XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011 Gloria Kongre Merkezi ANTALYA Program ve Özet Kitabı TTB-STE Kredi Puanı: 28,5 1 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 2 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya İÇİNDEKİLER Dernek Başkanı Önsöz ...................................................5 Kongre Başkanı Önsöz ...................................................6 Ulusal Kongre Kurullar ...................................................7 Hemşirelik Kongre Kurullar ...........................................9 Önceki Kongreler...............................................................10 Sponsorlar .........................................................................11 Ulusal Kongre Bilimsel Program Genel Bakış..........12 Ulusal Kongre Detaylı Bilimsel Program 18 Mayıs 2011, Çarşamba ................................................14 19 Mayıs 2011, Perşembe ................................................17 20 Mayıs 2011, Cuma ........................................................31 21 Mayıs 2011, Cumartesi ................................................40 22 Mayıs 2011, Pazar ........................................................55 Hemşirelik Kongre Detaylı Bilimsel Program 18 Mayıs 2011, Çarşamba ................................................56 19 Mayıs 2011, Perşembe ................................................56 20 Mayıs 2011, Cuma ........................................................58 21 Mayıs 2011, Cumartesi ................................................60 Seçkin Sözlü Bildiriler .....................................................63 Sözlü Bildiriler ...................................................................85 Seçkin Poster Bildiriler ...................................................179 Poster Bildiriler .................................................................225 3 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Video Bildiriler ...................................................................363 Hemşirelik Sözlü Bildiriler .............................................367 Hemşirelik Poster Bildiriler ............................................391 Stand Planı .........................................................................415 Yazar İndeksi .....................................................................419 4 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Değerli Meslektaşlarım, Sizleri 18-22 Mayıs 2011 tarihleri arasında, Gloria Kongre Merkezi, Belek, Antalya’da gerçekleştireceğimiz 13. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi’ne davet etmenin haklı sevincini yaşıyoruz. 2009 yılındaki son kongremizin sizlerin teveccühü ile, çok yüksek katılım ve bilimsel düzeylilikle gerçekleşmiş olması, daha da iyi bir kongre düzenlemek için bizlere güçlü motivasyon sağlamıştır. Bu kongrede, kolorektal kanserlerden selim anorektal hastalıklara kadar uzanan geniş bir yelpazede alanımızın temel konuları, güncel bilimsel gelişmeler ışığında ele alınacak ve özellikle günlük klinik uygulamalarımıza yansıyan yönleri ile tartışılacaktır. Kongremizde yer alacak konferans ve panellerin karşılıklı bilgi alışverişini güçlendirecek biçimde interaktif yapılı olmasına özen gösterilecektir. Bu amaçla ülkemizden ve dünyadan seçkin konuşmacıların katkıları sağlanacaktır. Sizlerin bilimsel üretimini yansıtan sözel bildiri ve poster oturumları da kuşkusuz kongrenin en önemli kısmını oluşturacaktır. Her kongremizde olduğu gibi, stoma, endoskopi ve kolorektal cerrahi hemşireliğine yönelik olarak paralel bir bilimsel program da yürütülecektir. Ulusal toplantımıza, kolorektal cerrahiye ilgi duyan ve uygulayan genel cerrahi uzmanlarını, eğitim sürecinde bulunan asistan arkadaşlarımızı ve hemşirelerimizi bekliyoruz. Onüçüncü Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi’nin sizlerin katkıları ile üst düzeyde bir bilimsel etkinliğe dönüşeceğinden kuşku duymuyor ve sizlerle buluşmak için sabırsızlanıyoruz. Diğer taraftan kolorektal camianın aileleri ve genç nesilleri ile bir arada olmayı, hem çalışmayı hem de rahat ve eğlenceli sosyal bir ortamda yılın yorgunluğunu atmayı umuyoruz. Bu dileklerle şahsım ve yönetim kurulu adına en içten saygılarımı sunarım. Prof. Dr. Adil BAYKAN Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği Başkanı 5 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Değerli Meslektaşlarımız, XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi’ne hoş geldiniz. TKRCD Yönetim Kurulu ve Kongre Düzenleme Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Kongremiz, kongre öncesi iki kursumuz ve “Temel Konular”ı içeren konferanslar ile başlıyor. Derneğimizin prensibi olarak, temel konulardaki konferansları genç akademisyenler üstleniyorlar. Seçilmiş “pratik konular” daki Kahvaltı oturumlarımız her gün sabah saatlerinin aktiviteleri olacak. Kongrenin son aktivitesi olarak da, son günümüzde “selim anal bölge hastalıkları” kursu planlandı. Programımızda; 5 konferans-6 panel-1 video panel-3 seçkin bildiriler eşliğinde panel-2 “nasıl yapıyorum?” paneli-1 olgu sunumları eşliğinde panel düzenlendi. Ayrıca “serbest bildirileri” daha geniş biçimde değerlendirebilmek için, 6 serbest bildiri oturumu ve 2 poster oturumu planlandı, böylece ilk kez bu kongrede 100 e yakın bildirinin sunumu için olanak sağlandı. Cleveland - ABD ve Japonya’dan gelen, uluslararası seçkin bilim adamlarından 4 meslektaşımız da panellere katılarak ve konferanslar aracılığıyla kongreye katılımda bulunacaklardır. Yüksek seviyeli “Endüstriyel katılım”ın olması, bizleri sevindirdi, teşekkür ediyoruz. Bu arada oluşturulan, 5 satellit konferansta da tıptaki yeni teknoloji uygulamaları konularında bilgilerimizi tazeleyeceğiz. VI. Kolorektal Cerrahi Hemşireliği Kongresi’de, üç tam günü dolduran, uluslararası katılımlarla zenginleşen, tüm yurt sathını kapsayan, gerçekten “Ulusal” bir kongre görüntüsü şeklinde oluştu ve kongremizle paralellik gösteren oturumlar şeklinde ve açılış-kapanış seromonileri birlikte yapılacak tarzda planlandı. “Amaç” ve “öğrenim hedefleri”nin belirlenmesine son yıllarda önem veriyoruz; bu kongrede de konuşmacı ve oturum yöneticileri ile önceden paylaşılmış bulunan, “kongre oturumlarının amaçları” ve “öğrenme hedefleri” programın içinde belirtildi. Meslektaşlarımızın programa aktif biçimde katılabilmelerini sağlamak için, tüm sunumların interaktif özellikler taşıması ve “key pad” kullanımının artırılması hedeflendi. Değerli meslektaşlarım, Hazırlıklarımız sizlerin aktif katılımlarınız ile birlikte, eğitimimiz için yararlı bir kongre geçirmemizi sağlayacaktır. Eğlence programları ile zenginleşecek güzel bir ortamda dolu-dolu birkaç gün geçirmek ve birbirimizle olan sosyal kaynaşmamızı pekiştirmeyi diliyor ve hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum Prof.Dr.Tarık Akçal Kongre Başkanı 6 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi DÜZENLEME KURULU KONGRE BAŞKANI Tarık AKÇAL KONGRE GENEL SEKRETERİ Sümer YAMANER YÖNETİM KURULU Adil BAYKAN Mehmet FÜZÜN Dursun BUĞRA Tarık AKÇAL Abdullah ZORLUOĞLU İ. Ethem GEÇİM Cem TERZİ Ömer ALABAZ Bülent MENTEŞ ONUR KURULU Cem TERZİ - TCD Başkanı Kemal ALEMDAROĞLU - TKRCD Onursal Başkanı Ayhan KIZIL - Kurucu Üye Ahmet ÖZBAL - Kurucu Üye Halit OSMANOĞLU - Kurucu Üye Emin Uğur ERKOÇAK - Kurucu Üye Emin Nur DANİŞMEND - Kurucu Üye Bildiri Değerlendirme Kurulu Dursun BUĞRA Sezai LEVENTOĞLU Erdoğan SÖZÜER 7 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya BİLİMSEL KURUL Hikmet AKGÜL Erhan AKGÜN M. Levhi AKIN Musa AKOĞLU Ali AKYÜZ Ethem ALHAN Acar AREN Mithat Kerim ASLAN Oktar ASOĞLU Selçuk ATAMANALP Emre BALIK Türker BULUT Yusuf BÜKEY Yılmaz BÜYÜKUNCU Recep ÇETİN Saadettin ÇETİNER Tahsin ÇOLAK Sezai DEMİRBAŞ Mustafa DÜLGER Hayri ERKOL Metin ERTEM Süphan ERTÜRK Yavuz ERYAVUZ Rasim GENÇOSMANOĞLU Ertuğrul GÖKSOY Haldun GÜNDOĞDU İsmail HAMZAOĞLU Servet KARAHAN Tayfun KARAHASANOĞLU Abut KEBUDİ Atilla KORKMAZ Mustafa KORKUT Çetin KOTAN Neşet KÖKSAL Necmi KURT Ayhan KUZU Sezai LEVENTOĞLU Zafer MALAZGİRT Mehmet MİHMANLI Mehmet OĞUZ Mustafa ÖNCEL Durkaya ÖREN Şükrü B. ÖZER Melih PAKSOY Feza REMZİ Kazım SARI Selman SÖKMEN Necmettin SÖKÜCÜ Erdoğan SÖZÜER Uğur SUNGURTEKİN Derviş ŞEN Mustafa TİRELİ Atilla TÖRÜNER Sefa TÜZÜN Ali UZUNKÖY Bekir YAŞAR Nihat YAVUZ Sadık YILDIRIM Tuncay YILMAZLAR Rafet YİĞİTBAŞI Tayfun YÜCEL Serdar YÜCEYAR Enis YÜNEY *İsimler soyadı sırasına göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. 8 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya VI. Kolorektal Cerrahi HemŞireliĞi Kongresi DÜZENLEME KURULU Deniz ŞELİMEN Ayişe KARADAĞ Türkan ÖZBAYIR Zehra G. BAYKARA Deniz HARPUTLU Eylem TOYLUK Sonca ERDEM Yasemin HEREK BİLİMSEL KURUL Deniz ŞELİMEN Nevin KANAN Sevgi HATİPOĞLU Fethiye ERDİL Nalân ÖZHAN ELBAŞ Leyla DİNÇ Meryem YAVUZ Ayişe KARADAĞ Gürsel ÖZTUNÇ Aklime DİCLE Hülya BULUT 9 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya ÖNCEKİ KONGRELER 1. I. Ulusal Proktoloji Kongresi (Uluslararası Katılımcılar ile) 13-16 Eylül 1982, Marmaris-Muğla 2. II. Ulusal Proktoloji Kongresi (Uluslararası Katılımcılar ile) 15-18 Eylül 1986, Datça-Muğla 3. III. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 26-29 Eylül 1988, Marmaris-Muğla 4. IV. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 10-14 Eylül 1990, Kemer-Antalya 5. V. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 13-16 Eylül 1993, Girne-Kıbrıs 6. VI. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 10-14 Eylül 1995, Belek-Antalya 7. VII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 10-13 Eylül 1997, Kemer-Antalya 8. VIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) 13-16 Eylül 1999, Kemer-Antalya 9. IX. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Ulusal Katılımcılar ile) & M.S.C.P. (Akdeniz Koloproktoloji Derneği Ortak Toplantısı) 09-13 Eylül 2001, Kemer-Antalya 10. X. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Uluslararası Katılımcılar ile) 17-11 Eylül 2003, Kemer-Antalya 11. XXI. Biennial Congress of International Society of the University of Colon and Rectal Surgeons ISUCRS 2006 (Dünya Kongresi) 25-28 Haziran 2006, İstanbul-Türkiye 12. XI. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Uluslararası Katılımcılar ile) 26-30 Ağustos 2007, Bodrum 13. XII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi (Uluslararası Katılımcılar ile) 19-24 Mayıs 2009, Antalya 10 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SPONSORLAR Değerli katkıları için teşekkür ediyoruz. Abbott Abdİ İbrahim Abdİca Alİ Raİf Amd Medİkal Astra Zeneca Intra Medİkal ConvaTec Cordamed Covidien Doğsan Ethicon Fujifilm Fİlmed Tıbbİ Cİhazlar Gentek Medİkal Hekİmsan Medİkal Konfort Özel Sağlık Hİzmetlerİ Kronİk Yara Organİzasyonu Medİtera Group Mega Özel Sağlık Hİzmetlerİ Merck Serono Nestle Türkİ ye Novartis Roche Surgimed Tutku A.Ş. *Firmalar alfabetik olarak listelenmiştir. 11 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 12 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 13 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya ULUSAL KONGRE BİLİMSEL PROGRAM 18 Mayıs 2011, Çarşamba 13:30-16:00 Video temelli TME kursu Kurs Yöneticileri Adil BAYKAN, Cem TERZİ, Emre CANDA Kurs Programı I. Isınma II. Temel bilgiler sunumu III. Video-TME izlenmesi IV. Multidisipliner tedavi ilkeleri V. Sertifikasyon Amaç Rektum anatomisi günümüzde gelişmiş görüntüleme yöntemleri sayesinde çok daha iyi anlaşılır hale gelmiştir. Rektum ameliyatlarından önce hastanın anatomik özelliklerinin kavranması ve ameliyatta cerrahların bu anatomik bilgiler ışığında hareket etmesi cerrahi tedavide çok önemli avantajlar sunmaktadır. Kursun amacı, günümüzün altın standardı olan TME tekniğinin rektum kanseri cerrahisi ile ilgilenen cerrahlarca öğrenilmesidir. Öğrenim hedefleri Bu kursta katılımcılar, - Rektumun cerrahi ve radyolojik anatomisini; bölümleri, lenf bezi dağılımı, periton ilişkileri, otonomik sinirlerle ilişkileri ve tümörün rektumdaki yerinin belirlenmesini öğreneceklerdir. - Otonom sinir koruyucu total mezorektal eksizyon yönteminin teorik bilgisine sahip olacaklardır. - Video-ameliyat bölümü sayesinde eğitici özellikte kaydedilmiş görüntüler üzerinde rektum kanseri cerrahisi ve TME tekniğini göreceklerdir. - Rektum kanserinde tedavi kararlarının multidisipliner ve kanıta dayalı tıp ilkeleri ile nasıl alındığını öğreneceklerdir. 14 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 13:30-16:00 Anal fizyoloji ve pelvik taban hastalıkları kursu Kurs Yöneticileri Türker BULUT, Emre BALIK Ömer ALABAZ Kurs Programı 13:30-13:50 Anorektal manometri 13:50-14:10 Pelvik taban görüntüleme metodları Sezai DEMİRBAŞ 14:10-14:30 Sinedefekografi Türker BULUT 14:30-14:50 Anal elektromyografi Tuncay YILMAZLAR 14:50-15:10 Kolon kaynaklı hastalıklarda fizyolojik testler Ersin ÖZTÜRK 15:10-16:00 Forum: Olgular üzerinde tartışalım - Fekal inkontinense yaklaşım - Prolapsus, intussussepsiyon, SRUS - Kabızlık - Doğumsal malformasyonlar Amaç Dışkılamanın gerçekleştirilmesi ve kontrolü karmaşık mekanizmalarla gerçekleştirilen ve yaşam konforu üzerinde çok önemli etkisi olan bir süreçtir. İşlevsel sorunlar ile anatomik korelasyonların kurulması ve objektif tanı yöntemleri uygulanması her zaman mümkün olamamaktadır. Konu ile özellikle ilgilenen cerrahlar için bilgi güncellemesi amacıyla bu kurs düzenlenmiştir. Öğrenim hedefleri Bu kursta katılımcılar pelvik tabana yönelik karmaşık testlerin ayrıntılarını öğrenecek ve bu testlerin sonuçlarını gerçek hasta senaryoları üzerinde uygulayacaklardır. 16:00-16:30 Kahve arası 15 Ç A R Ş A M B A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 16:30-18:30 Temel konular Moderatörler Bekir Yaşar, Cemalettin Ertekin 16:30-17:00 Parastomal fıtıklar Ömer Topçu 17:00-17:30 Antikoagülan kullanan hastalarda kolorektal girişimler Mehmet Hacıyanlı 17:30-18:00 Ameliyat sonrası erken dönemde ileus Bilgi Baca 18:00-18:30 Kolonun akut tıkanmaları Sadık Yıldırım Amaç Özellikle mesleğin ilk aşamalarındaki meslektaşlarımız için temel konuların güncellenmesi amaçlanmaktadır. Öğrenim hedefleri Bu kursta katılımcılar, - Parastomal fıtıklara yaklaşımı - Antikoagülan kullanmakta olan hastalara uygulanacak kolorektal girişimler öncesinde alınacak tedbirleri - Ameliyat sonrası erken dönemde gelişen ileuslara yaklaşımı - Akut kalın bağırsak tıkanıklıklarına yaklaşımı öğreneceklerdir. 19:00-20:00 Açılış ve kokteyl 16 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 19 Mayıs 2011, Perşembe 07:00-08:00 Uzmanla kahvaltı 1. Masa: Pilonidal hastalık (Her seferinde flap mi yapalım? Primer kapatmayı unutalım mı? Sekonder iyileşme çok mu kötü bir seçenek?) Saadettin Çetiner 2. Masa: Anal apse, fistül (Apseyi net olarak palpe edemiyorsak ne yapalım? İnsizyon yeterli midir? Her fistüle ayrıntılı değerlendirme gerekir mi?) Musa Akoğlu Amaç Sık rastlanan sorunlar ve sık uygulanan tedaviler hakkında, küçük gruplar halinde konunun uzmanı ile bire bir görüşerek fikir alışverişinde bulunulması ve büyük salonlarda sorulamayan soruların daha rahat bir ortamda konunun uzmanına yöneltilebilmesi amaçlanmaktadır. Öğrenim hedefleri Konu ile ilgili pratik ayrıntıların öğrenilmesi. 17 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 08:00-09:30 Panel: Rektum kanserinde hasta yönetimi 1 Moderatörler Adil Baykan, Mehmet Mihmanlı 08:00-08:20 Ameliyat öncesi hazırlık, evreleme Melih Paksoy 08:20-08:40 Neoadjuvan tedavi seçenek ve indikasyonları, remisyonun tanımı ve derecelendirilmesi Selman Sökmen 08:40- 09:00 Patoloğun rektum kanseri tedavisindeki rolü Sülen Sarıoğlu 09:00-09:30 Olgu üzerinden tartışma (keypad) Amaç Rektum kanserinin ameliyat öncesi değerlendirilerek doğru evrelenmesi, özellikle uygun hastalarda neoadjuvan tedavilerin uygulanması, gereken hastalarda adjuvan tedavi uygulamalarının planlanması, başarıda büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte hastalar cerrah, radyolog, radyasyon onkoloğu, medikal onkolog ve gastroenterologtan oluşan bir ekibin multidisipliner yaklaşımıyla değerlendirilerek tedavi planlaması yapılmalıdır. Oturumun amacı katılımcıları bu doğrultuda bilgilendirmektir. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar; - Ameliyat öncesi evreleme yöntemlerini ve bu yöntemlerin kendilerine has kısıtlamalarını, güçlü yanlarını - Hangi neoadjuvan tedavi seçenekleri bulunduğunu ve bunlar arasında seçimin hangi parametrelerle yapılması gerektiğini - Remisyondan ne anlaşılması gerektiğini - Patoloji incelemesinin tedavi planlamasındaki yerini öğrenecekler ve olgu sunumları ile bu bilgileri pekiştireceklerdir. 18 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 09:30-10:15 Panel: Nasıl yapıyorum? 1 Moderatörler Emin Uğur Erkoçak, Erhun Eyüboğlu 09:30-09:45 Hemoroidektomi Mustafa Tireli 09:45-10:00 Lateral internal sfinkterotomi Süphan Ertürk 10:00-10:15 Kemoterapi portu yerleştirilmesi Osman Güner Amaç Cerrahide birçok uygulamamız kanıta dayalı olmak yerine bize öğretilen tarzdadır. Büyüklerimizin gösterdiği tekniklerin çoğunu sorgulamadan kabul ederiz ve çoğu kez de tek doğru sanırız. Halbuki aynı görevi çok farklı şekillerde yerine getiren cerrahlar vardır ve bunların tümü de işi doğru yapıyor olabilirler. Buradaki amacımız bu tür küçük teknik farklılıkları ortaya koyarak tartışmaktır. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar hemoroidektomi, lateral internal sfinkterotomi ve kemoterap portu yerleştirilmesi için uygulanan farklı teknikleri görüp tartışacaklardır. 10:15-10:45 Kahve arası 19 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 10:45-12:00 Seçkin bildiriler eşliğinde panel: Selim anal bölge hastalıkları Moderatörler Uğur Sungurtekin, Ali Uzunköy SS1 Modifiye hanley prosedürü ile atnalı (horseshoe) fistül tedavisi: gazi üniversitesi deneyimleri Seçil Soydan, Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş, Bahadır Ege, Seda Bozkurt, Bülent Aytaç SS2 Pilonidal hastalıkta lay open ve primer kapama yöntemlerinin prospektif randomize karşılaştırılması Tahir Atun, Ece Dilege, Uygar Demir, Cemal Kaya, Özgür Bostancı, Şener Okul, Mehmet Mihmanlı SS3 Kompleks perianal fistüllerde seton uygulamasının cerrahi sonuçları fistülotomiden daha iyi midir? Ahmet Ziya Balta, Sezai Demirbaş, İlker Sücüllü, Mustafa Coşkun, Hüseyin Sinan, Ergün Yücel SS4 Pilonidal hastalık da cerrah tutum anketi sonuçları Tahsin Çolak, İlker Sücüllü, Hüseyin Sinan, Neriman Şengül, Cem Terzi SS5 Anal stenoz tedavisinde diamond flap anoplasti sonuçları Bahadır Ege, Sezai Leventoğlu, Deniz Yücel, Seda Bozkurt, B. Bülent Menteş, Mehmet Oğuz Amaç Selim anal bölge sorunları sadece kolorektal cerrahların değil hemen tüm genel cerrahların en sık karşılaştıkları sorunlardandır. Kongreye gönderilen ve değerlendirmede en yüksek puanları alan beş bildirinin birer yazarının panelist olacağı bu oturumda hem bildiriler ayrıntılı olarak tartışılacak hem de ilgili konular gözden geçirilmiş olacaktır. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar anal bölge sorunlarına güncel yaklaşımı öğreneceklerdir. 20 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 12:00-12:45 Satellit konferans Konu: Cerrahi alan enfeksiyonları ve yeni yaklaşımlar Konuşmacı: Fatih Ağalar 12:45-13:45 Öğle yemeği 13:45-14:15 Konferans (Prof. Dr. Adnan Salepçioğlu anısına): Komplet mezokolik eksizyon Oturum Başkanları Tarık Akçal, Yavuz Eryavuz Konuşmacı Cem Terzi Amaç Komplet mezokolik eksizyon kolon kanseri cerrahisinde yeni bir yaklaşımdır. Total mezorektal eksizyon tekniğinin getirdiği onkolojik başarıyı sağlayıp sağlayamayacağı henüz bilinmemekle birlikte onkoloji mantığı açısından ciddi ayrıntılar içermektedir.Oturumun amacı katılımcıları bu doğrultuda bilgilendirmektir. Öğrenim hedefleri Bu konferansta katılımcı tekniğin tanımını, amaçlarını ve uygulama sonuçlarını öğrenecektir. 14:15-15:00 Satellit konferans Laparoskopik kolorektal cerrahi uygulamaları Konu: Laparoskopik sağ hemikolektomi Konuşmacı: Tayfun Karahasanoğlu Konu: Laparoskopik total mezorektal eksizyon Konuşmacı: İsmail Hamzaoğlu 21 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 15:00-16:30 Serbest Bildiri Oturumları Salon 1 Oturum Başkanları Kerim Arslan, Acar Aren S1 Yardımcı sağlık çalışanlarının kolorektal kanserler hakkındaki bilgi ve farkındalık düzeyleri Onur Hoca, Oskay Kaya, Hakan Kulaçoğlu S2 Rektum kanserli olguların tedavi ve sonuçlarının retrospektif analizi Yücel Özsoy, Mümtaz Kahya, M. Celalettin Keleş, Erdem Nalbant, Neşe Taşoluk, Cağatay Gürkök, İsmail Ferhat, Mustafa Özsoy, Olcay Ak Nalbant, Ayla Yücetürk, Safiye Vural, Bengü Günay Yardım, Murtaza Parvizi, Sevil Güler Yıldırım, Demet Özcan, Beyhan Cengiz Özyurt S3 Rektum kanserli hastalarda fast track cerrahi uygulaması Coşkun Çakır, İsmail Okan, Gökhan Çipe, Süleyman Bozkurt, Fatma Yeşim Abut, Adem Akçakaya, Mustafa Şahin, Mahmut Müslümanoğlu S4 Rektum kanseri cerrahisinde saptırıcı stoma uygulamaları: 6 senelik Cerrahpaşa deneyimleri Fahri Gökçal, Engin Hatipoğlu, Murat Şendur, Süphan Ertürk, Serdar Yüceyar S5 Apendiksin neoplastik lezyonları Lütfi Soylu, Uğur Aydın, Sezai Aydın, Fuat Atalay S6 Peritonitis karsinomatozalı hastaların tedavisinde sitoredüktif cerrahi ile birlikte hipertermik intraperitoneal kemoterapi uygulaması Tahsin Çolak, Ahmet Dağ, Alper Ata, Alper Sözütek, Özgür Türkmenoğu, Ali Arıcan, Hüseyin Abalı 22 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S7 Sağ kolon kanserinde tek kesiden laparoskopik kolektomi ( sıls kolektomi): 10 olgu ile İstanbul Tıp Fakültesi sonuçları Derya Uymaz, Enver Kunduz, İlker Özgür, Emre Balık, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Oktar Asoğlu, Ali Akyüz, Dursun Buğra S8 Rektum tümörü tanısıyla ameliyat edilmiş hastaların cinsel ve anal fonksiyonlarını etkileyen faktörler Ceyhun Aydoğan, Enver Kunduz, Burak İlhan, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Necmettin Sökücü S9 Neoadjuvan-kemoterapi uygulanan rektum kanserli hastalarda saptırıcı stoma uygulaması ve sonuçları Ömer Alabaz, Tolga Akçam, Okan Dalyan, Orçun Yalav, Cem Kaan Parsak, Abdullah Ülkü, Deniz Örener S10 Lokal ileri kolerektal kanserlerde küratif amaçlı yapılan ek organ rezeksiyonun morbidite ve mortaliteye etkisi Murat Ulaş, Yusuf Bayram Özoğul, Ali Sürmelioğlu, Samet Yardımcı, İsmail Gömceli, İlter Özer, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu S11 Kolorektal kanserli hastalarda preoperatif değerlendirmede 18F-FDG PET/BT’nin yeri ve tedavi planına etkisi Ali Emre Atıcı, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Murat Ulaş, Enver Reyhan, Mustafa Duman, Feza Ekiz, Şükrü Taş, Musa Akoğlu S12 Kolon kanserinde mezenterik tümör nodüllerinin önemi Osman Yüksel, Zeki Gürler, Emre Karaahmetli, B. Bülent Menteş 23 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Salon 2 Oturum Başkanları Kazım Sarı, Abut Kebudi S13 Kolon kanserinde minimal invaziv cerrahide 8 yılda gelinen nokta: Tek merkez deneyimi Anıl Savaş, Metin Keskin, Burak İlhan, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Dursun Buğra S14 Laparoskopik yardımlı kolorektal cerrahideki artan tecrübemiz ve bunların sonuçları Anıl Savaş, Enver Kunduz, Metin Keskin, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Dursun Buğra S15 Laparoskopik yöntemle tedavi edilmiş 513 rektum kanserli olgunun değerlendirilmesi Enver Kunduz, Burak İlhan, İlker Özgür, Gülçin Yeğen, Emre Balık, Mine Güllüoğlu, Oktar Asoğlu, Yersu Kapran, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Dursun Buğra S16 Rektum kanseri tedavisinde robotik cerrahi gelip geçici bir heves midir ? Tayfun Karahasanoğlu, İsmail Hamzaoğlu, Bilgi Baca, İlknur Ergüner, Erman Aytaç, Cihan Uras S17 Laparoskopik kolorektal cerrahide transvajinal piyes çıkarılması İlknur Ergüner, Erman Aytaç, Bilgi Baca, İsmail Hamzaoğlu, Tayfun Karahasanoğlu S18 Laparoskopik kolorektal cerrahide maliyet düşürücü yeni bir yöntem Celalettin Vatansev, Tevfik Küçükkartallar, Ebubekir Gündeş,Şükrü Bülent Özer, Murat Çakır, Ali Bal S19 Alt rektum kanserinde laparoskopik miles ameliyatı sonuçlarımız Mehmet Mustafa Altıntaş, Ayhan Çevik, Yetkin Özcabı, Hüseyin Ekinci, Gülay Dalkılıç, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel 24 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S20 Laparoskopik sigmoid kolon ve rektum tümör cerrahisinde splenik fleksuranın tam vs kısmı mobilizasyonu: karşılaştırmalı bir analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Osman Civil, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Selahattin Vural, Metin Kement, Mustafa Öncel S21 Laparoskopik kolorektal cerrahi: İlk sonuçlarımız M. Tahir Oruç, M. Ümit Uğurlu, S. Yiğit Yıldız, İlknur Ergüner, Zehra Boyacıoğlu S22 Kolon karsinomunu taklit eden tüberküloz olgusu Fatih Altıntoprak, Enis Dikicier, Güner Çakmak, Yusuf Arslan, Gökhan Akbulut, Osman Nuri Dilek S23 Daha önce laparotomi yapılanlarda laparoskopik rektum ve rektosigmoid kanser cerrahisi: kıyaslamalı bir analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Metin Kement, Selahattin Vural, Ersin Gündoğan, Mustafa Öncel S24 Robotik kolorektal cerrahide ilk deneyimlerimiz Halil Alış, Cemal Deniztaş, Mehmet Abdussamet Bozkurt, Mustafa Uygar Kalaycı, Hakan Yırgın, Ali Kocataş Salon 3 Oturum Başkanları Necmi Kurt, Mehmet Çağlıkülekçi S25 Anterior rezeksiyonlarda anastomoz için kullanılan staplerin çeşitli uygulama şekillerinin postoperatif anal fonksiyonlar üzerine olan etkisi Mustafa Berkeşoğlu, Ayhan Bülent Erkek, M. Ayhan Kuzu, Erkinbek Orazokunov, Gökçe Aylaz, Sedef Kuran, Can Ateş, Semih Baskan, Attila Törüner S26 STARR ( Stapled Transanal Rectal Resection) tekniği ile rektosel onarımı Volkan Tümay, Osman Serhat Güner, Abdullah Zorluoğlu 25 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S27 Kronik konstipasyonda cerrahi deneyimlerimiz Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan S28 Fekal inkontinens tedavisinde anal EMG biofeedback (FemiScan) uygulanımının erken dönem sonuçları Bahadır Ege, Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş, Bülent Aytaç S29 Kabızlık etyolojisi incelemesinde kolonik transit zamanının ölçümü gerekli midir? Mehmet Abdussamet Bozkurt, Mustafa Uygar Kalaycı, Ali Kocataş, Ahmet Sürek, Halil Alış S30 Doğum travmasına bağlı anal inkontinans Akın Önder, Zülfü Arıkanoğlu, Murat Kapan, Fatih Taşkesen, Abdullah Böyük, Celalettin Keleş S31 Fekal inkontinensli olgularımızda tedavi sonuçlarımız Musa Akoğlu, Erol Aksoy, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı S32 İrreduktabl rektal prolapsuslarda altemier ameliyatı sonuçlarımız Ayhan Çevik, Gülay Dalkılıç, Işılay Demir, Hüseyin Ekinci, Mehmet Mustafa Altıntaş, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel S33 Defekasyon bozukluğu olarak konstipasyon: Fizyolojik testlerden ne bekleriz? Ahmet Ziya Balta, Sezai Demirbaş, Ramazan Öztürk, Ergün Yücel, M. Tahir Özer, Nail Ersöz S34 Anal manometri sonuçlarımız Mehmet Abdussamet Bozkurt, Eyüp Gemici, Mehmet İlhan, Cemal Deniztaş, Mahmut Doğan, Halil Alış 26 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S35 Soliter rektal ülser sendromunda mesalazine etkinliği Birol Ağca, Ali Durmuş, Sezgin Zeren, Erman Sobutay, Hakan Evrüke, Kazım Sarıl S36 Anal inkontinans tedavisinde anterior sfinkteroplasti ile birlikte levatoroplasti uyguladığımız hastalarımızın uzun dönem sonuçları Tahsin Çolak, Alper Sözütek, Ahmet Dağ, Özgür Türkmenoğlu, Ramazan Gündoğdu Poster Bildiri Oturumları Salon 4 Oturum Başkanları Çetin Kotan, Recep Çetin SP1 İlginç bir ileus vakası: Morgagni herni Samet Yalçın, İ. Çağatay Şişman, S. Muhsin Sarıkaya, Ömer Parlak, A. Erkan Uçar, Ahmet Kuşdemir SP2 Rekto- peritoneal apsenin nadir bir sebebi: Prostat biyopsisi Hakan Buluş, Alper Yavuz, Ahmet Koyuncu, Tonguç Sugüneş, Ali Coskun, Altan Aydın SP3 Yetişkin bayan bir hastada invaginasyon olgusu Samet Yalçın, Çağatay İbrahim Şişman, Seyit Muhsin Sarıkaya, Ali Erkan Uçar, Birol Korukluoğlu SP4 Rektum kanseri nedeniyle aşağı anterior rezeksiyon yapılan hastalarda anastomoz kaçağını etkileyen faktörler Samet Yardımcı, Yusuf Bayram Özoğul, Ali Sürmelioğlu, Murat Ulaş, Erdal Polat, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Metin Ercan, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu 27 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP5 Kolorektal kanserlerde metastatik lenf nodu oranını etkileyen faktörler Ali Sürmelioğlu, Yusuf Bayram Özoğul, Murat Ulaş, Samet Yardımcı, Süleyman Orman, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu SP6 Rektal kanserlerde yeni modifiye-tek stapler anterior rezeksiyon tekniği Soner Akbaba, P. Eren Ersoy, R. Haldun Gündoğdu, Murat Ulaş, Ebru Menekşe SP7 İleri evre jinekolojik malignansilerde sitoredüksiyon amaçlı kolorektal rezeksiyonlar ve sonuçları Feza Y. Karakayalı, Seda Yüksel, Tugan Tezcaner, Ebru Soy, Ali Ayhan SP8 Rektal karsinoid tümörlerde transanal lokal eksizyonun yeri Osman Yüksel, Emre Karaahmetli, Zeki Gürler, B. Bülent Menteş SP9 Kolon kanserine bağlı koloduodenal fistül: Olgu sunumu Aylin Acar, Mustafa Hasbahçeci, Fatih Başak, Ali Kılıç, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu SP10 Rektum karsinomunu taklit eden nadir görülen bir olgu: Radyasyon proktiti Fahrettin Acar, Hüsnü Alptekin, Hüseyin Yılmaz, M. Ertuğrul Kafalı, Mustafa Şahin SP11 Manisa devlet hastanesi genel cerrahi kliniği gastroskopi ve kolonoskopi sonuçları Erdem Nalbant, Olcay Ak Nalbant, Yücel Özsoy, Mümtaz Kahya, Celalettin Keleş, Neşe Taşoluk, İsmail Ferhat, Çağatay Gürkök, Safiye Vural, Ayla Yücetürk, Bengü Günay Yardım 28 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP12 İleusa nadir bir sebep: Endometrioma Lütfi Soylu, Sibel Sarıkaya, Uğur Aydın, Sezai Aydın, Fuat Atalay SP13 Meckel divertikülünde gastrointestinal stromal tümör: intestinal volvulusun nadir sebebi Fevzi Cengiz, Mehmet Ali Sun, Özgür Sipahi Esen, Nazif Erkan SP14 Retrorektal kitle nedeni ile multidisipliner yaklaşım yapılan bir olgu sunumu Baha Arslan, Mehmet Can Yakut, Cem Terzi, Ömer Akçalı, Funda Obuz, Burçin Tuna SP15 Santulli ameliyatı: Proksimal jejunostomi gerektiren olgularda önemli bir alternatif Ersin Öztürk, Tuncay Yılmazlar, Abdullah Zorluoğlu SP16 Kolorektal adenokarsinomlu hastalarda serum insan büyüme faktörlerinin, tümör anjiyogenezi ve klinik değişkenlerle ilişkisi İsmail Gömceli, Erdal Birol Bostancı, Murat Ulaş, Nesrin Turhan, Ahu Sarbay Kemik, Mesut Tez, Samet Yardımcı, Tahsin Dalgıç, Musa Akoğlu SP17 Gebelikte akut apandisit Akın Önder, Murat Kapan, Zülfü Arıkanoğlu, Erdal Sak, Metehan Gümüş, İbrahim Aliosmanoğlu, Bilsel Baç SP18 Rektumun primer malign melanomu Cengiz Tavusbay, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Necat Cin, Haldun Kar, Özlem Gür, ErdinÇ Kamer, Neşe Ekinci, Hüdai Genç 16:30-17:00 Kahve arası 29 P E R Ş E M B E XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 17:00-18:30 Olgu sunumları eşliğinde panel: Karmaşık selim anal bölge sorunları Moderatörler Bülent Menteş, Erhan Akgün 17:00-17:15 LİS’e rağmen iyileşmeyen fissür Sezai Leventoğlu 17:15-17:30 Fistülotomiye rağmen iyileşmeyen fistül Bahadır Ege 17:30-17:45 Hemoroidektomi sonrası anal stenoz Uğur Sungurtekin 17:45-18:00 LİS sonrası inkontinens Türker Bulut 18:00-18:15 Stapler hemoroidopeksi sonrası sorunlar Sezai Demirbaş 18:15-18:30 Tartışma Amaç Cerrahların belki de en çok karşılaştıkları sorunlar anal bölgenin selim hastalıklarıdır. Zaman zaman hafife alınan ve genelde küçük müdahalelerle çözülebilecek olan bu sorunlar, hatalı uygulamalarla çözümsüzlüğe kadar ilerleyebilen çok karmaşık sorunlara dönüşebilirler. Oturumun amacı katılımcıları bu doğrultuda bilgilendirmektir. Öğrenim hedefleri Katılımcılar, sık uyguladıkları anal bölge cerrahisi sonrası gelişebilecek ve tedavileri uzmanlık gerektiren ciddi sorunları görecek ve bunlardan kaçınmanın yollarını öğreneceklerdir. 30 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 20 Mayıs 2011, Cuma 07:00-08:00 Uzmanla kahvaltı 1. Masa: Hemoroid hastalığı (Her anal sorun hemoroid hastalığı mıdır? Ne zaman cerrahiyi düşünelim? Longo gerçekten de sorunsuz bir teknik midir?) Necmettin Sökücü 2. Masa: Divertiküler hastalık (Ne zaman acil ameliyat? Ne zaman elektif ameliyat? Girişimsel radyoloji ne derece yardımcıdır?) Yılmaz Büyükuncu Amaç Sık rastlanan sorunlar ve sık uygulanan tedaviler hakkında, küçük gruplar halinde konunun uzmanı ile bire bir görüşerek fikir alışverişinde bulunulması ve büyük salonlarda sorulamayan soruların daha rahat bir ortamda konunun uzmanına yöneltilebilmesi amaçlanmaktadır. Öğrenim hedefleri Konu ile ilgili pratik ayrıntıların öğrenilmesi. 31 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 08:00-08:45 Panel: Crohn hastalığında özel durumlar Moderatörler Atilla Törüner, Mustafa Korkut 08:00-08:15 Kolon Tutulumlu Crohn Hastalığı’nda tanı ve tedavi Ethem Geçim 08:15-08:30 Perianal crohn tutulumunda tedavi seçenekleri Feza Remzi 08:30-08:45 Tartışma Amaç Crohn ülkemizde giderek daha sık karşılaştığımız bir hastalıktır. Birincil tedavisi cerrahi olmasa da gelişen komplikasyonlar nedeniyle sıklıkla cerrahi girişimler gerektirmektedir. En sık tutulum yeri olan ince bağırsakta cerrahi girişimler büyük bir özellik arzetmese de kolon tutulumu ve perianal tutulum gibi özel durumlarda tedavi yaklaşımı oldukça karmaşık ve tartışmalı olabilmektedir. Oturumun amacı katılımcıları bu doğrultuda bilgilendirmektir. Öğrenim hedefleri Katılımcılar bu oturumda kolon tutulumlu ve perianal tutulumlu Crohn’da güncel yaklaşım ve tedavi seçeneklerini öğreneceklerdir. 32 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 08:45-09:30 Konferans: Kolorektal kanser genetiği ve ailevi kolorektal kanserler Oturum başkanları Erdal Anadol, Hikmet Akgül Konuşmacı Matthew Kalady Amaç Kolorektal kanserler, genetik mekanizmaları en iyi bilinen kanserlerdendir. Bugünkü bilgilerimize göre kolorektal kanser gelişimi için bilinen birden fazla genetik yol mevcuttur ve bunlardan bazıları ailevi olma niteliğindedirler. Hem genel popülasyonda hem de ailevi kanserlerde olası kanserin önlenebilmesi ya da erken tanısı için oluşturulacak tarama ve izleme yöntemlerinin belirlenmesi için kolorektal kanserin genetik mekanizmalarının iyi anlaşılması gerekmektedir. Öğrenim hedefleri Katılımcılar kolorektal karsinogenezin türlerini, bunların birbirlerinden farklarını ve bu farklılıkların takip ve taramaya nasıl etki edebileceğini öğreneceklerdir. 33 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 09:30-10:15 Panel: Kolorektal cerrahide yeni ufuklar Moderatörler Nihat Yavuz, Sümer Yamaner 09:30-09:50 Tek delikten laparoskopi (SILS) gerçekten bir ileri adım mı? Feza Remzi 09:50-10:10 Kolorektal cerrahide robotik uygulamaları Tayfun Karahasanoğlu 10:10-10:15 Tartışma Amaç Teknoloji artık cerrahinin ayrılamaz bir parçasıdır. Bunun gerek hekim gerekse hasta açısından tartışılmaz avantajlarının yanısıra hekimin endüstri tarafından yönlendirilmesi gibi ciddi tehlikeleri de mevcuttur. Yenilikler göze hoş gelseler de gerçekten yarar sağladıkları kanıtlanmadan günlük uygulamaya girmemelidirler. Oturumun amacı katılımcıların bu konuda bilgilendirilmesidir. Öğrenim hedefleri Katılımcılar bu oturum sonunda - Tek delikten laparoskopinin kolorektal girişimlerde sağlayacağı avantajları, dezavantajları ve kısıtlamaları - Robotik cerrahi uygulamalarının kolorektal cerrahideki yerini öğreneceklerdir. 10:15-10:45 Kahve arası 34 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 10:45-12:00 Seçkin bildiriler eşliğinde panel: Kolorektal kanser Moderatörler Levhi Akın, Neşet Köksal SS6 PTEN ve HER2 polimorfizmlerinin kolorektal kanser riski ve prognozuna etkileri Emel Canbay, Oğuz Öztürk, Dursun Buğra, Sümer Yamaner, Özlem Timirci, M. Fatih Seyhan, Emre Balık, Ali Akyüz, Türker Bulut SS7 Rektum kanserinde preoperatif radyoterapinin güvenilirliği: Retrospektif bir analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Selahattin Vural, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Metin Kement, Osman Civil, Mustafa Öncel SS8 Kolorektal cerrahiden sonra yetersiz lenf nodu çıkarılmasından kim sorumlu? Cerrah mı, Patolog mu? Hüseyin Sinan, Sezai Demirbaş, Nail Ersöz, İsmail Hakkı Özerhan, Gökhan Yağcı, Mesut Akyol, Sadettin Çetiner SS9 Rektum kanserinde ekstralevator abdominoperineal rezeksiyon tekniğinin onkolojik sonuçları Gürel Neşşar, Akif Türkoğlu, Ali Sürmeli, Orhan Elbir, Ali Eba Demirbağ SS10 Rektum kanserinde neoadjuvan tedavi sonrasında gelişen patolojik tam yanıtlı olguların takip sonuçları İlker Özgür, Enver Kunduz, Burak İlhan, Emre Balık, Gülçin Yeğen, Mine Güllüoğlu, Esra Sağlam, Yersu Kapran, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Ali Akyüz, Dursun Buğra Amaç Kolorektal kanserlerle ilgili olarak kongreye gönderilen ve değerlendirmede en yüksek puanları alan beş bildirinin birer yazarının panelist olacağı bu oturumda hem bildiriler ayrıntılı olarak tartışılacak hem de ilgili konular gözden geçirilmiş olacaktır. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar kolorektal kansere güncel yaklaşımı öğreneceklerdir. 35 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 12:00-12:45 Konferans: Kompleks karın ve perine yaralarının onarımı Oturum başkanları Durkaya Ören, Yusuf Bükey Konuşmacı Armand Lucas Amaç Her ne kadar istenmese de karmaşık karın duvarı ve perine yaraları kolorektal cerrahın sıklıkla karşılaştığı sorunlardandır. Özellikle kanserli ve yara iyileşmesi kısıtlı ya da radyoterapi almış hastalarda bazen çok ileri teknikler gerektiren yaralarla karşılaşılması mümkündür. Oturumda bu tür sorunlar konusunda katılımcının bilgilendirilmesi hedeflenmektedir. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılarkompleks karın ve perine yaralarına yaklaşımı öğreneceklerdir. 12:45-13:45 Öğle yemeği 36 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 13:45-14:45 Konferans (Prof. Dr. Ayhan Kızıl onuruna): Kolorektal polipler Oturum Başkanları Kemal Alemdaroğlu, Hayri Erkol Konuşmacı Shinei Kudo Amaç Kolorektal polipler kolorektal kanserlerin çok büyük bir çoğunluğunun öncü lezyonlarıdır. Bu nedenle poliplerin tanısı ve tedavisi büyük önem taşımaktadır. Poliplerin ideal tedavisi endoskopik yaklaşımla yapılmalıdır. Bu mümkün olmadığında ise daha invaziv girişimler gündeme gelmektedir. Bu nedenle endoskopik girişimlerde şartların nereye kadar zorlanabileceği konusu önem kazanmaktadır. Kolorektal cerrahinin olmazsa olmaz aşaması olan kolonoskopi ve polipektomi konusunda katılımcıların üst düzeyde bilgilendirilmeleri hedeflenmektedir. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar kolorektal poliplerin tanısı, sınıflandırılması, zor poliplerin endoskopik olarak çıkarılma yöntemleri, habaset risklerinin belirlenmesi ve bu risk değerlendirmesine göre cerrahi kararı oluşturulması konularında güncel bilgi edineceklerdir. 37 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 14:45-16:30 Panel: Rektum kanserinde hasta yönetimi 2 (Olgular üzerinden tartışma-keypad) Moderatör Dursun Buğra Tartışmacılar Gökhan Demir, Levent Kabasakal, Matthew Kalady, Feza Remzi, İzzet Rozanes, Diclehan Kılıç Amaç Rektum kanserinin tedavi başarısı, standardize bir şema üzerinden gidilmesine rağmen tedavi planının kişiselleştirilmesinde ve doğru cerrahi teknikte yatmaktadır. Tedavi planlamasında olası seçeneklerin avantaj ve kısıtlamalarının bilinmesi çok önemlidir. Oturumda olgu sunumları üzerinden, katılımcıların da keypad ile katılacakları tartışma ortamında konunun ayrıntılarının vurgulanması hedeflenmektedir. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar, seçilmiş olgu sunumları üzerinden yapılacak tartışmalar sonucunda rektum kanserinde tedavinin kişiselleştirilmesi kavramını ve uygulama ilkelerini öğreneceklerdir. 16:30-17:00 Kahve arası 38 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 17:00-18:30 Panel: Kolorektal kanserin karaciğer metastazlarına yaklaşım Moderatörler: Orhan Bilge, Neriman Şengül 17:00-17:15 Metastaza mı primere mi öncelik vereceğiz? Sedat Karademir 17:15-17:30 Girişimsel radyoloji klinisyene ne kadar yardımcı olabilir? İzzet Rozanes 17:30-17:45 Medikal onkoloji neler yapabilir? Gökhan Demir 17:45-18:00 SIR-S yeni bir umut mu? Levent Kabasakal 18:00-18:30 Olgu üzerinden tartışma Amaç Kolorektal kanserlerin karaciğer metastazlarına yaklaşım da günümüzde multidisipliner bir ortamda başarılı olabilmektedir. Ayrıca teknolojik gelişmeler tedavide hekime farklı alternatifler de sunmaktadır. Bu hızlı gelişme ve farklı alternatiflerin varlığı ise karar verme aşamasında basit algoritmalar oluşturulmasını engellemektedir. Primer hastalığın tedavisinde olduğu gibi karaciğer metastazlarının tedavisinde de kişiselleştirilmiş bir yaklaşımın gerekli olduğu açıktır. Amaç karaciğer metastazlarının yönetimindeki ayrıntıların katılımcılarla paylaşılmasıdır. Öğrenim hedefleri Katılımcılar bu oturumda karaciğer metastazlarına yaklaşımla ilgili güncel gelişmeleri öğrenecek, her bir yöntemin özellik ve kısıtlamalarını kavrayacak ve olgu örnekleri ile öğrendiklerini interaktif ortamda pekiştireceklerdir. 39 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 21 Mayıs 2011, Cumartesi 07:00-08:00 Uzmanla kahvaltı 1. Masa: Anastomoz teknik ve komplikasyonları (Tüm anastomozları staplerle mi yapalım? Hala çok katlı anastomozlar gerekli mi? Kaçak herşeyin sonu mu?) Ali Akyüz 2. Masa: Anal fissür (Tedavi etmezsek ne olur? Akut fissürde cerrahi yapılır mı? LIS sonrası kontinens kusurlarını nasıl tedavi ederiz?) Erdoğan Sözüer Amaç Sık rastlanan sorunlar ve sık uygulanan tedaviler hakkında, küçük gruplar halinde konunun uzmanı ile bire bir görüşerek fikir alışverişinde bulunulması ve büyük salonlarda sorulamayan soruların daha rahat bir ortamda konunun uzmanına yöneltilebilmesi amaçlanmaktadır. Öğrenim hedefleri Konu ile ilgili pratik ayrıntıların öğrenilmesi. 40 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 08:00-09:00 Video panel: Laparoskopik kolorektal cerrahide sorunlar, komplikasyonlar Moderatörler Servet Karahan, Zafer Malazgirt 08:00-08:20 Sağ kolon girişimlerinde olası sorunlar, önlenmeleri ve tedavileri Abdullah Zorluoğlu 08:20-08:40 Sol kolon girişimlerinde olası sorunlar, önlenmeleri ve tedavileri Metin Ertem 08:40-09:00 Pelvik disseksiyonda olası sorunlar, önlenmeleri ve tedavileri Oktar Asoğlu Amaç Laparoskopik kolorektal cerrahi giderek gelişmekte olan bir yöntemdir ve özellikle genç meslektaşlarca ilgiyle karşılanmaktadır. Ancak birçok kongre ve toplantıda laparoskopik cerrahinin hep güzel yüzü gösterilmektedir. Halbuki laparoskopik kolorektal cerrahi ciddi bir deneyim gerektiren ve çok ciddi sorunlara yol açabilen bir uygulamadır. Bu oturumda laparoskopik kolorektal cerrahi sırasında karşılaşılabilecek sorunlar örnekleriyle birlikte ortaya konularak bunlardan kaçınma yolları tartışılacaktır. Öğrenim hedefleri Katılımcılar dışarıdan kolay gibi görünen girişimlerde ne gibi sorunlar yaşayabileceklerini öğrenecek ve nelere karşı hazırlıklı olmaları gerektiğini kavrayacaklardır. 41 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 09:00-10:15 Panel: Kolorektal cerrahide beslenme desteğinin yeri Moderatörler Sadık Kılıçturgay, Haldun Gündoğdu 09:00-09:20 Kolorektal kanserli hastada beslenme desteğinin önemi Diclehan Kılıç 09:20-09:40 İnflamatuvar bağırsak hastalığında beslenme desteğinin önemi Ahmet Tezel 09:40-10:00 Kolorektal cerrahi komplikasyonlarında beslenme desteği Mehmet Oğuz 10:00-10:15 Tartışma Amaç Tüm cerrahi dallarında beslenme desteğinin değeri giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak konu yetersiz kanıtlar nedeniyle ciddi tartışmalara da neden olabilmektedir. İşin içine endüstri ilişkileri girdiğinde ise konu tamamen karmaşık bir hal almaktadır. Cerrahlar için önemli olan ise, hastalarına daha fazla fayda sağlayabilmek için kanıt değeri yüksek olan veriler ışığında beslenme desteği uygulamalarını yönlendirebilmektir. Bu oturumun amacı bu konuların ortaya konularak tartışılmasıdır. Öğrenim hedefleri Katılımcılar bu oturum sonunda kolorektal kanserli, inflamatuvar bağırsak hastalığı olan ya da bir komplikasyon sonrası tedavi edilmekte olan hastalarda beslenme desteği seçeneklerini ve ilkelerini öğreneceklerdir. 10:15-10:45 Kahve arası 42 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 10:45-12:00 Seçkin bildiriler eşliğinde panel: Kolonoskopi ve polipektomi Moderatörler Mustafa Öncel, Bülent Erkek SS11 Kolonoskopi için sedasyon uygulamalarında Meperidin-Midazolam ve fentanil-midazolam kombinasyonlarının karşılaştırılması: Prospektif, randomize çalışma Sezai Leventoğlu, A. Mert Atak, Tugan Tezcaner, B. Bülent Menteş, Ahmet Karamercan, Hülya Acarlar, Bülent Aytaç SS12 Alt gastrointestinal sistem endoskopilerinde kolon delinmeleri: 7111 olguluk serinin sonuçları İnanç Şamil Sarıca, Ali Akyüz, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Türker Bulut, Sümer Yamaner, Emre Balık, Evrim Yılmaz, Emel Canbay, Dursun Buğra SS13 17.000 Olguluk serinin analizi ve bu işlemlerde endoskopik olarak çıkarılamayan düşünülen poliplerin değerlendirilmesi Burak İlhan, Enver Kunduz, Emre Balık, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Necmettin Sökücü, Sümer Yamaner SS14 Kolonoskopi sırasında rutin terminal ileum entübasyonu yapılmalı mıdır? Fevzi Celayir, Hakan M.Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan,Evren Peker, Adil Baykan SS15 Bir üniversite hastanesindeki alt gastrointestinal sistem endoskopik incelemelerinin analizi Fahrettin Acar, Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Alptekin, M. Ertuğrul Kafalı, Mustafa Şahin Amaç Kolonoskopi ve polipektomi ile ilgili olarak kongreye gönderilen ve değerlendirmede en yüksek puanları alan beş bildirinin birer yazarının panelist olacağı bu oturumda hem bildiriler ayrıntılı olarak tartışılacak hem de ilgili konular 43 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya gözden geçirilmiş olacaktır. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar kolonoskopi ve polipektomi konusundaki güncel yaklaşımı öğreneceklerdir. 12:00-12:45 Satellit konferans Konu: Kolo-rektal cerrahide biyolojik implant kullanımı Permacoltm biyolojik implant Konuşmacı: Selman Sökmen Oturum Başkanı: Zafer Malazgirt 12:45-13:45 Öğle yemeği 44 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 13:45-14:15 Konferans: Ekstralevator APR tekniği Oturum Başkanları Ahmet Özbal, Ertuğrul Göksoy Konuşmacı Ayhan Kuzu Amaç APR kolorektal cerrahide sevilmeyen bir ameliyattır zira hem hasta kalıcı bir kolostomiyle yaşamak zorundadır hem de onkolojik sonuçlar yüz güldürücü değildir. Onkolojik sonuçların kötü oluşunun muhtemel sebebi ise klasik cerrahi tekniktir. Ekstralevator APR tekniği bu konuda ciddi bir umut ışığıdır. Oturumun amacı katılımcıları bu doğrultuda bilgilendirmektir. Öğrenim hedefleri Bu konferansta katılımcı tekniğin tanımını, amaçlarını ve uygulama sonuçlarını öğrenecektir. 14:15-15:00 Satellit konferans Konu: Metastatik kolerektal kanserin tedavisinde kişiye özel tedavi yaklaşımı Oturum Başkanı : Şuayib Yalçın Konuşmacı: Sezer Sağlam 45 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 15:00-16:30 Serbest Bildiri Oturumları Salon 1 Oturum Başkanları Şükrü Özer, Ethem Alhan S37 Laparoskopik ve açık apandektomilerin karşılaştırılması: prospektif klinik çalışma Gökhan Çipe, Oğuz İdiz, Naim Memmi, Süleyman Bozkurt, Münire Kayahan, Yeliz Emine Ersoy, Hüseyin Kadıoğlu, Mahmut Müslümanoğlu S38 Akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen hastalarda lökosit ve c-reaktif protein değeri ile batın ultrasonografisinin tanı duyarlılıklarının karşılaştırılması Cemal Kaya, Şener Okul, Uygar Demir, Tahir Atun, Mustafa Arısoy, Rıza Gürhan Işıl, Mehmet Mihmanlı S39 Kolorektal tümörlere bağlı kolon perforasyonları Erdoğan Sözüer, Muhammet Akyüz, Hızır Akyıldız, Can Küçük, Alper Akcan, Tarık Artış, Murat Mert S40 Laparoskopik apendektomi ameliyatının bir ilçe hastanesinde uygulanabilirliğinin, etkinliğinin ve güvenilirliğinin irdelenmesi: toplam 51 olgunun analizi Gültekin Ozan Küçük S41 Akut mezenter iskemide plazma d-dimer ve biyokimyasal parametrelerin zamana bağlı değişimi : deneysel çalışma Yılmaz Yiğit, İbrahim Yetim, Akın Aydoğan, Orhan Veli Özkan, Ahmet Koç, Zafer Yönden S42 Laparoskopik ve açık apendektomi sonuçlarımız Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan 46 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S43 721 Apendektomi olgusunun retrospektif analizi Fatih Başak, Aylin Acar, Mustafa Hasbahçeci, Ali Kılıç, Müjgan Çalışkan, Orhan Alimoğlu S44 Akut apandisitte Helicobacter Pylori’ nin rolü var mı? Kemal Atahan, Mehmet Deniz, Erdinç Kamer, Haluk Recai Ünalp, Süreyya Gül Yurtsever, Neşe Ekinci, Atilla Çökmez, Ercüment Tarcan S45 Akut apandisitte jinekolojik kaynaklı tanı yanılmaları Bülent Çitgez, Gürkan Yetkin, İsmail Ethem Akgün, Mehmet Uludağ, Mehmet Velidedeoğlu, Adem Akçakaya S46 Laparoskopik apendektomi yapılan perfore apandisit olgularımızın değerlendirilmesi Ali Kocataş, Ahmet Nuray Turhan, Mehmet Abdussamet Bozkurt, Fatih Yanar, Cemal Deniztaş, Hakan Yırgın, Ahmet Sürek, Halil Alış S47 Fournier Gangreni: 100 olguluk seri sunumu Tuncay Yılmazlar, Ersin Öztürk, Ali Özer, Özgen Işık, İlker Ercan C S48 U Görüntüleme bulguları ve yakın klinik M değerlendirmenin akut apendisit tanısı üzerindeki etkisi A Mustafa Hasbahçeci, Cengiz Erol, Mehmet Şeker R T Salon 2 E Oturum Başkanları S Tayfun Yücel, Fuat Atalay İ S49 Pilonidal sinüs tedavisinde fenol prosedürü ve tedavide başarısızlıkta risk faktörleri Ahmet Dağ, Tahsin Çolak, Özgür Türkmenoğlu, Alper Sözütek, Ramazan Gündoğdu S50 Perianal fistüllerde uygulana tedavi sonuçlarımız Ömer Alabaz, Orçun Yalaz, Okan Dalyan, Tolga Akçam, Cem Kaan Parsak, Abdullah Ülkü 47 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S51 Erişkin perianal bölge hastalıkları cerrahisinde kaudal anestezi Mehmet İnce, Güven Yiğit, Bora Çata S52 Pilonidal sinüs cerrahi tedavisinde primer onarım, karidakis ve limberg flep uygulamalarının karşılaştırılması S. Yiğit Yıldız, M. Ümit Uğurlu, M. Tahir Oruç, İlknur Ergüner, Zehra Boyacıoğlu, Ali Çiftçi S53 Stapler hemoroidopeksi’de 10 yıllık deneyimimiz Engin Hatipoğlu, Cavit Hamzaoğlu, Şaban Bayyozgat, Hasan Taşçı S54 Kronik anal fissür tedavisinde açık lateral internal sfinkterotominin yeri Cengiz Tavusbay, Hüdai Genç, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Haldun Kar, Necat Cin, Özlem Gür, Burhan Yolcuoğlu, Kürşat Yemez S55 Kompleks perianal fistüllerde seton uygulamalarımız Ayhan Çevik, Mehmet Mustafa Altıntaş, Serkan Zenger, Hüseyin Ekinci, Gülay Dalkılıç, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel S56 Perianal fistüllerde cerrahi tedavi deneyimlerimiz Birol Ağca, Ali Durmuş, Sezgin Zeren, Erman Sobutay, Hakan Evrüke, Bayram Kaya, Kazım Sarı S57 Pilonidal hastalıkta etyolojide suçlanan faktörler sinüs özelliklerini etkiliyor mu ? Osman Doğru, Said Kökçam, Kemal Arslan, Bülent Erenoğlu, Saygın Kerimoğlu S58 Pilonidal hastalığın cerrahi tedavisinde gerilimsiz primer kapama ile limberg flebin etkinliğinin karşılaştırılması Ahmet Okuş, Ömer Karahan, Mehmet Ali Eryılmaz 48 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S59 Nüks pilonidal hastalıkta lay open ameliyatı Mehmet Mihmanlı, Tahir Atun, Uygar Demir, Ece Dilege, Cemal Kaya, Özgür Bostancı, Mustafa Arısoy, Gürhan Işıl S60 Kronik anal fissürde subkutan lateral internal parsiyel sfinkterotomi sonuçları Gürel Neşşar Salon 3 Oturum Başkanları Enis Yüney, Rasim Gençosmanoğlu S61 Ratlarda oluşturlan hipoperfüzyon iskemisinde tirofiban hidroklorid’in kolon anastomoz iyileşmesi üzerine etkisi Güvenç Diner, Orhan Veli Özkan, İbrahim Yetim, Akın Aydoğan, Oktay Hasan Öztürk , Ahmet Aslan, İlhan Paltacı, Esin Atik S62 Kolorektal kanserli hastalarda serum metastin düzeyleri Emel Canbay, Arzu Ergen, Dursun Buğra, Bedia Agachan, Sümer Yamaner, Ilhan Yaylim Eraltan, Yılmaz Büyükuncu, Mine Güllüoğlu, Türker Bulut S63 Ülseratif kolitin cerrahi tedavisinde 101 olgu ile 11 yıllık istanbul tıp fakültesi deneyimi Murat Akıcı, Osman Anıl Savaş, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Türker Bulut, Sümer Yamaner, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Dursun Buğra, Ali Akyüz S64 Tavşanlarda deneysel abdominal kompartman sendromunun tanısında kobalt-albümin bağlanma analizinin rolü Erol Ender Ünlüer, Turgay Yılmaz Kılıç, Evren Akgöl, Duygu İşgüven, Enver Vardar, Ümit Bayol, Osman Yılmaz, Nazif Erkan, Necati Gökmen 49 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S65 L-karnitin’in sıçanlarda deneysel olarak lipopolisakkarit (LPS) ile oluşturulan sepsis modelinde kolon anastomozunun iyileşmesi üzerine etkileri Hakan Canbaz, Hamdi Akça, Ahmet Dağ, Musa Dirlik, Lülüfer Tamer Gümüş, Ebru Serinsöz Pfeifer, Ülkü Çömelekoğlu, Arzu Kanık S66 Aşağı anterior rezeksiyon sonrası saptırıcı stoma gerekli mi? Hüdai Genç, İsa Sahar, Mehmet Hacıyanlı, Cengiz Tavusbay, Özlem Gür S67 İdiopatik yavaş geçişli konstipasyon tedavisinde posterior tibial sinir stimülasyonu Osman Yüksel, Kürşat Dikmen, Hasan Bostancı, Tugan Tezcaner, Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş S68 Tavşanlarda elektrotermal bipolar damar kapama sistemleri ile apendiks güdüğünün kapatılması Vefa Evren Ayaydın, Aslan Sakarya, Teoman Coşkun, Yavuz Kaya, Eray Kara, Ahmet Var, Seda Vatansever, Burcu Kara S69 Saptırıcı ileostomi kapatılmasının morbidite ve mortalitesi Gökhan Çipe, Bülent Erkek, Ayhan Kuzu, Ethem Geçim S70 Kolorektal cerrahide rektum güdüğünün kapatılmasında yeni bir teknik Celalettin Vatansev, Murat Çakır, Ali Bal, Ahmet Tekin, Tevfik Küçükkartallar, Ebubekir Gündeş S71 Vakum yardımlı yara örtüm sistemlerine ait klinik uygulamalarımız Cengiz Tavusbay, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Necat Cin, Haldun Kar, Özlem Gür, Önder Karahalli, Hüdai Genç 50 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S72 Kolorektal karsinomlarda CD133 immunhistokimyasal ekspresyonunun klinikopatolojik parametrelerle ve prognoz ile ilişkisinin araştırılması Tuba Devrim, Nermin Karahan, Şirin Başpınar, K. Kürşat Bozkurt, Murat Koçer, F. Nilgün Kapucuoğlu Poster Bildiri Oturumları Salon 4 Oturum Başkanları Rafet Yiğitbaşı, Mustafa Dülger SP19 Spontan apendikokutanöz fistül Hakan Buluş, Şevket Barış Morkavuk, Ahmet Murat Koyuncu, Altan Aydın, Alper Yavuz, Ali Coşkun SP20 Rektal prolapsusta cerrahi tedavi seçenekleri ve sonuçları : 73 olgunun analizi Süleyman Bademler, Aykut Maral, Serhat Meriç, Derya Uymaz, Mesut Çaynak, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Ali Akyüz, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Türker Bulut SP21 Crohn hastalığında cerrahi tedavi ve sonuçları: İstanbul tıp fakültesi deneyimi Yalın İşcan, Enver Kunduz, Burak İlhan, İlker Özgür, Emre Balık, Sümer Yamaner, Oktar Asoğlu, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz SP22 İleo-Çekal bölgede lokalize nöroendokrin tümörlerde laparoskopik sağ hemikolektomi Ediz Altınlı, Aziz Sümer, Serkan Senger, Ersan Eroğlu, Neşet Köksal SP23 Güdük apandisit: bir olgu sunumu Altan Aydın, Hakan Buluş, Tonguç Sugüneş, Alper Yavuz, Ahmet Koyuncu, Ali Coşkun 51 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP24 Sigmoid divertikülite bağlı kolovezikal fistülde cerrahi tedavi:Bir olgu sunumu Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan SP25 Sedasyonsuz kolonoskopi: Neden standardize değildir? Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan SP26 Perianal basal hücreli karsinom: vaka sunumu Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan SP27 Kolonoskopi yaşını daha öne çekmek gerekir mi? Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Korhan Mercan, Kemal Bulut, Evren Peker, Adil Baykan SP28 Rektal adenokarsinom ile eş zamanlı saptanan skalp metastazı: Olgu sunumu Ahmet Ziya Balta, Ergün Yücel, Hüseyin Sinan, Yavuz Özdemir, İlker Sücüllü, Levhi Akın SP29 Aynı zaman diliminde kolon ve midede görülen senkron tümör Fuat İpekçi, Ömer Engin, Süleyman Aksoy, H. Oğuzhan İnan, Ender Bademkıran, Murat Güner, Kamil Pehlivanoğlu SP30 Kolonoskopik rezeke edilen dev rektal kanamalı lipom; Olgu sunumu Savas Yakan, Fevzi Cengiz, Enver İlhan, Kemal Emre Telciler, Ali Galip Deneçli SP31 Dosetaksel bazlı kemoterapi tedavisi alan meme kanserli hastada gelişen kolit olgusu Haldun Kar, Necat Cin, Yasin Peker, Cengiz Tavusbay, Özgün Akgül, Fatma Tatar, Hüdai Genç 52 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP32 İzole çekum nekrozu: iki ayrı olgu Kemal Arslan, Bülent Erenoğlu, Said Kökçam, Osman Doğru, Arif Atay, Ersin Turan SP33 Kolonoskopik polipektomide adrenalin enjeksiyonu gereklimidir? Manuk Manukyan, Uğur Deveci, Melih Özel, Oya Uygur Bayramiçli, Melda Oltulu, Kağan Gökçe, Abut Kebudi SP34 Akut appendisitli hastalarda total oksidan status, total anti-oksidan status, paraoksanaz aktivitesi ve iskemi modifiye albumin değerlerinin incelenmesi Hande Köksal, Sevil Kurban, Ekrem Erbay SP35 Preperitoneal kateter analjezisi (ppka) kolorektal cerrahide postoperatif ağrı kontrolünde etkin bir yöntemdir Ali Özer, Ersin Öztürk, Aysun Yılmazlar, Tuncay Yılmazlar SP36 Apendiksin karsinoid tümörü; olgu serisi Fatih Başak, Mustafa Hasbahçeci, Aylin Acar, Tolga Canbak, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu 16:30-17:00 Kahve arası 17:00-17:45 Satellit konferans Konu: Hemoroid hastalıkları tedavisinde yeni teknolojiler Oturum Başkanı: Metin Ertem Konuşmacı: Tuncay Yılmazlar 53 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 17:45-18:30 Panel: Nasıl yapıyorum? 2 Moderatörler Mehmet Füzün, Atilla Korkmaz 17:45-18:00 TEM Turgut İpek 18:00-18:15 İntersfinkterik rezeksiyon ve koloanal anastomoz İsmail Hamzaoğlu 18:15-18:30 Saptırıcı ileostomi ve kapatılması Emre Balık Amaç Cerrahide birçok uygulamamız kanıta dayalı olmak yerine bize öğretilen tarzdadır. Büyüklerimizin gösterdiği tekniklerin çoğunu sorgulamadan kabul ederiz ve çoğu kez de tek doğru sanırız. Halbuki aynı görevi çok farklı şekillerde yerine getiren cerrahlar vardır ve bunların tümü de işi doğru yapıyor olabilirler. Buradaki amacımız bu tür küçük teknik farklılıkları ortaya koyarak tartışmaktır. Öğrenim hedefleri Bu oturumda katılımcılar Transanal Endoskopik Mikrocerrahi, intersfinkterik proktektomi ile kolo-anal anastomoz ve saptırıcı ileostomi ile kapatılması için uygulanan farklı teknikleri görüp tartışacaklardır. 19:00-20:00 Ödül dağıtımı ve kapanış 54 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 22 Mayıs 2011, Pazar 09:00-11:00 Selim anal bölge hastalıkları kursu Kurs yöneticileri Ömer Alabaz, Cem Kaan Parsak 09:00-09:10 Anal bölge girişimleri için pozisyon seçimi Serdar Yüceyar 09:10-09:20 Anal bölge girişimleri için anestezi seçimi İlker Sücüllü 09:20-09:40 Anal bölge cerrahisinde cerrahın hayatını kolaylaştıran aletler Cem Kaan Parsak 09:40-10:00 Lateral internal sfinkterotomi teknik seçenekleri Ediz Altınlı 10:00-10:20 Seton uygulaması Gökhan Yağcı 10:20-10:40 Nüks pilonidal sinüste tedavi Tahsin Çolak 10:40-11:00 Stapler hemoroidopekside teknik ayrıntılar ve komplikasyonlara yaklaşım Ömer Alabaz Amaç Selim anal bölge sorunları kolorektal cerrahi ile ilgilensin ilgilenmesin, birçok cerrahın günlük pratiğinde önemli bir yer tutmaktadır. Burada, konuların kısıtlı bir grup içinde interaktif bir ortamda tartışılarak güncellenmesi amaçlanmıştır. Öğrenim hedefleri Katılımcıları bu oturum sonunda; - Anal bölge girişimleri için pozisyon ve anestezi seçimini - Anal bölge cerrahisinde kullanılabilecek yeni teknolojik aletleri - Lateral internal sfinkterotomide teknik seçenekleri - Anal fistülde seton uygulama ilkelerini - Pilonidal sinüs nükslerine yaklaşımı - Stapler hemoroidopeksinin teknik ayrıntılarını öğreneceklerdir. 55 P A Z A R XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HEMŞİRELİK KONGRESİ BİLİMSEL PROGRAM 18 Mayıs 2011, Çarşamba 19.00-20.00 Açılış ve Kokteyl 19 Mayıs 2011, Perşembe 09.00-10.15 Kanıta dayalı uygulamalar Ellen K. Murphy Moderatör: Deniz Şelimen - Kanıt temelli hemşirelik nedir ve kolorektal cerrahide kanıta dayalı uygulamalar 10.15-10.45 Kahve arası 10.45-12.45 Kolorektal kanserlerin tedavi ve bakımında yeni yaklaşımlar Moderatörler: Cem Terzi, Gürsel Öztunç - Kolorektal kanserlerde etiyoloji ve tanılama Emre Aras Canda - Kolorektal kanser cerrahisinde yeni tedavi stratejileri Emre Balık - Hemşirelik bakımında yeni yaklaşımlar Nezihe Karabulut 12.45-14.00 Öğle yemeği 14.00-16.30 Kurs: Stomalı bireylerde psikososyal sorunlara yaklaşım Paula Erwin Toth Kurs Yöneticisi: Deniz Şelimen, Ayişe Karadağ - Beden imajında değişim - Sosyal izolasyon - Kayıp (organ ve fonksiyon kaybı) ve kriz yönetim süreci - Seksüel sorunlara yaklaşım 16.30-16.45Kahve arası 56 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 16.45-18.00 Kurs: Stomalı bireylerde psikososyal sorunlara yaklaşım Paula Erwin Toth Kurs Yöneticisi: Deniz Şelimen, Ayişe Karadağ P E R Ş E M B E 57 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 20 Mayıs 2011, Cuma 09.00-10.15 Kolorektal cerrahide yaşam kalitesi Moderatörler: Fethiye Erdil, Bülent Menteş - Yaşam kalitesi kavramı Sevgi Hatipoğlu - Kolorektal hastalıklarda yaşam kalitesi Sezai Leventoğlu - Stomalı bireylerde yaşam kalitesi Aklime Dicle 10.15-10.45 Kahve arası 10.45-12.45 İnflamatuar bağırsak hastalıklarının tedavi ve bakımında yeni yaklaşımlar Moderatörler: Ömer Alabaz, Nevin Kanan - İnflamatuar bağırsak hastalıkları etiyoloji ve fizyopatoloji Bilgi Baca - İnflamatuar bağırsak hastalıklarında cerrahi tedavi İlker Sücüllü - İnflamatuar bağırsak hastalıklarında hemşirelik bakımı ve hasta eğitimi Hülya Bulut 12.45-14.00 Öğle yemeği 14.00-16.30 FORUM (Senaryo eşliğinde vaka tartışması) Moderatörler: Tarık Akçal, Deniz Şelimen, Ayişe Karadağ - Deniz Harputlu - Eylem Toğluk - Halime Aydın - Yasemin Akıl 16.30-16.45 Kahve arası 16.45-18.00 Serbest bildiriler (Salon A) Moderatörler:Leyla Dinç, Azize Karahan HS1 Parastomal bölgede nekroz Eylem Toğluk 58 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS2 Kolorektal kanser ameliyatı geçiren hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemde yaşadıkları deneyimlerin incelenmesi Türkan Özbayır, Selda Karaveli, Kevser Karacabay HS3 Ostomili bireylerde yaşam kalitesini değerlendirmek için umut merkezi ostomi yaşam kalitesi ölçeği’nin geçerlilik ve güvenilirliğinin saptanması Figen Erol, Fatma Vural HS4 2010 Yılı boyunca İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Endoskopi Ünitesinde kullanılan endoskoplarda oluşan arızalar ve nedenleri Evrim Yılmaz, Hatice El, Gönül Yapıcı, İlknur Moğul HS5 Stomaterapi ünitesinde izlenen hastaların uzun dönem sonuçları: 10 yıllık izlem sonuçları Ayişe Karadağ, Zehra Göçmen Baykara, Ali Ay, Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş HS6 Peristomal cilt irritasyonu,peristomal bölgede bası yarası oluşumu , maserasyon ve hiperplazi Yasemin Akıl, Rabia Cihan, Ömer Alabaz HS7 Stomalı hastaların ailelerinin bakım verme yükünün belirlenmesi Yasemin Akıl, Rabia Cihan, Zeynep Çam, Ömer Alabaz HS8 Özel durumlarda bir stoma örneği Zehra Göçmen Baykara, Hatice Korkut, Ayişe Karadağ, Rabia Cihan 16.45-18.00 Workshop: Fistül Yönetimi (Salon B) Paula Erwin Toth Moderatör: Nevin Kanan 59 C U M A XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 21 Mayıs 2011, Cumartesi 09.00-10.15 Serbest bildiriler Moderatörler: Meryem Yavuz, Türkan özbayır HS9 Stoma yaşam kalitesi ölçeği: Türkçe uyarlama çalışması Ayişe Karadağ, Deniz Öztürk, Bülent Çelik HS10 Çukurova Üniversitesi Genel Cerrahi Ünitesinde yapılan bağırsak ve rektum operasyonlarının retrospektif incelenmesi Seçil Taylan, Sevban Arslan, Ömer Alabaz HS11 Major cerrahi sonrası gelişen, postoperatif geniş yara evisserasyonu, stoma retraksiyonu ve ayrışması ile bacak venöz ülserleri ve bası yaralarının yatak başı yönetimi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu HS12 Kolorektal cerrahide ostomi komplikasyonları ve vücut kitle indeksi ile ilişkisi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, Metin Ercan, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu HS13 İnsizyon yerinde ayrılma: vaka yönetimi Aysel Ören Hin, Hatice Korkut, Emine Akar, Ayişe Karadağ, Sezai Leventoğlu HS14 Cerrahi endoskopi ünitesindeki endoskopi uygulamalarında hasta memnuniyetini etkileyen faktörler Hülya Akdemir Acarlar, Zeki Gürler, Sezai Leventoğlu, A. Mert Atak, B. Bülent Menteş, Ahmet Karamercan, Mehmet Oğuz 60 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS15 Stomalı hastaların yaşam kalitesi ölçeği’ni Türk toplumuna uyarlama çalışması Deniz Harputlu, Cem Terzi, Ceylanım Ceylan, Selman Sökmen, Mehmet Füzün HS16 Stoma ve hemşirelik bakımının etkinliği Özlem Dede, Emine Savran 10.15-10.45 Kahve arası 10.45-12.45 Yara bakımında güncel yaklaşımlar Moderatörler: Adil Baykan, Nalan Özhan Elbaş - Yaranın değerlendirilmesi Azize karahan - Yara enfeksiyonu kontrolü Yeşim taşova - Yara bakımında ürün seçimi, Hemşire Hanife saygın - Negatif basınçlı yara kapama Paula Erwin Toth 12.45-14.00 Öğle yemeği 14.00-14.45 Endoskopi hemşireliği ve laparaskopik stomalar Jacqui north Moderatörler: Sevilay Şenol çelik, Türkan özbayır 14.45-16.30 Stoma bakım hemşireliğinin değişen rolleri Moderatörler: Sevgi hatipoğlu, Hülya bulut - Ameliyat öncesi yaklaşım Zehra göçmen baykara - Ameliyat sonrası yaklaşım Sevilay Şenol çelik - Stomal ve peristomal komplikasyonlar Jacqui north 16.30.16.45 Kahve arası 61 C U M A R T E S İ XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya 16.45-17.30 Kolorektal kanserlerde beslenme desteği Moderatörler: Nezihe karabulut, Azize karahan, Haldun GÜNDOĞDU 17.30-18.30 Kolorektal cerrahide etik sorunlar Moderatörler: Fethiye erdil, Hülya bulut Konuşmacı: Leyla dinç 19.00-20.00 Ödül dağıtımı ve kapanış 62 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SEÇKİN SÖZLÜ BİLDİRİLER 63 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 64 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS1 Modifiye Hanley Prosedürü ile Atnalı (Horseshoe) Fistül Tedavisi: Gazi Üniversitesi Deneyimleri Seçil Soydan1, Sezai Leventoğlu1, Bahadır Ege2, Seda Bozkurt2, B. Bülent Menteş1, Bülent Aytaç1 1 Gazi ÜniversitesiTıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 2 Koru Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Giriş Atnalı fistül derin postanal abse ile seyreden komplike bir hastalık olup, hastalığın doğru anlaşılmasındaki güçlük tedavinin başarısını etkilemektedir. Bu nedenle hastaların çoğu birden fazla cerrahi geçirmişlerdir. Bu çalışmamızdaki amaç, atnalı fistülü nedeni ile modifiye Hanley prosedürü uygulanan hastaların sonuçlarının değerlendirilmesidir. Metod Çalışmaya Temmuz 2005- Aralık 2010 yılları arasında modifiye Hanley prosedürü uygulanan 20 vaka dahil edildi. Bu vakaların hiçbirinde inflamatuar barsak hastalığı yoktu. Hastaların yaşı, cinsiyeti, semptom süresi, geçirilmiş anal fistül cerrahi sayısı, operasyon süresi, uygulanan seton sayısı, derin postanal aralığa yerleştirilen elastik kesici seton düşme zamanı, işe dönüş süresi, takip süresi, iyileşme zamanı, postoperatif inkontinens skoru(CCIS), nüks ve zamanı önceden hazırlanmış formlara kayıt edildi. Bulgu Çalışmaya dahil edilen vakaların %80’i erkek, yaş ortalaması 50±11.59 (28-71) yıldı. Semptom süresi ortalama 24 ay (48-120) olarak bulundu. Hastaların hepsinde en az bir kez geçirilmiş anal fistül cerrahisi öyküsü mevcuttu. Geçirilmiş anal fistül cerrahi sayısı 2.55 (1-14) olarak bulundu. Modifiye Hanley prosedürü uygulama süresi ortalama 35 (25-75) dakika olarak tespit edildi. Derin postanal aralığa yerleştirilen elastik kesici setonun düşme süresi ortalama 22 (14-32) gündü. Hastaların işe dönüş süresi 24.5 ± 7 gündü. Hastaların %80’inde pre- veya postoperatif dönemde inkontinens saptanmadı. Postoperatif inkontinensi olan 4 hastanın (%20) preoperatif CCIS arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p=0.097). 16.45±14.52 aylık takipte tam iyileşme 19 (%95) hastada gözlenirken 1 (%5) hastada 5. ayda nüks saptandı. Tartışma ve Sonuç Modifiye Hanley prosedürü atnalı fistüllerinin tedavisinde yüksek başarı oranı, düşük nüks ve kabul edilebilir inkontinens oranlarıyla güvenilir bir yöntem olarak uygulanabilir. 65 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS2 Pilonidal Hastalıkta Lay Open ve Primer Kapama Yöntemlerinin Prospektif Randomize Karşılaştırılması Tahir Atun1, Ece Dilege2, Uygar Demir1, Cemal Kaya1, Özgür Bostancı1, Şener Okul1, Mehmet Mihmanlı1 2 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Pilonidal hastalık, sıklıkla sakrokoksigeal alanda görülen, kronik inflamatuar bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde değişik yöntemler tanımlanmış olmasına rağmen nüks oranları sebebiyle fikir birliği sağlanamamıştır. Bu çalışmamızın amacı primer pilonidal sinüs hastalığının tedavisinde lay open ve primer kapama tekniklerinin karşılaştırılmasıdır. Metod Kliniğimizde Haziran 2009 ile Haziran 2010 yılları arasında pilonidal hastalık nedeniyle ameliyat edilen hastalara prospektif randomize olarak lay open (grup 1) ve primer kapama yöntemi (grup 2) uygulanarak sonuçlar karşılaştırıldı. Tüm hastalar yaş, cinsiyet, boy (cm), kilo (kg), vücut kitle indeksi, intergluteal kleft derinliği, operasyon süresi, uygulanan anestezi, , sinüs hacmi, sinüs tipi, yapılan operasyon, postoperatif ağrı, postoperatif komplikasyon, tam iyileşme süresi, rahat oturma, rahat yatma, araç kullanabilme ve işe dönüş süreleri, postoperatif memnuniyet, yaşam kalitesi açısından değerlendirildi. Bulgu Hasta sayısı 121 idi. Kadın/erkek oranı 1/4(25/96) ve yaş ortalaması 39(18-61) idi. Altmış hastaya lay open, 61 hastaya primer kapama uygulandı. Her iki grupta, sinüs hacmi (4,17 ve 5,2cc), BMI (24,91 ve 24,38), Kleft derinliği (14,79 ve 14,76mm) açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı(p>0.05). Ortalama operasyon süresi (22.6 ve 35.7dk), işe dönüş süreleri (10.17 ve 16.6gün) lay open’da primer kapama tekniğinden daha kısa bulundu(p<0,001). Lay open uygulanan hastalarda sosyal faaliyetler daha erken ve rahat bir şekilde gerçekleşti(p<0,001). Hastaların memnuniyet düzeyleri, lay open yapılanlarda daha yüksek saptandı(p<0,001). Primer kapama grubunda yara kapanma süresi anlamlı düzeyde daha kısa saptandı(25,93 ve 13,89gün)(p<0,001). Çalışmamızda ortalama 12 aylık takipte lay open grubunda nüks saptanmazken, primer kapama grubunda 2 hastada (%3.3) postop 11.ayda nüks saptandı. Gruplar arasında nüks açısından anlamlı bir fark saptanmadı(p>0,05). Tartışma ve Sonuç Lay open tekniği lokal anestezi altında kolaylıkla uygulanabilen, gerek kısa operasyon süresi, hastanede kalış ve işe dönüş 66 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya süreleri gerekse hasta konforu ve memnuniyeti açısından primer kapama yöntemine göre daha basit ve üstün bir ameliyattır. Ancak nüks açısından anlamlılığı değerlendirebilmek için daha uzun süreli takip süresi gerekliliğine inanıyoruz. Biz uygulamış olduğumuz Lay open tekniğinin, pilonidal sinüslü hastaların tedavisinde iyi bir seçenek oluşturabileceğine inanmaktayız. 67 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS3 Kompleks Perianal Fistüllerde Seton Uygulamasının Cerrahi Sonuçları Fistülotomiden Daha İyi midir? Ahmet Ziya Balta1, Sezai Demirbaş3, İlker Sücüllü1, Mustafa Coşkun4, Hüseyin Sinan2, Ergün Yücel1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 2 GATA Acil Cerrahi AD 3GATA Genel Cerrahi AD 4 Çorlu Asker Hastanesi Giriş Perianal fistüller tutulan sfinkter miktarına göre sınıflandırıldığında eksternal anal sfinkterin(EAS)az miktarının tutulduğu fistüle aşağı yerleşimli fistül, EAS’in büyük bölümünün tutulduğu fistüle yüksek yerleşimli veya kompleks anal fistül denir. Kompleks fistüllerin tedavisi sırasında anal kanal fonksiyonlarında değişik derecelerde bozulmalar ortaya çıkabilir.Bu çalışmada amacımız kompleks perianal fistüllerin seton ve basit fistülotomi ile yapılan tedavi sonuçlarının karşılaştırılmasıdır. Metod Bu çalışma 2002-2005 yılları arasında kompleks perianal fistül nedeniyle kaudal anestezi altında seton veya fistülotomi ile tedavi edilen hastalardan oluşmaktadır. Cerrahiden önce tam bir anorektal muayene, rektoskopi ve endoanal ultrasonografi uygulandı. Anal kontinens için fekal inkontinans ciddilik skoru ve hayat kalitesi için SF-36 anketinden faydalanıldı. Her iki cerrahi teknik anal kontinens durumu, postoperatif komplikasyonlar, nüks ve hayat kalitesi parametreleri ile karşılaştırıldı. Bulgu Çalışamaya 6 bayan toplam 81 hasta alındı. Hastaların %49’unda transsfinkterik fistül vardı ve fistüllerin çoğu sfinkter kasının %25’den azını tutmaktaydı(n=63, %78). Preoperatif 5 hastada, postoperatif 8 hastada inkontinens saptandı. Bir yıl takip sonrasında çoğu seton grubunda olan(n=4)toplam 6 hastada nüks saptandı. Ameliyat süreleri incelendiğinde seton grubunda anlamlı derecede daha kısaydı. Bir yıl takip sonrasında fistülotomi grubunda %41 ve seton grubunda %32 hasta sıklıkla perianal ıslaklıktan yakınarak cerrahiden memnuniyetsizliğini bildirdi. Tartışma ve Sonuç Postoperatif anal kanal fonksiyon yetersiliği hastaların hayat kalitesni bozan ana yakınmadır ve postoperatif inkontinens sfinkter mekanizmasının %35-40’ından fazlasını tutan fistüller ile ilişkilidir. Bu tür fistüllerin tedavisinde fistül traktı altında hacmi büyük sfinkter olduğu için fistülotomi yerine seton tercih edilen tedavi yöntemidir. Kompleks anal fistüllerin tedavisinde seton uygulamasından sonra nüks daha fazla olmasına rağmen fitülotomi ile karşılaştırıldığında daha az komplikasyon, daha kısa ameliyat süresi ve benzer oranlarda memnuniyet oranlarına sahiptir. 68 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS4 Pilonidal Hastalıkda Cerrah Tutum Anketi Sonuçları Tahsin Çolak1, İlker Sücüllü2, Hüseyin Sinan3, Neriman Şengül4, Cem Terzi5 1 Mersin Üniversitesi Genel Cerrahi AD GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 3 GATA Acil Tıp AD 4 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Genel Cerrahi AD 5 Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi AD (TKRCD - Pilonidal Sinüs Çalışma Grubu) 2 Giriş Bu çalışma da, Pilonidal hastalık (PH) konusuna ülkemizde ki genel yaklaşımı ortaya koymak amaçlanmıştır. Metod PH çalışma grubu, Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi Derneği’nin PH alanındaki çalışmalarına misyon ve vizyon kazandırmak, üzere gönüllü üyelerinden oluşmuştur. Grup tarafından hazırlanan, “pilonidal hastalık da cerrah tutum anketi” ülkemizde görev yapan, Türk Cerrahi Derneği’nin veri tabanına kayıtlı olan cerrahlara mail yoluyla ulaştırılmıştır. Bulgu Ankete katılan cerrahlara aşağıdaki sorular soruldu ve sonuçlar toplu halde, yaşa göre, ihtisas yapılan kuruma göre ve halen çalışılan kuruma göre ayrı ayrı incelendi. 1.Pilonidal hastalık (PH) cerrahi pratiğiniz içindemidir? 2.Sizce PH ciddi iş ve güç kaybına neden olurmu? 3.PH teşhis edildiğinde derhal tedavi edilmesi gereken bir hastalıkmıdır? 4.Sizce PH cerrahi bir hastalık mıdır? 5.PH cerahisinde sizce en önemli sorun hangisidir? 6.PH’da cerrahi dışı tedavi yöntemleri (fenol v.b) uyguluyormusunuz? 7.PH’da cerrahi girişim yapıyorsanız antibiyotik kullanıyormusunuz? 8.PH cerrahisinde hangi anestezi tipini tercih ediyorsunuz? 9.PH cerrahisi uygularken sinüs sınırını belirlemek için boya maddesi kullanıyormusunuz? 10.Akut apse ile gelen PH’da drenaj dışında cerrahi tedavi öneriyormusunuz? 11.PH’da cerrahi tedavi uyguluyorsanız, hangi yöntemi tercih ediyorsunuz? 12.PH cerrahisinde kapatma yöntemlerinden birini tercih ediyorsanız, dren kullanıyor musunuz? 13.PH cerrahisi sonrası hastalara tüy temizliği öneriyor musunuz? 14.PH nüks oranı için, sizce aşağıdaki yüzdelerden hangisi kabul edilebilir değerdedir? 15.Kendi kullandığınız cerrahi yöntem ile kişisel nüks oranınız aşağıdakilerden hangisi ile uyumlu olabilir? 16.Nüks pilonidal hastalık cerrahisinde hangi ameliyat tipini tercih ediyorsunuz? 17.Kullandığınız PH tedavi yöntemini belirlemede aşağıdaki faktörlerden hangisi etkilidir? 18.Kullandığınız yöntemi zaman içinde değiştirdiniz mi? 19.Genel cerrahi eğitimini nerede tamamladınız? 20.Kaç yaşındasınız? 21.Aşağıdaki 69 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya rakamlardan hangisi sizin Genel Cerrahi pratik hayatınızın süresi ile uyumludur? 22.Cinsiyetiniz? 23.Şu anda hangi kurumda çalışıyorsunuz? Tartışma ve Sonuç Anket ile ülkemizde ilk kez cerrahların PH konusundaki eğilimleri ve bu eğilimlerin nedenlerini değerlendirme fırsatı elde edilmiştir. 70 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS5 Anal Stenoz Tedavisinde Diamond Flap Anoplasti Sonuçları Bahadır Ege1, Sezai Leventoğlu2, Deniz Yücel2, Seda Bozkurt2, B. Bülent Menteş2, Mehmet Oğuz2 2 1 Koru Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş Anal striktür olarak da adlandırılan anal stenoz, anormal darlıkta, nonelastik anal açıklıktır. Anal stenozların %90’ı radikal amputativ hemoroidektomi sonrası gelişir. Hastalar genelde ağrılı ve kanlı zor defekasyondan şikayetcidir. Cerrahi tedavinin amacı normal sfinkter mekanizması ve mukokutanöz bileşkeyi yeniden oluşturarak normal anal fonksiyonu yeniden kazandırmaktır. Bu çalışmadaki amaç anal stenoz tedavisinde diamond flep anoplasti sonuçlarının irdelenmesidir. Metod Çalışmaya 2005-2011 yılları arasında anal stenoz tedavisinde diamond flap anoplasti uygulanan 7 hasta dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, anal stenoz nedenleri, geçirdiği cerrahi sayısı, pre- postoperatif anal stenozun evrelemesi (Milson ve Mazier), anal kalibrasyon (mm), yaşam kalitesi (SF-36) prospektif olarak hazırlanmış formlara kaydedildi. Postoperatif komplikasyonlar, semptomların rahatlama oranı ve işe dönüş süresi dğerlendirildi. Bulgu Hastaların 5’i (%62) erkek, yaş ortalaması 49’idi. Hastaların hepsinde geçirilmiş hemoroid cerrahisi öyküsü mevcuttu ve hastaların 2’sine başarısız anoplasti yapılmıştı. Ortalama geçirilmiş cerrahi sayısı 1.8 (1-3) olarak saptandı. Milson ve Mazier evrelemesine göre hastaların 2’sinde (%28) orta, 5’inde (%62) şiddetli anal stenoz tespit edildi. Anal kalibrasyon pre-, perve postoperatif birinci ayda ortalama sırasıyla 7.4 mm (4-14mm), 27mm (25-28), 25.4 mm (21-28) olarak ölçüldü. İşe dönüş süresi ortalama 12 gün (10-14) olarak bulundu. Postoperatif uzun süreli takiplerde komplikasyon saptanmazken, hastaların tamamı bol lifli diyetle laksatif kullanmadan normal ağrısız defekasyon yapabiliyordu. Tartışma ve Sonuç Orta ve şiddetli anal stenoz tedavisinde diamond flap anoplasti minimal morbidite, iyi fonksiyonel sonuçlar ve uygulanabilirliliği nedeniyle güvenilir bir cerrahi seçenektir. 71 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS6 PTEN ve HER2 Polimorfizmlerinin Kolorektal Kanser Riski ve Prognozuna Etkileri Emel Canbay1, Oğuz Öztürk2, Dursun Buğra3, Sümer Yamaner3, Özlem Timirci2, M. Fatih Seyhan2, Emre Balık3, Ali Akyüz3, Türker Bulut3 2 1 Başakşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırmaları Enstitütüsü, Moleküler Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Giriş Lipid fosfataz proteinini kodlayan, fosfataz ve tensin analogu PTEN tümör süpressör geni ve Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü ailesi üyesi olan HER2 onkogeni birçok kanserin patogenezinde rol oynamaktadır. Bununla birlikte PTEN ve HER2 genindeki polimorfizlerin artan solid kanser riski ile ilişkili olduğu da bildirilmiştir. Bu çalışmada, kolorektal kanser riski ile PTEN ve HER2 polimorfizmi arasında bir ilişki olup olmadığı araştırılmıştır. Metod Bu çalışma, 2009-2010 yılları arasında İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’na tedavi amaçlı başvuran kolorektal kanserli hastaların (n=101) ve sağlıklı kontrollerin (n=244) periferik venöz kan örneklerinde yapılmıştır. Bu örneklerde DNA izolasyonunu takiben polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ve restriksiyon enzimi ile oluşan fragmanların uzunluk polimorfizmi (RFLP) yöntemleri ile PTEN IVS4 ve HER2 Ile655Val polimorfizmleri belirlenmiştir. Sonuçların istatistiksel anlamlılığı, c2 ve lojistik regresyon analizleri (SPSS 13.0) ile ve haplotiplerin birlikteliğinin anlamlılığı da (haploview programı) kullanılarak hesaplanmıştır. Bulgu Çalışmamızda, kolorektal kanser riski ile PTEN IVS 4 -/polimorfizminin ilişkili olduğu (p<0.05), HER2 Ile655Val polimorfizmi açısından da anlamlı bir ilişki olmadığı (p>0.05) bulunmuştur. Ayrıca, PTEN IVS 4 -/- polimorfizminin lenf nodu tutulumu ile korelasyon gösterdiği (p=0.013) saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç Sonuçlarımız kolorektal kanser riskinin PTEN IVS4 -/- polimorfizmi ile ilişkili, lenf nodu tutulumunun da PTEN IVS4 -/- genotipinde sık olduğunu desteklemektedir. 72 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS7 Rektum Kanserinde Preoperatif Radyoterapinin Güvenilirliği: Retrospektif Bir Analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Selahattin Vural, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Metin Kement, Osman Civil, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş T3-4 ve/veya nod pozitif hastalarda RT lokal rekürrensi azaltmaktadır. Bu çalışmanın amacı preoperatif RT’nin peroperatif değişkenler v komplikasyonlar üzerine etkisini ortaya koymaktır. Metod Bilgi girişi prospektif olarak yapılan veri tabanından 20002011 yılları arasında rektum kanseri nedeni ile opere edilen hastalar retrospektif olarak şu değişkenler açısından derlendi: Demografi, tümöre ve ameliyata ait veriler ve ameliyat sonrası komplikasyonlar. Hastalar preoperatif RT alanlar ve almayanlar olarak iki gruba ayrılarak kıyaslandı. Bulgu 221 hasta (136[%61,5] erkek, ortalama yaş 58,6±13,8) çalışmaya alındı. Preoperatif RT alanlar (n=155, %70,1) almayanlara (n=66, %29,9) göre daha gençti (56,8±14,5 vs 63,0±11,9, p=0,001). Tümör evreleri benzerdi. RT almayanlarda tümör dentate çizgiye daha uzaktı (7,7±4,3 cm vs 4,5±3,3 cm; p=0,000). Dolayısıyla bu olgularda sfinkter koruyucu operasyon daha sık uygulanılmıştı (n=99[%63,8] vs. n=55[%83,3] ; p=0,004) ve distal sınır daha uzaktı (3,5±2,4 cm vs. 4,9±2,9 cm, p=0,000). Ancak lateral sınır pozitifliği (5[%3,3] vs 0[%0], p=0.058) benzerdi. Ameliyata ait değişkenler irdelendiğinde laparoskopik tekniğin kullanımı (97[%62,6] vs 36[%54,5], p=0,264), açığa geçiş (15[%15,5] vs 4[%11,1], p=0,524), operasyon süresi (227,3±55,9 dk vs 230,3±74,6 dk, p=0,753), peroperatif kanama (275[aralık:0-4000] cc vs. 250[aralık:5-2000], p=0,929), peroperatif transfüzyon (0 [aralık:0-5] cc vs 0 [aralık:0-7] cc, p=0,369), postoperatif transfüzyon (0 [aralık:0-12] Ü vs. 0 [aralık:0-4] Ü; p=0,051) verileri benzerdi. RT alan ve almayan hastalarda görülen komplikasyonlar (45[%29,2] vs19[%29,2], p=0,968) özellikle anastomoz kaçağı (9[%5,8] vs 7[%10,8], p=0,553), anastomoz kaçağı nedeni ile reoperasyon (4[%2,6] vs. 2[%3,1], p=0,999), kanama nedeni ile reoperasyon (1[%0,6] vs n=0[%0], p=0,999) ve 30-günlük mortalite (8[%5,2] vs 4[%6,1], p=0,751) açılarından bir farklılık yoktu. Hastanede kalış süreleri de (9,2±7,3 gün vs 9,9±8,1 gün, p=0,484) benzerdi. Tartışma ve Sonuç Sunulan seride preoperatif RT daha distalde yer alan tümörler 73 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya için uygulandığından bu olgularda sfinkter koruyucu ameliyat oranları azalmaktadır. Ancak gerek ameliyat sırasında ve gerekse sonrasındaki komplikasyonlar RT alanlarda almayanlara göre artmamaktadır. Bu nedenle rektum kanserli hastalarda preoperatif RT uygulaması güvenilir olabilir. 74 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS8 Kolorektal Cerrahiden Sonra Yetersiz Lenf Nodu Çıkarılmasından Kim Sorumlu? Cerrah mı, Patolog mu? Hüseyin Sinan1, Sezai Demirbaş1, Nail Ersöz1, İsmail Hakkı Özerhan1, Gökhan Yağcı1, Mesut Akyol2, Sadettin Çetiner1 1 GATA Genel Cerrahi AD 2 GATA Biyoistatistik AD Giriş Kolorektal kanserli hastaların sağ kalımını etkileyen pek çok faktör tanımlanmıştır. En önemli prognostik faktör lenf nodu tutulumudur. NCCN (National Comprehensive Cancer Network), doğru evreleme ve tedavi planı için, en az 12 lenf nodu (LN12) çıkarılması gerekliliğini ifade etmiştir. Cerrah ve patolog çıkarılan lenf nodu sayısını etkilemektedir. Metod GATA’da Ocak 2004 ve Ocak 2010 arasında kolorektal kanser tanısı konulan ve hemen sonrasında ameliyat edilen tüm hastaları geriye dönük olarak inceledik. LN12 ve bağımsız değişkenler olan tümör büyüklüğü, lenf nodu tutulumu, metastaz, yaş, cinsiyet, cerrah, patolog, çıkarılan spesimen uzunluğu, tümör evresi ve lokalizasyon arasındaki ilintiyi irdeledik. İstatistiki analizler için Shapiro-Wilk testi, interquartile range, Mann-Whitney testi, Kikare ve Ki-kare muhtemel oran testleri ile Kruskal-Wallis nonparametrik varyans analizi kullanıldı. Bulgu Toplam 223 hastayı çalışmamıza dahil ettik, bunların 134’ü kolon, 89’u rektum kanseriydi. Yaş, cinsiyet, kanser türü, postoperatif tümör büyüklüğü, 4’ten fazla metastatik lenf nodu ve LN12 yönünden istatistiksel anlamlılık yoktu (p>0.05). Ancak cerrah ve LN12, cerrahın operasyon sayısı ve LN12 (p < 0.001), patolog ve LN12 arasında istatistiksel olarak anlamlılık mevcuttu (p = 0.049). Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanserli hastaların ameliyat sonrasında evrelemesinin ve adjuvan kemoterapi planlamasının doğru olarak yapılabilmesi için, yeterli sayıda lenf nodu çıkarılması çok önemlidir. Optimal sonuç alınabilmesi için, cerrahlar ve patologlar arasında multidisipliner iş birliği yapılması, hasta açısından hayati önem taşımaktadır. 75 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS9 Rektum Kanserinde Ekstralevator Abdominoperineal Rezeksiyon Tekniğinin Onkolojik Sonuçları Gürel Neşşar, Akif Türkoğlu, Ali Sürmeli, Orhan Elbir, Ali Eba Demirbağ Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği . Giriş Rektum kanseri nedeniyle ekstralevator teknikle abdominoperineal rezeksiyon (APR) yapılan hastaların radyal margin pozitifliği, lokal nüks ve hastalıksız yaşam süreleri bildirilmiştir. Metod Kasım 2008-Nisan 2010 yılları arasında 19 hastaya ekstralevator APR yapıldı. Hastalarla ilgili bilgiler rektum kanseri bilgi bankasına girildi ve bu hastalar prospektif olarak takip edildi. Bulgu Ortalama takip süresi 17,1 ± 7,0 ay, lokal nüks ‰5, 1 yıllık hastalıksız sağ kalım oranı ‰87,5 ve 2 yıllık ‰60 oldu. Radyal cerrahi sınır bir hastada (‰5)pozitif (lokal nüks gelişen hasta) idi. 30 günlük hastane mortalitesi olmadı ancak morbidite %21 olarak gerçekleşti. Bir hasta adjuvan kemoterapi sırasında olmak üzere 4 hasta (‰21) izlemde kaybedildi. Hastaların 11’i erkek (‰58), yaşları median 61 (32-85 arası) idi. Hastalardan 7 tanesi (‰36,8) neoadjuvan kemoradyoterapi aldı. İki hasta Evre 1 (‰10,5), 8 hasta Evre 2 (‰42) ve 9 hasta Evre 3 (‰57,5) idi. Tartışma ve Sonuç Sonuçlarımız rektum kanserinde ekstralevator teknikle yapılan rezeksiyonun, klasik teknik kadar güvenle yapılabileceğini ortaya koymaktadır. Ancak onkolojik sonuçlarının daha iyi yorumlanabilmesi ve klasik teknikle karşılaştırma yapılabilmesi için hasta sayısının artmasına ihtiyaç vardır. 76 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS10 Rektum Kanserinde Neoadjuvan Tedavi Sonrasında Gelişen Patolojik Tam Yanıtlı Olguların Takip Sonuçları İlker Özgür, Enver Kunduz, Burak İlhan, Emre Balık, Gülçin Yeğen, Mine Güllüoğlu, Esra Sağlam, Yersu Kapran, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Ali Akyüz, Dursun Buğra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş 2002 yılından itibaren neoadjuvan tedavi evre II ve evre III hastalıkta standart olarak uygulanmaktadır. Bu çalışmamızda neoadjuvan tedavi sonrasında cerrahi tedavi uygulanan ve patolojik sonucu tam regresyon olarak sonuçlanan hastalarının sonuçlarının değerlendirilmesi planlanmıştır. Metod Nisan 2002 ile Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı kolorektal kanser veri tabanı demografik veriler, patolojik ve onkolojik sonuçlar retrospektif olarak SPSS 16 ortamında yapılan testlerle değerlendirilmiştir. Bulgu Çalışmaya dahil edilen toplam 775 rektum kanseri olgusunun 451’ine (%58) neoadjuvan tedavi uygulanmıştır. Neoadjuvan tedavi sonrası cerrahi tedavi uygulanan orta ve distal yerleşimli 389 olgunun 73’ünde (%18.7) patolojik tam yanıt saptanmıştır. Tam yanıt alınan olguların demografik (cinsiyet, yaş) verilerinde ve tümör lokalizasyonlarında bir fark saptanamamıştır (p:0.065). Tam yanıt alınan olguların %30’u (n:22) açık, %70’i (n:51) laparoskopik teknik ile ameliyat edilmiştir. Tam yanıt alınan olguların %72.6’sına (n: 53) sfinkter koruyucu cerrahi uygulandı. Olguların sadece 5’inde (%6.8) metastatik lenf nodu saptanmıştır. Ortanca 29 ay takip süresince olguların sadece 2’sinde (%2.73) lokal nüks gelişirken 5’inde ( %6.8) sistemik hastalık gelişmiştir. Hastalıksız sağ kalım % 90.4 oranında olup, genel sağ kalım %93.2 dir. Tartışma ve Sonuç Cerrahi tedavi sonrasında patolojik tam yanıt saptanan olguların erken dönem onkolojik sonuçları ümit verici olup, kesin kanıya varılabilmesi için daha uzun takip süresine ihtiyaç vardır. 