KARAFERYE MEKTUPLARI BAKİ SARISAKAL KARAFERYE Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Karaferye ile ilgili şu bilgileri verir: Karaferye kalesinin kurucusu Run Tekfuru Şarkıpça Kralın Kızı Anaferye’dir. 774 tarihinde Sultan Birinci Murat zamanında Gazi Evrenos, bu kalenin alınması için kumandan tayin olup gelirken önlerine Karaca, Karakoca, Kara Foca, Kara Mürsel ve Karaferye adlı gazileri öncü kuvvet olarak tayin etmişti. Hepsi bu kale altına geldiklerinde hemen Karaferye adlı gazi, kemendler ile adamlarıyla birlikte kaleye tırmanıp, ele geçirirler. Onun için bu kaleye Gazinin adına olarak Karaferye derler. Karaferye Kalesi’nin iki tarafı cehennem kuyusu gibi uçurumdur. Dereli, tepeli yerlerdir. Şehir dahi bir dereli, tepeli geniş bir vadi içinde kurulmuş olup, 4.000 adet kiremitli, bağ ve bahçeli, hayat sulu, tek ve iki katlı, kâgir yapılardan oluşmuştur. Şehrin Müslüman Mahalleleri on altı adeddir. Onbeş aded de kefere, Rum, Sırp, Bulgar ve Latin Mahallesi vardır. Ayrıca üç mahalle de Yahudi’dir. Ama köylerinin çoğu Yahudi’dir. On altı aded eski yapı selâtin Camii bulunur. Çarşı içindeki Gazi Birinci Murad Hân Camii, Yıldırım Han oğlu Musa Çelebi Camii ve Kazancı Camii en meşhurları olup Kiliseden çevirme Camilerdir. Müfti Camii, Mahmud Efendi Camii, Emir Çelebi Camii ve Çelebi Bey Camii önde gelen camilerdendir. Bu şehrin eski bir adedi vardır ki Vodina şehrinin aksidir. Şöyle ki: Bu şehirde keferelerin bayramları yani Kızıl Yumurta günleri olduğunda Vodina ile bu Karaferye Kızıl Yumurta günleri feth olduğundan hala o gün bütün kefereler evlerinde gizlenip giyinip kuşanacaklar iken uğursuz evlerinden dışarı çıkmayıp onların yerine bütün Müslümanlar o Kızıl Yumurta günlerinde giyinip kuşanıp, büyük bayram gibi ve Kurban Bayramı gibi hep gaziler silahlanıp, bütün gün tâ akşama kadar top ve tüfekler atarak ve Allah, Allah diyerek, alay alay olup gezerler, evlerinden dışarı çıkmış olan kâfirleri, Mecusîleri, kâfir kızlarını ararlar. Eğer akşama kadar dışarıda bir kâfir bulurlarsa erkekleri derhal sünnet edip, onu Müslüman yaparlar ve mücevherlerle süslü bir ata bindirip, yeni Müslüman olmuş kişiyi bütün şehir ileri gelenleri gezdirip, ona saygı gösterisinde bulunurlar. Her sene mutlaka birkaç kefere bu şekilde Müslüman olur. Seyredilecek garip bir görünümdür. Yeni Müslüman olan bu kişilere her zengin büyük, a’yân, bir şey verip o Müslümanı zengin yapıp, dirlik sahibi ederler. Şehirde yirmi altı yerde cennet bahçeleri gibi mesire ve gezi yerleri vardır. Çağlayık Mesiresi sanki Acem ormanıdır. Bütün mesire yerlerinin en üstünüdür. Bundan başka sırasıyla şunlar gelir: Ayna Pınarı Mesiresi, Peşkerköyü Pınarı, Meramı Bekir Efendi Kasrı Seyrangâhı, Sukuyusu Kaynağı Oyunyeri, İşretgâh, Sohbetgâh veya Namazgâh, burası geniş bir iç açıcı alandadır. KARAFERYE MEKTUBU -I 9 Kanunuevvel 1920 Yeni Asır 14 Aralık 1920 Ahvali umumiyedeki buhran ve hadisat siyasiyenin girmiş olduğu safahat-ı ciddiye burada herkesi havadisat merakına düşürmüştür. Havaların – ardı arkası kesilmeksizin – pek yağmurlu olmasına, çamurların bataklıkları andıracak derecede kasretli ve dehşetli bulunmasına rağmen halk postanın vürudunu, acentenin tevziini büyük bir sabırsızlıkla bekliyor. Tam bu sıralarda bi azami efkâr esnasında tagbal hesabıyla