DENİZ TİCARETİ Aralık 2012 | Yıl 21 | Sayı 247 Denizcilik Müzeleri ve Müze Gemiler Türkiye’de Limanlar ve Liman İşletmeciliği Su Altı Fotoğrafçılığında Dünya Şampiyonu MDTO’nın Aylık Yayın Organı Aralık 2012 | Yıl: 21 | Sayı: 247 MDTD Basın Meslek İlkelerine Uyar. İÇİNDEKİLER 5-7 2012 Yılı Böyle Geçti 8-11 Denizcilik Müzeleri ve Müze Gemiler 13-15 MDTO’dan Haberler 16-18 Kısa Kent Haberleri 20-23 Denizcilik Haberleri 24-25 Hatıra Kent Mersin 27-29 Türkiye’de Limanlar ve Liman İşletmeciliği 31-36 Gemi Sevk Sistemleri Tarihine Bakış 37-41 Midhat Paşa ve Ortadoğu 43 Deniz Feneri 44-45 2012’yi Uğurlarken... “Zaman en iyi ilaçtır” derler… Gerçekten öyle mi? Hele hele boş geçen zaman bırakın ilaç olmayı hastalıktır bana göre! Bu nedenle zamanı iyi değerlendirmek çok önemli. Çünkü, zaman su gibi akıp geçer... Bir bakmışsınız ki bir yıl geçmiş siz aynı yerdesiniz! 2012 de geldi ve geçti. 2013’e yelken açtık... Her yeni yıl yeni umutların başlangıcı demektir. Çünkü umut insanı yaşama bağlayan en önemli etkenlerden biridir. Ancak, geçen zamanın bir hesabını yapmanın da yararını unutmamak gerek! 2012’yi geride bırakırken, acaba bir yılı iyi değerlendirebildik mi? Bunu Mersin açısından ele aldığımız zaman ortaya nasıl bir tablo çıkar? Çünkü, 2011 yılı biterken, 2012 için çok şey planlanmıştı. Kazanlı – Seyhan Turizm Bölgesi’nde turistik tesislerin temeli atılacaktı… Uluslararası Çukurova Havaalanı’nın temeli atılacaktı… Mersin Lojistik Köy Projesi hayata geçirilecekti… Yeni bir konteyner limanı için çalışmalar başlayacaktı. Mersin 2013 Akdeniz Oyunları tesislerinin yapımına başlanarak en kısa sürede bitirilecekti. Velhasıl planlanan daha bir çok iş vardı 2012 için.. Tabloya baktığımız zaman yalnızca Akdeniz Oyunları için temeli atılan tesislerin yapımının hızla devam ettiğini görüyoruz. Diğer projeler cekte, cakta, cıkta kalmış! Koskoca 365 gün 6 saatin nasıl geçtiği anlaşılmamış. Şimdilerde yine aynı söylemler kaldığı yerden devam mı edecek, yoksa işi dört elle sarılarak zaman en iyi şekilde değerlendirilecek mi? Boşa geçen zamanın faturası ağır olur. Çünkü, Mersin için yapılacak çok şey var. Dünya Kenti Mersin diyorsak, bunun gereğini hep birlikte yerine getirmek zorundayız. Siyasetçisinden, kamu yöneticisine, yerel yöneticisinden sivil toplum örgütlerine ve de kent yaşayanına kadar herkes sorumluluğun bilincinde olarak üzerine düşeni yapmalıdır. Bu Mersin’in geleceği için önemlidir. Yoksa bir yıl daha geride kaldı “Yaşasın Yeni Yıl” demek , idare-i maslahattan öteye gitmez!.. İdare-i maslahattan da kimseye yarar gelmez!.. Bizden anımsatması! Saygıyla Ali ADALIOĞLU “Sualtı Fotoğrafçılığında Dünya Şampiyonu” 46-49 MIP’den Haberler 50 İstatistik Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (MDTO adına): M. Cihat LOKMANOĞLU Genel Koordinatör: Ali ADALIOĞLU Yayın Kurulu: M. Cihat LOKMANOĞLU, Jozef ATAT, A.Kahraman YAVUZ, Mişel ŞAŞATİ, İskender BOTROS, Bedii CANATAN, Özcan BARUT, Korer ÖZBENLİ Yayın Planlama Yönetimi: Tetis Medya Ajansı Basım Yeri: Mattek Matbaacılık - Adakale Sokak no:32/27 Kızılay - ANKARA Basım Tarihi: Aralık 2012 Yönetim Yeri: Pirireis Mah. İsmet İnönü Bulvarı No: 13 33110 Pk: 45 Mersin/Türkiye Tel: 0324 327 70 00 (pbx) Faks: 0324 329 52 30 E-posta: mersindto@mdto.org mdtodergi@mdto.org www.mdto.org.tr MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 2012 Yılı Böyle Geçti Geride bıraktığımız 2012 yılında Türkiye ve dünya gündemine damga vuran olayları Deniz Ticareti Dergisi okurları için derledik. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 2011 yılında dünyada 103 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. IPI'nin yayımladığı bildiride, 36 gazetecinin öldürüldüğü Latin Amerika'nın en çok gazetecinin hayatını kaybettiği bölge olduğu belirtildi. IPI’ın alt kuruluşu olan Viyana merkezli Güney-Doğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO), 2011 yılında Arnavutluk, Bosna Hersek, Belarus, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan, Kosova, Makedonya, Moldova, Montenegro, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Türkiye ve Ukrayna'da basın özgürlüğünün 684 kez ihlal edildiğini açıkladı. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davası kapsamında, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında soruşturma başlattı. Hakkında başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Başbuğ, adliyeden çıkarılırken, “Türkiye Cumhuriyeti'nin 26. Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk milletinindir” dedi. Somalili korsanlar tarafından 8 Eylül 2010 tarihinde kaçırılan Malta bandıralı ticari gemide bulunan 3 Türk ve 15 Gürcü toplam 18 denizci serbest bırakıldı. Denizciler, AirZena Havayolları'na ait uçakla Somali'den İstanbul'a getirildi. Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail Saakaşvili ve Başbakan Erdoğan, 16 aydır rehin tutulan mürettebatı Atatürk Havalimanı'nda karşıladı. Milli Eğitim Bakanlığı, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının başkent dışında stadyumlarda değil, sadece okullarda öğrencilerle kutlanmasını öngören genelge yayımladı. 4 İtalyan kruvaziyer gemisi Costa Concordia, İtalya’nın Toskana kıyılarındaki Giglio Adası’nda kayalıklara çarparak yan yattı ve battı. Lüks yolcu gemisinde, bini mürettebat 4 bin 234 kişi bulunuyordu. 32 yolcunun öldüğü deniz kazasından geminin kaptanı Francesco Schettino sorumlu tutuldu. Deniz kazası sonrası gemisini terk etmek, kaza sırasında kaptan köşkünde bulunmamak ve rotadan çıkarak yolcuların hayatını tehlikeye atmak suçlarıyla yargılanan Schettino, ev hapsine alındı. Yaşamı boyunca Kıbrıs davası ile ilgili mücadele veren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, kalp ve akciğer sorunları nedeniyle tedavi altına alındığı Yakındoğu Üniversitesi Hastanesi'nde 88 yaşında vefat etti. Denktaş'ın ölümü nedeniyle KKTC'de ve Türkiye'de ulusal yas ilan edildi. Fransa Senatosu, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasa teklifini kabul etti. 86'ya karşı 127 oyla kabul edilen yasa teklifinde, "Kanunlar tarafından tanınan soykırımların inkarı yasaklanır" ifadesi yer alıyordu. Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış teklifin kabul edilmesine sert tepki gösterdi. Davos dönüşü Zürih'te yaptığı açıklamada, "1915 olayları soykırım değil- dir diyorum, gelsinler beni tutuklasınlar" dedi. Fransa Anayasa Konseyi, bir grup milletvekili ve senatörün yasanın iptali için yaptıkları başvuruyu değerlendirdi ve söz konusu yasayı iptal etti. Anayasa Konseyi'nin gerekçeli kararında, "Yasanın ifade ve iletişim özgürlüğüne aykırı olduğu" belirtildi. Türkiye'de ilk yüz nakli gerçekleştirildi. Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen operasyonla, beyin ölümü gerçekleşen Ahmet Kaya'dan alınan yüz, 19 yaşındaki Uğur Acar'a nakledildi. Amerikalı ünlü pop şarkıcısı Whitney Houston, 48 yaşında hayatını kaybetti. Houston, Los Angeles'ta Beverly Hilton Oteli'ndeki odasının küvetinde ölü bulundu. Whitney Houston'ın ölüm sebebinin uyuşturucu kullanımı ve kalp hastalıklarının da etkisiyle kazayla boğulma olduğu açıklandı. Afganistan'da NATO'ya bağlı Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) bünyesinde Kabil Bölge Komutanlığı'nda görevli Türk 5 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 askerlerini taşıyan helikopterin düşmesi sonucu 12 asker şehit oldu. Türk Lirasının simgesi değişti. Türk Lirası'nın itibarını perçinlemek ve bilinirliğinin arttırmak amacıyla açılan simge yarışmasında birincilik ödülü alan Tülay Lale'nin tasarımı olan yeni simgenin çıpayı andırdığı ve güvenli limanı temsil ettiği açıklandı. . Rusya’da devlet başkanlığı seçimi yapıldı. İki dönem ard arda devlet başkanlığı yapan ve son 4 yıldır da başbakan olan Vladimir Putin, Mart ayında yapılan seçimde, oyların yüzde 63,82'sini alarak üçüncü kez devlet başkanı seçildi. Putin, seçimlerin ardından zafer konuşmasını yaparken gözyaşlarını tutamadı. ton" (2012 Carosseed'or) sinema ödülü verildi. Ödül töreninden önce Ceylan'ın Avrupa'da tanınmasını sağlayan "Mayıs Sıkıntısı" adlı filmi gösterildi. Törende, Ceylan'ın, dünya sinemasına katkısı, sinemayı anlama ve aktarma biçimi konusundaki farklı tarzı ve performansı dolayısıyla bu yılki ödüle layık görüldüğü belirtildi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nın işbirliğinde hayata geçirilen 'Okul Sütü Programı' kapsamında ilk sütler dağıtıldı. Türkiye genelinde 7 milyon 200 bin öğrenciye her gün 200 ml'lik süt dağıtılması hedefiyle başlatılan programın ilk gününde çeşitli illerde bazı öğrenciler rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine okul sütlerinden numune alınarak analize gönderildi. Norveçli ressam Edvard Munch'un "Çığlık" tablosu, New York'ta yapılan müzayedede rekor fiyatla 119 milyon 922 bin 500 dolara (yaklaşık 212 milyon TL) alıcı buldu. lanan Müslüman Kardeşler taraftarları arasında büyük sevinç gösterisiyle karşılandı. Afyonkarahisar’da askeri mühimmat deposunda patlama meydana geldi. Tasnif sırasında meydana geldiği ve iş kazasından kaynaklandığı bildirilen patlamada, 25 asker şehit oldu, 15 asker yaralandı. Malatya’daki 7’nci Ana Jet Üssü’ndeki Hava Kuvvetlerine ait RF-4E keşif uçağı Akdeniz’de düşürüldü. Suriye yetkilileri jetin hava sahasını ihlal ettiği için kendileri tarafından düşürüldüğünü açıkladı. Türkiye ise saldırının uluslararası hava sahasında gerçekleştiğini iddia etti. 13 gün süren arama çalışmalarının ardından düşen uçağa ulaşıldı ve kayıp 2 pilotun şehit oldukları anlaşıldı. İsviçre-Fransa sınırında yer alan, CERN adıyla bilinen Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'ndeki (Cern) dünyanın en büyük parçacık çarpıştırıcısı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'ndaki deneylerde yeni bir atomaltı parçacık bulundu. Tanrı Parçacığı da denilen Higgs Bozonu sayesinde evrenin oluşumuna ve maddenin kütlesine ilişkin önemli bilgiler edinilebileceği açıklandı. Dünyanın en itibarlı üniversitelerinin açıklandığı 2012 sıralamasında ABD'nin Harvard ve Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversiteleri ilk iki sırayı aldı. ODTÜ ilk 100 üniversite arasına girdi. Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne ilişkin davada zamanaşımı kararı verildi. Davada 5 kişi yargılanıyordu. Norveç'te geçen Temmuz'da iki ayrı terör saldırısında düzenlediği saldırılarla 77 kişiyi öldüren, 40 kişiyi yaralayan Norveçli terörist Anders Behring Breivik yargılandı. Breivik, saldırıları kendisinin düzenlediğini itiraf etti ancak bunun bir suç olmadığını söyledi. Ülkesini İslam’a ve Müslüman göçmenlere karşı korumak için saldırıları düzenlediğini belirten Breivik, 21 yıl hapis cezasına mahkum oldu. Cannes'te Nuri Bilge Ceylan'a "Altın Fay- 6 Türkiye’nin eğitim sistemini olumsuz yönde etkileyeceği, gerekçesiyle eğitimciler ve sivil toplum örgütleri tarafından tepkiyle karşılanmış, söz konusu yasanın ilk 4 yılın ardından açıköğretimin önünü açması nedeniyle zorunlu eğitimi aslında 4 yıla indireceği belirtilmişti. Yaklaşık 100 yılda bir yaşanan Venüs’ün Güneş’in önünden geçişi dünyanın değişik yerlerinden izlendi. Yüzyılın en önemli gök olaylarından biri kabul edilen bu geçiş tam yedi saat sürdü. Bu geçiş bir daha 105 yıl sonra yani 2117 yılında gerçekleşecek. Ramazan Bayramı'nın ikinci gününde Gaziantep'teki Karşıyaka Polis Merkezi yakınında terör örgütü üyeleri tarafından zaman ayarlı bomba yüklü araç patlatıldı. Olayda 3'ü çocuk 10 kişi öldü, 65 kişi yaralandı. “ Mısır'da 30 yıllık Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından yapılan ilk demokratik seçimleri Müslüman Kardeşler’in siyasi uzantısı Hürriyet ve Adalet Partisi adayı Muhammed Mursi kazandı. Mursi'nin zaferi, Kahire'nin Tahrir Meydanı'nda top- Kamuoyunda “4+4+4” olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran kanun teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Yeni yasal düzenlemeler sonucunda 66 aylık çocuklar ilköğretime başladı. Yasa teklifi, İzmir'in Menderes İlçesi Ahmetbeyli Baradan mevkisi açıklarında kaçak göçmen taşıyan ''Sailor'' adlı tekne battı. Kazada 3'ü bebek 61 kişi hayatını kaybetti. İsrail asıllı ABD vatandaşı Sam Bacile tarafından çekilen "Müslümanların Masumiyeti" adlı film Hz. Muhammed’e hakaret içerdiği gerekçesiyle İslam dünyasında büyük tepki yarattı. Filmin yaklaşık 14 dakikalık fragmanı sosyal paylaşım sitesi Youtube'a yüklendikten sonra infiale yol açtı. 5 milyon dolara çekildiği belirtilen film, başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerinde protesto edildi. Libya'nın Bingazi kentinde bir grup protestocu ABD Konsolosluğuna saldırarak binayı ateşe verdi. Saldırıda ABD Büyükelçisi Chris Stevens ve 3 Amerikalı çalışanı hayatını kaybetti. 43 yaşındaki Avusturyalı hava dalışçısı Felix Baumgartner, serbest düşüşte ses duvarını aşan ilk insan olarak tarihe geçti. "Korkusuz Felix" adıyla anılan sporcu, 1360 kilogram ağırlığındaki kapsülle çıktığı stratosfer tabakasında, 38.600 metre yükseklikten kendini boşluğa bıraktı. Saatte 1,342 km hıza ulaşan Baumgartner’ın hava dalışı 9 saniye sürdü. Tarihe geçen dalışın yarısı serbest atlayış diğer yarısı ise 1,600 metre yükseklikte açılan paraşütle gerçekleşti. Venezüella’da yapılan başkanlık seçimlerini 3. kez sosyalist lider Hugo Chavez kazandı. Chavez oyların yüzde 54’ünü aldı. Son bir yıldır kanser tedavisi gören ve birkaç kez Küba’da ameliyat olan Chavez, yeni dönem için daha iyi bir başkanlık sözü verdi. Zehirlendiğine yönelik iddialar nedeniyle 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kabri açıldı. Yapılan otopsi sonucunda Özal’ın naaşında zehir bulunduğu ancak ölümüne bu zehirlerin neden olmadığı bildirildi. Avrupa Birliği genelinde, milyonlarca çalışan artan işsizlik ve tasarruf tedbirlerini, başlattıkları eylem ve grevlerle protesto etti. Portekiz, İspanya, İtalya , Belçika başta olmak üzere 23 ülkede sendikaların çağrısıyla gösteriler yapıldı. Bir çok yerde grevler hayatı durdurdu. Cumhuriyet Bayramı etkinliğine katılanların Anıtkabir'e yürümek istemesi nedeniyle polis katılımcılara, biber gazı, tazyikli su ve gaz bombasıyla müdahale etti. Yaşanan arbedenin ardından polis barikatları kaldırıldı ve on binlerce kişi Anıtkabir’e yürüdü. 80 yıldır aralıksız yayınlanan Amerikan haber dergisi Newsweek, 31 Aralık 2012’den itibaren sadece elektronik ortamda yayınlanacağını açıkladı. Dergi dört yıldır ekonomik krizdeydi. Tirajının en yüksek olduğu dönemlerde 3 milyon adetlik satışa ulaşan derginin satışları son dört yılda yarı yarıya azalarak 1,5 milyona inmişti. Newsweek'in son baskısının kapağında New York'taki Newsweek binasının siyah beyaz bir fotoğrafı ve "Basılan Son Sayımız" başlığı yer aldı. Haiti ve Karayipler’ de başlayıp ABD ve Kanada’ya ulaşan Sandy Kasırgası iki ülkede de büyük paniğe neden oldu. Hızı saatte 140 kilometreyi bulan Sandy Kasırgası nedeniyle 157 kişi hayatını kaybetti. Kasırga nedeniyle ABD’nin başkenti Washington’da federal kurumlar ve okullar kapatıldı, uçak, tren, metro ve otobüs seferleri durduruldu. New York Borsa’sı 100 yıl sonra 2 gün arda arda kapalı kaldı, New Jersey ve Manhattan sular altında kaldı, 8 milyon eve günlerce elektrik verilemedi. Kasırganın yol açtığı zarar 50 milyon doları buldu. Maya takvimine göre 21 Aralık 2012'de dünyanın sonunun geleceği söylentisi tüm dünyayı sardı. Dünya’nın yok olacağına inanan binlerce insan, kopacak afetlerden korunmak için sığınaklara kaçtı, erzak depoladı, ayinler düzenledi. Kıyamet söylentilerinin gerçek olmadığı konusunda Vatikan ve NASA açıklama yapmak zorunda kaldı. İstanbul Şile'de 'Volgo Balt 199' adlı kuru yük gemisi şiddetli fırtına nedeniyle battı. Geminin kaybolan 7 mürettebatını aramak üzere başlatılan arama-kurtarma çalışmalarına katılmak üzere bölgeye sevk edilen Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'ne bağlı tahliye botu da fırtınanın etkisiyle kayalıklara çarparak alabora oldu. Kurtarma personelinden 2 kişi ile bir balıkçı hayatını kaybetti. Türkiye'nin ilk yerli keşif uydusu Göktürk 2 Çin'deki Jiuquan Fırlatma Üssü'nden uzaya gönderildi. Göktürk 2 uydusu, dünyadan 686 kilometre yükseklikteki yörüngesine ulaştı. 7 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 Kırım Savaşı’na katılan Mahmudiye’den, Kurtuluş’un simgesi Bandırma’ya, Çanakkale Savaşı’nda ünlü İngiliz gemisi Goliath’ı batıran Muavenet-i Milliye’den I. Dünya Harbi’nin simgesi haline gelmiş Yavuz’a kadar tarihte çok önemli görevler üstlenmiş gemilerden geriye hiçbir şey kalmadı. Osman Öndeş Araştırmacı Gazeteci Denizcilik Müzeleri ve Müze Gemiler Avrupa’da, Amerika’da liman kentlerinde muhakkak bir deniz müzesi ve müze gemiler vardır.Bu ülkelere ne zaman seyahat ettiysem, memleketimiz adına hayıflanmışımdır. Bir yıla yakın zamandır, Müze Gemiler konusunda çalışma yapmaktayım. Refah Faciası başlıklı eserimi belgesel olarak çeken Akademi Production ekibiyle Mersin’e geldiğimizde Tarsus’ta da çekim yapıldı. Orada Nusret Mayın Gemisi’nin replikasının olması gurur verici bir örnektir. Denizlerin ekonomik ve sosyal olarak vazgeçilmez önemini idrak etmiş ülkelerde özellikle deniz müzelerine bağlı olarak, ya da bizzat geminin adını taşıyan Tarihî Müze Gemileri yer almaktadır. Çalışmalarım sonucunda dünya genelinde 400’e yakın müze gemi olduğunu saptadım. Bu gemilerden 126’sını örnek olarak seçtim ve tamamladığım eserime “Müze Gemiler” adını verdim. Tek amacım var; uygar dünya ülkelerinde denizlere ve denizciliğe verilen önemin kalıcı eserleri olan müze gemilerden Türkiye olarak bizim de esinlenmemiz ve harekete geçmemiz. Önceliği İstanbul Haliç’te asıl adıyla Tersâne-i Âmire’den kalan Haliç Tersanesi almalıdır. Bu tersane denizcilik müzesi olmalıdır ve kuru havuzlarından birinde Mahmudiye Kalyonu replikası sergilenmelidir. Osmanlı İmparatorluğu devrinde de çok önemli bir liman kenti olan İzmir ve Mersin için de bu, çok önemsenecek bir proje olmalıdır derim. Bana gelince; “Müze Gemiler”i Türkiye’de neşredecek bir yayınevi olamaz. Zira alıcısı çok azdır, yayınevi zarar eder. Benden yazması! Bu eserden birkaç müze gemisini öyküleriyle ve fotoğraflarıyla özet halinde vermek isterim; HMS Victory, USS Constitution gibi devirlerinin tarihî deniz zaferlerini yaşatan kalyon tipi harp gemileri yanında, sayıları 400’e yakın gerçek veya replika müze 8 gemiler dünya genelinde birçok ülkede korunmakta, milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir. İngiltere’nin Portsmouth’daki tarihi tersane alanında Amiral Nelson’un 1765 inşa sancak gemisi HMS Victory, 1860 yılında inşa edilmiş dünyanın ilk sac gövdeli stimli gemisi HMS Warrior gibi, 1545 yılında inşa edilmiş Mary Rose’un battığı yerden çıkartılarak yeniden müze gemi olarak sergilenmesi gibi, Stockholm’daki Vasa Museet, Danimarka’da Ebeltoft’ta sergilenen müze gemi Jylland fırkateyni, James Cook’un ünlü gemisi Endeavor replikası, 1757 inşa HMS Rose fırkateyni replikası, Hollanda’nın 1628 inşa birdiğer ünlü kalyonu Batavia, Londra Bilim Müzesi’nde sergilenen 1340 inşa Kampen, Paris Musée National de la Marine, Madrid Museo Naval, Bremerhaven’deki Schiffahrtsmuseum, Münih’teki Deutsche Museum, Lisbon’daki Museu de Marinha, Kopenhag’daki Orlogsmuseet, Danimarka Roskilde’deki Vikingeskibsmuseet, Venedik’teki Museo Storico Navale, Stockholm’daki Sjöhistoriska Museet , Hamburg’daki Internationales Maritimes Museum, Londra Greenwich’deki British National Maritime Museum, İstanbul’daki İstanbul Deniz Müzesi ve Haliç’teki Rahmi Koç Sanayi Müzesi, Oslo’daki Norsk Sjofartsmuseum, yine Hamburg’daki Museum Fuer Hamburgische Geschichte ve diğerleri, deniz müzesi kimliğiyle ve birçoğu müze gemilerle çok daha engin değerler kazanmış olarak, uygarlığın denizlerdeki özünü ve gücünü anlatmaktadırlar. Bu müzelerde, gemilerin asırlar boyunca geçirdikleri evreleri gemi modellerinden oluşan koleksiyonlarından da görmek mümkün olmaktadır. Bu bakımdan Paris’teki Musée National de la Marine, dünyanın en zengin model gemi koleksiyonuna sahip müze sayılmaktadır. Yine gemi modelleri koleksiyonu ile ikinci sırada yer alan Newyork Seaport Street Denizcilik Müzesi gibi, Türkiye’de Arkas Holding Onursal Başkanı Lucien Arkas’ın Bornova’daki “Arkas Deniz Tarihi Merkezi” giderek çok daha zengin gemi modelleriyle dünya sıralamasındaki yerini almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya denizlerindeki bir devir hakimiyeti dikkate alındığında, Osmanlı Donanması’ndan hiç olmazsa bir geminin aslı veya replikası Haliç’te müze gemi olarak yer almalıydı. Devrinin en büyük harp gemisi olan ve Haliç Tersâne-i Âmire kızaklarında inşa edilmiş Mahmudiye Kalyonu replikası, büyük bir anlamda görsel ve kültürel zenginlik ve şenlik yaratırdı. Osmanlı İmparatorluğu donanmalarında kadırga, kalyon tipi nice ünlü harp gemilerinin biri ikisi seçilerek replikası inşa edilebilirdi. Dünyanın ilk denizaltılarından olan Abdülhamid ve Abdülmecid denizaltıları bloklar halinde Tersane-i Amire kızaklarında inşa edilmişti. İstanbullu Rumların gönderdikleri paralarla alınan Averof zırhlısını müze gemi yaparak yaşatan Yunanistan’dan ders alarak, aslını hurdacıya verip yok ettiğimiz Hamidiye kruvazörünün replikasına bile sahip değiliz. “Yok Edilen Deniz Tarihimiz” başlıklı bir makaleden çok düşündürücü bir bölümü nakletmek isterim; “Çanakkale Savaşı’nın yıldızı Muavenet-i Milliye ve I. Dünya Savaşı’nın simgesi Yavuz’dan Kurtuluş'un bayrağı Bandırma’ya kadar Türk tarihinde önemli yeri olan 10 geminin 8’i artık yok Tarihimizle övünmeyi genellikle seviyoruz ama ona saygı göstermeyi nedense pek beceremiyoruz. Bunun en iyi örneği tarihimize mal olmuş gemiler. Onlar müze yaptı. Türkiye tarihe mâlolmuş bu efsane gemilerin yok olmasına gözyumarken, birçok ülke böylesi manevi değerlerine sahip çıkıyor Yunanlılar, I. Dünya Harbi’ndeki ünlü gemileri Averof Zırhlısı’nı, Bulgaristan’da Hamidiye Kruvazörünü bir torpido ile yaralayan Drutsky torpidosunu Müze Gemi yaptı Rusya’da Aurora, İngiltere’de Victory, Belfast ve Cutty Sark, ABD’de Texas, Intrepid, Constitution ve sayılamayacak daha niceleri günümüzde birer müze-gemi olarak hizmet vermeye devam ediyor. 