispi olarak daha az olan ve daha kısa süren kriz ya da sarsıntılar da yaşanmıştır. Bu 39 değerlendirmeye neden olan ilk kriz 1969 yılında yaşanmıştır. Ancak bu süreç, Türkiye için de, Batı bloğunda da istikrarlı büyüme başlıca hedeftir; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler (GOÜ)’de farklı derecelerde olsa da, mali piyasalar denetimlidir; tarım pazarları ülke ihtiyaçlarına yönelik olarak korumalıdır. İmalat sanayisinde gelişmiş ülkeler serbestleşmeye geçerken, GOÜ’in serbestleşmeyi ayarlamaları kendi hedeflerine bırakılmıştır. Türkiye için bu dönem hem makro-ekonomik istikrarın korunduğu, hem ekonominin hızla büyüdüğü ve sanayileştiği, hem de 1969-70’deki krizin fazla sarsıntı yaratmayan bir devalüasyonla kolayca atlatıldığı yıllardır (Kazgan, 2001,2). 1987 yılı Kasım ayında New York borsasının çökmesi, izleyen yaygın banka iflaslarıyla ABD ekonomisinin uzun süreli (1987-91) durgunluğa girmesi, doların güçlü paralar karşısında (DM, yen gibi) değer kaybı 1988-89 krizine neden olan dış etkenlerdir. Ancak Kazgan’a göre (2001,8) 1988–89 krizi ülkemiz açısından dünya olaylarından en az etkilenen kriz olmuştur. Ülke olarak atlatamadığımız petrol krizlerinin olumsuz sonuçları yaşanırken yanlış siyasal ve ekonomik politikalar nedeniyle krizden çıkamamış ekonomiye aktarılan serbestleşme girişimleri, bir para krizi (1982-83), bunu izleyerek de biriken kısa vadeli dış borçları tasfiye için hükümetin aldığı önlemlerle ekonomiyi duraklatıp krize sokması (1988-89) ile geçmiştir. Buna, sürekli reel devalüasyonlarla TL’nin üçte bir oranında reel değer kaybı ve hızlanan enflasyon ile vergi almayı iç borçlanmayla ikame çabasının başlattığı iç borç birikimi eklenmelidir (Kınaytürk, 2006). Buna rağmen, 1988-89 krizini atlatmak için dış dayatmalarla giderek mali piyasaları tam serbestleştirme ve TL’nin konvertibilitesine geçme, böylece sermaye hareketlerini de her biçimiyle serbest bırakma politikalarının amacının Türk ekonomisini “düzeltmek” olmadığı açıktır. 1978 krizini serbestleşerek atlatma çabalarının olumsuzluğu ortadadır. Buna rağmen, 1988-89 krizini atlatmak için dış dayatmalarla giderek mali piyasaları tam serbestleştirme ve TL’nin konvertibilitesine geçme, böylece sermaye hakeretlerini de her biçimiyle serbest bırakma politikalarının amacının Türk ekonomisini “düzeltmek” olmadığı açıktır. Kaldı ki, iktisatçıların bir çoğu, ya GOÜ için mali serbestliğin uygun olmadığı (Bhagwati) ya da mali istikrarını kurmamış ekonomilerde mali serbestliğin istikrarsızlığı daha da artıracağını (Dornbusch) savunurlar (Kazgan, 2005, 195-220). 40 1990 yılında Tokyo borsasının çökmesi ile Japonya’da finansal kırılganlığın ortaya çıkması buna bağlı olarak ta uzun süreli durgunluk / deflasyon sürecinin başlaması akabinde Irak’a ambargo ve izleyen Körfez Savaşı, bölgeden turist ve sermaye kaçışı, petrol fiyatı ve bölgeye kredilerin faizlerinde fırlama 1990’lı yılların başlangıcındaki krizlerin dünya genelindeki nedenleridir. Belirttiğimiz etkenlerin önemli olduğu diğer bir nokta ise dış olguların en çok etkilediği krizlerden birinin 1991 yılı krizi olmasıdır. (1929 ve1978 yıllarındaki krizler ile birlikte) (Kazgan,2001) Yaşanan bu krizin ülkemiz açısından sinyali 1990 yılında 2,6 milyar dolara ulaşan cari işlem bilançosu açıkları olmuştur. Sermaye girişleri bir süre TL’yi aşırı değerlendirip CİB açıklarını büyütürken, devalüasyon beklentisiyle sermayenin rizikosunu artırdığı ölçüde, kriz yaratıcı bir etkiye dönüşmektedir. Bunun nedeni, sermaye girişlerinden ötürü kurun düşmemesi, ihracatı caydırıp ithalatı teşvik ettiği ölçüde, CİB açıklarını sıçratan bir etken oluşturmasıdır (Ekşi, 2007). Türkiye’nin dış ticaret / GSMH oranının giderek yükseldiği ve imalat sanayii üretiminde ihracatın payı ile iç pazardaki arzda ithalat payının hızla arttığı 1980 sonrasında, ihraç pazarımız olan ülkelerde meydana gelen devalüasyonların önemi de çok artmıştır. İhracatının düşüp, ithalatının artma eğilimini, dolayısıyla cari işlemler bilançosu (CİB) açığı artışını tetiklemişlerdir. Bu devalüasyonlar, Türkiye’deki 1994 ve 1998 – 99 krizlerini öncelemiş, sermaye kaçışıyla birlikte yüksek oranlı devalüasyona yol açan krizi hazırlamıştır (Kınaytürk, 2006). 1994 krizinin etkilerinin başında, kredi veren yabancı bankalara “devlet garantisi” verilmesi, ödenemeyen özel kredileri devletin ödemeyi üstlenmesidir. İkincisi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yoluyla devletin (belirgin sınırlamalarla da olsa) banka paniklerini önlemek için banka mevduatlarının garantörlüğünü yapmasıdır. Mevcut iki olgu, 1990’lı yıllarda katlanarak artan banka sayısı kadar, izleyen krizde batan bankaların çokluğu ve getirdikleri yüklerin de başlıca nedenidir (Kazgan, 2001). Ertuna’ya göre (2001, 10) yaşanılan krizlerden bazı dersler çıkartılmalıdır. Bu dersler aşağıdaki gibidir: 41 • Türkiye uzun vadeli hedefleri unutarak, enflasyonla mücadele adına yanlış reçetelerle uğraşmış ve vakit kaybetmiştir. Hazırlanacak programlarda bu hataya tekrar düşülmemeli, uzun vadeli hedeflere yönelmeli, bunu yaparken de ekonominin temel sorunları (enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı bozukluğu gibi) çözüme kavuşturulmalıdır, • Ekonomik programlar, piyasadaki fiyatlar arasındaki dengeleri kurabilmelidir. Bu anlamda, enflasyonla mücadele programı da enflasyon, faizler, kurlar ve ücretler arasındaki dengeleri kurabilmeli ve koruyabilmelidir, • Çıpa uygulamalarının başarılı olmadığı, çıpanın uygulanabilmesi için pek çok şartın gerçekleşmesi gerektiğinin iyi anlaşılması gerekmektedir, • Kriz dönemlerinde kurların dalgalamaya bırakılması sakıncalı olarak görülmektedir. Bu durum belirsizlik ve riskleri arttırıp, kurların daha fazla artması yolunda beklentiye neden olmaktadır. Bu durum beraberinde ithal girdisi olmayan mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına da neden olmaktadır. 42 BÖLÜM III ÜLKE EKONOMİSİNDE KOBİ’LER VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ Dünya ülkelerinin hepsinde toplam işletmelerin neredeyse tamamını KOBİ’ler oluştururken bu oran ülkemizde de % 99 seviyesinin üzerindedir. İstihdam ve yatırım payları % 60’lar civarında olan, katma değerdeki payı % 40’ları bulan bu çalışkan işletmeler için “Ülkemizin damarlarında akan kan” demek, kanımızca, abartılı bir söylem olarak değerlendirilmemelidir. Ülke ekonomisine sağladıkları katkı, istihdam gücü ve bilgi birikimi gibi nedenlerden ötürü makro ekonomik değerleri etkileyen, büyük işletmelere nazaran nispeten daha dinamik yapıya, esnek üretim mekanizmalarına sahip olan KOBİ’ler bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde, toplumsal hayatın canlı tutulmasında, rekabetin korunmasında ve girişimciliğin geliştirilmesinde çok önemli işlevlere sahiptirler. Çalışmanın bu bölümünde öncelikli olarak KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki konumlarına odaklanılacak, sonrasında avantaj ve dezavantajları açıklanarak, yönetsel, finansal ve hukuksal yapılanmaları detaylı bir şekilde tartışılmaya çalışılacaktır. 3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren KOBİ’lerin Konumları KOBİ’ler ülkenin sosyal ve ekonomik yapısı çerçevesinde sanayileşme hareketinin, sağlıklı kentleşmenin, optimum dağıtım ve ticaret uygulamalarının önemli unsurudur. KOBİ’ler istihdam ve üretime katkıları, değişen pazar koşullarına hızla uyum sağlama esneklikleri, büyük işletmeleri tamamlama yetenekleri, bölgelerarası dengeli büyüme ve çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli roller üstlenmektedirler (Karabıçak ve Altuntepe, 2001, 365). 43 Tablo 3. Bazı Ülke Ekonomilerinde KOBİ’lerin Payları İngiltere G.Kore Türkiye 99,9 96,0 97,8 99,5 81,4 49,4 36,0 61,9 61,1 44,0 40,0 45,0 29,5 35,7 56,5 36,2 49,0 52,0 54,0 25,1 34,5 37,7 Toplam İhracat İçindeki Yeri 32,0 31,1 38,0 23,0 22,2 20,2 8,0 Toplam Krediden Aldıkları Pay 42,7 35,0 50,0 48,0 27,2 46,8 4,0 A.B.D Almanya Japonya 97,2 99,8 99,4 Toplam İstihdam İçindeki Yeri 50,4 64,0 Toplam Yatırım İçindeki Yeri 38,0 Küçük İşletmelerin Toplam işletmelere oranları Yaratılan Katma Değer İçindeki Yeri Fransa Kaynak: Yılmaz, B.(2004), “KOBİ’lerin Finansman Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi: Risk Sermayesi Finansman Modeli”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:9, Sayı: 33,61 Dünya ülkelerinin hepsinde toplam işletmelerin neredeyse tamamını KOBİ’ler oluştururken bu oran ülkemizde de % 99,5 tir. KOBİ’lerin istihdamdaki payı, % 61,1, yatırımlardaki payı %56,5, yaratılan katma değerdeki payı %37,7 dir. Türkiye’nin ihracatında KOBİ’ler % 8 gibi küçük bir yer tutmaktadır ki buradan KOBİ’lerin iç piyasaya dönük üretim yaptığını ve ihraç edilebilecek kalite ve standartta üretime gidilmediği, ihracata dönük üretimin yeterince desteklenmediği sonucuna varılabilecektir(Türkoğlu, 2002, 282). Krediden alınan oranın %4 olması ise KOBİ’lerin ülkemizde yeterince desteklenmediğinin göstergesidir. KOBİ’ler iç göçün önlenerek sağlıksız kentleşmenin önüne geçmesinde, rekabetin sağlanmasında ve kalifiye eleman yetiştirilmesinde önemli katkılar sağlamaktadır. KOBİ’ler tekelleşmeyi önleme, istihdam yaratma, bölgesel kalkınmaya yardımcı olma, büyük işletmelere ara malı ve girdi sağlama, teknolojik gelişmeleri kırsal yörelere ulaştırma, gelir dağılımında dengeyi sağlamada yardımcı oldukları için ülkemiz ekonomisindeki yeri oldukça önemlidir (Yılmaz, 2004, 59). KOBİ’ler büyük işletmelerin yapamadıkları ya da yapmak istedikleri yeni malzemelerin, fikirlerin, süreçlerin ve hizmetlerin temel kaynağını oluşturmaktadırlar. Çünkü büyük işletmeler ölçek ekonomisinin maliyet avantajından yararlanmak amacıyla makine, araç, gereç, iş gücüne yaptıkları yatırımlar nedeniyle aynı ürünü uzun süre üretmeye bağlı kalmaktadırlar. Fakat KOBİ’lerin büyük ölçekli yatırımlara bağlı kalmak gibi sorunları bulunmamaktadır. Çünkü ölçek ekonomileri küçüktür ve büyük işletmelere göre daha esnek yapıya sahiptirler (Yılmaz, 2004, 59). 44 KOBİ’ler ekonomik sistemdeki işletmelerin önemli bölümünü oluşturmaktadır, bu işletmelerden elde edilen gelirle hayatlarını sürdüren işletme sahipleri ve ücretle çalışan işçilerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. KOBİ’lerin istihdam yaratmadaki rolü bölgesel ve yerel kalkınmaya katkıları ve ekonomideki önemi tüm dünya ekonomileri tarafından kabul edilmiştir (Yonar, 2007). Bu noktadan hareketle KOBİ’lerin toplumsal açıdan önemine de dikkat çekilebilecektir. Global Süreç, işletmeleri uluslararası pazarlarda faaliyetlerini gerçekleştirmeye yöneltmiştir. KOBİ’ler elastik özelliklerinden kaynaklanan doğası nedeniyle farklılaşan taleplere cevap verebilmekte, farklı, yeni ve yaratıcı faaliyet alanları oluşturabilmektedir. KOBİ’ler sadece gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de çok önemlidir. Küçük işletmelerin toplam işletmelere oranı % 90’ların üzerindedir. KOBİ’ler ABD, Japonya ve Avrupa Birliği (AB)’nde ekonomik büyümenin sağlanmasında önemli unsur olarak değerlendirilmiştir (Yılmaz, 2004, 60). KOBİ’lerin ekonomimize istihdam yaratmada, esnek yapıları ile yeniliklere adapte olabilmeleri, girişimciliği teşvik etmeleri, ürün farklılaştırmaları, büyük işletmelere ara malı temin edebilmeleri, tekelciliği önleme, gelir dağılımında denge sağlama, teknolojik gelişmelerin kırsal yörelere ulaşmasını sağlamada önemli katkılar meydana getirmektedirler. Ekonomik değişim ve gelişim sürecinde toplumun tüm kesimlerinin sürece katılımını sağlamak, iş gücünün bulunduğu yörede kalması ile büyük yerleşim yerlerinde yaşanan nüfus yığılmalarına engel olmak, yeni buluş ve fikirlerin ortaya çıkması ve uygulanması KOBİ’lerin yadsınamayacak katkıları olarak değerlendirilmektedir (Civan ve Uğurlu, 2005, 16-17). KOBİ’lerin önemli fonksiyonlarından birisi de bölgesel kalkınma üzerinde kendini göstermektedir. KOBİ’lerin bölgesel kalkınmayı hızlandırma fonksiyonu, birbirine neden-sonuç ilişkisi ile bağlı bulunan bazı aşamaları izleyerek bir zaman süreci sonunda etkisini göstermektedir. Bu aşamalar şunlardır (Sarıaslan, 2001, 34): • 1. Aşama: KOBİ’lerin özellikle de küçük ölçekli işletmelerin ülkenin tüm coğrafik bölgelerine yayılmış bulunmaları, 45 • 2. Aşama: Özellikle kırsal ve/veya taşralardaki küçük işletmelerin, bölge de istihdam ve gelir yaratarak bölge nüfusunun büyük kentlere göçünün engellenmesi, • 3. Aşama: Göçün durması veya azalması ile bölge ekonomisinin canlanması, • 4.Aşama: Bölgenin olanaklarına ve devletin politikalarına bağlı olarak, canlanan ekonomik faaliyetin dinamik ve büyüme potansiyeli yüksek işletmelerin doğuşunu teşvik edici bir ekonomik ortamın sağlanması, • 5.Aşama: Dinamik ve gelişme potansiyeli olan işletmelerin kurulması ile bölgesel kalınmanın hızlanması ve dolayısı ile ülke ekonomisinin gelişmesi. KOBİ’lerin bölgesel kalkınmadaki rolünü arttırmalarını sağlayacak çalışmalardan birisi de Baş tarafından yapılmıştır. Dar Bölge Yaygın Kalkınma Modeli adı altında ortaya konulan çalışmada, kırsal alanda kurulacak sanayi işletmeleri sayesinde hem maliyetlerin düşeceği, hem de KOBİ’lerin gelişeceği öngörülmektedir (Baş, 2005, 165). Alpugan ve arkadaşlarına göre (1990, 50) bir ekonomi, değişik büyüklüklerde ve değişik alanlarda, değişik ölçeklerde faaliyet gösteren mal ve hizmet üreten işletmelerden oluşmaktadır. Ekonominin gelişmesi de, içinde faaliyet gösteren işletmelerin büyümeleri, sayılarının artması ve başarılı olmaları ile gerçekleşir. Ekonominin sağlığı ve gücü, hücreler grubu olarak onu oluşturan işletmelerin sağlıkları ve güçleri ile ölçülür. Küçük işletmeler değişik yönlerden ekonomik sisteme önemli katkılarda bulunurlar. Bu katkıların başlıcaları şunlardır (Alpugan ve Diğerleri, 1990, 64); • Küçük işletmeler gelir yelpazesinin içinde denge öğesinin kuvvetini sağlamaktadırlar. Bu denge yalnız sosyal yönden değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da önem taşımaktadır. • Küçük işletmeler yeni fikirlerin ve buluşların kaynağı olup, endüstride gereken esnekliğin sağlanmasına katkıda bulunurlar. 46 • Çabuk karar verme olanaklarına sahip oldukları gibi, daha az yönetim ve işletme giderleri ile çalıştırıldıklarından bu konuda çabuk ve ucuz üretim işlevinde bulunurlar. • Küçük işletmeler, kişisel inisiyatiflerin ortaya çıkmasında büyük rol oynadıkları gibi, istihdam ve eğitimde de büyük paya sahiptirler. Birçok kalifiye eleman teknik eğitimlerini önce bu kuruluşlarda yaparlar. • Üretim ve sanayileşmeyi ülke düzeyine yayma da bu tür işletmeler araç olarak kullanılabilirler. • Uzun dönemli olarak bakıldığında büyük endüstri işletmelerine girdi ve ara malı üretirler. • Küçük işletmeler, sosyal ve politik bakımda kullanılmayan işgücü, hammadde finansman kaynaklarının daha küçük yatırımlarla işletilmesi olanaklarını sağlayarak yaşam düzeyinin yükseltilmesinde de etkili olurlar. • Küçük birikimlerle aile birikimlerinin doğrudan yatırımlara yansıtılmasında küçük işletmeler yararlı işlevleri yerine getirirler. • Bu tür işletmelerde işçi-işveren ilişkilerinin daha yakın ve olumlu bir ortam içinde geliştiği gözlemlenmektedir. Bu durum, bu kesimdeki sosyal patlamaların ortaya çıkmasını önleyici niteliktedir. • Savaş ekonomisinde büyük endüstrilerin zedelenmesi durumunda, küçük işletmeler yararlı bir işlevi yerine getirirler. Bu tür işletmeler küçük çapta da olsa, üretime devam ederek belirli bir gereksinmeyi karşılayabilirler. Günümüzde ABD dahil olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerde KOBİ’lerin gerek işyeri, gerek istihdam ve gerekse üretimdeki payları genel ekonomi içinde her geçen gün ihmal edilemez boyutlara ulaşmaktadır(Gültekin, 2001, 28). KOBİ’ler konusunda yapılan çalışmalar bu işletmelerin istihdama katkı, bölgelerarası dengeli 47 büyüme, esnek üretim yapısına sahip olma ve ekonomiye dinamizm kazandırma gibi çok önemli özellikleri taşıdığını ortaya koymuştur. Bu nedenle başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkeler KOBİ’lerin doğması, büyümesi, gelişmesi ve korunabilmesi için gerekli şartları hazırlayacak politikaları geliştirmekte ve yürürlüğe koymaktadır (DPT, 2000, 82). Dünya genelinde özellikle 1980’li yıllarda artarak devam eden globalleşme ve finansal liberalizasyon süreci, beraberinde değişen koşullara ve yeniliklere hızla uyum sağlayabilen şirketlerin önemini arttırmıştır. Büyük ölçekli işletmelerin ekonomik ve siyasî konjonktürdeki değişmeler karşısında hareket kabiliyetinin sınırlı olması, teknolojideki en son gelişmelerin bu şirketlere adaptasyonunun maliyetinin yüksekliği nedeniyle uyum sorununun yaşanması, ekonomide meydana gelen değişikliklere uyum sağlama esnekliği yüksek ve konjonktürel dalgalanmalara, ekonomik ve mali krizlere karşı daha esnek olan, ekonomik ve sosyal yaşamın temel istikrar unsurlarından biri olan KOBİ’lerin dünya genelinde önemini daha da arttırmıştır(Erçel, 2000, 16). KOBİ’ler, piyasa sisteminin dinamik unsuru olma, sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturma, istikrar sağlama, uzmanlaşma ve yeniliği uyarma gibi oldukça önemli potansiyellere sahiptirler. KOBİ’ler, ülkelerin sosyal ve ekonomik yapı özellikleri içinde endüstrileşme, sağlıklı kentleşme, optimum dağıtım ve ticaret uygulamaları için önemli bir özellik taşımaktadır. Ayrıca, bölgelerarası dengesizliğin giderilmesi ve üretim kaynaklarının yerinde ve etkin olarak kullanılmasında vazgeçilmez bir unsur oluşturmaktadır. Böylece politikaların ve stratejilerin oluşumunda etkin olmaktadırlar (Erhan, 1996, 58). KOBİ’ler; ekonomimize bir taraftan yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve ödedikleri vergiler açısından katkıda bulunurken, diğer taraftan coğrafi açıdan ülkemizin bütün bölgelerine dağılmış olmaları nedeniyle bölgesel kalkınmada son derece önemli rol oynamaktadır. KOBİ’ler büyük işletmelerin yapamadıkları ya da yapmak istemedikleri yeni fikirlerin, malzemelerin, süreçlerin ve hizmetlerin temel kaynağını oluşturmaktadırlar. Çünkü büyük işletmeler ölçek ekonomisinin maliyet avantajından yararlanmak amacıyla makine, araç, gereç ve işgücüne yaptıkları büyük yatırımlar nedeniyle aynı ürünü uzun süre üretmeye bağlı kalmaktadırlar. KOBİ’ler ise, büyük ölçekli yatırımlara bağlı kalmak gibi bir sorunları bulunmamaktadır. Çünkü ölçek 48 ekonomileri küçüktür ve büyük işletmelere göre daha esnek bir yapıya sahiptirler (Efe, 1998, 4). Tüm ekonomilerin vazgeçilmez temel bir bileşeni olan KOBİ’ler istihdam ettikleri işgücünden, gerçekleştirdikleri yatırımlara, yarattıkları katma değere ve ödedikleri vergilere kadar pek çok yönleri ile her ekonomide önemli bir yere sahiptir. Çünkü KOBİ’ler yalnızca bağımsız ekonomik birimler olarak mal ve hizmet üreten işletmeler değil, aynı zamanda büyük işletmelerin kullandıkları mamul ya da yarı mamul girdileri üreterek büyük işletmelerin gelişimini de tamamlamaktadırlar. Böylece büyük firmalar için ekonomide bir “yan sanayi” oluşturarak büyük işletmelerle bir ortak yaşam kurarlar. Bu ortak yaşam için Japonya gibi ülkelerde o kadar gelişmiştir ki, neredeyse ekonomik faaliyetlerin temel belirleyici özelliği olmuştur. Dolayısıyla, KOBİ’ler bir yandan büyük işletmelerle rekabet içinde kendi başlarına nihai ürün ya da hizmet üreterek ekonomiye katkıda bulunurken, diğer yandan da büyük işletmeleri yan sanayi biçiminde tamamlayarak onların daha fazla üretken olmalarına ve ekonomiye katkılarının daha da artmasına yardımcı olurlar (Sarıaslan, 1994, 10). Ülkemizde KOBİ’ler toplam işletmelerin % 99.5’ini yani hemen hemen tamamını oluşturmaktadır. KOBİ’ler toplam istihdamın % 61.1’ini sağlamaktadırlar. Toplam yatırım içindeki KOBİ’lerin payı % 56.5’dir. Yaratılan katma değerin % 38’ini KOBİ’ler sağlamaktadırlar. KOBİ’lerin ülkemizin toplam ihracat içindeki payı % 8 ile diğer ülkelere göre çok düşüktür. Bu da ülkemizdeki KOBİ’lerin büyük çoğunluğunun dışa açılma derecesinin düşük olduğu ve uluslar arasılaşma sürecine girmediklerini ifade etmektedir. Ancak KOBİ’lerin toplam ihracat içindeki payının % 8 olması, bu bilginin çok güvenilir olmaması nedeniyle düşüktür. Çünkü mevcut istatistiklerde yalnızca KOBİ’lerin kendi başlarına yaptıkları ihracat görülmekte, fakat bu işletmelerin önemli miktardaki ihracatlarını büyük işletmelerin dış ticaret şirketleri aracılığı ile yaptıkları bilinen gerçektir (Sarıaslan, 1994, 10). KOBİ’lerin ülkemizdeki toplam kredilerden aldığı pay % 4’tür. KOBİ’lerin kredi payı da genel olarak Halk Bankası’nın bu işletmelere verdiği kredilere dayalı olarak sayısallaştırılmıştır. Özellikle son yıllarda KOBİ’lere Halk Bankası’ndan başka kurumlar da finansman dışı desteklerin yanında kredi desteği de sunmaktadırlar. Türk ekonomisinde son yıllarda yaşanan gelişme ve değişimler, işletmelerin uluslararası pazarlara açılma olgusu, bu pazarlarda yaşanabilecek risk ve belirsizlikler, 49 çeşitli fırsatlar, işletmeleri bazen olumlu, bazen de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Dış pazarlara açılmak isteyen işletmeler için bazı belirgin sorunlar ve engeller vardır ve bunları aşmanın yollarını aramalıdırlar. Bunlardan Güvenlik: CE İşareti; ürünlere CE işaretinin vurulması bu ürünlerin AB ülkeleri için serbest dolaşım pasaportuna sahip oldukları anlamına gelir (İpekgil, Doğan ve Marangoz, 2002, 111). Çevre: ISO 14000; Globalleşen dünyanın önde gelen sorunlarından biri çevresel değerlerin korunmasıdır. Çevre unsurlarının sorumsuz kullanımı, çevresel kirlenmeyi önemli boyutlara ulaştırmıştır (Doğan ve Marangoz, 2002, 112). İşletmelerin çevreyi kirletmeden üretim yapabilmelerini ve ürettikleri ürünlerin çevreye karşı duyarlı olmalarını sağlamak için ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi standartları yayınlanmış ve bugün bu belgelere sahip işletmeler uluslararası pazarlara kolay girebilmektedir. Kalite: ISO 9000 Kalite Standartları; Rekabetçi, global dünya pazarında, küreselleşen dünya ekonomilerinde başarılı olabilmek için, rakip işletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir kalite sisteminin geliştirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için geleneksel sistem ve düşüncelerin terk edilerek, çağdaş kalite düşüncesi ve yönetimi işletmelerde hakim kılınmalıdır (Kozlu, 1992, 104). Günümüzde uluslararası pazarlarda bir çok ülke kendi ülkesinin sınırları içerisine girecek olan mal ve hizmetlerde çeşitli kalite belgelerini şart koşmaktadır. AB ülkeleri üreticilere kalite belgesi zorunluluğu getirmiştir. Ayrıca yetişmiş eleman, teknoloji, AR-GE, standardizasyon, kültür vb. engellerle karşı karşıya olan işletmelerin bu sorunları bir an önce çözüp ülke ekonomisine ve topluma katkı sağlaması gerekir. Türkiye bir KOBİ ekonomisi demektir, çünkü işletmelerin % 99.5 yani 1 milyon 200 bin KOBİ’dir. İstihdamın % 61,1, üretilen katma değerin % 37.7’sini KOBİ’ler oluşturmaktadır. Avrupa Birliğinde ise üretilen katma değerin % 81’ini KOBİ’ler oluşturmaktadır. Türkiye’de KOBİ’ler hem sayılarıyla, hem de dinamizmleriyle ekonominin can damarıdır. Fakat çok fazla ihmal edilmiştir. Kapasite kullanım oranı Türkiye’de % 25 iken, AB’de % 80; ihracat payı Türkiye’de % 8 iken, AB’de % 35’dir. AB’de kredilerin % 45’ini KOBİ’ler alırken, Türkiye’de % 4’tür. 1999 yılında devletin KOBİ’lere eğitim, danışmanlık vb. harcamaları 10 trilyon TL iken, KOBİ’lerin ödedikleri vergi miktarı 1 katrilyon TL’dir (Ekonomik Forum, 2002, 23). KOBİ’ler, büyük işletmeler gibi yüksek maliyetli yatırımlara bağlı kalmadıkları için daha esnek üretim imkanlarına sahiptirler. Bu da, talep değişikliklerine kısa sürede 50 uyum sağlama, tam rekabet şartlarına çabuk ulaşma ve bu sayede milli gelire, istihdama, verimliliğe, müteşebbis yetiştirmeye katkı sağlama gibi çok önemli işlevleri yerine getirmektedir. Ekonomide ortaya çıkan konjonktürel dalgalanmalardan büyük işletmelere göre daha az etkilenmekte olan KOBİ’ler, bu dalgalanmalardaki olumsuz etkilenmeleri elimine edebilmekte ve geçici talep artışlarını karşılayarak ani fiyat artışlarını engellemektedir. KOBİ’ler makro ekonomik düzeyde bölgelerarası dengesizliğinin de bir düzenleyicisidir. Bölgelerarası dengeli gelişmeye ve büyümeye önemli katkıda bulunmaktadır (Ekonomik Forum, 2002, 24). Bunun yanı sıra tamamlayıcılık roller nedeniyle, ekonomide ön plana çıkmışlar ve büyük işletmelerin yan sanayi gereksinimlerini karşılayarak ekonomiye fayda sağlamışlardır. 3.2. KOBİ’lerin Avantajları Ve Dezavantajları 70’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sonrasında, büyük ölçekli işletmelerden küçük ve orta ölçekli işletmelere dönüşüm gerekliliği, o dönem iş dünyası ve akademisyenleri tarafından istenen en ilginç kararlardan biri olarak değerlendirilmiştir. 2000’li yıllarda dünya ekonomisinde işletme ölçeklerinin %90’ından fazlasının KOBİ niteliğinde olması bu kararın neden verildiğini bir kanıtı haline gelmiştir. Çalışmamızın bu bölümünde yukarıda belirtilen yargının çözümüne yönelik olarak KOBİ’lerin büyük işletmelerle karşılaştırıldığında mevcut üstünlük ve rekabet avantajları ortaya konmaya çalışılacak sonrasında ise KOBİ niteliğindeki işletmelerin gerek iç ve gerekse de dış çevresel etmenlerden dolayı meydana gelen olumsuz yönleri ve yetersizlikleri ele alınmaya çalışılacaktır. 3.2.1. KOBİ’lerin Avantajları Küçük bir işletmeye sahip olmak öncelikle büyük işletmelerle rekabet etmede girişimciye iki temel avantaj ağlayabilir; bunlar müşteri ve personel ile daha yakın ilişkiler içine girebilmek, pazarlama, üretim ve hizmet konularında büyük işletmelere göre daha esnek olabilmektir(Akgemici, 2001, 15; Kınaytürk, 2006). KOBİ girişimcilerinin, faaliyette bulundukları piyasayı bilmeleri, müşteri ihtiyaçlarını spesifik noktalarda karşılayabilmeleri, çevresel etkenlere zamanında uyum sağlayabilmeleri KOBİ’lerin olumsuzlukları az bir zararla geçiştirebilmelerine yardımcı 51 olmaktadır. Büyük ölçekli işletmeler kriz zamanlarında işçi çıkarmaya yönelirken, KOBİ niteliğindeki işletmelerde bu durum çok görülmemektedir (Kınaytürk, 2006, 78). Tüketici ya da müşteriye daha yakın ve daha yoğun biçimde çalışan KOBİ’ler, talep tercihlerini hemen algılayıp üretim sürecin de gerekli değişiklikleri hızla yaparak istekleri karşılamaya çalışırlar. Çevresel koşullardaki değişikliklere olan tepki ve esneklik dereceleri büyük ölçekli firmalara göre daha yüksektir (Merih, 2001,2). Büyük ölçekli işletmelere oranla orta ve küçük ölçekli işletmelerin sahip ve / veya yöneticileri, işyerinde işveren-işgören ayırımı yapmadan, çalışanıyla yakın ilişki içinde bulunmakta, çift yönlü iletişim sağlanmakta, aile duygusu ve birbirine karşılıklı güven gelişmekte, kararların genelde birlikte alınıp ortak hareket edilmesi, çalışmaların motive olmalarına ve firma ile özdeşleşmelerine yol açar. İlişkilerdeki bu yakınlık sonuç olarak, kalite ve verimliliği yükseltmektedir (Merih, 2001,2). Çağdaş işletme sürecinde KOBİ’lerin belirgin bir süreklilik gösterdikleri ve giderek daha fazla önem kazandıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum KOBİ’lerin tamamlayıcılığından kaynaklanmaktadır. Bu tamamlayıcılık iki şekilde görülmektedir (Akgemici, 2001, 15; Baş, 2007, 14): • Doğrudan Tamamlayıcılık: İmalatçıların sistematik olarak doğrudan birbirinin mallarını girdi olarak kullanmalarıdır. • Dolaylı Tamamlayıcılık: Bu durumda aralarında herhangi bir sözleşme, anlaşma yapmadan fiili bir iş bölümü yapılmaktadır. Çeşitli faaliyetleri, farklı üretim tekniklerini kullanma sıklıkları ile KOBİ’ler büyük işletmelere rakip olmaktan çok, birbirlerini tamamlamaktadırlar. Bu KOBİ’lerin pazar sorununu çözmekte yardımcı olmaktadır. Örneğin fason ve sipariş üzerine üretim yapan işletmeler, ürettikleri ürünleri sipariş aldıkları işletmeye teslim etmektedir. Tamamlayıcılık faaliyetleri bu bağlamda KOBİ’lerin yadsınamaz avantajlarından kabul edilebilecektir (Baş, 2007,14). KOBİ’ler, aynı mali harcama ile büyük işletmelere oranla daha fazla teknik yeniliklerde bulunabilmektedir. Her bakımdan büyük ölçekli işletmelerin tamamlayıcısı 52 ve yardımcısı olabilen KOBİ’ler teknik alandaki düşünce ve uygulamaları, ilk defa ortaya koyarak bunları daha da geliştirmek ve işlemek üzere büyük ölçekli işletmelere sunabilmektedir(Merih,2001,4). KOBİ’lerin diğer bir avantajlı yönü ise, tüketici gereksinmelerine kolayca uyum sağlayabilmeleridir (Baş,2007,14). Çünkü bu işletmeler müşteriye ve tüketiciye büyük işletmelere göre daha yakın çalışmaktadırlar. Bunda, sabit varlıklara olan yatırımların az olması önemli rol oynamaktadır (Mucuk, 1998,104; Ekşi, 2007,35). Bu anlamda esneklikleri fazladır. Doğabilecek sorunları, çözümlemeyi büyük sanayi işletmelerine göre daha düşük maliyetle gerçekleştirirler. Mevcut avantajları maddeler halinde özetlersek (Mucuk, 1998,104; Aktaş,2007 ; Ekşi, 2007,35-36; Kınaytürk, 2006,78-79); • KOBİ’ler az yatırımla yüksek üretim ve ürün çeşitliliği sağlar. • Yatırım maliyetleri büyük işletmelere göre az olduğu için daha fazla istihdam sağlarlar. • Büyük işletmelere ara malı teslim ederler. • İşletmelerin çoğalması monopolleşmeyi engeller. Bu işletmeler az sermeye ile kuruldukları için birçok bölgeye yayılarak istihdam yaratmaktadırlar. • Kolay bozulan malları üretebilir olmaları veya pazarlayabilmeleri de KOBİ’lerin avantajlarındandır. Üretim sürecinde oluşabilecek hataları telafi edebilme imkanı vardır. • Yeni fikirler üretip pazara sunmada daha cesur ve azimlidirler. • Emek yoğun teknoloji kullanmaları istihdam kapasitesini arttırıcı bir faktördür. • Bölgesel kalkınmayı hızlandırarak küçük yerleşim yerlerinden metropollere göçü engellemeye yardımcı olurlar. • Teknolojik yeniliklere adapte olabilmektedirler. • Doğabilecek sorunların çözümünde sanayi işletmelerine göre daha düşük maliyete katlanırlar, • İşçi-işveren ilişkilerinin yakınlığı işçilerin iş sahiplerine ve motivasyonun artmasına neden olduğu gibi işvereninde işçiyle yakından ilgilenmesi bu işletmelerde azaltılacaktır, meydana gelebilecek huzursuzlukları ve üretim kaybını 53 • Aynı parasal harcama ile büyük işletmelere göre daha fazla teknik yeniliklerde bulunabileceklerdir, • Kararlar çoğu kez çalışanlarla birlikte verilip uygulandığı için başarı oranı daha yüksektir. • Dar bir müşteri çevresi olduğundan, müşterilerle ilişkileri iyi ve kişisel ilişkilerin geliştirilmesi daha kolay olmaktadır. İşçi-işveren ilişkileri daha samimidir, • Müşterilere mal ve hizmetlerle daha iyi hizmet verilebilmektedirler. Müşterilere özel değişiklikler yapma imkanı fazladır, standardizasyon yerine özel ihtiyaçları daha kolay karşılarlar, • Küçük sermaye söz konusu olduğundan daha kolay kurulurlar, • Sermaye yoğun olmayıp, emek yoğun çalışmaları söz konusudur. Sınırlı sayıda personel çalıştırdıklarından, bunların kontrolü daha kolaydır, • İnsan ilişkilerinin önemli olduğu durumlarda daha etkindirler, • Büyük işletmeler tarafından cazip gelmeyen küçük pazar birimlerini hedef kabul edip, bu alanlarda daha yüksek karlılığa ulaşabilirler, • Mülkiyet ve yönetimde bağımsızlık söz konusu olduğundan, yönetimde çoğunlukla “sahip-yönetici” anlayışı vardır. Dolayısı ile bürokratik işlemler az olduğundan karar verme daha hızlı ve pazar fırsatlarını yakalama daha kolay olmaktadır. Ayrıca Müftüoğlu’na göre (1991,62), Bağımsızlık ve Sübvansiyonlar KOBİ’lerin finansal avantajları olarak kabul edilmektedir. Dünya Bankası ise yaptığı çalışmalarda, küçük ölçekli işletmelerin rekabet, yenilik yaratma, ve istihdam sağlama konularında büyük işletmelere oranla daha fazla katkı sağlandığını gözlemlemiştir (Beck ve Diğerleri, 2004, 1; Ekşi,2007,36). KOBİ’lerin sayılan bu olumlu taraflarının yanında, iş kültürlerinin güçlü olması da avantajlar sunmaktadır. Orta ölçekli işletmelerin ağırlıklı olduğu bir çalışma, işletmelerde iş kültürü ile ilgili öne çıkan 5 olumlu özelliği organizasyon, hizmet kalitesi ve marka anlamında mükemmellik, kendilerini işlerine tamamı ile adamaları, yeniliklerde öncülük, şeffaflık, harcamalarda tutumluluk sıralamaktadır (Gallo ve Cappuyns, 2004, 8; Ekşi, 2007, 36). (sadelik) şeklinde 54 3.2.2. KOBİ’lerin Dezavantajları KOBİ’lerin yukarıda sayılan avantajlarının yanında dezavantajları da bulunmaktadır. Genellikle aile işletmeleri olmaları, teknolojik düzey düşüklüğü, teknik bilgi yetersizliği, sermaye yetersizliği, kalifiye eleman olmaması, vergiler, SSK, BağKur primlerinden kaçınarak kayıt dışı çalışmaları (Kınaytürk, 2006, 78-79), olumsuz rekabet, genel yönetim yetersizliği, özellikle stratejik kararların işletme sahip veya ortaklarınca alınıp, orta ve/veya alt düzey görevlilerin tam katılımının sağlanamaması, işletme bünyesinde, mali danışman veya uzman istihdam edememe, uzman bir finansman ekibi veya departmanından yoksunluk, sermaye ve finansal planlama yetersizliği, finansal kurumlardan ve sermaye piyasasından yeterince yararlanamama, ürün geliştirme eksikliği, üretim ve satış arasındaki koordinasyon yetersizliği, modern pazarlama etkinliklerini uygulayamama ve işletmelerin küçük veya orta ölçekli olması sonucu ihale v.b. etkinliklerinde başarılı olamama olumsuz tarafları arasında sayılmaktadır (Akgemici, 2001, 16; Ekşi, 2007,15). Sürekli değişen piyasa koşulları ve teknolojiler karşısında gerekli olan teknik ve mesleki bilgiye sahip yöneticilerin yeterli ölçüde sahip bulunmamaları ya da yetişememeleri doğru karar vermelerini güçleştirmektedir. İşletme sahip ve/veya yöneticilerine piyasa verilerinin doğru hızla akıcı ve zamanında ulaşması çoğu zaman mümkün olmamakta, hatta bazı KOBİ sahipleri iyi değerlendirildiği takdirde bilginin önemli bir girdi olabileceğini kavrayamamaktadır (Çetin, 1996,91). KOBİ sahipleri genellikle teknik ve mesleki bilgi ve beceriye sahip oldukları kadar, ticari ve pazarlama bilgisine sahip değildirler. Günümüzde pazarlama faaliyetinin; tüketici istek ve gereksinimlerini sürekli olarak araştırılıp yerine getirilmesi temeline yenilik olduğu ve bu temelin üretim, finansman ve yönetim hatta muhasebe gibi diğer işletme fonksiyonlarını da yönlendirmesi gerektiğini kavrayamayan, birçok KOBİ piyasadan çekilmek zorunda kalmaktadır (Merih, 2001,3). Yabancı kaynak sağlanmasındaki güçlükler yanında öz sermayenin de arzulanan iş hacmine göre yetersiz kalması, KOBİ’lerin piyasa kredisi ile yüksek fiyatla girdi temin etmelerine, dolayısıyla üretim maliyetlerinin yüksek olmasına yol açılmaktadır. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, yeterli ham ve yardımcı madde stoku yaparak 55 istenilen üretim hacmini gerçekleştirip yüksek satış gelirine ulaşamayan KOBİ’ler güçlerini giderek yitirebilmektedirler. Öte yandan içinde bulundukları finansal zorluklar nedeniyle de, modern makine parkına sahip olmamaları, hammaddeye kolay ulaşamadıkları kalifiye eleman ve alt yapı yetersizliği gibi nedenler üretimin kaliteli ve verimli yapılmasını engellemektedir (Çetin, 1996,93). KOBİ’lerde belli başlı işletme fonksiyonları için, uzman personelin olmayışı personel alımında firma sahibinin cimri davranması, firma faaliyetlerinin yetersiz kalmasına neden olmaktadır. İşyerinde çalışanların genel olarak her işi yapması, bazen yeni ürün ve teknolojiler karşısında mevcut personelin bilgi seviyesinin yetersiz kalmasına yol açmakta ve bu açığın giderilmesi için personelin eğitimine ağırlık verilmesi, çoğu kez KOBİ’lerin olanaklarını aşabilmektedir. Finansman, üretim, pazarlama gibi temel işletme fonksiyonlarının dengeli ve eksiksiz yerine getirilebilmesi bu firmaların sağlıklı muhasebe ve hesap işleri sistemine sahip olmalarına bağlıdır. Ancak KOBİ’ler bu konuyu ihmal etmekte muhasebe sistemine, devlete karşı olan yükümlülüğün yerine getirilmesi gözü ile bakmaktadırlar. Muhasebe verilerinin incelenip ilgili firma için değerlendirilmesi yapılmamakta, muhasebe ile ilgili vergi ve diğer mevzuatlar yeterince izlenmediğinden, hatalar yapılmakta, piyasa değişikliklerinin gerisinde kalınmaktadır (Çetin,1996,93; Merih,2001,4). KOBİ’lerin dezavantajları aşağıdaki gibi özetlenerek sıralanabilir (Akgemici, 2001, 16; Baş, 2007, 16; Kınaytürk, 2006,80); • KOBİ’lerin tanımlanmasında bir standardizasyon olmadığı için KOBİ’lere sağlanan olanaklardan büyük işletmeler yararlanmaktadır. • Dünya standartlarında üretim yapamadıkları için ihracat potansiyelinin düşük olması, • İhracat teşviklerinden çoğunlukla yararlanamamaları, iç piyasada yaşanan olası talep daralmalarından en fazla etkilenen kesim olmalarına yol açar. • Kalifiye eleman sağlamak, • Mevzuat ve bürokrasi nedeniyle yatırım yapmanın cazibesi kaçabilmektedir. • İşyerinin küçüklüğü, 56 • Ar-Ge eksikliği, ihracat yapmamaları, dil bilen personelin olmaması, yabancı ülkelerdeki mevzuatları bilmemeleri KOBİ’lerin başarı şansını azaltmaktadır, • Özellikle küçük pazarda faaliyet gösterdiklerinden dolayı Pazar eksiklikleri bulunmaktadır. Stratejik pazarlama yönünden bir takım eksiklikleri bulunmaktadır, • Düşük işçi verimliliği ve yüksek ortalama maliyetler nedeniyle düşük ücret verme eğilimi fazladır. Bazen pazardaki tekelci firmada daha yüksek fiyata hammadde satın alabilirler. Maliyet artar, • Ekonomik sıkıntıdayken aynı tip işletmelerin kredi almaları zorlaşabilir, • Yetersiz sermayeye sahip oldukları için devamlı sermaye sıkıntısı çekebilirler. Üretimlere zaman zaman ara verebilirler, • Kaynak ve sermaye yetersizliği yüzünden piyasadaki gelişmeleri takip edemeyebilirler, • Genellikle aile işletmeleri olduğu için profesyonel yönetimden yoksundurlar, • Olaylardan çabuk etkilenirler. Müftüoğlu tarafından yapılan bir çalışmada benzer kriterlere göre KOBİ’lerin dezavantajları aşağıdaki şekilde ortaya konmuştur (Müftüoğlu, 1991,62). • Yetersiz finansman bilgisi • Modern finansman tekniklerini yeterince izleyememe • Sermaye piyasasına girememe • Yeni ortak alımında her iki tarafta da tereddütler • Oto finansman olanaklarının kısıtlı olması • Genelde kredi almada teminat sorunu • İşletme sahibinin kişisel varlıklarıyla sorumlu tutulması • Kredi hacminin düşük, kredi maliyetinin yüksek olması 3.3.Türkiye’deki KOBİ’lerin Örgütlenme Biçimleri Çalışmanın önceki bölümünde, KOBİ’lerin ülkelerin sosyo-ekonomik hayatları içerisindeki önemleri tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ise KOBİ’lerin yapısal özellikleri finansal, hukuksal ve idari boyutları ile değerlendirilmeye çalışılacaktır. 57 3.3.1. Finansal Örgütlenme Müftüoğlu’na göre (1991, 57) KOBİ’lerin finansal özellikleri aşağıdaki şekilde belirtilmektedir: • KOB’lerin ayrı bir finansman bölümü yoktur. • KOBİ’lerde işletme sahibinin işletmesiyle özdeşleşmesi ve bir kader birliğine girmiş olması, bu işletmelerin kredilendirilmesi şartlarında da etkisini göstermektedir. Nitekim KOBİ’ler kredilendirilirken, kredi verilen işletmenin performansı ve ödeme gücünden ziyade işletme sahibinin kişi olarak gösterebileceği teminatlara bakılmaktadır. • İşletmenin iflası durumunda küçük işletme sahibi işletmesindeki varlıklara ilave olarak tüm kişisel varlığını da kaybetmek durumunda kalmaktadır. Böylesi bir riskten dolayı işletme sahipleri, kredi almaktan çekinebilmektedirler. • Oto finansman bakımından KOBİ’ler büyük işletmelere göre daha olumsuz şartlar taşımaktadır. Oto finansman tutarı bu işletmelerde düşük düzeylerde kalmaktadır. • KOBİ’lerde sermaye yoğunluğunun nispeten düşük olmasının bir başka sakıncası da gizli ihtiyatların teşkilinde yatmaktadır. • KOBİ’lerin sermaye yapısı hakkında kesin bir yargıya varmak muhakkak ki ancak bu konuda sıhhatli uygulama araştırmalarının yapılmasıyla mümkündür. Bir firmanın finansman olanakları, o firmanın finans kurumlarıyla olan ilişkisine doğrudan doğruya bağlıdır. Finans kurumlarıyla ilişkiler ister küçük isterse büyük ölçekli olsun bir işletme için her zaman önemlidir. İstenildiği an istenildiği kadar ve istenilen oranda kredi bulma işletmeler açısından her zaman mümkün olamamaktadır. KOBİ’lerin ise öz sermaye yetersizlikleri göz önüne alındığında, kredi kurumlarının KOBİ’lerin temel finansman kaynakları olduğu söylenebilir. Bu konu ile ilgili olarak, küçük işletmelerin her zaman banka finansmanına bağımlı oldukları değerlendirmesi yapılmaktadır (Bougheas ve Diğerleri, 2004, 3; Ekşi, 2007,44). Birçok ülkede KOBİ’ler yukarıda değinildiği gibi yabancı kaynak konusunda bankalar ve diğer kredi veren kurumlar tarafından fonlanmaktadır. Ancak ülkemizde durum bu şekilde değildir. Ülkemizde kredi veren kurum ve kuruluşlar küçük ve orta 58 ölçekli işletmelere –özellikle kriz dönemlerinde- aşırı temkinli yaklaşmaktadırlar. Çalışmanın altıncı ve yedinci bölümünde uygulamaya katılan KOBİ niteliğindeki işletmelerin özellikle kriz dönemlerindeki kaynak kullanım karakterleri ve nedenleri bu kavramı açıklayıcı şekilde ifade edilmiştir. Degryse ve Van Cayseele tarafından Belçika’daki KOBİ’ler üzerinde yapılan çalışmada, uzun vadeli banka ilişkilerinin yüksek faiz oranını beraberinde getirdiği tespit edilmiştir (Cardone ve Diğerleri, 2005, 15; Ekşi, 2007,45). KOBİ’lerin finansman olanaklarını kullanımlarıyla ilgili literatürde çok sayıda çalışma söz konusudur. Bu çalışmalar (Ekşi, 2007,45-48) ; Riportella ve Martinez (2003,14-22) tarafından 1994-1998 yılları arasında İspanya’da AB tanımına uyan 13.266 işletme üzerinde yapılan bir araştırma, KOBİ’lerin çoğunluğunun öz sermaye kullandıklarını, büyük ölçekli işletmelerin ise daha çok banka kredisi kullandıklarını ortaya koymuştur. Aynı çalışmada KOBİ’lerin sermaye yapılarında yabancı kaynak oranının % 55 olduğu, bunun % 80’inin de kısa vadeli borçlanmadan sağlandığı tespit edilmiştir. ABD’de ve Arjantin’de yapılan çalışmalar, büyük bankaların küçük ve orta ölçekli işletmelere daha az kredi verme yönelimli olduklarını gözlemlemişlerdir. Duruma ilişkin nedensel araştırmalarda ortaya çıkan bulgu, KOBİ’lerin mali saydamlıklarının yetersiz olması olarak belirtilmiştir. (Haas, Naaborg, 2005, 3). Rusya ve Bulgaristan KOBİ’leri üzerinde yapılan araştırmada, Bulgaristan’daki işletmelerin yabancı kaynak/öz kaynak oranlarının %48, Rusya’dakilerin ise % 30 olduğu belirlenmiştir. Bu çalışma da ayrıca sahiplik ve aile yapısının da yabancı kaynak kullanımında önemli rol oynadığı tespit edilmiştir (Pissadires ve Diğerleri, 2000, 19). Çin’de faaliyet gösteren KOBİ’lerin öz sermaye ve risk sermayesi imkânlarından yararlanamadıklarından çoğunluğunun özellikle ilk kurulduklarında finansman bakımından kredi kurumlarına bağlı olduğu belirtilmiştir. Üretim süreci ve yatırım genişletme sürecinde de finans kurumlarına bağlılığın küçümsenemeyecek derecede olduğu, borçlanma ile sahiplik yapısının, bölgenin ve ölçeğin önemli derecede 59 ilişkili olduğu, orta ölçekli işletmelerin daha kolay borçlanabildikleri tespit edilmiştir. Tersine özellikle küçük ölçekli-özel aile işletmelerinin süreç geliştirme ve kuruluş sırasında daha fazla fona ihtiyaç duydukları, KOBİ’lerin borçlanmalarının çalışma sermayesi borçlanması olduğu, borçlanmalarının kısa vadeli olduğu gözlemlenmiştir (Wang, 2004, 42-44). Riportella ve Martinez tarafından yapılan diğer bir değerlendirmede ise, KOBİ’lerin temel mali özellikleri kapsamında finansal bilgilerinin yetersiz olması ve sermaye piyasalarından yararlanma seviyelerinin minimum seviyede olması gösterilmektedir (Riportella, Martinez, 2003, 8). Müftüoğlu (1991,57) tarafından yapılan değerlendirmede KOBİ niteliğindeki işletmelerin ayrı bir finans bölümü olmadığı tespit edilmiştir. Buna göre finans konusunda bilgi sahibi ve kalifiye personelin yetersizliği değerlendirmesi yapılabilecektir. Bu yargı yukarıdaki ifadeyi açıklar niteliktedir. Ülkemizde KOBİ’lerin kaynak kullanımı ile ilgili İTO tarafından (2005, 29) yapılan bir çalışmada işletmelerin öz kaynakları % 47,4 , vadeli (kredili) alışları % 21,5 , ticari banka kredileri %17,5 , leasingi % 9,4, faktöring % 2,9 , diğer % 1,1 , Yatırım Kalkınma Bankası Kredileri % 0,8 oranında kullandıkları tespit edilmiştir (Cura, 2006,41). Literatürde KOBİ’lerin banka kredilerinin temininde yaşadıkları sorunların başında, bürokratik işlemlerin fazlalığı, teminat göstermede yaşanan sıkıntılar, faizlerin yüksekliği gelmektedir (Çarıkçı ve Diğerleri, 2002, 231; Gürak ve Kazaklı, 2000, 32). Aras’a göre (2001, 75) Türkiye’deki KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki ağırlığının çok yüksek olmasına rağmen toplam kredilerden aldığı payın çok düşük kalması, KOBİ’lerin yatırımlarının finansmanında öz kaynak kullanımını bir anlamda zorunlu kılmaktadır. Dolayısı ile yeterli öz kaynağa sahip olmayan işletmeler, yeni yatırımlara girişmekte ve büyümenin finansmanında sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu durum özellikle başlangıç sermayesi yeterli olmayan işletmelerde kendini daha da fazla hissettirmektedir(Ekşi, 2007,65). KOBİ’ler genellikle ilk başlangıçta gereksinim 60 duydukları kaynağı kişisel ve özel tasarruflarından yani öz kaynakları ile karşılamak isterler (İbaçoğlu,2002,33; Cura, 2006,30). 3.3.1.1. KOBİ’lerde Varlık Yönetimi Varlık veya aktif yönetimi kapsamında KOBİ’lerin dönen varlık ve duran varlıkların yönetimi söz konusudur. 3.3.1.1.1. İşletme Sermayesi Yönetimi İşletme Sermayesi, dar anlamda nakit, pazarlanabilir senetler, alacaklar ve stokların içinde olduğu işletmenin dönen varlıklarını (cari aktifler) kapsamakta, geniş anlamda ise cari borçların (kısa vadeli borçların) yönetimini kapsamaktadır. Yapılan bir araştırmada KOBİ’lerin dönen varlıklarının finansmanını genelde sermaye artışı, kısa vadeli banka kredisi, orta vadeli banka kredisi ve ticari borçlanma yoluyla karşıladıklarını belirlenmiştir (Yörük, 2001, 68; Ekşi, 2007, 66). 3.3.1.1.2. Duran Varlıkların Yönetimi Duran varlıklara yapılan yatırımlara aynı zamanda sermaye bütçelemesi denmektedir. Sermaye bütçelemesi ile işletme sahip olduğu finansal kaynaklarla makine, teçhizat, bina, araç-gereç gibi uzun vadeli ve dönen varlıklara göre daha yüksek tutarlı yatırımlarını gerçekleştirir (Cura, 2006,76) KOBİ’ler, sabit sermaye yatırımlarının finansmanında ağırlıklı olarak öz kaynakları kullanmaktadır. Uzun vadeli yatırımlarını, tamamen öz kaynak ile finanse eden KOBİ’ler de söz konusudur. Ancak böylesi bir uygulama, her ne kadar istikrarlı ve güven verici olarak algılansa da, firmanın büyüme hızının yavaşlamasına neden olması bakımından önemlidir (Eleren, 2000, 154). Varlıkların finansmanında tamamen öz kaynakların kullanılması, yabancı kaynağın kullanılmaması, finansal kaldıracın olumlu etkisinden yararlanılmaması anlamına gelmektedir (Ekşi, 2007,67). 61 3.3.1.2. Kaynak Yönetimi İşletmelerin kaynak yapısını belirleyen bazı faktörler söz konusudur. Ülkenin ekonomik durumu, endüstrinin özellikleri, yasal faktörler, işletmenin ölçeği ve kredibilitesi bu faktörlerin başında gelmektedir (Akgüç, 1998, 505). Pek çok ülkede KOBİ’ler, ihtiyaç duydukları kaynağı, öz kaynaklar ya da borçlanma yolu ile temin ederler (Büker ve Bayar, 2001,247-248;Cura, 2006,29). Özkaynakla finansman, doğrudan ortaklardan sağlanabileceği gibi sermaye piyasası yoluyla da sağlanabilmektedir. Ancak sermaye piyasalarının daha büyük işletmeleri fonlamada etkin olması KOBİ’ler açısından bu alternatifi zayıf kılmaktadır (Cura,2006,29) 3.3.1.2.1. Ticari Borçların Yönetimi Ticari krediler satıcının alıcıya, malın satılması nedeniyle vermiş olduğu kısa vadeli kredilerdir. Günümüzde birçok işletmede, özellikle diğer finansman kaynaklarından yararlanma olanakları sınırlı bulunan küçük işletmelerde, ticari krediler en önemli kısa süreli finansman kaynaklarıdır (Büker, 2001, 249) Erkan ve Temir (1996, 42), aktif toplamı kriterine göre yaptıkları değerlendirmede, aktif toplamı küçük olan işletmelerin, ticari borçlanmaya önem verdiklerini gözlemlemişlerdir. 3.3.1.2.2. Mali Borçlar KOBİ’lerin kullanabilecekleri finansal kaynaklar; kısa vadeli kaynaklar, orta vadeli kaynaklar, uzun vadeli kaynaklar ve halka arz ile sağlanan kaynaklar şeklinde değerlendirilebilecektir. Aras ve Müslümov (2003,8), Türkiye’deki KOBİ’lerin mali borçları kullanımı ile ilgili olarak, KOBİ’lerin toplam borçlarının içinde mali borçlarının % 64 ile ağırlıklı olduğunu, bu oranın büyük işletmelerde % 48’de kaldığını tespit etmişlerdir (Ekşi, 2007,68). Akdiş ve Bayrak (2000) tarafından yapılan çalışma da yabancı kaynak 62 kullanan KOBİ’lerin % 47,1’inin banka kredisi kullandığı gözlenmiştir. Yapılan bir başka araştırmada ise KOBİ’lerin %43’ünün yurt dışında çalışan kişilerden ödünç para aldıklarını, ikinci olarak banka kredilerini ve üçüncü olarak da % 10 ile teşviklerden yararlandığını ortaya koymuştur (Gençtürk, 2005,198; Ekşi, 2007,69) Türkiye’deki KOBİ’lerin kullandıkları krediler, KOBİ’lerin ekonomideki ağırlıkları ile doğru orantılı değildir. Türkiye’deki KOBİ’lerin toplam kedilerden aldığı pay, diğer ülkelerle kıyaslandığında çok düşük seviyelerdedir (Ekonomik Forum, 2002,23). KOBİ’lerin finansman konusunda yaşadıkları sıkıntıların büyük ölçüde kredi veren kurum ve kuruluşlardan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Yapılan bir çalışmada mevcut kurumların KOBİ’lere kredi vermek konusunda çekingen davranma nedenleri, kayıtsız çalışan KOBİ’lerin çok olması, bilanço ve diğer muhasebe kayıtlarının düzensizliği, KOBİ’lerin kredi için istenen yüklü teminatları sağlayamamaları, KOBİ’lere yönelik kredilerin istihbarat maliyetlerinin yüksek oluşu, bankaların KOBİ’lere kredi vermede çekingen davranmalarının şeklinde gösterilmiştir(Yılmaz, 2003, 12). 3.3.1.2.3. Öz Kaynak Yönetimi KOBİ’ler temel olarak, öz kaynak kullanımında birkaç kaynaktan fon temin edebilmektedirler. Bu kaynaklar, mevcut ortakların sermayelerini arttırmaları, işletmeye yeni ortak-ortakların alınması, ayrılan yedeklerin sermayeye ilave edilmesi, kar dağıtımının yapılmayıp karın sermayeye ilavesi ve sermaye piyasası olanaklarından yararlanmak olarak gösterilebilecektir (Ekşi, 2007,70). Kuruluş aşamasında olan KOBİ’ler ağırlıklı olarak öz kaynak kullanmaktadır. Yetersiz öz kaynağa sahip olan işletmeler yeni yatırımlarını gerçekleştirmede ve büyümelerinin finansmanında ekonomik sorunlarla karşılaşmaktadır. KOBİ’lerin kendi yapılarından kaynaklanan temel finansman sorunu öz kaynak yaratamamaktır. Bu durum kendini özellikle kuruluş aşamasında göstermektedir ve bu durum girişimcilerin önünde büyük engeldir (Aras, Müslümov, 2003, 5; Ekşi, 2007,70). 63 3.3.1.2.4. Sermaye Piyasasından Yararlanma ve Finansal Araç Kullanma Olanakları Türkiye’deki KOBİ’lerin en önemli öz kaynak olanaklarından birisi de uzun vadeli kaynak sağlamak amacı ile halka açılarak, sermaye piyasalarından yararlanmaktır. Ancak mevcut uygulamalar incelendiğinde işletmelerin sermaye piyasalarından yeterince yararlanmadığı gözlenmektedir. İşletme sahiplerinin kontrolü kaybetme korkusu, işletmelerin ölçeklerinin küçüldükçe, mevzuat konusundaki bilgisizlik ve SPK’nın aradığı şartların sağlanamaması (Erkan, Temir, 1996, 43; Ekşi, 2007,72) nedenleri arasında gösterilebilecektir. Borsa şirketi olarak sermaye piyasasından kaynak temin etmenin şirketlerin kaynak problemlerinin çözümüne sağladığı katkının önemi son yıllarda artarak devam etmektedir (İMKB, 2006). Ülkemizdeki KOBİ’lerin leasing, opsiyon, futures, risk sermayesi v.b. finansal araçlardan yararlanmaları ile ilgili yapılan çalışmalarda, işletmelerin bu tür finansal olanaklardan gerektiği şekilde yararlanmadığı gözlemlenmiştir. Bahse konu araçlara çok fazla ihtiyaç duyulmaması ve konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmaması temel nedenler olarak belirtilebilecektir (Akdiş, Bayrak, 2000; Ekşi, 2007,72). KOBİ’ler genellikle farklı finansman alternatiflerinden yararlanma ve finansman yolları arasında denge kurma konusunda sorunlarla karşılaşırlar. Bu sorunlar, KOBİ’ler ile onlara mali destek sağlayanlar arasındaki ilişkileri de etkiler. Geçmiş yılların değerlendirilmesi sonucunda, bankacılık sektörünün sağladığı finansal kaynakların KOBİ’lerin gelişmesi ve büyümesi için yeterli olmadığı tespit edilmiştir (Cura, 2006,30). 3.3.2. Hukuki Yapılanma Türk Hukukunda KOBİ deyimi çeşitli mevzuatlarda yer almaktadır. Ancak bu kavramın tanımı sadece 12.04.1990 tarihinde kabul edilen 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (KOSGEB) kurulması hakkındaki kanunda yer almaktadır. Bu kanunun tanımlara ilişkin 2. maddesinde, “İşletmeler, imalat sanayi sektöründe 1-50 arası işçi çalıştıran sanayi işletmeleri, küçük sanayi işletmelerini, 51-150 arası işçi çalıştıran sanayi işletmeleri orta ölçekli sanayi işletmelerini ifade eder.” Kanunun bu tanımından sanayi işletmelerinin imalat sanayi sektöründe olması gerektiği gibi, işletmede çalışan işçi sayısına göre işletmelerin küçük 64 ya da orta ölçekli sanayi işletmesi olmasının öngörüldü anlaşılmaktadır (KOSGEB,2007). Türkiye’deki KOBİ’lerin tarihsel süreci, 13.yüzyıldaki “ahilik” sistemine kadar uzanmaktadır. Daha çok esnaf üzerine kurulu olan sistem, küçük ölçekli işletmelere bir taraftan mesleki eğitim ve sosyal güvenlikle ilgili destek verirken diğer taraftan mesleğin gerektirdiği ahlaki değerleri aşılamaya çalışmıştır. Bu sistem zamanla değişikliğe uğramış, bir süre sonra çeşitli iş kollarına göre bir sınıflandırma yapılarak “lonca” sistemi getirilmiştir(Aydıntan, 2004,114). 20. yüzyılın başlarına kadar çok çeşitli süreçler atlatan KOBİ’lere yönelik olarak, Cumhuriyetin kurulması ile destek olmak ve örgütlenmelerini sağlamak amacı ile çeşitli kurum ve kuruluşlar devreye girmiştir. Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlar odalarının kuruluşu genelde bu döneme rastlamaktadır. 1960’lı yıllardan sonra planlı kalkınma dönemi ile birlikte, KOBİ’ler adına çeşitli aşamalar kaydedilmiştir. Planlı kalkınma dönemlerinde KOBİ’ler adına yaşanan gelişmeler şunlardır (Yücel, 2000, 3841). I. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1963-67): Küçük girişimcilerin sorunları ile ilgilenecek bir merkezi örgütün kurulması öngörülmüş, Esnaf ve Sanatkârlar yasası çıkarılmıştır. II. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1968-72): Küçük sanayi siteleri bu dönemde devreye girmiştir. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1973-77) : KOBİ’lerin dış satım olanaklarının arttırılması ile ilgili finansman, eğitim ve teknik açılardan destekler görülmüştür. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1978-83) : Bu dönemde, organize sanayi bölgelerine ağırlık verilmiş ve KOBİ’lerin bilgi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı (KÜSGET) faaliyete geçmiştir. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1985-89) : Özellikle eğitim, istihdam ve teknik desteklerin ağırlık kazandığı bir dönemdir. 65 VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1990-94) : Bu dönemde KOBİ’lerin dış ticaret olanaklarının geliştirilmesi, eğitim, finans, teknoloji ve Ar-Ge destekleri söz konusu olmuştur. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1996-2000): Bu dönemde de KOBİ’lerin uluslar arası piyasalarda rekabet güçlerinin arttırılması amacı ile finansman, eğitim ve Ar-Ge olanakları hazırlanmıştır. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2001-05) : Açıklık öngören yapısal bir çerçeve içerisinde, endüstrinin rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi ve rekabetçi bir ortamda verimliliğin arttırılmasını sağlayarak sürdürülebilir bir büyümeye elverişli şartların yaratılması bu politikanın en önde gelen hedefi olarak belirtilen husustur. 3.3.2.1. İşletmelerin Hukuki Biçimleri Ülkemizde KOBİ’lerin %80,6’sı ferdi mülkiyet, %13,6’sı limited ve %2’si anonim şirkettir (http://isbank.com.tr/dosya/ekon_tr_kobiler2004.pdf). Özel Sektör işletmeleri tek kişi işletmeleri, şirketler (ortaklar) ve diğer ortaklık türleri olmak üzere üç başlık altında ele alınmaktadır (http://myo.mersin.edu.tr/UZAK /TP/haberleşme/hab268/bölüm4.pdf). 3.3.2.1.1. Şahıs İşletmeleri Şahıs İşletmeleri ile kastedilen hukuksal yapılanma biçimleri, işletmelerin faaliyetlerinden dolayı gerçek kişilerin sorumluluğunun olduğu yapılardır. 3.3.2.1.1.1. Tek Kişi İşletmeleri Tek kişi işletmesi, bir kişi tarafından sınırlı sermaye ile kurulan, tüzel kişiliği olmayan işletme türüdür. İşletme sahibi ile özdeşleşmiş olup, işletmenin tüm faaliyetinden o sorumludur. İş ile ilgili sorumluluk ve talepler işletme sahibine aittir. İşletmenin alacağı ve borcu demek, işletme sahibinin alacağı ve borcu demektir. Ticaret işletmelerindeki formaliteler yoktur ve kurulması kolaydır. 66 3.3.2.1.1.2. Adi İşletmeler Bu işletme şekli için ilgili hükümler Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bir şirket, Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlanan ticari işletme tanımına girmiyorsa adi şirket olarak değerlendirilmektedir. İki veya daha fazla kişinin ortak bir amaca ulaşmak için çalışmalarını ve mallarını birleştirmesi anlaşılacaktır. Adi şirketlerde şirket sözleşmesi sözlü ya da yazılı olabilirken, ticari işletmelerde yazılı olması zorunludur. Adi işletmeler tüzel kişiliğe haiz değilken, ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahiptir. 3.3.2.1.1.3. Kolektif İşletmeler Kolektif şirketler gerçek kişiler tarafından kurulabilmektedir. Kolektif şirketler ile ilgili hususlar da Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kolektif Şirket, “ticari bir işletmeyi bir ticaret ünvanı altında işletmek maksadıyla hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirisinin mesuliyeti şirket alacaklarına karşı tahdit edilmemiş olan şirket” türüdür. İşletme borçlarından dolayı işletmenin ortaklarının tüm mal varlığı ile sorumlu olmasından dolayı vergilendirme de tüzel kişiliğe değil ortakların kendisine ve kişisel ticari kazanç olarak yansıtılır. 3.3.2.1.2. Sermaye İşletmeleri Sermaye İşletmeleri ile kastedilen hukuksal yapılanma biçimleri ise, işletmelerin faaliyetlerinden dolayı tüzel kişiliklerin sorumluluğunun olduğu yapılardır. 3.3.2.1.2.1. Komandit İşletmeler Ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek maksadıyla kurulan ve şirket alacaklarına karşı ortaklardan bir veya bir kaçının mesuliyeti tahdit edilmemiş ve diğer ortak veya ortakların mesuliyeti muayyen bir sermaye ile tahdit edilmiş şirket türüdür. Sınırlı sorumluluğa sahip ortaklar komanditer ortak olarak tanımlanırken, sorumlulukları sınırlı olmayan ortaklar komandite ortak olarak tanımlanmaktadır. Şahıs 67 ve sermaye şirketlerinin bazı özelliklerini beraberinde taşıyan komandit şirket yapısı, uygulamada ülkemizde çok fazla kullanılmayan bir işletme yapısıdır. 3.3.2.1.2.2. Anonim İşletmeler Anonim şirket, “bir ünvana sahip esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlardan dolayı yalnız mamelekiyle mesul bulunan şirkettir.” Şahıs şirketlerinden farklı olarak, anonim şirketlerde ortakların sorumluluğu koymuş oldukları sermaye ile sınırlıdır. Sermaye şirketlerinin en büyük avantajı da budur. Anonim şirketler tüzel kişiliğe haizdir. Diğer bir avantajı ise, işletme sahipliğinin yani hissedarlığın devri kolaydır. Halka açık işletmelerde, likit piyasanın varlığı devir işlemlerini daha da kolaylaştırmaktadır. Anonim şirketlerin başlıca dezavantajları ise; ayrı ayrı vergilendirmeler, şirket kuruluş maliyetlerinin yüksek olması ve bürokratik formalitelerin fazla olmasıdır. İşletme sahiplerinin maaşları ile şirket karları ayrı ayrı vergiye tabi olmaktadır. Şahıs işletmelerinin çifte vergilendirmeye maruz kalması söz konusu değildir. 3.3.2.1.2.3. Limited İşletmeler Özellikle küçük işletmelere yönelik dizayn edilmiş bir hukuki yapıdır. Şahıs işletmesi olmanın verdiği avantajlarla, sermaye şirketi olmanın avantajlarına sahiptir. Bu nedenle KOBİ’lerin önemli bir bölümünün yapısı limited şirket şeklindedir. Limited şirketlerde, anonim şirketlerde olduğu gibi ortakların sorumluluğu sadece koymuş oldukları sermaye ile sınırlıdır. Ancak, anonim şirketlerden farklı olarak ortaklar tarafından konulan sermaye için hisse senedi çıkarılmaz. Limited şirketlerde ortak sayısı 2’den az, 50’den fazla olamaz. Şirket ana sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve tüm kurucuların imzalarının notere tasdik edilmesi zorunludur. Limited şirketler şahıs işletmelerinde olduğu gibi vergilendirilmektedir. Vergi yükü ortakların üzerinde olmakta, anonim şirketlerde görülen çifte vergilendirmeye muhatap olmamaktadır. 