demiryolunun bozulması herkesi somurttu. Bereket versin aktarma suretiyle posta muntazaman geliyordu. Bununla beraber burada acele davranmayanlar “ yeni Asır “ ı bulup okumaktan mahrum kalıyorlar. Gerçi, kahvehanelerde atik davranıp da tedarik edebilen meraklılardan istifade suretiyle bir dereceye kadar tatmin edilirse de gazetesiz kalanlarda çok oluyor. Anlaşılıyor ki buraya gönderilen “Yeni Asırlar“ ların miktarı gayrı kâfidir. Karaferye muhitini işgal eden üç mühim mesele vardır. İnşa edilmekte bulunan yeni mektep işi eski hararetini kısmen gayb eylemekte olduğundan daima üçüncü derecede kalıyor. Mesail mesrudei yevmiyenin birincisi “ şehiraltı “ tabir olunan kasaba civarının kışlak olarak bir Ulah’a satılmış olmasıdır. Burası oldukça dağdağlı bir iş olduğu ve muhtaçı tenvir ve teşhir bir takım noktaları havi bulunduğu için biraz izahat vereyim: Malumdur ki Karaferye kasabasını kuşatan arazi ekseriya bağ, bahçe ve tarlalardan ibarettir. Bu kabil arazinin mutasarrıfları ise kahır bir ekseriyetle İslamlardır. Buraalrda sürülmedik, işlenmedik bir karış toprak göremezsiniz. Makedonya’da en feyz ve manzaraca en güzel yerlerden biridir. Bu tarla ve bahçelerin geçen sene ve daha evvelki sene beş-on dönüm arazi arazi sahibi olan bir takım eşhas tarafından Kışlak olmak üzere Ulahlara ve sair azam sahiplerine satılırdı. Hemen de umum arazi sahipleri tarafından makamat iadesi nezdinde vaki bulan itirazlar ve şikayetler, alelusul neticesiz ve semeresiz kalıyordu. Geçen sene yine aynı hal üzerine edilen ciddi şikayetleri müteakip Adliye Nezaretine ilamı keyfiyet edilmiş ve nezaretten gelen emri cevabında kasabaya bir saat mesafe dahilinde bulunan Kışlak ve Yazlak hiçbir suretle hiçbir zaman ve hiçbir kimseye furuhat edilmemesi ve bu mıntıka dahilinde çift hayvanatından maada hiçbir hayvanatın otlatılmaması muvakkaten tenbiye olunuyordu. Emirnamei Nezaretpenahi cemaati İslamiye kapusuyla sair mevkii münasebede günlerce muallak kaldığı gibi dellal vasıtasıyla da sokak sokak bütün ahaliye tebliğ edildi. Senesi geçti ve yine eski manevraların sevk nafesi altında gecelerini uykusuz geçiren Ulah, üç dört kişiye takrib eder.- Bu zevat şehir altında birkaç dönüm arazinin sahipledirler. – İki bin drahmi bedel ile “ şehir altı “ tarlalarını davarını kışlatmak üzere satın alır. Bir sabah tarlasına inen zavallı Türk, tarlalar içinde bin beş yüz koyunluk bir sürü görünce hayret eder. Keyfiyet derhal umum mutasarrıflara bildirilir. Herkesin aklı başından gider. Artık o sürülerin yapacağı tahribat tasavvur edilir. Ve o can acısıyla Adliye Nezaretinin emri tenbiye katiyesine muhalif harekette bulunmak cüretini gösteren izansızlar hakkında belediyeye şikayet edilir. Muamelenin fuzuli ve gayrı kanuni olduğuna ve biltabi ve hayvanların derhal defedilmesine karar verilir. Satanalr perişanı hazır Ulah pejmürde. Şimdi daha belediye riyasetine geçer geçmez. Bu çatallı muamelenin halli karşısında kalan Reisi Muhterem Halil Bey Efendiye rica ederiz. Belediye, Nezaretin emri hilafına yapılan bu muamelenin ve davarların hemen şehir altından uzaklaştırılmasını tensib ederek Meclisi Belediyece kararlaştırmış ise bu karar hemen icra edilsin. Belediyede icra selahiyeti ve kuvveti yoksa Unutmayalım ki, belediyenin yani başında bir kuvvei icraiyei hükümet