deniz ticareti - Mersin Deniz Ticaret Odası

advertisement
DENİZ TİCARETİ
Aralık 2012 | Yıl 21 | Sayı 247
Denizcilik Müzeleri ve Müze Gemiler
Türkiye’de Limanlar ve Liman İşletmeciliği
Su Altı Fotoğrafçılığında Dünya Şampiyonu
MDTO’nın Aylık Yayın Organı
Aralık 2012 | Yıl: 21 | Sayı: 247
MDTD Basın Meslek İlkelerine Uyar.
İÇİNDEKİLER
5-7
2012 Yılı Böyle Geçti
8-11
Denizcilik Müzeleri ve
Müze Gemiler
13-15
MDTO’dan Haberler
16-18
Kısa Kent Haberleri
20-23
Denizcilik Haberleri
24-25
Hatıra Kent Mersin
27-29
Türkiye’de Limanlar ve
Liman İşletmeciliği
31-36
Gemi Sevk Sistemleri
Tarihine Bakış
37-41
Midhat Paşa ve Ortadoğu
43
Deniz Feneri
44-45
2012’yi Uğurlarken...
“Zaman en iyi ilaçtır” derler…
Gerçekten öyle mi?
Hele hele boş geçen zaman bırakın ilaç olmayı hastalıktır bana göre!
Bu nedenle zamanı iyi değerlendirmek çok önemli.
Çünkü, zaman su gibi akıp geçer...
Bir bakmışsınız ki bir yıl geçmiş siz aynı yerdesiniz!
2012 de geldi ve geçti.
2013’e yelken açtık...
Her yeni yıl yeni umutların başlangıcı demektir.
Çünkü umut insanı yaşama bağlayan en önemli etkenlerden biridir.
Ancak, geçen zamanın bir hesabını yapmanın da yararını unutmamak gerek!
2012’yi geride bırakırken, acaba bir yılı iyi değerlendirebildik mi?
Bunu Mersin açısından ele aldığımız zaman ortaya nasıl bir tablo çıkar?
Çünkü, 2011 yılı biterken, 2012 için çok şey planlanmıştı.
Kazanlı – Seyhan Turizm Bölgesi’nde turistik tesislerin temeli atılacaktı…
Uluslararası Çukurova Havaalanı’nın temeli atılacaktı…
Mersin Lojistik Köy Projesi hayata geçirilecekti…
Yeni bir konteyner limanı için çalışmalar başlayacaktı.
Mersin 2013 Akdeniz Oyunları tesislerinin yapımına başlanarak en kısa sürede bitirilecekti.
Velhasıl planlanan daha bir çok iş vardı 2012 için..
Tabloya baktığımız zaman yalnızca Akdeniz Oyunları için temeli atılan tesislerin yapımının hızla
devam ettiğini görüyoruz.
Diğer projeler cekte, cakta, cıkta kalmış!
Koskoca 365 gün 6 saatin nasıl geçtiği anlaşılmamış.
Şimdilerde yine aynı söylemler kaldığı yerden devam mı edecek, yoksa işi dört elle sarılarak zaman
en iyi şekilde değerlendirilecek mi?
Boşa geçen zamanın faturası ağır olur.
Çünkü, Mersin için yapılacak çok şey var.
Dünya Kenti Mersin diyorsak, bunun gereğini hep birlikte yerine getirmek zorundayız.
Siyasetçisinden, kamu yöneticisine, yerel yöneticisinden sivil toplum örgütlerine ve de kent
yaşayanına kadar herkes sorumluluğun bilincinde olarak üzerine düşeni yapmalıdır.
Bu Mersin’in geleceği için önemlidir.
Yoksa bir yıl daha geride kaldı “Yaşasın Yeni Yıl” demek , idare-i maslahattan öteye gitmez!..
İdare-i maslahattan da kimseye yarar gelmez!..
Bizden anımsatması!
Saygıyla
Ali ADALIOĞLU
“Sualtı Fotoğrafçılığında
Dünya Şampiyonu”
46-49
MIP’den Haberler
50
İstatistik
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (MDTO adına): M. Cihat LOKMANOĞLU
Genel Koordinatör: Ali ADALIOĞLU
Yayın Kurulu: M. Cihat LOKMANOĞLU, Jozef ATAT, A.Kahraman YAVUZ, Mişel ŞAŞATİ, İskender BOTROS,
Bedii CANATAN, Özcan BARUT, Korer ÖZBENLİ
Yayın Planlama Yönetimi: Tetis Medya Ajansı
Basım Yeri: Mattek Matbaacılık - Adakale Sokak no:32/27 Kızılay - ANKARA Basım Tarihi: Aralık 2012
Yönetim Yeri: Pirireis Mah. İsmet İnönü Bulvarı No: 13 33110 Pk: 45 Mersin/Türkiye
Tel: 0324 327 70 00 (pbx) Faks: 0324 329 52 30 E-posta: mersindto@mdto.org
mdtodergi@mdto.org www.mdto.org.tr
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
2012 Yılı Böyle Geçti
Geride bıraktığımız 2012 yılında Türkiye ve dünya gündemine damga vuran olayları Deniz Ticareti
Dergisi okurları için derledik.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 2011
yılında dünyada 103 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. IPI'nin yayımladığı bildiride, 36 gazetecinin öldürüldüğü Latin
Amerika'nın en çok gazetecinin hayatını
kaybettiği bölge olduğu belirtildi. IPI’ın alt
kuruluşu olan Viyana merkezli Güney-Doğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO), 2011
yılında Arnavutluk, Bosna Hersek, Belarus, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Çek
Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan,
Kosova, Makedonya, Moldova, Montenegro, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Türkiye ve Ukrayna'da
basın özgürlüğünün 684 kez ihlal edildiğini açıkladı.
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”
davası kapsamında, eski Genelkurmay
Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ
hakkında soruşturma başlattı. Hakkında
başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Başbuğ, adliyeden çıkarılırken,
“Türkiye Cumhuriyeti'nin 26. Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve
yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk
milletinindir” dedi.
Somalili korsanlar tarafından 8 Eylül 2010
tarihinde kaçırılan Malta bandıralı ticari gemide bulunan 3 Türk ve 15 Gürcü
toplam 18 denizci serbest bırakıldı. Denizciler, AirZena Havayolları'na ait uçakla
Somali'den İstanbul'a getirildi. Gürcistan
Devlet Başkanı Mikhail Saakaşvili ve Başbakan Erdoğan, 16 aydır rehin tutulan
mürettebatı Atatürk Havalimanı'nda karşıladı.
Milli Eğitim Bakanlığı, 19 Mayıs Atatürk'ü
Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının başkent dışında stadyumlarda değil, sadece okullarda öğrencilerle kutlanmasını öngören genelge yayımladı.
4
İtalyan kruvaziyer gemisi Costa Concordia, İtalya’nın Toskana kıyılarındaki Giglio
Adası’nda kayalıklara çarparak yan yattı
ve battı. Lüks yolcu gemisinde, bini mürettebat 4 bin 234 kişi bulunuyordu. 32
yolcunun öldüğü deniz kazasından geminin kaptanı Francesco Schettino sorumlu tutuldu. Deniz kazası sonrası gemisini
terk etmek, kaza sırasında kaptan köşkünde bulunmamak ve rotadan çıkarak
yolcuların hayatını tehlikeye atmak suçlarıyla yargılanan Schettino, ev hapsine
alındı.
Yaşamı boyunca Kıbrıs davası ile ilgili mücadele veren Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş, kalp ve akciğer sorunları
nedeniyle tedavi altına alındığı Yakındoğu Üniversitesi Hastanesi'nde 88 yaşında vefat etti. Denktaş'ın ölümü nedeniyle KKTC'de ve Türkiye'de ulusal yas ilan
edildi.
Fransa Senatosu, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan
yasa teklifini kabul etti. 86'ya karşı 127
oyla kabul edilen yasa teklifinde, "Kanunlar tarafından tanınan soykırımların inkarı
yasaklanır" ifadesi yer alıyordu. Avrupa
Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen
Bağış teklifin kabul edilmesine sert tepki
gösterdi. Davos dönüşü Zürih'te yaptığı
açıklamada, "1915 olayları soykırım değil-
dir diyorum, gelsinler beni tutuklasınlar"
dedi. Fransa Anayasa Konseyi, bir grup
milletvekili ve senatörün yasanın iptali
için yaptıkları başvuruyu değerlendirdi
ve söz konusu yasayı iptal etti. Anayasa
Konseyi'nin gerekçeli kararında, "Yasanın
ifade ve iletişim özgürlüğüne aykırı olduğu" belirtildi.
Türkiye'de ilk yüz nakli gerçekleştirildi. Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif
Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen operasyonla, beyin ölümü
gerçekleşen Ahmet Kaya'dan alınan yüz,
19 yaşındaki Uğur Acar'a nakledildi.
Amerikalı ünlü pop şarkıcısı Whitney
Houston, 48 yaşında hayatını kaybetti.
Houston, Los Angeles'ta Beverly Hilton
Oteli'ndeki odasının küvetinde ölü bulundu. Whitney Houston'ın ölüm sebebinin
uyuşturucu kullanımı ve kalp hastalıklarının da etkisiyle kazayla boğulma olduğu
açıklandı.
Afganistan'da NATO'ya bağlı Uluslararası
Güvenlik Destek Gücü (ISAF) bünyesinde
Kabil Bölge Komutanlığı'nda görevli Türk
5
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
askerlerini taşıyan helikopterin düşmesi
sonucu 12 asker şehit oldu.
Türk Lirasının simgesi değişti. Türk
Lirası'nın itibarını perçinlemek ve bilinirliğinin arttırmak amacıyla açılan simge
yarışmasında birincilik ödülü alan Tülay
Lale'nin tasarımı olan yeni simgenin çıpayı andırdığı ve güvenli limanı temsil ettiği
açıklandı.
.
Rusya’da devlet başkanlığı seçimi yapıldı. İki dönem ard arda devlet başkanlığı
yapan ve son 4 yıldır da başbakan olan
Vladimir Putin, Mart ayında yapılan seçimde, oyların yüzde 63,82'sini alarak
üçüncü kez devlet başkanı seçildi. Putin,
seçimlerin ardından zafer konuşmasını
yaparken gözyaşlarını tutamadı.
ton" (2012 Carosseed'or) sinema ödülü
verildi. Ödül töreninden önce Ceylan'ın
Avrupa'da tanınmasını sağlayan "Mayıs
Sıkıntısı" adlı filmi gösterildi. Törende,
Ceylan'ın, dünya sinemasına katkısı, sinemayı anlama ve aktarma biçimi konusundaki farklı tarzı ve performansı dolayısıyla
bu yılki ödüle layık görüldüğü belirtildi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli
Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nın
işbirliğinde hayata geçirilen 'Okul Sütü
Programı' kapsamında ilk sütler dağıtıldı. Türkiye genelinde 7 milyon 200 bin
öğrenciye her gün 200 ml'lik süt dağıtılması hedefiyle başlatılan programın ilk
gününde çeşitli illerde bazı öğrenciler rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Bunun
üzerine okul sütlerinden numune alınarak
analize gönderildi.
Norveçli ressam Edvard Munch'un "Çığlık" tablosu, New York'ta yapılan müzayedede rekor fiyatla 119 milyon 922 bin
500 dolara (yaklaşık 212 milyon TL) alıcı
buldu.
lanan Müslüman Kardeşler taraftarları
arasında büyük sevinç gösterisiyle karşılandı.
Afyonkarahisar’da askeri mühimmat deposunda patlama meydana geldi. Tasnif
sırasında meydana geldiği ve iş kazasından kaynaklandığı bildirilen patlamada,
25 asker şehit oldu, 15 asker yaralandı.
Malatya’daki 7’nci Ana Jet Üssü’ndeki
Hava Kuvvetlerine ait RF-4E keşif uçağı
Akdeniz’de düşürüldü. Suriye yetkilileri
jetin hava sahasını ihlal ettiği için kendileri tarafından düşürüldüğünü açıkladı.
Türkiye ise saldırının uluslararası hava sahasında gerçekleştiğini iddia etti. 13 gün
süren arama çalışmalarının ardından düşen uçağa ulaşıldı ve kayıp 2 pilotun şehit
oldukları anlaşıldı.
İsviçre-Fransa sınırında yer alan, CERN
adıyla bilinen Avrupa Nükleer Araştırma
Merkezi'ndeki (Cern) dünyanın en büyük
parçacık çarpıştırıcısı olan Büyük Hadron
Çarpıştırıcısı'ndaki deneylerde yeni bir
atomaltı parçacık bulundu. Tanrı Parçacığı da denilen Higgs Bozonu sayesinde
evrenin oluşumuna ve maddenin kütlesine ilişkin önemli bilgiler edinilebileceği
açıklandı.
Dünyanın en itibarlı üniversitelerinin açıklandığı 2012 sıralamasında ABD'nin Harvard ve Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversiteleri ilk iki sırayı aldı.
ODTÜ ilk 100 üniversite arasına girdi.
Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'te Madımak
Oteli'nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne
ilişkin davada zamanaşımı kararı verildi.
Davada 5 kişi yargılanıyordu.
Norveç'te geçen Temmuz'da iki ayrı terör
saldırısında düzenlediği saldırılarla 77 kişiyi öldüren, 40 kişiyi yaralayan Norveçli
terörist Anders Behring Breivik yargılandı.
Breivik, saldırıları kendisinin düzenlediğini
itiraf etti ancak bunun bir suç olmadığını
söyledi. Ülkesini İslam’a ve Müslüman
göçmenlere karşı korumak için saldırıları
düzenlediğini belirten Breivik, 21 yıl hapis
cezasına mahkum oldu.
Cannes'te Nuri Bilge Ceylan'a "Altın Fay-
6
Türkiye’nin eğitim sistemini olumsuz yönde etkileyeceği, gerekçesiyle eğitimciler
ve sivil toplum örgütleri tarafından tepkiyle karşılanmış, söz konusu yasanın ilk 4
yılın ardından açıköğretimin önünü açması nedeniyle zorunlu eğitimi aslında 4 yıla
indireceği belirtilmişti.
Yaklaşık 100 yılda bir yaşanan Venüs’ün
Güneş’in önünden geçişi dünyanın değişik yerlerinden izlendi. Yüzyılın en önemli gök olaylarından biri kabul edilen bu
geçiş tam yedi saat sürdü. Bu geçiş bir
daha 105 yıl sonra yani 2117 yılında gerçekleşecek.
Ramazan Bayramı'nın ikinci gününde
Gaziantep'teki Karşıyaka Polis Merkezi
yakınında terör örgütü üyeleri tarafından
zaman ayarlı bomba yüklü araç patlatıldı. Olayda 3'ü çocuk 10 kişi öldü, 65 kişi
yaralandı. “
Mısır'da 30 yıllık Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından yapılan ilk demokratik
seçimleri Müslüman Kardeşler’in siyasi
uzantısı Hürriyet ve Adalet Partisi adayı Muhammed Mursi kazandı. Mursi'nin
zaferi, Kahire'nin Tahrir Meydanı'nda top-
Kamuoyunda “4+4+4” olarak bilinen
ve zorunlu eğitimi kademeli olarak 12
yıla çıkaran kanun teklifi, TBMM Genel
Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Yeni
yasal düzenlemeler sonucunda 66 aylık
çocuklar ilköğretime başladı. Yasa teklifi,
İzmir'in Menderes İlçesi Ahmetbeyli Baradan mevkisi açıklarında kaçak göçmen
taşıyan ''Sailor'' adlı tekne battı. Kazada
3'ü bebek 61 kişi hayatını kaybetti.
İsrail asıllı ABD vatandaşı Sam Bacile tarafından çekilen "Müslümanların Masumiyeti" adlı film Hz. Muhammed’e hakaret
içerdiği gerekçesiyle İslam dünyasında
büyük tepki yarattı. Filmin yaklaşık 14
dakikalık fragmanı sosyal paylaşım sitesi Youtube'a yüklendikten sonra infiale
yol açtı. 5 milyon dolara çekildiği belirtilen film, başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerinde protesto
edildi. Libya'nın Bingazi kentinde bir grup
protestocu ABD Konsolosluğuna saldırarak binayı ateşe verdi. Saldırıda ABD
Büyükelçisi Chris Stevens ve 3 Amerikalı
çalışanı hayatını kaybetti.
43 yaşındaki Avusturyalı hava dalışçısı
Felix Baumgartner, serbest düşüşte ses
duvarını aşan ilk insan olarak tarihe geçti. "Korkusuz Felix" adıyla anılan sporcu,
1360 kilogram ağırlığındaki kapsülle çıktığı stratosfer tabakasında, 38.600 metre
yükseklikten kendini boşluğa bıraktı. Saatte 1,342 km hıza ulaşan Baumgartner’ın
hava dalışı 9 saniye sürdü. Tarihe geçen
dalışın yarısı serbest atlayış diğer yarısı
ise 1,600 metre yükseklikte açılan paraşütle gerçekleşti.
Venezüella’da yapılan başkanlık seçimlerini 3. kez sosyalist lider Hugo Chavez
kazandı. Chavez oyların yüzde 54’ünü
aldı. Son bir yıldır kanser tedavisi gören
ve birkaç kez Küba’da ameliyat olan Chavez, yeni dönem için daha iyi bir başkanlık sözü verdi.
Zehirlendiğine yönelik iddialar nedeniyle
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kabri
açıldı. Yapılan otopsi sonucunda Özal’ın
naaşında zehir bulunduğu ancak ölümüne bu zehirlerin neden olmadığı bildirildi.
Avrupa Birliği genelinde, milyonlarca çalışan artan işsizlik ve tasarruf tedbirlerini,
başlattıkları eylem ve grevlerle protesto
etti. Portekiz, İspanya, İtalya , Belçika
başta olmak üzere 23 ülkede sendikaların
çağrısıyla gösteriler yapıldı. Bir çok yerde
grevler hayatı durdurdu.
Cumhuriyet Bayramı etkinliğine katılanların Anıtkabir'e yürümek istemesi nedeniyle polis katılımcılara, biber gazı, tazyikli su
ve gaz bombasıyla müdahale etti. Yaşanan arbedenin ardından polis barikatları
kaldırıldı ve on binlerce kişi Anıtkabir’e
yürüdü.
80 yıldır aralıksız yayınlanan Amerikan haber dergisi Newsweek, 31 Aralık 2012’den
itibaren sadece elektronik ortamda yayınlanacağını açıkladı. Dergi dört yıldır
ekonomik krizdeydi. Tirajının en yüksek
olduğu dönemlerde 3 milyon adetlik satışa ulaşan derginin satışları son dört yılda
yarı yarıya azalarak 1,5 milyona inmişti.
Newsweek'in son baskısının kapağında
New York'taki Newsweek binasının siyah
beyaz bir fotoğrafı ve "Basılan Son Sayımız" başlığı yer aldı.
Haiti ve Karayipler’ de başlayıp ABD ve
Kanada’ya ulaşan Sandy Kasırgası iki ülkede de büyük paniğe neden oldu. Hızı
saatte 140 kilometreyi bulan Sandy Kasırgası nedeniyle 157 kişi hayatını kaybetti. Kasırga nedeniyle ABD’nin başkenti
Washington’da federal kurumlar ve okullar kapatıldı, uçak, tren, metro ve otobüs
seferleri durduruldu. New York Borsa’sı
100 yıl sonra 2 gün arda arda kapalı kaldı, New Jersey ve Manhattan sular altında kaldı, 8 milyon eve günlerce elektrik
verilemedi. Kasırganın yol açtığı zarar 50
milyon doları buldu.
Maya takvimine göre 21 Aralık 2012'de
dünyanın sonunun geleceği söylentisi
tüm dünyayı sardı. Dünya’nın yok olacağına inanan binlerce insan, kopacak afetlerden korunmak için sığınaklara kaçtı,
erzak depoladı, ayinler düzenledi. Kıyamet söylentilerinin gerçek olmadığı konusunda Vatikan ve NASA açıklama yapmak
zorunda kaldı.
İstanbul Şile'de 'Volgo Balt 199' adlı kuru
yük gemisi şiddetli fırtına nedeniyle battı.
Geminin kaybolan 7 mürettebatını aramak üzere başlatılan arama-kurtarma çalışmalarına katılmak üzere bölgeye sevk
edilen Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'ne
bağlı tahliye botu da fırtınanın etkisiyle
kayalıklara çarparak alabora oldu. Kurtarma personelinden 2 kişi ile bir balıkçı
hayatını kaybetti.
Türkiye'nin ilk yerli keşif uydusu Göktürk
2 Çin'deki Jiuquan Fırlatma Üssü'nden
uzaya gönderildi. Göktürk 2 uydusu, dünyadan 686 kilometre yükseklikteki yörüngesine ulaştı.
7
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
Kırım Savaşı’na katılan Mahmudiye’den,
Kurtuluş’un simgesi Bandırma’ya, Çanakkale Savaşı’nda ünlü İngiliz gemisi Goliath’ı
batıran Muavenet-i Milliye’den I. Dünya
Harbi’nin simgesi haline gelmiş Yavuz’a
kadar tarihte çok önemli görevler üstlenmiş
gemilerden geriye hiçbir şey kalmadı.
Osman Öndeş
Araştırmacı Gazeteci
Denizcilik Müzeleri ve Müze Gemiler
Avrupa’da, Amerika’da liman kentlerinde muhakkak bir deniz müzesi ve müze gemiler vardır.Bu ülkelere ne zaman seyahat ettiysem, memleketimiz adına hayıflanmışımdır.
Bir yıla yakın zamandır, Müze Gemiler konusunda çalışma yapmaktayım. Refah
Faciası başlıklı eserimi belgesel olarak çeken Akademi Production ekibiyle Mersin’e
geldiğimizde Tarsus’ta da çekim yapıldı.
Orada Nusret Mayın Gemisi’nin replikasının
olması gurur verici bir örnektir.
Denizlerin ekonomik ve sosyal olarak vazgeçilmez önemini idrak etmiş ülkelerde
özellikle deniz müzelerine bağlı olarak, ya
da bizzat geminin adını taşıyan Tarihî Müze
Gemileri yer almaktadır.