68 3.3.3. KOBİ’lerde İdari Yapılanma Türkiye’deki KOBİ’lerin büyük bir bölümünde girişimcilik, yöneticilik ve mülkiyet işletme sahibi üzerinde toplanmaktadır. Bu nedenle, küçük işletmelerde sahip/yöneticinin değerleri, motivasyonu, davranışları amaç ve hedefleri işletme üzerinde en belirleyici faktör olmaktadır. KOBİ’lerin yöneticileri, genellikle teknik ve ticari açıdan kabiliyetli ve risk yüklenebilen kişiler olarak bilinirler. Ancak, diğer çalışanların değer ve tutumlarının örgütü etkileme derecesi düşüktür. Yani, sahip yöneticinin işletme üzerindeki hakimiyeti esastır (Dinçer, 1992, 350). İşletmelerin yönetim tarzı, amaç ve varsayımları, değerleri, sahip yönetici tarafından ortaya konmakta ve şekillendirilmektedir. Küçük işletmelerde tepe yönetiminin yapısı genellikle üç şekilde olmaktadır (Dinçer, 1992, 355; Özgen ve Doğan,2000,7) : • Monografik: İşletmenin bütün politikaları tek sahip/yönetici tarafından belirlenmektedir. Yönetici tek hakimdir ve hemen hemen bütün fonksiyonlarla kendisi ilgilenmektedir. Astlarına yapacakları işi, emir ve talimatlarla bildirmektedir. • Oligarşik: Hisselerin çoğunu elinde tutan ortakların desteklediği, bir veya iki uzmanın hâkimiyetinde olan bir yapı söz konusudur. Genellikle ortaklar arasından seçilen bu yöneticiler, daha çok teknik uzmanlardır ve her biri değişik fonksiyonların yerine getirilmesini üstlenmektedirler. • Aristokratik: Sahiplerin ve aile fertlerinin yönetime katılmadığı ve dışarıdan bir yöneticinin tayin edildiği bir yönetim yapısıdır. İşletme sahipleri, yöneticiyi tayin etmekle beraber, genel politikaları kendileri belirlemektedirler. KOBİ’lerde bütün yetki ve sorumlulukların tek kişide toplanmasının bazı yararları olduğu gibi, olumsuz yanları da vardır. Bunların başında, işletme fonksiyonları çeşitlendikçe ve karmaşıklaştıkça sahip/yöneticinin yetersizleşeceği gelmektedir. KOBİ’ler, işletme fonksiyonlarının çeşitlenmesine karşılık, yöneticinin yetersizleşmesi ve yöneticilere yetki devretmemesi nedeniyle, batmak veya bağımsızlığını kaybetmek endişesiyle karşı karşıya kalabilecektir (Dinçer, 1992, 359-365). 69 Yöneticinin veya işletme sahibinin yönetme yeteneğinin, KOBİ’ler için önemi büyüktür. Yönetme yeteneği geniş anlamda, çalışanları, mali kaynakları, mal stoklarını yönetmeyi, politikaları iyi tayin etmeyi, uygun metotlar uygulamayı, çalışanlarla, alıcılarla ve halkla iyi ilişkiler kurmayı kapsamaktadır. Böyle bir yetenek ise, eğitim ve tecrübe gerektirmektedir. Pek çok KOBİ yöneticisi için, işletme yönetiminde karşılaşılabilecek değişik sorunları çözmede bilgili olma ve tecrübe en büyük yardımcıdır (Özgen ve Doğan, 2000,8). KOBİ’lerde sahipler, aynı zamanda üst yönetici durumundadırlar. Bununla bağlantılı olarak, işletme fonksiyonları belirgin biçimde ayrılmamış ve dolayısıyla üretim, finansman, personel ve pazarlama faaliyetleri genellikle işletme sahip/yöneticisinin eğitim, bilgi ve şahsi yetenekleri ile orantılı olarak sınırlı bir kapasite ile yürütülmek durumunda kalınmıştır (Conkar,1990, 51). KOBİ’lerin büyük bir çoğunluğu yönetimi profesyonel yöneticilere devretme konusunda çekingen davranmaktadırlar. Türkiye şartlarında, KOBİ’lerin finansal durumlarının da buna el vermediği açıklıkla söylenebilir. Ancak, pek çok KOBİ sahibi de, yönetime profesyonel yönetici getirmeyi sakıncalı bulmaktadırlar. Bunun sebeplerine gelince; profesyonel yöneticinin, mal sahibi yönetici gibi işletmeye bağlı çalışmayacağı, risk altına girmediğinden işletme yönetimine gereken önemi vermeyeceği, pratik bilgilerinin ve tecrübesinin yetersiz oluşu v.b faktörlerdir(Özgen ve Doğan,2000,9) . İşletmeler, sahibi olan tek kişi tarafından veya sahipleri olan bir çok kişi tarafından yönetilmektedirler (Aktepe, 1988, 33). KOBİ sahibinin başarıya ulaşması için, yönetme, zihinsel yetenekler, insanları anlayabilme yeteneği, iletişim kurabilme, teknik bilgi, karar verebilme ve algılama yeteneği gibi pek çok özelliği bünyesinde taşıması gerekmektedir (Özgen ve Doğan, 2000,10) Karataş KOBİ’lerin yönetim işlevine ilişkin ve diğer işletmelerden ayırt edici özelliklerini aşağıdaki şekilde belirtmiştir (KOBİ El Kitabı, 2003, 62-63 ; Karataş, 1991, 21). • KOBİ yönetimi, işletme mülkiyetinden kaynaklanan bir hakla işletme sahibi tarafından yürütülür ve bu nedenle süreklilik arz eder. İşletme sahibinin bu 70 hakkını kimse elinden alamaz. Dolayısı ile işletme sahibi yöneticilik işlevini ölümüne, haklarını diğer bireylere devredene ya da işletme faaliyetine son verinceye kadar devam ettirir. • KOBİ’lerde yönetim işlevi işletme sahibi tarafından yerine getirilir. İşletme sahibi işletmesini bağımsız olarak yönetir. • KOBİ’lerde yönetici ve çalışanlar arasında doğrudan ve kişisel ilişki, yöneticinin örnek davranmasını gerektirir. • KOBİ’lerde bu yönetim anlayışı esnekliği arttırır. Ast ve üst ilişkileri doğrudan ve kişisel olarak gerçekleşir. 3.3.3.1. Aile İşletmeleri Türkiye’de KOBİ’lerin büyük çoğunluğu, aile işletmeleri biçimindedir. Aile işletmeleri, ülkemizin temel iktisadi gerçeklerinden birisidir. Ülke ekonomisinin çok büyük bölümünü, aile işletmeleri niteliğinde olan büyüklü küçüklü binlerce KOBİ oluşturmaktadır (Satıcı, 2004; Gümüştekin, 2005, 73). Aile işletmeleri, yalnızca iktisadi olarak değil, gerçekleştirdikleri istihdam ve üretime katılma biçimleri açısından da çok önemli bir konumdadırlar. Ülkemizin sosyal ve kültürel hayatının da yapı taşları konumundaki bu işletmeler, çok önemli işlevleri yerine getirmektedirler. Aile işletmesi, genel olarak sahipliği ve yönetimi bir kişi veya aileye ait olan işletmelerdir. Aile işletmelerinde; aile, hem işletmenin kurucusu hem de işletmenin yöneticisi konumundadır. Girişimci, hem patron hem de yöneticidir. Bir işletmenin aile işletmesi olduğunu gösteren başlıca dört unsur vardır. Bunlar (Gümüştekin, 2004, 521); • Aile bağları, yönetimden kimin sorumlu olacağını ortaya koyar. • Şimdiki veya daha önceki yöneticinin çocukları, işletmenin yönetiminde görev alırlar. • İşletmenin ünü aileyle birlikte gelişir. Aile üyelerinin davranışları, işletmede çalışsın veya çalışmasın işletmeye mal edilir. • Aile üyelerinden birisinin işletmedeki konumu, onun aile içindeki konumunu da etkiler. 71 Aile işletmesi, ailenin geçimini sağlamak veya mirasın dağılmasını önlemek için kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi tarafından yönetilen, yönetim düzeylerinin çoğunluğunun aile üyelerince doldurulduğu, karar almada büyük ölçüde aile üyelerinin etkili olduğu ve aileden en azından iki neslin istihdam edildiği işletmedir (Karpuzoğlu, 2000, 7-8). KOBİ niteliğindeki aile işletmelerinde hiyerarşik yapıda yer alan karar ve icra organlarının önemli bir kısmı, aile bireylerinden oluşmaktadır. Hiyerarşik yapıdaki temel karar ve icra organlarının önemli bir kısmı aile üyelerinden oluşan bu işletmelerdeki yönetim, literatürde “ailesel yönetim” olarak adlandırılmaktadır (Akdoğan, 2000, 32). Türkiye'de ekonominin çok önemli bir parçası olan aile işletmelerinin oranı, %95’ler civarındadır (Sarıer, 2004 ; HR, 2003, 37). Dünyadaki tüm işletmelerin %70’inden fazlası aile işletmesidir (Leeders, Waarts, 2003). Ülke ekonomilerinde aile işletmeleri önemli bir yer tutmaktadır. Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin istatistiklerine bakıldığında, aile işletmelerinin hakim bir yapı arz ettikleri görülmektedir. Örneğin ABD'de tüm işletmelerin %80'inden fazlası aile işletmesidir. Kanada'da bu oran % 70, İspanya için % 80, İtalya için %95, İsviçre için %85’tir. Amerika'daki 500 büyük işletmenin %35'i ailelerce yönetilen işletmelerdir. Bu ülkede özel sektörde çalışan işgücünün %35'i aile işletmelerince istihdam edilmektedir. GSMH'nın %43'ü aile işletmelerince sağlanmaktadır. Bu işletmeler, Amerika'da 40 milyondan fazla insanı istihdam etmekte ve ücretlerin % 65'ini ödemektedir (Sarıer, 2004; Gümüştekin, 2005,74). KOBİ’lerde girişimci doğrudan faaliyetlere katılmakta, çoğu zaman hem işinin başında iş görenlerle birlikte üretimde bulunmakta, hem hammadde alımı ve pazarlamayla ilgilenmekte hem de banka, vergi, sigorta işlemleriyle uğraşmaktadır. Ancak, işletme ölçeği büyüdükçe girişimcinin her konu ile bizzat ilgilenmesi güçleşmektedir. Bu nedenle, girişimci önce üretim sürecindeki işini iş görenlere devretmekte ve kontrol görevini üstlenerek, katkısını daha üst konumlara çıkarmaktadır. Yani işletmede daha çok genel yönetim işlevlerini üstlenmektedir. Ancak, KOBİ’lerde tepe yönetiminde iş bölümüne gitmek veya bu görevi profesyonel bir yöneticiye devretmek çoğunlukla tercih edilmeyen bir davranış biçimidir. Girişimcinin piyasa 72 hakkındaki bilgiyi toplama ve değerlemedeki yetersizliği, nitelikli personel istihdamından kaçınması, yetki devretmemesi ve başka yönetici istememesi, KOBİ’lerde yanlış kararların alınmasına ve esnek bir yapının oluşturulmasına engel olmaktadırlar (Börü, 1997, 177; Gümüştekin, 2005,75 ). KOBİ’lerde hiyerarşik yapıdaki karar ve icra organlarının önemli bir kısmı aile bireylerinden oluşmaktadır. Küreselleşme, bilgi ekonomisi, hızlı değişen bilgi ve iletişim teknolojileri, yeni pazar fırsatları ve ekonomik krizlerin yaşandığı bir ortamda giderek karmaşık hale gelen işletme faaliyetleri ve büyüyen işletme ölçeği karşısında, işletme sahibinin ve aile bireylerinin bilgi ve becerilerinin yetersiz kalması, değişime uyum sağlamayı güçleştirmektedir. Ayrıca, yeni uzmanlık alanlarının ortaya çıkması, bilginin önemli bir değer haline gelmesi, işletme-çevre ilişkilerinin önem kazanması ve organizasyon yapılarının karmaşık hale gelmesi nedeniyle zaman ve bilgi düzeyi açısından girişimci yetersiz kaldığından işletmelerde başka yöneticilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Değişimi kavrayacak ve değişime yaratıcı tepkide bulunabilecek uzman kişiler arasından seçilen ve işletmelerde karar organı işlevini üstlenen bu yöneticiler, “profesyonel yönetici” olarak adlandırılmaktadır. Girişimcilerin profesyonel yöneticilere yer açmamaları durumunda, büyüme sürecinde pek çok fırsat kaçırılabilir veya ele geçen fırsatlar uygun şekilde değerlendirilmeyebilir (Özgener, 2003, 3-4). Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde karar alma işlemi, işletme sahibince veya ortaklarca yerine getirilebilir. Orta ölçekli işletmelerde yetki, kısmen de olsa yönetici veya astlara devredildiğinden kararlar birlikte alınabilmektedir. Ancak son söz nihayetinde üst yönetimindir. Bu nedenle KOBİ’lerde karar alınırken, büyük ölçekli işletmelerinkine oranla bilimsel teknikler daha az kullanılabilmekte, buna karşın hızlı ve esnek kararlar alınabilmektedir (Tosun, 1990, 306). Tosun’a göre (1990, 308) iyi bir kararın taşıması gereken özellikler aşağıdaki gibi sıralanabilecektir. • İnceleyici, yaratıcı, yetenek geliştirici ve değerlendirici faaliyetleri içermelidir. • İşletmenin iç ve dış koşullarına değerlendirmeleri kapsamalıdır. ilişkin yeterli bilgileri ve 73 • Sayısal verilere dayanarak hazırlanan analizlerle beraber subjektif faktörlere ilişkin değerlendirmeler de ek olarak yer almalıdır. • Amaca uygun şekilde hazırlanmalıdır. • En uygun sürç ve süreyi içerebilmelidir. 3.3.3.2 KOBİ’lerin Örgütlenmeleri Örgütlenme; “üretim faktörlerini sistemli, uyumlu ve etkili biçimde kullanarak mal ve hizmet üretmek için insanların, görevlerini en iyi biçimde yapmak üzere düzene monte edilmeleri ve her türlü araç, gereç, malzeme ile donatılmaları” şeklinde tanımlanabilecektir. KOBİ’lerde diğer işletmeler gibi bir takım örgütlenme ilkeleri ile karşı karşıya kalabilmektedir. Örgütlenme ilkeleri, örgütsel yapının oluşturulmasında KOBİ sahip, ortak ve/veya yöneticilerinin rehber olarak kullanabilecekleri kurallar bütünüdür. Yeni kurulacak bir işletme yapısı veya mevcut bir örgütsel yapının değerlendirilmesinde göz önüne alınması gereken bu ilkeler aşağıdaki gibi sıralanabilir (Müftüoğlu, 1993, 120). • Amaç Birliği • Kumanda Birliği • Yetki ve Sorumluluk Denkliği • Görevlerin Açıkça Belirlenmesi • Hiyerarşik Basamakların Belirtilmesi • Fonksiyonel Görev Benzerliği • İşe Göre Adam • Yönetim Birliği • Sınırlı Yönetsel Alan • Örgüt İçi Açık İlişkiler • Yetki Devrine Gidilmesi • Esnek Bir Yapı Kurulabilmesi • Merkezi ve Yeniden Yönetim Dengesinin Sağlanması • Örgütsel Yaşamda Sürekliliğin Amaçlanması 74 KOBİ’lerin genelde, büyük işletmelere göre daha küçük bir örgütsel yapıya sahip olmalarından dolayı, iş bölümü uygulaması daha kolay olabilir. Bu işletmelerde çalışan insanların hemen hemen hepsinin birbirini tanıması iş bölümünde kolaylık sağlamaktadır. Bundan dolayıdır ki, KOBİ’lerde kimin ne yapacağı, kimden emir alıp kime emir vereceği açık bir şekilde belirlenmiş durumdadır. Bu olumlu bir etki olarak göze çarpmaktadır. Ancak küçük işletmelerde formel yapılanmaya yeterince önem verilmediği gözlenmektedir. Çünkü yönetici kimin ne yapacağını kendisi saptamaktadır. Bu noktadan da anlaşılabileceği gibi yöneticinin olmadığı zamanlarda işler aksayabilecektir (Müftüoğlu, 1993, 120). Karataş’a göre (2003, 62-63) KOBİ’lerin yönetim işlevine ilişkin ve diğer işletmelerden ayırt edici özellikleri; • KOBİ’lerde işletme sahibi yönetici tüm yetkileri kendisinde toplar onun için merkezi yönetim vardır. İşletme sahibi tüm işletmeye egemendir. İşletmede tam ve tartışmasız bir otorite vardır. • KOBİ’lerde işletme sahibi işletme politikasını belirleyen tek kişi niteliğindedir. İşletmenin tüm faaliyetlerinden o sorumludur. • İşletme sahibinin çok güçlü pozisyonu ona subjektif kararlar alma olanağı verir. • İşletme sahibi yönetici başkalarına hesap verme sorumluluğu olmadığından karar almada kendini daha rahat hisseder. Bu yüzden daha rahat ve esnek davranabilir. • KOBİ’lerde işletme sahibi ortaya çıkabilecek her türlü soruna anında müdahale edebilir. • KOBİ’lerde işletme amaç ve politikalarını işletme sahibi belirlediğinden amaç çatışması yaşanmaz. Uzmanlaşmaya gelince KOBİ’lerde örgüt amaçlarını gerçekleştirecek işler rasyonel bir takım kriterlere göre parçalara ayrılmalı ve herkes kabiliyetli olduğu işte derinlemesine uzmanlaşmaya çalışmalıdır. Ne var ki, kimi zaman yapılacak örgüt içi yer değiştirmeler veya etkin rotasyonlarla, olumsuz koşullarda karşılaşabilecek bir çok sorun giderilebileceği gibi motivasyonel bir yapı da kurulabilecektir. Burada, yönetim 75 biçimi ve liderlik tarzı önemlidir. Herhangi bir örgütün koordineli bir biçimde faaliyetini sürdürebilmesi için iyi bir biçimde yönetilmesi gerekmektedir. Bu yönetim fonksiyonunu da yönetici yerine getirir. Burada ifade edilmek istenen yönetici “Lider” yöneticidir. Yönetici lider, başında bulunduğu organizasyonu yöneten, ileriye götüren ona öncü olan kişidir (Üçok, 1998, 162). KOBİ’lerde uygun bir liderlik biçiminin seçilmesi, aynı zamanda işletme sahiplerinin amaçlarının gerçekleşmesine de yardımcı olabilecektir (Alpugan, 1988, 162). Haberleşme sisteminin herhangi bir organizasyon yapısı için taşıdığı rol çok önemlidir. Hatta organizasyonları bir haberleşme sistemi olarak ele alıp, haber akışını böyle bir sistem içinde incelemek de mümkündür (Koçel, 1993, 221). KOBİ’lerin örgütlenme faaliyetleri içerisinde haberleşme işlevi ile iş bölümü ve uzmanlaşma uygulamaları da ayrı bir yer tutabilmektedir. İşletme büyüdükçe ve örgüt yapısı karmaşıklaştıkça haberleşmenin önemi giderek artacaktır. Çoğunlukla formel bir yapıya sahip olmayan küçük işletmeler açısından haberleşmenin önemi göz ardı edilmemelidir (Alpugan,1988, 170). Birçok KOBİ yöneticisi veya sahibinin piyasa verilerinin temini ve değerlendirilmesinde, mesleki ve teknik bilginin yetersiz kalması, sorunların giderilebilmesi için uzman eleman istihdamından da kaçınmaları, çoğu zaman alternatif yönetici istememeleri, yetki devretmemeleri vb. gibi durumlarda bu firmalar; yanlış kararlarla esnekliklerini ve zaman başarılarını da kaybedebilmektedirler. Sabuncuoğlu’na göre (1994, 1) ekonomik krizlerin işletme (müteşebbis) düzeyinde meydana getirdiği etkiler; üretim etkisi, istihdam etkisi, ticari (ithalat-ihracat ve iç pazar satışı) etki, mali yapı etkisi, yatırım etkisi, çalışma sermayesi etkisi, sosyal ve psikolojik etkisi, karlılık etkisi ve yönetsel etkidir. Bu etkiler olumlu ve olumsuz yönde olabilir. Krizin olumlu ve olumsuz etkileri yapılan bir araştırmada şöyle belirlenmiştir (Sabuncuoğlu, 1994, 2-3): 76 a) Olumlu Etkileri: Yeni Pazar arayışları, dış pazarlara açılma gereği, maliyetlerin azaltılması gereği, öz kaynakların öneminin anlaşılması, kalitenin önem kazanması, AR-GE’nin önem kazanması. b) Olumsuz Etkiler: Merkezi yönetim nedeniyle yaratıcılığın azalması, örgüt içi çatışma ve gerilimin artması, finansal sorunların artması, işten çıkarmaların artması ve çalışan motivasyonunun düşmesi, sabit giderlerin ve atıl kapasitenin artması, teknolojik yenilenmenin durması, güven ortamının sarsılarak otorite boşluğunun doğması. 3.4. Örgüt Yapılarının Ölçümü Çalışmamızda örgüt yapılarını belirlemek için nesnel ölçüm teknikleri kullanılmıştır. Bu tekniklerde, örgüt yapısındaki ilişkiler doğrudan araştırmacı tarafından değerlendirilir. Bireylerin algılamasından yararlanılmaz. Burada toplanan bilgilerin (örneğin hiyerarşik kademe sayısı vb. gibi) daha sonra doğruluğu kontrol edilebilir (Gerloff, 1985, 225; Kılıç, 2003). Örgüt yapısının ölçümünde literatürde daha önce test edilmesi ve ölçülmesi nedeniyle araştırmanın uygulama bölümünde Pugh vd.’nin (1968) Aston çalışmaları sonucu belirledikleri örgüt yapısı değişkenleri (merkezileşme, biçimlendirme, standartlaşma, formelleşme ve uzmanlaşma) nesnel bir ölçüm tekniği olarak temel alınacaktır. Örgüt yapısı en genel anlamda, önceden iş rollerini, sorumlulukları, faaliyetleri ve sistemleri önceden göz önüne alarak formel olarak belirlenmiş ilişkiler ve düzenlemelerdir şeklinde tanımlanabilir. Diğer bir ifadeyle örgütün fonksiyonlarının faaliyetlerinin ve düzenlemelerinin formel olarak gözden geçirilmesi de denilebilir. Dolayısıyla, örgüt yapısı örgütün faaliyetleri ve ilişkilerinin nasıl düzenlendiğine ilişkin bir harita olarak düşünülebilir. Örgüt yapısı, sosyal etkileşimlerden etkilenir. Örgütün tepe yöneticileri ve kurucuları tarafından tasarımlanır ve şekillendirilir (Danışman 2002; Kılıç, 2003). 77 Bu çerçevede örgüt yapısı kavramı genel olarak aşağıdaki görüşleri içermektedir (Danışman, 2002, 20; Kılıç, 2003): • Fonksiyonel alanlar anlamında insanlar arasında görevler ve sorumluluklar paylaştırılır. • Örgüt yapısının göstergeleri; kurallar, düzenlemeler, politikalar ve prosedürler şeklinde belirlenmiştir. • Otorite ilişkileri tanımlanmıştır. • Formel rapor sunma ilişkileri önceden tasarımlanmıştır. Örgüt yapısının ölçümüne ilişkin parametreler Aston Araştırma Grubu tarafından geliştirilmiştir (Pugh, Hickson, Hinings ve Turner, 1968). Yapılan örgütsel çalışmalarda Aston Grubunun parametreleri teorik ve ampirik olarak yapılandırılmıştır. Bu çalışmalarla ölçeklerin güvenilirliği ve geçerliliği test edilmiştir (Danışman, 2002; Kılıç, 2003). Örgüt yapısının özelliklerini tanımlamak amacıyla Aston Araştırma Grubunun geliştirmiş olduğu beş parametre literatürde birincil olarak bürokrasi yaklaşımına (Weber, 1947; “specialization”; Kılıç, 2003) standartlaşma dayanmaktadır. “standardization”; Bu parametreler; formelleşme uzmanlaşma “formalization”; merkezileşme “centralization” ve biçimlendirme/dikey farklılaşma “configuration” olarak sıralanabilir. Fonksiyonel uzmanlaşma, standartlaşma ve formelleşme değişkenleri örgütün temel faaliyetlerinin yapılandırılmasını, merkezileşme değişkeni ise örgüt içerisindeki yetkilendirmeyi ve örgütsel özerkliği temsil eder. Bu parametreler aşağıda kısaca açıklanacaktır: a) Uzmanlaşma, örgütün fonksiyonlarındaki farklılaşma derecesidir. Her bir fonksiyon belirli birim, iş ve kişilerden oluşur. Pozisyonlar arasındaki resmi görev dağılımı, örgütteki iş bölümü olarak düşünülebilir. b) Standartlaşma, örgüttün düzenli olarak tekrar eden standart prosedürleri ve kuralları olarak tanımlanabilir. 78 c) Formelleşme, örgütte prosedürlerin, kuralların, direktiflerin ve iletişimin yazılı olarak yapılma derecesi olarak tanımlanabilir. d) Merkezileşme, karar alma yetkisinin örgütün üst kademeleri tarafından yapılması olarak tanımlanabilir. e) Biçimlendirme, örgütteki çalışanların rol yapıları olarak tanımlanabilir. Örgütün yatay ve dikey olarak farklılaşma derecesi, kontrol alanının genişliği şeklinde ifade edilebilir. Örgüt yapısının anlaşılması yapısal özelliklerin tanımlanmasını gerektirir. Burns ve Stalker (1961) bürokrasi anlayışının tersini açıklamış ve savunmuşlardır. Örgüt yapılarını mekanik ve organik yapılar olarak tanımlamışlardır. Mekanik yapıda, yüksek seviyedeki uzmanlaşma, formel tanımlamalar, rol ve sorumlulukların ayrıntılı olarak tanımlanması üzerinde durulmuştur. Organik yapı da ise, yüksek seviyede esneklik, enformel örgüt tarzı, daha az dikey farklılaşma ve daha çok yatay iletişim üzerinde durulmuştur (Kılıç, 2003). Yapılan ileriki kavramsal ve ampirik araştırmalarda bürokratik ve organik yapı arasında kalan örgüt şekilleri açıklanmıştır (Mintzberg, 1979; Pugh, Hickson ve Hinings, 1969; Miller ve Friesen, 1984). Örneğin, Mintzberg (1979) örgüt şekillerini beş biçimsel yapı olarak: Mekanik bürokrasi, profesyonel bürokrasi, bölümlenmiş biçim, adhokrasi ve basit yapı şeklinde tanımlamıştır. Bu çalışmada, Mintzberg ve Aston Araştırma Grubunun örgüt yapısına ilişkin sınıflandırmaları; (1) hiyerarşik bürokrasi, (2) kişisel olmayan bürokrasi, (3) basit yapı ve (4) adhokrasi olarak dört şekilde değerlendirilecektir (Hofstede, 1985;Danışman, 2002; Kılıç, 2003): a) Hiyerarşik bürokrasi, Aston grubu, hiyerarşik bürokrasiyi tam bürokrasi “full bureaucracy” olarak isimlendirmişlerdir. Hiyerarşik bürokrasi, örgütteki faaliyetlerde yüksek seviyede uzmanlaşma, standartlaşma, dar 79 tanımlanmış kurallar ve prosedürler, yoğun dökümantasyon, merkezi karar verme şeklinde karakterize edilebilir. b) Kişisel olmayan bürokrasi Pugh ve diğerlerinin (1969) iş akışı bürokrasisiyle benzeşmektedir. Kişisel olmayan bürokrasi, standart faaliyetler, karmaşık kontrol prosedürleri, daha az merkezileşme derecesi ve yatay farklılaşma olarak karakterize edilebilir. c) Basit yapı, iş fonksiyonlarındaki minimum uzmanlaşma, minimum farklılaşmış hiyerarşik kademeler ve minimum formelleşmiş ve standartlaşmış iş prosedürleri ve politikaları olarak açıklanabilir. Bu tür bir yapıda, kontrol alanı çok dardır ancak karar verme otoritesi merkezileşmiştir. d) Adhokrasi, bürokrasinin tersidir. Adhokrasi‘de formelleşme, standartlaşma ve merkezileşme düşüktür, görevler karşılıklı ayarlamalar yapılarak yerine getirilir, yapı fonksiyonlara ayrılır ve örgüt çalışanları her bir fonksiyonda uzmanlaşır. Bütün taraflar karar almada yer alırlar. Formelleşmiş ve standartlaşmış prosedür ve politikalardan çok ad hoc şeklinde yani çalışanların herhangi resmi bir kurala bağlı olmaksızın yöneticileriyle ve diğer çalışanlarla görüşebilme imkanları vardır. Aston Araştırma Grubunun yapısal boyutlarının yukarıda açıklanan dört yapısal tipolojiyle ilişkisi Tablo 4.’de gösterilmektedir. 80 Tablo 4. Yapısal Boyutlar ve Yapısal Tipolojiler Yapısal Tipolojiler Yapısal Boyutlar Hiyerarşik Kişisel Bürokrasi Olmayan Adhokrasi Basit Yapı Bürokrasi Fonksiyonel Uzmanlaşma Yüksek Yüksek/Orta Yüksek Düşük Formelleşme Yüksek Yüksek/Orta Düşük Düşük Standartlaşma Yüksek Yüksek Düşük Düşük Merkezileşme Yüksek Orta/Düşük Düşük Yüksek Dikey Farklılaşma Yüksek Orta/Düşük Düşük Düşük Orta/Düşük Yüksek/Orta Yüksek Düşük/Orta Kontrol Alanı Kaynak: Danışman, Ali (2002) “Culture and Structure in Organizations: Investigating the Effects of Industry and Contextual Factors on Their Relationships Across Turkish and Canadian Firms”, Doctorate Dissertation. Yaşanan ekonomik krizlerin maliyetleri çok ağırdır. Bu maliyetler, makro seviyede ülke ekonomilerinin kötüleşmesi, birim bazda ise ekonominin en küçük yapı taşı olan firmaların yaşadığı sıkıntılardır. Mevcut bölümde işletmelerin yaşadığı sıkıntılar, işletmenin temel fonksiyonları bağlamında ele alınarak açıklanmaya çalışılmıştır. Bu sınıflandırma içerisinde olmayan veya daha ayrıntılı olarak ele alınmasını gerektiğini düşündüğümüz konular ise bir alt başlık olarak verilmiş değerlendirmeler bu noktalardan hareketle irdelenmeye çalışılmıştır. 81 BÖLÜM IV EKONOMİK KRİZLERİN KOBİ’LERE YANSIMALARI VE KOBİ’LERDE KRİZ YÖNETİMİ Günümüz global platformda, çevresel faktörlerde yaşanan hızlı ve kararlı değişimler her seviyedeki işletmelerin kriz olarak nitelendirilebilecek olgularla karşı karşıya kalmasına yol açabilmektedir. Krizlerin ölçeği ne olursa olsun her büyüklükteki örgütü etkilemesi beklenmekle birlikte, bu etkilerin boyutları farklı olabilecektir. Sosyoekonomik izdüşümü noktasında çok fazla öneme sahip olan KOBİ’ler, yapısal hassasiyetlerinden dolayı çeşitli nedenlerle ortaya çıkan kriz süreçlerinden büyük oranda etkilenmektedirler. Bahse konu noktadan hareketle, bu bölümde yaşanan ekonomik krizlerin küçük ve orta ölçekli işletmelere yansımaları ve kriz yönetim faaliyetleri tartışılmaya çalışılmıştır. 4.1. Ekonomik Krizlerin Küçük Ve Orta Ölçekli İşletmelere (KOBİ)’lere Yansımaları Çalışmanın bu bölümünde öncelikli olarak ekonomik krizlerin KOBİ’ler üzerindeki etkileri belirlenmek istenmiş, bu noktada derinlemesine bir tartışma için işletme yazınında “işletme fonksiyonları” olarak bilinen temel sınıflandırma kullanılmıştır. Çalışmanın yönünün belirlenmesinin ardından, günümüz işletmeleri için hayati öneme sahip kriz yönetimi olgusunun KOBİ’lerde uygulanması değerlendirilmeye çalışılmıştır. 4.1.1. Ekonomik Krizlerin Yönetim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri Kriz süreci, işletme ve çalışanları üzerinde birçok kalıcı etki bırakabilmektedir. İşletme fonksiyonları bağlamında ele alındığında yönetsel süreçte krizin etkileri aşağıdaki şekilde gösterilebilecektir. 82 Örgüt dışından gelen bilgilerin yetersizliği ve örgüt içi iletişimde yaşanan kopukluklar kriz dönemlerinde örgüt içi iletişimin bozulmasına neden olacaktır (Kiesler, Sproull, 1982, 555; Özdevecioğlu, 2002,99 ). Krizlerin işletmelerin normal karar verme süreçlerini bozması ve tepe yöneticilerinin tüm kararlardan haberdar olmak istemeleri ayrıca kriz dönemlerinde örgüt açısından hızlı ve doğru karar verme gerekliliğinin artması, örgüt içerisinde yetkilerin merkezileşmesi eğilimini doğurur (Dinçer, 1992, 284). Kriz öncesinde, kararlar koordine edilerek, tartışılarak alınırken, kriz döneminde yönetici dönemin özelliği gereği en yakınındaki birkaç yöneticisine veya patronuna sorarak karar verir. Kararların hızlı ve tek merkezden alınıyor olması ve sağlıklı karar için ihtiyaç duyulan bilgilerin gecikmesi kararların kalitesini bozacaktır (Barton, 1993, 78). Kriz dönemlerinde yaşanan belirsizlik nedeniyle işletmeler anlık olarak veya geçici bir süre hareketsiz kalabilir (Miller, 1991, 38 ; Kiesler, Sproull, 1982, 560). Bu hareketsizlik eğilimi, işletmenin yeni girişimlerde bulunmasını engeller. O anki sabit durumu en azından sabit bir halde sürdürme gayreti ortaya çıkar. Belki bu durum, kriz anında bile geçicidir, ancak, işletmeyi olumsuz etkileyeceği şüphesizdir (Özdevecioğlu, 2002, 99). Krize maruz kalmış işletmelerde kalmanın riskli olması nedeniyle çalışan personel sürekli olarak gelecek korkusuyla yaşamaya başlayacaktır. (Tack, 1994, 58) Buna ek olarak personelde kriz sonrasında ciddi psikoloji sıkıntılar da ortaya çıkmaktadır. Bennett ve arkadaşlarının (1995,1030) yaptığı bir çalışmada, kriz dönemlerinde örgütsel bağlılığın azaldığı görülmüştür. Yapılan bir araştırmada krizin çalışanlarda psikolojik çöküntü yarattığı tespit edilmiştir. Süreç sonrası çalışanlar, özellikle kalifiye personel alternatif işleri değerlendirecek ve artık firmada kalmak istemeyeceklerdir (Özdevecioğlu,2002,100). 4.1.2. Üretim Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri İSO tarafından yapılan bir araştırmada, krizle birlikte üretimi azalan işletmelerin ölçeklerine göre sınıflandırmalarında, büyükten küçüğe doğru sırasıyla küçük ölçekli 83 işletmeler, büyük ölçekli işletmeler, orta ölçekli işletmeler olarak belirlenmiştir (Güvemli, 2001, 59-60; Ekşi, 2007,75). Ülkemizde olduğu gibi işletmelerin yatırım yapabilmek için kaynakların bankadan sağlandığı ülkelerde krizler üretimi derhal tetikleyecektir. Kriz dönemlerinde faizlerin yükselmesi, yatırımların azalmasına, talebin azalması da üretimin düşmesine ek olarak ta işsizliğin artmasına neden olacaktır (Tuncel, 2002, 81). Tablo 5. Taleplerdeki Sektörel Değişim 1993 1994 1995 (*) 7,0 (6,3) 16,8 (9,0) 8,1 (3,8) Elektrik Gaz ve Su 9,7 6,1 12,9 İmalat Sanayi 8,9 (8,4) 18,6 Gıda 8,1 1,0 5,7 Tekstil (0,7) (2,5) 16,7 Kağıt ve Kağıt Ürünleri 19,2 (11,9) 21,2 Kimya Sanayi 7,4 (4,6) 23,1 Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler 6,1 (4,3) 15,0 Metal Ana Sanayi 13,7 (4,2) 13,7 Makineler 16,8 (25,7) 31,3 Toplam Sanayi Madencilik (*) Haziran Kaynak: DİE, Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar, Ekim 1995 Toplam sanayi üretimi 1993 yılında % 7,0 iken, 1994 yılında krizin olumsuz etkisiyle azalan taleplere bağlı olarak sanayi üretimi % -6,3 olarak azalma göstermiştir. 1994 krizinde, imalat sanayinde en olumsuz şekilde etkilenen sektör otomotiv sektörüdür. 1993 yılında 343.481 adet otomobil üretilmişken, 1994 yılında bu rakam 208.531 adede düşmüştür (TÜSİAD, 1999, 98). 1994 Ocak ayında ekonomik krizin başlamasıyla birlikte ilk tedbir olarak üretime ara vermekle başlayan, giderek de işçi sayısında büyük miktarlarda azaltmalara giden otomotiv sanayi bu kararlarından sonra neredeyse kriz ile iç içe geçmiştir (Parasız, 2002, 435; Kınaytürk, 2006,105). Ülkemizde mevcut olan KOBİ niteliğindeki işletmeler, ağırlıklı olarak imalat sanayinde faaliyetlerini sürdürmektedirler (Bekçi ve Usul, 2001, 115). Bu durum 84 işletmelerin üretim faaliyetlerinde uzmanlaşmalarına vesile olmaktadır. Ancak kriz dönemlerinde ortaya çıkan anormal şartlar olağan faaliyetlerden uzaklaşmayı gerektirdiğinden üretim konusunda ciddi sorunlar ile karşılaşılabilecektir. Yaşanılan sorunların ana çıkış noktası üretim hacmindeki ciddi düşüşler ve buna bağlı olarak işletmeyi endirekt etkileyen diğer faaliyetlerdir. Bu etkenler; vasıflı eleman eksikliği, tedarik maliyeti ve gecikmeleri, teknolojik değişimleri izleme, esnek üretim yapma zorluğu ve ve siparişleri karşılamada yaşanılan sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır (Zehir ve Diğerleri, 2003 , 402; Ekşi, 2007,75). 4.1.3. Pazarlama Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri Kriz zamanlarında talepte genel bir daralma meydana gelmekte ancak bu daralma en ciddi anlamda gelir esnekliğine bağlı ürünlerde kendini göstermektedir (TOBB, 2001, 3). TCMB tarafından ortaya konulan bir raporda, 2001 yılında özel tüketim harcamaları %9,2 oranında azalmıştır (TCMB, 2005, 16; Ekşi, 2007, 76). Kriz dönemlerinde pazarlama sorunları ile ilgili olarak İSO (2003,24) tarafından yapılan çalışmalarda, satışları azalan işletme sıralamasında önceliği yine küçük ölçekli işletmelerin, ikinci sırayı büyük ölçekli işletmelerin ve üçüncü sırayı da orta ölçekli işletmelerin aldığı tespit edilmiştir. KOBİ’lerin geleneksel pazarlama anlayışı ile hareket etmeleri işlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olur. Küreselleşme ve müşteri isteklerinin sürekli değiştiği zamanlarda geleneksel pazarlama anlayışı rasyonel bir karar değildir. KOBİ’lerin pazarlama sorunları (Kınaytürk, 2006,86); • Pazar bilgisi eksikliği, • Pazar, çevre analizi, erken uyarı sisteminden yoksunluk, • Dış pazardaki yoğun rekabet, • İstenilen standartlara uymama, • Tanıtımlarını sağlayacak reklam yapabilme gücünden yoksunluk • Dil sorunu şeklinde değerlendirilebilecektir. 