vardır. Bu gün Karaferye’de herkes bu kararın icrasını sabırsızlıkla bekliyor. Çünkü herkes için o tarlalar nimet ve hayat anbarıdır. Biçareler cidden müzdariptirler. Karaferye’nin ikinci bir hadisei yevmiyesi ise Kazaklı Camii meselesidir. Bu hususta kayudatı atike malumatı tarihiyeyi lazımıyeyi derç ve tenbih eylemek üzere misafireten Selanik’te bulunan Belediye Müftüsü Hüsrev Efendinin avdetini bekliyorum. İkinci mektubumda onu da yazacağım. Bura kaymakamı Nikola Topiyus Efendinin vefatıyla yerine Papa Aleksandros Efendi tayin edilerek ifai vazifeye mübaşeret etmiştir. Kazaklı Camisi hakkında selefinin yaptığı taşkınlıkların önüne geçmesini halefi efendinin cümlei icraat adilesinden bekleriz. 1 Karaferye 1 Yeni Asır 14 Aralık 1920 KARAFERYE MEKTUBU II 19 Kanunuevvel 1920 Yeni Asır 21 Aralık 1920 Yeni Asırda, Karaferye’ye ve Karaferye’deki Şehir altı Kışlağına dair neşredilen malumatı mevzuha üzerine Belediye Reisi Muhteremi Halil Bey işi layık olduğu ehemmiyetle ihta ederek koyunların tarlalardan ve bahçelerden ihrazı hakkında Belediye Meclisini vermiş olduğu kararın hemen keyfiyet icrasını jandarma dairesine havale ettiler. Umumi menfaate talik eden bu gibi muamelatın bu gün, yarın diyerek sürünceme de bırakılmaması hususundaki ihtimamından dolayı reisi beye beyanı teşekkür olunur. Bu babda belediye kararının teşrihi icrası hakkında “ Yeni Asırda “ki sutünların dahili kulliyesi olduğunu itiraf etmek lazım gelir. Takriben iki aydan beri otlamakta olan koyunlar gerçi bağ, bahçelerde alelhusus kasabanın büyük bir sermayei mayişetini tekfil ettiren fidanalrda şayanı dikkat ve teessüf zararlar ifa eylemiş ise de ziyanın şurasından olsun dönmeyi zavallı ahali menfaat bilir. İlk mektubumda tefsilat vermeyi vaad ettiğim Kazaklı Camisi meselesine gelince. Karaferye’de ulunan Camii şerifenin mebni tetkik ve teftişi edilerek mabedi İslamiyenin – Hünkar camisi müstesna olmak üzere selatin ve ricali İslamiye tarafından inşa edilmiş olduğu anlaşılmış ve yalnız Hünkar Camisi Kiliseye tahvil edilmişti. Çarşıdaki Kazaklı Camisi için ise iyi münakaşat olmuş ve fakat evvelce Kilise olduğuna dair hiçbir emare elde edilememiştir. İstinat edilecek delil ve alamet bulunamayan memuru ruhanı en nihayet camiinin Kilise havlusu üzerinde inşa edilmiş olduğunu iddia etmek isteyenler Buda semeresiz kaldı. Zaten Cami tamire muhtaç olduğundan atıl bırakılmış olduğundan hap esnasında ecnebi ve yunan askerleri tarafından işgal edilmiş ve muhimmat deposu olarak ittihaz edilmişti. Son tahliye üzerine ciheti askeriye Müftü Efendiye müracaatla caminin teslim edilmesini teklif etmişti. Cami esasen yazdığım gibi, harap bir halde bulunduğundan teslim ve teslim edecek bir hali kalmadığı için ali halde terk edilmişti ve o zamandan beri Camii Şerif eski bir İslam mabedi olmak üzere bilindiğinden kereste ve malzemei sairesinin derdest inşaatta bulunan mektebi idadiye nakli ve sarfı düşünülmekte iken ferdai intihabatta, herkes tecelli-i ahval ile sermest teşebbüse olduğu ve bu inkılapta İslamların büyük bir rol oynamış bulundukları ve buna mukabil hak ve adileden başka bir mükafat bir mükafat ve ücret beklemedikleri halde Karaferye’nin İslamı, Rumu, Hıristiyan’ı umumiyetle bayramlaşmakta iken Kaymakamlıktan ve Metropolithaneden verilen emir üzerine hemen