Çalışmalarım sonucunda dünya genelinde
400’e yakın müze gemi olduğunu saptadım.
Bu gemilerden 126’sını örnek olarak seçtim
ve tamamladığım eserime “Müze Gemiler”
adını verdim. Tek amacım var; uygar dünya
ülkelerinde denizlere ve denizciliğe verilen
önemin kalıcı eserleri olan müze gemilerden Türkiye olarak bizim de esinlenmemiz
ve harekete geçmemiz.
Önceliği İstanbul Haliç’te asıl adıyla
Tersâne-i Âmire’den kalan Haliç Tersanesi
almalıdır. Bu tersane denizcilik müzesi olmalıdır ve kuru havuzlarından birinde Mahmudiye Kalyonu replikası sergilenmelidir.
Osmanlı İmparatorluğu devrinde de çok
önemli bir liman kenti olan İzmir ve Mersin
için de bu, çok önemsenecek bir proje olmalıdır derim.
Bana gelince; “Müze Gemiler”i Türkiye’de
neşredecek bir yayınevi olamaz. Zira alıcısı
çok azdır, yayınevi zarar eder. Benden yazması!
Bu eserden birkaç müze gemisini öyküleriyle ve fotoğraflarıyla özet halinde vermek
isterim; HMS Victory, USS Constitution gibi
devirlerinin tarihî deniz zaferlerini yaşatan
kalyon tipi harp gemileri yanında, sayıları 400’e yakın gerçek veya replika müze
8
gemiler dünya genelinde birçok ülkede
korunmakta, milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
İngiltere’nin Portsmouth’daki tarihi tersane
alanında Amiral Nelson’un 1765 inşa sancak gemisi HMS Victory, 1860 yılında inşa
edilmiş dünyanın ilk sac gövdeli stimli gemisi HMS Warrior gibi, 1545 yılında inşa
edilmiş Mary Rose’un battığı yerden çıkartılarak yeniden müze gemi olarak sergilenmesi gibi, Stockholm’daki Vasa Museet,
Danimarka’da Ebeltoft’ta sergilenen müze
gemi Jylland fırkateyni, James Cook’un
ünlü gemisi Endeavor replikası, 1757 inşa
HMS Rose fırkateyni replikası, Hollanda’nın
1628 inşa birdiğer ünlü kalyonu Batavia,
Londra Bilim Müzesi’nde sergilenen 1340
inşa Kampen, Paris Musée National de la
Marine, Madrid Museo Naval, Bremerhaven’deki Schiffahrtsmuseum, Münih’teki
Deutsche Museum, Lisbon’daki Museu de
Marinha, Kopenhag’daki Orlogsmuseet,
Danimarka Roskilde’deki Vikingeskibsmuseet, Venedik’teki Museo Storico Navale, Stockholm’daki Sjöhistoriska Museet ,
Hamburg’daki Internationales Maritimes
Museum, Londra Greenwich’deki British
National Maritime Museum, İstanbul’daki
İstanbul Deniz Müzesi ve Haliç’teki Rahmi
Koç Sanayi Müzesi, Oslo’daki Norsk Sjofartsmuseum, yine Hamburg’daki Museum
Fuer Hamburgische Geschichte ve diğerleri, deniz müzesi kimliğiyle ve birçoğu müze
gemilerle çok daha engin değerler kazanmış olarak, uygarlığın denizlerdeki özünü ve
gücünü anlatmaktadırlar.
Bu müzelerde, gemilerin asırlar boyunca geçirdikleri evreleri gemi modellerinden oluşan koleksiyonlarından da görmek
mümkün olmaktadır. Bu bakımdan Paris’teki Musée National de la Marine, dünyanın
en zengin model gemi koleksiyonuna sahip
müze sayılmaktadır.
Yine gemi modelleri koleksiyonu ile ikinci sırada yer alan Newyork Seaport Street
Denizcilik Müzesi gibi, Türkiye’de Arkas
Holding Onursal Başkanı Lucien Arkas’ın
Bornova’daki “Arkas Deniz Tarihi Merkezi”
giderek çok daha zengin gemi modelleriyle
dünya sıralamasındaki yerini almaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya denizlerindeki bir devir hakimiyeti dikkate alındığında, Osmanlı Donanması’ndan hiç olmazsa
bir geminin aslı veya replikası Haliç’te müze
gemi olarak yer almalıydı. Devrinin en büyük harp gemisi olan ve Haliç Tersâne-i
Âmire kızaklarında inşa edilmiş Mahmudiye
Kalyonu replikası, büyük bir anlamda görsel ve kültürel zenginlik ve şenlik yaratırdı.
Osmanlı İmparatorluğu donanmalarında
kadırga, kalyon tipi nice ünlü harp gemilerinin biri ikisi seçilerek replikası inşa edilebilirdi.
Dünyanın ilk denizaltılarından olan Abdülhamid ve Abdülmecid denizaltıları bloklar
halinde Tersane-i Amire kızaklarında inşa
edilmişti.
İstanbullu Rumların gönderdikleri paralarla
alınan Averof zırhlısını müze gemi yaparak
yaşatan Yunanistan’dan ders alarak, aslını hurdacıya verip yok ettiğimiz Hamidiye
kruvazörünün replikasına bile sahip değiliz.
“Yok Edilen Deniz Tarihimiz” başlıklı bir makaleden çok düşündürücü bir bölümü nakletmek isterim;
“Çanakkale Savaşı’nın yıldızı Muavenet-i
Milliye ve I. Dünya Savaşı’nın simgesi
Yavuz’dan Kurtuluş'un bayrağı Bandırma’ya
kadar Türk tarihinde önemli yeri olan 10 geminin 8’i artık yok Tarihimizle övünmeyi
genellikle seviyoruz ama ona saygı göstermeyi nedense pek beceremiyoruz. Bunun
en iyi örneği tarihimize mal olmuş gemiler.
Onlar müze yaptı. Türkiye tarihe mâlolmuş
bu efsane gemilerin yok olmasına gözyumarken, birçok ülke böylesi manevi değerlerine sahip çıkıyor Yunanlılar, I. Dünya
Harbi’ndeki ünlü gemileri Averof Zırhlısı’nı,
Bulgaristan’da
Hamidiye
Kruvazörünü
bir torpido ile yaralayan Drutsky torpidosunu Müze Gemi yaptı Rusya’da Aurora,
İngiltere’de Victory, Belfast ve Cutty Sark,
ABD’de Texas, Intrepid, Constitution ve sayılamayacak daha niceleri günümüzde birer
müze-gemi olarak hizmet vermeye devam
ediyor.
1890’da
Japonya'da
batan
Ertuğrul
Firkateyni’nin adını alan Ertuğrul yatı,
1903’te İngiltere’de inşa edildi 1904’te
İstanbul’a geldi Yat 1933’te hizmetten çıkarılarak söküldü.
İlk transatlantiğimiz Gülcemal, 1875’te
İngiltere’de Atlantik Okyanusu'nu geçmek
üzere inşa edilen iki transatlantikten biriydi 1900’lerin başlarında bir Kanada şirketi Avrupa’dan göçmen taşımada kullandı
1911’de Sultan Reşad satın aldı Gemiye,
Sultan’ın annesinin adı olan Gülcemal ismi
verildi Ekonomik ömrünü doldurmuş olmasına rağmen onarıma alındı ve 1937’ye kadar kullanıldı Türk Denizciliğinin amiral gemisi oldu Atatürk’ün de seyahat etmekten
büyük keyif aldığı gemi, 1930’lu yılların sonunda Haliç’e çekilip depo olarak kullanıldı
1945’te sökülmek üzere İtalya'ya götürüldü.
1910’da
Almanya’dan
satın
alınan
Muavenet-i Milliye adlı torpidobot, Binbaşı Ahmed Bey komutasında, Çanakkale
Savaşı’nda 12 Mayıs 1915’i 13 Mayıs’a
bağlayan gece İngiliz savaş gemisi Goliath’ı
batırdı ve savaşın kaderini etkiledi Nusret’le
birlikte savaşta çok kritik bir rol oynayan iki
savaş gemisinden biri oldu Bu torpidobot,
1923’de hizmet dışı kaldıktan sonra 1953’te
hurdaya ayrılarak söküldü.”
Dünyanın son dretnotu “Yavuz”
Yavuz Zırhlısı’nın Yüzüncü yılında Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nda konferans düzenlenerek anma töreni yapılmış
ve davetlilere Öğretmen Binbaşı Ersan
Baş’ın hazırladığı “Türk Tarihinde Yavuz
Zırhlısı’nın rolü” başlıklı bir eser armağan
edilmişti. Bu eser, Yavuz’un başlangıç noktası diyeceğimiz SMS Goeben adıyla Alman
donanmasındaki yıllarından gelerek, hizmet
dışı bırakılmasını takiben “Başka alıcıların
bulunamaması nedeniyle 25 milyon liraya
MKE Kurumu’na satılışını” ayrıntılarıyla anlatmaktaydı.
gelecek kuşaklara miras bırakmak yerine,
hurdaya mı gönderecekler.. Hurdaya mı
gönderilmeli?
TCG Yavuz, Cumhurbaşkanı ile yurt gezisine katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı
Oramiral Kemal Kayacan’nın bulunamadığı, Donanma Komutanı Koramiral Hilmi
Fırat ve Alman Deniz Kuvvetleri Ateşesi
Von Rodbertus’un katılımıyla 7 Haziran
1973 tarihinde yapılan son ve hizmetten
ayrılış töreninden sonra, Gölcük’te Poyraz
Rıhtımı’ndan römorkörlerle yedeklenerek
İzmit Körfezi’nde Seymen’de sökümü için
6.5 milyon lira masrafla tesis edilen kıyıya
giderek yokluğa intikaline dek bu sahilde
sessizce ölümünü beklemişti.
Paşabahçe’yi ve Akdeniz yolcu vapurunu
korumak için harekete geçmenin zamanıdır.”
Yavuz’dan geriye ne kalmış..
Fairfield Gemi İnşa Tersanesi, Glasgow
tarihinde unutulmaz yeri olan bir sanayinin
adıydı ve en büyük gemi inşa tersanesiydi. 1988’de krizden çıkamadı ve Norveçli
Kvaerner firmasına satıldı. Fakat Kvaerner
1999’da gemi inşaatı alanından çekilince
Glasgow’da kalan son gemi inşa tersanesi
kapandı ve tarih oldu.
Babamın makine zabiti olması nedeniyle
olduğu kadar, mesleğinin son yıllarında
Yavuz Başçarkıcısı olarak görev yaptığı
yıllarda çocukluğumun nice anılarında Yavuz’daki günlerim de yer alır. Zira, babam
arada bir beni Yavuz’a götürürdü. Ne acı
kaderdir ki, Yavuz’un sökülmesi görevine
babam görevlendirilmişti. Ben ise, Yavuz’un
SMS Goeben yazılı çanını İskenderun’da
buldum! Bu çan, haber vermem üzerine İstanbul Deniz Müzesi’ne nakledilmiştir.
Yavuz’un sökümüne önce güvertesindeki toplar, bacalar ve bayrak direklerinden
başlamışlar. Daha sonra güverte kısmının
birinci katının sökümüne geçilmişti.
SAM firmasınca başlanan söküm ve parçalama işlemleri, 20 Şubat 1976 tarihinde Doğan firmasınca tamamlanmış. Yavuz zırhlısının parçalanması sonucunda
5.479.310 kg. zırh çeliği, 11.913.940 kg.
demir çelik, 178.230 kg. bakır, 503.630 kg
pirinç,135.410 kg kablo,177.520 kg ahşap
malzeme, 640.070 kg. diğer çeşitli metal,1.567.788 kg çöp kalmış!
Yavuz dretnotu, XX. yüzyıl muharebe gemileri teknolojisine İngilizler’in HMS Dreadnought adıyla kazandırdıkları yeni bir savaş
gemisi sınıfının Alman dizaynerleri elinde
geliştirilmiş en mükemmel ve en son örneği
idi. Yavuz’u parçaladığımız için, dünyada
kalmış en mükemmel ve en eski dretnot da
yok olup gitti.
Deniz tarihçisi, araştırmacı yazar Reuben
Goossens Türkiye’de müze gemi olması
gereken gemileri işaret ederken, Paşabahçe Vapuru’nu da saymıştır. Paşabahçe
vapuru daha seferlerine devam ederken,
Almanya’da inşa edilmiş ve dünyanın bu
özellikteki tek yolcu gemisi idi.
Şöyle soruyordu “Türk denizciliğinin her biri
bir dünya mirası olan bu klasik gemileri,
İki vapura Glasgow talip oldu
Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nde (TDİ)
Kaptan Muzaffer Akkaya’nın genel müdür
olduğu 90’lı yıllardı. Iskoçya/Glasgow Kent
Belediyesi Kutlama Vakfı tarafından adıma
yazılmış bir mektup ulaştı. Kent yaşamında iz bırakmış her olay ve eser, Glasgow’a
yeniden kazandırılmak isteniyordu.
TDİ, 1960 yılında Fairfield’e Şehir Hatları
için 781 grostonluk 10 adet vapur sipariş
etmişti. Bu gemilerin Türkiye’deki aracı firması Moda’lı James Whittoll & Co.Ltd. şirketi idi. Firmaları Karaköy’deydi.
Kanlıca, Kuzguncuk, Ataköy, İnkılap, Ali
İhsan Kalmaz, Turan Emeksiz 1995 yılında
halen çalışmakta olduklarını saptadığım vapurlardı. Demek ki, diğer dördü kadro dışı
kalmıştı.
Glasgow Kent Belediyesi Kutlama Vakfı temsilcisi olan zat, birkaç hafta sonra
İstanbul’a geldi. Bu vapurların dünyada
kalan ve çalışmakta olan son stimli yolcu
vapuru olduklarını, gemi inşa tarihi kadar,
Glasgow kent tarihi açısından da hudutsuz
değer ifade ettiğini söylüyor ve iki vapuru
satın almak kararıyla yardımcı olmamı rica
ediyordu.
Bu vapurlardan geriye dördü kaldığında,
akıbetlerine kararlar verildi; Glasgow Tarihî
Gemiler Koruma Birliği’nin satın almak istediği Şehir Hatları vapurlarından İnkılap
Vapuru halen Yalova’da karada sergilenmekte.
İnkilap dünyanın buharlı yolcu vapurlarından çalışır halde olan son dört vapurundan
biriydi. Yalova Belediye Başkanlığı’nın girişimleriyle nikah salonu, restoran ve müze
olarak kullanılmak üzere Yalova’ya getirildi.
Bir ara yerinden sökülerek Yalova Üniversitesine (YÜ) verilmesi önerildi. Yüzdürülmesi
de sorun oluşturan İnkilap, sonunda kentin
bir meydanına taşındı. İnkilap Vapuru gibi
9
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
son dört vapurdan biri olan Turan Emeksiz, Mudanya Güzelyalı’da
“Turhan Emeksiz Otantik Oteli” olarak yaşamını sürdürmektedir.
Anıtlar Kurulu tarafından 2008 yılında “Korunmaya Değer Kültür Varlığı” olarak kabul edilen “Maltepe” vapuru, 1960 yılında
İngiltere’den inşa ettirilen buharlı dokuz stimli vapurların dizayn
ve mimarisinden yararlanarak İstinye Tersanesi’nde inşa edilmişti.
İlk seferini 28 Kasım 1962 yılında Kadıköy-Köprü arasında gerçekleştiren Maltepe Vapuru, 2010 yılında Şile Belediyesi tarafından
satın alındı. Şile Mendireği içinde bağlı olan Maltepe Vapuru artık
Şile Kültür Merkezi ve Nikah-Düğün Salonu’dur.
O yıllarda diyordum ki; kalan bir vapur restore edilsin ve nostaljik
turist gezileri için yaşatılsın. Ya da müze gemi olarak Rahmi Koç
Müzesi’ne armağan edilsin.
Şöyle yazmıştım; Geçenlerde Dresden’de Elbe Nehri üzerinde
yandan çarklı stimli yolcu vapurlarının ihtişamlı geçit resmi vardı.
Dresden Kent Meclisi nice yıllar öncesinde dünyanın en yaşlı ve en
büyük yandan çarklı stimli yolcu vapurlarının sahibi olan şirketlere
koruma desteği vermişti.
İnşa yılları 1885 ile 1929 arasında değişen yandan çarklı stimli,
dünyanın en eski ve en büyük sekiz yolcu vapuru arada bir kazanlarından stim koyvererek onları seyreden binlerce Dresden’liye
ve turistlere caka sattılar ve gelecek yıllarda da aynı gösterilerine
devam edeceklerini ilan ederek mazinin renklerine renk kattılar.
başlamıştır. Bu nedenledir ki Potemkin episodu 1925’de Sergei
Eisenstein tarafından Potemkin zırhlısı -Boretz za Svobodu (Bağımsızlık Savaşçısı) adıyla sessiz flim olarak sinema tarihine geçmiş ve ileriki yıllarda yeniden sinemaya aksetmiş, adına kitaplar
yayınlanmıştır.
Gemideki 1905 ayaklamasının ardından geminin adı Panteleimon
olarak değiştirilmişti. 1917’de yeniden Potemkin adı verilmiş, bir
sene sonra Boretz za Svobodu (Bağımsızlık Savaşçısı) adı verilmiştir.
I.Dünya Harbi sonlarında Alman güçlerinin eline düşmüş, ardından Beyaz Rus Ordusu tarafından yeniden geri alınmıştır. Ancak
1919’da Bolşeviklerin eline geçmemesi için Sivastopol’da batırılmıştır. Komünist İhtilali’nin durulmasından sonra yüzdürülmesine karşın, yeniden onarılmasına imkan kalmadığından hurdaya
gönderilmiştir. Potemkin eğer batırılmasaydı, en az Aurora kadar
Müze Gemisi olarak korunacak ve gelecek kuşaklara bir devrin
hatırası olmayı sürdürecekti.
1917 Rus İhtilali öncesinde ana eğitim gemisi olarak kullanılan
Aurora Kızıl İhtilal’de ana gemi görevini üstlenmiştir. 25-26 Ekim
1917 gecesi kurusıkı atış yaparak Kış Sarayı’na saldırmaları için
isyancı işçilere, askerlere ve bahriyelilere ihtilal işaretini veren gemi
Aurora’dır. Çarlık Rusya İmparatorluğu’nu tarihe gömecek çok kanlı
bir ihtilalin ve 80 yıl sürecek Komünist Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihinin ilk kıvılcımındaki dramatik öykü, Aurora ile
anılmaktadır.
rıhtımlar boyunca uzandığı Fulton Caddesi’nin Bankerler Bölgesi
ile kesiştiği bir bölgede yaşatılmaktadır. Bu bölgede tarihî yapısı
korunarak restore edilmiş olan birdiğer ilginç yer “Fulton Fish Market- Fulton Balık Pazarı” dır. Burada turistler için alışveriş yapacakları mağazalar, restoranlar ve Brooklyn Köprüsü’nü seyreden gece
eğlencesine katılmak mümkün olmaktadır.
Müzenin asıl gelişmesi, 1998’de Amerika’nın “Milli Denizcilik Müzeleri” konusunda Kongre’nin aldığı kararlarla olmuştur. Müzenin
karadaki binası 2,800 metrekarelik bir alandadır. Bu binada muhtelif galeriler, eğitim odaları, güçlü bir kütüphane, deniz yaşamının
muhafazasına ait teknikleri içeren bir laboratuar, model hobi atölyesi vardır.
Özel müteşebbislerin oluşturduğu bir vakıf yapısına sahip bu müzedeki müze gemilerin her biri, bu ülke insanının hayran olunacak
ayrıntılarla denizlerdeki yaşama nasıl sahip çıktıklarını gösterir.
Müze gemiler şunlardır;
1911 inşa dört direkli ticaret gemisi Peking,
1885 inşa tam donanımlı yük gemisi Wavertree,
1885 inşa uskuna Pioneer,
1893 inşa uskuna Lettie G. Howard,
1908 inşa fener gemisi Ambrose,
1930 inşa liman römorkörü W.O. Decker,
1932 inşa kumanya motoru Marion M.
Müze gemiler içinde seçtiğim bir örnek Saint Petersburg’daki Aurora Kruvazörü’dür.
XIX. Yüzyıldan kalan Kraliçe Victoria devri
tek Harp gemisi HMS Warrior
Seaport’ın giriş holündeki tarihî bir denizcilik anıtı ise Titanic Anıt
Feneri’dir..
1900 inşa liman römorkörü Helen McAllister,
Ülkemizde ise, çok zengin bir mazi hurdacıların elinde yok edildi.
1894’de hizmet dışı bırakılmış olan Buffel, çoğunlukla Amsterdam
limanında bağlı olarak çeyrek asır genç denizciler için yatak gemisi görevini yaptı. 1974’den itibaren müze gemisi olarak Rotterdam
Maritiem Museum’da korunmaya alınmıştır.
Rotterdam Milli Denizcilik Müzesi ve Müze Gemiler
HMS Varrior gece ışıklarıyla
Dünyanın ilk sac gövdeli inşa edilmiş, zırhlı ve stim-yelken tahrikli
harp gemisi olan HMS Varrior, bir müze gemi olarak tarihi Portsmouth Tersanesi’nde muhafaza edilmekte.
HMS Varrior ayni zamanda Kraliçe Victoria devrinin Black Battle
Fleet olarak adlandırılan siyah bordalı harp gemilerinden oluşan
donanmadan günümüze kadar gelebilmiş tek harp gemisi olmakta.
Fransızlar, stimli sac tekneli harp gemisi La Gloire’ ı dizayn eden
devrinin müthiş gemiinşa mühendisi Stanislas Charles Henri Dupuy de Lome sayesinde harp gemileri teknolojisinden bir devrim yapmışlardı. La Gloire, saç göndeli, zırhlı stim makinesi olan pervaneli ve
yedek olarak yelkenle seyredebilen çok yeni bir harp gemisi tipşi olmuştu. İngiltere Deniz Kuvvetleri Admiralty Birinci Lordu Sir John Somerset Pakington, bu gemiden daha güçlü ve ileri bir harp gemisi sınıfı
dizayn edilmesini emretmişti. O kadar ki, silahları daha güçlü olacaktı;
daha yüksek seyir gücüyle, daha uzun süre denizde kalabilecekti.