85 Kriz süreci içerisinde yaşanan pazarlama sorunları; Pazar araştırmasının maliyeti ve çok zaman alması, iç pazar bulmadaki sorunlar, yurtdışı pazarlara girme konusundaki sıkıntılar sayılabilecektir (Zehir ve Diğerleri, 2003, 402; Ekşi, 2007, 77). 4.1.4. Krizin Finans Fonksiyonu Üzerindeki Etkisi Ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip olan KOBİ’lerin en önemli sorunu finansman yetersizliğidir (Kendirli, 2002, 76 ; Kınaytürk, 2006, 88). Yaşanan ekonomik krizler neticesinde bankaların iflas etmesi ve işletmelerin bankalara borçlu kalması gibi nedenler yüzünden bu alandaki piyasa mekanizması tahrip olmuştur(DPT,2004,38). Dr. Müslümov tarafından son on yıl içinde yaşanan ekonomik krizlerin işletmelere etkisini saptayabilmek için İMKB’de faaliyet gösteren, imalat sektörüne ait 32’si KOBİ olmak üzere 179 işletmeye ait 1992-2001 mali tablo verileri analiz edilmiştir. Buna göre araştırma, imalat sektörü işletmelerinin son on yıldaki üç ekonomik krizin KOBİ’ler ve büyük ölçekli işletmeleri çok olumsuz yönde etkilediğini, bu işletmelerin getirisinin ciddi düşüş, işletme riskinin ise ciddi artış gösterdiğini tespit etmiştir. KOBİ’lerin getirisi ve işletme riski son ekonomik krizler sonucunda büyük işletmelere göreceli olarak daha kötü etkilenmiştir. İmalat sektörü işletmelerinin 1994– 2000 yılları arasında ortalama getirisi, 1997 yılı istisna olmakla, devlet iç borçlanma reel faiz oranının altına düşmüştür (Müslümov, 2001, 81). Müslümov’a göre (2001,81) ekonomik krizler dolayısıyla, kısılan iç talep rekabetin artmasına ve büyük işletmelerin KOBİ’ler üzerinde baskısının artmasına neden olmuştur. Reel döviz kurunun aşırı pahalanması sonucu ise büyük işletmelerden daha sert kar marjı esnekliğine sahip KOBİ’lerin ihracat pazarlarındaki rekabet gücünün aşırı zayıflamıştır. Kriz zamanlarının karakteristik özelliklerinden kaynaklanan diğer sorunlar arasında bankaların kredi vermekte hem isteksiz davranmaları hem de daha yüksek faiz istemeleri ve devalüasyonun etkisi ile işletmelerin yabancı para birimleri cinsinden aldıkları borçların ulusal para birimi cinsinden değerinin artması, bankaların kullandıkları kredileri geri çağırmaları, kredi yenilenmesi taleplerine olumsuz karşılık 86 vermeleri, daha yüksek teminat istemeleri, kredi sözleşmelerine kendilerini daha çok garanti altına alacak maddeler koymaları gösterilebilecektir (Ekşi, 2007,77). KOBİ’lerin büyüyebilmesi için orta ve uzun vadeli kredilere ihtiyacı vardır. Kredi temin edilse bile miktarı, vadesi, faiz oranı yönünden elverişsiz şartlar ortaya konulmaktadır (Kınaytürk, 2006,90). Akdiş ve Bayrak’a göre (2000), KOBİ’lerin ihtiyaçlarını karşıladıkları finansman kaynaklarının içinde bankaların (%30,7), ortakların (%28) ve yakınların (% 12,8) en önemli üç kaynak olduğu belirlenmiştir (Ekşi, 2007,81). Bankaların alacaklarını zamanında tahsil edememeleri ve dolayısı ile banka likiditelerinin bozulması, finansman sorunlarıyla karşılaşmaları, açık pozisyonların artması ve sermaye kayıplarının yaşanması tüm bunlardan hareketle kaynak bulma olanaklarının sınırlanması ve yüksek kaynak maliyetleri ekonomik krizlerin banka boyutunu oluşturmaktadır (İşcan, 2003, 100). Kriz dönemlerinde sıcak para konusunda da küçük ve orta ölçekli işletmeler nispeten daha fazla sıkıntı yaşamaktadırlar. Likidite ile ilgili temel sorun işletmelerin alacaklarının aksaması olacaktır. Erkuş tarafından (2001,43) yapılan araştırmada 2001 ekonomik krizinde işletmelerin vadesinde tahsil edilmeyen alacaklarının toplam alacaklar içindeki payının % 17’den % 40’a yükseldiği tespit edilmiştir. İşletmelerin finansal anlamda yaşadığı diğer bir sıkıntı ise kaynak temininde ortaya çıkan sıkıntıdır. Bu dönemde teşvik ve kredilerin azalması, menkul ve gayrimenkullerin gerçek değerinde olmaması bahsedilen sıkıntının yaşanmasındaki en önemli etkenlerdir (İSO, 2003, 59). Büyük ölçekli işletmelerin kriz dönemlerinde ödemelerini daha fazla erteleme olanağının olduğu, işletme ölçeği küçüldükçe, vadeli satışlarda azaltma, üretime ara verme, satışları ve satın alma işlemlerini durdurma, ticari kredileri kapatma eğiliminin de arttığı gözlenmiştir (Güvemli, 2001, 61). Krizin işletmeler üzerindeki en büyük etkilerinden birisi de, kriz döneminde yapılan devalüasyonun neden olduğu öz kaynak kayıplarıdır. Bu kayıp mevcut süreçte 87 kaynak sıkıntısı çeken KOBİ’leri daha fazla etkilemektedir (TOBB, 2001, 6; Ekşi, 2007,80). İMKB’de ve imalat sektöründe faaliyet gösteren büyük işletmelerin toplam aktif karlılığı 1994 yılında % 34’den 2000 yılında % 14’e kadar inmiştir. İMKB’de halka açık KOBİ’lerin toplam aktif karlılığı oranı ise 1993 yılında % 38’den 2000 yılında % 11’e kadar gerilemiştir. KOBİ’ler üç krizin sonunda imalat sektöründeki büyük ölçekli işletmelerden daha yüksek karlılık düşüşü göstermiştir. Devlet iç borçlanma reel faiz oranı ise, 1997 yılı dışında, 1994-2000 yılları arasında imalat sektörü toplam aktif karlılığının üzerinde olmuştur. İmalat sektöründeki büyük ve küçük ölçekli işletmelerin toplam aktif karlılığındaki düşüşün en önemli nedeni düşen kar marjlarıdır. Bu düşüşten en fazla nasibini KOBİ’ler almıştır. 1994-2000 yılları arasında KOBİ’ler ve imalat sektöründeki büyük işletmelerin toplam varlık devir hızında da, ciddi düşüş gözlemlenmiştir (Müslümov, 2001, 220). 4.1.5. Yatırım Politikalarına Etkileri Kriz dönemlerinde, işletmelerin hem gelecekle ilgili tahmin yapmalarının zorlaşması hem de likidite sıkışıklığına girilmesi nedeni ile yatırım politikalarında bazı değişikliklere gittikleri gözlemlenmektedir. Yatırım politikasıyla ilgili olarak bazı işletmelerin yatırım kararlarını tamamen iptal ettikleri görülürken bazılarının da kararlarını ertelemiş oldukları gözlemlenmiştir. Çok az firmanın da yatırım kararlarını uyguladıkları tespit edilmiştir(Asunakutlu ve Diğerleri, 2003, 151; Ekşi, 2007,81). Kriz ortaya çıktığı zaman başta tüketici kredileri olmak üzere tüm krediler bankalar tarafından durdurulduğu için tüketim de düşmektedir. Ayrıca vadesi gelmeyen kredilerin, vadelerinden önce tahsil edilmeye çalışılması, tüketicilerin ellerindeki parayı tüketime değil borç kapatmalarında kullanmalarına yol açacağı, talebin ve buna bağlı olarak yatırımlarında düşmesine neden olacağı görülecektir (Apak, 2001,483). 88 Tablo 6. Harcamalar Yöntemiyle GSYİH’nın Büyüme Hızı /(%) Kalemler Özel Nihai Tüketim Harcamaları Gıda-İçki Dayanıklı Tüketim Malları Yarı Dayanıklı ve Dayanıksız Tüketim Malları Enerji-Ulaştırma-Haberleşme Hizmetler Konut Sahipliği Devletin Nihai Tüketim Harcamaları Maaş-Ücret Diğer Cari Harcamalar Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu Kamu Sektörü Makine Teçhizat Bina İnşaatı Bina Dışı İnşaat Özel Sektör Makine Teçhizat Bina İnşaatı Mal ve Hizmet İhracatı Mal ve Hizmet İthalatı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (Üretim Yöntemiyle) 1993 8,4 3,3 23,2 7 1994 -5,3 -0,7 -29,3 -12,6 1995 7,6 7,4 20 11,6 14,7 8,6 2,6 -3,5 1,8 11,4 -15,9 3,4 3,7 11,4 0,1 35 60,5 12,8 15,2 -21,9 -4,7 -5,5 4,2 5,2 2,8 6,7 0,8 -10 8,3 -34,8 -63,9 -35,7 -8,2 -9,1 -22,5 7,6 6,7 30 7,5 7,3 1,7 2,7 2,1 0,8 2,5 13,7 8,2 -16,9 3,2 4,2 -30,5 14,9 28,1 2,1 6,1 7,5 4,3 5,2 Kaynak: DİE, Alıntı: TÜSİAD, 1999 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, 93 Tablo 5’e GSYİH’nin gelişimine harcama kalemleri açısından bakıldığında tüketim harcamaları içindeki en büyük düşüşün gelir esnekliğinden dolayı % 29,3’le dayanıklı tüketim mamullerindeki düşüş olduğu görülebilir. 4.1.6. Ölçek Değiştirme Etkisi KOBİ’lerin kriz dönemlerinde maliyet düşürme anlamında uyguladıkları eylemönlemlerle ilgili en temel faaliyet küçülme (downsizing) olacaktır. Küçülme, personel sayısının tekrar gözden geçirilerek, sayının üretim hacmi ile orantılı hale getirilmesidir. Bu yöntem literatürdeki çalışmalarda incelenen KOBİ’lerin hemen hepsinde az veya çok görülen bir durumdur (Altan ve Bezirci, 2001, 461). 89 Yanlış uygulanan politikalar nedeniyle, işletmeler Downsizing (küçülme) kavramının yerine Rightsizing (Doğru Büyüklük) veya (Sağlıklı Küçülme) kavramını kullanmaktadırlar. Ünlü yönetim bilimcisi Peter Drucker’de, bazı fırsatlardan yararlanmak için belli bir büyüklüğe ve gerçekten bilgiye dayanan bir kurum olmak için de yeterli derinliğe sahip olunması gerektiğini söylemektedir. “Daha azla daha çok iş” felsefesi ile uygulamaya konan downsizing yöntemi kriz döneminin yarattığı panik ortamında özellikle yöneticilerin yanlış kararlar almasıyla sonuçlanmaktadır. Çoğunlukla azaltmaya gidilen unsur insan kaynağı olmaktadır (Yelkikalan ve Ener, 2001, 1-6). Personel sayısının azaltılmasının en önemli nedeni daralan talep karşısında, üretimin de azaltılmasıdır. Girdi maliyetlerinin artması buna karşılık satışların azalması işletmelerde tasarruf tedbirlerinin uygulanmasına neden olur. Yöneticilere göre, tasarruf edilecek en önemli kaynak da insandır. Personel sayısının azaltılması işletmelerde yöneticilere yeni ek görevler verilmesini gerektirir. Bu durum hem yetkisorumluluklarda bir artış meydana getirir hem de personel üzerindeki psikolojik baskı artar (Yelkikalan ve Ener, 2001, 1-6). 4.1.7. Diğer Etkiler Krizde endüstri ilişkilerinin rolü çok önem taşımaktadır. Bu konuda genel olarak işletmelere ortak girişim grubu kurmaları tavsiye edilmektedir. Böylece fazla miktarda ürün satın alınacağından girdi maliyetlerini düşürme olanağı hazırlanmış olacaktır. Aynı şekilde, geniş ticari ilişkilere sahip olan bir işletme, ölçek ekonomisinden yararlanarak maliyetlerini düşürebilirken, yabancı firmalarla ilişkileri iyi olan işletmelerde işlem maliyetlerinde tasarrufa gidebilmektedirler (Feridhanusedyawan ve diğerleri, 2000, 64). 4.2.Kriz Yönetiminin KOBİ’ler Açısından Önemi Kriz yönetimi tüm işletmelerde olduğu gibi KOBİ’ler içinde çok önemlidir. Kriz yönetiminin KOBİ’ler için daha önemli olması, KOBİ’lerin temel özellikleri arasında sayılan, işletmenin bizzat işletme sahibi tarafından yönetilmesi gerçeğinde yatmaktadır. Oysa büyük işletmelerde kriz yönetimi konusu ile bu işte profesyonelleşmiş özel bölümler veya halka ilişkiler acenteleri ilgilenmektedir. Ayrıca yaşanan sorunlardan 90 birisi de, KOBİ’lerde krizi yönetimi konusuna gereken önemin verilmemesidir (İbicioğlu, 2000, 123, Ekşi, 2007,74). Yaşanan ekonomik krizler ve doğal afetler ile birlikte KOBİ’lerin faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyebilen ve kimi zaman örgütsel krizlere neden olabilen etkenler vardır. Bu etkenleri aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür (Öğüt,2002, 291): • Profesyonel yönetim anlayışının yeterince kavranmaması, • Stratejik kararların alınmasında işletme sahip veya ortaklarının etkin olmaması, • Karar alma sürecine orta ve alt düzey yöneticilerin katılımının sağlanmaması, • Finansal ve beşeri kaynak yetersizlikleri, • Ürün geliştirme ve Ar-Ge faaliyetlerinin yetersizliği, • Modern pazarlama etkinliklerinin sergilenememesi. Makro-ekonomik yapının bozulması ve kriz ortamının ekonomiye egemen olması, yeterli finansal alt yapısı olmayan, teknolojik gelişmeleri eşzamanlı izleyemeyen, yoğun rekabet ortamına uyum sağlayamayan KOBİ’lerde daha fazla etkisini göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, KOBİ’lerin kriz ortamında karşılaşabilecekleri kimi olumsuzluklar şu şekilde sıralanabilir (Öğüt, 2002, 291) : • Finansal yetersizlikler dolayısıyla, kurumsal ödemeler dengesinin bozulması, • Yatırım planlarının ertelenmesi, • Personel kayıpları ve personel devir hızının yükselmesi, • Yeni pazarlara açılmada zorluklar, • Talep düzeyinde meydana gelebilecek dalgalanmalar, • Büyüme hedeflerinin ertelenmesi. KOBİ’ler için özellikle ekonomik krizlerin, başta finansal sorunlar olmak üzere, çalışanların sayısının ve üretim miktarının azalması, teknolojik gelişmelerin izlenmesi için gerekli olanakların daralması gibi pek çok olumsuz yansıması olmaktadır. Ancak tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen bu durum bazı işletmeler için yeni pazarlara 91 açılma, ihracata ağırlık verme, verimsiz faaliyetlerin ve ürünlerin ortadan kaldırılması ve örgütün yeniden yapılandırılması gibi bir dizi fırsatlar da doğurabilmektedir (Öğüt, 2000, 291). 1980’lere kadar krizlerin, işletmeleri tehdit eden küçük dış etkenler olduğu, bu etkenler için önlem alınmasının gereksiz olduğu yönünde görüşlere yer verilmekteydi (Pearson, Clair, 1998, 56). Ancak son yıllarda işletmelerin karşılaştıkları krizlerin sayısında ve ortaya çıkardığı olumsuz etkilerin miktarında önemli artışlara rastlanmaktadır (Dinçer, 1998, 383). Dolayısıyla, örgütlerin amaç ve varlığını tehdit eden krizlerin olumsuz etkilerinin giderilerek örgütsel fırsatlara dönüştürülmesi açısından kriz yönetimi önemi yadsınamaz bir yönetim faaliyetine dönüşmüştür (Tutar, 2000, 16). Krizlerin örgütler için çok tehlikeli oluşumlar oldukları bir gerçektir. Örgüt yöneticileri açısından krizlerin tümünü engellemek olası değildir (Seligman ve Johnson 1988, 14). Ancak bu zorluklara rağmen, krizlerin ne zaman ve nasıl gerçekleşebileceği konusunda planlamalar yaparak, oluşabilecek krizleri başarıyla önleme olasılığı bulunmaktadır (Herrero ve Comelius, 1995, 29). Örgütler krizlere ne kadar çok hazırlanıp bu konuda ne kadar çok stratejik öngörü yürütürlerse krizleri önleme olasılıkları o derece yüksek olacaktır (Fitzpatrick, 1995, 33). Kriz yönetimi, örgütün temel ürünü, hizmeti, üretim süreci, personeli, dışsal çevresi ve toplum üzerinde ciddi tehlikeler yaratabilecek krizleri önlemek amacıyla yürüttüğü birbiriyle bütünleşik ve sistemik bir seri değerlendirme ve denetim sürecidir (Dyer, 1995, 58). Çağdaş kriz yönetiminin geleneksel yönetim anlayışından farklı olarak kendine özgü bir dizi özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden kimileri şunlardır (Koçel, 1998, 38 ; Wisenblit, 1989, 42; Dyer, 1995, 63): • Kriz yönetiminin temel amacı, krizleri önceden sezebilen, bunların türlerini ayırt edilebilen, bunlara karşı bir dizi önlem alabilen, bunlardan birçok alanda yeni şeyler öğrenebilen ve ivedi biçimde yeniden yapılanan ve toparlanan örgütler yaratmaktır. • Karar vericilerin algılama yapıları kriz yönetiminde önemli bir yer tutmaktadır. Krizleri önlemedeki başarı, yöneticilerin krizleri ne şekilde algıladıklarına bağlı olarak değişebilmektedir. Krizler yöneticiler tarafından 92 tehdit edici olarak algılandıklarında kriz önlemleri konusundaki başarı olasılığı da artabilmektedir. • Kriz yönetimi süreklidir, başlangıcı ve sonu yoktur. Önceden öngörüle-bilen krizlerle ilgili hazırlanan planların sürekli olarak denenmesi ve periyodik olarak gözden geçirilmesi gerekmektedir. • Her krizin kendine özgü belirtileri ve çözümleri bulunduğundan kriz yönetimi, krizlerin türüne uygun olarak tasarımlanmalıdır. Farklı bir krizin önlenmesinde kullanılan strateji karşılaşabilecek yeni bir krizde başarılı olamayabilmektedir. • Kriz yönetimi gerekli, önemli, güç, karmaşık ve uzun dönemli bir süreçtir. Kriz yönetimi, esnek, yaratıcı, nesnel, cesaretli, grup çalışmasına yatkın, yeniliğe açık, beklenmedik durumlarda bilinmeyen ve arzulanmayan koşullara da hazır olmayı zorunlu kılmaktadır. • İletişim, düzenleme, denetim, maliyet, örgüt kültürü, durumsallık planlaması, sistemlerin karmaşıklığı ve birbirine bütünleşikliği gibi faktörler kriz yönetiminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu faktörler bir bütün olarak örgütün kriz sürecinde kullanabileceği yol haritasını ya da reçeteyi oluşturmakta, örgütsel değerler ve inançlar doğrultusunda krizlerin yönlendirilmesinde önem taşımaktadır. Diğer yandan söz konusu faktörler, örgütün krize karşı duyarlılığını ve dayanıklılığını da belirlemektedir. 93 BÖLÜM V EKONOMİK KRİZLERİN KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA 5.1. Araştırma Yapılan Kurumlar Hakkında Bilgiler Araştırma yapılan kurumlar İskenderun Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve çevresindeki işletmeler arasından seçilmiştir. İskenderun’un bir liman kenti olması, bölgede faaliyette bulunan KOBİ niteliğinde işletmeler açısından, ekonomik krizlerin yansıması sürecinde daha hassas tepkilere neden olmuştur. İskenderun OSB, 1980 yılında Sarıseki Beldesi yakınlarında kurulmuş olup, genel oturum 114 hektarlık bir alan üzerindedir. İskenderun ilçe merkezine uzaklığı 13 km’dir. OSB’de çalışan sayısı 4265 kişidir. Toplam sanayi alanı 1143 m2’dir. İskenderun Organize Sanayi Bölgesi ve paralelinde çevresinde bulunan işletmelerin ağırlıklı sektörel dağılımları (www.nigdeosb.gov.); 1.Sırada Kütük ve İnşaat Demiri, 2.Sırada Çelik ve Galvanizli Boru, 3.Sırada Filtre İmalatı, 4. Sırada Damper Silobas, 5. Sırada Makine İmalat şeklinde tespit edilmiştir. Bölge de faaliyet gösteren işletmelerin genel olarak “Metal Eşya, Makine ve Teçhizat, Mesleki Aletler Sanayi” sınıfında yer aldığı söylenebilecektir. Yapılan bir çalışmada (Sezgili, 2003); Kuruluşu” indeksine “2001 bağlı olarak kar/zarar Yılında oranı 500 ile Büyük elde Sanayi edilen bir değerlendirme ile en çok zarar eden endüstriyel sektörün “Metal Eşya, Makine ve Teçhizat, Mesleki Aletler Sanayi” olduğu tespit edilmiştir. 94 5.2. Örneklem Seçimi Mevcut çalışmamıza dahil edilen 60 KOBİ niteliğinde işletme de ifade edildiği gibi 2001 yılını, sektörel olarak en çok zarar eden endüstri kolları arasında tamamlamışlardır. İlgili işletmeler İskenderun Organize Sanayi Bölgesi ve yakın çevresinde faaliyetlerini sürdüren ve KOBİ niteliği taşıyan işletmelerin büyük bir bölümünü içermektedir. Araştırma anketi, seçilen firmalarda üst yönetim kademesine birebir olarak uygulanmıştır. 5.3. Verilerin Toplanması Çalışmada kullanılan veriler sayısal ve sayısal olmayan yöntemlerle toplanmış verilerden oluşmaktadır. Hedeflenen amaç, uygulama sonucunda elde edilen verilerin farklı veriler ile karşılaştırılmasını sağlamaktır. Sayısal veriler anket uygulaması yoluyla, sayısal olmayan veriler ise çeşitli yayınlardan toplanan bilgiler vasıtasıyla toplanmıştır. 5.4. Sayısal Veriler İçin Anketlerin Hazırlanması Araştırmada örneklemi oluşturan firmalara anket formları yüz yüze uygulanmıştır. Verilerin nesnelliğini sağlamak bakımından anket formunda çalışana veya görev yaptığı firmaya ilişkin kimlik bilgileri sorulmamıştır. Bununla birlikte anket gönderiminde; ankete eklenen ön mektupta yöneticilere, çalışma bittikten sonra kısa bir bilgilendirme raporu isteyip istemedikleri sorulmuş, isteyen katılımcılara iletişim ihtiyaçları doğrultusunda firma adı ve adresi sorulmuştur. 5.5. Anket Sorularının Niteliği Anket soruları üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm yöneticileri tanıtıcı nitelikli demografik sorulardan oluşmaktadır. İlk dört soruda katılımcılara, cinsiyetleri, yaşları, eğitim düzeyleri, firmadaki pozisyonları sorulmuştur. 95 Beşinci ve onbirinci sorular arasında firmayı tanımlamaya yönelik ifadelere yer verilmiştir. Bu sorular ile çalışan sayıları, işletmenin faaliyette bulunduğu sektör, faaliyet gösterdiği alan, faaliyet süresi, hukuki yapısı dikey kademe sayısı, kontrol alanı belirlenmek istenmiştir. İkinci Bölümde katılımcı firmalara yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde nasıl organize olduklarını belirlemeye yönelik sorular sorulmuştur. Onikinci soruda, işletmelerin kriz dönemlerinde örgütsel yapılanmalarını belirlemeye yönelik ifadelere yer verilmiştir. Yirmibeş ifadenin yer aldığı soruda katılımcılara, farklı durumlara ilişkin olarak temel karar verme yetkisinin kimde olduğu sorulmuş, bu sayede örgütsel tipolojiye ulaşılmaya çalışılmıştır. Onüçüncü soru ile katılımcılardan firmalarının yaşanan ekonomik krizlerden ne kadar etkilendiğini ifade etmeleri istenmiştir. Ondördüncü soruda katılımcılara verilen oniki ifade ile işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde yaşadığı yönetsel ve örgütsel olumsuzluklar belirlenmeye çalışılmıştır. Onbeşinci soruda verilen altı ifade ile kriz dönemlerinde işletme faaliyet süreçlerinin ne kadar etkilendiği belirlenmeye çalışılmıştır. Onaltıncı soru ile ekonomik krizin işletmelerin istihdam kapasitesinde bir azalmaya neden olup olmadığı, eğer kapasitede azalma meydana gelmiş ise bunun oranı belirlenmeye çalışılmıştır. Onyedi ve onsekizinci sorular ile katılımcı işletmelerin yaşanan krizlere bağlı olarak ithalat ve ihracatlarında bir değişim olup olmadığı belirlenmeye çalışılmıştır. Ondokuzuncu soruda, işletmelerin ekonomik kriz döneminde finansal durumlarını düzeltebilmek adına mali yapılarında meydana gelen değişimler ve kullanılan yabancı kaynakların niteliği belirlenmeye çalışılmıştır. 96 Üçüncü bölümdeki soru grubu ile işletmelerin kriz yönetim uygulamaları belirlenmeye çalışılmıştır. Yirminci soru ile katılımcılara verilen sekiz ifade ile işletmelerin kriz yaşamalarına neden olan faktörler belirlenmeye çalışılmıştır. Yirmibirinci soru ile ağır ekonomik kriz şartlarında işletmelerin yaşam seyirlerini devam ettirebilmeleri için aldıkları önlemler ve uygulamalar belirlenmeye çalışılmıştır. Yirmiikinci soruda araştırmaya katılan işletmelerin mevcut biri kriz yönetim planlarının mevcut olup olmadığı sorulmuş olup eğer mevcut ise kimler tarafından hazırlandığı belirlenmeye çalışılmıştır. Yirmiüçüncü soruda verilen altı ifade ile krizin etkilerini önlemeye ve etkilerini minimize etmeye yönelik yapılan çalışmaların neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Son olarak yirmi dördüncü soru, yirmi üçüncü soru ile benzer niteliklere sahip olup yaşadıkları ekonomik krizlerden edindikleri tecrübeler ışığında, verilen yedi ifadeye katılımları belirlenmeye çalışılmıştır. 5.6. Verilerin Analiz Yöntemi Araştırmada ulaşılan verilerin analiz edilmesinde, sosyal bilimler için hazırlanmış istatistik paket programından (SPSS 11.0) yararlanılmıştır. Araştırmada güvenilirlik analizi, faktör analizi, frekans dağılımı varyans analizi ve gruplar arası “t” testi kullanılmıştır. 5.6.1. Güvenilirlik Analizi Güvenilirlik Analiziyle, anket ile ölçülmek istenen ortak değeri eşit olarak paylaşmayan değişkenlerin belirlenmesi ve bu değişkenlerin analiz dışı bırakılarak, ölçeğin iç tutarlılığının arttırılması amaçlanmaktadır. Hazırlanan anket sorularının belirli bir durumu ölçmede yeterli olup olmadığı bu yöntem yardımıyla ortaya konur. 97 Bu çalışmada kullanılan ölçeklerin güvenilirliği Alfa (Cronbach) modelinin değeri ile belirlenecektir. Alfa skoru, ölçek maddeleri arasındaki korelasyonun ortalamasına dayanan bir iç tutarlılık modelidir. Ekonomik kriz dönemlerinde işletmelerin yaşadığı yönetsel ve örgütsel olumsuzlukların tespitine yönelik 14. soruda, işletmelerin kriz süreçlerinden ne kadar etkilendiğinin belirlenmesi için verilen 15. soruda ve işletmelerin ekonomik krizlerden edindiği tecrübeleri belirlemeye yönelik 24. soruda güvenilirlik analizden faydalanılmıştır. 5.6.2. Faktör Analizi Faktör analizi ile, tabi tutulan sorulara ilişkin mevcut değişkenlerin kendi aralarında sınıflandırılması amaçlanmaktadır. İşletmelerin ekonomik kriz süreçlerinden ne kadar etkilendiğini belirlemeye yönelik olan 15. soru, ağır ekonomik kriz şartlarında işletmelerin aldığı önlemlere yönelik 21. soru ve kriz dönemlerinde elde edilen tecrübeleri belirlemeye yönelik 24. soru ifadeleri faktör analizine tabi tutularak bileşimler belirlenmeye çalışılmıştır. 5.6.3. Frekans Dağılımları Genel olarak ankette yer alan tanımlayıcı bilgiler frekans analizine tabi tutulmuştur. Bu sorular; • Cinsiyet • Yaş • Çalışılan Pozisyon • Çalışan Sayısı • Faaliyette Bulunulan Sektör • Faaliyet Gösterilen Alan • Faaliyet Süresi • İşletmenin Hukuki Yapısı • Ekonomik Krizlerden Finansal Anlamda Etkilenme Derecesi • Ekonomik Krizlerin İstihdam Kapasitesine Etkisi • Ekonomik Krizlerin İthalat ve İhracata Etkisi • Ekonomik Krizlerin Kaynak Kullanımına Etkisi 98 • Kriz Yaşanılmasına Etki Eden Faktörler • Krizin Etkilerini Önlemeye Yönelik Faktörler • İşletmelerin Kriz Yönetim Planlarına Sahip Olma Durumu sorularıdır. 5.6.4. Korelasyon Analizi Korelasyon analizi, aralık ve rasyo düzeyinde ölçülmüş iki değişken arasında ilişki ve bağımlılık olup olmadığını var ise yönünü ve gücünü göstermek amacıyla çok yaygın olarak kullanılan bir analiz tekniğidir. Çalışmamızda firma tipolojileri ve kriz süreçlerinden etkilenme arasındaki korelasyon incelenmeye çalışılmıştır. 5.6.5. Tek Grup “T” Testi (One-Sample Test) “T” testi herhangi bir konuda belirli öngörülerde bulunulduğunda bu öngörünün doğruluk derecesini test etmek amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Genellikle algılamaya yönelik sorularda kullanılmaktadır. Anketin 14. Sorusu (kriz dönemlerinde yaşanılan yönetsel ve örgütsel olumsuzlukları anlamaya yönelik) ve 15. Sorusunda (işletmelerin kriz süreçlerinden ne kadar etkilendiğini algılamaya yönelik) kullanılmıştır. 5.6.7. ANOVA Testi (Varyans Analizi) ANOVA, ikiden fazla grubun bir anda karşılaştırılmalarını sağlamak için kullanılan bir testtir. Firma tipolojileri ve kriz süreçlerinden etkilenme arasındaki ilişki varyans analizi yapılarak incelenmiştir. 5.7 Araştırmanın Hipotezleri Hipotez 1: Hukuki Yapısı Şahıs işletmesi Olan Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar Örgütsel Olarak Daha Çok Basit Yapı Gösterme Eğilimindedirler. Hipotez 2: Ekonomik Kriz Dönemlerinde, Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar Genellikle İçe Kapanarak Kararları Merkezden Alma ve Kontrol Alanlarını Daraltma (Hiyerarşik Bürokrasi) Eğilimindedirler. 99 Hipotez 3: Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkisizdir. Hipotez 4: Ekonomik Krizler Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar payı ve Borçlanma Durumu üzerinde etkisizdirler. Hipotez 5: Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleriyle Ekonomik Faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı) Arasında Anlamlı Bir İlişki vardır. Hipotez 6: Ekonomik Kriz Dönemlerinde İçe Kapanıp Hiyerarşik Bürokrasi Özelliği Gösteren Firmaların Dış Pazar Payları Küçülmektedir. 100 BÖLÜM VI ARAŞTIRMADAN ELDE EDİLEN BULGULAR VE DEĞERLENDİRMELER Bu bölümde, yapılan araştırma sonucu elde edilen bulgular istatistiksel analiz metotları yardımıyla değerlendirilmektedir. Analiz, katılımcı bilgilerinin istatistiksel değerlendirmesiyle başlayıp ekonomik kriz değişkenlerine yönelik çözümlemelerle tamamlanmaktadır. 6.1. Katılımcılara İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Katılımcılara ilişkin bilgiler, işletmenin faaliyette bulunduğu sektör, katılımcının bulunduğu işletmedeki görevi, cinsiyet bilgisi, eğitim durumu bilgisi ve yaş bilgisinden oluşmaktadır. 6.1.1. Araştırmaya Katılanların Cinsiyet Dağılımı Araştırmaya 51’i erkek 11’i kadın toplam 62 kişi katılmıştır. Erkek katılımcılar % 82,3 ile araştırmaya katılanların çoğunluğunu oluştururken bu rakam bayanlarda % 17,7 olarak belirlenmiştir. Tablo 7’de ayrıntısı verilen bu durum Şekil 1’de grafiksel olarak ifade edilmiştir. Tablo 7. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Dağılımı CINSIYET Bayan Bay Toplam Frekans 11 51 62 Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 17,7 82,3 100,0 17,7 82,3 100,0 17,7 100,0 101 CİNSİYET DAĞILIM I 60 50 40 Frekans 30 20 10 0 Bayan Bay Cinsiyet Şekil 1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Grafiksel Dağılımı 6.1.2. Araştırmaya Katılanların Yaş Grupları Ankete katılanların büyük bölümünün 36 ve üstü yaş aralığında olduğu görülmektedir. İlk sırayı %30,6 oranıyla 36-40 yaş grubu almaktadır. Bu grubun ardından sırasıyla 41 ve yukarısı (%25,8), 20-25 yaş arası (%21,0), 31-35 yaş arası (%12,9) ve 26-30 yaş arası (% 9,7) gelmektedir. Tablo 8. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Dağılımı YAŞ 20-25 yas 26-30 yas 31-35 yas 36-40 yas 41 ve yukarısı Toplam Frekans 13 6 8 19 16 62 Yüzde 21,0 9,7 12,9 30,6 25,8 100,0 Geçerli Yüzde 21,0 9,7 12,9 30,6 25,8 100,0 Kümülatif Yüzde 21,0 30,6 43,5 74,2 100,0 Katılımcıların büyük bir bölümünün 36 yaş ve yukarısı aralığında olmasının nedeni, KOBİ’lerde yönetici olarak çalışan kişilerin genellikle işletme sahibi olması veya işletmede çok uzun sürelerdir çalışan, işletmeyi sahiplenmiş kişiler olarak değerlendirilebilecektir. 102 YAŞ Frekans 20 18 16 14 12 10 8 6 4 2 0 20-25 yas 31-35 yas 41 ve yukarısı Çalışan Yaşları Şekil 2. Katılımcıların Yaş Gruplarına Göre Grafik Dağılımı 6.1.3. Araştırmaya Katılanların Eğitim Durumu Araştırmaya katılanların çoğunluğu (%46,8) Fakülte mezunudur. Katılımcıların eğitim durumları fakülte mezunlarının ardından çoğunluk sırasıyla, lise (%29,0), MYO (% 14,5), Yüksek Lisans (%8,1) ve doktora (%1,6)’dır. Tablo 9. Katılımcıların Eğitim Durumu EĞİTİM Lise MYO Fakülte Yüksek Lisans Doktora Toplam Frekans 18 9 29 5 1 62 Yüzde 29,0 14,5 46,8 8,1 1,6 100,0 Geçerli Yüzde 29,0 14,5 46,8 8,1 1,6 100,0 Kümülatif Yüzde 29,0 43,5 90,3 98,4 100,0 103 EĞİTİM DURUMU Frekans 30 25 20 15 10 5 0 Lise MYO Fakülte Yüksek Doktora Lisans Eğitim Şekil 3. Katılımcıların Eğitim Durumu 6.1.4. Araştırmaya Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi Katılımcıların işletme içindeki pozisyonları genel müdür, departman yöneticisi, alt ademe yöneticisi, uzman teknik personel, diğer şeklinde ayrılmıştır. Araştırmaya göre anketi cevaplayan katılımcıların büyük çoğunluğu departman yöneticisi (%37,1) ve genel müdür (%33,9) pozisyonlarında bulunmaktadır. Bu grupları sırasıyla, uzman teknik personel (% 14,5), alt kademe yöneticisi (% 12,9) ve diğer (%1,6) olarak gösterebiliriz. Tablo 10. Katılanların İşletme İçerisindeki Görevi POZİSYON Frekans Yüzde 21 23 8 9 1 62 33,9 37,1 12,9 14,5 1,6 100,0 Genel Müdür Departman Yöneticisi Alt Kademe Yöneticisi Uzman Teknik Personel Diğer Toplam Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 33,9 37,1 12,9 14,5 1,6 100,0 33,9 71,0 83,9 98,4 100,0 Ankete katılanların büyük bölümü genel müdür ve departman yöneticiliği kademesinden yığınlaşmıştır. 104 POZİSYON 25 20 15 Frekans 10 5 0 Genel Müdür Departman Yöneticisi Alt Kademe Yöneticisi Uzman Teknik Personel Diğer Şekil 4. Katılımcıların Pozisyonlarına Göre Grafiksel Dağılımı 6.1.5. Katılımcı İşletmelerde Çalışan Sayısı Araştırmaya katılan işletmelerin istihdamı çoğunluklu olarak 10-49 aralığında (%62,9) toplanmıştır. İkinci olarak 50 ve üstü (%27,4)’nde yığışım meydana gelmiş olup son olarak ise % 9,7 ile 1-9 arası istihdamı görülmüştür. Tablo 11. Çalışan Sayısı ÇALIŞAN SAYISI 1-9 Arası 10-49 Arası 50 ve Üstü Toplam Frekans Yüzde 6 39 17 62 9,7 62,9 27,4 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 9,7 62,9 27,4 100,0 9,7 72,6 100,0 Araştırmaya katılan işletmelerin tümü küçük ve orta ölçekli işletme niteliği taşımaktadırlar. Her ne kadar 1-9 arası çalışanı olan işletmeler mikro işletme niteliği taşısa da KOBİ kapsamı içerisinde değerlendirildiklerinden uygulamanın objektifliği bağlamında sorun yaratmamaktadırlar. 