1890’da Japonya'da batan Ertuğrul Firkateyni’nin adını alan Ertuğrul yatı, 1903’te İngiltere’de inşa edildi 1904’te İstanbul’a geldi Yat 1933’te hizmetten çıkarılarak söküldü. İlk transatlantiğimiz Gülcemal, 1875’te İngiltere’de Atlantik Okyanusu'nu geçmek üzere inşa edilen iki transatlantikten biriydi 1900’lerin başlarında bir Kanada şirketi Avrupa’dan göçmen taşımada kullandı 1911’de Sultan Reşad satın aldı Gemiye, Sultan’ın annesinin adı olan Gülcemal ismi verildi Ekonomik ömrünü doldurmuş olmasına rağmen onarıma alındı ve 1937’ye kadar kullanıldı Türk Denizciliğinin amiral gemisi oldu Atatürk’ün de seyahat etmekten büyük keyif aldığı gemi, 1930’lu yılların sonunda Haliç’e çekilip depo olarak kullanıldı 1945’te sökülmek üzere İtalya'ya götürüldü. 1910’da Almanya’dan satın alınan Muavenet-i Milliye adlı torpidobot, Binbaşı Ahmed Bey komutasında, Çanakkale Savaşı’nda 12 Mayıs 1915’i 13 Mayıs’a bağlayan gece İngiliz savaş gemisi Goliath’ı batırdı ve savaşın kaderini etkiledi Nusret’le birlikte savaşta çok kritik bir rol oynayan iki savaş gemisinden biri oldu Bu torpidobot, 1923’de hizmet dışı kaldıktan sonra 1953’te hurdaya ayrılarak söküldü.” Dünyanın son dretnotu “Yavuz” Yavuz Zırhlısı’nın Yüzüncü yılında Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda konferans düzenlenerek anma töreni yapılmış ve davetlilere Öğretmen Binbaşı Ersan Baş’ın hazırladığı “Türk Tarihinde Yavuz Zırhlısı’nın rolü” başlıklı bir eser armağan edilmişti. Bu eser, Yavuz’un başlangıç noktası diyeceğimiz SMS Goeben adıyla Alman donanmasındaki yıllarından gelerek, hizmet dışı bırakılmasını takiben “Başka alıcıların bulunamaması nedeniyle 25 milyon liraya MKE Kurumu’na satılışını” ayrıntılarıyla anlatmaktaydı. gelecek kuşaklara miras bırakmak yerine, hurdaya mı gönderecekler.. Hurdaya mı gönderilmeli? TCG Yavuz, Cumhurbaşkanı ile yurt gezisine katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’nın bulunamadığı, Donanma Komutanı Koramiral Hilmi Fırat ve Alman Deniz Kuvvetleri Ateşesi Von Rodbertus’un katılımıyla 7 Haziran 1973 tarihinde yapılan son ve hizmetten ayrılış töreninden sonra, Gölcük’te Poyraz Rıhtımı’ndan römorkörlerle yedeklenerek İzmit Körfezi’nde Seymen’de sökümü için 6.5 milyon lira masrafla tesis edilen kıyıya giderek yokluğa intikaline dek bu sahilde sessizce ölümünü beklemişti. Paşabahçe’yi ve Akdeniz yolcu vapurunu korumak için harekete geçmenin zamanıdır.” Yavuz’dan geriye ne kalmış.. Fairfield Gemi İnşa Tersanesi, Glasgow tarihinde unutulmaz yeri olan bir sanayinin adıydı ve en büyük gemi inşa tersanesiydi. 1988’de krizden çıkamadı ve Norveçli Kvaerner firmasına satıldı. Fakat Kvaerner 1999’da gemi inşaatı alanından çekilince Glasgow’da kalan son gemi inşa tersanesi kapandı ve tarih oldu. Babamın makine zabiti olması nedeniyle olduğu kadar, mesleğinin son yıllarında Yavuz Başçarkıcısı olarak görev yaptığı yıllarda çocukluğumun nice anılarında Yavuz’daki günlerim de yer alır. Zira, babam arada bir beni Yavuz’a götürürdü. Ne acı kaderdir ki, Yavuz’un sökülmesi görevine babam görevlendirilmişti. Ben ise, Yavuz’un SMS Goeben yazılı çanını İskenderun’da buldum! Bu çan, haber vermem üzerine İstanbul Deniz Müzesi’ne nakledilmiştir. Yavuz’un sökümüne önce güvertesindeki toplar, bacalar ve bayrak direklerinden başlamışlar. Daha sonra güverte kısmının birinci katının sökümüne geçilmişti. SAM firmasınca başlanan söküm ve parçalama işlemleri, 20 Şubat 1976 tarihinde Doğan firmasınca tamamlanmış. Yavuz zırhlısının parçalanması sonucunda 5.479.310 kg. zırh çeliği, 11.913.940 kg. demir çelik, 178.230 kg. bakır, 503.630 kg pirinç,135.410 kg kablo,177.520 kg ahşap malzeme, 640.070 kg. diğer çeşitli metal,1.567.788 kg çöp kalmış! Yavuz dretnotu, XX. yüzyıl muharebe gemileri teknolojisine İngilizler’in HMS Dreadnought adıyla kazandırdıkları yeni bir savaş gemisi sınıfının Alman dizaynerleri elinde geliştirilmiş en mükemmel ve en son örneği idi. Yavuz’u parçaladığımız için, dünyada kalmış en mükemmel ve en eski dretnot da yok olup gitti. Deniz tarihçisi, araştırmacı yazar Reuben Goossens Türkiye’de müze gemi olması gereken gemileri işaret ederken, Paşabahçe Vapuru’nu da saymıştır. Paşabahçe vapuru daha seferlerine devam ederken, Almanya’da inşa edilmiş ve dünyanın bu özellikteki tek yolcu gemisi idi. Şöyle soruyordu “Türk denizciliğinin her biri bir dünya mirası olan bu klasik gemileri, İki vapura Glasgow talip oldu Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nde (TDİ) Kaptan Muzaffer Akkaya’nın genel müdür olduğu 90’lı yıllardı. Iskoçya/Glasgow Kent Belediyesi Kutlama Vakfı tarafından adıma yazılmış bir mektup ulaştı. Kent yaşamında iz bırakmış her olay ve eser, Glasgow’a yeniden kazandırılmak isteniyordu. TDİ, 1960 yılında Fairfield’e Şehir Hatları için 781 grostonluk 10 adet vapur sipariş etmişti. Bu gemilerin Türkiye’deki aracı firması Moda’lı James Whittoll & Co.Ltd. şirketi idi. Firmaları Karaköy’deydi. Kanlıca, Kuzguncuk, Ataköy, İnkılap, Ali İhsan Kalmaz, Turan Emeksiz 1995 yılında halen çalışmakta olduklarını saptadığım vapurlardı. Demek ki, diğer dördü kadro dışı kalmıştı. Glasgow Kent Belediyesi Kutlama Vakfı temsilcisi olan zat, birkaç hafta sonra İstanbul’a geldi. Bu vapurların dünyada kalan ve çalışmakta olan son stimli yolcu vapuru olduklarını, gemi inşa tarihi kadar, Glasgow kent tarihi açısından da hudutsuz değer ifade ettiğini söylüyor ve iki vapuru satın almak kararıyla yardımcı olmamı rica ediyordu. Bu vapurlardan geriye dördü kaldığında, akıbetlerine kararlar verildi; Glasgow Tarihî Gemiler Koruma Birliği’nin satın almak istediği Şehir Hatları vapurlarından İnkılap Vapuru halen Yalova’da karada sergilenmekte. İnkilap dünyanın buharlı yolcu vapurlarından çalışır halde olan son dört vapurundan biriydi. Yalova Belediye Başkanlığı’nın girişimleriyle nikah salonu, restoran ve müze olarak kullanılmak üzere Yalova’ya getirildi. Bir ara yerinden sökülerek Yalova Üniversitesine (YÜ) verilmesi önerildi. Yüzdürülmesi de sorun oluşturan İnkilap, sonunda kentin bir meydanına taşındı. İnkilap Vapuru gibi 9 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 son dört vapurdan biri olan Turan Emeksiz, Mudanya Güzelyalı’da “Turhan Emeksiz Otantik Oteli” olarak yaşamını sürdürmektedir. Anıtlar Kurulu tarafından 2008 yılında “Korunmaya Değer Kültür Varlığı” olarak kabul edilen “Maltepe” vapuru, 1960 yılında İngiltere’den inşa ettirilen buharlı dokuz stimli vapurların dizayn ve mimarisinden yararlanarak İstinye Tersanesi’nde inşa edilmişti. İlk seferini 28 Kasım 1962 yılında Kadıköy-Köprü arasında gerçekleştiren Maltepe Vapuru, 2010 yılında Şile Belediyesi tarafından satın alındı. Şile Mendireği içinde bağlı olan Maltepe Vapuru artık Şile Kültür Merkezi ve Nikah-Düğün Salonu’dur. O yıllarda diyordum ki; kalan bir vapur restore edilsin ve nostaljik turist gezileri için yaşatılsın. Ya da müze gemi olarak Rahmi Koç Müzesi’ne armağan edilsin. Şöyle yazmıştım; Geçenlerde Dresden’de Elbe Nehri üzerinde yandan çarklı stimli yolcu vapurlarının ihtişamlı geçit resmi vardı. Dresden Kent Meclisi nice yıllar öncesinde dünyanın en yaşlı ve en büyük yandan çarklı stimli yolcu vapurlarının sahibi olan şirketlere koruma desteği vermişti. İnşa yılları 1885 ile 1929 arasında değişen yandan çarklı stimli, dünyanın en eski ve en büyük sekiz yolcu vapuru arada bir kazanlarından stim koyvererek onları seyreden binlerce Dresden’liye ve turistlere caka sattılar ve gelecek yıllarda da aynı gösterilerine devam edeceklerini ilan ederek mazinin renklerine renk kattılar. başlamıştır. Bu nedenledir ki Potemkin episodu 1925’de Sergei Eisenstein tarafından Potemkin zırhlısı -Boretz za Svobodu (Bağımsızlık Savaşçısı) adıyla sessiz flim olarak sinema tarihine geçmiş ve ileriki yıllarda yeniden sinemaya aksetmiş, adına kitaplar yayınlanmıştır. Gemideki 1905 ayaklamasının ardından geminin adı Panteleimon olarak değiştirilmişti. 1917’de yeniden Potemkin adı verilmiş, bir sene sonra Boretz za Svobodu (Bağımsızlık Savaşçısı) adı verilmiştir. I.Dünya Harbi sonlarında Alman güçlerinin eline düşmüş, ardından Beyaz Rus Ordusu tarafından yeniden geri alınmıştır. Ancak 1919’da Bolşeviklerin eline geçmemesi için Sivastopol’da batırılmıştır. Komünist İhtilali’nin durulmasından sonra yüzdürülmesine karşın, yeniden onarılmasına imkan kalmadığından hurdaya gönderilmiştir. Potemkin eğer batırılmasaydı, en az Aurora kadar Müze Gemisi olarak korunacak ve gelecek kuşaklara bir devrin hatırası olmayı sürdürecekti. 1917 Rus İhtilali öncesinde ana eğitim gemisi olarak kullanılan Aurora Kızıl İhtilal’de ana gemi görevini üstlenmiştir. 25-26 Ekim 1917 gecesi kurusıkı atış yaparak Kış Sarayı’na saldırmaları için isyancı işçilere, askerlere ve bahriyelilere ihtilal işaretini veren gemi Aurora’dır. Çarlık Rusya İmparatorluğu’nu tarihe gömecek çok kanlı bir ihtilalin ve 80 yıl sürecek Komünist Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihinin ilk kıvılcımındaki dramatik öykü, Aurora ile anılmaktadır. rıhtımlar boyunca uzandığı Fulton Caddesi’nin Bankerler Bölgesi ile kesiştiği bir bölgede yaşatılmaktadır. Bu bölgede tarihî yapısı korunarak restore edilmiş olan birdiğer ilginç yer “Fulton Fish Market- Fulton Balık Pazarı” dır. Burada turistler için alışveriş yapacakları mağazalar, restoranlar ve Brooklyn Köprüsü’nü seyreden gece eğlencesine katılmak mümkün olmaktadır. Müzenin asıl gelişmesi, 1998’de Amerika’nın “Milli Denizcilik Müzeleri” konusunda Kongre’nin aldığı kararlarla olmuştur. Müzenin karadaki binası 2,800 metrekarelik bir alandadır. Bu binada muhtelif galeriler, eğitim odaları, güçlü bir kütüphane, deniz yaşamının muhafazasına ait teknikleri içeren bir laboratuar, model hobi atölyesi vardır. Özel müteşebbislerin oluşturduğu bir vakıf yapısına sahip bu müzedeki müze gemilerin her biri, bu ülke insanının hayran olunacak ayrıntılarla denizlerdeki yaşama nasıl sahip çıktıklarını gösterir. Müze gemiler şunlardır; 1911 inşa dört direkli ticaret gemisi Peking, 1885 inşa tam donanımlı yük gemisi Wavertree, 1885 inşa uskuna Pioneer, 1893 inşa uskuna Lettie G. Howard, 1908 inşa fener gemisi Ambrose, 1930 inşa liman römorkörü W.O. Decker, 1932 inşa kumanya motoru Marion M. Müze gemiler içinde seçtiğim bir örnek Saint Petersburg’daki Aurora Kruvazörü’dür. XIX. Yüzyıldan kalan Kraliçe Victoria devri tek Harp gemisi HMS Warrior Seaport’ın giriş holündeki tarihî bir denizcilik anıtı ise Titanic Anıt Feneri’dir.. 1900 inşa liman römorkörü Helen McAllister, Ülkemizde ise, çok zengin bir mazi hurdacıların elinde yok edildi. 1894’de hizmet dışı bırakılmış olan Buffel, çoğunlukla Amsterdam limanında bağlı olarak çeyrek asır genç denizciler için yatak gemisi görevini yaptı. 1974’den itibaren müze gemisi olarak Rotterdam Maritiem Museum’da korunmaya alınmıştır. Rotterdam Milli Denizcilik Müzesi ve Müze Gemiler HMS Varrior gece ışıklarıyla Dünyanın ilk sac gövdeli inşa edilmiş, zırhlı ve stim-yelken tahrikli harp gemisi olan HMS Varrior, bir müze gemi olarak tarihi Portsmouth Tersanesi’nde muhafaza edilmekte. HMS Varrior ayni zamanda Kraliçe Victoria devrinin Black Battle Fleet olarak adlandırılan siyah bordalı harp gemilerinden oluşan donanmadan günümüze kadar gelebilmiş tek harp gemisi olmakta. Fransızlar, stimli sac tekneli harp gemisi La Gloire’ ı dizayn eden devrinin müthiş gemiinşa mühendisi Stanislas Charles Henri Dupuy de Lome sayesinde harp gemileri teknolojisinden bir devrim yapmışlardı. La Gloire, saç göndeli, zırhlı stim makinesi olan pervaneli ve yedek olarak yelkenle seyredebilen çok yeni bir harp gemisi tipşi olmuştu. İngiltere Deniz Kuvvetleri Admiralty Birinci Lordu Sir John Somerset Pakington, bu gemiden daha güçlü ve ileri bir harp gemisi sınıfı dizayn edilmesini emretmişti. O kadar ki, silahları daha güçlü olacaktı; daha yüksek seyir gücüyle, daha uzun süre denizde kalabilecekti. HMS Warrior devrimsel uygulamalar sayesinde, daha kalın zırhlarına ve daha büyük toplar taşımasına rağmen daha yüksek sürat yapabiliyordu. 1871’de harp gemileri inşaatında elde edilen yenilikler nedeniyle muharip gemi olmaktan sahil güvenlik gemisi seviyesine çekildi ve ihtiyat filoya alındı. Aurora 1956’dan buyana Saint Petersburg’daki Petrovskaya Naberezhnaya’daki Nakhimov Deniz Akademisi rıhtımlarına bir iskele ile geçilebilecek şekilde şamandıralara bağlı olarak korunan bir müze gemisidir. Gemiyi gezmek ücretsizdir. Sadece makine dairesine yapılacak gezi ayrıca bir ücrete tabi bulunmaktadır. Çarlık Rus İmparatorluğu’nu tarihe gömen ihtilalin iki harp gemisinden birincisi Potemkin (Kniaz Potemkine Tavritchesky) muharebe gemisi ve diğeri Aurora kruvazörüdür. Potemkin adı, Çarlık saltanatının ünlü askeri prensi Grigori Aleksandrovich Potemkin’in adına izafeten verilmiştir. Potemkin, Çarlık Donanmasının Karadeniz filosundaki dretnot öncesi muharebe gemilerinden (Bronenosets) bir harb gemisiydi. 1898 Ekim ayında Nikolayev Tersanesi’nde inşaatına başlanmış ve 1900’da denize indirilmesine karşın 1904’de tamamlanarak hizmete girmiştir. Komünist ihtilalin ilk ayaklanması Haziran 1905’de bu gemide örülmüştür. Böylece 1917 İhtilali’nin ilk kıvılcımı Potemkin isyanı ile 10 NY-South Street SeaportMuseum’un müze gemileri; (Önden arkaya doğru) Ambrose fener gemisi, Peking veWavertree yük gemileri. New York’un Müze gemileri South Street Seaport 1967 yılında New York’un sadece denizcilik tarihi değil, asıl bu muhteşem kentin tarihini, ticarî ve kültürel geçmişi, devlet ve topluma yansımalarını yaşatmak amacıyla kurulmuştur. Müze, 17.No’lu Rıhtım boyunca aborda edilmiş müze gemilerle değil, fakat onları bütünleyen, renklendiren tüm yan olayların muhtelif galerilerde daimi sergileriyle veya zaman zaman düzenlenen sergilerle ziyaretçilerin belleklerine sunulmaktadır. New York’un Manhattan bölgesinde South Street’in liman kıyısına bağlandığı bölgedeki Seaport Museum, ayni zamanda XIX.Yüzyılda New York’un en işlek toptancı ambarlarının, depolarının XIX. Yüzyıl çelik zırhlı “Ironclad” tip mahmuzlu harp gemisi“HNLMS Buffel” Rotterdam Milli Denizcilik Müzesi, Hollanda Prensi Henry tarafından 1873’de kurulmuştur. Müzenin bir özelliği rıhtımında ziyarete açık tutulan XIX.yüzyıl zırhlı mahmuzlu harp gemisi Buffel’dır. Müzede yoğun bir programla sergiler düzenlemektedir. Ayrıca limanın muhtelif devrelerine ait çok zengin film koleksiyonu ziyaretçiler tarafından seyredilebilmektedir. Müze’nin rıhtımlarında portal liman vinçleri, maçunalar, deniz feneri, buharlı ve dizelli römorkör müze gemileri yer almaktadır. Temmuz ve Ağustos aylarında ve Pazar günleri genellikle nehir veya limana buharlı römorkörlerle geziler düzenlenmektedir Buffel, 1868 yılında Glasgow İskoçya’da inşa edildi. Bu savaş gemisi Kraliyet Hollanda Bahriyesi adına inşa edilmiş, yelkenli olmayan stimli ve çift pervaneli ilk gemidir. 1924’den 1960’a kadar ihtiyat filo envanterinden korunan HMS Warrior Londra ve Westminster milletvekili Sir John Smith’in “Eğer XIX. yüzyıldan kalan harp gemilerinden yaşatılması gereken bir gemi varsa, ilk tercih edilecek gemi Warrior’dur” önerisi üzerine 1968’de Edinburgh Dükü’ü başkanlığında toplanan Avam Kamarası Warrior’un geleceğini tartışarak Müze Gemisi olarak korumaya alınması kararını verdi. 1983’de Tarihî Gemileri Koruma Vakfı’na devredilerek 1985’den başlayarak Portsmouth Hictoric Dockyard’daki yerini aldı. Müze Gemiler konusunu çalışırken dikkatimi çeken çok önemli bir ayrıntı, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde müze gemi olarak tespit edilen gemilerin tüm onarımlarının ve yeniden inşasının ve müteakiben idamesi için müze kurulmasının hemen büyük çoğunlukla halkın bağışlarından oluştuğunu fark etmem olmuştur. Halk, denizlere, denizciliğe ve yaşadığı kentin tarihine, kültürüne, sanatına, ve dolaylı olarak turizme renk ve anlam katacak böylesine sosyal faaliyetlere gönüllü olarak maddeten ve manen katkısını ortaya koymaktadır. 11 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 MDTO’DAN HABERLER Balast Suyu Çalıştayı’nın İkincisi Düzenlendi Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) desteğinde Balast Suyu Eğitim Çalıştayı’nın ikincisi 11-13 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Suları ve Sedimanların Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi’ IMO tarafından 2004 yılında kabul edilmiştir. Balast suları ve sedimanlarının kontrolü ve yönetimine ilişkin teknik standartları belirleyen sözleşmeye Türkiye'nin bu yıl içinde taraf olması beklenmektedir. Kasım ayında gerçekleştirilen ilk çalıştayın başarısı neticesinde, düzenlenen bu ikinci çalıştayda eğitimler Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Bakan Müşaviri Hüseyin Cahit Yalçın, Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ersan Başar, ve GloBallast temsilcisi Murat Korçak tarafından verildi. Balast Suyu Uluslararası Sözleşmesi dünya denizcilik filosunun tonaj olarak %35’ini oluşturan 30 ülke tarafından imzalandıktan 12 ay sonra yürürlüğe girecektir. Sözleşme 2012 yılı Ekim ayı itibariyle dünya denizcilik filosunun %29.07’unu oluşturan 36 ülke tarafından imzalanmıştır. İstanbul The Ramada Plaza Otel’de yapılan çalıştaya gemi işleticisi firmalar, liman işletmecileri, deniz endüstrisi ve teknoloji geliştirme kurumları gibi kamu ve özel sektör temsilcileri katıldı. Balast Suyu Çalıştayı’na Mersin Deniz Ticaret Odası’nı temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Öztürk katıldı. Yılda 23 milyon ton balast suyu, gemilerle taşınarak kıyılarımıza boşaltılmaktadır. Bunun sonucu olarak 263 yabancı türün kıyılarımıza istilacı olarak yerleştiği kayıt altına alınmıştır. Türkiye BWM (Ballast Water Management) sözleşmesini imzalama kararı almıştır. TBMM Genel Kurulu’nda ön sıralarda bulunan sözleşmenin dünyada en geç 2013 yılında yürürlüğe girmesi beklenmektedir. Çalıştay’ın konusunu oluşturan ‘Gemi Balast Suları ve Sedimanların Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi’ne ilişkin notlar şöyle: Balast suları açık denizde değiştirilebilecek Balast suyu ile taşınan mikroorganizmaların denizlerin ekolojik dengesini bozan etkileri nedeniyle, IMO tarafından birtakım çalışmalar gerçekleştirilmiş, söz konusu sorunun çözümüne yönelik bölgesel işbirliği ve politikaların harmonizasyonunu sağlamak üzere hazırlanan ‘Gemi Balast 12 olan gemiler bunu her yerde yapamayacaktır. Gemilerdeki balast suyu; - 200 deniz mili açıkta ve 200m. derinlikte, bu mümkün değilse, - 50 deniz mili açıkta ve 200m. derinlikte, bu mümkün değilse, - Liman Devleti tarafından belirlenmiş alanlarda, ancak Geminin rotasından sapmasına yada gecikmesine neden olmadan, geminin emniyetini sağlamak koşulu ile yapılabilecektir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte Liman Devleti Kontrollerinde (PSC); - Uluslararası BSY (Balast Suyu Yönetimi) sertifikasının detaylı incelenmesi, - Balast Suyu Kayıt Defterinin detaylı incelenmesi, - Balast Suyu alımı/deşarjına ilişkin kayıtların incelenmesine başlanacaktır. Geminin yada donanımının içinde bulunduğu koşullar sertifikaların belirlediği özelliklerle somut bir şekilde örtüşmediğinde ‘Açık Gerekçeler’ oluştuğundan detaylı denetime gidilecektir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte balastlı olarak limanlara gelme durumunda olan gemiler ya idarenin onaylamış olduğu arıtma cihazını bulunduracak ve cihaz faal olacak, yada arıtma cihazı takana kadar balast sularını değiştirerek limanlara girebileceklerdir. Balast arıtma cihazının kullanıma başlanmasıyla beraber açılacak marketin tahminen 50-74 milyar dolar civarında olduğu belirtilmektedir. Balast suyu değişimi yapmak zorunda 13 MERSİN DENİZ TİCARETİ MDTO’DAN HABERLER MDTO’DAN HABERLER ARALIK 2012 “2013 YENİ BİR SAYFA OLACAK” Kastamonu ve Sinop Valilerinden MDTO’ya Ziyaret Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı (KUZKA) Başkanı ve Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş, Sinop Valisi Dr. Ahmet Cengiz, Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Hüseyin Şen ve beraberlerindeki heyet, 21 Aralık Cuma günü Mersin Deniz Ticaret Odası’nı (MDTO) ziyaret etti. Mersin Limanı’nın gelişim süreci, Mersin Lojistik Platformu’nun limanın gelişimindeki rolü, Mersin Limanı’ndaki faaliyetlerin ve hizmetlerin geliştirilmesine yönelik yapılan çalışmalar, limanların geliştirilebilmesi amacıyla alınabilecek teknik ve mali destekler gibi konularda bilgi edinmek amacıyla Mersin’de bulunan Kastamonu ve Sinop Valileri ile beraberlerindeki heyet, Mersin Deniz Ticaret Odası’nı da ziya- 14 MDTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Mersin Lojistik Platformu Başkanı Jozef Atat, 102.8 Mersin Üniversitesi Radyosu’nda Uzm. Recep Ünal’ın sunduğu Gündem programına katıldı. Jozef Atat, 2013 yılında Mersin Lojistik Merkezi’nin temelinin atılacağına inandığını belirtti. Programın ilk bölümünde lojistik sektörüne ilişkin genel bir değerlendirmede bulunan Jozef Atat, lojistiğin dünyadaki en eski sektörlerden olduğunu ifade etti. Batı’da olan üretimin, Çin, Vietnam, Endonezya, Malezya gibi ülkelere kayması nedeniyle bu ülkelerde olan üretimin deniz veya havayoluyla Batı’ya taşınması ve Batı’da da bu tür malların en seri şekilde dağıtılması için lojistik sektörünün öne çıktığını söyleyen Atat, Türkiye’nin sektör adına önemli bir ülke olduğunu vurguladı. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney hattının birleştiği Türkiye’nin enerji ve mal dağıtımının kavşak noktasında olduğunu belirtti. Genelde Türkiye’nin özelde de Mersin’in lojistik üs haline gelmesinin gerekliliği üzerinde duran Jozef Atat, 2007’de kurulan Mersin Lojistik Platformu’nun bu konuda yaptığı çalışmaları da hatırlattı. Atat, “Mersin’de öne çıkan sivil toplum kuruluşları, belediye, valilik, özel idare, üniversite, MTSO, MDTO, Ticaret Borsası ile birlikte hareket ederek 17-18 kişilik bir grup oluşturduk. Bağımsız bir kuruluşa Mersin Master Planı’nı çıkarttırdık. Mersin’in Lojistik Üs olması için ilgili Bakanlıklara gerekli müracaatları yaptık. Hükümetimiz de bu konuda gayet iyi çalışıyor. 2013 yılının bizim için yeni bir sayfa olacağına ve ufak tefek sorunların da çözülerek Lojistik Merkezi’nin temelinin atılacağına inanıyorum” dedi. Bu konuda yetkililerden söz aldıklarını ve devletten yatırım anlamında beklentilerinin fazla olmadığını belirten Jozef Atat, “ Her türlü yatırımı özel sektör yapacak. Biz sadece demiryolu ve otoban bağlantılarıyla gerekli altyapının sağlanmasını, yatırımcılara arsaların satılmasını istiyoruz. Yatırımcılar hazır. 46 parsel var ama 150’ye yakın müracaat var Lojistik Merkezi için. Epey yol aldık. Bizim merkezi yapabilmemiz için ilgili bakanlıklardan bazı izinler almamız gerekiyor. En kısa sürede bu işlerin çözüleceğine ve Lojistik Merkezi’nin başlayacağına inanıyorum” şeklinde konuştu. ret ederek Oda yetkilileri ile görüştü. Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Lokmanoğlu, Başkan Yardımcısı ve Lojistik Platformu Başkanı Jozef Atat, Yönetim Kurulu Üyesi Özcan Barut ve idari yetkililer tarafından karşılanan heyete Mersin Limanı’nın yanı sıra Mersin Serbest Bölgesi ve Lojistik Köy projeleri hakkında da bilgi verildi. 15 MERSİN DENİZ TİCARETİ KISA KENT HABERLERİ ARALIK 2012 KISA KENT HABERLERİ 14. Dünya Turunçgil Kongresi Mersin’de Mersin Değişiyor 2020 yılında dünyanın 56 ülkesinden 1500 delegenin katılımıyla gerçekleşen ‘Dünya Turunçgil Kongresi’nin 14’üncüsüne Mersin ev sahipliği yapacak. Mersin’de 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı süreci başladı. Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, planın hazırlanmasında Mersin’de yaşayan herkesin görüşlerinin alınacağını ve çalışmalara konu edileceğini söyledi. Akdeniz İhracatçı Birliğinde (AKİB) gerçekleşen kongrede konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Mersin’in sadece Çukurova ve Türkiye’nin değil her alanda dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağını söyledi. Dünya Turunçgil Kongresi’nin Mersin’e kazandırılma sürecinden de bahseden Bakan Çağlayan söz konusu süreç ile ilgili şöyle konuştu: “Bu kongreyi durup dururken Mersin’de düzenlemek için bize vermediler. Bizi çok sevdikleri için de vermediler. Kara kaşımıza ve gözümüze, boyumuza posumuza da vermediler. Mersin’i, Çukurova’yı ve gelişen Türkiye ekonomisini görerek verdiler. Çukurova; Adana, Hatay ve Mersin ile öncelikli ve önemli yere sahiptir. Çukurova herkes tarafından bilindiği gibi Türkiye’nin narenciye üretim merkezidir. Türkiye’nin dünyadaki tanınırlığı sayesinde biz bu ev sahipliğini kazandık. Bunda ihracatçılarımızın çok önemli başarısı var” Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosluğu Açıldı Mersin merkezli hizmet verecek Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosluğu’nun açılışı Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu tarafından gerçekleştirildi. Açılışta Vali Güzeloğlu’na Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral da eşlik ederken Güzeloğlu, “Fahri konsolosluğumuzun açılmasındaki amacımız önce iki ülke arasındaki dostluğun sonra Meksika ile Mersin arasındaki ticaretin geliştirilmesidir” dedi. Yenişehir ilçe sınırları içerisindeki Çoruhlu Plaza’da bulunan konsolosluktaki kurdele kesiminin ardından açılış etkinlikleri Hilton SA Oteli’ndeki resepsiyonla devam etti. Gecede Vali Güzeloğlu’nun yanı sıra Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral, Mersin Milletvekili İsa Gök, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, Sahil Güvenlik Komutanı Deniz Kurmay Kıdemli Albay Rahim Conguroğlu, İl Jandarma Alay Komutanı Albay Bedri Dursun, İl Emniyet Müdürü Arif Öksüz, ilçe kaymakamları, ilçe belediye başkanları ile il protokolü yer aldı. Sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de katıldığı resepsiyonda konuşan Güzeloğlu, “Meksika’nın Türkiye genelindeki üçüncü konsolosluğu olan Mersin-Adana Fahri Konsolosluğu’nun ilimizle buluşması, Mersin’in güçlenen uluslararası kimliğinin göstergesidir. Ekonomik anlamda dünya genelindeki en güçlü ülkelerden birisi olan Meksika ile her alandaki atılımlarıyla büyük bir geleceğe doğru emin adımlarla yürüyen ülkemiz önemli işbirliklerine imza atacaktır. Mersin de ülkemizin elde ettiği başarılı büyüme oranlarının zenginleştiricisidir. Fahri konsolosluğumuzun açılmasındaki amacımız önce iki ülke arasındaki dostluğun sonra Meksika ile Mersin arasındaki ticaretin geliştirilmesidir. Önemli 16 olan inanmaktır. 160 milyar dolar ile Cumhuriyet tarihinin ihracat rekoru kırılırken, Mersin bu sürecin en zenginleştirici kenti konumundadır. Mersin olarak ülkemizi ve kendimizi daha ileri noktalara taşıyacak zenginliğin adıyız” dedi. Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral ise Türkiye ile Meksika arasında yapılacak birçok işin olduğunu belirtti. İlk aşamada Türkiye ile Meksika’nın birbirini tanıması gerektiğine vurgu yapan Amaral, “Meksika ve Türkiye dolayısıyla Mersin arasındaki ilişkiler Mersin Fahri Konsolosluğu’nun çalışmaları ile birlikte daha da güçlenecektir. Ülkemizle Mersin arasındaki ilişkiler arta- rak devam edecek” ifadesini kullandı. Meksika-Mersin Fahri Konsolosu Sabahattin Memiş de Türkiye ile Meksika arasındaki diplomatik ilişkilerin 1927 yılında yapılan anlaşmanın 1928 yılında yürürlüğe girmesiyle başladığı bilgisini vererek konsolosluğun açılmasına yönelik çalışmalara katkı vermesi nedeniyle Vali Hasan Basri Güzeloğlu’na teşekkür etti. Konuşmaların ardından Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosu Sabahattin Memiş’e ‘Konsolosluk Mazbatası teslim edilirken, Vali Güzeloğlu tarafından Meksika Büyükelçisi Amaral’a bir plaket verildi. Mersin’in ekonomik, sosyal ve kentsel olarak sürdürülebilir biçimde gelişmesini sağlamak üzere, vizyon ve perspektif koymak amacıyla başlatılan 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı sürecine ilişkin bilgilendirme toplantısı Hilton SA Oteli’nde yapıldı. Toplantıda ValiGüzeloğlu, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, İl Emniyet Müdürü Arif Öksüz, ilçe kaymakamları, ilçe belediye başkanları ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri yer aldı. Toplantıda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat Varlıkları Koruma Şube Müdür Vekili Yasemel Çetin tarafından bir sunum yapıldı. Toplantıda konuşan Vali Güzeloğlu, planların kentin anayasası olduğunu belirterek, “Planlar kentlerin en önemli gelişme, kalkınma ve ilerleme metinleridir. Planlar yapıldığı dönem içinde geçerli değil, kısa orta ve uzun dönemleri kapsayan ve gelecek yönelimli hedefler bildirgesidir. Planlar; tarım, turizm, sanayi ve hizmetler sektörü başta olmak üzere, ilçelerin ve tüm kentin sosyal, toplumsal, ekonomik beklentilerinin karşılanarak açıklandığı ve anlamlarının ayrıldığı bir bütünlüktür. Kentler 1/100 binlik çevre düzeni planıyla nasıl bir gelecek beklentisinde olduğunu ortaya koymalıdır. Bunu yaparken de sağlıktan eğitim tesislerine, imar ve ulaşım alanlarına kadar tüm detayları düşünmek ve plan bütünlüğü içerisinde, ‘Nasıl bir gelecek ve nasıl bir kent?’ sorusunu cevaplamalıyız” dedi. 6’ıncı Mersin Kent Edebiyat Ödülü Şair-Yazar Ahmet Oktay’ın Şair ve Yazar Ahmet Oktay Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından bu yıl 6’ncısı düzenlenen Kent Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu. Mersinli şair ve yazar Özdemir İnce de MTSO’daki ödül töreninde yer aldı. Şair ve yazar Metin Cengiz ile Yücel Kayıran’ın, Ahmet Oktay’ın şiirlerini değerlendirdiği törende konuşan Özdemir İnce, “Ahmet Oktay ile 1956’dan bu yana yakın arkadaşız. Oktay’ın çağında yazı yazdığı dergilerde yazmaktan büyük bir onur duydum. Mersin kentinin verdiği ödülü kabul ettiği için de kendisine Mersin kenti ve jüri üyeleri adına teşekkür ediyorum” dedi. 2007 yılında, bir kent adına konulan tek edebiyat ödülü olan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün altıncısını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, “Mersin’i sanatla özdeştiren bu ödülle, yeni bir dünya yaratmaya çalışıyoruz. Bu yolculuğa başladığımız günden itibaren; bu vizyonu göremeyen, bu işin ruhunu anlayamayan, kendine yabancılaşmış bazı çevrelerce, bize hep şu söylendi: Sizler iş insanısınız, iş dünyasını temsil ediyorsunuz ama sürekli sizi eleştirenlere, sermayeyi kötüleyenlere, zenginleşmeyi olumsuz bir şey görenlere ve hatta sizleri kapitalist ve sömürücü olarak görenlere her yıl ödül veriyorsunuz. Bu ifadelerin hiç birine katılmadık ve inanmadık. Bizler de bu coğrafyanın, bu iklimin çocuklarıyız. Aynı kökten besleniyoruz. Biriz ve bütünüz. Bizler de, ödüller verdiğimiz değerli sanatçılarımızın karşı çıktığı ve başkaldırdığı; acımasızlıkların, adaletsizliklerin, sömürülerin, baskıların ve yoksulluğun içinden gelen insanlarız… Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt’un, Orhan Kemal’in anlattığı acılar bizim de acılarımızdır… Tahsin Yücel’in, Nezihe Meriç’in, Osman Şahin’in, Latife Tekin’in, Leyla Erbil’in yüzümüze vurduğu gerçekler, hepimizin gerçekleridir” diye konuştu. Zamanın tanıklığı çerçevesinde karşılıklı etkileşimin gelişmesinde, sanatçıların ve edebiyatçıların önemli bir yeri olduğunu belirten Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu da, “Bir şairin ve sanatçının sınırlanabileceğini ve tanımlanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü zenginleştirici olmak hür olmayı gerektirir ve her dem uçabilmeyi içerir. Mevlana’nın ‘Bir yerden bir yere konmak ve her gün bir yerden bir yere göçmek ne kadar güzel’ dediği gibi konmak ve göçmek arasındaki yolculuk belki sürgün olmayı gerektirir. Sanatçı sürgünü tercih etmiş, gönüllü sürgünlüğünde kendisi ile birlikte çevresini ve o sürgünü yerleşik hale getirmek için değil, sadece takdim etmek için dizelere, yazılara, tuvallere, fotoğraflara hükmetmiş biridir” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından Vali Güzeloğlu, Özdemir İnce, MTSO Meclis Başkanı Faik Burakgazi ve Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut Ahmet Oktay’a ödülünü verdi.Ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan Oktay, ‘Burada benim için çok güzel şeyler söylendi. Buna teşekkür edecek kelime bulamıyorum. Bütün yazar ve şair arkadaşlarımın benim yaşıma ulaşmalarını diliyorum ve ödül gecesini onurlandıran herkese de teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. Yeni çevre düzeni planının 2023 hedefinin elde edilmesine katkı sağlayacağına vurgu yapan Güzeloğlu şunları kaydetti: “Herkesin çıkacak sonuçtan beklentileri var. Benim beklentim de herkesin kendi üzerine düşeni en iyi şekilde yapmasıdır. Katılımcı bir şekilde hazırlanacak planda herkesin önerisi değerlendirilecek, her düşünce uygulanabilir boyutta ele alınacaktır.” Konuşmasının ardından toplantıya katılanların sorularını cevaplayan Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nun, planla ilgili görüşleri de aldı. 17 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 KISA KENT HABERLERİ Mersin 2013 Akdeniz Oyunlarına Hazır Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan’ı makamında ziyaret eden Akdeniz Oyunları Komitesi Başkanı (ICMG) AmarAddadi, bütün altyapının hızla devam ettiğini ve birçok bölümünün tamamlandığını gördüklerini belirterek yapılan çalışmalardan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Başkan Özcan ise büyükşehir belediyesi olarak üzerlerine düşen görevin yüzde 80-90’lık bölümünü tamamladıklarını söyledi. Gelinen noktada bilgi alışverişinin ve iletişimin çok iyi ilerlediğini de sözlerine ekleyen Addadi “Şubat ayında koordinasyon komitemiz, Nisan ayında ise yönetim kurulu olarak çalışmaları gezeceğiz. Global olarak kendimize ve size güvenimiz sonsuz. Çok başarılı bir organizasyonla Akdeniz Oyunları gerçekleştirilecektir. Biz hazırız” diye konuştu. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan ise 2013 Akdeniz Oyunları’nın Mersin’e verilmesinde Addadi’nin çok büyük katkısının olduğunu söyledi. Başkan Macit Özcan “Sayın Başbakanın mektubu ve 500 milyon TL yardımı neticesinde spor tesisleri yüzde 80 aşamasında bitirilmek üzere. Biz de Büyükşehir Belediyesi olarak yolları, altyapıyı, kanalizasyonu ve içme suyunu götürüyoruz” şeklinde konuştu. Akdeniz Oyunları için gerekli desteği şimdiye kadar verdiklerini bundan sonra da vermeye devam edeceklerini dile getiren başkan Macit Özcan şunları kaydetti: “Üzerimize düşen görevin yüzde 8090’ını bitirmiş durumdayız. Sadece asfalt ve aydınlatma işleri kaldı. Bunları bitirince yolları Akdeniz Oyunları’na hazırlamış oluyoruz. Diğer spor tesisleri de büyük bir hızla sürüyor. Komitenin bu konuda huzurlu olmasını diliyoruz.” Teknoloji Transfer Ofisi İle Üniversite-Sanayi İşbirliği Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TUBİTAK)Teknoloji Transfer Ofislerini Destekleme Programı kapsamında Mersin’de oluşturulan Teknoloji Transfer Ofisi’nin (TTO) tanıtım toplantısı Mersin Üniversitesi ev sahipliğinde yapıldı. Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu başkanlığında yapılan toplantıda projenin amacı, kapsamı ve olası sonuçları hakkında bilgi verildi. belirterek ‘Bu hem ilimiz, hem bölgemiz hem de ülkemiz için hayati derecede önemli bir olaydır’ şeklinde konuştu. 25 Aralık Salı günü Mersin Teknopark Toplantı Salonu’nda yapılan toplantıya Mersin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suha Aydın, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, Mersin Deniz Ticaret Odası Genel Sekreteri Korer Özbenli, Ticaret Borsası Genel Sekreteri İsmail Sarı, Akdeniz İhracatçı Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ümit Sarı, Mersin Teknopark Genel Müdürü Özgür Durmaz ve Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Üyesi Kürşat Hattat katıldı. Vali Güzeloğlu’nun konuşmasının ardından bir sunum yapan MEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Özdemir de programın amacı ve modülleri hakkında bilgi verdi. Özdemir, ilk 5 yıl için Mersin, Çağ ve Toros Üniversiteleri ile araştırma enstitülerindeki araştırmacılara ve Mersin’deki sanayi kuruluşlarına hizmet vermek amacıyla hayata geçirilen Teknoloji Transfer Ofisi Projesi’nin ikinci 5 yılda başta Çukurova Bölgesi olmak üzere, Doğu Akdeniz bölgesindeki diğer üniversite ve sanayi kuruluşlarına hizmet vermesinin planlandığını söyledi. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren Vali Güzeloğlu Mersin Üniversitesi bünyesinde kurulacak olan Teknoloji Transfer Ofisi’nin Mersin’in gelişmesi ve her yönüyle kalkınması adına çok önemli ve değerli bir kazanım olduğunu belirtti. Kalkınmanın en önemli ve belirleyici unsurlarının bilimsel bilgi üretmek ve üretilen bilgiyi kent için ekonomik bir ürün haline getirmek olduğunu söyleyen Vali Güzeloğlu, “Üniversiteler şüphesiz bilimsel gelişmenin hazırlayıcısı ve öncülüğünü yapan kurumlardır. Üniversite temelinde hazırlanan ve ortaya konan bu gelişmelerin reel kesim sektörü ile sıkı bir işbirliği içerisinde bir değere dönüştürülmesi ve ekonomik bir ürün olarak sunulması gerekir” dedi. Toplantının sonunda Mersin Üniversitesi ilesanayi kurum ve kuruluş temsilcileri arasında işbirliğine yönelik bir protokol imzalandı. 2023 yılı hedeflerine ulaşılabilmesi için Türkiye’nin özellikle ihracatta yüksek katma değerli ve inovasyon ölçeğindeki ürünleri üretmesinin önemine değinen Güzeloğlu, bunun patent sayısındaki artışı, Ar-Ge faaliyetlerindeki yoğunlaşmayı ve bunların sonucunda da katma değeri yüksek ürünlerin üretimini zorunlu hale getirdiğini 18 19 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 KARDEN LOJİSTİK İTALYAN ARMATÖR MED CROSS LINE’IN TÜRKİYE GENEL ACENTESİ OLDU DENİZCİLİK HABERLERİ Karden Lojistik temsil ettiği Med Cross Line’ın gemileri ile 5-6 Şubat tarihi itibariyle İstanbul, 7-8 Şubat itibariyle İzmir limanlarından düzenli/direkt Libya ve Adriyatik limanlarına karşılıklı servis vermeye başlayacak. 14 Ocak 2012 gecesi Giglio adasında kayalıklara oturup yan yatan Costa Concordia enkazını kaldırma çalışmaları başladı. Enkazın kaldırılmasının bir yılı bulabileceği ve yüksek bir maliyet oluşturacağı belirtiliyor. Hasar maliyetini her ne kadar geminin sigorta şirketi karşılayacak olsa da, aslında buraya harcanan para armatörlerden tahsil edilecek. 50 milyon dolara kadar olan kaza olaylarında, hasar maliyetini kazayı yapan geminin sigorta kulübü karşılıyor. 50 milyon doları aşan kazalarda ise hasar, tüm sigorta kulüplerinin oluşturduğu havuz tarafından karşılanıyor. 300 milyon euroyu aşması beklenen Costa Concordia enkazının çıkarma maliyeti de, bu havuz tarafından karşılanacak. Bu nedenle kendilerini sağlama almak isteyen P&I (Koruma ve Tazmin) Kulüpleri, gelecek yıl genel ve reasürans primlere yüzde 10’a varan zam yapmaya hazırlanıyor. İlk adım American Clup’tan geldi ve 2013 için primleri yüzde 10 artırdığını bildirdi. Diğer sigorta kulüplerinin de benzer oranda zam yapması bekleniyor. Karden Lojistik tarafından yapılan açıklamaya göre; konteyner, ro-ro, trailer, genel kargo, proje kargo, her türlü yürüyen araç ve iş makinaları yükleri kabul edilebilecek ve ilk gemi RO/RO TYCHY olup, Koper, Venice, İstanbul, İzmir, Benghazi, Misurata, Tripoli, Koper rotasını izleyecek. OMNİ Sigortacılık Brokeri Murat Volkan’a göre, genel ve reasürans primlerine yapılacak zamlar, genel primleri yüzde 5 ile 10 arasında artıracak. Bu durum, giderlerin gelirlerden yüksek olduğu piyasa koşullarında, gemi işletmelerinin giderlerini biraz daha artacak. P&I DENİZ KAZALARI SİGORTA PRİMLERİNİ YÜKSELTTİ Sigorta primlerini yükseltecek bir diğer unsurun ise, son yıllarda artan gemi kazaları ve hasar oranlarından kaynaklandığı belirtiliyor. Para kazanamayan armatörlerin gemi bakımlarını ihmal etmesi, maaş alamayan personelin bozulan konsantrasyonu kazaları artıran unsurlar olarak kabul ediliyor.(Vira Haber) KYOTO PROTOKOLÜ UZATILDI 2012 itibariyle geçerliliğini yitiren Kyoto Protokolü’nün 18. Birleşmiş Milletler İklim Konferansı sonunda, ikinci taahhüt dönemi olarak 2020’ye kadar uzatılmasına karar verildi. Ancak, sivil toplum kuruluşları koyulan hedeflerin çok zayıf ve iklim değişikliğini önlemede etkisiz olacağı görüşünde. P&I (Koruma ve Tazmin) Kulüpleri, sigorta kulüplerini tedirgin eden artan gemi kazalarında oluşan hasarların faturasını yine armatöre kesti. Sigorta primlerinde yüzde 5 ile 10 arasında artış ön görülüyor. Denizcilik tarihinin en büyük enkaz kaldırma operasyonu olarak kabul edilen Costa Concordia’nın denizcilik sektörüne maliyeti pahalıya patlayacak. Sadece enkazı kaldırma maliyetinin 300 milyon euroyu bulacağı belirtiliyor. P&I kulüpleri bu zararı armatörlerden almak için gelecek yıl primlere yüzde 10 zam yapmaya hazırlanıyor. 20 DENİZCİLİK HABERLERİ Doha’da konferansı takip eden Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan, çıkan sonucu değerlendirerek:“İklim değişikliği ile mücadelenin önümüzdeki 7 yılını, belki de en kritik zamanlarını belirleyecek iklim anlaşması bu sene de çıkmadı. İklim değişikliğine karşı acil müdahale için gerekli adımlardan çok uzakta olan bu yeni protokol kabul edilemez. Açıkça görülüyor ki, hükümetler kısa dönem ulusal çıkarlarını uzun dönem küresel iklim dengesinin önünde tutuyor. Bugüne kadar müzakerelerde lider konumda olan Avrupa Birliği, bu sefer karbon salımlarını artırmak isteyen Polonya’nın tarafında yer aldı, %20 azaltım hedefinden vazgeçerek zayıf hedeflerle süreci tamamladı. Amerika 2. yükümlülük döneminde de sürecin dışında kalıyor. Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi gelişen ekonomiler ise 2015 iklim anlaşması için daha yapıcı bir rol izlemenin yanı sıra 2020 öncesinde salımlarını azaltacaklar. Dominik Cumhuriyeti de 2030 yılına kadar salımlarını 1990 seviyesinden %25 azaltacağını, bunu kendi finansal kaynaklarıyla gerçekleştireceğini söyleyerek, gelişmiş ülkelerin yapamadığını yaptı. Doha’daki iklim müzakerelerinde maalesef az gelişmiş ve iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler yine gelişmiş ülkelerin ekonomik çıkarları karşısında 1-0 yenik düştü” dedi.(Vira Haber) GEMİ MÜHENDİSLERİ ODASI 58 YAŞINDA Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 58. kuruluş yıl dönümü Crowne Plaza İstanbul-Asia’da düzenlenen programla kutlandı. Denizcilik sektörünün temsilcileri GMO’nun öncülüğünde bir araya geldi.Toplantıda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a, denizcilik sektörüne desteğinden dolayı plaket de verildi. Bakan Yıldırım, ulaştırma sektörüne son 10 yılda yapılan yatırımlarla bu sektörün, 2023 hedefine en yakın sektör olduğuna dikkat çekti. Yıldırım, yaşanan olumsuzluklara da değinerek, “Gemi inşaat sektörümüz daraldı mı, daraldı... 25 bin doğrudan çalışandan 15 bine düştü. Tersanelerimiz yeni sipariş alamadılar. Bunlar doğru. Ama her şeye rağmen, bugün Türk tersaneleri elindeki 2012’deki 112 siparişle Vietnam’dan sonra 5’inci sıradaki yerini koruyor. Çünkü büyük tersaneler, büyük gemi inşaatçısı ülkeler şu anda bu krizi daha derinden yaşıyorlar” diye konuştu.(Vira Haber) DENİZ PİLOTLUĞU EĞİTİMİ 2007 yılından itibaren İzmit Körfezi’nde havadan çevre kontrolü yapan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, artık pilot yetiştirecek. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’de ilk, Avrupa’da da üçüncü olma özelliğini taşıyan Deniz Pilot Eğitim Merkezi’ni açtı. Konu ile ilgili basın toplantısı düzenleyen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, projenin hayata geçmesiyle birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de havadan denetime başlayacağını kaydederek, “Böylelikle sadece Kocaeli değil, tüm Marmara temizlenmiş olacak. Körfezin bu denli temizleneceğine inanmak zordu ancak biz bunu deniz uçaklarımız sayesinde başardık. Deniz uçakları, denize atık atanlar için caydırıcı da oldu. Şu anda Körfez’deki evsel atıkların yüzde 98’i denize ulaşmıyor. Bu hedefi yüzde 100’e ulaştırmayı hedefliyoruz. Sanayi atıkları da büyük oranda düştü. Şimdi de deniz uçaklarımızı kullanmak isteyenler için eğitime başlıyoruz” dedi. Körfez’in temizlenmesindeki en büyük payın deniz uçaklarına ait olduğunu kaydeden eğitmen pilot Hasan Osanmaz ise, “Bugünden itibaren bu uçaklardan faydalanmak isteyenlerin eğitimine başlanacak. Çevre Koruma Daire Başkanlığının hava üssü olarak kullandığı alanı Deniz Uçağı Eğitim Merkezi haline getirdik. Büyükşehir Belediyesi’nin sonsuz desteği sayesinde yurt dışında eğitim almayı maliyetli bulan pilotlar burada eğitim alabilecek. Avrupa’daki merkezler hava şartları nedeniyle fonksiyonel olmuyor. ABD ve Kanada ise maliyetli ve uzak kalıyor. Bu sebeple uluslararası düzeyde bir eğitim merkezine sahip olduk.” şeklinde konuştu. Eğitim almak için hem pilot hem de amatör denizcilik belgesine sahip olmak gerektiğini kaydeden Osanmaz, “Eğitimler 15 sürecek ve her öğrenci 24 saat yer dersi ve 11 saat uçuş dersi alacak. 7 bin euroluk bedelle eğitim tamamlanmış olacak” dedi. Yeni yasayla birlikte göllerde de uçuş yapılabileceğini kaydeden Osanmaz, “Bu eğitimi alanlar Türkiye’nin her yerine uçuş yapabilecek. Deniz uçakları sahil güvenlik botlarına göre çok daha avantajlı. Bir sahil güvenlik botuna karşılık 144 deniz uçağı alınabilir. Ayrıca deniz uçakları botlardan daha süratli ve daha az yakıt harcıyor” diye konuştu. (Vira Haber) 21 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 YUNUSLAR İÇİN İMZA KAMPANYASI Yunus gösteri ve terapi merkezlerinde esaret altında tutulan yunusların özgürlüğüne örnek olması umuduyla birçok kez kanunsuzluklarla anılan Kaş Yunus Parkı’na karşı Buket Uzuner imza kampanyası başlattı. Romanları sekiz farklı dile çevrilen ve “Cumhuriyetin 75 Başarılı Kadını”ndan biri olarak anılan yazar Buket Uzuner, dünya çapında değişimi hedefleyen Change.org sitesinde “Yunuslara Özgürlük” mesajıyla imza kampanyası başlattı. Kampanyanın hedefinde, yunusları ticari çıkarları doğrultusunda deniz kafesinde tutan, geçtiğimiz yıldan bu yana türlü hukuksuzluklara rağmen ruhsat alma süreci iptal edilmeyen Kaş Yunus Parkı var. www.change.org/yunuslar adresinden ulaşılabilen imza kampanyası, “Yunus parkları, yunuslar için birer işkence kampıdır ve kapatılmalıdır; kesinlikle yenileri açılmamalıdır” mesajıyla başlıyor. Yunus parklarının neden açılmaması gerektiğine kısaca değinen Uzuner, aynı zamanda Kaş Yunus Parkı’nın usulsüzlüklerini gözler önüne sererek Başbakanlık, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Kaş Belediye Başkanı Abdullah Gültekin başta olmak üzere yetkili makamlara sesleniyor. DENİZCİLİK HABERLERİ larından koparılarak hapsedildiği ve türlü kazalara, hastalıklara zemin oluşturduğu bilimsel verilerle kanıtlanan bu tür ilkel eğlence anlayışının hakim olduğu tesislere Türkiye çapında yasal olarak izin verilmemelidir. Kaş Yunus Parkı tamamen kapatıldığı takdirde, yeterli kaynak ve yetkin uzmanlara ulaşılarak doğaya geri dönemeyen yunusların, başka parklara yine ticari bir meta gibi satılmadan, ömürlerini tamamlayana dek çalıştırılmadan ve komut-yemek döngüsü ile robotlaştırılmadan, mümkün olan en iyi şekilde bakılmaları sağlanmalıdır. Bu da yetkili kurumların yapıcı ve örnek bir adım atarak, ülkemizde bir örneği olduğu gibi ‘içkili lokanta’ ruhsatlarıyla açılabilen usulsüz yunus parkları yerine, karaya vuran veya yunus parklarından kurtarılan deniz memelileri için Türkiye’de bir rehabilitasyon merkezinin açılmasıyla mümkündür.” Tutsak gösteri yunuslarının Kaş’a getirildiği Aralık 2011 tarihinden itibaren Türkiye’de ve dünyada tepki toplayan Kaş Yunus Parkı, ruhsatlandırma süreci boyunca birçok sivil toplum kuruluşu ve duyarlı vatandaş tarafından yazılı başvurularla ve ilçede düzenlenen etkili bir eylemle protesto edilmiş, kamuoyunda farkındalık yaratılması amacıyla Yunuslara Özgürlük Platformu ve yerel STK’lar tarafından Kaş okullarında bilgilendirme seminerleri düzenlenmişti. Oscar ödüllü The Cove belgeselinin yaratıcısı ve Flipper’ın eski eğitmeni dünyaca ünlü aktivist Richard O’Barry ise, dünya çapında verdiği mücadelenin benzerini Kaş için vermiş, ilk etapta Kaş’taki yunus parkıyla birlikte Türkiye’deki tüm yunus parklarının kapatılmasını ve yenilerinin açılmamasını talep eden ortak bir uluslararası imza kampanyasıyla Yunuslara Özgürlük Platformu’yla beraber çalışmıştı. (Vira Haber) İMEAK DTO’DAN SİMÜLATÖR DESTEĞİ İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO), denizcilik eğitimine destek vermeye devam ediyor. DTO, Gaziantep Zirve Üniversitesi’nin Mühendislik Fakültesi’ne, fakülte bünyesinde kurulan simülasyon laboratuvarı, makine dairesi ve haberleşme sistemini hibe etti. Yunuslara Özgürlük Platformu sözcülerinden Derya Özkan ise, Buket Uzuner’in başlattığı kampanyanın, farkındalık oluşturma açısından çok önemli olduğunu söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Hayvanların eziyet gördüğü, doğal yaşam ortam- 22 Gaziantep Zirve Üniversitesi’nde kurulan Simülasyon Laboratuvarları’nın açılışı, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve İMEAK DTO Başkanı Metin Kalkavan’ın katılımıyla gerçekleşti. Yapılan açılış töreninde, İMEAK DTO’nun üniversiteye hibe ettiği simülatörler hizmete girdi. DENİZCİLİK HABERLERİ İMEAK DTO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan da, İstanbul Boğazı simülasyonunda gemi kullandı. Bakan Hüseyin Çelik’in, “Çarp bakayım görelim, kaza olsun görelim simülasyonda” sözleri üzerine dümende bulunan Metin Kalkavan’ın gemiyi kıyıya çapmasıyla salondakiler kendilerini gülmekten alamadı. İMEAK DTO Başkanı Kalkavan, törende yaptığı konuşmada, “Zirve Üniversitesi uzman akademik kadrosuyla geleceğin kaptanlarını yetiştiriyor. Genç kaptan adaylarına denizcilerin diliyle yolunuz açık olsun” dedi. Simülasyon laboratuvarının açılışında konuşan Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa ise denizi olmayan Gaziantep’te öğrencilere denizcilik eğitimi verdiklerini belirterek, “Dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz yolu aracılığıyla yapıldığı günümüzde denizcilik bölümünün önemi ortaya çıkıyor. Ayrıca yaz tatilli boyunca açık denizlerde staj yapan kaptan adaylarımız simülasyon laboratuvarlarında edindikleri bilgi ve beceriyi pratikte hayata geçirme şansını da elde ediyorlar” diye konuştu. Denizcilik bölümüne bayan öğrencilerin de rağbet ettiğine dikkat çeken Kısa, “Bayan öğrencilerimiz bu konuda çok istekli. Kaptanlığın bayanlar için uygun olmadığı düşüncesini çürütüyorlar” dedi. Rektör Kısa, üniversite ve sanayi işbirliği çerçevesinde üretilen ebru halılardan bakanlara ve protokole hediye etti.(Vira Haber) GEMİ SEKTÖRÜNÜN CAN SİMİDİ ‘LABORATUVAR’ Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Emin Korkut, 1953 yılında ilk defa Ordinaryüs Profesör Ata Nutku tarafından, Gemi Enstitüsü adıyla İTÜ Taşkışla’da kurulan laboratuvarın bugün alanında Türkiye’nin tek deney havuzu olduğunu söyledi. DENİZ TEKNOPARKI Yıldız Teknik Üniversitesi bir ilke imza atarak denizcilik sektörü için Ar-Ge çalışmaları yürütmek amacıyladeniz sanayinin içine teknopark kuruyor. Tuzla’da GİSAŞ ve GİSBİR işbirliği ile hayata geçirilecek proje dahilindekiTeknoparkta,aynı ortamda çalışma imkanı bulan tersane mühendisleri, akademisyenlerin desteğini de alarak sektörün dünya tersanelerine karşı rekabet gücünü artıracak. Basına, konuyla ilgili ilk açıklamaları yapan YTÜ Akademisyenleri ve deniz sektörünün önde gelen isimleri, Denizcilik Teknoparkıprojesi ile sağlanacak faydaları değerlendirirlerken, komisyonlar belirleyip, yol haritası çizdi. Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek’in de katılımıyla gerçekleşen toplantıda, GİSBİR ve YTÜ’den 4’er kişi olmak üzere toplam 8 kişiden oluşan proje takip ekibi kurularak, YTÜ Akademisyenlerinden Tamer Yılmaz koordinatörlüğünde çalışmalara başladı. Rektör İsmail Yüksek “Teknik anlamda kariyer ve kalitesini ispatlamış olan üniversitemizin, kariyerini denizcilik sektörünün hizmetine sunduğu bu çalışmalar sonunda, kazanan hiç şüphesiz Türkiye ve Denizcilik Sanayii olacaktır” dediği toplantıda GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran’da “ bizler bu konuda oldukça heyecanlı ve istekliyiz. En kısa zamanda akademisyenlerinizle sektörümüzü biraraya getirmek istiyoruz” dedi. Toplantının ardından GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran ve YTÜ Rektörü İsmail Yüksek birbirlerine günün anısına birer plaket takdim ettiler. (Vira Haber) 1988 yılında Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nin Ayazağa Kampusu’ndaki yeni binasına taşınması ile Taşkışla’daki deney havuzu terkedilerek yeni yapılan 160 metrelik havuzun devreye girdiğini söyleyen Korkut, 1993 yılında deney havuzunun adı kurucusuna ithafen Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı olarak değiştirildiğini belirtti. Korkut, Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı alanında ülkemizdeki tek deney havuzu olduğuna dikkat çekerek, sivil ve askeri gemi sektörüne uzun yıllardan beri hizmet ettiğini kaydetti. 160 metre boyundaki Deney Havuzu, 6 metre genişliğinde ve 3.4 metre derinliğe sahip. 5 metre boya kadar modeller bir çekme arabasıyla sakin suda saniyede 6 metre hıza kadar çekilebiliyor. 6x1,5x0.7 metre boyutlarındaki Sirkülasyon Kanalı’nda saniyede 2 metre akım hızı sağlanabiliyor ve özellikle akım görüntüleme deneyleri yapılabiliyor. Modelhanede değişik malzemelerden her türlü boyut ve tipte deniz aracının modeli imal edilebiliyor. Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarını gemi sektörünün bir çözüm merkezi olarak kabul edilebileceğini vurgulayan Doç. Dr. Emin Korkut, Türkiye’de bu alanda hizmet veren tek kuruluş olduklarını bir kez daha yineleyerek şunları söyledi: “ Laboratuvar, 1960 yılından bu yana büyük çoğunluğu son 20 yıl içinde merhum Prof. Dr. Yücel Odabaşı’nın Türkiye’ye dönüşüyle birlikte 400’e yakın deneysel proje ile ülkemizin gemi inşaatı teknolojisine önemli katkılar sağlamıştır. Özel sektörün yanında resmi, askeri gemi sektörüne de hizmet verilmektedir.” Yurtdışından da çeşitli firma ve kuruluşlara hizmet verildiğini söyleyen Korkut, Uluslararası EUCLID (NATO) projesinin ve laboratuvarımızda Prof. Dr. Mustafa İnsel’in yürütücülüğünü yaptığı SMOOTH isimli Avrupa Birliği Projesinin ilgili model deneylerinin bu havuzda gerçekleştirildiğini ifade etti.(Vira Haber) 23 Hatıra Kent Mersin 3 Ocak’ta kentimizin kurtuluşunun 90. yılını geride bırakıyoruz. İşgal Günlerinden Bir Sahife Esir Edilen Fransız Birliğinin Komutanı Mesnil ve Eşi Edrige Aubery’nin Kendi Ağızlarından Esaretlerinin Serüveni Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini bırakarak, İstanbul’a gitmeye hazırlanan Mustafa Kemal Paşa,5 Kasım 1918 günü Mersin’e gelmiş ve Uray Caddesi’nde Mustafa Gazioğlu’nun evinde kiracı olarak bulunan 23. Tümen Komutanı Albay BahattinBey’e bir gece misafir olmuştu. Misafirlikte Mutasarrıf Galip Beyve bazı askeri kişilerle bir araya gelinmişti. Mustafa Kemal Paşa toplantıda; İşgal yıllarının önemli olaylarından birisi büyük bir Fransız birliğinin milli kuvvetlerce esir alınmasıdır. Olay, tarihimizin işgale ait bölümünde teferruatı ile anlatılmıştır. yaşında öldüğünde, kahramanlık yapmış generallere yapılan törenle toprağa verilmiş. Mesnil; eşine gönderdiği cevapta, “Benim görevim, son askerime ve son kuruşuma kadar savaşa devam etmektir’’ demiş. Ancak biz bu yazımızda; esaret serüvenini Fransız Kumandanı Mesnil ve eşi Edrige Aubery’nin kendi ağızlarından nakledeceğiz.1 Mm. Mesnil, M. Kemal Paşa’yla tanışmasını şöyle anlatıyor. “…Tarihini tam hatırlayamamakla beraber, Kayseri’den geçmekte iken, kendilerini büyük bir subayın göreceğini haber vermişler. Genç,sarışın,güzel,sevimli bir kumandan…Kocamla beni (…) kabul etti. Bize onun M.Kemal Paşa olduğunu sonradan söylediler…Konuşmamız beş dakika sürdü,sürmedi, sigara ikram etti” Tarih 29 Mart 1920 Pozantı Türk birliklerince muhasara altına alınıyor. “Harp bitmemiştir”demiş, “karakolların artırılmasını ve depolardaki yeni silah ve mühimmatın dağ köylerine dağıtılması”nı önermişti. Bu görüşmeden çok kısa bir süre geçti. Kilikya işgali başladı. 17.12.1918 günü sabahı, saat 9’da Mersin Gümrük İskelesi’ne yanaşan filikadan çıkan bir İngiliz Subayı, İskele Komiser muavinine, Mutasarrıf’a iletilmek üzere bir zarf vermişti. Tercüme ettirilen zarf muhteviyatı yazıda … asayişi sağlamak amacı ile Kilikya’nın işgaline Mersin’den başlanacağı bildiriliyordu. İşgalin geçici olacağı, memurlara karışılmayacağı, halkın heyecana kapılmaması gerektiği gibi hususlarla birlikte kentin nerelerine yerleşecekleri de belirtiliyordu. 20.11.1919 tarihinde İngilizler çekildi. İşgal Fransızlara kaldı. Meşhur Fransız yazarı PierLoti’nin; “Fransız siyasi tarihinin kara bir lekesi” olarak vasıflandırdığı Fransız işgali üç yıl sürdü. İşgalin sürdüğü günlerde gerek Mersin’de gerek Tarsus’ta ve gerekse Adana’da insanlar zulüm gördüler. Halkın bir kısmı; çoluk çocuğu ile (hala halk arasında “Kaç–Kaç”olarak anılan)göç zorunluluğunda kaldı. Savaşlar oldu. Şehitler verdik. İşgalciler çok kayıp verdiler.İşgal komutanlarından General Defieux, ülkemizi terk ederken ölen Fransızların mezarında; “Sizlerin kanını boş yere akıttık”diyebilmişti. ki subaylar centilmence muamele ediyorlar.Senin de kan dökülmeden teslimini istiyorlar.Milli Kuvvetler ve başındakiler pek güçlüdürler.” Önce olay kahramanlarını tanıyalım: Mesnil, Birinci Dünya Savaşı’nda verdiği hizmetle “Verdün Kahramanı” unvanını kazanmış bir Fransız binbaşısıdır. Zehirli gazla öldürülmek istenmiş, savaşı bırakmamış, gözü görmeyince bırakmaya mecbur olmuş bir subay. Önce Tarsus Kumandanlığı’na atanmış, sonra da Alman cephesinde savaşmış bir birlik takviyeli Menil taburunun komutanı olmuş. Edrige Auberyüç yıl tıp tahsili yapmış, savaşlarda eşiyle birlikte hastanelerdeki üstün hizmetiyle tanınmış bir hemşire. Hem tedavi edici, hem moral verici. Esaretten kurtulduktan sonra ‘Legion D’honneeur’nişanı ile taltif edilmiş. 90. Tarih 8.Nisan.1920; Madam Mesnil anlatıyor; Belemedik’deki Fransız Hastanesi’nde bulunuyordum. Belemedik, Türk Kuvvetleri tarafından kuşatıldı. Ben şimendifer hattı Baş Mühendisi Mösyö Mavro’nun evine sığındım. Karyolanın altına gizlendim. Tabancamı elime aldım.Belemedik Garnizonu düşünce bu evi kontrol etmek için çete kıyafetli bir genç geldi. İki elinde de tabanca vardı. Tabancanın tetiğine dokunmak üzereyken, karyola çarşafının titremesinden fark etmiş olacak, Mm. Mesnil’in esir oluşundan sonra, Fransızlar üzerinde büyük bir çöküntü başlamış, bundan yararlanan milli kuvvetlerimiz Pozantı muhasarasını şiddetlendiriyor ve Mesnil’e ‘teslim ol’ çağrısı yapılıyor. Her seferinde bunu reddeden Mesnil, kurtulma yollarını arıyor. Savaşın Komutanı Hasan Akıncı, 2 Fransız komutanla Esaret Protokolü’nün imzalıyor. Sonucunda; 1 Binbaşı, 3 Yüzbaşı, 5 Teğmen, 1 Doktor, 522 Er, 150 Yaralı Esir; Maraş’ta esir alınan 175 Fransız’la birlikte Talas’a yerleştiriliyorlar. Aileleri ile haberleşmeleri, eşya getirebilme olanağı sağlanıyor. Komutanın kılıcı alınmıyor. Mesnil ve eşinin Türkiye’deki esaretleri 20.9.1921 tarihinde sona ermiştir. Mesnil hatıra defterinin sonuna şöyle yazmış: “Hürriyet güzel şey, bir hayat bitti, yeni bir hayat başlıyor. Kilikya’da gayesine varmayan, döktüğümüz kanlara içim yanarak acıyorum.” Dipnotlar: 1. Rahmetli Taha Toros; olayların kahramanı Fransız Kumandanı Mesnil ve eşinden olayı bizzat dinlemiş ve yayınlamıştır. Yazımız bundan yararlanılarak kaleme alınmıştır. -“Teslim ol, yoksa yakarım” dedi ve tabancasını bana çevirdi. - “Ben Pozantı Garnizon Kumandanı’nın eşiyim” dedim, tabancamı kendisine verdim. Bir süre sonra durumu kocama yazmam istendi, şunları yazdım. “Bugün Türklere teslim oldum. Hayatım güven altındadır. Türk kıtalarının başında- Tarih; 26 Mayıs 1920 Fransız Birliği; Mersin’e ulaşmak için yola çıkıyor. Kendilerine bir Türk köylüsü rehberlik yapıyor. Üç gün sonra bir boğaza giriyorlar ve bir ateşle pusuya düştüklerini anlıyorlar. Kayaların arasına gizlenmiş, milli güçlerin ateşi şiddetleniyor. Ve iki ateş arasında kalıyorlar. Yapacak birşeyleri kalmayınca; 28.5.1920 günü, beyaz bayrak çekerek teslim oluyorlar. General Dufieuz, muhasarayı yararak Mersin’e ulaşıp buradaki Fransız kuvvetleri ile birleşmesini öneriyor. 2. Çukurova’nın Kurtuluş Savaşı’nda; üstün hizmetleri ile tanınmış bir subaydır. Jandarma Albaylığı’ndan emekli olmuş,1970 yılında Mersin’de vefat etmiştir. MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 Meryem Boğa MDTO Proje Finans Uzmanı Türkiye’de Limanlar ve Liman İşletmeciliği Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler, denizcilik sektörünün en önemli bütünleyicisi olan limancılık ve liman işletmeciliği sektörünü de yakından etkilemiştir. Uluslararası ticarette büyük miktarda yüklerin en ekonomik şekilde taşınmasına olanak veren denizyolu taşımacılığı; dünya ticaretine konu olan metaların %75’inin taşınması için tercih edilen ilk yoldur. Dolayısıyla limanlar ve liman işletmeciliği sektör içinde ekonomik faaliyetlerin devamı için oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunun sebebi oldukça basittir; tüm yük ve yolcu taşıma faaliyetleri bir limanda başlar ve başka bir limanda sona erer. 2011 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren tüm limanlarda liman işlem hacminde 2010 yılına göre %4’lük bir artış görülmüştür. Elleçlenen toplam yükün son on yılda ortalama artışı ise %8 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de elleçlenen yüklerin% 45’i konteyner, %36,3’ü dökme yük, %15,4’ü genel kargo ve %3,3’ü araç içi taşıma olarak kaydedilmiştir. Bu oranlar Türkiye’yi Avrupa’da en çok yük elleçleyen 4. ülke konumuna taşımasına rağmen, Türkiye’nin dünyadaki payı sadece %4,3’tür. rak gerçekleşmiştir. Ancak bu rakam Çin’in tek bir limanında elleçlenen toplam konteyner miktarının %20’si kadardır. Dolayısıyla limanlarımıza daha fazla yatırım yapılması gerektiği gözle görülür bir gerçektir. Limancılık Dünyada birçok ülkenin denize kıyısının olması ve denizciliğin yüzyıllardır evrilen bir geleneğinin oluşu liman kentlerinin doğmasına ve gelişmesine neden olmuştur. Limanlar ve liman işletmeciliği giderek önemi anlaşılan ve ekonomik anlamda rekabet gücünü arttıran kavramlar haline gelmiştir Limanlar bir ülke için havaalanları ve karayolu sınır kapıları gibi stratejik öneme sahip yerler olmasının yanı sıra, kentlerin oluşumunu da etkilemektedirler. Liman kentlerinin sosyal, kültürel ve ekonomik yapıları denize kıyısı olmayan kentlere göre daha farklıdır. Liman kentleri genellikle ekonomik kalkınma çeşitliliğine sahip kentlerdir. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeni ile kıyılarında irili ufaklı birçok liman ve Dünyada en fazla konteyner elleçlemesi yapan ilk on liman ve bulundukları ülkeler aşağıdaki listede verilmiştir. 2011 yılında Türkiye’de aktif olarak çalışan tüm limanlarda elleçlenen toplam konteyner miktarı 2006 yılına göre %73 artarak 6,6 milyon teu ola- iskele bulunmakta ve bulundukları kentin ticaretini ve kalkınmasını etkilemektedir. (UTİKAD’ın 2011 verilerine göre ülkemizde 176 adet ticari amaçlı liman ve iskele vardır ve bunların 48 adeti liman statüsündedir). Mersin International Port – Mersin Limanı 26 Ülkemizdeki İşlem Hacmi Yüksek Bazı Limanlar ve Liman kentleri bölgelere göre şu şekilde sıralanabilir: 27 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 Başlıca liman hizmetleri şu şekilde sıralanabilir: • Kılavuzluk hizmetleri, • Romörkaj hizmetleri, • Yükleme/Boşaltma hizmetleri. Türkiye’nin birçok liman kentine sahip olması ve uluslararası ticarette giderek artan hacminin etkisi ile liman işletmeciliği konusunda ülkemizin standartlarının arttırılması çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar, ülkemizin ithalat ve ihracat hacminin artmasına olumlu katkılar sağlayacak, önemli konumlarda bulunan limanlarımızın birer transit limana dönüşmesie ve işlem hacminin artmasına destek olacaktır. Yukarıdaki haritada liman kentlerimiz görülmektedir. Mersin, İzmir, İzmit, İstanbul limanları yolcu ve yük kapasitesi açısından en işlek limanlardır. Yukarıda mavi olarak işaretlenmiş limanlar yük hacmi yüksek limanları göstermektedir. Akdeniz ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerde siyasi istikrarın sağlanması durumunda Mersin, İskenderun ve Trabzon limanları hub port olarak tabir edilen transit yük limanı özelliklerine kavuşacaklardır. Yolcu ve yük akışı hacmi artarak devam edecektir. Liman İşletmeleri ve Özelleştirilmesi Özellikle son yıllarda özelleştirilen limanlar, yerli ve yabancı yatırımcıların ileri teknoloji ürünü yükleme, boşaltma, depolama ve koordinasyon hizmetlerini tercih etmeleri sayesinde dünya standartlarını yakalamış durumdadırlar. Özel limanlardaki bu olumlu gelişmeler uluslararası şirketler tarafından tercih edilmelerini sağlamıştır. Devlet, limanların özelleştirilmesi ile oldukça önemli bir kaynak tasarrufuna gitmiştir. Bunun yanı sıra limanların özelleştirmesi bürokratik işlemleri azaltmış, limanların teknolojik altyapısını iyileştirmiş ve serbest rekabet koşulları içinde kar oranlarını arttırarak daha fazla katma değer yaratılmasını sağlamıştır. Liman idaresinin özelleştirme işlemleri, şirketlere belirli süre devredilmesi, liman donanımlarının kiraya verilmesi, liman arazisinin kiraya verilmesi, liman arazisinin üstyapı yatırım yapma koşuluyla kiraya verilmesi, yap-işlet-devret modeli gibi çeşitli yöntemlerle yapılabilmektedir. Bilindiği gibi ticaretin son derece dinamik bir sektör olması ve teknolojik gelişmelerin hızlı bir şekilde yenilenmesi sürekli takip ve yatırım planlaması gerektirmektedir. Hem ülkeler hem de liman işletmesi yapan özel şirketler, limanlarda kullanılan liman donanımlarının yenilenmesi, deniz temizliği konusundaki uluslararası standartlara uyulması, kullanılan sinyalizasyon sistemlerinin geliştirilmesi ve liman tarifeleri konusunda dünyadaki gelişmeleri takip edip hızlıca uygulamak zorundadırlar. Özelleştirilen limanlar bu gereklilikleri daha hızlı yerine getirmektedirler. Liman işletmeciliği yapan resmi kurumlar ya da özel şirketlerin liman donanımları ve limanda çalışan personel yatırımları konusunda çok boyutlu olarak düşünmesi ve stratejik planlar yapması gerekliliği, dünyanın giderek küreselleşmesinin getirdiği bir gerçektir. İleri teknoloji ürünü kullanabilecek, çok dilli ve iyi eğitimli personel ihtiyacını karşılamak amacıyla kamu ya da özel eğitim kurumları bünyelerinde denizcilik alanında çalışacak iş gücünü yetiştirmek için yeni bölümler açmaktadırlar. Ülkemizdeki liman kentlerinde yaşanan ekonomik gelişmeler, deniz yolu taşıma verileri ile paralellik göstermektedir. Yani deniz yolu taşımacılığındaki artış liman kentinin ekonomisini olumlu yönde etkilemektedir ve kentin kalkınması Türkiye ekonomisine yansımaktadır. Örneğin Ambarlı limanı gibi iş hacmi yüksek olan limanların çoğu Marmara bölgesinde bulunmaktadır ve Marmara bölgesi Türkiye’nin kalkınmada en üst sıralarında yer alan illerin bulunduğu bir bölgedir. Mersin Limanı ikinci bir örnek olarak verilebilir. Limanın özelleştirilmesinden sonra artan iş hacmi bölgede daha fazla istihdam yaratmış ve bölgeye yerli ve yabancı yatırımcıların çekilmesinde önemli bir etken olarak Mersin’in kalkınmasına doğrudan etkide bulunmuştur. Bununla birlikte Çukurova bölgesi ve Mersin Limanı hinterlandındaki ihracatçıların iş hacimlerinin de arttığı gözlemlenmiştir. Sonuç Dünya denizcilik sektöründe olduğu gibi Türkiye’de de yük, yolcu, araç transferi, kılavuzluk, çekici, tersane, bakım-onarım, acentecilik, kumanya temini gibi faaliyetler liman işletmeciliğinin konusuna girmektedir. Türkiye’deki limanların durumu gün geçtikçe iyileşme göstermekte ve özel ya da devlete ait limanlarda hizmet kalitesinin arttırılmasına çalışılmaktadır. Limancılık hizmetleri hem ticaretin hem de turizmin gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır. Örneğin dünya kruvaziyer turizmi 2011 yılında 14 milyon kişinin gemilerle seyahat etmesine olanak sağlamıştır. Limanlarımızda artan hizmet kalitesi ve çeşitliliği Türk limanlarını dünya limanlarıyla boy ölçüşebilir hale getirmiştir. 2004 yılında yürürlüğe giren ISPS Kodu – Uluslararası Gemi ve Liman Tesisleri Güvenlik Kodu – uygulamaları neticesinde limanlarımızın rekabet gücü artmıştır. TÜRKLİM’in verilerine göre; 2011 yılı sonunda Türkiye’de gerçekleşen konteyner hareketlerinin %85,88’i, genel kargo ve katı dökme yük hareketlerinin %92,83’ü, dökme sıvı yük hareketlerinin %92,52’si özel sektör limanları (Türkiye’nin çeşitli kentlerinde TÜRKLİM üyesi olan 56 adet liman işletmesi) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu durumun benzeri bölgesel kalkınmada da görülmektedir. Örneğin limanlarda elleçlenen yük miktarlarının denizlere göre dağılımında baktığımızda; Karadeniz’de toplam yüklerin %8.8’inin, Marmara’da %41,22’sinin, Ege’de %16,13’ünün, Akdeniz’de % 33.84’ünün elleçlendiğini görüyoruz. Bu bölgelerin kalkınmışlık düzeyi de verilen oranlarla paralellik göstermektedir. Karadeniz’e kıyısı olan liman kentlerinde bulunan limanlardan en çok elleçleme yapılan liman Karadeniz Ereğli Erdemir Limanı olurken, Marmara denizinde Kocaeli Tüpraş Terminali, Ege denizinde Aliağa TüpraşTerminali ve son olarak Akdeniz’de Mersin Uluslararası Limanı’dır. Bu limanların hepsi özelleştirilmiş limanlardır. Özel sektör liman işletmeleri tarafından limanların gelişmeleri önündeki bazı darboğazlar, ulusal denizcilikte politikasının eksikliği, planlamadaki yetersizlikler, ulaşım altyapısındaki aksamalar, mevzuat ve bürokrasinin ağır işlemesi olarak sıralanmaktadır. Limanların gelişmesi için bu engellerin aşılmasının yanı sıra liman yönetim modellerinin çağdaşlaştırılması, iç taşımacılıktaki düzenlemeler, limanlara yapılacak karayolu ve demiryolu bağlantılarının hızlandırılması, gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması, limanlar üzerindeki mali yüklerin azaltılması, liman yatırımcılarına yönelik teşviklerin arttırılması ve kalifiye eleman eksikliğinin giderilmesi olarak önerilmektedir. Sonuç olarak liman işletmeciliği çok iyi bilgi birikimi isteyen, yüklü miktarda kaynak yatırımı gerektiren ve iyi eğitimli personel istihdamının şart olduğu bir sektördür. Bu etkenler paralelinde getirisi de oldukça yüksek bir sektör olması nedeni ile özel şirketler liman işletmeciliğine yatırım yapmakta ve devletler limanları çeşitli yollarla özelleştirerek ithalat ve ihracat potansiyelini yükseltmektedirler. Dolayısıyla limanlar ve liman işletmeciliği her geçen gün getirisi yükselen daha kalifiye bir sektöre dönüşmektedir. Aksa Akrilik Kimya San. A.Ş. Limanı Dünyadaki limanların idari yapıları kanunlarla belirlenir. Liman idarelerinin sorumlulukları ve yetkileri her ülkede farklıdır, hatta ülke içerisinde dahi farklılık gösterebilir. Türkiye’de limanların özelleştirilmesi 1994 yılında yürürlüğe giren 4046 sayılı özelleştirme kanunu uyarınca; “4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında yürütülmektedir (4046 sayılı Kanun,1994:20). Ülkemizde genel uygulama, limanların 30 ya da 40 yıl gibi uzun dönemler için, yerli ya da yabancı firmalara ihale usulü ile kiralanmasıdır. Liman işletmelerinin esas sorumluluk alanları limanların altyapılarını kurmak ya da var olanı iyileştirmek, liman hizmetlerini sunabilmek için gerekli tesisleri kurmak ve kanunlarla belirlenen yetki ve sorumluluklarını yerine getirmektir. 28 Petkim Petrokimya Holding A.Ş. Limanı Liman Kentleri Bölgelere göre gruplandırdığımızda, Karadeniz’e kıyısı olan liman kentleri batıdan doğuya şu şekilde sıralanabilir: Kırklareli, İstanbul, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin. Marmara denizine kıyısı olan liman kentleri; Çanakkale, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir’dir. Ege denizine kıyısı olan liman kentleri; İzmir, Aydın ve Muğla’dır. Akdeniz’e kıyısı olan liman kentleri ise; Antalya, Mersin, Adana ve Hatay’dır. Marport Liman İşletmeleri San. Tic. A.Ş. Limanı 29 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 DENİZCİLİK HABERLERİ Yasemin ARIKAN Y.T.Ü. Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi Ali DOĞRUL Y.T.Ü. Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi Fahri ÇELİK Y.T.Ü. Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi Gemi Sevk Sistemleri Tarihine Bakış Tarih boyunca gemilerin makineler ile tahriki geniş bir araştırma alanı yaratmış ve bu alanda birçok keşif yapılmıştır. Makineler ile enerji dönüşümü, enerji aktarımı ve itme kuvveti elde edilmesi için üretilmiş fikirler sınırsız sayıdadır. Da Vinci, Daniel Bernoulli, Leonhard Euler gibi araştırmacılar dönen kanat yerleşimleri ile pervane dizaynı için ilk çalışmaları yapmışlar ve turbo makinelerin temellerini atmışlardır. 1838 yılında Daniel Bernoulli “Hydrodynamica” adlı eserinde jet sistemlerinin temelini oluşturacak olan suyun kanallar içinde gemi gövdesi boyunca pompalanması fikrinden bahsetmiştir. [1] KÜREK VE ÇARK UYGULAMALARI Gemilerin sevki için kullanılan en eski yöntem değnek ve kürek kullanımıdır. Uzun değneklerin nehir tabanında ittirilmesi ile elde edilen itme kuvveti ile yaya hızında yani 5-6 km/saatlik bir hıza ulaşılmaktaydı. [1] Şekil 2. Tweedale tarafından yapılan Cornelius’un denizaltısının resmi[2] Kürek kullanımının ilerleme hareketini çevrimsel olarak sağlaması çark kullanımını ilgi çekici kılmıştır. Böylece o yıllardaki çalışmalar bugünkü sevk sistemlerinin temellerini oluşturmuştur. Gemilerin makineler ile sevki karmaşık ve zorlu bir hedef olmuş olup temel prensiplerin pratikte uygulama bulabilmesi uzun zaman almıştır. Gemi sevki alanında yapılan çalışmalar iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi makine, aktarma ve sevk organı konularındaki çalışmalar, ikincisi isegemi direnç kuvvetlerinin bulunarak uygun sevk sistemleri ile bunların aşılmasını kapsayan çalışmalardır. Bu çalışmaları zorlaştıran gemilerin sadece durgun sularda değil aynı zamanda dalgalı denizlerde ilerlemesi ve rüzgara maruz kalmasıdır. Günümüzde sevk sistemlerine yönelik çalışmalar içinde gemi gövdesi, pervanesi ve dümeni arasındaki etkileşim, serbest su yüzeyindeki dalga profili ve gemi gövdesindeki sürtünmeden kaynaklı sınır tabaka ve sevk sistemi ile makine arasındaki etkileşim konuları sayılabilir. Metodik çalışmalar ve hesaplama yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde bu karmaşık teknik yapıların geliştirilmesi ve iyileştirilmesi mümkün olmaktadır. 30 Şekil 1.Hollanda’da nehirlerde değnek kullanımına ait 1880 yılına ait bir çizim[1] Padıl kürek kullanımının ise 2004 yılında Bulgaristan’ın Dobrich kentinde yapılan kazılardan bulunan kayık ve kürek kalıntılarına dayanarak M.Ö. 9500 yıllarına uzanan bir geçmişe sahip olduğu düşünülmektedir [2]. Günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce gemilerde padıl kürek kullanımından gemilerin bordasına sabitlenmiş kürek kullanımına geçilmiştir. Böylece elde edilen itme kuvveti gemiye insandan değil bordaya sabit bir noktadan aktarılmaya başlanabilmiştir. Gemilerde kürek kullanımının yanı sıra 1624 yılında Hollandalı Cornelius von Drebbel Londra’da kürek ile sevk edilen ilk denizaltıyı inşaa etmiş (Şekil 2) ve Times nehrinde birçok başarılı seyire imza atmıştır.[2] Çark kullanımının antik çağlardan bu yana bilinen bir yöntem olduğu düşünülmektedir. Tarihsel kaynaklar çarkların gemilerin yanlarına yerleştirildiği gibi gemi kıçına da yerleştirildiğini göstermektedir. Kullanılacak çarkların sayısı değişiklik gösterebildiği gibi iki yanında beş çark yerleştirilmiş gemi uygulamalarının da bulunduğu düşünülmektedir. [1] Şekil 3.Galloway’e ait 1829 yılına ait bir çark çizimi ile çarklı gemilere ait 1472 yılına ait bir çizim [1] 31 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 Yedekte çekme esnasında halat açısından dolayı gemiyi kıyıya çeken bir kuvvet oluşmaktadır. Geminin doğru istikamette ilerlemesini sağlamak için mümkün olduğunca uzun bir halat kullanılarak yedekte çekme direğinin en üst noktasına bağlanarak dümene uygun istikamet verilmiş ve geminin kıyıya yanaşması önlenmeye çalışılmıştır. [1] 1449 yılında nehirlerde çark kullanımı için İtalyan Mariano Taccola özel bir çark uygulaması olarak “De Machinis” adlı eserinde sabitlenmiş bir ipin çarka dolanmasıyla nehirde akıntı yönüne karşı hareketi sağlayan bir sistemden bahsetmiştir. [1] 1472 yılında Robertus Valturius, Verona’da çark ile sevk edilen bir geminin Çin’de yapılmış olduğu düşünülen resmini yayınlamış ancak sevk sistemi ile ilgili ayrıntılı bir bilgi vermemiştir. [1] 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gemilerin kürek ve yelken dışında da sevkini sağlayabilecek araçların kullanımı ile ilgili çalışmaların sayısı artmıştır. Bu sistemlerin hareketi için gerekli enerji kaynağı olarak insan ve hayvan gücü vurgulanmaktadır.[1] Şekil 5.Amerikan iç Savaşında kullanılan HUNLEY denizaltısının manuel manivelalı sevk sistemi [1] İnsan kuvveti ve çark sistemi kullanımından denizaltılarda da faydalanılmak istenmiştir. 1775’te Amerikalı David Bushnell TURTLE isimli bir deniz taşıtı geliştirmiştir. Her ne kadar bu araç Amerikan özgürlük savaşı esnasında İngiliz amiral gemisi EAGLE’a karşı kullanılmış olsa da başarılı olamamıştır. [1] Pancivolli 1587’de hayvan gücünden faydalanan 6 adet çarkı bulunan bir gemiyi betimlemektedir. Morisotus 1643’te çarktan, gemiler için potansiyel sevk sistemi olarak değinmekte ve antik çağdan bu yana kullanıldığından bahsetmektedir. [1] 19. yüzyılın ikinci yarısında denizaltı deneyleri başladığında sevk sistemi olarak ancak insan gücü ve çark kullanımı söz konusuydu. Alman topçu astsubayı Wilhelm Bauer 1850’de Almanya-Danimarka Savaşı esnasında pedallı bir denizaltı geliştirmiş ancak denemeler sırasında denizaltı batmış, Bauer iki muhafızı ile batan gemiden sağ olarak kurtulabilmiştir. [1] yedekte çekmedir. Henüz eski çağlarda ağır yüklerin su yolu ile naklinin sürtünme kuvvetinin daha düşük olmasından dolayı kara taşımacılığına göre daha kolay ve ucuz olduğu farkedilmiştir.Yedekte çekmenin en geç Antik Roma döneminde başladığı ancak çok daha önce de Dünya’nın çeşitli bölgelerinde uygulanmış olabileceği düşünülmektedir.Bir ip yardımıyla kıyı şeridi boyunca gemi, insan veya hayvan gücü ile çekilmektedir. [1] Günümüze daha yakın kaynaklardan incelendiği üzere, yedekte çekme direği geminin üçte biri uzunlukta olacak şekilde gemi başına yerleştirilmiştir. Böylece çekme kuvveti ile gemiye etkiyen direç ve dümen kuvveti neredeyse eşitlenmekte ve gemiyi kıyıya yönlendiren döndürme momenti oluşmamaktadır. Aynı zamanda direğin ucundan etkiyen çekme kuvveti gemiye daha iyi manevra kabiliyeti kazandırmakta ve yüksekliğinden dolayı kıyı şeridinde engelle karşılaşma olasılığını azaltmaktaydı. [1] Şekil 4.Morisotus tarafından 1643 yılına ait çark kullanımı için bir çizim [1] Bu sevk sistemlerinin iç sular ve nehirlerde kullanım alanı bulduğu varsayılmaktadır. 32 Papirüsten yapılmış hasırlar (Mısır, M.Ö. 3000) Örülmüş palmiye yaprakları (Asya, Afrika) pirinç ya da bambus şeritleri (Çin) Deri (Antik Yunan,M.Ö. 8.yy,Romalılar,M.Ö.50, Cermenler) Keten veya pamuklu kumaşlar (Antik Yunan, M.Ö. 6.yy) [1] Şekil 9.Hollanda’da kullanılan bir yedekte çekme gemisi [1] Şekil 6.Amerikalı Bushnell’in 1787’de geliştirdiği dalış botu [1] Rüzgar yönünün her zaman uygun olmaması ve nehirlerin genişliğinin geminin hareket kabiliyetini sınırlandırmasından dolayı , Nil Nehri dışında, nehirlerde yelkenli gemiler kullanılamamıştır. 17. yüzyılın sonunda rüzgar yönünden bağımsız ilerleyebilmek için, çarkların bir geminin üstüne kurulmuş bir rüzgar değirmeniyle döndürülmesi fikri oluşmuştur. Ancak bu uygulamada rüzgar değirmeninin kendisinin bir yelken görevi göreceği ve rüzgar yönünde sevk edebilmenin imkansız hale geleceği unutulmuştur. Bu her ne kadar çarpıcı olsa da gerçekleştirilmesi imkansız bir fikir olmuştur. [1] bölgelerde 2:1 olarak verilmiştir. Örneğin Volga nehri üstünde bir insan 5 ton, bir at ise 20 tona kadar ağırlık çekebilmekteydi ve dağ yolu için fiyatlar vadi yolunun 20 katıydı. 1907 yılında Fransa’da 85-115 ton ağırlığındaki mavnaların 0.4-0.5 m/s hız ile günde 7-15 km yol katedebildiği “Büyük Meyer” lugatinde belirtilmiştir. Yedekte çekme uygulaması kazancı yüksek olan bir meslek olmasına rağmen 20. yüzyılda buhar gemilerinin büyük nehir ve akarsularında faaliyetlerinin ağırlık kazanması ve küçük nehirlerdeki taşımacılığın yerini demiryollarının alması ile son bulmuştur.[1] Şekil 10.Düsseldorf’ta kullanılan bir yedekte çekme gemisi [1] Şekil 8.12. y.y.’a ait İngiltere’de bulunan bir minyatür [1] Şekil 7.Drestner Askeri müzesinde sergilenmekte olan W. Bauer’in geliştirdiği pedal ile sevk edilen ilk denizaltı [1] YEDEKTE ÇEKME UYGULAMASI Bir geminin iç sularda sevkini sağlayan güvenilir ve ekonomik bir diğer yöntem ise 20. yüzyıla varıncaya kadar tüm Dünya’da gemiler kıyı boyunca çekilmiştir. Günümüzde Çin’de bulunan Mavi Nehir’de (Yangtse-kiang) M.Ö. 100 senesine ait yedekte çekme halatlarının izleri hala görülebilmektedir. Yedekte çekmenin özel bir uygulaması ise kıyı şeridinin iki tarafına simetrik olarak yerleştirilmiş elektrikli lokomotifler ile günümüzde Panama Kanalı’nda görülebilmektedir. [1] Yedekte çekme uygulamasının sağladığı taşıma kolaylığı ve güvenilirliği ortaçağdan 19. yüzyılın başlarına kadar nehirlerde düzenli bir hizmetin doğmasını sağladı. Örneğin Berlin ile Charlottenburg arasında günde pek çok sefer düzenlenmekte; Amsterdam-Harlem su yolu üstünde çalışan 23 gemi ile 1648 yılında 144350 kişi Harlem’e ve 143530 kişi Amsterdam’a taşınmıştır. [1] Yedekte çekme uygulamasının kara taşımacılığı ile ekonomik olarak karşılaştırılmasında kazanç oranı vadilerde 10:1 ve dağlık Şekil 11.Panama Kanalı [1] Günümüzde yedekte çekme uygulamasına yönelik hayatta kalmış tek uygulama Panama Kanalı havuzuna iki taraflı baştan çekici ve kıçtan frenleyip durdurma özelliğine sahip elektrikli lokomotiflerle gemiyi yedekte çeken sistemdir. [1] YELKENLİ GEMİLER Güneş enerjisi Dünya üzerinde yarattığı ısı farkı dolayısıyla basınç değişimleri meydana getirir. Yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına olan hava hareketlerirüzgarları oluşturmaktadır. Gemilerde rüzgar enerjisinden faydalanılması yelken kullanımı ile mümkündür. Tarihte yelken kullanımı ile ilgili bilinen en eski kanıt M.Ö. 5000 yılına ait ve Luksor’da bir mezarda bulunmuş,üzerinde yelkenli gemi tasviri olan bir kaptır. Yelken kullanımının değişik kültürlerde hemen hemen eş zamanlarda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kullanılan yelkenlerde temel farklılığın o coğrafyada kullanılan malzemeden kaynaklanan yelken formunun olduğu düşünülmektedir. Ancak kalıntılardan yelken formları ile ilgili bilgi edinmek güçtür. Bunun yerine mevcut resimli tasvirlerden faydalanılır. Yelken formlarındaki farklılığın nedenleri olarak; Geminin imalat tekniği Yelkenin kullanıldığı bölge ve rüzgar yönleri Yapılan manevralar Yelken yapımında kullanılanmalzemeler gösterilebilir. Tarih boyunca yelken yapımında kullanılmış olan malzemeler şunlardır: Şekil 12.Santa-Cruz adalarında kullanılan yengeçayağı formunda bir yelken [1] Günümüzde ise yelken yapımında sentetik kumaşlardan hafif metallere kadar birçok malzeme kullanılmaktadır. Dışbükey yüzeyler üzerindeki basınç dağılımını ilk olarak Paris’te 1910 yılında Eiffel kulesinin de tasarımcısı olan Gustave Eiffel ölçmüştür. Böylece yelkenin rüzgarüstü yüzeyinde rüzgaraltı yüzeyinin 3 ile 4 katı büyüklüğünde bir emme etkisi olduğunutespit etmiştir. [1] Şekil 13.Yelken etrafındaki akım [1] Şekil 14.