HMS Warrior devrimsel uygulamalar sayesinde, daha kalın zırhlarına
ve daha büyük toplar taşımasına rağmen daha yüksek sürat yapabiliyordu. 1871’de harp gemileri inşaatında elde edilen yenilikler nedeniyle muharip gemi olmaktan sahil güvenlik gemisi seviyesine çekildi ve
ihtiyat filoya alındı.
Aurora 1956’dan buyana Saint Petersburg’daki Petrovskaya Naberezhnaya’daki Nakhimov Deniz Akademisi rıhtımlarına bir iskele ile
geçilebilecek şekilde şamandıralara bağlı olarak korunan bir müze
gemisidir. Gemiyi gezmek ücretsizdir. Sadece makine dairesine yapılacak gezi ayrıca bir ücrete tabi bulunmaktadır.
Çarlık Rus İmparatorluğu’nu tarihe gömen ihtilalin iki harp gemisinden birincisi Potemkin (Kniaz Potemkine Tavritchesky) muharebe
gemisi ve diğeri Aurora kruvazörüdür. Potemkin adı, Çarlık saltanatının ünlü askeri prensi Grigori Aleksandrovich Potemkin’in adına izafeten verilmiştir. Potemkin, Çarlık Donanmasının Karadeniz
filosundaki dretnot öncesi muharebe gemilerinden (Bronenosets)
bir harb gemisiydi. 1898 Ekim ayında Nikolayev Tersanesi’nde inşaatına başlanmış ve 1900’da denize indirilmesine karşın 1904’de
tamamlanarak hizmete girmiştir.
Komünist ihtilalin ilk ayaklanması Haziran 1905’de bu gemide örülmüştür. Böylece 1917 İhtilali’nin ilk kıvılcımı Potemkin isyanı ile
10
NY-South Street SeaportMuseum’un müze gemileri; (Önden arkaya
doğru) Ambrose fener gemisi, Peking veWavertree yük gemileri.
New York’un Müze gemileri
South Street Seaport 1967 yılında New York’un sadece denizcilik tarihi değil, asıl bu muhteşem kentin tarihini, ticarî ve kültürel
geçmişi, devlet ve topluma yansımalarını yaşatmak amacıyla kurulmuştur.
Müze, 17.No’lu Rıhtım boyunca aborda edilmiş müze gemilerle
değil, fakat onları bütünleyen, renklendiren tüm yan olayların muhtelif galerilerde daimi sergileriyle veya zaman zaman düzenlenen
sergilerle ziyaretçilerin belleklerine sunulmaktadır.
New York’un Manhattan bölgesinde South Street’in liman kıyısına
bağlandığı bölgedeki Seaport Museum, ayni zamanda XIX.Yüzyılda New York’un en işlek toptancı ambarlarının, depolarının
XIX. Yüzyıl çelik zırhlı “Ironclad” tip mahmuzlu harp gemisi“HNLMS Buffel”
Rotterdam Milli Denizcilik Müzesi, Hollanda Prensi Henry tarafından 1873’de kurulmuştur. Müzenin bir özelliği rıhtımında ziyarete
açık tutulan XIX.yüzyıl zırhlı mahmuzlu harp gemisi Buffel’dır.
Müzede yoğun bir programla sergiler düzenlemektedir. Ayrıca limanın muhtelif devrelerine ait çok zengin film koleksiyonu ziyaretçiler tarafından seyredilebilmektedir. Müze’nin rıhtımlarında portal
liman vinçleri, maçunalar, deniz feneri, buharlı ve dizelli römorkör
müze gemileri yer almaktadır. Temmuz ve Ağustos aylarında ve
Pazar günleri genellikle nehir veya limana buharlı römorkörlerle geziler düzenlenmektedir
Buffel, 1868 yılında Glasgow İskoçya’da inşa edildi. Bu savaş gemisi Kraliyet Hollanda Bahriyesi adına inşa edilmiş, yelkenli olmayan stimli ve çift pervaneli ilk gemidir.
1924’den 1960’a kadar ihtiyat filo envanterinden korunan HMS Warrior
Londra ve Westminster milletvekili Sir John Smith’in “Eğer XIX. yüzyıldan kalan harp gemilerinden yaşatılması gereken bir gemi varsa, ilk
tercih edilecek gemi Warrior’dur” önerisi üzerine 1968’de Edinburgh
Dükü’ü başkanlığında toplanan Avam Kamarası Warrior’un geleceğini
tartışarak Müze Gemisi olarak korumaya alınması kararını verdi.
1983’de Tarihî Gemileri Koruma Vakfı’na devredilerek 1985’den başlayarak Portsmouth Hictoric Dockyard’daki yerini aldı.
Müze Gemiler konusunu çalışırken dikkatimi çeken çok önemli bir ayrıntı, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde müze gemi olarak tespit
edilen gemilerin tüm onarımlarının ve yeniden inşasının ve müteakiben
idamesi için müze kurulmasının hemen büyük çoğunlukla halkın bağışlarından oluştuğunu fark etmem olmuştur. Halk, denizlere, denizciliğe ve yaşadığı kentin tarihine, kültürüne, sanatına, ve dolaylı olarak
turizme renk ve anlam katacak böylesine sosyal faaliyetlere gönüllü
olarak maddeten ve manen katkısını ortaya koymaktadır.
11
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
MDTO’DAN HABERLER
Balast Suyu Çalıştayı’nın
İkincisi Düzenlendi
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)
desteğinde Balast Suyu Eğitim Çalıştayı’nın ikincisi 11-13 Aralık tarihleri arasında
İstanbul’da gerçekleştirildi.
Suları ve Sedimanların Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası
Sözleşmesi’
IMO
tarafından
2004
yılında kabul edilmiştir. Balast suları
ve sedimanlarının
kontrolü ve yönetimine ilişkin teknik
standartları
belirleyen sözleşmeye
Türkiye'nin bu yıl
içinde taraf olması
beklenmektedir.
Kasım ayında gerçekleştirilen ilk çalıştayın başarısı neticesinde, düzenlenen bu
ikinci çalıştayda eğitimler Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Bakan
Müşaviri Hüseyin Cahit Yalçın, Karadeniz
Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç.
Dr. Ersan Başar, ve GloBallast temsilcisi
Murat Korçak tarafından verildi.
Balast Suyu Uluslararası Sözleşmesi dünya denizcilik filosunun tonaj olarak %35’ini oluşturan 30
ülke tarafından imzalandıktan 12 ay sonra yürürlüğe girecektir. Sözleşme 2012
yılı Ekim ayı itibariyle dünya denizcilik
filosunun %29.07’unu oluşturan 36 ülke
tarafından imzalanmıştır.
İstanbul The Ramada Plaza Otel’de yapılan çalıştaya gemi işleticisi firmalar,
liman işletmecileri, deniz endüstrisi ve
teknoloji geliştirme kurumları gibi kamu
ve özel sektör temsilcileri katıldı. Balast
Suyu Çalıştayı’na Mersin Deniz Ticaret
Odası’nı temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Öztürk katıldı.
Yılda 23 milyon ton balast suyu, gemilerle taşınarak kıyılarımıza boşaltılmaktadır. Bunun sonucu olarak 263 yabancı
türün kıyılarımıza istilacı olarak yerleştiği
kayıt altına alınmıştır. Türkiye BWM (Ballast Water Management) sözleşmesini
imzalama kararı almıştır. TBMM Genel
Kurulu’nda ön sıralarda bulunan sözleşmenin dünyada en geç 2013 yılında yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
Çalıştay’ın konusunu oluşturan ‘Gemi
Balast Suları ve Sedimanların Kontrolü ve
Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi’ne ilişkin notlar şöyle:
Balast suları açık denizde
değiştirilebilecek
Balast suyu ile taşınan mikroorganizmaların denizlerin ekolojik dengesini bozan
etkileri nedeniyle, IMO tarafından birtakım
çalışmalar gerçekleştirilmiş, söz konusu
sorunun çözümüne yönelik bölgesel işbirliği ve politikaların harmonizasyonunu
sağlamak üzere hazırlanan ‘Gemi Balast
12
olan gemiler bunu her yerde yapamayacaktır. Gemilerdeki balast suyu;
- 200 deniz mili açıkta ve 200m. derinlikte, bu mümkün değilse,
- 50 deniz mili açıkta ve 200m. derinlikte,
bu mümkün değilse,
- Liman Devleti tarafından belirlenmiş
alanlarda, ancak
Geminin rotasından sapmasına yada
gecikmesine neden olmadan, geminin
emniyetini sağlamak koşulu ile yapılabilecektir.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte
Liman Devleti Kontrollerinde (PSC);
- Uluslararası BSY (Balast Suyu Yönetimi)
sertifikasının detaylı incelenmesi,
- Balast Suyu Kayıt Defterinin detaylı incelenmesi,
- Balast Suyu alımı/deşarjına ilişkin kayıtların incelenmesine başlanacaktır.
Geminin yada donanımının içinde bulunduğu koşullar sertifikaların belirlediği
özelliklerle somut bir şekilde örtüşmediğinde ‘Açık Gerekçeler’ oluştuğundan
detaylı denetime gidilecektir.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte
balastlı olarak limanlara gelme durumunda olan gemiler ya idarenin onaylamış
olduğu arıtma cihazını bulunduracak ve
cihaz faal olacak, yada arıtma cihazı takana kadar balast sularını değiştirerek
limanlara girebileceklerdir.
Balast arıtma cihazının kullanıma başlanmasıyla beraber açılacak marketin tahminen 50-74 milyar dolar civarında olduğu
belirtilmektedir.
Balast suyu değişimi yapmak zorunda
13
MERSİN DENİZ TİCARETİ
MDTO’DAN HABERLER
MDTO’DAN HABERLER
ARALIK 2012
“2013 YENİ BİR SAYFA OLACAK”
Kastamonu ve Sinop Valilerinden
MDTO’ya Ziyaret
Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı (KUZKA) Başkanı ve Kastamonu Valisi
Erdoğan Bektaş, Sinop Valisi Dr. Ahmet Cengiz, Kuzey Anadolu Kalkınma
Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Hüseyin Şen ve beraberlerindeki heyet,
21 Aralık Cuma günü Mersin Deniz Ticaret Odası’nı (MDTO) ziyaret etti.
Mersin Limanı’nın gelişim süreci, Mersin Lojistik
Platformu’nun limanın gelişimindeki rolü, Mersin Limanı’ndaki faaliyetlerin ve hizmetlerin geliştirilmesine yönelik yapılan çalışmalar, limanların geliştirilebilmesi amacıyla alınabilecek teknik ve mali destekler
gibi konularda bilgi edinmek amacıyla Mersin’de
bulunan Kastamonu ve Sinop Valileri ile beraberlerindeki heyet, Mersin Deniz Ticaret Odası’nı da ziya-
14
MDTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Mersin Lojistik Platformu Başkanı Jozef Atat, 102.8 Mersin
Üniversitesi Radyosu’nda Uzm. Recep Ünal’ın sunduğu Gündem programına katıldı. Jozef Atat, 2013
yılında Mersin Lojistik Merkezi’nin temelinin atılacağına inandığını belirtti.
Programın ilk bölümünde lojistik sektörüne ilişkin genel bir değerlendirmede bulunan Jozef Atat, lojistiğin dünyadaki en eski sektörlerden olduğunu ifade etti. Batı’da olan üretimin, Çin, Vietnam,
Endonezya, Malezya gibi ülkelere kayması nedeniyle bu ülkelerde
olan üretimin deniz veya havayoluyla Batı’ya taşınması ve Batı’da
da bu tür malların en seri şekilde dağıtılması için lojistik sektörünün
öne çıktığını söyleyen Atat, Türkiye’nin sektör adına önemli bir ülke
olduğunu vurguladı. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney hattının birleştiği
Türkiye’nin enerji ve mal dağıtımının kavşak noktasında olduğunu
belirtti. Genelde Türkiye’nin özelde de Mersin’in lojistik üs haline
gelmesinin gerekliliği üzerinde duran Jozef Atat, 2007’de kurulan
Mersin Lojistik Platformu’nun bu konuda yaptığı çalışmaları da hatırlattı. Atat, “Mersin’de öne çıkan sivil toplum kuruluşları, belediye, valilik, özel idare, üniversite, MTSO, MDTO, Ticaret Borsası ile
birlikte hareket ederek 17-18 kişilik bir grup oluşturduk. Bağımsız
bir kuruluşa Mersin Master Planı’nı çıkarttırdık. Mersin’in Lojistik Üs
olması için ilgili Bakanlıklara gerekli müracaatları yaptık. Hükümetimiz de bu konuda gayet iyi çalışıyor. 2013 yılının bizim için yeni
bir sayfa olacağına ve ufak tefek sorunların da çözülerek Lojistik
Merkezi’nin temelinin atılacağına inanıyorum” dedi.
Bu konuda yetkililerden söz aldıklarını ve devletten yatırım anlamında beklentilerinin fazla olmadığını belirten Jozef Atat, “ Her türlü
yatırımı özel sektör yapacak. Biz sadece demiryolu ve otoban bağlantılarıyla gerekli altyapının sağlanmasını, yatırımcılara arsaların
satılmasını istiyoruz. Yatırımcılar hazır. 46 parsel var ama 150’ye
yakın müracaat var Lojistik Merkezi için. Epey yol aldık. Bizim
merkezi yapabilmemiz için ilgili bakanlıklardan bazı izinler almamız gerekiyor. En kısa sürede bu işlerin çözüleceğine ve Lojistik
Merkezi’nin başlayacağına inanıyorum” şeklinde konuştu.
ret ederek Oda yetkilileri ile görüştü.
Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Lokmanoğlu, Başkan
Yardımcısı ve Lojistik Platformu Başkanı Jozef Atat,
Yönetim Kurulu Üyesi Özcan Barut ve idari yetkililer
tarafından karşılanan heyete Mersin Limanı’nın yanı
sıra Mersin Serbest Bölgesi ve Lojistik Köy projeleri
hakkında da bilgi verildi.
15
MERSİN DENİZ TİCARETİ
KISA KENT HABERLERİ
ARALIK 2012
KISA KENT HABERLERİ
14. Dünya Turunçgil Kongresi Mersin’de
Mersin Değişiyor
2020 yılında dünyanın 56 ülkesinden 1500 delegenin
katılımıyla gerçekleşen ‘Dünya Turunçgil Kongresi’nin
14’üncüsüne Mersin ev sahipliği yapacak.
Mersin’de 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı süreci başladı. Mersin Valisi Hasan
Basri Güzeloğlu, planın hazırlanmasında
Mersin’de yaşayan herkesin görüşlerinin
alınacağını ve çalışmalara konu edileceğini
söyledi.
Akdeniz İhracatçı Birliğinde (AKİB) gerçekleşen kongrede
konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Mersin’in sadece Çukurova ve Türkiye’nin değil her alanda dünyanın en
önemli merkezlerinden biri olacağını söyledi.
Dünya Turunçgil Kongresi’nin Mersin’e kazandırılma sürecinden de bahseden Bakan Çağlayan söz konusu süreç
ile ilgili şöyle konuştu:
“Bu kongreyi durup dururken Mersin’de düzenlemek için
bize vermediler. Bizi çok sevdikleri için de vermediler. Kara
kaşımıza ve gözümüze, boyumuza posumuza da vermediler. Mersin’i, Çukurova’yı ve gelişen Türkiye ekonomisini görerek verdiler. Çukurova; Adana, Hatay ve Mersin
ile öncelikli ve önemli yere sahiptir. Çukurova herkes tarafından bilindiği gibi Türkiye’nin narenciye üretim merkezidir. Türkiye’nin dünyadaki tanınırlığı sayesinde biz bu ev
sahipliğini kazandık. Bunda ihracatçılarımızın çok önemli
başarısı var”
Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosluğu Açıldı
Mersin merkezli hizmet verecek Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosluğu’nun açılışı Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu tarafından gerçekleştirildi. Açılışta Vali Güzeloğlu’na Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral da eşlik ederken Güzeloğlu, “Fahri konsolosluğumuzun açılmasındaki amacımız önce iki ülke arasındaki dostluğun sonra Meksika ile Mersin
arasındaki ticaretin geliştirilmesidir” dedi.
Yenişehir ilçe sınırları içerisindeki Çoruhlu
Plaza’da bulunan konsolosluktaki kurdele
kesiminin ardından açılış etkinlikleri Hilton SA Oteli’ndeki resepsiyonla devam
etti. Gecede Vali Güzeloğlu’nun yanı sıra
Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral, Mersin Milletvekili İsa Gök, Mersin Büyükşehir
Belediye Başkanı Macit Özcan, Sahil Güvenlik Komutanı Deniz Kurmay Kıdemli Albay Rahim Conguroğlu, İl Jandarma Alay
Komutanı Albay Bedri Dursun, İl Emniyet
Müdürü Arif Öksüz, ilçe kaymakamları, ilçe
belediye başkanları ile il protokolü yer aldı.
Sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin
de katıldığı resepsiyonda konuşan Güzeloğlu, “Meksika’nın Türkiye genelindeki
üçüncü konsolosluğu olan Mersin-Adana
Fahri Konsolosluğu’nun ilimizle buluşması, Mersin’in güçlenen uluslararası kimliğinin göstergesidir. Ekonomik anlamda dünya genelindeki en güçlü ülkelerden birisi
olan Meksika ile her alandaki atılımlarıyla
büyük bir geleceğe doğru emin adımlarla
yürüyen ülkemiz önemli işbirliklerine imza
atacaktır. Mersin de ülkemizin elde ettiği
başarılı büyüme oranlarının zenginleştiricisidir. Fahri konsolosluğumuzun açılmasındaki amacımız önce iki ülke arasındaki
dostluğun sonra Meksika ile Mersin arasındaki ticaretin geliştirilmesidir. Önemli
16
olan inanmaktır. 160 milyar dolar ile Cumhuriyet tarihinin ihracat rekoru kırılırken,
Mersin bu sürecin en zenginleştirici kenti
konumundadır. Mersin olarak ülkemizi ve
kendimizi daha ileri noktalara taşıyacak
zenginliğin adıyız” dedi.
Meksika Büyükelçisi Garcia Amaral ise
Türkiye ile Meksika arasında yapılacak
birçok işin olduğunu belirtti. İlk aşamada
Türkiye ile Meksika’nın birbirini tanıması
gerektiğine vurgu yapan Amaral, “Meksika ve Türkiye dolayısıyla Mersin arasındaki
ilişkiler Mersin Fahri Konsolosluğu’nun çalışmaları ile birlikte daha da güçlenecektir.
Ülkemizle Mersin arasındaki ilişkiler arta-
rak devam edecek” ifadesini kullandı.
Meksika-Mersin Fahri Konsolosu Sabahattin Memiş de Türkiye ile Meksika arasındaki diplomatik ilişkilerin 1927 yılında
yapılan anlaşmanın 1928 yılında yürürlüğe
girmesiyle başladığı bilgisini vererek konsolosluğun açılmasına yönelik çalışmalara
katkı vermesi nedeniyle Vali Hasan Basri
Güzeloğlu’na teşekkür etti.
Konuşmaların ardından Meksika Mersin-Adana Fahri Konsolosu Sabahattin
Memiş’e ‘Konsolosluk Mazbatası teslim
edilirken, Vali Güzeloğlu tarafından Meksika Büyükelçisi Amaral’a bir plaket verildi.
Mersin’in ekonomik, sosyal ve kentsel olarak sürdürülebilir biçimde gelişmesini sağlamak üzere,
vizyon ve perspektif koymak amacıyla başlatılan
1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı sürecine ilişkin
bilgilendirme toplantısı Hilton SA Oteli’nde yapıldı.
Toplantıda ValiGüzeloğlu, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, İl Emniyet Müdürü Arif
Öksüz, ilçe kaymakamları, ilçe belediye başkanları
ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri yer aldı.
Toplantıda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat
Varlıkları Koruma Şube Müdür Vekili Yasemel Çetin
tarafından bir sunum yapıldı. Toplantıda konuşan
Vali Güzeloğlu, planların kentin anayasası olduğunu belirterek, “Planlar kentlerin en önemli gelişme,
kalkınma ve ilerleme metinleridir. Planlar yapıldığı
dönem içinde geçerli değil, kısa orta ve uzun dönemleri kapsayan ve gelecek yönelimli hedefler
bildirgesidir. Planlar; tarım, turizm, sanayi ve hizmetler sektörü başta olmak üzere, ilçelerin ve tüm
kentin sosyal, toplumsal, ekonomik beklentilerinin
karşılanarak açıklandığı ve anlamlarının ayrıldığı
bir bütünlüktür. Kentler 1/100 binlik çevre düzeni
planıyla nasıl bir gelecek beklentisinde olduğunu
ortaya koymalıdır. Bunu yaparken de sağlıktan eğitim tesislerine, imar ve ulaşım alanlarına kadar tüm
detayları düşünmek ve plan bütünlüğü içerisinde,
‘Nasıl bir gelecek ve nasıl bir kent?’ sorusunu cevaplamalıyız” dedi.
6’ıncı Mersin Kent Edebiyat Ödülü
Şair-Yazar Ahmet Oktay’ın
Şair ve Yazar Ahmet Oktay Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO)
tarafından bu yıl 6’ncısı düzenlenen Kent Edebiyat Ödülü’nün sahibi
oldu.
Mersinli şair ve yazar Özdemir İnce de MTSO’daki ödül töreninde yer aldı. Şair
ve yazar Metin Cengiz ile Yücel Kayıran’ın, Ahmet Oktay’ın şiirlerini değerlendirdiği törende konuşan Özdemir İnce, “Ahmet Oktay ile 1956’dan bu yana yakın
arkadaşız. Oktay’ın çağında yazı yazdığı dergilerde yazmaktan büyük bir onur
duydum. Mersin kentinin verdiği ödülü kabul ettiği için de kendisine Mersin
kenti ve jüri üyeleri adına teşekkür ediyorum” dedi.