77 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS11 Kolonoskopi İçin Sedasyon Uygulamalarında Meperidin-Midazolam ve Fentanil-Midazolam Kombinasyonlarının Karşılaştırılması: Prospektif, Randomize Çalışma Sezai Leventoğlu, A. Mert Atak, Tugan Tezcaner, B. Bülent Menteş, Ahmet Karamercan, Hülya Acarlar, Bülent Aytaç Gazi Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Bu prospektif, randomize çalışmada amaç, midazolamın meperidin ya da fentanil ile kombine edilmesiyle oluşan sedasyon uygulamalarının güvenilirliğinin ve etkinliğinin karşılaştırılmasıdır. Metod Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, endoskopi-proktoloji ünitesinde, Ocak 2010–Ocak 2011 tarihleri arasında ayaktan elektif olarak aynı endoskopist tarafından kolonoskopi yapılan 158 ardışık hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar randomize edilerek midazolam ile yapılan sedasyona ek olarak meperidin veya fentanil kullanımına göre 2 gruba ayrıldı. Hastaların tümüne midazolam 0.05 mg/kg kullanılırken başlangıç dozu olarak meperidin 25 mg veya fentanil 0.05 mg kullanıldı. Yapılan işlem başarısı (çekum entübasyonu), ek girişim (biopsi, cold ya da snare polipektomi), total işlem süresi, komplikasyonlar ve ayılma süreleri kaydedildi. İşlem sırasındaki ağrı VAS skoru (0-100mm) kullanılarak değerlendirildi. Kullanılan analjezik dozları ve ek doz ihtiyacı kayıt altına alındı. Bulgu Çalışmaya dahil edilen hastaların %34.8’i kadın ve ortalama yaş 58±13.1 idi. Her iki grupta işleme veya sedasyona bağlı komplikasyon ve mortalite saptanmadı. Çekum entübasyonu 146 (%92.4) hastada başarı ile sağlandı. Hastaların %41.1’ine ek girişim uygulandı. Her iki grup arasında işlem süresi, çekum entübasyonu açısından anlamlı fark saptanmadı (sırasıyla; p=0.07, p=0.30). Önceden kolonoskopi uygulanmış olması ve kolonoskopi esnasında ek girişim yapılması VAS skorunu anlamlı olarak etkilemediği gözlemlendi (sırasıyla; p=0.19, p=0.65). Meperidin grubunda VAS skoru 29.6±15.8, fentanil grubunda 30.9±19.1 olarak saptanırken, ayılma süreleri sırasıyla 7.3±1.8dk, 8.4±4.5 dk olarak tespit edildi (sırasıyla; p=0.64, p=0.057). Tartışma ve Sonuç Midazolam ile birlikte fentanil veya meperidin kombinasyonu güvenli ve etkilidir. Her iki kombinasyonun benzer sonuçları ile ayaktan kolonoskopi uygulamalarında endoskopist tarafından başarı ile kullanılabilir. 78 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS12 Alt Gastrointestinal Sistem Endoskopilerinde Kolon Delinmeleri: 7111 Olguluk Serinin Sonuçları İnanç Şamil Sarıca, Ali Akyüz, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Türker Bulut, Sümer Yamaner, Emre Balık, Evrim Yılmaz, Emel Canbay, Dursun Buğra İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Giriş Bu çalışmada, alt gastrointestinal sistem (GİS) endoskopileri sırasında ve sonrasında ortaya çıkan delinmelerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Endoskopi Ünitesinde, Ocak 2005 - Aralık 2010 tarihleri arasındaki 6 yıllık sürede alt GİS endoskopileri sırasında ve sonrasında oluşan iyatrojenik kolon delinmeleri ve yapılanlara ait veriler retrospektif olarak arşiv çalışması ile değerlendirildi. Bulgu Altı yıllık süreçte, toplam 7111 alt GİS endoskopisi yapıldı. Alt GİS endoskopisi yapılan 7111 hastanın 7’sinde (%0.1) kalın bağırsak delinmesi meydana gelmiştir. Tanısal amaçlı yapılan alt GİS endoskopilerinde, 1462 (%20.5) hastada polip, 336 (%4.7) hastada kolon-rektum kanseri, 232 (%3.2) hastada inflamatuvar bağırsak hastalığı, ve 5081 (%71.5) hastada normal endoskopik bulgular saptandı. Tedavi amaçlı yapılan endoskopilerde, 1462 (%20.5) hastaya polipektomi, 142 (% 2) hastaya buji dilatasyon ve endoskopik stent 25 (% 0.3) endoskopik stent hastaya uygulandı. Bu hastaların 7’sinde (% 0.1) inen kolonda delinme oluşmuştur. Bu olguların ikisinde malignite, üçünde inflamatuvar barsak hastalığı, ikisinde de divertikül mevcuttu. Delinmelerden 3’ü anterior rezeksiyon anastomoz ile, 4’ü primer kapama ile onarıldı. Tartışma ve Sonuç İyatrojenik alt GIS endoskopi delinmeleri nadir ancak ciddi komplikasyonlardır. Sol kolon ve sigmoid kolon delinme açısında risk altındadır. Delinme meydana gelmesi olasılığı yüksek olan geniş polipektomi yapılan olgular, işlem sırasında ciddi karın ağrısı tarif eden hastalar, endoskopiyi takiben akut karın düşündürecek belirti ve bulgular gelişenler yakın takibe alınmalıdır. Gerekli fizik muayene ve radyolojik incelemeleri takiben delinme düşünülen olgular zaman geçirilmeksizin açık ya da laparoskopik cerrahi ile tedavi edilmelidir. 79 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS13 17.000 Olguluk Serinin Analizi Ve Bu İşlemlerde Endoskopik Olarak Çıkarılamayan Düşünülen Poliplerin Değerlendirilmesi Burak İlhan, Enver Kunduz, Emre Balık, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Necmettin Sökücü, Sümer Yamaner İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Giriş İstanbul Tıp Fakültesi Cerrahi Endoskopi Ünitesinde 1996 -2009 döneminde gerçekleştirilen alt gastrointestinal sistem endoskopisi uygulanan ve bu işlemlerde endoskopik olarak çıkarılamayacağı düşünülen poliplerin histopatolojik olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Metod 1996-2009 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Cerrahi Endoskopi Ünitesinin prospektif olarak oluşturulan veri bankası kullanılarak kolonoskopik polipektomi amaçlanan fakat endoskopik olarak çıkarılmayacağı düşünülen polip bulunan hastaların demografik bilgileri, polip yerleşim bölgeleri, işlem sonuçları, polipektomi uygulanan poliplerinin patolojik verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgu İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Endoskopi Ünitesi’nde 1996-2009 yılları arasında uygulanmış 16996 alt gastrointestinal sistem endoskopisinde saptanan 3875 polip vakası incelemeye alınmıştır. Endoskopik olarak çıkarılamayan 74 vaka malignite ile ilişkileri açısından incelemeye alınmıştır. Bu 74 vakanın 44’ü erkek,30’u kadın idi. Erkeklerde ortalama yaş 62.29(31-80), kadınlarda ortalama yaş 62.4(44-81) idi. Vakaların yaş dekatlarına göre dağılımında ise hem erkek hem de kadın hastalarda 6,7 ve 8. dekatlarda polip görülme sıklığının belirgin olarak arttığı gözlendi. Vakalarda en sık hekime başvuru şikayeti rektal kanama idi 29(%39). Endoskopik olarak çıkarılmayan poliplerde polip boyutları, endoskopik olarak çıkarılabilen poliplere göre daha büyüktü. Ortalama polip boyutu 37.73mm (10mm.-100mm). Tartışma ve Sonuç Kolon polipleri total polipektomi ile çoğu zaman sonlanabilmektedir. Vakalarımızın 5’inde (%8) cerrahi girişim öncesinde histopatolojik incelemede displazi bulunmamasına rağmen cerrahi girişim sonrasındaki incelemesinde ise malignite saptanmıştır. istatistiksel olarak sadece histopatolojik incelemede displazi bulunması ile cerrahi girişim sonrasında malignite saptanması arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur(p=0.04). Bu 80 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya bulgular endoskopik olarak çıkarılamayan poliplerde boyut ve polipin lokalizasyonu göz ardı edilerek cerrahi girişim öncesinde biyopsi alınmasının gerekli olmadığı ortaya koymuştur. Endoskopik olarak çıkarılamayan polip varlığında yerleşim yeri uygun ise lokal girşimlerin yapılabileceği , aksi takdirde radikal cerrahi girişimlerin uygulanması gerektiği görülmüştür. Yaş dekatları <50 Tümör yok (n=47) 6(%12.8) Tümör var (n=27) 2(%7.4) 50-59 12(%25.5) 12(%44.4) 60-69 15(%31.9) 3(%11.1) >69 14(%29.8) 10(%37) 47(%100) 27(%100) Lokalizasyon Tümör yok (n=47) Tümör var (n=27) Sağ-transvers 5(%10,6) 4(%14.8) Sol - Sigmoid 16(%34) 13(%48.1) Rektum 26(%55,3) 10(%37,0) Tümör yok (n=47) 11(%23,4) Tümör var (n=27) 7(%25,9) Anterior rezeksiyon 8(%17,0) 5(%18,5) Lokal eksizyon 15(%31,9) 4(%14,8) Sigmoid rezeksiyon 3(%6,4) 5(%18,5) Sağ hemikolektomi 4(%8,5) 4(%14,8) Sol hemikolektomi 4(%8,5) 0 Total kolektomi 2(%4,3) 2(%7,4) Aşağı anterior rezeksiyon Ameliyat sonrası erken dönemde 6 hastada komplikasyon gelişmiştir. Laparoskopi yardımlı ameliyat tekniği uygulanan hiçbir hastada komplikasyon gelişmez iken laparotomi uygulanan hastaların 3’ünde eviserasyon, 2’sinde anastomoz kaçağı gelişmiştir. Karaciğer sirozu tanısı ile takip edilen ve cerrahi uygulanan bir hastada ise erken dönemde özafagus varis kanaması gelişmiştir. 81 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS14 Kolonoskopi Sırasında Rutin Terminal Ileum Entübasyonu Yapılmalı mıdır? Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Rutin kolonoskopi sırasında terminal ileum’un her zaman değerlendirilmesi yararlı bir yöntem olarak kabul edilse de ,klinik değeri konusunda literatür tartışmalıdır. Metod 2004-2011 yılları arasında ŞEAH Hastanesi Cerrahi Endoskopi biriminde yaptığımız terminal ileumu entübe etmediğimiz ve ettiğimiz 5355 kolonoskopiyi geriye dönük olarak taradık.Entübe ettiklerimizdeki bulgularımızı ve etmediklerimizi çağrı göndererek ya da hastene kayıtlarından araştırıp,klinik şikayetleri açısından sorguladık. Bulgu 4844 hastanın hiçbirinde terminal ileum entübasyonu yapmamamıza karşın özellikle İBH düşündürecek bir bulgu nedeniyle geri dönüş olmadığını belirledik.İshal,kan ve sağ alt kadran ağrısı gibi İBH şikayetleri olan 511 (%9,5) hastanın ise terminal ileumu entübe edilmişti.461 hastada sonuçlar normal iken 18 hasta da ileal pataloji saptanmıştı.(Ülsere lezyonlar,Lenfoid hiperplazi,eritematöz mukoza vs.) Bu oran % 3,5 idi.Tüm hastalarımıza oranladığmızda ise terminal ileum patolojisi saptama oranımız % 0.33 olarak belirlendi. Tartışma ve Sonuç Kolonoskopi sırasında rutin termianal ileum entübasyonu İBH düşünderecek klinik semptomları olmayan hastalarda gerekli olmasa da ,karar endoskopiyi yapan cerraha bırakılmadılır.Kesin bir çıkarım için daha fazla araştırmaya gerek vardır. 82 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SS15 Bir Üniversite Hastanesindeki Alt Gastrointestinal Sistem Endoskopik İncelemelerinin Analizi Fahrettin Acar, Hüseyin Yılmaz, Hüsnü Alptekin, M. Ertuğrul Kafalı, Mustafa Şahin Selçuk Üniversitesi, Selçuklu Tıp Fakültsi, Genel Cerrahi AD Giriş Endoskopik incelemeler, kolorektal adenom ve karsinomların erken tanısı ile kolorektal kanser insidansını ve mortalitesini azaltmada büyük potansiyele sahiptirler. Kolonoskopi kolorektal patolojileri saptamada altın standart yöntemdir. Sigmoidoskopi tam barsak hazırlığı gerektirmemesi, daha az komplikasyon riski, daha ucuz, daha hızlı bir yöntem olmasıyla özellikle sol kolon hastalıklarında ve rektum patolojilerinde tercih edilmektedir. Kolonoskopi ve sigmoidoskopi yapılan hastalarda elde edilen sonuçların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Endoskopi ünitesinde 2010 yıllında ayaktan ve yatan hastalara yapılan tüm alt gastrointestinal sistem endoskopilerinin hasta dosyaları ve patoloji sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgu 392 hastanın 287’sine (%73.2) kolonoskopi 105’ine (%26.7) fleksible sigmoidoskopi yapılmıştır. Hastalar›n %54.6’sı erkek, %45,4’ü kadın idi. Kolonoskopi yapılan hastaların yaş ortalaması 57.4 ±16.65 (17-92) yıl, sigmoidoskopi yapılan hastaların yaş ortalaması 44.6±15.53 (18-86) yıl olarak bulundu. Normal bulgular kolonoskopi yapılanların %74.6’sında, sigmoidoskopi yapılanların %83.5’inde saptandı. Kolonoskopi planlanan hastaların %84’ünde çekuma ulaşıldı. Benign endoskopik bulgular kolonoskopi yapılanların % 8.8’inde, sigmoidoskopi yapılan hastaların %3.7’sinde saptanmıştır. Polip kolonoskopi yapılan hastaların 27 (%9.4)’inde, sigmoidoskopi yapılan hastaların 9’unda (%8.5) saptanmıştır. Kolorektal kanser kolonoskopi hastalarının 21’inde (%7.3), sigmoidoskopi hastalarının 5’inde (%4.7) saptandı. Tartışma ve Sonuç Cerrahi endoskopi ünitemizde aynı dönem içinde kolonoskopi sigmoidoskopiye göre daha fazla yapılmaktadır. Her iki yöntemde de hastaların büyük çoğunluğunda endoskopik olarak normal alt gastrointestinal bulguları mevcut olmasına rağmen son basamak tedavide refere edilen hastalardan dolayı malignite oranlarımız yüksek görünmektedir. 83 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 84 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER 85 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 86 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S1 Yardımcı Sağlık Çalışanlarının Kolorektal Kanserler Hakkındaki Bilgi ve Farkındalık Düzeyleri Onur Hoca1, Oskay Kaya2, Hakan Kulaçoğlu2 1 S.B. Ankara Şereflikoçhisar Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği 2 S.B. Dışkapı Yıldırım Beyazıt E.A.H. 4. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolorektal kanserler ülkemizdeki son verilere göre kadınlarda en sık ikinci, erkeklerde de dördüncü kanser türü olup sıklığı artış göstermektedir. Endoskopi ünitelerinin ve yapan hekimlerin sayısının artması gelecekte tanı sıklığının daha da artması sonucunu çıkarabilir. Bu çalışmada yardımcı sağlık personelinin kolorektal kanserler hakkındaki bilgi ve farkındalık düzeylerinin ne düzeyde olduğu ölçülmeye çalışıldı. Metod Bu çalışma, ikinci basamak bir sağlık kuruluşunun genel servis, ameliyathane, acil servis, endoskopi ünitesi ve üçüncü basamak bir sağlık kuruluşunun genel cerrahi servis ve ameliyathane bölümlerinde çalışan hemşire, anestezi teknisyeni, servis çalışanı ve ameliyathane çalışanı ünvanlarını taşıyan yardımcı sağlık çalışanı ile yapılmıştır. Çalışma kapsamına alınan sağlık çalışanları kolorektal kanserli hastaların, hastalıklarının herhangi bir sürecinde aktif olarak çalışıyor olanlardan seçilmiştir. Çalışmada katılımcılara kolorektal kanserlerin; ne olduğu, görülme sıklığı, belirtileri, tanı-erken tanı yöntemleri, öncü lezyonları, tarama yöntemleri ve genel bilgilerini sorgulayan 10 soruluk bir anket çalışması yapıldı ve verilen yanıtlar veri olarak kabul edildi. Çalışma 25 ikinci basamak ve 75 üçüncü basamak yardımcı sağlık çalışanı, toplam 100 kişiyi içermektedir. Bulgu Çalışmada yardımcı sağlık çalışanlarının kolorektal kanserlerin; ne olduğu, görülme sıklığı, genel belirtileri ve korunma konusunda tatmin edici bir bilgi ve farkındalık düzeyine sahip oldukları ortaya çıktı (sayılan parametrelerde en az % 72 doğru cevap). Ancak azımsanmayacak bir oranda da kolorektal kanserlerin erken tanısı, öncü lezyonları, ailesel kalıtılan kolorektal kanserlerin önlenmesi ve profilaktik kolektomi konusunda ise yetersiz/yanlış bilgiye sahip oldukları anlaşıldı. % 28 oranında hemoroidal hastalığın, kolorektal kanserlerin öncü lezyonu olarak bilindiği, % 55 oranında erken tanı ve tarama konusunda neler yapıldığının bilinmediği ve %29 oranında da kolon polipleri ve kolorektal kanserler arasında bir ilgi olduğunun bilinmediği sonucu ortaya çıktı. Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanserler için genel bilinçlilik düzeylerinin artmaya ve tarama testlerinin yaygınlaşmaya başladığı günümüzde bu artışlarda olumlu katkı yapacak olan tüm sağlık çalışanlarının eğitimine önem verilmeli, yanlış/eksik bilgileri giderilmeli ve bu çalışanların çevrelerine de bu eğitimin sonuçlarını aktarması sağlanmalıdır. 87 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S2 Rektum Kanserli Olguların Tedavi ve Sonuçlarının Retrospektif Analizi Yücel Özsoy1, Mümtaz Kahya1, M. Celalettin Keleş1, Erdem Nalbant1, Neşe Taşoluk1, Cağatay Gürkök1, İsmail Ferhat1, Mustafa Özsoy1, Olcay Ak Nalbant2, Ayla Yücetürk2, Safiye Vural2, Bengü Günay Yardım2, Murtaza Parvizi3, Sevil Güler Yıldırım3, Demet Özcan4, Beyhan Cengiz Özyurt5 Manisa Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Manisa Devlet Hastanesi Patoloji Laboratuarı 3 Manisa Devlet Hastanesi Radyasyon Onkoloji Kliniği 4 Manisa Devlet Hastanesi Radyoloji Kliniği 5 C.B.Ü. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD 1 2 Giriş Kolorektal kanser insidansı Türkiye’de geniş bir coğrafi dağılım göstermektedir. Bir çok hasta ileri evrelerde saptanabilmekte ve çoğu zaman tek tip tedavi ile takip edilmektedir. Bu konuda kliniğimizin yaklaşımını ortaya koymak amacıyla, 2005-2009 yılları arasında Cerrahi kliniğimizde kolorektal kanser tedavi protokolüne alınmış rektum kanserli 40 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı ve hastaların sağ kalım ve nüks paterni analiz edildi. Metod 2005-2009 yılları arasında tedavi edilen 40 rektum kanserli hasta retrospektif olarak incelendi. Elektif opere edilen hastalarda preoperatif tarama olarak; batın BT(bilgisayarlı tomografi) ve pelvik MR(manyetik rezonans) yapıldı. Onkolojik cerrahi prensiplere göre ekip halinde aynı teknikle göbek altı median kesiden operasyon uygulandı. Olgulardan dördüne anastomozu korumak amacıyla ileostomi, 2 hastaya da diversiyon kolostomi yapıldı. Üç hastaya ileus ve bir hastaya ülseratif kolit zemininde adenokarsinoma bağlı rektal kanama nedeniyle acil cerrahi uygulandı. Acil opere edilen 2 hastada tümör rezeksiyonu ve Hartman kolostomi yapıldı. Kolostomi kemoradyoterapiden sonra kapatıldı. Anastomozlar stapler ile yapıldı. Hastalara postoperatif ardışık kemoradyoterapi uygulandı. Bulgu Hastalardan 23’ü(%57.5) erkek, 17’si(%42.5) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 65.2(41-82) idi . Hastaların en sık şikayeti dışkılama alışkanlığında değişiklik ve rektal kanamaydı (Tablo-1). CEA ve CA 19-9 düzeyleri 18 hastada yüksek bulundu. Rijit rektoskopide tümör; 17(%42.5) hastada üst 1/3 rektum, 13 (%32.5) hastada orta 1/3 rektum ve 10(%25) hastada alt 1/3 rektum yerleşimliydi. Olgulardan 31’ine Low anterior rezeksiyon, 5’ine abdomino perineal rezeksiyon, 2’sine anterior rezeksiyon, 1’ine familial 88 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya adenomatöz polipozis (FAP) nedeniyle total kolektomi ve ileal poş anal anastomoz, 1’ine de palyatif amaçlı kolostomi uygulandı. Hastaların 38(%95)’inin histopatolojik tanısı adenokarsinomdu. Bir hastada primer rektal malign melanom, bir hastada da malign karsinoid tümör görüldü. Hastaların evrelemesi şöyleydi: 4’ü(%10) evre I, 16’sı(%40) evre II, 18’i(%45) evre III ve 2’si(%5) evre IV’tü(Tablo-2). Ortalama takip süresi 35.25 aydı (6-60 ay). Preoperatif dönemde BT’de bir hastada karaciğer metastazı ve bir hastada da üreter invazyonu saptandı ve rezeke edildi. Postoperatif erken dönemde anastomoz yapılan 34 hastanın 3’ünde anastomoz kaçağı(%8) görüldü. 2(%5) hasta sepsis nedeniyle kaybedildi. Bir hasta diversiyon kolostomi yapıldı ve iyileşti. Uzun dönem takiplerinde 2 hastada enterokütan fistül(%5), bir hastada rektovajinal fistül(%2.5), 3 hastada insizyonel herni(%7.5) saptandı(Tablo-3). Takiplerde üç hastada karaciğer metastazı ve bir hastada kemik metastazları saptandı. Metastaz gelişen hastalar evre 3 hastalardı. Pelvik radyoterapi uygulanan evre II ve III olgularda lokal nüks sırasıyla 2/16(%12) ve 2/18(%11) idi. Uzak metastaz oranı %14.2(5 hastada) idi. 4 hasta(%10) uzak organ metastazlarına bağlı olarak kaybedildi. Median sağ kalım süresi 26 aydır. Diferansiyasyon derecesine göre sağ kalım oranları; İyi diferansiye tümörlerde median sağ kalım 24.7 ay, orta derece diferansiye tümörlerde 20.7 ay, az diferansiye tümörlerde 23 ay olarak hesaplandı. İstatistiksel anlamlı fark saptanmadı. Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanserler gastrointestinal sistemin en sık karşılaşılan tümörlerindendir. Erkeklerde görülme sıklığı biraz daha fazla olmasına rağmen cinsiyet ayrımı yapmaz. En sık 5. dekatta pik yapar(1). Serimizi oluşturan 23’ü erkek 17’si bayan olguların, yaş ortalaması 65.2 idi. Kolorektal kanserlerin prognozu tam ve doğru bir sınıflamaya bağlıdır. Damarların orjinde bağlanması, genişletilmiş lenfadenektomi, total mezorektal eksizyon tedavide dikkat edilmesi gereken ve prognoza olumlu etkileri gösterilmiş uygulamalardır(2). Serimizde anastomoz kaçağı oranı %8’dir. Kasperk yaptığı çalışmada 98 hastanın 18’inde anastomoz kaçağı tespit edilmiş ve hastaların 2’si bu yüzden ölmüştür. Yapılan çalışmalarda, anastomoz ayrılması için bağımsız risk faktörü olarak sadece sigara içimi gösterilmiş olup, bunun dışındaki diğer parametrelerle (protektif stoma, cerrahın deneyimi, tümör evresi, radyoterapi veya kan transfüzyonu ihtiyacı) anlamlı birliktelik bulunmamıştır(3). Hastaların ortalama 35 aylık takibi sonucunda bir hastada nüks ve bir hastada metakron tümör görülmüştür. Cerrahi kür oranımız %37 olup, sonuçlarımız, rektum kanserinde postoperatif adjuvant radyoterapi uygulanan diğer benzer serilerle uyumludur. 89 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S3 Rektum Kanserli Hastalarda Fast Track Cerrahi Uygulaması Coşkun Çakır2, İsmail Okan1, Gökhan Çipe2, Süleyman Bozkurt2, Fatma Yeşim Abut3, Adem Akçakaya1, Mustafa Şahin1, Mahmut Müslümanoğlu2 1 Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı 3 Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Giriş Rektum kanseri günümüzde kanserle ilişkili ölümlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Rektum kanserinin cerrahi tedavisinde birçok merkezde halen geleneksel cerrahi yöntemler (GC) uygulanmaktadır. Fast Track Cerrahi (FC) fikri, son yıllarda cerrahiye bağlı mortalite ve morbidite oranlarını arttırmaksızın hastaların nasıl daha hızlı ve ekonomik bir şekilde tedavi edilebileceği arayışının bir sonucu olarak ortaya konmuştur. FC yöntemi preoperatif hasta eğitimi, epidural anestezi kullanımı, postoperatif dönemde erken enteral beslenme, erken mobilizasyon, bulantı-kusma profilaksisi ve solunum fizyoterapisi bileşenlerinden oluşmaktadır. Bu çalışmamızın amacı, rektum kanserli hastalarda, 2006 yılından beri kliniğimizde uyguladığımız FC yönteminin sonuçlarını tartışmaktır. Metod Ocak 2006 ile Aralık 2009 tarihleri arasında kliniğimizde toplam 46 rektum kanserli ardışık hasta FC yöntemi ile tedavi edilmiştir (FC grubu) ve bu grubun bilgileri prospektif olarak derlenmiştir. Ocak 2004 ile Aralık 2005 tarihleri arasında geleneksel cerrahi yöntemiyle tedavi edilen 29 ardışık rektum kanserli hastanın (GC grubu) bilgileri retrospektif olarak derlenmiştir. Bu iki hasta grubu postoperatif morbidite, mortalite ve hastanede yatış süreleri açısından karşılaştırılmıştır. Bulgu GC grubunda morbidite %42,3 ve FC grubunda %32,6 ve mortalite oranları GC grubunda %10,3 olup FC grubunda mortalite saptanmamıştır. FC grubunda mortalite ve morbidite oransal olarak düşük bulunmasına karşın bu durum istatistiksel açıdan anlam ifade etmemektedir (p=0,45 ve p=0,054). Hastanede yatış süresi GC grubunda ortalama 10,5 gün ve FC grubunda ortalama 7,3 gün olarak tespit edilmiştir. Her iki grup arasındaki bu fark istatistiksel açıdan anlamlıdır (p=0,009). Tartışma ve Sonuç Fast Track Cerrahi yönteminde temel amaç hasta güvenliğini riske atmadan yatışla taburculuk arasındaki süreyi kısaltmaktır. 90 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Burada ikincil olarak istenen bir diğer sonuç da harcanan zamanın ve ekonomik maliyetin azalmasıdır. Son yıllarda yapılan birçok klinik çalışmada Fast Track Cerrahinin hastaların %85’inden daha fazlası tarafından tolere edilebildiği, epidural anestezi ve erken enteral beslenmenin barsak fonksiyonlarının daha erken normale dönmesine katkıda bulunduğu bildirilmektedir. Sonuç olarak kliniğimizde uyguladığımız Fast Track Cerrahi yönteminin rektum kanseri cerrahisinde mortalite ve morbiditeyi arttırmaksızın hastanede yatış süresini kısalttığını söyleyebiliriz. 91 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S4 Rektum Kanseri Cerrahisinde Saptırıcı Stoma Uygulamaları: 6 Senelik Cerrahpaşa Deneyimleri Fahri Gökçal, Engin Hatipoğlu, Murat Şendur, Süphan Ertürk, Serdar Yüceyar İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Günümüzde rektum kanseri cerrahisi sonrası yapılan anastomozlar için geçici saptırıcı stoma açılması gereğinin yanısıra, lup ileostomi veya lup kolostominin seçilmesi konusunda tartışmalar devam etmektedir. Bu amaçla lup ileostominin daha sık olarak tercih edildiği göze çarpmasına karşın lup kolostomi uygulaması da azımsanmayacak oranda kullanılmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde rektum kanseri cerrahisinde peritoneal refleksiyon altı kolorektal veya koloanal anastomozları için saptırıcı stoma uygulamaları incelendi. Metod Ocak 2005 – Aralık 2010 tarihleri arasında rektum kanseri nedeniyle rezeksiyon ve peritoneal refleksiyon altı anastomoz yapılan ve kayıtları incelenen 343 hasta çalışmaya alındı. Bulgu Kadın hasta sayısı 155, erkek hasta sayısı 188 idi. Yaş ortalaması 61 idi. Rezeksiyon 62 hastada laparoskopi, 281 hastada laparotomi ile yapıldı. Üst rektum tümörü nedeniyle 231, orta rektum tümörü nedeniyle 101, orta-alt rektum tümörü nedeniyle 11 hasta ameliyat edildi. Tümör seviyesine göre Low Anterior Rezeksiyon (LAR) 231, Very Low Anterior Rezeksiyon (VLAR) 112 hastaya uygulandı. Anastomoz işleminde 320 hastada sirküler stapler kullanılırken, 23 hastada el ile anastomoz yapıldı. Rezeksiyon işlemiyle aynı seansta lup ileostomi 45 , lup kolostomi 15, tüp çekostomi 7 hastada uygulandı. Saptırıcı stoma LAR’da %8 iken, VLAR’da %41 idi. Neoadjuvan tedavi alan hastalarda saptırıcı stoma uygulanmasının %72’lik oranı dikkati çekmektedir. İlk işlemde saptırıcı stoma uygulanmayan 276 hastanın 26’sında (%9,4) ameliyat sonrası erken dönem takiplerinde anastomoz kaçağı kliniği saptandı. Bu 26 hastanın 8’i konservatif olarak takip edildi. 18 hastanın 12’sine ikinci ameliyatla lup ileostomi, 5’ine lup kolostomi, 1 hastaya da uç kolostomi işlemi yapıldı. Ameliyat sonrası genel erken dönem mortalite %2 (10/343) olarak saptandı. Tartışma ve Sonuç Kliniğimizde rektum kanseri nedeniyle yapılan cerrahi girişimlerde lup ileostominin ve neoadjuvan tedavi yapılan hastalarda da ilk işlemde saptırıcı stoma uygulanmasının tercih edildiği göze çarpmaktadır. 92 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S5 Apendiksin Neoplastik Lezyonları Lütfi Soylu, Uğur Aydın, Sezai Aydın, Fuat Atalay Özel Ankara Güven Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Giriş Apendiksin neoplazmları tüm apendektomi materyallerinin % 0.5-1.1’inde tespit edilirler. Bu neoplazmların yalnızca %0.2-0.4’ü benign tümörlerden olurken yaklaşık olarak %0.50.8’ini malign tümörler oluşturmaktadır. Apendiksin neoplastik lezyonlarının tedavisinde apendektomi genellikle yeterli olurken sağ hemikolektomi gerektiren durumlar da söz konusudur Metod Hastanemiz genelk cerrahide opere olan 3 hasta incelenmiştir. Bulgu Olgu 1: 35 yaşındaki erkek abdominal bilgisayarlı tomografi incelemede apendikste 5x2,5 cm boyutunda apendiks mukoseli ile uyumlu oluşum mevcuttu Patolojik incelemede apendiksin müsinöz kistadenomu tespit edildi. Olgu 2: 67 yaşında erkek abdominal BT incelemede 9x5 cm boyutunda kontraslanmayan kistik-semisolid tümör tepit edildi. Patolojik incelemede apendiks müsinöz kistadenom tespit edildi. Olgu 3: 53 yaşında bayan adominal BT’de çekumda yaklaşık 4 cm çapında tümöral kitle. Patolojik incelemede apendiksin karsinoid tümörü olduğu tespit edildi. Tartışma ve Sonuç Apendiksin primer adenokarsinomlarının sağ hemikolektomi ile tedavi edilmesi gerektiği savunulmaktadır. Sağ hemikolektomi sonrası 5 yıllık survi oranlarının yalnızca apendektomi yapılanlara göre 3-4 kat daha iyi olduğu ve anlamlı derecede yüksek bulunduğu tespit edilmiştir. Karsinoid tümörler, apendiksin en sık görülen, epitelyal kaynaklı, benign veya malign olabilen, tümörüdür. Bu tümörler, GIS endokrin tümörlerinin %55’ini, ince barsak tümörlerinin %13-34’ünü oluştururlar. Apendektomi materyallerinin %2’sinde, nekropsilerin %20’sinde rastlantısal olarak karsinoid tümöre rastlanır. Malign potansiyeli ve metastaz yeteneği, tümörün lokalizasyonu, büyüklüğü, invazyon derinliği ve büyüme paternine bağlıdır. Apendiks karsinoidlerinin %3’ü metastaz yaparken, ileal karsinoidlerde bu oran %35’tir. 1 cm’den küçük olan tümörlerin metastaz riski sıfıra yakın iken, tümör büyüklüğü ≥2 cm olduğunda bu oran %20-85’e çıkmaktadır. Apendiks karsinoid tümörlerinin tedavisinde; apendektominin yeterli tedavi olduğu belirtilmektedir. Tüm vakalarda nüks oranı %2 kadardır. Çapı 1 cm’den küçük ve apendikste sınırlı vakaların tedavisinde apendektomi yeterli iken, çapı 1-2 cm arasındaki tümörlerin tedavisi tartışmalıdır. İki cm’den büyük tümörlerin 93 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya tedavisinde ise sağ hemikolektomi yapılmaktadır. Apendiks neoplastik lezyonlarının preoperatif tanısı ve buna yönelik olarak cerrahi yaklaşım önemlidir. Apendiksin 2 cm den büyük çaplı lezyonlarında apendektomi ile sınırlı rezeksiyonlar yapılırken malign potansiyeli olan lezyonlar göz önünde tutularak cerrahi tedaviye karar verilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz. 94 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S6 Peritonitis Karsinomatozalı Hastaların Tedavisinde Sitoredüktif Cerrahi ile Birlikte Hipertermik İntraperitoneal Kemoterapi Uygulaması Tahsin Çolak1, Ahmet Dağ1, Alper Ata2, Alper Sözütek1, Özgür Türkmenoğlu1, Ali Arıcan2, Hüseyin Abalı3 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji AD 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji AD Giriş Bu çalışmada kliniğimizde peritonitis karsinomatoza nedeniyle sitoredüktif cerrahi ile birlikte hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEC) uygulanan hastaların sonuçlarını değerlendirmek amaçlandı . Metod Kliniğimizde 2007-2010 yılları arasında peritonitis karsinomatoza nedeniyle sitoredüktif cerrahi ile kombine HİPEC uygulanan 13 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların peritoneal kanser indeksi ve sitoredüksiyon oranı Sugarbaker kriterlerine göre değerlendirildi. HİPEC olarak 5 Fluorourasil ve Mitomisin protokolü uygulandı. Hastaların klinik ve histopatolojik verileri, cerrahinin süresi, postoperatif komplikasyonlar, hastanede kalım süresi, morbidite ve ortalama yaşam süreleri değerlendirildi. Bulgu Çalışma grubuna iki erkek ve 11 kadın olmak üzere toplam 13 hasta dahil edildi. Ortalama yaş 52.2 (34-76) idi. Altı over, iki appendiks, üç kolon kaynaklı adenokanserli ve iki malign mezotelyomalı hastaya sitoredüktif cerrahi+ HİPEC uygulandı. Dokuz hastada (% 64.2) komplet sitoredüksiyon (CC 0–1), dört hastada (% 35.8) da debulking cerrahi (CC 2- CC 3) uygulanabildi. Ortalama operasyon süresi 4.2 saatti (3-6 st). Kolon kanserli bir hastamız ve malign mezotelyomalı bir hastamız postoperatif 48. saatte kardiyak ve solunumsal problemler nedeniyle kaybedildi. Postoperatif erken dönemde minör komplikasyon olarak üç hastada plevral effüzyon, iki hastada ise lökopeni ve ateş görüldü. Hastanede kalış süresi ortalama 18.2 gün idi (14-28 gün). Over kanserli dört hastamız, appendiks kanserli bir hastamız ve kolon kanserli bir hastamız halen hastalıksız olarak takip altındadır (1228 ay). Diğer beş hastamız ise 4-19 ay arasında kaybedildiler. Morbidite oranımız % 38 idi. Hastalarımızın ortalama yaşam süresi 13.6 ay idi (0-28 ay). Tartışma ve Sonuç Peritonitis karsinomatozalı ileri evre gastrointestinal ve over kanserli hastalarda başarılı sitoredüksiyon, kabul edilebilir komplikasyon ve mortalite oranlarıyla peritonektomi ile kombine HİPEC uygulamasıyla sağlanabilir. 95 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S7 Sağ Kolon Kanserinde Tek Kesiden Laparoskopik Kolektomi ( SILS Kolektomi): 10 olgu ile İstanbul Tıp Fakültesi Sonuçları Derya Uymaz, Enver Kunduz, İlker Özgür, Emre Balık, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Oktar Asoğlu, Ali Akyüz, Dursun Buğra İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş 2003 yılından itibaren kliniğimizde kolon ve rektum hastalıklarının tedavisinde minimal invaziv teknikler yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmamızda 2010 yılından itibaren tekrar kullanılabilen el aletleri ile yapılan tek kesiden kolektomi sonuçları değerlendirildi. Metod Tek kesiden Endocone( Storz®) trokar ve tekrar kullanılabilen kıvrımlı el aletleriyle ( Storz®) sağ hemikolektomi ameliyatı yapılan hastaların demografik, erken ameliyat sonrası ve patolojik sonuçları ile standart laparoskopi yardımlı sağ hemikolektomi olgularının sonuçları retrospektif olarak İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi veri bankası kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgu Çalışma döneminde toplam 175 olguya minimal invaziv teknikler kullanılarak sağ hemikolektomi ameliyat gerçekleştirilmiştir. Bu olguların 10’u tek kesiden (%5.7), 165’ i ( %94.3) standart laparoskopik teknikler kullanılarak ameliyat edilmiştir. Tek kesiden ameliyat edilen olguların %60’ı erkek, %40 kadın olup ortanca yaş 47 ( 42-55)dir. Tek kesi ve standart laparoskopik teknikle ameliyat edilen hastaların sırasıyla gaz ( 2,2 gün) , gayta( 2,3gün) oral gıda( 1,2 gün) alımı açısından değerlendirildiğinde iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanamamıştır. Kesi uzunluğu tek kesi tekniği ile yapılan olgularda 4 cm iken standart laparoskopi tekniğinde ortanca 7 cm dir. İki grup arasında analjezik ihtiyacı açısından da fark saptanamamıştır. Tek kesi tekniğinde açığa veya standart laparoskopik tekniğe dönüş saptanmamıştır. Ameliyat sonrası erken dönem tüm komplikasyonlar açısından değerlendirildiğinde tek kesiden yapılan grupta oran %2 iken standart teknikte komplikasyon oranı % 16 olarak saptanmıştır. Her iki grup patoloji verilerinin değerlendirilmesi sonucunda; tek kesi- standart laparoskopi ortanca piyes uzunluğu (282 vs 332 mm), diseke edillen ortanca lenf nodu sayısı ise ( 32, 30) olup istatistiksel olarak farklılık saptanamamıştır. Tartışma ve Sonuç Tek kesi tekniği ile uygulanan kolektomi teknik ve onkolojik olarak yapılabilir, ancak standart laparoskopiye göre erken dönem sonuçları açısından kozmetik avantaj dışında belirgin bir üstünlük gösterilememiştir. Tek kesiden yapılan kolektomiler hakkında kesin bir karara varabilmek için çok merkezli, randomize çalışımlara ihtiyaç bulunmaktadır. 96 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S8 Rektum Tümörü Tanısıyla Ameliyat Edilmiş Hastaların Cinsel ve Anal Fonksiyonlarını Etkileyen Faktörler Ceyhun Aydoğan, Enver Kunduz, Burak İlhan, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Necmettin Sökücü İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Bu çalışmada kliniğimizde gerçekleştirilen laparoskopik ve açık rektum rezeksiyonu vakalarının cinsel fonksiyonları ve inkontinens değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod Ekim 2005 ile Temmuz 2009 tarihleri arasında rektum kanseri tanısı ile cerrahi tedavisi yapılan 232 hastanın yaş, cins, tümör lokalizasyonu, tümör boyutu, neoadjuvan tedavi, uygulanan cerrahi tipi, cinsel fonksiyonlar, fekal inkontinens skorları anket yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgu Çalışmaya dahil edilen 232 hastanın, ameliyat sonrası cinsel aktivitelerinin devam ettiği saptanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 52 olup, her iki grupta da erkekler sayıca fazla bulunmuştur (E: 137/ K: 95). 159 hastaya (% 60) laparoskopik cerrahi, diğer hastalara ise açık cerrahi uygulanmıştır. Hastaların 127’si (% 54,7) neoadjuvan kemoradyoterapi almıştı. Erkek hastalarda laparoskopik cerrahi uygulanan grubun, 1.değerlendirme döneminde (6 – 9. ay) ve 2. değerlendirme döneminde (15 – 19. ay) ED skorlarının açık cerrahi uygulanan gruba göre daha iyi olduğu izlendi (p<0,001). Neoadjuvan kemoradyoterapi alan erkek hastaların, her iki ölçümde de ED skorlarının neoadjuvan tedavi almayan gruptan daha düşük olduğu saptandı (p<0,05). Proksimal yerleşimli tümörlerde, orta ve distal yerleşimli gruba göre ED skorları anlamlı derecede yüksekti (p<0,01). Uygulanan cerrahi tipine göre değerlendirildiğinde ise SKC (sfinkter koruyucu cerrahi) uygulanan grubun, APR (abdominoperineal rektum amputasyonu) uygulanan gruba göre ED skorları anlamlı derecede yüksekti (p<0,01). Kadın hastalarda ise laparoskopi grubunda vaginal kuruluk ve ağrı, açık gruba göre her iki değerlendirme döneminde de anlamlı derecede azdı (p<0,01). Neoadjuvan tedavi alan grupta vaginal kuruluk ve ağrı oranları, neoadjuvan tedavi almayan gruba göre anlamlı derecede yüksekti (p<0,01). Uygulanan cerrahi tipine göre değerlendirildiğinde ise SKC uygulanan grubun, APR uygulanan gruba göre vaginal kuruluk ve ağrı oranının anlamlı derecede az olduğu görüldü (p<0,05). Fekal inkontinans açısından, laparoskopik cerrahi uygulanan grubun her iki değerlendirme döneminde de açık 97 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya gruba oranla inkontinans skorunun düşük olduğu izlendi (p<0,05). Neoadjuvan tedavi alan grupta, inkontinans skoru her iki değerlendirme döneminde de tedavi almayan gruba oranla daha yüksekti (p<0,001). Proksimal yerleşimli tümörlerde, orta ve distal yerleşimli gruba göre inkontinans skorları anlamlı derecede düşük olduğu saptandı (p<0,001). Tartışma ve Sonuç Erkek va kadın hastalarda, laparoskopik cerrahi, neoadjuvan tedavi almamış olmak, proksimal yerleşimli tümörler ve SKC uygulanan olguların cinsel işlev bozukluğunun daha az olduğu, inkontinans skorlarının daha düşük ve depresyon riskinin daha az olduğu saptandı. 98 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S9 Neoadjuvan-Kemoterapi Uygulanan Rektum Kanserli Hastalarda Saptırıcı Stoma Uygulaması ve Sonuçları Ömer Alabaz1, Tolga Akçam1, Okan Dalyan2, Orçun Yalav1, Cem Kaan Parsak1, Abdullah Ülkü1,Deniz Örener1 1 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Adana 2 BSK Metropark Hastanesi, Adana Giriş Rektum kanseri nedeniyle ameliyat edilen hastalarda postopertif kaçak riskini azaltmak amacıyla uygulanan saptırıcı ileostomi sonuçlarını irdelemek ve neoadjuvan radyo-kemoterapinin (NEO-RKT) anastomoz bölgesine ait komplikasyonlar üzerine etkisini araştırmaktır. Metod Rektum kanseri nedeniyle 2005Eylül -2010 Kasım tarihleri arasında başvuran ve düşük anterior rezeksiyon uygulanan 186 olgunun verileri değerlendirildi. Olguların 97(%52.1)’sine NEOKRT aldı ve bu hastalardan hastalardan 82(%94.2)’sine saptırıcı stoma uygulandı. NEO-KRT uygulanmadan ameliyata alınan 89( %47.8) hastanın ise 69(%90.7)’una saptırıcı stoma uygulandı. Erken ve geç dönem anastomoz hattında gelişen kaçak, darlık ve ayrışma nedenleri incelendi. Bulgu Çok düşük anterior rezeksiyon sonrası anastomoz yapılan ve saptırıcı stoma açılan toplam 151 () hastanın 19(12.6)’unda anastomoz bölgesinde erken ve geç komplikasyon gelişti. Stoma açılmayan 35 olgunun ise 4(%11.2)’ünde komplikasyon gelişti. Stoma açılan hastalarda görülen komplikasyonların 11(%7.3)’inde anastomoz kaçağı, 6(%4)’sında anastomoz darlığı, 2(%1.3) anastomozda erken dönemde ayrışma meydana geldi. Anastomoz kaçağı gelişen 11 hastanın 8(%73)’i NEOKRT alan, 3(%27)’ü almayan hastalardı. Anastomoz bölgesinde geç dönemde meydana gelen diğer komplikasyon anastomoz darlığı 6(%4) olguda gelişti. Bu hastaların ise 3(%50)’ü NEOKRT alan diğer 3(%50)’ü NEO-KRT almayan hastalardı. Erken dönem anastomoz bölgesinin tam ayrışması 2 hastada görüldü. Bu ayrışma ilk hastada 4.gün diğerinde 7. gün fark edildi. Her iki hastada saptırıcı stoma mevcuttu. Batın içi peritonit tablosu gelişen bir hastanın anastomozu bozularak uç kolostomi şeklinde dışarı alındı. Diğer olguya lokalize debritman yapıldı ve sekonder iyileşmeye bırakıldı. Rezeksiyon sonrası yapılmış olan stomaları ortalama kapatma süresi 251 gün idi . Stoması kapatılan 4 hastada kapatılan bölgede, distalde gelişmiş olan darlık nedeni basınç artışına bağlı kaçak oluştu. Toplam 20(%13,2) olguda ileostomiye bağlı komplikasyonlar gelişti, bunların 14(%70)’ü 99 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya NEO-RKT alan olgulardı. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmanın sonucu olarak, anastomoz bölgesini korumak amacıyla yapılan saptırıcı stomanın NEO-KRT uygulanmış hastalar dahil kaçakları önlemediği, hatta defonksiyone bağırsak bölgede kalan anastomozlarda darlıklara yol açtığı ve ileostomiye bağlı komplikasyonların hastanın yaşam kalitesini etkilediği sonucuna varıldı. 100 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S10 Lokal İleri Kolerektal Kanserlerde Küratif Amaçlı Yapılan Ek Organ Rezeksiyonun Morbidite ve Mortaliteye Etkisi Murat Ulaş, Yusuf Bayram Özoğul, Ali Sürmelioğlu, Samet Yardımcı, İsmail Gömceli, İlter Özer, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Kolorektal kanserlerin yaklaşık %5-10’u komşu organları infiltre etmiş lokal ileri dönemlerde yakalanmaktadır. Halen bu hastalarda tek kür şansı cerrahi rezeksiyondur. Bu çalışmanın amacı lokal ileri kolorektal kanserlerde ek organ rezeksiyonunun morbidite ve mortaliteye etkisini araştırmaktır. Bu amaçla Ocak 2002-Ocak 2010 arasında küratif amaçla yapılmış,uzak metastazı olmayan ve neoadjuvan tedavi almayan 705 hasta çalışmaya alındı. Hastalar ek-organ rezeksiyon grubu (ERG) ve standart rezeksiyon grubu (SRG) olarak iki gruba ayrıldı. Hastalar yaş, cins, hastanede yatış süresi, özgeçmişte hastalık öyküsü, tümör lokalizasyonları, operasyon süresi, kan kaybı, postoperatif morbidite ve mortalite açısından karşılaştırılmıştır. Bulgu 705 hastanın 70’i ERG (%9,9), 635’i SRG’da (%90,1) idi. ERG ve SRG gruplarında sırasıyla yaş (57,8 ± 13,9’e karşılık 59,5 ± 13,7 yıl), erkek/kadın oranı (36/34’e karşılık 389/246), yandaş hastalık (%40’a karşılık %46.8) oranı açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Tümör lokalizasyonları ERG’ de sağ kolon %14.3, sol kolon %22.9, rektum % 62.9 idi. SRG da sağ kolon %24.7, sol kolon %22.4, rektum %52.9 idi ve fark yoktu (p>0.05). ERG ve SRG grupları arasında hastanede yatış süresi (11.9±6.8 ’e karşılık 11.5±6.9 gün) açısından da anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Ancak ERG’de operasyon süresi (178±59.2 ‘ye karşılık 217±71 dk.) ve kan kaybı(297.1±399’a karşılık 150.1±286.4 cc) anlamlı olarak daha fazlaydı. ERG ve SRG arasında postoperatif morbidite ( % 17.1’e karşılık %21.4) ve mortalite açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanserlerde küratif amaçlı çoklu organ rezeksiyonu kabul edilebilir morbidite ve mortaliteyle yapılabilir. 101 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S11 Kolorektal Kanserli Hastalarda Preoperatif Değerlendirmede 18F-FDG PET/BT’nin Yeri ve Tedavi Planına Etkisi Ali Emre Atıcı1, İlter Özer2, Erdal Birol Bostancı2, Murat Ulaş2, Enver Reyhan1, Mustafa Duman1, Feza Ekiz1, Şükrü Taş1, Musa Akoğlu2 Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği 2 Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği 1 Giriş Kolorektal kanserli hastalarda erken teşhis ve preoperatif evreleme, tedavi planına, prognoza ve sağkalıma etki eden en önemli faktörlerdendir. Bu amaçla günümüzde kullanılan non-invaziv görüntüleme metodlarından hiçbiri, tümörün rezektabilitesi, cerrahi tedaviye uygun olup olmadığı veya uzak organ metastazının bulunup bulunmadığı konusunda yeterince bilgi verememektedir.Kolorektal kanserlerin preoperatif değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografi (BT) son yirmi yıldır standart bir yöntem haline gelmiştir. PET/BT ise daha çok hastaların takibi, uzak metastaz ve rekürrenslerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.Günümüzde kolorektal kanserli hastaların preoperatif değerlendirilmesinde PET/BT’nin kullanıldığı oldukça az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmanın amacı; PET/BT’nin kolorektal kanserli hastalar için preoperatif değerlendirmede yerini belirlemek ve tedavi planına etkisini araştırmaktır. Metod Çalışmaya Eylül 2008-Haziran 2010 tarihleri arasında kliniğimizde ya da başka merkezlerde tanısı konan ve ameliyat planlanan 14 erkek 16 bayan toplam 30 kolorektal kanserli hasta dahil edildi. Tüm hastalara hastanemizde veya geldikleri merkezlerde bilgisayarlı tomografi çekilmişti, ek olarak hastanemizin Nükleer Tıp bölümünde PET/BT çekimi yapıldı.Görüntüleme yöntemlerini takiben tüm hastalara onkolojik prensipler temelinde lenfadenektomi ile birlikte radikal cerrahi rezeksiyon uygulandı. Çıkarılan tümör ve doku spesmenleri incelenerek histopatolojik evreleme yapıldı. Her iki görüntüleme yöntemi kendi aralarında ve histopatolojik TNM sınıflaması ile karşılaştırıldı ve PET/BT’nin tedavi planına etkisi araştırıldı. Bulgu PET/BT toplam 30 hastanın 4’ünde (%13.3)ek bilgi sağladı ve bu hastalardan 1’inde (1/30-%3.3)tedavi planını etkiledi. Bu hasta için planlanan medikal tedavi kararının cerrahi tedavi yönünde değiştirilmesine neden oldu. Ayrıca lokal lenf nodu 102 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya değerlendirmesinde BT’nin sensivitesini %20 spesifitesini %100, PET/BT’nin sensivitesini %30 spesifitesini %100 olarak bulduk. Uzak metastaz değerlendirmesinde ise BT’nin sensivitesini %50 spesifitesini %95, PET/BT’nin sensivitesini %80 spesifitesini %100 olarak saptadık. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak kolorektal kanserli hastaların preoperatif değerlendirmesinde PET/BT’nin BT’ye göre ek bilgiler sağlaması, tedavi planını düşük oranda etkiliyor gibi görünmesine rağmen yapılacak olan cerrahi girişimin büyüklüğünü (metastazektomi, ek organ rezeksiyonu)etkileyebilmesi nedeniyle kullanılmasının yararlı olduğunu düşünmekteyiz. Ek olarak lokal lenf nodu ve uzak organ metastazlarını değerlendirmede BT’ye göre üstün olduğunu saptadık. 103 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S12 Kolon Kanserinde Mezenterik Tümör Nodüllerinin Önemi Osman Yüksel, Zeki Gürler, Emre Karaahmetli, B. Bülent Menteş Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Ankara, Türkiye Giriş Kolon mezosu üzerindeki tümör nodülleri preoperatif dönemde zor değerlendirilen ve tümörün evresinde karmaşalara neden olan bulgulardandır. Bu çalışmada kolon kanseri nedeniyle opere edilen hastalarda mezenterik nodüllerin varlığı ve bu nodüllerin seçilen tedavi yöntemi üzerindeki etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Metod 2000-2010 yılları arasında ameliyat edilen ve tamamı histopatolojik olarak teyit edilmiş evre II ve III kolon kanseri olan 230 hasta değerlendirmeye alındı. Geriye dönük olarak hasta kayıtlarından mezenterik nodüllerin preoperatif ve postoperatif tespit edilme oranları, uygulanan cerrahi yöntemler, adjuvan tedavi alternatifleri ve sağkalım oranları değerlendirildi. Vasküler yapıya yakın olmayan, düz ve yuvarlak olan nodüller mezenterik tümör nodülleri olarak alındı. Bulgu Mezenterik tümör nodülleri evre II hastalıkta %1 iken evre III hastalıkta %15 oranında bulundu. Evre II hastalıkta 1 hastada mezenterik nodüller preoperatif dönemde tespit edilirken evre III hastalıkta 10 hastada preoperatif dönemde tespit edildi. Mezenterik nodül tespit edilen evre III hastalıkta ortalama metastatik lenf nodu sayısı/total lenf nodu sayısı 7.8/21 olarak bulundu. Mezenterik nodül varlığı kötü prognostik kriter olarak kabul edilerek bu grup hastalar evre IIIC olarak sınıflandırıldı ve kemoterapi protokolleri buna göre düzenlendi. Genel sağkalım oranları mezenterik nodül tespit edilen evre II hastalıkta %76 iken evre III hastalıkta %42 olarak bulundu. Tartışma ve Sonuç Kolon kanserlerinde vasküler invazyonun farklı bir tipini oluşturan perikolonik tümör depozitleri veya mezenterik tümör nodülleri lenf nodu yayılımından bağımsız olarak görülebilmektedir. Bu hastalar lenf nodu metastazı olmaksızın evre IIIC olarak kabul edilmeli ve tedavi seçimi buna göre yönlendirilmelidir. 104 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S13 Kolon Kanserinde Minimal İnvaziv Cerrahide 8 Yılda Gelinen Nokta: Tek Merkez Deneyimi Anıl Savaş, Metin Keskin, Burak İlhan, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Dursun Buğra İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Bu çalışmada Mart 2003 – Mart 2011 tarihleri arasında kolon kanseri nedeniyle laparoskopik girişim yapılan 424 olgunun sonuçlarının sunulması amaçlanmıştır. Metod Olgular prospektif olarak toplanan demografik, ameliyat patolojik inceleme, mortalite ve morbidite nedenleri, hastanede kalış süreleri, açığa geçiş oranları, vücut kitle indeksi, en uzun kesi boyu, pasaj ve gıda başlama süreleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgu Hastaların yaş ortalamalası 58 idi (27-90). Hastaların 238 (%56) erkek, 186 (%44) kadındı. Tümör lokalizasyonları ve yapılan ameliyatlar tablo 1 ve 2 de gösterilmiştir. Tümörün Yerleşim Yeri n % Sol kolon 252 59 Sağ kolon 169 40 Çok odaklı 3 1 Toplam 424 100 Ameliyatlar n % Sağ Hemikolektomi 168 40 Anterior Rezeksiyon 189 45 Sol Hemikolektomi 52 13 Total Kolektomi-Proktokolektomi 15 4 Toplam 424 100 Hastaların ortalama vücut kitle indeksi 25.50 (18.3-37) idi. Hastaların gaz pasajı ortalama 2 günde (1-7), gaita pasajı 3 günde (1-10) gerçekleşirken; oral alımlarına ortalama 3 (115) günde başlanılmıştır. Kesi uzunuluğu ortalama 5.8 cm’di. Hastanede kalış süresi ortalama 7 gün iken, 48 (% 11) olguda açığa dönüldü. Erken dönemde mortalite olmayıp, genel mobidite oranı %13.9’ (n=59) du. Major komplikasyon (anastomoz kaçağı,batın içi abse, batın içi kanama, vs ) 16 (%3.7) olguda görülmüştür. Piyeslerin ortalama uzunluğu 29 cm (12-142) iken ortalama tümör çapı 4.8 cm (1 – 11.5), diseke edilen lenf nodu 105 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya sayısı ortalama 28 adet (5-94) olarak saptanmıştır. Hastaların ortalama takip süresi 23 (4-93) aydı. Uzun dönem takiplerimizde 7 (%1.5) hastada lokal nüks, 53 (%12.5) hastada uzak nüks, 2 (%0.5) olguda da hem lokal hem de uzak nüks tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik kolon cerrahisindeki erken ve geç dönem sonuçlarımız gerek teknik açıdan gerekse de onkolojik yeterlilik açısından literatür verileriyle eş doğrultuda gitmektedir. Erken dönem sonuçları umut verici ve yüz güldürücü olan bu teknik, ileri laparoskopi deneyimi olan merkezlerde uygulanmalıdır. 106 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S14 Laparoskopik Yardımlı Kolorektal Cerrahideki Artan Tecrübemiz ve Bunların Sonuçları Anıl Savaş, Enver Kunduz, Metin Keskin, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz, Dursun Buğra İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Laparoskopi cerrahide deneyim ve teknik ekipman çok önemlidir. Biz bu bildirimimizde 2007 öncesi ve 2007 sonrası dönemdeki kolorektal kanser cerrahisindeki laparoskopi deneyimimizi karşılaştırmayı amaçladık. Metod 2002- 2006 ve 2007-2011 dönemleri arasındaki kolorektal kanser nedeniyle laproskopik cerrahi uygulanan vakalar prospektif olarak toplanan, demografik, ameliyat patolojik inceleme, mortalite ve morbidite nedenleri, hastanede kalış süreleri, açığa geçiş oranları, vücut kitle indeksi, kesi boyu, pasaj ve gıda başlama süreleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgu 2002 -2011 yılları arasında 1257 olguya kolorektal kanser nedeniyle girişim yapılmıştır. 2002- 2006 döneminde 384, 20072011 döneminde 873 kolorektal kanser olgusu ameliyat edilmiştir. 2002- 2006 döneminde olguların %42’sine (n:165) laparoskopik girişim yapılırken, aynı oran 2007- 2011 döneminde %58 (n:811) olmuştur. 2002- 2006 döneminde laparoskopik 165 vakanın 71 ‘si (%43) kolon tümörü, 94’ü (%57) rektum tümörüydü. Hastaların 84’ü (%51) erkek, 81’si (%49) kadındı. Ortalama yaş 57’ ydi (19-85) . Hastaların vücut kitle indeksi ortalama 24.5’ ti (18-32). 19 (%11.5) vakada açağı geçilmiştir. Ortalama kesi uzunluğu 5 cm’di (4-12). Gaz pasajı 2 (1-5) günde, oral gıda alımına 3.günde (1-15) başlandı. Ortalama lenf nodu sayısı 21 (3-80), tümör boyutu 3.8 (1-9.5) cm, piyes uzunluğu 23 (10-97) cm’di. Erken dönemde morbidite 37 (%22) hastada görülmüştür. 2007-2011 döneminde laparoskopik 811 vakanın 353’ü (%42) kolon, 458’i (%58) rektum tümörüydü. Hastaların 468’i (%59) erkek, 353’ü (%41) kadındı. Ortalama yaş 59’ du (24-91) . Hastaların vücut kitle indeksi ortalama 25.9’ di (18.3-45.9). 64 (%7.8) vakada açağı geçilmiştir. Ortalama kesi uzunluğu 5 cm’di (0-13).Gaz pasajı 2 (1-15) günde, oral gıda alımına 3 günde (1-25) başlandı. Ortalama lenf nodu sayısı 27 (4-165), tümör boyutu 4.1 (1-15) cm, piyes uzunluğu 28 (6-142) cm’di. Erken dönemde morbidite 145 (%18) hastada görülmüştür. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik kolon ve rektum cerrahisindeki deneyimimiz artıkça, teknik ekipmanımız geliştikçe toplam vaka sayısı oranı artmıştır. Açığa geçiş oranı azalmıştır. Komplikasyon oranı, lenf bezi sayısı, piyes uzunluğu ve tümör çapında gelişme sağlamıştır. 107 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S15 Laparoskopik Yöntemle Tedavi Edilmiş 513 Rektum Kanserli Olgunun Değerlendirilmesi Enver Kunduz1, Burak İlhan1, İlker Özgür1, Gülçin Yeğen2, Emre Balık1, Mine Güllüoğlu2, Oktar Asoğlu1, Yersu Kapran2, Sümer Yamaner1, Türker Bulut1, Yılmaz Büyükuncu1, Ali Akyüz1, Dursun Buğra1 1 İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı 2 İstanbul Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı Giriş Çalışmamızda rektum kanserli olgularda uygulanan laparoskopik cerrahi yönteminin onkolojik sonuçlarını gözden geçirmek. Metod 2002 -2010 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’da laparoskopik yöntemle cerrahi tedavisi yapılmış 513 rektum kanserli olgunun verileri prospektif olarak elde edilmiş ve SSPS 16 ortamında değerlendirilmiştir. Bulgu Toplam 513 olgunun %58 erkek, %42 si kadın olup, hastaların ortanca yaşı 58 yıldır ( 19-91). Olguların vücut kitle indeksinin ortanca değeri %25 (18-46) olup, olguların 322’sine ( %63) neoadjuvan tedavi uygulanırken , 191 (%37) olguya neoadjuvan tedavi gereksinimi göstermemiştir. Ortanca takip süresi 26 (097) aydır. Tümör yerleşimine göre hastaların % 51’i distal, % 28’i proksimal ve %21’i orta yerleşimlidir. Olguların 389’una (%76) sfinkter koruyucu cerrahi, 124 ( %24) olguya ise abdominoperineal rektum amputasyonu uygulanmıştır. Olguların %65’ine (n:253) geçici stoma açılmıştır. Ameliyat oral gıda alımı ortanca 2 (1-25) gün, gaz 2 (0-12) gayta pasajı 2 ( 0-21) günlerde gerçekleşmiştir. Hastanede kalış süresi 6 ( 0-20) gündür. Diseke edilen lenf nodu sayısı 23 , dir. Erken dönem mortalite oranı,genel morbidite …. Hastaların %79’unda ( n: 404) mezorektum komplet ve near komplet olarak değerlendirilmiştir. Ortanca 29 ay takip süresinde Lateral cerrahi sınır pozitifliği %8.4 ( n:43) , lokal nüks oranı %3 ( n:16), sistemik yayılım %11,3 (58)’dür. Genel sağkalım oranı %91 iken hastalıksız sağ kalım %86.9‘dır. Tartışma ve Sonuç Rektum kanserinin cerrahi tedavisinde laparoskopi yöntem, yüksek volümlü merkezlerde erken dönem cerrahi sonuçları ve de onkolojik sonuçlar yönünden güvenli ve açık cerrahiye eş değer sonuçlarla uygulanabilmektedir. 108 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S16 Rektum Kanseri Tedavisinde Robotik Cerrahi Gelip Geçici Bir Heves midir? Tayfun Karahasanoğlu1, İsmail Hamzaoğlu2, Bilgi Baca1, İlknur Ergüner2, Erman Aytaç1, Cihan Uras2 1 İstanbul Üniv. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Acıbadem Maslak Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul Giriş Robotun minimal invaziv cerrahide kullanımı son yıllarda giderek yaygınlaşmaktadır. Kolorektal cerrahide robot kullanımı henüz yaygınlaşmamıştır. Çalışmamızda rektum kanseri nedeniyle robot yardımlı rezeksiyon yapılan olgularımızın takip sonuçları sunulmuştur. Metod Ocak 2010-Ocak 2011 tarihleri arasında robotik rektal rezeksiyon yapılan olguların demografik verileri, rezeksiyon piyesinin patolojik değerlendirme sonuçları ve ameliyat sonrası takip verileri değerlendirildi. Bulgu 30 hasta (13 kadın, 17 erkek) ameliyat edildi. Ortanca yaş değeri 54 (24-78) idi. Ortanca vücut kitle indeksi değeri 27.8 (19.834.2) idi. Yirmi yedi olguya aşağı anterior rezeksiyon, üç olguya abdominoperineal rezeksiyon yapıldı. Mezorektum TME yapılan tüm olgularda (n=22) komplet olarak çıkarıldı. Ortanca çıkarılan lenf nodu sayısı 15 (3-38) idi. Ortalama ameliyat süresi 270 dk (175-480) idi. Hiçbir hastada açık cerrahiye geçilmedi. Ameliyat sonrası hastanede kalış süresi ortanca değeri 4 (4-20) gündü. Ameliyat sonrası komplikasyon oranı % 13.3, reoperasyon oranı %3.3 olup, bu olgu marjinal arter iskemisine bağlı sepsis nedeniyle kaybedildi. Tartışma ve Sonuç Rektum kanserinin cerrahi tedavisinde robotik yaklaşım güvenli ve etkili bir yöntemdir. 109 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S17 Laparoskopik Kolorektal Cerrahide Transvajinal Piyes Çıkarılması İlknur Ergüner1, Erman Aytaç2, Bilgi Baca2, İsmail Hamzaoğlu1, Tayfun Karahasanoğlu2 2 1 Acıbadem Maslak Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul İstanbul Üniv.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, İstanbul Giriş Laparoskopik rezeksiyon sonrası piyesin karın dışına alınması için ek kesi yapılmasını gerektirmektedir. Bu kesi trokar giriş yerlerine göre daha fazla ağrı, enfeksiyon,hematom ve fıtık oluşma riski taşır. Ayrıca estetik görüntüyü kötüleştirir. Transoral, transanal ve transvajinal yollar gibi doğal boşluklar rezeke edilen piyesin çıkarılması amacıyla kullanılabilir. Bu çalışmada kolorektal rezeksiyon sonrası (laparoskopik veya robotik) ameliyat piyesinin vajinal yoldan çıkarıldığı olgular sunulmuştur. Metod Ocak 2010-Mart 2011 tarihleri arasında robotik low anterior rezeksiyon yapılan altı hasta ve transvajinal yardımlı tek port sağ hemikolektomi yapılan bir hastada piyes rezeksiyon sonrası posterior kolpotomi yapılarak vajinal yolla çıkarıldı. İşlem sonrası vajinal açıklık altı hastada intrakorporeal olarak, bir hastada ise vajen yoluyla kapatıldı. Posterior kolpotomi kapatım süresi ortalama 14 (10-25) dakikaydı. Taburcu edildikten bir hafta sonra vajinal kanama gelişen bir hasta dışında komplikasyon görülmedi. Tartışma ve Sonuç Vajinal yol laparoskopik veya robotik kolorektal rezeksiyon sonrası piyesi dışarı almak için yapılacak ilave karın kesisi ihtiyacını ve buna bağlı olası komplikasyonları ortadan kaldıran ve daha iyi kozmetik görüntü sağlayan bir yöntemdir. 110 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S18 Laparoskopik Kolorektal Cerrahide Maliyet Düşürücü Yeni Bir Yöntem Celalettin Vatansev, Tevfik Küçükkartallar, Ebubekir Gündeş, Şükrü Bülent Özer, Murat Çakır, Ali Bal Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Giriş Laparoskopik kolon ve rektum cerrahisi bilindiği üzere son yıllarda uygulamaya giren, hastanede yatış süresini kısaltan, postop ağrı oluşumunu azaltan ve kozmetik açıdan avantajlı bir yöntemdir. Fakat laparoskopik kolorektal cerrahide açık prosedüre göre anlamlı derecede maliyet farkı bulunmaktadır. Bu prospektif çalışmayla laparoskopik anterior ve aşağı anterior rezeksiyon yapılan ve rektum güdüğü kesici lineer staplerle kapatılıp anastomozu yapılan hastaların sonuçları irdelendi. Metod 2007-2010 yılları arasında kliniğimizde rektum ve rektosigmoid tümörü olan 21 hastaya laparoskopik anterior ve aşağı anterior rezeksiyon yapıldı. Bu hastaların hepsinin rektum güdükleri kesici lineer stapler ile kapatıldı. Çalışmada hastaların hiçbirisinde rektum güdüğü kapatılmasında endoskopik lineer stapler (endo GİA) kullanılmadı. Tüm hastalara laparoskopik olarak total mezorektal eksizyon yapıldı. Diseksiyon sonrası piyesin çıkarıldığı suprapubik trokar deliği genişletilerek (5 cm) 100 mm’lik kesici lineer stapler ile tümör dokusunun altına inilerek rektum güdüğü longitudinal olarak kapatılıp distal uç rezeksiyonu tamamlandı. Bulgu Hastaların 4’ü kadın 17 ‘si erkek olup yaş ortalaması 51 (46-80) idi. Hastaların tümör yerleşimi; 10’unun rektosigmoid bölgede, 6’sının üst rektumda, 5’inin orta rektumdaydı. Olguların rezeksiyon sonrası piyes kontrolünde tümörün cerrahi sınıra makroskopik uzaklığı 2-6cm arasında idi. Hastanede kalış süreleri ortalama 4 gün idi. Mortalite ve morbidite yoktu. Olgularda kullanılan kesici lineer stapler ortalama fiyatı 50 TL iken, endo GİA fiyatı 780 TL idi. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik rektum ve rektosigmoid bölge cerrahisinde rektum güdüğü longitudinal planda kesici lineer stapler ile güvenli ve endoskopik lineer stapler (endo GİA) kullanımına göre daha az maliyeti olacak şekilde kapatılabilir. 111 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S19 Alt Rektum Kanserinde Laparoskopik Miles Ameliyatı Sonuçlarımız Mehmet Mustafa Altıntaş, Ayhan Çevik, Yetkin Özcabı, Hüseyin Ekinci, Gülay Dalkılıç, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Tüm dünyada laparoskopik kolorektal girişimler yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.Özellikle postoperatif seyrinin çok daha konforlu olması bu cerrahinin en önemli artısıdır. Rektum kanserinde temel prensip total mesorektal eksizyondur.TME hem laparoskopik hemde açık cerrahinin temel prensibidir.Bizde kliniğimizde küçük bir seri ile rektum kanserli hastalarımızda uyguladığımız laparoskopik Miles ameliyatı sonuçlarımızı, ameliyat süresini,morbidite ve mortalitesini değerlendirmeyi amaçladık. Metod Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. genel cerrahi kliniğinde 2010-2011 yılları arasında rektum kanseri nedeniyle polikliniğimize başvuran ve yandaş organ hastalığı olmayan ve uygun koşulları sağladığımız 4 hastamızın 2 si kadın 2 si erkek olup en genci 45 en yaşlısı 62 idi. Hastalarımızın tümörü rektumda parmak mesafesinde 3. cmden başlıyordu. Bulgu Hepsi adenokanser idi.Preoperatif radyo-kemoterapi uygulanmamıştı. Hastalarımızın hepsine laparoskopik Miles ameliyatı uygulandı.Ameliyat 3 trokar ile yapıldı ve sol pelvik trokardan piyes çıkarılıp kalıcı kolostomi yapıldı. Ortalama ameliyat süremiz 3 saat olup, peroperatif kan ihtiyacı olmadı. Hastalarımızda mortalite gelişmedi.TME uyguladığımız bu hastaların piyeslerinde ortalama 15 lenf nodu çıkarılmıştır. Hastanede kalış süreleri ortalama 6 gündü. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak; laparoskopik rektal cerrahi ileri düzeyde laparoskopik deneyim ile birlikte onkolojik prensiplere uyularak yapıldığında; açık cerrahinin uzun süreli sonuçları ile eşdeğer, uygun, emniyetli ve etkili bir prosedürdür. Devam eden çok merkezli, randomize,kontrollü çalışmaların sonuçları bu cerrahinin geleceğine yön vereceğine inanmaktayız. 112 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S20 Laparoskopik Sigmoid Kolon ve Rektum Tümör Cerrahisinde Splenik Fleksuranin Tam VS Kısmı Mobilizasyonu: Karşılaştırmalı Bir Analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Osman Civil, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Selahattin Vural, Metin Kement, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışmanın amacı laparoskopik sigmoid kolon veya rektal kanser operasyonlarında splenik fleksuranın rutin mobilizasyonunun gerekli olup olmadığını, bu işlemin tam veya kısmi olarak yapıldığı olguların sonuçlarını değerlendirerek kıyaslamaktır. Metod Sigmoid kolon veya rektum kanseri nedeniyle 2006-2011 tarihleri arasında laparoskopik olarak ameliyatına başlanan hastaların perioperatif bilgileri prospektif olarak dizayn edilmiş veri bankasından retrospektif olarak toplandı. Göbekle ksifoid arasından 5. trokar konulmuş hastalarda splenik fleksuranın tam, sadece 4 trokarla işlemin tamamlandığı olgularda ise kısmi mobilizasyonunun yapıldığı öngörülerek bu iki grupta veriler karşılaştırıldı. Bulgu 154 hastanın (91 [%59,1] erkek, yaş: 59,2±13,2) 58’ inde(%37,7) 4 port kullanılarak splenik fleksuranın kısmi, 96’sında (%62,3) 5 port uygulanarak tam mobilizasyonu yapılmıştı. Gruplarda hastaların demografik bilgileri (31 [%53,4] vs 60 [%62,5] erkek, p=0,268 ve yaş 57,4±13,1 vs 60,3±13,3 p=0.187) benzerdi. Gruplarda tümörlerin evresi (4[%6,9] /8[13,8]/19[32,8]/24[41,4 ]/3[5,1] vs 11[11,5]/17[17,7]/34[35,4]/32[33,3]/2[3,1] p=0,593) ve yerleşimi (31 [%53,4] vs 60 [%62,5] rektum, p=0,187) farklı değildi. Operasyon süreleri (214,2±60,3 vs 208,9±55,6 dk, p=0,584), kanama miktarları (150 [aralık:20-1800] vs 200 [aralık:50-1500], p=0.252), operasyon sırasında (0 [aralık 0-3] vs 0 [aralık 0-3], p=0,810) ve sonrasındaki transfüzyon miktarları (0 [aralık 0-6] vs 0 [aralık 0-6], p=0,605) ve açığa dönüş oranları (10 [%17,2] vs 7 [%7,3], p=0,056) benzerdi. Ancak splenik fleksuranın tam mobilize edildiği olgularda rezervuar uygulaması daha sıklıkla (7 [%12,1] vs 47 [%49,0] p=0,000) başarılmıştı. Gruplarda ameliyat sonrası anastomoz kaçağı (4 [%6,9] vs 15 [%15,6] p=0,111) başta olmak üzere komplikasyon oranları (13 [%22,4] vs 28 [%29,2], p=0,358), reoperasyon gereklilikleri (2 [%3,4] vs 5 [%5,2], p=0,711), yatış süreleri (8,8±7,6 vs 8,1±6,6 p=0,541) ve 30-günlük mortalite riskleri (2 [%3,4] vs 5[%5,2] p=0,711) benzerdi. Patolojik incelemede çıkartılan lenf bezi 113 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya sayıları (11,3±6,1 vs 12,8±6,0) ve piyes uzunlukları (28,3±10,8 vs 25,5±7,0 p=0,079) farklı değildi. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik sigmoid kolon ve rektum tümör ameliyatlarında splenik fleksuranın tam mobilizasyonu ve bu amaçla 5. trokar yerleştirilmesinin rutin uygulanması gerekli olmayabilir. 114 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S21 Laparoskopik Kolorektal Cerrahi: İlk Sonuçlarımız M. Tahir Oruç, M. Ümit Uğurlu, S. Yiğit Yıldız, İlknur Ergüner, Zehra Boyacıoğlu Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Randomize kontrollü çalışmalar kolorektal kanser cerrahisinde laparoskopinin açık cerrahiye morbidite ve mortalite yönlerinden eşdeğer olduğunu, uzun dönemde beraberinde avantajlar sunduğunu göstermektedir. Bu çalışmada kliniğimizde gerçekleştirilen laparoskopik kolorektal cerrahi vakaları ile ilgili ilk sonuçlarımızı sunmaktayız. Metod Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Şubat 2010-Mart 2011 arasında gerçekleştirilen kolorektal cerrahi vakaları incelenmiş, laparoskopi vakaları için sub-grup analiz yapılıp klinik ve patolojik datalar irdelenmiştir. Obstrüktif olgular dışındaki tüm kolorektal kanser olgularında diagnostik laparoskopik ekplorasyon yapılmıştır. Peroperatif değerlendirmede çevre organ invazyonu olan ve tümör büyüklüğü nedeniyle teknik zorluk olacağı düşünülen olgularda açık cerrahiye geçilmiştir. Bulgu Toplam 62 hastaya (37 erkek, 25 kadın) kolorektal kanser cerrahisi uygulandı. Açık cerrahi 41 hastada, laparoskopik cerrahi 21 hastada yapıldı. Laparoskopik cerrahi uygulanan vakaların yaş ortalaması 62 ± 12 (67-81)’dir. Ortalama vücut kitle indeksi 24.5 (19.5-33.3)’tir. Anterior rezeksiyon (%33.3) en sık uygulanan cerrahi olup, ortalama cerrahi süresi 103 (70-130) dakikadır. Açığa dönme nedenleri 4 vakada komşu organ tutulumu olması, 1 vakada stapler ateşlenirken teknik problem oluşması, 1 vakada hemostaz sağlanamamasıdır. Spesimenler incelendiğinde ortalama tümör boyutu 5±1.3 (3-7) cm’dir. Diseksiyonu yapılan ortalama lenf nodu sayısı 12 (6-30) olup, tümörlerin en sık iyi diferensiye tümörlerdir (%37) . Dukes sınıflamasına göre tümörler en sık B2 (%22) tümörlerdir. Ortalama hastanede yatış süresi 7 gündür (4-10). Takiplerde loko-rejyonel metastaz ve port metastazı görülmemiştir. Olgularda postoperatif dönemde mortalite ya da anastomoz kaçağı görülmemiştir. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmada yeni kurulan bir klinik olarak laparoskopik kolorektal cerrahisi uyguladığımız vakalar sunulmuştur. Kısa dönem sonuçlarımız kolorektal cerrahide laparoskopinin güvenli, tercih edilebilir bir yöntem olduğunu göstermektedir. 115 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S22 Kolon Karsinomunu Taklit Eden Tüberküloz Olgusu Fatih Altıntoprak1, Enis Dikicier2, Güner Çakmak2, Yusuf Arslan2, Gökhan Akbulut1, Osman Nuri Dilek1 2 1 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Giriş Kolon kanserini taklit eden bulgular ile prezente olan, fakat nihai tanısı tüberküloz olarak sonuçlanan bir olguyu sunmayı amaçladık Bulgu 27 yaşında kadın olgu, 6 aydır olan karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenede sağ alt kadranda ele gelen kitle saptandı. Hemogram ve biyokimyasal tetkikleri orta dereceli bir anemi (Hb: 9.2 g/dl) dışında normaldi. Tümör markerleri normaldi. Kontrastlı abdominal bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesinde; sağ kolon seviyesinde duvar kalınlaşması ve lümende daralma olduğu belirlendi (Resim 1). Kolonoskopik incelemede; sağ kolon ortasında lümeni sirküler olarak saraltmış ve distale geçişe izin vermeyen, kanamalı tümoral kitle saptandı. İki sefer tekrarlanan kolonoskopik biyopsi materyallerinin histopatolojik incelemesinde ağır dereceli kolit - malignite ayırımı yapılamadı. Çift kontrastlı kolon pasaj grafisinde; sağ kolon proksimalinde lümende sirküler daralma olduğu belirlendi (Resim 2). Olguda kısmi tıkanıklık bulguları olduğu için ve pasaj grafisinde lümen devamlılığının çok azalmış olduğu belirlendiği için cerrahi girişim kararı alındı ve laparoskopik sağ hemikolektomi ameliyatı yapıldı. Eksplorasyonda kolon mezosunun kalınlaşmış olduğu ve etraf dokuda inflamatuar değişiklikler olduğu (Resim 3) belirlenen olgunun nihai histopatolojik incelemesi tüberküloz olarak sonuçlandı. Ameliyat sonrası dönemi sorunsuz seyreden olguya antitüberküloz tedavi başlandı. Takiplerinin 8.ayında olan olgu sorunsuz olarak izleniyor Tartışma ve Sonuç Mycobacterium tuberculosis’in etkeni olduğu intestinal tüberküloz, gastrointestinal sistemin herhangi bir lokalizasyonunda görülebilmesine karşılık sıklıkla ileoçekal bölgeyi tutar. Gelişmiş toplumlarda sıklığı daha az olmakla birlikte ülkemizde halen önemli bir sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir. İntestinal tüberküloz multipl odaklar şeklinde tutuluma neden olabilirken, izole olarak kolon tutulumu son derece nadirdir. Tüm intestinal tüberküloz olgularında klinik bulgular genellikle non-spesifiktir. Aktif veya geçirilmiş pulmoner hastalık yokluğunda ilk tanı olarak düşünülmesi çok zordur. Görüntüleme yöntemlerinden abdominal BT ile lenfadenopati, asit varlığı veya peritoneal kalınlaşma gibi 116 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya yandaş bulguların varlığında belki tanı seçenekleri arasında düşünülebilir, fakat bu bulgular da tanı koydurucu değildir. Kesin tanı için spesifik mikrobiyolojik incelemeler veya PCR incelemesi gerekli olduğundan, özellikle malignite düşünülen fakat ilk biyopsi sonuçları non-spesifik olarak sonuçlanan olgularda, tekraralanacak biyopsiler sırasında bu incelemeler için de biyopsi alınmasının akılda bulundurulması gerektiğini düşünüyoruz. 117 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S23 Daha Önce Laparotomi Yapılanlarda Laparoskopik Rektum ve Rektosigmoid Kanser Cerrahisi: Kıyaslamalı Bir Analiz Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Metin Kement, Selahattin Vural, Ersin Gündoğan, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışma daha önce yapılan laparatominin laparoskopik rektum ve rektosigmoid kanser cerrahisine etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır. Metod Bilgi girişi prospektif olarak yapılan veri tabanından 20062011 yılları arasında rektum ve rektosigmoid kanser nedeni ile laparoskopik ameliyat edilen hastaların demografi, tümöre ve tedaviye ait değişkenleri derlendi. Olgular daha önce laparotomisi olanlar ve olmayanlar olarak iki gruba ayrılarak veriler kıyaslandı. Bulgu Ameliyat edilen 148 hastanın 34’üne (%22,9) phannenstiel (n=16, %10,8), McBurney (n=12, %8,1), orta hat (n=6, %4,1), subkostal (n=4, %2,7) ve paramedian (n=1, %0,7) insizyonla daha önce laparotomi yapılmıştı. Bu hastalar insizyonu olmayanlara (n=115, %77,1) göre daha ileri yaştaydı (62,6±10,5 vs 57,2±14,6 p=0,021) ve daha çok kadın (25 [%75,8] vs 35[%30,4], p=0,000) içermekteydi. Tümör yerleşimi (31[ %93,9] vs. 104[%90,4] rektum, 2[%6,1] vs.11[%9,6] rektosigmoid; p=0,733) ve evresi (0/I/II/III/IV olarak, 3[%9,1]/12[%36,4]/8[%24,2]/7[%21,2]/3[% 9,1] vs 13[%11,3]/17[%14,8]/36[%31,3]/42 [%36,5]/7[%6,1], p=0,071), preoperatif radyoterapi alma (18[ %54,5] vs.79[%75,9], p=0,052), ameliyat türü (8[ %24,2] vs. 22[%19,2] abdominoperineal; (23[%69,7] vs.82[%71,3] aşağı anterior; (2[%6,1] vs.9[%7,8] anterior rezeksiyon, (0[%0] vs.2[%1,7] genişletilmiş sol hemikolektomi; p=0,876) ve süresi (220,9±61,3 vs 214,8±51,6 dk, p=0.573), ek organ rezeksiyonu (7[%21,2] vs 14[%12,2], p=0,255), intraoperatif kanama (275,50-1800 cc. vs 200,0-1300 cc., p=0,083) ile intra- ve (0,0-3 vs 0,0-3 Ü, p=0.726), postoperatif transfüzyon (0,0-6 vs 0,0-6 Ü, p=0.848) değişkenleri gruplarda benzerdi. Abdominal insizyonu olanlarda açığa dönüş olasılığı (8[%24,2] vs.14[%12,1], p=0,099), komplikasyon riski (6[%18,2] vs.37[%32,2],p=0,126) ve 30-günlük mortalite (2[%6,1] vs.5[%4,3],p=0,650) artmamıştı ancak hastanede kalış süreleri (6,7±3,1 vs 9,5±8,8 gün, p=0.004) kısalmıştı. Tartışma ve Sonuç Rektosigmoid veya rektum tümörlü hastalarda daha önceki laparotomiler ameliyat sırası ve sonrası değişkenleri olumsuz olarak etkilemediğinden laparoskopik cerrahi bu olgularda denenebilir. 118 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S24 Robotik Kolorektal Cerrahide İlk Deneyimlerimiz Halil Alış, Cemal Deniztaş, Mehmet Abdussamet Bozkurt, Mustafa Uygar Kalaycı, Hakan Yırgın, Ali Kocataş Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Arş.Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolorektal hastalık tanısı ile Da vinci Robotik sistemini kullanarak ameliyat ettiğimiz olguları sunmak Metod Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kolorektal patolojilerle Mayıs 2010 ile Mart 2011 arasında ameliyat edilen olgular, demografik veriler, ameliyatlar, komplikasyonlar yönünden incelendi Bulgu Olguların 7’sı kadın 1’i erkek, yaş 56.2 (34-79) idi. Olguların 7 sı kanser (4 rektum, 2 rektosigmoid), 1’i rektal prolapsus idi. Yapılan ameliyatlar, Miles ameliyatı 2, Ultra low anterior rezeksiyon 2, Low anterior rezeksiyon 2, anterior rezeksiyon 1 idi. 2 olguda kanama ve mesane invazyonu nedeni ile açığa geçildi. Ortalama ameliyat süresi 360 dakika(100-780).idi. Kanser tanısı ile ameliyat edilen olgularda uygulanan cerrahinin onkolojik prensiplere uygun olduğu postoperatif patoloji ile doğrulandı.Ortalama yatış süresi 13.1 gündü (2-76) idi. Olgularda mortalite saptanmadı Tartışma ve Sonuç Da Vinci robotik sistem, açık cerrahi tekniklerin manuplasyon yeteneklerini laparoskopik cerrahiye taşımakta ve cerrahinin laparoskopiden sonraki dönemini simgelemektedir. Ancak yüksek maliyetleri nedeniyle henüz kullanımı sınırlıdır. 119 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S25 Anterior Rezeksiyonlarda Anastomoz İçin Kullanılan Staplerin Çeşitli Uygulama Şekillerinin Postoperatif Anal Fonksiyonlar Üzerine Olan Etkisi Mustafa Berkeşoğlu1, Ayhan Bülent Erkek1, M. Ayhan Kuzu1, Erkinbek Orazokunov1, Gökçe Aylaz1, Sedef Kuran3, Can Ateş2, Semih Baskan1, Attila Törüner1 Ankara Üniversitesi Genel Cerrahi ABD 2 Ankara Üniversitesi İstatistik Bölümü 3 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü 1 Giriş Anterior(AR) yada aşağı anterior rezeksiyonlar(LAR); benign yada malign nedenlerle sıklıkla başvurulan cerrahi yöntemlerdir. Anastomoz için stapler kullanılan AR’dan sonra anorektal fonksiyonlarda saptanan bozulmanın nedeni olarak ‘stapler uygulanırken anal sfinkterlerin travmatize edilmesinin’ üzerinde durulmuştur. ‘Dilatör’ kullanımıyla AR ameliyatlarında postoperatif dönemde anorektal fonksiyonların korunması hedeflenmiştir. Metod Çalışma randomize, prospektif klinik çalışma olarak düzenlenmiştir. AÜTF Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2009 - Eylül 2010 tarihleri arasında ‘dairesel stapler kullanılması planlanan’ AR yapılacak olan hastalar çalışmaya alınmıştır. Anastomoz aşamasında bir grupta (n=21) ‘parmak dilatasyonu sonrası direkt olarak’ dairesel stapler uygulanmıştır (SS=‘sadece stapler’ grubu). Diğer grupta (n=19) ise stapler yerleştirilirken ‘anal dilatör’ içerisinden ilerletilmiştir (DS=‘dilatör+stapler’ grubu). Bulgu SS grubunda yaş için ortanca değer; 60(31–70), DS grubunda ise; 63(36–70)’dir. Anastomozun ‘anal verge’den uzaklığı bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. SS grubunda anastomoz hattının ‘anal verge’den uzaklığı 12(8–20) cm’dir, DS grubunda ise 12(8–16) cm’dir. Hiçbir grupta major inkontinansa rastlanmamıştır, toplam 9/40 hastada minör inkontinans saptanmıştır. Tüm hastalar için hesaplanan Wexner inkontinans skoru; 0(0-3)’dır. Analiz sonuçlarına göre gruplar arasında inkontinans varlığı, inkontinans skoru, Ultrasonografik olarak İAS’de ve EAS’de değişiklik, günlük defekasyon sayısı gibi değişkenler için istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Yaşam Kalitesi Skorunun her iki grupta da postoperatif dönemde daha yüksek olduğu saptanmıştır. Postoperatif dönemde manometrik basınç değerleri, RAİR (Rektoanal İnhibitör Refleks) pozitifliği ve FAKU (Fonksiyonel Anal Kanal Uzunluğu) her iki grupta da azalmıştır. ODB (Ortalama Dinlenim Basıncı) değeri ve FAKU’da saptanan 120 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya azalma; SS grubunda daha belirgindir. Fark istatistiksel olarak anlamlıdır (ODB ve FAKU için sırasıyla p=0,044 ve p=0,013). Tartışma ve Sonuç DS grubunda anorektal parametrelerin nispeten daha iyi korunmuş olmasının muhtemel nedeni sabit bir dilatörün anal kanala yerleştirilmesi ile tüm anal kanala eşit oranda kuvvetin, daha standart bir yöntemle uygulanmış olması olarak düşünülmüştür. Dairesel stapler çapına uygun ve daha küçük çaptaki dilatörler de kullanılabilir. Geniş hasta serileriyle oluşturulan benzer şekilde oluşturulmuş randomize, prospektif, klinik çalışmalarla daha iyi sonuçlar elde edilebilir. 121 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S26 STARR ( Stapled Transanal Rectal Resection) Tekniği ile Rektosel Onarımı Volkan Tümay, Osman Serhat Güner, Abdullah Zorluoğlu Acıbadem Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Rektosel hastalığında anal yaklaşım ile onarım tekniği olan STARR prosedürü ile olan sonuçlarımızı irdelemek ve deneyimlerimizi paylaşmak. Metod Mart 2006- Mart 2011 arasında rektosel tanısı konularak STARR prosedürü uygulanan hastalar retrospektif olarak incelendi. Tanıda kullanılan tetkik, rektosel boyutu, kullanılan stapler sayısı, preop ve postop defekasyon sıklığı ile preop ve postop şikayetlerinin derecesi irdelendi. Bulgu Toplam 18 hastaya STARR operasyonu yapıldı. Olguların yaş ortalaması 41,2±7,1 idi. Rektosel 16 olguda preop defekografi yöntemi ile , 2 olguda anestezi altında muayene ile saptandı. Rektosel çap ortalaması 27,8 ± 7,6 mm ve takip süresi 20 ± 13 ay idi. 8 olguda 1 adet PPH kit , 10 olguda 2 adet PPH kit kullanıldı. Hiç bir olguda abse veya fistül oluşmadı. Takipteki bulgular tabloda özetlenmiştir. Tartışma ve Sonuç Kabızlık şikayeti olanlarda rektosel olasılığı mutlaka akılda bulundurulmalı ve şüphe halinde araştırma yapılmalıdır. Defekografi kesin tanı koymaya olanak veren önemli bir yöntemdir. PPH 32 kit kullanılarak yapılan STARR yöntemi düşük morbidite oranı ile güvenle uygulanabilen, başarısı ve hasta memnuniyeti yüksek bir cerrahi prosedürdür. Defekasyon sıklığı (gün) Şikayet derecesi ( 1-10) Preoperatif 2,6 ± 1,5 8,3 ± 1,2 Postoperatif 1,1 ± 0,5 3,2 ± 2,6 (ortalama ± std. sapma) 122 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S27 Kronik Konstipasyonda Cerrahi Deneyimlerimiz Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kronik konstipasyon yaşla birlikte sıklığı artan önemli ve karmaşık bir problemdir. Tedavisi uzun ve zordur. Hasta uyumu önemlidir.Medikal tedavivin başarısız kaldığı durumlarda cerrahi tedavi düşünülmelidir. Metod 2005 ile 2010 yılları arasında ŞEAH 1.Genel Cerrahi Kliniği’nde kronik konstipasyon nedeniyle opere ettiğimiz 3 hastayı retrospektif olarak araştırdık.Hastaları ameliyat öncesi ve sonrası defekasyon sıklığı,laksatif kullanımı,abdominal şişkinlik yönünden inceledik. Bulgu 3 hasta da operasyondan olumlu bahsetti.Artık laksatif kullanmadıklaını,abdominal şişkinlikleri olmadığını ortalama 1 / gün defekasyona çıktıklarını söylediler.Genel olarak operasyon yaşam kalitelerini arttırmıştı.Operasyon öncesi yapılan görsel skala değerlendirmelerinde, yaşam kalitesi standartları ortalama 3 olarak belirlerken , operasyon sonrası bu değer ortalama 8 olarak belirlendi.Operasyonu sizin durumunuzdaki diğer hastalara önerir misiniz sorusunu ise 3 hasta da evet şeklinde yanıtladı. Tartışma ve Sonuç Cerrahi girişim konstipasyonda iyileşme sağlar ve hasta yaşam kalitesi skorlarını arttırır.Ama en uygun tedavi yaklaşımını belirlemek için, literatürde bu konuda kontrol grupları daha geniş çalışmaların yayınlanmasına gereksinim vardır. 123 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S28 Fekal Inkontinens Tedavisinde Anal EMG Biofeedback (Femiscan) Uygulanımının Erken Dönem Sonuçları Bahadır Ege1, Sezai Leventoğlu2, B. Bülent Menteş2, Bülent Aytaç2 2 1 Koru Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş Fekal inkontinens tedavisinde anal EMG biofeedback (FemiScan) uygulanımının olası etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod Çalışmaya 2010-2011 yılları arasında fekal inkontinens nedeniyle kliniğimize baş vuran 4 hasta dahil edildi. Anal EMG biofeedback gün aşırı 3 hafta, 30 dakika süre ile anal prob ve kulaklık aracılığıyla hastaya uygulandı. Birinci ayda prosedür tekrar edildi. İşlem öncesi ve sonrası hastanın anal EMG biofeedback sonuçları pelvik taban kasları averaj aktivitesi (µV) seklinde elektronik ortamda kaydedildi. Anal manometre (istirahat ve sıkma basınçları), pudental sinir terminal motor latency değerleri, fekal inkontinens skoru (Cleveland clinic scoreCCIS), fekal inkontinens yaşam kalitesi indeksi (FIQLI) skoru uygulama öncesi ve sonrası değerlendirildi. Bulgu Hastaların 2’si (%50) kadın, yaş ortalaması 60’dı (3080). Hastaların 2’sinde hemoroidektomi öyküsü saptandı. FemiScan tedavisi sonrası hastaların pelvik taban kasları averaj aktivitesinde yaklaşık 3 kat artış görüldü ( Mann- Whitney U, p‹ 0,05). CCIS uygulama öncesi 12.3 iken sonrasında 2.3’e geriledi (Mann- Whitney U, p‹ 0,05). FIQLI skoru (yaşam biçimi, davranış, depresyon, utanma) işlem sonrası istatistiksel olarak anlamlı bir düzelme gösterdi (Mann- Whitney U, p‹ 0,05 ). Hastanın anorektal fizyolojik testlerinde de belirgin bir düzelme tespit edildi. Tartışma ve Sonuç Anal kanala yerleştirilen, bilgisayar destekli, ses komutlu yüzeyel EMG probu ile yapılan pelvik taban biofeedback tedavisi noninvaziv bir yöntem olup erken dönem sonuçları anal inkontinensin tedavisinde efektif bir yöntem olarak kullanılabileceği yönünde cesaret vermiştir. 124 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S29 Kabızlık Etyolojisi İncelemesinde Kolonik Transit Zamanının Ölçümü Gerekli midir? Mehmet Abdussamet Bozkurt, Mustafa Uygar Kalaycı, Ali Kocataş, Ahmet Sürek, Halil Alış Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Arş. ve Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kabızlık ülkemizdeki prevalansı ile ilgili kesin veriler yoktur. Çıkış obstruksiyonu olarak tanımlanan patolojilerle kolonik motite problemlerinin ayrımında kullanılan kolonik transit zaman ölçümü, kolay uygulanabilirliği ile tanıda ilk basamakta kullanılmaktadır. Bu çalışmada kabızlık şikayeti ile başvuran hastaların etyolojik incelemesinde kolonik transit zamanın ölçümünün inceledik. Metod Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniği’ne 1 Ocak 2009 ile 1 Ocak 2011 yılları arasında kabızlık şikayeti ile başvuran ve Roma III kabızlık skalasına göre kabız tanısı almış 130 olguya üç günlük dietin ardından Starlitz marka içinde 21 adet radyoopak marker bulunan kapsül içirildi ve 5’inci ve 7’inci günlerde Ayakta direkt batın grafisi ve pelvis grafisi ile kolonik transit zamanına bakıldı. Olguların cinsiyet, yaş, şikayet ve grafi sonuçları incelendi. Bulgu Çalışmaya dahil edilen 130 olgunun 102 tanesi (%78.4) kadın 27 tanesi (%21.6) erkekti. Olguların yaş ortalaması 38.4 ‘tü (16-65). Kolonik transit zamanı 13 olguda uzamış olarak bulundu. Bu 13 olgunun 12 tanesi kadın bir tanesi erkekti.13 olgunun 9 tanesinde kapsüllerin rektosigmoid bölgede biriktiği izlendi. Olguların 2 sinde sağ kolonda 2 olgunun ise sol kolonda kapsül birikimi oldu. Tartışma ve Sonuç Kolonik transit zamanı ölçümü kabızlık tanısının ortaya konmasında, çıkış obstruksiyonlarını ayırmada ve diet düzenlenmesinin etkinliğini araştırmada kullanılabilir. 125 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S30 Doğum Travmasına Bağlı Anal İnkontinans Akın Önder, Zülfü Arıkanoğlu, Murat Kapan, Fatih Taşkesen, Abdullah Böyük, Celalettin Keleş Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Anal inkontinans, gaz ve dışkının istem dışı kaçırılması olup, oldukça önemli kişisel ve sosyal bir problemdir. Görülme sıklığı %2–7 olup, kadınlarda sıklıkla vaginal doğum esnasında gerçekleşen travmaya bağlı ortaya çıkar ve bu durum hasta populasyonuna yönelik yapılacak dikkatli bir sorgulama ile kolayca ortaya konulabilir. Bu çalışmada doğum travmasına bağlı anal inkontinans gelişen ve cerrahi uyguladığımız hastaların sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod Ocak 2005-Aralık 2010 yılları arasında doğum travmasına bağlı anal inkontinans nedeniyle overlapping sfinkter onarımı uygulanan 15 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Ateşli silah yaralanması, trafik kazası ve kesici-delici alet yaralanmaya bağlı sfinkter yaralanmaları çalışma dışında bırakıldı. Hastalar yaş, doğumun gerçekleştiği yer ve doğum sayısı açısından irdelendi. Sfinkter hasarı “Royal College of Obstetricians and Gynaecologists” skalasına göre evrelendirildi. Uygulanan cerrahi tedavinin sonuçları ve morbidite oranları kaydedildi. Bulgu Hastaların ortalama yaşı 34.7±9.2(18-49) idi. Üç hasta primipar,12 ise multipar idi. Hastaların 9’u evde doğumu yaparken, 6’sı hastanede doğum yapmıştı. Hastanede doğum yapanların 4’ne epizyotomi uygulanmıştı. Sfinkter hasarı hastaların tamamında evre 4 idi. Yırtığın oluşması ile ameliyata kadar geçen süre; hasar sonrası ilk gün ile 17 yıl arasında değişmekteydi. Postoperatif dönemde hastaların 2’sinde yara yeri enfeksiyonu gelişti. Drenaj ve pansuman ile tedavi edildi. Hastaların 1’inde gaz-gaita inkontinansı, 3’ünde gaz inkontinansı devam ederken, 11 hastada kontinans sağlandı. Tartışma ve Sonuç Vaginal doğum travmalarına bağlı sfinkter hasarları ayrıntılı fizik muayene ve dikkatli bir sorgulama ile kolaylıkla tanımlanabilir. Hastalığın tespiti sonrası uygulanacak cerrahi tedavi ile memnuniyet verici sonuçlar elde edilebilmektedir. 126 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S31 Fekal İnkontinensli Olgularımızda Tedavi Sonuçlarımız Musa Akoğlu, Erol Aksoy, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş 3 yaşından büyüklerde, en az 1 ay devamlı veya tekrarlayıcı kontrol dışı dışkılama olması fekal inkontinans olarak tanımlanır. Gerçek insidansı bilinmemekle birlikte genel popülasyonda %0,8-15 arasında değişmektedir. Metod Haziran 2009 Şubat 2011 arasında TYİH GEC kliniğine fekal inkontinans ile başvuran ve ameliyat edilen hastalar çalışma kapsamına alındı. Fekal inkontinans minor ve major olmak üzere ikiye ayrıldı. Minör inkontinans istemsiz gaz kaçışı veya sıvı dışkı ile iç çamaşırın parsiyel kirlenmesi olarak, majör inkontinans ise istemsiz feçes kaçırılması olarak tanımlandı. Bütün hastalara preoperatif dönemde rektal digital muayene, rektosigmoidoskopi, anal manometre, endoanal USG ve/veya pelvik MR yapıldı. Hastaların preoperatif ve postoperatif inkontinas değerleri Cleveland klinik inkontinas skorlama sistemine göre yapıldı (0 en iyi skor 20 en kötü skor değeridir). Tüm hastalar aynı cerrah tarafından ameliyat edildi. Hastalar 3 ay aralıklarla izlendi. Bulgu 7 olgu fekal inkontinas tanısı ile cerrahi olarak tedavi edildi. Hastalarımızın hepsi kadın idi. Yaş ortalaması 45 idi ( 30-73 yaş ). Bütün hastalarda majör inkontinas mevcuttu. Hastaların 6’sında normal spontan vaginal doğum sonrası, birinde de travma sonrası inkontinas hikayesi mevcuttu. Hastaların ortalama inkontinans süreleri en az 8 ay ile en fazla 15 yıl arasında değişmekte idi. Endoanal USG’de 3 hastada > %50 internal+eksternal sfinkter defekti, 2 hastada internal sfinkterde tam defekt, 2 hastada da > %50 eksternal sfinkter defekti mevcut idi. Preoperatif inkontinas skoru 3 hastada 20, 2 hastada 18, 1 hastada 16 ve 1 hastada da 11 idi. Bütün hastalara primer sfinkter onarımı yapıldı. Bunlardan 2 hastaya aynı zamanda rektovajinal fistül nedeni ile rektovajinal duvar tamiri de yapıldı. Postoperatif dönemdeki takiplerinde hastaların inkontinas skorları değerlendirildi. 3 hastada inkontinas skoru 0, 2 hastada 2, 1 hastada 3 ve 1 hastada da 6 idi. Klinik izlemde 1 hastada ameliyat başarısız oldu ve bu hasta reopere edildi Tartışma ve Sonuç Major inkontinansı ve eksternal sfinkter hasarı olan hastalarda sfinkterotomi ile başarılı sonuçlar elde edilebilir. Bu hastalar tekrar ameliyat gerekebileceği konusunda bilgilendirilmelidir. 127 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S32 İrreduktabl Rektal Prolapsuslarda Altemier Ameliyatı Sonuçlarımız Ayhan Çevik, Gülay Dalkılıç, Işılay Demir, Hüseyin Ekinci, Mehmet Mustafa Altıntaş, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Rektal prolapsus elektif olarak cerrahi polikliniklerinde değerlendirilen bir hastalık olmakla beraber, bu hastalarda kanama, yırtık ve gelişen ödeme bağlı irredüktebl olması ile barsak nekrozuna kadar ilerleyebilen önemli komplikasyonlar gelişebilir. Bu durumların varlığında acil operasyon endikasyonu mevcuttur. Amacımız kliniğimize acil olarak başvuran redukte edilemeyen rektal prolapsus vakalarında uyguladığımız rektum rezeksiyonu ve anastomozun morbidite ve mortalite oranlarını irdelemektir. Metod Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. genel cerrahi kliniğinde 2009-2011 yılları arasında acil polikliniğimize redukte edilemeyen rektal prolapsus nedeniyle başvuran 4 hastanın 3’ü erkek 1’i kadın olup en genci 28 en yaşlısı 82 yaşında idi.Hastalarımızın anamnezinde ortalama 4 yıldır varolan rektal prolapsusları mevcuttu.3 hastamızda mental retardasyon 1 hastamızda ise senil demans vardı.Polikliniğimize başvuran hastaların prolapsusları ortalama olarak 6-8 saattir dışarıda olduğu içeri sokamadıkları anamnezi mevcuttu. Muayenelerinde prolapsus olan rektal kısımda yer yer nekroz ve ülserli alanlar vardı. Bulgu Tüm hastalarımıza perianal yoldan rektum rezeksiyonu ve koloanal anastomoz uygulandı.1 hastamıza geçici ileostomi eklendi.Hastalarımızın postoperatif takiplerinde önemli bir komplikasyon saptanmadı.Hastalarımızın sfinkter tonusları sağlamdı.