İki adet yelken kullanımı gemiye tek yelkene göre daha büyük bir hız kazandırır. Mavi hatlar iki yelkene ait akım hatlarını sarı çizgiler tek yelken için akım hatlarını gösterir. [1] 33 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 1850-1860 yılları arasında yük taşımacılığında yelkenli gemiler en parlak dönemlerini yaşamışlardır. [1] Şekil 15.Tüm yelkenleri açık durumda üç direkli bir yelkenli gemi. Yelken kullanımı çok sayıda mürettebat gerektirmekteydi.[1] 19. yy’ın ikinci yarısı Amerikan yelkenli gemileri ileİngiliz pervaneli gemileri arasındaki rekabete sahne olmuştur. Rakip gemilerinin üretimi ve kullanımı pahalı iken Amerikan yelkenli gemileri daha büyük ambarları ile daha avantajlı bir durumdaydı. Ancak 1870 yılında makine kullanımı galip gelerek Avrupa ve Kuzey Amerika hattında üstünlüğü ele geçirmiştir. Başka hatlarda yelkenli gemi kullanımı devam etmiş olsa da zamanla bu hatlarda da buharlı gemi kullanımı yaygınlaşmıştır. 20. yy’ın ikinci yarısına kadar yelkenli gemilerin taşımacılık alanında kullanımı devam etmiştir. [1] Yelkenli gemilerdeki hız arayışı yelken sporunun doğmasını sağlamıştır. M.Ö 1550 yılında Mısır’da düzenlenen kürek ve yelkenli gemi yarışları su sporlarının başlangıcı kabul edilmektedir. Daha sonra hızlı yatlar ile yelken sporu 17. yy’da Hollanda ile İngiltere’de kraliyet ve soylu ailelerin düzenlediği yarışlar ile başlamıştır. [1] Rotorun etkisi 1852’de Berlinli fizikçi H. Gustav Magnus’un yaptığı deneyler ile gösterilmiştir. Magnus, dönen bir merminin yandan etkiyen rüzgar altındaki etkisini incelemiş ve bir balistik uzmanı olarak sonuçlarını “Mermilerin Sapması Üzerine” adlı makalesinde yayınlamıştır. [1] Günümüzde yakıt tasarrufu amacı ile taşımacılık alanında rüzgar gücünden faydalanılmasıŞekil 16-19 arasında gösterildiği gibi yelkenlerin değişik uygulamalarını gündeme getirmiştir. Naijjen’in çalışmasında da belirtildiği gibi yelken kullanımı ile tankerlerde %5 oranında bir yakıt tasarrufunun sağlanabileceği vurgulanmaktadır[3]. Flettner ilk başta yelken yerine uçak inşaasından etkilenerek profil kullanmak istemiştir. Ancak fırtına esnasında profil alanını küçültmek için bir çözüm bulamamıştır. 1923 yılında Göttingen’de rotorlar ile ilgili yapılmış araştırmayı incelemesinin ardından Flettner, Berlin Wannsee’de model gemiler ile deneyler yapmaya başlamıştır. Ekim 1924’te üç direkli yelkenli BUCKAU,rotorlu gemiye dönüştürülerek deneme seferlerine başlamıştır. Uygulama Flettner tarafından 23 Ağustos 1923’te başvurulmuş ve 4 Kasım 1925’te kabul edilen patente dayanmaktadır. [1] Şekil 18.Paraşüt (Kite) uygulaması [5] İngiltere 3,0 5,0 A.B.D. 2,0 2,0 Fransa 0,4 0,5 Almanya 0,6 0,7 Avusturya-Macaristan 0,2 0,1 İtalya 0,6 0,2 Rusya 0,3 0,2 Dönen silindir bir aerofoil gibi davranmaktadır ancak aerofoiller çok daha az bir direnç ile ve mekanik bir harekette bulunmadan kaldırma kuvveti üretirler. Dönen silindir için; Direnç kuvveti : FQ=cq.p/2.v2.A (1) FW=cw.p/2.v2.A (2) Alan: A=2.r.h (3) cq ve cw katsayıları 1924’de Göttingen’de bulunan Aerodinamik Deney Merkezi’nde ölçülmüştür. Katsayılar silindirin dönme hızı u ve rüzgar hızı v’ye bağımlı olarak aşağıdaki gibi verilmiştir: u/v=2 cw=1.4 cq=4.7 FLETTNER ROTORU Şekil17.Paraşüt (Kite) uygulaması [4] Şekil 22.Bir aerofoilde kaldırma kuvveti [9] İtme kuvveti: Şekil 19.Winship Projesi [6] Yelkenli Gemiler (Milyon ton) Buharlı Gemiler (Milyon ton) 34 BUCKAU gemisi 1920’de Krupp Germania Tersanesi tarafından üç direkli bir yelkenli olarak inşaa edilmiştir. Tahrik sistemi Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılmış bir denizaltından alınmıştır. Flettner tarafından kullanılan geminin yıldırım çarpması sonucu rotorları sökülmüş ve daha sonra 1927’de Cap Halteras’ta çıkan kasırgada kaybolmuştur.[1] Şekil16.Paraşüt (Kite) uygulaması [3] 1850-1890 yılları arasında navlun fiyatlarındaki 1/3 oranındaki düşüş denizciliği ve gemi inşaatını kuvvetli bir şekilde etkilemiştir. 1890 yılına ait çeşitli ülkelerdeki yelkenli ve buharlı gemi tonajları Tablo 1’deki gibidir: Tablo 1. 1890 yılına ait yelkenli ve buharlı gemi tonajları [1] Bu konudaki çalışmalaraAlman tekniker Anton Flettner (18851961) Flettner Rotorunu geliştirerek devam etmiştir. Rüzgar gücünden gemilerde faydalanılması ile ilgili bir diğer yöntem Flettner rotorudur. Yaygın uygulama alanı bulamamış bir buluş olan Flettner rotorunda narin ve dönebilen bir kulenin, 10 katı büyüklüğünde bir yelken alanınınyerini tutabileceği fikrinden yola çıkılmıştır. Yelkenli gemiler bakım ve tutumlarından kaynaklanan yüksek maliyetlerinden dolayı çok sayıda mürettebata ihtiyaç duyarlar. Flettner rotorunda ise sadece devir sayısının azaltılması ile yelkenlerin küçültülmesine eşdeğer bir etki elde edilebilir. Devir sayısı sıfır olduğunda ise sadece rotorun kendi alanı rüzgar direncine maruz kalmaktadır. Şekil 20.Flettner rotorunun uygulandığı BUCKAU gemisi[7] u/v=3 cw=3.6 cq=8.2 Yelken için;cw=0.2 cq=0.8 Bu değerler doğrultusunda 12m/s’lik bir rüzgar hızında ve 33m. yüksekliğinde, 7m. çapında, 231m2 yüzey alanına sahip, 36m/s dönme hızı ya da 100 dev/dak. yani u/v oranı 3’e denk olacak şekilde dönen bir silindir için FQ=166kN ve FW=73.5 kN olarak bulunur. Şekil 21.Magnus etkisi[8] Dönen bir silindire gelen uniform akım sebebiyle silindirde oluşan kaldırma kuvveti Magnus Etkisi olarak tanımlanır. Akıntı yönünün aksi istikamette hareket eden silindirin yüzey alanı havanın oluşturduğu sürtünme kuvvetinin etkisiyle akışkanın yavaşlamasına ve Bernoulli kanununa göre de basıncın artmasına sebep olmaktadır, silindirin diğer tarafında ise basınç düşmesi gerçekleşmektedir. Yüzeyin iki farklı noktası arasındaki basınç farkı silindirin dönme hızına bağlı olan bir itme kuvveti oluşturur. Oluşan itme kuvvetinin yanında akış yönüne ters bir direnç kuvveti meydana gelir. Bu açıdan rotor, daha düşük dirence sahip olan profil ya da yelkene göre daha elverişsiz durumdadır. Üç direkli yelkenli BUCKAU 1924 yılında Kiel’de bulunan Germania tersanesinde iki adet dönen silindirin yerleştirilmesi ile yenilenmiştir. Çelik silindir kuleler 2.8 m. çapında ve 18.3 m. yüksekliğinde olup 45 Hp gücündeki diesel jeneratör ile 700 dev./dak. devir ile döndürülebilmekteydi. Silindir kulelerinin ağırlığı 4 ton olup daha önce kullanılan yelken donanımı 35 ton ağırlıktaydı. Silindirlerin yüzey alanı daha önce kullanılan yelken alanının 1/10’una denk gelmekteydi ve duran silindirlerin direnci bile yelken donanımının ve yelkenlerin toplanmış halindeki direncinden düşüktü. Rüzgar hızında bir azalmanın gemi üzerinde az bir etkisi olmaktaydı. Başarılı deneme seferlerinin ardından Danzig’e hareket eden gemi kereste yükü ile İskoçya’ya oradan da kömür taşıyarak Hamburg’a dönmüştür. Halk tarafından büyük ilgi ile karşılanan geminin bu sefer ismi BADEN-BADEN olarak değiştirilerek Amerikan kıyılarında çalıştırılmasına karar verilmiş ancak bu sefer başarılı olunamamıştır. 1926 yılı sonlarında BUCKAU gemisi New York’tan Philadelphia’ya Dünya Fuarı’nda segilenmek üzere gitmiştir. Fuarda büyük ilgi ile karşılanan bu uygulama teknik olarak olumlu karşılanmak ile beraber ekonomik olarak aşması 35 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 gereken engeller olduğu vurgulanmıştır. 1926 yılında inşaa edilen üç rotoru bulunan gemi BARBARA’dan elde edilen deneyimler de benzerlik göstermektedir. [1] 130 m. uzunluğunda ve 22.5 m. genişliğinde, 2×3500 kW makine gücünde ve 17.5 knot hızındaki gemide rotor kullanımı ile %30 civarında bir yakıt tasarufu beklenmektedir. Gemiye yerleştirilmiş rotorların çalışma prensibi Şekil 26 ‘da gösterilmektedir. Geçmişe oranla günümüzde petrol fiyatlarındaki artış bu sistemin karlılığa olan etkisinin tartışılmasını yeniden gündeme getirmektedir. Doç. Dr. Mustafa Hergüner Midhat Paşa ve Ortadoğu Şekil 23.Rotorlu gemi Barbara ve Flettner’in rotorlu yat uygulaması [7] Flettner bu iki gemi dışında rotorla sevk edilen iki tane daha yat yapmıştır ancak rüzgardan kaynaklanan belirsizlikler ve petrol fiyatlarının çok düşmesi ve diesel motorlarının kullanımı ile rotor rekabet ortamı bulamamış ve yelkenlilerin estetik görüntüsüne karşılık alışılmadık görüntüsü ile kullanımı yaygınlaşmamıştır. Ek sevk sistemi olarak kullanımı düşünülmüş olsa da donanım ve kullanımının sağlayacağı%10-30 arasındaki yakıt tasarufunun,inşaat ve kullanımından kaynaklanacak masrafların önüne geçemeyeceği düşünülmüştür. [1] Ortadoğu sahip olduğu yerüstü ve yeraltı zenginlikleri, batıyla doğu arasındaki İpek, Baharat ve denizyolu ulaştırması ve daha da önemlisi dünyanın iki büyük okyanusu olan Atlantik ve Hint Okyanuslarının birleştiği coğrafyada bulunması nedeniyle tarih boyunca ilgi odağı olmuştur. Tarihte büyük uygarlık kurmuş olan imparatorluklar daima Bağdat’ta egemen olmak istemiştir. Hatta bunlardan Abbasi İmparatorluğu Bağdat’ı kendine başkent bile yapmıştır. Günümüzde ise Enercon firmasının yakıt tasarufu amacı ile rüzgar türbini parçaları taşımacılığında kullanılacak 25m. uzunluğunda dört adet rotor yerleştirdiği gemisi “E-Ship 1” Flettner rotoru uygulamasının güncel bir örneğidir. Şekil 26.Rotorların çalışma prensibi [11] Kaynaklar 1. Schiffsantriebe 5000 Jahre Innovation, Hans Jürgen Warnecke, Koehlers Verlag, Hamburg, 2005 2.http://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_ Ta%C5%9F_%C3%87a%C4%9F%C4%B1 Şekil 24.Enercon firmasının inşaa ettirdiği “E-Ship 1” rotorlu gemisi [10] 3. Naaijen, Peter, “Performance of Auxiliary wind Propulsion for Merchant Ships Using a Kite” 4.Ockels, Wubbo J., “Ship Propulsion by Wind Energy İndependent from the Wind Direction” 5. Ship&Port, 2009, 1 6.www.ibiblio.org/hyperwar/NHC/CRS/propulsion.htm 7. www.sdtb.de/Flettner-Rotor.1623.0.html 8.www.avalanche-center.org/Education/topics/cornices.php 9.www.hysucat.net/catamaran/en/technology/hydrofoil.html 10.WindblattMagazin für Windenergie, Enercon, 2010,02 11.www.marinebuzz.com/2008/08/08/e-ship-1-with-sailingrotors-to-reduce-fuel-costs-and-to-reduce-emissions/ Şekil 25.Enercon firmasının inşaa ettirdiği “E-Ship 1” rotorlu gemisi [10] 36 Bilindiği gibi XIX. YY. dünya tarihi için sosyal ve siyasal anlamda bir dönüm noktasıdır. Bu husus Osmanlı tarihi için de böyledir. Gelişen tekniğin ihtiyaç duyduğu ham madde temini ve elde edilen işlenmiş maddelerin pazarlanması ülke coğrafyalarında yeni düzenlemeler gerektirmiştir. Sanayileşmekte ve bu bağlamda kapital yapısını geliştirmekte olan ülkeler (İngiltere, Fransa ve Almanya) Osmanlı’nın Balkan ve özellikle Ortadoğu topraklarına göz diktiler. Osmanlı idarecileri Batı’nın bu programına karşı koymak için ülkede sosyal ve ekonomik açılardan köklü reformlar programlamak veya "Hassas Denge Politikaları" yapmayı denediler. Nitekim Padişah III. Selim (17891807) ‘den itibaren giderek artan reform girişimlerinin temelinde “Devletin dağılmasını önlemek“ stratejisi vardır. Ama ne var ki bu gayretlerin hiç birisi Midhat Paşa’nın Niş, Tuna, Bağdat, Selanik, Suriye ve Aydın valiliği, iki defa getirildiği sadrazamlığı ve yine iki defa getirildiği adliye nazırlığı kadar başarılı olamadı. 1822 yılında İstanbul’da doğan Midhat Paşa 1840 yılında Sadaret Kalemi’nde memuriyete başladı. 1881 yılında Aydın valisi iken görevden alındı. O’nun devlet hizmetinde bulunduğu 41 yıllık süre içinde pek büyük başarıları vardır. Bizce başarılarının özeti iki noktada toplanmaktadır. • Görev yaptığı vilayetlerde ekonomik, sosyal ve kültürel yönden yaptığı atılımlarla halkın devletle bütünleşmesini sağlaması • Yapılan hizmetlerin; Anayasa, “Vilayet Nizamnamesi“ gibi düzenlemelerle kalıcı esaslara bağlanmasıdır. Bu nedenledir ki dönemin ünlü devlet adamlarından Bismarck “Midhat Paşa yüzyılımızın büyük adamlarındandır” derken, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Londra’ya yazdığı bir raporda onu “Hürriyet ve Meşrutiyet Türkiye’sinin yetiştirdiği en büyük adam “ olarak tanıtıyordu1. Midhat Paşa’nın görev yaptığı vilayetlerin hemen tamamının deniz kıyısı ve/veya nehir (Tuna Dicle ve Fırat Nehirleri) kıyısındadır. Bu nedenle onun çalışmalarında genellikle denizcilikle ilgili faaliyetler yer almaktadır2. Diğer taraftan Midhat Paşa’nın devlet görevinde bulunduğu yıllarda Balkanlar Avusturya ve Rusya’nın, Ortadoğu ise Fransa ve İngiltere’nin tam bir mücadele alanıdır. İkinci Dünya savaşı sonlarına kadar kıyasıya devam eden bu mücadele günümüzde de devam etmektedir. Biz aşağıda Midhat Paşa’nın önce Tuna ve Aydın vilayetlerindeki faaliyetlerini kısaca anlatacak, daha sonra Ortadoğu bölgesinde bulunan Bağdat ve Suriye vilayetlerindeki çalışmalarını değerlendireceğiz. MİDHAT PAŞA’NIN TUNA VALİLİĞİ Midhat Paşa’nın ilk valilik görevi bir Tuna vilayeti olan Niş eyaletinde olmuştur3. 1846 yılında Manastır eyaletinden ayrılan Niş’te Avrupa’nın kışkırtması ile asayişsizlik hüküm sürmekte idi. 1861 yılında vezaret rütbesi ile Niş’e vali atanan Midhat Paşa burada üç yıl çalıştı. Vilayetin ulaşım ve haberleşme imkanlarının gelişmesi için büyük gayretler harcadı ve bunda da başarılı oldu. Öte yandan bölgede hırsızlık ve yol kesme olayları halkı bezdirmişti. Paşa Müslüman ve Hristiyan halkın arasında güven ve düzenin yeniden sağlanması için her türlü önlemi aldı. Bu arada halkın ekonomik yönden yeniden güçlenmesi için vergilerde kolaylıklar sağlarken kurduğu yardım sandıkları ile çiftçinin sermaye ihtiyacına çareler getirdi. (Bu yardım sandıkları daha sonra Ziraat Bankası’na dönüşecektir). Çalışmalarının başarılı olması üzerine Hükümetçe alınan kararla komşusu Prizen eyaleti de Niş valiliğine bağlandı. Paşa’nın Niş eyaletindeki çalışmaları hükümet tarafından takdirle karşılandı. İstanbul’a çağırılarak “Vilayet Nizamnamesi” hazırlaması istendi. Bu arada Niş eyaleti Silistire ve Vidin eyaletleri ile birleştirilerek Tuna eyaleti teşkil olundu, valiliğine de yine Midhat Paşa atandı (1864). Paşa’nın Tuna valiliği dört yıl sürdü. Tuna nehri 2850 km’lik uzunluğu ve saniyede 6500m3 olan debisi ve 817 bin km karelik havzası ile Avrupa’nın ikinci büyük nehridir4. Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Macaristan ve Avusturya’nın sulama, ulaştırma ve iletişim yönünden faydalandıkları bu nehir tarihin her döneminde jeostratejik önemini korumuştur. Bu gün Main ve Sen nehirlerinin birleştirilmesi ile meydana gelen Tuna-Main kanalı veya Sen-Tuna kanalı, Atlantik Okyanusu’nu Karadeniz’e bağlamaktadır. Dahası yakında yapımı planlanan “Kanal İstanbul” ve onun devamı Gelibolu’dan Süleymaniye kıstağı ile Saros Körfezi’ne çıkış sağlanacaktır. Böylece Atlantik Okyanusu Tuna-Main kanalı, Kanal İstanbul, Marmara-Saros Körfezi ve Ege- 37 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 Doğu Akdeniz ile Kızıl Deniz’e yani Hint Okyanusu’na bağlanmış olacaktır. Böylece kötü hava ve deniz koşullarından korunmalı bir suyolu ile Atlantik Okyanusu, Hint Okyanusu birleşecek, Avrasya’nın en kuzeyi en güneyine etkin bir suyolu ile bağlanacaktır5. Midhat Paşa Tuna’da göreve başladığında 6000 köyü kapsayan sorumluluk alanında öncelikle ulaştırma ve iletişim faaliyetlerine önem verdi. Bu bağlamda, küçük yerleşim birimlerini ( mezralar) birleştirdi. Bunun için bölgede 3000 km’den fazla yol 1420 adet köprü yaptı. Vidin-Selanik karayolunu birleştirerek Ege’nin Tuna ve Karadeniz ile, bağlantı kurmasını sağladı6. (Bilindiği gibi bu yol halen Yunanistan ve Bulgaristan arasında kullanılmaktadır). Kurduğu zaptiye teşkilatı, tarım kooperatifleri, yardım sandıkları, okul ve hastaneler bölgenin bir taraftan güvenliğini sağlarken, diğer taraftan da sosyal ve ekonomik yönden kalkınmasını sağladı. Bu arada eyalet merkezinde bir de matbaa kurdurdu ve Tuna adlı bir gazetenin yayınlanmasını destekledi7. Paşa’nın zaman zaman makaleler de yazdığı ve/veya düşüncelerini yansıttığı Tuna Gazetesi, bölgedeki her türlü faaliyetin kaydının bulunduğu en önemli arşiv belgesidir. Midhat Paşa’nın valiliği sırasında bir önemli sorumluluğu da “Tuna Nehir Nakliyatı” idi. O’nun göreve geldiği 1864 yılında, Rusçuk’ta 65, Silistre’de 17, Lom’da 5, Odima’da 55 adet tüccar teknesi, bulunmakta idi. 30 ile 50 ton kapasitesinde olan, yelken ve buhar (makine) ile işleyen bu gemiler bölgenin lojistik nakliyatını yapmakta idiler. Bu sırada Tuna’daki taşımacılık Lloyd Austrica Company adlı Avusturya-Macaristan uyruklu bir denizcilik firması tarafından yapılmakta idi. 1857 yılında Osmanlı Hükümeti’nden aldığı imtiyazla çalışan bu firma faaliyetlerini 1914 yılına kadar devam ettirmiştir8. Tuna nehrinin daha rantabl ve devlet kontrolünde kullanılması için 1864 yılında “İdareyi Nehriyye” adlı vapurculuk şirketini kurdu9. Önce Kılıç Ali, Hayreddin, Islahat ve Nusretiye adlı dört vapur ile sefere başlandı. Nehriyye İdaresi’nin başarılı olması ve yeni kapasiteye ihtiyaç göstermesi üzerine Niş, Seyyare, Sofya ve Aziziye adlı gemiler satın alındı. 50-60 m boylarında ve 200-500 ton olan kapasiteleri ile Nehriyye gemileri bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine büyük hizmetler verdiler. Geçen zaman içinde gelişmesini sürdüren İdareyi Nehriyye 1870’li yıllara geldiğinde gemi sayısı 20’ ye çıkmış, gemiler Batı Karadeniz limanlarına ve İstanbul’a da seferler yapar olmuştu. Öte 38 yandan idarenin tertip, düzen ve disiplini de üstün bir seviyede idi. Nitekim Sultan Abdülaziz (1861-1876) Avrupa seyahati dönüşünde 31 Temmuz 1867’de Budapeşte’den İdareyi Nehriyye’nin, Midhat Paşa adlı vapuru (sonradan bu vapurun adı Aziziye olmuştur) ile Vidin’e gitmiş, vali Midhat Paşa tarafından karşılanmıştı. Padişah gördüğü nizam, intizam ve gemiadamlarının kıyafetlerinden son derece etkilenmiş ve idarenin Avusturya’ya mı ait olduğunu sormuştur 10. Midhat Paşa’nın başarılı çalışmaları uluslararası anlamda da büyük yarar sağlamış 1866’da Paris’te toplanan Avrupa Komisyonu Tuna nehrinin idaresini tekrar Osmanlı Devleti’ne bırakmıştır 11. MİDHAT PAŞA’NIN AYDIN VALİLİĞİ Midhat Paşa Suriye valiliğinden 4 Ağustos 1880’de Aydın valiliğine tayin oldu. Sultan Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tutulup Yıldız’da kurulan mahkemeye götürülmek üzere 18 Mayıs 1881 günü tutuklanmasına kadar 8 buçuk ay Aydın’da görev yaptı. Bu dönemde Aydın vilayeti, Saruhan (Manisa), İzmir, Aydın, Denizli ve Menteşe (Muğla) sancaklarını kapsamaktadır ve vilayet merkezi İzmir’dedir. Midhat Paşa’nın Aydın’a tayin edilmesinde ana amaç İstanbul’a yakın ve kontrolünün daha kolay olmasının sağlanmasıdır. Öte yandan Midhat Paşa artık 58 yaşına gelmiştir ve 40 yıllık devlet hizmeti onu yormuştur eski ataleti yoktur. Buna rağmen yine de bölgede –genelde ulaştırma ağırlıklı- pek çok hizmet yapar. Vilayette polis ve jandarma örgütü kurar. Mezbahayı şehir dışına çıkartır, bölgeye gelen göçmenlerin sorunlarını çözer12. Ama asıl hizmeti bölgenin coğrafi özelliğini değerlendirerek deniz ve kara ulaştırmasını entegre edilmesine yönelik çalışmalar yapmasıdır. O’nun döneminde tren istasyonun bulunduğu Menemen’in Foça ve Bergama’ya birleştirilmesi için mevcut yolların ve köprülerin onarımına başlanır. Dikili iskelesi ile Bergama arasında 6 yıl önce yapılmış olan 20 km’lik yol onarılır. Urla İskelesi’nden kasabaya (Urla kasabası) kadar olan şose yapılır. Bu arada Gediz nehrinin İzmir Limanı’na verdiği zarara engel olmak üzere 6-7 yıldır yapılan nehir yatağının değiştirilmesine ilişkin çalışmalar hızlandırılır, ancak nehrin yatağı Midhat Paşa’dan beş yıl sonra 1886 yılında değiştirilecektir13. Midhat Paşa’nın üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de 1887 yılında faaliyete geçen İzmir Rıhtımını Basmane ve Alsancak’ta bulunan tren istasyonlarına birleştirmektir14. Hatta Basmane’ den Urla’ya kadar bir sahil yolunu açarak İzmir Limanı’nı Urla’ya irtibatlandırmak ister. Bu maksatla Alsancak Garı ile Basmane arasında ve Basmane ile Sarıkışla (veya Kışlayı Hümayun şimdiki Orduevi’nin bulunduğu yer) arasında açılacak yolun İzmir’in ekonomik ve sosyal gelişimi üzerine yapacağı olumlu etkileri uzun uzun Bab-ı Ali’ye yazar (26 Eylül 1880) bu arada Basmane, Kışlayı Hümayun arasındaki 1350 m uzunluğunda açılacak bu yolun Göztepe-İzmir arasında bir tramvay yolu yapılması imtiyazının kendilerine verilmesi için Bab-ı Aliye devamlı talepte bulunmaktadır. Midhat Paşa bu tramvay işletmeciliğinin milli sermaye ile yapılmasını arzu etmektedir. 