105 ÇALIŞAN SAYISI 40 30 Frekans 20 10 0 1-9 Arası 10-49 Arası 50 ve Üstü Şekil 5. İşletmelerde Çalışan Sayısı 6.1.6. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Sektörel Dağılımları Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu üretim sektöründe faaliyet göstermektedirler. Bu sektörü sırasıyla ticaret ve hizmet sektörü takip etmektedir. Sektörel dağılımlara ilişkin ayrıntılı bilgi, Tablo 12 ve Şekil 6 ile gösterilmiştir. Tablo 12. İşletmelerin Sektörel Dağılımı SEKTÖR Üretim Sektoru Hizmet Sektörü Ticaret Sektörü Toplam Frekans 27 10 25 62 Yüzde 43,5 16,1 40,3 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 43,5 43,5 16,1 59,7 40,3 100,0 100,0 106 SEKTÖREL DAĞILIM 30 25 20 Frekans 15 10 5 0 Üretim Sektoru Hizmet Sektörü Ticaret Sektörü Şekil 6. İşletme Sektörlerinin Grafiksel Dağlımı 6.1.7. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Faaliyet Alanları Araştırma kapsamında katılımcı işletmelerin büyük çoğunluğu Gıda (%25,8), Otomotiv (19,4) ve İnşaat (%12,9) faaliyet alanlarında çalışmaktadırlar. Tablo 13. İşletmelerin Faaliyet Alanları FAALİYET ALANI Tekstil Gıda Elektrik-Elektronik Plastik İnşaat Otomotiv Madencilik Makine Filtre Nakliye Demir tic Turizm Toplam Frekans 2 16 2 4 8 12 7 4 2 2 1 2 62 Yüzde Geçerli Yüzde 3,2 3,2 25,8 25,8 3,2 3,2 6,5 6,5 12,9 12,9 19,4 19,4 11,3 11,3 6,5 6,5 3,2 3,2 3,2 3,2 1,6 1,6 3,2 3,2 100,0 100,0 Kümülatif Yüzde 3,2 29,0 32,3 38,7 51,6 71,0 82,3 88,7 91,9 95,2 96,8 100,0 107 FAALİYET ALANLARI 18 16 14 Frekans 12 10 8 6 4 2 0 k Te il st e El G ri kt e at ik ik r e liye k t iv t ic r iz m n i last nşa m o ncil ak in Filt k ir o a İ m o tk r P e Tu t M N O ad De le E M - ıd k a Şekil 7. İşletmelerin Dahil Olduğu Faaliyet Alanlarının Grafiksel Gösterimi 6.1.8. Faaliyet Süresi Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (%67,7) 10 yıl ve daha fazla süredir faaliyetlerin sürdürmektedir. Mevcut işletmelerin 18’i (%29,0) 1-10 yılları arası faaliyetlerini sürdürmekte olup yalnızca 2’si (%3,2) 1 yıl veya daha az süredir faaliyet göstermektedir. Tablo 14. Faaliyet Süresi Süre Frekans 1 ve Daha Az Yıldır 2 1-10 Yıl 18 10 Yıl ve Daha Fazla 42 Süre Toplam 62 Yüzde 3,2 29,0 67,7 Geçerli Yüzde 3,2 29,0 67,7 100,0 100,0 Kümülatif Yüzde 3,2 32,3 100,0 108 FAALİYET SÜRELERİ 50 40 Frekans 30 20 10 0 1 ve Daha Az Yıldır 1-10 Yıl 10 Yıl ve Daha Fazla Süre Şekil 8. İşletmelerin Faaliyet Süreleri Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (% 67,7) 10 yıl ve daha fazla süreli olarak faaliyetlerine devam ettikleri için özellikle 2000 ve 2001 yıllarında meydana gelen ekonomik krizleri yaşadıkları tespit edilmiştir. 6.1.9. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları Katılımcı işletmelerin 46’sının (% 74,2’si) sermaye işletmesi, 16’sının (%25,8’i) ise şahıs işletmesi oldukları belirlenmiştir. Tablo 15. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Hukuki Yapıları Şahıs İşletmesi Sermaye İşletmesi Toplam Frekans 16 46 62 Yüzde 25,8 74,2 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 25,8 25,8 74,2 100,0 100,0 Katılımcı işletmelerin çoğunun hukuki yapısı limited işletme şeklindedir. Araştırmaya katılan KOBİ niteliğindeki işletmelerin özellikle mikro küçük ve küçük ölçekli olanlarının çoğunluğu şahıs işletmesi şeklinde yapılanmıştır. 109 Tablo 16. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişkiye Yönelik Çapraz Tablo TIPOLOJI Şahıs İşletmesi HUKUKİ YAPI Sermaye Toplam Hiyerarsik Bürokrasi 8 25 Kisisel Olmayan Bürokrasi 3 9 Adhokrasi Basit Yapı 2 6 3 6 16 46 33 12 8 9 62 İşletmesi Toplam Hipotez 1: Hukuki Yapısı Şahıs İşletmesi Olan Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar Örgütsel Olarak Daha Çok Basit Yapı Gösterme Eğilimindedirler. Hipotez reddedilir çünkü katılımcı işletmelerden şahıs işletmesi şeklinde hukuki yapılanmaya gidenlerden sadece üç adedi basit yapı özelliğine sahiptir. Toplamda onaltı adet işletmenin şahıs işletmesi şeklinde olduğu ifade edilmiş olup bunların % 50’si (sekiz işletme) hiyerarşik bürokrasi özelliği göstermektedir. 30 FiRMA SAYISI 25 20 TiPOLOJi 10 hiyerarsik bürokrasi 9 8 kisisel olmayan bür. 6 6 Adhokrasi 3 0 2 3 sahis isletm. basit yapi sermaye isletm. HUKUKi YAPI Şekil 9. Firmaların Hukuki Yapılanmaları İle Örgütsel Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki 110 6.1.10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimler Firmaların yapısal tipolojilerinin oluşturulmasında Danışman (2002) ve Kılıç (2003)’ın çalışmalarından faydalanılmıştır. Tablo 17. Firmaların Yapılanma Biçimleri (Tipolojileri) Frekans 33 12 8 9 62 Hiyerarsik Bürokrasi Kisisel Olmayan Bürokrasi TİPOLOJİLER Adhokrasi Basit Yapı Toplam Yüzde 53,2 19,4 12,9 14,5 100,0 Geçerli Yüzde 53,2 19,4 12,9 14,5 100,0 Kümülatif Yüzde 53,2 72,6 85,5 100,0 FİRMA TİPOLOJİLERİ Adhokrasi 8 12 T ip olojile r 9 Basit Yapı Kisisel Olmayan Bürokrasi 33 Hiyerarsik Bürokrasi 0 10 20 30 40 Frekans Şekil10. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Gösterdikleri Yapılanma Biçimleri (Tipolojiler) Hipotez 2: Ekonomik Kriz Dönemlerinde, Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar Genellikle İçe Kapanarak Kararları Merkezden Alma ve Kontrol Alanlarını Daraltma (Hiyerarşik Bürokrasi) Eğilimindedirler. Tablo incelendiğinde Firmaların %53,2’sinin hiyerarşik bürokrasiyle temsil edildiği görülmektedir. Dolayısıyla hipotez kabul edilir. 111 6.1.11. Araştırmaya İşletmelerin Katılan Yaşanan Ekonomik Krizlerden Etkilenme Dereceleri Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu ekonomik krizlerden kısmen etkilendiğini (%66,1) ifade etmiştir. İkinci sırada “şiddetle etkilenen” işletmeler (%21,0), üçüncü sırada “etkilenmeyen” (%21,0) ve son sırada ise %4,8 ile “fikrim yok” seçeneğini işaretleyen işletmeler bulunmaktadır. Tablo 18. İşletmelerin Krizlerden Etkilenme Dereceleri Etkilenme Düzeyi Etkilenmemiştir Kısmen Etkilenmiştir Şiddetle Etkilenmiştir Fikrim Yok Toplam Frekans 5 41 13 3 62 Yüzde 8,1 66,1 21,0 4,8 100,0 Geçerli Yüzde 8,1 66,1 21,0 4,8 100,0 Kümülatif Yüzde 8,1 74,2 95,2 100,0 KRİZ ETKİLERİ 50 40 Frekans 30 20 10 0 Etkilenmemiştir Kısmen Etkilenmiştir Şiddetle Etkilenmiştir Fikrim Yok Şekil 11. Krizden Etkilenme Düzeyinin Grafiksel Dağılımı Araştırmaya katılan işletmelerin % 87,1’i yaşanan ağır ekonomik krizlerden etkilendiklerini ifade etmişlerdir. Katılımcılardan üç işletme (% 4,8) bu konuda bir fikirlerinin olmadığını belirtmiştir. Bu ifadenin nedeni olarak işletmelerin faaliyet süreleri boyunca bir ekonomik krize maruz kalmadıkları şeklinde değerlendirilebilecektir. Ekonomik krizlerden etkilenmediklerini ifade eden işletmeler için, krizlerin temelinde yatan “kaynak bulma” sorununu, yabancı kaynak konusunda sıkıntı yaşamamaları bulunulabilecektir. veya öz varlıkları ile atlattıkları değerlendirmesinde 112 6.2. Ekonomik Krizlerin İşletmelerin Yönetsel ve Örgütsel Faktörleri Üzerine Etkileri Katılımcı işletmelerin kriz dönemlerinde yaşadıkları yönetsel ve örgütsel sıkıntıları tespit edebilmek için katılımcılara oniki ifade verilmiş olup bu ifadeleri dokuzlu likert ölçeği kapsamında değerlendirmeleri istenmiştir. Bu ifadeler; 1. S141 : Moraller Bozuldu 2. S142 : Yöneticilerimizde ve personelimizde psikolojik sorunlar yaşadık. 3. S143 : Diğer bölümler arası ilişkilerin düzeyi azaldı. 4. S144 : Karar Sürecimiz bozuldu. 5. S145 : Koordinasyon yetersiz hale geldi. 6. S146 : Kararlarımızın kalitesi bozuldu. 7. S147 : Korku ve panik yaşadık. 8. S148 : Örgüt içi iletişimimiz bozuldu. 9. S149 : Merkezi bir yapıya geçtik. 10. S150 : Yetki ve sorumluluklarda karmaşa ortaya çıktı. 11. : Personelimizde ve yöneticilerimizde değişimlere karşı olumsuz S151 bir durum oluştu. 12. S152 : Öz Savunma arttı. Öncelikli olarak ölçek güvenilirliği tespit edilmiştir. Tablo 19. Güvenilirlik Analizi R E L I A B I L I T Y Item Means Mean 5,1680 Item Variances Mean 6,6504 Inter-item Covariances Mean 3,2669 Inter-item Correlations Mean ,4913 A N A L Y S I S - S C A L E (A L P H A) Minimum 3,8226 Minimum 4,8027 Maximum 7,1290 Maximum 11,8265 Range 3,3065 Range 7,0238 Max/Min 1,8650 Max/Min 2,4625 Variance 1,2140 Variance 4,7173 Minimum 1,2152 Maximum 7,6166 Range 6,4014 Max/Min 6,2676 Variance 2,2957 Minimum ,1960 Maximum ,8318 Range ,6358 Max/Min Variance 4,2431 ,0275 Alfa = ,9205 Bilindiği üzere α skorunun güvenilirlik analizlerine yönelik değerlendirmeleri; 0,00≤α≤0,40 Ölçek Güvenilir Değil, 0,40≤α≤0,60 Ölçek Düşük Güvenilirlikte, 113 0,60≤α≤0,80 Ölçek Oldukça Güvenilir, 0,80≤α≤0,100 Ölçek Yüksek Düzeyde Güvenilir olarak belirlenmiştir. Buna göre ortaya çıkan ölçek için ortaya çıkan α skoru (,9205) yüksek düzeyde güvenilir olarak belirlenmiştir. Hipotez 3: Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkisizdir. %5 önem seviyesinde Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler kapsamında, krizlerin yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkisinin önemli olup olmadığının tespiti için “t” testinden yararlanılmıştır. Hipotezler; H0= µ=5 (Örnek ort. 5’den farksızdır) H1= µ ≠5 (Örnek ort. 5’den farklıdır) Not: %5 önem düzeyinde test için; P olasılık değeri <= 0.05 ise H0 red bölgesine düşer, yani Ho red edilir. P> 0.05 ise Ho kabul bölgesine düşer, yani µ=5’den farksız olur. Tablo 20. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yaşadıkları Yönetsel Ve Örgütsel Faktörlere İlişkin Bulgular (One-Sample Test) S141 S142 S143 S144 S145 S146 S147 S148 S149 S150 S151 S152 N Mean 62 62 62 62 62 62 62 62 62 62 62 62 6,74 5,89 5,15 4,89 4,16 4,23 4,90 3,82 6,23 3,95 4,94 7,13 Std. Deviation 2,232 2,490 2,202 2,417 2,320 2,639 3,439 2,596 2,664 2,279 3,151 2,192 T df 6,145 2,805 ,519 -,368 -2,846 -2,310 -,222 -3,571 3,623 -3,622 -,161 7,650 61 61 61 61 61 61 61 61 61 61 61 61 Test Value = 5 Sig. Mean 95% Confidence (2-tailed) Difference Interval of the Difference Lower Upper ,000 ,007 ,606 ,714 ,006 ,024 ,825 ,001 ,001 ,001 ,872 ,000 1,74 ,89 ,15 -,11 -,84 -,77 -,10 -1,18 1,23 -1,05 -,06 2,13 1,18 ,25 -,41 -,73 -1,43 -1,44 -,97 -1,84 ,55 -1,63 -,86 1,57 2,31 1,52 ,70 ,50 -,25 -,10 ,78 -,52 1,90 -,47 ,74 2,69 Sonuç (H0) Red Red Kabul Kabul Red Red Kabul Red Red Red Kabul Red Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler kapsamında bakıldığında, krizlerin yönetsel ve örgütsel faktörler üzerinde etkili %5 önem seviyesinde (P<0.05) etkilidir. 114 Yani H0 red bölgesine düşer ve H0 red edilir. Bu etkinin niteliğine bakıldığında genel olarak (µ=6<5) etkilendi yönündedir. Yönetsel ve örgütsel faktörlere bakıldığında “bölümler arası ilişki düzeyinin azalması”, “karar sürecinin bozulması”, “Korku ve panik yaşanması”, “personelde ve yöneticilerde değişimlere karşı olumsuz bir durum oluşması” faktörlerinin yaşanan ekonomik krizlerden pek etkilenmediği görülmektedir. Bunun dışında ekonomik krizlerin özellikle “çalışanların morallerinin bozulması”, “yönetici ve personelde psikolojik sorunlar yaşanması”, “merkezi bir yapıya geçilmesi” ve “öz savunmanın artması” üzerinde yüksek derecede etkili olduğu görülmektedir. Hipotez genel olarak kabul edilir. 6.3. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkisi Hipotez 4: Ekonomik Krizler Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar payı ve Borçlanma durumu üzerinde etkisizdirler. %5 önem seviyesinde Türkiye’de yaşanan Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme, Yatırım, Üretim, Satış, Pazar payı ve Borçlanma durumu üzerindeki etkisinin önemli olup olmadığının tespiti için “t” testi’nden yararlanılmıştır. Hipotezler; H0= µ=5 (Örnek ort. 5’den farksızdır) H1= µ ≠5 (Örnek ort. 5’den farklıdır) Not: %5 önem düzeyinde test için; P olasılık değeri <= 0.05 ise H0 red bölgesine düşer, yani Ho red edilir. P> 0.05 ise Ho kabul bölgesine düşer, yani µ=5’den farksız olur. 115 Tablo 21. Ekonomik Krizlerin Firmaların Büyüme,Yatırım,Üretim, Satış, Pazar Payı ve Borçlanma Durumu Üzerindeki Etkilerine İlişkin Bulgular t N Mean S153 S154 S155 S156 S157 S158 62 62 62 62 62 62 5,47 6,56 5,61 6,32 5,53 6,23 Std. Deviation 2,714 2,665 2,537 2,521 2,345 3,107 1,357 4,622 1,902 4,132 1,787 3,107 (One-Sample Test) Test Value = 5 df Sig. (2Mean 95% Confidence tailed) Difference Interval of the Difference Lower Upper 61 61 61 61 61 61 ,180 ,000 ,062 ,000 ,079 ,003 ,47 1,56 ,61 1,32 ,53 1,23 -,22 ,89 -,03 ,68 -,06 ,44 1,16 2,24 1,26 1,96 1,13 2,01 Sonuç (H0) Kabul Red Kabul Red Kabul Red Firmaların yaşadıkları ekonomik krizler kapsamında bakıldığında, büyüme, yatırım, üretim, satış, pazar payı ve borçlanma durumu üzerinde %5 önem seviyesinde (P<0.05) etkili olduğu görülmektedir. Yani H0 red bölgesine düşer ve H0 red edilir. Bu etkinin niteliğine bakıldığında genel olarak (µ=6<5) etkilendi yönündedir. Bunun yanında diğer faktörlere bakıldığında “Büyüme gücünde azalma”, “üretim kapasitesinde düşüş”, “Pazar payında azalma” faktörlerini daha az etkilediği görülmektedir. Bu alanlara bakılarak Ho hipotezi kısmen Kabul edilir. Ancak bunların ortalamalarına bakıldığında 5’in üzerinde olduğu görülür. Dolayısıyla “yatırımlarda azalma”, “satışlarda azalma”, “borçlanma darlığı” faktörlerine bakıldığında ekonomik kriz sürecinde en çok etkilenen alanlar olarak görülmektedir. Hipotez genel olarak Kabul edilir. Ayrıca ekonomik kriz dönemlerinde firmaların yapılanma biçimleriyle ekonomik faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, Pazar payında azalma, borçlanma darlığı) arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığına yönelik olarak aşağıdaki hipotez oluşturulmuştur. Hipotez5: Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Yapılanma Biçimleriyle Ekonomik Faaliyetleri (Büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı) Arasında Anlamlı Bir İlişki vardır. 116 Tablo 22. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların Bu Süreçten Etkilenme Dereceleriyle Firmaların Yapılanma Biçimleri Arasındaki İlişki (ANOVA) hiyerarsik bürokrasi kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı S154 Yatırımlarda Azalma hiyerarsik bürokrasi kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı S155 Üretem Kapasitesinde hiyerarsik bürokrasi Düşüş kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı S156 Satışlarda Azalma hiyerarsik bürokrasi kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı S157 Pazar Payında Azalma hiyerarsik bürokrasi kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı S158 Borçlanma Darlığı hiyerarsik bürokrasi kisisel olmayan bürokrasi Adhokrasi basit yapı Total S153 Büyüme Gücünde Azalma N Mean 33 12 8 9 33 12 8 9 33 12 8 9 33 12 8 9 33 12 8 9 33 12 8 9 62 5,52 4,58 4,50 7,33 6,61 5,92 6,25 7,56 5,55 5,00 6,00 6,33 6,36 5,67 6,38 7,00 5,36 5,42 5,75 6,11 6,45 5,33 5,75 7,00 6,23 Std. Deviation 2,647 2,678 2,563 2,550 2,783 2,539 2,866 2,297 2,647 2,892 1,414 2,550 2,584 2,839 1,685 2,646 2,421 2,999 1,488 1,900 3,103 3,499 2,964 2,872 3,107 F Sig. 2,327 ,084 ,680 ,568 ,533 ,662 ,479 ,698 ,263 ,852 ,627 ,601 Tablo 23. Firmaların Ekonomik Faaliyetleri ile Tipolojiler Arasındaki İlişkiye Yönelik Korelasyon Analizi (Pearson Correlation) S153 S154 S155 S156 S157 S158 TIPOLOJI S153 1 S154 ,677 1 S155 ,543 ,627 1 S156 ,457 ,775 ,789 1 S157 ,390 ,730 ,630 ,803 1 S158 ,638 ,699 ,806 ,709 ,611 1 TIPOLOJI ,131 ,077 ,106 ,066 ,111 ,012 1 ** Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). Anova ve korelasyon tabloları incelendiğinde firmaların yapılanma biçimiyle (tipolojiyle) büyüme gücünde azalma ekonomik faktörü arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki olduğu görülmektedir. Ancak r değerinin (r=,131) sıfıra yakın olmasından dolayı zayıf bir ilişki vardır. Dolayısıyla Hipotez kısmen Kabul edilir. 117 6.4. İşletmelerin Ekonomik Kriz Dönemlerinde Ne Kadar Etkilendiğini Belirlemeye Yönelik Araştırma Bulguları Veri güvenilirliğini sağlamak amacıyla, anketin 15. Sorusu ile katılımcılara verilen 6 ifade üzerine uygulanan güvenilirlik analizi sonucunda ,9189 alfa skoruna ulaşılmıştır. Aşağıdaki tablolarda 15. Soruya ilişkin yapılan güvenilirlik analizi sonucu gösterilmektedir. Tablo 24. Korelasyon Matriksi S153 S153 S154 S155 S156 S157 S158 (Correlation Matrix) S154 S156 S155 S157 1,0000 ,6768 ,5432 ,4568 ,3904 ,6385 1,0000 ,6268 ,7754 ,7302 ,6991 1,0000 ,7888 ,6303 ,8057 1,0000 ,8025 ,7086 1,0000 ,6110 Tablo 25. Güvenilirlik Analizi (R E L I A B I L I T Y A N A L Y S I S - S C A L E (A L P H A)) Item Means Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance 5,9543 5,4677 6,5645 1,0968 1,2006 ,2226 Item Variances Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance 7,0689 5,4989 9,6531 4,1542 1,7554 2,0287 Inter-item Covariances Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance 4,6214 2,4847 6,3511 3,8665 2,5561 1,0294 Inter-item Correlations Mean Minimum Maximum Range Max/Min Variance ,6589 ,3904 ,8057 ,4153 2,0639 ,0147 Reliability Coefficients 6 items Alpha = ,9189 Standardized item alpha = ,9206 Krizden etkilenme derecesi için oluşturulan ölçek, yüksek düzeyde güvenilir (Alpha=,9189) kabul edilmektedir. Ölçeğin güvenilirliğini belirlemek amacıyla yapılan güvenilirlik analizi yanında ayrıca bu soru için faktör analizi de yapılmıştır. Aşağıda bu analizin sonuçları görülmektedir. 118 Firmaların krizden etkilenme derecelerini bulmak amacıyla ankete 6 ifade yerleştirilmiştir. Bunlar; 1. S153 : Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni 2. S154 : Yatırımlarda Azalma Değişkeni 3. S155 : Üretim Kapasitesinde Düşüş Değişkeni 4. S156 : Satışlarda Azalma Değişkeni 5. S157 : Pazar Payında Azalma Değişkeni 6. S158 : Borçlanma Darlığı Değişkeni Tablo 26. Faktör Analizi Değişkenler Bileşen (1) S153 S154 S155 S156 S157 S158 ,714 ,887 ,869 ,900 ,824 ,880 Çıkarım Metodu: Bileşen Analizi Anketin 15. sorusu ile verilen ifadeler ile yöneticilerin krize yönelik objektif algıları ölçülmeye çalışılmıştır. 6 değişken için yapılan faktör analizi sonucunda 1 temel bileşen ortaya çıkmıştır. Bu temel bileşen için, firma sahiplerinin yaşadıkları krizleri, genel olarak Ekonomik Etkilenme çerçevesinde algıladıkları söylenebilir. Dolayısıyla tüm bu değişkenler Krizlerin Firmalara Ekonomik Etkisi başlığı altında değerlendirilebilir. Ancak daha anlamlı olması açısından çalışmamızda her bir değişkeni ayrı başlıklar altında inceleyeceğiz. Bunlar; Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni, Yatırımlarda Azalma Değişkeni, Üretim Kapasitesinde Düşüş Değişkeni, Satışlarda Azalma Değişkeni, Pazar Payında Azalma Değişkeni ve Borçlanma Darlığı Değişkeni olarak gösterilmiştir. 6.4.1. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Büyüme Gücü Değişkeni Araştırmaya katılan işletmelerin %56,5’lik kısmı ekonomik kriz dönemlerinde büyüme güçlerinde azalma olduğunu belirtmişlerdir. Ankete katılan işletmelerden %11,3’lük kısım yaşanan krizlerden etkilenmediklerini ifade ederken, geriye kalan 119 %32,3’lük kısım ise büyüme gücünde azalma ifadesini reddetmektedir. Tablo 27’de ilgili veriler ayrıntılı olarak ifade edilmektedir. Tablo 27. Büyüme Gücünde Azalma Değişkeni Frekans 10 4 1 5 7 7 10 11 7 62 Kesinlikle Hayır(1) 2 3 4 Etkilemedi (5) 6 7 8 Kesinlikle Evet(9) Yüzde 16,1 6,5 1,6 8,1 11,3 11,3 16,1 17,7 11,3 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 16,1 16,1 6,5 22,6 1,6 24,2 8,1 32,3 11,3 43,5 11,3 54,8 16,1 71,0 17,7 88,7 11,3 100,0 100,0 Araştırmaya katılan işletmelerin % 11,3’ü yaşanan ekonomik krizlerin büyüme gücünü negatif veya pozitif doğrultuda etkilemediğin belirtmişlerdir. İşletmelerin kaynak sıkıntısı çekmemelerinin ve arz-talebe yönelik sorunlar yaşamamalarının işletme faaliyetlerinde rutin bir seyir izlenmesine neden olduğu değerlendirilebilecektir. 6.4.2. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Yatırımlar Değişkeni Ankette ulaşılan veriler, ekonomik kriz dönemlerinde yatırımların büyük ölçüde azaldığını göstermektedir. Buna göre katılımcı işletmelerin % 75,8’inde yatırımlarda azalma olduğu ifade edilmiştir. Diğer işletmelerin % 6,5’i kriz dönemlerinde yatırımların etkilenmediğini ifade ederken, % 17,7’lik kısım yatırımların azalması ifadesini reddetmişlerdir. Tablo 28. Yatırımlar Değişkeni Kesinlikle Hayır(1) 2 3 4 Etkilemedi (5) 6 7 8 Kesinlikle Evet(9) Frekans 7 2 1 1 4 9 11 5 22 62 Yüzde 11,3 3,2 1,6 1,6 6,5 14,5 17,7 8,1 35,5 100,0 Geçerli Yüzde 11,3 3,2 1,6 1,6 6,5 14,5 17,7 8,1 35,5 100,0 Kümülatif Yüzde 11,3 14,5 16,1 17,7 24,2 38,7 56,5 64,5 100,0 120 6.4.3. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Üretim Kapasitesi Değişkeni Katılımcı işletmelerin yaklaşık % 26’sı kriz dönemi içerisinde üretim kapasitelerinde azalma olduğunu belirtmektedir. Üretim kapasitelerine yönelik değişimler Tablo 29’da ayrıntılı olarak ele gösterilmiştir. Tablo 29.Üretim Kapasitesi Değişkeni Frekans 10 Kesinlikle Hayır(1) 3 3 4 4 5 Etkilemedi (5) 14 6 10 7 10 8 6 Kesinlikle Evet(9) 62 Yüzde 16,1 4,8 6,5 8,1 22,6 16,1 16,1 9,7 100,0 Geçerli Yüzde 16,1 4,8 6,5 8,1 22,6 16,1 16,1 9,7 100,0 Kümülatif Yüzde 16,1 21,0 27,4 35,5 58,1 74,2 90,3 100,0 İşletmelerin kriz dönemlerinde üretim kapasitelerinde büyük oranda düşüş yaşamama nedenleri; talepteki düşüşün kriz sonrası dönemde sona ereceği ve tekrar yükseleceği düşüncesi ile birlikte var olan hammadde stoku ile üretime devam etmeleri olarak değerlendirilmektedir. 6.4.4. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Satışlar Değişkeni Araştırmaya katılan işletmelerin % 69,4’ü ekonomik kriz dönemlerinde satışlarında azalma olduğunu beyan etmişlerdir. % 11,3’ü krizlerin satın alma gücünü etkilemediğini öne sürerken, geriye kalan %19,4’lük kısım ise ifadeyi reddetmiştir. Tablo 30. Satışlar Değişkeni Kesinlikle Hayır(1) 2 3 Etkilemedi(5) 6 7 8 Kesinlikle Evet(9) Frekans 4 4 4 7 8 11 8 16 62 Yüzde 6,5 6,5 6,5 11,3 12,9 17,7 12,9 25,8 100,0 Geçerli Yüzde 6,5 6,5 6,5 11,3 12,9 17,7 12,9 25,8 100,0 Kümülatif Yüzde 6,5 12,9 19,4 30,6 43,5 61,3 74,2 100,0 121 Mevcut durumun büyük ölçüde talep sahiplerinin kriz zamanlarında satın alma gücünün düşmesinden kaynaklandığı söylenebilecektir. 6.4.5. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Pazar Payı Değişkeni Araştırmaya katılan işletmelerin büyük bölümü, ekonomik kriz dönemlerinde pazar paylarında değişimin meydana geldiğini ifade etmişlerdir. Bu değişimlere yönelik ayrıntılı gösterim Tablo 31’de verilmiştir. Tablo 31. Pazar Payı Değişkeni Kesinlikle Hayır(1) 2 3 4 Etkilemedi(5) 6 7 8 Kesinlikle Evet(9) Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 5 4 3 6 10 11 11 4 8 62 8,1 6,5 4,8 9,7 16,1 17,7 17,7 6,5 12,9 100,0 8,1 6,5 4,8 9,7 16,1 17,7 17,7 6,5 12,9 100,0 8,1 14,5 19,4 29,0 45,2 62,9 80,6 87,1 100,0 Katılımcıların, 15.soru ve içeriğine yönelik yaklaşımları tek bileşim üzerinde ifade edilmiştir. İlgili sorunun genel anlamda ekonomik yönlülüğü üzerinde durulmasından hareketle pazar payına yönelik ortaya çıkan bu durum daha önceki ifadeleri destekler niteliktedir. 6.4.6. Krizden Etkilenme Derecesi İçerisinde Borçlanma Darlığı Değişkeni Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu % 62,9’u yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde borçlanma darlığı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan katılımcıların % 8,1’i krizlerin borçlanma darlığı konusunda etkilerini görmediklerini ifade ederken, %29,0’ı ise ifadeyi reddetmişlerdir. 122 Tablo 32. Borçlanma Darlığı Değişkeni Kesinlikle Hayır(1) 2 3 4 Etkilemedi(5) 6 7 8 Kesinlikle Evet(9) Frekans 5 4 3 6 10 11 11 4 8 62 Yüzde 8,1 6,5 4,8 9,7 16,1 17,7 17,7 6,5 12,9 100,0 Geçerli Yüzde 8,1 6,5 4,8 9,7 16,1 17,7 17,7 6,5 12,9 100,0 Kümülatif Yüzde 8,1 14,5 19,4 29,0 45,2 62,9 80,6 87,1 100,0 Araştırmaya katılan işletmelerin KOBİ niteliğinde olması ve yaşanan 2000 ve 2001 krizlerinde özellikle bu nitelikli işletmelerin kredi konusunda sıkıntı yaşamaları anket sonuçlarına yansımıştır. İfadenin etkisiz olduğunu belirten veya ifadeyi reddeden işletmelerin finansmanlarını öz varlıkları satarak nakde çevirmeleri veya faaliyet dışı gelirleri arttırmaları nedenleri ile sağlamaya çalıştıkları değerlendirilebilecektir. 6.5. Ekonomik Krizin İstihdam Kapasitesi Üzerindeki Etkisi Araştırmaya katılan işletmelere, yaşanan ekonomik krizlerin istihdam kapasitesinde bir azalma meydana getirip getirmediği sorulmuştur. İşletmelerin % 54,8’i istihdam kapasitesinde bir azalma olmadığını ifade ederken, % 45,2’lik kısım ise farklı oranlarda kapasitede azalma meydana geldiğini belirtmişlerdir. Tablo 33’da istihdam kapasitesi değişimi oranı ve Tablo 34’de düşüş yaşadığını ifade eden işletmelerin istihdam kapasitesindeki azalmanın oranları ayrıntılı olarak verilmiştir. Tablo 33. İstihdam Kapasitesindeki Değişim Hayır Evet Toplam Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 34 28 62 54,8 45,2 100,0 54,8 45,2 100,0 54,8 100,0 Tablo 34. İstihdam Kapasitesi Azalma Oranları Küçülme %10 dan az %10-20 arası %21-30 arası %30 dan fazla Toplam Frekans 16 5 5 2 28 Yüzde 25,8 8,1 8,1 3,2 45,2 Geçerli Yüzde 57,1 17,9 17,9 7,1 100,0 Kümülatif Yüzde 57,1 75,0 92,9 100,0 123 6.6. Ekonomik Krizin İthalat ve İhracat Üzerindeki Etkisi İhracat ve ithalatlarının değişimine yönelik sorulan sorularda, katılımcıların büyük bölümü ithalat ve ihracatlarının sabit kaldığını söylemişlerdir. Ekonomik Krizler gibi anormal çevre koşullarında ithalat ve ihracatın sabit kalma oranının yüksek olmasının nedeni, ankete katılan işletmelerin KOBİ niteliğinde olmaları münasebetiyle ithalat ve ihracat yapmayan işletmelerin örneklem içerisinde olmaları ile açıklanabilecektir. Tablo 35’de ekonomik krizlerin ihracatı etkileme derecesi ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışırken, Tablo 36’de ise aynı uygulama ithalat için yapılmıştır. Tablo 35. Ekonomik Krizlerin İhracatı Etkileme Derecesi Frekans 22 2 38 62 İhracat Azaldı İhracat Arttı İhracat Sabit Toplam Yüzde 35,5 3,2 61,3 100,0 Geçerli Yüzde 35,5 3,2 61,3 100,0 Kümülatif Yüzde 35,5 38,7 100,0 Tablo 36. Ekonomik Krizlerin İthalatı Etkileme Derecesi Frekans ithalat azalmıştır ithalat artmıştır ithalat sabit kalmıştır Total 19 4 39 62 Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 30,6 30,6 30,6 6,5 6,5 37,1 62,9 62,9 100,0 100,0 100,0 Ancak her iki tabloda ortaya çıkan en belirgin sonuç, azalmaların, artışlara oranla nispeten çok daha fazla oluşudur. Görülmektedir ki, yaşanan ekonomik krizler, KOBİ niteliğindeki işletmeleri de uluslararası piyasalarda da çok zor durumlarda bırakmaktadır. Ekonomik kriz dönemlerinde hiyerarşik bürokrasi özelliği gösteren firmaların dış pazar paylarının etkilenip etkilenmediğine yönelik aşağıdaki hipotez oluşturulmuştur. Hipotez 6: Ekonomik Kriz Dönemlerinde İçe Kapanıp Hiyerarşik Bürokrasi Özelliği Gösteren Firmaların Dış Pazar Payları Küçülmektedir. 124 Tablo 37. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İhracat Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki İhracat Azaldı İhracat Arttı İhracat Sabit Hiyerarşik Bürokrasi 11 1 21 33 TIPOLOJI Kişisel Olmayan Bürokrasi 3 9 12 Adhokrasi Basit Yapı Toplam 3 1 4 8 5 22 2 38 62 4 9 Tablo 38. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Firmaların İthalat Durumları ile Yapısal Tipolojileri Arasındaki İlişki İthalat Azalmıştır İthalat Artmıştır İthalat Sabit Hiyerarşik Bürokrasi 9 3 21 33 TIPOLOJI Kişisel Olmayan Bürokrasi 2 1 9 12 Adhokrasi Basit Yapı Toplam 4 4 4 8 5 9 19 4 39 62 Yukarıdaki her iki tablo incelendiğinde örneklem içerisindeki 32 firmada ihracatın azaldığı ya da sabit kaldığı belirlenmiştir. Dolayısıyla hipotez kabul edilir. Ekonomik kriz dönemlerinde incelenen firmaların çoğu yapısal olarak tam bürokrasi özelliği göstermektedirler. Bu durum bu firmaların dış pazarlarda sabit kalmalarını ya da küçülmelerini beraberinde getirmektedir. 6.7.Kriz Dönemlerinde Mali Yapıda Yaşanan Değişimler Araştırmaya katılan işletmelerin %53,2’si ekonomik kriz dönemlerinde bozulan mali yapılarını düzeltebilmek için öz kaynak kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye kalan % 46,8’lik kısım ise bozulan yapılarını düzeltmek maksadıyla yabancı kaynak kullandıklarını belirtmişlerdir. Tablo 39’da kaynak kullanım bilgileri ayrıntılı olarak verilmiş olup, Tablo 40’da ise kullanılan yabancı kaynaklar gösterilmiştir. Tablo 39. Ekonomik Kriz Dönemlerine Yönelik Kaynak Kullanım Bilgileri Öz Kaynak Kullanılmıştır Yabancı Kaynak Kullanılmıştır Toplam Frekans 33 29 62 Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 53,2 53,2 53,2 46,8 46,8 100,0 100,0 100,0 125 Tablo 40. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Kullanılan Yabancı Kaynakların Niteliği Kısa Vadeli Orta Vadeli Uzun Vadeli Ticari Borçlanma Toplam Frekans 16 6 5 1 28 Yüzde 25,8 9,7 8,1 1,6 45,2 Geçerli Yüzde 57,1 21,4 17,9 3,6 100,0 Kümülatif Yüzde 57,1 78,6 96,4 100,0 Görüldüğü üzere, ekonomik kriz dönemlerinde işletmelerin büyük bölümü, kendi öz kaynaklarını kullanarak krizi atlatmayı yeğlemişlerdir. Yabancı kaynak kullandığını belirten işletmelerin büyük çoğunluğu da kısa ve orta vadeli banka kredileri kullanmışlardır. Burada ortaya çıkan iki sonucun da nedenleri aynı olarak değerlendirilebilecektir. Yaşanan ekonomik krizlerde, bankalar uzun vadeli kredi vermekten olabildiğince çekinmişler, kısa ve orta vadeli kredilerde ise faiz oranlarını çok yüksek seviyede tutmuşlardır. İşletmelerin güvenilirliği konusunda da oldukça hassaslaşan bankalar özellikle KOBİ niteliğindeki işletmelere kredi sağlama konusunda çok fazla şüpheci davranmışlardır. 6.8. Krizlerin Yaşanmasında Etkili Olan Faktörler Araştırmaya katılan işletmelere, 20.soru kapsamında verilen sekiz ifadeden hangisi veya hangilerinin krizi yaşamalarında etkili olduğu sorulmuş olup işletmelerin kriz yaşamalarına neden olan faktörleri ifade etmeleri isteniştir. Nicel verilere dayalı ayrıntılı bilgiler Tablo 41’de gösterilmiştir. 