İleostomi yapılan hastamızın ileostomisi kolonoskopiyi takiben 6. haftada kapatıldı. Tartışma ve Sonuç Rektal prolapsusda oluş nedeninin tam olarak ortaya konulmaması ve cerrahi tedavinin sonuçlarının farklılığı çok sayıda operasyon şeklinin geliştirilmesine neden olmuştur. Özellikle redükte edilemeyen rektal prolapsus olgularında rektum rezeksiyonu ve koloanal anastomoz (Altemier prosedürü) tercih edilebilen bir yöntem olarak kullanılabileceği düşüncesindeyiz. 128 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S33 Defekasyon Bozukluğu Olarak Konstipasyon: Fizyolojik Testlerden Ne Bekleriz? Ahmet Ziya Balta2, Sezai Demirbaş1, Ramazan Öztürk3, Ergün Yücel2, M. Tahir Özer1, Nail Ersöz1 2 1 GATA Genel Cerrahi AD GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 3 İzmir Asker Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği Giriş Konstipasyon sıklıkla sert gaita, tam olmayan defekasyon, kronik ıkınma, abdominal ağrı ve tuvalette uzun süre kalma gibi semptom ve/veya bulgularla birliktedir. Tanısal belirsizliklerin bazıları anorektumun fonkiyonel ve yapısal değişikliklerinden bazıları da az sayıda olan ve her zaman en iyi sonucu verebileceği düşünülen fakat bekleneni vermeyebilen görüntüleme yötemlerinin değerlendirilmesinden ileri gelmektedir. Bu nedenle fizyolojik testler gerekli hale gelmektedir. Bu çalışmada amaç hangi fizyolojik testin klinik semptomlarla korele ve değerli olduğu saptamak, kronik konstipasyonlu hastalarda fizyolojik testlerin uygulanabilirliğini ortaya koymaktır. Metod Roma II kriterlerine göre 127 konstipasyonlu hasta ( % 56,3 kadın, ortalama yaş 56,7 ) öncelikle diyet değişikliği ve fiziksel aktivite artışı ile tedavi edildi. Tedaviye cevap vermeyen 80 hasta fizyolojik testleler ( anal manometri, defekografi, kolonik transit zamanı (KTZ))ve klinik semptomlar ile değerlendirilmeye alındı. Dört farklı kategoriden köken alan fizyolojik test değerlendirmeleri faktör analizi ile incelendi. ROC eğrisi analizi ise konstipasyon durumu üzerinde büyük etki ilişkisini değerlendirilmede kullanıldı. Bulgu Çoğunluğu bayan olan 80 hastada (%89) 11.9 yıldır süren birçok semptomlar mevcuttu. KTZ, skorlama sistemi, boşaltım sorunu, sert gaita, laksatif kullanma alışkanlığı, parmak yardımlı defekasyon çeşitli kategorilerden köken alan 17 faktör içinde belirgin derecede farklı olanlarıydı. Konstipasyonda önemli etkileri olan ve sıklıkla gerekli olduğu göz önünde bulundurulan fizyolojik testler ve ilişkili semptomları analiz ettik. Tartışma ve Sonuç Skorlama sistemi, KTZ, anal manometri ve diğer fizyolojik testler konstipasyon etyojisinin doğru tanısına karar vermede önemlidir. Bunula beraber defekografi ve klinik semptomlar konstipasyonun tanısında önemli etkiye sahip diğer faktörlerdir. 129 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S34 Anal Manometri Sonuçlarımız Mehmet Abdussamet Bozkurt, Eyüp Gemici, Mehmet İlhan, Cemal Deniztaş, Mahmut Doğan, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Arş.Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Anorektal manometri fekal inkontinens ve dışkılama güçlüğünün tanısal değerlendirilmesinde kullanılır ve semptomların fizyopatolojik mekanizmalarını ortaya koyar. Fekal inkontinens, obstetrik, cerrahi veya travmatik bir yaralanmayla oluşan sfinkter defektinin yerini ve büyüklüğünü saptamak, preoperatif sfinkter fonksiyonlarını araştırmak kronik konstipasyonu ve fonksiyonel “outlet” obstrüksiyonu değerlendirmede kullanılır. Biz kliniğimizde son bir yılda yapılan anal manometrileri yapılan hastaları inceledik. Metod Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi polikliniğine anal inkontinans, hemoroidektomi sonrası gaz kaçırma ve zorlu dışkılama ile başvurmuş ve anal manometri yapılmış 25 olgu incelendi.Olgular yaş,cinsiyet,başvuru şikayeti ve manometri sonucuna göre değerlendirildi. Bulgu Olguların 13 tanesi kadın 12 tanesi erkekti. Yaş ortalaması 39(1574)’tü. Olguların 14 tanesi anal inkontinans, 6 tanesi hemoroid operasyonu sonrasında gaz kaçırma ve 5 tanesi defekografi ile puborektal spazm düşünülen zorlu dışkılama şikayeti ile başvurdu. Olguların ortalama rektal dinlenim basıncı 40.8(1185), internal anal sfinkter için ortalama dinlenim basıncı 43.1(1390), eksternal anal sfinkter için ortalama dinlenme basıncı 42.2( 8-78), anal ortalama dinlenme basıncı 37.4( 18-67), basınç artışı 68.68(3-229), ortalama sıkma basıncı 29.88(-1-110), spontan eas cevabı 44.92 (5-167) ölçüldü. Tartışma ve Sonuç İnkontinans ve hemoroidektomi sonrası başvuran hastaların tümünde dinlenme basınçları normalden düşük bulunurken puborektal spzam olan 2 hastanın normal 3 hastada ise artmış basınçlar izlendi. Tüm sonuçları ile birlikte değerlendirdiğimizde toplam 20 olguda inkontinans saptandı.2 olgunun manometrik incelenmesi normal 3 hastada ise eksternal sfinkter basınçları artmıştı Anal manometri inkontinans başta olmak üzere anal sfinkter patolojisi düşünülen hastalarda kullanılması gereken bir yöntemdir. Geçirilmiş operasyonlara bağlı komplikasyonların yönetiminde de kullanıldığından genel cerrahi kliniklerinde uygulanmalıdır. Bunun dışında operasyon planlanan hastalara uygulanması post op oluşan şikayetlerin preoperatif dönemde de varlığını ortaya koyar. 130 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S35 Soliter Rektal Ülser Sendromunda Mesalazine Etkinliği Birol Ağca, Ali Durmuş, Sezgin Zeren, Erman Sobutay, Hakan Evrüke, Kazım Sarı SB Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Soliter Rektal Ülser Sendromu(SRÜS) erkek-kadın oranı aynı olan,genellikle rektal kanama, ağrı, mukuslu dışkılama, rektum boşalmasında gecikme ve zorlanma olarak kendini gösterir. Hastaların büyük çoğunluğunda kanlı dışkılama ana semptom olarak görülmekte ancak önemli bir kısmında herhangi bir semptom bulunmamakta, tanı başka amaçlarla yapılan tetkikler sırasında konulmaktadır. Metod OLGU 28 yaşında kadın olgu;karın ağrısı, dışkılama güçlüğü ve tam olarak boşalmama hissi, rektal kanama ve mukuslu dışkılama ile polkliniğimize başvurdu.Yapılan fizik muayenede önemli bir özellik saptanmayan hastaya daha sonra yapılan kolonoskopide rektum ön duvarında lokalize, anal kanal iç yüzeyden itibaren5-10 cm kadar proksimalde yerleşmiş, etrafı hiperemik ve ödemli kenarları düzgün ve zeminden fazla derin olmayan tek bir ülser bulunması ve histolojik olarak verifiye edilmesi neticesinde SRÜS tanısı konuldu(Resim 1). Bulgu Olguya Mesalazin(5-amino salicylic acid) lavman sabah ve akşam 2 ay boyunca uygulandı.2 ay sonunda makroskopik iyileşme görüldü.Takip edildiği 12 ay boyunca nükse ve rektal kanamaya rastlanmadı(Resim 2). Tartışma ve Sonuç SRÜS tedavisinde birçok hastada diet ve lif desteği gibi konservatif yaklaşımlar faydalı olabilmektedir.Konservatif yaklaşımdan fayda görmeyen hastalar için ilaç tedavisi, biofeedback ve cerrahi girişim gibi tedavi seçenekleri de uygulanabilir. Tedavi, yakınmaların şiddetine ve rektal prolapsus olup olmamasına göre belirlenir. Medikal tedavi seçenekleri arasında, her ne kadar büyük çaplı çalışmalar bulunmasa da, 5-ASA enema, sükralfat enema, steroid enema ve fibrin glue kullanımının semptomları azalttığı yönünde bulgular vardır. 131 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S36 Anal İnkontinans Tedavisinde Anterior Sfinkteroplasti ile Birlikte Levatoroplasti Uyguladığımız Hastalarımızın Uzun Dönem Sonuçları Tahsin Çolak1, Alper Sözütek2, Ahmet Dağ1, Özgür Türkmenoğlu1, Ramazan Gündoğdu1 2 1 Mersin Üniversitesi Genel Cerrahi AD Mersin Üniversitesi Gastroenteroloji Cerrahi BD Giriş Çalışmamızda, çeşitli nedenlerden dolayı anal inkontinans gelişen ve tedavisinde anterior sfinkteroplasti ile birlikte levatoroplasti uyguladığımız hastalarımızın uzun dönem sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Metod 2007-2010 yılları arasında çeşitli nedenlerden dolayı anal inkontinans gelişmiş ve tedavisinde anterior sfinkteroplasti ile birlikte levatoroplasti uyguladığımız 23 hasta çalışmamıza dahil edildi. Hastalar demografik özellikleri, ameliyat öncesi inkontinans nedenleri ve şikayet süreleri açısından incelendi. Ameliyat öncesi ve sonrası hastaların inkontinans şiddeti Wexner inkontinans skorlama sistemi kullanılarak değerlendirildi. Bulgu Çalışma grubumuz, ortalama yaş oranı 40,1 (24-62) olan 5 erkek (%21,7), 18 kadın (%78,3) hastadan oluştu. Anal inkontinans, 5 erkek hastanın 3’ünde fournier gangreni, 2’sinde rektum yaralanmasını takiben gelişirken, 18 kadın hastanın 2’sinde fournier gangreni, 16’sında doğum travması nedeni ile gelişmişti. Şikayet süreleri ortalama 16,2 ay (0-56) idi. Ameliyat öncesi ortalama Wexner inkontinans skorları 16,3 iken (1320), sonrasındaki ortalama skor 6,5 (4-10) olarak kaydedildi. Ortalama takip süresi 25,7 ay (5-48) idi. Tartışma ve Sonuç Anal inkontinans şikayeti olan hastaların cerrahi tedavisinde yaralanmış sfinkterin tamirine ek olarak anterior levatoroplasti eklenmesi ameliyat sonrası wexner inkontinans skorlarına olumlu etkide bulunmaktadır. 132 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S37 Laparoskopik ve Açık Apandektomilerin Karşılaştırılması: Prospektif Klinik Çalışma Gökhan Çipe, Oğuz İdiz, Naim Memmi, Süleyman Bozkurt, Münire Kayahan, Yeliz Emine Ersoy, Hüseyin Kadıoğlu, Mahmut Müslümanoğlu Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Akut apandisit en sık acil cerrahi gerektiren hastalıktır. Laparoskopik cerrahi akut apandisitin tedavisinde yıllardır kullanılmasına rağmen, açık apandektomiye (AA) üstünlüğü hala tartışma konusudur. Çalışmamızın amacı; AA ile laparoskopik apandektomi (LA) yöntemlerinin birbirlerine karşı üstünlüklerinin olup, olmadığını araştırmaktır. Metod Daha önce karın cerrahisi geçirmemiş ve Amerikan Anestezistler Birliği sınıflamasına göre ASA 3 ve altı olan, apandektomi yapılan hastalar prospektif olarak kaydedildi. AA ve LA yapılan hastalar; yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi (BMI), ameliyat süreleri, postoperatif 1., 6., 12., ve 24. saatlerdeki Vizüel Analog Skala (VAS) skorları, analjezik ihtiyacı, hastanede yatış süresi ve komplikasyon oranları açısından karşılaştırıldı. Grupların karşılaştırılmasında Friedman kikare ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Bulgu Akut apandisit tanısı ile AA(n=35) ve LA(n=21) yapılan 56 hasta çalışmaya dahil edildi. Yaş(p=0.255), cinsiyet(p=0.61) ve BMI(p=0.398) her iki grupta benzerdi. Ameliyat süresi AA grubunda ortalama = 51.1±20.6 dk. iken, LA grubunda ortalama = 52.1±14.3 dk. idi(p=0.737). VAS skorları 1. saatte(p=0.196), 6. saatte(p=0.522), 12. saatte(p=0.464) ve 24. saatte(p=0.140) benzerdi. AA grubunda analjezik ihtiyacı 17 hastada 1 kez, 14 hastada 2 kez, 3 hastada 3 kez ve 1 hastada da 4 kez olurken, LA grubunda 14 hastaya 1 kez, 3 hastaya 2 kez, 2 hastaya 3 kez ve 2 hastaya da 4 kez olmuştur(p=0.42). Hastanede yatış süresi AA grubunda ortalama=27±15.9 saat iken, LA ortalama=37.4±50 saat bulunmuştur(p=0.522). AA grubunda 1 hastada yara yeri enfeksiyonu gelişirken, LA grubunda 1 hastada yara yeri enfeksiyonu, 1 hastada atelektazi ve 1 hastada intraabdominal abse görülmüştür. Toplam komplikasyon oranı açısından her iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p=0.11) Tartışma ve Sonuç Çalışmamızın ilk sonuçları göstermiştir ki; LA ile AA’nin ameliyat süreleri, postoperatif VAS skorları, analjezik ihtiyacı, hastanede yatış süresi ve komplikasyon oranları benzerdir. Ayrıca çalışmamız, laparoskopi deneyimimizin LA’yi AA ile eşit sürede yapacak kadar arttığını göstermektedir. LA, bir üstünlüğü bulunmamakla birlikte, akut apandisitin tedavisinde AA gibi güvenle uygulanabilir bir yöntemdir. 133 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S38 Akut Apandisit Nedeniyle Ameliyat Edilen Hastalarda Lökosit ve C-Reaktif Protein Değeri ile Batın Ultrasonografisinin Tanı Duyarlılıklarının Karşılaştırılması Cemal Kaya, Şener Okul, Uygar Demir, Tahir Atun, Mustafa Arısoy, Rıza Gürhan Işıl, Mehmet Mihmanlı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3.Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisit, acil cerrahi kliniklerinde en sık karşılaşılan akut batın nedeni olup geniş tanı olanaklarına rağmen yanılma oranları hala yüksek seyretmektedir. Bu çalışmadaki amacımız akut apandisit düşünülen olgulardaki lökosit ve C-Reaktif Protein (CRP) değerleriyle batın ultrasonografi (USG) sonuçlarının tanı duyarlılıklarını karşılaştırmak. Metod Ocak 2009-Mart 2010 tarihleri arasında akut apandisit ön tanısıyla ameliyata alınmış 114 hastanın bulguları retrospektif olarak incelenmiş.Tüm hastaların lökosit, CRP değerlerine bakılmış ve batın USG’leri çekilmiştir. Hastaların ameliyat bulguları ve histopatoloji sonuçları birlikte değerlendirilerek lökosit ve CRP değerleriyle, batın USG sonuçlarının duyarlılıkları karşılaştırıldı Bulgu Hastaların yaş ortalaması 27.5 (15-82) olup 69’u erkek, 45’i kadındı. Akut apandisit ön tanısıyla ameliyat edilen 114 hastanın 17’sinde (%14.9) makroskobik ve histopatolojik olarak akut apandisit saptanmamıştır. Hastalardan 18’inin(% 15.7) lökosit değerleri, 29’unun ( %25.4) CRP değerleri ve 24’ünün (% 21) batın USG sonuçları doğal bulundu. Tüm hastalar içerisinde lökosit değeri normal olan hastaların 9’unda (%7.8), CRP değeri normal olan hastaların 20’sinde (%17.5) ve batın USG sonucu doğal gelen hastaların 12’sinde (%10.5) histopatolojik ve makroskobik olarak akut apandisit saptanmıştır. Lökosit ve CRP değerleri birlikte normal çıkan hastalardan ise 2’sinde (%1.7) akut apandisit saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç Sonuçlar karşılaştırıldığında akut apandisit vakalarında lökosit ve CRP değerinin birlikte bakılmasının özgüllüğünün düşük ancak duyarlılığının yüksek olduğu (%98.2) anlaşılmıştır.Literatür ile karşılaştırıldığında tek başına lökosit ve USG sonuçlarının benzer oranlarda olduğu saptanmıştır. Akut apandisit, atlanma oranlarının veya yanlış pozitiflik nedeniyle laparatomi oranlarının yüksekliği nedeniyle laboratuar sonuçlarının klinik ile birlikte değerlendirilmesinin en doğru sonucu vereceği düşüncesindeyiz. 134 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S39 Kolorektal Tümörlere Bağlı Kolon Perforasyonları Erdoğan Sözüer, Muhammet Akyüz, Hızır Akyıldız, Can Küçük, Alper Akcan, Tarık Artış, Murat Mert Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Kolorektal tümörlere bağlı kolon perforasyonları nadir görülen ancak mortalitesi yüksek ve hastanın prognozunu olumsuz etkileyen bir durumdur. Bu çalışmada kolorektal tümörlere bağlı gelişen perforasyonda cerrahi tedavi sonuçlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Metod Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda Ocak 2000 ile Aralık 2009 tarihleri arasında kolorektal tümör tanısıyla ameliyat edilen 1203 hastadan tümöre bağlı perforasyon saptanan 28 hastaya ait demografik bulgular, ameliyat bulguları, yapılan ameliyatlar ve sonuçlar retrospektif olarak incelendi. Bulgu Kliniğimizde 10 yıllık dönemde kolorektal tümör nedeniyle ameliyat edilen 1203 hastanın 28’inde (%2,3) tümöre bağlı perforasyon saptandı. Perforasyon nedeniyle ameliyat edilen hastalarda kadın/erkek oranı eşitti. Hastaların yaş ortalaması 66 (41-92) idi. Bu hastaların 17’sinde (%69) hipertansiyon ve diabet başta olmak üzere en az bir yandaş hastalık mevcuttu. Ameliyat öncesi dönemde yapılan tetkiklerde 15 hastada (%53) lökositoz, 10 hastada (%36) ayakta direkt karın grafisinde serbest hava veya hava sıvı seviyeleri ve 12 hastada (%43) USG’de karın içi serbest sıvı ve barsak anslarında dilatasyon saptandı. Yirmi hasta akut karın, 8 hasta ise intestinal obstrüksiyon ön tanısı ile ameliyata alındı. Hastaların 20’sinde tümör bölgesinde, 8’inde ise tümörün yol açtığı tıkanıklık sonucu gelişen barsak dilatasyonuna bağlı daha proksimalde perforasyon saptandı. En sık görülen tümör yerleşim yeri sigmoid kolon(%46) idi. Beş hastaya rezeksiyon ve primer anastomoz yapılırken 23 hastaya rezeksiyon ve ileostomi veya kolostomi yapıldı. Postoperatif mortalite oranı % 32, morbidite oranı % 46 bulundu. Hastaların 22’sinde (%78) tümör yerleşiminin splenik fleksura veya daha distalde olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç Kolorektal tümör perforasyonları lokal nüks ve peritonitis karsinomatozaya yol açması nedeniyle prognozu olumsuz etkilemektedir. Ayrıca perforasyon sonucu gelişen peritonit ve sepsis nedeniyle mortalite yüksek olmaktadır. Çalışmamızda tümör perforasyonuna yol açan tümörlerin büyük çoğunluğunun 135 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya rektosigmoidoskopi ile tanı konulabilecek mesafede olduğu saptanmıştır. Erken tanının perforasyon sürecini önleyecek en etkili faktör olması nedeniyle, alt GİS şikayetleri ile gelen hastalarda fizik muayenenin daha dikkatli yapılması ve risk grubundaki hastalarda endoskopik incelemelerin yaygınlaştırılması önemlidir. 136 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S40 Laparoskopik Apendektomi Ameliyatının Bir İlçe Hastanesinde Uygulanabilirliğinin, Etkinliğinin ve Güvenilirliğinin İrdelenmesi: Toplam 51 Olgunun Analizi Gültekin Ozan Küçük Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Giriş Ülkemizde nüfus çoğunluğunu kırsal alanda yaşayan insanların oluşturduğu bölgelerde yapılan ameliyatlarla ilgili yayınlanan çalışmalar sınırlıdır. Yurtdışında yapılan birçok çalışmada bu bölgelerde yaşayan hastaların klinik bulgularının ve hastalıklarıyla ilgili sonuçlarının şehirlerde ve gelişmiş bölgelerde yaşayan hastalardan farklı olduğu gösterilmiştir. Hastaneye başvuru durumu, hastaların eğitim durumu, bölgelerde etkin olan sosyal ve kültürel inanışlar şehir ve kırsal alanda yaşayan hastalar arasındaki farklılıkların temel nedenini oluşturmaktadır. Bu çalışmada Samsun’a yaklaşık 110 kilometre uzaklıkta olan ve 140 tane köyü olan Vezirköprü İlçesi Devlet Hastanesi’nde yapılan laparoskopik apendektomi ameliyatlarının sonuçlarını tartışılmıştır. Metod Nisan 2009 ve Aralık 2010 tarihleri arasında Samsun Vezirköprü Devlet Hastanesi’nde akut apandisit tanı/ ön tanısıyla ardışık olarak ameliyata alınan ve laparoskopik apendektomi yapılan hastalar retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, açığa dönüş oranları, ameliyat süresi, hastanede kalış süreleri ve postoperatif komplikasyonlar değerlendirildi. Bulgu Çalışmaya Nisan 2009 ve Aralık 2010 tarihleri arasında Samsun Vezirköprü Devlet Hastanesi’nde akut apandisit tanı/ön tanısıyla ardışık olarak aynı uzman tarafından ameliyata alınan toplam 51 hasta dahil edilmiştir. Toplam 50 hastada laparoskopik apendektomi tamamlanmıştır. Hastaların 28’i erkek, 23’ü kadın olup, ortalama yaş 27,7 (13-74) olarak hesaplandı. Hastaların ameliyat bulguları perforasyon, flegmon, periapendiküler apse veya çevre dokularla ileri derecede yapışıklık mevcudiyetine göre ‘’komplike ve teknik olarak zor laparoskopik apendektomi’’ ve ‘’komplike olmayan apandisit ’’ olarak sınıflandırıldı. 20 hasta ‘’komplike apandisit ve teknik olarak zor laparoskopik apendektomi’’ olarak değerlendirilmiştir. Komplike olguların 6 tanesinde intraoperatif olarak periappendiküler apse drenajı yapılmıştır. Apendiks mezo diseksiyonunda 5 hastada endoklip, 46 hastada ise Ligasure kullanıldı. 4 hastada apendiks kökü endoloop yardımıyla, 46 hastada ise intrakorporal olarak bağlanıp, kesilmiştir. Mezo diseksiyonunda endoklip kullanılan 1 137 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya olguda apendiksin ekpozisyon güçlüğü nedeniyle açık ameliyata geçilmiştir. Ortalama ameliyat süresi 41,9 (20-75) dakikaydı. Hastanede yatış süresi ortalama 2,4 (1-5) gündü. Komplike olgularda apendiks endobag yardımıyla dışarı alındı ve karın bol izotonik sıvılarla yıkandı, douglasa 1 adet dren konuldu, antibiyotik tedavisi yapıldı. Bütün ameliyatlar aynı uzman tarafından yapıldı. 2 hastada mevcut olan jinekolojik patolojiler nedeniyle eşzamanlı jinekolojik girişim yapıldı. Patoloji değerlendirmesi sonucunda 1 olguda apendiks karsinoid tümörü, 1 olguda ise apendiks divertikül perforasyonu saptanmıştır. Majör komplikasyon olarak 1 hastada batın içi apse, minör komplikasyon olarak ise 2 hastada trokar yeri enfeksiyonu gelişmiştir Tartışma ve Sonuç Laparoskopik apendektomi ilçe hastanelerinde güvenle yapılabilecek bir ameliyattır. Hasta popülâsyonunun kırsal alandan olması ve farklı demografik özellikler taşıması, hastalığın evresi ve komplikasyonları açısından literatürde bildirilen sonuçlarla çelişmemektedir. 138 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S41 Akut Mezenter İskemide Plazma D-Dimer ve Biyokimyasal Parametrelerin Zamana Bağlı Değişimi: Deneysel Çalışma Yılmaz Yiğit1, İbrahim Yetim1, Akın Aydoğan1, Orhan Veli Özkan1, Ahmet Koç2, Zafer Yönden3 Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AD 3 Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Biyokimya AD 1 2 Giriş Akut mezenter iskemi (AMİ) akut karına yol açan, tanıdaki gecikmeye bağlı prognozu oldukça kötü bir patolojidir. Günümüzde AMİ’de tanı daha çok barsak duvarında geri dönüşümsüz nekroz geliştikten sonra konuabilmektedir. Bu çalışmada, D-dimer ve biyokimyasal parametrelerin AMİ’de zamana bağlı değişimlerini inceleyerek erken tanıda önemini araştırmayı amaçladık. Metod Bu çalışmada Wistar-Albino cinsi kırk adet erkek rat dört gruba(n:10) ayrıldı. Grup 1’e (sham) sadece laparotomi ve mezenter arter diseksiyonu yapıldı. Sırasıyla grup 2, grup 3, grup 4’e laparotomi ve mezenter arter bağlanarak 2, 4 ve 6 saat süreyle iskemi oluşturuldu. Ratların serumlarında D-dimer, ALT, AST, ALP, LDH, CK ve P düzeylerine bakmak için kan alındı. Histopatolojik incelemede iskemi düzeylerini belirlemek için ileumdan örnek alındı. Bulgu Sham grubu ve iki, dört, altı saatlik iskemi sonrası D-dimer, AST, ALT, LDH, CK ve P değerleri açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulundu(p<0.05). ALP değerleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı(p>0.05). İskemi süresi arttıkça D-dimer, AST, ALT, LDH, CK ve P değerlerinin arttığı ve gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu gözlendi(p<0.05). Histopatolojik incelemede, iskemi süresinin artışıyla paralel olarak, oluşan iskemik hasarın anlamlı düzeyde artıp derinleştiği saptandı. Tartışma ve Sonuç Daha ileri klinik ve deneysel çalışmalarla desteklendiği takdirde D-dimer ve biyokimyasal parametrelerin, AMİ’nin erken tanısında belirteç olarak faydalı olacağı kanaatindeyiz. 139 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S42 Laparoskopik ve Açık Apendektomi Sonuçlarımız Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Hastane satınalma politikası yüzünden geç başlayabildiğimiz laparoskopik apendektomi deneyimlerimizi aynı dönem yaptığımız açık apendektomiler ile karşılaştırıp erken dönem sonuçlarımızı yayınlamak istedik. Metod Bu çalışmada ŞEAH 1.Genel Cerrahi Kliniği’nde 2009 ile 2010 yılları arasında akut apandisit tanısı ile opere ettiğimiz 20 laparoskopik apendektomi ile aynı dönemde yapılan 20 açık apendektomiyi ardışık olarak karşılaştırdık. Bulgu Yara infeksiyonu laparoskopi grubunda %5 iken açık grupta % 8 idi.Hastane de yatış süresi laparoskopik grupta 1 gün açık grupta 1,5 gün idi.Operasyon süresi laparoskopik grupta 38 dakika ,açık grupta 35 dakika idi. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik apendektomi, açık apendektomi kadar güvenli ve etkin bir ameliyat yöntemidir.Belirgin bir şekilde postoperatif yara infeksiyonu azaltmaktadır. Fakat bu konuda deneyimi olmayan ve malzeme satınalma konusunda problem yaşanan hastanelerde hala tercih edilse de, laparoskopik apendektomi fiziki şartlar iyileştirildiğinde, geç kalındığı fikrine kapılmadan yapılmaya başlanmalı hatta tercih nedeni olmalıdır. 140 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S43 721 Apendektomi Olgusunun Retrospektif Analizi Fatih Başak, Aylin Acar, Mustafa Hasbahçeci, Ali Kılıç, Müjgan Çalışkan, Orhan Alimoğlu Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği Giriş Acil kliniklerde en sık gerçekleştirilen ameliyat akut apendisit ön tanısı ile apendektomidir. Apendiks ayrıca değişik tümör ve nadir inflamatuar durumların görüldüğü bir bölgedir. Bütün bu faktörlerin varlığı akut apendisit tanısının etkin şekilde konulmasını ve uygun tedavinin gerçekleştirilmesini zorlaştırmaktadır. Bu çalışmada apendektomi ameliyatı yapılan olguların retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod 2009 - 2010 yılları arasında tek merkezde gerçekleştirilen apendektomi olguları tarandı. Olgular demografik veri ve histopatolojik özellikleri açısından incelendi. Bulgu Apendektomi yapılan toplam 721 olgunun demografik verileri 243 kadın, 478 erkek, erkek/kadın oranı 1.96, yaş aralığı 15 – 76, yaş ortalaması 30.2 idi. Olgular histopatolojik verilere göre 3 gruba ayrıldı. Birinci grubu akut apendisit saptananlar oluşturdu. Bu grupta olgu sayısı 610 (%84.6), erkek/kadın oranı 2.21, yaş aralığı 15 – 69, yaş ortalaması 29.9 idi. Olguların %74’ü 15 – 35 yaş aralığındaydı. İkinci grubu apendikste akut apendisit dışı patoloji saptananlar oluşturdu. Bu grupta olgu sayısı 10 (%1.3), erkek/kadın oranı 1.5, yaş aralığı 23 – 76, yaş ortalaması 40.9 olarak saptandı. Üçüncü grubu apendikste patolojik bulgu saptanmayanlar (negatif apendektomi) oluşturdu. Bu grupta olgu sayısı 101 (%14), erkek/kadın oranı 1.06, yaş aralığı 15 – 69, yaş ortalaması 30.6 idi. Olguların %72.2’si 15 – 35 yaş aralığındaydı. Negatif apendektomi kadın olgularda %20.1, erkek olgularda %10.8 oranında görüldü. Tartışma ve Sonuç Kabul edilebilir negatif apendektomi oranı %10 – 20 olarak bildirilmektedir. Bu oran mevcut çalışmada %14 olarak saptandı. Ayrıca %1.3 oranında apendikste apendisit dışı patoloji saptandı. 141 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S44 Akut Apandisitte Helicobacter Pylori’ nin Rolü Var mı? Kemal Atahan1, Mehmet Deniz1, Erdinç Kamer2, Haluk Recai Ünalp2, Süreyya Gül Yurtsever3, Neşe Ekinci4, Atilla Çökmez1, Ercüment Tarcan1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Cerrahi Kliniği İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Cerrahi Kliniği 3 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Lab. 4 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Patoloji Kliniği 1 2 Giriş Helicobacter pylori’nin akut apandisit etiyolojisindeki rolü ile ilgili ülkemizde yapılan bir çalışma bulunmamaktadır. H. pylori’nin normal veya iltihaplı apendiksin mikroflorasının bir bileşeni olmadığına işaret etmekle birlikte H. pylori’nin (veya hücresel ürünlerinin), güçlü sitokin tepkileri meydana getirme yoluyla apandisiti “hazırlayıcı” etki yapıyor olması mümkündür sonucuna varılmıştır. Bu çalışmanın tasarlanma amacı, H. pylori’nin apendiksin normal mikroortamının bir parçasını oluşturup oluşturmadığını, H. pylori serolojisi ile akut apandisit arasındaki olası ilişkinin ortaya konmasıdır Metod İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği’nde Aralık 2009- Nisan 2010 tarihleri arasında karın ağrısı ile acil servise başvuran ve akut apandisit tanısı ile apendektomi uygulanan 44 (Çalışma Grubu) ve daha önce apendektomi uygulanmamış yaş ve cinsiyet uyumlu asemptomatik 47 (Kontrol Grubu) gönüllü olmak üzere toplam 91 olgu prospektif olarak çalışmaya alındı. Çalışma grubundaki tüm hastalara apendektomi açık yöntemle uygulandı. Apendiks numuneleri rutin histopatolojik analize gönderildi ve önceden belirlenmiş bir derecelendirme sistemi kullanılarak, tek, kör bir patolog tarafından bu numunelere enflamasyonun kapsamına bağlı olarak bir skor (1- 4) verildi ve H. pylori varlığı Hematoksilen- Eozin ile boyama ile araştırıldı. 44 hastalık çalışma ve 47 asemptomatik kontrol gruplarının tamamı Dışkı Antijen Kart Test ile tarandı. Bulgu Çalışmamıza dahil edilen 91 olgunun 44’ ü çalışma grubu (%48,3) ve 47’si kontrol grubunda (%51,7) yer aldı. Yaş ortalaması çalışma grubunda 26,80 ± 8,52 ve kontrol grubunda 32,45 ± 10,18 olarak bulundu. Çalışmamızda H. pylori Gaita Antijen Kart Test kullanıldı. Test sonuçları çalışma grubunda %69, kontrol grubunda %85 ve patolojik olarak apendikste enflamasyon saptanan grupta %80 pozitifti. Her iki grupta da yüksek pozitiflik oranı saptansa da kontrol grubundaki yüksek pozitiflik oranı dikkat çekici idi ve çalışma grubu ile kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu. Çalışma grubunda histopatolojik 142 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya inceleme ile H. pylori kanıtına rastlanan 9 hastanın 5’inde patolojik derecelendirmeye göre şiddetli enflamasyon (flegmone ve gangrenöz/ perfore) saptanırken, bu durum histopatolojik inceleme ile H. pylori kanıtına rastlanmayan 35 hastanın 20’sinde mevcuttu.Bu oran ise istatistiksel olarak anlamlı değildi. Çalışma grubunda Dışkı Antijen Kart Test pozitif 30 hastanın 20’sinde patolojik derecelendirmeye göre şiddetli enflamasyon(flegmone ve gangrenöz/ perfore) saptanırken, bu durum Dışkı Antijen Kart Test negatif 14 hastanın 5’ inde mevcuttu.Bu oran istatistiksel olarak anlamlı idi. Tartışma ve Sonuç H. pylori apendiksi kolonize veya enfekte etmemekle birlikte, H. pylori’ nin gastroduodenal enflamasyonunun etkileri, olası apandisit durumunda hastada enflamasyon şiddetini artıran immünolojik bir durum meydana getiriyor olabilir. 143 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S45 Akut Apandisitte Jinekolojik Kaynaklı Tanı Yanılmaları Bülent Çitgez, Gürkan Yetkin, İsmail Ethem Akgün, Mehmet Uludağ, Mehmet Velidedeoğlu, Adem Akçakaya Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisit her yaş grubunda görülebilen, erişkinde akut karın hastalıklarının yarısından fazlasının nedenini oluşturan bir hastalıktır. Tüm özellikleri ve cerrahi tedavisi tam olarak tanımlanmış olmasına rağmen, akut apandisitte tanı yanılması oranları hala yüksek seyretmektedir. Kadın hastalarda jinekolojik patolojilerin akut apandisiti taklit etmesi nedeniyle bu oran daha da yükselmektedir. Biz bu çalışmada, akut apandisit ön tanısıyla ameliyat edilen ve normal apendiks tespit edilen kadın hastalardaki tespit ettiğimiz jinekolojik patolojilerin tedavi yaklaşımlarını ve oranlarını sunmayı amaçladık Metod 01.01.08-01.01.2011 tarihleri arasında kliniğimize başvuran ve akut apandisit ön tanısıyla opere edilen 420 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların tanıları fizik muayene, laboratuar bulgular ve radyolojik bulgulara göre konulmuştur. Hastalarımızda jinekolojik patoloji ve peroperatif apendiksin durumu makroskobik olarak değerlendirilmiştir. Bulgu Dörtyüz yirmi hastanın 282’si (%67,2) erkek, 138’i (32,8) kadındı. Tüm hastaların 28 (%6,6)’inde ameliyat esnasında normal apendiks ile karşılaşılmıştır. Negatif apenektomi saptanan 28 hastanın 19’u kadındı. Negatif apendektomiler kadınlarda erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha sık gözlenmiştir (χ² =8.34 p<0.01). Normal apendiks tespit edilen 28 hastanın 18 (%64,2) başka bir patoloji ile karşılaşılmamıştır. On olguda (%35,8) ise jinekolojik patoloji ile karşılaşılmıştır. Bu hastaların 4’ünde (%40) korpus hemorajikum kist rüptürü, 4’ünde (%40) pelvik inflamatuar hastalık, 1’sinde (%10) over kisti, 1’sinde (%10) over torsiyonu tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç Tanı ve tedavi araçlarının gelişmiş olmasına rağmen negatif appendektomi halen yapılabilmektedir. Negatif appendektomiyi önlemek için özellikle bayanlar daha dikkatli değerlendirilmeli ve jinekolojik patolojilerinde akut apandisiti taklit edebileceği akılda tutulmalıdır. 144 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S46 Laparoskopik Apendektomi Yapılan Perfore Apandisit Olgularımızın Değerlendirilmesi Ali Kocataş, Ahmet Nuray Turhan, Mehmet Abdussamet Bozkurt, Fatih Yanar, Cemal Deniztaş, Hakan Yırgın, Ahmet Sürek, Halil Alış Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışmada akut apandisit tanısıyla laparoskopik apendektomi yapılan perfore apandisitli olgularımız sunuldu. Metod Ocak 2008 ve Aralık 2010 tarihleri arasında BEAH Genel Cerrahi Kliniğine baş vuran ve akut apandisit tanısıyla laparoskopik apendektomi uygulanan ve operasyonda perfore akut apandisit saptanan toplam 98 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Değerlendirmede yaş, cins, operasyon süresi, ameliyat sonrası komplikasyon ve açık ameliyata dönüş oranı ve hastanede kalış süresi kriter olarak alındı. Bulgu Olguların yaşları 13 ile 69 arasında değişmekte olup ortalama 33,07 idi. İncelenen 98 olgunun 39’u kadın (% 39,80), 59’u erkek (% 60,20) idi. Operasyon süresi 30 ile 150 dakika arasında değişmekte olup ortalama 74,49 dakika idi. Opere edilen perfore apandisit olgularımızdan hiç birinde açığa dönülmedi. Hastanede kalış süresi 1 ile 9 gün arasında değişmekte olup ortalama 1,78 gün idi. Ameliyat sonrası toplam 98 olgunun 16’sında (%16,33) komplikasyon gelişti. Komplikasyon gelişen 16 olgunun 9’unda (%56,25) ileus, 5’inde (%31,25) yara enfeksiyonu ve 2’sinde (%12,50) batın içi abse saptandı. Batın içi abse gelişen 2 olguya operasyon sonunda dren konuldu. Bu olgulardan birisinin hastanede yatış süresi 9 gün, diğerinin ise 2 gün idi. Ameliyat sonrası ileus gelişen 9 olgudan 5’ine(%55,56) dren konulmuştur. Komplikasyon gelişen olguların hepsine ameliyat öncesi antibiyotik verildi. Olguların hastanede kalış süresi 1 ile 9 gün arasında değişmekte olup ortalama 1,83 gün idi. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik apendektomi akut apandisit tedavisinde kısa operasyon süresi, düşük operatif ve postoperatif morbidite, kısa yatış süresi ile güvenle uygulanabilir. 145 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S47 Fournier Gangreni: 100 Olguluk Seri Sunumu Tuncay Yılmazlar1, Ersin Öztürk1, Ali Özer1, Özgen Işık1, İlker Ercan2 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD 2 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Bioistatistik AD Giriş Fournier gangreni yüzyıllık geçmişine rağmen halen daha yüksek mortalite ile seyretmektedir. Bu çalışmada literatürdeki en geniş serilerden biri sunulmuş ve mortaliteye etkili faktörler incelenmiştir. Metod Kliniğimizde Fournier Gangreni nedeniyle takip ve tedavi edilmiş hastaların prospektif olarak toplanan verilerini retrospektif olarak inceledik. Hastaların demografik özellikleri, semptom süreleri, yoğun bakımda ve hastanede kalış süreleri, Uludag Fournier Gangrene Severity Index (UFGSI) skorları, yandaş hastalıkları, etiyoloji, mikrobiyal kültür sonuçları, ostomi ihtiyacı, debridman sayısı, cilt kapama yöntemi, mortalite oranı ve mortaliteye etkili faktörleri araştırdık. Bulgu Hastaların 69 u erkek, 31 i kadındı. Ortanca yaş 57 (22-85) di. 72 hasta dış merkezden sevk edilmişti. Semptom süresi 7 (122) gündü. 39 hastada yoğun bakım, 18 hastada respiratör desteği gerekmişti. Yoğun bakımda kalma süresi 8 (1-40) gündü. Respiratörde kalış süresi 7 (1-24) gündü. Ortanca UFGSI skoru 9 (1-30) du. Hastaların 56’sında diyabet vardı. Gangren 45 hastada perianal, 49 hastada ürogenital ve 6 hastada cilt kökenliydi. 5 hastada üreme saptanamamıştı. Üreme saptanan tüm hastalarda multibakteriyel üreme vardı. En sık rastlanan bakteri E.Coli ve enterik bakterilerdi. 3 hastada mantar üremişti (3’ü de öldü). 26 hastada ostomi açılmıştı. 76 hasta spinoepidural anestezi ile ameliyat edilmişti. Debridman sayısı 3 (1-12) tü. 20 hastada Vacuum Assisted Closure (VAC) tedavisi uygulanmıştı. VAC tedavisinin mortaliteye etkisi yoktu ancak debridman ihtiyacını ortanca 4(1-12) den 2 (1-7) e indirmişti (p=0,0184). 38 hastada cilt kapama için STSG kullanılmıştı. Mortalite %19 du. Mortalite sebepleri 12 hastada sepsis, 3 hastada kardiyak, 2 hastada pnömoni ve 2 hastada çoklu organ yetmezliğiydi. Kadınlarda daha sık mortalite görüldü (%47 vs %15; p=0,023). Taburcu olanların UFGSI skoru 7 (1-17) iken, mortalite gelişenlerin skoru 17 (1-30) idi (p<0,0001). Tartışma ve Sonuç Fournier gangreni multibakteriyel kökenli yüksek mortalite ile seyreden cerrahi bir enfeksiyondur. UFGSI’nin temelini oluşturan akut fizyolojik durum, yaş ve gangrenin yaygınlığı en önemli prognostik faktörlerdir. VAC kullanımı cerrahi tedavide hekime ve hastaya kolaylık getirmiştir. 146 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S48 Görüntüleme Bulguları ve Yakın Klinik Değerlendirmenin Akut Apendisit Tanısı Üzerindeki Etkisi Mustafa Hasbahçeci, Cengiz Erol, Mehmet Şeker Özel 29 Mayıs Hastanesi, İstanbul Giriş Bu çalışmada hikaye ve fizik muayene bulguları ile akut apendisit (AA) tanısı konulan hastaların, görüntüleme yöntemleri ve klinik şüphe durumunda tekrar klinik değerlendirme ile gerçekleştirilen tedavilerinin etkinliği retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Metod Ocak 2007-Haziran 2010 tarihleri arasında Genel Cerrahi bölümü tarafından hikaye ve fizik muayene bulguları ile AA tanısı konulan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Görüntüleme amacı ile hastalara, hastaların bulguları ve özellikleri dikkate alınarak ultrasonografi (US) ve/veya bilgisayarlı tomografi (BT) istenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre hastalara ya ameliyat kararı alınmış ya da yakın klinik değerlendirme ile takip sürecine dahil edilmişlerdir. Ameliyat bulguları, patolojik değerlendirme ve en az 24 saatlik takip sonuçlarına göre duyarlılık, özgüllük, pozitif kestirim değeri ve negatif kestirim değeri hesaplamaları yapılmıştır. Bulgu Çalışma grubunu 109 hasta (60 erkek, 49 kadın, yaş ortalaması 32, median yaş 31, yaş aralığı 10-83 yıl) oluşturmaktadır. Çalışma grubunda 83 hastaya US ve 46 hastaya BT uygulandı. AA tanısı ile 55 hastaya Mc Burney insizyon ile apendektomi ameliyatı yapıldı. İntraoperatif bulgular ve patolojik inceleme sonucunda üçer (% 5.5) hastada negatif apendektomi ve akut apendisite bağlı perforasyon saptandı. Ellidört hasta görüntüleme yöntemlerinin sonuçlarına göre AA olarak değerlendirilmeyip, yakın klinik değerlendirme ile takip sürecine alınıp, sonucunda herhangi bir fizik muayene bulgusu saptanmadı. US’nin sırası ile duyarlılık, özgüllük, pozitif kestirim değeri ve negatif kestirim değeri 85.37, 61.90, 68.63 ve 81.25 iken; US ve BT’nin birlikte uygulanması ile bu değerler 100.00, 66.67, 73.24 ve 100.00 olarak hesaplandı. Çalışma grubunu oluşturan tüm olgular, kadın ve erkek olgular göz önüne alındığında AA uyumu, en iyi BT olan gruplarda sağlandı (p<0.05). Tartışma ve Sonuç AA tanısı ile tedavi planlanan hastalarda hikaye, fizik muayene ve görüntüleme uyumu öncelikle dikkate alınmalıdır. Görüntüleme yöntemi olarak BT’nin US’ye olan üstünlüğüne, her bir hasta için maliyet, tetkike bağlı gecikme ve verilen radyasyon miktarı göz önüne alınarak karar verilmelidir. Klinik şüphe durumlarında hastalar yakın klinik değerlendirme ile takip sürecine alınmalıdır. 147 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S49 Pilonidal Sinüs Tedavisinde Fenol Prosedürü ve Tedavide Başarısızlıkta Risk Faktörleri Ahmet Dağ, Tahsin Çolak, Özgür Türkmenoğlu, Alper Sözütek, Ramazan Gündoğdu Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Bu çalışmada, konservatif olarak uygulanan fenolizasyon prosedürünün pilonidal sinüs tedavisinde ideal bir cerrahi yöntemin gereklerini yerine getirip getirmediğini ve tedavide başarısızlıktaki risk faktörlerini araştırmayı amaçladık. Metod Haziran 2005 ve Temmuz 2009 arasında fenolizasyonla tedavi edilen rekürren olmayan ardışık 76 pilonidal sinüs hastası çalışmaya dahil edildi. Hastaların; klinik özellikleri (yaş, cinsiyet, apse drenaj öyküsü, ko-morbidite), operasyon özellikleri (sinüs lokalizasyonu ve sayısı, kavite hacmi) ve takip bilgileri (iyileşme süresi, işe dönüş süresi, komplikasyonlar, morbidite, fenolizasyon sayısı) kaydedildi. Cinsiyet, yaş, apse drenaj öyküsü, sinüs sayısı, sinüs lokalizasuyonu, kavite hacmi, fenolizasyon sayısı risk faktörleri olarak analiz edildi Bulgu Toplam başarı oranı 76 hastada 51 (67%) idi. Ortalama iyileşme süresi 16 gün (10-45 ) idi. İşe dönüş süresi 0 gün’ idi. Yaş ve cinsiyet anlamlı bir risk faktörü olarak bulunmadı (p> 0.05). Apse drenaj öyküsü olan ve 3’ ten fazla sinüs ağzı bulunan hastalarda anlamlı derecede yüksek oranda tedavide başarısızlık saptandı (p=0.001 ve p=0.046, sırasıyla). Sinüs lokalizasyonu anlamlı bir risk faktörü değildi (p>0.05). Kavite hacmi ve fenolizasyon sayısı ile uygulamada başarısızlık arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.016 ve p=0.001, sırasıyla). Hastalar ortalama 25 ay takip edildi (13-48 ay). Uygulamanın başarılı olduğu hastalardan birinde(2 %) nüks gelişti. Tartışma ve Sonuç Seçilmiş hastalarda erken işe dönüş, düşük komplikasyon ve nüks oranları ile fenolizasyon pilonidal sinüs tedavisinde günübirlik uygulanabilir bir tedavi yöntemidir. 148 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S50 Perianal Fistüllerde Uygulanan Tedavi Sonuçlarımız Ömer Alabaz1, Orçun Yalaz1, Okan Dalyan2, Tolga Akçam1, Cem Kaan Parsak1, Abdullah Ülkü1 1 Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Adana 2 BSK Metropark Hastanesi, Adana Giriş Oluşumunda en sık neden apse olan perianal fistüllerin(PF) tedavisinde en önemli sorun nüks ve anal sfinkter fonksiyon bozukluğudur. Teşhisinde de büyük zorluklar olan PF’lere değişik tedavi yöntemleri uygulanmakta ve sonuçları halen tartışılmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız, olgularımızın sonuçlarını literatür ışığında değerlendirmektir. Metod 2007 Kasım-2010 Kasım tarihleri arasında ayni cerrah ve ekibi tarafından ameliyat edilen 97 hasta çalışmaya alındı. Hastaların tümü yaş, teşhis kriterleri, tedavi yöntemleri, postoperatif erken ve geç komplikasyonları ve nüksleri yönünden araştırıldı. Ameliyat öncesinde tüm hastalara endoanal USG ve manometri yapıldı. Bulgu Opere edilen 97 hastanın 55(56.7)’i erkek ve , 42(43.3)’ü bayan olup yaş ortalaması 47.2 idi. Toplam 97 olguya birincil ve nüks gelişmesi nedeniyle 34 ikincil veya daha fazla olmak üzere toplam 131 girişim uygulandı. Ortalama takip süresi 253 gün idi. Olguların tümü ameliyat öncesi yapılan endoanal USG sonucuna göre sınıflandırıldı. İlk girişim yapılan toplam 97 olgunun 67(%69) komplike, 30(%31) basit fistüldü. İlk ameliyatları yapılan olguların 56’sı primer, 41’i ikinci ve daha fazla girişimli idi. Ameliyat öncesi yapılan manometrik çalışmalarda olguların 39(%40) ‘unda normalin altında istirahat ve sıkma basıncı tespit edildi. İlk girişimde 97 olgunun 25(%25.7)’ine fistülotomi, 24(%24.7)’üne fistülektomi, 20(%20.6)’sine seton, 15(%15.4)’ine fistülektomi+flep, 6(%6.2)’sına anal plug, 4(%4.1)’üne fibrin yapıştırıcı, 3(%3)’ne intersfinkterik onarım uygulandı. Uygulanan toplam 97 birincil girişim sonrası tedavisinde başarı sağlanamayan 14(%14.4) olguya ikincil ve daha fazla olmak üzere 34 girişim daha uygulandı. Bu girişimlerin 20(%58.8)’si seton, 8(%23.5)’i fistülotomi, 5(%14.7)’i fistülektomi, 1(%2.9)’i flep uygulaması idi. İlk girişimlerimizden sonra erken dönemde 3(%3) olguda perianal abse ve 1(%1) olguda gaz inkontinansı gelişti. Geç dönemde nüks gelişen 14 olguya uygulanan ikincil ve daha fazla toplam 34 ameliyat sonrasında 7(%20.5) olguda geçici gaz ve sıvı inkontinansı, 1(%2.9)olguda gaita inkontinansı gelişti. Birincil ameliyatı yapılan 97 olgunun 2(%2)’sine, ikincil ve daha fazla ameliyat uygulanan 34 olgunun 3(%8.2)’üne saptırıcı kolostomi uygulandı. 149 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Perianal fistül ameliyatlarında nüksü önlemede dikkat edilmesi gereken, enfekte bölgelerin drenajı ve iç ağzın dogru teşhis edilerek onarılmasıdır. Bizim serimizde ise; teşhiste perianal USG incelemesinin çok etkin bir yöntem olduğu bulundu. Tedavide ise; basit ve ilk girişimlerde kesilen kas miktarını göz önünde tutularak yapılan fistülotominin, komplike fistüllerde ise inkontinans riskinin en düşük olduğu seton uygulamasının etkin yöntemler olduğu sonucuna varıldı. 150 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S51 Erişkin Perianal Bölge Hastalıkları Cerrahisinde Kaudal Anestezi Mehmet İnce1, Güven Yiğit2, Bora Çata2 2 1 Konya Asker Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kıbrıs Asker Hastanesi Genel Cerrahi ve Anestezi Kliniği Giriş Perianal bölge hastalıklarının ameliyatlarında, ameliyat sonrası ağrıyı azaltmak ve hastanede kalış süresini sınırlamak için değişik cerrahi ve anestezi teknikleri kullanılmaktadır. Biz çalışmamızla, çocuk cerrahisinde yaygın olarak kullanılan kaudal anestezinin seçilmiş erişkin hastalarda kullanabilirliğini göstermeyi amaçladık. Metod Retropsektif çalışmamıza 2007-2008 yılları arasında opere edilen 71 hasta alındı. Hastalar kaudal ve spinal anestezi uygulananlar olarak 2 gruba ayrıldıktan sonra; ameliyat süresi, erken komplikasyon oranı, ağrı şiddeti, motor fonksiyon, ilk ağrı kesici ihtiyacının zamanı açısından değerlendirildi. Bulgu Kaudal anestezi 49, spinal anestezi 22 hastaya uygulandı. Anestezi memnuniyeti, ameliyat süresi, ortalama kan basıncı ve hemoglobin oksijen saturasyonu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Ancak spinal anestezi grubundaki hastaların %13’ünde baş ağrısı, %9’unda mide bulantısı, %4.5’inde kusma ve %9’unda idrar retansiyonu görülürken, kaudal anestezi grubunda komplikasyon görülmedi ve bu fark istatistiksel olarak da anlamlıydı (p<0.05). Ayrıca ilk 6 saatte ağrı kesici ihtiyacı spinal grupta kaudal gruba göre anlamlı şekilde daha fazla bulundu. Tartışma ve Sonuç Kaudal anestezi, spinal anesteziye alternatif olarak tecrübeli hekimler tarafından; perianal cerrahi geçirecek seçilmiş uygun eriskin hastalarda güvenli, etkili, ekonomik ve hastanın memnuniyetini sağlayacak şekilde uygulanabilir. 151 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S52 Pilonidal Sinüs Cerrahi Tedavisinde Primer Onarım, Karidakis ve Limberg Flep Uygulamalarının Karşılaştırılması S. Yiğit Yıldız, M. Ümit Uğurlu, M. Tahir Oruç, İlknur Ergüner, Zehra Boyacıoğlu, Ali Çiftçi Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Pilonidal sinüs (PS) hastalığında cerrahi tedavide en önemli sorunlar postoperatif yara enfeksiyonu, yara ayrılması ve nükstür. Kliniğimizde opere edilen PS hastalarında kullanılan farklı cerrahi teknikler arasındaki farklar çeşitli parametreler kullanılarak irdelenmiştir. Metod Ocak 2009-Şubat 2011 tarihleri arasında kliniğimizde PS hastalığı tanısı ile opere edilen 319 hastanın verileri incelenmiştir. Sinüs ağızları orta hatta bulunan daha az diseksiyon gerektiren sınırlı sayıda vakada primer onarım tercih edilirken gluteal bölge ve sakral bölgeye doğru daha geniş eksizyon gereken vakalarda ise Karidakis prosedürü veya Limberg flep uygulanmıştır. Tüm vakalarda profilaktik antibiyotik kullanılmıştır. Olguların tamamında kapalı aspirasyon sistemi ile drenaj uygulanmış olup postoperatif 20cc ve altındaki değerlerde dren çekilmiştir. Postoperatif dönemde yara yerleri cerrahi alan enfeksiyonu (CAE) klasifikasyonuna göre değerlendirilmiştir. Operasyon teknikleri postoperatif yara enfeksiyonu, nüks ve dren çekilme süreleri karşılaştırılmıştır. Bulgu PS nedeniyle opere edilen 319 hastanın ortalama yaşı 27.2 olup hastaların 264’u erkek 55’ise kadındı. 26 hastaya primer onarım, 163 hastaya Karidakis prosedürü 130 hastaya ise Limberg flebi uygulanmıştır. Yüzeyel CAE, primer onarım yapılan 3 hastada (%11.5), Karidakis prosedürü uygulanan 5 hastada (%3.06), Limberg flep uygulanan 5 hastada (%3.8) tespit edilmiştir. Olguların tamamı değerlendirildiğinde enfeksiyon oranı %4.07’dir. Hastalık nüksü ise primer onarım yapılan 2 hastada (%7.6), Karidakis prosedürü uygulanan 2 (%1.2) hastada, Limberg flep uygulanan 2 (%1.5) hastada tespit edilmiştir. Tüm olgularda nüks oranı %1.88’dir. Dren çekilme süreleri ise ortalama olarak primer onarımda 1.2 gün, Karidakis prosedüründe 1.3 gün ve Limberg flepte ise 1.8 gün olarak tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç PS hastalığının cerrahi tedavisinde 1-2 dekat öncesine kadar en çok uygulanan teknik primer onarım iken hastalığın fizyopatolojisinin anlaşılması ile yeni cerrahi teknikler uygulanmaktadır. 152 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Son yıllarda en çok tercih edilen yöntemler ise orta hattın kaydırıldığı yöntemler ve diğer flep teknikleridir. Çalışmamızın sonuçlarından elde edilen veriler ışığında orta-hattın kaydırıldığı Karidakis yöntemi ve Limberg flep yöntemi enfeksiyon ve nüks oranları açısından primer onarım tekniğine belirgin üstünlük göstermekte iken her iki yöntemin başarı oranları arasında ise fark görülmemektedir. 153 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S53 Stapler Hemoroidopeksi’de 10 yıllık Deneyimimiz Engin Hatipoğlu3, Cavit Hamzaoğlu1, Şaban Bayyozgat2, Hasan Taşçı3 1 Türkiye Gazetesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Türkiye Gazetesi Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Kliniği 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD 2 Giriş Hemoroidal hastalık her yaş grubunda görülebilen ve güç klinik durumlar yaratabilen bir hastalıktır. Evre I ve Evre II hemoroidal hastalık non-operatif yöntemlerle tedavi edilirken, evre III ve IV’ te ilk seçenek cerrahidir. 1998’te Longo tarafından modifiye edilen stapler hemoroidopeksi (SH) yönteminde amaç, standart yöntemlere oranla daha az ağrılı veya ağrısız bir postoperatif dönem sağlamaktır. Bu çalışmamızda, kliniğimizde uygulanan stapler hemoroidopeksi yönteminin uzun dönem sonuçlarını sunmayı amaçladık. Metod Ocak 2001 ve Aralık 2010 tarihleri arasında kliniğimizde stapler hemoroidopeksi yöntemiyle opere edilen 282 hasta çalışmaya dahil edildi. Düzenli kontrollere tabi tutulan hastaların öne çıkan semptomları, cinsiyetleri, yaşları, ameliyat ve hastanede kalış süreleri, yandaş hastalıkları, gelişen komplikasyonları değerlendirildi. Bulgu Hastaların 211’i erkek (%74.8), 71’i kadın (%25.2) olup, yaş ortalamaları erkeklerde 45 ve kadınlarda 43’tü. Hastaların polikliniğe başvuru şikayetleri sırasıyla makatta şişlik(%76), kabızlık(%40), kanama(%15), makatta kaşıntı(%15), ağrı(%10), akıntı ve çamaşırda kirlenme (%8) idi. Hastalarımızın tamamına laringeal maske uygulandı. Ortalama ameliyat süresi 20 dakika olarak tesbit edildi. 84 hastada (%29.7) hemoroidal hastalığa yandaş hastalık tespit edilerek hastalar aynı seansta opere edildi. Bunlar sırasıyla; fissür (n=72), fissür + polip (n=2), prolapsus (n=5), pilonidal sinüs (n=2), rektosel (n=1), bilateral inguinal herni (n=1), kondilom (n=1) idi. Hastaların hastanede yatış süresi ortalama 1 gün olarak belirlendi. İntraoperatif stapler hattındaki kanamalar komplikasyon olarak değerlendirilmezken, 1 hastada postoperatif 1.günde,1 hastada postoperatif 9.günde,1 hastada postoperatif 10.günde kanama olması sebebiyle stapler hattı süture edilerek kanama kontrolü sağlandı. Erkek hastaların %10’unda idrar retansiyonu gelişti. Geç komplikasyon olarak 1 hastada (35.ay) nüks ve anal fissür saptandı, hastaya SH+LİS yapıldı. Tartışma ve Sonuç Longo tedavisi uygulanan 282 hastamızda, 3 hastada kanama ve sadece 1 hastada nüks saptanması literatürle karşılaştırıldığında kliniğimiz adına bir başarıdır. Stapler hemoroidopeksi, deneyimli bir cerrahi ekip tarafından uygulandığında, ileri hemoroidal hastalığın cerrahi tedavisinde ilk seçenek olmalıdır. 154 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S54 Kronik Anal Fissür Tedavisinde Açık Lateral İnternal Sfinkterotominin Yeri Cengiz Tavusbay, Hüdai Genç, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Haldun Kar, Necat Cin, Özlem Gür, Burhan Yolcuoğlu, Kürşat Yemez İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Kronik anal fissür genel cerrahi polikliniklerinde oldukça sık rastlanılan bir hastalıktır. Etiyolojisi tam olarak aydınlatılamadığından optimum tedavi konusundaki tartışmalar halen devam etmektedir. Bu çalışmamızda poliklinik koşullarında lokal anestezi ile yapılan açık lateral internal sfinkterotomi seçeneğini irdelemeyi amaçladık. Metod Bu çalışmaya İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi genel Cerrahi polikliniğine Ocak 2008- Ocak 2011 yılları arasında kronik anal fissür nedeniyle opere edilen 180 hasta dahil edildi. Ameliyat sonrası dönemde hastalar belirli aralıklarla kontrole çağırıldı. Kontrole gel(e)meyen hastalara telefonla ulaşılarak bilgi edinildi. Bulgu Hastalarımızın 129’u(%71,7) kadın ve 51’i(%28,3) erkek olup, yaş ortalaması 40,7 idi. 8(%4) hastada minimal derecede inkontinans, 6(%3,3) hastada yara çevresinde ekimoz ve/veya hematom, 3(%1,6) hastada erken nüks, 2(%1,1) hastada yara yeri enfeksiyonu görüldü. Ortalama takip süresi 44,2 aydı. Tartışma ve Sonuç Gerek hızlı iyileşmeyi sağlaması ve gerekse ağrıyı dramatik bir şekilde ortadan kaldırması nedeniyle poliklinik şartlarında lokal anestezi altında yapılan açık lateral internal sfinkterotomi kronik anal fissürün cerrahi tedavisinde etkin bir yöntem olma özelliğini devam ettirmektedir. 155 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S55 Kompleks Perianal Fistüllerde Seton Uygulamalarımız Ayhan Çevik, Mehmet Mustafa Altıntaş, Serkan Zenger, Hüseyin Ekinci, Gülay Dalkılıç, Nejdet Bildik, Tayfun Yücel Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kompleks perianal fistül tedavisi yüksek morbidite içerebilir. Yüksek transsfinkterik,ekstrasfinkterik veya multipl fistül ağzı olan perianal fistüllerde cerrahi tedavide seton uygulaması nükslerin ve cerrahi sonrası gelişebilecek inkontinansın önlenmesinde yararlı olabilir.Amacımız kompleks perianal fistüllerde seton uygulamalarımızı iyileşme sürelerini,nüks oranlarını ve inkontinans oranını irdelemektir. Metod Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. genel cerrahi kliniğinde 2008-2011 yılları arasında kompleks perianal fistül nedeniyle seton uyguladığımız 8 hasta irdelendi.Hastalarımızın 7 si erkek 1 i kadın olup 35-65 yaşları arasında idi.Hastalarımızın 3ünde yüksek transsfinkterik,3ünde ekstrasfinkterik, 2 sinde ise en az 2 adet sinüs ağzı mevcuttu.Tüm hastalarımıza kolonoskopi uygulandı. Kolonoskopi ile 4 hastamızda sinüs iç ağzı görülebildi. Diğer hastalarımızda ise iç ağız görülemedi.İç ağzı görülemeyen hastalarımıza rektal manyetik rezonans ile görüntüleme yapıldı. Fistül traktları görülerek preoperatif kompleks fistül tanısı ile seton uygulaması planlandı.Kolonoskopide görülen iç ağzı olan hastalarımızın seton uygulaması ameliyat masasında karar verildi. Bulgu Uyguladığımız setonlar gevşekti ve 1 numara ipek ile yapıldı. Seton uyguladığımız hastaların postoperatif 20 günde setonlarının kontrolünde 3 hastamızda setonların düştüğünü 5 hastamızda ise setonun gevşediği görüldü.3 tanesini anestezi altında fistül traktını keserek işleme son verildi.En az 2 sinüs ağzı olan 2 hastamızda ise setonlar tekrar yenilendi.Bu hastalarımızın 2. ameliyatlarının postop 20 gününde tekrar kontrollerinde setonların düştüğü gözlendi.Hiç bir hastamızda nüks yoktu ve inkontinans gelişmedi. Tartışma ve Sonuç Seton uygulaması özellikle kompleks perianal fistüllerde tercih edilen bir cerrahi yöntem olmalıdır.Özellikle sfinkter tonus kaybı olabileceği düşünülen vakalarda preoperatif veya peroperatif planlanmalıdır.Fistül iç ağzını preoperatif görmek peroperatif cerrahi komplikasyonların önlenmesinde önemlidir.Seton uygulamasının en büyük dezavantajı yara iyileşme sürecinin uzun olmasıdır.Ancak inkontinans riski az olduğundan hastalarla konuşup planlanması gerektiğini düşünmekteyiz. 156 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S56 Perianal Fistüllerde Cerrahi Tedavi Deneyimlerimiz Birol Ağca, Ali Durmuş, Sezgin Zeren, Erman Sobutay, Hakan Evrüke, Bayram Kaya, Kazım Sarı SB Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Perianal fistüller daha çok anorektal abselerin kronik hale gelmesiyle oluşan ve nükslerle seyredebilen, tedavisinde başarı elde etmek için fistül traktı ile sfinkterler arasındaki ilişkinin ortaya konulması gereken bir hastalıktır. Metod Ocak2007-Aralık 2010 tarihleri arasında kliniğimizde ameliyat edilien toplam 62 olgunun kayıtları retrospektişf olarak incelendi. Olguların yaş,cinsiyet,geliş şikayetleri,fistülün lokalizasyonu ve cerrahi tedavi yöntemleri kaydedildi. Bulgu Olguların 54’ü(%87) erkek, 8’i(%13) kadın olup yaş ortalaması 36,3 idi. Olguların 9’u daha önce bu hastalık nedeniyle en az bir kez ameliyat edilmişlerdi. Geliş şikayetleri tüm olgularda akıntı ve yer yer eşlik eden ağrı idi.Olgularda fistüllerinin 8’i(%13) submukozal,36’sı(%58) intersfinkterik,10’u (%16) transsfinkterik, 4’ü(%6,5) suprasfinkterik ve 4’ü(%6,5) ekstrasfinkterik yerleşimli idi. Olguların 42’sine(%67,7) fistülotomi+küretaj,11’ine(%17,7) parsiyel fistülektomi+küretaj+seton,9’una(%14,5) ise fistülektomi ameliyatı uygulandı.Ortalama yara iyileşme zamanı 6,8 gün idi. Ameliyat sonrası 4 olguda nüks gelişti. 3 olguda ise geç yere infeksiyonu görüldü. Olguların hiçbirinde fekal inkontinans gelişmedi. Tartışma ve Sonuç Perianal fistülün cerrahi tedavisinin etkinliği fistülün yerleşim yeri kadar bu konuda sahip olunan klinik ve cerrahi deneyimede bağlıdır. Tedavi yöntemlerinin etkinliği, nüksün ve anal inkontinansın önlenmesindeki başarının derecesiyle ölçülebilmektedir. 157 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S57 Pilonidal Hastalıkta Etyolojide Suçlanan Faktörler Sinüs Özelliklerini Etkiliyor mu? Osman Doğru, Said Kökçam, Kemal Arslan, Bülent Erenoğlu, Saygın Kerimoğlu Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Sinüs pilonidalis etyolojisinde suçlanan faktörlerin sinus özellikleri üzerine etkisini ve sinüs özelliklerinin birbiri ile ilişkisini ortaya koymak amacıyla prospektif bir çalışma düzenlendi. Metod Pilonidal sinüs sebebiyle kristalize fenol tedavisi uygulanan 344 hasta çalışmaya alındı. Demografik bilgiler yanında aile anamnezi, vücut kitle indeksi (VKİ), ten rengi, kıllanma durumu, mesleği gereği çok oturup oturmadığı kaydedildi. Sinüs özellikleri olarak da sinus delik sayısı, sinüs yönü, abse oluşumu ve konumu belirlendi. Daha sonra sinüs özellikleri ile aile anamnezi, VKİ, ten rengi, kıllanma durumu ile çok oturma arasında bir ilişki olup olmadığı sorgulandı. Bulgu Çalışmaya alınan 344 hastadan 325’i (% 94.5) erkek, 19’u (%5.5) kadın ve bu seride ortalama yaş 27.95 (14-71) idi. Orta derecede kıllanması olan, kilolu ve esmer hastalar daha çoğunluktaydı. Aile anamnezi hastaların yaklaşık 1/3’ünde pozitifti ve mesleği gereği çok oturanlar serinin yaklaşık yarısını oluşturuyordu. Hastalarda ortalama delik sayısı 2.38 (1-10 ) idi ve 131 (% 38.1) hastada abse gelişmişti. Abse %39.7 ile en fazla sol sefalad, sinüs ise %69.8 ile en fazla sefalad yönde yerleşmişti. VKİ ve Kıllanma durumu sinüs özelliklerini etkilememişti (p>0.05). Aile anamnezi pozitif , esmer ve çok oturanlarda ortalama sinüs delik sayısı daha fazla (p<0.05), abse gelişen hastalarda sinüs delik sayısı daha az (p<0.05) olarak tesbit edildi. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak, sinüs pilonidalis etyolojisinde suçlanan faktörlerden aile anamnezi pozitif olanlar, mesleği gereği çok oturanlar ve esmer hastalarda ortalama sinüs delik sayısı daha fazlaydı. Kilolu olmak ve kıllanma durumu sinüs özelliklerini değiştirmemişti. Abse gelişen hastalarda sinus delik sayısı daha azdı. Sinus delik sayısının artması ilk bakışta kötü bir özellik gibi görünse de enfeksiyöz komplikasyonlar bu hastalarda daha azdı. 158 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S58 Pilonidal Hastalığın Cerrahi Tedavisinde Gerilimsiz Primer Kapama ile Limberg Flebin Etkinliğinin Karşılaştırılması Ahmet Okuş, Ömer Karahan, Mehmet Ali Eryılmaz Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Pilonidal hastalık sıklıkla genç erkekleri etkileyen ve yetersiz tedavi edilen kişilerde yaşam konforunu bozarak morbiditeye neden olan bir hastalıktır. Bu çalışmada son yıllarda bir çok çalışmada daha az nüks görüldüğü gösterilen limberg flep ile gerilimsiz primer kapamanın etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Metod Aynı cerrah tarafından ardışık olarak olarak opere edilen 93 (88 erkek-5 kadın) pilonidal sinus olgusu prospektif olarak incelenmiştir. Hastaların 44 tanesine eksizyon ve gerilimsiz primer kapama (grup1), 49 tanesine ise eksizyon ve limberg flep rekonstrüksiyonu (grup 2) uygulanmıştır. Tüm hastalara dren konuldu ve drenaj 20cc/gün altına inince dren alındı. Tüm hastalara ameliyat sonrası iki gün aralıklar ile duş almaları ve intergluteal sulkusun kuru tutulması için telkinde bulunuldu. Hastalar 1., 6. ve 12. ayda ve takiben yıllık kontrole çağrıldı. Bulgu Hastaların yaş ortalaması 26, ortalama takip süresi 32 ay olup her iki grup arasında yaş cinsiyet ve takip süresi açısından anlamlı fark yok idi. İlk 6 aylık takip süresince hiçbir hastada nüks görülmedi. Uzun dönem takipte ise 1. grupta iki olguda(%2,2) 2. grupta 3 olguda(%3,2) nüks gözlendi. İstatiksel açıdan anlamlı fark yok idi. Tartışma ve Sonuç Hastalığın etyolojisi halen tartışmalı olmakla birlikte edinsel bir hastalık olduğu artık genel kabul görmektedir. Temel sorun kıl olmakla birlikte bazı kolaylaştırıcı faktörler mevcuttur. Vücudun kıllı olması ve dökülen kıl miktarı, intergluteal sulkusun dar ve derin olması ve kötü hijyen sayılabilir. Yaptığımız bu çalışmada gerilimsiz primer kapama ve limberg flep rekonstrüksiyonuyla her iki yöntemde de gerilimsiz iyi bir yara iyileşmesi sağlanmıştır. Postoperatif lokal temizliğin iyi yapılarak risk aktörlerinin bir kısmını ortadan kaldırılmasının nüks gelişmemesi açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz. Yapılan bir çok çalışmada bölgeden kılların lazer epilasyon vb yöntemlerle uzaklaştırılmasının tedavide etkin olduğu gösterilmiştir. Gerilimsiz bir iyileşme hattı sağlanması ve lokal temizliğin nüksü engellemede önemli faktörler olduğunu düşünmekteyiz. Bu çalışmada gerilimsiz primer kapama, limberg flep kadar etkin bulunmuştur. 159 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S59 Nüks Pilonidal Hastalıkta Lay Open Ameliyatı Mehmet Mihmanlı1, Tahir Atun1, Uygar Demir1, Ece Dilege2, Cemal Kaya1, Özgür Bostancı1, Mustafa Arısoy1, Gürhan Işıl1 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3.Genel Cerrahi Kliniği 2 Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Pilonidal hastalık, sıklıkla sakrokoksigeal alanda görülen , kronik inflamatuar bir hastalık olup literatürde %0-15.5 oranında nüks oranına sahiptir. Hastalığın tedavisinde, nüks olan olguların tedavisi için ideal tedavi yöntemi tarif edilmemiştir. Amacımız lay open tekniğinin nüks pilonidal hastalıktaki etkinliğini ortaya koymaktır. Metod Kliniğimizde Haziran 2009 ile Aralık 2010 yılları arasında nüks pilonidal hastalık nedeniyle ameliyat edilen hastaların sonuçları değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, boy (cm), kilo (kg), vücut kitle indeksi, intergluteal kleft derinliği, operasyon süresi, uygulanan anestezi, , sinüs hacmi, sinüs tipi, yapılan operasyon, postoperatif ağrı, postoperatif komplikasyon, tam iyileşme süresi, rahat oturma, rahat yatma, araç kullanabilme ve işe dönüş süreleri, postoperatif memnuniyet, yaşam kalitesi açısından değerlendirildi. Bulgu Hasta sayısı 18 idi. Hastaların 17’si erkek, 1’i kadın ve yaş ortalaması 30.6(17-53)idi. Sinüs hacmi ortalama 5,7cc(1-20cc), BMI ortalama 25.6(21-29), Kleft derinliği ortalama 13.2 mm(728mm). Ameliyat sonrası nüks oluşmasına kadar geçen süre ortalama 13,1 ay (1-48 ay). Ortalama operasyon süresi 13.8 dakika(10-18dakika). Ameliyat sonrası ortalama ağrı VAS skalasına göre 0.8 olup, 6 hasta hiç ağrı tariflemez iken, 10 hasta hafif ağrı (analjezik ihtiyacı olmayan) tariflemiştir, 2 hasta orta düzüyde ağrı tariflemiş ve analjezik ihtiyacı olmuştur. Lay open uygulanan hastalarda sosyal faaliyetler rahat yatma ortalama 1.4 gün, rahat oturma ortalama 3.1 gün, işe dönüş süreleri ortalama 10.6 gün(10-20gün) olarak saptandı. Hastaların yara kapanma süreleri ortalama 22.5 gündür(7-50gün). Çalışmamızda ortalama 10.6 aylık (3-21 ay) takipte nüks saptanmamıştır. Tartışma ve Sonuç Lay open tekniği lokal anestezi altında kolaylıkla uygulanabilen, gerek kısa operasyon süresi, hastanede kalış ve işe dönüş süreleri, gerekse hasta konforu ve memnuniyeti açısından uygun bir ameliyattır. Ancak nüks açısından anlamlılığı değerlendirebilmek için daha uzun süreli takip süresi gerekliliğine inanıyoruz. Flep ameliyatlarına göre minimal invaziv bir teknik olan lay open tekniğinin, nüks pilonidal sinüslü hastaların tedavisinde iyi bir alternatif olduğu kanaatindeyiz. 160 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S60 Kronik Anal Fissürde Subkutan Lateral Internal Parsiyel Sfinkterotomi Sonuçları Gürel Neşşar Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Kronik anal fissürde uyguladığımız lateral internal parsiyel sfinkterotomi (LİPS) tekniği ve sonuçları bildirilmiştir. Metod 2009-2010 yılları arasında 5 tanesi akut olmak üzere 43 hastaya litotomi pozisyonunda, lokal anestezi altında subkutan LİPS yapıldı. Aynı anda 6 hastaya internal kanamalı hemoroid nedeniyle üç kadran band ligasyonu ve bir hastaya eksternal tromboze hemoroid boşaltılması yapıldı. Hastalara preoperatif lavman ve perine traşı yapılmadı, postoperatif dönemde analjezik ve sıcak su oturma banyosu tavsiye edildi. Hastalar ameliyattan sonraki ilk hafta, 1. ve 6. aylarda telefonla aranarak kontrolleri aynı hekim tarafından yapıldı. Gereken durumlarda hastalar çağırılarak poliklinikte muayene edildiler. Bulgu Hastaların 32 tanesi (‰74,4) erkek, yaş ortalaması 41,7 ± 13,2, median 39 (17-69 arası) idi. Bütün hastalarda ortak şikayet defekasyon sırasında başlayıp sonrasında devam eden ağrı idi. Ameliyat sonrası 40 (‰93) hastanın ağrı şikayeti geçti. Üç hastaya (‰7) persistan ağrı nedeniyle ilk bir ay içinde tekrar LİPS yapıldı. En çok görülen komplikasyon defekasyon sonrası yanma hissi idi (9 hasta, ‰20,9). İki hastada kaşıntı (‰4,7), bir hastada gaz kaçırma ve bir hastada kanama şikayetleri oldu ancak bunlar birinci aydan sonra geçti. Tartışma ve Sonuç Lateral internal parsiyel sfinkterotomi kronik anal fissür tedavisinde anal kanal anatomisini bozmayan, tekrar edilebilen ve başarı oranı yüksek bir tekniktir. Medikal tedaviye cevapsız akut vakalarda da güvenle kullanılabilir. 161 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S61 Ratlarda Oluşturulan Hipoperfüzyon İskemisinde Tirofiban Hidroklorid’in Kolon Anastomoz İyileşmesi Üzerine Etkisi Güvenç Diner1, Orhan Veli Özkan1, İbrahim Yetim1, Akın Aydoğan1, Oktay Hasan Öztürk2, Ahmet Aslan1, İlhan Paltacı1, Esin Atik3 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Genel Cerrahi AD 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Biyokimya AD 3 Mustafa Kemal Üniversitesi Patoloji AD Giriş Bu çalışmanın amacı hipoperfüzyon ile iskemi yaratılan kolon anastomoz modelinde anti-trombosit ve antiagregan bir ajan olan glikoprotein IIb/IIIa inhibitörü tirofiban’ın kolon anastomoz iyileşmesine etkisini incelemektir. Metod Çalışmada ağırlıkları 200-250 gr arasında değişen 21 adet Wistar-albino cinsi erişkin erkek rat kullanıldı. Ratlar rastlantısal olarak 7’şerli 3 gruba ayrıldı. A grubu sadece laparotomi yapılan sham grubundan oluştu. B grubu hipoperfüzyon+kolon anastomozu yapılan grup ve C grubu hipoperfüzyon+kolon anastomozu+tirofiban tedavisi uygulanan grup olarak oluşturuldu. Grup B ve C’deki ratlarda peritoneal refleksiyonun 3 cm üstü kolon anastomoz hattı olarak belirlendi. Anastomoz hattı belirlendikten sonra bu hattın 2 cm distal ve proksimalindeki marjinal arterler ligature edilerek hipoperfüzyon oluşturuldu. Hipoperfüzyon sonrası 10 dk. beklenerek kolon tam kat kesildi. Her rata aynı cerrahi materyal ve teknik uygulanarak kolon anatomozu yapıldı. Ratlar postoperatif 5. güne kadar takip edildi. Grup C tedavi grubu olup kolon anastomozu sonrası 5 gün, günde 1 kez , 24 saat arayla intraperitoneal olarak 1cc‘de 0.125 mg tirofiban serum fizyolojik ile verildi. Grup B ‘ye ise kolon anastomozu sonrasında 5 gün, günde 1 kez, 24 saat arayla 1cc SF (%0.9 NaCL) verildi. Tüm gruplara 5. günde tekrar laparotomi yapılarak anatosmoz hattı iyileşmeleri değerlendirildi. Tüm denekler kolon patlama basınçları ölçüldükten sonra kolon anastomoz hatları çıkarılarak sakrifiye edildi. Alınan kolon anastomoz örneklerine biyokimyasal parametreleden doku hidroksiprolin (HP) ve doku malonildialdehid (MDA) düzeyleri çalışıldı. Ayrıca Garcia’nın geliştirdiği mikroskopik iyileşme kriterlerine göre histopatolojik inceleme yapıldı Bulgu Kolon anastomozu sonrasında patlama basınçları değerlendirildiğinde tirofiban tedavisi alan grup C’deki ratların anastomoz patlama basınç değerleri (PBC=170.8±8.1mmHg) grup B’deki ratların anastomoz patlama basınç değerlerine (PBB=97.8±16.1mmHg) göre daha yüksek bulunmuştur 162 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya (p<0.0001). Biyokimyasal parametlerde ise Grup C’deki HP düzeylerinin (HPC=4.80±0.9mg/g) grup B’deki HP düzeylerine (HPB=3.70±0.3mg/g) göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.042). Grup C’nin MDA düzeyleri (MDAC=7.07 ±2.36nmol/g) ise grup A’ya göre artmış düzeylerde saptanmış olup grup B’nin MDA düzeyleri (MDAB=13.4±5nmol/g) çok daha yüksek bulunmuştur (p<0.0001). Histopatolojik incelemelerde grup C’deki iyileşmenin histolojik skoru HSC= 210 , grup B’de ise HSB=176 olarak ölçülmüştür. Grup C’nin grup B’ye göre epitelizasyon, iskemik nekroz, lenfositoz ve fibrozis açısından daha iyi iyileştiği saptandı Tartışma ve Sonuç Kolon anastomoz iyileşmesinde tirofiban tedavisinin iyileşme üzerine olumlu etkilerinin olduğu söylenebilir. Özellikle mezenterik vasküler hastalıklarda rezeksiyon + anastomoz sonrası postoperatif anastomoz kanlamasının yetersiz olduğunun düşünüldüğü durumlarda tirofiban tedavisinin daha yararlı olacağının kanısındayız. Ancak bu verilerin desteklenebilmesi için daha çok deneysel ve çok kontrollü klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. 163 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S62 Kolorektal Kanserli Hastalarda Serum Metastin Düzeyleri Emel Canbay1, Arzu Ergen2, Dursun Buğra3, Bedia Agachan2, Sümer Yamaner3, İlhan Yaylım Eraltan2, Yılmaz Büyükuncu3, Mine Güllüoğlu4, Türker Bulut3 1 Başakşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp ve Araştırma Enstitüsü, Moleküler Tıp AD, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 4 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Patoloji AD, İstanbul 2 Giriş Günümüzde, kolorektal kanserlerin cerrahisi ve moleküler patolojisi alanında elde edilen gelişmelere rağmen, tanı amaçlı ve/veya prognozu belirleyebilecek serum belirteçleri konusunda henüz tam bir kesinlik yoktur. Son zamanlarda yapılan ve pankreas kanserli hastaların serumlarında Metastin düzeylerinin yükseldiğini gösteren çalışma, serum metastin düzeylerinin kolorektal kanserli hastaların serumlarında da belirlenmesini düşündürmüştür. Metod Bu çalışmaya İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı’na başvuran ve kolorektal kanser tanısı alan 81 hasta ile yaş ve cinsiyetin eşitlendiği 59 sağlıklı kontrol alındı. Hasta ve sağlıklı kişilerden alınan venöz kan örneklerin serumları ayırıldı ve çalışmaya kadar -20°C’de saklanıldı. Kisspeptin-54 düzeyleri enzim-immunoassay (EIA) yöntemi kullanılarak belirlendi.Sonuçların anlamlılığı student T-test ve one-way Anova ve Tukey HSD Post Hoc yöntemleri kullanılarak belirlendi. Bulgu Kolorektal kanserli hastalarda, Kisspeptin-54 düzeyleri (86.2 ± 20.5 ng/ml) kontrol grubuna göre (49±12.7ng/ml) yüksekti (p=0.000). Serum eşik değeri 46ng/ml olarak saptandı, 46ng/ ml Kisspeptin-54 düzeyleri için, sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer, negatif prediktif değer, pozitif olasılık, ve negatif olasılık değerleri sırasıyla 63%, 81.4%, 82.2%, and 61.5%, 3.38 and 0.46 olarak saptandı. Serum Kisspeptin-54 düzeyleri ile kolorektal kanserli hastaların klinikopatolojik özellikleri karşılaştırıldığında, serum Kisspeptin-54 düzeyleri ile nodal tutulumu arasında ilişki olduğu (Spearman, rs=0.345, p=0.002) ve Kisspeptin-54’ün nodal tutulum için prediktif olduğu (p=0.000; Exp(B):2.053; 95%CI:1.255-2.851)bulundu. Tartışma ve Sonuç Bizim çalışmamızın ön sonuçları Kisspeptin-54 düzeylerinin Kolorektal kanserli hastalarda yüksek olduğunu ve tümörün lenf nodu tutulumu ile de ilişkili olduğunu desteklemektedir. Klinik açıdan, kolorektal kanser gelişimi ve prognozunda Kisspeptin54’ün öneminin araştırılması ve aydınlatılması için yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır. 164 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S63 Ülseratif Kolitin Cerrahi Tedavisinde 101 Olgu İle 11 Yıllık İstanbul Tıp Fakültesi Deneyimi Murat Akıcı, Osman Anıl Savaş, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Türker Bulut, Sümer Yamaner, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Dursun Buğra, Ali Akyüz İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Bu çalışmamızda ülseratif kolit nedeniyle, girişimde bulunduğumuz olgularının cerrahi tedavisi ve komplikasyonlarını değerlendirmeyi amaçladık. Metod Kasım 2000-Ocak 2011 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi B Servisinde, ülseratif kolit tanısı ile cerrahi uygulana 101 hastanın prospektif olarak oluşturulan veri tabanında demografik verileri, hastalık yaşı, cerrahi tedavi endikasyonları, cerrahi tedavi tipleri ve sonuçları Microsoft Excell 2007 veri tabanında retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgu Çalışma döneminde değerlendirmeye alınan 101 olgunun 64’i (%63) erkek, 37’i (%37) kadın idi. Ortanca yaş 37 (16-79) olup, ortanca hastalık yaşı 10 (0-31) aydı. Hastalık, 30 olguda (%32) distal yerleşimli, 3 hastada (%4) proksimal yerleşimliyken, 68 olguda (%64) pankolit mevcuttu. Cerrahi tedavi endikasyonunu, en sık medikal tedaviye cevapsızlık oluştururken, acil girişim 12 (%12) olguya yapıldı. Açık cerrahi 80 olguya (%79) yapılırken, 21 (%21) olguya minimal invaziv cerrahi uygulandı. Olguların 78 ‘una (%77) poş cerrahisi, 18’sine (%18) total kolektomi, 5’sine (%5) total proktokolektomi + end ileostomi, 5’ine (%6) perianal abse ve fistül cerrahisi yapılmıştır. Poş cerrahisi uygulanan hastaların tamamına saptırıcı ileostomi açıldı. Mortalite 4 (% 3) olguda, morbidite 9 (%9) olguda görüldü. Mortal seyreden 1 olgu pelvik sepsis, diğer 3 olgu ise toksik megakolon nedeniyle acil ameliyat edilmiş olan hastalardı. Batın içi kanama, anastomoz kaçağı gibi major komplikasyon 4 (%6) olguda görüldü. Poş cerrahisi geçiren hastaların 17’sinde (%24) çeşitli poş komplikasyonları ( anastomoz kaçağı, poş fistülleri, poşit, anastomoz darlığı, vs.) görüldü. 3 olguya (%4) poş rezeksiyonu yapılmak zorunda kalınmıştır. Tartışma ve Sonuç Ülseratif kolitte, cerrahi girişim için hasta seçimi ve zamanlaması doğru planlanmalıdır. Cerrahi tedavide minimal invaziv yöntemler artan deneyimle giderek daha fazla güncel pratiğimizde yer bulmaktadır. 165 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S64 Tavşanlarda Deneysel Abdominal Kompartman Sendromunun Tanısında Kobalt-Albümin Bağlanma Analizinin Rolü Erol Ender Ünlüer1, Turgay Yılmaz Kılıç1, Evren Akgöl1, Duygu İşgüven1, Enver Vardar3, Ümit Bayol3, Osman Yılmaz2, Nazif Erkan4, Necati Gökmen2 2 1 İzmir Atatürk EAH, Acil Tıp Kliniği Dokuz Eylül Üniversitesi Hayvan Araştırmaları Merkezi 3 İzmir Tepecik EAH Patoloji Kliniği 4 İzmir Bozyaka EAH Genel Cerrahi Kliniği Giriş Çalışmanın amacı, abdominal kompartma sendromunun (AKS) erken tanısında kobalt-albümin bağlanma testinin (KABT) rolünü incelemektir. Metod Her grupta altı hayvan olmak üzere, 24 anestezi uygulanmış ve ventile edilen tavşan rastgele dört gruba ayrıldı. 25 mmHg karın içi hipertansiyon gaz verme yoluyla, sırasıyla 15., 30., 45. ve 60. dakikalarda elde edildi. Hayvanlar öldürülmeden önce her birinden 5 mL kan örneği alındı. Örnekler üzerinde KABT testi uygulandı ve hasar şiddet skoru olarak gösterilen bağırsak örneklerinin patolojik tanıları ile karşılaştırıldı. Bulgu Dördüncü gruptaki iskemi modifiye albümin (İMA) hem Grup 1 hem de Grup 2?den istatistiksel olarak daha büyük bulundu (sırasıyla 0,65±0,16, 0,60±0,25 ve 0,61±0,14) (p<0,05). Grup 3 ve Grup 4?ün İMA değerleri arasında istatistiksel bir fark bulunmadı. Grup 4, Grup 1 ve Grup 2 ile karşılaştırıldığında (sırasıyla p<0,004 and 0,006) ve Grup 3, Grup 1 ile karşılaştırıldığında hasar şiddet skoru istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,004). Grup 1 ve Grup 2 arasında da istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,004). Tartışma ve Sonuç AKS’nin erken tanısında iskeminin başlangıcında KABT önemli bir rol oynamaktadır. 166 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S65 L-Karnitin’in Sıçanlarda Deneysel Olarak Lipopolisakkarit (LPS) ile Oluşturulan Sepsis Modelinde Kolon Anastomozunun İyileşmesi Üzerine Etkileri Hakan Canbaz1, Hamdi Akça1, Ahmet Dağ1, Musa Dirlik1, Lülüfer Tamer Gümüş2, Ebru Serinsöz Pfeifer3, Ülkü Çömelekoğlu4, Arzu Kanık5 2 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD 3 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD 4 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik AD 5 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik AD Giriş Sepsis kolon anastomozu (KA) kaçağı için risk oluşturmaktadır ve sepsiste amaç rezeksiyon sonrası primer anastomozu düşük kaçak oranı ile başarabilmektir. Çalışmada L-Karnitin’in deneysel sepsis modelinde kolon anastomozu iyileşmesine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Metod Etik kurul onayı alındı. Çalışma dört gruptan (10’ar rat) oluştu. Gruplardan KA’da kolon anastomozu, LPS+KA’da LPS ortamında KA, KA+Karnitin’de KA’da L-Karnitin tedavisi ve LPS+KA+Karnitin’de LPS ortamında KA ve L-Karnitin tedavisi uygulandı. Sepsis oluşturmak için LPS (2 mg/kg, i.p.) KA’dan 18 saat önce uygulandı. L-Karnitin (2x100 mg/kg/gün, s.k.) tedavisi KA’dan 12 saat önce başladı ve 7 gün sürdü. KA’dan 7 gün sonra ratlar sakrifiye edildi; KA’dan hemen önce kan, deney sonunda kan ve anastomotik kolon segmenti doku örnekleri alındı. Değerlendirme parametreleri ağırlık değişimi, anastomoz patlama basıncı, biyokimyasal (kanda lökosit ve tümör nekroz faktör-α [TNF-α]; anastomoz dokusunda miyeloperoksidaz [MPO], malondialdehit [MDA], süperoksit dismutaz [SOD], Nitrit-nitrat, Hidroksiprolin, TNF-α) ve histopatolojik inceleme skorları (Hematoksilen-Eozin [H-E] ve immünohistokimyasal indüklenebilir nitrik oksit sentaz [iNOS]) idi. İstatistiksel analizler SPSS 11.5, Statistica 6.0, MedCalc® 11.0.1 istatistik paket programlarında yapıldı. Bulgu KA ratlarda anlamlı ağırlık azalmasına neden oldu (p< 0.001). LPS ile KA’da anlamlı ağırlık değişikliği oluşmadı (p>0.05); Karnitin ağırlık azalmasını anlamlı oranda önledi (p<0.001). LPS’ye kıyasla LPS ortamında uygulanan Karnitin ağırlık azalmasını KA öncesi engellerken (p=0.036), KA sonrası engellemedi (p>0.05). LPS serum TNF-α’yı anlamlı şekilde arttırdı, lökosit sayısı ve anastomoz patlama basıncını anlamlı şekilde azalttı 167 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya (sırasıyla p=0.021, p=0.003, p=0.011). Karnitin serum TNF-α’yı anlamlı şekilde arttırırken, lökosit sayısını anlamlı şekilde azalttı (sırasıyla p=0.035, p=0.045). LPS ile kıyaslandığında LPS ile oluşturulan sepsiste Karnitin tedavisi serum TNF-α’yı anlamlı şekilde azalttı, lökosit sayısı ve anastomoz patlama basıncını ise anlamlı şekilde arttırdı (sırasıyla p=0.024, p=0.009, p=0.018). İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da LPS ile oluşturulan sepsiste uygulanan Karnitin tedavisi LPS’nin arttırdığı MPO, MDA ve nitritnitrat düzeylerini azalttı, LPS’in azalttığı SOD ve hidroksiprolini arttırdı (p>0.05 tüm parametreler için). LPS doku TNF-α’yı azalttı, LPS ortamında Karnitin tedavisi doku TNF-α’yı daha fazla azalttı (p>0.05). H-E boya skoru bakımından gruplar farksızdı (p>0.05). LPS ve LPS ortamında Karnitin tedavisi anlamlı olmasa da iNOS boyanma skorunu arttırdı (p>0.05). Tartışma ve Sonuç LPS ile oluşturulan sepsis ortamında uygulanan Karnitin tedavisinin sepsis nedeniyle artmış olan serum TNF-α düzeyini azalttığını ve azalmış olan anastomoz patlama basıncını artırarak kolon anastomozunda yara iyileşmesini olumlu etkilediğini düşünmekteyiz. 168 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S66 Aşağı Anterior Rezeksiyon Sonrası Saptırıcı Stoma Gerekli mi? Hüdai Genç, İsa Sahar, Mehmet Hacıyanlı, Cengiz Tavusbay, Özlem Gür Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Giriş Rektum tümörlerinin aşağı anterior rezeksiyonu sonrası anastomoz güvenliğini sağlamak için saptırıcı stomanın gerekliliği hala güncel tartışma konularından birisidir. Bu çalışmada rektal kanser nedeni ile yapılan aşağı anterior rezeksiyonlarda saptırıcı stomanın komplikasyonlar üzerine etkisi araştırıldı. Metod Ocak 2007-Mart 2010 tarihleri arasında kliniğimizde elektif olarak opere edilen rektum kanserli olgular retrospektif olarak incelendi. Senkron kolorektal tumörü olanlar, inflamatuar barsak hastalığı zeminide tümörü olanlar ya da immünsüpresif ilaç kullananlar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar rezeksiyon sonrası direk kolorektal anastomoz yapılanlar ve anastomoz ve lup ileostomi yapılanlar olarak iki gruba ayrıldı ve klinik anastomotik risk oranları karşılaştırıldı. Bulgu Her iki grupta da 27 hasta vardı. Preoperatif kemoradyoterapi saptırıcı stoma grubunda anlamlı olarak daha fazla idi (p>0.05). Klinik olarak saptanan beş anastomoz kaçağının tümü (%9.3) saptırıcı stoma açılmayan grupta idi ve ikisi preoperatif kemoradyoterapi almıştı. Bu beşhastanın ikişi lup ileostomi ve drenaj, diğer üçü de Hartman prosedürü ile tedavi edildi. Tartışma ve Sonuç Rektum tümörlerinin aşağı anterior rezeksiyonu sonrası saptırıcı stoma klinik belirgin anastomoz kaçağını ve ilişkili morbiditeyi engellemede yardımcı olabilir. Saptırıcı stoma açma kararında preoperatif kemoradyoterapi alınmış olması majör belirleyicidir. 169 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S67 İdiopatik Yavaş Geçişli Konstipasyon Tedavisinde Posterior Tibial Sinir Stimülasyonu Osman Yüksel, Kürşat Dikmen, Hasan Bostancı, Tugan Tezcaner, Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Ankara, Türkiye Giriş İdiopatik yavaş geçişli konstipasyonda (İYGK) primer neden kolonun motilite bozukluğudur. Bu çalışmada amaç posterior tibial sinir stimülasyonunun İYGK’daki etkinliğinin artan olgu sayısı ile ortaya konulmasıdır. Metod 2005-2010 yılları arasında ileriye dönük olarak konstipasyonla başvuran 23 hasta çalışmaya alındı. İYGK tanısı hikaye, klinik muayene yanında endorektal ultrasonografi, anorektal fizyoloji testleri, baryumlu kolon grafisi ve kolonun geçiş zamanı ölçülerek konuldu. Konstipasyon derecesi Wexner konstipasyon skoru ile belirlendi. Cerrahi işlem geçirmiş olan veya diğer tedavi yöntemleri uygulanan hastalar çalışmaya alınmadı. Stimülasyon 200µs genişliğinde bir akım ile yapıldı. Başlangıçta 4 hafta günaşırı sonrasında 2 ayda bir 3 seans yapılan stimülasyon işleminden sonra hastalar ortalama 36 ay takip edildi. Stimülasyon sonrasında hastalara yıllık olarak Wexner skoru, anorektal fizyoloji testleri ve kolonun geçiş zamanı testleri tekrarlandı. Bulgu Stimülasyon ile Wexner konstipasyon skorlamasında, anorektal fizyoloji testlerinde ve kolonun geçiş zamanı değerlerinde stimülasyon öncesindeki değerlere göre düzelmelerin olduğu gözlendi (p<0.05). 3. yıldaki kontrollerde bu değerlerde negatif yönde değişimlerin olmadığı gözlendi. Tartışma ve Sonuç Sakral sinirin posterior tibial sinirin stimülasyonu ile indirekt olarak uyarılımı İYGK tedavisinde kullanılabilecek bir tedavi şeklidir. Bu yöntemin avantajları diğer invaziv tedavi yaklaşımlarına göre daha fazladır. 170 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S68 Tavşanlarda Elektrotermal Bipolar Damar Kapama Sistemleri ile Apendiks Güdüğünün Kapatılması Vefa Evren Ayaydın1, Aslan Sakarya1, Teoman Coşkun1, Yavuz Kaya1, Eray Kara1, Ahmet Var2, Seda Vatansever3, Burcu Kara3 1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı 3 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Embriyoloji ve Histoloji AD Giriş Apendektomi akut apandisit başta olmak üzere apendiksin birçok hastalığında tercih edilen tedavi yöntemdir. Akut abdominal ağrı ile acil servislere başvuran hastalarda en sık görülen nedenlerden biri akut apandisittir. Bu durum apendektomiyi hastanelerin genel cerrahi bölümlerinde en sık uygulanan acil cerrahi girişimlerden biri haline getirir. 100 yıldan fazla bir süre boyunca açık apendektomi akut apandisitin tedavisinde oldukça iyi sonuçlar veren bir tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır. Laparoskopinin daha hızlı yara iyileşmesi, postoperatif ağrıda azalma, hastanede kalış süresinde azalma ve daha iyi kozmetik sonuç sağlaması gibi avantajları laparoskopik minimal invaziv cerrahi tekniklerin yaygınlaşmasını sağlayarak özellikle son on yılda tekniğin daha çok kullanılmasını sağlamıştır. Elektrotermal damar kapama sistemi yeni kullanıma giren primer olarak abdominal cerrahi için geliştirilen hemostaz sağlayıcı bir cihazdır. Bu sistem ısıyla damar veya diğer dokuların içerisinde bulunan kollajen ve elastin liflerini denatüre edip birbirine yapıştırarak bir tıkaç oluşturur ve hemostazı sağlar. Bu deneysel çalışma, elektrotermal damar kapama sistemlerinin damar dışında bir kullanım alanı olabilecek, apendiks güdüğünün kapatılmasında güvenilir ve etkin bir şekilde kullanılabilirliğini doku iyileşmesini değerlendirerek incelemek amacıyla yapıldı. Metod Sekizer tavşandan oluşan dört grup oluşturuldu. İlk iki grubun apendiks güdükleri ipek bağlamalar ile kapatıldı. Son iki grubun apendiks güdükleri ise elektrotermal bipolar damar kapama sistemi olan Ligasure yardımıyla kapatıldı. Apendiks güdüğü ipek bağlama ile kapatılan gruplardan biri ve apendiks güdüğü Ligasure ile kapatılan gruplarından biri 3. günde diğer iki grupta 7. günde tekrar opere edilerek erken ve geç dönem doku iyileşmelerini değerlendirmek üzere örnekler alındı. Dokuların kollajen 1, IL-1-β, FGF-2 ve TGF-β antikorları ile immünreaktiviteleri değerlendirilerek immunohistokimyasal inceleme yapıldı. Biyokimyasal olarakta dokulardaki hidroksiprolin düzeyleri ölçüldü. 171 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Bulgu 3. günde gruplarda inflamatuar yanıtın istatistiksel bir fark göstermediği, 7. günde ise bu yanıtın güdüğün Ligasure ile kapatıldığı grupta daha belirgin olduğu görüldü. Doku hidroksiprolin düzeyinin geç dönemde Ligasure grubunda daha fazla olduğu tespit edildi ve dolayısıyla yara iyileşmesinin Ligasure grubunda daha iyi olduğu görüldü. TGF-β’ nın geç dönem gruplar arasında fark göstermediği ve iyileşen yarada fibrozisin eşit düzeyde olduğu belirlend Tartışma ve Sonuç Elektrotermal damar kapama sistemlerinin apendiks güdüğünün kapatılmasında alternatif ve güvenilir bir yöntem olarak kullanılabileceği görülmektedir. Ancak bu tekniğin insanlarda uygulanabilmesi için daha fazla deneysel çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. 172 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S69 Saptırıcı İleostomi Kapatılmasının Morbidite ve Mortalitesi Gökhan Çipe1, Bülent Erkek2, Ayhan Kuzu2, Ethem Geçim2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı 1 2 Giriş Saptırıcı ileostomi açılması, distal kolorektal, koloanal ve ileoanal anastomozlarların korunması amacıyla kolorektal cerrahların sıkça başvurduğu bir yöntemdir. Açılan her ileostomi kapatılırken muhtemel bir komplikasyon ve hatta ölüm olabileceği bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı ileostomi kapatılmasının morbidite ve mortalitesini belirlemek ve tek merkezin deneyimini paylaşmaktır. Metod Ekim 1999-Mayıs 2010 arasında saptırıcı ileostomi kapatılması ameliyatı yapılan 255 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastalar komplikasyon, mortalite ve hastanede yatış süresi açısından değerlendirildi. Bulgu Yüzotuzdokuz erkek, 116 kadın hastaya ileostomi kapatılması ameliyatı yapıldı. Hastaların ortalama yaşı 54 (17-79) idi. Kırkyedi hastada (%18.5) komplikasyon gelişti. Onaltı (%6.3) hastada intestinal obstrüksiyon, 11 hastada (%4.3) yara enfeksiyonu, 6 hastada (%2.3)akciğer komplikasyonları, 5 hastada (%1.9) anastomoz kaçağı, 3 hastada (%1.2) ileus, 2 hastada (%0.8) miyokard infarktüsü, 2 hastada (%0.8) hematom, 1 hastada (%0.4) üriner retansiyon ve 1 hastada da (%0.4) geçici iskemik atak saptandı. Ortalama hastanede yatış süresi 6 (2-14) gündü. İntestinal obstrüksiyonu olan iki hastaya laparotomi ve bridektomi yapıldı. Anastomoz kaçağı olan hastaların hepsine laparotomi yapıldı. Bu hastaların ikisine rezeksiyon anastomoz, diğerlerine tekrar stoma açıldı. Tekrar stoma açılan hastalardan ikisi daha sonra sepsis nedeniyle, miyokard infarktüsü geçiren hastalardan biri de kardiyojenik şok nedeniyle kaybedildi. Tartışma ve Sonuç Anastomoz kaçağı sık olmasa da kolorektal cerrahinin kaçınılamaz bir komplikasyonudur. Saptırıcı ileostominin amacı anastomozdan kaçağı önlemek veya kaçağın olumsuz etkilerini en aza indirmektir. Bir anastomozun ne zaman ileostomi ile korunması gerektiği hala tartışmalıdır ve bu konuda kesin bir algoritma bulunmamaktadır. Ancak distal rektuma veya anal kanala yapılan anastomozlar, anastomoz kaçağı açısından yüksek riskli kabul edilip, bu hastalara saptırıcı ilestomi açılması sıklıkla tercih edilen bir seçenek olmayı sürdürmektedir. Geçici 173 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya olarak yapılan saptırıcı ileostominin kapatılması ameliyatı güvenle yapılabilir ve düşük mortalite oranına sahiptir. Toplamda göz ardı edilemeyecek kadar morbiditesi olmasına rağmen, tekrar cerrahi gerektirecek ciddi komplikasyonlarla karşılaşılma riski düşüktür. Cerrahlar, saptırıcı ileostomi kararı vermeden önce bilinen risklerle beklenen faydayı hastaya özgü olarak analiz ederek karar vermelidir. 