2007 yılında, bir kent adına konulan tek edebiyat ödülü olan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün altıncısını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten
MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, “Mersin’i sanatla özdeştiren bu
ödülle, yeni bir dünya yaratmaya çalışıyoruz. Bu yolculuğa başladığımız günden itibaren; bu vizyonu göremeyen, bu işin ruhunu anlayamayan, kendine
yabancılaşmış bazı çevrelerce, bize hep şu söylendi: Sizler iş insanısınız, iş
dünyasını temsil ediyorsunuz ama sürekli sizi eleştirenlere, sermayeyi kötüleyenlere, zenginleşmeyi olumsuz bir şey görenlere ve hatta sizleri kapitalist ve
sömürücü olarak görenlere her yıl ödül veriyorsunuz. Bu ifadelerin hiç birine
katılmadık ve inanmadık. Bizler de bu coğrafyanın, bu iklimin çocuklarıyız. Aynı
kökten besleniyoruz. Biriz ve bütünüz. Bizler de, ödüller verdiğimiz değerli sanatçılarımızın karşı çıktığı ve başkaldırdığı; acımasızlıkların, adaletsizliklerin, sömürülerin, baskıların ve yoksulluğun içinden gelen insanlarız… Yaşar Kemal’in,
Fakir Baykurt’un, Orhan Kemal’in anlattığı acılar bizim de acılarımızdır… Tahsin
Yücel’in, Nezihe Meriç’in, Osman Şahin’in, Latife Tekin’in, Leyla Erbil’in yüzümüze vurduğu gerçekler, hepimizin gerçekleridir” diye konuştu.
Zamanın tanıklığı çerçevesinde karşılıklı etkileşimin gelişmesinde, sanatçıların
ve edebiyatçıların önemli bir yeri olduğunu belirten Mersin Valisi Hasan Basri
Güzeloğlu da, “Bir şairin ve sanatçının sınırlanabileceğini ve tanımlanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü zenginleştirici olmak hür olmayı gerektirir ve her dem
uçabilmeyi içerir. Mevlana’nın ‘Bir yerden bir yere konmak ve her gün bir yerden
bir yere göçmek ne kadar güzel’ dediği gibi konmak ve göçmek arasındaki
yolculuk belki sürgün olmayı gerektirir. Sanatçı sürgünü tercih etmiş, gönüllü
sürgünlüğünde kendisi ile birlikte çevresini ve o sürgünü yerleşik hale getirmek
için değil, sadece takdim etmek için dizelere, yazılara, tuvallere, fotoğraflara
hükmetmiş biridir” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Vali Güzeloğlu, Özdemir İnce, MTSO Meclis Başkanı
Faik Burakgazi ve Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut Ahmet Oktay’a ödülünü verdi.Ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan Oktay, ‘Burada benim
için çok güzel şeyler söylendi. Buna teşekkür edecek kelime bulamıyorum. Bütün yazar ve şair arkadaşlarımın benim yaşıma ulaşmalarını diliyorum ve ödül
gecesini onurlandıran herkese de teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Yeni çevre düzeni planının 2023 hedefinin elde
edilmesine katkı sağlayacağına vurgu yapan Güzeloğlu şunları kaydetti: “Herkesin çıkacak sonuçtan beklentileri var. Benim beklentim de herkesin
kendi üzerine düşeni en iyi şekilde yapmasıdır.
Katılımcı bir şekilde hazırlanacak planda herkesin
önerisi değerlendirilecek, her düşünce uygulanabilir boyutta ele alınacaktır.” Konuşmasının ardından
toplantıya katılanların sorularını cevaplayan Mersin
Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nun, planla ilgili görüşleri de aldı.
17
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
KISA KENT HABERLERİ
Mersin 2013 Akdeniz Oyunlarına Hazır
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan’ı makamında ziyaret eden Akdeniz Oyunları Komitesi Başkanı (ICMG) AmarAddadi, bütün altyapının hızla devam ettiğini ve birçok bölümünün tamamlandığını gördüklerini belirterek yapılan çalışmalardan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Başkan Özcan ise büyükşehir
belediyesi olarak üzerlerine düşen görevin yüzde 80-90’lık bölümünü tamamladıklarını söyledi.
Gelinen noktada bilgi alışverişinin ve iletişimin çok iyi ilerlediğini
de sözlerine ekleyen Addadi “Şubat ayında koordinasyon komitemiz, Nisan ayında ise yönetim kurulu olarak çalışmaları gezeceğiz.
Global olarak kendimize ve size güvenimiz sonsuz. Çok başarılı bir
organizasyonla Akdeniz Oyunları gerçekleştirilecektir. Biz hazırız”
diye konuştu.
Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan ise 2013 Akdeniz Oyunları’nın
Mersin’e verilmesinde Addadi’nin çok büyük katkısının olduğunu
söyledi. Başkan Macit Özcan “Sayın Başbakanın mektubu ve 500
milyon TL yardımı neticesinde spor tesisleri yüzde 80 aşamasında
bitirilmek üzere. Biz de Büyükşehir Belediyesi olarak yolları, altyapıyı, kanalizasyonu ve içme suyunu götürüyoruz” şeklinde konuştu.
Akdeniz Oyunları için gerekli desteği şimdiye kadar verdiklerini
bundan sonra da vermeye devam edeceklerini dile getiren başkan
Macit Özcan şunları kaydetti: “Üzerimize düşen görevin yüzde 8090’ını bitirmiş durumdayız. Sadece asfalt ve aydınlatma işleri kaldı.
Bunları bitirince yolları Akdeniz Oyunları’na hazırlamış oluyoruz. Diğer spor tesisleri de büyük bir hızla sürüyor. Komitenin bu konuda
huzurlu olmasını diliyoruz.”
Teknoloji Transfer Ofisi İle Üniversite-Sanayi İşbirliği
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TUBİTAK)Teknoloji Transfer Ofislerini Destekleme Programı kapsamında Mersin’de oluşturulan Teknoloji Transfer Ofisi’nin (TTO) tanıtım toplantısı Mersin Üniversitesi ev sahipliğinde yapıldı.
Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu başkanlığında yapılan toplantıda projenin amacı, kapsamı ve olası sonuçları hakkında bilgi verildi.
belirterek ‘Bu hem ilimiz, hem bölgemiz hem de ülkemiz için hayati
derecede önemli bir olaydır’ şeklinde konuştu.
25 Aralık Salı günü Mersin Teknopark Toplantı Salonu’nda yapılan
toplantıya Mersin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suha Aydın, Mersin
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut,
Mersin Deniz Ticaret Odası Genel Sekreteri Korer Özbenli, Ticaret
Borsası Genel Sekreteri İsmail Sarı, Akdeniz İhracatçı Birliği Genel
Sekreter Yardımcısı Ümit Sarı, Mersin Teknopark Genel Müdürü
Özgür Durmaz ve Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi Yönetim
Kurulu Üyesi Kürşat Hattat katıldı.
Vali Güzeloğlu’nun konuşmasının ardından bir sunum yapan MEÜ
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Özdemir de programın amacı ve
modülleri hakkında bilgi verdi. Özdemir, ilk 5 yıl için Mersin, Çağ
ve Toros Üniversiteleri ile araştırma enstitülerindeki araştırmacılara
ve Mersin’deki sanayi kuruluşlarına hizmet vermek amacıyla hayata geçirilen Teknoloji Transfer Ofisi Projesi’nin ikinci 5 yılda başta
Çukurova Bölgesi olmak üzere, Doğu Akdeniz bölgesindeki diğer
üniversite ve sanayi kuruluşlarına hizmet vermesinin planlandığını
söyledi.
Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren Vali Güzeloğlu Mersin
Üniversitesi bünyesinde kurulacak olan Teknoloji Transfer Ofisi’nin
Mersin’in gelişmesi ve her yönüyle kalkınması adına çok önemli
ve değerli bir kazanım olduğunu belirtti. Kalkınmanın en önemli ve
belirleyici unsurlarının bilimsel bilgi üretmek ve üretilen bilgiyi kent
için ekonomik bir ürün haline getirmek olduğunu söyleyen Vali Güzeloğlu, “Üniversiteler şüphesiz bilimsel gelişmenin hazırlayıcısı ve
öncülüğünü yapan kurumlardır. Üniversite temelinde hazırlanan ve
ortaya konan bu gelişmelerin reel kesim sektörü ile sıkı bir işbirliği
içerisinde bir değere dönüştürülmesi ve ekonomik bir ürün olarak
sunulması gerekir” dedi.
Toplantının sonunda Mersin Üniversitesi ilesanayi kurum ve kuruluş temsilcileri arasında işbirliğine yönelik bir protokol imzalandı.
2023 yılı hedeflerine ulaşılabilmesi için Türkiye’nin özellikle ihracatta yüksek katma değerli ve inovasyon ölçeğindeki ürünleri üretmesinin önemine değinen Güzeloğlu, bunun patent sayısındaki
artışı, Ar-Ge faaliyetlerindeki yoğunlaşmayı ve bunların sonucunda
da katma değeri yüksek ürünlerin üretimini zorunlu hale getirdiğini
18
19
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
KARDEN LOJİSTİK
İTALYAN ARMATÖR MED
CROSS LINE’IN TÜRKİYE
GENEL ACENTESİ OLDU
DENİZCİLİK HABERLERİ
Karden Lojistik temsil ettiği Med Cross Line’ın
gemileri ile 5-6 Şubat tarihi itibariyle İstanbul, 7-8
Şubat itibariyle İzmir limanlarından düzenli/direkt
Libya ve Adriyatik limanlarına karşılıklı servis vermeye başlayacak.
14 Ocak 2012 gecesi Giglio adasında kayalıklara oturup yan
yatan Costa Concordia enkazını kaldırma çalışmaları başladı.
Enkazın kaldırılmasının bir yılı bulabileceği ve yüksek bir maliyet
oluşturacağı belirtiliyor. Hasar maliyetini her ne kadar geminin sigorta şirketi karşılayacak olsa da, aslında buraya harcanan para
armatörlerden tahsil edilecek. 50 milyon dolara kadar olan kaza
olaylarında, hasar maliyetini kazayı yapan geminin sigorta kulübü
karşılıyor. 50 milyon doları aşan kazalarda ise hasar, tüm sigorta
kulüplerinin oluşturduğu havuz tarafından karşılanıyor. 300 milyon euroyu aşması beklenen Costa Concordia enkazının çıkarma
maliyeti de, bu havuz tarafından karşılanacak. Bu nedenle kendilerini sağlama almak isteyen P&I (Koruma ve Tazmin) Kulüpleri,
gelecek yıl genel ve reasürans primlere yüzde 10’a varan zam
yapmaya hazırlanıyor. İlk adım American Clup’tan geldi ve 2013
için primleri yüzde 10 artırdığını bildirdi. Diğer sigorta kulüplerinin
de benzer oranda zam yapması bekleniyor.
Karden Lojistik tarafından yapılan açıklamaya göre; konteyner,
ro-ro, trailer, genel kargo, proje kargo, her türlü yürüyen araç
ve iş makinaları yükleri kabul edilebilecek ve ilk gemi RO/RO
TYCHY olup, Koper, Venice, İstanbul, İzmir, Benghazi, Misurata,
Tripoli, Koper rotasını izleyecek.
OMNİ Sigortacılık Brokeri Murat Volkan’a göre, genel ve reasürans primlerine yapılacak zamlar, genel primleri yüzde 5 ile 10
arasında artıracak. Bu durum, giderlerin gelirlerden yüksek olduğu piyasa koşullarında, gemi işletmelerinin giderlerini biraz daha
artacak.
P&I DENİZ KAZALARI
SİGORTA PRİMLERİNİ
YÜKSELTTİ
Sigorta primlerini yükseltecek bir diğer unsurun ise, son yıllarda
artan gemi kazaları ve hasar oranlarından kaynaklandığı belirtiliyor. Para kazanamayan armatörlerin gemi bakımlarını ihmal etmesi, maaş alamayan personelin bozulan konsantrasyonu kazaları artıran unsurlar olarak kabul ediliyor.(Vira Haber)
KYOTO PROTOKOLÜ
UZATILDI
2012 itibariyle geçerliliğini yitiren Kyoto
Protokolü’nün 18. Birleşmiş Milletler İklim Konferansı sonunda, ikinci taahhüt dönemi olarak
2020’ye kadar uzatılmasına karar verildi. Ancak,
sivil toplum kuruluşları koyulan hedeflerin çok
zayıf ve iklim değişikliğini önlemede etkisiz olacağı görüşünde.
P&I (Koruma ve Tazmin) Kulüpleri, sigorta kulüplerini tedirgin eden artan gemi kazalarında
oluşan hasarların faturasını yine armatöre kesti.
Sigorta primlerinde yüzde 5 ile 10 arasında artış
ön görülüyor.
Denizcilik tarihinin en büyük enkaz kaldırma operasyonu olarak
kabul edilen Costa Concordia’nın denizcilik sektörüne maliyeti
pahalıya patlayacak. Sadece enkazı kaldırma maliyetinin 300
milyon euroyu bulacağı belirtiliyor. P&I kulüpleri bu zararı armatörlerden almak için gelecek yıl primlere yüzde 10 zam yapmaya
hazırlanıyor.
20
DENİZCİLİK HABERLERİ
Doha’da konferansı takip eden Greenpeace Akdeniz İklim ve
Enerji Kampanyası Sorumlusu Pınar Aksoğan, çıkan sonucu
değerlendirerek:“İklim değişikliği ile mücadelenin önümüzdeki
7 yılını, belki de en kritik zamanlarını belirleyecek iklim anlaşması bu sene de çıkmadı. İklim değişikliğine karşı acil müdahale
için gerekli adımlardan çok uzakta olan bu yeni protokol kabul
edilemez. Açıkça görülüyor ki, hükümetler kısa dönem ulusal
çıkarlarını uzun dönem küresel iklim dengesinin önünde tutuyor. Bugüne kadar müzakerelerde lider konumda olan Avrupa
Birliği, bu sefer karbon salımlarını artırmak isteyen Polonya’nın
tarafında yer aldı, %20 azaltım hedefinden vazgeçerek zayıf
hedeflerle süreci tamamladı. Amerika 2. yükümlülük döneminde de sürecin dışında kalıyor. Çin, Hindistan, Güney Afrika ve
Brezilya gibi gelişen ekonomiler ise 2015 iklim anlaşması için
daha yapıcı bir rol izlemenin yanı sıra 2020 öncesinde salımlarını azaltacaklar. Dominik Cumhuriyeti de 2030 yılına kadar
salımlarını 1990 seviyesinden %25 azaltacağını, bunu kendi
finansal kaynaklarıyla gerçekleştireceğini söyleyerek, gelişmiş
ülkelerin yapamadığını yaptı. Doha’daki iklim müzakerelerinde
maalesef az gelişmiş ve iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler yine gelişmiş ülkelerin ekonomik çıkarları karşısında 1-0 yenik düştü” dedi.(Vira Haber)
GEMİ MÜHENDİSLERİ
ODASI 58 YAŞINDA
Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 58. kuruluş
yıl dönümü Crowne Plaza İstanbul-Asia’da düzenlenen programla kutlandı. Denizcilik sektörünün temsilcileri GMO’nun öncülüğünde bir araya
geldi.Toplantıda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a, denizcilik sektörüne desteğinden dolayı plaket de verildi.
Bakan Yıldırım, ulaştırma sektörüne son 10 yılda yapılan yatırımlarla bu sektörün, 2023 hedefine en yakın sektör olduğuna
dikkat çekti. Yıldırım, yaşanan olumsuzluklara da değinerek,
“Gemi inşaat sektörümüz daraldı mı, daraldı... 25 bin doğrudan
çalışandan 15 bine düştü. Tersanelerimiz yeni sipariş alamadılar. Bunlar doğru. Ama her şeye rağmen, bugün Türk tersaneleri
elindeki 2012’deki 112 siparişle Vietnam’dan sonra 5’inci sıradaki yerini koruyor. Çünkü büyük tersaneler, büyük gemi inşaatçısı ülkeler şu anda bu krizi daha derinden yaşıyorlar” diye
konuştu.(Vira Haber)
DENİZ PİLOTLUĞU EĞİTİMİ
2007 yılından itibaren İzmit Körfezi’nde havadan
çevre kontrolü yapan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, artık pilot yetiştirecek. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’de ilk, Avrupa’da da
üçüncü olma özelliğini taşıyan Deniz Pilot Eğitim
Merkezi’ni açtı.
Konu ile ilgili basın toplantısı düzenleyen Kocaeli Büyükşehir
Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, projenin hayata
geçmesiyle birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de havadan denetime başlayacağını kaydederek, “Böylelikle sadece
Kocaeli değil, tüm Marmara temizlenmiş olacak. Körfezin bu
denli temizleneceğine inanmak zordu ancak biz bunu deniz
uçaklarımız sayesinde başardık. Deniz uçakları, denize atık
atanlar için caydırıcı da oldu. Şu anda Körfez’deki evsel atıkların yüzde 98’i denize ulaşmıyor. Bu hedefi yüzde 100’e ulaştırmayı hedefliyoruz. Sanayi atıkları da büyük oranda düştü.
Şimdi de deniz uçaklarımızı kullanmak isteyenler için eğitime
başlıyoruz” dedi.
Körfez’in temizlenmesindeki en büyük payın deniz uçaklarına ait olduğunu kaydeden eğitmen pilot Hasan Osanmaz ise,
“Bugünden itibaren bu uçaklardan faydalanmak isteyenlerin
eğitimine başlanacak. Çevre Koruma Daire Başkanlığının hava
üssü olarak kullandığı alanı Deniz Uçağı Eğitim Merkezi haline
getirdik. Büyükşehir Belediyesi’nin sonsuz desteği sayesinde
yurt dışında eğitim almayı maliyetli bulan pilotlar burada eğitim
alabilecek. Avrupa’daki merkezler hava şartları nedeniyle fonksiyonel olmuyor. ABD ve Kanada ise maliyetli ve uzak kalıyor.
Bu sebeple uluslararası düzeyde bir eğitim merkezine sahip
olduk.” şeklinde konuştu.
Eğitim almak için hem pilot hem de amatör denizcilik belgesine sahip olmak gerektiğini kaydeden Osanmaz, “Eğitimler 15
sürecek ve her öğrenci 24 saat yer dersi ve 11 saat uçuş dersi alacak. 7 bin euroluk bedelle eğitim tamamlanmış olacak”
dedi.
Yeni yasayla birlikte göllerde de uçuş yapılabileceğini kaydeden Osanmaz, “Bu eğitimi alanlar Türkiye’nin her yerine uçuş
yapabilecek. Deniz uçakları sahil güvenlik botlarına göre çok
daha avantajlı. Bir sahil güvenlik botuna karşılık 144 deniz
uçağı alınabilir. Ayrıca deniz uçakları botlardan daha süratli ve
daha az yakıt harcıyor” diye konuştu. (Vira Haber)
21
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
YUNUSLAR İÇİN İMZA
KAMPANYASI
Yunus gösteri ve terapi merkezlerinde esaret altında tutulan yunusların özgürlüğüne örnek olması umuduyla birçok kez kanunsuzluklarla anılan Kaş Yunus Parkı’na karşı Buket Uzuner imza
kampanyası başlattı.
Romanları sekiz farklı dile çevrilen ve “Cumhuriyetin 75 Başarılı
Kadını”ndan biri olarak anılan yazar Buket Uzuner, dünya çapında değişimi hedefleyen Change.org sitesinde “Yunuslara
Özgürlük” mesajıyla imza kampanyası başlattı. Kampanyanın
hedefinde, yunusları ticari çıkarları doğrultusunda deniz kafesinde tutan, geçtiğimiz yıldan bu yana türlü hukuksuzluklara
rağmen ruhsat alma süreci iptal edilmeyen Kaş Yunus Parkı
var.
www.change.org/yunuslar adresinden ulaşılabilen imza kampanyası, “Yunus parkları, yunuslar için birer işkence kampıdır
ve kapatılmalıdır; kesinlikle yenileri açılmamalıdır” mesajıyla
başlıyor. Yunus parklarının neden açılmaması gerektiğine kısaca değinen Uzuner, aynı zamanda Kaş Yunus Parkı’nın usulsüzlüklerini gözler önüne sererek Başbakanlık, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ve Kaş Belediye Başkanı Abdullah Gültekin başta olmak üzere yetkili makamlara sesleniyor.
DENİZCİLİK HABERLERİ
larından koparılarak hapsedildiği ve türlü kazalara, hastalıklara zemin oluşturduğu bilimsel verilerle kanıtlanan bu tür ilkel
eğlence anlayışının hakim olduğu tesislere Türkiye çapında
yasal olarak izin verilmemelidir. Kaş Yunus Parkı tamamen kapatıldığı takdirde, yeterli kaynak ve yetkin uzmanlara ulaşılarak
doğaya geri dönemeyen yunusların, başka parklara yine ticari
bir meta gibi satılmadan, ömürlerini tamamlayana dek çalıştırılmadan ve komut-yemek döngüsü ile robotlaştırılmadan, mümkün olan en iyi şekilde bakılmaları sağlanmalıdır. Bu da yetkili
kurumların yapıcı ve örnek bir adım atarak, ülkemizde bir örneği olduğu gibi ‘içkili lokanta’ ruhsatlarıyla açılabilen usulsüz
yunus parkları yerine, karaya vuran veya yunus parklarından
kurtarılan deniz memelileri için Türkiye’de bir rehabilitasyon
merkezinin açılmasıyla mümkündür.”