caminin duvarları yıktırılmış ve kerestesi Metropolithaneye nakledilmiştir. Bu kabil hadisata velev ki pek kanuni ve pek mantıki olsa bile hiçte sırası ve ve zamanı olmaksızın meydan verilmek suretiyle ahali İslamiyeye karşı çirkin birde nezaketsizlik gösterilmiştir. Yeni Asır 21 Aralık 1920 Fakat gerek Türkiye zamanında ve gerekse esnai işgalde ve ve gerek işgalden beri geçen şu kadar senelik müddetle din ile hemşeriliği birbirinden layık olduğu kuvvet ile temayüz edecek derecede zekayı gösteren Karaferye Hıristiyaniyesi pek münasebetsiz bir zamanda yapılan şu haksız muameleden umumen müteessir olarak derhal Camiye gitmişler ve nakil ile uğraşan ameleyi cebren işlerinden men eylemişlerdir… 2 2 Yeni Asır 21 Aralık 1920 KARAFERYE MEKTUBU III Karaferye 11 Haziran 1921 Yeni Asır 14 Haziran 1921 Makedonya İslamlarına karşı tarz tarz vuku bulmakta olan taarruzatın artık nihayet bulması ve bilhassa devletin geçirmekte olduğu harici gaileler nazarı dikkate alınarak dahilen sükunet ve intizamın muhafazası icap ederken, İslamların elem ve ızdırabatını tevellüt edecek haksız ve mantıksız taarruzun her gün başka bir şekilde devam etmesi hayrete şayandır. Langaza’da, Karacaova’da, Yanya’da vuku bulan hadiselerden tekrar bahsedecek değilim. Bu vaka ile artık tarih uğraşsın. Ben Karaferye’de daha dün yıktırılan Kazakcı Camii şerifi hakkında bir nebze izahat vererek ilgili makamların dikkatini çekmek istiyorum. Balkan Harbine müteakip eskiden cami tahvil edilmişolan mabed Hıristiyaniye tayin ve tefrik edilerek (Atina Anlaşması) hükmünce tekrar Kilise haline dönüştürülmesi kabul edilmişti. Metropolit Efendi ile heyeti memuriyesi tarafından icra edilen tahkikat neticesinde hiçbir emare bulunmadığı cihetle mabed saireyi İslamiyeye dokunulmamıştı. Hakikaten Karaferye’de Hünkar camiinden başak şekli değiştirilmiş bir Cami yoktu. Kazakcı Camisinin zerre kadar Kilise ile ilgisi veyahut rabıtai tarihiyesi bulunmayan bir Cami idi. Mezkur Cami harabeye yüz tuttuğu ve camaati İslamiye bütçesi tamirine müsait olmadığı için zaman zaman askere mesken olmaktan kurtulamadı. Bu işgal ise harabiyetini arttırmakta idi. Pekde lüzumu olmayacak bir mahallede bulunduğu için Cemaat i İslamiyece hadmi cihetine gidileceğini anlayan gayrı perver ve hakşinas bazı vatandaşlar istiladan senelerce sonra bir kulp takmak isteyerek Cami bir Kilise arsasında bina edilmiş olduğunu iddia ile tasarrufunu istediler. Cemaati İslamiyeye haber vermeden makamı aidinden izin almayı lüzum görmeden taarruza geçtiler. Taarruz vakası üzerine Cemaati İslamiyece lazım gelen teşebbüşat edilerek müdahale men edilmiş ve neticei tahkikata kadar camiye dokunulmaması emredilmiş yalnız mütecavizlerin kimlerden ibaret olduğunu sormaya bile lüzum görülmemişti. Vakanın elim safahatı bundan sonra başlıyor. Son seçimler yapıldı İslamlar umumiyetle iştirak etmiş olduğu Hükümeti hazıra fırkası mevkii iktidara geçti. İslamların bu mazaharetine mükafat olarak seçimlerin ikinci günü bir sürü amele tedarik edilerek Caminin yıkılmasına başlandı. İlk önce Hıristiyan vatandaşlar bir himaye olmak üzere caminin tamirine yardımda bulunuyorlar zannettik. Bu suretle telafi mükafat edilecek olduğu için cidden memnun olmuştuk. Hâlbuki gelen kalabalık keresteyi ve enkazı nakletmeye başlayınca unutulmaz bir acı