126 Tablo 41. İşletmelerin Kriz Yaşamalarına Etki Eden Faktörler Frekans Yüzde S201:Ekonomik Faktörler 1 62 100,0 Geçerli Yüzde 100,0 S202:Hukuki, Politik ve Sosyo-Kültürel Faktörler 0 1 0 1 0 1 0 1 0 1 0 1 0 1 30 32 46 16 30 32 29 33 41 21 51 11 34 28 48,4 51,6 74,2 25,8 48,4 51,6 46,8 53,2 66,1 33,9 82,3 17,7 54,8 45,2 48,4 51,6 74,2 25,8 48,4 51,6 46,8 53,2 66,1 33,9 82,3 17,7 54,8 45,2 S203:Uluslararası Çevre Koşulları S204:Rakip İşletmeler ve Artan Rekabet S205:Kaynak Sağlamada Karşılaşılan Sorunlar S206: Doğal Felaketler S207: İşletmenin Örgüt Yapısıyla İlgili Faktörler S208: Teknolojik Faktörler Kümülatif Yüzde 100,0 48,4 100,0 74,2 100,0 48,4 100,0 46,8 100,0 66,1 100,0 82,3 100,0 54,8 100,0 Araştırmaya katılan işletmelerin tamamı ekonomik faktörleri, kriz yaşamalarına neden olan etkenler arasında göstermişlerdir. İkinci olarak en fazla ifade edilen faktör, kaynak sağlamada karşılaşılan sorun olarak belirlenmiştir. Ekonomik faktörle ilişkisini değerlendirdikten sonra ortaya çıkan sonucun şaşırtıcı olmadığı söylenebilecektir. Araştırmaya katılanların % 50’den fazlası hukuki, politik ve sosyo-kültürel faktörler ile rakip işletmeler ve artan rekabet faktörlerini kriz yaşanmasına neden olan unsurlar arasında göstermişlerdir. Siyasi istikrar eksikliği veya siyasal belirsizlik, kurum ve kuruluşların -özellikle kredi veren- hukuki dayanakları tamamen kendi lehlerine kullanmaları, satın alma gücünün ciddi derecede düşmesine bağlı olarak talep kaybını engellemek maksadıyla rakipler ve artan rekabet nedenleri ile yaklaşım kabul edilebilir olarak değerlendirilecektir. Oranı yadsınamaz büyüklükte olan teknolojik faktörler özellikle imalat işletmelerinin kriz ile karşılaşmalarına neden olabilecek unsurlardandır. Katılımcıların araştırmaya işletme faaliyet ve süreçlerini aksatan olumsuzluklar üzerinden yaklaştıkları değerlendirilerek bu nedenle doğal felaketleri krize neden olan ikincil unsur gibi gördükleri söylenebilecektir. KOBİ niteliğinde olan işletmelerin ihracat ve ithalat oranları nispeten daha düşük olduğu için özellikle mikro küçük ve küçük ölçekli işletmelerden dolayı uluslar arası çevre koşullarının krize neden olan etkenler arasında gösterilmemesinin doğru bir yaklaşım olacağı değerlendirilebilir. Krize neden olan faktörler arasında son olarak değerlendirilen örgüt yapısına yönelik faktörler katılımcılardan sadece 11 tanesi tarafından ifade edilmiştir. Kurumsallaşmaya yönelik bir ifade olan bu faktörün işletmeler tarafından krize neden olan unsurlar 127 arasında gösterilmemesinin nedeni araştırmaya katılan işletmelerin çalışan sayısının nispeten düşük olması ve bu noktadan hareketle merkezi bir yapılanmaya sahip olmaları şeklinde açıklanabilecektir. 6.9. Ekonomik Kriz Dönemlerinde Uygulanan Stratejiler Krize yönelik işletme stratejileri arasında ele alınan değişkenler faktör analizine tabi tutulduğunda 8 faktör ile karşılaşılmaktadır. Tablo 42. Kriz Stratejileri Faktör Analizi S211 S212 S213 S214 S215 S216 S217 S218 S219 S220 S221 S222 S223 S224 S225 S226 S227 S228 S229 S230 S231 S232 S233 S234 S235 1 2 3 ,600 -,119 ,674 9,251E-02 2,597E-02 ,462 ,827 ,450 ,837 ,213 ,442 ,461 ,112 -,115 ,215 ,128 -7,292E-02 7,207E-02 3,766E-02 5,877E-02 ,205 ,119 ,159 ,356 ,182 7,787E-02 ,820 3,567E-04 4,329E-02 ,856 -,109 -,118 ,174 9,181E-02 1,673E-02 ,305 ,429 ,119 8,296E-02 ,262 6,264E-02 ,405 ,421 1,721E-02 -9,787E-03 -5,096E-02 ,147 -6,808E-02 ,118 ,637 ,338 -1,930E-02 ,153 9,618E-02 -4,706E-02 ,557 -6,258E-02 -,422 5,443E-02 -,103 ,262 ,128 ,775 3,661E-02 ,213 ,229 -5,869E-02 ,350 ,281 1,133E-02 -,347 -,104 -,377 ,114 ,247 BİLEŞENLER 4 5 ,175 5,620E-02 4,565E-02 -1,156E-02 ,150 5,414E-02 -,130 ,335 1,707E-02 ,109 ,174 -,228 -6,961E-02 ,782 -,385 ,154 -,217 -,363 ,166 -4,385E-02 ,271 ,688 ,181 ,117 ,140 ,294 ,101 ,225 9,564E-02 5,379E-02 -2,614E-02 -2,521E-02 -,161 1,511E-02 ,105 ,574 -3,164E-02 6,492E-02 ,194 -,359 9,592E-02 ,159 ,194 -9,142E-02 ,815 -,390 -,151 -6,485E-04 ,464 -,206 6 7 8 -9,004E-02 ,244 5,648E-02 ,178 -5,632E-02 ,257 9,039E-02 -,173 ,157 ,786 -,268 ,285 -5,847E-02 ,164 ,313 4,441E-02 ,223 -,103 ,582 7,805E-02 -,138 7,553E-02 -,186 ,398 -,282 ,191 1,488E-02 ,293 -3,693E-02 2,188E-02 -,183 -1,331E-02 4,236E-02 3,691E-03 -3,638E-02 -,112 5,823E-02 6,199E-02 -3,161E-02 -,369 ,708 ,647 ,141 ,178 ,244 8,696E-02 ,218 ,595 -7,174E-02 ,170 ,321 5,177E-02 ,124 ,822 3,929E-02 4,462E-02 -4,587E-02 -,169 ,143 -2,537E-02 ,242 -,122 -8,578E-03 5,155E-02 -,201 -8,771E-02 7,738E-02 ,286 ,305 -9,022E-02 ,591 6,342E-02 7,212E-02 ,228 -,107 Çıkarım Metodu: Temel Bileşen Analizi Döndürme Metodu: Varimaks Kaiser Normalizasyonu Tablo 42 bu sekiz faktörü göstermektedir. Bunlar sırasıyla; 1. Faktör Bileşenleri • İş Değiştirme (Örneğin üretim yerine ticaret yapmak) (211) • Ürün Değiştirme (213) 2. Faktör Bileşenleri • Üretim İçindeki Pahalı Hammaddelerin Miktarını Azaltarak Ürünün Kalitesini Düşürmek (212) 128 • Çalışılan Süreyi Azaltmak (215) 3. Faktör Bileşenleri • Ürün Çeşidini Arttırmak (223) 4. Faktör Bileşenleri • Ürün Çeşidini Azaltmak (224) • Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırmak (232) 5. Faktör Bileşenleri • Ürün Fiyatını Belirlemede Yabancı Para Birimi Kullanmak (230) 6. Faktör Bileşenleri • Genel Müdür Değiştirmek (220) 7. Faktör Bileşenleri • Eskiden Yapılan Hammadde Stoku İle Üretime Devam Etmek (226) • Gelecek İçin Stok Yapmak (227) 8. Faktör Bileşenleri • Üretim Miktarını Azaltmak (214) Faktör analizi neticesinde ortaya çıkan bileşenlerden 7. bileşen altındaki değişkenler birlikte, diğer bileşenlerin altındaki belirlenen değişkenler ayrı ayrı frekans analizine tabi tutulacaktır. Faktör analizi sonrası anlamlı olarak değerlendirilmeyen 11 değişken (216, 218, 221, 222, 225, 228, 229, 231, 233, 234, 235) analiz dışı bırakılmıştır. Aşağıda sekiz faktöre ilişkin bulgular ayrı ayrı incelenecektir. 6.9.1 İş Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı Katılımcı işletmelerin büyük çoğunluğu (% 87,1) krize yönelik işletme stratejileri çerçevesinde, iş değiştirme stratejisini kullanmadıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 43’de bu oran ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Tablo 43. İş Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans Yüzde 54 8 62 87,1 12,9 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 87,1 12,9 100,0 87,1 100,0 129 6.9.2. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktörünün Dağılımı Katılımcıların çok küçük bir kısmı kriz dönemlerinde ürün değiştirme stratejisini kullandıklarını ifade etmişlerdir. Sadece 5 işletme yaşanan ekonomik krizlere yönelik alınması gereken stratejik önlemler kapsamında ürün değiştirme stratejisi kullanmışlardır. Nicel veriler Tablo 44’de gösterilmiştir. Tablo 44. Ürün Değiştirme Stratejisi Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 57 5 62 Yüzde 91,9 8,1 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 91,9 91,9 8,1 100,0 100,0 Yaşanan ekonomik krizler ile işletmelerin satın alma gücünün düşmesi ve ilgili işletmelerin ölçek olarak nispeten daha küçük olmalarının bu stratejiyi kullanmak istememelerine neden olduğu söylenebilecektir. 6.9.3. Çalışanlara Geçici İzin Vermek Stratejisi Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılan 62 işletmeden sadece 6 tanesi kriz zamanlarında çalışanlara geçici izin verme stratejisini kullanma yoluna gitmiştir. Geriye kalan 56 işletme (%90,3) bu stratejiyi kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Tablo 45. Geçici İzin Verme Stratejisi Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 56 6 62 Yüzde 90,3 9,7 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 90,3 90,3 9,7 100,0 100,0 6.9.4. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılan 62 işletmeden sadece11 tanesi krize yönelik alınması gereken tedbirler arasında yönetici sayısını azaltma faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye kalan 51 işletme bu stratejiyi kullanmadıklarını belirtmişlerdir. 130 Tablo 46. Yönetici Sayısını Azaltma Stratejisi Faktör Dağılımı Frekans 51 11 62 Hayır Evet Toplam Yüzde 82,3 17,7 100,0 Geçerli Yüzde 82,3 17,7 100,0 Kümülatif Yüzde 82,3 100,0 6.9.5. Ürün Kalitesini Düşürme Faktörünün Dağılımı Katılımcıların % 25,8’i kriz sürecinde, ekonomik krizin etkilerini minimize etmeye yönelik olarak üretim içerisindeki pahalı hammaddelerin miktarını azaltarak ürünün kalitesini düşürme faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Tablo 47. Ürün Kalitesini Düşürme Faktör Dağılımı Frekans 46 16 62 Hayır Evet Toplam Yüzde 74,2 25,8 100,0 Geçerli Yüzde 74,2 25,8 100,0 Kümülatif Yüzde 74,2 100,0 Maliyetleri azaltmaya yönelik alınan bu tedbir satın alma gücünün azaldığı ekonomik kriz dönemlerinde, maliyetler boyutu ile ürünün fiyatını düşürmeye yöneliktir. Bu noktada işletmeler, fiyatları düşürerek talebin canlanmasına yönelik çaba göstermektedirler. 6.9.6. Çalışma Süresini Azaltma Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılan işletmelerin % 30,6’sı kriz dönemlerinde çalışma süresini azalttıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcı işletmelere yönelik ayrıntılı bilgi Tablo 7.31’de gösterilmektedir. Tablo 48. Çalışma Süresi Azaltma Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 43 19 62 Yüzde 69,4 30,6 100,0 Geçerli Yüzde 69,4 30,6 100,0 Kümülatif Yüzde 69,4 100,0 İşletmeler çalışma süresini kısaltarak, işgücü maliyetini minimize etmeye çalışacaklardır. Vardiyaların azaltılması beraberinde mevcut olan diğer maliyetlerin de (elektrik, su maliyetleri, sigorta maliyetleri v.b.) ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. 131 Ekonomik Krizler temel olarak işletmelerde finansman sıkıntısı yaratmaktadırlar. Bu noktada iş gücü ve enerji tasarrufu işletmeleri bu stratejiyi kullanma noktasına götürecektir. 6.9.7. Ürün Çeşidini Arttırma Faktörünün Dağılımı Katılımcıların yaklaşık % 40’lık kısmı krize yönelik stratejiler kapsamında ürün çeşidini arttırma faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Ayrıntılı bilgiler Tablo 49’da gösterilmiştir. Tablo 49. Ürün Çeşidini Arttırma Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 41 21 62 Yüzde 66,1 33,9 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 66,1 66,1 33,9 100,0 100,0 Ürün çeşidini arttırma faktörünü kullanan işletmelerin amacı, tüketici kitlesine yönelik bir tedbir olarak değerlendirilebilecektir. İhtiyaca yönelik ürün çeşidini arttıran işletmeler bu sayede daha çok tüketiciye arz noktasından ulaşabilecektir. Bu durumun özellikle maliyet konusunda sorunlar yaşamayan işletmeler için kullanılabilir stratejilerden olduğu değerlendirilmektedir. 6.9.8. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı Katılımcı işletmelerin %16,1’lik kısmı krize yönelik olarak ürün çeşidini azaltma stratejini kullanmışlardır. Geriye kalan 52 işletme (% 83,9) ise bu stratejiyi kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Tablo 50. Ürün Çeşidini Azaltma Faktörünün Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 52 10 62 Yüzde 83,9 16,1 100,0 Geçerli Yüzde 83,9 16,1 100,0 Kümülatif Yüzde 83,9 100,0 KOBİ niteliğinde olan işletmeler finansal yapılarının zayıf olması nedeniyle ekonomik krizlere karşı oldukça hassastırlar. Bu yüzden işletmelerin ilgili faktörü 132 kullanmasının nedeni, talebi düşük ürünleri üretmekten vazgeçerek talebi yüksek ürünlere ağırlık vermek şeklinde algılanabilecektir. Bu sayede işletme faaliyetleri devam etmiş olacak ve işletme yaşam eğrisinin sonuna gelmekten kurtulmuş olacaktır. 6.9.9. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktörünün Dağılımı Katılımcı işletmelerin diğer faktörlere göre nispeten daha büyük çoğunluğu (% 40,3) krizlere yönelik olarak faaliyet dışı gelirleri arttırma stratejisini kullandıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 51. Faaliyet Dışı Gelirleri Arttırma Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 37 25 62 Yüzde 59,7 40,3 100,0 Geçerli Yüzde 59,7 40,3 100,0 Kümülatif Yüzde 59,7 100,0 Kriz dönemlerinde ortaya çıkan temel sıkıntılar belirsizlik ve piyasaların dengesizliğidir. Bu noktadan hareketle işletmeler portföy çantalarındaki ürünlerini çeşitlendirerek riski azaltma ve yüksek getiri elde etme çabası içine girebileceklerdir. 6.9.10. Ürün Fiyatını Belirlemede Yabancı Bir Para Birimi Kullanma Faktörünün Dağılımı Ankete katılan işletmelerin % 14,5’i kriz dönemlerinde korunma stratejisi olarak ürünlerinin fiyatını belirlemede yabancı bir para birimi kullandıklarını belirtmişlerdir. Tablo 52. Yabancı Para Birimi Kullanma Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 53 9 62 Yüzde 85,5 14,5 100,0 Geçerli Yüzde 85,5 14,5 100,0 Kümülatif Yüzde 85,5 100,0 Ekonomik kriz dönemlerinde yaşanan devalüasyon veya ülke parasının yabancı paralar karşısında aşırı değer kaybetmesi, özellikle ithalat ve ihracat yapan işletmeler için ciddi sorunlar oluşturabilmektedir. 133 6.9.11.Üretimde Stok Kullanım Faktörünün Dağılımı Ankette 226. ve 227. sorular faktör analizi sonucunda 7.bileşimin altında birbirlerine çok yakın değerlerde bulundukları için tek bir faktör gibi değerlendirilmişlerdir. Stok kullanım faktörü olarak tanımlanan stratejiye yönelik olarak işletmelerin çoğunluğu (%59,7) kriz dönemlerinde kullandıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 53. Stok Kullanım Faktör Dağılımı Hayır Evet Toplam Frekans 25 37 62 Yüzde 40,3 59,7 100,0 Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 40,3 40,3 59,7 100,0 100,0 Buna göre işletmelerin hammadde ihtiyaçlarını kriz süreci başlamadan önceki stokları ile karşıladıklarını, talep düşüklüğüne bağlı olarak ise kriz sonrası talep dikkate alınarak nihai ürün stokladıkları gözlenmektedir. 6.9.12. Üretim Miktarını Azaltma Faktörünün Dağılımı Ankete katılan işletmelerin 24’ü (%38,7’si) krizlere yönelik olarak üretim miktarlarını azaltma stratejisini kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel veriler Tablo 54’de ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Tablo 54. Üretim Miktarı Azaltma Faktör Dağılımı Frekans 38 24 62 Hayır Evet Toplam Bu stratejinin Yüzde 61,3 38,7 100,0 kullanılmasındaki Geçerli Yüzde 61,3 38,7 100,0 amaç, işletmelerin Kümülatif Yüzde 61,3 100,0 likit sıkıntılarını giderebilmek için maliyetleri kısma yoluna gitmesi şeklinde açıklanabilecektir. 6.10 Kriz Yönetim Planı Kullanımı Araştırma kapsamında katılımcılara öncelikli olarak bir kriz yönetim planları olup olmadığı sonrasında ise eğer böyle bir plan mevcut ise hangi kişi veya kurumlar 134 tarafından hazırlandığı sorulmuştur. Buna göre ankete katılan işletmelerin 35’i (% 56,5) hâlihazırda bir kriz yönetim planlarının mevcut olduğunu ifade etmişlerdir. Kriz yönetim planına sahip işletmelerin 19’u (%30’6) bu planların işletme içi ve dışı uzmanlar tarafından hazırlandığını ifade etmişlerdir. Tablo 55’de kriz yönetim planını varlığına yönelik ayrıntılı bilgiler, Tablo 56’da ise hazırlayan kurum ve kuruluşlara yönelik bilgiler verilmiştir. Tablo 55. Kriz Yönetim Planı Kullanım Oranı Frekans Yüzde Geçerli Yüzde 27 43,5 43,5 Evet 35 56,5 56,5 Toplam 62 100,0 100,0 Hayır Kümülatif Yüzde 43,5 100,0 Tablo 56. Kriz Yönetim Planı Hazırlayan Kurum ve Kuruluşlar Oranı Frekans İşletme Tepe Yönetimi İsletme İç ve Dış Uzmanlar Danışmanlık Şirketleri Toplam Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde 13 21,0 37,1 37,1 19 30,6 54,3 91,4 3 4,8 8,6 100,0 35 56,5 100,0 KOBİ niteliğindeki işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde en ciddi sorunları mali yapılarını düzeltme konusunda yaşadıkları zorluklardır. Bu süreçte, arz-talep dengesi, çalışanların tutum ve davranışları, pazarlama v.b. sıkıntılarından ziyade, sıcak para sorununu aşmaya çalışmaktadırlar. Araştırmamıza katılan işletmeler, kriz sürecinde likiditenin çok düşük olması, kredi veren kurum ve kuruluşların yüksek faiz oranları ve aşırı şüpheci yaklaşımlarından dolayı kriz yönetim planlarının temelini mali yapının düzenlemesine yönelik oluşturduklarını ifade etmişlerdir. Örnek olarak, kriz döneminde satılarak likidite sağlamaya yönelik alınan bir öz varlık, talebinin aşırı duyarlı olduğu bir ürünün üretiminden vazgeçilmesi v.b. faaliyetler gösterilebilecektir. 135 6.11 Krizi Önlemeye ve Etkilerini Minimize Etmeye Yönelik Çalışmalar Araştırmaya katılan işletmelere, krizi önlemeye ve etkilerin minimize etmeye yönelik olarak altı ifade verilmiştir. Katılımcıların bu ifadelerden hangisini kullanıp kullanmadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. 6.11.1. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikâyetlerinin Yakından İzlenmesi Faktörünün Frekans Dağılımı Katılımcıların büyük çoğunluğu (%79,0), krizi önlemeye yönelik olarak müşteri düşüncelerini yakından izleme faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan 13 işletme (%21,0) bu faktörü kullanmadıklarını belirtmişlerdir. Tablo 57. Müşteri Görüş, Beklenti ve Şikayetlerinin Yakından İzlenmesi Hayır Evet Toplam Frekans 13 49 62 Yüzde 21,0 79,0 100,0 Geçerli Yüzde 21,0 79,0 100,0 Kümülatif Yüzde 21,0 100,0 Ekonomik kriz dönemlerinde, satın alma gücünün düşmesine bağlı olarak talep daha duyarlı olmaktadır. Bu noktada işletmeler krizin yarattığı anormal durumdan çıkabilmek adına talep sahiplerini dikkate alma zorunluluğu hissedeceklerdir. 6.11.2. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörünün Frekans Dağılımı Katılımcıların 28’i (%45,2), krizi önleme ve etkilerini azaltma kapsamında daha az stokla çalışma faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel verilere dayalı ayrıntılı bilgiler Tablo 58’de gösterilmiştir. Tablo 58. Daha Az Stokla Çalışılması Faktörü Hayır Evet Toplam Frekans 34 28 62 Yüzde 54,8 45,2 100,0 Geçerli Yüzde 54,8 45,2 100,0 Kümülatif Yüzde 54,8 100,0 Ankete katılan işletmelerin daha az stokla çalışma nedeninin, stoklama maliyetini azaltmak olduğu söylenebilecektir. Süreç içerisinde yaşanan ciddi kaynak 136 sorununu azaltmak için maliyetleri minimize etmeye çalışmak krizi önleme kapsamında oldukça uygulanan bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. 6.11.3. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması Faktörünün Frekans Dağılımı Ankete katılan işletmelerin 19’u (% 30,6), krizi önleme kapsamında toplam kalite ve kendi kendini yöneten ekip uygulaması faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye kalan 43 işletme ise bu faktörü kullanmadıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 59. Toplam Kalite ve Kendi Kendini Yöneten Ekip Uygulaması Frekans 43 19 62 Hayır Evet Toplam Yüzde 69,4 30,6 100,0 Geçerli Yüzde 69,4 30,6 100,0 Kümülatif Yüzde 69,4 100,0 Krizi önleme ve etkilerini minimize etme kapsamında araştırmaya katılan işletmelere verilen altı ifade arasında seçimi nispeten düşük olan bu ifade için, KOBİ’lerin büyük çoğunluğunu çalışan sayısının az olması ve tek bir yönetici tarafından yönetim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi neden olarak gösterilebilecektir. 6.11.4. Rakiplerle Karşılaştırma Yaparak İşletme Başarısının Değerlendirilmesi Faktörünün Frekans Dağılımı Katılımcıların 39’u (% 62,9), krizi önleme ve etkilerini azaltma kapsamında rakiplerle karşılaştırma yaparak işletme başarısını değerlendirme faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Nicel verilere dayalı ayrıntılı bilgiler Tablo 7.43’de gösterilmiştir. Tablo 60. Rakiplerle Karşılaştırma Yapmak Hayır Evet Toplam Frekans 23 39 62 Yüzde 37,1 62,9 100,0 Geçerli Yüzde 37,1 62,9 100,0 Kümülatif Yüzde 37,1 100,0 137 Ankete katılan işletmelerin çoğunluğu rakiplerle karşılaştırma yaparak işletme başarısının değerlendirilmesi faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. KOBİ’lerin özellikle yönetimsel faaliyetlerde çok profesyonel olmamalarından dolayı, piyasa, konjonktürel dalgalanmalar, ülke ekonomisinin geleceği v.b. konularında zaman zaman strateji hataları yapabilirler. Bu noktada işletmeler kendilerini ölçmek ve sektörde nerede olduklarını belirlemek maksadıyla kendilerini rakipleri ile karşılaştırarak krizin mevcut etkilerini yok etmeye çalışacaklardır. 6.11.5. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturma Faktörünün Frekans Dağılımı Ankete katılan işletmelerin 21’i (% 33,9), krizi önleme kapsamında yaratıcı ve esnek örgüt yapısı oluşturma faktörünü kullandıklarını belirtmişlerdir. Geriye kalan 41 işletme ise bu faktörü kullanmadıklarını ifade etmişlerdir. Tablo 61. Yaratıcı ve Esnek Örgüt Yapısı Oluşturmak Hayır Evet Toplam Frekans 41 21 62 Yüzde 66,1 33,9 100,0 Geçerli Yüzde 66,1 33,9 100,0 Kümülatif Yüzde 66,1 100,0 Özellikle işletmelerin hızlı karar verme zorunluluğunun bulunduğu kriz dönemlerinde örgüt yapısının aşırı merkeziyetçi olması işletme faaliyetleri açısından ciddi sıkıntılar meydana getirebilecektir. Ankete katılan 21 işletmenin krizi önleme kapsamında bahse konu sıkıntıları yaşamamak adına, yaratıcı ve esnek örgüt yapısı oluşturduğu söylenebilecektir. 6.11.6. İşletmede Çalışanların Gönderdiği Mesajların Dikkate Alınması Faktörünün Frekans Dağılımı Katılımcıların çoğunluğu (% 66,1), krizi önlemeye yönelik olarak müşteri düşüncelerini yakından izleme faktörünü kullandıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan 21 işletme (% 33,9) bu faktörü kullanmadıklarını belirtmişlerdir. 138 Tablo 62. İşletmede Çalışanların Gönderdiği Mesajları Dikkate Almak Frekans 21 41 62 Hayır Evet Toplam Yüzde 33,9 66,1 100,0 Geçerli Yüzde 33,9 66,1 100,0 Kümülatif Yüzde 33,9 100,0 İşletmeler bu faktörle işletme faaliyetlerini yerine getiren çalışanlarını dikkate alarak onların mesajları ile çevresel analizlerini yerine getirmektedirler. Bu sayede iç ve dış çevrelerini daha iyi izleyerek krizin etkilerini yok etme arayışı içerisine gireceklerdir. 6.12. Ekonomik Kriz Dönemlerinde İşletmelerde Yaşanan Durumlar Katılımcılara, ekonomik kriz dönemlerinde yaşadıkları tecrübeler çerçevesinde yedi ifade verilmiş olup bu ifadelere katılıp katılmadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu ifadeler aşağıda gösterilmiştir; 1. S242 : Planların Kısa Vadeli Olmaya Yönelmesi 2. S243 : İşletmede Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme 3. S244 : Kriz Çerçevesinde Planların Esnek Tutulması 4. S245 : Konu Olarak Yetki Daralması 5. S246 : Yer Olarak Yetki Genişlemesi 6. S247 : Hızlı Karar Alma Zorunluluğu 7. S248 : Krizin Bilgi Akış Hızını Ortaya Çıkarması Anketin 24. Sorusu kapsamında verilen bu ifadelere yönelik öncelikli olarak güvenilirlik analizi yapılmıştır. Tablo 63.Güvenilirlik Analizi Item Means Mean 3,5415 Mean 1,4309 Item Variances Inter-item Covariances Mean -,0331 Inter-item Correlations Mean -,0119 Alpha = -,1878 Minimum 2,7581 Minimum ,7795 Minimum -,5159 Maximum 4,3710 Maximum 1,9865 Maximum ,5791 Minimum Maximum -,3959 ,5944 Range 1,6129 Range 1,2070 Range 1,0949 Range ,9904 Standardized item alpha = Alfa skoru kabul edilebilir düzeyin altında çıkmıştır. Max/Min 1,5848 Max/Min 2,5485 Max/Min -1,1225 Max/Min -1,5013 -,0896 Variance ,5720 Variance ,2505 Variance ,1263 Variance ,0817 139 Tablo 64. Faktör Analizi Değişkenler S242 S243 S244 S245 S246 S247 S248 Bileşenler 1 2 -,482 ,697 -4,919E-02 ,744 -,222 -4,857E-03 -9,106E-02 ,789 -,229 7,721E-02 ,560 -,566 5,164E-02 ,929 3 ,143 ,193 -,782 -5,730E-02 ,799 2,785E-02 -8,915E-02 Çıkarım Metodu: Temel Bileşen Analizi Döndürme Metodu: Varimaks Kaiser Normalizasyonu Ancak yapılan faktör analizinde soruların 3 bileşen altında toplandığı belirlenmiştir. Bu faktör analizi sonucuna dayanarak S244 ve S247 soruları analizden çıkarılmış. Diğer 5 faktör için frekans dağılımı yapılmıştır. 6.12.1. Planların Kısa Vadeye Yönelmesi Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğu (% 85,5) yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde işletme faaliyetlerine yönelik planlamaların kısa vadeli olarak düzenlendiğini ifade etmişlerdir. % 6,5’lik gurup, krizlerin planlama sürelerini etkilemediğini ifade ederken, % 8,1’lik kısım ise bu ifadeyi reddetmişlerdir. Tablo 65. Kısa Vadeli Planlara Yönelme Frekans 2 Hiç Katılmıyorum 3 Kısmen Katılmıyorum 4 Kararsızım 14 Kısmen Katılıyorum 39 Tamamen Katılıyorum 62 Toplam Yüzde 3,2 4,8 6,5 22,6 62,9 100,0 Geçerli Yüzde 3,2 4,8 6,5 22,6 62,9 100,0 Kümülatif Yüzde 3,2 8,1 14,5 37,1 100,0 Kriz dönemlerinde geleceğin belirsiz olması işletmeleri uzun vadeli planlar yapmaktan alıkoymaktadır. Çevresel şartların sürekli değişmesi, işletmenin kendisini bu şartlara uyarlaması gerekliliğini ortaya çıkaracaktır. Sürekli değişen çevresel şartlar uzun vadeli planlar yapıp uygulamaya imkân vermeyecektir. 140 6.12.2. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artma Zorunluluğu Faktör Dağılımı Araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğu (% 53,2), krizleri önlemeye yönelik çabalardan bilgi akış hızının artması zorunluluğuna tamamen katıldıklarını, %30,6’sı kısmen katıldıklarını, % 12,9’luk kısım ise bu konuda fikirleri olmadıklarını ifade etmişlerdir. Geriye kalan % 3,2’lik kısım ise ifadeyi reddetmişlerdir. Verilere ilişkin ayrıntılı bilgiler Tablo 66’da gösterilmiştir. Tablo 66. Kriz Dönemlerinde Bilgi Akış Hızının Artması Hiç Katılmıyorum Kısmen Katılmıyorum Kararsızım Kısmen Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Toplam Frekans 1 1 8 19 33 62 Yüzde 1,6 1,6 12,9 30,6 53,2 100,0 Geçerli Yüzde 1,6 1,6 12,9 30,6 53,2 100,0 Kümülatif Yüzde 1,6 3,2 16,1 46,8 100,0 Çevresel şartların ani değişimler göstermesi, işletmelerin bu değişimlere kendilerini uyarlaması, öncelikli olarak işletmelerin bu değişimleri en kısa zamanda öğrenmelerini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte bilgi akış hızının artması kaçınılmaz olacaktır. 6.12.3. İşletmede Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapıp Uygulayabilme Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılan işletmelerin % 41,9’u kriz dönemlerinde geniş ve ayrıntılı planlar yapıp uygulayabilme faktörüne katılmadıklarını ifade etmişlerdir. %19,4’lük kısım bu konuda kararsız olduklarını ifade ederken geriye kalan % 29’luk kısım kısmen katıldıklarını, sadece %9,7’lik kısım ise tamamen katıldıklarını belirtmişlerdir. Tablo.67. Geniş ve Ayrıntılı Planlar Yapma ve Uygulama Hiç Katılmıyorum Kısmen Katılmıyorum Kararsızım Kısmen Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Toplam Frekans 15 11 12 18 6 Yüzde 24,2 17,7 19,4 29,0 9,7 Geçerli Yüzde 24,2 17,7 19,4 29,0 9,7 62 100,0 100,0 Kümülatif Yüzde 24,2 41,9 61,3 90,3 100,0 141 Kriz dönemleri karakteristik özelliklerinden dolayı belirsiz geçen süreçlerdir. Kısa vadede dahi ortaya çıkabilecek değişimlerin öngörülemediği bu dönemlerde ani ve doğru karar almakta hayati bir değerdir. Bu noktadan hareketle dönemin tabi olduğu zaman diliminin belirli olmaması ve sürekli yaşanan olumsuz gelişmeler, yapılacak planlamaların kapsamını daraltarak süresinin kısalmasına neden olacaktır. 6.12.4. Krizden Sonra Çalışanların Yetkisinin Daralması Faktörünün Dağılımı Ankete katılan yöneticilerin nispeten büyük bir bölümü (%33,9), kriz sonrasında yetkilerinin daralması yönündeki faktör dağılımında kararsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bu grubun ardından %29,0’lık grup hiç katılmadığını ifade ederken yalnızca % 9,7’lik kısım tamamen katıldığını belirtmiştir. Tablo 68’de ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Tablo 68. Yetki Daralması Frekans 18 Hiç Katılmıyorum 4 Kısmen Katılmıyorum 21 Kararsızım 13 Kısmen Katılıyorum 6 Tamamen Katılıyorum 62 Toplam Yüzde 29,0 6,5 33,9 21,0 9,7 100,0 Geçerli Yüzde 29,0 6,5 33,9 21,0 9,7 100,0 Kümülatif Yüzde 29,0 35,5 69,4 90,3 100,0 Yaşanan krizler, KOBİ niteliğinde işletmeleri genel olarak finansal açıdan etkilediği için işletme yöneticilerinin hareket alanlarını kısıtlamaktadır. Bu yüzden katılımcı işletmeler tarafından kriz sürecinde işletmelerin içine düştüğü olumsuz durumlarda yöneticilerin ne kadar etkili olduğunun belirlenemediği yönünde ifadelerde bulunulmuştur. 6.12.5. Krizden Sonra Yetki Kullanılan Alanların Genişlemesi Faktörünün Dağılımı Araştırmaya katılanların % 46,7’si kriz sonrasında yetki kullanılan alanların genişlemesi faktörüne katıldıklarını ifade etmişlerdir. % 16,1’lik kısım bu konuda kararsız olduklarını ifade ederken geriye kalan % 37,1’lik kısım ise katılmadıklarını belirtmişlerdir. 142 Tablo 69. Yetki Genişlemesi Hiç Katılmıyorum Kısmen Katılmıyorum Kararsızım Kısmen Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Toplam Frekans 14 9 10 26 3 62 Yüzde 22,6 14,5 16,1 41,9 4,8 100,0 Geçerli Yüzde 22,6 14,5 16,1 41,9 4,8 100,0 Kümülatif Yüzde 22,6 37,1 53,2 95,2 100,0 143 BÖLÜM VII SONUÇ Çalışmanın birinci bölümünde, temel kavramlar açıklanırken kriz için yapılan en basit ve anlamlı tanım, “toplumu, çevreyi, çalışanları, üretim sürecini, hizmetleri, işletmenin temel ürününü tehdit eden çeşitli baskılar (Mitroff, 1994, 102)” olarak yapılandır. Bu tanım ile krizin ölçek boyutu düşünülmeden bir işletme için ne ifade ettiği net olarak ortaya konulmuştur. Teknolojide yaşanan gelişmelerin iletişim sektörü ile paralel seyri ve küreselleşmenin dünyadaki ekonomik sınırları kaldırması, küçük hatta mikro küçük işletmelerin dış çevresini bile bütün dünya haline getirmiştir. Bu yargı her ne kadar piyasa mekanizması için yadsınamayacak büyüklükte bir yarar da olsa, kriz gibi negatif süreçlerin yaşanmasını -mesafe boyutunu bertaraf ederekhızlandırmakta, etkilerini olabildiğince arttırmaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin sorumluluğu gibi algılanan ve sadece onlar tarafından sürecin etkilerini yok etmeye yönelik çalışmaların yapılması gerekliliği değerlendirilen kriz dönemlerinde muhakkak KOBİ’lerinde etkin, planlı ve rasyonel bir şekilde yönetilerek krizi en az zararla atlatabilmeleri ülke ekonomisi açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü KOBİ’ler ekonomik büyümenin ve kalkınmanın, sosyal gelişimin, sağlıklı kentleşmenin, toplumsal barış ve huzurun önemli bir unsur olduğu daha önceki bölümlerde ne denli önemli olduğu ortaya konmaya çalışılmıştı. Bütün bu özelliklerinden dolayı KOBİ’lerin krize hazırlıklı olması, krizi sağlıklı bir şekilde yönetebilmesi gerekmektedir. Krizlere neden olan çok fazla unsur olsa da özellikle ekonomik ve politik nitelikli olanlar işletmelerin yaşam seyrini direkt olarak etkileyebilmektedir. Dolayısı ile öncelikli olarak ölçek farkı gözetmeksizin açıklanması gereken husus ülkenin ekonomik seyridir. Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar gelen süre içerisinde ülkenin ekonomik yapısı çeşitli değişimler göstermiştir. Bu değişimlerin iş dünyasına etkileri kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilecektir. 144 Cumhuriyetin kurulma yıllarında ülkenin henüz savaşlardan çıkması ve çok ciddi yapısal değişiklikler nedeniyle yokluk yılları olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde devlet işletmeciliği ve müdahaleleri asgari seviyede tutulmuştur. İlk yılların iktisat politikalarında, bu yoklukları ortadan kaldıracak, sermaye kazançlarını milli olmayan unsurlardan milli unsurlara aktaracak, kalkınma hamlesini devlet desteğiyle ve milli özel girişimci eliyle sağlayacak milli iktisat anlayışı bulunmaktadır. Dünya ekonomisinin girdiği büyük bunalım yıllarında Türkiye ekonomisi dışa kapanarak devlet eliyle bir sanayileşme hamlesine girmiştir. 