Tutsak gösteri yunuslarının Kaş’a getirildiği Aralık 2011 tarihinden itibaren Türkiye’de ve dünyada tepki toplayan Kaş Yunus
Parkı, ruhsatlandırma süreci boyunca birçok sivil toplum kuruluşu ve duyarlı vatandaş tarafından yazılı başvurularla ve ilçede düzenlenen etkili bir eylemle protesto edilmiş, kamuoyunda
farkındalık yaratılması amacıyla Yunuslara Özgürlük Platformu
ve yerel STK’lar tarafından Kaş okullarında bilgilendirme seminerleri düzenlenmişti. Oscar ödüllü The Cove belgeselinin
yaratıcısı ve Flipper’ın eski eğitmeni dünyaca ünlü aktivist Richard O’Barry ise, dünya çapında verdiği mücadelenin benzerini Kaş için vermiş, ilk etapta Kaş’taki yunus parkıyla birlikte
Türkiye’deki tüm yunus parklarının kapatılmasını ve yenilerinin
açılmamasını talep eden ortak bir uluslararası imza kampanyasıyla Yunuslara Özgürlük Platformu’yla beraber çalışmıştı. (Vira
Haber)
İMEAK DTO’DAN
SİMÜLATÖR DESTEĞİ
İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO), denizcilik
eğitimine destek vermeye devam ediyor. DTO,
Gaziantep Zirve Üniversitesi’nin Mühendislik
Fakültesi’ne, fakülte bünyesinde kurulan simülasyon laboratuvarı, makine dairesi ve haberleşme sistemini hibe etti.
Yunuslara Özgürlük Platformu sözcülerinden Derya Özkan ise,
Buket Uzuner’in başlattığı kampanyanın, farkındalık oluşturma
açısından çok önemli olduğunu söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Hayvanların eziyet gördüğü, doğal yaşam ortam-
22
Gaziantep Zirve Üniversitesi’nde kurulan Simülasyon
Laboratuvarları’nın açılışı, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve İMEAK
DTO Başkanı Metin Kalkavan’ın katılımıyla gerçekleşti. Yapılan
açılış töreninde, İMEAK DTO’nun üniversiteye hibe ettiği simülatörler hizmete girdi.
DENİZCİLİK HABERLERİ
İMEAK DTO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan da, İstanbul
Boğazı simülasyonunda gemi kullandı. Bakan Hüseyin Çelik’in,
“Çarp bakayım görelim, kaza olsun görelim simülasyonda” sözleri
üzerine dümende bulunan Metin Kalkavan’ın gemiyi kıyıya çapmasıyla salondakiler kendilerini gülmekten alamadı. İMEAK DTO Başkanı Kalkavan, törende yaptığı konuşmada, “Zirve Üniversitesi uzman akademik kadrosuyla geleceğin kaptanlarını yetiştiriyor. Genç
kaptan adaylarına denizcilerin diliyle yolunuz açık olsun” dedi.
Simülasyon laboratuvarının açılışında konuşan Zirve Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa ise denizi olmayan Gaziantep’te öğrencilere denizcilik eğitimi verdiklerini belirterek, “Dünya ticaretinin
yüzde 90’ı deniz yolu aracılığıyla yapıldığı günümüzde denizcilik
bölümünün önemi ortaya çıkıyor. Ayrıca yaz tatilli boyunca açık denizlerde staj yapan kaptan adaylarımız simülasyon laboratuvarlarında edindikleri bilgi ve beceriyi pratikte hayata geçirme şansını
da elde ediyorlar” diye konuştu. Denizcilik bölümüne bayan öğrencilerin de rağbet ettiğine dikkat çeken Kısa, “Bayan öğrencilerimiz
bu konuda çok istekli. Kaptanlığın bayanlar için uygun olmadığı
düşüncesini çürütüyorlar” dedi. Rektör Kısa, üniversite ve sanayi
işbirliği çerçevesinde üretilen ebru halılardan bakanlara ve protokole hediye etti.(Vira Haber)
GEMİ SEKTÖRÜNÜN CAN
SİMİDİ ‘LABORATUVAR’
Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Emin Korkut, 1953 yılında ilk
defa Ordinaryüs Profesör Ata Nutku tarafından,
Gemi Enstitüsü adıyla İTÜ Taşkışla’da kurulan
laboratuvarın bugün alanında Türkiye’nin tek deney havuzu olduğunu söyledi.
DENİZ TEKNOPARKI
Yıldız Teknik Üniversitesi bir ilke imza atarak denizcilik sektörü için Ar-Ge çalışmaları yürütmek
amacıyladeniz sanayinin içine teknopark kuruyor.
Tuzla’da GİSAŞ ve GİSBİR işbirliği ile hayata geçirilecek proje dahilindekiTeknoparkta,aynı ortamda
çalışma imkanı bulan tersane mühendisleri, akademisyenlerin desteğini de alarak sektörün dünya
tersanelerine karşı rekabet gücünü artıracak.
Basına, konuyla ilgili ilk açıklamaları yapan YTÜ Akademisyenleri
ve deniz sektörünün önde gelen isimleri, Denizcilik Teknoparkıprojesi ile sağlanacak faydaları değerlendirirlerken, komisyonlar belirleyip, yol haritası çizdi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek’in de katılımıyla gerçekleşen toplantıda, GİSBİR ve YTÜ’den 4’er kişi olmak
üzere toplam 8 kişiden oluşan proje takip ekibi kurularak, YTÜ Akademisyenlerinden Tamer Yılmaz koordinatörlüğünde çalışmalara
başladı.
Rektör İsmail Yüksek “Teknik anlamda kariyer ve kalitesini ispatlamış olan üniversitemizin, kariyerini denizcilik sektörünün hizmetine
sunduğu bu çalışmalar sonunda, kazanan hiç şüphesiz Türkiye ve
Denizcilik Sanayii olacaktır” dediği toplantıda GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran’da “ bizler bu konuda oldukça heyecanlı
ve istekliyiz. En kısa zamanda akademisyenlerinizle sektörümüzü
biraraya getirmek istiyoruz” dedi. Toplantının ardından GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran ve YTÜ Rektörü İsmail Yüksek
birbirlerine günün anısına birer plaket takdim ettiler. (Vira Haber)
1988 yılında Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nin Ayazağa Kampusu’ndaki yeni binasına taşınması ile Taşkışla’daki deney
havuzu terkedilerek yeni yapılan 160 metrelik havuzun devreye
girdiğini söyleyen Korkut, 1993 yılında deney havuzunun adı kurucusuna ithafen Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı olarak
değiştirildiğini belirtti. Korkut, Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı alanında ülkemizdeki tek deney havuzu olduğuna dikkat
çekerek, sivil ve askeri gemi sektörüne uzun yıllardan beri hizmet
ettiğini kaydetti.
160 metre boyundaki Deney Havuzu, 6 metre genişliğinde ve 3.4
metre derinliğe sahip. 5 metre boya kadar modeller bir çekme
arabasıyla sakin suda saniyede 6 metre hıza kadar çekilebiliyor.
6x1,5x0.7 metre boyutlarındaki Sirkülasyon Kanalı’nda saniyede 2
metre akım hızı sağlanabiliyor ve özellikle akım görüntüleme deneyleri yapılabiliyor. Modelhanede değişik malzemelerden her türlü
boyut ve tipte deniz aracının modeli imal edilebiliyor.
Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarını gemi sektörünün bir
çözüm merkezi olarak kabul edilebileceğini vurgulayan Doç. Dr.
Emin Korkut, Türkiye’de bu alanda hizmet veren tek kuruluş olduklarını bir kez daha yineleyerek şunları söyledi: “ Laboratuvar, 1960
yılından bu yana büyük çoğunluğu son 20 yıl içinde merhum Prof.
Dr. Yücel Odabaşı’nın Türkiye’ye dönüşüyle birlikte 400’e yakın deneysel proje ile ülkemizin gemi inşaatı teknolojisine önemli katkılar
sağlamıştır. Özel sektörün yanında resmi, askeri gemi sektörüne
de hizmet verilmektedir.”
Yurtdışından da çeşitli firma ve kuruluşlara hizmet verildiğini söyleyen Korkut, Uluslararası EUCLID (NATO) projesinin ve laboratuvarımızda Prof. Dr. Mustafa İnsel’in yürütücülüğünü yaptığı SMOOTH
isimli Avrupa Birliği Projesinin ilgili model deneylerinin bu havuzda gerçekleştirildiğini ifade etti.(Vira Haber)
23
Hatıra Kent Mersin
3 Ocak’ta kentimizin kurtuluşunun 90. yılını geride bırakıyoruz.
İşgal
Günlerinden
Bir Sahife
Esir Edilen Fransız
Birliğinin
Komutanı Mesnil
ve Eşi Edrige
Aubery’nin
Kendi Ağızlarından
Esaretlerinin
Serüveni
Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini bırakarak, İstanbul’a gitmeye hazırlanan Mustafa Kemal Paşa,5 Kasım 1918 günü Mersin’e gelmiş
ve Uray Caddesi’nde Mustafa Gazioğlu’nun
evinde kiracı olarak bulunan 23. Tümen Komutanı Albay BahattinBey’e bir gece misafir
olmuştu. Misafirlikte Mutasarrıf Galip Beyve
bazı askeri kişilerle bir araya gelinmişti. Mustafa Kemal Paşa toplantıda;
İşgal yıllarının önemli olaylarından birisi büyük
bir Fransız birliğinin milli kuvvetlerce esir alınmasıdır. Olay, tarihimizin işgale ait bölümünde
teferruatı ile anlatılmıştır.
yaşında öldüğünde, kahramanlık yapmış
generallere yapılan törenle toprağa verilmiş.
Mesnil; eşine gönderdiği cevapta, “Benim
görevim, son askerime ve son kuruşuma
kadar savaşa devam etmektir’’ demiş.
Ancak biz bu yazımızda; esaret serüvenini Fransız Kumandanı Mesnil ve eşi Edrige
Aubery’nin kendi ağızlarından nakledeceğiz.1
Mm. Mesnil, M. Kemal Paşa’yla tanışmasını şöyle anlatıyor.
“…Tarihini tam hatırlayamamakla beraber, Kayseri’den geçmekte iken, kendilerini büyük bir subayın göreceğini haber
vermişler. Genç,sarışın,güzel,sevimli bir
kumandan…Kocamla beni (…) kabul etti.
Bize onun M.Kemal Paşa olduğunu sonradan söylediler…Konuşmamız beş dakika sürdü,sürmedi, sigara ikram etti”
Tarih 29 Mart 1920 Pozantı Türk birliklerince muhasara altına alınıyor.
“Harp bitmemiştir”demiş, “karakolların artırılmasını ve depolardaki yeni silah ve mühimmatın dağ köylerine dağıtılması”nı önermişti.
Bu görüşmeden çok kısa bir süre geçti. Kilikya
işgali başladı.
17.12.1918 günü sabahı, saat 9’da Mersin
Gümrük İskelesi’ne yanaşan filikadan çıkan
bir İngiliz Subayı, İskele Komiser muavinine,
Mutasarrıf’a iletilmek üzere bir zarf vermişti.
Tercüme ettirilen zarf muhteviyatı yazıda …
asayişi sağlamak amacı ile Kilikya’nın işgaline
Mersin’den başlanacağı bildiriliyordu.
İşgalin geçici olacağı, memurlara karışılmayacağı, halkın heyecana kapılmaması gerektiği
gibi hususlarla birlikte kentin nerelerine yerleşecekleri de belirtiliyordu.
20.11.1919 tarihinde İngilizler çekildi. İşgal
Fransızlara kaldı.
Meşhur Fransız yazarı PierLoti’nin; “Fransız siyasi tarihinin kara bir lekesi” olarak vasıflandırdığı Fransız işgali üç yıl sürdü.
İşgalin sürdüğü günlerde gerek Mersin’de gerek Tarsus’ta ve gerekse Adana’da insanlar
zulüm gördüler. Halkın bir kısmı; çoluk çocuğu
ile (hala halk arasında “Kaç–Kaç”olarak anılan)göç zorunluluğunda kaldı. Savaşlar oldu.
Şehitler verdik. İşgalciler çok kayıp verdiler.İşgal komutanlarından General Defieux, ülkemizi
terk ederken ölen Fransızların mezarında;
“Sizlerin kanını boş yere akıttık”diyebilmişti.
ki subaylar centilmence muamele ediyorlar.Senin de kan dökülmeden teslimini istiyorlar.Milli Kuvvetler ve başındakiler pek
güçlüdürler.”
Önce olay kahramanlarını tanıyalım:
Mesnil, Birinci Dünya Savaşı’nda verdiği hizmetle “Verdün Kahramanı” unvanını kazanmış
bir Fransız binbaşısıdır. Zehirli gazla öldürülmek istenmiş, savaşı bırakmamış, gözü görmeyince bırakmaya mecbur olmuş bir subay.
Önce Tarsus Kumandanlığı’na atanmış, sonra
da Alman cephesinde savaşmış bir birlik takviyeli Menil taburunun komutanı olmuş.
Edrige Auberyüç yıl tıp tahsili yapmış, savaşlarda eşiyle birlikte hastanelerdeki üstün hizmetiyle tanınmış bir hemşire. Hem tedavi edici,
hem moral verici. Esaretten kurtulduktan sonra
‘Legion D’honneeur’nişanı ile taltif edilmiş. 90.
Tarih 8.Nisan.1920; Madam Mesnil anlatıyor;
Belemedik’deki Fransız Hastanesi’nde
bulunuyordum. Belemedik, Türk Kuvvetleri tarafından kuşatıldı. Ben şimendifer
hattı Baş Mühendisi Mösyö Mavro’nun
evine sığındım. Karyolanın altına gizlendim. Tabancamı elime aldım.Belemedik
Garnizonu düşünce bu evi kontrol etmek
için çete kıyafetli bir genç geldi. İki elinde de tabanca vardı. Tabancanın tetiğine
dokunmak üzereyken, karyola çarşafının
titremesinden fark etmiş olacak,
Mm. Mesnil’in esir oluşundan sonra,
Fransızlar üzerinde büyük bir çöküntü
başlamış, bundan yararlanan milli kuvvetlerimiz Pozantı muhasarasını şiddetlendiriyor ve Mesnil’e ‘teslim ol’ çağrısı yapılıyor. Her seferinde bunu reddeden Mesnil,
kurtulma yollarını arıyor.
Savaşın Komutanı Hasan Akıncı, 2 Fransız komutanla Esaret Protokolü’nün imzalıyor.
Sonucunda; 1 Binbaşı, 3 Yüzbaşı, 5 Teğmen, 1 Doktor, 522 Er, 150 Yaralı Esir;
Maraş’ta esir alınan 175 Fransız’la birlikte
Talas’a yerleştiriliyorlar. Aileleri ile haberleşmeleri, eşya getirebilme olanağı sağlanıyor. Komutanın kılıcı alınmıyor.
Mesnil ve eşinin Türkiye’deki esaretleri
20.9.1921 tarihinde sona ermiştir.
Mesnil hatıra defterinin sonuna şöyle yazmış:
“Hürriyet güzel şey, bir hayat bitti, yeni bir
hayat başlıyor. Kilikya’da gayesine varmayan, döktüğümüz kanlara içim yanarak acıyorum.”
Dipnotlar:
1. Rahmetli Taha Toros; olayların kahramanı Fransız Kumandanı Mesnil ve
eşinden olayı bizzat dinlemiş ve yayınlamıştır. Yazımız bundan yararlanılarak kaleme alınmıştır.
-“Teslim ol, yoksa yakarım” dedi ve tabancasını bana çevirdi.
- “Ben Pozantı Garnizon Kumandanı’nın
eşiyim” dedim, tabancamı kendisine verdim. Bir süre sonra durumu kocama yazmam istendi, şunları yazdım.
“Bugün Türklere teslim oldum. Hayatım
güven altındadır. Türk kıtalarının başında-
Tarih; 26 Mayıs 1920 Fransız Birliği;
Mersin’e ulaşmak için yola çıkıyor. Kendilerine bir Türk köylüsü rehberlik yapıyor.
Üç gün sonra bir boğaza giriyorlar ve bir
ateşle pusuya düştüklerini anlıyorlar. Kayaların arasına gizlenmiş, milli güçlerin
ateşi şiddetleniyor. Ve iki ateş arasında
kalıyorlar. Yapacak birşeyleri kalmayınca;
28.5.1920 günü, beyaz bayrak çekerek
teslim oluyorlar.
General Dufieuz, muhasarayı yararak
Mersin’e ulaşıp buradaki Fransız kuvvetleri ile birleşmesini öneriyor.
2. Çukurova’nın Kurtuluş Savaşı’nda;
üstün hizmetleri ile tanınmış bir subaydır. Jandarma Albaylığı’ndan
emekli olmuş,1970 yılında Mersin’de
vefat etmiştir.
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
Meryem Boğa
MDTO Proje Finans Uzmanı
Türkiye’de Limanlar ve Liman İşletmeciliği
Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler,
denizcilik sektörünün en önemli bütünleyicisi olan limancılık ve liman işletmeciliği sektörünü de yakından etkilemiştir. Uluslararası
ticarette büyük miktarda yüklerin en ekonomik şekilde taşınmasına olanak veren denizyolu taşımacılığı; dünya ticaretine konu olan
metaların %75’inin taşınması için tercih edilen ilk yoldur. Dolayısıyla
limanlar ve liman işletmeciliği sektör içinde ekonomik faaliyetlerin
devamı için oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunun sebebi oldukça
basittir; tüm yük ve yolcu taşıma faaliyetleri bir limanda başlar ve
başka bir limanda sona erer.
2011 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren tüm limanlarda liman işlem hacminde 2010 yılına göre %4’lük bir artış görülmüştür. Elleçlenen toplam yükün son on yılda ortalama artışı ise %8 olarak
gerçekleşmiştir. Türkiye’de elleçlenen yüklerin% 45’i konteyner,
%36,3’ü dökme yük, %15,4’ü genel kargo ve %3,3’ü araç içi taşıma olarak kaydedilmiştir. Bu oranlar Türkiye’yi Avrupa’da en çok
yük elleçleyen 4. ülke konumuna taşımasına rağmen, Türkiye’nin
dünyadaki payı sadece %4,3’tür.
rak gerçekleşmiştir. Ancak bu rakam Çin’in tek bir limanında elleçlenen toplam konteyner miktarının %20’si kadardır. Dolayısıyla
limanlarımıza daha fazla yatırım yapılması gerektiği gözle görülür
bir gerçektir.
Limancılık
Dünyada birçok ülkenin denize kıyısının olması ve denizciliğin
yüzyıllardır evrilen bir geleneğinin oluşu liman kentlerinin
doğmasına ve gelişmesine neden olmuştur. Limanlar ve liman
işletmeciliği giderek önemi anlaşılan ve ekonomik anlamda
rekabet gücünü arttıran kavramlar haline gelmiştir Limanlar
bir ülke için havaalanları ve karayolu sınır kapıları gibi stratejik
öneme sahip yerler olmasının yanı sıra, kentlerin oluşumunu da
etkilemektedirler.
Liman kentlerinin sosyal, kültürel ve ekonomik yapıları denize
kıyısı olmayan kentlere göre daha farklıdır. Liman kentleri genellikle ekonomik kalkınma çeşitliliğine sahip kentlerdir. Türkiye’nin
coğrafi konumu nedeni ile kıyılarında irili ufaklı birçok liman ve
Dünyada en fazla konteyner elleçlemesi yapan ilk on liman ve
bulundukları ülkeler aşağıdaki listede verilmiştir. 2011 yılında
Türkiye’de aktif olarak çalışan tüm limanlarda elleçlenen toplam
konteyner miktarı 2006 yılına göre %73 artarak 6,6 milyon teu ola-
iskele bulunmakta ve bulundukları kentin ticaretini ve kalkınmasını etkilemektedir. (UTİKAD’ın 2011 verilerine göre ülkemizde
176 adet ticari amaçlı liman ve iskele vardır ve bunların 48 adeti
liman statüsündedir).
Mersin International Port – Mersin Limanı
26
Ülkemizdeki İşlem Hacmi Yüksek Bazı Limanlar ve Liman kentleri bölgelere göre şu şekilde sıralanabilir:
27
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
Başlıca liman hizmetleri şu şekilde sıralanabilir:
• Kılavuzluk hizmetleri,
• Romörkaj hizmetleri,
• Yükleme/Boşaltma hizmetleri.
Türkiye’nin birçok liman kentine sahip olması ve uluslararası ticarette giderek artan hacminin etkisi ile liman işletmeciliği
konusunda ülkemizin standartlarının arttırılması çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar, ülkemizin ithalat ve ihracat hacminin artmasına olumlu katkılar sağlayacak, önemli konumlarda
bulunan limanlarımızın birer transit limana dönüşmesie ve işlem
hacminin artmasına destek olacaktır.
Yukarıdaki haritada liman kentlerimiz görülmektedir. Mersin, İzmir, İzmit, İstanbul limanları yolcu ve yük kapasitesi açısından en
işlek limanlardır. Yukarıda mavi olarak işaretlenmiş limanlar yük
hacmi yüksek limanları göstermektedir. Akdeniz ve Karadeniz’e
kıyısı olan ülkelerde siyasi istikrarın sağlanması durumunda
Mersin, İskenderun ve Trabzon limanları hub port olarak tabir
edilen transit yük limanı özelliklerine kavuşacaklardır. Yolcu ve
yük akışı hacmi artarak devam edecektir.
Liman İşletmeleri ve Özelleştirilmesi
Özellikle son yıllarda özelleştirilen limanlar, yerli ve yabancı yatırımcıların ileri teknoloji ürünü yükleme, boşaltma, depolama ve
koordinasyon hizmetlerini tercih etmeleri sayesinde dünya standartlarını yakalamış durumdadırlar. Özel limanlardaki bu olumlu gelişmeler uluslararası şirketler tarafından tercih edilmelerini
sağlamıştır. Devlet, limanların özelleştirilmesi ile oldukça önemli
bir kaynak tasarrufuna gitmiştir. Bunun yanı sıra limanların özelleştirmesi bürokratik işlemleri azaltmış, limanların teknolojik altyapısını iyileştirmiş ve serbest rekabet koşulları içinde kar oranlarını arttırarak daha fazla katma değer yaratılmasını sağlamıştır.
Liman idaresinin özelleştirme işlemleri, şirketlere belirli süre
devredilmesi, liman donanımlarının kiraya verilmesi, liman arazisinin kiraya verilmesi, liman arazisinin üstyapı yatırım yapma
koşuluyla kiraya verilmesi, yap-işlet-devret modeli gibi çeşitli
yöntemlerle yapılabilmektedir.