174 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S70 Kolorektal Cerrahide Rektum Güdüğünün Kapatılmasında Yeni Bir Teknik Celalettin Vatansev, Murat Çakır, Ali Bal, Ahmet Tekin, Tevfik Küçükkartallar, Ebubekir Gündeş Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Giriş Bilindiği gibi aşağı anterior rezeksiyonda rektum güdüğünün kapatılmasında sıklıkla TA stapler ve retikülatörlü stapler kullanılmaktadır. Bu prospektif çalışmada açık cerrahi de kullanılan kesici lineer stapler ile kapattığımız rektum güdüğü olgularının sonuçlarını sunmayı amaçladık. Metod Kesici lineer stapler kullanılarak rektum güdüğü kapatılan 25 hastanın sonuçları; tümörün yerleşimi, tümörün distal cerrahi sınıra uzaklığı, hastanede kalış süresi, morbidite, mortalıte ve maliyet açısından incelendi. Teknik olarak rektum onkolojik prensiplere uygun olarak diseke edildikten sonra tümör distaline gelecek şekilde kesici lineer stapler longitudinal planda yerleştirilerek kapatılıp rektum transeksiyonu gerçekleştirildi. Kolorektal ve koloanal anastomozlar sirküler staplerle tamamlandı. Bulgu Hastaların 5’i kadın 20’si erkek olup, yaş ortalaması 57 (4571) idi. Hastaların tümör yerleşimleri; 9‘unun rektosigmoid bölgede, 4’ünün üst rektumda, 6’sının orta rektumda ve 6’sının da alt rektumdaydı. Olguların rezeksiyon sonrası piyes kontrolünde tümörün cerrahi sınıra makroskopik uzaklığı 1.26cm arasındaydı. Hastanede kalış süreleri ortalama 7 gün idi. Üç hastaya koruyucu ileostomi açıldı. Bir hastada anastomoz kaçağı gelişti. İki hastada yara yeri enfeksiyonu görüldü. Mortalite gelişmedi. Olgularda kullanılan kesici lineer staplerin ortalama fiyatı 50 TL iken retikülatörlü stapler fiyatı 330TL’idi. Tartışma ve Sonuç Rektum ve distal kolon cerrahisinde rektum güdüğü longitudinal kesici lineer stapler ile güvenli bir şekilde kapatılabilir. Bu çalışmada oldukça düşük maliyetle yapılan longitudinal düzlemdeki kapatma işlemi diğer stapler çeşitleri ile yapılan transvers kapatma işlemleri arasında bir fark olmadığı kanısındayız. 175 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya S71 Vakum Yardımlı Yara Örtüm Sistemlerine Ait Klinik Uygulamalarımız Cengiz Tavusbay, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Necat Cin, Haldun Kar, Özlem Gür, Önder Karahallı, Hüdai Genç İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Bu çalışma vakum yardımlı yara kapama sistemlerinin (VACS) değişik klinik uygulamalardaki etkinliğini araştırmak amacıyla yapıldı. Metod 2008-2011 yılları arasında İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi kliniklerinde değişik nedenlerle vakum yardımlı yara kapama sistemi ile tedavi gören toplam 30 hastanın dosyası retrospktif olarak irdelendi. Hastlara ait demografik veriler, primer hastalıkları, ameliyatları, komplikasyonlar, hastanede kalma ve VACS uygulama süreleri, mortalite ve morbidite yönünden irdelendi. Bulgu Hastalarımızın 18’i (%60), kadın 12’si (%40) erkek olup ortalama yaş 55 idi. Vakum yardımlı yara kapama sistemi, 13 (%43,3) olguda open abdomen+enteroatmosferik fistül, 8(%26,6) olguda nekrotizan fasiit ve yara ayrışması 6(%20) olguda open abdomen, 2 (%6,6) olguda Fournier gangreni ve 1 (%3,3) olguda dekübit ülseri nedeniyle nedeniyle kullanıldı. 12 hastada ameliyat kesisi geç dönemde kapatıldı. 7 olgu primer hastalıklarından dolayı kaybedildi. VACS uygulamasına bağlı sadece 1 olguda enterik fistül gelişimi görüldü. Tartışma ve Sonuç Tedavisi ve yönetimi zor yaraların bakımında ve enteroatmosferik fistül ile birlikte ya da tek başına olan açık abdomen olgularında VACS uygulaması yara bakımını kolaylaştırmakta, hastanın definitif ikinci cerrahi tedavi için gerekli zamanı sağlamaktadır. Böylece cerrahın elinde değerli alternatif bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. 176 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya S72 Kolorektal Karsinomlarda CD133 İmmunhistokimyasal Ekspresyonunun Klinikopatolojik Parametrelerle ve Prognoz ile İlişkisinin Araştırılması Tuba Devrim1, Nermin Karahan1, Şirin Başpınar1, K. Kürşat Bozkurt1, Murat Koçer2, F. Nilgün Kapucuoğlu1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Onkoloji AD 1 2 Giriş Kolorektal kanser tedavisinde başarı elde edilebilmesi için erken tanının yapılabilmesi, bunun için de kolorektal karsinomun prekürsör lezyonlarının bilinmesi ve kolorektal karsinogenez modelinin araştırılması gerekmektedir. CD133 bir kök hücre markır’ı olup, bazı malign tümörlerde prognostik belirteç olarak bildirilmekte ve kolon kanseri kök hücrelerinin karakterizasyonunda kullanılan en iyi markır olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışma ile CD133 ekspresyonunun klinikopatolojik parametreler ve prognoz ile ilişkilerini araştırarak, CD133’ün kolon kanserindeki yerinin daha iyi anlaşılması, ayrıca tümör tedavisine yönelik çalışmalara da katkı sağlanabileceği amaçlanmıştır. Metod Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi (SDÜTF) Patoloji Anabilim Dalı’nda 1999-2006 yılları arasında kolorektal adenokarsinom tanısı alan 70 olguya ait hematoksileneozin boyalı preparatları tekrar gözden geçirilerek CD133 immünohistokimya boyama protokolü uygulandı. Neoplastik hücrelerde, CD133 için apikal ve lüminal boyanma varlığı ile boyanmanın yüzdeleri değerlendirilip 0 (negatif), +1 (≤%50) ve +2 (>%50) skorları verildi. Olgularda prognostik paremetreler (tümörün diferansiyasyonu, lenf nodu metastazı, lenfovasküler invazyonları, perinöral invazyon, sağkalım) ile tümör hücrelerinin CD133 ile immünreaktivitesi değerlendirilmiştir. Bulgu Değerlendirilen toplam 70 kolorektal adenokarsinom olgusunun yaşları 29-86 (ortalaması 59,7) değişim göstermekte olup, 40’ı erkek ve 30’u kadın idi. Yetmiş olgunun 41’inde (%58,5) tümör rektosigmoid bölgede lokalize olarak belirlendi. Lenfatik invazyon 70 karsinom olgusunun 31’inde (%44,3) pozitifken 39’unda (%55,7) negatifti. Perinöral invazyon ise 70 olgunun 28’inde pozitif (%40), 42’sinde (%60) negatifti. Tümör olguların % 2,9’unda T1 iken % 7,1’inde T2 % 88,6’sında T3, % 1,4’ünde ise T4 tespit edildi. Olgularımızın iyi diferansiye olanlarından 13 tanesinde, orta diferansiye olanlarından 16 tanesinde, kötü diferansiye olanların ise 6’sında lenf nodu metastazı vardır. Otuz beş olguda (%50) lenf nodu metastazı tespit edilmezken, 20 177 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya (% 28,6) olgu pN1, 15 (%21,4) olgu ise pN2 olarak tespit edildi. Yetmiş olgunun 22’sinde (%31,4) uzak metastaz saptandı. Bu vakaların 16’sında (%72,7) karaciğere, 6’sında (%27,3) ise diğer organa (2 olguda akciğer, 1’er olguda over, inguinal kitle, kemik, aksiler lenf nodu olmak üzere) metastaz belirlendi. Yukarıdaki veriler ışığında yapılan evrelemede, olguların 7’si (%10) evre I, 22’si (%31,4) evre II, 17’si (% 24,3) evre III ve 24’ü (%34,3) evre IV olarak değerlendirildi. Yetmiş olgunun 58’inde (%82,9) CD133 ekspresyonu saptandı. CD133 pozitif boyanan örneklerden 26’sı (%37,2) +, 32’si (45.7%) ise ++ olarak değerlendirildi. On iki (%17,1) olguda ise hiçbir boyanma gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç CD133 boyanması ile tümör lokalizasyonu, histolojik grade ve metastaz arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki (sırasıyla p değerleri 0,007, 0,021, 0,025) saptandı. Tümör CD133 ile rektosigmoid lokalizasyonda, diğer kalın barsak yerleşimlerine göre daha güçlü bir boyanma görüldü. Yüksek gradeli tümörlerde CD133 ekspresyonunun artış gösterdiği belirlendi. Metastaz göstermeyen 48 olgunun 11’inde, metastaz gösteren 22 olgunun ise sadece 1’inde CD133 ile boyanma saptanmadı. İstatistiksel olarak CD133 ekspresyonu ile sağ kalım arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki (p=0.019) tespit edildi. Kuvvetli CD133 ekspresyonu gösteren olgularda sağ kalım süresinin daha kısa olduğu gözlendi. CD133 ekspresyonu ile hasta yaşı, cinsiyeti, tümör çapı, lenf nodu tutulumu ve klinik evre arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenemedi (p› 0,05). Diğer çalışmalarla uyumlu olarak araştırmamızda da, kolorektal karsinomlu hastalarda sağ kalım ile CD133 ekspresyonu arasında anlamlı ilişki saptandı. Yaptığımız çalışma sonucunda CD133’ün kolorektal karsinomlarda kullanılan prognostik belirteçlerden biri olabileceği düşünüldü. 178 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SEÇKİN POSTER BİLDİRİLER 179 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 180 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP1 İlginç Bir İleus Vakası: Morgagni Herni Samet Yalçın, İ. Çağatay Şişman, S. Muhsin Sarıkaya, Ömer Parlak, A. Erkan Uçar, Ahmet Kuşdemir T.C. Sağlık Bakanlığı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Konjenital diyafragmatik hernilerin çoğu sol posterolateral foramenden gelişir ve Bochdalek hernisi olarak bilinir. Morgagni hernisi ise, Larrey aralığından diyafragmatik krusların sternal ve kostal elementlerinin gelişmemesi sonucu oluşan konjenital bir defekttir ve %5 olarak görülür (1,2). Bu hastalar genellikle doğumdan sonra asemptomatiktir. Yetişgin döneme kadar da bulgu vermeyebilirler. Semptomatik hastalarda hafif, orta derecede substernal ağrı, inkarserasyon ve strangulasyon gelişen hastalarda ise, şiddetli ağrı olabilir. Bu olgunun ayrıcalığı hastanın bu şikayetlerle gelmeyip, acil ileus bulguları ile gelmesi ve ileri yaşta olmasıdır. Metod Olgu sunumu. Bulgu Yetmiş altı yaşında erkek hasta şiddetli karın ağrısı, on gündür gaz gaita çıkaramama ve karın şişkinliği ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde yıllar önce dizinde meniskus yırtığı nedeniyle operasyon geçirmesi dışında, ek hastalığı olmayan hastanın yapılan fizik muayenesinde karın distandü, yaygın hassasiyet ve defansı mevcuttu. Acil çekilen ayakta direkt batın grafisinde hava sıvı seviyeleri vardı. İleus ön tanısı ile acil olarak oprasyona alınan hasta, göbek üstü ve altı median kesi ile karnına girildi. Eksplorasyonda, transvers kolon ve omentumun sağda Larrey aralığından toraksa çıktığı görüldü. Defektin büyüklüğü yaklaşık 10 cm kadardı. Herniye olan transvers kolonda nekrotik veya iskemik bir bölge görülmedi. İskemik görünümlü olan herni içerisindeki omentumun bir kısmı rezeke edildi. Postoperatif gaz gaita çıkaran, genel durumu düzelen hasta postop.10. günde önerilerle taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Morgagni Hernisi doğuştan bir defekt olup, %90’nı sağ taraftan gelişir(2). %95 olguda herni kesesi bulunur, omentum ve transvers kolon kese içinde bulunmaktadır(3). Bu olguda da aynı şekilde görülmüştür. Morgagni hernilerinde cerrahi yaklaşım genellikle transabdominaldir(4). Bizim olgumuzda da hastaya transabdominal yaklaşım ile cerrahi müdahalesi yapılmıştır. Ancak bu olguda özellikle ileri yaşta olması, ileus tablosu ile gelmesi ,zaten çok nadir görülen Morgagni Hernisini hiç akla dahi getirmemiştir. Sonuç olarak, ileus tablosu ile acil servise gelen herhangi bir hastada, ileus nedeninin çok nadir de olsa, Morgagni Hernisine bağlı olabileceği unutulmamalıdır. 181 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP2 Rekto- Peritoneal Apsenin Nadir Bir Sebebi: Prostat Biyopsisi Hakan Buluş, Alper Yavuz, Ahmet Koyuncu, Tonguç Sugüneş, Ali Coşkun, Altan Aydın Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Prostat biyopsisi, prostat patolojilerinin tanısında günümüzde yaygın olarak kullanılan basit güvenli bir yöntemdir. Prostat biyopsisi genellikle düşük komplikasyon oranları ile uygulanmakla birlikte çok nadir de olsa hayatı tehdit eden komplikasyonlar görülebilir. Biz 47 yaşında prostat biyopsisi sonrası çok nadir olarak görülen rekto peritoneal apse nedeniyle opere ettiğimiz erkek bir hastayı sunduk. Metod Acil servise karın ağrısı ateş bulantı kusma şikayetleri ile başvuran hastanın hikayesinde 8 gün önce Üroloji kliniğinde tanı amaçlı transrektal prostat biyopsisi olduğu öğrenilmiştir. Bununla birlikte biyopsi sırasında geniş spektrumlu antibiyotik proflaksisi yapıldığı fakat buna rağmen ateşlerinin olduğu anlaşılmıştır. Fizik muayenesinde karında suprabubik alanda daha fazla olmak üzere yaygın hassasiyet ve rbound mevcuttu. Rekta tuşede rektum boş olmakla birlikte fazla derecede hassasiyet ve dolgunluk vardı. Laboratuvar değerlendirmesinde Ateş 39.8 derece, nabız 122 / dakika, tansiyon arteryal 98 / 52 mm/ Hg olarak ölçülmüştür.Ayrıca beyaz küre sayısı 19 x10 3 ml/dl olarak yüksek bulunmuştur. Prostat spesifik antijen ( PSA) değeri de 16.4 ng /ml ölçülmüştür. Bulgu Hastaya bu değerlendirmeler sonrası tüm karın bilgisayarlı tomografi incelemesi yapıldı ve buna göre mesane inferioru, rektum posterior bölgesinde yaklaşık 15x18x8 cm çapında içerisinde yer yer hava değerleri bulunan apse ile uyumlu olabilecek lezyon izlendi. Bunun üzerine hastaya drenaj amaçlı girişimsel radyoloji kinliğine konsulte edildi fakat drenajın yapılamaması üzerine hastaya göbek altı median kesi ile laparatomi uygulanarak apse drene adildi. Postoperetif kültür antibiyogram sonucuna göre tedavisi planlanan hastanın 3. günde yara yeri enfeksiyonu gelişmesi üzerine basit drenaj ve yara yeri bakımı uygulandı. Daha sonra takiplerinde komplikasyon gelişmemesi üzerine postoperatif 16. günde hasta taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Transrektal prostat biyopsisi çok yaygın olarak basit ve güvenilir bir yöntem olarak kullanılmakla birlikte bu işlem sırasında biyopsi tekniği ve asepsi, antisepsiye dikkat etmek gerekmektedir. Tüm bunlara ve antibiyotik proflaksisine rağmen hastada hayatı tehtit eden peritonit ve sepsis tablosu gelişebilir. Bunedenle hastaların işlem sonrası yakından takip edilmesi önem arzetmektedir. 182 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP3 Yetişkin Bayan Bir Hastada İnvaginasyon Olgusu Samet Yalçın, Çağatay İbrahim Şişman, Seyit Muhsin Sarıkaya, Ali Erkan Uçar, Birol Korukluoğlu T.C. Sağlık Bakanlığı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniği Giriş İnvaginasyon yetişkinlerde nadir görülen bir durum olup, %1-%3 barsak obstrüksiyonuna neden olur. Yetişkinlerde invaginasyonun tanısı zor olup, genellikle laparotomi sonrası konulur. Metod Olgu sunumu. Bulgu Şiddetli karın ağrısı nedeniyle acil servise gelen 20 yaşında genç bayan bir hasta öncelikle kadın doğum tarafından görülen ve yapılan suprapubik pelvik USG’de, patolojik görüntü olarak sağ over vizualize edilemedi, uterus sağ lateral kesimde sağ over lojuna uyan bölgede yaklaşık olarak 75*66*50 mm boyutlu kalın duvarlı kalın duvarlı kistik lezyon izlenmiş (over torsiyonu?), douglasta ve periuterin en derin yeri 70 mmye ulaşan serbest sıvı izlendi. Sağ alt kadran yüzeyel USG’de ise, periuterin ve sağ alt kadranda en derin yeri 70 mm ulaşan serbest sıvı, sağ alt kadranda barsak ansları hafif dilate ve peristaltizmi artmış olarak görüldü. Lökositozu da bulunan hasta, sağ over torsiyonu ön tanısı ile kadın doğumcularca acil olarak ameliyata alındı. Phannenstiel kesisi ile operasyona alınan hastada overlerde herhangi bir patoloji olmadığı ve ince barsakta kitle nedeniyle peroperatif genel cerrahiye danışıldı. Yaptığımız explorasyonda ileoçekal valvin 40 cm proximalinde yaklaşık 20 cm’lik ince barsak ansında invaginasyon saptandı. İnvaginasyon manuel olarak redükte edildi. Barsak segmentinin beslenmesinin düzeldiği görüldü. Bunun yanında explorasyonda invaginasyonun başlangıç seviyesinin yaklaşık 15 cm proximalinde, antimezenterik yüzünde yaklaşık olarak 2cm çapında sert polpoid tümoral kitle olduğu görüldü. Bu polipoid kitlenin üzerinde ise, 1 cm çapında yeşilimsi renkte bir lezyon görüldü. Bu polipoid lezyonlu yaklaşık 8 cm’lik ileum segmenti rezeke edilerek, uçuca anastomoz yapıldı. Patoloji sonucu ise, SMA, S-100, CD-117 immünhistokimyasal boyalarında boyanma oluşmayan, Mason Trikrom ile bağ dokusu yönünde byanma gösteren, inflamatuar myofibroblastik tümör olarak geldi. Tartışma ve Sonuç Yetişkinlerde intussuscepsion nadir görülmektedir. Mekanizması 183 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya tam olarak bilinmemekte olup, barsak duvarında bir lezyon veya barsak lümenindeki bir irritanın normal peristaltik aktiviteyi değiştirip, invaginasyonu başlattığı düşünülmektedir. İnce barsaklarda innaginasyonun genelde sebepleri, iyi huylu neoplazmlar, inflamatuar lezyonlar, Meckel’s divertikuli, appendix, adezyonlardır. Malign lezyonlar (primer veya metastaz) ise %30’nu oluşturur. Bizim olgumuzda da patoloji iyi huylu olup, inflamatuar myofibroblastik tümör olarak geldi. Yetişkinlerde invaginasyon sıklıkla kronik olup, genellikle nonspesifik semptomla gelir. Karın ağrısı en genel semptomudur. Bizim hastamızda da asıl şikayet şiddetli karın ağrısı idi. Yetişkinlerde invaginasyon tanısı zor konulur ve genellikle de ameliyat sırasında tanı alırlar. Nitekim bizim vakamız da öncelikle over torsiyonu ön tanısı ile ameliyata alınmış, ameliyatta torsiyon olmadığı anlaşılmış ve genel cerrahi tarafından ileoileal invaginasyon tanısı alıp, gerekli tedavisi yapılmıştır. İnvaginasyon tanısında bazen ayakta direkt karın grafisi ileusu varsa faydalı olabilir. Bizim vakamızda da ileus bulgusu olmadığı için ayakta direkt batın grafisi normaldi. Literatürde invaginasyon içi en faydalı tetkik Abdominal CT olarak görülmektedir. Biz vakamızda Preoperatif abdominal CT çektirmedik. Çünkü hastaya çekilen suprapubik pelvis USG’si over torsiyonu ile uyumlu jinekolojik patoloji düşünülmesi ve kadın doğumcuların ameliyata karar vermesi nedeni ile CT çektirmeyi hiç düşünmedik. Sonuç olarak karın ağrısı ile acil servise gelen yetişkin bir hastada, invaginasyonun da olabileceği akla getirilmeli ve daha dikkatli bir şekilde hastaya yaklaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. 184 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP4 Rektum Kanseri Nedeniyle Aşağı Anterior Rezeksiyon Yapılan Hastalarda Anastomoz Kaçağını Etkileyen Faktörler Samet Yardımcı, Yusuf Bayram Özoğul, Ali Sürmelioğlu, Murat Ulaş, Erdal Polat, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Metin Ercan, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Rektum kanseri için aşağı anterior rezeksiyon yapılan hastalarda anastomoz kaçağı sonu ölümle bitebilen en önemli komplikasyondur. Bu çalışmada anastomoz kaçağını etkileyen faktörler ve kaçak olanların kısa dönem sonuçları incelendi. Metod Kliniğimizde rektum kanseri tanısıyla aşağı anterior rezeksiyon yapılan ardışık 260 hasta çalışmaya dahil edildi. Kaçak olan(kaçak +) ve kaçak olmayan (kaçak-) hastalarda risk faktörleri olarak yaş, cinsiyet, yandaş hastalık, beden kitle indeksi (BKİ), preop serum hemoglobin(Hb) ve albumin (alb) düzeyi, tümörün yerleşim yerleşim yeri, ameliyat süresi, kan kaybı, saptırıcı stoma olması analiz edildi. Kaçak + lerde kaçağın hastanede kalış süresi ve mortaliteye etkisi araştırıldı. İstatistiksel olarak Ki kare ve Man Whitney U testleri kullanılarak p<0.05 anlamlı olarak kabul edildi. Bulgu İkiyüzaltmış hastanın 27(%10.6)’sinde anastomoz kaçağı görüldü. Kaçak + ve Kaçak – hastalarda sırasıyla; yaş (60.4±15.2’e karşılık 60.3±13.6 yıl), yandaş hastalıklar (%59.3’e karşılık %45.6), beden kitle indeksi (25.4±4.0’e karşılık 26.0±4.3 kg/m²), Hb (12.9±1.5’e karşılık 12.8±1.9g/dl), alb (4.1±0.6’e karşılık 4.2±0.5g/dl), ameliyat süresi (223.3±77.1’e karşılık 199.2±64.9 dk.), kan kaybı (249.6±311.6’e karşılık 270.6±488.7cc) yönünden anlamlı fark yoktu (p>0.05). Saptırıcı ileostomi açılan 74 hastanın 5’inde(%6.8), yapılmayan 181 hastanın 22’sinde (%12.2) anastomoz kaçağı vardı ve fark anlamlı değildi. (p>0.05). Tümörün yerleşim yerine göre rektosigmoid yerleşimli 26 hastadan 1’inde(%3.8), üst rektum yerleşimli 46 hastanın 4’ünde(%8.7), orta rektum yerleşimli 130 hastanın 17’sinde (%13.1), alt rektum yerleşimli 53 hastanın 5’inde (%9.6) anastomoz kaçağı görüldü. Kaçak + hastaların 21’i ( %77.8) erkek, 6’sı (%22.2) kadındı (p=0.051). Kaçak + hastalarda ortalama yatış süresi (ort. 24.07±12.2 gün) kaçak - hastalara göre (ort. 11.4±5.4) anlamlı olarak daha uzun bulundu. (p<0.05). Kaçak + hastaların da 3’ünde (%11.1), kaçak - hastaların 3’ünde (%1.3) mortalite görüldü, fark anlamlıydı (p<0.05). 185 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Çalışmamızda rektum kanseri nedeniyle aşağı anterior rezeksiyon yapılan hastalarda anastomoz kaçağının hastanede yatış süresi ve mortalitede artışa neden olduğu gösterilmiştir ve anastomoz kaçağına erkeklerde daha sık rastlanmaktadır. 186 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP5 Kolorektal Kanserlerde Metastatik Lenf Nodu Oranını Etkileyen Faktörler Ali Sürmelioğlu, Yusuf Bayram Özoğul, Murat Ulaş, Samet Yardımcı, Süleyman Orman, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahi Kliniği Giriş Kolorektal kanserlerde; duvar tutulum derecesi (T), bölgesel lenf nodları pozitifliği (N), metastaz (M) kadar metastatik lenf nodu oranı (MLNO)’ da prognozda önemli olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen olgularımızda metastatik lenf nodu oranını etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlandı. Metod Çalışmaya kolorektal kanser nedeni ile ameliyat edilen ardışık 776 hasta alındı. MLNO; yaş, cins, CEA, Ca19.9, tümör boyutu, tümör yerleşimi, intramural tutulum (T) ve karaciğer metastazı yönünden analiz edildi. İstatistiksel yöntem olarak Mann-Whitney U ve Kruskal Wallis testleri kullanıldı. p<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgu Hastaların 301(%38.8)’i kadın, 475(%61.2)’i erkekti. Ortalama yaş 59.7 ± 13.4, ortalama MLNO 13.1 ± 22.1, ortalama çıkarılan lenf nodu sayısı 22.8 ± 15.0, ortanca CEA düzeyi 4.4 (0.2>1000), ortanca Ca19.9 düzeyi 12.9(0.1->1000), ortanca tümör büyüklüğü 5.5(1-20) cm, tümör diferansiyasyonu %34.4 iyi, %49.5 orta, %6.6 kötü, %9.5 müsinöz tipteydi. İntramural tutulum derecesi ; Tis %1.8, T1 %1.6, T2 %10.9, T3 %74.8, T4 %10.9 bulundu. 666 hastada karaciğer metastazı yokken, 100 hastada karaciğer metastazı vardı. Tümör yerleşimi sağ kolon %20.3, sol kolon %17.6, Transvers kolon %2.5, rektum %59.6 olarak bulundu. Tek değişkenli analiz sonrası yapılan çoklu değişkenle doğrusal regresyon analizinde sırasıyla; intramural tutulum derecesi, rektum yerleşimi, karaciğer metastaz varlığı, müsinöz tip, sol kolon yerleşimi ve genç yaş anlamlı olarak artmış MLNO ile birlikteydi. Tartışma ve Sonuç Çalışmamızda kolorektal kanserlerde;duvar tutulumunun derecesi, rektum ve sol taraf yerleşimi, karaciğer metastaz varlığı, müsinöz tip ve genç yaş metastatik lenf nodu oranını etkileyen faktörler olarak bulunmuştur. 187 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP6 Rektal Kanserlerde Yeni Modifiye-Tek Stapler Anterior Rezeksiyon Tekniği Soner Akbaba1, P. Eren Ersoy1, R. Haldun Gündoğdu1, Murat Ulaş2, Ebru Menekşe1 2 1 Ankara Atatürk E.A. Hastanesi, 3.Genel Cerrahi Kliniği Ankara, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Giriş Kolorektal cerrahide anastomoz kaçakları önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Anastomoz kaçaklarını önlemede cerrahi teknik çok önemlidir ve kaçak oranları cerrahi kalitenin göstergesidir. Genel tercih; teknik avantajları ve kaçak riskini azaltması sebebiyle stapler kullanılmasıdır. Ancak stapler ile anastomoz yapılırken distal çevre sütürün geçilmesi zor bir manevradır ve anastomoz yetmezliğinin en sık sebebidir. Bu sorunu çözmek için yapılan çift stapler tekniğinde ise yine teknik sorunlar yaşanmakta ve benzer komplikasyonlar görülmektedir. Farklı bir bakış açısı oluşturması nedeniyle rektum kanseri tanısı ile peş peşe opere ettiğimiz 6 hastada uyguladığımız modifiye tek stapler tekniğini tanıtarak erken dönem sonuçlarını bildirdik. Metod Rezeke edilecek segmentin proksimal kısmı kesilip, traksiyona alınarak pelvik diseksiyon yapıldı ve distal çevre sütürü geçildi. Distal rezeksiyon yapılmadan anal yoldan ilerletilen staplerin şaftı açılarak etrafından daha önce geçilmiş olan çevre sütürü bağlandı ve takiben segmentin rezeksiyonu yapıldı. Şaftı ile anvili kilitlenen stapler ateşlenerek anastomoz tamamlandı. Bulgu Hastalarımızın hiçbirinde leak saptanmadı. Bir hastada subileus ve bir hastada cilt altı yağ nekrozu dışında morbidite olmadı. Tüm hastalar şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Bu teknikte rektumun pelvis içinde diseksiyonu ve çevre sütürü atılması daha kolaydır. Distal ucun aşağı kaçması engellendiğinden açık yönteme göre daha aşağı seviyede ve daha emniyetli seromüsküler çevre sütürü geçmek mümkündür. Çift stapler tekniği ile karşılaştırıldığında linear staplerin inebildiği seviyeden daha aşağı seviyeye inilebilmekte ve “dog ear” oluşma riskini ortadan kaldırmaktadır. Lümen kapatılarak rezeksiyon yapıldığı için kontaminasyon daha azdır. Distal rezeksiyon yapılmadan stapler anal kanaldan daha rahat ilerletildiği için mukoza ve anal sfinktere zarar verme olasılığı azalmaktadır. Ayrıca tek stapler kullanıldığı için ekonomik avantajı vardır. Tanımladığımız tekniğin henüz olgu sayısı az olduğundan yeni ve prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. 188 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP7 İleri Evre Jinekolojik Malignansilerde Sitoredüksiyon Amaçlı Kolorektal Rezeksiyonlar ve Sonuçları Feza Y. Karakayalı1, Seda Yüksel2, Tugan Tezcaner1, Ebru Soy1, Ali Ayhan2 2 1 Başkent Üniversitesi Genel Cerrahi AD Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Giriş Jinekolojik malignansilerin lokal intraperitoneal yayılımı nedeniyle, başta rektosigmoid bölge olmakla beraber kolon tutulumunun sık olması, kolorektal rezeksiyonları sitoredüksiyon cerrahisinin bir parçası haline getirmiştir. Bu çalışmada ileri evre jinekolojik malignansi hastalarında, sitoredüksiyon cerrahisi sırasında yapılan kolorektal rezeksiyonların sonuçlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Metod Temmuz 2007- Ocak 2011 tarihleri arasında Jinekolojik Onkoloji Kliniği tarafından sitoredüksiyon cerrahisi uygulanan 73 ileri evre jinekolojik malignansi hastasından, 81 kolorektal cerrahi girişim uygulanan hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Kolorektal girişimlerin %90’ı primer, %10’u ise sekonder sitoredüksiyon amacı ile yapıldı. Bulgu Hastaların ortalama yaşları 57 (28-85) iken, %88’i (n:64) over , %7’si endometrium kanseri % 5’i ise (n:4) primer peritoneal karsinom hastasıydı. Hastaların ameliyat öncesi serum albumin değerleri ort. 3,5 ±0,5 (2,2-5,1) mg/dl ve %27’sinde (n:20) asit mevcuttu. Yirmiyedi vakada hartman prosedürü, 24 anterior rezeksiyon, 18 aşağı anterior rezeksiyon, 5 subtotal kolektomi,, 4 ileoçekal rezeksiyon ve anterior rezeksiyon, 3 pelvik egzantrasyon yapıldı. Vakaların %26 sında (n: 22) uç uca anastomozu takiben koruyucu stoma oluşturuldu. Ayrıca 22 olguda eş zamanlı incebarsak rezeksiyonu yapıldı. Operatif mortalite 2 hastada görüldü. Postoperatif komplikasyon olarak %24 solunum yetmezliği, %13 yara yeri enfeksiyonu, % 8 anastomoz kaçağı, %14 intraabdominal abse ve %5 ileus saptandı. Ortalama takip süresi 21,6 ± 10,7 (2-43) ay idi ve bu sürede 2 hasta dışında hiçbir hastada oluşturulan ostomiler kapatılmadı. Yirmiüç hastada (% 32) ise takiplerde nükslere bağlı ileus gelişmesi nedeniyle palyatif amaçlı cerrahiler yapıldı. Tartışma ve Sonuç Kolorektal rezeksiyonlar ileri evre jinekolojik malignansilerde optimal sitoredüksiyonun sağlanmasında sıklıkla gerekli olmakla beraber, hasta ve hastalığın kendine özgü risk faktörleri komplikasyon oranlarının yüksek olmasına neden olabilir. Tercih edilecek cerrahi yöntem kararı, hasta bazında ve bu konuda tecrübeli bir cerrahi ekip tarafınca verilmelidir. 189 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP8 Rektal Karsinoid Tümörlerde Transanal Lokal Eksizyonun Yeri Osman Yüksel, Emre Karaahmetli, Zeki Gürler, B. Bülent Menteş Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Ankara, Türkiye Giriş Rektum tümörlerinin %1.8’ini oluşturan karsinoid tümörlerde genel tedavi yaklaşımı; iyi diferansiye karsinoid tümörlerde boyut <2 cm ve tümör submukoya sınırlı ise lokal eksizyon lehindedir. Bu çalışmada rektum karsinoid tümörü nedeniyle lokal eksizyon yapılan hastaların değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Metod 2004-2011 yılları arasında rektum karsinoid tümörü tanısı alan ve cerrahi tedavi uygulanan hastalar geriye dönük olarak irdelendi. Tümör boyutu >1 - ≤2 cm olan ve transanal lokal eksizyon yapılan 11 hasta çeşitli parametrelerle değerlendirildi. Bulgu Hastaların yaş ortalaması 48 (21-85), K/E oranı 1.2/1 idi. Hastaların çoğunluğu asemptomatik idi ve farklı nedenlerle endoskopik değerlendirme esnasında tanı konulan hastalardan oluşmakta idi. En sık karşılaşılan semptom hematokezya (%21) olarak bulundu. Teşhis endoskopi ile tespit edilen lezyondan alınan biyopsinin HE ve immünohistokimyasal olarak değerlendirilmesi ile konuldu. Lezyonun derinliğini ve lenfatik invazyonunu değerlendirmek için endoultrasonografi veya MR tetkikleri yapıldı. Uzak metastaz değerlendirmesinde karaciğere yönelik CT tetkikine ilave olarak özellikle T2 lezyonu olan hastalarda somatostatin reseptör sintigrafisi yapıldı. 8 hastada T1 lezyon, 3 hastada T2 lezyon bulundu. Lokal eksizyon sonrası patolojik değerlendirmede 2 hastada cerrahi sınır yakınlığı nedeniyle anterior rezeksiyon yapıldı. 5 yıllık takipte 1 hastada lokoregional nüks tespit edilirken 1 hastada ise karaciğer metastazı gözlendi. 5 yıllık genel sağkalım %94 olarak bulundu. Tartışma ve Sonuç Tümör boyutu >1 - ≤2 cm olan rektal karsinoidlerde özellikle T2 tümörlerde iyi preoperatif değerlendirme yapılarak lokal eksizyon yapılabilir. Endoskopik polipektomilerden sonra yapılacak lokal eksizyonda lezyonun lokalizasyonunun değerlendirilmesi güçlük oluşturabilir. Özellikle T2 lezyonlarda veya uzak metastaz olasılığını arttıran risk faktörlerinin varlığında hastaların lokoregional veya sistemik yayılım açısından değerlendirilmesi önemlidir. 190 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP9 Kolon Kanserine Bağlı Koloduodenal Fistül: Olgu Sunumu Aylin Acar, Mustafa Hasbahçeci, Fatih Başak, Ali Kılıç, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışmada transvers kolon tümörü tanısı konulan ve intraoperatif koloduodenal fistül saptanan olgunun sunumu amaçlandı. Metod Olgu sunumu Bulgu Altmış-üç yaşında erkek hasta bir ay önce başlayan ishal, karın ağrısı, kilo kaybı ve bulantı şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenede epigastrik bölgede minimal hassasiyeti mevcuttu. Özgeçmişinde ve soygeçmişinde özellik yoktu. Laboratuar tetkikleri normaldi. Kolonoskopide transvers kolonda lümeni tama yakın tıkayan lezyon görüldü. Histopatolojik incelemede az diferansiye adenokarsinom saptandı. Karın tomografisinde hepatik fleksura seviyesinde 8 cm kitle görüldü. Eksplorasyonda bu kitlenin duodenuma invaze olduğu görüldü. Peroperatif endoskopi ile koloduodenal fistül saptandı. Sağ hemikolektomi ve negatif sınırla fistülü içine alacak parsiyel duodenum rezeksiyonu yapıldı. Postoperatif yara yeri enfeksiyonu gelişti ve 10. Günde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Koloduodenal fistül oldukça nadir görülen bir durumdur ve tümörün negatif sınır ile rezeksiyonu tedavi seçeneğidir. 191 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP10 Rektum Karsinomunu Taklit Eden Nadir Görülen Bir Olgu: Radyasyon Proktiti Fahrettin Acar, Hüsnü Alptekin, Hüseyin Yılmaz, M. Ertuğrul Kafalı, Mustafa Şahin Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Karın ve pelvis bölgelerine radyasyon tedavisiıalan hastaların yaklaşık %0.5-5.2’sinde gastrointestinal komplikasyonlar gelişmektedir. Radyasyona bağlı gelişen barsak hasarının yaklaşık %80’ini jinekolojik malignite nedeni ile radyoterapi uygulanan hastalar oluşturmaktadır. Tüm karın bölgesine radyasyon alan hastalarda insidans % 8’e, paraaortik bölgeye verilmiş ise %35’e çıkmaktadır. Radyasyona bağlı gelişen intestinal komplikasyonların %90-95’i kolonun distal kesimini ilgilendirmektedir (rektosigmoid). Semptomları nonspesifik olup enfeksiyoz, inflamatuar (ülseratif kolit) ve malignite gibi diğer abdominal hastalıkları taklit edebilir. Biz burada rektum kanserini taklit eden, izole rektum tutulumu olan radyosyona bağlı proktit olgumuzu sunuyoruz. Metod Olgu Altmış altı yaşında bayan hasta Ekim 2009 yılında endometrium kanseri nedeniyle Total Abdominal Histerektomi+ Bilateral Salpingoooferektomi ve aynı seansta geçici ileostomi ameliyatı geçirmiş. Ameliyat sonrası kemoradyoterapi alan hasta tedaviden 3 ay sonra kliniğimize ileostomi kapatılması nedeniyle müracaat etti. Preoperatif genel durumu, kan değerleri ve kolonoskopisi normal olan hastanın ileostomisi kapatıldı. Oral alımı takiben hasta 7. günde taburcu edildi. Postoperatif 1. ayda poklinik kontrolleri normal olan hasta 4. ayda kliniğimize karın ağrısı, tenezm, aralıklı kanlı ishal, halsizlik, çabuk yorulma ve kilo kaybı yakınmaları ile başvurdu. Fizik muayenede hafif hafif soluk görünüm dışında patoloji saptanmadı. Laboratuvar bulguları anemi (Hb=8.9 g/dl), üre ve kreatinin yuksekliği (üre=74, kreatinin=2.2 mg/dl), sedimantasyon yuksekliği (sedimentasyon=90) ve hipoalbunemi (albumin=2.5 gr/dl) dışında tamamen normaldi. Kolonoskopik incelemede altorta rektum bölgesinde lumeni çepeçevre saran ve gecişe izin vermeyen malign görünümlü kitle saptandı (Resim 1). Kitleden yapılan biopsi örnekleri nonspesifik proktit ile uyumlu gelmesi üzerine biopsi tekrarlandı ve radyosyon proktitine ait bulgular elde edildi. Kortikosteroidler , salisilazosülfapiridin ve total parenteral nütrisyon tedavisi ile kliniği düzelen hasta düşük posalı diyet ile oral alımı sonrasında taburcu edildi. Semptomatik tedavisi devam eden hasta polklinik kontrolü ile takip edilmekte ve herhangi bir yakınması bulunmamaktadır. 192 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak, izole radyosyon proktiti nadir görülmekle birlikte radyoterapi sonrasında karşılaşılabilecek bir durumdur. Kolonoskopide malignite şüphesi olan hastaların ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır. 193 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP11 Manisa Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Gastroskopi ve Kolonoskopi Sonuçları Erdem Nalbant1, Olcay Ak Nalbant2, Yücel Özsoy1, Mümtaz Kahya1, Celalettin Keleş1, Neşe Taşoluk1, İsmail Ferhat1, Çağatay Gürkök1, Safiye Vural2, Ayla Yücetürk2, Bengü Günay Yardım2 1 Manisa Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Manisa Devlet Hastanesi Patoloji Laboratuarı 2 Giriş Özofagus, mide, kolon ve rektumun benign ve malign lezyonlarının çoğunun tanısında gastroskopi ve kolonoskopi en önemli tanı, bazen de tedavi yöntemi olmaktadır. Ülkemizde genel cerrahi kliniklerinin çok azında gastroskopi ve kolonoskopi ünitesi bulunmaktadır. Bu çalışmada hastanemiz genel cerrahi kliniğinde yapılan gastroskopi, kolonoskopi ve rektoskopi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Metod 01.01.2010-31.12.2010 tarihleri arasında gastroskopi, rektoskopi ve kolonoskopi yapılan 1977 olgu çalışmaya alındı. Gastroskopi yapılan hastaların çoğuna %10 xsilocain ile lokal anestezi ve ardından dormicum ve buscopan ampul iv (intravenöz) uygulandı. Az sayıda hastada ise ileri yaş, ilaç alerjisi gibi nedenler ve hasta isteğine bağlı olarak sedoanaljezi uygulanmadı. Kolonoskopi yapılan hastalara da dormicum ve buscopan ampul iv ya da fentanyl ampul iv yolla uygulandı. Dormicum uygulanan hastalarda işlem bittiğinde anexate iv yolla verildi. Dormicum ve anexate dozu hastanın kilosuna göre ayarlandı. Özellikli lezyonlar yanı sıra lezyon izlenmese de gastroskopi yapılan tüm olgulardan Helikobakter pilori (HP) tespiti için biopsiler alındı. Bulgu Olguların 927’i kadın, 1050’si erkekti. Bu süreç içinde 1053 (%53.3) olguya gastroskopi, 526 (%26.6) olguya kolonoskopi, 398 (%20.1) olguya rektoskopi yapıldı. On erkek, beş kadın hastada mide Ca; ikisi kadın, biri erkek üç hastada özofagus Ca; sekiz kadın, altı erkek hastada kolon Ca; beş kadın, dört erkek hastada rektum Ca olmak üzere toplam 41 (% 2) olguda malignite saptandı. Bu olguların 37’si kliniğimizde opere edildi. Tartışma ve Sonuç Ülkemizde genel cerrahi asistan eğitimi sırasında gastroskopi ve kolonoskopi eğitiminin yaygın olarak verilmeye başlanması ile genel cerrahi klinikleri tarafından tanı konulup, tedavi edilen üst ve alt gastrointestinal sistem tümörlü olguların sayısının artacağını düşünüyoruz. Pek çok merkezde bu girişimlerin yapılır hale gelmesi preneoplastik lezyonların tanınmasını, bu 194 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya olguların takibini mümkün kılacak ve tümörlerin erken evrede yakalanmasına da yardımcı olacaktır. Gastroskopi sırasında alınan mide biopsilerinde mide kanseri etyolojisinde suçlanan Helikobakter pylorinin varlığının saptanması ve eredikasyonu malignite insidansını düşürebilecektir. 195 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP12 İleusa Nadir Bir Sebep: Endometrioma Lütfi Soylu1, Sibel Sarıkaya2, Uğur Aydın1, Sezai Aydın1, Fuat Atalay1 2 1 Ankara Güven Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Ankara Güven Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Giriş Endometriosis; endometrial gland ve dokuların uterin kavite dışında görülmesidir. Reprodüktif dönemde bulunan kadınların % 7-15’i endometriosisden etkilenmektedir. Tüm endometriosis olgularının yaklaşık %12-35’i intestinal sistemde görülmektedir. Metod Ankara güven hastanesinde opere olan 2 hasta sunulmaktadır. Bulgu Olgu 1: 41 yaşındaki bayan hastaya ileus nedeni ile yapılan laparotomide sigmoid kolon ve çekumda senkron endometrioma tespit edilmiştir. Olgu2: 45 yaşında bayan hasta sık sık subileus atakları geçirmekteydi. Hastaya yapılan laparotomide çekumda endometriomal kitle tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç Endometrios endometrial dokunun uterin kavitenin dışında görüldüğü kronik bir hastalıktır. Bening bir hastalık olan endometriosis sellüler proliferasyon, sellüler invazyon, neoangiogenesis ile karakterizedir. Genel popülasyonda prevalansı çok iyi bilinmemekle beraber reprodüktif dönemdeki kadınların % 10-15’ inde görülmektedir. Pelvik endometriosisli hastaların %5-15’inde barsaklar endometriosisten etkilensede obstrüksiyon çok nadirdir. Küçük ve yüzeyel serozal implantlar sıklıkla asemptomatiktir fakat siklik hormanal etki ile bu implantlar prolifere olarak barsak duvarına invaze olmaktadır. Siklik kanamalarla endometrioma lokalize barsak duvarında fibrotik kalınlaşmalara neden olur. Endometriosisli hastalarda dışkılama değişikliği ve abdominal agrı görülmektedir. Preoperatif tanı genellikle zordur. Kolonoskopi ile stenoz ve kitle nadiren görülebilir. Endometriotik lesyon daha çok serosa, muscularis mukoza ve submukozayı etkiler. Mukozayı çok nadir tutar. Histolojik degerlendirme tanının esasını oluşturur. Son zamanlarda MR görüntülemelerin sensitivitesi %84 spesifitesi %99 olarak intestinal endomertiosis tanısında tavsiye edilmektedir. Kolorektal endometriosisin tedavisi net olarak bildirilmemektedir. Kanama, perforasyon, obstrüksiyon gibi komplikasyonları olmayan vakalarda hormonal tedavi ilk seçenektir. Malignensi ekarte edilememiş ya da abstruksiyon ve akut abdomen varsa cerrahi tedavi düşünülmelidir. Definitif cerrahi yapılmadıkça endometriosis nüks etmektedir. Nüks oranı yaklaşık her yıl %5-20 iken kümülatif olarak 5 yıllık nüks %40’dır. 196 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Barsak rezeksiyonunu takiben genç hastalarda hormonal tedavi nüksün önlenmesi açısından yeterli iken yaşlı hastalarda şiddetli endometriosis vakalarında barsak rezeksiyonu, abdominal histerektomi ve bilateral salpingooferektomi nüksün önlenmesi açısından önerilmektedir. İleus nedeni degerlendirilen reprodüktif dönemde bulunan kadın hastaların öyküsünde endometriosis ve buna baglı semptomlar varsa tanıda endometriomalar düşünülmelidir. 197 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP13 Meckel Divertikülünde Gastrointestinal Stromal Tümör: İntestinal Volvulusun Nadir Sebebi Fevzi Cengiz1, Mehmet Ali Sun1, Özgür Sipahi Esen2, Nazif Erkan1 İzmir Bozyaka EAH, Genel Cerrahi İzmir Bozyaka EAH, Radyoloji Kliniği 1 2 Giriş Meckel divertikülü(MD) gastrointestinal sistemin en sık görülen konjenital anomalisidir. Olguların çoğunluğu asemptomatiktir. Bununla birlikte, semptom veren hastalarda sıklıkla başlangıçta yanlış tanılara neden olur. MD’nin tümörleri nadirdir. Bu çalışmada, barsak tıkanması tablosuyla, volvulusa neden olan, MD kaynaklı gastrointestinal stromal tümörlü bir olgu sunulmuştur. Metod Olgu Sunumu. Bulgu Daha önceden sağlık problemi olmayan, 53 yaşında bayan hasta , karında şişlik, bulantı ve kusma şikayetleriyle acil servise başvurdu. Yapılan fizik muayenesinde, batın distandü, tüm kadranlarda periton irritasyonuyla uyumlu defans ve rebound(+) idi. Batın tomografisinde, ince barsak volvulusunu gösteren “whirl sign” ve volvulusa neden olan pelvik kitle tespit edildi. Acil şartlarda, hasta mekanik barsak tıkanıklığı ve akut karın tanılarıyla ameliyat edildi. Ameliyatta, MD’den kaynaklanan ve volvulusa sebep olan kitle tespitedildi, kitleyi içine alacal tarzda segmenter barsak rezeksiyonu yapıldı. Patolojisi MD’nin gastrointestinal stromal tümörü olarak gelen hasta, sorunsuz olarak 2 yıldır takip edilmektedir. Tartışma ve Sonuç Oldukça nadir olmasına rağmen, barsak kökenli intraabdominal kitlelerin ayırıcı tanısında MD ve tümörleri düşünülmelidir. 198 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP14 Retrorektal Kitle Nedeni ile Multidisipliner Yaklaşım Yapılan Bir Olgu Sunumu Baha Arslan1, Mehmet Can Yakut1, Cem Terzi1, Ömer Akçalı2, Funda Obuz3, Burçin Tuna4 2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi AD Dokuz Eylül Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji AD 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Radyoloji AD 4 Dokuz Eylül Üniversitesi Patoloji AD Giriş Sıklıkla asemptomatik olan fakat semtomatik olduğunda klinikte ağrı ya da obstrüksiyonla bulgu veren retrorektal kitleler, nörojenik kökenli kitlelerden inflamatuar süreçlere dek uzanan bir spektrumda yayılırlar. Retrorektal kitlenin cerrahi tedavisinde tercih edilen yaklaşım kitlenin boyutu, çevre organlarla olan ilişkisi, cerrahın pelvik anatomiye aşinalığı göz önünde bulundurularak planlanmalıdır. Burada retrorektal kitle multidisipliner cerrahi yaklaşım ile ameliyat edilen bir olgu sunulmaktadır. Metod OLGU 71 yaşında erkek hastaya üç yıl önce benign prostat hipertrofisi nedeni ile transüretral prostatektomi yapılmış ve üroloji tarafından düzenli izlenmiştir. Takip sırasında dışkılama güçlüğü şikâyetleri olan hastanın rektal tuşesinde, rektum arka duvarında bası oluşturan ve lümende darlığa yol açan kitlesel oluşum saptanması üzerine hasta kliniğimize yönlendirilmiştir. Hastanın fizik bakısında rektal tuşede rektum arka duvarından lümen içine uzanımı olmayan yumuşak kıvamlı, rektumda darlığa neden olan kitle palpe edildi. Hastaya yapılan bilgisayarlı tomografide rektum posteriorunda düzgün konturlu, düşük dansıtelı 4.5 x 3 .5 x 4 .5 cm boyutlarında lezyon saptandı. Çekilen pelvik manyetik rezonans görüntülemede, presakral bölgede, anal kanal ve rektum üzerinde bası oluşturan, yaklaşık 4 x 3 x 3 cm boyutlarında, düzgün konturlu, iç yapısı homojen, T2A sekansta kas dokusuna göre hafif hiperintens, T1A sekansta hafıf hiperintens, kontrast tutulumu göstermeyen kistik oluşum izlenmekteydi. Bulgu Ameliyatta posterior yaklaşım ile sakrum ve koksikse ulaşıldı. Sakrum ve koksiks kas ve ligamanlardan serbestleştirildi. Koksiks ile birlikte sakral 4 ve 5 enblok çıkartıldı. Kemik yapı ortadan kalktıktan sonra rektal tuşe ile kitle ortaya kondu, keskin diseksiyonla kitle rektumdan ayrıdı ve bütünlüğü bozulmadan ekstirpe edildi. Hasta ameliyat sonrası beşinci gün sorunsuz taburcu edildi. Patolojik incelemede matür kistik teratom saptandı. Amelyat sonrası 18. ayda hasta sorunsuz olarak izlenmektedir. 199 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Retrorektal alan önde rektumun fasya propiryası arkada sakrum ile presakral fasya, üstte peritoneal refleksiyon altta levator kasları her iki yanda üreterler ile sınırlıdır. Bu alan embriyolojik olarak son barsak, nöroektodermal ve kemik pelvisten köken alan yapılardan oluşur . Retrorektal kitlelerin tanısında bilgisayarlı tomografi, transrektal ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme çevre dokular ile ilişkiyi ve kitlenin yapısal özellikleri açısından klinisyene yol göstericidir . Ameliyat esnasında beklenmedik kemik ya da nöral invazyon olması kuşkusu ile hastalara multidispliner yaklaşım iönemlidir. Alternatif cerrahi yaklaşımlar posterior (transakral), transsfinkterik, transrektal, tranvajinal veya aşamalı abdominosakral yaklaşımlardır. Aşağı yerleşimli lezyonlar için sadece posterior yaklaşımlar yeterli olabilirken büyük vasküler kontrol gerektiren olgular için abdominal ya da aşamalı abdominosakral yöntemler tercih edilebilir. Bizim olgumuzda kitlenin çevre organlarla ilişkisi, yerleşimi ve boyutu göz alındığında transsakral yaklaşım ortopedistlerle birlikte başarı ile uygulandı. 200 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP15 Santulli Ameliyatı: Proksimal Jejunostomi Gerektiren Olgularda Önemli Bir Alternatif Ersin Öztürk, Tuncay Yılmazlar, Abdullah Zorluoğlu Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Proksimal jejunum rezeksiyonları sonrasında ostomi gerektiğinde, ostomiden oluşan gastrointestinal (GİS) kayıplar gerek fizyolojik gerekse ostomi bakımı açısından hastaya ciddi sıkıntı vermekte ve hastanede yatış süresini belirgin olarak uzatmaktadır. Proksimal ucun ostomi şeklinde çıkarılıp, distal ansın ostominin hemen altına anastomoz yapılması olarak tanımlanabilecek Santulli prosedürü bu hastalar için önemli bir alternatiftir. Bu prosedürü kullanarak ameliyat ettiğimiz olguların özeti sunulmuştur. Metod Kliniğimizde proksimal ileum ya da jejunum rezeksiyonu sonrası ostomi gerektiğinde Santulli prosedürünü uygulamaktayız. Proksimal ucu uygun karın bölgesinden ostomi şeklinde çıkararak, distal ansı bu ostominin 20 cm proksimaline anastomoz yapmaktayız. Bu şekilde tedavi ettiğimiz 10 olgu retrospektif incelenerek verileri sunulmuştur. Bulgu Hastaların ortanca yaşı 51 (37-64) tü. Altı erkek, 4 kadın vardı. 5 hasta Crohn hastalığı, bir hasta intestinal amiloidoz, 4 hasta da malignite nedeniyle ameliyata alınmıştı. Yedi hastada rezeksiyon orta jejunumda, üç hastada proksimal ileumda idi. Üç hastada anastomoz eğri dairesel stapler ile oluşturulurken, 7 hastada elle çift kat anastomoz yapıldı. Ostomi miktarının azalıp, defekasyon olan zaman kadar geçen süre ortanca 18 (15-27) gündü. Hastaların ortanca hastanede kalış süresi 21 (15-29) gündü. Hiçbir hastada cerrahi alan enfeksiyonu gelişmedi. Ortanca ostomi kapatma zamanı 3 (3-4) aydı. İntestinal amioloidozlu hastada ostomi kapatılamadı. Dört hastada ostomi kapatılması sedasyon ve lokal anestezi altında gerçekleştirilebildi. Tartışma ve Sonuç Santulli ameliyatı, daha önceleri sıvı ve elektrolit desteği ile yakın ostomi bakımı yapılarak birkaç ay hastanede yatırılmak zorunda kalınan proksimal ince barsak ostomili hastaların normal fizyolojik parametrelere çok çabuk dönmesini sağlamaktadır. Bu sayede hastanede kalış süresi kısalmakta ve hastalar normal hayatlarına daha çabuk dönmektedirler. Özellikle anastomoz hattında ödemin belirgin olduğu ilk haftada GİS içeriği daha çok ostomiden gelmekte, ödemin çözülmesiyle birlikte lümen içeriği distale geçerek daha çok fizyolojik yolu kullanmaktadır. Böylece hastalarda sıvı ve nütrisyon kaybı erken dönemde belirgin olarak azalmakta, bu da hastanın çok daha erken evine gönderilebilmesine olanak tanımaktadır. 201 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP16 Kolorektal Adenokarsinomlu Hastalarda Serum İnsan Büyüme Faktörlerinin, Tümör Anjiyogenezi ve Klinik Değişkenlerle İlişkisi İsmail Gömceli1, Erdal Birol Bostancı1, Murat Ulaş1, Nesrin Turhan2, Ahu Sarbay Kemik3, Mesut Tez4, Samet Yardımcı1, Tahsin Dalgıç1, Musa Akoğlu1 Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği 2 Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyokimya AD 4 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 5. Genel Cerrahi Kliniği 1 Giriş Kanser gelişimi geçtiğimiz yüzyılda üzerinde oldukça çok çalışılmış bir durumdur. Birçok sitokin ve büyüme faktörü; hücre proliferasyonunu, diferansiyasyonunu, kemotaksisini, migrasyonunu ve apoptoz’unu durdurabilir. Çalışmamızın amacı; epidermal büyüme faktörü (EGF), hepatosit büyüme faktörü (HGF), plasental büyüme faktörü (PlGF), sinir büyüme faktörü (NGF)’nün kolorektal adenokanser hastalarında, tümör anjiyogenezi ve klinik değişkenlerle ilişkisini değerlendirmektir. Metod Kolorektal adenokanserli 96 hasta ve kontrol grubunu oluşturan 70 gönüllü’nün serum EGF, HGF, PlGF ve NGF düzeyleri ölçüldü. Hastaların; yaşları, cinsiyetleri, cerrahi sonrası tümör çapları, lokalizasyonları, diferansiyasyonları, pozitif lenf nodu oranları, tümör stage’leri, perinöral ve vasküler invazyon durumları tespit edilerek, serum büyüme faktörleri ile olan ilişkileri değerlendirildi. Kolorektal kanserli hastalardan serum büyüme faktörü en yüksek olan ve en düşük olan hastaların tümör dokuları, immünohistokimyasal olarak anjiyogenez açısından değerlendirildi. İstatistiksel incelemede p<0,05 değerleri anlamlı kabul edildi. Bulgu Kolorektal adenokanserli hastaların serum growth faktör düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında; istatistiksel olarak anlamlı yükseklik tespit edildi. Hasta değişkenleri ve patolojik veriler ile büyüme faktörlerinin serum düzeyleri karşılaştırıldığında, istatistiksel düzeyde anlamlı farklılık tespit edilmedi. Büyüme faktörü serum düzeyi yüksek olan hastaların tümör dokularında anjiyogenezin, anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edildi. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmada; kolorektal adenokanser hastalarının serumlarında EGF, HGF, PlGF ve NGF düzeylerinin kanser olmayan gruptan anlamlı olarak yüksek olduğunu tespit ettik. Tümör anjiyogenezinin de yüksek serum büyüme faktör düzeylerinde 202 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya belirgin artmış olması, bu faktörlerin kolorektal kanser tanı ve izleminde kullanılabilirliğini desteklemektedir. Ancak klinikopatolojik değişkenlerle ilişki tespit edilememiş olması, hasta sayısının azlığı yanı sıra, hastaların önemli bir kısmının Evre III tümöre sahip olması ile açıklanabilir. Bu çalışma; sözü edilen büyüme faktörlerinin erken evre tümörlerdeki düzeylerinin tespit edileceği sonraki çalışmaların önünü açarak, erken tanı olanaklarına zemin oluşturacaktır. 203 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP17 Gebelikte Akut Apandisit Akın Önder1, Murat Kapan1,Zülfü Arıkanoğlu1, Erdal Sak2, Metehan Gümüş1,İbrahim Aliosmanoğlu1, Bilsel Baç1 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniv.Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Diyarbakır Giriş Akut apandisit, gebelik esnasında en sık karşılaşılan obstetrik dışı cerrahi mü­dahale gerektiren hastalıktır. Gebelikte akut apandisit sıklığı gebe olmayan kadınlarla aynı sıklıkta olup 1/1250-1/5000 oranında görülür. Gebeliğin en sık 2. ve 3. trimesterinde görülür. Gebelik sırasında anatomik ve fizyolojik değişiklikler, spesifik klinik belirtiler ve fizik muayene bulguları bulunmayışı nedeniyle tanıda gecikmeye bağlı olarak fetomaternal morbidite ve fetal mortaliteye yol açabilir. Bu çalışmada akut apandisit ön tanısıyla opere edilen gebe hastalarda kısa dönem maternal ve fetal komplikasyonları değerlendirmektir. Metod Ocak 2005-Aralık 2010 tarihleri arasında gebeliği döneminde akut apandisit ön tanısı ile ap­endektomi yapılan 77 gebe olgu retrospektif ola­rak incelendi. Hastaların rutin preoperatif tetkikleri ve karın ultrasonografileri yapıldı. Hastalar preoperatif ve postoperatif dönemde Kadın hastalıkları ve Doğum Kliniği tarafından değerlendirildi. Bulgu Olguların ortalama yaşı 29.3 (19-45) idi. Hastaların 40’i (%51.9) 2. tri­mester, 19 (%24.7) 1. trimester ve 18 (%23.4) 3. trimesterde idi. En sık şikayetleri sağ alt karın ağrısı(%64.9) ve bulantıkusma(%70.1) idi. Fizik muayenede en sık %100 hassasiyet ve %66.2’sinde rebound mevcuttu. Ultrasonografi incelemesinde hastaların %83’i akut apandisit ile uyumlu bulgular saptandı. Lökosit sayımı ortalama 14.025 (6000-19000) idi. Tüm hasta­lara apendektomi yapıldı. 50’sinda (%64.9) akut apandisit, 16’sında (%20.8) perfore apandisit, 11’inde (%14.3) hastada apandiks normal olarak gözlendi.Histopatolojik değerlendirmelerinde %96’sı apandisitle uyumlu idi. Hastaların postoperatif hastanede yatış zamanı ortalama 3.4 gün(2-14) idi. Perfore apandisitlerde hastanede yatış süreleri daha uzundu. Altı hastada yara yeri enfeksiyonu, 4’inde paralitik ileus,3’inde preterm eylem,1’inde evisserasyon, 1’inde erken uterin kontraksiyon ve 1’inde ise Akut respiratuar distress sendromu olmak üzere toplam morbidite %20.8 idi. Bir hastada aile istemiyle medikal abortus uygulandı. Bir hastada spontan abortus gelişti. Postoperatif anne ölümü gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç Gebelikte fizyolojik değişiklikler ve farklı klinik semptomların olması nedeniyle akut apandisit tanısında gecikme fetomaternal morbidite ve fetal mortaliteyi arttırmaktadır. Akut apandisit şüphesi bulunan gebe hastalarda hızlı ve multidisipliner yaklaşım ile cerrahi geciktirilmemelidir. 204 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP18 Rektumun Primer Malign Melanomu Cengiz Tavusbay, Mehmet Hacıyanlı, Kemal Atahan, Necat Cin, Haldun Kar, Özlem Gür, Erdinç Kamer, Neşe Ekinci, Hüdai Genç İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Rektumun malign melanomu oldukça nadir görülen tümörlerdendir. Tanının genellikle geç konulması nedeniyle prognozu oldukça kötüdür. Cerrahi tedavi seçenekleri hala tartışma konusudur. Metod Bu çalışmamızda 2000-2010 yılları arasında hastanemizde tedavi gören rektum malign melanomlu toplam 8 olgu retrospektif olarak irdelendi. Bu olgulara ait demografik veriler, tanı ve tedavi yöntemleri, komplikasyonlar ve alınan sonuçlar literatür verileri ile karşılaştırıldı. Bulgu Olguların 7’si (%87.5) kadın, 1 (%12.5)’i erkek idi. 6 (%75) olguda abdominoperineal rezeksiyon, 1 olguda lokal rezeksiyon ameliyatı uygulandı. 1 olgu ise ameliyat olmayı kabul etmediğinden ötürü onkoloji birimince takip edildi. Hastalardan sadece 6’sının kayıtlarına ulaşılabildi. 3 hasta hastalığa bağlı metastazlar nedeniyle, 1 hasta ameliyat sonrası 1. ayda ameliyat dışı nedenlerden dolayı, 1 hasta ise postoperatif dönemde solunum yatmezliğinden dolayı kaybedildi. Bir hastamız halen yaşamakta olup takip altındadır. Tartışma ve Sonuç Rektum malign tümörü oldukça agresif seyirlidir. Her ne kadar serimizdeki olgu sayısı kısıtlı ve çoğunlukla radikal yöntemler tercih edilmiş olsa da çalışmamızda elde olunan veriler ve literatür sonuçlarına göre günümüzde radikal bir cerrahi seçeneğin sadece kısıtlı, iyi seçilmiş bir hasta grubunda yararlı olabileceği, yaşam süreleri göz önüne alındığında daha konservatif cerrahi seçeneklerinde ciddi bir alternatif olduğu kanısındayız. 205 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP19 Spontan Apendikokutanöz Fistül Hakan Buluş, Şevket Barış Morkavuk, Ahmet Murat Koyuncu, Altan Aydın, Alper Yavuz, Ali Coşkun Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Fistül içi boş iki organ arasında yada içi boş organ ile cilt arasında oluşmuş olan anormal traktüs olarak tanımlanabilir. Gastrointestinal sistem organları arasında olan fistüllere internal fistüller,barsak içeriğinin cilde fistülizasyonuna da eksternal fistüller denilmektedir.Apendikokutanöz fistüller enterokutanöz fistüller arasında oldukça nadir görülür.Perfore apandisitlerin bir komplikasyonu olarak kabul edilir.Biz 24 yaşında perfore apandisit sonrası karın ön duvarında apse ve sonrasında apendikokutanöz fistül gelişmiş,nadir görülen bir vakayı sunmayı amaçladık. Metod 24 yaşında bayan hasta acil servise 4-5 gündür olan karın ağrısı şikayeti ile başvurdu.Hastanın yapılan fizik muayenesinde karın sağ alt kadranda belirgin suprapubik yayılım gösteren hassasiyet , defans ve rebaund saptandı.Hastaya yapılan tüm abdomen tomografide öncelikle plastrone apandisit ile uyumlu görünüm izlendi. Bulgu Servisimize yatırılarak takip ve tedavisi planlanan hastada yatışının 4.gününde karın ön duvarında hiperemi,endürasyon veren apse görünümü izlendi.İğne ile ponksyon yapılan bölgeden aktif pürülan vasıfta mayi aspire edilmesi üzerine yapılan küçük bir insizyon ile apse drene edildi.Apse drenajı sonrası hastanın insizyon bölgesinden kolonik içerik akışı görüldü.Hastaya yapılan tomografide karın ön duvarı ile net ayırımı yapılamayan plastrone apandisit ile uyumlu görünüm ve orta hatta rektus kasları arasında 3x2 cm boyutlarında apse ile uyumlu sıvı koleksiyonu izlendi.Hastaya operasyon planlandı.Rektus ön kılıfı altında apse loju ve uç kısımdan perfore olmuş,bu bölgeden batın ön duvarına yapışık fistülize apandisit izlendi.Apendektomi yapılıp,apendikokutanöz fistül hattı kürete edilip sekonder iyileşmeye bırakıldı. Tartışma ve Sonuç Enterokutanöz fistüller %75-85 oranında operasyonlara veya iatrojenik nedenlere bağlı, % 15-25 oranında inflamatuar olaylara,kanser vakalarında,radyasyon tedavisi alan hastalarda görülebilmektedir.Kolon fistülleri genellikle divertikülit,inflamatuar barsak hastalıkları,cerrahi operasyonlara sekonder olarak yada perfore apandisitlerin nadir görülen bir komplikasyonu 206 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya olan apendikokutanöz fistül şeklinde görülür.Apendikokutanöz fistül tanısı konulması oldukça zordur.Fistülografi metodu bu nadir görülen komplikasyonun tanısının konulmasında yardımcı olmaktadır.Plastrone apandisit tanısı ile takip edilen hastalarda,çekilen tomografide karın duvarında apse izlenmesi durumunda apendikokutanöz fistül akla getirilmelidir.Uygun tedavi yöntemi hastanın durumunun stabilleştirilmesinden sonra apendektomi ve fistül traktının çıkartılmasıdır. 207 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP20 Rektal Prolapsusta Cerrahi Tedavi Seçenekleri ve Sonuçları: 73 Olgunun Analizi Süleyman Bademler, Aykut Maral, Serhat Meriç, Derya Uymaz, Mesut Çaynak, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Ali Akyüz, Yılmaz Büyükuncu, Necmettin Sökücü, Türker Bulut İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Rektal prolapsus etiyolojisi uzun yıllardır net olarak ortaya konulamayan bir patoloji olup, kesin bir tedavi metodu da tanımlanmamıştır. Bu çalışmamızda kliniğimizde rektal proplasusa yönelik uygulanan tedavi seçenekleri ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’da 1997-2011 yılları arasında ameliyat edilen toplam 73 olguların şikayet süreleri, eşlik eden semptomlar, cerrahi tedavi seçenekleri ve sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgu Çalışma döneminde toplam 73 olguların 71 cerrahi olarak tedavi edilmiştir. Olguların %31 erkek, %42 kadın olup ortanca yaş 45’dir. Ortanca şikayet süresi 49 aydır. Olguların %25 (n:18) nüks olgular olup ilk tedavileri başka merkezlerde yapılmıştır. Olguların %12(n:9) inde konstipasyon, %21 (n:16)fekal inkontinens mevcuttu. Olguların 16’sına perineal yaklaşımla (Altemeier veya Delorme) onarım yapılırken, 55’ ine abdominal yolla onarım yapıldı. Abdominal yolla yapılan onarımların 16’ sında greft, 13’ ünde sütür rektopeksi ve 11’inde Frykman Goldberg ameliyatları yapıldı. Ameliyat sonrası erken dönemde mortalite yok, morbidite % 12 (n:9) idi . Takipler sırasında nüks gelişen %19 (n:14) olguya ikincil, %4 (n:3) olguya üçüncül girişim yapıldı. Hastaların 17’sinde eşlik eden inkontinens, 6’sına mukozal prolapsuslarına yönelik toplam 23 cerrahi girişim yapılmıştır. Tartışma ve Sonuç Rektal prolapsusun nedenleri tam olarak ortaya konulamadığı gibi tedavi seçenekleri de çok çeşitlidir. Bu olgularda tedavinin planlanması aşamasında hastaların ek semptomlarına ve genel durumlarına uygun olguya özgün tedavi yöntemlerinden birisinin seçilmesi başarıyı artıracaktır. 208 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP21 Crohn Hastalığında Cerrahi Tedavi ve Sonuçları: İstanbul Tıp Fakültesi Deneyimi Yalın İşcan, Enver Kunduz, Burak İlhan, İlker Özgür, Emre Balık, Sümer Yamaner, Oktar Asoğlu, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Giriş Çalışmamızda Crohn Hastalığı nedeniyle, tedavi olgularımızın sonuçlarını gözden geçirmeyi amaçladık. edilen Metod Kasım 2000 - Mart 2011 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi B servisinde 111 Crohn hastalığı olgusu prospektif olarak oluşturulmuş olan veri tabanında demografik veriler, hastalık yaşı, hastalığın tipi, uygulanan tedavi yöntemleri ve tedavi sonuçları retrospektif olarak Microsoft Excell 2007 veri tabanında değerlendirildi. Bulgu Çalışma dönemi içinde inflamatuar bağırsak hastalığı tanısıyla tedavi gören toplam 249 hastanın 112’ini (%47) Crohn Hastalığı olguları oluşturmaktadır. Crohn hastalığı tanısı olan olguların 66’i (%58) erkek, 46’i (%42) kadın idi. Ortanca yaş 34 ( 14-80) olup, ortanca hastalık yaşı 4 yıl (1-42) olarak saptandı. Olguların 50’si (%45) tıkayıcı tip, 41’i (%36) fistülizan, 21’si (%19) inflamatuar tip olarak değerlendirildi. Fistülizan tipleri enterokütanöz, enteroenteral, perianal, enterovezikal ve anovaginal fistüller oluşturmaktaydı. Olguların 93’üne (%82) bağırsak rezeksiyonu yapılırken, geri kalan olgulara stoma açılması ve anal girişim yapıldı. 3 (%2) olguya striktüroplasti uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde mortalite olmayıp, batın içi abse, anastomoz kaçağı ve fistül gibi major morbidite 13 (%11) olguda gelişti. Cerrahi geçirmiş 6 olguya (%5) ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlar nedeni ile ikincil girişim yapılmıştır. Tartışma ve Sonuç Crohn Hastalığı’nda cerrahlarla, gastroenterologların bir ekip çalışması içinde bulunması gerektiği, komplikasyonlarının multidisipliner yaklaşım gerektiren ve deneyimli merkezlerde müdahalesinin uygun olacağı inflamatuar bağırsak hastalığıdır. 209 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP22 İleo-Çekal Bölgede Lokalize Nöroendokrin Tümörlerde Laparoskopik Sağ Hemikolektomi Ediz Altınlı1, Aziz Sümer2, Serkan Senger1, Ersan Eroğlu1, Neşet Köksal3 2 1 HNEAH, 2.Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Cerrahi ABD, Van 3 Kafkas Üniversitesi Genel Cerrahi ABD, Kars Giriş Nöroendokrin tümörler nadir görülen neoplazmalardır. Akciğer, over ve gastrointestinal sistemde görülebilirler. Görülme sıklığı % 000,1-2 dir. Nöroendokrin tümörler Kulchitsky ve Lieberkühn kriptalarının enterokromaffin hücrelerinden kaynaklanırlar. Ektodermal kaynaklı olup gümüş boyamaya olan ilgilerinden dolayı argentaffinoma olarak da adlandırılırlar. Bu çalışmada İleo-çekal bölgeye lokalize nöroendokrin tümörlerde uygulanan laparoskopik sağ hemikolektomi olgularını sunduk. Metod 2008-2011 tarihleri arasında kliniğimizde nöroendokrin tümör tanısı konularak laparoskopik sağ hemikolektomi uygulanan olgular çalışmaya alındı. Bulgu Olguların ikisi de erkek olup yaşları 36 ve 54 idi. Olgulardan birine kronik karın ağrısı, diğerine anemi etiyolojisini araştırmak için uygulanan kolonoskopi tetkikinde ileoçekal valvden yaklaşık 15 ve 8 cm proksimalde 1x1,5 cm ve 1x 1 cm boyutlarında kitlesel lezyon saptandı ve alınan biyopsi sonucu nöroendokrin tümör olarak tespit edildi. Her iki olguya da laparoskopik sağ hemikolektomi uygulandı. Onkolojik prensiplere uygun olarak barsak mezosu vasküler köklerde diseke edilip bağlandı ve kesildi. Patoloji sonucu hastalarda T1 N0 M0 olarak değerlendirildi. İmmünokimyasal incelemede kromogranin (+), sinaptofizin (+) olduğu görüldü. Dokulardan bir olguda 16, diğer olguda 20 lenf nodu disseke edildi. İki olgu da postoperatif 4.ü gün sorunsuz olarak taburcu edildiler. İlk olgu 32 aylık, ikinci olgunun 6 aylık takiplerinde herhangi bir patolojiye rastlanılmadı. Tartışma ve Sonuç Kronik karın ağrısı ve anemi etiyolojisi araştırmalarında kolonoskopi tetkiki yararlıdır. Az görülmesine rağmen rastlantısal olarak saptanan ileoçekal bölge nöroendokrin tümörlerinde, onkolojik prensiplere sadık kalarak laparoskopik sağ hemikolektomi uygulaması güvenilir ve morbiditesi düşük olan bir yöntemdir. 210 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP23 Güdük Apandisit: Bir Olgu Sunumu Altan Aydın, Hakan Buluş, Tonguç Sugüneş, Alper Yavuz, Ahmet Koyuncu, Ali Coşkun Keçioren Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Klinik Şefliği Giriş Akut apandisit en sık cerrahi akut karın nedenlerinden birisidir. İnsanların yaşamları boyunca bu hastalıkla karşılaşma ihtimali Yaklaşık %7’dir.İnkomplet olarak yapılan apendektomi sonrasında kalan rezidüel apandiksin enflamasyonu sonucu oluşan güdük apandisit ise çok nadir görülen bir komplikasyondur . Biz; 7 yaşında apendektomi öyküsü olan ve hastanemize sağ alt kadran ağrısı şikayeti ile başvuran, güdük apandist nedeniyle opere edilen 23 yaşındaki bir erkek hastayı sunduk. Bulgu Olgumuz yaklaşık 2 gün önce sağ alt kadran ve kısmen de suprapubik alana doğru yayılan ağrı şikayeti ile acil servisimize başvurmuştur. Hastanın zaman zaman bulantısı olmasına rağmen kusması olmamaktaymış fakat özelikle son bir gündür artış gösteren iştahsızlığı mevcuttu.Yapılan karın muayenesinde sağ alt kadranda bir insizyon skarı olduğu tespit edildi. Hastanın öyküsünden mevcut olan bu skarın, 7 yaşında iken yapılan apendektomiye ait olduğu öğrenildi. Muayenede karın sağ alt kadranda hassasiyet, istemli defans ve rebaund tespit edildi. Hastanın laboratuvar değerlerinden beyaz küre(WBC) 17600/ mm³ olarak yüksek saptandı. Çekilen karın tomografisinde sağ alt kadranda mezenter planlarında heterojenite ve kirlenme ile beraber 2-2,5 cm lik enflame apandiks ile uyumlu görünüm tespit edildi.. Sağ alt kadranda yapılan Rocky-davis insizyonla karına ulaşıldı. Periton açılıp karına girildiğinde çok miktarda reaksiyonel mayi ile karşılaşıldı. Mayi aspire edilip eksplorasyon yapıldığında çekum distalinde güdük şeklinde, yaklaşık 2-2,5 cm uzunluğunda enflame, üzeri yer yer fibrin ile kaplı durumda apandiks güdüğü görüldü. Güdük apendektomi yapıldı.Post operatif dönemde 2.gün dreni çekilen hasta gerekli önerilerle 3.gün taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak güdük apandisit, apendektomi sonrası nadir görülen bir komplikasyondur. Akut karın tablosu ile başvuran ve öyküsünde apendektomi ve özellikle de laparaskopik apendektomi olan hastalarda, akut karın nedenleri arasında güdük apandisit mutlaka göz önünde tutulmalıdır. 211 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP24 Sigmoid Divertikülite Bağlı Kolovezikal Fistülde Cerrahi Tedavi: Bir Olgu Sunumu Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolovezikal fistül divertiküler hastalıkta görülen önemli bir komplikasyondur. Koloenterik, kolovaginal ya da kolokutanöz fistüllere oranlar daha sık görülür. Burada kolovezikal fistülü olan bir hastamızın cerrahi tedavi sonuçlarını yayınlıyoruz. Metod ŞEAH 1.Genel Cerrahi kliniğine Eylül 2010 tarihinde kolovezikal fistül nedeniyle başvuran 57 yaşındaki erkek hastada ameliyat öncesi, ameliyat ve sonraki dönemdeki tedavimizi gözden geçirdik. Bulgu 57 yaşındaki erkek hasta Eylül 2010 tarihinde kliniğimize yattı. Kontrastlı BT, USG vs. yapıldı. Üroloji, konsültasyonu yapıldı. Yatışından bir hafta sonrasında yapılan ameliyatta sigmoid rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı. Operasyona dahi olan üroloji ekibi mesane onarımı yaptı. Foley sonda uzun dönem tutuldu. Tartışma ve Sonuç Kolovezikal fistül gelişen hastaların yaklşık %75‘de pnömatüri, fekalüri ve sık geçirilen idrar yolları infeksiyonları mevcuttur. Tanıda laboratuar testleri, görüntüleme yöntemleri ve kolonoskopi ve sistoskopi gibi endoskopik yöntemler kullanılır. Tedavi planlanmasında üroloji klinikleri ile ilişkide olmak yararlıdır. Kliniğin deneyimine göre laparoskopik ve açık yöntemlerle cerrahi uygulanır. Tüm gelişmelere rağmen hala yüksek mortalite ve morbidite oranlarına sahiptir. 212 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP25 Sedasyonsuz Kolonoskopi: Neden Standardize Değildir? Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolonoskopi GİS cerrahisi ile uğraşan cerrahların mutlaka yapması gereken ve yararları iyi bilinen bir işlemdir. Çoğu merkez sedasyon ve/veya anestezist desteği ile daha ağır bir sedasyon altında bunu geçekleştirmektedir. Bu çalışmada hiç ilaç verilmeden yaptığımız kolonoskopileri uygulanabililiği açısından inceledik. Metod 2008 ile 2010 yılları arasında hiçbir anestezik ilaç uygulamadan yaptığımız 50 kolonokopi işlemini, eş sayıda sedasyonlu ve anestezist eşliğinde daha ağır sedasyonla yapılan kolonoskopilerimizle karşılaştırdık. Bulgu Toplam 138 hastada çekuma ulaşıldı. Sedasyonsuz 48 hastada çekuma ulaşılırken ortalama süremiz 16 dakika idi. Hafif sedasyonlu hasta grubunda çekuma ulaşma sayımız 46, süre 15 dakika idi. Anestezist eşliğindeki ağır sedasyon grubunda kolonoskopilerde çekuma ulaşma sayımız 44 dakika, süre ise 17 dakika idi. Hastalara bu işlemi tekrar yaptırmaları gerektiğinde 45 kişi sedasyonsuz kolonoskopiyi diğer hastalara önerebileceklerini belirttiler. Tartışma ve Sonuç Sedasyonsuz kolonoskopi baryum enemadan daha fazla ağrı vermez. Loop oluşması, aşırı gaz distansiyonu gibi ağrı oluşturan etkenlerden kaçınıldığında doktora hastayı sağ yan, sol yan ya da diz dirsek gibi pozisyonlar vererek doğal köşeleri dönme kolaylığı da sağladığından dikkate alınmalıdır. Anastezist yokluğu, ikinci hastanın hazırlanması ve kolonoskopi yaptıran kişinin günlük yaşama dönüş zamanını kısalığından dolayı özellikle hasta sayısı yüksek merkezlerde önerilir. 213 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP26 Perianal Basal Hücreli Karsinom: Vaka Sunumu Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Kemal Bulut, Korhan Mercan, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Basal hücreli karsinom derinin en sık görülen tümörlerinden biri olmasına rağmen anal bölgede görülmesi son derece seyrektir. Bu lokalizyondakiler diğer deri bölgelerindekilere göre daha saldırgan davranırlar. Metod ….yaştaki erkek hasta perianal BCC tanısıyla kliniğimize başvurdu. Bulgu Hastaya genel anestesi altında geniş lokal eksizyon uygulandı. Frozen ile cerrahi piyes sınırları incelendi. İlk frozenda anal böldege sınırda pozitif sonuç gelince eksizyon sırıları genişletildi. İkinci frozen sonuçları negatif gelince operasyona son verildi. Tartışma ve Sonuç Peraianal basal cell karsinom seyrek görülen bir tümördür. Daha agresif olan ve farklı bir tedavisi olan basaloid hücreli karsinomdan ayrılmalıdır. Diğer bölgelerdeki BCC’lerden farklı olarak daha az agresif seyirlidir. Tedavisinde lokal eksizyon yeterli olmaktadır. 214 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP27 Kolonoskopi Yaşını Daha Öne Çekmek Gerekir mi? Fevzi Celayir, Hakan M. Köksal, Mehmet Uludağ, Korhan Mercan, Kemal Bulut, Evren Peker, Adil Baykan Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kliniğimizde 50 yaş kolonoskopi için başlangıç yaşı olarak kullanılmaktadır. Bu literatürle de uyumludur. Acaba bu yaş sınırı daha aşağıya çekilmeli midir? Metod ŞEAH cerrahi endoskopi biriminde 2005- 2010 yılları arasında 3979 kolonoskopiyi yaş gruplarına göre ikiye ayırdık. Çekuma ulaşamadıklarımızı ve bize başka yöntemlerle belirlenip belli bir ön tanıyla gelenleri çalışma haricinde tuttuk. 50-70 yaş ile 30- 50 yaş arsı yaptığımız kolonokopilerde saptadığımız polip, neoplazi vs açısından iki grubu karşılaştırdıktık. Toplam sayımız 3589 idi. Bulgu 50-70 yaş grubunda 1330 kişiden 200Ünde (%15) polip ve/veya neoplazi saptarken; 30-50 yaş grubunda 2659 kişiden 106’sında (%4) polip ve/veya neoplazi saptadık. Tartışma ve Sonuç Çalışmamızdan çıkan sonuçlara göre screening kolonoskopi yaşının daha öne çekilmesi gereksizdir. 215 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP28 Rektal Adenokarsinom İle Eş Zamanlı Saptanan Skalp Metastazı: Olgu Sunumu Ahmet Ziya Balta1, Ergün Yücel1, Hüseyin Sinan2, Yavuz Özdemir1, İlker Sücüllü1, Levhi Akın1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 2 GATA Acil Cerrahi AD Giriş Viseral organ kanserlerinin yaklaşık % 0,7-10,4’ünde kutanöz metastaza rastlanmaktadır. Kutanöz tutulum en sık meme kanserinde, en az prostat kanserinde görülür. Toraks ve abdomen cildi en sık, yüz ve skalp ise en az sıklıkta rastlanan kutanöz metastaz lokalizasyonlarıdır. Kutanöz tutulum hematojen, lenfatik, direkt invazyon ya da operasyon sırasında implantasyon ile gelişebilir ve sıklıkla kötü prognoz ile birliktedir. Metod Seksendört yaşında, kadın hasta saçlı deride 1 ay önce ortaya çıkan ve hızla büyüyen şişlik yakınması ile servisimize müracaat etti. Fiziki muayenede sol oksipital bölgede, yaklaşık 3 cm büyüklüğünde, yarı mobil, lastik kıvamında, ağrısız şişlik saptandı. Hasta hipertansif olup son zamanlarda dışkılama alışkanlığında değişiklik ve ara sıra olan rektal kanama yakınması mevcuttu. Bulgu Saçlı derideki lezyondan alınan tru-cut biyopsinin sonucunun adenokarsinom metastazı gelmesi üzerine çekilen craniaotorako-abdomino-pelvik tomografi de saçlı deride, skalp altında yerleşmiş lezyon ve rektumda diffüz duvar kalınlık artışı mevcuttu.Kolonoskopide 1/3 proksimal rektum da lümenin yarısını dolduran, ülserovejetan kitleye rastlandı. Tartışma ve Sonuç Rektum kanserlerinde kutanöz metastaz %4’den daha az oranda rastlanmaktadır. Kutanöz tutulum rektum kanseri nedeniyle opere edilen hastalarda implantasyona bağlı olarak postoperatif 1-2 yıl içine sıklıkla abdominal insizyon skarı üzerinde görülür. Kolorektal kanserler çok nadir olarak da hastamızda olduğu gibi scalp de kitle lezyon olarak prezante olabilir. İlk tanı anında da cilt tutulumuna rastlanabilmektedir. Sonuç olarak kolorektal kanser metastazları olgumuzda olduğu gibi atipik lokalizasyonlarda karşımıza çıkabileceği akılda bulundurulmalıdır. 216 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP29 Aynı Zaman Diliminde Kolon ve Midede Görülen Senkron Tümör Fuat İpekçi, Ömer Engin, Süleyman Aksoy, H. Oğuzhan İnan, Ender Bademkıran, Murat Güner, Kamil Pehlivanoğlu İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Senkron tümör bir organın farklı iki ayrı yerini;(örneğin kolonun sağ ve rektumunu) tutacak şekilde görülen tümörler olarak tanımlanırken, aynı zaman dilimi içersinde 2 ayrı organda görülen tümörlere de aynı tanım yapılmaktadır Bazı bilimsel çalışmalara göre primer tümörden hemen, bazılarına göre ise en az 6 ay sonra olmak üzere farklı zaman dilimlerinde farklı 2 ayrı organda görülen tümörlere metakron tümörler denmektedir. Metod Eş zamanlı mide antrum ve rektum yerleşim gösteren, ameliyatları da aynı seansta yapılmış nadir bir senkron tümör olgusunu sunmayı ve kavramları tartışmayı amaçladık. Bulgu Olgu; A.S. 59 Yaşında erkek: dış merkezde eşzamanlı mide antrum ve rektosigmoid bölge yerleşimli senkron tümör ön tanısıyla kliniğimize sevkle 07.05.2010 tarihinde yatırıldı. Endoskopik ve kolonoskopik yerleşim ve histopatolojik tanıları olan hastanın preoperatif tüm tetkik ve görüntüleme yöntemleri tamamlanarak 12.05.2010 tarihinde karın orta hat kesiyle karına girilip önce mide korpusuna uzanan antral yerleşimli mide tümörüne; 2/3 gastrektomi ve polya, roux-en- y tipi retrokolik gastrojejunostomi yapıldı. Daha sonra yine aynı seansta; anal kanaldan yaklaşık 7-8 cm mesafedeki rektum tümörüne low anterİor mezorektal eksizyon uygulandı.Ameliyat sonu sorunsuz seyreden hasta şifayla taburcu edildi. Gastrektomi materyelinin histopatolojik sonucu; subserozaya invaze, İntestinal tipte mukus yapan az diferansiye adenkarsinom+lenf bezi metastazları (2/20), Rektumdaki tümör rezeksiyon materyali histopatolojik sonucu; serozayı aşmış, mukus yapan orta derecede diferansiye papiller adenokarsinom+reaktif lenf nodları(0/24) şeklindeydi. Tartışma ve Sonuç Aynı zaman dilimi içersinde görülen 2 ayrı tümörün gastrointestinal sistemde senkronize görülmesi çok nadirdir. Histopatoloji ve evrelenmeleri değişik olabilir. Senkron yada metakron tümör terminolojisinde de konsensüs yoktur. Biz; eş zamanlı 2 ayrı organda görülen tümörlere senkron diğerlerine metakron ve aynı organdaki birden fazla tümöre ise multiple tümör denmesinin uygun olacağı kanısındayız. 217 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP30 Kolonoskopik Rezeke Edilen Dev Rektal Kanamalı Lipom; Olgu Sunumu Savaş Yakan, Fevzi Cengiz, Enver İlhan, Kemal Emre Telciler, Ali Galip Deneçli İzmir Bozyaka Egitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Lipomlar adenomatöz poliplerden sonra kolonun en sık görülen benign tümörüdür. Genellikle kolonoskopi, operasyon veya otopsi sırasında insidental olarak saptanırlar. Çoğu asemptomatik olup , 2cm’yi aşıp ağrı, diare, obstruksiyon, intussepsiyon ve kanama sebebi olan vakalar hariç tedavi gerektirmezler. Metod Bu yazımızda endoskopik olarak tedavi edilmiş masiv kanamalı dev rektum lipom olgusu sunularak kolon lipomları irdelenmiştir. Bulgu 57 yaşında bayan hasta acil servise masif rektal kanama şikâyetiyle başvurmuştur. Hastanın özgeçmişinde bir özellik olmayıp, son 24 saatte 10 kez kanlı dışkılama tarif etmektedir. Fizik muayenesinde rektal tuşede taze kan bulaşı mevcuttu. Laboratuarında hemoglobini 8,9mg/dl, hematokrit 26,3 olan radyolojik ve laboratuar başkaca patoloji saplanmayan hasta hemodinamik stabil edilip destek tedavisinden sonra genel cerrahi endoskopi ünitesinde kolonoskopik olarak incelendi. Kolonoskopide hastanın anal wergeden 10cm mesafede yaklaşık 5x5cm ebatlarında kanamalı, yüzeyi düzgün, lümene protruze kitle görüldü. Snare ile kitlenin tabanına inilerek koagülasyon ile kitle total olarak eksize edildi. İşlem sonrası 24 saat izlenen hasta perforasyon veya kanama gözlenmemesi üzere taburcu edildi. Patolojik inceleme sonra kitlenin submukozal lipom olduğu raporlandı. Tartışma ve Sonuç 1757 yılında ilk kez Bauer tarafından tarif edilen gastrointestinal lipomlar, nadir nonepitelyal belign tümörlerdir. Genellikle kolonda lokalize olup tüm özefagus, ince bağırsak ve midede görülebilir. Genellikle 50 ve 60 dekatlarda, kadın ve erkekte eşit olanda görülürler. Malign değişiklik gösterdikleri bildirilmemiştir. Yaklaşık %90 submukozal olarak, %10 subserozal izlenirler. İnsidental olarak %0,035-4,4 arasında kolon lipomları raporlanmış olup bunların %25 semptomatiktir. Dev lipomların peroperatif tanılarının malignite şüphesi nedeniyle ayırt edilmesi zor olup, endoskopik olarak küçük pediküllü lipomlar gibi tedavisinin, perforasyon ve kanama riski nedeni ile genel cerrahi endoskopi ünitelerinde deneyimli ellerde müdahalelerinin uygun olacağı kanısındayız. 218 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP31 Dosetaksel Bazlı Kemoterapi Tedavisi Alan Meme Kanserli Hastada Gelişen Kolit Olgusu Haldun Kar, Necat Cin, Yasin Peker, Cengiz Tavusbay, Özgün Akgül, Fatma Tatar, Hüdai Genç İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Genel Cerrahi Servisi Giriş Dosetaksel bazlı kemoterapi tedavisi alan kanserli hastalarda iskemik kolit nadir görülen bir komplikasyondur. Kolit akut karına eşlik eden nötropeni, ateş ve/veya diyareyi içine alan semptomlar kompleksi olarak tanımlanır. Tanı ve tedavideki gecikmeler ciddi morbidite ve mortalite ile sonuçlanır. Metod Çalışmamızda meme kanseri tanısı ile dosetaksel bazlı ilk kür kemoterapi tedavisi sonrasında akut karın tablosu gelişen olguyu sunmayı amaçladık. Bulgu 39 yaşında bayan hasta. Karın ağrısı, bulantı-kusma, ishal ve yüksek ateş şikayetleri ile acil servise başvurdu. Hasta meme kanseri tanısıyla 6 gün önce ilk kür kemoterapisini (dosetaksel 100mg/m2, siklofosfamid 650mg/m2, epirubicin 100mg/m2) aldıktan sonra şikayetlerinin başladığını tarif ediyor. Fizik muayenesinde tüm batında hassasiyet, sağ alt kadranda rebaund ve defans mevcut olup, barsak sesleri azalmışdı. Laboratuvarında lökosit: 0,667 mm3, hemoglobin: 11.9gr/dl, protrombin zamanı:23.3sn, INR:2.04 idi. Batın ultrasonunda, ileoçekal bölgede diffüz duvar kalınlaşması izlendi. Batın tomografisinde çekum, asendan kolon ve orta kesimine kadar transvers kolonda, diffüz konsantrik duvar kalınlaşması, bu düzeylerde kolon duvarında submukozal ödemi düşündüren hipodansite, perikolonik alanda, kolon mezosunda ve infrarenal düzeyde sağ retroperitoneal bölgede yaygın inflamatuvar dansite artışı ve sıvı izlendi. Hasta akut batın ve nötropenik ateş ön tanılarıyla servisimize yatırıldı. Operasyon öncesinde hastaya granülosit koloni-uyarıcı faktör, taze donmuş plazma ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi uygulandı. Hasta operasyona alındı. Explorasyonda batın içinde seröz karakterde sıvı mevcuttu. Sağ kolon ve transvers kolon proksimalinin omentum majus tarafından sarıldığı izlendi. Omentum kaldırıldığında sağ kolonun ve transvers kolon proksimalinin ödemli, duvarının kalınlaşmış olduğu görüldü. Appendix salim idi. Sağ hepatik flexurada yaklaşık 5 cm lik bir segmenti içine alan beyaz renkte nekrotik duvarı incelmiş alan izlendi. Sağ hemikolektomi yapıldı. Patoloji raporu akut hemorajik infarktüs olarak geldi. Postoperatif izleminde sorun olmayan hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Dosetaksel bazlı kemoterapi alan meme kanserli hastalarda gelişen akut karın tablosunda iskemik kolit tanısı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Abdominal tomografinin tanıda önemli yeri vardır. 219 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP32 İzole Çekum Nekrozu: İki Ayrı Olgu Kemal Arslan, Bülent Erenoğlu, Said Kökçam, Osman Doğru, Arif Atay, Ersin Turan Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolonun bir segmentini tutan iskemik kolit yaşlılarda sık görülmesine rağmen, izole çekum nekrozu oldukça nadir görülen bir durumdur. Durum çoğunlukla akut apandisit ile karışır. Preoperatif tetkikler ayırıcı tanıda yardımcı olmayabilir. Akut apandisitin medikal tedavisinin de tartışıldığı günümüzde erken teşhis ve tedavinin hayati önemi olduğu açıktır. Metod Son 3 yıl içersinde kliniğimizde tedavi ettiğimiz iki izole çekum nekrozu olgusunu sunarak konuyu hatırlatmak ve literatür eşliğinde tartışmak istedik. Bulgu Otuzaltı saat önce başlayan ve gittikçe artan karın ağrısı, iştahsızlık, bulantı ve kusma şikâyetleriyle başvuran 67 yaşındaki, Tip II diyabeti olan bayan hastada akut karın bulguları vardı. Laboratuvarında lökositoz ve USG’de minimal serbest sıvı dışında patolojik bulgusu olmayan hasta akut apandisit ön tanısıyla acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda batında serbest sıvı vardı. Appendiks normal,çekum ön duvarında yaklaşık 3 cm²’lik alanda nekroz vardı. Nekrotik çekum duvarı rezeke edildi. Tüp çekostomi uygulandı. Onbeşinci günde tüp çekostomisi çekildi. Hasta postoperatif 24. ayında ve problemi yok. Diğer olgumuz 3 gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetiyle başvuran ve koroner by-pass öyküsü olan 55 yaşındaki erkek hastanın fizik muayenesinde akut batın bulguları vardı, laboratuvarında patoloji tesbit edilemedi. Akut apandisit ön tanısıyla acil ameliyata alınan hastanın karın eksplorasyonunda karın içi yaygın serbest sıvı ve çekum ön duvarında yaklaşık 5 cm²’lik alanda nekroz tesbit edildi. Sağ hemikolektomi yapılan hasta postoperatif 4. ayda ve problemi yok. Her iki hastanın patoloji raporunda, akut iskemik değişiklikler ve transmural nekroz bildirildi. Tartışma ve Sonuç Kolonda diffüz iskemi mevcudiyetinde mortalite yüksek iken izole çekum nekrozunda erken müdahale sonrası morbidite ve mortalite düşük ve postoperatif prognozda iyidir. İzole çekum nekrozu, özellikle vasküler sistemi tutan ek hastalığı olan yaşlı, sağ alt kadran ağrısı ile gelen hastaların ayırıcı teşhisinde mutlaka akılda tutulması gereken bir durumdur. 220 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP33 Kolonoskopik Polipektomide Adrenalin Enjeksiyonu Gerekli midir? Manuk Manukyan1, Uğur Deveci1, Melih Özel2, Oya Uygur Bayramiçli2, Melda Oltulu1, Kağan Gökçe1, Abut Kebudi1 Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi ABD Maltepe Üniversitesi Gastroenteroloji BD 1 2 Giriş Kolonoskopik inceleme sırasında tespit edilen saplı poliplerin snear ile rezeksiyonu sırasında oluşabilecek önemli komplikasyonlardan biri kanamadır. Çalışmamızın amacı rezeksiyon öncesi polip tabanına adrenalin enjeksiyonunun gerekliliğini ortaya koymaktır. Metod Kolonokopik inceleme sırasında saplı polip tespit edilen hastaların polipleri aynı işlem sırasında, kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalarda ise ilacın kesilmesini takiben ikinci bir işlem sırasında rezeke edildi.Birinci gruptaki hastalara rezeksiyon sadece snear ile 50 watt ayarlı koter yardımı ile gerçekleştirildi.İkinci gruptaki hastalara ise kolon sapına izotonik ile 1/10 sulandırılmış adrenalin enjeksiyonu sonrası polipektomi gerçekleştirildi. Bulgu Hastalar iki grupta toplam 24er hasta olacak şekilde randomize edildi.Her iki gruptada işlem sonrası takipte klinik olarak anlamlı kanamaya rastlanmadı.Adrenalin enjeksiyonu yapılmadan polipektomi uygulanan grupta bir hastaya sapta kanama sebebi ile aynı seansta kanama odağı koterizasyonu yapıldı. Hastalarda adrenalin enjeksiyonuna bağlı olarak vital bulgularda herhangi bir patoloji saptanmadı. Tartışma ve Sonuç Kolonoskopi sırasında tespit edlen poliplerin koter yardımı ile rezeksiyonu standart bir işlemdir. Polip sapı kalınlaştıkca kanama riski artmaktadır. Kanama riskini engellemek için çeşitli yöntemler denenmiştir. Polip tabanına vazokonstriktör bir ajan olan adrenalinin 1/10 oranında sulandırılarak enjekte edilmesi bu yöntemlerden en yaygın olarak kullanılandır. Adrenalini sistemik etkilerinin bu dozlarda lokal enjeksiyon sırasında ortaya çıkmadığı temel hareket noktasıdır.Çalışmamızda da adrenalin enjeksiyonuna bağlı yan etki ortaya çıkmamıştır. Her iki grup kıyaslandığında adrenalin enjekte edilmeksizin polipektomi yapılan grupta sadece 1 hastada perop durdurulan bir kanama görülmüştür. Sonuç olarak polipektomi öncesi saplı poliplerin tabanına adrenalin enjeksiyonu güvenilir bir yöntemdir ancak enjeksiyon yapılmadan da güvenle polipektomi işlemi gerçekleştirilebilir. 221 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP34 Akut Appendisitli Hastalarda Total Oksidan Status, Total Anti-Oksidan Status, Paraoksanaz Aktivitesi ve İskemi Modifiye Albumin Değerlerinin İncelenmesi Hande Köksal1, Sevil Kurban2, Ekrem Erbay2 2 1 Konya Numune Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Biyokimya AD Giriş Bu çalışmanın amacı akut appendisit tanısı alan hastalarda total oksidan status (TOS), total anti-oksidan status (TAS), paraoksanaz aktivitesi ve iskemi modifiye albumin (İMA) değerlerine bakılarak oksidatif stresin değerlendirilmesidir. Metod Akut appendisit tanısı ile opere edilen 68 hasta (Grup I) çalışmaya dahil edildi. Kontrol gubu 30 sağlıklı gönüllüden oluşmaktaydı (Grup II). Diabetes mellitus, neoplastik hastalık, otoimmun bozuklukları da içeren inflamatuar hastalıklar, hiperlipidemi, antihipertasif ilaç kullanımı, anti-hiperlipidemik ilaç kullanımı, antioksidan ajan kullanımı, bilinen sekonder hipertansiyon varlığı, kronik böbrek yetmezliği, serebrovasküler hastalık, iskemik kalp hastalığı, konjestif kalp yetmezliği, gastrointestinal sistem ya da karciğer hastalığı varlığı çalışmadan çıkartılma kriterleri olarak belirlendi. Hastaların demografik özellikleri, tam kan sayımlarının sonuçları ve patoloji sonuçları kaydedildi. Histopatoloji sonuçlarına göre hastalar 1)akut fokal appendisit (AFA), 2) akut ilerlemiş appendisit (AİA), 3)akut perfore appendisit (APA), 4) subakut appendisit (SA) gruplarına ayrıldı. TAS, TOS, paraoksanaz aktivitesi ve İMA düzeylerini ölçmek için preoperatif dönemde kan alındı. Bulgu Grup I’de TOS ve TAS değerleri kontrol grubuna göre yüksek bulundu (sırasıyla; p=0,0001 ve p=0,004). Grup I’in paraoksanaz ve İMA değerleri Grup II ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı. Hastaların TOS, TAS, paraoksanaz ve İMA değerleri lökosit sayısı, nötrofil oranları, semptomların süresi ve patoloji sonuçlarına göre analiz edildi. Akut perfore appendisit grubundaki hastaların TOS ve TAS değerlerinin diğer patolojik subgruplara göre daha yüksek olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç Akut appendisitli hastalarda görülen artmış oksidatif stresin akut appendisitin seyrinde önemli olabileceği düşünülmektedir. 222 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP35 Preperitoneal Kateter Analjezisi (PPKA) Kolorektal Cerrahide Postoperatif Ağrı Kontrolünde Etkin Bir Yöntemdir Ali Özer1, Ersin Öztürk1, Aysun Yılmazlar2, Tuncay Yılmazlar1 2 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji & Reanimasyon AD Giriş Kliniğimizde PPKA uygulanan tüm hastaların verilerinin prospektif olarak toplandığı bu çalışmada, kolorektal rezeksiyon uygulanan hastalarda PPKA’ nın postoperatif ağrı kontrolündeki etkinliği incelenmiştir. Metod Kolorektal rezeksiyon uygulanan tüm hastalarımızda ameliyat sonunda preperitoneal alana çok delikli bir kateter yerleştirildi. Analjezi kateterden 10 ml %0,2 levobupivacaine solüsyonunun postoperatif ilk 3 gün her 4 saatte bir uygulanması ile sağlandı. Postoperatif ağrı vizüel analog skala (VAS) skoru ile değerlendirildi. Hastaların demografik bilgileri, hastalık özellikleri, insizyon boyu (> veya < 25 cm), ameliyat tipi, ağrı skorları, ek analjezik ihtiyacı, zamanı ve miktarı, klinik sonuçlar ve morbidite kaydedildi. Bulgu Mayıs 2009 ile Ekim 2010 arasında 100 hasta (71 kadın / 29 erkek) çalışmaya dahil edildi. Hastaların ortanca yaşı 59 (1885) idi. 56 hastada rektum [4 hastaya abdominoperineal rektum rezeksiyonu (APR) yapıldı], 35 hastada kolon rezeksiyonu, 9 hastada total veya subtotal kolon rezeksiyonu yapıldı. 