ve üzüntü içinde kalmıştık. Karaferye’den mebus seçilen Manolaki Efendi haksızlıktan ziyade istedi ki nezaketsizliği ve kabalığı takdir edecek kadar bir dirayet eseri göstererek ameleyi çekilmeye davet etmiş ve işi bastırmıştı. Yeni Asır 14 Haziran 1921 Bir müddet daha geçti Hükümet tarafından teşkil edilecek bir heyet marifetiyle akibeti tayin edilmek icap eden Camii mezkûr tekrar bir taarruza daha uğrayarak tamamıyla yıkıldı ve enkazı kaldırıldı. Dün de minaresini yıkmaya başladılar. Şunu anlamak isteriz ki Caminin şu hale getirilmesi için bir emir gelmemiştir. Böyle bir emir gelmiş ise bu emir neye istinaden ve hangi selahiyeti kanuniye ile verilmiştir? Makamı aidiyesinden bazı vilayetin ve nezaretin malumatı yoksa ruhu İslami üzen böyle bir hareket cezasız mı kalacaktır? Hanesinin karşısında minare görmek istemeyen, yahut mahallesinde ezan sesiyle rahatsız olmak arzu etmeyen birkaç mutassıbın teşviki ve tahrikiyle Caminin gürültüye gitmesine hükümet lakaytmı kalacaktır? Kanuni Esasi en başta dini hürriyeti koruyor. Biz bir türlü anlıyamıyoruz: başvekil geçenlerde Meclisi Milli kürsüsünde, İslamlar Kanuni Esasiden gayrı mahdut bir surette ve anasırı saire derecesinde istifade hakları olduğunu biltabi Kanuni Esasiyenin yalnız İslamları hariç bıraktığını eşrab edecek ahval ve keyfi müdahale ve taarruzatı elime karşısında bulunmaktayız. Olmayacak şeylerden dolayı tevfikat, dayak. Mal sahibine haber vermek luzümunu bile hissetmeden iskan-ı muhacirin için emlaka taarruzat, rastgele tarlaalra sürülmüş, sürülmemiş, ekilmiş, ekilmemiş araziye vaziyed, bir İslam mabedinin yıkılmasına hükümet i idare ve kanun devletinde kabili telif şeyler değildir. Şüphesiz ıslah ve tadil edilmemiş olan kanuni Esaside bu kabil hareketleri mübah kılacak bir kayıt olmasa gerek. Kaç kere yazıldıysa ehemmiyet verilmedi. Acaba islamalrın en muhakkak şikayetlerini dinleyecek bir kulak yok mudur? 3 3 Yeni Asır 14 Haziran 1921 KARAFERYE’DE BİR GÜN 1922 Selabet 28 Temmuz 1922 Tan yeri henüz ağırmamıştı. Gruba doğru uzanan yamaçların üstüne asılan bir kağıt fener gibi çöken ay usul usul sönüyordu. Ovanın şurasında burasında bozgun duman kümeleri arıyordu. Apansızın battı. Hava karardı. Yüksekte yıldızlar. Lacivert atkılarına bürünerek kaybolan ayın ardı sıra koşuştular. Vardar’a ulaşmamıştık. Hortac’dan, Esenbel derenin sazlarına bir şeyler okuyordu ve bir an tahta köprüyü yaya olarak geçmeye mecbur olduk. Kocaman delikler, kırılmış direk parçalarıyla acınacak bir kılığa giren bu mühim geçidin gıcırtısı kulaklarıma bir mazi hıçkırığına terk etti. Şimdi süratle yol alıyorduk. Yaylacık’la Yenice Caddesini sağda bıraktık. Ilık bir Temmuz sabahının mahmurluğu arasında Karaferye’nin minareleri seçilmeye başladı. İstasyon yolunda dindaşlarımızla dolu iki otomobile daha tesadüf eyledik. Onlarda Vodina İslam Muzikasının Karaferye’de vereceği konsere gidiyordular. Vodinalı zevat sabah katarıyla gelmişlerdi. Kasabanın güzel bir gazinosu önünde durduk. Pek az bir zaman zarfında kabiliyetimize medarı iftihar olacak bir muvaffakiyet gösteren genç müzikacıların arasına karıştığım zaman yüreğimde birikmiş kalmış olan mahrumiyetlerin tufanı gözlerime doldu. Onlar yorulmak bilmez bir himmetle saatlerce nefes tükettiler. Anasırı selametimiz namına kabaran göğüslerde