1929’da Lozan’ın sınırlamalarının da son bulmasıyla ithalatı denetleyen koruma önlemlerine başvurularak koruma duvarları altında eskiden ithal edilen sınai tüketim mallarında ithal ikameci yatırımlara gidilmiştir. 1930-1939 yılları genel olarak değerlendirildiğinde, dünya ekonomisi krizin etkileri ile uğraşırken ve geri kalmış ülkelerin birçoğunu da bu bunalıma çekerken, Türkiye’nin bir ölçüde krizin dışında kalmayı başardığı ve sanayileşme adına önemli adımlar attığını söylemek mümkündür. Savaş yıllarında üretimde büyük düşüşler yaşanmış ve örneğin savaş yıllarında buğday üretiminde % 50’ye yaklaşan bir gerileme meydana gelmiştir. Savaş öncesinde başlayan planlama çalışmaları ve sınai yatırım programları, savunma harcamalarının bütçeye hakim olması nedeniyle tümüyle ertelenmiştir. Dönemin tümü dikkate alındığında temel ve ara malların dağıtımının devlet eliyle yapıldığı; resmen özel ticarete bırakılan alanlarda ise Milli Korunma Kanunu’nun öngördüğü denetleme tedbirlerinin ve fiyat kontrollerinin uygulandığı söylenebilecektir. Ancak, savaş ekonomisinin gerektirdiği koşullar içinde bu önlemlerin kaçınılmaz olması, karaborsa, vurgun ve spekülasyon ortamını da beraberinde getirmiştir (Boratav, 2006, 84). 1940 sonrasının darlık koşullarının bir yandan mevcut sınıf yapısıyla, öte yandan siyasi kadrolara ve yüksek bürokrasiye çok geniş yetkiler veren iktisat politikaları ile birleşmesi, bu dönemde gelir dağılımında fevkalade önemli değişikliklere yol açmış ve bu dönüşümler savaş sonunun ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerini büyük ölçüde biçimlendirmiştir. Savaşın uzun dönemli etkileri bakımından en ağır sonuçları sermaye birikiminde meydana gelen gerilemeyle ortaya çıkar. Bu durum, büyük ölçüde savunmaya ayrılan kaynakların ulusal ekonomi üzerinde yarattığı yüklerden ve savaş 145 koşullarında oluşan aşırı kazançların yatırıma istek, alışkanlık ve eğilimleri çok zayıf olan grupların elinde tüketime tahsisinden doğmuştur. Türkiye’de tek partili rejimden çok partili parlamenter rejime geçiş yılı olan 1946, iktisadi yapıdaki dönüşümlerin de başlangıcı sayılabilecektir. İlgili dönemde devletçi politika yerini liberal politikalara bırakmıştır. Savaş sonrası dönemde serbestleşmeye yönelik bir dış ticaret rejiminin sonucu olarak, iç pazara dayalı bir sanayileşme programı değil, dış pazarlara dönük ve tarıma, madenciliğe, alt yapı yatırımlarına, inşaat sektörüne yönelik bir kalkınma anlayışı gündemdedir. Ancak süreç istenilen gibi gelişmemiş, bahsedilen kalkınma anlayışının aksine tüketime dayalı ithalat beraberinde dış açıkları getirmiştir. Bu dönemde kronik dış açıklar kanalıyla dışa bağımlı hale gelen ekonomik yapı maalesef Türkiye Ekonomisi’nin karakteristik bir özelliği olmuştur. 1954 yılından itibaren gerek dış ticarette gerek tarım sektöründe meydana gelen tıkanmalar sonucunda tarıma ve dış ticarete dayalı sanayileşme politikası terk edilerek, yerine sanayileşmeye öncelik veren korumacı, ithal ikamesine yönelik politikalar tercih edilmiştir. Türkiye bu dönemden itibaren iç pazara yönelik, tüketim malları üretimini ön plana çıkaran bir ithal ikameci sanayileşme sürecinde yol almaya başlamıştır (Alkınoğlu, 1999, 307-319). 1960’lar planlama çerçevesinde ithal ikameci sanayileşme stratejisinin temel hedefleri doğrultusunda başarılı sayılacak uygulamaların yaşandığı yıllar olmuştur. İthal ikameci sanayileşme politikası her ne kadar yoğun devlet müdahalesini zorunlu olarak içinde barındırsa da bu noktada müdahaleler daha çok özel kesimin sermaye birikim koşullarının sağlanmasına yönelik olmuştur (Eroğlu, 2003, 6). İthal ikameci sanayileşmenin giderek hız kazandığı bu dönemde kamu kesiminin pek çok malı maliyetinin altında fiyatlarla satışa sunması ile birlikte özel sektöre de ihtiyaç duyduğu pek çok temel ürünü maliyetinin altında satılmıştır. İthal ikamesinin dışarıdan gelen makine ve teçhizat ile besleniyor olması da bir süre sonra Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını arttırmıştır. 1970’li yıllara kadar sanayi ve sektörlerde olumlu gelişmeler yaşanmış ancak bu gelişmeleri sağlayan finansman kaynağı dış borçlanmalar olmuştur. Böyle bir gelişme stratejisinin ekonomiyi bir süre sonra dar boğaza sokacağı yadsınamaz gerçektir. 1970 yılında söz konusu darboğazı aşabilmek, iç kaynakların etkin kullanımını sağlamak ve yeni kaynaklar yaratmak amacıyla, dönemin hükümeti, bir yandan Finansman Kanunu ile yeni vergi 146 düzenlemelerine giderken, bir yandan da ihracatın sürekli olarak plan ve programlarda gösterilen hedeflerin altında kalması nedeniyle %66,6 oranında devalüasyon yaparak Türk Lirası’nın değerini düşürmüştür (Eroğlu, 2003, 7). Devalüasyondan sonra hızlanan ihracat ve işçi dövizi girişi nedeniyle döviz rezervleri artmış, fakat daha sonraki yıllarda özellikle petrol fiyatlarındaki yükselme sonucu artan döviz gereksinimleri, 1973 Kıbrıs Barış Harekatının bütçeye getirdiği yük ve ihracatın gerilemesi nedeniyle rezervler kısa sürede erimiş, ithalatı karşılamak için aşırı borçlanmaya gidilmiştir(Demircan ve Ener, 2004, 92). Türkiye’de, ithal ikamesi kapsamında yürütülen korumacı ve popülist politikalar, ülkeyi üretmeden tüketir hale getirmiş ve bu tüketim yapısı ısrarla sürdürülmeye çalışılmıştır. Bu şekildeki bir yapılanma nedeniyle, özel kesim daha karlı bulduğu iç pazara yönelmiş, ithalata bağımlılık giderek artmış ve ithal ikamesinden beklenen dışarıyla rekabet edebilecek ve ihracata yönelebilecek bir sanayi yapısı kurulamamıştır. 1980’lerden sonra Türkiye’nin ithalatında önemli bir kalem olan petrol fiyatının yükselmesi döviz ihtiyacını önemli ölçüde artırırken buna bir de dış borç bulmada karşılaşılan sorunlar eklenince, Türkiye üretimde kullanılan girdilerini ithal edememeye başlamış, temel mallarda ortaya çıkan kıtlıklar ise karaborsa ve kuyrukları doğurmuştur. Ekonomideki bu tıkanmanın aşılabilmesi için yeni dış kaynak arayışına girişilmiştir. Dünya Bankası, IMF gibi dış kaynak sağlayan kuruluşlar bu yardımları ekonomide yapısal bir dönüşüm yapılması şartına bağlamışlardır. Bunun üzerine 1980 yılında bu yapısal dönüşümleri de içeren “24 Ocak Kararları’’olarak anılan bir dizi önlemler paketi uygulamaya konulmuştur. 24 Ocak Kararları her ne kadar kararlılık önlemleri gibi algılansa da yeni bir dönüşümün temel taşlarını koyarak kalıcı öğeler taşımaktadır (Eroğlu, 2003, 8). Söz konusu önlemlerle ‘’ithal ikameci’’ kalkınma politikasından ‘’ihracata yönelik’’kalkınma politikasına geçilmiş, 80’li yıllar boyunca bu kararlara çeşitli eklemeler yapılmış, değişikliklere gidilmiş fakat ana tema değiştirilmemiştir. İran-Irak savaşının sona ermesi ve 1990 Körfez Krizi 1990 yıllardaki ekonomik yapıyı etkileyen olaylardır. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına neden olmuştur. Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki gelişmeye ek olarak dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. Tabi ki, bunların hepsi birlikte Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu açıklarının enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü gidişat 147 1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur. Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılının Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak hem yurt içindeki siyasi istikrarsızlık hem de Güneydoğu Asya’da ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona ermiştir. 1990’lı yılların sonunda iktidarın kısa aralıklarla sürekli değişmesiyle ortaya çıkan siyasal belirsizlik ve yaşanan 2000, 2001 krizleri iş dünyasını sürekli şüphe eder bir yaklaşım içerisine çekmiştir. Makro anlamda mali yapının kırılganlığı ve özellikle kredi veren kurum ve kuruluşların –genel olarak kriz sürecinden kaynaklanan nedenlerle- tüm işletmelere ve/fakat nispeten küçük ve orta ölçekli işletmelere olumsuz yaklaşımları günümüzde de olası bir kriz ortamında çok olumlu gelişmelerin yaşanabileceğini göstermemektedir. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşanan politik gelişmeler ekonomik dünyayı direk olarak etkilemektedir. 2000 ve 2001 krizleri bunun en açık örneklerinden olarak değerlendirilecektir. Ekonomik Yapının çok sağlam temeller üzerine oturmadığı ülkemizde özelikle siyasal yapının hassaslığı ciddi risk unsuru olarak ifade edilebilecektir. Krizlerin oluşumuna neden olan veya olması muhtemel birçok faktörden bahsedebileceğimiz gibi ekonomik ve siyasal faktörlerin başat oynadığı dikkate almamız gereken bir olgudur. Ekonominin gelişimine yönelik olarak hazırlanan veya alınması gerektiği düşünülen önlemleri içeren yasal düzenlemeler, büyük ölçekli işletmelerin çoğunluğu tarafından takip edilerek gerekli tedbirler alınmaktadır. Ancak küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğunluğu hali hazırda bu tür önlemlere gerekli hassasiyeti göstermemektedirler. Yasal düzenlemeler ile ortaya çıkan gerekliliklerin zamanında tespit edilip yerine getirilmemesi KOBİ niteliğindeki nispeten zayıf işletmeleri faaliyet yaşamlarının sonuna getireceği söylenebilecektir. Büyük ölçekli işletmelerin çeşitli örgütlenmeler altında (TÜSİAD, MÜSİAD), en üst seviyedeki siyasal ve kamusal platformlarda haklarını arayabilecek iken KOBİ’lerin hali hazırda böyle bir güçleri yoktur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de küçük ve orta ölçekli işletmelerin, faaliyette bulunan tüm işletmelere oranı % 90’ın üzerindedir. Ancak büyük ölçekli işletmeler ve 148 KOBİ’ler arasındaki farklılıklar her geçen gün artmaktadır. Yapısal ve finansal boyuttaki unsurların nispeten daha yüksek olarak hissedildiği bu farklılıklar KOBİ’leri çevresel etkenler karşısında yalnız bırakmaktadır. Çalışmamızda ana değerlendirme, yaşanan ekonomik krizlerin, KOBİ’lere etkilerinin belirlenmesidir. Ana ifadeyi ortaya koyduktan sonra belirlenen alt başlıklar; krizlerin ilgili işletmelerde yapısal değişimlere neden olup olmadığının tespiti, eğer “değişim” yaşanıyorsa bunların neler olduğuna yönelik unsurları belirleme yönünde ifade edilecektir. Bu doğrultuda aranan bir başka ifade ise özellikle kriz dönemlerinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin örgüt yapılarında meydana gelen değişimlerdir. Anket çalışmamız ile ölçümü sağlanan örgüt yapıları ve işletme faaliyetleri etkileşimlerinin çalışmanın amacını aydınlatacak nitelikte olduğu değerlendirilmektedir. Kriz Yönetimi, krizi tahmin etme, önleme, hazırlanma, özelliklerini belirleme, iyileşme ve öğrenme mekanizmalarının planlanması ve uygulanması gibi seri faaliyetleri içeren bir süreçtir (Mitroff, 1993,26). Literatürde kriz yönetimine ilişkin oldukça fazla tanımlama yapılmıştır. Ancak yapılan tüm tanımlamalar içlerinde Mitroff’un tanımındaki gibi ortak ifadeler barındırmaktadır. Yapılan tüm tanımlamalar kriz yönetiminin, temel yönetim faaliyetleri kadar önemli olduğunu, normlara ve bir sürece sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin kurumsal gelişmelerinin bir yansıması olarak mevcut kriz yönetim yapılanmalarını direnç göstermeden içselleştirebilmeleri ne yazık ki küçük ve orta ölçekli işletmelerde mümkün olamamaktadır. Hali hazırda büyük bölümünün yönetimsel konularda sorunları olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin kriz yönetimi olgusunu faaliyet süreçlerine entegre etmeleri ve krize yönelik unsurları bilinçli olarak öngörüp tedbir almaları zaman alacaktır. Ülkelerin sosyo-ekonomik yapısı için değerleri çok yüksek olan KOBİ’lerin sayısı diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tüm işletmelerin % 99’u civarındadır. KOBİ’lerin ülkeler için ne derece hayati olduğu daha net olarak görülmektedir. Ancak ülkemiz gibi ekonomik hayatın çok kırılgan olduğu ve politik dünya ile korelasyonu çok yüksek olan ülkelerde krizler çok fazla yaşanmış olup maalesef yaşanmaya da devam edecektir. Ortaya konan betimlemeden sonra kriz yönetimi olgusunun ne derece önem arz ettiği daha açık olarak değerlendirilebilecektir. 149 Bu tez çalışması sonucunda elde edilen bulgular ve yapılan değerlendirmeler ışığında ulaşılan sonuçlar ve öneriler aşağıdaki şekilde ifade edilebilir. 1. Araştırmaya katılanların büyük bölümü (% 56,4) otuz altı yaş ve yukarısındadırlar. Ayrıca bu katılımcıların çoğunluğu (% 71’i) genel müdür veya departman yöneticisi olarak görev yapmaktadırlar. Katılımcıların büyük bir bölümünün 36 yaş ve yukarısı aralığında olmalarının, genel müdür veya departman yöneticisi olmalarının nedeni, KOBİ’lerde yönetici olarak çalışan kişilerin genellikle işletme sahibi olması veya işletmede çok uzun sürelerdir çalışan, işletmeyi sahiplenmiş kişiler olarak değerlendirilebilecektir. 2. Katılımcı firmaların büyük bir bölümünün (% 62,9) 10-49 arasında istihdamı vardır ve % 67,7’sinin 10 yıl ve daha fazla faaliyet süresine sahip oldukları için en az iki ekonomik kriz gördükleri ifade edilebilecektir. Ankete katılan işletmelerden 54’ü (% 87) yaşanan ekonomik krizlerden az veya çok etkilendiklerini belirtmişlerdir. Diğer taraftan ankete katılan işletmelerin sadece 16’sı (%25,8) şahıs işletmesidir. Bu noktada KOBİ niteliğindeki işletmelerin genellikle sermaye işletmesi (limited) şeklinde yapılandığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Çalışmada ileri sürdüğümüz hipotezlerimizden ilki, şahıs işletmesi şeklinde yapılanan işletmelerin örgütsel olarak çoğunlukla “basit yapı” şeklinde görüldüğü olgusu idi. Basit Yapı tanımı ile ifade edilmek istenen organizasyon, fonksiyonel uzmanlaşma, formelleşme, standartlaşma ve kontrol alanının düşük olduğu, merkezileşmenin yüksek olduğu tipolojidir. Bu nokta da tüm kararların işletme sahibi ve/veya yöneticisi tarafından alındığı söylenebilecektir. Hipotez ölçümü sonrasında, mevcut onaltı şahıs işletmesinden sekiz firmanın tam bürokrasi özelliği gösterdiği tespit edilmiştir. Geriye kalan sekiz işletmenin sadece üç adedi basit yapı özelliği göstermektedir. Nicel verilerden yapacağımız çıkarımlar sonucu, hukuki olarak şahıs işletmesi şeklinde yapılanan KOBİ’lerin de organizasyon ve kurumsallaşma konuları adına çaba gösterdiği değerlendirilebilecektir. 3. Ekonomik kriz dönemlerinde KOBİ niteliğindeki işletmelerin çoğunluğu (% 53,2) hiyerarşik bürokrasi özelliği göstermektedir. Hiyerarşik bürokrasi ile açıklanmak istenen yaklaşıma göre ilgili işletmelerin standartlaşma, merkezileşme ve kriz dönemlerinde uzmanlaşma, formalleşme, dikey farklılaşma derecelerinin yüksek olması değerlendirmesi yapılmıştır. Dolayısı ile ekonomik kriz dönemlerinde KOBİ niteliğindeki işletmelerin içe kapanarak kararları merkezden alma ve kontrol alanlarını daraltma eğiliminde oldukları görülmektedir. 150 4. Yaşanılan ağır ekonomik krizlerin işletmelerin yönetsel ve örgütsel unsurları üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Merkezi bir yapıya geçmenin kaçınılmaz olarak ifade edildiği süreçte iletişim kanalları tahrip olmakta ve koordinasyon yetersiz hale gelmektedir. Özellikle işletme çalışanlarının moral ve motivasyonunu ciddi oranda etkileyen ekonomik krizler çalışanlarda psikolojik sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Yaşanılan tüm bu hoş olmayan gelişmeler çalışanların öz savunmasının artmasına sebep olmuştur. 5. Ekonomik Krizler, KOBi niteliğindeki işletmelerin faaliyet süreçlerini de negatif olarak etkilemektedir. Araştırma bulguları ile ortaya çıkan sonuca göre ekonomik krizlerin, işletmelerin büyüme gücünü, üretim kapasitesini, pazar payını daha az etkilediği görülmektedir. Bu bağlamda en çok etkilenen faaliyetler yatırımlar, satışlar ve borçlanma alanlarıdır. Çalışmamızın hipotezlerinden bir diğeri, ekonomik kriz dönemlerinde firmaların yapılanma biçimleriyle ekonomik faaliyetleri (büyüme gücünde azalma, yatırımlarda azalma, üretim kapasitesinde düşüş, satışlarda azalma, pazar payında azalma, borçlanma darlığı) arasında bir ilişkinin varlığı konusudur. Yapılan istatistiksel ölçümler sonrası işletmelerin faaliyet süreçlerinden büyüme değişkeni ile işletme örgüt yapısı arasında anlamlı ve pozitif bir ilişkinin varlığı tespit edilmiş olup ancak mevcut ilişkinin zayıf olduğu belirlenmiştir. 6. Ekonomik krizler sonrası KOBİ niteliğindeki işletmelerin istihdam kapasitelerinde genel olarak bir azalma görülmediği tespit edilmiştir. Azalma meydana geldiğin ifade eden işletmelerin büyük bölümü bu oranın % 10’dan az olduğunu ifade etmişlerdir. Downsizing (küçülme) işletmelerin kriz gibi anormal süreçlerde ilk başvurdukları çözüm yollarındandır. Küçülme ile amaç, talep düşüşünden kaynaklanan üretim kapasitesi için yeterli çalışanı barındırmaktır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde, çalışanlar ve yöneticiler arasındaki ilişkinin işçi-işveren ilişkisinden daha derindir. Buna bağlı olarak küçülme faaliyetinin çok az görüldüğü ifade edilebilecektir. 7. Ekonomik Kriz dönemlerinde işletmelerin ithalat ve ihracatlarında belirgin bir azalma söz konusudur. Yaşanan ekonomik krizler, KOBİ niteliğindeki işletmelerin uluslararası piyasalardaki faaliyetlerini negatif yönlü etkilemektedir. Ayrıca kriz dönemlerinde içe kapanıp hiyerarşik bürokrasi özelliği gösteren işletmelerin dış Pazar paylarının küçüldüğü de araştırma kapsamında ortaya çıkan sonuçlardandır. 151 8. KOBİ’lerin çoğunluğu (%53,2) kriz dönemlerinde bozulan mali yapılarını düzeltmek için öz kaynaklarını kullanmaktadırlar. Yabancı kaynak kullanarak kriz sürecini atlatmak isteyen işletmeler ise kısa vadeli yabancı kaynakla fonlama yapmaktadırlar. Bunun nedeni olarak özellikle kriz dönemlerinde artan faiz oranları gösterilebilecektir. 9. Uygulamaya katılan KOBİ’lerin tamamı ekonomik faktörleri, kriz yaşamalarına neden olan etkenler arasında göstermişlerdir. Kaynak sağlamada karşılaşılan sorun çoğunlukla karşılaşılan diğer bir faktördür. Araştırmaya katılanların % 50’den fazlası hukuki, politik ve sosyo-kültürel faktörler ile rakip işletmeler ve artan rekabet faktörlerini kriz yaşanmasına neden olan unsurlar arasında göstermişlerdir. 10. Ekonomik krizleri önlemeye ve etkilerini minimize etmeye yönelik çalışmalar kapsamında araştırmaya katılan işletmelere çeşitli ifadeler verilmiştir. Neticede elde edilen bulgulara dayanılarak şu sonuçlar çıkarılmıştır: Ekonomik kriz dönemlerinde, talep daha duyarlı olmaktadır. Bu noktada işletmeler kriz sürecini atlatabilmek için talep sahiplerini dikkate alma zorunluluğu hissedeceklerdir. Ankete katılan işletmelerin kriz dönemlerinde daha az stokla çalıştıkları tespit edilmiştir. Daha az stokla çalışma nedeninin, stoklama maliyetini azaltmak olduğu söylenebilecektir. Süreç içerisinde yaşanan ciddi kaynak sorununu azaltmak için maliyetleri minimize etmeye çalışmak krizi önleme kapsamında oldukça uygulanan bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. KOBİ’lerin özellikle yönetimsel faaliyetlerde çok profesyonel olmamalarından dolayı, piyasa, konjonktürel dalgalanmalar, ülke ekonomisinin geleceği v.b. konularında zaman zaman strateji hataları yapabilirler. Bu noktada işletmeler kendilerini ölçmek ve sektörde nerede olduklarını belirlemek maksadıyla kendilerini rakipleri ile karşılaştırarak krizin mevcut etkilerini yok etmeye çalışacaklardır. 11. Çevresel şartların sürekli değişmesi, işletmenin kendisini bu şartlara uyarlaması gerekliliğini ortaya çıkaracaktır. Sürekli değişen çevresel şartlar uzun vadeli planlar yapıp uygulamaya imkân vermeyecektir. Çevresel şartların ani değişimler göstermesi, işletmelerin bu değişimlere kendilerini uyarlaması, öncelikli olarak işletmelerin bu değişimleri en kısa zamanda öğrenmelerini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte bilgi akış hızının artması kaçınılmaz olacaktır. Kriz dönemleri karakteristik özelliklerinden dolayı belirsiz geçen süreçlerdir. Kısa vadede dahi ortaya çıkabilecek değişimlerin öngörülemediği bu dönemlerde ani ve doğru karar almakta hayati bir değerdir. Bu noktadan hareketle dönemin tabi olduğu zaman 152 diliminin belirli olmaması ve sürekli yaşanan olumsuz gelişmeler, yapılacak planlamaların kapsamını daraltarak süresinin kısalmasına neden olacaktır. 12. KOBİ niteliğindeki işletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde en ciddi sorunları mali yapılarını düzeltme konusunda yaşadıkları zorluklardır. Bu süreçte, arz-talep dengesi, çalışanların tutum ve davranışları, pazarlama v.b. sıkıntılarından ziyade, sıcak para sorununu aşmaya çalışmaktadırlar. Araştırmamıza katılan işletmeler, kriz sürecinde likiditenin çok düşük olması, kredi veren kurum ve kuruluşların yüksek faiz oranları ve aşırı şüpheci yaklaşımlarından dolayı kriz yönetim planlarının temelini mali yapının düzenlemesine yönelik oluşturduklarını ifade etmişlerdir. 153 KAYNAKÇA AKDİŞ, M. , BAYRAK, S. (2000), “Türkiye’de KOBİ’lerin Genel Görünümü ve Finansal Krizlere Dayanıklılığı: 5 İli Kapsayan Bir Araştırma”, İktisat ve Yönetim Dergisi, Pamukkale Üniversitesi, makdis.pamukkale.edu.tr/Mak2.htm,02.08.2007, Denizli AKGEMİCİ, T. (2001), “KOBİ’lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler”, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Ankara AKGÜÇ, Ö. (1998), Finansal Yönetim, Yenilenmiş 7.Baskı, Avcıol Basım-Yayın, Muhasebe Enstitüsü, Yayın No: 65, İstanbul AKTAN O.H. (1998), “Atatürk’ün Ekonomi Politikası: Ulusal Bağımsızlık ve Ekonomik Bağımsızlık”, H.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cumhuriyetin 75. Yılı Özel Sayı, Ankara AKTAŞ, R. (2000), “Doğu Anadolu Bölgesinde KOBİ’lerin Finansman Sorunları ve Çözüm Yolları”, http//www.kho.edu.tr/yayınlar/bilimdergisi/doc/2000-2/bilder-1.doc 04-05-2007 AKTEPE, E. (1988), İşletmecilik Bilgileri, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul ALKINOĞLU, L. (1999), “Türkiye’de Uygulanan İstikrar Politikaları ve Sonuçları”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:15, Kayseri ALTAN, M. ,BEZİRCİ, M.(2001), “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi: Karaman Örneği”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, KOSGEB-Erciyes Üniversitesi, Nevşehir İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi ALPUGAN, O., DEMİR, M..H. , OKTAV, M. , ÜNER, N. (1990), İşletme Ekonomisi ve Yönetimi, 2. Baskı, Beta Yayınları Dağıtım A.Ş., İzmir 154 ALTIPARMAK, A. (2002), “Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayii’nin Gelişimi”, Erciyes Üniversitesi ANCONA, D.G. ve CALDWELL, D.F. (1992), “Demograph and Design Predictors of New Product Team Performance.”, Organizaiton Science, 3 ARAS, G. (2001), “KOBİ’lerin Sermaye Piyasası Yoluyla Fon Sağlama Olanakları: Tezgah üstü Piyasalar ve Risk Sermayesi Finansman Modeli”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim KOSGEB-Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Nevşehir ARAS, G., MÜSLÜMOV, A. (2003), “Kredi Piyasalarından Asimetrik Bilgi ve Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkileri”, II.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 17-18 Mayıs, Kocaeli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İzmit ARSLAN, Ö. (2003), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Çalışma Sermayesi ve Bazı Finansal Yönetim Uygulamaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Dergisi, 5-1, Sivas ASANAKUTLU, T., SAFRAN, B., TOSUN E.(2003), “Kriz Yönetimi Üzerine Bir Araştırma”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5-1, İzmir ATAÇ, B. (1999), “Maliye Politikası”, Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:18, Eskişehir ATEŞSAÇAN, B., “1997-2000 Yılları Arasında Türkiye’de Ekonomik Kriz”, http/www.geocities.com/uretkenogrenciler/yazi/bora5.htm, 02.07.2007 AYDEMİR,M. (2002) “Küçük İşletmelerde İş Ahlakının Kurumsallaştırılmasında Önder-İzleyen İlişkilerinin Rolü”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, S.6, Kütahya AYDEMİR, Ş. S.(1999), İkinci Adam, C.II, Remzi Kitapevi, İstanbul 155 AYVAZOVA, Z.(2002), “İşletmelerde Kriz Yönetimi: Teorik ve Uygulamalar”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya BAŞ, H.(2005), Milli Ekonomi Modeli, İcmal Yayınları, Bakü BARTON, L. (1993), “Crises in Organization: Managing and Communicating in the Heat of Chaos”, Cincinnati, Sauth Western Pub. BECK, T. , DEMİRGÜÇ, A. , LAEVEN, L. , LEVİNE, R.(2004), “Finance, Firm Size and Growth”, National Bureau Of Economic Research NBER, Working Paper No: 10983, http//www.nber.org/papers/w10983 04-04-2007 BEKÇİ, İ., USUL, H. (2001), “Göller Bölgesindeki Küçük ve Orta Boy İşletmelerin Finansal Sorunları ve Çözüm Yolları”, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6-1, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta BENNETTH, N., MARTIN, C.L., BIES. R.J., BROCKNER. J. (1995), “Coping with a Layoff: A Longitidunal Study of Victims”, Journal of Management, 21(6) BİLGİN, M., KARABULUT, G., ONGAN, H. (2002), “Finansal Krizlerin İşletmelerin Finansal Yapıları Üzerindeki Etkileri”, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 2002-41, İstanbul BORATAV, K. (1989), Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, 2.Baskı, BORATAV, K.(2006), Türkiye İktisat Tarihi, İmge Kitabevi, 10. Baskı, Ankara İstanbul BEYAZIT, Z., ÇENGELCİ, Ö., DİNDARLAR, I., TEPE, F.(2003), “İşletmelerde Kriz Yönetimi ve Bir Vak’a Çalışması”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 2224 Mayıs, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Yayın No:57, Afyon BORDWIN, M.(1999), “Plan B..or Is It Plan C for Crisis”, Management Review, C.88, S.7 156 BOUGHEAS, S. , MIZEN, P. , YALÇIN, C. (2004), “Access to External Finance: Theory and Evidence on the Impact of Firm-Specific Characteristics, Central Bank of The Republic of Turkey”, Working Paper, Research Department, No:04/06 BÖRÜ, D.(1997), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Profesyonel Yönetici Kullanımına İlişkin Bir Araştırma”, Öneri Dergisi, Cilt:1, Sayı:6 BULUT,H. (2002), “Kriz Ekonomisi ve İstikrar Programları: Teorik Yaklaşımlar ve Dünya’daki Uygulamaları”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir CAN, H.(1992), Yönetim ve Organizasyon, 2.Basım, Adım Yayınları, Ankara CARDONE, C. , M.CASASOLA, SAMARTIN, M. (2005), “Do Banking Relationships Improve Credit Conditions For Spanish SME’s?”, Universidad Carlos In De Madrid, Working Paper 05-28, Departamento De Economia De La Empresa Business Economics Series CEYLAN, A. (2003), İşletmelerde Finansal Yönetim, Ekin Kitapevi, 8.Baskı, Bursa CİVAN, M. , UĞURLU, M.(2005), “Avrupa Birliği Uyum Sürecinde KOBİ’ler: Gaziantep İli Örneği”, http://www1.gantep.edu.tr/~kutuphane/tr/bilimsel_yayin /bilyayin2002 CONKAR, K. (1990), “Kalkınmanın Gerçekleştirilmesinde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Önemi ve Söz Konusu İşletmelerin Büyük İşletmelere Dönüştürülmesine Yönelik Bazı Kamusal Destekler”, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yıllığı, Eskişehir CURA,G.(2006), “KOBİ’lerin Finansal Kaynaklara Ulaşım Olanakları ve Finansal Yapıları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak 157 ÇARIKÇI, İ, TİTİZ, İ., EROĞLU, H.(2002), “Küçük ve Orta Ölçekli Üretim İşletmelerinde Kriz Dönemine Özgü Finansman Sorunları ve Alternatif Pazarlama Stratejileri-Göller Bölgesi Üzerine Bir Araştırma”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 7-1, Isparta ÇORBACIOĞLU, S.(2004), “Çevrelerindeki Değişime Adapte Olabilen Sosyo-Teknik Sistemler ve Kriz Yönetimi”, Osman Gazi Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S.3, Eskişehir DANIŞMAN, A. (2002), “Kültür ve Organizasyon Yapıları: Kanada ve Türkiye İşletmeleri Üzerinde Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI (DPT) (2000): “Sanayi Politikaları”, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu KOBİ Alt Komisyonu Raporu, Ankara DEMİR, Y. ; SÜTÇÜ A.(2002), “Kriz Sonrası Isparta Orman Endüstri KOBİ’lerinin, Üretim, Teknoloji ve Finansman Sorunlarının Analizi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Seri A, S.2, Isparta DİNÇER, Ö.(1988), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayın, İstanbul DİNÇER Ö.(1988), “Örgüt Geliştirmede Kullanılan Müdahale Teknikleri”, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İstanbul DİNÇER, Ö.(1992), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, 2.Baskı, Timaş Basım Ticaret ve Sanayii A.Ş., İstanbul DYER, S.(1995), “Getting Preople Into The Crises Communication Plan”, Public Relations Quarterly 158 EFE, B. (1998), “İzmir KOBİ’leri Büyüteç Altında”, İzmir Ticaret Odası Yayını, No:57, İzmir EĞİLMEZ, M. (2000), “Enflasyonla Mücadelede 10 yıl 4 Program”, Ekonomik Forum,Sayı 12 EKŞİ, H.İ. (2007), “Finansal Krizlerin KOBİ’ler Üzerindeki Etkileri ve BaşarılıBaşarısız KOBİ’lerin Kriz Dönemi Stratejileri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta EKİN, N.(1994), “Büyüme-İhracat- İstihdam Boyutlarıyla Küçük İşyerleri ve Sosyal Koruma”, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul EKİNCİ, N. , ERTÜRK, K.(2004), “Turkish Currency Crisis of 2000-1, Revisited University of Utah Department of Economics”, Working Paper No:2004-1 EKONOMİK FORUM (2002), “KOBİ Gelişim Projesi”, TOBB Yayınları,Yıl:9, Sayı:3, Ankara ELEREN, A.(2000), “Küresel Kriz ve Afyon Mermer Sektöründe Faaliyet Gösteren KOBİ’ler Üzerindeki Finansal Etkilerinin Araştırılması, Krizden Çıkışta KOBİ’lerin Yeniden Yapılandırılması ve 2000’li Yıllar İçin Değişim Stratejileri”, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Adana ERÇEL, Gazi(2000), “Enflasyonu Düşürme Programı ve Küçük ve Orta Boy İşletmeler”, Ekonomik Forum Dergisi, S:9, Yıl:7 ERDOST,C.(1982), IMF İstikrar Politikaları ve Türkiye, Savaş Yayınları, Ankara ERDÖNMEZ, P.(2002), “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi, 43 159 ERHAN, G. ,(1996), “Türk Küçük ve Orta Boy İşletmelerin Avrupa Birliğine Entegrasyon Sorunları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul ERKAN, N. , TEMİR, B.(1996), “Şirketler Kesiminin Finansman Eğilimleri Anketi Sonuçları”, Sermaye Piyasası Yayınları, Yayın No:126, Ankara ERKOÇ, S.(2006), “KOBİ’lerin Büyüme Yönelimlerinin Büyüme Stratejileri Açısından Değerlendirilmesi ve Aydın İlinde Yapılan Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya EROĞLU, N.