7 hasta acil şartlarda ameliyat edildi. 52 hastada insizyon boyu <25 cm, 48 hastada >25 cmdi. Ortanca ağrı skoru, postoperatif 0, 1, 2 ve 3. gün sırasıyla 4 (0 - 9), 0 (0 - 6), 0 (0 - 6) ve 0 (0 - 3) idi. 34 hastada ek analjezik ihtiyacı oldu. Narkotik analjezik ihtiyacı sadece 13 hastada, ilk gün gerekli oldu. Ek analjezik ihtiyacı olan hastalar, perineal insizyonun eklendiği APR yapılan hastalar ve teknik nedenlerle başlangıç dozunun ameliyathanede yapılamadığı hastalardı. Gaz ya da gaita çıkarma zamanı 40 saat (8-72 saat), oral beslenme başlama zamanı 73 saat (7168 saat) idi. Hastanede kalış süresi 156 saat (48-480 saat) idi. PPKA’ya bağlı bir morbidite görüldü (evisserasyona bağlı intestinal strangülasyon). İki hastada cerrahi alan enfeksiyonu görülürken 4 hastada anastomoz kaçağı gelişti. Tartışma ve Sonuç PPKA kolorektal rezeksiyon yapılan hastalarda güvenle kullanılabilecek etkili bir analjezi metodudur. Doğru teknikle yerleştirilip uygun bir şekilde kullanıldığında, oldukça önemli bir hasta grubunda tek başına yeterli bir analjezi yöntemi olabilir. 223 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya SP36 Apendiksin Karsinoid Tümörü; Olgu Serisi Fatih Başak, Mustafa Hasbahçeci, Aylin Acar, Tolga Canbak, Gürhan Baş, Orhan Alimoğlu Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği Giriş Apendiks karsinoid tümörlerin en sık görüldüğü bölgedir. Nadir görülmesine rağmen, sıklıkla apendektomiler ile insidental olarak tespit edilir. Metod Retrospektif olarak 2009 – 2010 yılları arasında tek merkezde gerçekleştirilen tüm apendektomiler incelendi. Histopatolojik incelemede karsinoid tümör olarak rapor edilen olgular bulgu, klinik sunum, ameliyat bulgusu, histopatoloji ve takipleri yönünden incelendi. Bulgu Toplam 721 apendektomi gerçekleştirildi. Beş (%0.7) olguda karsinoid tümör saptandı. Bu olguların demografik verileri yaş aralığı 23 – 30, yaş ortalaması 27, dört erkek bir kadın idi. Olguların klinik bulgusu akut karın ile uyumlu olarak bulundu. Ameliyat sırasında hiçbir olguda tümöral bir oluşum düşünülmedi. Histopatolojik incelemede tüm olgular iyi diferansiye karsinoid tümör olarak değerlendirildi. Olgular içerisinde en büyük tümör boyutu 1.2 cm idi. Tüm olgularda tümör apendiks ile sınırlı olup cerrahi sınırlar negatifti. Patolojik incelemede bir olguda karsinoid tümör ile birlikte akut apendisit bulguları saptandı. Tüm olguların takipleri sorunsuz seyretti. Ameliyat sonrası dönemde hastalar kolon tümörü riski nedeniyle kolonoskopi işlemi yapılması için bilgilendirildi. Tartışma ve Sonuç Çalışmamızda akut apendisit ön tanısı ile apendektomi yapılan hastalarda literatür ile uyumlu olarak %0.7 oranında karsinoid tümör saptanmıştır. 224 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya POSTER BİLDİRİLER 225 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 226 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P1 Distal Yerleşimli Rektum Kanserinde İnfralevator Transsfinkterik Girişimlerimiz Ali Naki Yücesoy, M. Burak Kadıoğlu Batı Bahat Hospital-Genel Cerrahi Giriş Distal yerleşimli rektum kanserlerine yönelik cerrahi girişimler;özellikle erkek hastalarda daha belirgin olmak üzere,yüksek abdominoperineal rezeksiyon oranlarına sahiptir. Barsak devamlılığının sağlanabildiği distal rektum kanserlerinde ise yüksek oranda lokal nüks ve sfinkter kusurları gözlenmektedir. Metod Distal rektum kanserli hastalar opere edildi.Klasik abdominal yolla önce levator kas üzerinedeki sigmoid kolon ve rektum,levator kas seviyesine kadar serbestleştirildi.İnfralevator yerleşimli distal rektum disseksiyonu;kadınlarda transvaginal yoldan,erkeklerde transperineal yoldan sağlandı.Rezeksiyon ve anastomoz için transvaginal ve transperineal yol kullanıldı. Bulgu Abdominoperineal rektum rezeksiyonu önerilmiş,distal rektum kanserli 2 kadın hasta ve 1 erkek hasta infralevator transsfinkterik yaklaşımlar ile opere edildi.Ameliyatların aşamaları dokümante edildi.Bütün hastalarda barsak devamlılığı ve kontinans sağlandı. Postop dönemde erkek hastada minimal anastomoz darlığı mevcut. Tartışma ve Sonuç Distal rektum tümörleri,cerrahinin tartışmalı bölümlerinden birisidir.İnfralevator yaklaşım ile distal rektum ve external anal sfinkterler üzerinde direkt vizyon ve operasyon alanı sağlanır. Bu şekilde hem external anal sfinkterleri korumak,hemde distal seviyelerde direkt vizyon altında anastomoz yapmak mümkündür. İnfralevator transsfinkterik cerrahi girişimler ile puborektal kas altındaki distal rektum seviyelerinde full-thickness rezeksiyon ve anatomoz yapılabilir. İnfralevator transsfinkterik yaklaşımlar ile abdominoperineal rezeksiyon ve lokal nüks oranlarının dahada düşeceğini; aynı zamanda pudendal sinir veya external anal sfinkter harabiyetine bağlı kontinens problemlerinin dahada azalacağını umuyoruz. Not:Transvaginal yoldan gerçekleştirdiğimiz ameliyat yayınlanmıştır(Technique in Coloproctology 2008-12:83-86)Abdominoperineal transsfinkterik yoldan gerçekleştirdiğimiz diğer ameliyat yayın için kabul edilmiş olup,basım sırasındadır. 227 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P2 Kolorektal Kanser Nedeniyle Opere Edilen Hastalarda Preoperatif Vücut Kitle İndeksi, Postoperatif Morbiditenin Belirleyicisi midir? İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Yusuf Özoğul, Ali Sürmelioğlu, İlter Özer, Tahsin Dalgıç, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Kolorektal kanser nedeniyle yapılan cerrahi girişimler sonrasında morbidite ve mortalite oranları merkezlerin deneyimleri ölçüsünde önemli değişkenlikler göstermektedir. Ancak cerrahi deneyimin yanı sıra preoperatif bir takım komorbid durumların postoperatif morbidite ve mortalite üzerine etkili oldukları konusunda bir çok çalışma mevcuttur. Bu yazının amacı kolorektal kanser nedeniyle operasyona hazırlanan hastaların vücut kitle indeksleri (VKİ) ile postoperatif dönemde gelişen morbiditelerin ilişkisini değerlendirmektir. Metod Ocak 2002 ile Aralık 2009 yılları arasında kliniğimizde kolorektal kanser nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların preoperatif VKİ’leri hesaplandı. VKİ 18,5’dan düşük olanlar “düşük kilolu”, 18,6- 23,9 arası “normal kilolu”, 24- 29,9 arası “kilolu”, 30- 40 arası “obez”, 40 ve üzeri “morbid obez olarak sınıflandırıldı. Bu hastalarda postoperatif dönemde gelişen; yara yeri enfeksiyonu, anastomoz kaçağı, ostomi ile ilgili sorunlar, evisserasyon ve ileus oranları retrospektif olarak elde edildi. Sonuçlar SPSS 16 istatistik programı ile değerlendirildi. Bulgu Ocak 2002 ile Aralık 2009 arasında kliniğimizde kolorektal kanser nedeniyle cerrahi uygulanan hastalardan 894’ünün verileri değerlendirildi. Yaş ortlaması 59 (19-99) idi. Hastaların 345’i (%38,5) kadın, 549’u (%61,4) erkekti. Postoperatif dönemde 22 hastada yara yeri enfeksiyonu gözlendi. VKİ ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde, yara yeri enfeksiyonlarının, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği gözlendi (p>0,05). Postoperatif dönemde 20 hastada anastomoz kaçağı gözlendi. VKİ ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde, anastomoz kaçağının “normal kilolu” 9 hastada, “kilolu” 9 hastada ve “obez” 2 hastada gözlendiği ve istatistiksel anlamlılık gösterdiği tespit edildi (p=0,04). Postoperatif dönemde 6 hastada uygulanan ostomilerle ilişkili komplikasyon ve bunların revizyonu gerekti. VKİ ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde, ostomilerle ilgili komplikasyonların gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği gözlendi (p> 0,05). Postoperatif dönemde 4 hastada evisserasyon gelişti. VKİ ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde, evisserasyonun 228 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği gözlendi (p>0,05). Postoperatif dönemde 21 hastada ileus gelişti. VKİ ile olan ilişkileri değerlendirildiğinde, gelişen ileus’un gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği gözlendi (p>0,05). Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanser nedeniyle cerrahi uyguladığımız hastalarımızın verilerini retrospektif olarak değerlendirdiğimizde; VKİ’nin postoperatif dönemde anastomoz kaçağı gelişimi ile ilişkili olduğu; ancak yara yeri enfeksiyonu, ostomi ile ilgili komplikasyonlar, evisserasyon ya da ileus ile ilişkili olmadığı gözlendi. Ancak her ne kadar preoperatif VKİ, postoperatif anastomoz kaçağı ile ilişkili gibi görünse de, anastamoz kaçağı sorununun multifaktöryel olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. 229 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P3 Kolon Kanserli Hastalarda CEA ve CA 19-9 Düzeyleri İle İntraoperatif Bulgular ve Histopatolojik Özellikler Öngörülebilir mi? İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Yusuf Özoğul, Ali Sürmelioğlu, Metin Ercan, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Kolon kanserli hastalarda; preoperatif öngörülerde bulunabilmek için halen tüm dünyada arayışlar devam etmektedir. Postoperatif sağkalım tahmini yanı sıra peroperatuvar karşılaşılabilecek durumları öngörmek, preoperatuvar hazırlık aşamasında oldukça değerli olacaktır. Çalışmamızın amacı kliniğimizde kolon kanseri hastalarında preoperatuvar rutin olarak çalışılan CEA ve CA 19-9 değerlerinin bu öngörülere ne kadar katkısı olabileceğini araştırmaktır. Metod Ocak 2002 ve Aralık 2009 tarihleri arasında kolon kanseri nedeniyle küratif cerrahi uygulanan 498 hastanın, preoperatif CEA ve CA 19-9 düzeyleri ile operasyon sırasındaki eksplorasyon bulguları ve postoperatif histopatolojik değerlendirmeleri incelenmiştir. Sonuçlar arasındaki ilişki SPSS 16 istatistik programı ile değerlendirilmiştir. Bulgu Ocak 2002 ve Aralık 2009 tarihleri arasında küratif cerrahi uygulanan kolon kanserli 498 hastanın; ortalama yaşı 58,7 (19- 84) idi. Hastaların 180’i (%36,1) kadın, 318’i (%63,8) erkekti. Preoperatif CEA ile operasyon sırasındaki peritoneal asit, karaciğer metastazı, peritoneal karsinomatosis, senkron tümör varlığı ile histopatolojik olarak tümör differansiyasyonu, metastatik lenf nodu oranı karşılaştırıldığında: karaciğer metastazı, peritoneal karsinoz varlığı ve pozitif lenf nodu oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,05). Preoperatif CA 19-9 ile operasyon sırasındaki peritoneal asit, karaciğer metastazı, peritoneal karsinomatosis, senkron tümör varlığı ile histopatolojik olarak tümör differansiyasyonu, metastatik lenf nodu oranı karşılaştırıldığında: peritoeal asit, karaciğer metastazı, peritoneal karsinomatosis arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,05). Tartışma ve Sonuç Her iki parametre değerlendirildiğinde; karaciğer metastazı ve peritoneal karsinomatosis’in artan tümör antijen değerleri ile ilişkili olduğu gözlendi. Kolon kanserlerinde son dönemde giderek 230 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya önem kazanan metastatik lenf nodu oranı kavramı ile preoperatif dönemde tespit edilen yüksek CEA düzeylerinin doğru orantılı olduğunun saptanması da bu antijenin, pozitif lenf nodu oranının preoperatif dönemde değerlendirilebilmesi açısından anlamlı olabileceğini düşündürmektedir. 231 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P4 Andiferansiye Kolon Karsinomunun Olağan Dışı Rekürrens Bölgesi: Avuç İçi Ahmet Ziya Balta1, Hüseyin Sinan2, Yavuz Özdemir1, Ergün Yücel1, Mehmet İnce3, Sezai Demirbaş2 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 2 GATA Genel Cerrahi AD 3 Konya Asker Hastanesi Genel Cerrahi Servisi Giriş Andiferansiye kolon karsinomu (AKK), kolon spesimeninin mikroskopik incelenmesinde, diferansiyasyon olmaması olarak tanımlanır. UICC (International Union Aagainst Cancer) tömür sınıflandırmasına göre AKK 4. derece, AJCC (American Joint Committee on Cancer) 7. baskısına göre de yüksek dereceli olarak tanımlanır. Patolojik spesimenin diferansiyasyon seviyesi önemli prognostik faktördür, iyi diferansiye tümörlerle karşılaştırıldığında kötü diferansiye tümörlerin prognozu da kötüdür. AKK’li hastalar tanı anında, genellikle ileri evre tümörler olup lenf nodu tutulumu ya da hematojen yayılımla birlikte olurlar. Bu durum prognozu olumsuz etkiler. AKK’li hastalarda 5 yıllık sağ kalım oranı %34’tür. Metod Bizim AKK’li hastamız, 38 yaşında erkek, Gastroenteroloji polikliniğine karın ağrısı, kilo kaybı ve anemi belirtileriyle başvuruyor. Kolonoskopisinde çıkan kolonda ülserovejetan kitle tespit ediliyor. Histopatolojisi grade 2 adenokarsinoma olarak geliyor. Preoperatif laboratuar bulguları: CEA, AFP ve CA 19-9 ve tam kan sayımı normal sınırlar içindeydi. Abdomen BT’de; hepatik fleksura düzeyinde çıkan kolonda 10 cm’lik kitle tespit ediliyor. Metastaz bulgularının olmadığı değerlendiriliyor. Bulgu Ameliyatta, genişletilmiş sağ hemikolektomi ile birlikte kitlenin abdomen ön duvarından eksizyonu gerçekleştiriliyor. Kitlenin histopatolojik değerlendirmesinde; pT4 tümör, vasküler invazyonun olduğu, perinöral invazyonun olmadığı AKK tespit ediliyor. Cerrahi spesimenin alt uç sınırında kanser görülmedi. Perikolik ve periintestinal toplam 65 lenf nodunda metastatik tutulum görülmedi. Yine incelemelerde pansitokeratin, sitokeratin 20 ve CEA ekspresyonu gözlendi. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda tümörün Evre IIB (T4a N0 M0) olarak tanısı konuldu. Sekiz aylık hastalıksız dönem sonrasında, hasta sol avuç içinde kitle ile Genel Cerrahi polikliniğine başvurdu. Avuç içindeki kitle ağrısız, solid ve immobil özelliklerdeydi. Hasta Plastik Cerrahi kliniğine yönlendirildi ve sol avuç içindeki bu kitle sebebiyle ameliyat edildi. Patolojik değerlendirmesinde AKK olarak sonuçlandırıldı. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak, kolon kanserlerinin çoğu adenokarsinoma olarak görülürken, AKK ile nadir de olsa karşılaşılabilir. Tanı anında, AKK’nin ileri evre ve agresif özellikler gösterebileceği akılda bulundurulmalıdır. 232 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P5 Rektum Kanserlerinde Preop Kısa Süreli Radyoterapi ile Uzun Süreli Kemoradyoterapinin Operatif Komplikasyonlara ve Ostomi Tercihine Olan Etkileri Fazilet Erözgen1, Naim Memmi2, Ahmet Kocakuşak1, Mehmet Gülen1, Adem Duru1, Adil Koyuncu1, Muzaffer Akıncı1, Serap Pamak1, Adnan Hut1, Rafet Kaplan1 1 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Cerrahi Kliniği 2 Bezmi Alem Üniversitesi Giriş Cerrahi operasyon rektum kanserinde prognozu belirler.Ancak son zamanlarda cerrahi zamanlama, preop uygulanan radyo kemoterapi protokollerinin seçimi tartışma yaratmaktadır.Biz bu konudaki deneyimimizi paylaşmayı amaçladık. Metod 2010 Ocak -2010 Aralık ayları arasında orta ve distal rektum yerleşimli toplam 78 vaka incelenmiştir. Bulgu 78 vakadan 36 tanesine preop neoadjuvan radyokemoterapi uygulanmıştı.14 vakaya kısa dönem radyoterapi, 22 vakaya uzun dönem kemoradyoterapi protokolü verilmişti.Preop T3N,T2N+ hastalardı.Kısa dönem (5 gün) radyoterapi sonrası hastalar 2 haftada opere edilmişti. Vakaların 8’i kadın, 6‘sı erkeki,10 vakada tm iyi diferansiye adenokarsinom, 4 vakada orta diferansiye adenokarsinomdu.Operasyon sırasında doku ödemi ve kanama eğilimi gözlendi.Ancak kan trasfüzyonuna gerek duyulmadı.Yaş ortalaması 54.7yıl (36-63), uzun dönem kemoradyoterapi uygulanan hastaların yaş ortalaması 56.9yıl (32-69) ve hastalara neoadjuvan sonrası 6-8 haftada operasyon uygulanmıştı.22 hastadan 14 tanesine ostomi açılmıştı. Operasyonda kanama eğiliminin olduğu tespit edilmişti.Ostomi açılan 1, ostomi açılmayan 1 hastada 2. Gün başlayan ve operasyon gerektirmeyen ileus atakları gelişti. Her iki grup hastada en geç postop 8. günde çekilen ortalama 4.8 gün kalan batın dreni mevcuttu. Tartışma ve Sonuç Rektum kanserlerinde preop uygulanan uzun ya da kısa dönem radyoterapinin postoperatif total sağ kalımı arttırdığı ve lokal nüksü azalttığı çeşitli çalışmalarda (Alman, İsveç, Hollanda gibi) ortaya konmuştur. Evre 2-3 rektum kanserlerinde preop radyokemoterapi artık TME gibi standardizedir. Ancak kısa mı? Yoksa uzun süreli protokollerin seçiminde hasta bazlı ve cerrah, onkolog beraber karar vermeli diye düşünmekteyiz. 233 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P6 Genişletilmiş Abdominoperineal Rezeksiyon (APR) Sonrasında Pelvik Boşluğun Rektus Abdominis Myokutan Flebi ile Kapatılması Hüseyin Sinan1, Sezai Demirbaş1, İlker Sücüllü2, Haluk Duman3, Ergün Yücel2, Mustafa Deveci4 1 GATA Genel Cerrahi AD GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hast. Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Servisi 4 GATA Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi AD 2 Giriş Rektal karsinoma, komşu organlara, sfinkter mekanizmalarına invaze olursa, özellikle genç ve seksüel aktif kadınlar için yıkıcı özellik taşır. Bu alandaki ilerlemiş bir kanser, APR ve D2-3 lenf nodu diseksiyonu ya da pelvik organ çıkarılması gibi bir ameliyata gereksinim gösterir. Bu hastaların çoğu başlangıçta neoadjuvan kemoradyoterapi (KRT) alırlar. Perineal bölgedeki her ameliyat yara ayrılması, yara iyileşmesinde gecikme ve fonksiyonel vajinal rekonstrüksiyonda zorlanmayı da beraberinde getirir. Enfeksiyon ve perineal yaraların sekonder olarak ayrılması bu tür vakaların %10-40’ında görülür. Bu sebeple, pelvik boşluğun bağırsaklar ya da omentum dışındaki bir dokuyla, özellikle genişletilmiş APR’den sonra vajina rekonstrüksiyonunda ve pelvik boşluğun kapatılmasında, radyasyona maruz kalmamış bir deri ile kapatılması, seksüel aktif genç kadınlar için takipte önemli bir konudur. Metod Biyopsiyle doğrulanan lokal ileri adenokanserli iki kadın hastaya, başlangıçta tümörü küçültmek için Neoadjuvan KRT (5Flurouracil 425mg/m2+ Leucovorin 20 mg/m2 +45 Gray radyoterapi) uygulandı ve genişletilmiş APR planlandı. Seksüel aktif kadın hastalar olduklarından dolayı, sinir koruyucu APR, sağ rektus abdominis myokutan flebi ve kalıcı ostomi ameliyatı uygulandı. Flap hazırlarken, inferior epigastrik damarlardan köken alan periumbilikal perforan damarlar korundu. Rektus kası cildiyle birlikte, pelvik boşluğu doldurmak ve vajina posterioru rekonstrüksiyonunu sağlamak üzere bölgeye getirildi. Bulgu Ameliyat sonrasında perineal enfeksiyon ve pelvik herniasyon görülmedi. Her iki hastaya da R0 rezeksiyon uygulandı, 42 aylık takipte lokal rekürrens ya da uzak metastaza rastlanmadı. Bu teknik yeni değildir, jinekolojik malignansilerde perineovajinal rekonstrüksiyon için kullanılmaktadır. Hastalarımız da flep rekonstrüksiyonundan üst düzeyde memnun kalmışlardır. Birinci yılın sonunda hastaların, SF-36 QOL anketlerinde geri bildirimleri olumlu olmuştur. Dahası postoperatif birinci yıl içinde hastalar 234 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya seksüel aktivitelerine tekrar başlamışlardır. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak, neoadjuvan KRT uygulanmış lokal ileri evre rektal kanserli seksüel aktif genç kadın hastalarda, APR sonrasında pelvik boşluğu kapatmak için vasküler pediküllü rektus abdominis myokutan flep uygulamasını dolaylı olarak da vajinal rekonstrüksiyon yapılmasını öneriyoruz. 235 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P7 Yetmiş Yaş Üzerindeki Hastalarda Yaşın Rektum Kanseri Tedavisi Sonuçlarına Etkisi Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Selahattin Vural, Nuri Okkabaz, Metin Kement, Nihat Aksakal, Uygar Düzci, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş.Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışma spesifik olarak ileri yaştaki hastalarda rektum kanseri operasyonların sonuçlarını araştırmayı amaçlamaktadır. Metod Bilgi girişi prospektif olarak yapılan veri tabanından 2000-2011 yılları arasında rektum kanseri nedeni ile ameliyat edilen olguların hastalara, tümöre ve operasyona ait değişkenleri retrospektif dosya tarama yöntemiyle derlendi. Olgular 70 yaş altı ve üstü olarak iki gruba ayrılarak veriler kıyaslandı. Bulgu Rektum kanserli 221 olgudan (136 [%61,5] erkek, 58,6±13,8) 56’sı (%25,3) 70 yaş üstü (74,9±3,9), 165’i (%74,7) 70 yaş altı (53,1±11,4) grupta yer almaktaydı. Gruplardaki hastaların cinsiyetleri farklı değildi (31[ %55,4] vs105[%63,6] erkek, p=0,271). Tümörlerin evreleri (0/I/II/III/IV olarak, 3[%5,5]/13[%23 ,6]/17[%30,9]/19[%34,5]/3[%5,5] vs 13[%7.9]/28[%17.1]/48[%29 .3]/54[%32.9]/21[%12.8], p=0,465) ve dentate çizgiye uzaklıkları (4,8±3,6 cm vs 4,9±3,8 cm, p=0.807) benzerdi. 154 (%69,7) hasta preoperatif radyoterapi aldı (39[%69,6] vs 115[%69,7], p=0,994). 70 yaş üstü ve altı hastalarda sonuçlar laparoskopik operasyon (28[%50,0] vs 105[%63,6]; p=0,072), açığa geçiş (5[%17,9] vs 14[%13,3], p=0,999) sfinkter koruyucu prosedür (36[%64,3] vs 118[%71,5], p=0,492) ve ek organ rezeksiyonu (16[%28,6] vs 31[%18,8], p=0,122) açılarından benzerdi. Ameliyat bilgilerinden operasyon süresi (219,7±60,4 vs 230±61,9 dk, p=0.263 ), peroperatif kanama (300[aralık:5-2000] vs 250[04000] cc, p=0.845), peroperatif transfüzyon (0[aralık:0-6] vs 0[aralık:0-7] Ü, p=0,178), postoperatif transfüzyon (0[aralık:0-10] vs 0[aralık:0-12] Ü, p=0,840) gruplarda farklı değildi. Operasyon sonrasındaki veriler incelendiğinde; anastomoz kaçağı (1[%1,8] vs 15[%91,1], p=0,127) ve reoperasyon (0 vs 7[%4,2]; p=0,199) başta olmak üzere komplikasyon (53[%32,1] vs 12[%21,4], p=0,188) ve 30 günlük mortalite (4[%7,1] vs 8[ %4,8], p=0,493) oranlarında farklılık yoktu ve hastanede kalış süreleri (9,7±8,4 vs 9,3±7,2 gün, p=0.740) benzerdi. Kaplan-Meier testi 70 yaş üstü ve altı gruplarda benzer sağkalım göstermekteydi (p>0.05). Tartışma ve Sonuç 70 yaş üzeri hastalardaki tümöre ve tedaviye ait veriler, ameliyat değişkenleri, operasyonların erken sonuçları ve sürvi 70 yaş altı hastalardan farklı değildir. Bu hasta grubunda sadece yaşa bağlı olarak sağaltımda bir değişiklik yapmak gerekli olmayabilir ve rutin uygulamalar güvenle takip edilebilir. 236 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P8 Primer Rektal Malign Melanom ve Pararektal Liposarkom Celalettin Keleş1, Yücel Özsoy1, Ayla Yücetürk2, Olcay Ak Nalbant2 1 Manisa Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Manisa Devlet Hastanesi Patoloji Laboratuarı 2 Giriş Anorektal yerleşimli malign melanom ender görülen ve agresif seyirli bir tümördür. Bu bölgedeki malignitelerin %0.8-1’ini, tüm malign melanomların ise %0.7’sini oluşturur. Bu tümörlerin anüste çok katlı yassı epitel, transizyonel epitel ve rektumda kolumnar epiteldeki melanositler ya da melanositik proliferasyon zemininde geliştiği düşünülmektedir (1). Yine pelvik retroperitoneal tümörler oldukça ender görülen tümörlerdir. Tüm tümörlerin %0.16%0.2’sini oluşturur. Retroperitoneal neoplazilerin birçok tipi mevcuttur. Malin tümörleri benin lezyonlardan daha sık gözlenir ve %70-80 oranındadır. Bunlar içinde de en sık liposarkom gözlenir. Liposarkomu leiyomiyosarkom, malin fibröz histiyositoma gibi tümörler izler (2*1. Bu çalışmada, rektal kanama yakınması ile hastanemize başvuran 28 yaşında anorektal malign melanom ve 35 yaşında pararektal liposarkom olgusu incelendi. Metod Olguların preoperatif tanısında fizik muayene, rektal tuşe, laboratuar testleri, bilgisayarlı batın tomografisi (B.T.) ve pelvik manyetik rezonans (M.R.) ve rektosigmoidoskopi tetkikleri yapıldı. kullanıldı. Bulgu Rektal malign melanom tanısı konulan 28 yaşında bayan hasta makattan kanama şikayeti ile başvurdu. Rektal tuşede dentate çizginin hemen üstünde başlayan polipoid yapıda kitle saptandı. Preoperatif B.T. ve M.R.I. taramalarında metastaz saptanmadı (Şekil-1). Hastaya rektoskopik biopsi yapıldı. Patolojik tanı olarak kötü diferansiye karsinom, öncelikle adenokarsinom düşünüldü. Hastaya Miles operasyonu uygulandı. Tümörlerin en büyük boyutları sırasıyla 5,5, 6 ve 7 cm idi. Tümör hücreleri HMB45, S100 proteini ve Melan-A ile immünreaktivite gösterirken, pansitokeratin ile reaksiyon gözlenmedi. Lenf nodu diseksiyonunda 7/20 lenf nodunda malign melanom metastazı izlendi (Resim-1). Pararektal liposarkom tanısı konulan 35 yaşında erkek hasta, kabızlık, makatta dolgunluk ve kitle şikayeti ile başvurdu. Preoperatif yapılan B.T. ve M.R.I. taramalarında kitle retroperitoneal bölgede ,rektumun sağında rektuma ve mesaneye bası yapmış ancak vasküler yapılardan net olarak ayrılabilir özellikte izlendi (Şekil-2). Rektosigmoidoskopide rektumda bası ve sola deviye olarak izlendi. Hasta litotomi 237 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya pozisyonunda operasyona hazırlandı. İnferior median kesiden girildi. Sağ pararektal alanda çevre dokuya fazla adezyonu olmayan üzeri lobüle yaklaşım 15x10 cm kitleye ulaşıldı. Kitle pelvik tabana kadar devam ettiği ve batından çıkarılamayacağı anlaşıldı. Anal kanaldan yaklaşık 5 cm uzakta sagpararektal alana girildi. Kitlenin kasla kadar ulaştığı ve invaze olduğu görüldi. Kitle çevre doku ile beraber eksize edildi (Resim-2). Histopatolojik incelemede düzgün yüzeyli ve sarı renkte idi. İmminohistokimyasal boyamada S-100 ile kahverengiye boyanan,kitlenin patolojik incelemesi Enzinger’in yaptığı sınıflandırmaya göre iyi diferansiye liposarkom olarak belirlendi (Resim-3). Yapılan patolojik incelemelerde çevre dokulara invazyon olmadığı, cerrahi sınırın negatif olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç Primer retroperitoneal tümörün prognozu kötüdür. Beş yıllık sağ kalım oranları %5-20 arasında değişmektedir (1). Geniş bir eksizyon ve cerrahi sınır negatifliği son yıllardaki verilerde 5 yıllık sağ kalım oranını %65’lere kadar çıkarmıştır. Lokal nüks retroperitoneal tümörlerde sık gözlenir. Bu nedenle radikal cerrahi gereklidir. Lokal nüks gözlenen olgularda tekrar cerrahi ve radyoterapi önerilmektedir. Cerrahi, bu tümörlerde zor hatta bazılarında imkansız olmasına rağmen etkili bir kemoterapi olmayışı ve radyoterapinin toksisitesi nedeniyle primer ve tekrarlayan tümörlerde cerrahi en etkili tedavi yöntemidir(4). Yine diğer olgumuz olan Anorektal malign melanomların prognozları primer deri yerleşimli tümörlere göre daha kötüdür. Bunun sebepleri arasında tümörün tanı anında ileri evrede olması, rektumun vaskülarizasyonunun zengin olması, ülseratif formun sık görülmesi ve tümörün yüksek biyolojik agresivitesi sayılabilir(5). Tümörün radyoterapiye cevap vermemesi, kemoterapinin ve immünoterapinin rolünün belirsiz olması nedeniyle, cerrahi rezeksiyon vakaların büyük çoğunluğunda öncelikle seçilecek tedavi yöntemi olarak görülmektedir. Ortalama sağ kalım süresi 25 ay, 5 yıllık sağ kalı m oranı %6’dır. Operasyon tipinden ziyade evre ve erken tanı, yaşam süresini belirlemede önemlidir (6) 238 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P9 Kolorektal Kanserlerde Saptırıcı İleostominin Kapatılamamasını Etkileyen Risk Faktörleri Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Nuri Okkabaz, Selahattin Vural, Metin Kement, Alev Karaöz, Nihat Aksakal, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışma kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen ve saptırıcı ileostomi açılan hastalarda ileostominin kapatılamamasını etkileyen faktörleri irdelemektedir. Metod 2000-2011 yılları arasında kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilip saptırıcı ileostomi açılan olgular, hastalara, tümöre ve operasyona ait değişkenler için tarandı. Bulgular ileostomisi kapatılanlarda ve kapatılamayanlarda kıyaslandı. Bulgu Olgulardan (n=182), son 9 ay içinde yapılanlar (n=26,[%14,3]), erken dönemde kaybedilenler (n=14,[%7,7]), bilgisine ulaşılamayanlar (n=10,[%5,5]) dışlandı. Kalan hastalara (n=132) rektum (n=111,[%84,1]) veya rektosigmoid (n=17,[%12,9]) kanseri veya ailevi polipozis sendromuna eşlik eden kolorektal kanser (n=4,[%3,0]) nedeniyle aşağı anterior rezeksiyon (n=112,[%84,8]), anterior rezeksiyon (n=14,[%10,6]), proktokolektomi (n=5,[%3,8]) veya subtotal kolektomi (n=1,[%0,8]) işlemleri uygulandı. Hastaların stoması ilk ameliyattan 7,8±4,4 ay sonra kapatıldı (n=93[%70,5]). Bu olgularla kapatılamayanlar (n=39,[%29,5]) yaş (58,1±15,3 vs 60,7±11,4, p=0,3), cinsiyet (53,[%55,9] vs 27[%69,2] erkek, p=0,189) ve tümör evreleri (0/I/ II/III/IV olarak, 8[%]/15[%]/31[%]/25[%]/6[%] vs 3[%]/7[%]/10[ %]/11[%]/8[%],p=0,279) açılarından benzerdi. Tümör yerleşimi (p=0,445) ve rezeksiyon türü (p=0,314) stoma kapatılamamasını etkilemiyordu. Laparoskopik (n=35,[%37,6]) veya açık tekniğin (n=18,[%46,2]) kullanılması (p=0,362), anastomozun staplerle (n=29, [%29,9]) veya elle (n=10,[%28,6]) yapılması (p=0,883), ek organ rezeksiyonu gerekip (n=12,[%37,5]) gerekmemesi [n=27,[%27]),(p=0,257) ve rezervuar oluşturulup (n=31,[ %75,6]) oluşturulmaması (n=62,[%68,1]),(p=0,384) stomanın kapatılamamasını etkilemiyordu. Alt-orta rektum rektum tümörlerinde (n=96) stoma kapatılamama olasılığı neoadjuvan radyoterapi alanlarda (n=22,[%31,0]) almayanlarla (n=8,[%32]) benzerdi. Ortanca peroperatif kanama (250[aralık:50-4000] vs 400[aralık:10-2200]cc, p=0.257) ve postoperatif transfüzyon (0[aralık:0-14] vs 1[0-6]Ü, p=0.363) miktarları farklı değildi. Stoma kapatılamama olasılığı karaciğer metastazı olanlarda (n=6,[ %42,9]) olmayanlara göre (n=31,[%26,3]) daha yüksekti 239 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya (p=0,027). Stoması kapatılamayanlarda ameliyat (224,8±54,5 vs 249,3±72,4 dk) ve hastanede kalış (7,5±4,9 vs 12,7±11,1 gün) süreleri daha uzundu (p=0,045 ve p=0,008) ve ortanca peroperatif transfüzyon miktarı (0[aralık:0-4] vs 0[aralık:0-4] Ü) daha fazlaydı (p=0.019). Anastomoz kaçağı olanlarda (n=6,[%75]) olmayanlara (n=33,[%26,6]) ve genel komplikasyon gelişenlerde (n=14,[48,3]) gelişmeyenlere (n=25,[%24,3] göre stoma kapatılamama olasılığı artmıştı (p=0,009 ve p=0,013). Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanserli olgularda açılan saptırıcı ileostomilerin kapatılamama olasılığı sanılandan yüksektir. Bu risk karaciğer metastazı olması, peroperatif transfüzyon miktarı, anastomoz kaçağı veya bir başka komplikasyon gelişmesi ve ameliyat ve yatış süreleriyle ilintilidir. 240 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P10 Rektum Kanserinde Tek Hekim Tarafından Yapılan Standart Total Mezorektal Eksiyonun Onkolojik Sonuçları Gürel Neşşar, Ali Sürmeli, Akif Türkoğlu, Orhan Elbir, Ali Eba Demirbağ Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Giriş Rektum kanseri nedeniyle tek hekim tarafından total mezorektal eksizyon (TME) yapılan hastaların radyal margin pozitifliği, lokal nüks ve hastalıksız yaşam süreleri bildirilmiştir. Metod 2003-2009 yılları arasında toplam 169 hastaya aşağı anterior rezeksiyon (LAR, N:117, %69,3) ve abdominoperineal rezeksiyon (APR, N:52, %30,7) yapıldı. Bu hastalardan düzenli takip edilen ve sonuçları güvenilir olan 124 hastanın (%73,4) bilgileri değerlendirildi. Bulgu Hastaların ortalama takip süresi 42,6 ± 25,8 aydı. Lokal nüks LAR için ‰12,2, APR için ‰4,8; 5 yıllık hastalıksız sağ kalım oranı LAR için ‰38,2, APR için %42,3 oldu. Radyal margin pozitifliği LAR için %12,2, APR için ‰11,9 idi. Hastaların 78’i erkek (‰62,9), yaşları median 58 (26-85 arası) idi. Hastalardan 8 tanesi (‰6,4) neoadjuvan kemoradyoterapi almıştı ve patolojik değerlendirme sonucu 2 hastada (%25) tam cevap elde edildi. Diğer hastalar Evre 1: 21 hasta (‰17,2), Evre 2: 41 hasta (‰33,6), Evre 3: 54 hasta (‰44,3) ve Evre 4: 6 hasta (‰4,9) idi. Tartışma ve Sonuç Rektum kanserinde LAR-APR oranı literatürle uyum göstermesine rağmen elde ettiğimiz onkolojik sonuçlar, büyük merkezlerin sonuçlarına göre daha az başarılı bulunmuştur. Bunun muhtemel sebebi ileri evre hastalarımızın çokluğu ve neoadjuvan kemoradyoterapinin gerekenden az kullanılmış olması ile açıklanabilir. 241 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P11 Rektum CA Olgusunda Malrotasyon Anomalisi ve Rudimenter Apendiks Hasan Bostancı1, Sezai Leventoğlu2, Ali Cihat Yıldırım1, Bahadır Ege3, Seda Bozkurt3, Bülent Menteş2 1 Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı 3 Özel Koru Hastanesi Genel Cerrahi Giriş İntestinal malrotasyon midgut’ın embriyolojik dönemde 270 derecelik rotasyonu tamamlayamaması ile ortaya çıkan gelişimsel bir anomalidir. Bu anomaliye bağlı gelişen semptomlar yetişkinlerde insidental olarak tespit edilmektedir. Bu çalışmada rektum kanseri nedeniyle opere edilen bir hastada rektum kanserinin intestinal malrotasyon ve beraberinde rudimenter bir appendisitin birlikteliğini irdelemeye çalıştık. Metod Makattan kanama şikayeti ile başvuran altmış yedi yaşındaki erkek hastanın kolonoskopide anal kanaldan itibaren 5. cmde lümeni daraltmış kitle görüldü.Biyopsi sonucu adenokarsinom olarak geldi. Tetkikler sonucunda hastaya neoadjuvan kemoradyoterapi verildi. Ameliyatta incelemede çekum, çıkan kolon ve transvers kolonun ortasına kadar olan bölümü içeren segmentin peritona fiske olmadığı ve karın sol üst kadranında yerleştiği ve apandisitin ince fibröz band şeklinde olduğu görüldü. Low anterior rezeksiyon + saptırıcı ileostomi+apendektomi yapıldı. Postoperatif 5. gün taburcu edildi. Bulgu Normal rotasyon ve fiksasyon işlemleri embriyonun 5. ve 1012. haftaları arasında gerçekleşmektedir. Barsaklar SMA etrafında saatin tersi yönünde üç kez 90 derecelik dönme hareketi yetişkin pozisyonunu almış olur. Rotasyon sonrası kolonun karın arka duvarına sabitlenmesi doğuma kadar devam etmektedir. Rotasyon tamamlanamazsa fiksasyon işlemide gerçekleşemez. Bu anomaliler non-rotasyon, inkomplet rotasyon, reversed rotasyon, fiksasyon anomalileri olarak sınıflandırılırlar. Malrotasyonların %80’i infantil dönemde bulgu vermektedir Erişkinlerdeki malrotasyon genellikle rastlantısal olarak saptanmaktadır. Kontrastlı tetkikler direk grafilere göre daha değerlidir. Malrotasyon anomalisi olan hastalarda sadece %5-20 oranında çekum normal pozisyonundadır. Tartışma ve Sonuç Hastamızda çekum sol üst kadranda yerleşmiş olarak görüldü. Ayrıca bu hastalarda SMA ve SMV anatomik lokalizasyonunda değildir. Malrotasyonların çoğunda ek anomaliler görülebilirken, 242 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya izole olgulara saptanabilmektedir. Preoperatif olarak malrotasyonun tespiti ameliyat planını değiştirip, intraabdominal komplikasyon oranının en aza inmesini sağlar. Olgumuzda malrotasyon insidental olarak operasyonda farkedilmiştir. Olgumuzdaki gibi apendiksin rudimenter olmasına literatürde rastlanılmamıştır. Solda yerleşimli apendikse tanı koymaktaki güçlük nedeniyle apendisit komplike olabilmektedir. Bu nedenle ek olarak apendektomi de uygulanmıştı.İnen kolonun mobilizasyonunda bu anomali ile beraber olabilecek vasküler lokalizasyon değişiklikleri dikkatli bir şekilde incelenmiş titiz bir diseksiyon yapılmıştır. 243 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P12 Kolorektal Kanser Cerrahisi: İlk Sonuçlarımız M. Ümit Uğurlu, M. Tahir Oruç, S. Yiğit Yıldız, Zehra Boyacıoğlu, İlknur Ergüner Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kolorektal kanser malign hastalıklar arasında rastlanma sıklığı açısından 3. sırada olup tümöre bağlı ölüm nedenleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızda kliniğimizde gerçekleştirilen kolorektal kanser cerrahisi sonuçlarımızı sunmaktayız. Metod Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2009-Mart 2011 arasında müdahale edilen kolorektal kanserli hastalar dahil edildi. Hasta kayıtları incelenerek klinik ve patolojik veriler analiz edildi. Bulgu Toplam 62 olgunun (37 erkek, 25 kadın) 41’ine açık cerrahi, 21’ine laparoskopik cerrahi uygulandı. Ortalama yaş 63±12.7 (37-85) olup, ortalama Vücut Kitle İndeksi 24.8 (19.5 - 33.3) ’di. Tümörlerin %16.3’ü (n:10) sağ kolonda, %4.9’u transvers kolonda, %39.3’ü (n:25) sigmoid kolonda, %14.7’si (n:8) rektosigmoid bölgede ve %24.5’i (n:15) rektumdaydı. Hastaların %29.5’ine (n:17) anterior rezeksiyon, %34.4’üne (n:22) aşağı anterior rezeksiyon, %4.9’una (n:3) subtotal kolektomi, %16.3’üne (n:10) sağ hemikolektomi, %4.9’una (n:3) sol hemikolektomi, %4.9’una (n:3) J-poş koloanal anastomoz, %5.1’ine (n:4) Miles operasyonu uygulanmıştır. Bir vakada aynı seansta karaciğer metastazektomi yapılmıştır. Ortalama tümör boyutu 5±1.7 (3-9) cm’dir. Diseke edilen ortalama lenf nodu sayısı 14.3’tür, ortalama lenf nodu pozitifliği 5.2 ± 4.2’dir. Dukes sınıflandırmasına göre vakaların 8’i Dukes A, 10’u Dukes B1, 15’i Dukes B2, 11’i Dukes C1, 10’u Dukes C2 ve 8’i Dukes D’dir. Perinöral ve perilenfatik invazyon 5 vakada görülmüş olup, bir vakada kapsül invazyonu izlenmiştir. Hastanede ortalama yatış süresi 8 gündür (7-21). Ortalama cerrahi süresi 108 dakikadır (70-130). 21 laparoskopik vakanın 6’sında açığa dönülmüştür (%33.3). Açığa dönme nedenleri 4 vakada komşu organ tutulumu olması, 1 vakada stapler ateşlenirken teknik problem oluşması, 1 vakada hemostaz sağlanamamasıdır. Postoperatif dönemde 6 hastada cerrahi alan enfeksiyonu (%9.8), 1 hastada idrar fistülü ve bir hastada anastomoz kaçağı görülmüştür. İdrar fistülü olan vakada spontan kapanma olmuş, anastomoz kaçağı olan vakaya Hartmann kolostomi uygulanmış ve mortaliteye rastlanmamıştır. Operatif mortalite 2 (%3.2) olguda görülmüştür: Bir olguda (78 yaş) dekompanse KKY ve KOAH gibi komorbidite mevcut olup, 244 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya diğer olguda (80 yaş) HCV enfeksiyonun eşlik ettiği ve hemostatik bozukluğa sebep olan idiyopatik hiperbilirubinemi mevcuttur. Tartışma ve Sonuç Bu çalışmada yeni kurulan bir cerrahi kliniği olarak uyguladığımız kolorektal kanser cerrahisi sonuçları analiz edilmiştir. 245 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P13 Kolorektal Kanserlerde “MetastasisAssociated in Colon Cancer–1(MACC1)” Gen Ekspresyonunun Prognostik Değeri: Ön Bulgular Ersin Öztürk1, Berrin Tunca2, Gülçin Tezcan2, Ünal Egeli2, Gülşah Çeçener2, Serhat Parlak1, Abdullah Zorluoğlu1, Tuncay Yılmazlar1 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD 2 Uludağ Üniversitesi Tıbbi Biyoloji AD Giriş Kolorektal kanserli hastalara cerrahi sonrası tedavi ve takip programların doğru ve etkin bir şekilde planlanması için birçok biyolojik belirteç üzerinde çalışılmış ancak bugüne kadar istenen etkinlikte bir belirteç saptanmamıştır. 2009 yılında tanımlanan metastasis-associated in colon cancer–1 (MACC1) geni hepatosit büyüme faktörü reseptörü (MET) sinyal yolağında rol oynayan bir gen olup ekspresyonunundaki artışın malign transformasyon ve metastatik potansiyel ile korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Bu çalışmada kolorektal kanserli hastalarda tümör dokuda MACC1 gen ekspresyon seviyesinin tümörün agresifliği ile ilişkisinin araştırıldığı ön bulgular sunulmuştur. Metod Eylül/2010 tarihinden itibaren kliniğimizde kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen hastalardan çalışmaya katılmayı kabul edenlerin ameliyat esnasında cerrahi spesimen çıkarıldığı anda sağlam görünümlü mukoza ve tümöral dokudan taze olarak alınan örneklerde RT-PCR yöntemiyle APC, MACC1, MET ve Nm23-H1 gen ekspresyonları incelenmektedir. Hasta verileri, hastalık verileri ve genetik inceleme sonuçları prospektif olarak takip edilmektedir. Bulgu Takip edilen 18 hastanın ortanca yaşı 70 (34-83) olup yarısı erkekti. 14 hasta kolon 4 hasta da rektum kanseri nedeniyle ameliyat edilmişti. Gen ekspresyon sonuçları incelendiğinde, MACC1 gen ekspresyonu T evresi ile korelasyon göstermekteydi. T2 ortanca seviyesi 0,005 (0,005-0,001) iken, T3 ortanca seviyesi 5,876 (0,405-538,4) idi (p=0,026). Ancak tümör hacmi ile MACC1 gen ekspresyon seviyesi arasında korelasyon yoktu (p=0,99). Bununla birlikte, metastaza karşı koruyucu etki gösteren Nm23-H1 gen ekspresyonu da yine T evresiyle paralel olarak artmaktaydı [T2 ortanca Nm23-H1: 0,72 (0,37-1,01) vs. T3 ortanca Nm23-H1: 3,89 (1,44-474,40); p=0,028]. Tartışma ve Sonuç Çalışmamız prognostik sonuçlar vermek için henüz oldukça erken bir dönemdedir. Ancak, ilk bulgular MACC1 gen ekspresyonunun önemli bir prognostik faktör olan T evresiyle korelasyon içinde olduğunu göstermektedir. 246 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P14 Subileus’a Neden Olan Rektal Tutulumlu Buschke-Lowenstein Tümörü; Olgu Sunumu Savaş Yakan, Fevzi Cengiz, Kemal Emre Telciler, Murat Uz, Ali Galip Deneçli İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Buschke-Lowenstein tümörleri (BLT) veya dev kondiloma acumilata ilk olarak 1925 de Buschke tarafından tarif edilmiştir. Nadir görülen(%0,1), seksüel yola bulaşan insan papilloma virüsü tarafından tetiklenen bir hastalıktır. BLT’leri invaziv büyüyen, tedavi sonrası tekrarlayan ve malignleşme olasılığı olan bir hastalıktır. Metod Bu yazımızda anal ağrı, akıntı ve defekasyon zorluğu nedeni ile rektumu 2-20cm’lerini tutmuş BLT’ünü literatür eşliğinde irdeledik. Bulgu 48 yaşında bayan hasta, 3 ve 15 yıl önce değişik merkezlerde vajinal ve rektal kondiloma acumilata nedeni ile eksizyon ve elektrokoagülasyon uygulanmıştır. Fizik muayenede perianal bölgede multiple karnabahar görünümünde tümöral, en büyüğü 5x3cm olan perianal fistül formasyonunda kitle görüldü. Distal ucu 9,8mm olan endoskop ile ancak geçilebilen, anal wedgeden yaklaşık 2 cm’den başlayıp 20 cm’e dek uzanan tüm mukozayı anüler tarzda tutmuş enflame, vejetan görünüm mevcuttu. Rektumdan yapılan endoskopik biyopsilerin patolojik incelemelerinde birçok odakta şiddetli displazi içeren skuamöz hücreler ve koilosit hücreler izlendi. Bu tümörün geniş invazyonu olarak değerlendirildi ve küratif cerrahi için abdominoperineal rezeksiyon planlandı. Operasyonu kabul etmeyen hasta radyokemoterapi için medikal onkolojiye devredildi ve klinik takibe alındı. Tartışma ve Sonuç BLT puberteden sonra genellikle 40-60 dekatlarda ortaya çıkar. Sıklıkla erkeklerle ilişkili olup kadın erkek oranı 3,3 dür. Kadınlarda genellikle vulvada (%90) daha az sıklıkla anorektal bölgede (%10) görülür. BLT’ü hastalarda %30-50 oranında malign transformasyon gösterdiği raporlanmıştır. Süperenfeksiyon, fistül ve nekroz komplikasyonları olgumuzda olduğu gibi izlenebilir. BLT’un lokal kontrolü için geniş rezeksiyonu gereklidir ancak eksizyon tek başına yeterli olmadığı, tekrarlayan, operasyonu kabul etmeyen vakalarda radyoterapi nadiren kullanılır. Kemoterapi kitleyi küçültmede yararlıdır. Bazen cerrahi öncesi kitleyi küçültmek için kemoterapi ve radyoterapi önerilmektedir. Tedavi sonrası klinik takip mutlaka yapılmalıdır. 247 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P15 Prostatik Kitle Kliniği Gösteren Rektal Gastrointestinal Stromal Tümör Olgusu Haldun Kar1, Necat Cin1, Kutan Özel2, Yasin Peker1, Sacit Gövde2, Çetin Dinçel2, Hüdai Genç1 1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştirma Hastanesi 3. Genel Cerrahi Kliniği 2 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştirma Hastanesi 1. Üroloji Kliniği Giriş Rektal gastrointestinal stromal tümörler(GİST) nadir görülür. Özellikle anterior perirektal alanda yerleşmiş GİST’lerin, prostatın iğsi hücreli lezyonlarından preoperatif ayırıcı tanısının yapılması GİST tedavisinin (neoadjuvan, adjuvan imatinib) farklılığından dolayı çok önemlidir. Metod Çalışmamızda prostatik kitle kliniği gösteren rektal GİST olgusunu sunmayı amaçladık. Bulgu 61 yaşında erkek hasta. İlk şikayeti makatta ağrı olan hastanın yapılan kolonoskopisinde rektal extra luminal kitle tespit edilmiş. Batın tomografisinde (BT) prostat boyutu artmış ve sekel kalsifiye alanlar izlenmiş. PSA: 1.1 ng/ml (0-3.1) bulunmuş. Hastanın 3 ay sonra yapılan kontrol batın BT’sinde prostat bezinde izlenen kitlesel lezyonun sağ seminal veziküle ve perirektal alana invaze olduğu saptanmış. Toraks BT ve kemik sintigrafisi normal olarak değerlendirilmiş. Transrektal tru-cut biyopsi sonucunda prostat mezenkimal tümörü tanısı almış. Pelvik egzantrasyon operasyonu planlanmış hasta operasyonu kabul etmemiş. Hasta şikayetlerinin artması üzerine 3 ay sonra hastanemiz üroloji polikliniğine başvurdu. Rektal tuşesinde anal vergeden 4 cm mesafede sağ lateral duvardan başlayıp anteriorda devam eden rektum mukozasını öne doğru iten nodüler yapıda sert kitle lezyonu palpe edildi. Çekilen kontrol BT’lerinde prostat 66x56 cm boyutlarda glandın tümünü diffüz tutan, anteriorda mesane tabanını, posteriorda rektum ön duvarını, sağ seminal vezikülü infiltre eden görünümde tümöral kitle lezyonu izlendi. Hasta operasyona alındı. Operasyonda mesane tabanından başlayıp prostat posterioru ile rektum ön duvarı arasında ilerleyen kapsüllü, tümöral doku kitlesi izlendi. Üroloji ekibi tarafından kitle mesane tabanı ve prostatdan ayrıldıktan sonra rektum ön duvarı ile ilişkili nodüler yapıdaki kitle keskin disseksiyonla ayrılarak total olarak çıkarıldı. Patoloji sonucu extra GİST geldi. 6 cm çapında ve mitoz sayısı 4/50 olan tümör, orta risk grubunda değerlendirildi. R1 rezeksiyon kabul edilen olguya imatinib tedavisi başlandı. Hasta 3 aydır imatinib tedavisi altında kontrol BT’sinde nüks lehine bulgu saptanmadı. 248 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Rektal veya extraintestinal GIST klinik olarak prostatik lezyon izlenimi verebilir. Prostat biyopsilerinde prostatik stromal tümör, leiomyosarkom veya soliter fibröz tümör tanısı konmadan önce mutlaka CD 117/c-kit immunuhistokimyasal inceleme yapılarak GİST tanısının dışlanması şartdır. 249 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P16 Pulmoner Karsinoid Tümör ve Kolon Adeno Kanseri Birlikteliği: Olgu Sunumu Soner Akbaba, Bahadır Bozkırlı, Mehmet Oduncu, Serap Ulusoy, Haldun Gündoğdu Ankara Atatürk E.A. Hastanesi, 3.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Karsinoid tümörler; enterokromafin hücrelerden gelişen, yavaş ilerleyen ve nadir görülen tümörlerdir. En sık görüldüğü yer sindirim sistemi olup, %25-30 oranında solunum sisteminde görülür ve tüm akciğer malignitelerinin %1-2’sini oluşturur. Literatürde karsinoid tümörlü olgularla birlikte çeşitli sindirim sistemi tümörlerinin görülebildiği ve hatta kanser gelişme olasılığının normal populasyondan fazla olduğunu bildiren yayınlar vardır. Bu bilgilerden yola çıkarak pulmoner karsinoid tümör bulunan bir hastada saptadığımız kolon kanseri olgusunu sunmak istedik. Amacımız; karsinoid tümörlü hastalarda sekonder malignitelerin bulunabileceği veya gelişebileceği olasılığının tanı ve takiplerde akılda tutulması gerektiğini vurgulamaktır. Metod Olgu Sunumu. Bulgu Olgumuz (SÇ) 55 yaşında bir erkek hastadır. Yaklaşık 2 ay önce nefes darlığı göğüs ağrısı yakınmaları ile gittiği bir sağlık merkezinde yapılan BT ve intratorasik biopsi ile sol akciğerde tipik karsinoid tümör tanısı konmuş. Aynı dönemde yapılan tüm vucut PET’te sol akciğerde, mediastinal lenf nodlarında ve kolonda splenik fleksura düzeyinde artmış tutulum saptanmış. Kliniğimizde yapılan karın USG de karaciğer sağ lob anteriorinferiorda çevresinde kanlanma izlenen etrafı hipoekoik 32x 36mm ebatlı solid lezyon, safra kesesi lümeni içinde büyüğü 20mm ebatlı çok sayıda taş ekosu izlendi. Takiben yapılan MRG de karaciğerde en büyüğü segment 5’de 38x32 mm boyutlarında olmak üzere birkaç adet T2A incelemede hiperintens, T1A incelemede karaciğer parankimine göre hafif hipointens özellikte belirgin diffüzyon kısıtlanması gösteren ve iv. GadDTPA enjeksiyonu sonrasında kontrast tutulumu gösteren solid lezyonlar (met?) vardı. Kolonoskopide splenik fleksurada tümöral kitle, alınan biyopsilerde adeno kanser saptandı. Hasta ameliyata alınarak sol hemikolektomi, uç uca anastomoz, kolesistektomi ve karaciğer biopsisi yapıldı. Postoperatif patoloji raporunda kolondaki kitlenin orta derecede diferansiye adeno ca, müskülaris mukozaya kadar tutulum, perikolik 2 adet LAP tutulumu (T2N1Mx) bildirildi. Karaciğerdeki kitlelerden alınan biopsi sonucu nöroendokrin tumor metastazı ile uyumlu olduğu düşünüldü. Postoperatif 3. günden itibaren günde sayısı ona 250 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya varan diyare yakınması oldu. Yakınmaları giderek azalan hasta postoperatif 9.gün taburcu edildi Tartışma ve Sonuç Karsinoid tümörler; ilk kez 1867 de Theodor Langhans tarafından tanımlandı. Tüm vücutta saptanabilen ancak esas olarak gastrointestinal ve pulmoner sistemde bulunan enterokromafin hücrelerinden köken alırlar. Pulmoner karsinoidlerin %12’sinde tanı anında metastaz vardır ve en sık metastaz görülen yer bölgesel lenf nodları ve karaciğerdir. Gelisen semptomlar tümörün periferik veya santral yerlesimli olmasıyla iliskilidir. Genellikle periferik yerlesimli olanlar asemptomatik iken, santral yerlesimlilerde endobronsiyal obstrüksiyon bulguları (atelektazi, amfizem) vardır. Metastazı ve cerrahi kontrendikasyon olmayan olgularda tek tedavi cerrahidir. Cerrahi yapılabilen olgularda 5 yıllık survi %75 iken metastatik olgularda bu oran 14-25’e düşer. Semptomlar çoğunlukla seratonin (İshal, flushing, wheezing ve karsinoid kalp hastalığı) veya diğer aktif tümör ürünleri salınımı ile ilişkilidir ve nadirdir (%1-3). Karsinoma hücrelerinin nöroendokrin farklılaşmalarının ve karsinoid tümör bulunan hastalarda diğer malignitelerin normal populasyondan daha sık görülmesinin nedenleri henüz bilinmemektedir. Ancak bu olasılıkların bilinmesi hastaların tanı, tedavi ve takiplerinin yönlendirilmesinde hekime yardımcı olacaktır. 251 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P17 Kolonoskopi Uygulamalarında Deneyimimiz Deniz Güzey, Baha Temizgönül, Süleyman Büyükaşık, Ali Kocataş, Osman Köneş, Mustafa Uygar Kalaycı, Mehmet Karabulut, Hüseyin Alkım, Halil Alış Sağlık Bakanlığı Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğ. ve Arş. Hast., Endoskopi Ünitesi, İstanbul Giriş Diagnostik ve terapötik amaçla uygulanan kolonoskopi, kolorektal hastalıklarda tanı koymada temel yöntemdir. Mekanik intestinal obstrüksiyon ve alt gastrointestinal sistem kanamaları gibi acil durumlarda da başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir. Çalışmamızın amacını 2010 yılı ikinci yarısında hastanemiz endoskopi ünitesinde gerçekleştirilen kolonoskopi sonuçlarını irdelemek oluşturdu. Metod Endoskopi ünitesinde 2010 yılı ikinci yarısında gerçekleştirilen kolonoskopi işlemlerinin sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, işlemin başarısı, tespit edilen bulgular ve özellikleri, yapılan terapötik işlemler ve sonuçları incelendi. Bulgu Serimizde 356’si kadın olmak üzere 688 olguda, 31’i acil olmak üzere 727 kolonoskopi işlemi gerçekleştirimiştir. Yaş ortalaması 52,6±14,8, ortanca; 53 yaş (range; 15-91)’dır. İntolerans, yetersiz temizlik, obstrüksiyon vs. gibi nedenlerle olguların %9,8’sinde işlem erken sonlandırılmıştır. Seride %87,8 oranda ileum veya çekuma ulaşılmış, olguların %56,4’sında patolojik bulgu tespit edilmiştir. Yandaş proktolojik bulgular %57,8 oranındadır. 106 olguda (%15,4) polip tespit edilmiş ve 156 polipektomi yapılmıştır. Acil işlemlerde temizliğin yetersiz oluşu ve intoleransın sık görülmesi başarı oranını %51,6’a düşürmektedir. Yaş ortalaması 69,7±7,2 olan 10 hastaya malign obstrüksiyon nedeni ile kolonik stent uygulanmıştır. Bu olgular seriden ayrı olarak değerlendirilmiştir. Tartışma ve Sonuç Acil işlemlerde yeterli kolonik temizlik oranına ulaşamamakla birlikte, klinik tedavi programını yönlendirecek bilgiler elde edilebilmektedir. Randevulu işlemlerde barsak temizliği başarıyı etkileyen önemli bir faktör olarak kendisini belirtmektedir. Serimizde tespit edilen patolojik bulgu oranı ve bu olgularda gerçekleştirilen terapötik işlem oranı beraberce değerlendirildiğinde, kolonoskopi işleminin, hasta müracaatı yoğun olan her klinikte gerçekleştirilmesi gerekliliği yanı sıra, uygulama oranının da artırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. 252 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P18 Rektosel Olgularında Cerrahi Tedavi Yaklaşımımız Mehmet Abdussamet Bozkurt, Fatih Yanar, Hakan Yırgın, Mustafa Uygar Kalaycı, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Anterior rektosel toplumumuzda sıklığı tam olarak bilinmeyen önemli bir zorlu dışkılama nedenidir. Kabızlık ile karıştırılabilir ve çıkış obstrüksiyonu meydana getirir. İlerlemiş hastalığı olanlarda vajinal dijitalizasyon ile dışkılama görülür. Bu çalışmada rektosel nedeniyle ameliyat ettiğimiz hastaları ve sonuçlarını inceledik. Metod Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde 1 Ocak 2010 ile 1 Şubat 2011 tarihleri arasında kabızlık ve çıkış obstruksiyonu şikayeti ile başvurmuş ve defekografi ile rektosel tanısı almış ve opere edilen 13 hasta incelendi. Olgular cinsiyet, yaş, tanı çalışmaları, yapılan ameliyat ve sonuçları yönünden incelendi. Bulgu Hastaların 9’una levatoroplasti 3 tanesine longo operasyonu 1 tanesinede STARR operasyonu uygulandı. Rektosele internal mukozal intusseptionun eşlik ettiği hastalarda longo operasyonu uygulandı, bir hastaya da STARR operasyonu yapıldı. Post op 1. Gününde tüm hastalar taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Obstrükte Defekasyon Sendromu (ODS) yetişkin kadın toplumunda %15-20 oranında görülen önemli bir sağlık sorunudur. ODS nin etyolojisinde rektosel, rektal intususeption gibi mekanik problemler önemli rol alır. Seçilecek ameliyat şekli hastanın şikayetleri ve ön tanıları göz önüne alınarak planlanmalıdır. 253 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P19 Kabızlık Etyolojisi İncelenmesinde Defekografi İlk Basamak mıdır? Mehmet Abdussamet Bozkurt, Ahmet Sürek, Osman Köneş, İrfan Başoğlu, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kabızlık, gastrointestinal sistem ile ilgili en sık yaşanan ve hekime yöneltilen şikayetlerden biridir. Kabız olduğunu ifade eden hastalara çok sayıda gereksiz tetkik yapılmaktadır. Bu çalışmada kabızlık ile başvuran olgularda defekografik incelemenin kabızlık etyolojisini araştırmadaki katkısını araştırdık. Metod Bu retrospektif çalışmada Bakırköy Dr Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi polikliniğine kabızlık şikayeti ile başvuran olgular değerlendirildi.Şikayetleri sorgulanarak Roma 3 kriterlerine göre kabızlık teşhisi konan 250 olguya defekografi yapıldı. İnceleme de yaş, cins, başvuru zamanı, şikayetler ve inceleme sonuçları kriter olarak alındı. Bulgu Hastaların 48 (% 19.2) tanesi erkek, 202 (%80.8) tanesi kadındı. Yaş ortalaması erkeklerde 35 kadınlarda 37.6 idi . İnceleme sonuçlarında en sık bulgu rektoseldi. 114 hastada rektosel (% 45.6) görüldü. Olguların % 10 nun da defekografi normaldi. Erkeklerde en sık bulgu %27 ile intusseption iken kadın olgularda rektoseldi (% 68). Tartışma ve Sonuç Kabızlık ülkemizde cerrahi kliniklerinde araştırılması ihmal edilmiş, etyolojiye yönelik cerrahisi çok az yapılan önemli bir gastrointestinal yakınmadır.Defekografi kabızlık etyolojisinin saptanmasında birinci basamakta kullanılması gereken önemli bir tetkiktir.Kolay uygulanabilir ve ucuz olmasının yanında çıkış ostrüksiyonlarının değerlendirilmesinde önemli bir yol gösterici olabilir. 254 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P20 Genç Yetişkin Anal İnkontinans Cerrahi Tedavisinde Bir Seçenek: Posterior Sagittal Anorektoplasti Hüseyin Sinan1, Sezai Demirbaş1, Suzi Demirbağ2 2 1 GATA Genel Cerrahi AD GATA Çocuk Cerrahisi AD Giriş Anal inkontinans, fekal içeriğin istem dışı anüsten dışarı çıkmasıdır. Özellikle yaşlı kadınlarda görülebilen bu durumun temelinde kadınlarda azımsanmayacak sıklıkta doğum travmaları, erkeklerde ise bazı nörolojik bozukluklar yatmaktadır. Çok fazla etyolojik sebebi olan, ve bir o kadar da cerrahi ve cerrahi dışı tedavisi olan bir hastalıktır. Risk faktörleri olarak; ileri yaş, kadın cins, kötü yaşam şartları ve sınırlı fiziksel aktivite bulunmaktadır. Metod Olgumuz, 21 yaşında erkek hasta, gaz ve büyük abdestini tutamama, makattan kanama şikayetleriyle hastanemiz genel cerrahi polikliniğine başvurdu. Yapılan muayenesinde; rektal tuşede anüs gevşek, parmağı kavramıyor ve sfinkter tonusunun olmadığı değerlendirildi. Hastanın anamnezinde; küçüklüğünde anüs imperforatus sebebiyle 3 kez ameliyat edilmiş. Ancak şikayetlerinin devam etmesi üzerine hastanemize başvurmuş. Yapılan endo anal ultrasonografisinde sfinkter bütünlüğünün olmadığı gözlendi. Hastanın, Roma III fonksiyonel fekal inkontinans kriterlerine göre 1b grubunda olduğu saptandı. Bulgu Hastamıza öncelikle kolostomi açıldı. İki aylık istirahat süresinden sonra geri çağrılarak “Posterior Sagittal Anorektoplasti” ameliyatı uygulandı. Hasta, spinal anesteziyi takiben çakı pozisyonunda yatırılarak, anüs posteriorundan sagittal kesiyle anal kanal çevre kaslarına ulaşıldı. Ancak burada levator ani kas grubunun, normalden farklı olarak, tübül oluşturan bir kas demeti halinde direk koksigeal bölgeye ulaştığı görüldü. Anüs çevre yapılardan serbestleştirilerek askıya alındı ve levator ani kas demeti ortadan ikiye ayrılarak sağ ve sol parçalar anüsün ön ve arkasında sütüre edildi. Sonrasında anüs tekrar anatomik yerine getirilerek ameliyat sonlandırıldı. Ameliyat sonrasında rektal tuşede; anüs girişinden itibaren yaklaşık 2. cm’de anüsün çepeçevre daraldığı görüldü. Tartışma ve Sonuç Özellikle çocuk cerrahları tarafından sıklıkla uygulanan bu ameliyat tekniği, genç yetişkinlerdeki anal inkontinans sorununun palyatif çözümlerinden biri olarak kabul edilebilir. Sonuçlarını belirleyebilmek için, uzun takip süreleri gerektiren vaka kontrol çalışmalarına ihtiyaç vardır. 255 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P21 Aralığın Doğuşdan Sonra Yaralanmasının Cerrahi Tedavisi Eldar Aliyev1, Hasan Sultanov1, Azer Hummatov1, Abbas Abbasov1, Aynur Safiyeva2 1 Azerbaycan Tıp Üniversitesi 2 Merkezi Gümrük Hospitali Giriş Aralığın doğum travmasından sonra yaranan sfinkter yetmezliyi tüm anal inkontinansın 20% belirlemişdir Amac- Cerrahi girişim metodunu ve postoperativ donemde tedavini optimallaşdırmaqla aralığın doğumdan sonrakı yaralanmaları olan hastaların reablitasiyon sonunclarını iyileşdirmek Metod Aralığın cırılması olan 65 hastanın cərrahi tedavinin sonuncları öyrənilmişdir. Hastaların yaşı 18-50 arasında olmuştur. Ararlık yaralanmalarının sebepleri: vajinal və yaralanması (10 hasta), vajinal, aralık ve sfinkter yaralanması (15 hasta) ve rektum duvarının travması ilə olan yaralanma (40 hasta). Anal sfinkterin funksional gostericisini ve sfinkter yetmezliyinin dərəcəsini differense etmek üçün sfinkterometri ve anal manometri uygulanmişdır. Tüm hastalara preoperativ hazırlık yapılmışdır. Bulgu Aralığın cırılması olan 65 hastanın cərrahi tedavinin sonuncları öyrənilmişdir. Hastaların yaşı 18-50 arasında olmuştur. Ararlık yaralanmalarının sebepleri: vajinal və yaralanması (10 hasta), vajinal, aralık ve sfinkter yaralanması (15 hasta) ve rektum duvarının travması ilə olan yaralanma (40 hasta). Anal sfinkterin funksional gostericisini ve sfinkter yetmezliyinin dərəcəsini differense etmek üçün sfinkterometri ve anal manometri uygulanmişdır. Tüm hastalara preoperativ hazırlık yapılmışdır. Tartışma ve Sonuç Vajinal və aralığın doğumdan sonra yaralanması zamanı levatoronarımı uygulanır. Eger sfinkterin yaralanmasi ise sfinkteroplastinin uygulanmasi gerekir. Uygulanan sfinkteroplasti ile aralık yaralanmalarının cərrahi tedavinin sonuncları 9,2% iyileşmişdir. Postoperativ dönemde lokal lazerterapinin kompleks tedavi de tetbiqi enfeksiyon komplikasyonların sayını düşürmüş, tedavi sürüsi isü kısalmışdır. 256 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P22 Yavaş Geçişli Kronik Konstipasyonlu (Arbuthnot Lane Disease) 3 Olgunun Cerrahi Sonuçlarının İrdelenmesi Gülten Çiçek Okuyan1, Yılmaz Bilsel2, Metin Tilki1, Mehmet Talu1, Varol Esatoğlu1, Yılmaz User1 1 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2 Özel Hisar İntercontinental Hospital Giriş 2004-2010 yılları arasında HNH 3. Genel Cerrahi Kliniğinde yavaş geçişli konstipasyon ön tanısı ile tetkik edilen hastaların irdelenmesi. Metod HNH 3. Genel Cerrahi Kliniğinde yavaş geçişli konstipasyon sebebiyle incelenen 3 hastanın ameliyat endikasyonu ve seçilen ameliyat şeklinin sonuçlarının değerlendirilmesi. Bulgu 2004-2010 yılları arasında ağır konstipasyon şikayeti ile kliniğimize başvuran 3 hasta retrospektif olarak incelendi. Yaş ortalamaları 21,4, takip süreleri 3,6 yıldı. Hastalara batın tomografisi, direkt grafi, kolon transit zamanı, anal manometri ve defekografi tetkikleri yapıldı. Hastaların radyolojik tetkiklerinde kolonun ve rektumun ileri derecede dilate olduğu gözlendi. Ayrıca kolon transit zamanı uzun olarak değerlendirildi (7. günde radyopak belirteçlerin tamamına yakını halen kolonun farklı yerlerinde sebat etmekteydi). Hastaların barsak temizliği ortalama 14.7 gün sürdü. Bir hasta barsak temizliği esnasında elektrolit dengesizliğine bağlı olarak konvülzyon geçirdi. Fonksiyonel defekasyon bozukluğunu değerlendirmek amacıyla tüm hastalara anal manometri ve defekografi tetkikleri yapıldı. Manometrik incelemeler normal olarak değerlendirilmesine rağmen defekografilerde hastaların rektum içeriğini yeterince boşaltamadıkları gözlendi. Olgulara cerrahi olarak total proktokolektomi, ileal J poş ileoanal anastomoz ve koruyucu ileostomi ameliyatı uygulandı. Olguların ameliyat sonrası erken dönem takiplerinde anastomoz sorunu ve ürolojik komplikasyonlar görülmedi. Hastalar ortalama 7,3 günde taburcu edildi. Piyes patolojilerinin incelenmesinde 1 hastada hipoganglionozis, diğer hastalarda da normal ganglion sayısı rapor edildi. İleostomi ortalama 1,5 ay sonra kapatıldı. Bu hastaların uzun dönem takiplerinde poşa ait komplikasyon ve konstipasyon sorunu gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç Kronik konstipasyon nedeniyle takip edilen hastalarda etyolojide bir çok neden bulunmaktadır. Yavaş geçişli konstipasyon bunlardan biridir. Tanıda anamnez, konservatif tedaviye 257 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya cevapsızlık, görüntüleme yöntemleri, kolon transit zamanı bakılması, defekografi ve anal manometriden yararlanmak gerekmektedir. Cerrahi tedavide literatürde total kolektomi ileorektal anastomozda %88, total proktokolektomi ileal poş ileoanal anastomozda % 70-100 başarı oranı bildirilmiştir. Hastalarımızda pelvik kasların defekasyon esnasında relaksasyon ve kontraksiyonlarında yetersizlik gözlendiği için total proktokolektomi ameliyatı tercih edildi. Klinik olarak olumlu sonuçlar gözlendi. Defekografisi patolojik olarak değerlendirilen yavaş geçişli kronik konstipasyonlu hastalarda total proktokolektominin ön planda tutulabileceği düşünüldü. 258 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P23 Rektal Prolapsus Nedeni Ile Opere Edilen Olguların Analizi: Kişisel Seri Ali Uzunköy Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Rektal prolapsus rektum duvarının tam kat veya sadece mukozasının anal kanaldan dışarı sarkarak çıkmasıdır. Tedavisi cerrahi olarak gerçekleştirilir. Bu amaçla pek çok yöntem tariflenmiş, ancak henüz ideal bir cerrahi metodu bulunamamıştır. Bu çalışmada, rektal prolapsus nedeniyle opere edilen olguların sonuçları değerlendirilmektedir. Metod 1994-2011 tarihleri arasında rektal prolapsus nedeni ile opere edilen 17 olgu değerlendirmeye alındı. Olguların hastane kayıtları incelenerek sonuçlar değerlendirildi. Bulgu 15 olgu total rektal prolapsus, 2 olgu mukozal rektal prolapsus nedeni ile opere edilmişti. 14 olgu abdominal ve 3 olgu perineal yolla tamir edildi. Rektal mukozal prolapsuslu 2 olguya hemoroidal pake eksizyonu ve mukozal rektopeksi uygulandı. Genel durumu bozuk bir olguda Thiersch yöntemi kullanıldı. 12 olguya modifiye Notaras tekniği ile posterior mesh rektopeksi uygulandı. Kronik kabızlık ve dolikokolonu bulunan 2 olguya sigmoid rezeksiyon sütür rektopeksi uygulandı. Seride operatif mortalite gözlenmedi. Postoperatif ortalama hastanede kalış süresi 7 gün (3-11 gün) idi. Bir olgu (%5.8) dışında tüm olguların inkontinas skorlarında düzelme gözlendi. Thiersh uygulanan olguda rekürrens gözlendi ve abdominal yolla mesh rektopeksi uygulandı. Mesh rektopeksi uygulanan 1 olguda (% 5.5) konstipasyonda kötüleşme gözlendi. 1 olguda (%5.5) medikal tedavi gerektiren konstipasyon gelişti. Tartışma ve Sonuç Total rektal prolapsusun tedavisinde çok fazla prosedür tanımlanmıştır. Kişisel serinin sonuçlarına göre; abdominal yaklaşımla posterior mesh rektopeksi yöntemi, komplikasyon ve rekürrens oranı az bir yöntemdir. Kronik kabızlık ve dolikolonu bulunan olgularda sigmoid rezeksiyon tercih edilebilir. Rektal mukozal prolapsuslu olgularda mukozal rektopeksi yeterli olabilir. 259 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P24 Akut Apandisitin Nadir Bir Komplikasyonu: Perinefritik Abse Gökhan Çipe1, Ethem Geçim2 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Giriş Akut apandisit günlük pratiğimizde sıkça karşılaştığımız ve tedavisi zamanında yapıldığında morbiditesi oldukça düşük olan ancak perforasyon ve abse ile komplike olduğunda tedavide güçlüklerle karşılaşılan bir hastalıktır. Burada apandisitin nadir bir komplikasyonu olan perinefritik abse ile tanısı konan perfore apandisit sunulmaktadır. Metod OLGU SUNUMU Bulgu Elli yaşında erkek hasta bir hafta önce başlayan ateş, istahsızlık ve bulantı şikayeti ile dahiliye polikliniğine başvurmuş. Hastanın 38 ºC ateşi olduğu görülmüş. Yapılan muayanesinde karında hassasiyet, defans ve rebound saptanmamış. Hastada hıçkırığın da ortaya çıkmasıyla çekilen acil kontrastlı abdominopelvik bilgisayarlı tomografide sağda perinefritik ve gerota fasyasının arkasında 6×5 cm. boyutlarında multiloküle abse ve bu abse odağı ile iştirakli yukarı doğru uzanan perfore apandisit (Şekil 1) saptanması üzerine hasta tarafımızca konsülte edildi ve bu bulgularla laparotomi planlandı. Hastanın yapılan laparotomisinde intraperitoneal patoloji saptanmadı. Periton açılarak çekum ve sağ kolon mobilize edilirken yaklaşık 100 cc pü drenajı oldu (Şekil 2). Apandiksin retroperitoneal olarak subhepatik bölgeye kadar uzandığı ve burada perfore olarak gerota fasyasının da arkasında bir abse odağı oluşturduğu gözlendi. Apandektomi ve abse drenajı yapıldı. Hasta postoperatif 8. gün sorunsuz bir şekilde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Retroperitoneal abseler genellikle hayatı tehdit edebilecek organ perforasyonları sonucu oluşur. Çok az klinik bulgu ile karşımıza çıktığı için genellikle geç tanı konur. Apendiksin retroperitoneal alana perforasyonu muhtemelen perinefritik abselerin en sık nedenlerinden biri olmasına rağmen, literatürde sadece birkaç olgu bildirimi mevcuttur. Absenin kaynağı ve yayılımı konusunda fikir edinebilmesi için abdominopelvik tomografi oldukça faydalıdır. Abse dranajı ile birlikte apandektomi uygun tedavi yöntemidir. Enfeksiyon kaynağı kontrol altına alınamazsa, süreç genel durumda ani kötüleşme ve ölümle sonuçlanabilir. Bu hastalarda uygun tedaviye rağmen, uzun hastanede yatış süresi ve yavaş 260 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya iyileşme kaçınılmazdır. Sonuç olarak; perfore apandisitler bazen hiçbir abdominal semptom olmadan, perinefritik abse şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu nedenle retroperitoneal enfeksiyon bulgusu olan hastalarda nedenin perfore apandisit olabileceği daima akılda bulundurulmalıdır. 261 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P25 Akut Appendisitli Hastada Appendiks Mukoseli Hakan Buluş, Ahmet Koyuncu, Alper Yavuz, Altan Aydın, Ali Coşkun Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Appendiks mukoseli nadir karşılaşılan bir durumdur. Genellikle asemptomatik seyreder ve radyolojik olarak genellikle batın sağ alt kadranda kistik kitle olarak izlenir. Biz 77 yaşında appendiks mukoseli saptanan bir olguyu sunduk. Batın sağ alt kadranında izlenen kistik kitlelerde appendiks mukoseli klinik ön tanılar arasında mutlaka yer almalıdır. Bulgu Karın sağ üst kadranda 6 aydır olan sağ üst kadran ağrısı nedeniyle hastanemize başvuran 77 yaşında bir bayan hastayı sunduk. Karın ağrısına ara sıra olan şişkinlik, bulantı, iştahsızlık gibi semptomlar da eşlik etmekteydi. Fizik muayenede sağ üst ve alt kadranda hassasiyet mevcuttu.Görüntüleme yöntemlerinden karın ultrasonografisinde karın sağ alt kadranda çekum komşuluğunda 5 cm çapında kistik kitle görünümü mevcuttu. Bunun üzerine hastaya bilgisayarlı tomografi (BT) planlandı. Bilgisayarlı tomografi incelemesinde pelvik bölgede geniş, tübüler, hipodens, kistik kitle izlendi. Hastaya bu bulgular ile laparotomi yapıldı ve eksplorasyonda apendiks vermiformis hafif inflame görünümdeydi. Apendiks komşuluğunda çevre dokuları destrukte eden 5 cm çapında 11 cm uzunluğunda içerisi mukoid vasıfta apendiks mukoseli olabileceğini düşündüğümüz kistik görünüm mevcuttu. Makroskopik görünüm her ne kadar maligniteyi düşündürmese de frozen section inceleme ile tanı doğrulandı. Postoperatif spesmenin Histo-patolojik değerlendirilmesinde kistadenom ile uyumlu olduğu rapor edildi. Hasta postoperatif 4. gün komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Appendiks mukoseli nadir görülen ve çoğu zaman tesadüfen rastlanan bir lezyondur. Appendiks mukoselinin tanısını koymada farklı görüntüleme yöntemleri kullanılmakla birlikte kesin tanı histopatolojik değerlendirme sonucunda ortaya çıkmaktadır. Apendiks mukoselinin optimal tedavi yöntemi appendektomi olmakla birlikte mukosel perforasyonu, pozitif cerrahi sınır, pozitif apendiküler lenf nodu veya pozitif sitoloji mevcutsa sağ hemikolektomi uygulanabilir. 262 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P26 Fitobezoarın Neden Olduğu İnce Barsak Obstrüksiyonu Hakan Buluş, Şevket Barış Morkavuk, Alper Yavuz, Altan Aydın, Cihan Fidan, Ali Coşkun Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bezoar insanlarda yeterli sindirilemeyen sebze, meyve veya sindirilemeyen saç gibi besin ve maddelerin gasrointestinal sistemde koleksiyonu sonucu oluşan lümen içi yabancı cisimlerdir. Bezoarlar oluşma mekanizmalarına göre sınıflandırılmaktadırlar. Saç, kıl ve tüy içerenler trikobezoar, sindirilemeyen bitkisel gıdalar sonucunda oluşanlar fitobezoar, süt ve süt ürünleri neticesinde oluşanlar laktobezoar ve bunların dışında olanlar diğerleri olmak üzere dört grupta sınıflandırılabilir. Biz bu olguda; Nadir bir ileus nedeni olan fitobezora bağlı opere edilen 56 yaşında bayan hastayı sunmayı amaçladık. Metod Elli altı yaşında bayan hasta beş gündür gaz gaita yapamama ve son bir gün içinde başlayan bulantı ve kusma şikayetleri ile acil servise başvurmuştur. Hastanın yapılan fizik muayenesinde karın distansyonu ve göbek üstü median insizyon skarı vardı. Hikayesinde hastanın on yıl önce akut kolesistit tanısı ile opere edidiği öğrenildi. Palpasyonda karında yaygın hassasiyet vardı alındı. Ayakta direkt batın grafisinde geniş tabanlı hava sıvı seviyesi içeren ince barsak ansları izlendi. Bunun üzerine çekilen tüm abdomen bilgisayarlı tomografide hava sıvı seviyeleri oluşturan dilate ince barsak ansları izlendi. Bulgu Hasta servisimize yatırıldı.Takibinde gaz gaita deşarjı izlenmeyen hastaya laparotomi planlandı. Yapılan eksplorasyonda kolesistektomi operasyonu yapıldığı bilinen hastada treitz ligamentinden 150 cm distalde ince barsak ansları arasında yanyan anastomoz izlendi. Treitz ligamentinın 200 cm distalinde lümeni tama yakın tıkayan, kompresyon ile parçalanan 3x5x4 cm boyutlarında bezoar ile uyumlu kitle izlendi. Ayrıca kitlenin proksimalindeki barsak anslarında dilatasyon izlendi. Kitle kompresyon ile parçalandı ve milking yapılarak ileoçekal valvden çekuma ilerletildi. Operasyon sonlandırıldı. Hastada operasyondan iki gün sonra spontan defekasyon izlendi. Tartışma ve Sonuç Fitobezoarlar distal gastrointestinal sistem mekanik ileusları arasında düşük bir paya sahip olmak ile birlikte bezoarlar arasında en çok görülen türüdür. Tedavide medikal yada cerrahi yöntemler uygulanmaktadır. Oluşum mekanizması arasında en çok geçirilmiş gastrointestinal sistem cerrahi operasyonları ve bol lifli gıda tüketimi sorumlu tutulmaktadır. Bundan dolayı hastalara taburculuk sonrası bezoar ve ileus oluşumunu azaltmak amacı ile bitkisel lifli gıdalardan fakir bir diyet programı önerilmektedir. 263 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P27 Akut Apandisiti Taklit Eden Çekal Divertikülit Hakan Buluş, Ahmet Koyuncu, Alper Yavuz, Altan Aydın, Ali Coşkun Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Çekal divertikül nadir görülen bir hastalıktır. Genellikle akut apandisit kliniği ile karışır. Divertikül, barsak duvarının tüm katlarını içerir. İleri yaş grubunda karın sağ alt kadranda bulunan kitle tümör ile karıştırılabilir. Metod 56 yaşında erkek hasta, 2 günlük karın ağrısı nedeniyle hastanemize başvurdu. Hastanın daha öncesinde herhangi bir hastalığı yoktu. fizik muayenede karın sağ alt kadranda hassasiyet ve rebaund mevcuttu. Hastanın yapılan tetkiklerinde beyaz küre ve akut faz reaktanları artmıştı. Bulgu Hastanın çekilen bilgisayarlı tomografide çekumda çevresi inflamasyonla çevrilmiş tümör görüldü. Hastaya ameliyat planlandı. Hastanın operasyon esnasında apendiks normaldi. Çekum medialinde soliter divertikül mevcuttu. Hastaya divertikülektomiye ek olarak apendektomi yapıldı. Hasta postoperatif 4. gün elektif kolonoskopi planlanarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Çekum divertikülü, karın sağ alt kadranda ağrı yapan çeşitli nedenler arasında çok nadir görülen bir nedendir. Ultrason ve bilgisayarlı tomografi ameliyattan önce doğru tanıyı koymada yardımcı olabilir. Çekum divertikülü cerrahi tedavisinde klinik senaryoya göre divertikülektomi, sınırlı ileoçekal rezeksiyon ve sağ hemikolektomi yapılabilir. 264 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P28 Abdominal Koza: Nadir Bir Ileus Nedeni Nuraydın Özlem, Elif Çolak, Metin Kement, Umut Yılmazyıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Giriş Abdominal Koza(AK) ilk defa 1978’de Foo ve ark.tarafından tanımlanıp isimlendirilen, ince barsakların tamamen ve ya parsiyel kapsülizasyonudur. O zamandan bu yana bildirilen vakalarda AK’ya retrograd menstruasyonun oluşturduğu düşük derece peritonitin neden olduğu savunuldu. Ancak daha sonraki litaretürlerde sadece genç bayanları değil yaşlı ve her iki cinsi içeren vakalar bildirildi. Metod Kliniğimizde ileus nedeniyle başvuran ve peroperatuar AK tanısı koyduğumuz 63 yaşındaki erkek hasta sunuyoruz. Bulgu Hastanın bize ilk başvuruşunda karın ağrısı ve kusma şikayetleri mevcuttu. Geçirilmiş batın cerrahisi öyküsü yoktu.Yapılan muayenesinde batın epigastriumun solunda yaklaşık 10 cmlik yumuşak mobil bir kitle palpe edildi. Ayakta direkt batın grafisinde ince barsaklara ait hava sıvı seviyesi mevcuttu.Yapılan kontrastlı batın CT’de epigastrik bölgede 5x8x10 cmlik yumak görünümlü dilate barsak segmentine ait görünüm mevcuttu.Bunun üzerine yapılan üst GİS endoskopisinde antrumda erezyone gastrit,bulbit,duodenit ve duodenuma dıştan bası tespit edildi. Hasta bu bulgularla operasyona alındı.Yapılan eksplorasyonda tüm ince barsakları içine alan fibröz beyaz kapsüler oluşum tespit edildi.Kapsül açılarak tüm ince barsak segmentleri arasındaki yapışıklıklar ayrıldı.Kapsül duvarından patoloji için örnek alındı. Patoloji raporu nonspesifik iltihabi hücre içeren fibroadipo doku olarak geldi. Tartışma ve Sonuç Tarafımızca yapılan medline taramasında AK şeklinde yayınlanan 47 vaka tanımlanmıştır. Bu vakalar ışığında AK idiopatik ve sekonder olarak sınıflandırılabilir. İdiopatik form primer olarak tropik bölgede yaşayan genç kadınları sekonder form da uzun süre peritoneal dializ, ventriküler şant, uzun dönem ß bloker kullanımı, tüberküloz,abdominal cerrahi, karaciğer transplantasyonu,sarkoidoz, SLE, GİS malignite,protein S defekti ile ilişkili olabilir. Bu durumlarda peritoneal irritasyon ve inflamasyon sonucunda fibrogenezisin uygun hale geldiğine inanılır. Bizim hastamızda suçlanan bu faktörlerden hiçbirisi yoktu. Bu hastalar sıklıkla akut ya da subakut ince barsak obstruksiyonu, kronik obstruksiyon ve/veya abdominal şişlik ile alakalı ağrı şikayetinde bulunurlar. Preoperatif tanı neredeyse hiç konulamaz.Ve non spesifik semptomlar nedeniyle tanı gecikmesine neden olabilir. Çoğu tanı obstruktif semptomlar sonucun laparotomi ile konulmuştur. Biz bu vaka ile adezyonun olağandışı nedeni olarak abdominal kozanın akılda tutulması gereken bir antite olduğu sonucuna vardık. 265 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P29 Apendiks Mukoseli; Olgu Sunumu Murat Akın1, Ramazan Kozan1, Deniz Yücel1, İlkin İsmayilov1, Nalan Akyürek2, Zafer Ferahköşe1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD Giriş Apendiks mukoseli nadir görülen, apendiks vermiformis lümeninin kistik dilatasyonu ile karakterize bir patolojidir. Obstrüktif nedenlere bağlı olarak lümen içinde anormal mukus birikimi sonucu kistik bir kitle halini alır . Bu hastalık sıklıkla asemptomatik olarak seyreder ve cerrahi sırasında rastlantısal olarak tanı alabilir. Cerrahi tedavi şekli mukoselin boyutu ve histolojik tipi ile ilişkilidir. Bu yazıda müsinöz kistadenoma bağlı bir apendiks mukoseli olgusu sunulmaktadır. Metod 71 yaşında, erkek hasta bilinen Viral Hepatit-B nedeni ile başka bir merkezde tetkik edilirken çekilen karın ultrasonografisinde sağ alt kadranda kistik kitle saptanması üzerine tarafımıza başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde ve öyküsünde herhangi bir özellik yoktu. Yapılan tam kan sayımı, biyokimyasal labaratuar tekikleri, CA 19-9 ve CEA serum değerlerinin normal aralıklar içinde olduğu saptandı. Bulgu Çekilen Abdominopelvik BT’de; çekum inferoposteriorundan kaynaklandığı düşünülen inferiora ve mediale doğru uzanan, yaklaşık 10 cm uzunluğunda ve çapı en geniş yerinde 4 cm olarak ölçülen, ince duvarlı tübüler karakterde, yoğun içerikli kistik dansite lezyonu görülmüş olup bu lokalizasyonda apendiksin izlenemediği görüldü. Kolonoskopi tetkikinde çekuma kadar ilerlendi ancak intarluminal patolojik görünüm saptanmadı. Ameliyat esnasında mukosel dikkatli bir şekilde apendiks radiksinin inferior seviyesinden lineer stapler ile kesilmek sureti ile rüptüre olanak vermeksizin eksize edildi. Apendektomi materyalinin histopatolojik incelemesi sonucunda 17x4x4 cm boyutlarında apendiks kökenli kistadenom olduğu tespit edildi. Hasta postoperatif 6. günde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Yapılan çalışmalar sonucunda apendiküler mukozada gelişen bazı neoplastik süreçlerin esas etken olduğu görülmüştür. Apendektomi serilerinde insidans oranı % 0.2-0.4 arasında değişmekle beraber hastalığın sıklıkla ileri yaşlarda ve bayanlarda görüldüğü ortaya konmuştur. Genellikle asemptomatik seyretmekle beraber hastalar sağ alt kadranda ağrı veya palpable kitle ile de başvurabilirler. Olgumuz asemptomatik seyreden ve radyolojik görüntüleme esnasında insidental 266 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya olarak tespit edilen grupta yer almaktadır. Tanısal yöntemler açısından değerlendirildiğinde Abdominal USG, BT, kolonoskopi ve baryumlu grafiler karşımıza çıkar. Tedavisi mutlak cerrahidir. Perforasyon sonucu oluşabilecek pseudomiksoma peritonei komplikasyonuna engel olmak için kist içeriğinin karın içine drene olmamasına ve perforasyona mutlak itina göstermek gereklidir. Bu nedenle operasyonun laparaskopik yapılmasına karşı çıkan çalışmalar oldukça fazladır. 267 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P30 Acil Karın Ameliyatlarında Optimal “End” Kolostomi Metodları Nuru Bayramov, Namiq Novruzov, Aynur Sefiyeva, Aygun Gedirova Cental Custom Hospital Genel Cerrahi Giriş Kolon kanserinin komplikasyonlarında və Kalın bağırsağın sol yarısında rast gələn acil cerrahi hastalıkların 8.8-63%-de emeliyyat “end” kolostomi ile sonlanır. Bu hastaların uzun süre takibinde 90% parakolostomi komplikasyonlari izlenir. Amac: Akut cerrahi durumlarda optimal “end” kolostomi metodunun seçilmesi Metod Çalışma 145 hasta üzerinde aparılmışdır. Hastalar kolostomi yapılmasının yöntemine göre iki qrupa bölünmüşdür. I qrup 72 hastada kalın bağırsaq rezeksiyasından sonra klassik yöntemde “end” kolostomi yapılmışdır (intraabdominal columnar kolostomi). Bu yöntemde pariyetal periton deriye dikilmekle yara kanalı peritonize edilmişdir. II qrupda 73 hastaya farklı metodlarla “end” kolostomi uygulanmışdır. 44 hastada prestomal bağırsaq seqmentini özel torbaya fiksə edərək karnın ön duvarına çıkarılıb, içten pariyetal peritona, tışdan deriye tek dikişlerle fikse edilmişdir. Bu hastaların 25-de kolostomi deri düzeyinde, 19da deriden fazla çıkartılarak(columnar) fikse edilmişdir. II qrup 18 hastada kolostomi deriden yukarı tartılarak yalnız etrafında çevresel “sponge” fikse edilir (Kanşin yöntemi). Bu metod yaygın peritoniti olan vakalarda uygulanmışdır. II qrup 11 hastada bağırsak segmenti petroperitoneal tunelden çıkartılarak deri düzeyinde fikse edilmişdir. Bulgu I qrupda (klassik yöntem) parakolostomi komplikasyonları 19 (26,4±5,2%) hastada izlenmişdir. II qrupda 3 (4,1±2,3%) hastada parakolostomi komplikasyonları izlenmişdir: retroperitoneal yöntemde yapılan kolostomiden sonra 1 hastada parsiyal bağırsak nekrozu, özel torbaya fiksə edilib karnın ön divarına çıkarılmakla yapılan kolostomidən sonra 1 vakada aponevroza kadar kolostomi parsial retraksiya etmiş , diger hastada ise yara enfeksiyonu izlenmişdir. Tartışma ve Sonuç Akut ileus ve peritonit fonunda farklı metodlarla yapılan “end” kolostomi sonuncları klassik yöntemde yapılan kolostomilerden daha başarlı olmuşdur. 268 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P31 Epiploik Apendagitis’in Klinik ve Radyolojik Tanısı Mustafa Hasbahçeci, Cengiz Erol, Mehmet Şeker Özel 29 Mayıs Hastanesi İstanbul Giriş Bu retrospektif çalışma Epiploik Appendagitis (EA) klinik ve radyolojik özelliklerinin, etkin bir tanı ve tedavi için tanımlanması amacı ile yapılmıştır. EA klinikte en sıklıkla akut apendisit ve akut divertikülit ile karışabilen, herhangi bir tedavi olmaksızın kendiliğinden geçebilen ve nadir görülen bir patolojik olaydır. EA’nın klinik bulgularının ve radyolojik görüntüleme özelliklerinin bilinmesi, doğru bir şekilde EA tanısının konulabilmesine ve bu şekilde gereksiz cerrahi işlemlerin ve hastane yatışlarının engellenmesine imkan sağlayacaktır. Metod Haziran 2006 ile Haziran 2010 tarihleri arasında EA tanısı alan hastalar, bu çalışmaya dahil edilmiştir. EA tanısı konulan hastaların klinik, laboratuar ve görüntüleme bulguları çalışılmış, özellikle EA’nın tipik radyolojik özelliklerine yoğunlaşılmıştır. Bulgu Çalışma grubunu EA tanısı olan 20 hasta (13 erkek ve 7 kadın, ortalama yaş 43.2 yıl, yaş aralığı 26-75 yıl) oluşturmakta idi. Bütün hastalarda bulantı, kusma ve ateş olmaksızın lokalize karın ağrısı en sık görülen majör başvuru şikayeti olarak tespit edildi. Bir hasta da lökositoz ve iki hastada CRP artışı dışında herhangi bir laboratuar patolojiye rastlanmadı. Ultrasonografi (US) yapılan 6 hastanın beşinde çevresinde hipoekoik bir sınırı olan, komprese edilemeyen hiperekoik ovoid bir kitle saptandı. Yapılan Doppler incelemede santral kan akımı tespit edilemedi. Tanının kesinleştirilmesi amacı ile bilgisayarlı tomografi (BT) yapılan 20 hastanın hepsinde, hiperattenue sınırı ve orantısız komşu yağ çizgilenmesi olan yağlı ovoid bir kitle saptandı. Santral nokta bulgusu, eşlik eden eski infarkt ve lobülasyon sırası ile hastaların %75, %20 ve %10’unda tespit edildi. EA tanısı konulan bütün hastalara konzervatif tedavi uygulandı. Takip süresinde (ortalama 24.8 ay, aralık 6-52 ay) ulaşılan 18 hastada (%90), herhangi bir rekürrens saptanmadı. Tartışma ve Sonuç Eşlik eden başka bulgular olmaksızın lokalize karın ağrısı ile başvuran hastalarda, EA mutlaka olası bir tanı olarak değerlendirilmelidir. EA için tipik US ve BT bulgularının bilinmesi, doğru bir tanının konmasına ve bu şekilde gereksiz cerrahi işlemlerden kaçınılabilmesine imkan tanıyacaktır. 269 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P32 Karın Ağrısının Nadir Bir Sebebi: Chiliaditi Sendromu Murat Akın, Seçil Soydan, Ramazan Kozan, Alp Yıldız, Tufan Arslanca Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Giriş Diyafragma altında gözlemlenen serbest hava, pnömopertoneum gibi ciddi bir rahatsızlığa işaret edebileceğinden acil cerrahi müdahale için bir endikasyon olabilmektedir. Ancak böyle bir bulgu her zaman bu tür acil tedbirleri gerektirmeye bilir.1910 yılında Demetrius Chiliaditi üç vakada böyle bir olguyu radyografiyle belirlemiş ve bu durum için anatomik, fizyolojik ve patolojik bir açıklama önermiştir.Bu duruma Chiliaditi İşareti adı verilmektedir ve klinik olarak semptomatik bir hastada radyografik bulgularla doğrulandığında Chiliaditi Sendromu olarak adlandırılmaktadır. Karın ağrısı nedeniyle tetkik edilen hastada tespit edilen Chiliaditi Sendromlu vaka sunulmaktadır. Metod Beş aydır sürmekte olan karın ağrısı şikayetiyle hastanemize başvuran 70 yaşındaki bayan hastanın ağrısı giderek artan şiddette olup özellikle sağ üst kadrana yayılmaktadır. Hastanın özgeçmişinde ilgili bir özellik yoktur. Sistem sorgusunda disfaji, hematokezya, kaşıntı, dışkılmada değişiklik, bulantı, ishal, kusma, kabızlık, polidipsi gibi şikayetlerin olmadığı görülmüştür. Fiziksel muayenesinde abdomen bağırsak seslerinin normal olduğu ve defans veya rebound olmadığı belirlenmiştir. Bulgu Hastanın akciğer radyografisinde sağ diyafragma altında hava görülmektedir. Üst abdomen tomografisinde karaciger normal boyut ve konfigürasyondadır. Karaciger anteriorunda hepatik fleksuraya ait kolon segmentleri izlenmiştir.Tümör markları da normaldi. Hasta cerrahi müdahaleyi gerektirecek bir durum gözlenmediğinden konservatif tedaviyle hastanın durumunun izlenmesine karar verilmiştir. Tartışma ve Sonuç Chiliaditi sendromu kolon ve daha az olarak da ince barsakların karaciğer ile sağ hemidiafragma arasında yer alması ile meydana gelen ve nadir görülen bir sendromdur.Bazı araştırmacılar Chiliaditi Sendromu’nun etyopatogenezinde Karaciğerin özellikle falciform bağındaki bir gelişme kusurunu sorumlu tutmaktadır. Diğer bazıları ise astenik bünyelilerde yaşlılığa bağlı olarak karaciğer pitozu nedeniyle transvers kolonun hepatik fleksurasının karaciğer ile diafragma arasına girmesinin bu sendroma yol açacağı fikrini desteklemektedir.Tanı genelde rutin 270 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya akciğer grafisi ve direkt batın grafisinde tesadüfen konur. Ayırt edici tanı için tomografi ve ultrasonografi de gereklidir. Ayırt edici tanıda subdiyafragmatik abse, karaciğerin posterior lezyonları ve retroperitoneal kitleler göz önüne alınmalıdır. Genellekile önerilen tedavi konservatif olup nazogastrik dekompresyon ve yatak istirahatinden oluşur. Cerrahi nadiren endikedir. 271 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P33 Akut Mekanik İntestinal Obstrüksiyon Nedeniyle Ostomi Açılan Olgularımızdaki Klinik Deneyimimiz Mehmet Karabulut, Mustafa Uygar Kalaycı, Selin Kapan, Mahmut Doğan, Nurettin Şahin, İlhan Gök, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut mekanik intestinal obstrüksiyonda (AMİO) acil ostomi açılan olgularımızdaki deneyimlerimiz ve sonuçları sunuldu. Metod Mayıs 2005- Ocak 2010 yılları arasında Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil cerrahi kliniğine akut mekanik intestinal obstruksiyon (AMİO) nedeniyle başvuran 889 olgudan çeşitli nedenlerle ostomi açılan 170 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. İncelemede olguların demografik bulguları, etyolojik faktörler, kapatılma süreçleri, komplikasyonlar, kriter olarak alındı. Bulgu Acil ostomi açılan 170 olgunun 127’si (%75) erkek, 43’ü (%25) kadındı. Ortalama yaş 59 (18-89) idi. En sık kolorektal problemler nedeniyle, 107 (%63) olguda ostomi açılırken, 63 (%37) olguda diğer nedenlerle (batın içi abse, travma vb.) ostomi açıldı. Bunlardan 60 olgu merkezimizde 20 olgu takipleri esnasında başka merkezlerde olmak üzere toplam 80 (%47) olgunun ostomisi kapatılabildi. Olguların 45’i (%26) eksitus oldu. Olgularımızdan 45’i (%26) ostomi ile yaşamaktadır. Ostomi kapatılması ve sonrasında 20 (%25) olguda komplikasyon gelişti. Bu olgularda en sık görülen komplikasyon yara yeri enfeksiyonuydu. Tartışma ve Sonuç AMİO nedeniyle ostomi açılması cerrahi tedavide sık kullanılan bir seçenektir. Bu olgularda mevcut klinik tablo ve komplikasyonlar nedeniyle ostomisi kalıcı hale gelebilir. 272 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P34 Over Tümörünü Taklit Eden Sol Pelvik Aktinomikoz Mehmet İlhan, Cemal Deniztaş, Kaplan Baha Temizgönül, Ahmet Nuray Turhan, Mehtap Ece Dilege, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Arş. Hastnesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Pelvik kitle oluşturarak klinik ve radyolojik bulguları ile maligniteyi düşündüren aktinomikozlu bir olgu literatür eşliğinde sunuldu. Metod OLGU: Meme tümörü tanısıyla 9 ay önce opere edilen 51 yaşında kadın olgu karın ağrısı şikayetiyle başvurdu. Fizik muayenede sol alt kadranda hassasiyet mevcuttu. Ultrasonografide sol adneksiyel kitle saptandı. BT incelemesinde; sol pelvik bölgede 9x10 cm kitlesel lezyon, sol üreterde dilatasyon ve sigmoid kolonda duvar kalınlaşması, uterus, sigmoid kolon ve sol adneks arasındaki yağlı planlar silinmiş olarak izlendi. Kitlenin sigmoid kolon ya da sol over orjini net olarak saptanamadı. Kolonoskopide dış bası nedeniyle 40 cm den proksimale geçilemedi. Bulgu Hasta ekspolre edildi.Eksplorasyonda sol pelvisi dolduran, sigmoid kolonu tutan ve çevre dokularını infiltre eden tümoral kitle saptandı. Hastaya sol ooferektomi, Hartmann prosedürü uygulandı, batın içi sıvı örneklemesi yapıldı. Histopatolojik incelemede sülfür granülleri görülerek aktinomikoz tanısı kondu. Hastaya intravenöz penisilin-G, sonrasında oral ampisilin tedavisi uygulandı. Hasta postop 5. gününde sorunsuz taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç İntrauterin kontraseptif araçların yaygın kullanımı ile pelvik aktinomikozlu olguların sayısı artmıştır. Klinik, radyolojik bulgular ve hatta laparotomide oluşturduğu kitlesel lezyon ve yoğun fibröz dokunun varlığı maligniteyi taklit edebilir. 