Bilindiği gibi ticaretin son derece dinamik bir sektör olması ve
teknolojik gelişmelerin hızlı bir şekilde yenilenmesi sürekli takip
ve yatırım planlaması gerektirmektedir. Hem ülkeler hem de liman işletmesi yapan özel şirketler, limanlarda kullanılan liman
donanımlarının yenilenmesi, deniz temizliği konusundaki uluslararası standartlara uyulması, kullanılan sinyalizasyon sistemlerinin geliştirilmesi ve liman tarifeleri konusunda dünyadaki gelişmeleri takip edip hızlıca uygulamak zorundadırlar. Özelleştirilen
limanlar bu gereklilikleri daha hızlı yerine getirmektedirler.
Liman işletmeciliği yapan resmi kurumlar ya da özel şirketlerin
liman donanımları ve limanda çalışan personel yatırımları konusunda çok boyutlu olarak düşünmesi ve stratejik planlar yapması gerekliliği, dünyanın giderek küreselleşmesinin getirdiği
bir gerçektir. İleri teknoloji ürünü kullanabilecek, çok dilli ve iyi
eğitimli personel ihtiyacını karşılamak amacıyla kamu ya da özel
eğitim kurumları bünyelerinde denizcilik alanında çalışacak iş
gücünü yetiştirmek için yeni bölümler açmaktadırlar.
Ülkemizdeki liman kentlerinde yaşanan ekonomik gelişmeler,
deniz yolu taşıma verileri ile paralellik göstermektedir. Yani
deniz yolu taşımacılığındaki artış liman kentinin ekonomisini olumlu yönde etkilemektedir ve kentin kalkınması Türkiye
ekonomisine yansımaktadır. Örneğin Ambarlı limanı gibi iş
hacmi yüksek olan limanların çoğu Marmara bölgesinde bulunmaktadır ve Marmara bölgesi Türkiye’nin kalkınmada en
üst sıralarında yer alan illerin bulunduğu bir bölgedir. Mersin
Limanı ikinci bir örnek olarak verilebilir. Limanın özelleştirilmesinden sonra artan iş hacmi bölgede daha fazla istihdam
yaratmış ve bölgeye yerli ve yabancı yatırımcıların çekilmesinde önemli bir etken olarak Mersin’in kalkınmasına doğrudan etkide bulunmuştur. Bununla birlikte Çukurova bölgesi
ve Mersin Limanı hinterlandındaki ihracatçıların iş hacimlerinin de arttığı gözlemlenmiştir.
Sonuç
Dünya denizcilik sektöründe olduğu gibi Türkiye’de de yük, yolcu, araç
transferi, kılavuzluk, çekici, tersane, bakım-onarım, acentecilik, kumanya temini gibi faaliyetler liman işletmeciliğinin konusuna girmektedir.
Türkiye’deki limanların durumu gün geçtikçe iyileşme göstermekte ve
özel ya da devlete ait limanlarda hizmet kalitesinin arttırılmasına çalışılmaktadır.
Limancılık hizmetleri hem ticaretin hem de turizmin gelişmesine önemli
katkılar sağlamaktadır. Örneğin dünya kruvaziyer turizmi 2011 yılında
14 milyon kişinin gemilerle seyahat etmesine olanak sağlamıştır.
Limanlarımızda artan hizmet kalitesi ve çeşitliliği Türk limanlarını dünya
limanlarıyla boy ölçüşebilir hale getirmiştir. 2004 yılında yürürlüğe giren
ISPS Kodu – Uluslararası Gemi ve Liman Tesisleri Güvenlik Kodu – uygulamaları neticesinde limanlarımızın rekabet gücü artmıştır.
TÜRKLİM’in verilerine göre; 2011 yılı sonunda Türkiye’de gerçekleşen
konteyner hareketlerinin %85,88’i, genel kargo ve katı dökme yük hareketlerinin %92,83’ü, dökme sıvı yük hareketlerinin %92,52’si özel sektör
limanları (Türkiye’nin çeşitli kentlerinde TÜRKLİM üyesi olan 56 adet
liman işletmesi) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu durumun benzeri bölgesel kalkınmada da görülmektedir.
Örneğin limanlarda elleçlenen yük miktarlarının denizlere
göre dağılımında baktığımızda; Karadeniz’de toplam yüklerin
%8.8’inin, Marmara’da %41,22’sinin, Ege’de %16,13’ünün,
Akdeniz’de % 33.84’ünün elleçlendiğini görüyoruz. Bu bölgelerin kalkınmışlık düzeyi de verilen oranlarla paralellik göstermektedir.
Karadeniz’e kıyısı olan liman kentlerinde bulunan limanlardan en çok elleçleme yapılan liman Karadeniz Ereğli Erdemir Limanı olurken, Marmara denizinde Kocaeli Tüpraş Terminali, Ege denizinde Aliağa TüpraşTerminali ve son olarak
Akdeniz’de Mersin Uluslararası Limanı’dır. Bu limanların hepsi özelleştirilmiş limanlardır.
Özel sektör liman işletmeleri tarafından limanların gelişmeleri önündeki
bazı darboğazlar, ulusal denizcilikte politikasının eksikliği, planlamadaki yetersizlikler, ulaşım altyapısındaki aksamalar, mevzuat ve bürokrasinin ağır işlemesi olarak sıralanmaktadır. Limanların gelişmesi için bu
engellerin aşılmasının yanı sıra liman yönetim modellerinin çağdaşlaştırılması, iç taşımacılıktaki düzenlemeler, limanlara yapılacak karayolu
ve demiryolu bağlantılarının hızlandırılması, gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması, limanlar üzerindeki mali yüklerin azaltılması, liman yatırımcılarına yönelik teşviklerin arttırılması ve kalifiye eleman eksikliğinin
giderilmesi olarak önerilmektedir.
Sonuç olarak liman işletmeciliği çok iyi bilgi birikimi isteyen, yüklü miktarda kaynak yatırımı gerektiren ve iyi eğitimli personel istihdamının şart
olduğu bir sektördür. Bu etkenler paralelinde getirisi de oldukça yüksek
bir sektör olması nedeni ile özel şirketler liman işletmeciliğine yatırım
yapmakta ve devletler limanları çeşitli yollarla özelleştirerek ithalat ve
ihracat potansiyelini yükseltmektedirler. Dolayısıyla limanlar ve liman
işletmeciliği her geçen gün getirisi yükselen daha kalifiye bir sektöre
dönüşmektedir.
Aksa Akrilik Kimya San. A.Ş. Limanı
Dünyadaki limanların idari yapıları kanunlarla belirlenir. Liman
idarelerinin sorumlulukları ve yetkileri her ülkede farklıdır, hatta ülke içerisinde dahi farklılık gösterebilir. Türkiye’de limanların
özelleştirilmesi 1994 yılında yürürlüğe giren 4046 sayılı özelleştirme kanunu uyarınca; “4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında
yürütülmektedir (4046 sayılı Kanun,1994:20).
Ülkemizde genel uygulama, limanların 30 ya da 40 yıl gibi uzun
dönemler için, yerli ya da yabancı firmalara ihale usulü ile kiralanmasıdır. Liman işletmelerinin esas sorumluluk alanları limanların altyapılarını kurmak ya da var olanı iyileştirmek, liman hizmetlerini sunabilmek için gerekli tesisleri kurmak ve kanunlarla
belirlenen yetki ve sorumluluklarını yerine getirmektir.
28
Petkim Petrokimya Holding A.Ş. Limanı
Liman Kentleri
Bölgelere göre gruplandırdığımızda, Karadeniz’e kıyısı olan liman
kentleri batıdan doğuya şu şekilde sıralanabilir: Kırklareli, İstanbul, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin.
Marmara denizine kıyısı olan liman kentleri; Çanakkale, Tekirdağ,
İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir’dir. Ege denizine kıyısı
olan liman kentleri; İzmir, Aydın ve Muğla’dır. Akdeniz’e kıyısı olan
liman kentleri ise; Antalya, Mersin, Adana ve Hatay’dır.
Marport Liman İşletmeleri San. Tic. A.Ş. Limanı
29
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
DENİZCİLİK HABERLERİ
Yasemin ARIKAN
Y.T.Ü. Gemi İnşaatı
ve Denizcilik Fakültesi
Ali DOĞRUL
Y.T.Ü. Gemi İnşaatı
ve Denizcilik Fakültesi
Fahri ÇELİK
Y.T.Ü. Gemi İnşaatı
ve Denizcilik Fakültesi
Gemi Sevk Sistemleri
Tarihine Bakış
Tarih boyunca gemilerin makineler ile tahriki geniş bir araştırma alanı yaratmış ve bu
alanda birçok keşif yapılmıştır. Makineler
ile enerji dönüşümü, enerji aktarımı ve itme
kuvveti elde edilmesi için üretilmiş fikirler sınırsız sayıdadır. Da Vinci, Daniel Bernoulli,
Leonhard Euler gibi araştırmacılar dönen
kanat yerleşimleri ile pervane dizaynı için ilk
çalışmaları yapmışlar ve turbo makinelerin
temellerini atmışlardır. 1838 yılında Daniel
Bernoulli “Hydrodynamica” adlı eserinde jet
sistemlerinin temelini oluşturacak olan suyun kanallar içinde gemi gövdesi boyunca
pompalanması fikrinden bahsetmiştir. [1]
KÜREK VE ÇARK UYGULAMALARI
Gemilerin sevki için kullanılan en eski yöntem
değnek ve kürek kullanımıdır. Uzun değneklerin nehir tabanında ittirilmesi ile elde edilen
itme kuvveti ile yaya hızında yani 5-6 km/saatlik bir hıza ulaşılmaktaydı. [1]
Şekil 2. Tweedale tarafından yapılan
Cornelius’un denizaltısının resmi[2]
Kürek kullanımının ilerleme hareketini çevrimsel olarak sağlaması çark kullanımını ilgi çekici kılmıştır.
Böylece o yıllardaki çalışmalar bugünkü
sevk sistemlerinin temellerini oluşturmuştur.
Gemilerin makineler ile sevki karmaşık ve
zorlu bir hedef olmuş olup temel prensiplerin pratikte uygulama bulabilmesi uzun
zaman almıştır. Gemi sevki alanında yapılan
çalışmalar iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi makine, aktarma ve sevk organı konularındaki çalışmalar, ikincisi isegemi
direnç kuvvetlerinin bulunarak uygun sevk
sistemleri ile bunların aşılmasını kapsayan çalışmalardır. Bu çalışmaları zorlaştıran gemilerin sadece durgun sularda değil
aynı zamanda dalgalı denizlerde ilerlemesi
ve rüzgara maruz kalmasıdır. Günümüzde
sevk sistemlerine yönelik çalışmalar içinde
gemi gövdesi, pervanesi ve dümeni arasındaki etkileşim, serbest su yüzeyindeki dalga
profili ve gemi gövdesindeki sürtünmeden
kaynaklı sınır tabaka ve sevk sistemi ile makine arasındaki etkileşim konuları sayılabilir.
Metodik çalışmalar ve hesaplama yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde bu karmaşık
teknik yapıların geliştirilmesi ve iyileştirilmesi mümkün olmaktadır.
30
Şekil 1.Hollanda’da nehirlerde değnek kullanımına ait 1880 yılına ait bir çizim[1]
Padıl kürek kullanımının ise 2004 yılında
Bulgaristan’ın Dobrich kentinde yapılan kazılardan bulunan kayık ve kürek kalıntılarına
dayanarak M.Ö. 9500 yıllarına uzanan bir
geçmişe sahip olduğu düşünülmektedir [2].
Günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce gemilerde padıl kürek kullanımından gemilerin bordasına sabitlenmiş kürek kullanımına geçilmiştir. Böylece elde edilen itme kuvveti gemiye
insandan değil bordaya sabit bir noktadan
aktarılmaya başlanabilmiştir. Gemilerde kürek
kullanımının yanı sıra 1624 yılında Hollandalı Cornelius von Drebbel Londra’da kürek ile
sevk edilen ilk denizaltıyı inşaa etmiş (Şekil 2)
ve Times nehrinde birçok başarılı seyire imza
atmıştır.[2]
Çark kullanımının antik çağlardan bu yana bilinen bir yöntem olduğu düşünülmektedir. Tarihsel kaynaklar çarkların gemilerin yanlarına
yerleştirildiği gibi gemi kıçına da yerleştirildiğini göstermektedir.
Kullanılacak çarkların sayısı değişiklik gösterebildiği gibi iki yanında beş çark yerleştirilmiş
gemi uygulamalarının da bulunduğu düşünülmektedir. [1]
Şekil 3.Galloway’e ait 1829 yılına ait bir çark
çizimi ile çarklı gemilere ait 1472 yılına ait
bir çizim [1]
31
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
Yedekte çekme esnasında halat açısından
dolayı gemiyi kıyıya çeken bir kuvvet oluşmaktadır. Geminin doğru istikamette ilerlemesini sağlamak için mümkün olduğunca
uzun bir halat kullanılarak yedekte çekme
direğinin en üst noktasına bağlanarak dümene uygun istikamet verilmiş ve geminin
kıyıya yanaşması önlenmeye çalışılmıştır.
[1]
1449 yılında nehirlerde çark kullanımı için
İtalyan Mariano Taccola özel bir çark uygulaması olarak “De Machinis” adlı eserinde
sabitlenmiş bir ipin çarka dolanmasıyla nehirde akıntı yönüne karşı hareketi sağlayan
bir sistemden bahsetmiştir. [1]
1472 yılında Robertus Valturius, Verona’da
çark ile sevk edilen bir geminin Çin’de yapılmış olduğu düşünülen resmini yayınlamış ancak sevk sistemi ile ilgili ayrıntılı bir
bilgi vermemiştir. [1]
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gemilerin kürek ve yelken dışında da sevkini
sağlayabilecek araçların kullanımı ile ilgili
çalışmaların sayısı artmıştır. Bu sistemlerin
hareketi için gerekli enerji kaynağı olarak
insan ve hayvan gücü vurgulanmaktadır.[1]
Şekil 5.Amerikan iç Savaşında kullanılan HUNLEY denizaltısının manuel manivelalı sevk
sistemi [1]
İnsan kuvveti ve çark sistemi kullanımından denizaltılarda da faydalanılmak istenmiştir. 1775’te Amerikalı David Bushnell
TURTLE isimli bir deniz taşıtı geliştirmiştir.
Her ne kadar bu araç Amerikan özgürlük
savaşı esnasında İngiliz amiral gemisi
EAGLE’a karşı kullanılmış olsa da başarılı
olamamıştır. [1]
Pancivolli 1587’de hayvan gücünden faydalanan 6 adet çarkı bulunan bir gemiyi betimlemektedir. Morisotus 1643’te çarktan,
gemiler için potansiyel sevk sistemi olarak
değinmekte ve antik çağdan bu yana kullanıldığından bahsetmektedir. [1]
19. yüzyılın ikinci yarısında denizaltı deneyleri başladığında sevk sistemi olarak ancak
insan gücü ve çark kullanımı söz konusuydu.
Alman topçu astsubayı Wilhelm Bauer
1850’de Almanya-Danimarka Savaşı esnasında pedallı bir denizaltı geliştirmiş ancak
denemeler sırasında denizaltı batmış, Bauer iki muhafızı ile batan gemiden sağ olarak
kurtulabilmiştir. [1]
yedekte çekmedir. Henüz eski çağlarda
ağır yüklerin su yolu ile naklinin sürtünme
kuvvetinin daha düşük olmasından dolayı kara taşımacılığına göre daha kolay ve
ucuz olduğu farkedilmiştir.Yedekte çekmenin en geç Antik Roma döneminde başladığı ancak çok daha önce de Dünya’nın
çeşitli bölgelerinde uygulanmış olabileceği
düşünülmektedir.Bir ip yardımıyla kıyı şeridi
boyunca gemi, insan veya hayvan gücü ile
çekilmektedir. [1]
Günümüze daha yakın kaynaklardan incelendiği üzere, yedekte çekme direği geminin
üçte biri uzunlukta olacak şekilde gemi başına yerleştirilmiştir. Böylece çekme kuvveti
ile gemiye etkiyen direç ve dümen kuvveti
neredeyse eşitlenmekte ve gemiyi kıyıya
yönlendiren döndürme momenti oluşmamaktadır. Aynı zamanda direğin ucundan
etkiyen çekme kuvveti gemiye daha iyi manevra kabiliyeti kazandırmakta ve yüksekliğinden dolayı kıyı şeridinde engelle karşılaşma olasılığını azaltmaktaydı. [1]
Şekil 4.Morisotus tarafından 1643 yılına ait
çark kullanımı için bir çizim [1]
Bu sevk sistemlerinin iç sular ve nehirlerde
kullanım alanı bulduğu varsayılmaktadır.
32
Papirüsten yapılmış hasırlar (Mısır, M.Ö.
3000)
Örülmüş palmiye yaprakları (Asya, Afrika)
pirinç ya da bambus şeritleri (Çin)
Deri
(Antik
Yunan,M.Ö.
8.yy,Romalılar,M.Ö.50, Cermenler)
Keten veya pamuklu kumaşlar (Antik Yunan, M.Ö. 6.yy) [1]
Şekil 9.Hollanda’da kullanılan bir yedekte
çekme gemisi [1]
Şekil 6.Amerikalı Bushnell’in 1787’de geliştirdiği dalış botu [1]
Rüzgar yönünün her zaman uygun olmaması ve nehirlerin genişliğinin geminin hareket kabiliyetini sınırlandırmasından dolayı
, Nil Nehri dışında, nehirlerde yelkenli gemiler kullanılamamıştır. 17. yüzyılın sonunda
rüzgar yönünden bağımsız ilerleyebilmek
için, çarkların bir geminin üstüne kurulmuş
bir rüzgar değirmeniyle döndürülmesi fikri
oluşmuştur. Ancak bu uygulamada rüzgar
değirmeninin kendisinin bir yelken görevi
göreceği ve rüzgar yönünde sevk edebilmenin imkansız hale geleceği unutulmuştur. Bu her ne kadar çarpıcı olsa da gerçekleştirilmesi imkansız bir fikir olmuştur. [1]
bölgelerde 2:1 olarak verilmiştir. Örneğin
Volga nehri üstünde bir insan 5 ton, bir at
ise 20 tona kadar ağırlık çekebilmekteydi ve dağ yolu için fiyatlar vadi yolunun 20
katıydı. 1907 yılında Fransa’da 85-115 ton
ağırlığındaki mavnaların 0.4-0.5 m/s hız
ile günde 7-15 km yol katedebildiği “Büyük Meyer” lugatinde belirtilmiştir. Yedekte
çekme uygulaması kazancı yüksek olan bir
meslek olmasına rağmen 20. yüzyılda buhar
gemilerinin büyük nehir ve akarsularında faaliyetlerinin ağırlık kazanması ve küçük nehirlerdeki taşımacılığın yerini demiryollarının
alması ile son bulmuştur.[1]
Şekil 10.Düsseldorf’ta kullanılan bir yedekte
çekme gemisi [1]
Şekil 8.12. y.y.’a ait İngiltere’de bulunan bir
minyatür [1]
Şekil 7.Drestner Askeri müzesinde sergilenmekte olan W. Bauer’in geliştirdiği pedal ile
sevk edilen ilk denizaltı [1]
YEDEKTE ÇEKME UYGULAMASI
Bir geminin iç sularda sevkini sağlayan
güvenilir ve ekonomik bir diğer yöntem ise
20. yüzyıla varıncaya kadar tüm Dünya’da
gemiler kıyı boyunca çekilmiştir. Günümüzde Çin’de bulunan Mavi Nehir’de (Yangtse-kiang) M.Ö. 100 senesine ait yedekte
çekme halatlarının izleri hala görülebilmektedir. Yedekte çekmenin özel bir uygulaması ise kıyı şeridinin iki tarafına simetrik
olarak yerleştirilmiş elektrikli lokomotifler ile
günümüzde Panama Kanalı’nda görülebilmektedir. [1]
Yedekte çekme uygulamasının sağladığı
taşıma kolaylığı ve güvenilirliği ortaçağdan
19. yüzyılın başlarına kadar nehirlerde düzenli bir hizmetin doğmasını sağladı. Örneğin Berlin ile Charlottenburg arasında
günde pek çok sefer düzenlenmekte; Amsterdam-Harlem su yolu üstünde çalışan 23
gemi ile 1648 yılında 144350 kişi Harlem’e
ve 143530 kişi Amsterdam’a taşınmıştır. [1]
Yedekte çekme uygulamasının kara taşımacılığı ile ekonomik olarak karşılaştırılmasında kazanç oranı vadilerde 10:1 ve dağlık
Şekil 11.Panama Kanalı [1]
Günümüzde yedekte çekme uygulamasına
yönelik hayatta kalmış tek uygulama Panama Kanalı havuzuna iki taraflı baştan çekici
ve kıçtan frenleyip durdurma özelliğine sahip elektrikli lokomotiflerle gemiyi yedekte
çeken sistemdir. [1]
YELKENLİ GEMİLER
Güneş enerjisi Dünya üzerinde yarattığı ısı
farkı dolayısıyla basınç değişimleri meydana
getirir. Yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına olan hava hareketlerirüzgarları oluşturmaktadır. Gemilerde rüzgar enerjisinden faydalanılması yelken kullanımı ile
mümkündür. Tarihte yelken kullanımı ile ilgili
bilinen en eski kanıt M.Ö. 5000 yılına ait ve
Luksor’da bir mezarda bulunmuş,üzerinde
yelkenli gemi tasviri olan bir kaptır. Yelken
kullanımının değişik kültürlerde hemen hemen eş zamanlarda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kullanılan yelkenlerde temel farklılığın o coğrafyada kullanılan malzemeden
kaynaklanan yelken formunun olduğu düşünülmektedir. Ancak kalıntılardan yelken
formları ile ilgili bilgi edinmek güçtür. Bunun
yerine mevcut resimli tasvirlerden faydalanılır. Yelken formlarındaki farklılığın nedenleri
olarak;
Geminin imalat tekniği
Yelkenin kullanıldığı bölge ve rüzgar yönleri
Yapılan manevralar
Yelken yapımında kullanılanmalzemeler
gösterilebilir. Tarih boyunca yelken yapımında kullanılmış olan malzemeler şunlardır:
Şekil 12.Santa-Cruz adalarında kullanılan
yengeçayağı formunda bir yelken [1]
Günümüzde ise yelken yapımında sentetik
kumaşlardan hafif metallere kadar birçok
malzeme kullanılmaktadır.