(2003), “Türkiye’de İktisat Politikalarının Gelişimi”, Marmara Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Dergisi, 80. Yılında Türkiye Sempozyumu, 28-30 Ekim, İstanbul EROĞLU, Ö. ; ALBENİ, M. (2002) , Küreselleşme, Ekonomik Krizler ve Türkiye, Bilim Kitabevi Yayınları, Isparta ERTUNA, Ö. (2001), “Türkiye’nin Yaşadığı Krizler ve Çözüm Arayışları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı:11 FERİDHANUSETYAWAN, T. , ASWİCHAHYONO, H. , ANAS, T. (2000), “The Economic Crisis and the Manufacturing Industry: The Role of Industrial Networks”, Center for Strategic and International Studies Economics, Working Paper Series 053 FINK, S.(1986), Crisis Management, American Management Association FITZPATRICK K. R.(1995), “Ten Guidelines, For Recuding Legal Risk in Crisis Management”, Public Relations Quarterly GALLO, M. , CAPPUYNS, K. (2004), “Characteristics of Succesful Family Business”, Universidad De Navara Business School, Working Papers, No:542 160 GERLOFF, Edwin A., (1985), “Organizational Theory and Design A Strategy Approach for Management”, McGraw-Hill GERÇİK,İ.Z.(2002), “Örgüt Kültürünün Yöneticilerin Krize Hazırlıklı Olma Durumuna Etkisi, Pendik Sanayi Bölgesinde Yapılan Bir Uygulama”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2002, İstanbul GÜLDİKEN, N. (2006), “Türkiye’de Sanayi-KOBİ-Teknoloji Politikalarına Eleştirisel Bir Yaklaşım”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, Sivas GÜLTEKİN, R.(2001), “Esnaf ve Sanatkârlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Finansman Sorunları ve Ticari Krediler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, MUFAD, S:9 GÜMÜŞTEKİN, G.E. (2004), Aile İşletmelerinin Yapısal Analizi ve Tokat İli Aile İşletmelerinde Uygulama, 1. Aile İşletmeleri Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 1718 Nisan, İstanbul GÜRAK, H. , AZAKLI, S. (2000), “Nazilli’deki KOBİ’lerin Genel Durumu ve Sorunları”, Nazilli Ticaret Odası Çalışma Raporu No:1 GÜVEMLİ, O.(2001), “Krizin İmalat Sanayine Etkileri İstanbul Sanayi Odası’nın 2001 Yılı İlk Yarısı İçin Durum Tespiti”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, S:12 HAŞİT. G. (2000), “İşletmelerde Kriz Yönetimi ve Türkiye’nin Büyük Sanayi İşletmeleri Üzerinde Yapılan Araştırma Çalışması”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir HALDANE, A. , KRUGER, M.(2001), “The Resolution of International Financial Crises: Private Finance and Public Funds”, Bank of Canada Banque du Canada, Working Paper No:2001-20 161 HAGGETS, R. (1985), “Effective Small Business Management”, Academic Pres, New York HERRERO A., and COMELIUS P. (1995), “How To Manage A Crisis Before or Whenever It Hits”, Puplic Relations Quarterly HR (HUMAN RESOURCES) (2003), İnsan Kaynakları Yönetimi Dergisi, Kasım Sayısı İBİCİOĞLU, H. , ÇARIKÇI, İ. (2000), “Küçük İşletmelerin Kriz Dönemi Rekabet Stratejileri, Krizden Çıkışta KOBİ’lerin Yeniden Yapılandırılması, 2000’li Yıllar İçin Değişim Stratejileri”, Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Adana İPEKGİL DOĞAN Ö. ve MARANGOZ, M.(2002), “KOBİ’lerin Dış Pazarlara Açılmada Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri ve Bir Uygulama”, Dış Ticaret Dergisi, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Yıl:7, Sayı:24,Ankara IRVINE, R.(1987), “What is a Crisis, Anyway”, Midyear Special, Vol.4 İstanbul Sanayi Odası (İSO) (2001), “Türkiye’nin Kriz’den Çıkışı: Daha Çok ve Kaliteli Üretim, Daha Çok İhracat”, Yayın No: 2001/9, İstanbul İŞCAN, A. (2003), “Banka Kredilerindeki Daralmanın Ekonomik Etkileri ve Krizlerdeki Gelişimi”, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi, Ankara, http//www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE /tezler/AysenIscan.pdf 04-06-2007 IZSIAD (1993), “Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri)”, IZSIAD Yayınları İzmir KARABIÇAK, M. , ALTUNTEPE, N. (2001), “KOBİ’lerin Kredi Yoluyla Finansmanı”, I.Orta Anadolu Kongresi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, Nevşehir 162 KARACA, O.(2002), (http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=1114, Erişim: 20.07.2007) KARATAŞ, S. (1991), Sanayileşme Sürecinde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Veli Yayınları KARPUZOĞLU, E. (2003), Büyüyen ve Gelişen Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma, B.2, Hayat Yayınları, İstanbul KAŞTAN, Y. (2003), “Atatürk Döneminde Sanayileşme ve Karabük Demirçelik İşletmeleri”, Kastamonu Eğitim Dergisi, C:11, S.2 KAZGAN, G.(1999), Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul KAZGAN, G.(2004), Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001), Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul KAZGAN,G.(2005), “Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler: (1929-2001), Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir İrdeleme”, http://kazgan.bilgi.edu.tr/ docs/Turkiye.doc, Erişim Tarihi: 02-07-2007 KEPENEK, Y., YENTÜRK, N. (2000), Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, İstanbul KIESLER, S., SPROULL L. (1982), Environments: Perspectives on Problem “Managerial Response to Changing Sensing from Social Cognition”, Administrative Science Quarterly, 27 KILIÇ, K.C. (2003), “Güç Yönetimi: İşletmelerde Gücün Yapısal/Davranışsal Boyutlarının Belirlenmesi ve İzlenebilecek Alternatif Güç Yönetim Stratejilerinin Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana 163 KINAYTÜRK,Z. (2006), “1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerindeki Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta KOBİ Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicinin El Kitabı (2003), “Türkiye’deki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Mevcut Durum ve Politikalar”, 4-5-6-II. KOBİ Zirvesi Sonuç Bildirgesi, 19-20 Aralık, İstanbul KOÇEL, T.(1998), İşletme Yöneticiliği, İstanbul:Beta Basımevi KOSGEB (1993), “Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinin Finansal Yapısı, Finansal Sorunları ve Teşvik Sistemi Çerçevesinde Uygulanabilir Çözüm Önerilerinin Geliştirilmesi”, KOSGEB Yayınları, Ankara KOSGEB, (2007), KOSGEB Kurulması Hakkındaki Kanun http://www.kosgeb.gov.tr/ dosyalar/ mevzuat /3624-KOSGEB_kurulmasihakkinda_ kanun.pdf (Erişim Tarihi: 1906-2007) KOYUNCU, M. Ve ŞENSES, F.(2004), “Kısa Dönem Krizlerin Sosyo-Ekonomik Etkileri: Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, ODTÜ Economic Research Center Working Papers in Economic KOZLU, M. C.(2000), Uluslararası Pazarlama –İlkeler ve Uygulamalar- , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın:488, Ekonomi Dizisi:138, Genişletilmiş 7.Baskı, İstanbul KUKLAN. H. (1986), “Managing Crises ,“Challenges And Complexities””, Sam Advanced Management Journal, Vol.51 No:4 KURTULMUŞ, N. (1996), Sanayi Ötesi Dönüşüm, İz Yayınevi, İstanbul KURUÇ, B.(1987), Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Bilgi Yayınevi, Ankara 164 KURUÇ,B. (1998), “Cumhuriyet Döneminde İktisat Politikaları Üzerine Gözlemler’’, Bilanço 1923-1998: Cumhuriyet’in 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi, Cilt 2, 10-12 Aralık, Ankara, ODTÜ LEEDERS, M., WAARTS, E., (2003), Competitiveness ad Evolution of Family Busiess: The Role of Family and Business Orientation, European Management Journal, 21, 6 MURAT, G.,MISIRLI, K.(2005), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Kriz Yönetimi: Çaycuma Örneği”, Kara Elmas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:1,S:1, Zonguldak MILLER, D. (1991), “Stale in the Saddle: CEO Tenure and the Match Between Organization and Environment.” Management Science, 37 MINTZBERG, Henry (1983), Power In and Around Organizations, Prentice-Hall,Inc. USA MITROFF, I.I.(1987), Crisis Management, The Academy Of Management Exectuve MITROFF, I.I.(1993), “From Crisis Prone To Crisis Prepared a Framework For Crisis Management”, Executive, C.7 MITROFF, I.I.(1994), “Crisis Management and Environmentalism”, California Management Review, C:36,S.2 MITROFF, I.I.(2000), “How to Keep a Crisis From Happening”, Harward Management Uptade, C.5,S.12 MUCUK, İ. (1998), Modern İşletmecilik, 8.Basım, Türkmen Kitapevi, İstanbul MÜFTÜOĞLU, T.(1991), Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Sorunlar Öneriler, II.Baskı, S. Yayınları, Ankara 165 MÜSLÜMOV, A.(2001), “Türkiye'de Ekonomik Krizlerin Halka Açık KOBİ’lere Etkisi, KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları”, 1. Orta Anadolu Kongresi, 1821 Ekim 2001, Nevşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi MÜSLÜMOV, A. (2002), 21.Yüzyılda Türkiye’de KOBİ’ler: Sorunlar, Fırsatlar ve Çözüm Önerileri, Literatür Yayınları 78, 1.Baskı, İstanbul OKTAR, S. (1998), “Cumhuriyet’in Başında parasal Sorunlar ve Merkez Bankasının Kurulması”, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,Cilt XIV, S.2, İstanbul ÖĞÜT, A.(2000), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültes Dergisi, Konya ÖZDEVECİOĞLU, M.(2002), “Krizin İşletmelerin Yönetsel ve Örgütsel Yapıları Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Kayseri Sanayi İşletmelerinde Yapılan Bir Araştırma”, Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S.19, Kayseri ÖZGEN, H., DOĞAN, S.(2000), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Uluslar arası Pazarlara Açılmada Karşılaştıkları Temel Yönetim Sorunları”, Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Adana ÖZGENER, Ş. (2003), “Büyüme Sürecindeki KOBİ’lerin Yönetim ve Organizasyon Sorunları: Nevşehir Un Sanayi Örneği”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Sayı:20, Ocak-Haziran ÖZTÜRK, M.(2004), “Krizli Yılların Panoraması”, İktisat Dergisi, 456 PARASIZ, İ. (2002), Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar, Ezgi Kitapevi, Bursa PEARSON C. M. and CLAIR J. A (1998), “Reframing Crisis Management”, The Academy Of Management Review 166 PISSARIDES, F. , SINGER, M. , SVEJNAR, J. (2000), “Objectives and Constraints of Entrepreneurs: Evidence from Small and Medium Size Enterprises in Russia and Bulgaria, European Bank For Reconstruction and Development”, Working Paper:346 PUGH,D.S., D.J.Hickson, C.R.Hinings and C.Turner (1968), “Dimensions of Organization Structure”, ASQ, vol.13. RIPORTELLA, C. , MARTINEZ, M. (2003), “What Do We Know About Financial Behaviour Of The Spanish SME’s?” An Empirical Analysis, Universidad Carlos In De Madrid, Working Paper 03-37, Departamento De Economia De La Empresa Business Economics Series SARAÇOĞLU, R.(1995), “İstikrar Programı Üzerine Düşünceler, Türkiye İçin Yeni Bir Orta Vadeli İstikrar Programına Doğru”, TÜSİAD Yay.No.6, İstanbul SARIER, İ. (2004), “Aile İşletmeleri ve Tarihi Bir Ders”, Sabah Gazetesi, 21-04 SARIASLAN, H.(1994), “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Finansal Sorunları: Çözüm İçin Bir Finansal Paket Önerisi”, TOBB Yayını, Ankara SARIASLAN,H.(2001), “Avrasya ve Türkiye’de KOBİ’lerin Ekonomik Kalkınmadaki Yeri ve Önemi”, 1. Avrasya Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Kongresi, 23-26 Haziran, TİKA, Kırgızistan SATICI, O.(2004), “Aile İşletmeleri Büyümeli”, 1.Aile işletmeleri Kongresi, Kültür Üniversitesi, 17-18 Nisan, İstanbul SEYİDOĞLU,H. (2003), “Uluslar arası Mali Krizler, IMF Politikaları, Az Gelişmiş Ülkeler, Türkiye ve Dönüşüm Ekonomileri”, Doğuş Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Dergisi, 4-2, İstanbul 167 SEZGİLİ, K. (2003), “Ekonomik Kriz Süreci ve Yöneticilik: Türkiye’de Ekonomik Kriz Sürecinin Ortaya Çıkardığı Yönetici Tutum ve Davranışlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı, Adana SMITIH D., SIPIKA. C. (1993), “Back From The Bring-Post Crisis Management”, Long Range Planning SÖĞÜT, A.(2003), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, Sayı: 9, Konya SWEEZY, P ; MAGDOFF, H.(1983), Dünya Ekonomisinde Bunalım (Çev.Kemal ÇAKMAN), Monthly Review, İstanbul ŞAMİLOĞLU, F. , UYGUN, M.(2002), “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Teknoloji Finansmanı ve Risk Sermayesi Üzerine Konya İlinde Bir Araştırma”, Muhasebe Finansman Dergisi, Cilt 15 TACK, P.B. (1994), Kriz Zamanı Yönetim, (Çev: Yakut Güneri), İlgi Yayıncılık, İstanbul TARLAK, Ö. , ÖZDEMİR, Ş. (2003), “Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Yöneticilerinin İş Ahlakı ve Sorumluluk Anlayışları Üzerine Bir Alan Araştırması”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 22-24 Mayıs, Kocatepe Üniversitesi, Yayın No: 57, Afyon TAĞRAF, H. ; ARSLAN, N.T.(2003), “Kriz Oluşum Süreci ve Kriz Yönetiminde Proaktif Yaklaşım”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:4 S.1, Sivas TİTİZ, İ. , ÇARIKÇI, İ. , “Krizlerin İşletmeler Üzerindeki Etkileri ve Küçük İşletme Yöneticilerinin Kriz Dönemine Yönelik Stratejik Düşünce ve Analizleri”, Cumhuriyet Üniversitesi, İİBF Dergisi, http//www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/100.pdf (Erişim Tarihi:10-02-2007) 168 TOKGÖZ, E.(2000), Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi 1914-1999, İmaj Yayınevi, 1999,Ankara TUTAR, H.(2000), Kriz ve Stres Ortamında Yönetim, İstanbul: Hayat Yayıncılık TURGUT, S. (1991), Demokrat Parti Döneminde Türkiye Ekonomisi, Ankara TUNCEL, M. (2002), “Türkiye’de 1990’dan Sonraki Banka Krizlerinin Sebepleri ve Ekonomiye Etkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim Dalı, Şanlı Urfa TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (TOBB) (2001), Ekonomik Kriz, Yarattığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri (Oda ve Borsalarımızın Görüşleri), Ankara TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI (2005), Finansal İstikrar Raporu, Ankara TÜRKOĞLU, M. (2002), “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Bölgesel Kalkınmaya Etkileri ve Bölgesel Kalkınmada KOBİ Temelli Stratejiler”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, C:7,S.1, Isparta TÜZ.,M.V.(2001), Kriz ve İşletme Yönetimi, 1. Baskı, İstanbul, ALFA Basım Yayım Dağıtım Ltd.Şti. UZAY, N.(2001), “2001 Krizinin Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, 1. Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, KOSGEB-Erciyes Üniversitesi, Nevşehir WANG, Y.(2004), ”Financial Difficulties and Structural Characteristics of SME’s in China”, China & World Economy, 12-2 YENAL, O. (2001), Cumhuriyet’in İktisat Tarihi, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Yayını 169 YENİÇERİ, Ö. (1993), İşletmelerde Yönetim, Organizasyon ve Davranış, Tutibay Basım A.Ş., Ankara YELKİKALAN, N., ENER, M. (2001), “Son Ekonomik Krizlerle Birlikte KOBİ’lerde Downsizing Uygulaması”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi-KOSGEB, Nevşehir YILDIRIM, K. , KARAMAN, D. (2001), “Makroekonomi, Eğitim, ve Sağlık”, Bilimsel Araştırma Vakfı, Yayın No: 145 YILMAZ, F. (2003), “Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ’ler)”, Türkiye İş Bankası Araştırmalar İktisadi ve Planlama Müdürlüğü, http//www.isbank.com.tr/dosya/ekon-tr_kobiler2004.pdf (02-06-2007) YILMAZ, B.(2004), “KOBİ’lerin Finansman Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi, Risk Sermayesinin Finansman Modeli”, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:9, Sayı:33 YONAR, Ö., “KOBİ’lerin Dünya Ekonomisindeki Yeri”, http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=11&type=9, 04-05-2007 YÖRÜK, N. (2001), “KOBİ’lerin Kredi Yoluyla Finansmanında Karşılaştıkları Sorunlar ve Tokat İlinde Bir Uygulama”, I.Orta Anadolu Kongresi, 18-21 Ekim KOSGEB-Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Nevşehir YÜCEL, H. (2000), “Uluslar arası Pazarlara Açılmada Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Rolü”, İhracatı Geliştirme Merkezi Uzmanlık Tezi, Ankara ZEHİR, C. , ALPKAN, L. , KESKİN, H. (2003), “Kriz Dönemlerinde Kocaeli ve İstanbul Civarındaki İşletmelerin Krizden Etkilenme Düzeyleri ve Stratejik Amaçlarındaki Değişimler”, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 22-24 Mayıs, Kocatepe Üniversitesi Yayını, Afyon (http://myo.mersin.edu.tr/UZAK Tarihi:06-04-2007) /TP/haberleşme/hab268/bölüm4.pdf) (Erişim 170 www.bagimsizsosyalbilimciler.org, 2007 İlkyazında Dünya ve Türkiye Ekonomisine Genel Bakış, Ankara 171 EK T.C. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 01330, Balcalı, Adana, TÜRKİYE Sayın Yönetici, Yüksek Lisans tez çalışması kapsamında “Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizlerin, KOBİ’lerin Finansal,Yönetsel ve Örgütsel Yapılanması Üzerindeki Rolü” konulu bir çalışma yürütmekteyim. Halen, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde yüksek lisans öğrencisi olup, tez çalışmamı Doç.Dr.Azmi YALÇIN danışmanlığında sürdürmekteyim. Çalışma, esas olarak, işletmelerin yapısal olarak kriz dönemlerinde nasıl etkilendikleri, etkin kriz yönetim stratejilerini ve bu temel iki değişken arasında ne tür bir ilişki bulunduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Anketi doldurarak çalışmaya katılmakta, hem sizin için hem de çalışanlarınız için herhangi bir risk bulunmamaktadır. Gerek sizin tarafınızdan ve gerekse çalışanlarınız tarafından sağlanacak bütün bilgiler güvenli bir ortamda muhafaza edilecek ve işletmenizde ya da başka bir işletmede hiç bir kimseye verilmeyecek ve açıklanmayacaktır. Herhangi bir aşamada çalışmadan çekilmek istediğinizde, bunu belirtmeniz durumunda, sağladığınız bütün bilgiler çalışmadan kaldırılacak ve kullanılmayacaktır. Güvenlik ve gizliliği sağlamak için veriler Çukurova Üniveristesi’nde kilitli ve güvenli bir ortamda beş yıl süre ile muhafaza edilecek ve sonrasında ortadan kaldırılacaktır. Sağladığınız bilgiler kesinlikle sizi ve firmanızı tanıtıcı nitelikte olmayacak, sadece örneklem kapsamındaki bütün firmalara ilişkin genel sonuçlara ulaşmada kullanılacaktır. Ulaşılan genel sonuçlara, yalnızca yayın, sunum vb. eğitim materyallerinde yer verilecektir Eğer dilerseniz, çalışmaya katılmanız karşılığında, tarafınıza yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde örgütlenme biçimi ve kriz yönetim uygulamalarına ilişkin durumunu gösteren kısa bir rapor sunulabilecektir. Bu raporda, firmanızın örneklem içindeki (ismi belirtilmeyen) diğer firmalar arasında, örgütlenme biçimi, krizden etkilenme ve kriz yönetimi bakımından nasıl bir konumda bulunduğu gösterilebilecektir. Raporu almak istiyorsanız, lütfen anketin dördüncü bölümünün sonundaki ilgili soru için “EVET” seçeneğini işaretleyerek bunu belirtiniz. Çalışmayla ilgili görüşlerinizi ya da etik kaygılarınızı, doğrudan tarafıma belirtebileceğiniz gibi, Çukurova Üniversitesi’ndeki danışmanım Doç.Dr. Azmi YALÇIN’a da iletebilirsiniz. Saygılarımla Şahin GAFUROĞLU İletişim Adresi: Şahin GAFUROĞLU GSM : (532) 610 04 11 sahingafuroglu@hotmail.com Tez Yöneticisi Doç.Dr.Azmi YALÇIN Çukurova Üniveritesi, İ.İ.B.F. Tel: (322) 338 72 54 (228 dahili) Fax:(322) 338 72 83 172 BÖLÜM I Bu bölüm, sizi ve firmanızı tanımlamaya yönelik sorulardan oluşmaktadır. 1.Cinsiyetiniz : a [ ] Bayan b [ ] Bay 2.Yaşınız : a [ ] 20-25 b [ ] 26-30 c[ 3.Eğitim Düzeyiniz : a [ ] Lise b [ ] Meslek Yüksekokulu ] 31-35 c [ ] Fakülte d [ ] 36-40 d[ 4.Firmadaki Pozisyonunuz : a [ ] Genel Müdür b [ ] Departman Yöneticisi d [ ] Uzman / Teknik Personel e [ ] Ofis Çalışanı 5.Firmadaki Çalışan Sayınız : a [ ] 1-9 Arası Cevapsız b[ ] Yüksek Lisans e[ ] 41 ve yukarısı ] Doktora c [ ] Alt Kademe Yöneticisi (Proje Yöneticisi, Şef vs.) g [ ] Diğer…………………. ] 10-49 Arası 6.Firmanızın bulunduğu sektör: a [ ] Üretim Sektörü b [ ] Hizmet Sektörü e[ c [ ] Ticaret Sektörü c[ ] 50 ve Üstü d[ ] Diğer………………… d [ ] Diğer ve 7.Firmanızın faaliyet gösterdiği alan: a [ ] Tekstil f [ ] Kimya b [ ] Gıda g [ ] Otomotiv c [ ] Elektrik-Elektronik h [ ] Diğer…………. d [ ] Plastik e [ ] İnşaat 8.Firmanız Kaç Yıldır Faaliyet Göstermektedir : a [ ] 1 ve daha az yıldır faaliyet göstermektedir. b [ ] 1-10 yıldır faaliyet göstermektedir. c [ ] 10 yıl ve daha fazla süredir faaliyet göstermektedir. 9.Firmanızın hukuki yapısı nasıldır: a [ ] Şahıs İşletmesi b [ ] Sermaye İşletmesi 10.İşletmenizin organizasyon hiyerarşisinde, en üst düzeyden (genel müdürlük düzeyinden) en alt düzeye (işçilere) kadar olmak üzere, kaç kademe bulunmaktadır? [……………] 11.İşletmenizde, herhangi bir ara kademe olmadan doğrudan genel müdüre bağlı kaç ast çalışmaktadır? (lütfen pozisyonlarına bakmaksızın doğrudan genel müdüre bağlı çalışan bütün astların sayısını yazınız) […………….] BÖLÜM II Bu bölümdeki soru grubu, ülkemizde yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin nasıl organize olduğunu, karar verme yetkisinin hiyerarşik seviyeler arasında nasıl dağıtıldığını ve krizlerin işletmenin yönetsel, örgütsel ve finansal yapısı üzerindeki etkilerini belirlemeyi amaçlamaktadır. 12.Kriz dönemlerinde aşağıdaki konularla ilgili temel karar verme yetkisi, işletmenizde, esas olarak hangi kademeye aittir. Eğer, ilgili karar, genel müdür üstü bir kademe (yönetim kurulu, işletme sahibi vb.) tarafından veriliyorsa, “5”, genel müdürlük düzeyinde veriliyorsa, “4”, departman yöneticileri düzeyinde veriliyorsa, “3” departmanlardaki alt yöneticiler ya da uzmanlar tarafından veriliyorsa, “2” En alt kademe idareciler (şefler ya da ustabaşılar) tarafından veriliyorsa, “1” işçi düzeyinde veriliyorsa, “0” yazınız. Lütfen, tercihinizi, seçeneklerin başındaki köşeli parentezlerin içine yazarak belirtiniz. a b c d e f g h i j k l [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ ] En alt kademe idarecilik pozisyonları için yerleştirme yapılması ] En alt kademe idari personelin firma dışından atanması (ya da işe alınması) ] En alt kademe idari personele ilişkin terfi ] En alt kademe idari personelin maaşlarının belirlenmesi ] Sermaye kalemleri üzerinde bütçe dışı harcama yapılması ] Gelir kalemleri üzerinde bütçe dışı harcama yapılması ] İşletmeye alınacak yeni makina ve teçhizatın türü ve markasının belirlenmesi ] Yeni bir ürün ya da hizmetin çıkarılması (tanıtılması – piyasaya sunulması) ] Ürün ya da hizmetlerin hangi bölgelerde pazarlanacağının belirlenmesi ] Hedef pazarın boyutunun ve türünün belirlenmesi ] Ne tür bir maliyetleme ya da fiyatlama sistemin kullanılacağının tespit edilmesi ] Hangi ürün kalemlerine ya da sürece ne tür bir kalite kontrol/muayane sisteminin uygulanacağının belirlenmesi 173 m n o p q r s t u v w x y [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ [ ] İşletmede ne tür faaliyetlere ağırlık verileceğinin belirlenmesi ] Alt kademe bir idari personelin işten çıkarılması ] Bir işçinin işten çıkarılması ] İşçiler arasında görev dağılımı yapılması ] İşe alımda personel seçim metodunun belirlenmesi ] Satın alma prosedürünün belirlenmesi ] Malzeme alımının hangi tedarikçilerden yapılacağının belirlenmesi ] Ne tür ve ne kadar sosyal aktivitenin gerçekleştirileceğinin belirlenmesi ] Nihai ürün fiyatının tespit edilmesi ] Fonksiyonel uzmanlık bölümlerindeki alanlara ilişkin görev ve sorumlulukların değiştirilmesi ] Emir-komuta bölümlerindeki alanlara ilişkin görev ve sorumlulukların değiştirilmesi ] İşletme içinde yeni bir departman oluşturulması ] İşletme içinde yeni bir iş (ya da pozisyon) oluşturulması 13. Yaşanan Ekonomik Krizler firmanızı finansal açıdan ne kadar etkilemiştir? a [ ] Etkilememiştir b [ ] Kısmen etkilemiştir c [ ] Şiddetle Etkilemiştir d [ ] Fikrim yok 141.Moraller Bozuldu Kesinlikle Evet Kesinlikle Hayır Etkilemedi 14. Aşağıdaki ifadeler ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin yaşadığı yönetsel ve örgütsel olumsuzlukları anlamaya yönelik olup ifadelere katılımınızı derecelendirmeniz beklenmektedir. Sorulara “1=Hayır, kesinlikle katılmıyorum; 9=Kesinlikle evet” ölçeğinde, işletmeniz için uygun olan puanları işaretleyiniz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 145.Koordinasyon yetersiz hale geldi 146.Kararlarımızın kalitesi bozuldu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 147.Korku ve panik yaşadık 1 2 3 4 5 6 7 8 9 148.Örgüt içi iletişimimiz bozuldu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 149.Merkezi bir yapıya geçtik 1 2 3 4 5 6 7 8 9 150.Yetki ve sorumluluklarda karmaşa ortaya çıktı 151.Personelimizde ve yöneticilerimizde değişimlere karşı olumsuz bir durum oluştu. 152.Öz Savunma arttı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 142.Yöneticilerimizde ve personelimizde psikolojik sorunlar yaşadık. 143.Diğer bölümler arası ilişkilerin düzeyi azaldı 144.Karar sürecimiz bozuldu Kesinlikl e Evet Kesinlikl e Hayır Etkileme di 15.Aşağıdaki ifadeler yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde işletmenizin bu süreçten ne kadar etkilendiğini anlamaya yönelik olup ifadelere katılımınızı derecelendirmeniz beklenmektedir. Sorulara “1=Hayır, kesinlikle katılmıyorum; 9=Kesinlikle evet” ölçeğinde, işletmeniz için uygun olan puanları işaretleyiniz. 153.Büyüme Gücünde Azalma 1 2 3 4 5 6 7 8 9 154.Yatırımlarda Azalma 155.Üretim Kapasitesinde Düşüş 156.Satışlarda Azalma 157.Pazar Payında Azalma 158.Borçlanma Darlığı 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2 3 3 3 3 3 4 4 4 4 4 5 5 5 5 5 6 6 6 6 6 7 7 7 7 7 8 8 8 8 8 9 9 9 9 9 174 16. Ekonomik Kriz firmanızın istihdam kapasitesinde bir azalma meydana getirdi mi? 0 [ ] Hayır 1 [ ] Evet Cevabınız “Evet” ise, kapasite de ne kadar bir azalma meydana geldi? 1 [ ] % 10’dan az 2 [ ] % 10-20 arası 3 [ ] % 21-30 arası 4 [ ] % 30’dan fazla 17. Ekonomik Krizler firmanızın ihracatını nasıl etkilemiştir. a [ ] İhracat azalmıştır b [ ] İhracat artmıştır c[ ] İhracat sabit kalmıştır 18. Ekonomik Krizler firmanızın ithalatını nasıl etkilemiştir. a [ ] İthalat azalmıştır b [ ] İthalat artmıştır c[ ] İthalat sabit kalmıştır 19. Ekonomik Kriz döneminde finansal durumunuzu düzeltebilmek adına mali yapınızda nasıl bir değişiklik meydana gelmiştir. [ ] Öz Kaynak kullanılmıştır [ ] Yabancı Kaynak kullanılmıştır Eğer yabancı kaynak kullandınız ise niteliği nasıl olmuştur? [ ] Kısa Vadeli Banka Kredileri [ ] Orta Vadeli Banka Kredileri [ ] Uzun Vadeli Banka Kredileri [ ] Ticari Borçlanma (Döviz) BÖLÜM III Bu bölümdeki soru grubu, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin kriz yönetim uygulamalarını belirlemeyi amaçlamaktadır. 20. Size göre aşağıdaki faktörlerden hangisi işletmelerin krizi yaşamalarında etkili olmaktadır. (Birden fazla şık işaretlenebilecektir.) 201.Ekonomik faktörler 202.Hukuksal, Politik ve Sosyo-Kültürel Faktörler 203.Uluslararası Çevre Koşulları 204.Rakip İşletmeler ve Artan Rekabet 205.Kaynak Sağlamada Karşılaşılan Sorunlar 206.Doğal Felaketler 207.İşletmenin Örgüt Yapısıyla İlgili Özellikler 208.Teknolojik Faktörler 21. Yaşanan ağır ekonomik kriz şartlarında aşağıdaki önlemlerden/uygulamalardan hangilerinin işletmenizde uygulandığını söyleyebilirsiniz. (Uygulananlar için, ifadelerin sağ tarafındaki kutulara işaret atın.) 211.İş değiştirme (örneğin üretim yerine ticaret yapmak) 212.Üretim içindeki pahalı hammaddelerin miktarını azaltarak ürünün kalitesini düşürmek 213.Ürün değiştirmek 214.Üretim miktarını azaltmak 215.Çalışılan süreyi azaltmak (örneğin vardiyayı azaltmak) 216.Farklı işletmelerle bilgi ve kaynak paylaşımı 217.Çalışanlara geçici ücretli izin vermek 218.İşçi sayısını azaltmak 219.Yönetici sayısını azaltmak 220.Genel Müdürü değiştirmek 221.İşletmede kademe sayısını azaltmak 222.Ürünün fiyatını enflasyon oranının üzerinde arttırmak 223.Ürün çeşidini arttırmak 224.Ürün çeşidini azaltmak 225.İthal hammadde yerine yerel girdi kullanmak 175 226.Eskiden yapılan hammadde stoku ile üretimi devam ettirmek 227.Gelecek için stok yapmak 228.Yeni pazarlar bulmak 229.İhracata yönelmek 230.Ürün fiyatını belirlemede yabancı bir para birimi kullanmak 231.Bankalarla olan borcu kapatmak suretiyle yeni borç kaynakları arayışına girmek 232.Faaliyet dışı gelirleri arttırmak (faiz, repo, borsa, döviz gibi yatırım alanlarına dönmek vb.) 233.Öz varlıkları satarak nakde çevirmek (arsa, makine, tesis satışı vb.) 234.Bazı işletme süreçlerinden çekilip taşeronlaşmaya gitmek 235.Sermaye artırımına gitmek 22.Firmanızın bir kriz yönetim planı mevcut mu? [ ] Evet [ ] Hayır Eğer yanıtınız evet ise, bu planı hazırlayan kişi ve kurumlar hangileridir? [ ] İşletme Tepe Yönetimi [ ] İşletme içi ve işletme dışı uzmanların oluşturduğu kriz yönetim ekibi [ ] Danışmanlık Şirketleri [ ] Üniversitelerin İlgili Bölümleri 23. Firmanız tarafından krizi önlemeye ve etkilerini minimize etmeye yönelik yapılan çalışmalar nelerdir? (Birden fazla şık işaretlenebilecektir.) Müşterilerin görüş, beklenti ve şikâyetlerinin yakından izlenmesi Daha az stokla çalışılması Toplam Kalite ve kendi kendini yöneten ekip uygulamaları Rakiplerle karşılaştırmalar (Benchmarking) yapılarak işletme başarısının değerlendirilmesi İşletmede esnek ve yaratıcı bir örgüt yapısı oluşturulması İşletme çalışanlarının göndereceği uyarı mesajlarının dikkate alınması 42. Belirsizlik nedeniyle planların uzun vadeli olmaktan ziyade kısa vadeye yönelmesi 43. Genel itibariyle işletmede geniş ve ayrıntılı planlar yapıp uygulayabilme 44. Kriz çerçevesinde planların esnek tutulması 45. Yetkinizin krizden bu yana az da olsa daralması (Konu olarak yetki) 46. Krizden bu yana yetki kullandığınız alanların genişlemesi (Yer olarak yetki) 47. Krizin işletmenizde daha “hızlı karar alma zorunluluğu” sonucunu doğurması 48. Krizin işletmeniz içerisinde bilgi akış hızının artması sonucunu ortaya çıkarması (Kriz anında astlarla ve üstlerle daha çabuk iletişim kurmak zorunda kalmak) Evet Hayır Kararsızım 24.Ekonomik kriz sürecine ilişkin yaşadığınız tecrübe çerçevesinde aşağıdaki ifadelere katılır mısınız? (İşletmenizde yaşanan durum) 1 2 3 4 5 1 1 1 2 2 2 3 3 3 4 4 4 5 5 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Tarafınıza, firmanızın yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde örgütlenme biçimi ve kriz yönetim uygulamalarına ilişkin durumunu gösteren bir rapor göndermemizi ister misiniz? [ ] EVET [ ] HAYIR ANKET BİTMİŞTİR. KATILIMINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ ÖZGEÇMİŞ ŞAHİN GAFUROĞLU sahingafuroglu@hotmail.com KİŞİSEL BİLGİLER Adı ve Soyadı : Şahin GAFUROĞLU Doğum Tarihi : 01/10/1979 Doğum Yeri : G:Antep Medeni Hali : Bekar Tel : 0 (532) 610 04 11 E-Posta : sahingafuroglu@hotmail.com EĞİTİM 2007- Çukurova Üniversitesi, Adana Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans 2006- Hava Sınıf Okullar ve Teknik Eğitim Merkezi K.lığı, İzmir Subay Yetiştirme Temel ve İkmal Subay Eğitimi 2003- Çukurova Üniversitesi, Adana İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Lisans Eğitimi 1997- Hava Sınıf Okullar ve Teknik Eğitim Merkezi K.lığı, İzmir İkmal Astsubay Temel Eğitimi 1996- İskenderun Lisesi, Hatay İŞ DENEYİMİ 2007- İkmal Subayı, 11. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı, Etimesgut/Ankara 1996- İkmal Astsubayı, 10. Tanker Üs Komutanlığı, İncirlik/Adana YABANCI DİLLER - İngilizce