273 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P35 Perianal Kaynaklı Nekrotizan Fasiit Tedavi Yaklaşımları 5 Yıllık Tek Merkez Deneyimi Mehmet İlhan, Ali Kocataş, Hakan Yırgın, Süleyman Büyükaşık, Kaplan Baha Temizgönül, Deniz Güzey, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Perianal bölgeden başlayan nekrotizan fasiit (NF), nadir görülen, ilerleyici ve ölümcül seyredebilen bakteriyel bir infeksiyondur. Kliniğimizde NF tanısıyla tedavi edilen loop kolostomi, Topikal negatif basınç (TNB) uygulanan ve diğer vakalar retrospektif olarak değerlendirildi. Metod Ocak 2005-Kasım 2010 tarihleri arasında kliniğimizde perianal bölgede başlayan NF tanısı ile tedavi edilen 39 hasta retrospektif olarak değerlendirildi .İncelemede yaş, cinsiyet, etyoloji, predispozan faktörler, kültür sonuçları, TNB uygulanan hastalar, loop kolostomi açılan, tedavi yöntemleri ve sonuçlar kriter olarak alındı. Bulgu Hastaların 20’si kadın, 19’u erkek, yaş ortalaması 55.7 idi. En sık karşılaşılan etyolojik faktör perianal apse (%25.6); en sık görülen risk faktörü ise diyabet (%43.5) idi Tüm hastalara geniş cerrahi debridman ve antibiyoterapi uygulandı. Kültürde en sık pseudomonas aeruginosa izole edildi. Olguların 21’inde (% 53.8) birden fazla debridmana gerek duyuldu. 6 hastaya (% 15.3) infeksiyon kaynağını kontrol etmek için loop kolostomi açıldı. 12 hastaya (% 30.7) cerrahi debritman sonrası topikal negatif basınç(TNB) uygulandı. Ortalama hastanede kalış süresi 29 gün; dağılım (2-185 gün). Mortalite % 17.9 olarak saptandı. Tartışma ve Sonuç Perianal NF de erken tanı ve tedavi yaşam kurtarıcıdır. Perianal sepsis kontrolü için loop kolostomi açılabilir. TNB uygulaması yara iyileşmesini hızlandırabilir. Geniş cerrahi debritman ve uygun antibiyotik tedavisi yaşam kurtarıcıdır. 274 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P36 Kolon Tümörlerinde Stentlerin Yeri Fazilet Erözgen1, Murat Akaydın2, Muzaffer Akıncı1, Mehmet Gülen1, Adnan Hut1, Adem Duru1, Adil Koyuncu1, Ahmet Kocakuşak1, Suat Benek1, Rafet Kaplan1 1 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği 2 Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi Giriş Mekanik intestinal obstrüksiyon nedeni olan kolon tümörü hastalarını acil stomadan korumak ,inoperable hastalarda palyasyonu sağlamak için kolonik stentler kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı obstrüktif kolon tümörlerindeki klinik deneyimimizi paylaşmaktır. Metod 2010 Ocak -2010 Aralık ayları arasında 4ü ‘elektif 3’ü acil toplam 7 vakaya obstrüktif kolon-rektum tümörü tanısıyla kolon stenti yerleştirildi.Stentler kolonoskopik direkt görüş ve floroskopik kontol altında yapıldı.Bir hasta işlem esnasında perfore oldu ve acil operasyona alındı.Bir hastanın stenti kaydığından stent içinden yeni bir stent yerleştirildi.Kullanılan tüm stentler TTS idi. Bulgu Yaş Cinsiyet Tümörün yeri(anüsten cm) Patoloji Tutulan segment(cm) Stente cevap süresi(saat) 93 E 15 İyi dif adeno 6 24 65 E 30 İyi dif adeno 5 36 58 K 35 Orta dif adeno 7 38 52 K 40 Orta dif adeno 8 28 49 E 25 İyi dif adeno 5 perfore 43 E 30 İyi dif adeno 6 30 43 E 10 Yi dif adeno 6 32 Perfore alan vakaya tümör rezeksiyonu ile hartman prosedurü uygulandı.ADBG ilk kez işlemden 24 saat sonra çekildi.Tek vaka hariç 24 saatte seviyelerin tamamen kaybolmadığı gözlendi.CEA =>1000 olan iki vaka onkolojiye sevk edildi.Kalan 4 vaka elektif şartlarda ve en geç 1 ay içinde radikal ameliyata alındı. ½½¾¾ Tartışma ve Sonuç Obstrüksiyon bulguları tespit edilen kolon tümörlü vakalarda stent yerleştirme işlemi kolay ve acil operasyona alternatif bir yöntemdir. Deneyim arttıkça oluşabilecek komplikasyonlarda azalmaktadır. 275 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P37 Ender Rastlanan Bir Akut Batın Vakası: İnflamatuar Miyofibroblastik Tümör Ömer Gündoğan1, H. Berna Tırpancı1, Ahu Senem Demiröz2 1 Viranşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği 2 Şanlı Urfa Devlet Hastanesi, Patoloji Kliniği Giriş İnflamatuar miyofibroblastik tümor (IMT) etyolojisi tam bilinmeyen ve nadir görülen bir tümördür. Bening karakterde olmasına rağmen, nadiren klinik olarak agresif davranış gösterir. Genellikle akciğerde ve intraabdominal olarak yerleşim gösterirken retroperitoneal bölgede sadece birkaç vaka bildirilmiştir . Akut batın tablosu ile gelen ve retroperitoneal bölgede IMT saptanan olgumuzu nadir görülmesi sebebiyle değerlendirdik. Metod Olgu sunumu. Bulgu Olgu: Beş yaşında kız hasta 2 gündür süren karın ağrısı, yüksek ateş ve iştahsızlık yakınmalarıyla acil servise başvurdu. Anamnezinden 2 yıldır aralıklı olarak karın ağrısı ve iştahsızlığının olduğu, büyüme geriliği nedeniyle sağlık kurumlarına başvurduğu ve semptomatik tedaviler aldığı öğrenildi. Fizik muayenede barsak sesleri normo-hipoaktif, sağ alt kadranda defans ve rebound mevcuttu. Defans nedeniyle karında herhangi bir kitle palpe edilemedi. Rektal muayene yapılamadı. Aksiller ateş 38 decere idi. Laboratuar testlerinde beyaz küre:11200, hemoblobin:9.24, platelet:725000 idi. Ultrasonografi akut apandisitle uyumluydu. Operasyonda çıkan kolonun arkasında, hepatik fleksura komşuluğunda 7x7 cm boyutunda, mobil, düzgün kenarlı, hiperemik, olasılıkla kolon serozasından köken alan, kolon dışına protrüze olmuş mobil kitle ve çıkan kolonun mezenterinde multipl lenfadenopatiler saptandı. Uzak organ metastazı yada senkron kitle yoktu. Hastaya sağ hemikolektomi ve uç-uca anastomoz uygulandı. Postoperatif komplikasyon olmayan hastanın 15.gün kontrolünde muayenesi normaldi. Kitlenin patolojik incelemesi IMT, appendikste lenfoid hiperplazi, mezenterik lenf nodlarında reaktif hiperplazi ve sinüs histiositozu ile uyumluydu. Tartışma ve Sonuç Değişik isimlerle de adlandırılan IMT psödo-sarkomatöz ve enflamatuar nitelikte bir durumdur. Yerleşim yeri genellikle akciğerler, orbita, intraabdominal bölgede mezenter ve omentumda, gastrointestinal ve genitoüriner trakt iken nadiren karaciğer, dalak, baş ve boyun, merkezi sinir sistemi, kalp, appendiks ve yüzeyel yumuşak dokulardır. Üriner trakt lezyonları hariç retroperitoneal yerleşimli IMT ise sadece 10 276 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya vakada bildirilmiştir. Yerleşim bölgesine göre klinik bulgu veren IMF’da tanı histopatolojik incelemeyle konur. Tedavi için lezyon bütünüyle çıkarılmalı, ancak spontan gerileyen ve inkomplet rezeksiyon sonrası steroid uygulanan vakalarda bildirilmiştir. Akut batın bulguları olan IMT’li bir kız çocuğu, nadir yerleşim yeri olarak retroperitoneal bölgeden köken alması bakımından sunulmuştur. 277 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P38 Obturator Herni Nedeniyle Opere Edilen Olgularımızın Değerlendirilmesi Ali Kocataş, Murat Gönenç, Mehtap Dinç, Osman Köneş, Eyüp Gemici, Halil Alış Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Obturator herni akut mekanik intestinal obstruksiyonun nadir rastlanan bir nedenidir Müphem şikâyetlerle tekrarlayan inkarserasyon ve strangule ince barsak obstrüksiyonlarına neden olabilir. Kliniğimizde opere edilen dört olgu literatür eşliğinde sunuldu. Metod Eylül 2005 ve Eylül 2010 tarihleri arasında obturator herni tanısıyla opere edilen dört olgu şikâyetlerin başlaması ile hastaneye başvuru arasında geçen süre, tanı yöntemleri, hastaneye başvuru ile ameliyata alınma arasında geçen süre, operasyon tekniği, hastanede kalış süresi ve ameliyat sonrası dönemde gelişen komplikasyonlar yönünden incelendi. Bulgu 1.olgu: 77 yaşında kadın, karın ağrısı, gaz-gaita çıkaramama şikâyetiyle başvurdu. Obturator herni tanısı ADBG’ de hava sıvı seviyeleri, BT de obturator foramende ince barsak herniasyonu saptanması ile konuldu. İnkarsere sol obturator herni saptanarak seğmenter ince barsak rezeksiyonu ve uç uca anastamoz uygulandı. Postoperatif 4. gün şifa ile taburcu edildi. 2.olgu: 91 yaşında kadın, karın ağrısı ve gaz-gaita çıkaramama şikâyetiyle başvurdu. ADBG de hava sıvı seviyeleri saptanan ve akut batın tanısıyla ameliyata alınan olguda obturator herni tanısı peroperatif konuldu. Seğmenter ince barsak rezeksiyonu, uç uca anastamoz ve primer tamir uygulandı.Postoperatif 5. Gün şifa ile taburcu edildi. 3.olgu: 75 yaşında kadın, karın ağrısı, gaz-gaita çıkaramama şikâyetiyle başvuran olgunun ADBG sinde serbest hava saptanması ve BT incelemede serbest hava ve obturator foramende inkarsere sağ obturator herni saptanması üzerine acil olarak operasyona alındı. İnce barsak ansının sağ obturator foramene herniye olduğu ve treitzden itibaren 150 ve 180.cm de perforasyonlar olduğu gözlendi. Seğmenter ince barsak rezeksiyonu uygulanarak çifte namlusu ileostomi ve plak mesh uygulandı. Postoperatif 9.gün şifa ile taburcu edildi. 4.olgu: 46 yaşında kadın, sağ kasıkta ağrısı nedeniyle polikliniğe başvuran olgu bu şikâyetle daha önce acil polikliniğe başvurmamış. Erken dönemde elektif operasyon planlandı. Yapılan eksplorasyonda obturator kanaldan herniye olan ve adduktor adale üzerine doğru uzanan fıtık kesesi açıldığında içinde omentum izlendi ve 2 cm olan defekte prolen plug mesh takviye uygulandı. Postoperatif 1 278 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya gün şifa ile taburcu edildi Tartışma ve Sonuç Obturator herniye tüm fıtıklar arasında %0.05-0.07 oranında rastlanır. Teşhisinde fizik muayene diğer herni tiplerine göre daha az yardımcı olurken gecikmiş olgularda ağır komplikasyonlar gözlenebilir. BT bulguları teşhiste yol göstericidir. Cerrahi tedavide plug mesh ve yama kullanılabilir. 279 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P39 Laparoskopik Apendektomi Komplikasyonları: Geriye Dönük Analiz Murat Gönenç, Selin Kapan, Mehtap Dinç, Mahmut Doğan, İlhan Gök, İrfan Başoğlu, Süleyman Büyükaşık, Halil Alış Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisit hastalığının cerrahi tedavisinde laparoskopi, tüm dünyada, giderek artan oranlarda uygulanmaya başlanmıştır. Bu nedenle, laparoskopik apendektominin komplikasyonları ile daha sık karşılaşılmaktadır. Metod Ocak 2007 ve Ocak 2011 tarihleri arasında akut apandisit tanısı laparoskopik apendektomi uygulanan hastaların tıbbi verileri gözden geçirildi. Demografik bilgiler, toplam yatış süreleri, ameliyat teknikleri, komplikasyonlar ve oranları, ölüm oranları kaydedildi. Bulgu Toplam 421 hastanın kayıtları incelendi. Yaş ortalaması 23.4 (16-82) iken, erkek/kadın oranı 1.8 (268/153) idi. Ortalama yatış süresi 14 saat (7-264) idi. Toplam 409 (%97) hastaya 3 trokarlı geleneksel laparoskopik apendektomi uygulanırken, 12 (%3) hastaya tek trokar tekniği ile laparoskopik apendektomi uygulanmıştı. Apendiks güdüğü olguların 247’sinde (%59) metal klipler ile, 153’ünde (%36) intrakorporeal düğüm ile ve 21’inde (%5) Endoloop ile kapatılmıştı. Toplam 48 (%11) hastada komplikasyon meydana gelmişti. Bu komplikasyonlar sıklık sırasına göre cerrahi alan enfeksiyonu (yüzeyel, derin ve organ/ boşluk tiplerinin tümü) (%68), ameliyat sonrası paralitik ileus (%46), kanama (<%1), karın içi organ yaralanması (<%1) idi. Ölüm oranı %1.5 (7 hasta) olarak saptandı. Tartışma ve Sonuç Akut apandisit hastalığının cerrahi tedavisinde laparoskopinin oldukça güvenli bir yöntem olduğunu düşünüyoruz. 280 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P40 Akut Apandisitin Cerrahi Tedavisinde Zamanlamanın Komplikasyonlarla İlişkisi İsmail Ethem Akgün, Gürkan Yetkin, Bülent Çitgez, Esin Gürbulak, Mehmet Velidedeoğlu, Atilla Karakelleoğlu, Adem Akçakaya Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisit genel cerrahi acillerinde en sık karşılaşılan acil cerrahi patolojilerdendir. Zamanında yapılan cerrahi tedavi ile düşük komplikasyon, mortalite ve morbidite oranları ile seyreden akut apandisit, geciken tedavi nedeni ile ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Çalışmamızda akut apandisitli hastalarda cerrahi tedavi ile semptomların başlangıcı arasında geçen sürenin, komplikasyonlar ve hastanede kalış süresine etkisini araştırmayı planladık. Metod Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2008-Ocak 2011 tarihleri arasında akut apandisit tanısı ile açık cerrahi yöntemle apendektomi uygulanan 420 hasta çalışmaya alınarak retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar, karın ağrısı, bulantı, kusma gibi semptomların başlangıcı ile cerrahi tedavi arasında geçen zamana göre gruplara ayrıldı. İlk 24 saat içinde hastaneye başvuranlar ( Grup I n=194), 2448 saat arasında hastaneye başvuranlar (Grup II n=170) ve 48 saat geçtikten sonra hastaneye başvuranlar (Grup III n=56) olarak 3 gruba ayrıldı.Gruplar arasındaki yara yeri infeksiyonu, perforasyon, batın içi apse gelişimi ve hastanede kalış süreleri karşılaştırıldı. Bulgu Olguların 138’i kadın, 282’si erkek iken yaş ortalaması 26,2 (14 – 82) idi. Grup I’deki(n=194) perforasyon oranı %1,54 olarak gözlenirken, Grup II’de (n=170) bu oran %3,52, Grup II’de ise %8,92 olarak bulundu (p<0,001). Yara yeri infeksiyon oranı Grup I’de %5,67, Grup II’de %7,05, Grup III’de %12,5 idi (p<0,002). Batın içi apse gelişimi Grup I’de gözlenmez iken, Grup II’de %1,17, Grup III’de %5,3 oranında tespit edildi (p<0,001). Hastanede kalış süresi Grup I’de belirgin olarak daha kısa idi. (Grup I: 1,86 gün, Grup II: 3,6 gün, Grup III:5,6 p<0,02). Tartışma ve Sonuç Akut apandisitli olgulardan, semptomların başlangıcından itibaren geçen ilk 24 saat içerisinde hastaneye başvuran ve tanı konarak cerrahi tedavi yapılanlarda komplikasyon gelişme oranı ve hastane de kalış süresi belirgin olarak azalmaktadır. 281 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P41 Mekanik İnce Bağırsak Tıkanıklığı Olan Hastalarda İnce Bağırsak Sağılmasının (Milking) Klinik Sonuçları: Prospektif Randomize Çalışma Ali Ezer1, Nurkan Törer1, Tamer Çolakoğlu1, Şule Çolakoğlu2, Alper Parlakgümüş1, Sedat Yıldırım1, Gökhan Moray1 2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkent Üniv. Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD Giriş Genişlemiş ince bağırsakları mideye doğru sıvazlayıp içeriği aspire etmek, mekanik bağırsak tıkanıklığın cerrahi tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Çalışmamızda bağırsak sağılmasının klinik etkileri araştırılmıştır. Metod Güç analizinde her grup için 20 hasta gerektiği hesaplandı. Mekanik bağırsak tıkanıklığı tanısıyla ameliyat edilen 40 hasta çalışmaya alındı ve iki gruba ayrıldı. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası batın içi basınçları ölçüldü. Her iki grupta batına girildiğinde ve batın kapatılmadan önce mezenterik lenf nodundan doku kültürü ekildi. Çalışma grubunda tıkanıklık ortadan kaldırıldıktan sonra ince bağırsak içeriği mideye sıvazlanarak aspire edildi. Kontrol grubunda ise sağılma yapılmadı. Tüm hastalarda nazogastrik sondayla duodenuma 6 adet radyoopak kapsül yerleştirildi ve günlük ayakta batın grafileriyle çekuma geçiş süreleri izlendi. Ayrıca hastaların 48. saatte solunum işlev testleri, gaz çıkarma, ağızdan gıda alabilme, ameliyat sonrası hastanede yatış süreleri, pulmoner komplikasyonlar ve cerrahi alan enfeksiyonu (CAE) gelişmesi kaydedildi. Bulgu Hastaların yaş ortancası 57 (32 – 87), kadın/erkek oranı 1/1 idi. Onaltı hastada (% 40) komplikasyon gelişirken mortalite % 0 idi. Yedi hastada CAE, 5 hastada pulmoner komplikasyon gelişmişti. Ameliyat öncesi translokasyonu olmayıp, sonrasında aerob kültürlerde translokasyon saptanan hastalar her grupta birer taneydi. Yeni gelişen ananerop translokasyon ise sıvazlama yapılan 2, yapılmayan 1 hastada gözlendi. Sıvazlama yapılanlar ile yapılmayanlar arasında gelişen toplam komplikasyon, pulmoner komplikasyonlar ve CAE açısından anlamlı fark saptanmadı. Sıvazlama yapılan hastaların karın içi basınçlarının belirgin olarak azaldığı gözlendi (p=0,014). Duodenuma yerleştirilen opak kapsüllerin çekuma geçiş süresi sıvazlama yapılanlarda belirgin olarak daha kısa idi (p=0,034). Ancak solunum fonksiyon testleri, ilk gaz çıkarma, ağızdan gıda alabilme, ameliyat sonrası hastanede yatış süresi açısından gruplar arasında fark saptanmadı. 282 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç İnce bağırsak tıkanıklıklarında sıvazlama işleminin bağırsak pasajını hızlandırdığı, karın içi basıncını azalttığı ancak bakteriyel translokasyon, solunum fonksiyonları, hastanede yatış süresi, komplikasyon oranları gibi kliniğe yansıyan bir etkisinin olmadığı görülmüştür. 283 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P42 Mesanede Yabancı Cisim Yıldıray Kuruçay1, Halil Dinçer1, Ahmet Şanlı2 1 Karaman Devlet Hastanesi Genel Cerrahi 2 Karaman Devlet Hastanesi Üroloji Giriş Pediatrik grupta sık gözlenen erişkinde de özellikle zihinsel özürlü, psikolojik rahatsızlıklarda gözlenen yabancı cisim yutma vakaları; cismin özelliklerine bağlı olarak nadiren cerrahi gerektirir, genelde hiçbir müdahelede bulunmadan medikal tedavi ve takiple rectal yolla atıldığı gözlenmektedir. Acil servise bu şikayetlerle başvuran, anemnez ve radyolojik bulguların, klinik bulgularla uyum sağlamayan ilginç vakayı tartışmak istedik. Metod Hasta 2 gün önce yanlışlıkla kalem yuttuğunu belirtiyor. Bilinen ek hastalığı yok. Bulgu ilk muayenesinde akut batın bulguları yok. Biyokimya ve hemogram değerleri normal. ADBG:Normal.Yabancı cisim görüntüsü veren radyoopak imaj yoktur. Abdominal USG: Pelvik bölgede mesaneyle süperpoze yaklaşık 10 cm uzunluğunda lineer hiperekoik lezyon vardır.Lokalizasyonu net anlaşılamamaktadır. CT önerilir. Abdominal CT: Alt kadranda orta hatta muhtemelen ilio-çekal-valva komşu seviyede ileal segment içeresinde lokalize lineer konfigürasyonlu yabancı cisime ait olması muhtemel yoğun hipo ve hafif izodens odaklar barındıran imaj mevcuttur. Mesane normal Tartışma ve Sonuç Hasta hospitalize edildi, takipte 2.günde ateş yükselmesi bulantı göbek altında hassasiyet,defans rebaund vb.akut batın bulguları gelişti.İntestinal perforasyon? peritonit öntanısıyla laparatomi yapıldı, laparatomide pelvik peritonit tablosu mevcuttu. Douglasta yaklaşık 150 cc seropürülan mayi vardı. İntestinal yapılarda yabancı cisim saptanmadı. operasyon sırasında rektal tuşe yapıldı yabancı cisim yoktu, vajinal tuşe yapılamadı. Uterus içinde yabancı cisim palpe edilemedi, mesane çevresi ödemli, frajildi, palpasyonda yabancı cisim hissedilemedi, intraoperatif üroloji konsültasyonu istendi, sistoskopi önerildi ve yapıldı. Sistoskopide mesane içinde, 10 cm uzunluğunda ucunda kapağı olan kalem benzeri yabancı cismin mesane sağ üst kadranda, ektra peritoneal alana yaklaşık 3-4 cm penetre olduğu gözlendi ve sistoskopik olarak çıkarıldı. Bu tür vakalarda hasta anemnezinin önemi, radyolojik tetkiklerin ve klinik bulguların da önüne geçebilmektedir.Bu vakada başlangıçtan itibaren böyle bir yabacı cismin yutulması zorluğu düşünülerek ısrarla başka neden sorgulandı. Hasta ve aile anamnezi değiştirmedi. Ayrıca 284 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya PACS sistemininde(internet aracılığıyle hastayı hiç görmeden), klinisyenle radyoloğun vakayı tartışamaması ve uzaktan radyolojik değerlendirmenin olumsuzlukları hizmet satınalmada oluşan olumsuzlukların ve sistemin (hastayı görmeme, az kesit,çok hasta bakılması v.b. nedenlerle ) tartışılması gerektiği kanısındayız. 285 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P43 Tekrarlayan Subileus ve Karın Ağrısının Nadir Bir Nedeni: Lipomun İnverte Ettiği Meckel Divertikülü Orhan Veli Özkan1, Akın Aydoğan1, İbrahim Yetim1, Ramazan Davran2, Güvenç Diner1, İlhan Paltacı1, Yılmaz Yiğit1 1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Radyoloji AD Giriş Meckel divertikülü incebarsağın en sık görülen doğumsal anomalisidir. Otopsi çalışmalarıda insidansı %1-2 olarak bildirilmektedir. Meckel divertiküllerinin büyük çoğunluğu semptomsuz olarak laparatomi veya laparoskopi esnasında tesadüfen saptanabileceği gibi gangrene Meckel divertikülü, barsak obstrüksiyonu, masif gastrointestinal kanama, divertikül perforasyonu, kısmi ince barsak obstruksiyonu, ince barsak ve Meckel divertikülü nekrozu gibi yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir. Lipom gastrointestinal sistemin yaygın görülmeyen, submukozal veya subserozal yerleşimli iyi huylu tümörlerindendir. Özellikle ince barsak lipomu çok nadir görülür. Çoğunlukla asemptomatik olmasına rağmen karın ağrısı, gastrointestinal kanama, ileus, subileus veya invaginasyona neden olabilir. Çoğunlukla insidental olarak ameliyat esnasında tanı konur. Bu çalışmada tekrarlayan subileus ve karın ağrısına neden olan ve bilgisayarlı tomografi ile ameliyat öncesi tanı konulan lipomun inverte ettiği meckel divertikülü olgusu sunulmuştur. Metod Hastamız 54 yaşında bayan ve yaklaşık olarak bir yıldır zaman zaman meydana gelen bulantı, kusma ve karın ağrısı şikayetleri oluyor. Özgeçmişinde geçirilmiş batın ameliyatı ve yandaş hastalığı yoktu. Bulgu Fizik muayenede, batın serbest, rebound yok, defans yok, epigastrik bölgede derin palpasyonda minimal hassasiyet mevcut ve barsak sesleri normoaktif. Tüm batın tomografisinde jejunal ansların olduğu bölgeye uyan lokalizasyonda 32mm çapında lümeni daraltan invertasyona neden olan lipom saptandı. Hastanın şikayetlerinin buna bağlı olacağı düşünülerek elektif ameliyat planlandı. Ameliyatta yaklaşık 7cm göbek üstü orta hat insizyonu ile batına girildi. İleoçekal valvden yaklaşık 170cm uzakta 4cm çapında subseroz lipom ve bunun lümene inverte ettiği Meckel divertilülü saptandı. Lipom eksize edildikten sonra divertikülektomi yapıldı ve jejunum lümeni çift kat 286 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya kapatıldı. Ameliyat sonrası dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta dördüncü gün taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Daha önce ameliyat geçirmemiş, atipik karın ağrısı ve subileus bulguları olan erişkin hastalarda lipomun neden olduğu Meckel divertikülüne bağlı komplikasyon olabileceği düşünülmeli ve ameliyat öncesi tanıda bilgisayarlı tomografinin faydalı olabileceği hatırda tutulmalıdır. 287 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P44 1,5 Yıllık Appendisit Olgularımızın Radyolojik Görüntüleme İle Birlikte Değerlendirilmesi Murat Gürbüz1, Ali Görkem Yıldırım2, Kaan Esen3, Ramazan Sarıbay2 2 1 Silifke Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi 3 Adana Numune Hastanesi Radyoloji Giriş Akut appendisit cerrahi kliniklerinde acil cerrahide en sık karşılaşılan hastalıktır. Dolayısıyla morbidite ve mortalitenin de başta gelen nedenlerindendir. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinden Ultrasonografi (USG) Gson yıllarda Akut Appendisit tanısında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmamızda Ultrasonografinin Akut Appendisit tanısındaki yerini ve önemini ortaya koymayı amaçladık. Metod Kliniğimizde 2009 Ocak-2010 Haziran tarihleri arasında Akut Appendisit ön tanısıyla ameliyat edilmiş toplam 349 olgunun yaş ortalaması 32 (7-66) idi. Çalışma süresi iki bölüme ayrılmıştır. Sürenin ilk yarısında Radyoloji Uzmanı olmadığı halde, ikinci yarısında vardı. Bu nedenle 137 (%39) hastaya USG yapılamamış, 212 (%61) hastaya ise yapılmıştır. Bulgu Çalışmamızda hastalar yaş, cinsiyet gibi gruplara ayrılmamıştır. USG yapılamayan gruptaki 137 hastadan 112’sinde (%81,75) ameliyatta Akut Appendisit saptanmış, 21 (%15,3) hastada diğer akut karın nedenleri ile karşılaşılmıştır. 4 (%2.29)hastada ise Mezenter Lenfadenit saptanmıştır. USG yapılan grupta ise sırasıyla %92,2, %5, %2,8 bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç Bulunan sonuçlarda USG lehine sayısal üstünlük bulunmakla birlikte Ki-Kare testi uygulandığında istatistiksel anlamlılık bulunmamıştır. Ancak vaka sayısı arttığında USG lehinde anlamlılık bulunabileceğini düşünmekteyiz. 288 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P45 Kolon Karsinomlu Bir Olguda Ventriküloperitoneal Şant Tıkanıklığına Bağlı Olarak Gelişen Abdominal Serebrospinal Psödokisti Fatih Altıntoprak1, Enis Dikicier2, Güner Çakmak2, Taner Kıvılcım2, Gökhan Akbulut1, Osman Nuri Dilek1 2 1 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Giriş Kolon karsinomu tanısı ile ameliyat edilen ventriküloperitoneal şantlı bir olguda karşılaştığımız nadir komplikasyonları ve bu komplikasyonlara yaklaşımımızı sunmayı amaçladık. Bulgu 68 yaşında kadın olgu karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleri ile başvurdu. Hikayesinde 10 sene önce intraserebral yer kaplayıcı lezyon nedeni nedeni ile gelişen kafa içi basınç artışı sendromu tanısı ile ventriküloperitoneal şant uygulanması anamnezi mevcuttu. Yapılan tetkiklerinde transvers kolon karsinomu saptanan olguya transvers kolektomi ameliyatı yapıldı. Ameliyat sonrası dönemi sorunsuz seyreden olgu 8. gün taburcu edildi. Ameliyattan 44 gün sonra karın ağrısı şikayeti ile takrar başvuran olgunun abdominal bilgisayarlı tomografi incelemesinde karaciğer üzerinde, içinde ventrilüloperitoneal şantın ucunun sonlandığı görülen, düzgün sınırlı, 13x15 cm boyutlarında kistik kitle saptandı (Resim 1). Abdominal serebrospinal psödokist tanısı ile ameliyat kararı verilen olgunun batın eksplorasyonunda; karın içinde yoğun yapışıklık olduğu ve karaciğer üzerinde içinde BOS olan kistik kitle olduğu saptandı. Kist duvarı parsiyel eksize edildi ve içeriği boşaltıldı (Resim 2). Karın içinde yoğun yapışıklıklar olduğu için şantın ucu sağ intraplevral alana yerleştirildi. Ameliyat sonrası takiplerinde ilk 3 gün solunum sıkıntısı olan ve akciğer grafisinde sıvı toplanmasına ait bulguları olan (Resim 3) olgunun 3. günden sonra klinik bulguları düzeldi ve 5.gün çekilen akciğer grafisi normal olarak değerlendirildi. Ameliyat sonrası 10.gün sorunsuz taburcu edilen olgu 22 gün sonra genel durum bozukluğu, ateş ve solunum sıkıntısı şikayetleri ile tekrar başvurdu. Tetkiklerinde sol akciğerde lober pnömoni saptanan olgu yoğun bakım şartlarında takibinin 17.günü eks oldu. Tartışma ve Sonuç Hidrosefalinin geleneksel tedavisi aşırı BOS akımını ventriküler sistemden şant yardımı ile değiştirmektir. Bu amaçla en sık kullanılan yöntem ventriküloperitoneal (VP) şanttır. Genel olarak VP şantta %26 oranında görülebilen komplikasyonlar arasında; şant blokajı, infeksiyon, intestinal obstrüksiyon ve visseral organ perforasyonu sayılabilir. Abdominal BOS psödokisti VP şantın 289 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya nadir görülen bir komplikasyonudur ve görülme sıklığı %1-4.5 olarak bildirilmektedir. Etyolojisi tartışmalıdır. Bugün için en çok kabul gören varsayım, predispozan faktörlerin varlığında oluşan inflamasyon (steril veya infekte) görüşüdür. Abdominal BOS psödokistinde en sık klinik bulgular karın ağrısı(63%), distansiyon (37%), hassasiyet (31%) ve abdominal kitle (29%)’dir. Tedavi seçenekleri hastanın özelliklerine, cerrahın deneyimine ve ameliyat sırasındaki bulgulara göre değişmektedir. Laparotomi ile veya minimal invaziv yöntemlerle geniş kist duvarı eksizyonu, BT veya USG eşliğinde psödokist aspirasyonu veya eksizyonu, şant çıkarımı veya revizyonu, intra atrial şant gibi tedavi alternatifleri bildirilmiştir. Ventriküloperitoneal şant uygulaması anamnezi olan olgularda non-spesifik gibi görünen abdominal şikayetler varlığında bu nadir komplikasyon hatırlanmalıdır. 290 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P46 Detorsiyone Edilmiş Sigmoid Volvulus İçin Elektif Cerrahi Tedavi: Hangi Hastaya, Niçin ve Ne Tür Cerrahi? S. Selçuk Atamanalp, M. İlhan Yıldırgan, Durkaya Ören, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Bünyami Özoğul, Abdullah Kısaoğlu Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Erzurum Giriş Başarılı detorsiyon sonrası hastaların % 3-44’ünde karşılaşılan nüks, sigmoid volvulus (SV) tedavisinde önemli bir sorundur. Bu çalışmanın amacı, başarılı nonoperatif detorsiyon sonrası elektif şartlarda yapılan cerrahi işlemlerin sonuçlarını tartışmaktır. Metod Haziran 1966-Ocak 2011 arasındaki 44.5 yıllık sürede başarılı nonoperatif detorsiyon sonrası elektif cerrahi uygulanan 101 hastanın kayıtları retrospektif olarak irdelendi. Ulaşılabilen 64 hastanın son durumları değerlendirildi. Bulgu Acil şartlarda tedavi edilen 921 SV hastasından başarılı nonoperatif detorsiyon uygulanan 509’u içinden 463’üne (% 91.0) elektif cerrahi önerildi ve kabul eden 101 hasta (% 21.8) ameliyat edildi. Hastalar 18-78 yaşlarındaydı (ortalama: 56.0 yıl) ve 84 hasta (%83.2) erkekti. SV nedeniyle daha önce 89 hastaya (% 88.1) 1 kez, 10’una (% 9.9) 2 kez, 1’er hastaya da (% 1.0) 3 ve 4 kez nonoperatif detorsiyon uygulanmışken, 5 hasta (% 5.0) da cerrahi detorsiyon geçirmişti. 16 hastada (% 15.8) eş hastalık vardı. Hastalardan 91’ine (% 90.1) açık, 10’una (% 9.9) laparoskopi yardımlı sigmoid rezeksiyon ve anastomoz uygulandı. Bu seride hasta kaybedilmedi, 13 hastada (% 12.9) komplikasyon görüldü ve bunlar açık cerrahi grubundaydı. Yatış süresi açık cerrahi uygulanan hastalarda ortalama 10.0 gün (526 gün), laparoskopi yardımlı grupta 6.4 gündü (5-10 gün). 64 hastada ortalama 25.2 yılda nüks görülmedi. Tartışma ve Sonuç Başarılı nonoperatif tedavi sonrası SV tedavisinde temel strateji, iyi seçilmiş (ASA Grup 4 ve 5 hastalar hariç) ve iyi hazırlanmış hastalarda elektif cerrahi tedavi olmalı ve laparoskopik işlemler açık olanlara tercih edilmelidir. 291 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P47 Jejunal Divertikülit Perforasyonu: Olgu Sunumu Yusuf Sevim, Utku Tantoğlu, Volkan Genç, Cihangir Akyol, Ebru Esen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Jejunal divertiküller nadirdir (insidans<%0.5) ve sıklıkla asemptomatik seyreder. Kolon divertikülleri ince barsak divertiküllerine göre daha sık görülür. İnce barsak divertikülü prevalansı otopsi serilerinde %0.06 ile %1.3 arasında değişmektedir. Prevalans yaş ile artar ve 6.-7. dekatlarda pik yapar. İnce barsak divertiküllerinin %8’i jejenumda, %15 i ileumda , %5 oranında da jejenum ve ileumda birlikte görülür. Jejunal divertiküller sıklıkla tamamen asemptomatik olmasına rağmen komplikasyonlar %10-30 arasında görülür. Bu komplikasyonlar; kronik abdominal ağrı, malabsorbsiyon, hemoraji, divertikülit, obstrüksiyon,abse oluşumu ve nadiren perforasyondur. Metod Acil servise karın ağrısı ile başvuran hasta sunulmaktadır. Bulgu 54 Yaşında erkek hasta acil servise 1 günlük karın ağrısı şikayetiyle başvurdu. Fizik muayenede karın muayenesinde jeneralize hassasiyeti ve sol tarafta rebound saptandı. Labarauvar incelemede beyaz küre sayısı 16.000di. Hastaya etyolojiyi aydınlatmak için çekilen abdominopelvik tomografide solda anterior perirenal fasyada kalınlaşma,komşu jejenum segmentinde yaklaşık 4 cm divertikül, divertikülde duvar kalınlaşması, komşu yağ dokusu dansitesinde artış belirlendi. Divertüklit perforasyonu tanısıyla opere edilen hastada Treitz ligamanından yaklaşık 30 cm distalden başlayan yaklaşık 70 cm’lik jejenum ansının etkilendiği multipl divertikül ve birinde divertüklite bağlı perforasyon saptandı. Etkilenmiş segment rezeke edildi ve uçuca anastomoz uygulandı. Tartışma ve Sonuç Jejunal divertiküloziste gerçek etiyolojik neden bilinmemekle birlikte bu durumun anormal peristaltis, intestinal diskinezi ve artmış segmental intraluminal basınç kombinasyonuyla oluştuğuna inanılmaktadır. Sık görülen akut komplikasyonlar olarak divertikülit, kanama, perforasyon ve intestinal obstrüksiyon görülür. Jejunal divertikülozis tanısı tartışmalı olup gerçek diagnostik bir tetkik bulunmamaktadır. Komplike semptomatolojiye sahip olan hastalarda değerlendirme için diagnostik laparoskopi kullanışlıdır. Eğer diagnostik laparoskopide perforasyon, abse, mekanik obstrüksiyon gibi bulgular tespit edilirse laparotomi 292 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya ve ince barsak rezeksiyonu gerekir. Jejunal divertikülit sadece lokalize peritonit yapıyorsa ve hasta stabil ise iv antibiyotik ve destek tedavisi yeterli olabilir. Bununla birlikte perfore olmuş jejunal divertikül generalize peritonite neden oluyorsa laparotomi yapılarak segmental ince barsak rezekisyonu ve anastomoz uygulanır. Akut karın hastaları değerlendirilirken nadir bir neden olan jejenal divertikülit perforasyonu akılda tutulmalıdır. 293 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P48 Nadir Bir İntestinal Obstrüksiyon Nedeni: Herni Kesesi İçerisinde İnce Barsak Divertikül Perforasyonu-Olgu Sunumu Güner Çakmak2, Enis Dikicier2, Fatih Altıntoprak1, Gökhan Akbulut1, Osman Nuri Dilek1 2 1 Sakarya Ün.Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Genellikle komplikasyona neden olduğu zaman farkedilen bir klinik tablo olan yaygın jejunal divertikülozisli bir olguyu sunmayı ve bu olgu eşliğinde akut batın sendromunun çok nadir nedenlerinden birini hatırlatmayı amaçladık. Metod Seksenüç yaşında kadın olgu 6 saat önce ani olarak başlayan şiddetli karın ağrısı ve bulantı-kusma şikayetleri ile acil polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede; karında yaygın hassasiyet ve periton irritasyon bulguları olduğu saptandı, barsak sesleri hipoaktifti. Hemogram incelemesinde lökosit düzeyi 18.000 gr/ dl olarak saptanan olgunun konvansiyonel ayakta direk karın grafisinde yaygın ince barsak tipi hava-sıvı seviyeleri mevcuttu (Resim 1). Olgu akut mekanik intestinal obstrüksiyon ön tanısı ile acil şartlarda ameliyata alındı. Karın eksplorasyonunda jejenum anslarının mezenterik kenarlarında çok sayıda divertikül olduğu (Resim 2), ileuma yakın olan divertiküllerden birinin karın sağ alt kadranında peritona yapışık olduğu ve perfore olduğu saptandı. Perfore olan kısmı içine alacak şekilde kısmi ince barsak rezeksiyonu sınrası çift kat üzerinden jejunojejunostomi yapıldı. Ameliyat sonrası 4. gün oral gıda başlanan olgu 6. gün sorunsuz taburcu edildi. Bulgu Jejunum divertikülozisi nadir görülen ve genellikle asemptomatik bir hastalıktır. Toplumda görülme oranı yaklaşık % 1 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Tanı genellikle başka bir patoloji nedeni ile veya divertiküllere bağlı gelişen komplikasyonlar nedeniyle yapılan laparotomilerle konulur. Divertiküller tek başına kanama, perforasyon ve tekrarlayan pseudoobstürksiyon gibi komplikasyonlara neden olabilirler. Perforasyon geliştiği zaman perfore olmuş divertikülün sınırlı rezeksiyonu değil etkilenmiş olan jejunal segmentin rezeksiyonu önerilen tedavidir. Tartışma ve Sonuç Jejunal divertikülozisin görülme sıklığı yaşla doğru orantılı olarak arttığı için özellikle yaşlılarda görülen kronik karın ağrısı ve malnütrisyon durumlarında akla getirilmelidir. Fakat nadiren gelişebilecek komplikasyonlara bağlı olarak tek başına akut batın sendromu nedeni olabileceği de unutulmamalıdır. 294 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P49 Acil Olgularda İleoçekal Rezeksiyon Sonuçlarımız Gülten Çiçek Okuyan, Metin Tilki, Mehmet Talu, Alper Poyraz, Yılmaz User Haydarpaşa Numune Eğitim ve Arş. Hastanesi 3.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Hastanemiz 3. Genel Cerrahi Kliniğinde acil polikliniğimize akut batın bulgularıyla başvuran ve izole ileoçekal bölgeyi tutan olgulara ileoçekal rezeksiyon, anastomoz uygulanmasının değerlendirilmesi Metod HNH 3. Genel Cerrahi kliniğinde acil polikliniğimize başvuran daha önceden patolojileri bilinmeyen ileoçekal alana lokalize Crohn hastalığı ve diğer izole patolojilere uygulanan ileoçekal rezeksiyonun acil olgulardaki sonuçları değerlendirildi Bulgu Ağustos 2008- Eylül 2009 tarihleri arasında acil polikliniğimize akut batın nedeni ile başvuran 8 hasta eksplore edildi. Bu hastaların dördünde Crohn hastalığına bağlı komplikasyon, bir hastada terminal ileumda radyoterapiye sekonder striktür, bir hastada volvulusa sekonder terminal ileumda nekroz ( ileoçekal valvi içine alan ) , iki hastada ise çekumda nekroz tespit edildi. Hastaların dördü kadın, üçü erkek olup yaş ortalaması 46 idi. Preoperatif değerlendirmede akut batın bulguları mevcuttu. Hastaların tümüne ileoçekal rezeksiyon, bir hasta dışında tümüne anatomoz uygulandı. Bir hastamıza uç ileostomi, müköz fistül yapılıp 2 ay sonra kapatıldı. Ortalama postoperatif 3,2 günde oral gıda başlandı. Anastomoz sorunu yaşanmadı. Ortalama 5,3 günde taburcu edildiler. Tartışma ve Sonuç İleoçekal bölgeyi tutan hastalıklarda ileoçekal rezeksiyon günümüzde özellikle Crohn hastalığında sağ hemikolektominin yerini almaya başlamıştır. Bu güne kadar ileoçekal rezeksiyon ile ilgili bildirilmiş çalışmalar acil olmayan koşullardaki olguları içermektedir. Çalışmada bu cerrahi prosedürün acil olgularda ve Crohn dışı hastalıklarda da uygulanabileceğinin ve sınırlı rezeksiyonun tüm hastalar için ön planda tutulabileceğinin vurgulanması amaçlandı. Literatürde yapılan Crohn ile ilgili araştırmalarda ileoçekal rezeksiyonun geniş rezeksiyonla karşılaştırılmasında postoperatif komplikasyon ve rekürrens açısından fark olmadığı bildirilmiştir. Kliniğimizde son zamanlarda bu tip hastalarda ileoçekal rezeksiyon ön planda tutulmaya başlanmıştır. Klinik olarak peroperatif ve ortalama 10,3 aylık takiplerde acil hastalarda yöntemin güvenilir bir şekilde uygulanabileceği gözlendi. 295 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P50 Oral Antikoagülan (Warfarin) Kullanımına Bağlı Gelişebilen Akut Batınlı Hastaların Değerlendirilmesi Gülten Çiçek Okuyan, Metin Tilki, Mehmet Talu, Varol Esatoğlu, Yılmaz User Haydarpaşa Numune Eğitim ve Arş. Hastanesi 3. Genel Cerrahi Kliniği Giriş HNH 3. Genel Cerrahi Kliniği acil polikliniğine akut batın bulgularıyla başvuran hastalarda oral antikoagülan (OAK) kullanımının göz önüne alınması sonrası tedavi yaklaşımının değerlendirilmesi Metod HNH 3. Genel Cerrahi Kliniği acil polikliniğine 2006-2010 yılları arasında akut batın bulguları ile başvuran 4 hasta irdelendi. Hastalarda tesbit edilen oral antikoagülan (Warfarin) kullanımı sonrası ortaya çıkan intestinal intramural hematom komplikasyonu gelişen acil olgulara yaklaşım incelendi. Bulgu Hastalarımızın yaş ortalamaları 56,2 olup ikisi kadın ikisi erkek idi. Acil kliniğimize akut batın ve mekanik intestinal obstrüksiyon bulgularıyla başvurdular. Hastaların sorgulanmasında kardiak nedenlerden dolayı OAK kullanımı mevcuttu. Hastaların yapılan tetkiklerinde INR değerleri ölçülemeyecek kadar yüksekti. Radyolojik tetkiklerde ince barsak anslarında intramural hematom ve proksimalinde ince barsak dilatasyonu saptandı. Hastaların tümüne konservatif olarak yaklaşıldı. Ortalama 2 ünite eritrosit süspansiyonu replasmanı yapıldı. TDP ve K vitamini replasmanı ve NG dekompresyon tedavisi uygulandı. Takiplerinde batın bulguları geriledi. Oral alımı tolere ettiler ve ortalama 6,4 günde taburcu edildiler. Tartışma ve Sonuç Kardiak hastalıklar nedeniyle OAK kullanımı oldukça yaygındır. OAK kullanan hastalar kanamaya eğilimlidir. Hematemez, hematüri, GIS kanama, intrakranial kanama intraartiküler kanama şeklinde görülebilirler. Acil cerrahi polikliniğinde intestinal intramural hematom, GIS kanama, batın içine kanama, intestinal obstrüksiyon veya rektus kasında hematom şeklinde karşımıza çıkabilir. Hastaların iyi sorgulanmaması halinde gereksiz ve riskli bir operasyona neden olabilir. Bu hastalar konservatif tedaviye oldukça iyi cevap vermekte olup, çok az bir kısmı intestinal obstrüksiyon veya iskemi nedeni ile cerrahi işleme gerek duymaktadır. Acil hastaları değerlendirirken iyi bir anamnez ile OAK kullanımının sorgulanması ve doğurduğu sonuçların tedavisinde ilk seçeneğin konservatif tedavi olduğu göz önünde tutulmalıdır. 296 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P51 Preoperatif Tanı Konmuş Soliter Çekal Divertikülit’in Başarılı Tedavisi: Olgu Sunumu Murat Akın1, Zeki Gürler1, Leyla Acu2, Ramazan Kozan1, Orhan Aslan1, Gonca Erbaş2 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD Giriş Çekal divertikülit oldukça nadir görülen karın ağrısı nedenidir. Etiyolojisi ve sıklığı net olarak bilinmeyen klinik bir durumdur. Genellikle apse, delinme veya kanama gibi komplikasyonlar dışında asemptomatiktirler. Klinik bulgular çoğu kez akut apandisiti taklit eder. Tanı sıklıkla ameliyat sırasında konulur. Bu çalışlmada, akut karın bulguları ile kliniğimize başvurup, preoperatif yapılan tetkiklerde çekum divertiküliti saptanan ve divertikülektomi ile tedavi edilen olgu sunulmaktadır. Metod 36 yaşında erkek hasta. Yaklaşık 3 gün önce karın sağ alt kadranında başlayan ve ara ara şiddetlenen ve son 1 gündür hiç azalmayan ağrı, bulantı yakınmaları ile acil servise getirildi. Karın sağ alt kadranda palpasyonla hassasiyet, rebound ve defans olan hastanın diğer sistem muayeneleri normaldi. Rutin hematolojik ve biyokimyasal tetkiklerinde lökositoz (15900/ mm3) dışında normaldi. Direkt karın filmlerinde ve abdominal USG’de appendisit ile uyumlu bulgu saptanmadı. Hastanın atipik öyküsü ve akut karın bulguları olması üzerine yapılan abdominal tomogrofide appendisit bulgusu saptanmaz iken çekal divertikülit görüntülendi. Bulgu Laparotomide çekum ön yüzünde yaklaşık 7 mm çapında fekalomla tıkalı divertikül perforasyon tespit edildi. Appendiks retroçekal ve sağlıklı olduğu görüldü. 60 mm’lik stapler ile divertikül tabanını içerecek şekilde divertikülektomi yapıldı. Appendiks yerinde bırakıldı. Postoperatif dönemde sorunu olmayan hasta 3 gün taburcu edildi. Patolojik tetkik sonucu soliter çekal divertikül delinmesi olarak rapor edildi Tartışma ve Sonuç Çekum divertiküllerinin kesin sıklığı bilinmemekle birlikte, her 34-300 appendektomi olgusunda 1 olgu olarak rapor edilmiştir. Özellikle erkeklerde ve genç nüfus arasında (35-45 yaş) daha sık rastlanılmaktadır. Acil olarak başvuran hastalarda klinik ve laboratuvar bulguları genellikle akut apandisiti taklit ettiğinden tanı çoğunlukla appendektomi sırasında konmaktadır. Baryumlu kolon grafisi kesin tanı metodu olmakla birlikte, bu yöntemin kullanılması hemen hemen tüm çekal divertikül vakalarında 297 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya zordur, zira çoğunlukla hasta acil gelmiş ve apandisit ön tanısı almıştır. Uzun süreli yakınmaları olan hastalarda, ameliyat öncesi dönemde yapılan bilgisayarlı karın tomografisi ve kolonoskopinin kesin tanı konulmasında faydalı olduğu bildirilmiştir. Bilgisayarlı karın tomografisi ile, çekum divertiküliti olgularında kolon duvarında incelme, perikolonik yağ infiltrasyonu, apse formasyonu ve ekstralüminal hava varlığı tespit edilebilir, ancak bunlar nonspesifiktir ve çekal karsinomda da olabilir. Bizim vakamızda abdominal tomografide çekal divertikülit başarılı bir şekilde preoperatif tespit edildi. Literatürde çekal divertikilitin tedavisinde belirgin bir fikir birliği yoktur aappendektomi ile beraber konservatif tıbbi tedaviden sağ hemikolektomiye kadar değişen bir spektrumdadır. Vakamızda preoperatif doğru tanı ile sadece divertikülektomi yapıldı. Sonuç olarak, çekal divertikül nadir görülmektedir ve genellikle asemptomatik seyretmektedir. Ancak sağ alt kadran ağrısı ile gelen hastalarda akla getirilmelidir. 298 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P52 Obstrüksiyon Bulguları ile Karşımıza Çıkan Submukozal Gastrointestinal Lipom Olgusu Alptekin Tosun1, Salih Tosun2, Hakan Baysal2, İbrahim Ali Özemir2, Haydar Yalman2 2 1 Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD İstanbul Göztepe Eğitim ve Arş. Hastanesi III. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Gastrointestinal sistem lipomları benign karakterli tümörler olup, seyrek görülen neoplazmlar arasındadır. Genellikle submukozal yağ dokusundan gelişir, ancak daha az sıklıkla subseröz yerleşimde izlenebilir. Lipomlar çoğunlukla tek, küre şeklinde ve kapsüllü olurlar. Nadiren multipl olabilir. Submukozal lipomlar intrensik, subseröz lipomlarsa ekstrensik büyürler. Genellikle klinik olarak sessiz olmakla birlikte, iştahsızlık, bulantı, kusma gibi nonspesifik semptomların yanı sıra, akut gastrointestinal kanama ve hatta oklüzyona bile yol açabilmektedir. Metod 55 yaşında erkek hasta, yemek sonrası artan şişkinlik ve kusma şikayeti nedeniyle acil cerrahi polikliniğinde görüldü. Abdominal ultrasonografi tetkikinde, parankimatöz organlara ait gros patoloji saptanmadı. Ancak yüzeyel probla yapılan incelemede, midede lümen içerisine uzanan hiperekojen lezyon saptanması üzerine olgu, oral ve iv kontrastlı Bilgisayarlı Tomografi (BT) tetkikine yönlendirildi. Mide lezyonu 5 mm kesit kalınlığı ve 5 mm aralıkta görüntülendi. Bulgu Hastanın yapılan ultrasonografi tetkikinde, mide duvarından köken alarak lümeni daraltan, 4 cm çapında, düzgün sınırlı, oval, heterojen hiperekojen solid lezyon saptandı. BT tetkikinde prepilorik antrum lokalizasyonunda, mide duvarından lümen içerisine uzanan, uniform, homojen, yağ dansitesinde solid lezyon mevcuttu. Lezyonda ülserasyonu temsil edebilecek yüzey depresyonu izlenmedi. iv kontrastlı incelemede lezyonda kontrastlanma görülmedi. Tartışma ve Sonuç Hazımsızlık, kusma, şişkinlik gibi nonspesifik ön tanılar ile rutin abdominal US tetkikine yönlendirilen olgularda, gastrointestinal sistem lipomları ayırıcı tanıda yer almalıdır. Parankimatöz organların derin prob ile incelenmesine ek olarak yüzeyel prob ile gastrointestinal sistemin dikkatle değerlendirilmesi elzemdir. BT tetkikinde duvardan köken alan yağ dansitesinde lümene protrüde lezyonla karşılaşıldığında, lipom tanısı konabilir. Böylelikle gastrointestinal sistem semptomları olan hastalarda endoskopik tetkiklerle tanı konulamayan benign karakterli tümörler radyolojik olarak tespit edilebilir. 299 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P53 Yabancı Cisimin Perineal Penetrasyonu İle İnce Barsak Yaralanması: Nadir Bir Barsak Yaralanma Nedeni ve Şekli Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan, Kadir Yıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Avrupa da abdominal yaralanmaların çoğu künt travma ile olurken(trafik kazası düşmeler ve kişiler arası şiddet gibi) penetran yaralanmalardan ateşli silah yaralanması USA da dominant ken kesici delici aletle yaralanma Finlandiya ve güney Afrika da daha sıktır. kesici delici yada ateşli silahın giriş yeri yarası ön karın duvarı dışında (örn:sırtta flankte kalçalarda perinede üst uyluk yada koltuk altında) olsa bile hasta internal abdominal organ yaralanmasına sahip olabilir. İngilizce literatürde perinenin ardından ince barsağın penetre olduğu bir olguya rastlayamadık. giriş yeri perine olan yabancı cisimle oluşmuş bir ince barsak perforasyonu olgusu sunulacaktır. Metod Yirmiyedi yaşında bayan 2 m yükseklikten düşerek perineye yabancı cisim penetrasyonu nedeniyle getirildi. Vajen 2.5cm sağ lateralinde 20cm uzunlukta 3cm genişlikte 1cm kalınlıkta ağaç parçası penetran travması mevcuttu. Bulgu Rektal ve vajinal tuşe normal. Karın incelemesi normaldi. Pelvik fraktur? idi; ADBG çekilemedi. Mesai dışı USG çekilemedi. Hemodinami stabil, Lab normal LM anestezisi ile yabancı cisim çıkarıldı. Yara irrige edildi; Post op 6. saatte akut batın gelişti. ADBG’de serbest hava görülmesi üzerine acil laparotomi yapıldı. (Resim 1) Uterus sağ kenarından yabancı cismin peritoneal kaviteye giriş deliği + ileoçekal valvden 50.cm de 4mmlik perforasyon vardı;primer onarıldı. Periton drene edildi.Post op komplikasyon olmadı; evine çıkarıldı. Tartışma ve Sonuç İnce barsak yaralanmalarında düz karın grafileri ve abdominal BT genellikle sonuç vermez pnömoperitoneum %15 civarında görülür, mesai dışı saatlerde radyoloji departmanımında Usg ve BT görüntüleme yapılamamakta idi. Karın intestinal içerik ile kontamine olmamışsa DPL yardımcı olamayabilirdi, yapılmadı. Hastanın ajitasyonu ve penetre olan cismin dramatik görünümü nedeniyle yabancı cisim çıkarılması ile alınan anestezi etkisiyle gizlenen peritoneal iritasyon bulgularının saptanması için sık olarak karın muayenesi yapıldı. Bulgular berraklaşınca da acil operasyon yapıldı. Sonuç: 1.Penetran cisim giriş yeri perine 300 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya bile olsa yinede karın içi organ yaralanma olasılığı akıldan hiç çıkarılmamalıdır. 2.Peritoneal iritasyon bulgularının saptanması için sık olarak karın muayenesi yapılmalıdır. 3.İngilizce literatürde perinenin ardından ince barsağın penetre olduğu bir olguya rastlayamadık. 301 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P55 Çok Nadir Yerleşimli (Subhepatik) Perfore Apandisitin Laparaskopik Sağıtımı Olgu Sunumu Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan, Kadir Yıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisitten oluşacak inflamasyonun yeri ve yayılımı appendiksin yerine bağlıdır. Eğer appendix retroçekal yerleşimli ise pararenal aralıkta abse gelişebilir, karaciğerin çıplak alanına, sağ parakolik oluk boyunca, sağ posterio subhepatik ve sağ subfrenik aralığa yayılabilir. Çıkan retroçekal apandisitli hastaların yarısından fazlasında atipik klinik prezentasyon bulunabilir. Palanivelu ve ark geniş apendektomi serilerinde %0.08 subhepatik apendisit, perfore subhepatik apendisit %0,01 sıklığı bildirmişlerdir. Bu nadir tip apendisitte cerrahiden bahseden literatürde çok az sayıda yayın vardır. Burada, atipik klinik prezantasyonlu,subhepatik yerleşimli apandisitin laparaskopik apendektomisi sunulacaktır. Metod Olgu yirmiiki yaşında erkek 4 günlük sağ hipokondriumda ağrı, ateş (38°C), bulantı ile başvurdu. Bulgu Fİ: sağ üst kadran, epigastriumda duyarlılık var. BK:14000/ dl. USG’de safra kesesi normaldi. Tanısal laparaskopi yapıldı; appendix subhepatik yerleşimliydi. Sağ kolon devrildi; apendektomi yapıldı(Figure1) Postop komplikasyon olmadı. Tartışma ve Sonuç Apendix retrocekal pozisyonda olduğunda; sağ flank ve hipokondriumdaki patolojileri taklit edebilir; a.kolesitit, divertikülit, a.gastroenterit, uretral kolik, a.pylonefrit, kolon ca, İBS. Akut inflame assendan retrocekal apendixten kaynaklanan iltihabi değisiklikler perineal adrenal ve subhepatik bölgelere yayılabilir. Nadir olarak da psoas kası boyunca aşağıya uyluğa doğru yayılabilir.İnflamatuar değişiklikler en cok retrokolik alanda gerçekleşir. Olağan dısı yerleşimli apendisitler Ong ve ark.nın da belirttiği gibi birçok hastalığı taklit edebilir.Olgumuz olağan dışı yerleşimli apendisit nedeniyle hem geç başvurmuş, hem de tanı koyma zorluğu yaratmıştır. Mesai dışı zamanlarda tanısal araçlar elde olmadığı için laparoskopi tanısal amaçla kullandık. Laparoskopinin tanı dışında ek iki yararı; anormal pozisyondaki apendisitlerde açık apendektomide kesinin genişletilmesi yada ikinci bir insizyon yapılmasını da önleyebilmektir, zayıflara göre obezlerde daha büyük insizyon yapılmasından böylelikle sakındırabilmektir. Ateş ve ark tanının kesin olmadığı olgularda 302 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya tanısal laparoskopinin uygulanmasını önermektedirler. Serilerindeki hastaların %50sinde apendisit ile karşılaşmışlar. Bunların da %16’sında retroçekal ve perfore olması nedeniyle açığa dönmek zorunda kalmışlardır. Biz subhepatik yerleşimli ve perfore apendisit olgumuzun tanısını, ardından apendektomisini laparoskopi ile başardık. Çıkarımlarımız: 1. Sağ hipokondriumda ağrı ateş vb. bulguları olan hastalarda atipik yerleşimli apendisit akla getirilmelidir. 2.Tanısı şüpheli akut karınlarda laparoskopiyi giderek artan oranda kullanmalıyız. 303 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P57 Behçet Hastalığında Kolon Divertiküliti: Olgu Sunumu Zülfü Arıkanoğlu, Fatih Taşkesen, Akın Önder, Murat Kapan, Abdullah Böyük, Sadullah Girgin Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Behçet hastalığı vaskülit ile karakterize multisistemik bir hastalık olup, gastrointestinal sistem tutulumu nadirdir. En sık tutulum yeri terminal ileum ve iloçekal bölgedir. Ağızdan anüse kadar gastrointestinal sistemin her yerinde görülebilir. Bu çalışmanın amacı Behçetli bir hastada divertikülit birlikteliğini sunmak ve bu iki hastalık arasındaki ilişkiyi irdelemektir. Metod Sekiz yıldır behçet hastalığı tanısıyla takipte olan 36 yaşında kadın hasta karın ağrısı ve kusma şikâyetiyle kliniğimize başvurdu. Kolşisin kullanmakta olan hasta iki ayda bir kez oral aft ve yılda birkaç kez genital ülser atağı geçiriyormuş. Fizik muayenede dilinde aft mevcuttu. Sol alt kadranda palpasyonla hassasiyet vardı. Labaratuvar bulguları olarak WBC: 18200, hemoglobin:9.6, hemotokrit: 29.1, sedimantasyon: 97, CRP: 19.1 idi. Diğer biyokimyasal parametreler normaldi. Batın tomografide de sol alt kadranda barsak duvarından ekzofitik uzanım gösteren yaklaşık 1x1 cm çaplı hipodens lezyon izlendi (Divertikülit?). Çevre mezenterde minimal dansitede artışı izlendi. Divertikülit ön tanısıyla kliniğimize yatışı yapılan hastaya medikal tedavi başlandı. Takiplerinde kliniği gerileyen ve ateşi olmayan hastaya oral başlandı. Oral alımı tolere eden hastanın kontrol endoskopi ve kolonoskopisi normaldi. Tartışma ve Sonuç Behçet hastalığının gastrointestinal tutulumu, literatürde enterobehçet veya intestinal behçet hastalığı şeklinde kullanılmasına rağmen, ağızdan anüse kadar tüm gastrointestinal trakt etkilenebildiği için bu tanımlama eksiktir. İntestinal tutulum mukozal ülserasyon ve iskemi/infarktüsler şeklinde izlenir. Mukozal ülserasyonların ven ve venüllerin vaskülitine ikincil olduğu düşünülürken, iskemi ve infarktüsün mezenterik arter ve major dallarının tutulumuna bağlı olduğu düşünülmektedir. Kolonun divertikülleri mukozayı besleyen vasa rektilerin kas tabakasına penetre olduğu yerdeki zayıflık nedeniyle bu alanda daha sık görülürler. Behçet hastalığında kolonik divertikül birlikteliği ile ilgili literatürde sadece bir yayın varken, behçet hastalığında divertikülitle ilgili literatürde yayın yoktur. Behçet hastalığı vaskülit olduğu için, bu hastada vasa rektilerin inflamasyonu divertikülitin gelişmesi için predispozan bir faktör olabilir. Bu iki hastalık arasında patolojik olarak ilişki olup olmadığını kanıtlamak için literatürde daha fazla olgu ya da olgu serisine ihtiyaç vardır. 304 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P58 Akut Batının Nadir Bir Nedeni: Gastrointestinal Stromal Tümöre Bağlı İzole İncebarsak Tıkanması Murat Okudan1, Fatih Taşkesen2, Tufan Egeli1, Zülfü Arıkanoğlu2, Abdullah Böyük2, Akın Önder2 1 Genel Cerrahi Kliniği, Batman Bölge Devlet Hastanesi 2 Genel Cerrahi AD, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Giriş Gastrointestinal stromal tümörler (GİST), gastrointestinal sistemin en sık karşılaşılan mezenkimal tümörleridir. En sık mide ve ince barsaklarda tutulum görülürken, gastrointestinal sistemin her yerinde görülebilirler. Bu çalışmadaki amacımız, ileus nedeniyle akut batına neden olan GİST olgusunu literatür eşliğinde irdelemektir. Metod Seksenyedi yaşında kadın hasta, karın ağrısı, bulantı, kusma şikâyetleriyle hastanemiz acil servisine başvurdu. Fizik muayenede batında distansiyon, hassasiyet, rebaund olup, göbek altında yaklaşık 6x8 cm ebatlarında kitle palpe edildi. USG’de pelvik alanda mesane superiorunda, mezenterle ilişkili, lobule dış konturlu, hipoekoik-heterojen yapıda, 70x60x45 mm boyutunda kitle ve dilate ince bağırsak ansları saptandı. Hasta ileus sonucu akut batın nedeniyle operasyona alındı. Eksplorasyonda proksimal ince barsaklarda dilatasyon izlendi. Trietz ligamanından yaklaşık 100 cm distalde lümeni tıkayan sert, hemorajik 7x6 cm lik tümöral kitle gözlendi. Parsiyel rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı. Kitlenin histopatolojik incelemesi sonucu gastrointestinal stromal tümör olarak rapor edildi. Tartışma ve Sonuç Gastrointestinal Stromal Tümörler, özefagustan anüse tüm gastrointestinal sistem boyunca ve omentum, mezenter ve retroperitondan gelişebilen, interstisyal Kajal hücrelerinden kaynaklanan mezenkimal tümörlerdir. GİST’ler 8-93 yaşları arasında, ortalama olarak 60’lı yaşlarda görülür. GİST ince barsağın en sık karşılaşılan mezenkimal tümörüdür ve tüm ince bağırsak tümörlerinin %15-20’sini oluşturur. Semptomatik olanlar yerleşim yerlerine göre karın ağrısı, gastrointestinal kanama, anemi, karında kitle, dispeptik yakınmalar, disfaji gibi şikâyetlere neden olabilirler. Bazen acil abdominal şikâyetlerle (karın ici kanama, masif gastrointestinal kanama, perforasyon veya obstruksiyon) bulgu verebilirler. Medikal tedavideki ilerlemelere rağmen, cerrahi rezeksiyon GİST tedavisinin halen en başarılı olan tedavi yöntemidir. GİST tanısı konulan olgularda thyrozin kinaz inhibitörü olan imatinib (Gleevec) kullanımıyla %50–80 vakada remisyon ve regresyon sağlanabilmektedir. Ayrıca imatinip unrezektabl, nüks ya da metastatik GİST tedavisinde ilk 305 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya seçenektir. Sonuç olarak GİST’de eğer rezeksiyon mümkünse total olarak rezeke edilmeli, rezeke edilemiyorsa bu kitleden biyopsi alınıp patolojik incelemeye gönderilmeli ve sonucuna göre hastaya kemoterapi planlanmalıdır. 306 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P59 Mekanik İntestinal Obstrüksiyona Neden Olan Gossypiboma: Olgu Sunumu Akın Aydoğan1, Orhan Veli Özkan1, İbrahim Yetim1, Ramazan Davran2, Güvenç Diner1 1 Mustafa Kemal Üniv. Tayfur Ata Sökmen Tıp Fak.Genel Cerrahi AD Mustafa Kemal Üniv.Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Radyoloji AD 2 Giriş Gossypiboma(GP), ameliyatda kullanılan pamuklu spançların unutulmasıyla ortaya çıkan kitleyi ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Hastaneler ve cerrahlar için medikolegal bir problem olmasından dolayı bildirimi tam olarak yapılmamaktadır. GP sıklıkla ileus, abse, fistül, barsak nekrozu gibi mortaliteye neden olabilecek klinik durumlara yol açabilir. GP nadiren gastrointestinal lümen içine defekt oluşturmadan transmural migrasyona uğrayabilir. İntestinal yol ile vücut dışına atılabileceği gibi endoskopik veya laparatomiyle çıkarılması gerekebilir. Bu çalışmada, mekanik intestinal obstriksiyona neden olan GP olgusu sunuldu. Metod Hasta 51 yaşında bayan ve bulantı, kusma, karın ağrısı, karında şişlik, gaz ve gayta çıkaramama gibi mekanik intestinal obstriksiyon şikayetleriyle acil servise başvurdu. Özgeçmişinde, 20 yıl önce açık kolesistektomi ameliyatı vardı. Bulgu Fizik muayenesinde, sağ subkostal insizyon skarı ile beraber batında yaygın distansiyon görüldü. Oskültasyonda barsak seslerinde hiperaktivite saptandı. Palpasyonda defans ve rebound yoktu. Labaratuar tetkiklerinde anormallik gözlenmedi. Ayakta direkt batın grafisinde hava-sıvı seviyeleri görüldü. Abdomen bilgisayarlı tomografide ince barsaklarda terminal ileum düzeyinde dilatasyon mevcutdu. Hasta brid ileus ön tanısı ile takip edildi. Klinik semptomları ve radyolojik tetkiklerinde mekanik intestinal obstrüksiyonunda düzelme görülmeyen hasta yatışının 2. gününde ameliyata alındı. Laparatomide ileoçekal valvin 40 cm proksimalinde lümeni tamamen tıkayan yaklaşık 5 cm çapında kitle tespit edildi. Enterotomi yapılarak, çıkarılan kitlenin spanç olduğu saptandı. Spanç çıkarıldıktan sonra ince barsak çift kat üzerinden kapatıldı. Eksplorasyonun devamında safra kesesi lojunda karaciğerin duodenuma ileri derecede yapışık olduğu görüldü. Bu bulgular kolesistektomi sonrası batında unutulan spancın duodenuma defekt oluşturmadan transmural migrasyona uğradığını ve çapından dolayı ileumda mekanik intestinal obstrüksiyona neden olduğunu düşündürdü. Hasta ameliyat sonrası 4. günde problemsiz olarak taburcu edildi. 307 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç GP günlük klinik pratikte nadir görülmesine rağmen mekanik intestinal obstriksiyon tanısı konan daha önce laparatomi geçirmiş hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmelidir. GP mortaliyeye sebep olabilecek durumlara yol açabildiğinden bunu önlemek için tüm tedbirler alınmalıdır. 308 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P60 CA 125, CA 19-9 ve CEA Gibi Tümör Belirteçlerinin Akut Appendisitli Hastalarda Önemi Hande Köksal1, Sevil Kurban2 2 1 Konya Numune Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Biyokimya AD Giriş Bu çalışmanın amacı CA 125, CA 19-9 ve CEA gibi tümör belirteçlerinin akut appendisit (AA) tanısında faydası olup olmadığının araştırılmasıdır. Metod Akut appendisit tanısı alan 74 hasta ve 30 sağlıklı insan çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların yaşı, cinsiyetleri, klinik bulguları, lökosit/ nötrofil sayıları ve patoloji sonuçları kaydedilmiştir. Patoloji sonuçlarına göre hastalar; 1) akut fokal appendisit (AFA), 2) süpüratif, flegmanöz ve gangrenöz appendisitleri de içeren akut ileri appendisit (AİA), 3) akut perfore apendisit (APA) olarak gruplanmıştır. Tümör belirteçleri için gerekli olan kan örnekleri preoperatif dönemde alınmıştır. Bulgu CA 125, CA 19-9 ve CEA sonuçları hasta ve kontrol grubunda sırasıyla 13,34±9,26 u/ml ve 13,33±8,73 u/ml; 20,15±28,5u/ml ve 12,75±17,6 u/ml; 1,34±0,96 ng/ml ve 1,33±0,97 ng/ml olarak bulunmuştur.Sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı saptanmamıştır CEA hem hasta grubunda hem de sağlıklı insanların olduğu grupta normal sınırlar içinde bulunmuştur. CA 125, 74 hastanın 3’ünde ve 30 sağlıklı gönüllünün 1’inde yüksek olarak saptanmıştır. CA 19-9 ise 15 hastada ve 2 sağlıklı gönüllüde yüksek olarak bulunmuştur. Buna rağmen sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı değildir. CA 19-9; semptomları 24 saatten az süredir devam eden 45 hastanın 13’ünde ve semptomları 24 saatten uzun süren 29 hastanın 2’sinde yüksek saptanmıştır. Bu bulgu ise istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0,02). CA 125, CA 19-9 ve CEA düzeyleri; lökosit sayıları, nötrofil oranları, semptomların süresi ve patoloji sonuçlarına göre değerlendirildiğinde CA 19-9 düzeylerinin semptomları 24 saatten az olan hastalarda daha uzun süredir semptomları olanlara göre yüksek olduğu görülmüştür (p=0,04). Akut fokal apendisit grubunda CA 19-9 düzeyleri akut perfore appendisit grubuna göre yüksek bulunmuştur (p=0,02) Tartışma ve Sonuç Akut appendisitli hastalarda CA 19-9 düzeylerinde görülen değişikliklere rağmen tanı hala temel olarak anamnez ve klinik bulgulara dayanmaktadır. 309 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P61 Mekanik İntestinal Obstruksiyon Nedeni Olarak Akut Apendisit Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan, Kadir Yıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş New York’tan Lewis Kenneth M ilk kez 1936’da 10cm uzunluğundaki akut apendisitin bir terminal loopu tamamen sardığını buna bağlı terminal ileumun siyah renk alıp belirgin ödematöz olduğunu gördü. Bu literatüre geçen ilk akut apendisitin neden olduğu ilk akut mekanik intestinal obstruksiyon vakası idi. AnnualsofSurgery’de Harris ve Rudolph 1966’da 10 akut apendisite sekonder ince barsak mekanik obstrüksiyon vakasını literatüre kattı. Bu tarihten sonra da üç vaka literatüre eklendi. Mekanik intestinal obstruksiyon nedeni olarak akut apendisit olgusu sunmaktayız. Metod Yirmiyedi yaşında erkek 12 saattir ara ara kolikleşen sabit, yaygın karın ağrısı ile başvurdu. Operasyon öyküsü yok. Bulantı kusma var. Bulgu Fİ’de sağ ve sol alt kadranda hassasiyet dışında özellik yok. BK:12000 ateş yok. ADBG’de ince barsaklarda hava-sıvı seviyeleri mevcuttu. Operasyonda apendix akut inflame 8cm uzunluğunda distal kısmının bir terminal ileum loopunu tamamen sardığı görüldü. Bu bölgenin proksimalinde looplarda dilatasyon vardı,distalindeki looplar ise kollabe idi. Apendektomi yapıldı. Tartışma ve Sonuç Çoğu mekanik ince barsak obstruksiyonu serilerinde etyolojik faktörler arasında akut apendisit yer almamıştır. Otörler perforasyonlu apendix hastalığının %1-5 oranında ileus ile beraber olabileceğini işaret etmektedirler. İnce barsak obstruksiyonuna sebep olmuş apendisiti olan hasta sayısı az olmasına rağmen Harris ve Rudolph aşağıdaki nedenlerle preoperatif tanı koymanın, bu birlikteliği ortaya çıkarmanın zorluğunu şu şekilde açıklamışlarıdır; 1.mekanik ince barsak obstruksiyonundaki opere etmek, kesin preoperatif tanı koymak şeklindeki davranış kalıbının zorunlu olduğuna inanılmamaktadır. 2.Bu durumdaki belirti ve bulguları lokalize etmek mümkün değildir. 3.operasyonda apendisit primer hastalık olarak aşikar hale gelir ve obstruktif elementler unutulur ve ileusa atfedilir. 4.inflame perfore apendisit körlemesine mobilize edildiğinde obstruksiyona neden olan adezif bantlar visualize edilmelidir. Akut perfore apendisit,mekanik ince barsak obstruksiyonun 310 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya sebebi olarak gösterilmiştir. Fakat yaygın olarak bilinen ve rastlanan durum değildir. Sonuçlar: 1-Literatüre göre perfore apendisit çok nadiren mekanik ince barsak obstruksiyonuna neden olabilse de,buna karşılık olgumuzdaki perfore değil akut apendisit obstruksiyon yapmıştır. 2-mekanik obstruksiyon nedeniyle operasyona alınan hastalarda nedenin akut apendisit olabileceği akla getirilmelidir. 311 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P62 Apendiksin Müsinöz Kistadenomu: Olgu Serisi Fatih Başak, Tolga Canbak, Mustafa Hasbahçeci, Aylin Acar, Müjgan Çalışkan, Orhan Alimoğlu Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği Giriş Apendiksin nadir görülen, kistik dilatasyonlar içeren tümörü müsinoz kistadenomdur. Metod Retrospektif olarak tek merkezde 2009-2010 yılları arasında apendektomi yapılan olgular incelendi. Histopatolojik olarak müsinöz kistadenom olarak rapor edilen olgular demografik veriler, klinik ve ameliyat bulguları açısından irdelendi. Bulgu Toplam 721 apendektomi spesimeni incelendi. Dört (%0.6) olguda müsinoz kistadenom saptandı. Yaş aralığı 27-76, yaş ortalaması 59.3, cinsiyet dağılımı iki erkek, iki kadın idi. İki olguda apendiks boyutundaki anormallik ve makroskopik görünüş nedeniyle apendisit dışı patolojiler düşünüldü. Olgular içinde en büyük tümör çapı 4 cm (0.5 – 4 cm) olarak bulundu. Bir olgu apendiks güdük kaçağı nedeniyle tekrar ameliyata alındı. Güdük eksizyonu ve onarımı yapıldı. Diğer olgularda komplikasyon görülmedi. Olgular muhtemel gelişebilecek diğer maligniteler için tarama programına alındı. Tartışma ve Sonuç Apendiksin müsinoz kistadenomunun tedavisi çekum tutulumu olmayan olgularda apendektomidir. Eğer çekumda tutulum varsa sağ hemikolektomi önerilmektedir. Bizim olgularda çekum tutulumu saptanmadı ve bu nedenle apendektomi yeterli görüldü. 312 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P63 Kolonik Bezoar; Nadir Bir İleus Nedeni Nuraydın Özlem, Yunus Öztürk, Alper Ceylan, Sadık Keşmer, Umut Yılmazyıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bezoar GİSin herhangi bir yerinde oluşabilir. Mide,sonra incebarsak en sık tutulan yerdir. Primer kolonik bezoarlar oldukça nadirdir. Literaturde 2007’ye kadar 4 kolonik lithobezoar vardır. Bala ve ark 2009’da bir olgu daha bildirdiler. Burada kolon obstrüksiyonu yapmış bir bezoar bildirilecektir. Metod Kırk yaşında erkek.Bir aydır karın ağrısı var.Gastrik cerrahi,çiğneme problemi,kronik konstipasyon yok. kolonoskopide 60cmde lümeni tama yakın tıkayan bezoar; arkasında lümeni tama yakın tıkayan polipoid yapıda kitlesel oluşum(resim1).kolonoskopi sanrası gaz gaita çıkışının olmaması üzerine yatırıldı. Bulgu Fİ;batında hafif distansiyon, duyarlılık var, rektal tuşede; ampulla boş. Lab:normal ADBG; hava sıvı seviyeleri , sol kolonda bezoar la ilişkili olduğu düşünülen cut-off sign ve noktalanma tarzında hava izlendi.(resim2) BT; barsak segmentlerinde dilatasyon,hava sıvı seviyeleri,sol hemikolonda 15 cmlik duvarda kalınlaşma ve lümende hipodens lezyon Tartışma ve Sonuç Kolon bezoarları obstrüksiyon ve bası nekrozuna yol açabilir 2 Olgumuzda parsiyel bir obstrüksiyon vardı. Kolonik bezoarlarin kliniği bazen palpable kitle ile birlikte karın ağrısı abdominal distansiyon kusma konstipasyon yada diare şeklinde olabilir. Olgumuzda karın ağrısı(+)palpable kitle(–)abdominal distansiyon(+) kusma(+) konstipasyon(–)di. Tanı ADBG, kontrast enema/CT ile (noktalı hava kalıbı ki % 18 görülür ince barsak obstrüksüyonlularda) tipik olduğu bildirilmiştir. Baryum çalışmasında villöz tümöre benzer noktalanma şeklinde dolma defekti olmalıdır.ADBG’de inen kolonda iyi tanımlanmış intraluminal kitle cut-off işareti olan distandü kolon görüldü. (resim3) Gastrointestinal bezoarların tanısında seçilecek görüntüleme yöntemi CT olarak kabul edilebilir.2Distandü kolon lopları iyi tanımlanmış ovoid lümen içi kitle içerisinde noktalanma şeklinde gaz paterni bulunabilir. Olgumuzun CT bulguları da aynı şekilde idi. CT; obstrüksiyonun; düzeyini, neden olarak bezoarı,ek yerleşimli diğer bezoarları saptar. Olgumuzda CT ile ek bezoar saptayamadık. Bezoarın çıkarılma yöntemine oturduğu yere, boyutuna natürüne, komplikasyon 313 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya yapıp yapmamasıyla karar verilir. Konseravatif yöntemler içerisinde enema ve manual çıkarım vardır.Enema başarısız olursa kolonoskopik çıkarım düşünülür.Cerrahi konservatif yaklaşımın başarısız olduğu, hemokezya volvulus peritonit gibi yaşamı tehdit eden komplikasyonlar için saklanmalıdır.Biz non operatif tedaviyi seçtik hasta halen izlemizdedir. Sonuç; kolonik bezoarlar kanama, volvulus, peritonit medikal tedavinin başarısız olmasında cerrahiye gitmelidir.Tanısında CT seçilmeli, kolonoskopi ise tanı ve tedaviyi sağlayabilir. 314 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P64 Komplike ve Teknik Olarak Zor Laparoskopik Apendektomilerde Ligasure Kullanımı Gültekin Ozan Küçük Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Giriş Apendiks mezosunun ileri derecede ödemli ve iltihaplı olduğu durumlarda laparoskopik apendektomi yapılması teknik olarak zorlaşmaktadır. Mezoapendiks diseksiyonunda birçok teknik tanımlanmış ve yayınlanmıştır. Bu çalışmada özellikle komplike ve teknik olarak zor laparoskopik apendektomilerde Ligasure’nin etkinliğinin gösterilmesi amaçlanmıştır Metod Bu çalışmada Vezirköprü Devlet Hastanesi (VDH) ve Samsun Gazi Devlet Hastanesi’ne (GDH) Kasım 2009 ve Şubat 2011 tarihleri arasında karın ağrısıyla başvuran ve akut apandisit tanı/ön tanısıyla Ligasure yardımıyla ardışık olarak laparoskopik apendektomi yapılan toplam 48 (VDH; 46, GDH; 2) hasta değerlendirilmiştir. Mezodiseksiyonunda Ligasure enerji jeneratörü ve Ligasure Lap Atlas 10 mm el aleti kullanılmıştır. Hastaların demografik özellikleri, ameliyat süreleri, açığa dönme oranı, hastanede kalış süreleri ve postoperatif komplikasyonlar tartışılmıştır. Bulgu Hastaların 25’i erkek, 23’ü kadın ve yaş ortalaması 28,2 (13-74) olarak bulundu. Ortalama ameliyat süresi 40,3 (20-75) dakikaydı. Hastanede ortalama kalış süresi 2,4 (1-5) gündü. Hastaların ameliyat bulguları perforasyon, flegmon, periapendiküler apse veya çevre dokularla ileri derecede yapışıklık mevcudiyetine göre ‘’komplike ve teknik olarak zor laparoskopik apendektomi’’, ve ‘’komplike olmayan apandisit ’’ olarak sınıflandırıldı. 20 hasta ‘’komplike apandisit ve teknik olarak zor laparoskopik apendektomi’’ olarak değerlendirildi. Komplike olguların 6 tanesinde intraoperatif olarak periapendiküler apse drenajı yapılmıştır. Tüm vakalarda apendiks kökü intrakorporal olarak atılan düğümle bağlanıp, kesildi. Komplike olgularda apendiks endobag yardımıyla dışarı alındı ve batın bol izotonik sıvılarla yıkandı, douglasa 1 adet dren konuldu ve antibiyotik tedavisi yapıldı. Bütün ameliyatlar aynı uzman tarafından yapıldı. Hiçbir hastada açık ameliyata geçilmedi. 2 hastada mevcut olan jinekolojik patolojiler nedeniyle eşzamanlı jinekolojik girişim yapıldı. 1 olguda apendiks karsinoid tümörü, 1 olguda ise apendiks divertikül perforasyonu saptanmıştır. Hiçbir hastada majör komplikasyon görülmedi. 2 hastada trokar yeri enfeksiyonu görüldü. 315 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Laparaskopik apendektomi, laparoskopi konusunda tecrübeli bir cerrah tarafından apandisitin etiyolojisi ve evresinden bağımsız olarak ligasure yardımıyla etkin, hızlı ve güvenli bir şekilde yapılabilir. 316 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P65 Apendiks Divertikül Perforasyonu ve Laparoskopik Tedavisi: Olgu Sunumu Gültekin Ozan Küçük Samsun Gazi Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Giriş Apendiks divertikülleri ilk olarak Kelynack tarafından 1893 yılında tarif edilmiştir. Genelde asemptomatik seyrederler. Konjenital veya edinsel olabilirler. Patoloji spesimenlerinde %0,2-1,5 arasında görülür. Genelde apendiks 1/3 distal uç kısmında lokalizedir. Perforasyon oranı akut apandisitlere göre daha yüksek oranda görülmektedir. Perforasyon geliştiğinde morbidite ve mortalitesi akut apandisite göre daha yüksek seyretmektedir. Metod Bu olguda sağ alt kadran ağrısı nedeniyle acil polikliniğine başvuran ve yapılan muayene ve tetkikleri sonucunda apendiks divertikül perforasyonu saptanan ve tedavisinde laparoskopik apendektomi yapılan bir hasta literatür eşliğinde tartışılmıştır. Bulgu 40 yaşında bayan hasta 3 günlük karın ağrısı nedeniyle acil polikliniğine başvurdu. İştahsızlık, bulantı ve kusma mevcuttu. Yapılan muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyet mevcuttu. Ağrısının ilk olarak sağ alt kadrandan başladığını ifade etti. Ayakta direkt batın grafisinde ve akciğer filminde özellik yoktu. Yapılan ultrasonografide apendiks kalibrasyonunun artmış olduğu, çapının en geniş yerinde 11 mm olduğu, duvar kalınlığının en kalın yerinde 3 mm olduğu ve apendiks distal ucu komşuluğunda 7 mm çaplı loküle sıvı koleksiyonu izlenmiştir. Sonuç perfore apandisit lehine yorumlanmıştır. Hastaya laparoskopik apendektomi ameliyatı yapılmıştır. Post op Yapılan patoloji değerlendirmesinde 7 cm uzunluğunda, 1 cm çapında apendiks izlenmiş olup apendiks üzerinde multiple divertiküllerin mevcut olduğu, bir adet divertikülün perfore olduğu izlenmiştir. Takiplerinde komplikasyon gelişmeyen hasta postoperatif 3. günde taburcu edilmiştir. Hasta 6 aydır sorunsuz olarak takip edilmektedir. Tartışma ve Sonuç Akut apandisit acilde en sık karşılan akut karın nedenidir. Ağrı yer değiştirmesi izlenmeyen ve sağ alt kadranda başlayan akut karın ağrılarında apendiks divertikülü tanısı ayırt edici tanıda düşünülmelidir. Tanısal laparoskopi ve laparoskopik apendektomi, apendiks divertiküllerinin tanı ve tedavisinde etkin yere sahip olan yöntemlerdir. 317 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P66 Sol Kolon Malign Tıkayıcı Lezyonlarında Alternatif Bir Cerrahi Yaklaşım; Total-Subtotal Kolektomi Primer Anastomoz Ahmet Okuş, Barış Sevinç, Abdülhalim Serden Ay, Ömer Karahan Mehmet Ali Eryılmaz, Kemal Arslan Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Kalın barsak kanserlerinin %8-24 ‘ü tıkanma bulguları ile başvurmaktadır. Kolon tıkanmalarının büyük bir çoğunluğu sol kolon yerleşimlidir ve cerrahi tedavide tam bir konsensus yoktur. Bu çalışmada sol kolon malign tıkayıcı lezyonlarında subtotaltotal kolektomi primer anastomozun etkinliğinin diğer cerrahi yöntemler ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Metod Son 4 yıl içinde Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde sol kolon malign tıkanıklığı nedeni ile yatırılan ve acil opere edilen tüm hastalar retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, yandaş hastalıkları, yapılan ameliyatlar, yatış süreleri, postoperatif morbidite- mortalite ve hastane maliyeti bilgileri bilgisayar kayıt sisteminden ve hasta dosyalarından ulaşılarak kaydedildi. Bulgu Son 4 yıl içinde malign kolonik obstrüksiyon nedeni ile acil opere edilen 25 hasta mevcut idi. Dosya bilgileri eksik olan 4 hasta ve karsinamatozis peritonei nedeni ile rezeksiyon yapılamayan 1 hasta çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan 20 hastanın 11 tanesine suptotal-total kolektomi primer anastomoz (ileoproktostomi veya ileokolostomi) yapılmış idi (Grup 1). Kalan 9 hastanın ise 6’ sına hartman prosedürü, 3 hastaya ise rezeksiyon ve primer anastomoz yapılmış idi.(Grup 2) İki grup arasında yaş, cinsiyet ve yandaş hastalık açısından istatiksel anlamlı fark saptanmadı.(P>0.05) Grup 1 de ortalama hastanede kalış sürei 9,2 gün iken, Grup 2 de 12 gün idi.(P>0.05) Grup 1’de 2 hasta (mortalite % 18) ve Grup 2’de de 2 hasta (mortalita %22) kaybedilmişti. (p>0.05) Grup 1 de hastane maliyeti ortalama hasta başına 6.460 türk lirası iken iken grup 2 de bu 9.102 türk lirası idi ve aradaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (P<0.05) Tartışma ve Sonuç Sol kolon malign obstrüksiyonlarında suptotal-total kolektomi primer anastomozun hastanede kalış süresi daha kısa ve maliyeti daha düşük bulunmuştur. Sol kolon malign tıkayıcı lezyonlarında senkron tümör olasılığı da göz önüne alınınca suptotal-total kolektomi primer anastomozun deneyimli ellerde diğer tek ve iki aşamalı ameliyatlara iyi bir alternatif olabileceği ve bunun içinde daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varılmıştır. 318 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P67 İzole Jejunal Bezoar Olgu Sunumu Zafer Şenol, Özgür Türkmenoğlu, Ahmet Ziya Balta, İlker Sücüllü, Ergün Yücel, Ali İlker Filiz GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi Giriş Bezoarlar intestinal obstruksiyona nadiren neden olmaktadırlar. Beraberinde midede bezoar olmadan sadece ince barsak da bezoar oluşumu oldukça nadirdir. Burada sunacağımız olgumuz da sadece jejunumda irili ufaklı çok sayıda bazoar mevcuttu ve akut intestinal obstruksiyona neden olmuştu. Metod Hasta son bir haftadır, şiddeti giderek artan şekil de bulantı, kusma, yemek yiyememe ve karın ağrısı, son 3 gündür de gaz-gaita çıkaramama şikayetleri ile hastanemiz Acil Servisine müracaat etti. Hikayesinde 30 yıl önce mide ülseri nedeniyle distal gastrektomi + gastroduodenostomi, 23 sene önce total tiroidektomi, 10 yıl önce apendektomi ve bir yıl önce de endometrium ca nedeniyle TAH + BSO operasyonları mevcuttur. Bulgu Hastanın yapılan batın muayenesinde; tüm kadranlarda palpasyonla hassasiyet ve rebound mevcuttu. Düz karın, grafisinde jejunal anslar da hava-sıvı seviyeleri mevcuttu. Batın BT inceleme de; jejuno-ileal geçiş kalibrasyonunda belirgin derecede azalma ve ince barsak ansların da belirgin dilatasyon ve kontrast hava seviyeleri tespit edildi. Hastaya bu bulgular ile ileus tanısıyla laparatomi uygulandı, yapılan eksplorasyon da treitz’ın 100 cm. distaline dek devam eden, ince barsak lümeninde tıkanmaya neden olmuş, irili ufaklı çok sayıda, toplamda 1/2 kg ağırlığa ulaşan bezoar tespit edildi. Yapılan enterotomi ile tüm bezoarlar çıkarıldı. Ameliyat sonrası dönemi sorunsuz seyreden hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç İntestinal obstuksiyona neden olan bezoarlar ilk kez 1779’da Baudamant tarafından rapor edilmiş, ilgili yayınlar 18.yüzyıldan itibaren bildirilmektedir. Gastrik cerrahi sonrası motilite bozulur, gastrik asidite azalır, boşalma problemiyle de birlikte bezoar oluşum olasılığı artar. Ancak cerrahi geçirmemiş olgularda da bezoar gelişimine rastlanmaktadır. İntestinal obstruksiyona neden olmuş bezoarlar da preoperatif dönemde tanının uygun konulması durumun da cerrahinin yanında medikal ve endoskopik tedavi yöntemleri kullanılabilir. Bezoarlar özellikle gastrik cerrahi öyküsü olan intestinal obstrüksüyonlu hastaların tanısın da akıl da tutulmalıdır. 319 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P68 Berberlerde Parmaklar Arasında İnterdigital Pilonidal Sinüs: Bir Yabancı Cisim Olarak Kıl Granülomu Hakan Buluş, Altan Aydan, Alper Yavuz, Tonguç Sugüneş, Ali Coşkun Keçiören Eğitim Araştırma Hastanesi Giriş Pilonidal sinüs en sık sakrokoksigeal bölgede görülmekle birlikte, vücutta kılların mevcut olduğu herhangi bir bölgede de ortaya çıkabilmektedir. İnterdigital pilonidal sinüs ise, lokalizasyon bölgesinde kıl bulunmamasına rağmen pilonidal sinüsün görüldüğü tek bölgedir.Vücut kıllarının cilt içine doğru penetrasyonu inflamasyona, apse, kist ya da fistüle neden olmaktadır. Biz de bu olgu sunumunda nadir görülen bir hastalık olan interdigital pilonidal sinüsü bulunan 34 yaşında, berberlik yapan bir erkek hastayı sunduk. Bulgu Hastanemizin Genel Cerrahi Polikliniğine 34 yaşında, sol el 3 ve 4. parmakları arasında ara sıra ortaya çıkan şişlik, kızaHikayesinde 14 yıldır erkek berberi olarak çalıştığını ve başka bir hastalığının olmadığını ifade etti. Elindeki kısmi fonksiyon kaybının sonucu olarak, mesleğini icra ederken zaman zaman zorluklar yaşadığını belirtti.İnterdigital pilonidal sinüs tanısı ile hastaya lokal anestezi eşliğinde eliptik eksizyon uygulandı(Resim-2). Eksizyon yerinde inflamasyon, ödem ve yer yer hipereminin mevcut olmasından dolayı, oluşan defektin primer olarak kapatılmasından vazgeçildi. Dolayısı ile eksizyon sonrası oluşan defektin flep ile veya primer kapama gibi teknikler ile kapatılması yerine sekonder iyileşme ile kapanması tercih edilmiştir. Eksize edilen doku histo patolojik olarak incelenmiş, suguamöz epitelyum ve akut-kronik inflamasyon hücreleri izlenmiştir. Günlük yara bakımı ile takip edilen hastanın 2 hafta sonra yarasının sekonder olarak iyileştiği görülmüştür. Tartışma ve Sonuç İnterdigital pilonidal sinüs çok nadir görülen bir meslek hastalığıdır. Bu hastalıktan korunmak için deri ile temas halinde olan kılların bölgeden uzaklaştırılmasının yanında; kılların deri ile temasını engelleyen koruyucu kremler ve eldivenler de kullanılabilir. 320 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P69 Spinal Anestezi Sonrasında Abducens Sinir Paralizisi: Olgu Sunumu Mehmet İnce1, Leyla İnce2, Seda Özbek2 Konya Asker Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Meram Eğitim Araştırma Hastanesi Radyoloji Servisi 1 2 Giriş Kranial sinir paralizileri, anestezi ve tanı için kullanılan lomber ponksiyon sonrasında çok nadir görülen bir komplikasyondur ancak 6.sinir kafa içi uzun trasesinden dolayı daha sık etkilenmektedir. Metod Yirmi yedi yaşındaki erkek hastamıza spinal anestezi ile sağ inguinal herniorafi uygulandı. Bulgu Postoperatif 3. günde, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı ve kusma şikâyetleri başlayan hastaya nonsteroid anti-inflamatuar ve sıvı tedavisi uygulandı. Tedaviye yanıt veren ancak postoperatif 8. günde abducens siniri paralizisine bağlı çift görme ve sol gözde dışa hareket kısıtlılığı şikâyetleri başlayan hastanın beyin magnetik rezonans görüntülemesinde; sağ kavernöz sinüs ve tentorial düzeyde kalınlaşma saptandı. 6 hafta sonra hastanın şikâyetleri konservatif tedavi ile tamamen düzeldi ve 1 yıllık takibi süresince patolojik bulgu saptanmadı. Tartışma ve Sonuç Abducens sinir paralizisi, spinal anestezi sonrasında nadir görülen ve düzelebilen bir komplikasyondur. Bunan dolayı spinal anestezi cerrahlar ve hastalar için birçok avantajı olan bir yöntem olarak kullanılmaya devam edilmektedir. Atravmatik veya daha ince çaplı spinal iğnelerle yapılacak olan anestezi, abducens sinir paralizisi gibi komplikasyonların oranını düşürebilir. Bu komplikasyonla karşılaşılan hastalara düzelebilecekleri ve paralizinin en fazla 6 ay sürebileceği anlatılmalı, yatak istirahatı ve bol sıvı alımı önerilmelidir. 321 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P70 Prololabe Hemoroidlerde Çift Purse String Tekniği ile Stapler Hemoroidopeksi. Daha Güvenli, Daha Az Postoperatif Ağrı ve Nüks? Yücel Özsoy1, Çağatay Gürkök1, Mümtaz Kahya1, Celaletin Keleş1, İsmail Ferhat1, Erdem Nalbant1, Mustafa Özsoy1, Olcay Ak Nalbant2, Ayla Yücetürk2, Safiye Vural2, Bengü Günay Yardım2, Beyhan Cengiz Özyurt3 1 Manisa Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Bilim Dalı 2 Manisa Devlet Hastanesi Patoloji Bilim Dalı 3 Celal Bayar Üniv. Halk Sağlığı Anabilim Dalı Giriş Üçüncü ve dördüncü derece prolabe hemoroidlerde sirküler stapler mukozektomi (PPH) tekniğine ait literatürde mükemmel sonuçlar olmakla birlikte uygulanan tekniğe bağlı olarak yetersiz rezeksiyon veya erken nüksler görülmektedir. Yine PPH tekniğine spesifik rektal obstruksiyon, rektal duvar hematomu, perforasyon ve pelvik sepsis sonucu diversiyon ostomiye kadar giden komplikasyonlar görülebilir. Bu konuda prosedürün en önemli kısmı olan purse konulma tekniği sorumlu tutulmaktadır (1). Son yıllarda yetersiz rezeksiyon, erken nüks ve komplikasyonları önlemede çift purse uygulama tekniği gündeme gelmiştir. Bu çalışmamızda çift purse tekniği uygulanan hastalarımızda erken sonuçlarımızı sunmayı istedik Metod Semptomatik üçüncü ve dördüncü derece prolabe hemoroidi olan 20 hasta seçildi. Hastaların 11 si erkek (%55) ve 9’u(%45) bayandır. Hastaların yaş ortalaması 48.4 tür (Tablo-1).Hastalar spinal anestezi altında ve jinekolojik pozisyonda ameliyata hazırlandı. Anal ekartör yerleştirilip sabitlendi (şekil-1). Çevre sütürlerinden birincisi denatate çizgiden 3 cm yukarıya konuldu. İkinci çevre sütürü 4. cm’ ye konuldu (şekil-2). Birinci sütür saat 3 hizasında başlandı ve 3 veya 4 sütür ile aynı noktada sonlandırıldı. İkinci sütür saat 9 hizasında başlandı ve aynı şekilde ilk sütürün ara bölgelerinden geçen 3 veya 4 sütürle saat 9 hizasında sonlandırıldı. Bu sayede saat 3 ve 9 hizasındaki iki adet çevre sütürü staplerin aynı hizadaki deliklerinden geçirildi (şekil-3). Sütürler çekilirken stapler kapatıldı ve ateşlendi. Bir dakika hemostaz için beklenildi ve stapler açıldı (Şekil-4). Bulgu Patolog tarafından doughnut açılarak uzunluğu ve mukozal kalınlığı ölçüldü (Tablo-1). Doughnut uzunluğu (5.38 cm) ve kalınlığı (1.44) cm olarak literatürde standart PPH hemoroidektomi için verilen değerlerden anlamlı olarak yüksek bulundu (2,3). Yine stapler hattının dentate çizgiye uzaklığı (3.52) 322 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya anlamlı olarak yüksekti (1,2). Erken postoperatif dönemde Lineer analog skalaya göre (0-10) ağrı skoru 2.1 hesaplandı (Tablo-1). Postoperatif hemoraji 1 hastada oldu (%5) ve sütüre edildi. Kronik anal fissürü olan 3 hastaya aynı seansta kapalı teknikle lateral internal sfinkterotomi yapıldı.bir hastada büyük ve dışarıda kalan eksternal bir pake eksize edildi. Hastalar ortalama 12.3 ay (24-4) takip edildi. Postoperatif persistan ağrısı, inkontinansı olan hasta olmadı. Rekürrens gelişen hasta olmadı. Tartışma ve Sonuç Stapler hemoroidopeksi sayesinde konvansiyonel hemoroidektomiye göre hastalarda postoperatif ağrıda ve hastanede kalış süresinde ve günlük aktiviteye dönüş süresinde azalma olmuştur (3, 4). Bununla beraber PPH tekniğinde mukozal prolaps ve skin tag görülme oranı daha yüksek bulunmuştur. Bu nedenle prolabe hemoroidlerin tedavisinde sirküler stapler mukozektomide çift çevre sütürü uygulaması ile daha tatminkar ve büyük doughnut’ lar rezeke edilerek rekürrens ve prolapsus önlenebilir (2). Yine tek çevre sütürüne göre daha iyi kozmetik sonuç ve daha az ağrı olmaktadır (3). Rekürrensi azaltması konusunda daha geniş randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. 323 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P71 Kronik Pilonidal Sinüs Tedavisinde Limberg Flep, Karyadakis Flep ve Primer Kapama Yöntemlerinin Karşılaştırılması: Klinik Prospektif Çalışma Erman Sobutay, Birol Ağca, Sezgin Zeren, Ali Durmuş, Bayram Kaya, Hakan Evrüke, Kazım Sarı SB Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Pilonidal sinüs hastalığı genç erişkinlerde sık olarak görülen edinsel bir hastalıktır.Hastalığın tedavisnde şimdiye kadar birçok yöntem geliştirilmiş olup günümüzde daha sıklıkla flep yöntemleri ağırlık kazanmıştır.Çalışmamızda deiğiş flep yöntemleri ve primer kapama yöntemlerinin karşılaştırlaması amaçlanmıştır. Metod Kliniğimizde Ocak 2010 tarihi ile Aralık 2010 tarihleri arasında ameliyat edilen 30 olgu çalışmaya dahil edildi.Olgular üç gruba ayrıldı.Birinci grupta ki 10 olguya Limberg flep,ikinci gruptaki 10 olguya Karyadakis flep ve üçüncü gruptaki 10 olguya da Primer kapama yöntemi uygulandı.Olguların yaş.cinsiyet.ameliyat süreleri,hastanede kalış süreleri,dren miktarları ve normal işe dönüş süreleri kaydedildi.Daha önce ameliyat edilen nüks olgular çalışmaya dahil edilmedi.Olgulara spinal ya da genel anestezi altında Jack-knife pozisyonunda ameliyat uygulandı. Tüm olgulara ameliyat sonrası aspiratif dren yerleştirldi.Dren 20cc/gün altındayken alındı. Bulgu Olguların 22’si(%73,3) erkek,8’i(%26,7) kadın olup yaş ortalaması 25,2 idi.Birinci gruptaki olguların hastanede kalış süresi ortalama 1,8,ikinci grupataki olguların hastanedeki kalış süresi 2,1 ve üçüncü gruptaki olguların hastanede kalış süresi 1,9 gün olarak hesaplanıldı.Dren alınma günleri ortalaması birinci grupta 2.4 gün,ikinci grupta 2 gün,üçüncü grupta ise 1,8 gün idi.Olguların normal aktivitelerine dönme zamanları birinci grupta 7.2 gün,ikinci grupta 7,1 gün üçüncü grupta ise 6,8 gün idi.Primer kapama yapılan 2 olguda 2. ay içinde sütür hattının altındaki alanda sinüs(nüks) geliştiği görüldü.Bu olgular daha sonra Limberg flep yöntemi ile tekrar ameliyata alındı.Ortalama takip süresi 7 ay idi.Karyadakis grubundaki 1 olguda yara infeksiyonu saptandı. Tartışma ve Sonuç Pilonidal sinüs tedavisİnde son yıllarda daha fazla yapılan flep yöntemleri intergluteal hattın düzleştirilmesi ve orta hatta oluşabilecek skar dokusunu azaltması nedeniyle primer kapama yönteminden daha iyi sonuçlar verdiği düşünülmektedir. 324 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P72 Perianal Fistülde Cerrahi Teknik Seçimi Fazilet Erözgen, Adem Duru, Adil Koyuncu, Adnan Hut, Ahmet Kocakuşak, Mehmet Gülen, Muzaffer Akıncı, Suat Benek, Rafet Kaplan Haseki Eğitim Araştırma Hastanesi 1.