Dışbükey yüzeyler üzerindeki basınç dağılımını ilk olarak Paris’te 1910 yılında Eiffel
kulesinin de tasarımcısı olan Gustave Eiffel
ölçmüştür. Böylece yelkenin rüzgarüstü yüzeyinde rüzgaraltı yüzeyinin 3 ile 4 katı büyüklüğünde bir emme etkisi olduğunutespit
etmiştir. [1]
Şekil 13.Yelken etrafındaki akım [1]
Şekil 14.İki adet yelken kullanımı gemiye tek
yelkene göre daha büyük bir hız kazandırır.
Mavi hatlar iki yelkene ait akım hatlarını sarı
çizgiler tek yelken için akım hatlarını gösterir.
[1]
33
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
1850-1860 yılları arasında yük taşımacılığında yelkenli gemiler en parlak dönemlerini yaşamışlardır. [1]
Şekil 15.Tüm yelkenleri açık durumda üç
direkli bir yelkenli gemi. Yelken kullanımı
çok sayıda mürettebat gerektirmekteydi.[1]
19. yy’ın ikinci yarısı Amerikan yelkenli
gemileri ileİngiliz pervaneli gemileri arasındaki rekabete sahne olmuştur. Rakip
gemilerinin üretimi ve kullanımı pahalı iken
Amerikan yelkenli gemileri daha büyük ambarları ile daha avantajlı bir durumdaydı.
Ancak 1870 yılında makine kullanımı galip
gelerek Avrupa ve Kuzey Amerika hattında
üstünlüğü ele geçirmiştir. Başka hatlarda
yelkenli gemi kullanımı devam etmiş olsa
da zamanla bu hatlarda da buharlı gemi
kullanımı yaygınlaşmıştır. 20. yy’ın ikinci
yarısına kadar yelkenli gemilerin taşımacılık
alanında kullanımı devam etmiştir. [1]
Yelkenli gemilerdeki hız arayışı yelken sporunun doğmasını sağlamıştır. M.Ö 1550 yılında Mısır’da düzenlenen kürek ve yelkenli
gemi yarışları su sporlarının başlangıcı kabul
edilmektedir. Daha sonra hızlı yatlar ile yelken sporu 17. yy’da Hollanda ile İngiltere’de
kraliyet ve soylu ailelerin düzenlediği yarışlar ile başlamıştır. [1]
Rotorun etkisi 1852’de Berlinli fizikçi H. Gustav Magnus’un yaptığı
deneyler ile gösterilmiştir. Magnus, dönen bir merminin yandan
etkiyen rüzgar altındaki etkisini incelemiş ve bir balistik uzmanı
olarak sonuçlarını “Mermilerin Sapması Üzerine” adlı makalesinde yayınlamıştır. [1]
Günümüzde yakıt tasarrufu amacı ile taşımacılık alanında rüzgar gücünden faydalanılmasıŞekil 16-19 arasında gösterildiği gibi
yelkenlerin değişik uygulamalarını gündeme
getirmiştir.
Naijjen’in çalışmasında da belirtildiği gibi
yelken kullanımı ile tankerlerde %5 oranında
bir yakıt tasarrufunun sağlanabileceği vurgulanmaktadır[3].
Flettner ilk başta yelken yerine uçak inşaasından etkilenerek profil kullanmak istemiştir. Ancak fırtına esnasında profil alanını küçültmek için bir çözüm bulamamıştır. 1923 yılında Göttingen’de
rotorlar ile ilgili yapılmış araştırmayı incelemesinin ardından Flettner, Berlin Wannsee’de model gemiler ile deneyler yapmaya
başlamıştır. Ekim 1924’te üç direkli yelkenli BUCKAU,rotorlu gemiye dönüştürülerek deneme seferlerine başlamıştır. Uygulama
Flettner tarafından 23 Ağustos 1923’te başvurulmuş ve 4 Kasım
1925’te kabul edilen patente dayanmaktadır. [1]
Şekil 18.Paraşüt (Kite) uygulaması [5]
İngiltere 3,0
5,0
A.B.D. 2,0
2,0
Fransa 0,4
0,5
Almanya 0,6
0,7
Avusturya-Macaristan
0,2
0,1
İtalya
0,6
0,2
Rusya
0,3
0,2
Dönen silindir bir aerofoil gibi davranmaktadır ancak aerofoiller çok
daha az bir direnç ile ve mekanik bir harekette bulunmadan kaldırma
kuvveti üretirler. Dönen silindir için;
Direnç kuvveti :
FQ=cq.p/2.v2.A (1)
FW=cw.p/2.v2.A (2)
Alan:
A=2.r.h (3)
cq ve cw katsayıları 1924’de Göttingen’de bulunan Aerodinamik
Deney Merkezi’nde ölçülmüştür. Katsayılar silindirin dönme hızı u
ve rüzgar hızı v’ye bağımlı olarak aşağıdaki gibi verilmiştir:
u/v=2 cw=1.4 cq=4.7
FLETTNER ROTORU
Şekil17.Paraşüt (Kite) uygulaması [4]
Şekil 22.Bir aerofoilde kaldırma kuvveti [9]
İtme kuvveti:
Şekil 19.Winship Projesi [6]
Yelkenli Gemiler (Milyon ton) Buharlı Gemiler (Milyon ton)
34
BUCKAU gemisi 1920’de Krupp Germania Tersanesi tarafından
üç direkli bir yelkenli olarak inşaa edilmiştir. Tahrik sistemi Birinci
Dünya Savaşı’nda kullanılmış bir denizaltından alınmıştır. Flettner
tarafından kullanılan geminin yıldırım çarpması sonucu rotorları
sökülmüş ve daha sonra 1927’de Cap Halteras’ta çıkan kasırgada kaybolmuştur.[1]
Şekil16.Paraşüt (Kite) uygulaması [3]
1850-1890 yılları arasında navlun fiyatlarındaki 1/3 oranındaki düşüş denizciliği ve
gemi inşaatını kuvvetli bir şekilde etkilemiştir. 1890 yılına ait çeşitli ülkelerdeki yelkenli
ve buharlı gemi tonajları Tablo 1’deki gibidir:
Tablo 1. 1890 yılına ait yelkenli ve buharlı
gemi tonajları [1]
Bu konudaki çalışmalaraAlman tekniker Anton Flettner (18851961) Flettner Rotorunu geliştirerek devam etmiştir.
Rüzgar gücünden gemilerde faydalanılması
ile ilgili bir diğer yöntem Flettner rotorudur.
Yaygın uygulama alanı bulamamış bir buluş
olan Flettner rotorunda narin ve dönebilen bir
kulenin, 10 katı büyüklüğünde bir yelken alanınınyerini tutabileceği fikrinden yola çıkılmıştır.
Yelkenli gemiler bakım ve tutumlarından kaynaklanan yüksek maliyetlerinden dolayı çok
sayıda mürettebata ihtiyaç duyarlar. Flettner
rotorunda ise sadece devir sayısının azaltılması ile yelkenlerin küçültülmesine eşdeğer
bir etki elde edilebilir. Devir sayısı sıfır olduğunda ise sadece rotorun kendi alanı rüzgar
direncine maruz kalmaktadır.
Şekil 20.Flettner rotorunun uygulandığı BUCKAU gemisi[7]
u/v=3 cw=3.6 cq=8.2
Yelken için;cw=0.2 cq=0.8
Bu değerler doğrultusunda 12m/s’lik bir rüzgar hızında ve 33m. yüksekliğinde, 7m. çapında, 231m2 yüzey alanına sahip, 36m/s dönme
hızı ya da 100 dev/dak. yani u/v oranı 3’e denk olacak şekilde dönen
bir silindir için FQ=166kN ve FW=73.5 kN olarak bulunur.
Şekil 21.Magnus etkisi[8]
Dönen bir silindire gelen uniform akım sebebiyle silindirde oluşan
kaldırma kuvveti Magnus Etkisi olarak tanımlanır. Akıntı yönünün
aksi istikamette hareket eden silindirin yüzey alanı havanın oluşturduğu sürtünme kuvvetinin etkisiyle akışkanın yavaşlamasına ve
Bernoulli kanununa göre de basıncın artmasına sebep olmaktadır,
silindirin diğer tarafında ise basınç düşmesi gerçekleşmektedir.
Yüzeyin iki farklı noktası arasındaki basınç farkı silindirin dönme
hızına bağlı olan bir itme kuvveti oluşturur. Oluşan itme kuvvetinin
yanında akış yönüne ters bir direnç kuvveti meydana gelir. Bu açıdan rotor, daha düşük dirence sahip olan profil ya da yelkene göre
daha elverişsiz durumdadır.
Üç direkli yelkenli BUCKAU 1924 yılında Kiel’de bulunan Germania
tersanesinde iki adet dönen silindirin yerleştirilmesi ile yenilenmiştir.
Çelik silindir kuleler 2.8 m. çapında ve 18.3 m. yüksekliğinde olup
45 Hp gücündeki diesel jeneratör ile 700 dev./dak. devir ile döndürülebilmekteydi. Silindir kulelerinin ağırlığı 4 ton olup daha önce kullanılan yelken donanımı 35 ton ağırlıktaydı. Silindirlerin yüzey alanı
daha önce kullanılan yelken alanının 1/10’una denk gelmekteydi ve
duran silindirlerin direnci bile yelken donanımının ve yelkenlerin toplanmış halindeki direncinden düşüktü. Rüzgar hızında bir azalmanın
gemi üzerinde az bir etkisi olmaktaydı. Başarılı deneme seferlerinin
ardından Danzig’e hareket eden gemi kereste yükü ile İskoçya’ya
oradan da kömür taşıyarak Hamburg’a dönmüştür. Halk tarafından
büyük ilgi ile karşılanan geminin bu sefer ismi BADEN-BADEN olarak değiştirilerek Amerikan kıyılarında çalıştırılmasına karar verilmiş
ancak bu sefer başarılı olunamamıştır. 1926 yılı sonlarında BUCKAU
gemisi New York’tan Philadelphia’ya Dünya Fuarı’nda segilenmek
üzere gitmiştir. Fuarda büyük ilgi ile karşılanan bu uygulama teknik olarak olumlu karşılanmak ile beraber ekonomik olarak aşması
35
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
gereken engeller olduğu vurgulanmıştır. 1926 yılında inşaa edilen
üç rotoru bulunan gemi BARBARA’dan elde edilen deneyimler de
benzerlik göstermektedir. [1]
130 m. uzunluğunda ve 22.5 m. genişliğinde, 2×3500 kW makine
gücünde ve 17.5 knot hızındaki gemide rotor kullanımı ile %30
civarında bir yakıt tasarufu beklenmektedir. Gemiye yerleştirilmiş
rotorların çalışma prensibi Şekil 26 ‘da gösterilmektedir. Geçmişe
oranla günümüzde petrol fiyatlarındaki artış bu sistemin karlılığa
olan etkisinin tartışılmasını yeniden gündeme getirmektedir.
Doç. Dr. Mustafa Hergüner
Midhat Paşa ve Ortadoğu
Şekil 23.Rotorlu gemi Barbara ve Flettner’in rotorlu yat uygulaması [7]
Flettner bu iki gemi dışında rotorla sevk edilen iki tane daha yat yapmıştır ancak rüzgardan kaynaklanan belirsizlikler ve petrol fiyatlarının
çok düşmesi ve diesel motorlarının kullanımı ile rotor rekabet ortamı
bulamamış ve yelkenlilerin estetik görüntüsüne karşılık alışılmadık görüntüsü ile kullanımı yaygınlaşmamıştır. Ek sevk sistemi olarak kullanımı düşünülmüş olsa da donanım ve kullanımının sağlayacağı%10-30
arasındaki yakıt tasarufunun,inşaat ve kullanımından kaynaklanacak
masrafların önüne geçemeyeceği düşünülmüştür. [1]
Ortadoğu sahip olduğu yerüstü ve yeraltı zenginlikleri, batıyla doğu arasındaki İpek, Baharat ve denizyolu ulaştırması ve
daha da önemlisi dünyanın iki büyük okyanusu olan Atlantik ve Hint Okyanuslarının birleştiği coğrafyada bulunması nedeniyle tarih boyunca ilgi odağı olmuştur. Tarihte büyük uygarlık kurmuş olan imparatorluklar daima Bağdat’ta egemen
olmak istemiştir. Hatta bunlardan Abbasi İmparatorluğu Bağdat’ı kendine başkent bile yapmıştır.
Günümüzde ise Enercon firmasının yakıt tasarufu amacı ile rüzgar türbini parçaları taşımacılığında kullanılacak 25m. uzunluğunda dört adet
rotor yerleştirdiği gemisi “E-Ship 1” Flettner rotoru uygulamasının güncel bir örneğidir.
Şekil 26.Rotorların çalışma prensibi [11]
Kaynaklar
1. Schiffsantriebe 5000 Jahre Innovation, Hans Jürgen Warnecke, Koehlers Verlag, Hamburg, 2005
2.http://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_
Ta%C5%9F_%C3%87a%C4%9F%C4%B1
Şekil 24.Enercon firmasının inşaa ettirdiği “E-Ship 1” rotorlu gemisi [10]
3. Naaijen, Peter, “Performance of Auxiliary wind Propulsion
for Merchant Ships Using a Kite”
4.Ockels, Wubbo J., “Ship Propulsion by Wind Energy İndependent from the Wind Direction”
5. Ship&Port, 2009, 1
6.www.ibiblio.org/hyperwar/NHC/CRS/propulsion.htm
7. www.sdtb.de/Flettner-Rotor.1623.0.html
8.www.avalanche-center.org/Education/topics/cornices.php
9.www.hysucat.net/catamaran/en/technology/hydrofoil.html
10.WindblattMagazin für Windenergie, Enercon, 2010,02
11.www.marinebuzz.com/2008/08/08/e-ship-1-with-sailingrotors-to-reduce-fuel-costs-and-to-reduce-emissions/
Şekil 25.Enercon firmasının inşaa ettirdiği “E-Ship 1” rotorlu gemisi [10]
36
Bilindiği gibi XIX. YY. dünya tarihi için sosyal ve siyasal anlamda bir dönüm noktasıdır. Bu husus Osmanlı tarihi için de böyledir. Gelişen tekniğin ihtiyaç duyduğu ham
madde temini ve elde edilen işlenmiş maddelerin pazarlanması ülke coğrafyalarında
yeni düzenlemeler gerektirmiştir. Sanayileşmekte ve bu bağlamda kapital yapısını geliştirmekte olan ülkeler (İngiltere, Fransa ve
Almanya) Osmanlı’nın Balkan ve özellikle
Ortadoğu topraklarına göz diktiler. Osmanlı idarecileri Batı’nın bu programına karşı
koymak için ülkede sosyal ve ekonomik
açılardan köklü reformlar programlamak
veya "Hassas Denge Politikaları" yapmayı
denediler. Nitekim Padişah III. Selim (17891807) ‘den itibaren giderek artan reform
girişimlerinin temelinde “Devletin dağılmasını önlemek“ stratejisi vardır. Ama ne var
ki bu gayretlerin hiç birisi Midhat Paşa’nın
Niş, Tuna, Bağdat, Selanik, Suriye ve Aydın
valiliği, iki defa getirildiği sadrazamlığı ve
yine iki defa getirildiği adliye nazırlığı kadar
başarılı olamadı.
1822 yılında İstanbul’da doğan Midhat
Paşa 1840 yılında Sadaret Kalemi’nde memuriyete başladı. 1881 yılında Aydın valisi
iken görevden alındı. O’nun devlet hizmetinde bulunduğu 41 yıllık süre içinde pek
büyük başarıları vardır. Bizce başarılarının
özeti iki noktada toplanmaktadır.
• Görev yaptığı vilayetlerde ekonomik, sosyal ve kültürel yönden yaptığı atılımlarla halkın devletle bütünleşmesini sağlaması
• Yapılan hizmetlerin; Anayasa, “Vilayet
Nizamnamesi“ gibi düzenlemelerle kalıcı
esaslara bağlanmasıdır.
Bu nedenledir ki dönemin ünlü devlet
adamlarından Bismarck “Midhat Paşa yüzyılımızın büyük adamlarındandır” derken,
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Londra’ya
yazdığı bir raporda onu “Hürriyet ve Meşrutiyet Türkiye’sinin yetiştirdiği en büyük
adam “ olarak tanıtıyordu1.
Midhat Paşa’nın görev yaptığı vilayetlerin
hemen tamamının deniz kıyısı ve/veya nehir
(Tuna Dicle ve Fırat Nehirleri) kıyısındadır.
Bu nedenle onun çalışmalarında genellikle
denizcilikle ilgili faaliyetler yer almaktadır2.
Diğer taraftan Midhat Paşa’nın devlet görevinde bulunduğu yıllarda Balkanlar Avusturya ve Rusya’nın, Ortadoğu ise Fransa
ve İngiltere’nin tam bir mücadele alanıdır.
İkinci Dünya savaşı sonlarına kadar kıyasıya devam eden bu mücadele günümüzde
de devam etmektedir.
Biz aşağıda Midhat Paşa’nın önce Tuna ve
Aydın vilayetlerindeki faaliyetlerini kısaca
anlatacak, daha sonra Ortadoğu bölgesinde bulunan Bağdat ve Suriye vilayetlerindeki çalışmalarını değerlendireceğiz.
MİDHAT PAŞA’NIN TUNA VALİLİĞİ
Midhat Paşa’nın ilk valilik görevi bir Tuna vilayeti olan Niş eyaletinde olmuştur3. 1846
yılında Manastır eyaletinden ayrılan Niş’te
Avrupa’nın kışkırtması ile asayişsizlik hüküm sürmekte idi. 1861 yılında vezaret
rütbesi ile Niş’e vali atanan Midhat Paşa
burada üç yıl çalıştı. Vilayetin ulaşım ve haberleşme imkanlarının gelişmesi için büyük
gayretler harcadı ve bunda da başarılı oldu.
Öte yandan bölgede hırsızlık ve yol kesme
olayları halkı bezdirmişti. Paşa Müslüman
ve Hristiyan halkın arasında güven ve düzenin yeniden sağlanması için her türlü önlemi aldı. Bu arada halkın ekonomik yönden
yeniden güçlenmesi için vergilerde kolaylıklar sağlarken kurduğu yardım sandıkları ile
çiftçinin sermaye ihtiyacına çareler getirdi.
(Bu yardım sandıkları daha sonra Ziraat
Bankası’na dönüşecektir). Çalışmalarının
başarılı olması üzerine Hükümetçe alınan
kararla komşusu Prizen eyaleti de Niş valiliğine bağlandı.
Paşa’nın Niş eyaletindeki çalışmaları hükümet tarafından takdirle karşılandı. İstanbul’a
çağırılarak “Vilayet Nizamnamesi” hazırlaması istendi. Bu arada Niş eyaleti Silistire
ve Vidin eyaletleri ile birleştirilerek Tuna eyaleti teşkil olundu, valiliğine de yine Midhat
Paşa atandı (1864). Paşa’nın Tuna valiliği
dört yıl sürdü.
Tuna nehri 2850 km’lik uzunluğu ve saniyede 6500m3 olan debisi ve 817 bin km
karelik havzası ile Avrupa’nın ikinci büyük
nehridir4. Bulgaristan, Romanya, Sırbistan,
Macaristan ve Avusturya’nın sulama, ulaştırma ve iletişim yönünden faydalandıkları
bu nehir tarihin her döneminde jeostratejik önemini korumuştur. Bu gün Main ve
Sen nehirlerinin birleştirilmesi ile meydana gelen Tuna-Main kanalı veya Sen-Tuna
kanalı, Atlantik Okyanusu’nu Karadeniz’e
bağlamaktadır. Dahası yakında yapımı
planlanan “Kanal İstanbul” ve onun devamı
Gelibolu’dan Süleymaniye kıstağı ile Saros
Körfezi’ne çıkış sağlanacaktır. Böylece Atlantik Okyanusu Tuna-Main kanalı, Kanal
İstanbul, Marmara-Saros Körfezi ve Ege-
37
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
Doğu Akdeniz ile Kızıl Deniz’e yani Hint
Okyanusu’na bağlanmış olacaktır. Böylece
kötü hava ve deniz koşullarından korunmalı
bir suyolu ile Atlantik Okyanusu, Hint Okyanusu birleşecek, Avrasya’nın en kuzeyi en
güneyine etkin bir suyolu ile bağlanacaktır5.
Midhat Paşa Tuna’da göreve başladığında
6000 köyü kapsayan sorumluluk alanında
öncelikle ulaştırma ve iletişim faaliyetlerine
önem verdi. Bu bağlamda, küçük yerleşim
birimlerini ( mezralar) birleştirdi. Bunun için
bölgede 3000 km’den fazla yol 1420 adet
köprü yaptı. Vidin-Selanik karayolunu birleştirerek Ege’nin Tuna ve Karadeniz ile,
bağlantı kurmasını sağladı6. (Bilindiği gibi
bu yol halen Yunanistan ve Bulgaristan arasında kullanılmaktadır). Kurduğu zaptiye
teşkilatı, tarım kooperatifleri, yardım sandıkları, okul ve hastaneler bölgenin bir taraftan
güvenliğini sağlarken, diğer taraftan da
sosyal ve ekonomik yönden kalkınmasını
sağladı. Bu arada eyalet merkezinde bir de
matbaa kurdurdu ve Tuna adlı bir gazetenin
yayınlanmasını destekledi7. Paşa’nın zaman zaman makaleler de yazdığı ve/veya
düşüncelerini yansıttığı Tuna Gazetesi, bölgedeki her türlü faaliyetin kaydının bulunduğu en önemli arşiv belgesidir.