60.000 lira sermaye ile kurulacak “Osmanlı Tramvay Kumpanyası” çıkartılacak 10 liralık hisse senetlerinin bölge halkı tarafından alınacağına, bu para ile hem istimlak hem de işletme masraflarının karşılanacağını dolayısı ile hiçbir şekilde hükümete yük olunmayacağını 2 Kasım 1880 tarihli yazı ile Bab-ı Ali’ye bildirir. Gelen ilk cevap olumlu ise de ikinci ferman ile bu iznin kabul edilmediği bildirilir15. Buna rağmen Paşa Fahrettin Altay meydanına kadar uzanan caddenin önemli bir bölümünü açtırmayı başarmıştır ve bu suretle İzmir Rıhtımını Basmane İstasyonu’na entegre ederek İzmir’in çağdaş anlamda gelişmesini sağlamıştır. Bilindiği gibi Padişah II. Abdülhamid, Midhat Paşa’yı Sultan Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tuttuğundan 18 Mayıs 1881’de tutuklatarak İstanbul’a getirtir. Böylece Midhat Paşa’nın devlet hizmeti sona ermiştir16. MİDHAT PAŞA’NIN BAĞDAT VALİLİĞİ Midhat Paşa 1869 yılı Mayıs ayında Bağdat Valiliği’ne gönderildi. 1872 yılına kadar devam eden bu üç yıllık görev sırasında başta ulaştırma olmak üzere haberleşme, güvenlik, sağlık ve ekonomik konularında, pek büyük hizmetlerde bulundu. Ülkemizden çıkarak Basra Körfezi’ne dökülen bu iki nehirden Dicle, 523 km’si ülkemizde olmak üzere 1900 km uzunluğa ve saniyede 629 m3 debiye, Fırat 1200 km’si ülkemizde olmak üzere 2800 km uzunluğa ve saniyede 909 m3 debiye sahiptirler17. Bu iki nehir kısaca Mezopotamya olarak bilinen bölgenin tarihinde çok önemli rol oynamıştır. Bu günde Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)‘nin temel kaynağı bu nehirlerdir. Ulaştırma, sulama ve enerji konularında bitmez tükenmez kaynağı ile bölgenin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısında büyük etkileri olmaktadır. Ancak XIX. Yy’dan itibaren Ortadoğu’nun en önemli bir kapısı durumundaki bu bölgenin stratejik değeri daha da artmıştır. Bu bağlamda İngiltere, Kaptan CHESNEY adlı bir denizciyi bölgedeki nehirleri ve nehirlerin mensabında inceleme yapmak üzere 1831 yılında Bağdat’a göndermişti. Bu tarihlerde henüz Süveyş Kanalı açılmadığından Akdeniz’in Hint Okyanusu’na bağlantısı için tek güzergah İskenderun-Birecik Bağdat ekseninde bulunmakta idi. Bu nedenle Batı Avrupa ülkeleri (İngiltere, Fransa ve Almanya) Ortadoğu hakimiyeti için bu İskenderun’dan Basra Körfezi’ne giden bu ulaşım eksenini ele geçirmeyi planlamakta idi. Kaptan CHESNEY, yaptığı çalışmalardan sonra bölgenin suyolu ulaştırması için uygun olduğu raporunu vermiştir. Bunun üzerine İngiliz Hükümeti, Dicle ve Fırat nehirlerinde buharlı tekneler (vapurlar) çalıştırılması için Padişah ll. Mahmut (18071839)’dan izin talebinde bulunmuştu. Bu sırada Bağdat Valisi bulunan Ali Paşa (1831-1842) izinin verilmesine karşı çıkmıştı. Çünkü bu takdirde lrak bölgesi İngiliz misyonerleri tarafından ırk, din ve mezhep konularında kışkırtılacak, bölge giderek Osmanlı’dan ayrılacaktı. Böylece İngilizlerin Ortadoğu ve Uzakdoğu’ya yerleşme politikalarının gerçekleşmesi sağlanacaktır18. Bu sırada Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile başı dertte olan Bab-ı Ali ister istemez İngilizlere müsaadeyi verir. Bunun üzerine İngiliz uyruklu Leng adlı bir denizcilik şirketi kurulur ve iki vapur parçalar halinde deniz yolu ile İskenderun limanına getirilir. İskenderun’dan parçalar halinde ve develere yüklenen iki vapur Birecik’e getirilir. Burada monte edilerek Dicle ve Fırat isimlerini alan vapurlar 1836’da deneme seferlerine, 1840 senesinde de tarifeli seferlere başlarlar. Bu arada İngilizler gerek bu şirket aracılığı ve gerekse diğer yollardan bölgenin hidrografik ve oşinografik incelemelerini yaparak geleceğe ait planlamalarının bilgilerini hazırlarlar. İngiliz Leng Şirketi’nin Dicle ve Fırat’ta yaptığı nehir nakliyatının başarı ile yürütülmesi, Bağdat valilerinin dikkatini çekmektedir. Gerek kazancın yüksek olması ve gerekse devletin nakliyata olan ihtiyacı ve daha da önemlisi bölge halkı üzerinde devlet otoritesinin temini yönünden nehir nakliyatının Osmanlı kuruluşlarınca yapılması önemli bir gereksinim idi. Bunun için Vali Mehmet Namık Paşa (1861-1867) tarafından sermayenin yarısı devlet, diğer yarısı da bölgeki sermayedarlar tarafından temin edilmek üzere “İDAREYİ UMMAN-l OSMANİYE” adlı bir şirket kurulmuştu19. Bu bağlamda olarak alınan Bağdat ve Basra adlı vapurlar seferlerine başlamış, işletmenin başarılı olması üzerine; Musul, Fırat ve Risafe adlı vapurların siparişleri de verilmişti. Osmanlı Hükümeti yeni kurulan bu denizcilik şirketini desteklemekte idi. Nitekim Bab-ı Ali den gelen 17 Mayıs 1865 tarihli fermandan “Tersaneyi Amire” (Osmanlı Donanmasının merkez üssü/Kasımpaşa) tarafından Bağdat’a iki vapurun daha gönderildiği, Basra ve Birecik’te bulunan tersane ve onarım kademelerinin geliştirilmesi /yenileştirilmesi için gerekli ödeneğin tahsis edildiği anlaşılmaktadır20. Midhat Paşa Bağdat valiliğine atandığında nehir nakliyatının durumu bu şekilde idi. Midhat Paşa’nın Bağdat Valiliği’ne atandığı Mayıs 1869’ da Süveyş Kanalı’nın henüz açılışı tamamlanmamıştı. (Kanalın açılışı 17 Kasım 1869)’dur. Ama ne var ki 1854’te çalışmalarına başlanan Süveyş Kanalı’nın tamamlanması ile birlikte Akdeniz, Hint Okyanusu ile bilfiil birleşmiş oluyordu21. Bu suretle Ortadoğu ve Uzakdoğu’daki menfaatlerini düşünen İngiltere için Dicle ve Fırat nehir ulaştırması eski önemini kaybediyordu. Ancak bu görünüşte böyledir. Bugün bile Hint Okyanusu’nun bir körfezi olan Basra Körfezi ile Atlantik Okyanusu’nun bir körfezi olan Akdeniz arasındaki en rantabl ve kısa yol yine İskenderun-Bağdat eksenidir. Bu gerçeği Midhat Paşa vilayette yayınlattığı Zevra Gazetesi’ne yazdığı makalesinde şu şekilde dile getirmektedir: “Her ne kadar Süveyş Kanalı açılmakla Akdeniz Hint Okyanusu’na irtibatlandırılmış ise de Ortadoğu’nun kapısı yine Bağdat ve Basra Körfezi’dir. Ve buralara ancak Dicle ve Fırat ile ulaşılabilir. Dolayısı ile Süveyş, Ortadoğu kompleksinde bir elemandır ve Ortadoğu ile vardır. Güçlü bir kara ve deniz kuvveti ile Bağdat merkez olmak üzere tüm Arap yarımadası ve Doğu Afrika kontrol altında tutulabilir. Ancak bunun için Bağdat’ın güçlü olması, Karadeniz, Anadolu ve Akdeniz’den buraya gelecek kara ve demiryollarının Dicle ve Fırat nehirleri ile irtibatlandırılması ve yapılacak ulaştırmanın sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir22. Ama ne var ki Midhat Paşa’nın bu fikrinin gerçekleşmemesi yani Midhat Paşa’nın Bağdat’ta başarılı olmaması için İngiltere ve Rusya elinden geleni yapacaktır. Bilindiği gibi bu tarihler Alman birliğinin geçekleşmesi (1871) ve bu devletin de Ortadoğu’ya açılma girişimlerinin başladığı yıllardır. Anadolu Bağdat demiryolu yani Atlantik Okyanusu’nun Hint Okyanusu ile birleştirme planlamaları da yine bu yıllarda yine Almanlar tarafından geliştirilmektedir. Bu nedenle tarih kitaplarında İngiltere’nin Midhat Paşa’dan memnun olduğu şeklindeki değerlendirmeyi kabul etmiyoruz. Burada bir başka ilavede daha bulunalım. Basra Körfezi’ndeki Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi kazalar da O’nun zamanında Osmanlı Devleti egemenliğine geçmişlerdir. Basra Körfezi’nin jeostratejik değerinin bilincinde olan Midhat Paşa Osmanlı hakimiyetindeki Arabistan Yarımadasının kuzey sahillerinin yani Basra Körfezi’nin batı kıyılarının Osmanlı egemenliğine girmesini sağlamıştır. Bu suretle hem Basra Körfezi kontrol altına alınacak, hem de Süveyş Kanalı’nın devamı olan Kızıldeniz’in öbür yakasını oluşturan Arabistan yarımadası da emniyete alınmış olacaktır. Bu bağlamda Osmanlı hakimiyetini kabul ettirdiği Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi kazalara idari, sosyal, güvenlik ve lojistik gereksinimleri yerine getirmek üzere memurlar göndermiştir. Gönderilen memurlar Birinci Dünya Savaşı Öncesine kadar yani yaklaşık 50 yıl Osmanlı’ya tabi bir şekilde çalışacak, zaman-zaman İngiltere ile bu konuda da anlaşmazlıklar olacaktır23. Nihayet İngiltere I. Dünya Savaşı’nda buraya bütün gücü ile saldıracak ve Sabis, Kut’ül Amare gibi mevkilerde yaptığı savaşlarda büyük yenilgilere uğrayacaktır. İngiltere nihai hedeflerine savaştan sonra 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra erişebilecektir. Burada bir ilavede daha bulunalım; İttihat ve Terakki’nin üç liderinden biri olan ve kendisinden övgüyle söz edilen Bahriye Nazırı Ahmet Cemal Paşa (1872-1922) 1913 yılı ortalarında Basra Körfezi ağzındaki Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi stratejik kazaların yönetimini İngiltere’ye verilmesini savunmaktadır. Paşa hatıralarında (sayfa 114) bu hususu gururla anlatmaktadır. Aynı husus dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’nın da hatıralarında mevcuttur. Paşa günlüğünün 11 Mart 1913 tarihli sayfasında şöyle yazar: "Kabine toplantısında İngilizler’ in Kuveyt’ten başka Katar’a da tasallut ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere’ye değilse bile İngiltere’nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare göremiyorum. Fakat Şura-yı Devlet Reisi Said Paşa itiraz etti. Bu hususun hükümetin salahiyeti dışında olduğu, Meclis-i Mebusan toplanıp karar vermedikçe toprak terk edilmeyeceğini söyledi. Oysa Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere’yle ters düşemezdik". Sonuçta Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında 29 Temmuz 1913 tarihinde yapılan antlaşma ile Kuveyt ve Katar’da İngiltere’nin egemenliği kabul olunmuştur24. Midhat Paşa bölgeyi askeri denizcilik açısından da değerlendirmiş ve bu bağlamda 39 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 bölgedeki deniz gücümüzü yetersiz bulmuştur. Zevra Gazetesi’nde yayınlanan bir makalesinde: “Osmanlı Devleti’nin Basra Körfezi’ni koruyabilecek sadece birkaç gemisinin bulunduğunu ve buradaki Basra Komodorluğu ile Liman Reisliği’nin mevcut sorumluluk sahası için yeterli olmadığını, oysa Basra’da Süveyş Kanalı’na kadar olan bölgede İngiliz, Hollanda ve Fransa bayraklı pek çok gemiler görülebilirken bu deniz alanında bayrağımızın dalgalandığı herhangi bir geminin bulunmayışının üzüntü verici olduğunu belirtmektedir.” Basra Körfezi’nin, Osmanlı’nın Hint Okyanusu’ndaki diğer sahilleri ile (Yemen ve Kızıldeniz kastedilmektedir) bağlantısının sağlanması, dolayısı ile bölgede otorite ve hükümranlığının tesis ve idamesi için Basra’da askeri ve ticari yönden güçlü bir deniz gücüne ihtiyacın bulunduğunu belirtmektedir. Osmanlı Ricali elbette ki bu değerlendirmeleri dikkate almıştır. Nitekim Bahriye Mektebi’nin (Deniz Harp Okulu) mezun olacak subay adaylarının 1883 -1884 dönemindeki 10,5 aylık "Deniz Stajları" Muhbir-i Sürur fırkateyninde yaptırılmış ve Muhbir-i Sürur eğitimler sırasında Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi’nde bulunmuştur. Bu tarihlerde Anadolu, Bağdat ve İran’dan Basra Körfezi’ne gitmek üzere gelen yolcu ve mallar Birecik’ten alınarak diğer iskelelere getirilmektedir. Bu mallar çoğunluğunun Araplar tarafından işletildiği derme çatma kayıklar ile götürülmektedir. Bu nakliyat hem pahalı, hem de güvensiz bir şekilde yapılmaktadır. Ayrıca Basra’dan Arabistan Yarımadası’na (Necit) taşınan on binlerce ton ağırlığındaki askeri ve sivil malzeme batma, çalınma gibi pek çok zayiata uğramasının yanı sıra nakliyat için ödenen navlun da hemen hemen yük değerinin yarısına yakın idi. Bu nedenle nehir taşımacılığında yeni bir kuruluşa ihtiyaç vardı. Midhat Paşa Zevra Gazetesi’nde yayınlanan makalesinden anlaşıldığına göre, kurulacak bu denizcilik kuruluşu ile ticari mallar güvenli ve ekonomik biçimde taşınırken, Hac seyahatine giden Osmanlı vatandaşlarının hem güvenliği sağlanacak hem de kazanılacak para ile bu denizcilik kuruluşları amorti edilmiş olacaktır. Bu arada Arabistan Yarımadası’na her türlü malzeme akışı sağlanarak bölgenin merkezi otorite ile bağlantısı temin edilmiş olacaktır25. Bu cümleden olmak üzere; Takiyüddin Paşa’nın valiliği sırasında (1867-1869) inşası tamamlanan iki gemi (Fırat, Risafe) süratle sefere konulur. Bu suretle Bağdat’ta işleyen gemi sayısı beşe çıkmış olmaktadır. (diğerleri: Bağdat, Basra, Musul). Bab-ı Ali, Midhat Paşa’nın bu gayretlerini destekleyerek vilayet bütçesinin yılda on beş bin altınını denizcilik işlerinde sarf etmesine dair gerekli izni verir. Alınan bu izin ile yeni gemilerin alınması, mevcut onarım tesisleri ile ikmal ve lojistik birim- 40 lerin yenileştirilmesi sağlanacaktır. 1870 tarihi itibari ile İdareyi Ummaniye Osmaniye adlı denizcilik şirketinin mevcut gemileri aşağıda verilmiştir26. Babil: 1.500 DWT, 303×35×25 ft, 450 HP Piyale: 120 HP (Hindistan’dan satın alınmıştır) Asur: 500 DWT, 214×22×18, 120 HP Alus: 60 DWT ,92×15×8 ft, 30 HP Naus: 40 DWT, 20 HP Süreyya: 25 DWT, 14 HP Telvefer: 20 DWT, 12 HP Ayrıca altı adet 10 ile 15 ton kapasiteli HP’den daha az güce sahip küçük gemiler de satın alınarak nehirdeki nakliyatın yanı sıra posta dağıtım, keşif, sağlık ve güvenlik gibi çeşitli hizmetlerde kullanılmışlardır. Bu faaliyetlerin diğer amacı da İngiliz Leng Şirketi ile rekabet etmek olmuş ve bunda da başarı ağlanmıştır. Nitekim taşımalar sırasında oldukça kazançta elde edilmiştir, mesela 39.877 Osmanlı altınına alınmış olan iki yaşındaki İngiliz yapısı olan Babil vapuru, 1870 yılında sadece Basra-Necit (Hac) İstanbul seferinde- 35 bin altın kar etmiştir. Bu miktar geminin alış fiyatına yakındır27. İdare vapurları bir taraftan nehir nakliyatını yaparken diğer taraftan da Basra, Kızıldeniz, Akdeniz ve okyanuslarda seyir ve seferler yaparak İstanbul, Londra gibi uzak limanları Bağdat’a bağlamaktadırlar. Bu suretle İdareyi Ummaniye Osmaniye şirketinin bir taraftan gemileri çoğalırken diğer taraftan da hizmet alanı genişlemekte idi. Faaliyet alanının büyümesi ve hizmetlerin artması üzerine, Midhat Paşa idareyi bölerek “İdareyi Nehriyyeyi Osmani” “İdareyi Ummanı Osmani” adlı iki kuruluş meydana getirmişti. İsimlerinden de anlaşıldığı gibi kurumlar fonksiyonel görevleri paralelinde teşkil edilmişti. Birincisi nehirlerde çalışırken öbürü açık denizlerde ve okyanuslarda çalışıyordu. Bu suretle Basra bir taraftan Dicle ve Fırat yolu ile Doğu Anadolu ve civarı ile irtibatlanırken diğer taraftan da yapılan denizaşırı seferler ile Hint Okyanusu, Süveyş Kanalı, Akdeniz, Ege ve hatta Karadeniz kıyıları ile irtibatlandırılıyordu. Bunun yanında üç ayda bir yapılan tarifeli seferle Londra ile de bağlantı kurulmaktadır. Babil, Ninova, Necit ve Asur vapurlarının yaptığı uzak sefer sayesinde idare ayda bin lira kar getirecek duruma gelmiştir. İdareyi Nehriyye’nin de yine aylık karı bin lira civarındadır28. Midhat Paşa, vapurların lojistik desteği için de tedbirler almıştı. Aden, Benderbeşir, Miskad gibi limanlarda kömür depoları tesis ettirmiş, özellikle Aden’de bulunan 1000 ton kapasiteli kömür deposu Osmanlı savaş gemilerinin de bölgedeki ikmal depoları olmuştur29. Vapurlar bu uğrak iskelelerinde yöre halkından temin edilen acenteler vasıtası ile lojistik gereksinimlerine (onarım, yiyecek, su, sağlık vs) temin etmişlerdir. Yolcuların ve yüklerin gemilere geliş/getiriliş ile gidiş/götü- rülüşleri yine bu acenteler tarafından koordine edilmiştir. Bu arada Birecik ve Basra’da bulunan tersanelerin binaları yenilenmiş, mevcut iş makineleri arttırılarak çalışmaların daha kapasiteli olması sağlanmıştır. Midhat Paşa’ya göre Akdeniz-Hint Okyanusu arasındaki en kısa yol Süveyş-Kızıldeniz değildir. İskenderun-Basra ekseni daha uygun ve kısadır. Bu durum İskenderun-Birecik arasında bir demiryolu tesis edilmesinin gereğini dikte etmektedir30. (Bu günde İskenderunBasra arasındaki bu ulaşım yolu önemini korumaktadır). Ancak Bab-ı Ali, bu yol ile ilgili teklifleri dikkate almaz. Bab-ı Ali’nin bu ihmalinde İngiliz korkusunun etkili olduğu değerlendirilmektedir. Midhat Paşa, Dicle ve Fırat nehirlerinin suyollarını ıslah etmek üzere vilayet bütçesinden 3000 lira ayırır. Her yıl ayrılan bu para ile nehirlerin akış yolları ve çataklarını iyileştirmek üzere çalışmalar bizzat Vali’nin gözetiminde yürütülür. Çalışmalarla ilgili olarak yine Zevra gazetesinde de ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Bu bağlamda Dicle nehrindeki çok dolambaçlı olan yerleri, yeni kanallar açılmak suretiyle düzeltilir, Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirlerine en yakın oldukları Kenaniye mahallinde bir kanal açılmak suretiyle iki nehir birbirilerine irtibatlandırılır. Bu çalışmalar için İngiltere’den kepçe, araba, kazıcı gibi iş makineleri getirilir, ancak amaçlanan hedefe ulaşılamaz. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi ayrılan ödenek yeterli değildir. Mesela İngiltere sadece nehir keşfi için Kaptan CHESNEY’e 30.000 lira tahsis etmişken Midhat Paşa tüm inşaat için senelik bütçesinden ancak 3000 lira ayırabilmektedir, ikincisi ise zaman yeterli olmamıştır. Bilindiği gibi Midhat Paşa’nın valiliği sadece üç yıl yirmi bir gün sürmüştür. Esasen O’nun buradaki çalışmaları bölge üzerinde büyük emeller besleyen İngiltere tarafından engellendiği gibi İstanbul’a geri çağrılmasının da yine bu ülkenin etkisi altında olduğu değerlendirilmektedir. Midhat Paşa Bağdat Valiliği sırasında başka hizmetler de yapmıştır. 1860 yılında Bağdat’ta kurulmuş olan Telgraf İdaresi beş yıl içinde geliştirilerek İngiltere’nin Bağdat-Hindistan ve Rusya’nın İran-Hindistan hatları ile entegre edilmiş, böylece İstanbul-Hindistan telgraf haberleşmesi sağlanmıştı. Midhat Paşa bu telgraf hattını yakın köylerle birleştirerek şehirlerin birbirleri ile bağlanmasını sağladı. Paşa’nın yaptığı bir önemli işte Bağdat-Kazmiye arasındaki 7km lik mesafeye bir atlı tramvay koymasıdır. İlk tramvayın işletildiği İstanbul’dan 2,5 yıl sonra bölgeye getirilen bu tramvay işletmesi 1938 yılına kadar 70 yıl faaliyet gösterecektir31. Bağdat’ta yapılan bir diğer önemli yatırım da Guraba (Garipler) hastanesinin yapılmasıdır. Midhat Paşa vilayete geldiğinde sağlık hizmetleri son derece zayıftı. Bölge halkını ve hatta İran hükümdarı Hayrettin Şah’ın bağış- ları ile kurulan hastane 1872’de tamamlanmış, ancak 1879’da açılmıştır. Midhat Paşa gelişen tekniğin bütün imkanlarını bölgeye getirmeye çalışmıştır. O yıllarda henüz kullanılmaya başlayan buharlı makineleri sadece rüzgar ve suyla işleyen değirmenlerde kullandırmıştır. Aynı şekilde Dicle Nehri’nin sularının dağıtımında da buharla işleyen tulumbalar, Midhat Paşa tarafından getirilmiştir. MİTHAT PAŞA’NIN SURİYE VALİLİĞİ Midhat Paşa Suriye’de Aralık 1878- Ağustos 1880 tarihleri arasında 20 ay valilik yaptı. Görevi sırasında yollar, köprüler ve okullar yaptırdı. Şam, Beyrut ve Akka’da geniş caddeler açtırdı. Trablus şehri ile Milne kasabası (Şam) arasında bir tramvay hattı kurdu. Şam da bir de ıslahhane kurdu. Bu arada Lübnan’da meydana gelen Dürzi isyanını da bastırdı32. Bilindiği gibi bu tarihler, Osmanlı vilayetlerinde belediye teşkilatlarının kurularak halkın yönetime katılmasının sağlandığı bir dönemdir. Yine Midhat Paşa’nın 1864’te hazırladığı "Vilayet Nizamnamesi" ile 1868’de İstanbul’a Belediye kurulmuş daha sonra diğer vilayetlerde de aynı teşkilatın kurulmasına geçilmiştir33. Midhat Paşa Suriye’nin sosyokültürel özelliğinin karmaşıklığı ve giderek değer kazanan jeopolitiği nedeniyle Fransa ve İngiltere’nin bölgedeki faaliyetlerini dikkate alarak 18 Haziran 1880’de saraya bir layiha göndermişti. Layihada bölgenin belediyeleşmesi ile valilerin hem mülki ve hem de askeri yönden daha geniş yetkilerle donatılmasını talep etmişti. Ama ne var ki yaptıkları ve özellikle gönderdiği bu layiha Padişah Abdülhamid’e değişik biçimde aksettirildi. Daha önce Mısır’da Mehmet Ali Paşa’nın yaptıkları düşünülerek kendisinin de Suriye Hidivi olmak istediği şeklinde dedikodu yapıldı. Zaten bir vehim içinde olan Padişah Abdülhamit Midhat Paşa’yı İstanbul’a yakın olan Aydın Valiliği’ne tayin etti. SONUÇ Midhat Paşa’nın devlet görevinde bulunduğu en başarılı hizmetler "Mülki Amirlikler" yani valilik dönemlerinde olmuştur. Sorumluluk aldığı bölgenin deniz ve kara bağlantılarındaki jeostratejik değeri takdir ederek yerinde ve isabetli yatırımlar yapması, bölgenin coğrafi yapısını tamamlayan karayolu, suyolu ve hatta yakın mevkilere özel bir değer vermesi O’nun başarılarının temelini oluşturur. Midhat Paşa Bağdat ve Suriye valilikleri döneminde, Ortadoğu’yu tam bir değerlendirme içinde görev yapmıştır. Nitekim Suveyş kanalının açılması ile Kuzeydoğu Afrika’nın değerinin artma eğilimine karşılık Basra Körfezi’nin İskenderun ile birleşmesi ve nihayet körfez ağzındaki Kuveyt, Katar ve Bahreyn gibi önemli yerlerde Osmanlı egemenliğini tesis etmesi O’nun Ortadoğu stratejisini tam olarak kavradığını göstermektedir. Diğer taraftan çalıştığı bütün bölgelerde sosyal, ekonomik ve güvenlik alanında aldığı kalıcı tertip ve tedbirler Osmanlı Devleti’nin idari yapısında örnek teşkil etmiştir. Bilindiği gibi 1868 yılında başlayan belediyeleşme girişimlerinin temel kaynağı Midhat Paşa’nın 1864’te hazırladığı "Vilayet Nizamnamesi" dir. Paşa Suriye’nin sosyokültürel yapısını ve giderek artan jeostratejik değerini yeniden saptayarak yeni bir idari sistem teklif etmiştir. Ancak Osmanlı erkanının bilinen kıskançlığı ve hantallığı O’nun bölgedeki başarılarına engel olmuştur. Ortadoğu’nun Osmanlı’dan kopma nedenlerinden birisi de Midhat Paşa’nın konu ile ilgili görüşlerinin yeterince değer- lendirememiş olmasındandır. 