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Perianal fistül operasyonlarında çeşitli ameliyat teknikleri kullanılmakta, ancak %20 lerde dolaşan nükslerin ve inkontinans probleminin önüne geçilememektedir. Fibrin glue, plug gibi yöntemlerde klasik cerrahiye alternatif olarak sunulmaktadır. Biz bu çalışmamızda kullandığımız klasik cerrahi yöntemlerini paylaşmak istedik. Metod 2009 Ocak-2010 Aralık ayları arasında kliniğimizde perianal fistül tanısı ile opere olmuş 58 vakayı retrospektif olarak inceledik. Bulgu 42 erkek , 16 kadın vaka mevcuttu , yaş ortalaması 43.7 yıl (20 yaş-73 yaş) Preop bu hastaların 43 tanesine endoskopi yapılmış , 33 tanesine pelvik kontrastlı MRG istenmişti.1 hasta preop ERUS yaptırabilmişti. Preop tanı yöntemlerinden yararlanarak 29 hastaya iç ağız tespit edilebildi. İç ağız endoskopla 2 hastada gözlenebilirken pre op iç ağzın tespit edildiği 27 vaka MRG ile tanınmıştı. MRG+endoskopi olan hasta sayısı 24 idi. Dış ağız jinekolojik pozisyonda en çok saat 6 (15 hasta) hizasındaydı. Hiç dış ağzın gözlenmediği saat 10 yönüydü. Ameliyat tipi olarak fistülotomi 24, fistülektomi 7, seton 10, sfinkterotomi ile kombine 11, sinüs eksizyonu 2 ,setonla fistülotomi 4 vakaya uygulanmıştı. Bu vakalardan 12 tanesi nükstü, 1 hastanın 4. nüksü, 4 hastanın 3. nüksü, 7 hastanın 2. nüksü idi. Hastaların 1 tanesinde Behçet, 1 tanesinde diabet öyküsü vardı. Hiçbir hastaya daha önce perianal abse drenajı yapılmamıştı. Klinik serimizde ençok fistülotomi ve seton yöntemi teknik olarak seçilmişti. Tartışma ve Sonuç •Seton tekniği: Yüksek yerleşimli veya eksternal anal sfinkteri içine alan bir fistül varlığında seton tekniği tercih edilir. Seton tekniğinde, nedbe oranı azdır, ancak % 2-20 oranında (inkontinens) gelişebilir. Bu yöntem sonrası perianal fistül nüksü % 0-10 arasında görülür. •Fistülotomi veya fistülektomi tekniği: Fistülotomi veya fistülektomi tekniği, aynı zamanda layopen adlandırılır. Bu yöntem sonrası perianal fistül nüksü % 2-10 arasında görülür. •Flep tekniği: Endorektal ilerletme flebi tekniğinde % 20 (inkontinens) ve % 20 oranında nüks görülür. Teknik ne olursa olsun amaç önce kontinensi korumak olmalıdır. Nüksü önlemek ise ikinci hedeftir. Tüm bunlar göz önüne alındığında hasta ve fistül tipine uygun cerrahi teknik, cerrahın seçimi ve tecrübesi ile ilgilidir. 325 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P73 Perianal Fistülde Tercih Endoskopi mi, MRI mı, Olmalı? Fazilet Erözgen, Rafet Kaplan, Ahmet Kocakuşak, Mehmet Gülen, Adil Koyuncu, Muzaffer Akıncı, Adnan Hut, Suat Benek, Adem Duru Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Perianal fistülün tanısı sıklıkla genel cerrah muayenesi ile konulur.Komplike vakalarda, kolonoskopi tetkiki ile, iltihabi bağırsak hastalıklarını ekarte etmek gerekir. Bundan sonra ise ilaçlı (kontrastlı) manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile veya endorektal ultrason (ERUS) ile fistül yolunun (trakt) seyri araştırılır.ERUS az merkezde ve uzun randevular sonrası yapıldığından sadece nüks fistüllü bir hastada yapılabilmiştir. Çalışmamızda operasyon tekniğinin planlanmasında bize en fazla yardımcı olabilecek tetkiki tespit etmeyi amaçladık. Metod 2009 Ocak-2010 Aralık ayları arasında kliniğimizde perianal fistül tanısı ile opere olmuş 58 vakayı retrospektif olarak inceledik. Bulgu 42 erkek , 16 kadın vaka mevcuttu , yaş ortalaması 43.7 yıl (20 yaş73 yaş) Preop bu hastaların 43 tanesine endoskopi yapılmış,33 tanesine pelvik kontrastlı MRG istenmişti.Bir hastaya preop ERUS yapılabilmişti . Preop tanı yöntemlerinden yararlanarak 29 hastada iç ağız tespit edilebildi.İç ağız endoskopla 2 hastada gözlenebilirken pre op iç ağzın tespit edildiği 27 vaka MRG ile tanınmıştı.MRG+endoskopi olan hasta sayısı 24 idi.Dış ağız jinekolojik pozisyonda en çok saat 6 (15 hasta) hizasındaydı. Hiç dış ağzın gözlenmediği saat 10 yönüydü. Ameliyat tipi olarak fistülotomi 24 , fistülektomi 7 , seton 10 , sfinkterotomi ile kombine 11, sinüs eksizyonu 2 ,setonla fistülotomi 4 vakaya uygulanmıştı. Bu vakalardan 12 tanesi nükstü,1 hastanın 4. nüksü,4 hastanın 3.,7 hastanın 2. nüksü idi.Hastaların 1 tanesinde Behçet,1 tanesinde diabet öyküsü vardı.Hiçbir hastaya daha önce perianal abse drenajı yapılmamıştı. Tartışma ve Sonuç 2,500 yıldan beri bilinmekte olan perianal fistül hastalığının tedavisi ameliyat sonrası nüks (% 2-10 oranında) veya tekrarlama oranlarının yüksek olması ve ameliyat sırasında eksternal sfinkterin yaralanma olasılığıdır ki inkontinans (% 0-20 oranında) ile sonuçlanır ve düzeltilebilmesi çok güç bir durumdur. Nüks vakalar arttıkça inkontinans olasılığı artar ve ilk ameliyatın doğru uygulanması ile önlenebilir.Doğru teşhiste ise ilk önce endoskopi yapılmasının gerektiği, ancak traktın doğru ortaya konmasında özellikle MRG istenmesinin doğru olduğu görüşündeyiz. 326 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P74 Perianal Fistüllerde 9 Yıllık Cerrahpaşa Deneyimi Engin Hatipoğlu, Fahri Gökçal, Murat Şendur, Serdar Yüceyar, Süphan Ertürk İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Perianal fistüllerde (PAF) cerrahi tedavinin amacı, anal kontinansı bozmadan perianal infeksiyonun eradikasyonudur. Seçilecek cerrahi tedavinin belirlenmesinde, fistül traktının seyri (inter/ trans/supra/ekstra-sfinkterik) ve yapısı (basit/komplike) önemli rol oynar. Cerrahi tedavide temel seçenekler, fistülün tipine ve cerrahın tercihine bağlı olarak fistülotomi, fistülektomi ve seton (gevşek/kesici) uygulamasıdır. Ayrıca, mukozal ilerletme flapları ve fistül traktını tıkayıcı çeşitli yöntemler de, seçilmiş olgularda kullanılabilir. Metod Ocak 2002–Aralık 2010 tarihleri arasında perianal fistül (PAF) tanısı ile Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği’nde opere edilen ve kayıtlarına ulaşılabilen 510 hastaya ait veriler, retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, PAF’ların anatomik lokalizasyonları, mevcut yandaş perianal hastalıklar, uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri ve postoperatif nüksler gözden geçirildi. Bulgu Hastaların 381’i erkek (%74,7), 129’u kadındı (%25,3). Yaş ortalaması 41,8 olarak bulundu. 510 hastanın 466’sı (%91,3) primer PAF, 38’i (7,4) primer PAF’a ek olarak çeşitli yandaş perianal hastalıklar ve 6’sı (%1,3) da nüks PAF tanısıyla opere edildi. 245 (%48) hastaya fistülotomi yapıldı, bunların 22’ine yandaş perianal hastalık sebebiyle ek işlem uygulandı. 105 (%20) hastaya fistülektomi yapıldı, bunların 12’ine yandaş hastalık sebebiyle ek işlem yapıldı. Fistülektomi uygulanan hastaların 22’sinde (%21) işlem, fistülektom aracılığıyla gerçekleştirildi. 116 (%22) hastaya seton uygulandı, bunların 4’ü yandaş hastalık sebebiyle ek operasyon geçirdi. 5 (%1) hastaya genel anestezi altında anorektal muayene yapıldı, ancak cerrahi girişime gerek görülmedi. 39 hasta (%7,6) komplike PAF olarak belirlenip, bunlardan 1’ine sigmoid lup kolostomi ve 1’ine posterior internal sfinkterotomi, geri kalan 37 hastaya ise fistülektomi + fistülotomi uygulandı. Opere edilen 510 hastanın 67’sinde (%13) nüks gelişti ve ilave operasyonlara ihtiyaç duyuldu. Tartışma ve Sonuç Fistülotomi, fistülektomi ve seton uygulanan hastaların sayısı literatürle benzerlik göstermiştir. PAF tedavisinde kullanılacak uygun yöntemin seçimi, tedavinin başarısı ve nüksün önlenmesi kilit rol oynamaktadır. 327 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P75 Pilonidal Sinüs Hastalığı Olan Hastalarda Yapılan Cleft Lift İle Rhomboid Eksizyon Yöntemlerinin Karşılaştırılması Adem Şahin1, Hasan Bostancı1, Kürşat Dikmen2, Ali Cihat Yıldırım1, Ahmet Volkan Yıldırım1, Nizamettin Kutluer1, Önder Meriç1, Göktürk Gürsoy1, Hülagü Kargıcı1 1 Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Arş. Hast. 2. Genel Cerrahi 2 Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Giriş Pilonidal sinüs tedavisinde birçok yöntem olmasına rağmen nüks oranları yüksek olup,ideall bir tedavi arayışı sürmektedir. Cerrahi teknikleri karşılaştıran çalışmalar yapılmaya devam etmektedir. Bu çalışmanın amacı; pilonidal sinüste limberg flep ve kleft-lift tekniğinin sonuçlarını karşılaştırmaktır. Metod Haziran 2009 ile Haziran 2010 tarihleri arasında, Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH 2. Genel Cerrahi polikliniğine başvuran ve pilonidal sinüs tanısı konan olgular üzerinde prospektif randomize klinik bir çalışma olarak uygulanmıştır. Toplam 82 pilonidal sinüs hastası iki gruba randomize edilmiştir. 1. gruba kleft-lift yöntemi (n=40), 2. gruba rhomboid eksizyon ve limberg flep tekniği (n=42) uygulanmıştır. Nüks ve enfekte olgular çalışma dışında bırakılmıştır. Hastanede kalış ve işe dönüş süreleri, rekürrens oranı, ağrısız yürüme ve tuvalete oturma zamanı karşılaştırılmıştır. Bulgu Ortalama takip süresi grup 1 de 9.1±3.2 (1-12) ay ve grup 2 de 7.7±4.4 (1-14) aydı. Grup 1’deki hastaların %17.5’inde (n=7), Grup 2’dekilerin %19.0’unda (n=8) komplikasyon görülmüştür (p>0.05). Grup 1’de 3 kişide dehissens saptanmışken, Grup 2’de görülmemiştir (p>0.05). Grup 1’in iyileşme süresi ortancası 14 gün , Grup 2’nin 15 gündür (p>0.05). Grup 1’in hastanede kalış süresi ortancası 1 gün, Grup 2’nin 2 gündür (p>0.05). Grup 1’in işe dönüş süresi ortancası 18 gün, Grup 2’nin 20 gündür (p>0.05). Toplamda 4 hastada rekürrens görülmüştü. Bunların biri Grup 1’de, diğerleri Grup 2’dedir. Grup 1’in %17.5’inde, Grup 2’nin %21.4’ünde reküren cerrahisi yapılmıştır (p>0.05). Grup 1’deki hastaların ağrısız tuvalete oturma zamanı ortancası 6 iken, Grup 2’dekilerin 9’dur (p<0.05). Grup 1’deki hastaların ağrısız yürüme zamanı ortancası 3 iken, Grup 2’dekilerin 5’dir (p<0.05). Tartışma ve Sonuç Çalışmamıza göre, kleft lift yöntemi, limberg flebin sağladığı avantajlara sahip ve ağrısız tuvalete oturma ve ağrısız yürüme zamanının kısalığı nedeniyle daha üstün bulunmuştur. Semptomu olan kronik pilonidal sinüs olgularında ve rekürrens sinüs cerrahisinde ideal yöntemin özelliklerini taşıyan kleft lift yöntemi ilk seçenek olarak tercih edilebilir. 328 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P76 Oldukça Nadir Perianal Fistül Nedeni; Perianal Pilonidal Fistül Nuraydın Özlem, Kadir Yıldırım, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Pilonidal hastalık oldukça yaygın görülür. En sık presakral bölgede yerleşiktir. Diğer yerleşimler oldukça nadirdir. Burada perianal fistül öntanısıyla operasyona alınıp perianal pilonidal fistül saptanıp başarılı tedavisi yapılan bir olgu sunulacaktır. Metod Yirmidört yaşında erkek 5-6 aydır anal akıntı kaşıntı ve gaz inkontinensi ile başvurdu öyküsünden perianal abse drenajı geçirdiği öğrenildi. Bulgu Fizik incelemede perianal bölgede saat 1 hizasında anal kanala 1cm uzaklıkta fistül dış ağzı saptandı. Operasyonda stile ile kontrol edildi; iç ağzın anal kanalda saat 5 hizasında olduğu görüldü. fistülotomi yapıldı. Fistül zemininde kıl yumağı görüldü. (Resim I) fistül total olarak altaki internal sfinkterden ekstirpe edildi. Postop komplikasyon olmadı; 1.günde evine yollandı. Tartışma ve Sonuç BJS’de 1982 mart sayısında anal fistül olarak başlangıçta tanı alan 4 pilonidal sinus olgusu sunuldu. Bunların sadece 1i perianal pilonidal fistül diğer 4ü perineal pilonidal sinüs olarak bildirildi. Yazarlar bildirildiğinden daha sık görülmekte olduğunu; anal fistül semptomları olan hastalarda perianal fistülün dışlanması gerektiği bildirilmiştir. bizim olgumuzda da ilk fizik incelememizde fistül tanısı almasına rağmen perianal pilonidal fistül olduğu anlaşıldı. Testini ve ark 2002 yılında bir abse öyküsü olan ancak fistül gelişmemiş olan bir perineal pilonidal sinus olgusu bildirdiler. bizim olgumuzda da bir abse öyküsü aldık ancak farklı olarak olgumuzda bir perineal fistül oluşmuştu. 1.İngilizce literatürde perianal pilonidal fistüle bir olgu dışında rastlanılamadı. 2.perianal fistüllerde akla, perianal fistül oluşturmuş pilonidal hastalık akla getirilmelidir. 329 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P77 Çok Nadir Pilonidal Sinus Yerleşimi; Anal Kanal Pilonidal Sinusu Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Kadir Yıldırım, Sadık Keşmer Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Anal kanalda lokalize kıl içeren lezyonlar oldukça nadirdir. Burada anal kanal pilonidal sinüslü iki olgu sunulacaktır. Metod Olgu 1: 45 yaşında bayan hasta. 2004 yılında anal bölgede akıntı kaşıntı kanama yakınmasıyla basvurdu. Fizik incelemede anal kanalda pilonidal sinus rastlandı. Olgu 2: 30 yaşında erkek. Makatta ağrı kanama ile basvurdu. Dış merkezde 1997’de ve 2000’de abse drenajı olmuş. Ağustos 2010’da fizik incelemede dizdirsek pozisyonunda saat 5 hizasında anal kanalda bir adet pilonidal sinus saptandı. Bulgu Olgu 1’e eksizyonel biopsi ve primer kapama uygulandı. Hasta takiplerine gelmedi. Olgu 2’ye sinusektomi uygulandı. Takibinde sorunu olmadı. Tartışma ve Sonuç Ortiz ve ark 1987 yılında kendi olgularıyla beraber 10 vaka bildirmişlerdir. Bildirdikleri 5 vakanın ikisinde mukozal açıklıktan anal kanala doğru uzanan kıl demetleri görülmüştür. 1382 olguluk pilonidal hastalık serimizde anal kanalda çok nadir rastlanan pilonidal kisti saptadık. Birine eksizyonel biopsi diğerine sinus traktı eksizyonu yapıldı. 330 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P78 Eski Limberg Flaplı Hastada LİST Hemoroidektomi Fissürektomi Sonrası Dev Perianal Abse Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan, Kadir Yıldırım Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Perianalabselerin tedavisi; derin, büyük, fistülle birlikte daha komplekstir derin postanal boşluk abselerinde fistül eşliği ana sorunu oluşturur;bildirilen insidans %35-65 tir Traktın guided künt problanması absede drenaj seton yerleştirilmesini , daha sonrada external anal sfinkterin tanınmasını sağlar. sepsis elimine olduğunda belli aralıklarla değiiştirilen yada sıkıllan bir cutting uygulanabilir . cutting seton sfinkter retraksiyonunu önleyecek şekilde fibrozis yaparak kası kesecektir bu yöntemle iyileşme oranı yüksek ve fistül nüksü sadece %4-6 bildirilmiştir Literatürde uzun süre önce geçirilmiş flap operasyon sonrası geçirilen hemoroidektomi+sfiinkterotomi ye sekonder flap altına ilerlemiş anal sepsis ve fistüle rastlanmamıştır. Metod Otuzaltı yaşında erkek hasta her ikisi de dış merkezde olmak üzere yedi yıl önce pilonidal sinusu için rhomboid eksizyon limberg flap, 3 ay önce sfinkterotomi+hemoroidektomi almıştı. Kliniğimize postop 1.ayında kranial de flap altına caudal de perine skrotuma yanlarda gluteal bölgeye ilerlemiş yaklaşık 15x20x15 cm boyutlarında derin abse ile başvurdu. Bulgu Pürülan materyal GAA da drene edildi tekrarlayan drenaj girişimlerine rağmen abse kavitesi kollabe olmadı, drenaj kesilmedi; anal kanal/rektumla ilişkisi saptandı presakral bölgede dış ağzı olan bir yüksek yerleşimli (suprasfinkterik)perianal fistülü vardı drene eden seton ile tedaviye başlandı cutting setonla tedavisi son aşamaya geldi şu anda sfinkter yetmezliği semptomları yok. Tartışma ve Sonuç öneriler: 1.kronik anal fissürde cerrahi sağıtım ilk seçilecek tedavi olmamalıdır yalnızca nonsurgical tedavi başarısız olduğunda internal anal parsiyel sfinkterotomi yapılmalı 2.LİST kapalı teknikle anal kanal içindeki parmak yada anoskop yardımlı yapılmalı LİST anal kanal anatomisinde iyi olan cerrah gerektiriir 3.anorektal sepsis ve absenin devam tedavisinde drenaj seton kalıcı tedavisinde kesici seton uygun seçenek olabilir 4.abse drenajı sonrası drenaj setonu yapılabirse intersfinkterik mesafeden yapılmalıdır 5.böylesi ağrılı bölgede vede tekrarlayan girişimlerde mutlaka sedasyon ya/yada sinir block u spinal yada genel anestezi altında yapılmalıdır. 331 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P79 Kronik Pilonidal Sinüs Tedavisinde Geniş Tabanlı Limberg Flep Yöntemi 10 yıllık Deneyim Cavit Hamzaoğlu1, Engin Hatipoğlu3, Şaban Bayyozgat2, Hasan Taşçı3 1 Türkiye Gazetesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Türkiye Gazetesi Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Kliniği 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD 2 Giriş Geçmişte sıkça kullanılan primer tamir ve marsupiyalizasyon yöntemleri, yüksek nüks ve düşük yaşam kalitesi nedeni ile günümüzde yerini çeşitli flep yöntemlerine bırakmıştır. Çalışmamızda pilonidal sinüs hastalığı sebebiyle Limberg Flep uyguladığımız olgular ve sonuçları sunulmuştur. Metod Ocak 2001 – Aralık 2010 tarihleri arasında pilonidal sinüs tanısıyla opere edilen 464 olgu değerlendirildi. Olguların tamamına rhomboid sinüs eksizyonu ve geniş tabanlı Limberg flep uygulandı. Hastanede yatış süresi, komplikasyonlar ve nüksler araştırıldı. Bulgu Olguların 397’si (%85.56) erkek, 67’si (%14.64) kadın olup, ortalama yaş 25.4’dir. Olguların 442’si ilk kez, 24’ü ise daha önce başka merkezlerde opere edilmiş olan nüks vakalardı. 9 olgu pilonidal sinüs hastalığına yandaş hastalık sebebiyle aynı seansta opere edildi. Olgularımızın tamamına laringeal maske uygulandı, cilt dikişleri intrakutan rapid vikril ile sütüre edildi. Olguların ameliyat sonrası ortalama hastanede yatış süresi 1 gün, günlük aktiviteye dönüş zamanı ise ortalama 14 gün olarak tesbit edildi. Tüm olgular 7. günde kontrole çağrılmış ve hiçbir hastadan sütür alınmamıştır. 15 olguda (%3.4) nüks görüldü. Nüks olgulara karşı taraftan Limberg flep uygulandı. Tartışma ve Sonuç Kliniğimizde 1996-2002 yıl aralığının incelendiği benzer bir yayımlanmış çalışmamızla kıyaslandığında, sonuçlarımız birbiriyle uyumludur. Primer pilonidal sinüs cerrahisinde rhomboid sinüs eksizyon ve Limberg flep yöntemi hastanede kalış süresinin kısa olması, erken işe dönüş süresi, nüks ve komplikasyon oranlarının düşük olması açısından güvenilir ve uygulanabilir etkin bir metottur. 332 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P80 Pilonidal Sinüs Tedavisindeki Klinik Tecrübemiz Necat Cin, Fatma Tatar, Yasin Peker, Haldun Kar, Cengiz Tavusbay, Özgün Akgül, Hüdai Genç İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi 3. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Pilonidal sinüs, cerrahi pratikte özellikle genç yaş grubunda sık görülen, çeşitli tedavi yöntemleri uygulanan benign karakterli bir hastalıktır. Tedavide genel kabul görmüş tek bir yöntem olmamasına rağmen postoperatif komplikasyon ve nüksü azaltmak ve en az iş gücü kaybına sebep olmak hedeflenmektedir. Metod İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2002- Şubat 2011 tarihleri arasında pilonidal sinüs tanısı ile opere edilen 350 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgu Hastaların 302’si erkek, 48’i kadın, yaşları 14-56 arasında değişmekte idi. Hastaların yaş ortalaması 27 idi. 263 hastaya sinüs eksizyonu ve primer tamir, 31 hastaya sinüs eksizyonu ve marsupializasyon, 41 hastaya sinüs eksizyonu ve flep rotasyonu (limberg flep) uygulandı. 15 hasta sinüs eksizyonu sonrası sekonder iyileşmeye bırakıldı. Postoperatif dönemde toplam 40 hastada enfeksiyon gelişti(33’ü primer tamir, 2’si flep rotasyonu, 4’ü marsupializasyon uygulanan hastalardı. Sekonder iyileşme sürecinde 1 hastada enfeksiyon gözlendi). 12’sine primer tamir, 5’ine flep rotasyonu uygulanan toplam 17 hastada nüks gelişti. İşe dönüş,eksizyon sonrası açık bırakılan hastalarda daha geç (45 gün), primer tamir ve flep rotasyonu uygulanan hastalarda daha erken (30 gün) oldu. Postoperatif hastanede kalış süresi primer kapatılan olgularda 1 gün, açık bırakılan olgularda 3 gün, flep rotasyonu uygulanan hastalarda 2 gün idi. Tartışma ve Sonuç Pilonidal sinüs cerrahi tedavisinde farklı yaklaşımlar mevcut olup, sıklıkla uygulanan fakat yüksek enfeksiyon ve nüks oranlarına sahip sinüs eksizyonu ve primer tamir yöntemi ile ilgili hasta seçimi konusunda daha titiz olunması gerektiği kanısındayız. 333 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P81 Anal Fistüllerde Gevşek Seton Uygulaması Mehmet Hacıyanlı, Cengiz Tavusbay, Özlem Gür, Nurullah Damburacı, Yusuf Kumkumoğlu, Hüdai Genç Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Cerrahi Kliniği, İzmir Giriş Perianal fistüllerin tedavisi cerrahi girişimler olmasına karşın hangi hastada hangi prosedürün uygulanması gerektiği konusunda tam bir fikir birliği yoktur. Bu çalışmada transsfinkterik fistüllerde uygulanan gevşek seton tedavisinin etkinliği ve tedavi süresi araştırıldı. Metod Ocak 2000-Temmuz 2010 tarihleri arasında kliniğimizde opere edilen ve gevşek seton uygulanan hastalar hastane kayıtları retrospektif olarak incelendi. Perianal Chron hastaları çalışma dışı tutuldu. Hastaların demografik özellikleri, fistül tipi, iç ağzının bulunma oranı, setonun uygulama süresi, seton alınması sonrası akıntının kesilme sürei ve nüks-başarı oranları araştırıldı. Bulgu Sözü edile sürede kliniğimizde 20 hastaya gevşek seton uygulandı. Hastaların 15’i erkek, 5’i kadın idi. İç ağız 18 hastada net olarak ortaya kondu. Seton uygulama süresi ortalama 3.5 (3-6) ay idi. Seton alındıktan sonra akıntı 18 hastada ortalama 7 (3-14) günde kesildi. İki hastada fistül devam etti. Akıntı kesilen hastaların 2’sinde de hastalık izlemde nüks etti. Gevşek seton uygulanan hastaların %80’inde tedavi başarısı sağlandı. Tartışma ve Sonuç Transsfinkterik fistüllerde gevşek seton uygulaması uzun sürmesine karşın etkili bir tedavi seçeneğidir. 334 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P82 Hemoroidal Hastalıkta Matriks Metalloproteinaz Seviyeleri ve Klinik Anlamlılığı Erol Kisli, Ahu Kemik, Aziz Sümer, Özgür Kemik, İsmail Hasırcı, Çetin Kotan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Van Giriş Hemoroidal hastalığın etyolojisi bilinmemektedir. Epidemiyolojik veriler ve histopatolojik bulgular, azalmış konnektif doku stabilitesi ile hemoroidal hastalık insidansının birlikteliği hipotezini desteklemektedir. Bundan dolayı bu çalışmanın amacı internal (IH) (grade I, II, III, IV) ve external hemoroidal (EH) hastalıkta matrix metalloproteinaz (MMP) kan seviyelerinin araştırılmasıdır. Metod Bu prospektif çalışmaya; kontrol grubu, grade I, grade II, grade III, grade IV IH ve EH hastalığı olan (her grup için 20 hasta) hastalar dâhil edildi. Gruplar için yaş ortalaması sırası ile 41,5 ± 17,9, 42,3 ± 13,9, 40,7 ± 15,6, 44,5 ± 16,9, 41,9 ± 18,2 ve39.6 ± 14,1 idi. Tüm hastalardan 10 cc kan alınarak MMP–1, -2, -7 ve -9 ve TIMP–1 ve TIMP–2 plazma değerleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. Analizler için ANOVA testi kullanıldı. Grupların karşılaştırılması için Mann-Whitney U test veya Fisher’s exact test kullanıldı. Plazma seviyeleri arasındaki ilişkiyi tanımlamak için Spearman correlation analizi kullanıldı. P < 0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgu Gruplar arasında yaş farklılığı yoktu. External ve grade1 arasında TIMP-2 düzeyinde ileri derecede fark var. (p<0.001). Grade 1 ve grade 2 arasında tüm parametreler arasında ileri derecede fark vardı (p<0.001). Grade 3 ve grade 4 evreleri arasında, MMP-1, -2, -7 ve -9 parameterelri arasında fark yoktu (p>0.05). TIMP-1 ve TIMP 2 düzeyleri arasında ise, ileri derecede anlamlılık vardı (p<0.001). Grade 2 ve Grade 4 evreleri arasında MMP-1, -2, -7 ve -9 ve TIMP-1 ve TIMP-2 parametereleri arasında anlamlılık vardı (p<0.001). Ancak bu evreler arasında, MMP-1, -2, -7 ve -9 parametreleri arasında korelasyon pozitifti (r=0.53). TIMP-1 ve TIMP-2 düzeyleri arasında ise negatif korelasyon vardı (r=-0.49). Grade 1 ve Grade 3 evreleri arasında MMP-1, -2, -7, -9 ve TIMP1 düzeyleri arasında ileri derecede anlamlılık vardı (p<0.001). TIMP-2 düzeyi açısından ise fark yoktu (p>0.05). External ve grade 4 arasında TIMP-1 ve TIMP-2 düzeyleri hariç, ileri derecede anlamlılık var (p<0.001). Kontrol grubu ile diğer tüm gruplar arasında ileri derecede anlamlılık tespit edildi (p<0.0001) ve pozitif korelasyon (r=0.71). 335 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Bu çalışma hemoroidal hastalığın patogenezinde kollajen metabolizması bozukluğunun temel bozukluklardan biri olduğunu desteklemektedir. Ancak bu değişimlerin eksojen veya endojen etkilerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı açık değildir. 336 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P83 İleri Evre Hemoroidal Hastalıkta Hemoroidal Arter Ligasyonu İle Eksizyonel Yöntemlerin Birlikte Kullanımı Cemal Kara1, Semih Yürekli1, İsmail Yaman2, Arif Uğuz1, Turgay Özer1, Atilla El1 2 1 Karşıyaka Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Balıkesir Giriş Hemoroidal arter ligasyonu (HAL) özellikle evre 2 ve evre 3 hemoroidal hastalığı olanlarda kullanılırken, hemoroidal pakelerin ileri derecede büyük olduğu hastalarda ise sıklıkla eksizyonel yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışmada HAL ile çeşitli eksizyonel yöntemlerin kombine olarak uygulanması ile elde edilen sonuçlar sunulacaktır. Metod Mayıs 2009 ile Mart 2009 arasında evre 4 hemoroidal hastalık nedeniyle opere edilen 44 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların tamamında spinal anestezi altında jack knife pozisyonu kullanıldı. Hemen pakenin başlangıcına dentat linenın yaklaşık 2-3 cm üstüne yaklaşık 0,5 cm derinlikte submukozal absorbabl sütür konarak hemoroidal arter ligasyonu yapıldı. Daha sonra hastalardan 30’una Ferguson, 12’sine Milligan Morgan ve 2 hastaya da White- heat hemoroidektomi uygulandı. Bulgu Hastaların 17’si kadın ve ortalama yaş ise 41 idi. Ortalama yatış süresi 2,2 gün oldu. Erken dönemde hiçbir hastada cerrahi müdahale gerektiren komplikayon gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç Hemoroidal hastalık toplumda % 4 ile 36 oranında görülmektedir. Pek çok cerrahi tedavi yöntemi tanımlansa da özellikle ileri evrelerde bu işlem oldukça zorlu olabilmektedir. HAL sıklıkla erken evre hemoroidal hastalıkta güvenle uygulanmaktadır. Hemoroidal hastalıkta HAL diğer yöntemlerle beraber kullanılabilmektedir. Ama bu birliktelik sıklıkla HAL ile sorun çözümlenemediğinde daha sonra ikinci bir cerrahi müdahalenin yapılması şeklindedir. Hemoroidal pakelerin boyutunun artması ile beraber cerrahi tercih eksizyonel yöntemlere kaymaktadır. Buradaki sıklıkla karşılaşılan sorun ise işlem sırasındaki kanama ve pakelerin büyüklüğü nedeniyle yeterli görüş alanının sağlanamamasıdır. Bu haliyle işlem cerrah için oldukça sıkıcı hal alabilmektedir. Bizde işlem öncesi HAL uygulayarak kanlanmanın azalması ile daha az kanama ve pakelerin küçülmesini sağlamaktadır. Bu işlem ameliyat süresini önemli ölçüde uzatmamakla beraber hemoroidektomide önemli ölçüde konfor sağlamaktadır. 337 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P84 Her Perianal Abse Fistüle Dönüşür mü? Kemal Eyvaz1, Cemile Kurt2, Yıldıray Tuncer1, Mukaddes Demiray1, Hüseyin Uzun1 1 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi 3.Cerrahi Kliniği 2 Aile Hekimi Uzmanı Giriş Perianal abselerin tedavisinde ilk etapta cerrahi drenaj + antibiyoterapi uygulanmasının yeterli olacağı, fistül traktüsünün bulunarak fistülotomi veya seton uygulanması gibi cerrahi tedavilere baş vurmanın gereği vurgulanacak.Anorektal sepsiste akut fazda gelişan perianal abse ya spontan veya cerrahi olarak drene edilir. Bunların %25-30’unda ilk altı ay içinde fistül traktı gelişir ve zaman zaman sepsis ataklarına apse oluşumuna neden olurlar. Anorektal sepsis çoğunlukla dentat çizgideki anal glandlardan orjin almakta ve çoğunlukla E.Coli etken olmaktadır. Bazı perianal abseler anal kanal çevresindeki fronkül, karbonkül gibi kıl dibi infeksiyonlarından menşey alabilir. Öte yandan Crohn hastalığı, kolitis ülseroza, malign hastalıklar, radyoterapi, divertiküler hastalık, tüberküloz ve aktinomikoz gibi hastalıklara sekonder olabilirler. Anorektal sepsise bağlı perianal abselerde tedavi drenaj + antibiyoterapi ,drenaj + fistülotomi ,drenaj + seton ve flep uygulamadır. Metod Acil ve elektif cerrahi polikliniklerin de perianal abse nedeniyle drenaj + antibiyoterapi tedavisi uygulanmış hastalar çalışmaya alınmıştır. Sekonder nedenlere bağlı olarak gelişen abseler çalışma dışı bırakıldı. Bulgu Toplam 36 hasta çalışmaya alınmış olup bunlardan 22’si (%61) erkek, 14’ü (%38) kadın hasta idi. Yaş ortalaması 33,2 olan hastalararın 32’sinde lokal anestezi, 4’ünde genel anestezi altında drenaj uygulanmıştır. Altı ay boyunca takip edilen hastaların 12’sinde (%33) fistül gelişmiş , 24’ünde (%66) ise fistül gelişmemiştir. Tartışma ve Sonuç Perianal apselerin cerrahi tedavisinde her ne kadar definitif cerrahi düşünenler varsa sadece drenaj ile fistül traktüsü gelişmeden yüksek oranda iyileşme olduğundan tedavide drenaj + küretaj yeterlidir. 338 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P85 Perianal Fistül Tedavisinde Nüksü Artıran Nedenler K. Eyvaz, H. Uzun, S. Balin, M. Eser, Y. Tuncer, N. Kurt Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi 3. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Perianal fistül perirektal sepsisin devam eden kronik dönemini anlatır. Daha önce spontan veya cerrahi olarak drene edilmiş perirektal apse öyküsü genellikle bulunabilir.Anal fistülün etkin tedavisi için önce fistül traktı saptanmalı ve onun sfinkter kompleksi ile anatomik ilişkisi dikkatlice kategorize edilmelidir. Bütün fistüllerin tedavisi için uygun olan tek yöntem yoktur. Optimal tedavi cerrahın deneyimi ve takdirine bırakılmalıdır.( 1 ) Perianal fistül tanısı alan hastalarda komplike fistüllerde nüks oranı yüksekliği ve iyileşme süresinin uzun olacağı dikkate alınarak öncelikle fistülün basit veya komplike fistül olup olmadığı öngörülmeli ve tedavi yöntemi bu öngörüler ışığında seçilmelidir. Bu poster sunumunda nüksü artıran nedenleri irdeleyerek iyileşme süresine etkilerini sunmak istedik. Metod Kliniğimizde 2004-2010 yılları arasında perianal fistül tanısıyla opere edilen 112 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Fistüller Park sınıflandırılmasına göre tanımlandı. Nüks riski olmadığı düşünülen olgular grup1, nüks riski olan olgular grup 2 olarak belirlendi. Bulgu 112 hastanın 79’u erkek(%70.25.),33u bayan(%29.75).ortalama yaşı 41.70(17–80) olarak saptandı. Preoperatif tanısal işlem olarak endoskopi, MR, BT, EMG uygulandı. Hastalarımızda kliniğimize kabullerinde perianal fistülle birlikte hemoroid, anal fissür, polip perianal kitle, plonidal sinüs ve hidradenitis süpürativa olduğu saptandı. Ek hastalıkları olan hastalarımıza aynı seansta hemoroidektomi, LİS, polip ve sinüs eksizyonu gibi işlemler ek işlem olarak uygulandı Fistül tipi olarak, intersfinkterik tip:68(%60,71) ,transifinkterik tip24(%21,42), suprasfinkterik tip 12 (%10,71), extra sfinkterik tip 7 (%6,25), adet saptandı. Grup 1 deki hastalara yalnız seton veya seton ve fistülektomi veya fistülotomi Grup 2 deki hastalara klasik fistül tedavine ek olarak ek hastalıkları ile ilgili işlemler uygulandı Grup 1 deki 4 (%6. 34) ve grup 2 de 7 (%14,28 ) hastada nüks saptandı. Gruplar arasındaki nüks yüzdelik oranı farkı istatiksel olarak anlamlı bulundu.( t=1,2 p <0,05 ) . İyileşme süresi grup 1 de ortalama 4,6(2-8 hafta )ve grup 2 de 9,5 (5-22 hafta ) hafta idi. İyileşme süreleri arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulundu.(U=23 P <0.05 ) 339 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Perianal fistülle beraber hemoroid, analf fissür, perianal kitle, pionidal sinüs,hidradenitis supurativa gibi sekonder hastalıkların da aynı seansta tedavi edilme düşüncesinin fistül nüksünü artıracağı, zorunlu kalınmadıkça yandaş hastalıkların tedavisinin daha sonraya bırakılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz. 340 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P86 Apendiks Güdüğünün Lineer Stapler ile Kapatılarak Laparaskopik Appendektomi Uygulanması Hakan Buluş, Ahmet Koyuncu, Mustafa Doğan, Tonguç Sugüneş, Ali Coşkun Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Akut apandisit batı yarım kürede acil cerrahi müdahale gerektiren akut karın sebeplerinin en önemli nedenidir. Laparaskopik apendektomi, akut apandisit şüphesinde yada tanıyı doğrulamak amacıyla hastalarda giderek artan oranlarda kabul edilen bir ameliyat olmuştur. Bu çalışmadaki amacımız appendiks güdüğünün lineer stapler ile kapatıllmasının etkinliğini araştırmaktı. Metod Akut apandisit tanısıyla Nisan 2010- Haziran 2010 tarihleri laparoskopik apandektomi uygulanan 24 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma prospektif nonrandomize olarak planlanmıştır. Hastalar hastanede yatış, operasyon, işe başlama süresi, açığa dönme oranı, güdük kaçağı, yara yeri infeksiyon oranı ve maliyet açısından değerlendirilmiştir. Bulgu Lineer stapler ile kapatılarak laparaskopik appendektomi uygulanan 8 kadın, 16 erkek hasta çalışmaya dahil edilmiştir (ortalama yaş 33.1). Ortalama hastanede yatış süresi 2.8 gün bulundu (2-6). Sadece 1 hastada postoperetif yara yeri infeksiyonu gelişti (% 4). Çalışmamızda hiç bir hastada açığa dönülmedi ve bunula birlikte hiç bir hastada güdükten kaçak ve buna bağlı apse izlenmedi. Ortalama ameliyat süresi 13 (7-21) dakika, normal oral gıdaya ve günlük aktiviteye dönüş süresi sırasıyla 16 (12-26) saat ve 3.8 (3-9) gün bulunmuştur. Bunlara ek olarak mevcut maliyet 320 USD artmıştır. Tartışma ve Sonuç Bu çalışma göstermiştir ki apendiks güdüğünün laparaskopik lineer stapler ile kapatılması güvenli bir tekniktir. Appendiks güdüğünün lineer stapler ile kapatılması ayrıca kolay, hızlı ve ucuz bir prosedürdür. 341 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P87 Laparoskopik Appendektomi: Klasik? Tek Port? Alper Sözütek1, Tahsin Çolak2, Musa Dirlik1, Ahmet Dağ2, Özgür Türkmenoğlu2 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Cerrahisi BD 2 Mersin Üniversitesi Genel Cerrahi AD Giriş Akut apandisit, acil servise başvuran hastalarda en sık rastlanan akut karın nedenlerinden biridir. Minimal invazif cerrahinin, kozmezisin ve erken iyileşmenin güçlü bir şekilde savunulduğu günümüz modern cerrahisinde laparoskopik appendektomi, açık tekniğin yerini günden güne almaktadır. Son yıllarda, daha az invazif ve skarsız bir yöntem olan transumblikal tek insizyondan yapılan laparoskopik appendektomi yöntemi (TILA) apandisitin cerrahi tedavisinde iyi bir alternatif yöntem olarak görülmektedir. Doğal bir skar dokusu olan umblikusa yapılan kesi ile yerleştirilen özel üç delikli trokar sayesinde gerçekleştirilen işlem ile hasta skarsız iyileşmekte, ameliyat sonrası ağrı potansiyel olarak azalmakta ve daha erken işe dönüş sağlanmaktadır. Çalışmamızda, akut apandisit nedeni ile klasik laparoskopik veya TILA uygulanan hastalarımızın sonuçlarını prospektif randomize olarak değerlendirmeyi ve yöntemlerin uygulanabilirliğini tartışmayı amaçladık Metod Kasım 2009-Ocak 2011 yılları arasında kliniğimiz tarafından akut apandisit nedeni ile laparoskopik (grup 1, n=26) veya TILA (grup 2, n=25) uygulanan toplam 51 hasta çalışmaya dahil edildi. Gruplar demografik özellikleri, vücut kitle indeksleri (VKİ), operasyon süreleri, peroperatif ve postoperatif erken dönem komplikasyonlar, ağrının şiddeti, analjezi gereksinimi, hastanede kalış süreleri ve ameliyattan 1 hafta ve 1 ay sonra olmak üzere yara yeri komplikasyonları ve kozmetik görünüm açısından değerlendirildi. Hastaların ağrı skorları ameliyat sonrası sırası ile 3, 6,12. saatte görsel ağrı skalası (VAS) kullanılarak kaydedildi. Bulgu Grup 1’de kadın/erkek oranı 18/8, median yaş 26 (15-62) iken grup 2’de kadın/erkek oranı 15/10 median yaş 25 (18-54) idi. Ortalama VKİ grup 1’de 23,9 kg/m2 (19-31) iken grup 2’de 23,6 kg/m2 bulundu. Her iki grup cins, yaş ve VKİ açısından benzerdi (p≥0.05). TILA, klasik yöntemle karşılaştırıldığında; sırası ile ortalama ameliyat süreleri (30.6± 10 vs. 30± 7 dk, p=0.76) hastanede kalış süresi (1.2±0.43 vs. 1.3± 0.83 gün, p=0.72) ve analjezi ihtiyacı (0.62±0.71 vs. 0.96±0.77, p=0.11) açısından istatiksel bir farklılık saptanmadı. Grup 1 ve 2 VAS skorları sırası ile 3 h (5.1±1.26 vs. 4.1±1.23, p<0.05) ve 6 h (3.3 ±1.09 vs. 342 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 2.6±1.08, p<0.05) karşılaştırıldığında TILA uygulanan hastalar açısından istatiksel anlamlı bulunurken 12 h’ de VAS skorları (2±0.84 vs. 1.9±0.92, p=0.74) benzerdi. Ameliyat esnasında her iki grupta laparoskopik girişime ait herhangi bir komplikasyon gelişmezken TILA uygulanan bir hastada yaygın abse nedeni ile açık işleme geçildi. Bu hastada gelişen erken dönem subileus tablosu medikal tedavi ile kontrol altına alındı. Birinci hafta takiplerinde her iki grupta 5’er hastada yüzeyel deri enfeksiyonu gözlendi, pansuman ve medikal tedavi ile kontrol altına alındı. Birinci ay takiplerinde ise operasyon izi klasik yöntemin aksine TILA de belirgin kaybolmuştu. Tartışma ve Sonuç TILA, klasik laparoskopik yöntem ile karşılaştırıldığında ameliyat sonrası erken dönemde hastalar tarafından daha az ağrı duyulan bir girişim olmakla birlikte analjezi ihtiyacında anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır. Bununla birlikte, klasik yöntemle kıyaslandığında diğer postoperatif sonuçlar açısından da herhangi bir farklılık göstermeyen bu teknik kabul edilebilir komplikasyon oranı ve sağladığı daha iyi kozmetik sonuçlarla akut apandisitin tedavisinde uygulanabilir iyi bir alternatif cerrahi yöntemdir. 343 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P88 Tek Porttan Laparoskopik Kolorektal Cerrahi, Erken Dönem Sonuçlarımız Merter Gülen, Ö. Sezai Leventoğlu, B. Bülent Menteş, Deniz Yücel, Mehmet Oğuz Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Giriş Tek kesiden laparoskopik kolorektal cerrahi son yıllarda kozmezis ve minimal morbidite açısından konvansiyonel laparoskopi kadar popülarize olmaya başlamıştır. Bu çalışmadaki amaç tek kesiden laparoskopik kolorektal cerrahi uygulanan 5 vakanın erken dönem sonuçlarının irdelenmesidir. Metod Kasım 2010-Mart 2011 tarihleri arasında malign patoloji nedeniyle 5 hastaya tek kesiden laparoskopik (TKL) cerrahi uygulandı. Hastaların demografik özellikleri, operasyon süresi, insizyon uzunluğu, açığa dönme oranı, postoperatif komplikasyonlar ve patolojik sonuçlar önceden hazırlanmış standart formlara kayıt edildi. Bulgu Üç hastaya TKL sağ hemikolektomi, 1 hastaya anterior rezeksiyon, 1 hastaya da segmenter ince barsak rezeksiyonu uygulandı. Tüm operasyonlar umblikal insizyondan SILS multiport (SILS™ Port, Covidien Ltd, Norwalk, CT, USA) yerleştirilerek yapıldı. TKL sağ hemikolektomide ortalama operasyon süresi 115 dak (90-135), ortalama insizyon uzunluğu 5 cm (3-7) olarak saptandı. Hastanede kalma süresi ortalama 4,2 (3-7) gündü. TKL anterior rezeksiyon uygulanan hastada operasyon süresi 175 dak, insizyon uzunluğu 4 cm olarak saptandı. Postoperatif 4. günde hastaneden taburcu edildi. TKL segmenter ince barsak rezeksiyonunda ameliyat 48 dakikada tamamlandı. İnsizyon uzunluğu 4 cmdi. Hastanede kalma süresi 3 gündü. Hastaların tamamı TKL cerrahi prosedürü olarak tamamlandı. Postoperatif TKL sağ hemikolektomi uygulanan 1 hastada ileus gelişti, konservatif olarak tedavi edildi. Tartışma ve Sonuç TKL cerrahi tekniği kolorektal cerrahide onkolojik olarak güvenli ve uygulanabilir görünmektedir. Ancak rutin cerrahi prosedür olarak yer almasına yapılacak geniş serili prospektif, randomize çalışmaların uzun dönem takip sonuçlarına göre karar verilmelidir. 344 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P89 5 Yıllık Laparoskopik Apendektomi Sonuçları İsmail Ethem Akgün, Gürkan Yetkin, Bülent Çitgez, Mehmet Velidedeoğlu, Ferhat Ferhatoğlu, Esin Gürbulak, Atilla Karakelleoğlu, Adem Akçakaya Şişli Etfal Eğitim ve Aratırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniği Giriş Laparoskopik apendektomi genel cerrahlar tarafından, açık cerrahiye kesin bir üstünlüğü kanıtlanamamasına rağmen her geçen gün daha fazla tercih edilmeye başlanmış bir yöntemdir. Kliniğimizde yapılan laparoskopik apendektomilerin sonuçlarını literatür eşliğinde değerlendirmeyi amaçladık. Metod Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2006- Ocak 2011 tarihleri arasında, anamnez, fizik muayene, labratuar bulguları, USG ve/veya batın tomografisi yardımı ile akut apandisit tanısı alan 142 laparoskopik apendektomi olgusunun sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgu Olguların 58’i erkek (%59), 84’ü kadın (%41) idi. Ortalama yaş 28 (14–54) olarak bulundu. Tüm apendektomiler 2 adet 10mm trokar ve 1 adet 5mm trokar ile gerçekleştirildi. 10mm’lik göbek portu kamera için kullanılırken, 10mm’lik suprapubik ve 5mm’lik sağ alt kadrandaki port disseksiyon ve ekartasyon için kullanıldı. Apendiks mezosu endoklips ve/veya ultracision ile ayrıldı. Apendiks radiksi endoloop ile bağlanarak apendektomi uygulandıktan sonra apendiks endobag ile karın dışına alındı.10(%7) olguda açık apendektomiye konversiyon yapıldı.10 olgunun tümünde açık ameliyata konversiyon nedeni disseksiyonun ilerletilememesi idi. 6 olguda retroçekal subseröz apendiks nedeniyele güçlük yaşanırken, 4 olguda retroçekal apendiks visüalize edilemedi. 2(%1,4) hasta da ise plastron saptanarak apendektomi yapılmadı ve dren yerleştirilerek operasyona son verildi.13(%9) olguda perfore apendiks ile karşılaşıldı, ancak bunların tümünde operasyon laparoskopik olarak sonlandırılabildi. 19(%14) olguda operasyon, apendiks lojuna dren yerleştirilerek sonlandırıldı. 2’si perfore apendiks olgusu olmak üzere 5(%3,7) hastada batın içi apse gelişti. Bunların 4’ü perkütan drenaj ile tedavi edilirken 1 hastamız laparatomi ile drene edilmek zorunda kalındı. Oral gıda alımına başlangıç ortalama 10.saat (6-48saat) iken, hastanede kalış süresi ortalama 1,6gün (1-13gün) olarak bulundu. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik apendektomi minimal invaziv cerrahinin avantajlarına sahip olan, hem cerrahlar hem de hastalar tarafından daha çok tercih edilmeye başlayan güvenli bir tekniktir. 345 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P90 Laparoskopik Yöntemin Alt ve Alt-Orta Rektum Kanserlerinde Sfinkter Koruma Üzerine Etkisi Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Selahattin Vural, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Metin Kement, Mustafa Haksal, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Rektum kanserlerinde laparoskopik yöntem artan sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı laparoskopinin sfinkter koruma üzerine etkisini araştırmaktır. Metod Bilgi girişi prospektif olarak yapılan veri tabanından 2000-2011 yılları arasında ameliyat edilen alt (<6 cm) ve alt-orta (<12 cm) yerleşimli rektum kanserli olguların hastalara, tümöre ve ameliyata ait değişkenleri derlendi. Alt ve alt-orta yerleşimli tümörlerde laparoskopik ve konvansiyonel yöntemlerde sfinkter koruyucu ameliyat oranları birincil çıkarım olarak kıyaslandı. Bulgu Alt-orta yerleşimli 195 hasta (123[%63,1] erkek, 58,2±14,0) laparoskopik (n=121, %62,0) veya konvansiyonel olarak (n=74, %38) opere edildi. Açığa dönüş oranı %15,7 (n=19) idi. Laparoskopik ve konvansiyonel olarak ameliyat edilenlerde yaş (57,1±14,0 vs 60,0±14,1, p=0.170 ), cinsiyet (74 [%61,2] vs 49 [%66,2] erkek; p=0,477), tümör evresi (0/I/II/III/IV olarak 12[%1 0,0]/26[%21,7]/35[%29,2]/39[%32,5]/8[%6,7] vs. 5[%6,8]/11[% 15,1]/22[%30,1]/24[%32,9]/11[%15,1], p=0,307) ve preoperatif radyoterapi alma oranları (97 [%80,2] vs. 56 [%75,7],p=0,459) benzerdi. Bu olgularda sfinkter koruyucu ameliyat yapılabilme oranı laparoskopik teknikte belirgin olarak yüksekti (91 [ %75,2] vs. 37 [ % 50,0], p=0,000). Çalışma kapsamı sadece alt rektum tümörlerine daraltıldığında 129 hastanın (83 [%64,3] erkek, 57.7±14.8) laparoskopik (n=78, %60,5) veya konvansiyonel olarak (n=51, %39,5) opere edildiği gözlendi. Açığa dönüş oranı %15,9 (n=12) idi. Laparoskopik ve konvansiyonel olarak ameliyat edilenlerde yaş (57,1±14,7 vs 58,5±14,8, p=0.592 ), cinsiyet (51 [%65,4] vs 32 [%62,7] erkek; p=0,760), tümör evresi (0/I/II/III/IV olarak 7[%9,1]/19[%24,7]/20[%25,9]/26[%33, 8]/5[%6,5] vs 3[%6,0]/7[%14,0]/16[%32,0]/19[%38,0]/5[%10,0], p=0,549) ve preoperatif radyoterapi alma oranlarının (71 [%91,0] vs. 40 [%78,4], p=0,044) farklı olmadığı görüldü. Alt-orta rektum kanserli olgularda olduğu gibi bu hastalarda da laparoskopik teknik sfinkter koruyucu ameliyat yapılabilme oranını arttırmıştı (49 [ % 62,9] vs. 18 [ % 35,3], p=0,002). Tartışma ve Sonuç Laparoskopi diğer olumlu özelliklerinin yanı sıra gerek alt-orta ve gerekse alt rektum kanserlerinde muhtemelen daha iyi bir görünüş sağladığı için sfinkter koruma olasılığını arttırabilir. Laparoskopik teknik bu özellik açısından araştırılmalıdır. 346 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P91 Laparoskopik Rektum ve Sigmoid Tümör Rezeksiyonlarında 10 mm ve 5 mm’lik Mühürleyicilerin Karşılaştırılması Cem Gezen, Yunus E. Altuntaş, Osman Civil, Nuri Okkabaz, Selahattin Vural, Uğur Can, Mustafa C. Haksal, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışmanın amacı 10 mm ve 5 mm’lik mühürleyici cihaz (Ligasure®) kullanılarak yapılan laparoskopik rektum ve sigmoid tümörlerindeki sonuçların irdelenmesidir. Metod Bilgi girişi prospektif olarak yapılan veri tabanından 2006-2011 yılları arasında laparaskopik olarak ameliyatına başlanan rektum ve sigmoid tümörlü olgular retrospektif bir çalışmaya dahil edildi. Adenokarsinom dışında kalan tümörler dışlandı. Hastalar diseksiyonda 10mm ve 5 mm’lik mühürleme cihazı kullanılanlar olarak 2 gruba ayrıldı ve gruplararası sonuçlar irdelendi. Bulgu 191 hastanın (112 [%58,6] erkek, yaş: 59,4±13,9) 164’ünde (%85,8) 10 mm’lik, 27’sinde (%14,2) 5 mm’lik mühürleme cihazı kullanılmıştı. Hastaların demografik bilgileri (98 [%59,7] vs 14 [%51,8] erkek, p=0,528 ve yaş 58,8±13,6 vs 59,5±14,0, p=0.905) benzerdi. 10mm’lik ve 5mm’lik mühürleme cihazı kullanılan olgularda tümör çoğunlukla rektumda bulunmaktaydı (125 [%76,2] vs 25 [%92,6], p=0,055). Mühürleme sonrası inferior mezenterik arter kanaması 4 olguda (%2,1) görüldü, ancak hastaların birisi hariç kanama kontrolü için açığa dönüş gerekmedi. Bu komplikasyon her iki grupta istatistiki olarak benzerdi (2 [%1,2] vs 2 [%7,4], p=0,097). Operasyon süreleri (210,1±53,5 vs 209,0±56,7 dk, p=0,907), kanama miktarları (200 [aralık:0-1800] vs 150 [aralık:50-800], p=0.066), operasyon sırasında (24 [%14,6] vs 1 [%3,7], p=0,97) ve sonrasında transfüzyon gereklilikleri (45 [%27,4] vs 4 [%14,8], p=0122), uzamış hemorajik dren gelen olma olasılıkları (4 [%2,4] vs 2 [%7,4], p=0,202) ve açığa geçiş oranları (25 [%15,2] vs 1 [%3,7], p=0,084) farklılık göstermiyordu. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik rektum ve sigmoid tümör rezeksiyonlarında 10mm’lik ve 5mm’lik mühürleme cihazları benzer sonuçlar vermektedir. Daha küçük trokardan geçebilme avantajı nedeniyle bu olgularda 5mm’lik mühürleme cihazı kullanılması uygun bir yaklaşım olabilir. 347 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P92 Laparaskopik Sağ Hemikolektomi Sonrasında Erken Süperior Mezenterik Ven Trombozu: Mühürleme Cihazına Bağlı İlginç Bir Komplikasyon Cem Gezen, Metin Kement, Osman Civil, Nuri Okkabaz, Mustafa C. Haksal, Yunus E. Altuntaş, Selahattin Vural, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Süperior mezenterik ven (SMV) yaralanması nadir görülen ve mortal seyredebilen bir komplikasyondur. Bu çalışmada ameliyat sonrasında SMV trombozu oluşan bir olgu sunulmaktadır. Metod Çekum tümörü tanısıyla laparoskopik sağ hemikolektomi uygulanan olguda, postoperatif erken dönemde görülen SMV trombozunun tanı ve tedavi yöntemi irdelenmektedir. Bulgu 69 yaşında kadın hasta çekumda yerleşmiş adenokarsinoma nedeniyle laparoskopik sağ hemikolektomi planlanarak operasyona alındı. Medialden laterale doğru diseksiyon tekniği uygulanarak tüm damarlar kökünden 5 mm’lik mühürleme cihazı (Ligasure®) ile kapatıldı. Anastomoz ileum ve trasnvers kolon arasında stapler kullanılarak yapıldı. Operasyon süresi 120 dk ve kanama miktarı 200 cc idi. Ameliyat sonrasında hastanın genel durumu bozuldu. Dreninden 5 saatte yaklaşık 6000 cc serohemorajik mayi geldi ve hasta oligürikti ve abdominal distansiyonu vardı. 5000 cc kolloid ve kristalloid verilmesine karşın santral venöz basıncı -4 cm-H2O idi. Lökosit değeri artmış (15.700) ve metabolik asidozu gelişmişti, ancak hemoglobin değerleri normaldi. Hastaya ameliyat bitiminden 6 saat sonra laparotomi uygulandı. İnce bağırsaklarda venöz staz bulguları (batın içi mayi, ödem, yer yer iskemik alanlar) mevcuttu. SMV ortaya konuldu. Mühürlemenin bu bölgeden ve vene çok yakın mühürleme yapılması sonucu ven akımının burada tamamen durduğu veya azaldığı gözlendi. Mühürleme bölgesi tamamen açıldı ve kanamanın gözlenmesi sonrasında ven duvarı 5:0 prolen ile onarıldı. Anastomoz bozularak uç stoma yapıldı. Abdominal kompartman sendromunu önlemek için fasya açık bırakılarak cilt kapatıldı. Ameliyat sırasında başlanılan heparin uygulaması sonrasında da devam ettirildi. İşlem sonrasında hastanın değerleri dramatik olarak düzeldi. Ek problem gelişmeyen hasta sorunsuz şekilde postoperatif 21.gün taburcu edildi. Hasta herni tamiri ve stoma kapatılması için beklemektedir. 348 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Mühürleme cihazının bipolar olması nedeniyle çevresinde hasar oluşturma potansiyeli olmadığı belirtilse de, mühürleme cihazının büyük damarlara yakın bölgelerde kullanımında dikkatli olmak gerekmektedir. SMV trombozu laparoskopik operasyon sonrasında görülebilir. Erken tanı bu olgularda hayatidir ve şüpheli olgularda reoperasyondan çekinilmemelidir. 349 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P93 Laparoskopik Total Rektal Prolapsus Tedavisi Sonrasında Hastaların Hastane Deneyimi, Vücut İmajı ve Kozmezis, Yaşam Kalitesi Sonuçları Sezai Demirbaş1, Ergün Yücel2, İlker Sücüllü2, Ahmet Ziya Balta2, Hüseyin Sinan1 2 1 GATA Genel Cerrahi AD GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi Giriş Son yıllarda total rektal prolapsus (TRP) tedavisi için laparoskopik yaklaşım tercih edilen bir seçenek olmaktadır. Çalışmamızın amacı, açık yöntem ve laparoskopik yöntemle ameliyat edilen TRP’li hastaların, ameliyat sonrasında vücut imajı ve kozmezis, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi yönünden sonuçlarını değerlendirmektir. Metod Hastalar kontrole geldikleri sırada ya da veri tabanımızdaki telefonlarından aranarak anketteki sorulara cevapları alındı. Toplam 105 (68’i Laparoskopik Rektopeksi, 37’si Açık Rektopeksi yöntemi ile opere edilen) hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgu Rektopeksi endikasyonu, prolapsustan olumsuz etkilenme süresi ve demografik bulgular yönünden istatistiksel olarak anlamlılık yoktu. Ameliyat öncesinde konstipasyon ve fekal inkontinans gibi fonksiyonel bozuklukların dağılımı, sırasıyla % 35,2 ve % 16.2 idi. Ameliyat sonrası komplikasyonlar yönünden iki grup arasında farklılık yoktu. Hastanede kalış süresi laparoskopik rektopeksi grubunda anlamlı olarak kısaydı (p<0,0001). Her iki grup; hastaların hastane deneyimi, vücut imajı ve kozmezis anket skorları karşılaştırıldığında laparoskopik grupta skorlar daha yüksekti. Her iki grup arasında konstipasyon ve fekal inkontinans yönünden değişiklik olmadı. Sağlıkla ilgili spesifik anket (SF-36), laparoskopik yöntem lehine istatistiksel olarak anlamlı sonuç ortaya çıkardı. Tartışma ve Sonuç Laparoskopik rektopeksi, TRP’nin tedavisinde giderek artan sıklıkta kullanılan bir tedavi yöntemi olmaktadır. Bu yöntem, perioperatif ve postoperatif daha iyi sonuçlar için özellikle hastaların daha iyi hastane deneyimi, vücut imajı ve kozmezis için tercih edilebilir. Sonuçlarımız, her iki cerrahi yöntemden sonra fonksiyonel durumda iyileşme olduğunu ve laparoskopik yöntem sonrasında SF-36 sonuçlarına göre daha iyi bir mental durum oluştuğunu gösterdi. 350 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P94 Kolon ve Rektum Tümörlerinde Laparoskopik Cerrahi Tedavi Sonuçlarımız Ediz Altınlı1, Aziz Sümer2, Neşet Köksal3, Serkan Senger1, Ömer Faruk Özkan4, Ersan Eroğlu1 2 1 HNEAH, 2.Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Cerrahi ABD, Van 3 Kafkas Üniversitesi Genel Cerrahi ABD, Kars 4 TNEAH,Genel Cerrahi Kliniği, Trabzon Giriş Kliniğimizde yapılmış olan laparoskopik kolorektal cerrahi girişimin sonuçlarını irdelemek. Metod 2003-2011 tarihleri arasında kliniğimizde laparoskopik kolorektal cerrahi işlem uygulanmış 38 olgu, yaş, cinsiyeti, transfüzyon ihtiyacı, ameliyat süreleri, postoperatif analjezi ihtiyacı, oral başlanma süreleri, hastanede kalış süreleri, postoperatif komplikasyonları açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgu Olguların 15 i rektum, 23 ü kolon tümörüdür. Olguların 18 i erkek 20 si kadın olup, yaş ortalaması 51 yıl, kan transfüzyon ihtiyacı 200±120 mL., ameliyat süresi rektum tümörlerinde 140 ± 40 dk, kolon tümörlerinde 110±35 dk dır. Postoperatif analjezi ihtiyacı 2.2±0.88 gün, oral başlanma süresi 2 ± 0.9 gün, hastanede kalış süresi 4 ±0.98 gün, olarak bulundu. Preoperatif neoadjuvan radyo kemoterapi alan 1 rektum tm olgusunda teknik nedenlerden dolayı açık ameliyata geçildi. Bir olguda pelvik abse oluştu ve laparoskopik olarak drene edildi. Ortalama 39 aylık takiplerde 1 kolon tümörü olgusunda trokar bölgesinde nüks tespit edilmiş olup, geniş batın ön duvar eksizyonu ve mesh ile onarım uygulanmıştır. Tartışma ve Sonuç Minimal invazif cerrahinin avantajları göz önüne alındığında, kolon ve rektum tümörlerinin cerrahisinde laparoskopik uygulamalar, iyi seçilmiş olgularda güvenli tedavi yöntemidir. 351 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P95 Kolostomi Prolapsusunda Altemeier Benzeri Onarım: Olgu Sunumu Ahmet Ziya Balta1, Ergün Yücel1, Yavuz Özdemir1, Hüseyin Sinan2, İlker Sücüllü1 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 2 GATA Acil Cerrahi AD Giriş Kolostomi prolapsusu kolon duvarının stomadan tam kat protrüze olmasıdır. En sık acil cerrahi esnasında belirgin yandaş hastalığı olan hastalara açılan loop kolostomilerde görülse de nadir olarak uç kolostomi uygulamalarından sonrada karşılaşılabilmektedir. Bu komplikasyon geç dönemde ortaya çıkan, ölümcül olmayan ancak fiziksel ve psikolojik açıdan hastayı, tedavi yönteminin seçimi ve başarısı açısından da cerrahı sıkıntıya sokan bir durumdur. Metod Kolostomi prolapsusu olan 30 yaşında erkek hastada şikayetler yaklaşık 8 ay önce başlamış. Yüksek hızlı mermi ile 1995 yılında yaralanan hastada grade 3-4 distal rektum ve torakal 11. vertebra seviyesinden medulla spinalis yaralanması saptanmış. Hastaya ilk başvurduğu hastanede Hartman operasyonu ve presakral drenaj yapılmış ve hastanın postoperatif dönemi sorunsuz olarak geçmiş. Paraplejik olması nedeniyle kolostomi onarımını reddeden hasta yaklaşık 14 yıl kolostomi ile sorunsuz olarak yaşamış. Hastada sekiz aydan beri giderek büyüdüğünü ifade ettiği kolostomi prolapsusu mevcuttu. Bulgu Ameliyata cilt-stoma bileşkesine yapılan sirküler kesi ile başlandı ve kolon serbestleştirildi. Prolabe kolon segmenti serozası ile düz bir segment haline getirildi. Ardından mezo diseksiyonu yapılarak prolabe kısım rezeke edildi. Eski stoma etrafındaki genişlemiş olan cilt proksimal ve distalden yaklaştırılarak kolostomi yeniden oluşturuldu. Hasta ameliyat sonrası 3. günde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç Kolostomi prolapsusunun patofizyolojisine bakıldığında karın içi basıncında yükseklik, fasyadaki defektin büyük açılması, kolon mezenterinin paryetal peritona yetersiz fiksasyonunun rol oynadığı düşünülmektedir. Kolostomi prolapsusları sıklıkla loop kolostomilerde görülmekle birlikte nadir de olsa uç kolostomi prolapsuslarına da rastlanmaktadır. Kolostomi prolapsusları günümüzde laparatomili yada laparatomisiz, lokal yada genel anestezi altında birçok teknikle tedavi edilmektedir. Kolostomi prolasusu ile rektal prolapsus patofizyolojik mekanizmaları 352 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya incelendiğinde benzer predispozan faktörler göze çarpmaktadır. Biz de bu bilgi ışığında olgumuzda Altemeier’in tarif ettiği perineal rektosigmoidektomiye benzer teknikle onarım gerçekleştirdik. Sonuç olarak kolostomi prolapsusları sık olmasa da karşılaşıldığında hastayı ve cerrahı sıkıntıya sokan bir durumdur. Genellikle laparotomi ve stoma yerinin değiştirilmesi şeklinde tedavi edilen bu hastalarda, Altemeier benzeri stoma onarımıda minimal invazif ve konforlu cerrahi seçeneklerden biridir. 353 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P96 Küçük Pelviste Yapılan Ameliyatlarda Özel Işıklandırma Yöntemiyle Aydınlatma Shebruz Novruzova1, Xatire Abbasova2, Sevda Aliyeva1, Parviz Abbasov1 1 Azerbaycan Tıb Universitesi, Cerrahi Hastalıklar Ana bilim Dalı 2 Elmi Cerrahiyye Merkezi Giriş Abdominal kavitenin derin yerlerinde, aynı zamanda küçük pelviste yapılan ameliyatlarda cerrah ve cerrahi aletlerin dışarıdan gelen ışığın önünü kesmesi sonucunda ameliyat sahasında gölge oluşması ameliyatın teknik zorluklarını arttırmaktadır. Bu zaman ameliyat sahasında anatomik oluşumların diferensasyonu ve hemostazın sağlanması zor olduğundan iatrojen zedelenme riski artıyor ve ameliyat süresi uzuyor. Ameliyat sahasının derin yerlerinde iyi aydınlanmanın sağlanması için biz özel bir lamba kullanımını öneriyoruz. Metod Modelin temelini elastik ayakcıklı lamba oluşturuyor. Lamba, içerisinde pil yerleştirilmiş silindir şeklinde korpusun üzerinde yer alıyor. Metal korpus ameliyat alanını genişleten aletlere takılıyor. Lamba elastik ayakcık üzerinde bulunduğu için istnilen tarafa kolayca yöneltilebilir, böylece ameliyat alanında yeterli aydınlanma ve görüntünün netleşmesi sağlanabiliyor. Bulgu Lambaya formalinin %50`lik solüsyonuyla kemikal sterilizasyon uygulanıyor. Bu sterilizasyon yöntemi pillerin zarar görmemesini sağliyor. Kullanım süresi dolmuş piller, metal korpusun yukarı kapakcığını açmakla yenisiyle degiştirilebilir. Lambanın başka bir avantajı ise onun intraoperasyon transilüminasyon aracı olarak kullanılabilir olması. Tartışma ve Sonuç Böylece bizim önerdiğimiz özel lamba ameliyatin derin alanlarında efektif aydınlanmanın sağlanmasına yardım ediyor. 354 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P97 Radyasyon Proktiti Oluşturulan Sıçanların Tedavisinde Probiyotik ve 5-ASA Etkinliklerinin Fekal Biyobelirteçler Yardımı ile Karşılaştırılması (Deneysel) Özgür Dandin1, Ahmet Ziya Balta2, Ergün Yücel2, Yavuz Özdemir2, İlker Sücüllü2, Sezai Demirbaş3, M. Levhi Akın2 2 1 Bursa Asker Hastanesi GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi 3 GATA Genel Cerrahi AD Giriş Radyasyon proktiti özellikle rektum, prostat ve jinekolojik kanserlerin tedavisinde uygulanan radyoterapinin sık görülen komplikasyonlarından biridir.Radyoterapinin barsağa olan etkileri klinik ve patolojik temel alınarak akut ve kronik hasar olarak ikiye ayrılır. Pelvik radyoterapi alan hastaların %75’inde rektal semptomlar görülür ve bunların %20’sinde kronik proktit gelişir. Mukozal inflamasyonun şiddeti dolayısıyla hastalığın tedaviye olan yanıtının takibi ya endoskopik muayene ile invazif olarak ya da fekal biyobelirteçler ile non-invazif olarak saptanabilir. Metod Çalışmada 32 adet dişi/erkek sıçan kullanıldı. Dört grup oluşturuldu. Kontrol grubuna herhangi bir işlem yapılmadı. Proktit modeli pelvik bölgeye uygulanan tek doz 17,5 Gy radyasyon ile oluşturuldu.Proktit oluşturulan 3 gruptan ilkine tedavi verilmedi. İkincisine radyasyon sonrası 14 gün boyunca 5-ASA (5-aminosalisilik asit), son gruba ise radyasyon sonrası 14 gün boyunca LGG (Lactobacillus rhamnosus LGG) uygulandı. Denekler gün aşırı tartıldı. Yedi ve 14üncü günlerde deneklerden fekal biyobelirteç ölçümleri için feçesler toplandı. Çalışmanın 14üncü gününde deneklerin rektumları laparatomi ile çıkarıldı. Sonuçlar makroskopik ve mikroskopik olarak değerlendirildi. Bulgu Deneklerin kilo değişimleri değerlendirildiğinde, radyasyon verilip tedavi almayan grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede kilo kaybı mevcutken (p<0,05) 5-ASA ve probiyotik gruplarının kontrol grubuyla beraber kilo aldığı görüldü. Makroskopik ve histolojik açıdan probiyotik ve 5-ASA verilen gruplarda tedavi yapılmayan gruba göre anlamlı derecede iyileşme saptandı (p<0,05). ASA ve probiyotik grupları arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). Tartışma ve Sonuç Akut radyasyon hasarı genellikle radyasyon tedavisinin 2nci– 4üncü haftalarında başlar ve en sık görülen belirtisi diaredir. Pelvik radyoterapi alan hastaların %75’inde rektal semptomlar 355 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya görülür ve bunların %20’sinde kronik proktit gelişir. Radyasyona bağlı proktitin ilaç ile tedavisinde öncelikle oral veya enema formu tercih edilen steroidler veya çeşitli 5-ASA preparatları gibi anti-inflamatuar ajanlar tercih edilir.Ayrıca yapılan birçok deneysel çalışmada probiyotiklerin de radyasyonun barsakta meydana getirdiği hasarı önlemede ve tedavide faydası olduğu gösterilmiştir.Sonuç olarak probiyotiklerin radyasyon proktiti tedavisinde 5-ASA kadar etkili olduğu, fekal biyobelirteçlerin radyasyon proktitinin tanısı ve tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesinde uygun belirteçler olabileceği kanısına varılmıştır. 356 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P98 İleal Poş- Vajinal Fistüllü Hastaya Yaklaşım Gülten Çiçek Okuyan, Metin Tilki, Mehmet Talu, Varol Esatoğlu, Güven Erdoğdu, Yılmaz User Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Kliniğimizde rektum ca ve hepatik fleksura ca nedeniyle total proktokolektomi, ileal J poş ileoanal anastomoz uygulanan hastada gelişen ileal poş-vajinal fistül komplikasyonuna yaklaşımın değerlendirilmesi. Metod 2009 yılında HNH 3. Genel Cerrahi Kliniğinde rektum ca ve senkron hepatik fleksura ca nedeniyle total proktokolektomi, ileal j poş ileoanal anastomoz ve koruyucu ileostomi uygulanan hastada gelişen ileal poş-vajinal fistül komplikasyonun literatür eşliğinde incelenmesi. Bulgu 67 yaşında bayan hasta senkron rektum ca ve hepatik fleksura tm nedeni ile opere edildi. Hastanın daha önceden endometrium ca nedeniyle operasyon ve pelvik bölgeye radyoterapi öyküsü mevcuttu. Postoperatif 10. gününde vajenden intestinal mayi gelmesi şikayeti olan hastaya endoskopi, fistülografi ve jinekoloji konsültasyonları yaptırıldı. Ameliyat sonrası 30. gününde operasyona alınan hastaya abdominal yaklaşım tercih edilerek eksplorasyon yapıldı. Stapler hattından fistülizasyon olduğu anlaşıldı. Ayrıştırılarak vajen ve anastomoz bölgesi primer olarak onarıldı. Hastanın takibinde sorun yaşanmadan postoperatif 7. gününde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç İleal poş-vajinal fistül sıklığı literatürde % 3-16 olarak bildirilmektedir. İlealpoş-ileoanal anastomoz son yıllarda chron, ülseratif kolit, familyal polipozis koli gibi bir çok nedenle uygulanan bir operasyon olup, poş-vajinal fistül istenmeyen bir komplikasyonudur. Çoğunlukla fistül ileoanal anastomoz hattındadır. Diğerleri anastomoz hattının altındadır. Bizim hastamızda fistül anastomoz hattında idi.Tanıda endoskopi, fistülografi, vajinal muayene yaptırıldı. Tedavide lokal ve abdominoperineal yaklaşımlar vardır. Fibrin glue enjeksiyonu, transvajinal ve transanal flep kaydırma, gracilis flep ilerletme lokal tamir seçenekleri arasındadır. Ancak abdominoperineal yaklaşımın daha üstün olduğu belirtilmiştir.Ayrıca rekürrens durumlarında poşun çıkarılabileceğinin bir seçenek olabileceği belitilmektedir. Hastamızda abdominal yaklaşımla başarılı sonuç almış bulunmaktayız. Az görülen ve tedavisi komplike olan ve rekürrens sıklığı yüksek olan bu komplikasyona yaklaşımımız literatür bilgileri doğrultusunda olmuştur. Bu hasta için de abdominal yaklaşımın olumlu sonucu görüldü ve bu tip hastalara daha komplike bir yol olmasına rağmen abdominal yaklaşımın daha uygun olduğu düşünüldü. 357 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P99 Mezenterik Epidermoid Kisti: Çok Nadir Bir Yerleşim Nuraydın Özlem, Umut Yılmazyıldırım, Alper Ceylan, Kadir Yıldırım, Sadık Keşmer Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş Epidermoid kist mezenterde çok nadir görülür. Testis epididim çekum appendiks dalak aksesuar dalak karaciğer beyin gibi diğer iç organlarda da bildirilmiştir. Burada bir mezenterik epidermoid kist olgusunu sunmaktayız. Metod Kırksekiz Y ♀ 7 günlük karın ağrısı ve konstipasyon yakınmasıyla başvurdu. Hastalık trauma operasyon geçirmemişti. Bulgu Fİ sol hipokondriumda mobil kitle vardı. Batın USG; umblikusun sol üstünde mezenterik yağlı dokuda R:65 mmlik kitle. CT; pankreas kuyruk inferior düzeyinde duodenum 3. kısım distal anterior komşulunda yumuşak doku dansitesi bulunan yaklaşık 75 mm çapında oldukça iyi sınırlı kitle vardı. MRI;kist duvarı kontrastlanma, çevre barsak mezenterinin bölgeye toplanması ince barsak intusepsiyonunu düşündürmüştür. Kolonoskopi; normal.Laboratuar: normal , Kist hidatik İHA:- Laparotomide treitzdan itibaren 10. cm’de başlayan jejenum mezosunda 7 cmlik düzgün kenarlı kitle mevcuttu. Total ekstirpe edildi.(şekil 1) Post op komplikasyon olmadı. Post op 3. gün evine gönderildi. Spesmenin kesitinde sarı yeşil kötü kokulu sebaseous materyal vardı. Epidermoid kist düşünüldü. Tartışma ve Sonuç Pubmed de “epidermoid cyst”,“ abdomen” anahtar kelimeleri ile tarama yapıldığında 7 yayın bulunmuştur. Bunlardan yalnızca 1 inde mezenter yerleşimli idi. Epidermoid kistin histogenezisi bilinmiyor. Kistler genellikle sekestrasyon yapan kistlerdir. Doğumsal yada kazanılmış olabilir. Kazanılmış olanlar travmatik yada iatrojenik (epidermisin lokal implantasyonu; intraoperatif deri eklerinin karın içi herhangi bir yere implante edilmesi) olabilir. Horibe ve ark pankreas içi aksesuar dalaktaki epidermoid kisten pankreatik kanallardaki epitelin kronik inflamasyona bağlı skuamoz metaplazisinin sorumlu olabileceğini düşündüler. Bükte ve ark çekal epidermoid kist olgularının etiopatogenesinde, embriogenezis sürecinde embriyonik ekdodermin abberant yerleşmesini olası sorumlu olarak görmüşlerdir. Olgumuzda epitelyum göçünü kazanılmış nedenlerle açıklayamıyoruz. Epidermoid kistler benign olarak bilinir; nadiren malign potansiyel taşıyabilir;skuamoz hücre ca ya dönüşebilir. Olgumuzda böyle bir progresyon oluşmamıştı. Konstipasyonlu yada intraabdominal kitlesi olan hastaların ayırıcı tanısında çok çok nadir de görülse mezenkimal epidermoid kist akla getirilmelidir. 358 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya P100 Crohn Hastalığına Eşlik Eden Pyoderma Gangrenosum Ebru Kırbıyık, Erman Aytaç, Bilgi Baca İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Crohn Hastalığı temel patogenezinin halen açıklık kazanmamış olması ile birlikte eşlik eden farklı ekstraintestinal patolojilerin varlığı ile tedavi sürecinde ciddi sorunlar yaratan bir patolojidir. Bu çalışmada fistilüzan Crohn Hastalığı ile birlikte pyoderma gangrenosum (PG) gelişen bir olgumuzun klinik takibi ve tedavi sürecini sunmayı amaçladık. Metod 24 yaşında kadın sekiz yıldır Crohn Hastalığı nedeniyle kliniğimizde takip ve tedavi edilmekteydi. Eşlik eden Hermansky Pudlak sendromu ve generalize albinizmi mevcuttu. On yıl önce hemoroidektomi geçirmiş ve iki defa perianal fistül nedeniyle opere edilmişti. Ayrıca eşlik eden hepatit C virus enfeksiyonuda mevcuttu. Bir yıl önce rektovajinal fistül nedeniyle lup ileostomi açılan hastanın ameliyat sonrası birinci ayında stoma çevresinde ağrılı nekrotik görünümde eksudatif iki adet lezyon gelişti. Steroid ve çinko içeren topikal tedavi ve yara örtüsü ile yara iyileşmesi sağlanamayınca stoma yeri değiştirildi. Ancak takiplerinde stoma çevresinde tekrar pürülan görünümlü, eksudatif, ülsere yara oluştu ve hastanın perianal hastalığında gerileme olmadı. Mevcut parastomal yerleşimli lezyonların PG olduğu teşhis edildi. Bulgu Topikal steroidli krem, ek sistemik steroid tedavisi ve yara örtüsü ile PG tedavisi başlandı. Hastanın karaciğer fonksiyon testlerindeki yükseklik nedeniyle PGye yönelik sistemik tedavi uygulanamadı. Tartışma ve Sonuç PG izole olarak görülebilsede bazı kronik patolojilere eşlik edebilmektedir. İnflamatuvar bağırsak hastalıkları ile de çok nadir olarak görülmektedir. PG nin klinik olarak tanınması ve özellikle Crohn Hastalığı gibi kronik hastalığı olan olgularda tedavisi multidisipliner yaklaşım ve klinik tecrübe gerektirmekdir. Olgumuzda ayrıca eşlik eden hepatit C enfeksiyonu varlığı ve ileri perianal tutulum immunsupresif tedavi uygulanmasını engellemiştir. 359 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P101 İnflamatuar Barsak Hastalıklarında Mezenkimal Stromal Kök Hücre Naklinin Etkileri Volkan Şenkal2, Baki Ekçi1, Cengiz Pata2, Mehmet Çağlıkülekçi1, Ümit Akyüz2, Fırat Yanlız2 2 1 Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji BD Giriş İnflamatuar bağırsak hastalıkları (İBH), doğal ve adaptif immun sistemin, kommensal bakteri ve mikrobiyal ürünleri de içeren birçok normal öğeye karşı kontrol dışı reaksiyonu ile giden hastalıklarıdır. Hastalığın tedavisinde değişik ilaçlar kullanılmaktadır. Son yıllarda ön plana çıkan kök hücre nakli ile tedavi protokolleri değişik hastalıklarda kullanılmakta ve umut verici sonuçlar gözlenmektedir. Mezenkimal stromal hücreler (MSH), ilk olarak insan kemik iliğinden ancak daha sonraları yağ dokusu, kord kanı, fetal karaciğer, kan gibi diğer dokulardan da izole edilebilen, mezoderm kökenli, fibroblast benzeri, nadir hücre topluluklarıdır. Deneysel inflamatuar barsak modelinde tedavi protokolleri ve MSH naklinin etkinlini araştırmayı planlandık. Metod Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deneysel Hayvan Laboratuvarında gerçekleştirilen çalışmada 180-250 gr ağırlığında 42 genç erişkin dişi Wistar türü rat kullanıldı. Her grupta randomize olarak seçilmiş 6 rat olmak üzere toplam yedi grup oluşturuldu. Ratlarda, Dekstran sülfatsodyum (DSS) konularak Inflamatuar barsak hastalığı modeli oluşturuldu. MSH, hastanemizde seksiyo ile doğum yapan, aydınlatılmış onam formu alınmış bir gebenin 100 cc kordon kanı alınarak İstanbul Teknik Üniversitesi, Kök Hücre Teknolojileri ONKİM laboratuarında üretildi. Çalışma grupları ve tedavi protokolleri aşağıdaki gibi planlandı. Grup 1) DSS verilmeyip takip edildi (sağlıklı kontrol grubu). (n=7) Grup 2) DSS verilip placebo uygulandı. (n=7) Grup 3) DSS verildi, steroid (metilprednisolon 1 mg/kg, po) uygulandı. (n=7) Grup 4) DSS verildi, 5 ASA (mesalazin 100 mg/kg, po) uygulandı. (n=7) Grup 5) DSS verildi, MSH (106 hücre/rat, intraperitoneal) uygulandı. (n=7) Grup 6) DSS verilip streoid (metilprednisolon 1 mg/kg, po) ve MSH (106hücre/rat, intraperitoneal) uygulandı. (n=7) Grup 7) DSS verilip 5ASA (mesalazin 100 mg/kg, po) ve MSH (106 hücre/rat, intraperitoneal) uygulandı. (n=7) DSS, %3 oranında hazırlanarak içme suyuna konuldu ve ratlara 14 gün süresince verildi. MSH, 14 günlük sürecin sonunda (14.günde), bir defa olacak şekilde intraperitoneal olarak, 106 hücre/rat olarak uygulandı. Steroid (1 mg/kg) ve 5 ASA (100 mg/kg dozunda), 14 günlük siklüsün 8. gününden başlayarak hergün (8., 9., 10., 11., 12., 13., 14. günlerde) içme suyuna konuldu. Dışkılama değişiklikleri ve 360 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya içtikleri suyun miktarın daha doğru takip edilmesi amacı ile her kafeste tek rat olacak şekilde takip edildi. Tüm ratlar 17. günde dekapite edildi. Gruplar; klinik olarak (kilo kaybı, diare, sağkalım, rektal kanama), histopatolojik olarak (total kolektomi sonrası kolon mukozasında hiperemi, ülserasyon, duvar kalınlaşması) ve biyokimyasal olarak (IL-10, TNF-α, IFN-γ) ile birbirleri ile kıyaslandı. Bulgu Araştırmanın ilk günü (1. gün) ile son günü (17. gün) arasındaki vücut kilo kaybı yüzdeleri; Grup 1 için %3.3±1.1, Grup 2 için %14.1±2.2, Grup 3 için 11.3±3.3, Grup 4 için %10.6±6.6, Grup 5 için %9.1±1.1, Grup 6 için %8.3±2.2 ve Grup 7 için %12±1.1 idi. MSH uygulanan gruplarda kilo kaybı daha az olma eğilimindeydi. Bu azalma steroid ilavesi ile bir miktar daha belirginleşmesine rağmen gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Patolojik kesitlerdeki kolit skoru Grup 1 için 0, Grup 2 için 2.83±0.16, Grup 3 için 2.16±0.16, Grup 4 için 2.5±0.22, Grup 5 için 1.0±0, Grup 6 için 1.16±0.16, ve Grup 7 için 1.33±0.21 idi. Grup 1 ile tüm gruplar ve Grup 2 ile 4, Grup 2 ile 5, Grup 2 ile 6, Grup 3 ile 6, Grup 4 ile 5 ve Grup 4 ile 6 arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Serum sitokin düzeylerinde IL-10 düzeyi Grup 1 için 108.33±2.23 pg/ml, Grup 2 için 80.83±3.62 pg/ml, Grup 3 için 112.23±3.62 pg/ml, Grup 4 için 128.66±2.74 pg/ml, Grup 5 için 131.66±3.83 pg/ml, Grup 6 için 138.33±3.19 pg/ml ve Grup 7 için 115.33±5.21 pg/ml idi. Serum IL-10 düzeyleri Grup 2 ile 5, Grup 2 ile 6 ve Grup 3 ile 6 arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Patoloji kesitlerindeki kolit skoru ile serum IL-10 düzeyi arasında ters korelasyon olduğu görüldü ancak istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Diğer gruplarda görmediğimiz ancak MSH verdiğimiz gruplarda kolon mezosundaki vaskülarite artışı görüldü. Tartışma ve Sonuç Çalışmamızda patolojik incelemedeki kesitlerde saptanan kolit skoru ve serum IL-10 düzeyi baz alınarak MSH verilen gruplarda kolit skoru daha düşük ve serum IL-10 düzeyini daha yüksek olma eğiliminde olduğunu gördük. MSH, Crohn hastalığı tedavisinde etkili bir tedavi potansiyeli taşımaktadır. Steroid ile birlikte kullanılması tedavi yanıtını artırıcı etkisi olduğu düşünülebilinir. Ancak insan tedavisinde kullanılabilmesi için, MSH ile ilgili; etki mekanizmaları, güvenilirlikleri ve yan etkileri ile ilgili yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. 361 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya P102 Konstipasyon Nedeni Rektosel Olabilir mi? Fırat Tutal1, Cemile Kurt2, Manuk Manukyan1,Necmi Kurt1, Mehmet Gökçeimam1, Salim Balin1, Hüseyin Uzun1 1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi 3.Cerrahi Kliniği, 2 Aile Hekimi Uzmanı Giriş Konstipasyon nedeniyle önemli yakınmaları olan kadın hastaların dikkatli muayeneleriyle mevcut rektoselin saptanması ve cerrahi tedavileri ile yüksek oranda başarı elde edildiğinin vurgulanması. Rektosel rektum ön duvarının vajinaya doğru prolabe olması, fıtıklaşmasıdır. Konstipasyona neden olabildiği; konstipasyonunda rektoseli arttırdığı bilinmektedir. Etyolojisinde çok doğum yapma, pelvik taban bozukluğu, konstipasyon, nöropatiler, anal kanal basınç yüksekliği, paradoksal müsküler kontraksiyonlar rol oynar. Metod Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi departmanında yapılan toplam 16 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların rektosel tanıları hastanın parmakla defekasyona yardımcı olması anamnezi, litotomi pozisyonunda vajinadan prolapsusun görülmesi, genupektoral veya litotomi pozisyonunda rektal tuşe ile vajinaya herniasyonun parmakla tespit edilmesi, defagografi ile 2 cm den büyük prolapsusun görülmesi ile kondu. 16 hastanın hepsi transvajinal yolla vajina ve rektum arasından levator adelelerinin ve çevre dokularının pilikasyonu ile greftsiz cerrahi olarak onarılmışlardır. Bulgu Hastaların yaş ortalaması 46,3 olup 8’inde etyolojik neden, multipariteye sekonder olduğu 3 ünde anal kanal basıncının yüksekliğini takiben konstipasyona sekonder geliştiği, 3 hastada obezite ve konstipasyon, bir hastada pelvik taban bozukluğuna sekonder rektoselin oluştuğu tespit edilmiştir. Birinde etyolojik neden saptanamamıştır. Ameliyat hastaların takip süreleri 11 ila 36 ay arasında yapılmış olup, 8 hastada (%50) tam iyileşme 4 hastada (%25) iyi derecede başarı elde edilmiş 2 hastada (%12.5) kısmı başarı 2 hastada ise yakınmalar devam etmektedir. Ortalama başarı oranı %75 olarak bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç Kronik konstipasyonu olan ve parmak yardımıyla defekasyon yapmaya çalışan kadınlarda büyük vajinal rektosel beklemeden fizik muayene defagografi yapılmalıdır. Rektal tuşede anal kanal sıkma basıncı yüksek olduğu düşünülüyorsa anal kanal basıncı ölçülerek cerrahi tedavi yapılmalıdır. 362 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya VİDEO BİLDİRİLER 363 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 364 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya V 01 Laparoskopik Aşağı Anterior Rezeksiyonda Teknik Adımlar Mehmet Fatih Can, Gökhan Yağcı, Nail Ersöz, İsmail Hakkı Özerhan, Sezai Demirbaş, Sadettin Çetiner Gülhane Askeri Tıp Akademisi V 02 Tek Port Kullanılarak Transanal Endoskopik Cerrahi Sezai Demirbaş, M.Tahir Özer, Eyüp Duran, Muharrem Öztaş, Hüseyin Sinan, Sadettin Çetiner Gülhane Askeri Tıp Akademisi V 03 Komplike Apandisit Kliniğiyle Presente Olan Karsinoid Tümör Ve Laparoskopik Tedavisi Gültekin Ozan Küçük Samsun Gazi Devlet Hastanesi V 04 Apendiks Divertikül Perforasyonu ve Laparoskopik Tedavisi Gültekin Ozan Küçük Samsun Gazi Devlet Hastanesi V 05 SILS Emre Balık İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 06 Fistülizan Crohn İlker Özgür, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Dursun Buğra,Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 07 Laparoskopik Komplet Mezokolik Eksizyon Muhammet Üçüncü, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Dursun Buğra, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 08 Kolon Cerrahisinin Kalite Kontrolü: Komplet Mezokolik Eksizyonun Patolojik Değerlendirilmesi Gülçin Yeğen, Mine Güllüoğlu, Yersu Kapran, Emre Balık, Oktar Asoğlu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 365 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya V 09 Laparoskopik Rektum Kanseri Cerrahisinde Inferior Mezenterik Arterin Bağlanma Seviyesi: Nerede? Nasıl? Enver Kunduz, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Dursun Buğra, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 10 Laparoskopik Hartmann Kolostomi Kapatılması: Yapılabilirliği Belirleyen Faktörler Yalın İşcan, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Dursun Buğra, Yılmaz Büyükuncu, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 11 Laparoskopik Enblok Sigmoid Rezeksiyon, Parsiyel Mesane Rezeksiyonu, Kısmi Üreter Rezeksiyonu, Sistorafi. Üreteroneosistostomi Serhat Meriç, Emre Balık, Oktar Asoğlu, Sümer Yamaner, Türker Bulut, Yılmaz Büyükuncu, Dursun Buğra, Ali Akyüz İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi V 12 Sigmoid Kolon Kanserinde Laparoskopik Anterior Rezeksiyon Gökhan Çipe, Naim Memmi, Süleyman Bozkurt, Münire Kayahan, Emine Ersoy, Hüseyin Kadıoğlu, Mahmut Müslümanoğlu Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi 366 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HEMŞİRELİK SÖZLÜ BİLDİRİLER 367 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 368 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS1 Parastomal Bölgede Nekroz Eylem Toğluk İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Stoma açılması, çeşitli cerrahi disiplinler tarafından yaygın olarak başvurulan ameliyat tekniklerinden biridir. Stomalı bireylerin yaşamını olumsuz yönde etkileyen önemli etmenlerden birisi stoma veya parastomal ciltte gelişen komplikasyonlardır. Bu komplikasyonların birey üzerindeki etkileri basit bir rahatsızlıktan yaşamı tehdit etmeye kadar değişebilmektedir. Bu nedenle komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi önemli olmaktadır. Metod M.Ö. erkek, 63 yaşında 82 kg, 1.65 cm boyunda evli, 5 çocuk babası ve ilkokul mezunudur. Özgeçmişinde DM, HT ve KBY ek hastalıklarıdır. 04.10.2010 tarihinde sol fleksura ca tanısıyla servise yatırılmıştır. 07.10.2010 tarihinde segmenter transvers koloktomi kolo-kolonik anastomoz yapıldı.27.10.2010 tarihinde anastomoz kaçağı nedeniyle subtotal kolektomi+end ileostomi+distal rektal güdük kapatılması ameliyatı olmuştur. Hastanın stoma ve parastomal alan değerlendirilmesi: parastomal alanda 7x3 cm boyutlarında nekrozu mevcuttu, stoma çapı 30cm yuvarlak, kırmızı renkte, nemli ve stoma yara yatağının içindeydi. Bulgu Hastanın yara örtüsü ile birlikte adaptör ve torba uygulandı. Parastomal alanın depritmanı yapıldı yaranın boyutları:7x4x1,2’dir. Uygulanan hemşirelik bakımında: yara depridmanı yapılan bölge 0,9’luk SF ile temizlendi yaraya kalsiyum alginat içeren pansuman materyali ile doldurularak dışkı ile teması önlemek amacıyla pasta kullanıldı. Adaptörün ciltte kalması sağlamak, düz bir zemin oluşturmak ve sağlam cildi maserasyondan korumak amacıyla hidrokolloidli yara örtüsü, stoma retraksiyonunu önlemek amacıyla da conveks adaptör ve kemer kullanıldı. Adaptör ciltte 3 gün kaldı. Bakımdan 2 ay sonra parastomal cilt tamamen kapandı. Tartışma ve Sonuç Stoma komplikasyonları hastaları fiziksel, duygusal ve psikososyal açıdan olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle komplikasyona yönelik uygun bakım ve tedavinin planlanması için bu konuda eğitim almış kişilerin sayısının artması önemli olmaktadır. 369 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS2 Kolorektal Kanser Ameliyatı Geçiren Hastaların Ameliyat Öncesi ve Ameliyat Sonrası Dönemde Yaşadıkları Deneyimlerin İncelenmesi Türkan Özbayır, Selda Karaveli, Kevser Karacabay Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Giriş Kanser günümüzde morbidite ve mortalite oranları açısından önde gelen bir sağlık problemidir. Kanser insan yaşamını fiziksel, emosyonel, ruhsal, sosyal ve ekonomik yönden etkilemektedir. Bu çalışma kolorektal kanser ameliyatı geçiren hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemdeki deneyimlerini incelemek amacı ile yapılmıştır. Metod Araştırma bir üniversite hastanesinde 15 Mayıs – 15 Eylül 2010 tarihleri arasında 8 kolorektal kanser ameliyatı geçirmiş hasta ile yapılmıştır. Araştırmada veriler niteliksel araştırma türlerinden derinlemesine görüşme yöntemi ile toplanmış, her bir görüşme ortalama 20-35 dakika kadar sürmüştür. Araştırmanın yürütülebilmesi için Etik Kurul’dan, araştırmanın yapıldığı hastaneden ve hastalardan yazılı izin alınmıştır. Verilerin toplanmasında Sosyo-Demografik Özellikler Soru Formu ve Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formları kullanılmıştır. Sosyo demografik verilerin sayı ve yüzde değerleri hesaplanmıştır. Görüşmelerin analizi için ses kayıtlarının ham dökümleri Microsoft Word belgesi haline getirilmiş ve uygun temalar çıkarılmıştır. Bulgu Araştırma kapsamına alınan hastaların en küçüğünün 36, en büyüğünün 85 (ortalama 52.12±17.97) yaşında, 5 (%62.5) ’inin erkek, 4 (%50)’ünün evli olduğu belirlenmiştir. Bulgular 5 tema altında incelenmiştir. Bunlar; “inanamama, korku, bağımlılık, utanma ve pişmanlık” olarak saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç Kolorektal kanser ameliyatı geçiren hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası deneyimlerinin yoğun olduğu sonucuna varılmıştır. Bütün hastalar hastalık, tanı ve tedavi süresinde yorucu bir dönem yaşamışlardır. Araştırmanın sonucuna göre hastaların yaşadıkları güçlükleri bilmenin, hastalara sunduğumuz bakımın kalitesini arttıracağını düşündürmektedir. 370 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS3 Ostomili Bireylerde Yaşam Kalitesini Değerlendirmek İçin Umut Merkezi Ostomi Yaşam Kalitesi Ölçeği’nin Geçerlilik ve Güvenilirliğinin Saptanması Figen Erol1, Fatma Vural2 1 Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Dokuz Eylül Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu 2 Giriş Ostominin açılması hem ilk görüldüğü anda, hem de taburculuktan sonra bireylerin sosyal ve psikolojik açıdan çeşitli sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Ostominin kalıcı ve geçici olmasına bakılmaksızın fiziksel, sosyal ve psikolojik alanlarda yaşam kalitesini olumsuz etkilediği, yaygın şekilde depresyon ve anksiyeteye yol açtığı bulunmuştur. (Kılıç ve ark., 2007; Nugent Daniels, Stewart, Patankar, Johnson ve ark., 1999). Ostomili hastaların yaşam kalitelerinin yükseltilmesi için, hastaların yaşam kalitelerinin özel yaşam kalitesi ölçekleri ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Bir yaşam kalitesi ölçeğinin ostomili bireylerde kullanılabilmesi için bu ölçeğin klinik araştırma sonuçlarının ölçülmesine yardım etmesi, ostomi tiplerini karşılaştırması ve bakımı yönetmeye yardımcı olması gerekmektedir (Baxter ve ark., 2006; Pittman, Kozell ve Gray, 2009). Ostomili bireylere yönelik özel ölçekler kullanılarak bu bireylerde yaşam kalitesinin değerlendirilmesinin bireylerin ostomiye adaptasyonunu kolaylaştıracağı, psikolojik, sosyal, manevi ve fiziksel boyutları ile bakıma yön vereceği bilinmektedir. Literatür tarandığında Türkiye de ostomili bireylerin yaşam kalitelerini ölçen bir ölçüm aracına rastlanılmamıştır. Bu nedenle ostomili bireylerinin yaşam kalitelerini değerlendirmek için yurt dışında kullanılan geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı olan City of Hope Quality of Life Ostomy -COHQOL-O (Umut Merkezi Ostomi Yaşam Kalitesi Ölçeği) ölçeğinin geçerlilik ve güvenirliğinin saptanarak Türk toplumuna uyarlanması amaçlanmıştır. Metod City of Hope Quality of Life Ostomy -COHQOL-O ölçeğinin dil geçerliliği sonrasında kapsam geçerliliği için 17 hemşire ve 1 doktor öğretim üyesinin uzman görüşüne sunulmuştur. Dil ve kapsam geçerliliği yapıldıktan sonra 8 hastaya ön uygulama yapılmış ve uygulama sonunda gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Ön uygulama sonrasında en az bir aydır ostomiye sahip 153 ostomili hastaya ölçek uygulanmıştır. Bulgu İç tutarlılığı .95 olan Avrupa da bir çok araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan geçerli ve güvenilir bir ölçek olan Umut Merkezi Ostomi Yaşam Kalitesi Ölçeği ölçeğinin Türkiye de 371 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya ki iç tutarlılığı .92 bulunmuştur. Ölçeğin alt boyutlarının iç tutarlılık güvenirlik katsayısı incelendiğinde “Fiziksel İyilik Hali” altboyutunun .72 katsayısı ile oldukça güvenilir olduğu, “Psikolojik İyilik Hali” altboyutunun .84 ile oldukça güvenilir, “Sosyal Kaygı” altboyutunun .85 ile oldukça güvenilir olduğu bulunmuştur. “Manevi İyilik Hali” .52 ile düşük güvenilirlikte olduğu saptanmıştır Ölçek ve alt boyutlarının iç tutarlılığının sağlandığı görülmektedir. Ölçek madde analizinde ölçek alt boyutları ile değerlendirildiğinde bütün maddelerin ölçülmek istenen niteliği ölçtüğünü göstermektedir. Ölçeğin altboyutları ile test tekrar test altboyutları arasındaki korelasyon katsayılarının incelendiğinde korelasyon katsayılarının en düşük “manevi iyilik hali”. 36 ile en yüksek “fiziksel iyilik hali”. 82 arasında değiştiği görülmektedir. Test tekrar test alt boyutları ile ölçeğin alt boyutları arasında pozitif yönde iststistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Yapılan Hotelling T2 testinde (Hotelling T2 =2516.6, p=.000) madde ortalamalarının farklı olduğu saptanmıştır. Elde edilen bu sonuç COHQOL-OTr maddelerinin hastalar tarafından aynı şekilde algılandıklarını göstermektedir. Tartışma ve Sonuç Elde edilen bulgular; ölçeğin ülkemizde ostomili bireylerin yaşam kalitelerini değerlendirmede geçerli-güvenilir bir ölçüm aracı olduğunu göstermektedir. 372 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS4 2010 Yılı Boyunca İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Endoskopi Ünitesinde Kullanılan Endoskoplarda Oluşan Arızalar ve Nedenleri Evrim Yılmaz, Hatice El, Gönül Yapıcı, İlknur Moğul İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Cerrahi Endoskopi Ünitesi Giriş Günümüzde tanı ve tedavi amacıyla yaygın kullanılan yöntemlerden biri olan endoskopi işlemleri, ileri teknolojili hassas cihazlarla yapılmaktadır. Bu cihazların temini ve onarımı ciddi maliyetlere yol açarken, arızalar verilen hizmetlerin aksamasına neden olmaktadır. Metod İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Cerrahi Endoskopi Ünitesi’nde 2010 yılı boyunca endoskoplarda ortaya çıkan arızalar ve nedenleri, ilgili firmaların veri tabanından da yararlanılarak retrospektif olarak taranmıştır. Bu arızalar görüntü sorunları, cihazda kaçak bulunması ve hareket mekanizması sorunları olarak sınıflandırılmıştır. Cihazın kullanımı sırasında bir arıza oluşabileceği fark edildiğinde, tedbir olarak cihaz bakıma gönderilmiş ve bu durum genel bakım olarak adlandırılmıştır. Bulgu Çalışmamız boyunca 1465 (%43.07) üst GİS, 1768 (%51.98) alt GİS endoskopisi, 168 ERCP (% 4.9), toplam 3401 işlem yapılmıştır. Endoskoplarda bir yıl içinde 25 arıza tespit edilmiş olup, bu arızaların %64’ü (n:16) kolonoskoplarda, %20 ’si (n:5) gastroskoplarda, %16’sı (n:4) duedenoskoplarda görülmüştür. Oluşan arızaların kullanım sıklıkları eşitlendiğinde, kolonoskoplarda %24.85, gastroskoplarda %9.34, duodenoskoplarda %65.76 olduğu belirlenmiştir. Endoskoplarda oluşan arızalar görüntü ile ilgili sorunlar (%40), hareket mekanizması ile ilgili sorunlar(%24), cihazda kaçak saptanması (%20), genel bakım (%16) olarak dört ana gurupta toplanmıştır. Tartışma ve Sonuç Endoskopların oluşan arıza nedenlerinin başında kullanım sıklığından ziyade yapılan işlemin cinsinin önemli olduğu saptanmıştır. Tanısal işlemlerde arıza oranları daha düşük olup tedaviye yönelik girişimsel işlemlerde bu oranın katlanarak arttığı gözlenmiştir. Girişimsel işlemlerde kullanılan duodenoskop arızalarının gastroskoplardan 7,04 kat, kolonoskoplardan 2,65 kat daha fazla olduğu saptanmıştır. 373 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS5 Stomaterapi Ünitesinde İzlenen Hastaların Uzun Dönem Sonuçları: 10 Yıllık İzlem Sonuçları Ayişe Karadağ1, Zehra Göçmen Baykara1, Ali Ay1, Sezai Leventoğlu2, B. Bülent Menteş2 1 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Giriş Stoma açılması, bireyin uyku, beslenme, boşaltım gibi fizyolojik gereksinimlerini, beden imajı, cinsel yaşam, aile ilişkileri, iş yaşamı gibi psikolojik ve sosyal gereksinimlerini değişik düzeylerde etkilemektedir. Özellikle kalıcı stomalarda, uzun dönemde gelişen parastomal herniasyon gibi bazı komplikasyonlar stoma bakım malzemelerinin kullanımını zorlaştırarak bireyin yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürmektedir. Stomalı bireylerin yaşamlarının her boyutunu etkileyen bu değişime uyum sağlamalarında ve komplikasyonların azaltılmasında profesyonel yardım alabilecekleri stomaterapi ünitelerinin yeri tartışılmazdır. Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi (GÜSAUM) stomaterapi ünitesi, ülkemizde stomalı bireylere bakım, eğitim, danışmanlık ve rehabilitasyon hizmeti veren ilk merkezdir. Merkez, kurum içinde ve/veya kurum dışında ameliyat olarak stoma açılan tüm bireylere hizmet vermektedir. Metod Bu araştırmanın amacı; GÜSAUM stomaterapi ünitesinde takip edilen hastaların 10 yıllık izlem sonuçlarını ortaya koymaktır. Araştırma rektospektif olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Aralık 2000-Ocak 2011 tarihleri arasında GÜSAUM stomaterapi ünitesinde takip edilen 1021 hasta oluşturmuştur. Ancak istatistiksel değerlendirmeler veri kayıtları tam olan 840 hasta üzerinden gerçekleştirilmiştir. Veriler SPSS 11 paket programında sayısallaştırılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzdelik hesabı kullanılmıştır. Bulgu Araştırma kapsamına alınan bireylerin yaş ortalaması 57,29 14,11 (16- 93 yaş)’dir. Bireylerin % 58,5’i erkek ve %35,2’si emeklidir. Bireylerin %72,8’ine kanser nedeniyle %52,1’ine kalıcı stoma açılmıştır. Stomaların %54,6’sını kolostomi, %33,5’ini ileostomi ve %13,3’ünü ürostomi oluşturmaktadır. Stomalı bireylerin %6.5’ine kolostomi irrigasyonu öğretilmiştir. Stomalı bireylerin hepsine stoma bakımı yapılmış ve stoma bakımına yönelik eğitim verilmiştir. Bireylerin sadece %18.2’sinde stomal veya parastomal komplikasyonlar gelişmiştir. Gelişen komplikasyonların yarıdan fazlasını (%10.5) parastomal cilt irritasyonu oluşturmaktadır. Diğer komplikasyonlar ise sırasıyla parastomal herniasyon (%2,5), mukokütanöz ayrılma 374 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya (%1.5), stomal prolapsus (%1), stenoz (%1) ve diğerler komplikasyonlardır (%1.7) Komplikasyonlara yönelik tedavi ve bakımda; stoma bakımı işlem basamaklarının yeniden birey ve aileye gösterilmesi, eksik ve yanlış uygulamalarının düzeltilmesi, stoma bakım ürünlerinin değiştirilmesi, yardımcı bakım ürünlerini kullanılması (pudra, pasta, yara örtüsü, cilt bariyeri, kemer, korse vb.) ve stomanın cerrahi girişimle revizyonunun yapılması gibi uygulamalar yapılmıştır. Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak, ünitede takip edilen stomalı bireylerin stoma bakımına ve gelişecek komplikasyonlara yönelik doğru ve yeterli eğitim aldıkları, stomal veya parastomal komplikasyon oranlarının düşük olduğu ve komplikasyonlara yönelik profesyonel boyutta girişimlerin yapıldığı belirlenmiştir. Bu bağlamda stomaterapi üniteleri, stoma ameliyatı olacak bireylerin; ameliyata hazırlığı, ameliyat sonrası stoma bakımını öğrenmeleri, stomaya ve yeni yaşamalarına uyum sağlamaları, gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi, tedavisi ve böylece bireylerin yaşam kalitelerinin yükselmesi bakımından oldukça önemlidir. Ülkemizde, stomalı bireylerin rahatlıkla ulaşabileceği nitelikte ve nicelikte stomaterapi ünitelerinin kurulması, gereksinimi karşılayacak sayıda sertifikalı stoma bakım hemşiresinin yetiştirilmesi önerilmektedir. 375 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS6 Peristomal Cilt İrritasyonu, Peristomal Bölgede Bası Yarası Oluşumu, Maserasyon ve Hiperplazi Yasemin Akıl, Rabia Cihan, Ömer Alabaz Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Giriş Stoma açılan bireylerde, cerrahi işleme, altta yatan patolojiye, ameliyat öncesi yetersiz hazırlığa ya da ameliyat sonrası bakımdaki eksikliğe bağlı olarak birçok komplikasyon gelişebilmektedir (Herlufsen 2006; Husain and Cataldo 2008). Ameliyattan sonra gelişen komplikasyonlar arasında; peristomal cilt irritasyonu, hiperplazi,maserasyon,yara oluşumu vb. bulunmaktadır (Brian and Kaan 2008). Peristomal cilt irritasyonu, maserasyon ve hiperplazi stomadan gelen drenajın cilde sızması, cildin ıslak kalması, adaptörün/torbanın çok sık değiştirilmesi, yapıştırıcıların çıkartılması sırasında oluşan travma, sürtünme, adaptöre karşı gelişen alerjik reaksiyon, kimyasal tahriş ve stoma bakımının uygun yapılmaması gibi faktörlerin neden olduğu cilt komplikasyonlarındandır. (Brian and Kaan 2008, Woo 2009). Aşağıdaki vaka örneğinde, Çukurova Üniversitesi Hastanesi Stomaterapi Ünitesi (ÇÜHSÜ) ekibinin işbirliğiyle; peristomal cilt irritasyonu, baget kullanımına bağlı gelişen bası yarası, maserasyon ve hiperplazi gelişen bir hastaya uygulanan bütüncül bakım sürecine yer verilmiştir. Metod Bayan EK 41 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, eşinden ayrılmış ve 2 çocuk annesidir. Oğlu ve gelini ile şehir merkezinde yaşamaktadır. Bayan EK’ya Over Ca +Batın içi apse tanısı ile 22 Temmuz 2010 tarihinde BÜ Hastanesi’nde TAH+BSO ve Subtotal Kolektomi ameliyatı yapılmış ve ileostomi açılmıştır. Bulgu Bayan EK BÜHSÜ’nde 09 Ağustos 2010 tarihinde değerlendirilmiştir. Hastanın çift parçalı torba/adaptör kullandığı, sızıntısının olduğu, adaptörün cilde yapışmadığı ve sürekli açıldığı bilgileri elde edilmiştir. Stomaterapi ekibi tarafından yapılan değerlendirmede; Bayan EK’nın stomasının, sağ alt abdominal kadranda, ciltten yüksek, yuvarlak şekilde, 35 mm çapında, kırmızı renkli, nemli olduğu ve peristomal ciltte tahriş olduğu, peristomal alanda baget uygulanmasına bağlı stomanın 2 cm altında 2x1 cm ve stomanın 1cm yukarısında 2x05mm çaplarında bası yarası olduğu saptanmıştır. Bayan EK’nin parastomal alandaki bası yarası için alginat, hidrocolloid örtü kullanılmış, stoma bakımı yapılmış, ciltteki irritasyon için pudra ve cilt bariyeri kullanılmıştır. Stoma bakımı konusunda eğitim verilmiş, peryodik aralıklarla takibe alınmıştır. Bayan EK’nın; daha sonraki dönemlerde bakımına devam edilmiş, bilgi eksiklikleri tamamlanmıştır. 376 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak; stomal ve peristomal komplikasyonlar, bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde, olumsuz etkilemekte ve sağlık bakım hizmetlerinin maliyetini artırmaktadır. Bu komplikasyonlar; sertifikalı stoma bakım hemşireleri ve cerrahın yakın işbirliğine dayalı; ameliyata hazırlık, düzenli izlem, hasta eğitimi, sürekli danışmanlık ve uygun ürünlerin doğru kullanımı ile azaltılabilmektedir (Karadag, 2004). 377 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS7 Stomalı Hastaların Ailelerinin Bakım Verme Yükünün Belirlenmesi Yasemin Akıl, Rabia Cihan, Zeynep Çam, Ömer Alabaz Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Giriş Barsak stoması, barsağın karın duvarına ağızlaştırıldığı yapay bir açıklıktır.Stoma açılması yaşam tarzı değişikliğine neden olabilen ve yaşam kalitesini etkileyen girişimlerdendir. Stomalı bireyler fizyolojik, psikolojik ve sosyal olmak üzere pek çok problemle karşılaşabilmektedirler. Stoma açılması yaşamı tehdit eden, bakım verenlerin yükünü artıran bir hastalıktır. Bakım yükü hasta yakınlarının fizyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal rollerini etkilemektedir. Bakım verenlerin aile ilişkileri ve sosyal yaşantıları olumsuz yönde etkilenmekte ve kendilerini toplumdan soyutlama eğilimi göstermektedirler.Stomalı bireylerin bakımı genellikle aileler tarafından verilmekte ve bu bakım, aile içinde yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olarak algılanmaktadır. Bakım verme tek bir yardım çeşidi ile sınırlı olmayıp, emosyonel destek, fiziksel ya da maddi destek vermeyi kapsamaktadır (Toseland et al.2001). Diğer yardım çeşitleri ise sağlık bakımını ve aldığı bazı sosyal hizmetleri koordine etme, rutin sağlık bakımı (ilaç alımı, tedavisi, takip etme vb.), kişisel bakım (yıkanma, beslenme, tuvalete egitme, giyinme vb) ulaşım, alışveriş, küçük ev işlerini yapma, para yönetimi, maddi yardım ve aynı evi paylaşmadır(Toseland et al. 2001).Bakım verme, bakım veren bireyler açısından çok boyutlu olarak algılanan bir deneyimdir. Amaç: Bakım yükü, hasta yakınlarının; fizyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal rollerini etkilemektedir. Bu çalışma; stomalı hastalara bakım verenlerin yükü ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Metod Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinin Genel Cerrahi bölümünde takip edilip stoma açılan 14 kadın, 16 erkek toplam 30 hasta ve bu hastaların bakıcısı durumundaki kişiler alındı. Hastaların sosyodemografik özellikleri, bakıcının yaşı, akrabalık ilişkileri ve bakıcılık süreleri belirlendi. Bakıcı durumundaki kişilere 22 sorudan oluşan Zarit Bakıcı Yükü Ölçeği (ZBYÖ), (Zarit Caregiver Scale – ZCBS) uygulandı ve hastaların takiplerinde Günlük Yaşam Aktivitesi (GYA) ölçeği kullanıldı. Bakıcılara ZBYÖ verilerek puanlama yapmaları sağlandı ve toplam bakıcı yükü değeri belirlendi. Elde edilen puanlar (0-20) az/hiç yük olmaması, (21-40) hafif/orta derecede yük, (41-60) orta/ileri derecede yük ve (61-88) aşırı yük olması şeklinde derecelendirerek SPSS 18.0 paket programında değerlendirildi. Verilerin tiplerine göre kategorik ölçümler ki kare test istatistiği ile sürekli değişkenler de dağılımlarına göre t-testi 378 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya ve mann whitney u analizleri ile test edildi. Bulgu Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 55,0±14,3 , stoma süreleri 4,6±3,6 ay olarak saptandı. Ortalama GYA 22,0±5,4 idi. Yaş ortalaması 43,6±14,3 olan bakıcıların 22 (%73,3) ‘si kadın (yaş ort; 41,0±14,4), 8 (%26,7) ‘i erkekti.(yaş ort;51,1±12,0). Bakıcı olarak çoğunlukla eşler, daha sonra sırası ile kız çocuklar, erkek çocuklar ve 2. derece akrabalar vardı. ZBYÖ değeri ortalama 28,6±22,3 olarak tespit edildi. GYA puanları yüksek olan hastaların, bakıcı yükünün değerinin de arttığı görüldü. Buna ek olarak bakıcılık süresinin, stoma süresinin, bakıcının yaşadığı aile ortamının ve medeni durumunun da bakıcı yükü puanını artirdığı görüldü. Fakat bu istatistiksel olarak anlamlı değildi. (p>0,05) Tartışma ve Sonuç Sonuç: Bu çalışmanın bulguları göz önüne alındağında, bakıcıların yaşadığı yer ile bakıcı yükü arasındaki ilişki değerlendirildiğinde kırsal kesimde yaşayanların bakıcı yükünün daha fazla olduğu saptandı ve bu istatistiksel olarak anlamlı bulundu. (p=0,04, p<0,05). Bunun yanında okur yazar olmayanların, kadınların, evli olanların ve geniş ailede yaşayanların bakıcı yükü puanları daha yüksek olmakla birlikte isatistiksel bir fark gözlenmemiş. 379 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS8 Özel Durumlarda Bir Stoma Örneği Zehra Göçmen Baykara1, Hatice Korkut1, Ayişe Karadağ1, Rabia Cihan2 1 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 2 Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Giriş Gebelik, kadının hayatında yaşadığı en önemli deneyimlerden birisidir. Gebelik süreci, hem duygusal hem de fizyolojik pek çok değişikliği beraberinde getirir. Stoma açılması doğurgan yaştaki bir kadın için gebe kalmaya engel değildir. Ancak stoması olan kadınlar normal gebelik değişikliklerinin yanı sıra beden imajı ve benlik kavramı, günlük stoma bakımı ve fizyolojik değişiklikler ile de baş etmek durumundadırlar. Bu süreçte, retraksiyon, kanama, parastomal herniasyon, darlık ve laserasyon gibi birçok komplikasyon gelişme riski vardır. Bu olası komplikasyonların bilinmesi ve gebe olacak kadının gebelikten önce, gebelik sürecinde ve gebelik sonrasında değerlendirilmesi önemlidir. Metod Bu vakada, stomaya sahip olan bir kadının gebelik süreci boyunca yaşadıkları, duygu ve düşünceleri ile hemşirelik bakımı yer almaktadır. Bulgu ZY. makattan bağırsak prolapsusu şikâyetiyle bir hastaneye başvurmuştur. Rektum kanseri tanısı alan hastaya 10.10.2004 tarihinde total proktokolektomi ameliyatı yapılmış ve end ileostomi açılmıştır. Ameliyat öncesinde hastanın stoma bölgesi belirlenmemiştir. ZY ameliyat sonrası dönemde Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Stomaterapi Ünitesi tarafından değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede; ZY’nin stomasının sağ alt kadranda, kırmızımsı pembe renkte, 28 mm çapında, nemli, tomurcuk şeklinde ve yuvarlak, parastomal alanın yumuşak olduğu belirlenmiştir. Hasta düzenli aralıklarla stomaterapi izlemine alınmıştır. ZY. 2007 yılında bebek sahibi olmak isteğini belirtmiştir. Stoma bakım hemşiresi, ZY’nin genel cerrahıyla ve kadın doğum anabilim dalında uzman bir hekimle görüşmesi önermiştir. ZY’nin gebe olmasına engel olabilecek bir faktörün olmadığına karar verilmiştir. ZY. 2008 yılında hamile kalmıştır. ZY hamilelik sürecinde riskli gebelikler biriminde ve stomaterapi ünitesinde takip edilmiştir. Gebelik süresince stoma çapında 2-3 mm’lik bir büyüme dışında stomaya ilişkin herhangi bir sorun yaşanmamıştır. ZY. 2009 yılında 38 haftalık gebeyken sezaryenle doğum yapmıştır. Bebeğin fiziksel gelişim özellikler normal olarak değerlendirilmiştir. ZY. stomalı bir anne olmanın duygusunu; “Her insan gibi ben de stomalı olmak istemezdim. Ama şimdi bir çocuğum var. O olmasaydı daha fazla psikolojik sorunlar yaşardım” şeklinde ifade etmiştir. 380 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Sonuç olarak ZY, stomalı bir birey olarak çocuk sahibi olmayı kendini hayata bağlayacak en önemli şey olarak görmüştür. ZY. hamileliği ve doğum sonrası dönemde stomaya yönelik herhangi bir problem yaşamamıştır. ZY. stomalı bireylerin de anne olma haklarının olduğunun ve anne olabileceklerinin somut bir örneğidir. 381 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS9 Stoma Yaşam Kalitesi Ölçeği: Türkçe Uyarlama Çalışması Ayişe Karadağ, Deniz Öztürk, Bülent Çelik Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Giriş Stoma açılması bireyin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Literatürde stomalı bireylere özgü yaşam kalitesi ölçeklerin kullanıldığı çalışmalar az sayıdadır. Ayrıca ülkemizde stomalı bireylere özgü yaşam kalitesi değerlendirme ölçeğine rastlanmamıştır. Çalışmanın amacı, Baxter ve ark. (2006) tarafından geliştirilen “A Stoma Quality of Life” başlıklı “Stoma Yaşam Kalitesi Ölçeği-SYKÖ”ni Türkçeye uyarlamaktır. Metod SYKÖ’nin uyarlama çalışması için yazarlardan izin alınmıştır. Ölçeğin uyarlama çalışması iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada, ölçeğin dil uyarlaması yapılmıştır. Ölçek önce beş uzman tarafından Türkçeye çevrilmiş, daha sonra ölçeğin geri çevirisi yapılmıştır. Ölçeğin ifadelerinin anlaşılıp anlaşılmadığını belirlemek için stomalı 5 hasta ile ön uygulama gerçekleştirilmiştir. İkinci aşamada, geçerlik güvenirlik çalışmasına ilişkin veriler toplanmıştır. Verilerin toplanmasında anket formu ve SYKÖ kullanılmıştır. Anket formu, hastaya ilişkin kişisel bilgiler ve stomaya ilişkin bilgileri sorgulayan sorulardan oluşmuştur. SYKÖ 21 maddelik, 5’li likert tipindedir. Ölçekte; iş/sosyal yaşam (6 madde), cinsellik/beden imajı (5 madde), stoma fonksiyonu (6 madde)’dan oluşan üç alt boyut, ayrıca değerlendirilen ekonomik boyut (1soru), cilt tahrişi (1 soru), genel memnuniyet (2 soru) maddeleri bulunmaktadır. Gazi Üniversitesi Stomaterapi ünitesinde izlenen hastalara araştırma hakkında bilgi verilmiştir. Araştırmaya katılmayı kabul eden 70 hastaya ölçek yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak, 3 hafta aralıklarla iki kez uygulanmıştır. SYKÖ’nin geçerliliği için doğrulayıcı faktör analizi (DFA), güvenirliği için Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayıları hesaplanmıştır. Bulgu Hastaların, yaş ortalaması 57,8±12,9; % 58,6’sı erkek; %82,9’u evli, %92,9’u ailesi ile birlikte yaşamakta, %57,1’inin stoması kalıcıdır. Yapılan analizler 14 ve 19. soruların modelden çıkartılması gerektiğini göstermiştir. Bu maddeler ölçekten çıkarılarak 3 faktörlü, 17 maddeden oluşan yeni modelde DFA sonucunda, χ2/df=1.29, RMSEA=0.065, CFI=0.95, NNFI=0.94, SRMR=0.010, GFI=0.80 uyum indeksleri elde edilmiştir. Bu indekslere göre 3 faktör ve 17 sorudan oluşan modelin uyumu kabul edilebilirdir. Ölçeğin geneline ait güvenirlik katsayısı 0,87 ve alt ölçeklerin güvenirlik katsayıları sırasıyla 0.77, 0.72 ve 0.76’ dir. Tartışma ve Sonuç Stoma Yaşam Kalitesi Ölçeği Türk toplumu için geçerli ve güvenilir bulunmuştur. 382 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS10 Çukurova Üniversitesi Genel Cerrahi Ünitesinde Yapılan Bağırsak ve Rektum Operasyonlarının Retrospektif İncelenmesi Seçil Taylan, Sevban Arslan, Ömer Alabaz Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Giriş Yaşam kurtarmak, yaşam kalitesini artırmak, insan ömrünü uzatmak gibi birçok nedenlerle cerrahi girişimler yapılmaktadır. Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında yapılan barsak ve rektum operasyonlarının retrospektif olarak incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Metod Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırmada 2010 yılına ait operasyon kayıtları incelenmiştir. Araştırmanın evrenini 2010 yılında Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında bağırsak ve rektum operasyonu geçiren 547 hasta oluşturmuştur. Çalışmada örneklem seçimine gidilmemiş tüm evrene ulaşılmaya çalışılmıştır. Bulgu Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında 2010 yılında 1562 operasyon yapılmıştır ve bu operasyonların % 35.1’inin ( n:547 ) bağırsak ve rektum operasyonları olduğu saptanmıştır. Hastaların % 56’sının erkek olduğu saptanmıştır. Bağırsak ve rektum operasyonlarının %77,8’nin kanser dışı nedenlerle yapıldığı, bu operasyonların % 18.3’ünün stoma cerrahisi olduğu, stomaların %65,3’ünün kanser nedeni ile açıldığı, stomaların %56.3’ünün kolostomi olduğu saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç Bağırsak ve rektum operasyonları incelendiğinde travma, kitle ve kitle dışı nedenlerle oluşan bağırsak tıkanıklıkları, perforasyonlar, daha önce yapılan ameliyatların komplikasyonları gibi sebeplerle onarım, abdominal stomalar, rezeksiyon ve anastomoz ameliyatlarının yapıldığı saptanmıştır. 383 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS11 Major Cerrahi Sonrası Gelişen, Postoperatif Geniş Yara Evisserasyonu, Stoma Retraksiyonu ve Ayrışması İle Bacak Venöz Ülserleri ve Bası Yaralarının Yatak Başı Yönetimi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, Metin Ercan, Tahsin Dalgıç, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştirma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Ostomi ve Yara Bakimi Ünitesi Giriş Major cerrahi girişimler sonrası hastalar birçok komplikasyona açık hale gelirler. Çalışmamızda major cerrahi girişim sonrası aynı hastada gelişen postoperatif evisserasyon, stoma retraksiyonu ve ayrışması ile bacak venöz ülserleri ve bası yaralarının yönetimi anlatılacaktır. Metod Kalp ve damar cerrahisi kliniğinde, aortabifemoral pantolon greft+sol femoral popliteal greft uygulanan 70 yaşındaki erkek hasta, postoperatif dönemde gelişen karın ağrısı nedeniyle Gastroenteroloji cerrahisi kliniğince değerlendirildi ve ameliyat edildi. Sigmoid perforasyon saptanarak kolostomi açıldı. Operasyon sonrası yoğun bakım takibi sırasında hastada evisserasyon gelişti. Takipleri sırasında femoral greft alanında derin ülserasyon, stomada retraksiyon ve ayrışma, alt ekstremitede venöz yetmezliğe bağlı ülserler gelişti. Hastanın bundan sonraki süreçte ostomi ve yara bakımı ünitesi tarafından, komplikasyonlarına yönelik yönetimi değerlendirilmiştir. Bulgu Postoperatif dönemde gelişen evisserasyon ve ileri derecede distansiyon nedeniyle hastaya açık abdomen uygulandı. Yara kenarları aralıklı olarak debride edildi ve yara bakım ürünleri ve negatif basınçlı pansuman uygulandı. Kolostomi bakımına devam edildi. Ancak kolostomide gelişen ayrışma ve retraksiyon lokal anestezi ile yatak başında revize edildi. Femoral greft alanında ve sakrumda gelişen ülserlere yara bakım ürünleri ile bakıma devam edildi. Alt ekstremitede gelişen venöz ülserlere debridman uygulanarak standart yara bakımı ve yara bakım ürünleri uygulandı. Özellikle yara yerlerinde gelişen resistan mikrobiyolojik etkenlere yönelik antibiyoterapi uygulandı. Hasta yaklaşık 120. günde taburcu edilebilecek duruma getirildi. Ancak bir hafta sonra taburcu edilmesi planlanırken, gelişen kardiyak arrest sonucu kaybedildi (Resim 1-19). Tartışma ve Sonuç Aortabifemoral greft operasyonu sonrasında major komplikasyonlar gelişebilir. Bu komplikasyonlar şüphesiz hem cerrah hem de hasta için yönetimi oldukça güç durumlardır. Ancak yara bakım kurallarının ve çağdaş yara bakım ürünlerinin akılcı ve titiz kullanımı bu sorunların çözümünde anahtar olabilir. 384 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS12 Kolorektal Cerrahide Ostomi Komplikasyonları ve Vücut Kitle İndeksi İle İlişkisi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, Metin Ercan, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştirma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Ostomi ve Yara Bakimi Ünitesi Giriş Ostomi klasik olarak, vücudun kolostomi ya da ileostomi aracılığıyla yapay olarak dışa açılmasıdır. Ostomide cilt komplikasyonlarının %6 ile %80 arasında değişmektedir. Bu çalışmanın amacı, ostomi komplikasyonları üzerine vücut kitle indeksinin etkisini araştırmaktır. Metod 2009-2010 yılları arasında, ardışık 239 ostomi hastasından elde edilen veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların vücut kitle indeksleri (VKİ), postoperatif stoma tipleri ve stomalara ilişkin komplikasyonlar tespit edildi. VKİ değerlendirmesinde; 18,5’den küçük değerler ‘düşük kilolu’, 18,6-23,9 arasındaki değerler ‘normal kilolu’, 24-29,9 arasındaki değerler ‘kilolu’, 30-39,9 arasındaki değerler ‘obez’ ve 40’ın üzerindeki değerler ‘morbid obez’ olarak kabul edildi. VKİ 24’ün altında ve üzerindeki hastalar ostomi komplikasyonları açısından karşılaştırıldı. Bulgu Hastaların 153’ü erkek (%64), 86’sı kadındı (%36). Yaş ortalaması 56,10±15,9 (Min: 17, Maks:98) idi. Hastaların 35’ine uç ileostomi(%14,6), 80’ine loop ileostomi (%33,5), 93’üne uç kolostomi (%38,9), 31’ine loop kolostomi (%13,0) uygulanmıştı. 183 (%76,6) hastada komplikasyon görülmezken, 56 (%23,4) hastada komplikasyon gözlendi. Komplikasyon gelişen 56 hastanın 21’inde (% 37,5) birden fazla stoma ilişkili komplikasyon vardı. Ortalama vücut kitle indeksi 25,15±4,8 (Min: 14,38 Maks: 44,14) idi. Hastaların 103’ünün (%43,1) VKİ 23,9 ve altında, 136’sının (% 56,9) VKİ 24 ve üzerinde idi. VKİ arttıkça stoma ilişkili komplikasyonların artış gösterdiği gözlendi (p<0,05). Tartışma ve Sonuç Stoma ilişkili komplikasyonlar ile VKİ arasında tespit edilen ilişki değerlendirildiğinde; VKİ arttıkça komplikasyon oranının arttığı ve özellikle yüksek VKİ değerlerinde, parastomal herni, stoma nekrozu ve striktür oranlarının arttığı gözlendi. 385 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS13 İnsizyon Yerinde Ayrılma: Vaka Yönetimi Aysel Ören Hin1, Hatice Korkut2, Emine Akar1, Ayişe Karadağ2, Sezai Leventoğlu3 2 1 Gazi Üniversitesi Hastanesi Stomaterapi Ünitesi Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 3 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilimdalı Giriş Cerrahi yaralarda primer iyileşmeyi sağlamak amacı ile insizyon bölgesi doku kapama ilkelerine uygun olarak kapatılır. Ancak, özellikle abdomendeki insizyonlar, altta yatan patoloji, cerrahi teknik ve intraabdominal basınçta artma gibi nedenlerle yara açılması ile sonuçlanabilmektedir. Önemli bir komplikasyon olan yara açılması durumunda, tıbbi tedavi ve yara bakımının düzenli yapılması yara enfeksiyonunu önleyerek iyileşmeyi hızlandırır. Bu sunuda insizyon yerinde ayrılma sonucu oluşan bir cerrahi yaranın bakımı ele alınmıştır. Metod Bayan AA; 31 yaşında evli, ev hanımı ve lise mezunudur. Bayan AA bel ağrısı, idrarda yanma şikâyetleri ile bir üniversite hastanesinin genel cerrahi bölümüne başvurmuş, akut pankreatit, sindirim organları kanseri ve karaciğer bozukluğu tanısı konulmuştur. Hastanın özgeçmişinde, 2008 yılında pankreas Ca ve karaciğer metastaz tanısı ile wipple ameliyatı geçirdiği, Aralık 2010’da karaciğerde tekrar kitle tespit edilmesi nedeni ile metastazektomi yapıldığı belirlenmiştir. Hastanın takibinde bilurubin yüksekliği nedeni ile karaciğer parankiminden peritona safra sızdığı düşünülmüş, insizyon yeri açılarak pansumana geçilmiştir. Bulgu Stoma bakım hemşireleri tarafından yapılan değerlendirmede; abdomenin orta hattından sağ tarafa kadar uzanan, sınırları düzensiz olan bir insizyon ayrılmasının olduğu, yara yerinden peritonit sıvısının geldiği ve kötü koku saptanmıştır. Yara boyutları 16x5.5x1.5 cm ve saat 3 ile 9 yönünde uzunluğu 2-7 cm arasında değişen tüneller mevcuttur, yara yerinde ağrı yoktur. Tartışma ve Sonuç Yara bakımı düzenli olarak şu şekilde yapılmıştır; yara serum fizyolojik ile yıkanmış, Octanisept sprey ile temizlendikten sonra Ag içeren köpük pansuman ile kapatılmış, steril gaz spanç ise sekonder pansuman olarak kullanılmıştır. Yaradaki tüneller de Ag içeren köpük örtü ile doldurulmuştur. Düzenli bakım ve izlem sonucunda yarada granülüzasyon ve epitelizasyonun olduğu gözlenmiş, yara boyutlarında küçülme tespit edilmiştir. 386 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS14 Cerrahi Endoskopi Ünitesindeki Endoskopi Uygulamalarında Hasta Memnuniyetini Etkileyen Faktörler Hülya Akdemir Acarlar, Zeki Gürler, Sezai Leventoğlu, A. Mert Atak, B. Bülent Menteş, Ahmet Karamercan, Mehmet Oğuz Gazi Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Bu çalışmada amaç cerrahi endoskopi ünitesindeki endoskopi uygulamalarında hasta memnuniyetini etkileyen faktörlerin irdelenmesidir. Metod Hastaların demografik ve klinik bilgileri prospektif olarak kayıt altına alındı. Kolonoskopi ve özofagogastroduodenoskopi (ÖGD) için endoskopi ünitesine giren hastalara işlemin yapıldığı gün işlem öncesi ve sonrası hasta memnuniyeti anketi uygulandı. Bu sorular Amerikan sağlık birliği grubunun (MGHAA-9) sorularının modifikasyonundan hazırlanmıştı. Hasta memnuniyetini etkileyen faktörler değerlendirildi. Bulgu Ocak 2010-Ocak 2011 tarihleri arsındaki ardışık 223 hasta çalışmaya dahil edildi (%61’i erkek, yaş ortalaması 46.2±1.43). Bu hastaların %78.5’ine kolonoskopi prosedürü uygulandı. Hastaların işlem öncesi anksiyete oranı %47 idi. İşlem öncesi hastaların %87.2 si endoskopi uygulanmasında çeşitli derecelerde ağrı hissedeceklerini düşünmüşlerdir. İşlem sonrası hasta memnuniyeti overall olarak değerlendirildiğinde %41 mükemmel, %34 çok iyi, %20 iyi ve %5 kötü olarak saptanmıştır. Hastaları memnun eden olumlu faktörlerin başında fiziksel ortam (ve sonuçların doktor tarafından hastalarla paylaşılması geliyordu (sırasıyla, odds ratio (OR) 2.92 [%95], OR 2.72 [95%]). Endoskopi sırasında ağrı ve rahatsızlık hisseden hastaların memnuniyetleri daha az saptanmasına rağmen bu istatistiksel açıdan anlamlı olarak tespit edilmedi (p=0.054). Tartışma ve Sonuç Endoskopi uygulanan hastalarda hasta memnuniyeti yeterli olarak bulunmuştur. Hasta memnuniyetini etkileyen faktörlerin başında fiziksel ortam, sonuçların doktor tarafından hastalarla paylaşılması, işlem sırasındaki ağrı ve rahatsızlık gelmektedir. 387 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS15 Stomalı Hastaların Yaşam Kalitesi Ölçeği’ni Türk Toplumuna Uyarlama Çalışması Deniz Harputlu1, Cem Terzi2, Ceylanım Ceylan1, Selman Sökmen2, Mehmet Füzün2 2 1 Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Stomaterapi Ünitesi Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Giriş Barsak stomaları gerek stomalar içinde fazla görülmesi, gerekse bireyin koku, gaz, dışkı sızıntısı nedeniyle kendini toplumdan izole etmesi nedeniyle ayrı bir önem taşır. Stomalı hastaların yaşam kalitesi, giderek artan bir şekilde klinik deneylere ve epidemiyolojik çalışmalara konu olmaktadır. Bununla birlikte bu çalışmaların büyük çoğunluğunda kullanılan yaşam kalitesi ölçüm araçları stoma hastalarına özgü olarak ülkemizde doğrulanmamıştır. Bu araştırma, stomalı hastaların yaşam kalitesini değerlendirmek için Luis Prieto, Hanne Thorsen, Kristian Juul tarafından 2005 yılında geliştirilen “Stomalı Hastaların Yaşam Kalitesi Ölçeği (stoma-QOL)”nin Türk toplumunda kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araç olup olmadığını incelemek amacıyla planlanmış metodolojik bir araştırmadır. Metod Araştırmanın evrenini, Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi, Gazi Üniversitesi Hastanesi, Çukurova Üniversitesi Hastanesi Stomaterapi Ünitelerinde 2008-2009 yıllarında takip edilen kolostomili ve ileostomili hastalar oluşturmuştur. Araştırmaya katılmayı kabul eden ve stoma ameliyatı sonrası en az 2 ay geçmiş olan 105 hasta da (ölçek madde sayısı: 20) araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmanın verileri hastalarla tek tek görüşülerek toplanmıştır. Bulgu Ölçeğin dil geçerliliği sağlandıktan sonra kapsam geçerliği için kendi alanında uzman 8 kişinin görüşleri alınmış, bunun sonucunda her bir maddenin 4 üzerinden en düşük ortalaması 3.30 en yüksek ortalaması 4.00 olarak bulunmuş ve maddelerin uygun olduğu saptanmıştır. İç tutarlılık için yapılan testlerde, ölçeğinin tümünün Cronbach alpha katsayısı 0.89, Spearman Brown korelasyon katsayıları > 0.88 (p<0.01) ve test tekrar test sonuçlarının da güvenilirliği yüksek çıkmıştır. Tartışma ve Sonuç Yapılan geçerlik ve güvenirlik testleri sonucunda “Stomalı Hastaların Yaşam Kalitesi Ölçeği”nin Türk toplumunda kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. 388 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HS16 Stoma ve Hemşirelik Bakımının Etkinliği Özlem Dede1, Emine Savran2 1 Bursa Acıbadem Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Eğitim Hemşiresi 2 Bursa Acıbadem Hastanesi Stomaterapi Hemşiresi Giriş Acıbadem Bursa Hastanesi olarak stoma ve hemşirelik bakımında öncelikli amacımız hastalarımızın yaşam kalitesini yükseltmek, iyileştirici sağlık hizmetlerinden maksimum düzeyde yararlanmalarını sağlamak, yeni uygulamaları araştırarak kurum politikasına uygun hizmete geçirmek, bu uygulamalardan hasta ve hasta yakınlarının haberdar olmasını sağlamak, eğitimler düzenlemek, hasta ve hasta yakınlarının gereksinimleri doğrultusunda etkin şekilde bu eğitimleri vermek, sadece hastanın hastanede yatış sürecinde değil taburculuk sonrasında da hastaya bakımı için destek olmaktır. Metod Bu sunuda stomalı olan hastaların stoma bakımını anlaması, gerekli psikolojik desteğin sağlanması, bireylerin eğitimler ile desteklenmesi ve bunun sonucunda bireylerin olası komplikasyon riskinin en aza indirilmesi veriler ile desteklenmiştir. Bulgu Acıbadem Bursa Hastanesinde 2009 Ocak ayı ile 2010 Ocak ayı arasında ostomi açılan kolon ca tanısı almış hasta sayısı 15 tir. Bu olgulardan 13’üne kolostomi 2’sine de ileostomi açılmıştır. Pre-op dönemde bu olgulardan 13’üne pre-op eğitim verilmiştir. Pre-op eğitim verilmeyen 2 olgu acil vaka olduğu için eğitim planlanamamıştır. Post-op dönemde verilen eğitim sayısı 15 tir. Post-op stoma problemi olarak 1 olguda erken irritasyon, 2 olguda muko-kutanöz ayrışma gelişmiştir. Stomal enfeksiyon, stomal retraksiyon, nekroz prolapsus gelişen olgu olmamıştır. Dış merkezden gelen ve hastanemizde kemoterapi, radyoterapi programı devam eden aynı zamanda bakımı ve eğitimi yapılan stomalı olgu sayısı 82’dir. Bu olgularda görülen stoma problemleri; deri problemi, parastamal enfeksiyon, kanama, parastamal herni, stoma prolapsusudur. Stoma terapi ünitemizde izlenen olgu sayısı 1 yıl içinde 97’dir. Tartışma ve Sonuç Acıbadem Bursa Hastanesi’nde stoma açılarak takip edilen ya da dış merkezden gelen olgularda stoma terapi hemşiresinin eğitimleri ve bakımları sayesinde bakıma yönelik stoma problemi gözlenmemiştir. Stoma bakım hemşireliğinin gelişmesine paralel olarak, bu ünitemiz sayesinde birer eğitim ve danışmanlık merkezi oluşturulmuştur. Olgulara verilen eğitim amacına ulaşmıştır ve taburculuk sonrası da hastaların olası stoma 389 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya problemleri önlenmiştir. Sonuç olarak; stoma bakım merkezleri ve stoma hemşireliği stomalı bireylerin karşılaştıkları sorunların çözümünde ve stomayla birlikte yaşamaya uyum sağlamalarında kolorektal cerrahinin vazgeçilmez unsurudur. 390 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HEMŞİRELİK POSTER BİLDİRİLER 391 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 392 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP1 Stomalı Hastalarda Yaşam Kalitesini Arttırmada Grup Eğitiminin Rolü Yunus E. Altuntaş, Cem Gezen, Nuri Okkabaz, Nihat Aksakal, Uğur Can, Metin Kement, Halime Aydın, Selahattin Vural, Mustafa Öncel Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Arş. Hastanesi, 1. Genel Cerrahi Kliniği Giriş Bu çalışmadaki amaç stomalı hastalara verilen grup eğitimi uygulamasının yaşam kaliteleri üzerine etkilerini incelemektir. Metod Stomalı olgulara ve yakınlarına Mart 2007 ile Eylül 2010 tarihleri arasında stomaterapi ünitesinde 1 günlük eğitimler düzenlendi. Bu programların öncesinde ve 3 ay sonrasında prospektif olarak dizayn edilen bir çalışma doğrultusunda “Short Form-36” yaşam kalitesi anketi (SF-36) yüzyüze bu hastalara uygulandı. SF-36 8 alt (Fiziksel fonksiyon [PF], Fiziksel rol [RP], Vücut ağrısı [BP], Genel sağlık [GH], Canlılık [VT], Sosyal fonksiyon [SF], Duygusal rol [RE], mental sağlık [MH]) 2 ana (Fiziksel kompanent skoru [PCS], mental kompanent skoru [MCS]) bölüm içermektedir. Hasta demografileri, sosyal durumları, hastalığa ait değişkenler derlendi. Eğitim öncesi ve sonrası SF-36 verileri kıyaslandı. Bulgu 72 hasta (yaş ortalaması 56,5 ±13,5 44’ü erkek [%61.1], 28’i kadın [ %38.9]) çalışmaya dahil edildi. Birincil hastalıkları rektum (n=56, %77,8), genitoüriner (n=7, %9,7) veya kolon kanserleri (n=5, %6,9) veya benign-premalign kanser dışı sorunlardı (n=4, %5,6). Hastaların 51’inde (%70,8) ileostomi, 18’inde (%25,0) kolostomi,3’ünde (%4,2) ürostomi vardı. Operasyondan sonra eğitime kadar geçen ortanca süre 7 (aralık:1-75) aydı. Hastalara verilen grup eğitimi sonrası her iki ana bölüm (PCS [47,2±9,2 vs 52,3±6,9] ve MCS [44,6±10,6 vs 49,6±6,7)] skoru anlamlı düzeyde artmıştı (p=0,000 ve p=0,000) gözlendi. Alt kompanent skorlarından VT (VT 52,3±9,6 vs 54,3±8,8; p=0,159) haricindekiler (PF [46,8±9,8 vs 53,1±7,7; p=0,000], RP [35,7±11,9 vs 44,1±7,0; p=0,000], BP [51,9±10,6 vs 56,4±9,1; p=0,001], GH [48,1±10,6 vs 51,4±11,0; p=0,006], SF [47,7±10,2 vs 51,4±6,5; p=0,003], RE [34,2±14,1 vs 43,8±11,1; p=0,000] ve MH [48,2±10,7 vs 53,2±7,9; p=0,000]). İstatistik olarak anlamlı derecede yükselmiştir. Tartışma ve Sonuç Grup eğitimleri hastaların sorunlarının çözümlerini öğrendikleri ve başka hastalarla tanıştıkları ortamlar üretmektedir ve stomalı olgularda yaşam kalitesine ait değişkenleri belirgin olarak iyileştirmektedir. Bu nedenle grup eğitimleri stomaterapi ünitelerinin çalışma planlamalarının içerisine dahil edilebilir. 393 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP2 Çukurova Üniversitesi Genel Cerrahi Ünitesinde Açılan Stomaların Retrospektif İncelenmesi Seçil Taylan, Sevban Arslan, Yasemin Akıl, Rabia Cihan, Ömer Alabaz Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Giriş Stoma (kolostomi, ileostomi, vb) barsak ve rektum cerrahisinde kullanılan bir yöntemdir. Abdominal stomalar; acil durumlarda yaşam kurtarmak, girişim uygulanan bölgeyi korumak, cerrahi olarak anüsü tamamen ortadan kaldırmak veya anüsün kullanılamaması durumlarında dışkılama işlevinin gerçekleştirilmesi amacıyla da yapılabilir. Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında açılan abdominal stoma vakalarının retrospektif olarak incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Metod Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırmada 01.06.2010 - 01.01.2011 tarihleri arasında stoma açılan hastaların stoma kayıt formları retrospektif incelenmiştir. Bulgu Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında 01.06.2010 - 01.01.2011 tarihleri arasında 88 hastaya stoma açılmış, 74 tanesinin kaydına ulaşılmıştır. Ulaşılamayan vakaların resmi tatillerde yatış işlemlerinin yapıldığı ve stoma terapi hemşireleri ile bu sebeple görüşemediği, 8 hastanın öldüğü, 6 hastanın ise taburcu olduğu saptanmıştır. Ulaşılan 74 hastanın bulguları incelendiğinde %55,4’ünün (n:74) erkek, %45,9’unun ilköğretim mezunu, %47.3’ünün ev hanımı, %71,6’sının evli olduğu, %54,1’inin eş ve çocukları ile yaşadığı, %33,8’inin Rektum kanseri tanısı konduğu, %43,2’sinin sigara kullandığı, %24,3’ünün kemoterapi, %17,6’sının radyoterapi aldığı, saptanmıştır. Hastaların % 79’3’ünün stoma açılmadan önce bilgilendirilmediği, %94,6’sının ameliyatının Çukurova üniversitesinde yapıldığı, %27’sinin stomasının end kolostomi olduğu, %82,4’ünün geçici olarak açıldığı, %67,6’sının stomasının renginin kırmızımsı pembe olduğu, %52,7 sinin parastomal cildinin yumuşak olduğu, % 50’sinin stoma altında bagetinin olduğu, %94,6’ sına alttan bpşaltmalı düzçift parça stoma torbası önerildiği, %98,6’sına pasta, %13,5’ine pudra önerildiği saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç Hastaların %58,2’sine kanser nedeni ile stoma açıldığı saptanmıştır. Stoma açılan hastaların hala operasyon öncesi stoma yerleri işaretlenmemektedir. Bu durum hastaların stoma bakımında güçlük yaşamalarına ve bilgilendirilmediği için anksiyeteye neden olmaktadır. 394 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP3 Endoskopik Aletlerin Arızalanması İle Kullanıcı Kişilerin Deneyimi Arasındaki İlişki Evrim Yılmaz, Hatice El, Gönül Yapıcı, İlknur Moğul İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Cerrahi Endoskopi Ünitesi Giriş Endoskopi eğitimi veren birimlerde, eğitim için gelen kişilerin deneyimi ile endoskopi aletlerinin arızalanması arasında ilişki olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Metod Bu çalışmada Ocak2010-Şubat2011 arasında İstanbul Üniversitesi , İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Genel Cerrahi Endoskopi Ünitesine eğitime gelen 19 kişinin 3 aylık eğitimleri süresinde, endoskopi aletlerinde oluşan arızalar 1. 2. ve 3. ay olarak incelenmiştir kişilerin eğitim sürelerine göre araştırılmıştır. Oluşan arızalar aylık olarak ortaya çıkmasına göre arıza katsayısı alarak belirtilmiştir. Kullanıcıların gözlem yaptığı endoskop kullanımının en az olduğu 1.ay arıza kat sayısı 1, endoskop kullanımının kısmen arttığı, pratik olarak işlem yapmaya başladıkları 2. ay arıza kat sayısı 2, kullanıcıların yoğun olarak endoskopi yaptıkları 3. ay arıza katsayısı 4 olarak tanımlanmıştır. Sonuçların anlamlılığı korelasyon analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Yeni başlayan kursiyer sayısı 1.Ay arıza 2. Ay arıza 3.Ay arıza Arıza katsayısı Katsayı1 Katsayı2 Katsayı4 Ocak 10 2 4 1 3 26 Şubat 10 0 1 3 3 16 Mart 10 Nisan 10 Mayıs 10 Haziran 10 Temmuz 10 Ağustos 10 Eylül 10 Ekim 10 Kasım 10 Aralık 10 Ocak 11 Şubat 11 3 2 0 1 2 2 3 3 0 1 3 3 0 3 3 1 0 2 1 0 0 0 3 0 3 3 1 0 2 1 0 0 0 0 0 3 3 1 0 2 1 0 0 0 0 0 15 21 12 18 13 10 5 9 4 0 Korelasyon analizi:0,096 Bulgu Bu çalışmanın sonucunda endoskopik eğitim alan toplam 19 kişinin 1. aylarında 21, 2. aylarında 17,3.aylarında 16 endoskop 395 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya arızası saptanmıştır. Deneyim süresi ile endoskop arızaları arasındaki ilişki korelasyon analizi( Tablo1 - r= 0,096) ile incelendiğinde, herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Tartışma ve Sonuç Çalışmamız, endoskopi eğitimi veren birimlerde, eğitim için gelen kişilerin deneyimi ile endoskopi aletlerinin arızalanması arasında ilişki olmadığını desteklemektedir. 396 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP4 Rektum Kanseri Nedeniyle Postoperatif Dönemde Uygulanan Radyoterapiye Bağlı Gelişen Parastomal Dermatit’in Yönetimi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Ostomi ve Yara Bakımı Ünitesi Giriş Radyasyon tedavisi kanser hastaları için oldukça yaygın olarak kullanılan bir tedavidir. Özellikle rektum kanserlerinde lokal nüksleri önlemek için kullanılan radyoterapi’nin en sık yan etkisi radyasyon dermatitidir. Radyasyon dermatiti, hafif bir rash’dan ciddi ülserasyona kadar değişen bir yelpazede bulgu verebilir. Radyasyon tedavisi gören hastaların yaklaşık %85’i orta’dan ciddiye kadar değişen cilt reaksiyonları ile karşılaşırlar. Çalışmamızda bu şekilde postoperatif dönemde uygulanan radyoterapi sonrası gelişen radyasyon dermatiti’nin yönetimi anlatılacaktır. Metod Rektum kanseri nedeniyle abdominoperineal rezeksiyon uygulanan 65 yaşındaki kadın hastada, postoperatif dönemde uygulanan radyasyon tedavisi sonrası gelişmiş olan parastomal radyasyon dermatiti’nin yatak başı yönetimi değerlendirilmiştir. Bulgu Postoperatif radyasyon tedavisine bağlı olarak gelişen 8x3 cm boyutlarındaki ülsere parastomal radyasyon dermatiti, lokal yara bakım ürünleri ile (Resim 1,2) tedavi edildi. Tedavi sonrası ülsere lezyon tamamen iyileşti (Resim 3,4,5). Sonrasında radyasyon tedavisine devam edilen hastanın ülsere lezyonunun nüks ettiği görüldü (Resim 6). Tartışma ve Sonuç Radyasyon dermatiti’nin tedavisine ilişkin literatürde tanımlanmış topikal, oral ve intravenöz ajanlar mevcuttur. Ancak bu ajanların kullanımları hem maliyet hem de hastanede kalış süreleri açısından tartışmaya açıktır. Kliniğimiz hidrofilik yara örtüleri ve toz halindeki yara bakım ürünleri ile radyasyona bağlı parastomal dermatitin akılcı ve maliyet etkin şekilde çözümlenebileceğini düşünmektedir. 397 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP5 Enteroatmosferik Fistül İçeren Geniş Cerrahi Yaralarda Yatak Başı Yönetimi İsmail Gömceli, Murat Ulaş, Sercan Karadağ, Dilek Bil, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği Ostomi ve Yara Bakımı Ünitesi Giriş Enteroatmosferik fistül (EAF) major abdominal operasyonlar sonrası, oldukça korkulan, bağırsak ile dış ortam arasındaki doğal olmayan ilişkidir. EAF’ler major cerrahi nedeniyle zaten oldukça zayıf düşmüş hastalarda ciddi sıvı elektrolit imbalansı ile malnutrisyona neden olurlar. Bu çalışmada; major cerrahi sonrası geniş cerrahi alan defekti yanı sıra EAF gelişen üç hastanın yatak başı yönetimi sunulacaktır. Metod İntihar amaçlı korozif madde içimine bağlı yaygın gastrointestinal sistem hasarı gelişen 27 yaşındaki kadın hasta, mide ca nedeniyle küratif mide rezeksiyonu uygulanan 76 yaşındaki erkek hasta ve mide ca nedeniyle dış merkezde gastrektomi uygulanarak postoperatif morbidite nedeniyle merkezimize sevk edilen 70 yaşındaki erkek hastanın geniş cerrahi alan defekti ve EAF’lerinin yatak başı yönetimi değerlendirildi. Bulgu Postoperatif dönemde her üç hasta da ameliyat edilerek Bogota bag uygulandı. Ameliyat sonrası gelişen EAF’lerinden enteral beslenme yapıldı. İleri yara bakım ürünleri ve negatif basınçlı pansuman ürünleri ile yara bakımı, ardışık yatak başı debridmanları, yara kültürlerinde gelişen enfeksiyonlara yönelik antibiyoterapi, yeterli granülasyon dokusu oluşumunu takiben kontrollü bir stoma haline getirilen EAF’lere standart stoma bakımı uygulandı. Bir hastaya yaklaşık 103, diğerine 170 ve sonuncusuna 235 gün yatak başı tedavi uygulandı. Hastalar komorbid nedenlerle bu sürelerin sonunda kaybedildi (Resim 1-37). Tartışma ve Sonuç Major cerrahi girişimler sonrası gelişen cerrahi alan defektleri ve EAF’lerin yönetimi, hem bu hastaların komorbid faktörleri, cerrahi girişimin büyüklüğü ya da cerrahi girişim gerektiren etyolojik faktörün getirdiği olumsuz faktörler nedeniyle oldukça güçtür. Diğer taraftan EAF’lere bağlı morbidite oranları da oldukça yüksektir. Hastalarımız ortalama 170 günlük mücadelemize rağmen ex olmuşlardır. Ancak bir hastadaki korozif madde içimine bağlı farenksten duodenuma kadar yaygın doku hasarı, diğer hastalarda malinite nedeniyle geçirilen cerrahi ve postoperatif sepsis gelişimi gibi sıra dışı morbidite nedenleri düşünüldüğünde, bu hastalardaki yönetimin oldukça başarılı olduğu ve EAF’lerin yönetiminde başarı ile uygulanabilecek uygulamalar sunduğu düşünülmektedir. 398 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP6 Kronik Bir Yara Yönetimi: Basınç Ülseri Hatice Korkut1, Aysel Ören Hin2, Emine Akar2, Ayişe Karadağ1 1 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, 2 Gazi Üniversitesi Hastanesi Stomaterapi Ünitesi Giriş Basınç ülseri (BÜ), kemik çıkıntılarının üzerindeki deride ve/veya deri altındaki dokularda uzun süreli basınca maruz kalma ya da basınçla birlikte sürtünme ve yırtılmanın etkisi ile meydana gelen lokalize doku hasarıdır. Sağlık sektöründeki teknolojik gelişmelere, tedavi ve bakıma ilişkin bilimsel bilginin artmasına rağmen, BÜ hala; hastanın hastanede kalış süresini ve sağlık bakımı maliyetini arttıran, yüksek mortalite ve morbidite oranına sahip büyük bir sağlık bakım problemi olmaya devam etmektedir. BÜ’nin oluşumunu önlemek yarayı tedavi etmekten daha kolay ve ucuz bir yöntemdir. Ancak yara oluşmuşsa tedavisi; yaranın evresine, özelliklerine, bölgesine ve hastanın genel durumuna göre değişmektedir ve maliyeti daha yüksektir. Tedavide temel amaç; uygun yara bakım ürünleri ile bakım vererek iyileşme sürecini hızlandırmaktır. BÜ’nin önlenmesi, erken saptanması ve tedavisinde stoma ve yara bakım hemşirelerine önemli görevler düşmektedir. Bu sunuda, BÜ olan bir hastanın hemşirelik bakımı ele alınmıştır. Metod Bayan ÇÜ; 30 yaşında, 1.55cm boyunda, 53 kg ağırlığında, evli, 2 çocuk annesi ve ilkokul mezunudur. Bayan ÇÜ, çarpıntı, ağrı, bacaklarda şişlik ve sırtta morluk şikâyetleri ile bir üniversite hastanesinin acil servisine başvurmuş ve durumunun kötüleşmesi nedeniyle yoğun bakım ünitesine alınmıştır. Yoğun bakımda yaklaşık 12 gün kalan Bayan ÇÜ’nün sol ayak topuğunda renk değişiklikleri (morarma) oluşmuştur. Bayan ÇÜ’ye Akut Miyeloblastik Lösemi tanısı konmuş ve Hematoloji bölümüne yatırılmıştır. Bulgu Bayan ÇÜ; stoma bakım hemşiresi tarafından değerlendirilmiş ve sol ayak topuğunda, slough doku içeren, orta derecede eksudalı, 6 x 4 cm boyutlarında BÜ geliştiği belirlenmiştir. Hastanın genel değerlendirilmesinde ise kemoterapi tedavisi aldığı, kan değerlerinin düşük olduğu, immün sistemin zayıfladığı, beslenmesinin yetersiz olduğu ve antibiyotik tedavisi (targosid 1x400mg, tienam 4x500mg) aldığı belirlenmiştir. Tartışma ve Sonuç Yara bakımı şu şekilde yapılmıştır; yara değerlendirilmiş, %0,9 NaCl ile temizlendikten sonra yara içine Octanisept sprey ve çevredeki cilde bariyer sprey uygulanmış, gümüşlü yara örtüsü yerleştirilmiş, üzerine gazlı bez konularak kapatılmıştır. 399 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Hastanın bakımı düzenli olarak yapılmış ve plastik cerrahi ekibi ile işbirliğinde nekrotik dokular debride edilmiştir. Hastanın iki ay sonraki izleminde yaranın oldukça küçüldüğü, iyileşmenin hızla arttığı görülmüştür. İzleminde herhangi bir sorun gelişmemiştir. Sonuç olarak yara konusunda özel eğitim almış hemşireler, yara iyileşme sürecine çok boyutlu katkı sağlamaktadır. Bu nedenle sağlık kurumlarında stoma ve yara bakım hemşirelerinin sayısının artırılması önerilmektedir. 400 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP7 Stoma Endikasyonları ve Komplikasyonlarının Yönetimi Ebru Kırbıyık1, Arzu Kader Armancı2, Bilgi Baca1 2 1 İ.Ü. C.T.F Genel Cerrahi AD İ.Ü. Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Giriş Bu çalışmada, kliniğimizde 2009 Ocak ayından 2010 Ocak ayına kadar geçen 1 yıllık sürede ileostomi veya kolostomi açılan vakaların demografik verilerinin, tanılarının, erken ve geç dönem komplikasyonlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod Çalışmada 2009 yılı Ocak ayından 2010 yılı Ocak ayına kadar kliniğe yatırılan; ileostomi veya kolostomi açılan hastaların dosyaları ve bu hastaların izleminde kullanılan stoma takip formu kayıtları incelenmiş; elde edilen veriler SPSS 11,5 paket programında analiz edilmişt Bulgu Yapılan istatistiksel analizde, hastaların yaş ortalamasının 49,12±15,8 olduğu, % 59,7’sinin erkek (37 kişi), % 40,3’ünün kadın (25 kişi) olduğu tespit edilmiştir. Hastaların yatış tanıları incelendiğinde; toplam 62 hastanın %29’unun ( 18 kişi) Rektum tümörü tanısı ile, % 21’inin ( 13 kişi) ülseratif kolit tanısı ile, % 14,5’inin ( 9 kişi ) Crohn hastalığı tanısı ile, % 8,1’inin ( 5 kişi ) kolon tümörü tanısı ile, % 6,5’inin ( 4 kişi ) FAP tanısı ile yatırıldığı saptanmıştır.Yukarıdaki tanılarla yatırılan hastalara yapılan ameliyatlar incelendiğinde; % 19,4’üne Abdomino Perineal Rezeksiyon (12 kişi ), % 16,1’ine Low anterior rezeksiyon (10 kişi), % 9,7’sine ( 6 kişi) karsinomatöz peritonei nedeniyle İlestomi veya jejunostomi yapıldığı saptanmıştır. Yine hastaların % 24,2’sine Res. prtokolektomi+ ileal poş ( 15 kişi ), % 19,4’üne Subtotal kolektomi ( 12 kişi) operasyonu yapıldığı belirlenmiştir. Hastalara açılan stoma türü incelendiğinde; % 66,1’ine Loop ileostomi ( 41 kişi ), %17,7’sine end kolostomi (11 kişi), % 6,5’ine end ileostomi ( 4 kişi ) açıldığı saptanmıştır. Açılan stomaların % 72,6’sı geçici ( 45 kişi) , % 27,4’ü kalıcı (17 kişi ) stomadır. Hastaların % 62,9’unda ( 39 kişi ) komplikasyon geliştiği saptanmıştır. Komplikasyon gelişen toplam 39 vakanın 8 tanesinde 2 veya daha fazla komplikasyon görülürken 31 vakada tek bir komplikasyon gelişmiştir. Komplikasyonlar arasında kontakt dermatitin % 27,4 oranında ( 17 kişide) en sık görülen komplikasyon olduğu, parastomal ülserlerin de en sık görülen ikinci komplikasyon olduğu saptanmıştır. Yapılan karşılaştırmalarda yaş, cinsiyet, kronik hastalık varlığı gibi değişkenlerle komplikasyon görülme sıklığı arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p >0,05). 401 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Tartışma ve Sonuç Kliniğimizde yapılan operasyonlar sonrası açılan stomalarda vakaların %62,9’unda en az bir komplikasyon geliştiği saptanmıştır. Yapılan karşılaştırmalarda cinsiyet, yaş,tanı, kronik hastalık değişkenleri ile kompliksayon görülme sıklığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. 62 hastanın %37,09 stoması kapatıldı ve 5 hasta %8,06 exutus. 1 hasta Nekrotik stoma nedeniyle 1 hasta parastomal herni nedeniyle stoması revize edildi. MKA olan hastaya alginatlı yara bakım ürünü kullanıldı ve parastomal cilt problemleri olan hastalara çinko oksit pomad pudra vb. ürünler kullanıldı. Parastomal cilt problemi olan hastanın %76,31 hemşirelik bakımı ile iyileşti. 4 hasta %6,45 exutus olmuştur. Bu değerlendirmelerin yıllık olarak yapılması, vakaların takibi ve seyri açısından önemli görülmektedir. 402 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP8 Fournier Gangreni: Negatif Basınçlı Pansuman Deneyimi Eylem Toğluk, Mustafa Taşkın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD Giriş Fournier Gangreni, sıklıkla kolorektal ve genitoüriner kaynaklardan köken alarak perianal ve genital bölgeleri tutan, mortalitesi ve morbiditesi yüksek sinerjistik infektif nekrotizan fasitistir. Negatif basınçlı pansumanlar dokuda daha hızlı bir granülasyon sağlar, fazla eksudayı ortamdan uzaklaştırır, yaradaki kan akımını arttırır, yara boyutunu küçültür ve enfeksiyon kontrolünü kolaylaştırır. Metod 19.02.2010 tarihinde fournier gangreni tanısıyla acil ameliyata alınan hasta, 23.02.2010 tarihinde enterokütan fistül nedeniyle segmenter ince barsak rezeksiyonu ve end ileostomi ameliyatı olmuştur.18.03.2010 YBÜ’den servise transver edilmiştir. Hastanın yarası batın sağ alt kadranında (19x18cm), sağ gluteal ve uylukta (21x17cm) boyutlarında ve 2cm derinliğinde, 385 cm2 alanında bol eksudalı yarası mevcuttu. Yapılan ıslak pansuman yara yatağında bulunan fistül nedeniyle sürekli kontamine olmakta, yara iyileşmesini geciktirmekte, hastanın hareketlerini kısıtlamakta ve maliyettin artmasına neden olmaktadır. Hastanın yara sürüntü örneğinde Acinetobacter spp ve Pseudomonans aeruginosa üremesi ve HK MRSA üremesi nedeniyle gümüşlü negatif basınçlı yara kapama örtüsü kullanıldı. 11.06.2010 PRC tarafından deri grefti ameliyatı yapıldı Bulgu Hastanın ostomi bakımı serum fizyolojik ile yapılmış, kızarıklık alana pudra uygulanmış bariyer mendil kullanılarak adaptör ve torba uygulanmıştır. Hastanın yara pansumanı öncesi IV analjezik uygulanmış, yarası streil şekilde 0,9’luk serum fizyolojik ile yıkanmıştır. Sağlam cildi maserasyondan korumak amacıyla hidrokolloidli yara örtüsü şeritler halinde kesilerek yaranın kenarlarına yapıştırılmıştır. Hastanın yarası gümüşlü negatif basınçlı yara kapama süngeri ve drep kullanılarak kapatılmıştır. Yaranın üst kısmında(saat 12 yönünde) bulunan fistülü izole etmek ve fistül drenaj torbasını kolayca yerleştirmek amacıyla bariyer halka kullanıldı ve yapıştırıcı sprey yardımıyla drenaj torbası yerleştirildi. Fistül çıktı miktarı fazla olduğundan dolayı drenaj torbasına aspiratör yardımıyla dolması engellendi.(100 basınç ile ). Ortalama 2-2,5 günde bir hastanın pansumanı değiştirildi. 11.06.2010 PRC tarafından deri grefti ameliyatı yapıldı. Grefti korumak amacıyla pektin içeren pasta ile fistül yatağına bariyer uygulandı. Aspiratör yardımıyla fistül içeriği uzaklaştırıldı. Hastanın takipleri sırasında grefte herhangi bir 403 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya komplikasyona rastlanmadı. Fistül drenajı için musluklu postop torba uygulandı. Drenaj torbasını yapışacağı cildi ve grefti korumak amacıyla pudra ve bariyer mendil kullanıldı. Düz bir zemin oluşturmak amacıyla pasta kullanıldı ve yapıştırıcı yardımıyla torbanın ciltte kalması sağlandı. Torba ciltte 2 gün kalması sağlandı. Tartışma ve Sonuç Negatif basınçlı pansuman tedavisi kronik veya akut problemli yaralarda oldukça başarılı sonuçlar veren bir yöntemdir. 404 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP9 Hemşirelik Klinik Oryantasyon Eğitimi Değerlendirmeleri Cemile İstek1, Ayfer Karakoyun2 Acıbadem Bursa Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi Acıbadem Bursa Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü 1 2 Giriş Bursa Acıbadem Hastanesi’nde 2010 yılı içinde işe yeni başlayan hemşirelerin klinik oryantasyon sürecinde aldıkları oryantasyon eğitimlerinin etkinliğinin değerlendirilmesidir. Metod Hemşirelere işe başladıklarında Genel Hemşirelik Oryantasyon Eğitimi verilir. Eğitim öncesi ve sonrası bilgi düzeyini ölçmek amacı ile ön test ve son test uygulaması yapılır. Hemşirelerin çalıştıkları bölüm ile ilgili klinik oryantasyon süreçleri önceden belirlenmiştir ve klinik oryantasyon süreci tamamlanmadan Bölüme Özel Oryantasyon Eğitimleri’ni alırlar. Klinik oryantasyon süreci tamamlanan hemşireler Genel Hemşirelik Oryantasyon Eğitimi ve Bölüme Özel Oryantasyon Eğitimi konularını içeren Klinik Oryantasyon Son Test sınavına katılırlar. Hemşirelere uygulanan ön test, son test sınav sonuçları ve klinik oryantasyon son test sonuçlarının ortalamaları değerlendirilmiştir. Oryantasyon süreci tamamlanan hemşirelere Bölüm Oryantasyon Değerlendirme Formu doldurtulmuştur ve oryantasyon eğitimleri hakkındaki görüşleri alınmıştır. Bulgu Bursa Acıbadem Hastanesi’nde 2010 yılı içinde toplam 56 hemşireye Genel Hemşirelik Oryantasyon Eğitimi verilmiştir. Genel Hemşirelik Oryantasyon Eğitimi’ne katılan 56 hemşirenin eğitim öncesi uygulanan ön test ortalaması 62 iken; eğitim sonrası uygulanan son test ortalaması 82 ‘dir. Hemşirelerin bilgi düzeyinde %20’lik bir artış gözlenmiştir. 56 hemşirenin 22’si klinik oryantasyon sürecinde Bölüme Özel Oryantasyon Eğitimi’ne katılmıştır. Bölüme Özel Hemşirelik Oryantasyon Eğitimi’ni alan 22 hemşirenin Klinik Oryantasyon Son Test sınav ortalaması ile bu eğitimi almayan 34 hemşirenin sınav ortalaması arasında anlamlı istatistiksel bir fark bulanamamıştır, ancak Klinik Oryantasyon Süreci sonunda hemşireler tarafından doldurulan Bölüm Oryantasyon Değerlendirmesi’nde çalışanlar bölüme özel oryantasyon eğitimlerini aldıklarında bölüme daha hızlı adapte olduklarını, uygulamalarda rehber hemşireden olumlu geribildirim aldıklarını ve bu geribildirimlerin kendilerini motive ettiğini, vaka tartışmalarında daha fazla söz hakkı tanındığını ve kendilerine güvenlerinin daha fazla olduğunu dile getirmişlerdir. Tartışma ve Sonuç Bu dönemde; işe yeni başlayan hemşirelere Genel Hemşirelik 405 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya Oryantasyon Eğitimi yanı sıra Bölüme Özel Oryantasyon Eğitiminin verilmesi hem bilgi düzeyini arttırmada hem de hemşirelerin adaptasyonunu hızlandırmada rolü büyüktür. Oryantasyon Eğitimleri ile çalışanlar uygulamalarda daha aktif rol almışlar ve ekip çalışmasına ortak olmuşlardır, çalışanlara verilen olumlu geribildirimler çalışanları motive etmiş ve kuruma alışmada fayda sağlamıştır. 406 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP10 Kolo-Rektal Kanserli Hastalar ve Hemşirelik Bakımı Ümran Özyıldız1, Cemile İstek2 2 1 Bursa Acıbadem Hastanesi Cerrahi Kliniği Hemşiresi Bursa Acıbadem Hastanesi Eğitim Ve Gelişim Hemşiresi Giriş Cerrahi kliniğinde kolo-rektal kanser nedeni ile ameliyat olan hastaların hemşirelik bakım ve takip sürecini incelemek. Metod Mart 2010-Mart 2011 yılları arasında kolo-rektal kanserli 48 hastada yapılan operasyonların; çeşidi, yaş grupları, cinsiyet, kalıtsal yatkınlık, yandaş hastalık, sigara kullanımı, mobilizasyon, solunum egzersizi, kateter girişimleri ve stoma yönünden eski kayıtların incelenmesi. Bulgu 48 olgunun hastanede kalış süresi 4 gün ile 18 gün arasında olduğu belirlenmiştir. Bu olguların %58,3’ünü erkekler, %41,7’sini bayanlar oluşturmaktadır. Yatış yapılan hastaların %50’sinde yandaş hastalık tespit edilmiştir. Kolo-rektal kanserli hastaların %43,7’si sigara kullanmaktadır. Hasta anamnezlerinde % 37,5’inde ailelerinde kanser öyküsü tespit edilmiştir. Ameliyat sonrasında %83,3’ünde sonda-dren takibi yapılmıştır. Ameliyat sonrasında %31,2’sine santral kateter, %35,4 oranında port kateter uygulanmıştır. Ağrı kontrolü %58,3 olguda Epidural PCA ile , %8,3 olguda IV PCA ile sağlanmıştır. Ameliyat sonrasında %37,5’ine kolostomi, % 12,2’ sine ileostomi uygulanmıştır. Beslenme durumunun %83.3’ü TPN ile, % 16.6’sı enteral yol ile beslendiği görülmüştür. Ameliyat sonrası oral alım başlama süresinin post-op 2.gün ile 10.gün arasında değişitiği gözlenmiştir. İlk 24 saat içinde mobilizasyon oranı %89,5’tir. Ameliyat öncesi ve sonrası her hastaya solunum egzersizi (triflow) eğitimi verilmiştir. Cerrahi kliniğindeki kolo-rektal yara enfeksiyonu gelişmemiştir. Tartışma ve Sonuç Kolo-rektal ameliyat olan hastaların risk faktörü yüksek olduğu için bakım süreci ciddi önem ve dikkat gerektirmektedir. Bu nedenle yapılan her türlü müdahale hasta açısından hayati önem taşımaktadır. Bu aşamada hemşirenin rolü ve bakımdaki yetkinliği önem teşkil etmektedir. 407 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP11 Komplike Bir Hastada Stomaterapi Yara Bakımı Yönünden Hemşirelik Girişimleri Durucan Aydın Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Araştırma ve Uygulama Hastanesi Stomaterapi Hemşiresi Giriş Kolostomi, ileostomi, ürostomi, nefrostomi, fistüller (enterokütonöz 3, enterovezikal 1) ve dreni olan M.S.adlı erkek hastamızda stomaterapi ve yara bakım yönünden hemşirelik girişimleri planlayarak uygulamak ve bireyin yaşam kalitesini artırmaktır. Metod Kimlik ve sistem bilgileri sorgulanarak kayıt edildi. Hemşirelik bakımındaki hedefler belirlendi. Hastanın karın bölgesinde tam kalınlıkta doku kaybı olup,10cm x 20cm çapında,2cm derinlikte,bol eksudalı,yara yatağı karışık bir yapıda olan açık karın yarası değerlendirildi ve hastaya yapılan bütün hemşirelik girişimleri yara tanılama formuna kayıt edildi. Yara yatağından kültür alındı. Kültür sonucunda Klebciella oxytoca,E.coli üredi. Kültür sonucuna göre ciprofloksazin, metronidazol tedavisi başlandı. Yara bakım ünitesi ile işbirliği yapılarak yara bakımında SF(izotonik sodyum klorür) % 5 Oktenidin dihidroklorür, Kliptonit toz pudra, Ag Hydrofiber yara örtüsü ve bariyer sprey kullanıldı. Yaranın ebatı 5x6 cm’ye kadar düşürüldü. Fistüller;4 adetken yapılan bakım sonucunda kapanmış olarak taburcu edildi. Beslenme düzeni diyetisyen ve nutrisyon hemşiresiyle işbirliği yapılarak ayarlandı. Hastaya psikiyatri desteği sağlandı. Tartışma ve Sonuç Hastaya yapılan bütün hemşirelik girişimleri hemşire gözlem formuna kayıt edildi. Hasta ve hasta yakınlarına sözel ve uygulamalı eğitim verilerek ekiple iş birliği sağlandı. • • • • • • Fistüllerin, yaranın, stomaların bakımının yapılması ve sıvı gelişinin kontrol altına alınmasıyla hastanın yaşadığı sıkıntının giderilmesi sağlandı. Hastanın vucut hijyeni ve konforu sağlandı. Yattığı klinikte çalışanların ve diğer hastaların-yakınlarının yara idrar ve gaita kokusundan duydukları rahatsızlığın giderilmesi sağlandı. Hasta ve ailesinin anksiyetesi giderildi. Hasta yatağa bağımlı olmasına rağmen basınç yarasının oluşumu önlendi. Hastanın eşine ürostomi, kolostomi bakımı ve yara bakımı konusunda eğitim verildi. 408 • • XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Hasta ve ailesi verilen stoma-yara bakımından ve eğitimden memnuniyetini belirtti. Hasta ve hasta yakınına verilen eğitim sonrasında katılım sağlandı, olumlu geri bildirim alındı. 409 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP12 Komplike Stomalı Bir Hastada Fistül ve Yara Yönetimi Durucan Aydın Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-İ Sina Araştırma ve Uygulama Hastanesi Stomaterapi Ünitesi Giriş Genel Cerrahi ve üroloji ameliyatlarında çok sayıda hastaya geçici veya kalıcı stoma açılabilmektedir. Ayrıca bazı ameliyatlar sonrasında istenmeyen komplikasyonlar sonucunda çeşitli fistüller (enterokutanöz fistül ve vezikokutenöz fistül) gelişebilmektedir. Fistüller genellikle bakımı zor yerlerde olup, ciltle aynı seviyede ya da cilt seviyesinden aşağıda bulunabilirler. Fistül sonucu ortaya çıkan akıntı, genellikle kötü kokulu, yüksek debili, cilt irritasyonuna ve yaraya neden olur. Yara açılması durumunda, tıbbi tedavi ve yara bakım maliyeti artmaktadır. Bu sunuda ostomi bakımları, fistüllerden gelen sıvının kontrol altına alınması, insizyon yerinde oluşan açık karın ve yara bakımının düzenli olarak yapılması ve yaşam kalitesinin artırılması ele alınmıştır. Metod Bay M.S; 53 yaşında, 1.85 boyunda, 90 kilo ağırlığında, evli ve 2 çocuk babası ve emekli memurdur. Bay M.S’ye karın ağrısı, bulantı, kusma, kanlı dışkılama gibi şikâyetler ile başvurduğu dış merkezde rektum kanseri tanısı konulmuş; 17.06.2005 tarihinde anterior rezeksiyon ve Hartman prosedürü yapılarak uç kolostomi açılmıştır. 07.10.2010 tarihinde hasta, metastaz nedeniyle A.Ü.T.F. İbni Sina Hastanesi Genel Cerrahi kliniğine yatırılmıştır. 26.11.2010 tarihinde yapılan ameliyatta ileostomi, ürostomi açılmış; sağ-sol nefrostomi ve pelvik dren yerleştirilmesi işlemi yapılmıştır. Ameliyat sonrası komplikasyon olarak hastanın abdomen bölgesinde insizyon dikişlerinin açılması, açık karın yarası, beş adet fistül ve cilt irritasyonları gelişmiştir. Bulgu Stomaterapi hemşiresi tarafından yapılan değerlendirmede hastanın abdomenin orta hattından sol tarafa uzanan, sınırları düzensiz bir insizyon ayrılması olduğu görülmüştür. Hastanın karın bölgesinde 10cm x 20cm çapında, 4 cm derinlikte, bol eksudalı, kötü kokulu, gaitanın ve periton sıvısının da geldiği açık karın yarası tespit edilmiştir. Yara yatağından alınan kültür sonucunda Klebciella oxytoca ve E.coli üremiştir. Kültür sonucuna göre hastaya uygun antibiyotik tedavisi başlanmış. Yara bakım ünitesi ile işbirliği yapılarak yara bakımında %0,09 NaCL ile temizlendikten sonra yara içine oceptin spreyi (Oktenidin dihidroklorür), Kliptonit toz pudra, Ag içeren köpük örtü, Ag Hydrofiber yara örtüsü ve yara çevresine bariyer sprey 410 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya kullanılmıştır. Yaranın iyileşmesi ve fistüllerden gelen sıvının kontrol altına alınabilmesi için dren torbaları kullanılmıştır. Kolostomi, ürostomi, ileostomi bakımları düzenli yapılmış ve parastomal cilt bakımı için bariyer sprey uygulanmıştır. Nefrostomilerin ve pelvik dren çıkışının pansumanı günlük yapılmıştır. Oral alımı olmadığından nutrisyon ekibiyle işbirliği yapılarak TPN tedavisi uygulanmıştır. Hastanın yaşadığı hastalık ve sıkıntılardan ötürü hastaya psikiyatri desteği alması sağlanmıştır. Tartışma ve Sonuç • Hasta yatağa bağımlı olmasına rağmen basınç yarasının oluşumu önlenmiştir. • Fistüllerin, yaranın, stomaların bakımının yapılması ve gaitaidrar gelişinin kontrol altına alınmasıyla hastanın yaşadığı sıkıntının giderilmesi sağlanmıştır. • Hastanın üç ay sonraki izleminde yaranın oldukça küçüldüğü, iyileşmenin hızla arttığı görülmüştür. Yaranın ebatı 5x6 cm’ye kadar düşürülmüştür. • Hastanın eşine stoma bakımı ve yara bakımı konusunda eğitim verilmiştir. • Fistüllerden gelen sıvının kesilmesi ve hastanın genel durumunun iyileşmesi sonucunda hasta taburcu edilmiştir. Stoma ve yara bakımında, komplikasyon gelişen hastalarda stomaterapi hemşiresinin hasta ve ailesine sağlık çalışanlarına, hastane ve ülke ekonomisine çok katkısı çok büyüktür. Bu nedenle stoma ve yara bakımında özel eğitim almış hemşirelerin görevlendirilmesi, stomaterapi ünitelerinin açılması önerilmektedir. 411 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP13 İkinci ve Üçüncü Ostomilerdeki Güçlükler: Olgu Sunumu Gülden Bilir2, Hülya Aydoğan2, İsmihan Çalışkan2, Enver İlhan1 1 2 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Arş. Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Arş. Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği Hemşiresi Giriş Hastanın hayatını kurtarabilecek bir fonksiyona sahip olan ostomiler gelişebilecek komplikasyonlar nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak önemli bir sağlık sorunudur. Metod Kısa barsak sendromu nedeniyle ikinci ve üçüncü defa jejunostomi yapılmak zorunda kalınan ve komşu insizyon hattında defekt meydana gelen olgumuzu sunduk. Bulgu Karın ağrısı, bulantı kusma yakınmaları ile başvuran 49yaşında kadın hasta acil karın tanısıyla ameliyat edildi. Ameliyatta mezenter arter trombozuna bağlı ince barsak ve proksimal kolon iskemisi saptanan hastaya 40 cm ince barsak kalacak şekilde ince barsak rezeksiyonu ve sağ hemikolektomi yapılarak kalan jejenum ucu karın sol üst kadrana ağızlaştırıldı(birinci jejunostomi). Ameliyat sonrası 7.günde ostomi nekrozu nedeniyle tekrar ameliyata alındı ve mevcut jejunostomi bozularak karın sağ üst kadranına ikinci jejunostomi yapıldı. Total parenteral beslenme uygulanan hasta 2 ay sonra ikinci jejunostomisinin kapatılması amacıyla tekrar ameliyat edildi ve jejunostomi bozularak ince ve kalın barsak arasında anastomoz yapıldı. Ameliyattan iki gün sonra fistül gelişen hasta tekrar ameliyata alındı. Anastomoz bozularak jejenum zorunlu olarak ikinci ostomi yerinden dışarıya ağızlaştırıldı(üçüncü jejunostomi). İkinci ostomi bozulurken ostomi çevresinden bir miktar da cilt çıkarıldığı için ostomi karın orta hat insizyonuna yaklaşmış oldu. Ameliyat sonrası sızıntı sonu bulaşa bağlı olarak insizyon hattında yaklaşık 5 cm çapında defekt meydana geldi. Bunun üzerine konveks tipi kolostomi torbası kullanıldı ve ostomi ağzı ile cilt insizyonu arasında pasta ile bariyer oluşturuldu. Ciltteki defekt sık aralıklarla yıkandı ve pansuman edildi. Uygulamanın 10. gününde defekt çapının yaklaşık 3 cm e , 20. günde ise 1cm e gerilediği görüldü(Resim 1, 2). Olgunun tedavisi devam etmektedir. Tartışma ve Sonuç Ostomilerin kanama, iskemi, fazla çıkıntı, obstrüksiyon, retraksiyon, peristomal abse, fistül ve akut parastomal herniasyon, alerjik dermatit, peristomal deri irritasyonu, irritan dermatit, folikülit, mekanik travma gibi istenmeyen yan etkileri bulunmaktadır. Özellikle ikinci ve üçüncü ostomilerde ince barsağın her santimetresinin büyük önem arzettiği durumlarda hasta ameliyat öncesi ostomi ekibi ve hemşiresi tarafından iyice değerlendirilmelidir. 412 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya HP14 Stomalı Hastalarımızın Değerlendirilmesi Gülden Bilir2, Hülya Aydoğan2, İsmihan Çalışkan2, Enver İlhan1 1 2 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Arş. HastanesiI. Genel Cerrahi Kliniği SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Arş.Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği Hemşiresi Giriş Ostomi sık uygulanan bir cerrahi yöntem olmasından dolayı, cerrahi tekniklerdeki gelişmeye ve alınan önlemlere rağmen komplikasyon oranı yüksek olarak kalmaya devam etmektedir. Metod SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi I. Genel Cerrahi Kliniği’nde 2009 ve 2010 yıllarında ostomi yapılan toplam 41hasta dosya kayıtları baz alınarak retrospektif olarak incelendi. Bulgu Toplam 41hastaya ostomi yapılmıştır. Olguların 9(%21.9)’u kadın 32(%78.1)’si erkektir. Ortalama yaş 61.9(aralık 24-87) ‘dur. Hastalardan 27 sine malignite, 4’üne Fournier gangreni, 3’üne volvulus, 2’sine mezenter iskemi, 2’sine ateşli silah yaralanması, 1’ine ileum perforasyonu nedeniyle ostomi yapılmıştır. Ostomilerin 28(%68.3) i kolostomi, 11(526.8) i ileostomi, 2(%4.9) si jejunostomi şeklindedir. Bir hastada kolostomi ve ileostomi aynı anda uygulanmıştır. Ostomilerin 31’i (%75.6)geçici, 10’u (% 24.4) kalıcı ostomidir. 2 hastada ostomide beslenme bozukluğu ve nekrozu, 3 hastada ostomi ağzı ve kenarında maserasyon ile karşılaşılmıştır. Maserasyonlardan 1’i hassas cilt yapısı, 2’si ise uygunsuz malzeme kullanımı sonucu meydana gelmiştir. Beslenme bozukluğu ve nekroz meydana gelen ostomiler cerrahi olarak, maserasyonlar ise uygun malzeme kulanımı ile tedavi edilmişlerdir. Kalıcı ostomi uygulanan hastalarda daha fazla olmak üzere psikolojik problemler görülmüş olup karşılıklı görüşme ve bazı hastalarda psikiyatr desteği ile problemlerin çözümü yoluna gidilmiştir. Tartışma ve Sonuç Stoma çoğunlukla gastrointestinal ve üriner sistemin malignite durumlarında hayat kurtarıcı bir yöntem olarak uygulanmakta ve başarılı da olunmaktadır. Ancak ostomilerde kanama, iskemi, fazla çıkıntı, obstrüksiyon, retraksiyon, peristomal abse,fistül, akut parastomal herniasyon, alerjik dermatit, peristomal deri irritasyonu, irritan dermatit, folikülit, mantar enfeksiyonu ve mekanik travma gibi fiziksel, ağır tablolara kadar gidebilen psikoljik yan etkileri bulunmaktadır. Bu komplikasyonlar stomalı bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde, olumsuz etkilemekte ve sağlık giderlerini arttırmaktadır. Ameliyat öncesi ve sonrası cerrah ve sertifikalı stoma bakım hemşireleri yakın işbirliği ile ameliyata hazırlık, düzenli izlem, hasta eğitimi, sürekli danışmanlık ve uygun 413 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya ürünlerin doğru kullanımı ile komplikasyonlar azaltılabilecektir. Ayrıca stomaterapi ünitelerinin yaygınlaştırılması ve stoma bakım hemşirelerinin sayısının artırılması, hasta ve hasta yakınlarının bilinçlendirilmesinin stomal ve parastomal komplikasyonların önlenmesine katkı sağlayacağını düşünüyoruz. 414 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya STAND PLANI 415 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 416 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Stand Listesi 1. COVIDIEN 2. COVIDIEN 3. COVIDIEN 4. ABDICA 5. ABDICA 6. ABDICA 7. FİLMED 8. FİLMED 9. FİLMED 10. ABDİ İBRAHİM 11. ABDİ İBRAHİM 12. ABDİ İBRAHİM 13. MEDİTERA 14. NESTLE 15. INTRA MEDİKAL 16. ALİ RAİF 17. ALİ RAİF 19. NOVARTİS 18. NOVARTİS OTC 20. ETHICON 21. ROCHE 22. CONVATEC 23. CONVATEC 24. ABBOTT 25. DOĞSAN 26. KRONİK YARA 27. MERCK SERONO 29. MEGA OLYMPUS 30. TUTKU SAĞLIK 31. GENTEK 32. ASTRA ZENECA 33. LAPROMED 37. HEKİMSAN 38. HEKİMSAN 39. CORDAMED 42. CORDAMED 47. KONFORT 48. AMD MEDİKAL 417 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 418 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya YAZAR İNDEKSİ 419 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 420 18-22 Mayıs 2011, Antalya XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya -AAbalı, Hüseyin 95 Abbasov, Abbas 256 Abbasov, Parviz 354 Abbasova, Xatire 354 Abut, Fatma Yeşim 90 Acar, Aylin 141, 191, 224, 312 Acar, Fahrettin 83, 192 Acarlar, Hülya 78 Acarlar, Hülya Akdemir 387 Acu, Leyla 297 Agachan, Bedia 164 Ağca, Birol 131, 157, 324 Akar, Emine 386, 399 Akaydın, Murat 275 Akbaba, Soner 188, 250 Akbulut, Gökhan 116, 289, 294 Akcan, Alper 135 Akça, Hamdi 167 Akçakaya, Adem 90, 144, 281, 345 Akçalı, Ömer 199 Akçam, Tolga 99, 149 Akgöl, Evren 166 Akgül, Özgün 219, 333 Akgün, İsmail Ethem 144, 281, 345 Akıcı, Murat 165 Akıl, Yasemin 376, 378, 394 Akın, Levhi 216 Akın, M. Levhi 355 Akın, Murat 266, 270, 297 Akıncı, Muzaffer 233, 275, 325, 326 Akoğlu, Musa 101, 102,127, 185,187, 202, 228, 230,384, 385, 397, 398 Aksakal, Nihat 73, 113, 118, 236, 239,346, 393 Aksoy, Erol 127 Aksoy, Süleyman 217 Akyıldız, Hızır 135 Akyol, Cihangir 292 Akyol, Mesut 75 Akyürek, Nalan 266 Akyüz, Ali 72, 77, 79, 80, 96, 97, 105, 107,108, 165, 208,209, 365, 366 Akyüz, Muhammet 135 Akyüz, Ümit 360 Alabaz, Ömer 99, 149, 376, 378, 383, 394 Alış, Halil Alimoğlu, Orhan Aliosmanoğlu, İbrahim Aliyev, Eldar Aliyeva, Sevda Alkım, Hüseyin Alptekin, Hüsnü Altınlı, Ediz Altıntaş, Mehmet Mustafa Altıntoprak, Fatih Altuntaş, Yunus E. Arıcan, Ali Arıkanoğlu, Zülfü Arısoy, Mustafa Armancı, Arzu Kader Arslan, Baha Arslan, Kemal Arslan, Sevban Arslan, Yusuf Arslanca, Tufan Artış, Tarık Aslan, Ahmet Aslan, Orhan Asoğlu, Oktar Ata, Alper Atahan, Kemal Atak, A. Mert Atalay, Fuat Atamanalp, S. Selçuk Atay, Arif Ateş, Can Atıcı, Ali Emre Atik, Esin Atun, Tahir Ay, Abdülhalim Serden Ay, Ali Ayaydın, Vefa Evren Aydan, Altan Aydın, Altan Aydın, Halime Aydın, Sezai Aydın, Uğur Aydınlı, Bülent 421 119, 125,130, 145,252, 253, 254, 272,273, 274, 278, 280 141, 191, 224, 312 204 256 354 252 83, 192 210, 351 112, 128, 156 116, 289, 294 73, 113, 118, 236, 239,346, 347, 348, 393 95 126, 204, 304, 305 134, 160 401 199 158, 220, 318 383, 394 116 270 135 162 297 77, 96, 97, 105, 107, 108,165, 208, 209, 365, 366 95 142, 155, 176, 205 78, 387 93, 196 291 220 120 102 162 66, 134, 160 318 374 171 320 182, 206, 211, 262, 263, 264 393 93, 196 93, 196 291 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . Aydoğan, Akın Aydoğan, Ceyhun Aydoğan, Hülya Ayhan, Ali Aylaz, Gökçe Aytaç, Bülent Aytaç, Erman 139, 162, 286, 307 97 412, 413 189 120 65, 78, 124 109, 110, 359 18-22 Mayıs 2011, Antalya Bozkırlı, Bahadır 250 Bozkurt, K. Kürşat 177 Bozkurt, M. Abdussamet 119, 125,130, 145, 253, 254 Bozkurt, Seda 65, 71, 242 Bozkurt, Süleyman 90, 133, 366 Böyük, Abdullah 126, 304, 305 Buğra, Dursun 72, 77, 79, 80, 96, 97, 105, 107,108, 164, 165,209, -B 365, 366 Baca, Bilgi 109, 110, Buluş, Hakan 182, 206,211, 359, 401 262, 263,264, Baç, Bilsel 204 320, 341 Bademkıran, Ender 217 Bulut, Kemal 82, 123, 140, Bademler, Süleyman 208 212, 213,214, Bal, Ali 111, 175 215 Balık, Emre 72, 77, 79, Bulut, Türker 72, 77, 79, 80, 96, 97, 80, 96, 97, 105, 107,108, 105, 107,108, 165, 208,209, 164, 165,208, 365, 366 209, 365, 366 Balin, S. 339 Büyükaşık, Süleyman 252, 274, 280 Balin, Salim 362 Balta, Ahmet Ziya 68, 129, 216, Büyükuncu, Yılmaz 77, 79, 80, 232, 319,350, 97, 105, 107, 352, 355 108, 164,165, Baskan, Semih 120 208, 209,365, Baş, Gürhan 191, 224 366 Başak, Fatih 141, 191, 224, 312 Başoğlu, İrfan 254, 280 -CBaşpınar, Şirin 177 Can, Mehmet Fatih 365 Baykan, Adil 82, 123, 140, Can, Uğur 347, 393 212, 213, Canbak, Tolga 224, 312 214, 215 Canbay, Emel 72, 79, 164 Baykara, Zehra Göçmen 374, 380 Canbaz, Hakan 167 Bayol, Ümit 166 Celayir, Fevzi 82, 123, 140, Bayramiçli, Oya Uygur 221 212, 213,214, Bayramov, Nuru 268 215 Baysal, Hakan 299 Cengiz, Fevzi 198, 218, 247 Bayyozgat, Şaban 154, 332 Ceylan, Alper 300, 302,310, Benek, Suat 275, 325, 326 313, 329,331, Berkeşoğlu, Mustafa 120 358 Bil, Dilek 384, 385, Ceylan, Ceylanım 388 397, 398 Cihan, Rabia 376, 378,380, Bildik, Nejdet 112, 128, 156 394 Bilir, Gülden 412, 413 Cin, Necat 155, 176,205, Bilsel, Yılmaz 257 219, 248, 333 Bostancı, Erdal Birol 101,102,127, Civil, Osman 73, 113, 347, 185,187, 202, 348 228, 230,384, Coşkun, Ali 182, 206,211, 385, 397, 398 262, 263,264, Bostancı, Hasan 170, 242, 328 320, 341 Bostancı, Özgür 66, 160 Coşkun, Mustafa 68 Boyacıoğlu, Zehra 115, 152, 244 Coşkun, Teoman 171 422 -ÇÇağlıkülekçi, Mehmet Çakır, Coşkun Çakır, Murat Çakmak, Güner Çalışkan, İsmihan Çalışkan, Müjgan Çam, Zeynep Çata, Bora Çaynak, Mesut Çeçener, Gülşah Çelik, Bülent Çetiner, Sadettin Çevik, Ayhan Çiftçi, Ali Çipe, Gökhan Çitgez, Bülent Çolak, Elif Çolak, Tahsin Çolakoğlu, Şule Çolakoğlu, Tamer Çökmez, Atilla Çömelekoğlu, Ülkü -DDağ, Ahmet Dalgıç, Tahsin Dalkılıç, Gülay Dalyan, Okan Damburacı, Nurullah Dandin, Özgür Davran, Ramazan Dede, Özlem Demir, Işılay Demir, Uygar Demiray, Mukaddes Demirbağ, Ali Eba Demirbağ, Suzi Demirbaş, Sezai Demiröz, Ahu Senem Deneçli, Ali Galip Deniz, Mehmet Deniztaş, Cemal Deveci, Mustafa Deveci, Uğur XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 360 90 111, 175 116, 289, 294 412, 413 141, 312 378 151 208 246 382 75, 365, 365 112, 128, 156 152 90, 133, 173, 260, 366 144, 281, 345 265 69, 95, 132, 148, 342 282 282 142 167 Devrim, Tuba Dikicier, Enis Dikmen, Kürşat Dilege, Mehtap Ece Dilek, Osman Nuri Dinç, Mehtap Dinçel, Çetin Dinçer, Halil Diner, Güvenç Dirlik, Musa Doğan, Mahmut Doğan, Mustafa Doğru, Osman Duman, Haluk Duman, Mustafa Duran, Eyüp Durmuş, Ali Duru, Adem Düzci, Uygar -EEge, Bahadır Egeli, Tufan Egeli, Ünal Ekçi, Baki Ekinci, Hüseyin 95, 132, 148, Ekinci, Neşe 67, 342 Ekiz, Feza 101, 127,185, El, Atilla 187, 202,228, El, Hatice 384 Elbir, Orhan 112, 128, 156 Engin, Ömer 99, 149 Eraltan, İlhan Yaylım 334 355 Erbaş, Gonca 286, 307 Erbay, Ekrem 389 Ercan, İlker 128 Ercan, Metin 66, 134, 160 338 Erdoğdu, Güven 76, 241 Erenoğlu, Bülent 255 Ergen, Arzu 68, 75, 129, 232, 234,255, Ergüner, İlknur 350, 355, 365 276 Erkan, Nazif 218, 247 Erkek, Ayhan Bülent 142 Erkek, Bülent Eroğlu, Ersan 119, 130, Erol, Cengiz 145, 273 Erol, Figen 234 Erözgen, Fazilet 221 423 177 116, 289, 294 170, 328 66, 160, 273 116, 289, 294 278, 280 248 284 162, 286, 307 167, 342 130, 272, 280 341 158, 220 234 102 365 131, 157, 324 233, 275, 325, 326 236 65, 71, 124, 242 305 246 360 112, 128, 156 142, 205 102 337 373, 395 76, 241 217 164 297 222 146 101, 185,187, 230, 384, 385 357 158, 220 164 109, 110,115, 152, 244 166, 198 120 173 210, 351 147, 269 371 233, 275,325, 326 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . Ersoy, Emine Ersoy, P. Eren Ersoy, Yeliz Emine Ersöz, Nail Ertürk, Süphan Eryılmaz, Mehmet Ali Esatoğlu, Varol Esen, Ebru Esen, Kaan Esen, Özgür Sipahi Eser, M. Evrüke, Hakan Eyvaz, K. Eyvaz, Kemal Ezer, Ali 366 188 133 75, 129, 365 92, 327 159, 318 257, 296, 357 292 288 198 339 131, 157, 324 339 338 282 -FFerahköşe, Zafer Ferhat, İsmail Ferhatoğlu, Ferhat Fidan, Cihan Filiz, Ali İlker Füzün, Mehmet 266 88, 194, 322 345 263 319 388 -GGeçim, Ethem Gedirova, Aygun Gemici, Eyüp Genç, Hüdai Genç, Volkan Gezen, Cem Girgin, Sadullah Gök, İlhan Gökçal, Fahri Gökçe, Kağan Gökçeimam, Mehmet Gökmen, Necati Gömceli, İsmail Gönenç, Murat Gövde, Sacit Gülen, Mehmet Gülen, Merter Güllüoğlu, Mine Gümüş, Lülüfer Tamer 18-22 Mayıs 2011, Antalya Gümüş, Metehan Gündeş, Ebubekir Gündoğan, Ersin Gündoğan, Ömer Gündoğdu, Haldun Gündoğdu, R. Haldun Gündoğdu, Ramazan Güner, Murat Güner, Osman Serhat Gür, Özlem Gürbulak, Esin Gürbüz, Murat Gürkök, Cağatay Gürkök, Çağatay Gürler, Zeki Gürsoy, Göktürk Güzey, Deniz -HHacıyanlı, Mehmet Haksal, Mustafa Haksal, Mustafa C. Hamzaoğlu, Cavit Hamzaoğlu, İsmail 173, 260 Harputlu, Deniz 268 Hasbahçeci, Mustafa 130, 278 155, 169,176, Hasırcı, İsmail 205, 219,248, Hatipoğlu, Engin 333, 334 292 Hin, Aysel Ören 73, 113, 118, Hoca, Onur 236, 239,346, Hummatov, Azer 347, 348, 393 Hut, Adnan 304 272, 280 92, 327 221 362 -I166 Işık, Özgen Işıl, Gürhan 101, 202,228, Işıl, Rıza Gürhan 230, 384,385, 397, 398 278, 280 248 -İ233, 275,325, İdiz, Oğuz 326 İlhan, Burak 344 77, 108, 164, İlhan, Enver 365 İlhan, Mehmet 167 İnan, H. Oğuzhan 424 204 111, 175 118 276 250 188 132, 148 217 122 155, 169,176, 205, 334 281, 345 288 88 194, 322 104, 190, 297, 387 328 252, 274 155, 169,176, 205, 334 346 347, 348 154, 332 109, 110 388 141, 147,191, 224, 269, 312 335 92, 154, 327, 332 386, 399 87 256 233, 275,325, 326 146 160 134 133 77, 80, 97, 105, 108, 209 218, 412, 413 130, 273, 274 217 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya İnce, Leyla İnce, Mehmet İpekçi, Fuat İsmayilov, İlkin İstek, Cemile İşcan, Yalın İşgüven, Duygu 321 151, 232, 321 217 266 405, 407 209, 366 166 -KKadıoğlu, Hüseyin Kadıoğlu, M. Burak Kafalı, M. Ertuğrul Kahya, Mümtaz Kalaycı, Mustafa Uygar Kamer, Erdinç Kanık, Arzu Kapan, Murat Kapan, Selin Kaplan, Rafet Kapran, Yersu Kapucuoğlu, F. Nilgün Kar, Haldun Kara, Burcu Kara, Cemal Kara, Eray Karaahmetli, Emre Karabulut, Mehmet Karacabay, Kevser Karadağ, Ayişe Karadağ, Sercan Karahallı, Önder Karahan, Nermin Karahan, Ömer Karahasanoğlu, Tayfun Karakayalı, Feza Y. Karakelleoğlu, Atilla Karakoyun, Ayfer Karamercan, Ahmet Karaöz, Alev Karaveli, Selda Kargıcı, Hülagü Kaya, Bayram Kaya, Cemal Kaya, Oskay Kaya, Yavuz Kayahan, Münire Kebudi, Abut Keleş, Celaletin Keleş, Celalettin Keleş, M. Celalettin 133, 366 227 83, 192 88, 194, 322 119, 125,252, 253, 272 142, 205 167 126, 204, 304 272, 280 233, 275,325, 326 77, 108, 365 177 155, 176,205, 219, 248, 333 171 337 171 104, 190 252, 272 370 374, 380,382, 386, 399 384, 385,397, 398 176 177 159, 318 109, 110 189 281, 345 405 78, 387 239 370 328 157, 324 66, 134, 160 87 171 133, 366 221 322 126, 194, 237 88 Kement, Metin Kemik, Ahu Kemik, Ahu Sarbay Kemik, Özgür Kerimoğlu, Saygın Keskin, Metin Keşmer, Sadık Kılıç, Ali Kılıç, Turgay Yılmaz Kırbıyık, Ebru Kısaoğlu, Abdullah Kıvılcım, Taner Kisli, Erol Kocakuşak, Ahmet Kocataş, Ali Koç, Ahmet Koç, Durucan Aydın Koçer, Murat Korkut, Hatice Korukluoğlu, Birol Kotan, Çetin Koyuncu, Adil Koyuncu, Ahmet Koyuncu, Ahmet Murat Kozan, Ramazan Kökçam, Said Köksal, Hakan M. Köksal, Hande Köksal, Neşet Köneş, Osman Kulaçoğlu, Hakan Kumkumoğlu, Yusuf Kunduz, Enver Kuran, Sedef Kurban, Sevil Kurt, Cemile Kurt, N. Kurt, Necmi Kuruçay, Yıldıray Kuşdemir, Ahmet Kutluer, Nizamettin Kuzu, M. Ayhan Küçük, Can Küçük, Gültekin Ozan Küçükkartallar, Tevfik 425 73, 113, 118, 236, 239,265, 346, 348, 393 335 202 335 158 105, 107 313, 330, 358 141, 191 166 359, 401 291 289 335 233, 275,325, 326 119, 125,145, 252, 274, 278 139 408, 410 177 380, 386, 399 183 335 233, 275,325, 326 182, 211,262, 264, 341 206 266, 270, 297 158, 220 82, 123, 140, 212, 213,214, 215 222, 309 210, 351 252, 254, 278 87 334 77, 80, 96, 97, 107, 108, 209, 366 120 222, 309 338, 362 339 362 284 181 328 120, 173 135 137, 315,317, 365, 365 111, 175 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . -LLeventoğlu, Sezai 18-22 Mayıs 2011, Antalya Orman, Süleyman 187 65, 71, 78, Oruç, M. Tahir 115, 152, 244 124, 170,344, 242, 374,386, 387 -ÖÖncel, Mustafa 73, 113, 118, 236, 239,346, -M 347, 348, 393 Manukyan, Manuk 221, 362 Önder, Akın 126, 204,304, Maral, Aykut 208 305 Memmi, Naim 133, 233, 366 Ören, Durkaya 291 Menekşe, Ebru 188 Örener, Deniz 99 Menteş, B. Bülent 65, 71, 78, Özbayır, Türkan 370 104, 124,170, Özbek, Seda 321 190, 344,374, Özcabı, Yetkin 112 387 Özcan, Demet 88 Menteş, Bülent 242 Özdemir, Yavuz 216, 232,352, Mercan, Korhan 82, 123, 140, 355 212, 213,214, Özel, Kutan 248 215 Özel, Melih 221 Meriç, Önder 328 Özemir, İbrahim Ali 299 Meriç, Serhat 208, 366 Özer, Ali 146, 223 Mert, Murat 135 Özer, İlter 101, 102,127, Mihmanlı, Mehmet 66, 134, 160 185, 187,228, Moğul, İlknur 373, 395 230, 397, 398 Moray, Gökhan 282 Özer, M. Tahir 129, 365 Morkavuk, Şevket Barış 206, 263 Özer, Şükrü Bülent 111 Müslümanoğlu, Mahmut 90, 133, 366 Özer, Turgay 337 Özerhan, İsmail Hakkı 75, 365 Özgür, İlker 77, 96, 108, 209, 365 -NÖzkan, Orhan Veli 139, 162,286, Nalbant, Erdem 88, 194, 322 307 Nalbant, Olcay Ak 88, 194, 237, Özkan, Ömer Faruk 351 322 Özlem, Nuraydın 265, 300,302, Neşşar, Gürel 76, 161, 241 310, 313,329, Novruzov, Namiq 268 330, 331, 358 Novruzova, Shebruz 354 Özoğul, Bünyami 291 Özoğul, Yusuf 228, 230 Özoğul, Yusuf Bayram 101, 185, 187 Özsoy, Mustafa 88, 322 -OÖzsoy, Yücel 88, 194, 237, Obuz, Funda 199 322 Oduncu, Mehmet 250 Öztaş, Muharrem 365 Oğuz, Mehmet 71, 344, 387 Öztürk, Deniz 382 Okan, İsmail 90 Öztürk, Ersin 146, 201, Okkabaz, Nuri 73, 113, 118, 223, 246 236, 239,346, Öztürk, Gürkan 291 347, 348, 393 Öztürk, Oğuz 72 Okudan, Murat 305 Öztürk, Oktay Hasan 162 Okul, Şener 66, 134 Öztürk, Ramazan 129 Okuş, Ahmet 159, 318 Öztürk, Yunus 313 Okuyan, Gülten Çiçek 257, 295,296, Özyıldız, Ümran 407 357 Özyurt, Beyhan Cengiz 88, 322 Oltulu, Melda 221 Orazokunov, Erkinbek 120 426 -PPaltacı, İlhan Pamak, Serap Parlak, Ömer Parlak, Serhat Parlakgümüş, Alper Parsak, Cem Kaan Parvizi, Murtaza Pata, Cengiz Pehlivanoğlu, Kamil Peker, Evren Peker, Yasin Pfeifer, Ebru Serinsöz Polat, Erdal Poyraz, Alper XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya 162, 286 233 181 246 282 99, 149 88 360 217 82, 123, 140, 212, 213,214, 215 219, 248, 333 167 185 295 -RReyhan, Enver 102 -SSafiyeva, Aynur Sağlam, Esra Sahar, İsa Sak, Erdal Sakarya, Aslan Sarı, Kazım Sarıbay, Ramazan Sarıca, İnanç Şamil Sarıkaya, S. Muhsin Sarıkaya, Seyit Muhsin Sarıkaya, Sibel Savaş, Anıl Savaş, Osman Anıl Savran, Emine Sefiyeva, Aynur Senger, Serkan Sevim, Yusuf Sevinç, Barış Seyhan, M. Fatih Sinan, Hüseyin Sobutay, Erman Soy, Ebru Soydan, Seçil Soylu, Lütfi Sökmen, Selman Sökücü, Necmettin Sözüer, Erdoğan 256 77 169 204 171 131, 157, 324 288 79 181 183 196 105, 107 165 389 268 210, 351 292 318 72 68, 69, 75, 216, 232,234, 255, 350,352, 365 131, 157, 324 189 65, 270 93, 196 388 77, 79, 80, 97, 165, 208 135 Sözütek, Alper 95, 132, 148, 342 Sugüneş, Tonguç 182, 211,320, 341 Sultanov, Hasan 256 Sun, Mehmet Ali 198 Sücüllü, İlker 68, 69, 216, 234, 319,350, 352, 355 Sümer, Aziz 210, 335, 351 Sürek, Ahmet 125, 145, 254 Sürmeli, Ali 76, 241 Sürmelioğlu, Ali 101, 185,187, 228, 230 -ŞŞahin, Adem Şahin, Mustafa Şahin, Nurettin Şanlı, Ahmet Şeker, Mehmet Şendur, Murat Şengül, Neriman Şenkal, Volkan Şenol, Zafer Şişman, Çağatay İbrahim 328 83, 90, 192 272 284 147, 269 92, 327 69 360 319 181, 183 -TTalu, Mehmet 257, 295,296, 357 Tantoğlu, Utku 292 Tarcan, Ercüment 142 Taş, Şükrü 102 Taşçı, Hasan 154, 332 Taşkesen, Fatih 126, 304, 305 Taşkın, Mustafa 403 Taşoluk, Neşe 88, 194 Tatar, Fatma 219, 333 Tavusbay, Cengiz 155, 169,176, 205, 219,333, 334 Taylan, Seçil 383, 394 Tekin, Ahmet 175 Telciler, Kemal Emre 218, 247 Temizgönül, Baha 252 Temizgönül, Kaplan Baha 273, 274 Terzi, Cem 69, 199, 388 Tez, Mesut 202 Tezcan, Gülçin 246 Tezcaner, Tugan 78, 170, 189 Tırpancı, H. Berna 276 Tilki, Metin 257, 295,296, 357 427 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . Timirci, Özlem Toğluk, Eylem Tosun, Alptekin Tosun, Salih Törer, Nurkan Törüner, Attila Tuna, Burçin Tunca, Berrin Tuncer, Y. Tuncer, Yıldıray Turan, Ersin Turhan, Ahmet Nuray Turhan, Nesrin Tutal, Fırat Tümay, Volkan Türkmenoğlu, Özgür Türkoğlu, Akif 72 369, 403 299 299 282 120 199 246 339 338 220 145, 273 202 362 122 95, 132, 148, 319, 342 76, 241 -UUçar, Ali Erkan Uğurlu, M. Ümit Uğuz, Arif Ulaş, Murat Uludağ, Mehmet Ulusoy, Serap Uras, Cihan User, Yılmaz Uymaz, Derya Uz, Murat Uzun, H. Uzun, Hüseyin Uzunköy, Ali 181, 183 115, 152, 244 337 101, 102,185, 187, 188,202, 228, 230,384, 385, 397, 398 82, 123, 140, 144, 212,213, 214, 215 250 109 257, 295,296, 357 96, 208 247 339 338, 362 259 -ÜÜçüncü, Muhammet Ülkü, Abdullah Ünalp, Haluk Recai Ünlüer, Erol Ender 365 99, 149 142 166 -VVar, Ahmet Vardar, Enver Vatansev, Celalettin Vatansever, Seda 171 166 111, 175 171 18-22 Mayıs 2011, Antalya Velidedeoğlu, Mehmet Vural, Fatma Vural, Safiye Vural, Selahattin 144, 281, 345 371 88, 194, 322 73, 113, 118, 236, 239,346, 347, 348, 393 -YYağcı, Gökhan 75, 365 Yakan, Savaş 218, 247 Yakut, Mehmet Can 199 Yalav, Orçun 99 Yalaz, Orçun 149 Yalçın, Samet 181, 183 Yalman, Haydar 299 Yaman, İsmail 337 Yamaner, Sümer 72, 77, 79, 80, 96, 97, 105, 107,108, 164, 165,208, 209, 365, 366 Yanar, Fatih 145, 253 Yanlız, Fırat 360 Yapıcı, Gönül 373, 395 Yardım, Bengü Günay 88, 194, 322 Yardımcı, Samet 101, 185,187, 202 Yavuz, Alper 182, 206,211, 262, 263,264, 320 Yeğen, Gülçin 77, 108, 365 Yemez, Kürşat 155 Yetim, İbrahim 139, 162,286, 307 Yetkin, Gürkan 144, 281, 345 Yıldırgan, M. İlhan 291 Yıldırım, Ahmet Volkan 328 Yıldırım, Ali Cihat 242, 328 Yıldırım, Ali Görkem 288 Yıldırım, Kadir 300, 302,310, 329, 330,331, 358 Yıldırım, Sedat 282 Yıldırım, Sevil Güler 88 Yıldız, Alp 270 Yıldız, S. Yiğit 115, 152, 244 Yılmaz, Evrim 79, 373, 395 Yılmaz, Hüseyin 83, 192 Yılmaz, Osman 166 Yılmazlar, Aysun 223 Yılmazlar, Tuncay 146, 201, 223, 246 Yılmazyıldırım, Umut 265, 300,302, 310, 313, 329, 330, 331, 358 428 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya Yırgın, Hakan Yiğit, Güven Yiğit, Yılmaz Yolcuoğlu, Burhan Yönden, Zafer Yurtsever, Süreyya Gül Yücel, Deniz Yücel, Ergün Yücel, Tayfun Yücesoy, Ali Naki Yücetürk, Ayla Yüceyar, Serdar Yüksel, Osman Yüksel, Seda Yürekli, Semih 119, 145, 253, 274 151 139, 286 155 139 142 71, 266, 344 68, 129, 216, 232, 234,319, 350, 352, 355 112, 128, 156 227 88, 194, 237, 322 92, 327 104, 170, 190 189 337 -ZZenger, Serkan Zeren, Sezgin Zorluoğlu, Abdullah 156 131, 157, 324 122, 201, 246 429 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya NOTLAR .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. 430 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . > 18-22 Mayıs 2011, Antalya NOTLAR .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. 431 XIII. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi > VI. Kolorektal Cerrahi Hemsireligi Kongresi . 18-22 Mayıs 2011, Antalya NOTLAR .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. .................................................................................................................. 432