öyle müessir bir azamet vardı ki, onun karşısında her şey zikir çökmüş ve Allah’ına kavuşmuş gibi mest salmıştı. Sonra akşam doğru önde muzika arkada al bir akın tarzında coşan feslilerden müteşekkil bir cemaat kasabanın dar sokaklarında dolaştı. Kanburu çıkmış, kenarları aşınmış taşların üstünde, kafesleri inmiş eski saadet ocaklarının çatılarında sanki yılların vakası dirilmiş bu geçit resminin yanık türküsünü dinliyordu. Uzaklardan utların son çaldıkları sefer marşı bir veda ilahisi gibi aksetti. Yanımda ihtiyar bir zat buruşuk yanaklarından sızan bir damla yaşı silerek söylüyordu: “ Mevlam büyüktür. Ümmedi Muhammed zeval bulur mu hiç. “ Şu kadar zamandan beri somurtkan bir ömür geçiren Makedonya İslamlığı, konsere müsadif olan 1340 senesi Zilhicce’nin on birinci gününü kıymettar bir tarih telakki etmelidir. Konserin her hususta parlak bir muvaffakiyete mazhar olması için emek sarf eden heyeti müteşebbise ile bando erkânına ve Vodina Mektebi İslamiyesi Müdürü dostum Abdül Çelevi’ye en kalbi tebriklerimi gönderdikten sonra Karaferye’de geçirdiğim kısa müddet zarfındaki intibatın acı kısmına rücu etmek istiyorum. Makedonya’daki İslam merkezinin ekseriyetinde olduğu gibi Karaferye’de de ağlanacak ağlanacak anasırı yaralarımız mebzul! Karaferye’deki dindaşlarımızda da ittihat ve uhuvvet hamleleri katı bir fesat nasri şekline girmiş. Ben cemaat hayatının bu malum safahatını kurcalayacak değilim. O cihet Karaferye’nin münevver, hamiyetli ve anasırı saadetimiz uğruna çarpan yüreklere malik evlatlarına düşen bir vazifedir. Karaferye 4 Ancak konser münasebetiyle ortaya atılan dedikodular ve fezail dinimizle rabıtası olmayan bir takım telkinatın saçtığı şeyleri kaydetmeden geçemeyeceğim. Karaferye’ye gidince nazarı hayretimi celbeden şey Karaferye ahalisinin konser hususunda gösterdikleri lakaytlık oldu. Vodina’dan gelen zevat ancak eşraf ve müteberandan müteşekkil gayrı resmi bir heyet tarafından istikbali de eşraf belde tarafından fahriyen temin edildiği halde, gerek İslam mevcudiyetini temsil eden resmi merci, gerekse halkın kısmı azamisi bu kardeşçe tezahürata uzaktan seyirci kalmıştı. Ağyar karşısında cereyan eden bu çirkinliğin vebali biltabi meselenin manevi ehemmiyetini takdir etmeyen gafil tabakaya değil fakat propagandalarla fikri çalanlara aittir. Bu hareket mübarek İslamlık namına işlenmiş en büyük küfür içtimaidir. Şahsi garazlar, şahsi davaların umumi menfaatlerin önünde silinmesi lazım gelir. O konserden maksat İslam maarifinin inkişafına yardım edecek bir emir hayra münhasır iken yok yere nifak sokmak hangi vicdana yaraşır bir mertebedir bilmem ki? Biz bu ülkenin köşe buzağında boynu bükük bir avuç İslam kaldık da, hala miktarının sırtımıza çöktürdüğü elem yükünü uzaklaştırmak için el ele vermiyoruz. Hala mevcudiyetimizin en canlı noktasını kemiren yedi başlı cehaleti ezip parçalamakta muvaffak olamıyoruz. İslam ailesi arasında çukur kazmak zihniyetiyle meşgul olanlar bu muvaffakiyeti göz önünden kaçırmamalıdırlar. Vodina’nın maarif hususunda gösterdiği faaliyet manen ve maddeten harcadığı fedakârlık, hakaret ve lakaydi ile değil, şükran ve samimiyetle alkışlanmaya layıktır. Ümit edelim ki Vodina’nın açtığı çığır diğer merkezi İslamiyelerede düstur olmalı. 5 4 5 İbrahim USLU Arşivi Selabet 28 Temmuz 1922