1 Meydan Larousse, 8.C s. 758 2 Midhat Paşa Semineri, Edirne 8-10 Mayıs 1984. TTK Yayını Ankara 1986. Midhat Paşa’nın görevleri ile ilgili en geniş ve akademik bilgiler bu kitaptadır. 3 Skender Rızaj, “Midhat Paşa’nın Rumeli’de Vilayetler Kurulmasındaki Rolü “ uluslararası Midhat Paşa semineri, 8-10 Mayıs 1984 T.T.K Yay. Ank. 1986, s. 59-71 4 Meydan Larousse, 11.C s. 689 5 Almanya’da Hohenzel ailesinin iktidara geldiği XI. Yüzyıldan itibaren iki büyük stratejik amacı olmuştur. Avrupa Birliği ve Atlantik Okyanusu’nun Hint Okyanusu ile birleştirilmesi. Böylece Almanya Avrupa’yı bir güç haline getirirken Avrasya (Asya- Avrupa-Afrika Kıtaları komplexi) hakimiyetini elde ederek Dünya Hakimiyetine gidecektir. Diğer taraftan denizci olamayan Almanya Hint Okyanusu’na kanallarla ulaşarak ticari sirkilasyonu arttıracaktır. 1880’den itibaren üzerinde büyük gayretler harcadığı BerlinBizans Bağdat demiryolu hattı- ki İngiltere Rusya buna engel olmuştur- bu stratejinin bir parçasıdır. Özet bilgi için bkz. Meydan Larousse 1.C. s. 366 ve devamı (Almanya Maddeleri) 6 Skender Rızaj, Aynı Tebliğ 7 Osman İBRAHİMOĞLU, “Tuna Gazetesi” , Ank. 2011; Uygur KOCABAŞOĞLU, “Tuna Vilayet Gazetesi”, Tanzimatın 145. Yıldönümü Sempozyonu, İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi 6-9 Nisan1984. İstanbul 1990. s. 141-150 8 Osman İBRAHİMOĞLU a.g.e s. 115-119 9 Skender RIZAJ, a.g.m; Bayram CAMCI ve diyalogları; Türk Deniz Ticareti ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri Tarihçesi, I.C, İst.1994, s. 114-137 10 Cemal KUTAY “Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi” 7C, İst. 1981, s. 4031-4071 11 Skender RIZAJ, a.g.m; 12 Zeki ARIKAN “Midhat Paşa’nın Aydın Valiliği”, Midhat Paşa Semineri, s. 127-161 13 A.g.m s.148 14 Z. ARIKAN s. 138 15 Z. ARIKAN s. 145 16 Z. ARIKAN s. 155 17 Timuçin KODAMAN “Fırat- Dicle Meselesi ve Türkiye-Suriye İlişkilerine Etkisi” İst. 2007, s. 11-15 18 Yaşar YÜCEL “Midhat Paşa’nın Bağdat Vilayetindeki Alt Yapı Yatırımları”, Midhat Paşa Semineri s.177-179 19 İlhan EKİNCİ , “Fırat ve Dicle’ de Osmanlı-İngiliz Rekabeti” İst. 2007 s. 77-81 20 Y. YÜCEL, a.g.m, s. 177-178 21 Carter V. Findlley, “Modern Türk Tarihi”, Çev: G. AYAS, İst. 2011 s. 85-88 22 Y. YÜCEL, a.g.m, s. 179-181 23 Önder KOCATÜRK, “Osmanlı-İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası” I. Cilt, 2011, S. 248-251, 286-288 ve 310-312 (sayfaların dipnotlarında Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) kayıtları vardır) 24 Ömer KÜRKÇÜOĞLU “Osmanlı Devleti’ne Arap Bağımlı Hareketi” Ank. 1982. s. 54-56 25 İlhan EKİNCİ, s. 79-82 26 Y.YÜCEL, s. 178-179, İ.EKİNCİ , s. 83-87 27 Y.YÜCEL, s. 179-180 28 Gülsenem GÜNDÜZ “Osmanlı Belgelerinde Osmanlı Devleti’nin Basra Politikaları (1878-1907)” Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Siy. Bil. En. Ank. 2010 s. 58-60 29 Y.YÜCEL, s. 180-181 30 Y.YÜCEL, s. 181 31 Y.YÜCEL, s. 182 32 İ. Hakkı UZUNÇARŞILI, “Midhat Paşa ve İstiklal Mahkemeleri” Ank. 2000, s. 132-135 33 İlber ORTAYLI “Türkiye Teşkilatı ve İdare Tarihi” “ Ank. 2008 s. 506-509 41 DENİZ FENERİ Dağınık olan sistem değil, sistemin çarkları haline dönüşmeye meyilli olan insan aklı. Yokluğunuzu hissetmeyeni varlığınızla rahatsız etmeyin. Bob Marley Karl Marx Geçmişin tehlikesi esir olmaktı, geleceğin tehlikesi ise robot olmak. Eric Fromm Hayatta daima gerçekleri savun. Takdir eden olmasa bile vicdanına hesap vermekten kurtulursun. Che Bence sahip olduğun güzellikleri mahvetmemek de sanattır. Andy Warhol İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, Ruhen ameliyat etmek içinse uyandırmak gerekir. leri ledik y ö s a ridir. aların başk istedikle ikleridir. n ı n a k ted İns ma ak is i i duy kend ları, okum yi istediğ e k ı m d evil Yaz esi, s Sevm edir. d biçim ar alanl ü/K l z Ö r Teze Pek çok kişi, kafalarındaki ön yargıları başka bir şekilde düzeltirken düşündüklerini zannetmektedirler. Bertrand Russell Açlıktan ölmek üzere bulunan bir köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır. İnsan ile köpek arasındaki başlıca fark budur. Mark Twain Leo Tolstoy Daha son sözü söylemedi hayat, Belki yarınlar, mutlu sonlar var Yeniden başlamak yorar insanı ama Sonunda kavuşmak, mutlu olmak var Nazım Hikmet Ran Ancak yeterince karanlık olduğunda yıldızları görebilirsiniz. Charles A. Beard Güvenilmek sevilmekten daha büyük bir iltifattır. Bir insan, kirli düşüncelere sahip olduğu için utanmaz. Bir başkasının, o kirli düşüncesini bilme ihtimali utandırır. George Macdonald Friedrich Nietzsche Üç gazete, beni yüz sancaktan daha çok korkutur. Napoleon Bonaparte Önemli olan iç güzellik deriz ama dışı lekeli karpuzu bile almayız… Charles Bukowski 42 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 “Sualtı Fotoğrafçılığında şakır yağmur altında girip çıkmıştık sudan.” Dünya Şampiyonu” Prof. Dr. Orhan Aytür, Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi… Fotonik, optik ve lazerler üzerine bilimsel çalışmaları var. Ancak tüm bunların dışında Prof. Dr. Aytür’ü dergimizin bu ayki sayfalarına taşıyan başka bir meziyeti daha var. Kendisi uzun süredir sualtı fotoğrafçılığı yapıyor. Fotoğrafları çok sayıda ödül aldı. 2011 yılında aldığı ödülse, ülkemize ilk kez sualtı fotoğrafçılığında dünya şampiyonluğu getirdi. İşte Prof. Dr. Orhan Aytür’ün başarıya uzanan fotoğrafçılık öyküsü… Prof. Dr. Orhan Aytür Prof. Dr. Orhan Aytür, 14 yaşında henüz ortaokul öğrencisiyken merak salmış fotoğrafçılığa… Okuldaki karanlık odada, siyah beyaz fotoğraflarla hayatı belgelemeye başlamış. Bir Ankaralı olarak denizle tanışması ise okulun yaz tatiline girdiği dönemlere rastlamış. Şnorkelle denizin dibini keşfetme hevesi onu ilerleyen yıllarda tam bir sualtı aşığı yapmış. 1986’da ODTÜ’den mezun olan ve Northwestern Üniversitesi’nde doktora yapan Aytür, 1993 yılından itibaren Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde önemli bilimsel çalışmalara imza atmış. Ancak bu yoğun temposuna rağmen çocukluğundan beri bırakmadığı iki tutkusunu bir arada yaşamaktan vazgeçmemiş. 2000 yılında başladığı sualtı fotoğrafçılığı, onun hayatında ayrılmaz bir parça şimdi. “Gerçekten başka bir dünya. Su üstünü yadırgamak diye bir şey olmuyor ama sudan çıkar çıkmaz aşağısı için yeni bir özlem başlıyor.” diye tarif ediyor bu tutkusunu. Kendisine ait www.orhanaytur.net adlı web adresinde bu tutkunun, kamerasına ne denli başarıyla yansıdığını gösteren örnekleri görmek mümkün. O adreste ilginç bir de alıntı var. Sanki, sürekli olarak kendisine “Neden sualtı?” “Nedir bu hep bir sonraki dalış heyecanı?” sorularından sıkılmış da, çok fazla anlatmaya gerek kalmadan, “İşte bu yüzden” demek için konulmuş o alıntı: “Eğer insan dalıp yüzeye döndüğünde şaşkınlıktan dili tutulmuşsa ve gördüğü şeylerin, gitmiş olduğu yerin ihtişamının bilincindeyse, o zaman tekrar tekrar dal- 44 mayı hak eder. Eğer bir heyecan duymamışsa veya hayal kırıklığına uğramışsa, o zaman onun için yeryüzünde sadece ölümü bekleyerek geçireceği uzun veya kısa bir süre kalmış demektir; artık yaşamaya değer pek az şey vardır.” Prof. Dr. Orhan Aytür’ün, 1935 yılında yazılmış “Yarım Mil Aşağıda” adlı kitabından alıntı yaptığı C. William Beebe’nin hikayesi de oldukça ilginç. Beebe ve yardımcısı 1932 yılında çelik bir kabloyla yukarıdaki gemiye asılı olan batisferle ilk kez deniz altına dalış yapabilen kişi. 660 metre derinliğe inip batisferin üç lombozundan sualtı dünyasını fotoğraflamış. Bu sayede deniz altındaki farklı canlı türleri keşfedilmiş. O türlerden bazıları, Prof. Dr. Aytür’ün sitesinde görenleri kendisine hayran bırakıyor. Neler yok ki o fotoğraflar arasında: Denizatları, yassı kurtlar, köpek balıkları, deniz tavşanları… O fotoğraflar için pek çok yere gitmiş Orhan Aytür. Endonezya’daki Lembeh Boğazı’ndan Fethiye’ye, Bodrum’dan Mersin’e kısacası masmavi sularının altını merak ettiği her yere ulaşmaya çalışmış. Ve her bir durak onda farklı anılar, farklı izler bırakmış: “Her dalış bölgesinin kendine özgü güzellikleri var. Canlıların çeşitliliği ve dalışların zorluğu açısından Endonezya’nın özel bir yeri var benim için. Mersin’de bir tek Tisan’da daldım. Burada yaptığım dalışların çoğu gece dalışlarıydı. Bir gece dalışı sığ suda 2 saat 20 dakika dolaşmıştık, Haluk Akbatur ile birlikte. Bir başka dalışta da zifiri karanlıkta şakır 1965’de Ankara’da doğdu. 1986’da ODTÜ’den mezun oldu. Northwestern Üniversitesi’nde doktora yapan Aytür, 1993’ten beri Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi. Fotonik, optik ve lazerler üzerine çalışan Aytür, Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı olarak görev yapıyor. 2000 yılından bu yana sualtı fotoğrafçılığı yapan Aytür ulusal ve uluslararası yarışmalarda 60’tan fazla ödül kazandı. Üç kez Türkiye Sualtı Fotoğraf Milli Takımına seçildi. 2007’de Mauritus’ta, 2009’da Güney Kore’de yapılan CMAS Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonalarında Türkiye’yi temsil eden Aytür, 2011’de dünya şampiyonluğunu kazandı. Sualtı fotoğrafçılığı oldukça zor ve deneyim isteyen bir alan. Prof. Dr. Orhan Aytür de bazı yarışmalar için modelli geniş açı kategorisinde mağarada fotoğraf çekmiş. Bunları teknik ve estetik açıdan zor fotoğraflar olarak tanımlıyor ve eskiden beri makro fotoğraf kategorisini sevdiğini belirtiyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde katıldığı yarışmalarda çok sayıda başarı elde eden Aytür, bu yarışmaların önemini şu sözlerle anlatıyor: “Canlı yarışmalara katılmak fotoğrafımın gelişmesine çok katkıda bulundu. Yarışmalar çok heyecanlı geçiyor. Öncesinde çok çalışmak ve yarışma sırasında iyi odaklanmak çok önemli başarı için. Çok emek verdiğim, çok kafa yorduğum bir fotoğrafı yarışma sırasında önceden planladığım gibi çekebilmek, jürinin de bunu takdir etmesi çok hoş bir duygu.” 2006 yılında Türkiye Sualtı Fotoğraf Milli Takımı’na seçilen Prof. Dr. Orhan Aytür, 2011 yılında 13. CMAS Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası’nda Dünya Şampiyonu oldu. Bu başarı Türkiye’de bir ilkti. Çocukluk yıllarında başlayan fotoğraf ve sualtı hevesini birleştirerek bir tutkuya dönüştüren, her bir dalışında bilim insanı olmasının verdiği titizlikle deklanşöre dokunan ve bizlere ulaşamadığımız derinliklerin zengin dünyasını anlatan Prof. Dr. Orhan Aytür’ün sualtı fotoğrafçılığına ilgi duyanlara da bazı tavsiyeleri var: “Önce çok iyi bir dalgıç olmak gerekli. Sualtında rahat olmak ama emniyetten de vazgeçmemek gerek. İyi bir dalış eşi de çok önemli. Ben Yeşim Kurtaiş ile uzun yıllar birlikte daldığım için çok şanslıyım; birlikte çok iyi bir takım oluşturduk. Bunun dışında, fotoğrafın teknik yönünü çok iyi öğrenmek gerek; ama daha sonra da teknik konuları otomatik hale getirip unutmaya çalışarak yaratıcılığı öne çıkartmak önemli.” Bütün bunların yanında önemli bir başka konu daha var. Prof. Dr. Orhan Aytür’ün sitesinde yer alan C. William Beebe’nin sözlerini yeniden okumak. Sualtının eşsiz dünyasından heyecan duymak ve tekrar tekrar dalmayı hak etmek… 45 MERSİN DENİZ TİCARETİ MIP’den HABERLER ARALIK 2012 5 YENİ E-RTG MERSİN LİMANI’NA ULAŞTI 5 NEW E-RTG’S ARRIVED IN MERSİN PORT 2012 yılında operasyon hızını arttırmak amacıyla satın alınan 10 adet Kalmar marka E-RTG (elektrikli konteyner istifleme vinci) ’nin 5 tanesi 22 Aralık 2012 tarihinde limana ulaştı. To enhance and increase the speed of operations in 2012, five out of the purchased 10 Calmar Brand E-RTGs arrived in Mersin Port on December 22nd 2012. Montajları devam eden son teknoloji E-RTG’ler 42 ton kapasiteli olup, yatayda 6 sıra ve tır geçiş hattı, düşeyde 5 kat stok ve 1 kat aktarma özelliğine sahiptir. MIP’nin çevre koruma çalışmaları kapsamında tercih edilen, enerji verimliliği yüksek ve sıfır karbondioksit emisyonuyla çevre dostu olan E-RTG’ler, Cable Reel sistemiyle beslenmektedir. MERSİN LİMANI YÜK HAREKETLERİ Aralık 2012 The remaining 5 E-RTGs purchased are expected to arrive in Mersin Port end of January. The total number of RTGs at the Port will reach 25 together with the new investment as MIP has launched an intensive post-privatization investment campaign covering Port Equipment. December 2012 Mersin Limanı’nda 2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen konteyner yük hareketi(TEU), 2011 yılının Aralık ayına oranla %5 oranında artış gösterirken bir önceki aya göre %6 oranında artış göstermiştir. At Mersin Port, container cargo volume (TEU) increased by 5% in December 2012, compared to the same month of 2011. In December 2012, throughput increased by 6% compared to November 2012. 2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen dökme sıvı yük hareketinde 2012 yılının Kasım ayına göre %74 artış, dökme katı yük hareketinde %31 düşüş, toplam konvansiyonel kargo yük hareketinde %20 düşüş kaydedilirken, genel kargo yük hareketinde bir önceki aya oranla %8 düşüş görülmüştür. In December 2012, there is 74% increase in liquid bulk cargo, 31% decrease in dry bulk cargo, and 20% decrease in total conventional cargo, there is 8% decrease in general cargo operations, in comparison to November 2012. 2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen dökme sıvı yük hareketinde 2011 yılının aynı ayına göre %41 artış, dökme katı yük hareketinde %9 artış, toplam konvansiyonel kargo yük hareketinde %16 artış kaydedilirken, genel kargo yük hareketinde %33 artış gerçekleşmiştir. 46 MERSİN PORT VOLUME Satın alınan diğer 5 adet E-RTG’nin ise Ocak ayı sonunda limana ulaşması beklenmektedir. Özelleştirme sonrası özellikle ekipman yatırımlarına ağırlık verilen limanda yeni yatırımla birlikte toplam RTG sayısı 25’e ulaşacaktır. The state-of-the-art E-RTGs are under installation process. Each of them is 42 ton capacity and have 6 horizontal lines and a truck passing line and are capable to make 5 storey stock and 1 storey shifting. E-RTGs were preferred for supporting MIP’s environmental protection works. Eco friendly E-RTGs with their ziro carbon-dioxide emission and high energy efficiency are powered by Cable Reel system. In December 2012, there is 9% increase in dry bulk cargo, 41% increase in liquid bulk cargo, 16% increase in total conventional cargo, there is 33% increase in general cargo operations, compared to the same month of 2011. 47 MERSİN DENİZ TİCARETİ MIP’den HABERLER ARALIK 2012 2012 YILINDA MERSİN LİMANI’NDAN 8 YENİ SERVİS AÇILDI Yeni servisler aşağıdaki gibidir; “MIP 16 OCAK İŞ GÜVENLİĞİ GÜNÜ” ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLERLE KUTLANDI Bu yıl ilk kez düzenlenen ve bundan böyle gelenekselleşecek olan “MIP 16 Ocak İş Güvenliği Günü” yöneticilerin, çalışanların ve ailelerinin katıldığı çeşitli etkinliklerle kutlandı. “Önce İş Güvenliği” sloganıyla kutlanan İş Güvenliği Günü, farkındalık yaratmak ve çalışanları bilinçlendirmek düşüncesiyle, PSA’nın işletmesini yaptığı 29 limanda bu yıl ilk kez kutlanmaya başladı. “MIP’S 16 JANUARY OCCUPATIONAL SAFETY DAY” CELEBRATED WITH VARIOUS ACTIVITIES Today the first and the tobe traditionalized “MIP’S 16 JANUARY OCCUPATIONAL SAFETY DAY” has been celebrated with various activities by the participation of MIP directors, employees and their families. The Occupational Safety Day celebrated with the motto “Occupational Safety Comes First” has been launched synchronously at the 29 ports operated by PSA in order to create awareness and raise employees’ awareness. Bu kapsamda çalışan ailelerinin de konuya dikkatini çekmek ve iş güvenliği bilincini yerleştirmek amacıyla, MIP çalışanlarının çocukları ve kardeşlerinin katıldığı “Güvenli Bir Yaşam İçin Neler Yapmalıyız?” konulu bir resim yarışması düzenlendi. Yarışma 6-10 ve 11-14 yaşları arasında olmak üzere iki kategoride gerçekleşti. Ressam Adil Bazencir tarafından yapılan değerlendirme sonucu toplam 14 katılımcıya ödülleri düzenlenen törende verildi. IPAD, Bilgisayar, Bisiklet, Fotoğraf Makinesi ve MP3 Player ile ödüllendirilen katılımcılar ve aileleri törenin ardından düzenlenen kokteyle katıldılar. In order to attract the attention of families working within this scope and implant the awareness of work safety, a painting contest has been organized with the theme “What Do We Have To Do For A Safe Life” in which MIP employees’ children and siblings participated. The contest has been held in two categories for ages scaling between 6 – 10 and 11 – 14. Assessment of participating pictures has been handled by Artist Adil Bazencir and 14 winning participants were granted awards at a prize giving ceremony. Gün boyu süren etkinlikler çevresinde MIP Çevre, İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürlüğü tarafından liman sahasında kurulan stantlarda broşürler dağıtıldı, konuyla ilgili tanıtım ve bilgilendirme aktiviteleri yapıldı. In the frame of the activities held during the whole day, brochures and pamphlets were distributed at the stands that were set up amid port yard by the Directorate Occupational Health and Safety at MIP and advertisement and information activities were conducted. Başlama Tarihi Hat Servis Acente Güzergah Eyl.12 Cascon CSCN Barko MERSIN - TOBRUK - BINGAZI - MISURATA - CASTELLON Eyl.12 Hapag Lloyd ADX Hapag Lloyd DAMIETTA-PORT SAID(SCCT)-KOPERRIJEKA-VENICE-ANCONA-MERSINDAMIETTA Eyl.12 Evergreen LYS2 Bosphorus MERSIN - BEIRUT - ALEXANDRIA MISURATA - TRIPOLI - PIRAEUS Eki.12 Cma Cgm Fas Med (Black Sea) Botros Levante PORT SAID-ALEXANDRIA-MERSINAMBARLI-NOVOROSSIYSK-AMBARLI-PORT SAID Eki.12 Arkas ANS ARKAS MERSIN-ANTALYA-EVYAPNOVOROSSIYSK-MARPORT WESTGEMLIK-ALIAĞA-FAMAGUSTA-MERSIN Kas.12 Msc Adriatic line M3 MSC GIOIA TAURO-ALEXANDRIA-MERSINISKENDERUN-GIOIA TAURO Kas.12 Seago Black Sea Maersk NOVOROSSIYSK - HAIFA - MERSIN UASC KHOR FAKKAN- PORT SULTAN -QABOOSKARACHI- HAZIRA- MUNDRA- KHOR FAKKAN- JEBEL ALI- BAHRAIN- JUBAILKHOR FAKKAN - JEDDAH - YANBU - PORT SAID- MERSIN-IZMIT (EVYAP)- KUMPORT - IZMIR (ALIAGA)- PORT SAID- YANBUJEDDAH Ara.12 GEM1 8 NEW SERVICES WERE OPENED FROM MERSİN PORT IN 2012 New Services are as follows; Start Date Line Service Agency Route Sep.12 Cascon CSCN Barko MERSIN - TOBRUK - BINGAZI - MISURATA - CASTELLON Sep.12 Hapag Lloyd ADX Hapag Lloyd DAMIETTA-PORT SAID(SCCT)-KOPERRIJEKA-VENICE-ANCONA-MERSINDAMIETTA Sep.12 Evergreen LYS2 Bosphorus MERSIN - BEIRUT - ALEXANDRIA MISURATA - TRIPOLI - PIRAEUS Oct.12 Cma Cgm Fas Med (Black Sea) Botros Levante PORT SAID-ALEXANDRIA-MERSINAMBARLI-NOVOROSSIYSK-AMBARLI-PORT SAID Oct.12 Arkas ANS ARKAS MERSIN-ANTALYA-EVYAPNOVOROSSIYSK-MARPORT WESTGEMLIK-ALIAĞA-FAMAGUSTA-MERSIN Nov.12 Msc Adriatic line M3 MSC GIOIA TAURO-ALEXANDRIA-MERSINISKENDERUN-GIOIA TAURO Nov.12 Seago Black Sea Maersk NOVOROSSIYSK-HAIFA-MERSIN UASC KHOR FAKKAN- PORT SULTAN QABOOSKARACHI- HAZIRA- MUNDRA- KHOR FAKKAN- JEBEL ALI- BAHRAIN- JUBAILKHOR FAKKAN- JEDDAH- YANBU- PORT SAID- MERSIN-IZMIT (EVYAP)- KUMPORT - IZMIR (ALIAGA)- PORT SAID- YANBUJEDDAH Dec.12 48 UASC UASC GEM1 49 MERSİN DENİZ TİCARETİ ARALIK 2012 MERSİN CHAMBER OF SHIPPING PORT OF MONTH OF PORT STATISTICS CARGO MOVEMENT - INWARDS/ OUTWARDS LOADED (IN TONS) COMMODITIES DOMESTIC EXPORT : MERSİN : NOVEMBER-2012 DISCHARGED (IN TONS) TRANSIT TRSHPMNT TOTAL COMMODITIES DOMESTIC IMPORT TRANSIT TRSHPMNT TOTAL CEMENT3,002 67,091 5,22275,315 CEMENT124124 CEREALS6,625 898 37 7,560 CEREALS103,407 677104,083 CHEMICALS1,546 81,961 435 1,673 85,615 CHEMICALS164,554 6,190170,745 CITRUS10,790 6,02016,811 CITRUS8383 CNTR21,89021,890 CNTR33,15433,154 CONS.MACHINERY 920 8 928CONS.MACHINERY 3,195 5228 3,725 COTTON6,024 3,7699,793 COTTON33 18,827 71519,575 FERTILIZERS8,662 3,49312,155 FERTILIZERS16,513 2716,539 FOOD STUFF 109,523 3,013 512 113,049 FOOD STUFF 41,336 4,302 48 45,687 FROZEN MEAT181 133314 FROZEN MEAT1,590 12,85414,444 FRUITS24,660 15124,811 FRUITS7,479 34,25141,730 GENERAL CARGO 124 158,37727,662 2,802 188,965GENERAL CARGO 7,164 180,18228,106 51 215,503 GLASS119 8,3938,512 GLASS2,050 162,066 LEGUMES11,491 34811,839 LEGUMES34,181 85035,031 MACHINERY4,1184,118 LIVESTOCK2,0292,029 MINERALS14,250 217,456 25231,731 MACHINERY10,451 65711,108 PETR.PRODUCTS 2,513 707 183,238 MINERALS46,791 6246,853 RICE9,308 3099,616 PETR.PRODUCTS 47,020 263,653 18310,691 SODIUM CARB.61,21661,216 RICE4,698 3,1577,855 SUGAR2,576 1432,718 SODIUM CARB.5050 TEXTILE31,825 1,334 31 33,190 SUGAR6767 TIMBER796 251 225 1,271 TEXTILE54,491 2,79457,285 VEGETABLE OIL 2,141 65492,254 TIMBER 26,260 756 6927,085 VEHICLES1,599 374 20 1,993 VEGETABLE OIL59,003 6459,067 VEHICLES14,290 2,64216,932 TOTAL 30,217 821,27172,059 5,356 928,903TOTAL 54,218 1,055,303 131,815176 TOTAL (LOADED & DISCHARGED) = 2.170.415 Tons LOADED num. D+E+T TRSHPMNT TOTAL DISCHARGED D+I+T num. TRSHPMNT TOTAL 16,414132 16,5467,381 0 829 0 829 9,5080 12,740146 12,88614,97911 4,9400 4,9403,0960 29,154278 29,43222,36011 5,769 0 5,769 12,6040 41,894424 42,31837,33922 10,7090 10,70915,7000 34,923278 35,20134,96411 52,603424 53,02753,03922 PASSENGER SHIP 50 G. TOTAL num. 7,381 23,927 9,50810,337 14,99027,876 3,0968,036 22,37151,803 12,60418,373 37,36179,679 15,70026,409 34,97570,176 53,061106,088 14 1,241,512 MERSİN DENİZ TİCARETİ 52 ARALIK 2012