Midhat Paşa’nın valiliği sırasında bir önemli sorumluluğu da “Tuna Nehir Nakliyatı”
idi. O’nun göreve geldiği 1864 yılında,
Rusçuk’ta 65, Silistre’de 17, Lom’da 5,
Odima’da 55 adet tüccar teknesi, bulunmakta idi. 30 ile 50 ton kapasitesinde olan,
yelken ve buhar (makine) ile işleyen bu gemiler bölgenin lojistik nakliyatını yapmakta
idiler. Bu sırada Tuna’daki taşımacılık Lloyd
Austrica Company adlı Avusturya-Macaristan uyruklu bir denizcilik firması tarafından yapılmakta idi. 1857 yılında Osmanlı
Hükümeti’nden aldığı imtiyazla çalışan bu
firma faaliyetlerini 1914 yılına kadar devam
ettirmiştir8.
Tuna nehrinin daha rantabl ve devlet kontrolünde kullanılması için 1864 yılında “İdareyi
Nehriyye” adlı vapurculuk şirketini kurdu9.
Önce Kılıç Ali, Hayreddin, Islahat ve Nusretiye adlı dört vapur ile sefere başlandı.
Nehriyye İdaresi’nin başarılı olması ve yeni
kapasiteye ihtiyaç göstermesi üzerine Niş,
Seyyare, Sofya ve Aziziye adlı gemiler satın
alındı. 50-60 m boylarında ve 200-500 ton
olan kapasiteleri ile Nehriyye gemileri bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine büyük
hizmetler verdiler. Geçen zaman içinde gelişmesini sürdüren İdareyi Nehriyye 1870’li
yıllara geldiğinde gemi sayısı 20’ ye çıkmış, gemiler Batı Karadeniz limanlarına ve
İstanbul’a da seferler yapar olmuştu. Öte
38
yandan idarenin tertip, düzen ve disiplini de
üstün bir seviyede idi. Nitekim Sultan Abdülaziz (1861-1876) Avrupa seyahati dönüşünde 31 Temmuz 1867’de Budapeşte’den
İdareyi Nehriyye’nin, Midhat Paşa adlı vapuru (sonradan bu vapurun adı Aziziye olmuştur) ile Vidin’e gitmiş, vali Midhat Paşa
tarafından karşılanmıştı. Padişah gördüğü
nizam, intizam ve gemiadamlarının kıyafetlerinden son derece etkilenmiş ve idarenin
Avusturya’ya mı ait olduğunu sormuştur 10.
Midhat Paşa’nın başarılı çalışmaları uluslararası anlamda da büyük yarar sağlamış
1866’da Paris’te toplanan Avrupa Komisyonu Tuna nehrinin idaresini tekrar Osmanlı
Devleti’ne bırakmıştır 11.
MİDHAT PAŞA’NIN AYDIN VALİLİĞİ
Midhat Paşa Suriye valiliğinden 4 Ağustos
1880’de Aydın valiliğine tayin oldu. Sultan
Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tutulup
Yıldız’da kurulan mahkemeye götürülmek
üzere 18 Mayıs 1881 günü tutuklanmasına
kadar 8 buçuk ay Aydın’da görev yaptı. Bu
dönemde Aydın vilayeti, Saruhan (Manisa),
İzmir, Aydın, Denizli ve Menteşe (Muğla)
sancaklarını kapsamaktadır ve vilayet merkezi İzmir’dedir. Midhat Paşa’nın Aydın’a tayin edilmesinde ana amaç İstanbul’a yakın
ve kontrolünün daha kolay olmasının sağlanmasıdır. Öte yandan Midhat Paşa artık
58 yaşına gelmiştir ve 40 yıllık devlet hizmeti onu yormuştur eski ataleti yoktur. Buna
rağmen yine de bölgede –genelde ulaştırma ağırlıklı- pek çok hizmet yapar. Vilayette
polis ve jandarma örgütü kurar. Mezbahayı
şehir dışına çıkartır, bölgeye gelen göçmenlerin sorunlarını çözer12. Ama asıl hizmeti
bölgenin coğrafi özelliğini değerlendirerek
deniz ve kara ulaştırmasını entegre edilmesine yönelik çalışmalar yapmasıdır. O’nun
döneminde tren istasyonun bulunduğu
Menemen’in Foça ve Bergama’ya birleştirilmesi için mevcut yolların ve köprülerin onarımına başlanır. Dikili iskelesi ile Bergama
arasında 6 yıl önce yapılmış olan 20 km’lik
yol onarılır. Urla İskelesi’nden kasabaya
(Urla kasabası) kadar olan şose yapılır. Bu
arada Gediz nehrinin İzmir Limanı’na verdiği zarara engel olmak üzere 6-7 yıldır yapılan nehir yatağının değiştirilmesine ilişkin
çalışmalar hızlandırılır, ancak nehrin yatağı
Midhat Paşa’dan beş yıl sonra 1886 yılında
değiştirilecektir13.
Midhat Paşa’nın üzerinde durduğu en
önemli konulardan biri de 1887 yılında
faaliyete geçen İzmir Rıhtımını Basmane
ve Alsancak’ta bulunan tren istasyonlarına birleştirmektir14. Hatta Basmane’ den
Urla’ya kadar bir sahil yolunu açarak İzmir
Limanı’nı Urla’ya irtibatlandırmak ister. Bu
maksatla Alsancak Garı ile Basmane arasında ve Basmane ile Sarıkışla (veya Kışlayı
Hümayun şimdiki Orduevi’nin bulunduğu
yer) arasında açılacak yolun İzmir’in ekonomik ve sosyal gelişimi üzerine yapacağı
olumlu etkileri uzun uzun Bab-ı Ali’ye yazar
(26 Eylül 1880) bu arada Basmane, Kışlayı
Hümayun arasındaki 1350 m uzunluğunda
açılacak bu yolun Göztepe-İzmir arasında bir tramvay yolu yapılması imtiyazının
kendilerine verilmesi için Bab-ı Aliye devamlı talepte bulunmaktadır. Midhat Paşa
bu tramvay işletmeciliğinin milli sermaye
ile yapılmasını arzu etmektedir. 60.000 lira
sermaye ile kurulacak “Osmanlı Tramvay
Kumpanyası” çıkartılacak 10 liralık hisse
senetlerinin bölge halkı tarafından alınacağına, bu para ile hem istimlak hem de
işletme masraflarının karşılanacağını dolayısı ile hiçbir şekilde hükümete yük olunmayacağını 2 Kasım 1880 tarihli yazı ile Bab-ı
Ali’ye bildirir. Gelen ilk cevap olumlu ise de
ikinci ferman ile bu iznin kabul edilmediği
bildirilir15. Buna rağmen Paşa Fahrettin
Altay meydanına kadar uzanan caddenin
önemli bir bölümünü açtırmayı başarmıştır ve bu suretle İzmir Rıhtımını Basmane
İstasyonu’na entegre ederek İzmir’in çağdaş anlamda gelişmesini sağlamıştır. Bilindiği gibi Padişah II. Abdülhamid, Midhat
Paşa’yı Sultan Abdülaziz’in ölümünden sorumlu tuttuğundan 18 Mayıs 1881’de tutuklatarak İstanbul’a getirtir. Böylece Midhat
Paşa’nın devlet hizmeti sona ermiştir16.
MİDHAT PAŞA’NIN BAĞDAT
VALİLİĞİ
Midhat Paşa 1869 yılı Mayıs ayında Bağdat
Valiliği’ne gönderildi. 1872 yılına kadar devam eden bu üç yıllık görev sırasında başta
ulaştırma olmak üzere haberleşme, güvenlik, sağlık ve ekonomik konularında, pek
büyük hizmetlerde bulundu.
Ülkemizden çıkarak Basra Körfezi’ne dökülen bu iki nehirden Dicle, 523 km’si ülkemizde olmak üzere 1900 km uzunluğa ve
saniyede 629 m3 debiye, Fırat 1200 km’si
ülkemizde olmak üzere 2800 km uzunluğa
ve saniyede 909 m3 debiye sahiptirler17.
Bu iki nehir kısaca Mezopotamya olarak
bilinen bölgenin tarihinde çok önemli rol
oynamıştır. Bu günde Güneydoğu Anadolu
Projesi (GAP)‘nin temel kaynağı bu nehirlerdir. Ulaştırma, sulama ve enerji konularında bitmez tükenmez kaynağı ile bölgenin
sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısında
büyük etkileri olmaktadır.
Ancak XIX. Yy’dan itibaren Ortadoğu’nun
en önemli bir kapısı durumundaki bu bölgenin stratejik değeri daha da artmıştır. Bu
bağlamda İngiltere, Kaptan CHESNEY adlı
bir denizciyi bölgedeki nehirleri ve nehirlerin
mensabında inceleme yapmak üzere 1831
yılında Bağdat’a göndermişti. Bu tarihlerde henüz Süveyş Kanalı açılmadığından
Akdeniz’in Hint Okyanusu’na bağlantısı
için tek güzergah İskenderun-Birecik Bağdat ekseninde bulunmakta idi. Bu nedenle Batı Avrupa ülkeleri (İngiltere, Fransa
ve Almanya) Ortadoğu hakimiyeti için bu
İskenderun’dan Basra Körfezi’ne giden bu
ulaşım eksenini ele geçirmeyi planlamakta
idi.
Kaptan CHESNEY, yaptığı çalışmalardan
sonra bölgenin suyolu ulaştırması için uygun olduğu raporunu vermiştir. Bunun
üzerine İngiliz Hükümeti, Dicle ve Fırat
nehirlerinde buharlı tekneler (vapurlar) çalıştırılması için Padişah ll. Mahmut (18071839)’dan izin talebinde bulunmuştu. Bu
sırada Bağdat Valisi bulunan Ali Paşa
(1831-1842) izinin verilmesine karşı çıkmıştı. Çünkü bu takdirde lrak bölgesi İngiliz
misyonerleri tarafından ırk, din ve mezhep
konularında kışkırtılacak, bölge giderek
Osmanlı’dan ayrılacaktı. Böylece İngilizlerin
Ortadoğu ve Uzakdoğu’ya yerleşme politikalarının gerçekleşmesi sağlanacaktır18.
Bu sırada Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile
başı dertte olan Bab-ı Ali ister istemez İngilizlere müsaadeyi verir. Bunun üzerine
İngiliz uyruklu Leng adlı bir denizcilik şirketi kurulur ve iki vapur parçalar halinde
deniz yolu ile İskenderun limanına getirilir.
İskenderun’dan parçalar halinde ve develere yüklenen iki vapur Birecik’e getirilir.
Burada monte edilerek Dicle ve Fırat isimlerini alan vapurlar 1836’da deneme seferlerine, 1840 senesinde de tarifeli seferlere
başlarlar. Bu arada İngilizler gerek bu şirket
aracılığı ve gerekse diğer yollardan bölgenin hidrografik ve oşinografik incelemelerini
yaparak geleceğe ait planlamalarının bilgilerini hazırlarlar.
İngiliz Leng Şirketi’nin Dicle ve Fırat’ta yaptığı nehir nakliyatının başarı ile yürütülmesi,
Bağdat valilerinin dikkatini çekmektedir.
Gerek kazancın yüksek olması ve gerekse
devletin nakliyata olan ihtiyacı ve daha da
önemlisi bölge halkı üzerinde devlet otoritesinin temini yönünden nehir nakliyatının
Osmanlı kuruluşlarınca yapılması önemli
bir gereksinim idi. Bunun için Vali Mehmet
Namık Paşa (1861-1867) tarafından sermayenin yarısı devlet, diğer yarısı da bölgeki
sermayedarlar tarafından temin edilmek
üzere “İDAREYİ UMMAN-l OSMANİYE”
adlı bir şirket kurulmuştu19. Bu bağlamda
olarak alınan Bağdat ve Basra adlı vapurlar seferlerine başlamış, işletmenin başarılı
olması üzerine; Musul, Fırat ve Risafe adlı
vapurların siparişleri de verilmişti. Osmanlı
Hükümeti yeni kurulan bu denizcilik şirketini desteklemekte idi. Nitekim Bab-ı Ali
den gelen 17 Mayıs 1865 tarihli fermandan
“Tersaneyi Amire” (Osmanlı Donanmasının merkez üssü/Kasımpaşa) tarafından
Bağdat’a iki vapurun daha gönderildiği,
Basra ve Birecik’te bulunan tersane ve onarım kademelerinin geliştirilmesi /yenileştirilmesi için gerekli ödeneğin tahsis edildiği
anlaşılmaktadır20. Midhat Paşa Bağdat
valiliğine atandığında nehir nakliyatının durumu bu şekilde idi.
Midhat Paşa’nın Bağdat Valiliği’ne atandığı
Mayıs 1869’ da Süveyş Kanalı’nın henüz
açılışı tamamlanmamıştı. (Kanalın açılışı
17 Kasım 1869)’dur. Ama ne var ki 1854’te
çalışmalarına başlanan Süveyş Kanalı’nın
tamamlanması ile birlikte Akdeniz, Hint Okyanusu ile bilfiil birleşmiş oluyordu21. Bu
suretle Ortadoğu ve Uzakdoğu’daki menfaatlerini düşünen İngiltere için Dicle ve
Fırat nehir ulaştırması eski önemini kaybediyordu. Ancak bu görünüşte böyledir. Bugün bile Hint Okyanusu’nun bir körfezi olan
Basra Körfezi ile Atlantik Okyanusu’nun bir
körfezi olan Akdeniz arasındaki en rantabl
ve kısa yol yine İskenderun-Bağdat eksenidir. Bu gerçeği Midhat Paşa vilayette yayınlattığı Zevra Gazetesi’ne yazdığı makalesinde şu şekilde dile getirmektedir: “Her
ne kadar Süveyş Kanalı açılmakla Akdeniz
Hint Okyanusu’na irtibatlandırılmış ise de
Ortadoğu’nun kapısı yine Bağdat ve Basra
Körfezi’dir. Ve buralara ancak Dicle ve Fırat
ile ulaşılabilir. Dolayısı ile Süveyş, Ortadoğu
kompleksinde bir elemandır ve Ortadoğu
ile vardır. Güçlü bir kara ve deniz kuvveti ile
Bağdat merkez olmak üzere tüm Arap yarımadası ve Doğu Afrika kontrol altında tutulabilir. Ancak bunun için Bağdat’ın güçlü olması, Karadeniz, Anadolu ve Akdeniz’den
buraya gelecek kara ve demiryollarının Dicle ve Fırat nehirleri ile irtibatlandırılması ve
yapılacak ulaştırmanın sağlıklı bir şekilde
yerine getirilmesi gerekmektedir22.
Ama ne var ki Midhat Paşa’nın bu fikrinin
gerçekleşmemesi yani Midhat Paşa’nın
Bağdat’ta başarılı olmaması için İngiltere
ve Rusya elinden geleni yapacaktır. Bilindiği gibi bu tarihler Alman birliğinin geçekleşmesi (1871) ve bu devletin de Ortadoğu’ya
açılma girişimlerinin başladığı yıllardır.
Anadolu Bağdat demiryolu yani Atlantik
Okyanusu’nun Hint Okyanusu ile birleştirme planlamaları da yine bu yıllarda yine
Almanlar tarafından geliştirilmektedir. Bu
nedenle tarih kitaplarında İngiltere’nin Midhat Paşa’dan memnun olduğu şeklindeki
değerlendirmeyi kabul etmiyoruz. Burada
bir başka ilavede daha bulunalım. Basra
Körfezi’ndeki Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi
kazalar da O’nun zamanında Osmanlı Devleti egemenliğine geçmişlerdir.
Basra Körfezi’nin jeostratejik değerinin
bilincinde olan Midhat Paşa Osmanlı hakimiyetindeki Arabistan Yarımadasının kuzey sahillerinin yani Basra Körfezi’nin batı
kıyılarının Osmanlı egemenliğine girmesini
sağlamıştır. Bu suretle hem Basra Körfezi kontrol altına alınacak, hem de Süveyş
Kanalı’nın devamı olan Kızıldeniz’in öbür
yakasını oluşturan Arabistan yarımadası
da emniyete alınmış olacaktır. Bu bağlamda Osmanlı hakimiyetini kabul ettirdiği Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi kazalara idari,
sosyal, güvenlik ve lojistik gereksinimleri
yerine getirmek üzere memurlar göndermiştir. Gönderilen memurlar Birinci Dünya
Savaşı Öncesine kadar yani yaklaşık 50
yıl Osmanlı’ya tabi bir şekilde çalışacak,
zaman-zaman İngiltere ile bu konuda da
anlaşmazlıklar olacaktır23. Nihayet İngiltere
I. Dünya Savaşı’nda buraya bütün gücü ile
saldıracak ve Sabis, Kut’ül Amare gibi mevkilerde yaptığı savaşlarda büyük yenilgilere
uğrayacaktır. İngiltere nihai hedeflerine savaştan sonra 30 Ekim 1918’de imzalanan
Mondros Mütarekesi’nden sonra erişebilecektir.
Burada bir ilavede daha bulunalım; İttihat
ve Terakki’nin üç liderinden biri olan ve
kendisinden övgüyle söz edilen Bahriye
Nazırı Ahmet Cemal Paşa (1872-1922)
1913 yılı ortalarında Basra Körfezi ağzındaki Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi stratejik
kazaların yönetimini İngiltere’ye verilmesini
savunmaktadır. Paşa hatıralarında (sayfa
114) bu hususu gururla anlatmaktadır. Aynı
husus dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket
Paşa’nın da hatıralarında mevcuttur. Paşa
günlüğünün 11 Mart 1913 tarihli sayfasında
şöyle yazar: "Kabine toplantısında İngilizler’ in Kuveyt’ten başka Katar’a da tasallut
ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların
İngiltere’ye değilse bile İngiltere’nin nüfuz
ve himayesine bırakılmasından başka çare
göremiyorum. Fakat Şura-yı Devlet Reisi
Said Paşa itiraz etti. Bu hususun hükümetin
salahiyeti dışında olduğu, Meclis-i Mebusan toplanıp karar vermedikçe toprak terk
edilmeyeceğini söyledi. Oysa Kuveyt ve
Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden
İngiltere’yle ters düşemezdik". Sonuçta Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında 29 Temmuz 1913 tarihinde yapılan antlaşma ile
Kuveyt ve Katar’da İngiltere’nin egemenliği
kabul olunmuştur24.
Midhat Paşa bölgeyi askeri denizcilik açısından da değerlendirmiş ve bu bağlamda
39
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
bölgedeki deniz gücümüzü yetersiz bulmuştur. Zevra Gazetesi’nde yayınlanan bir makalesinde: “Osmanlı Devleti’nin Basra Körfezi’ni
koruyabilecek sadece birkaç gemisinin bulunduğunu ve buradaki Basra Komodorluğu ile Liman Reisliği’nin mevcut sorumluluk
sahası için yeterli olmadığını, oysa Basra’da
Süveyş Kanalı’na kadar olan bölgede İngiliz,
Hollanda ve Fransa bayraklı pek çok gemiler
görülebilirken bu deniz alanında bayrağımızın
dalgalandığı herhangi bir geminin bulunmayışının üzüntü verici olduğunu belirtmektedir.”
Basra Körfezi’nin, Osmanlı’nın Hint Okyanusu’ndaki diğer sahilleri ile (Yemen ve Kızıldeniz
kastedilmektedir) bağlantısının sağlanması,
dolayısı ile bölgede otorite ve hükümranlığının tesis ve idamesi için Basra’da askeri ve
ticari yönden güçlü bir deniz gücüne ihtiyacın
bulunduğunu belirtmektedir. Osmanlı Ricali
elbette ki bu değerlendirmeleri dikkate almıştır. Nitekim Bahriye Mektebi’nin (Deniz Harp
Okulu) mezun olacak subay adaylarının 1883
-1884 dönemindeki 10,5 aylık "Deniz Stajları" Muhbir-i Sürur fırkateyninde yaptırılmış ve
Muhbir-i Sürur eğitimler sırasında Kızıldeniz,
Umman Denizi ve Basra Körfezi’nde bulunmuştur.
Bu tarihlerde Anadolu, Bağdat ve İran’dan
Basra Körfezi’ne gitmek üzere gelen yolcu ve
mallar Birecik’ten alınarak diğer iskelelere getirilmektedir. Bu mallar çoğunluğunun Araplar tarafından işletildiği derme çatma kayıklar
ile götürülmektedir. Bu nakliyat hem pahalı,
hem de güvensiz bir şekilde yapılmaktadır.
Ayrıca Basra’dan Arabistan Yarımadası’na
(Necit) taşınan on binlerce ton ağırlığındaki
askeri ve sivil malzeme batma, çalınma gibi
pek çok zayiata uğramasının yanı sıra nakliyat için ödenen navlun da hemen hemen yük
değerinin yarısına yakın idi. Bu nedenle nehir
taşımacılığında yeni bir kuruluşa ihtiyaç vardı.
Midhat Paşa Zevra Gazetesi’nde yayınlanan
makalesinden anlaşıldığına göre, kurulacak
bu denizcilik kuruluşu ile ticari mallar güvenli
ve ekonomik biçimde taşınırken, Hac seyahatine giden Osmanlı vatandaşlarının hem güvenliği sağlanacak hem de kazanılacak para
ile bu denizcilik kuruluşları amorti edilmiş
olacaktır. Bu arada Arabistan Yarımadası’na
her türlü malzeme akışı sağlanarak bölgenin
merkezi otorite ile bağlantısı temin edilmiş
olacaktır25.
Bu cümleden olmak üzere; Takiyüddin
Paşa’nın valiliği sırasında (1867-1869) inşası
tamamlanan iki gemi (Fırat, Risafe) süratle
sefere konulur. Bu suretle Bağdat’ta işleyen
gemi sayısı beşe çıkmış olmaktadır. (diğerleri: Bağdat, Basra, Musul). Bab-ı Ali, Midhat
Paşa’nın bu gayretlerini destekleyerek vilayet
bütçesinin yılda on beş bin altınını denizcilik
işlerinde sarf etmesine dair gerekli izni verir.
Alınan bu izin ile yeni gemilerin alınması, mevcut onarım tesisleri ile ikmal ve lojistik birim-
40
lerin yenileştirilmesi sağlanacaktır. 1870 tarihi
itibari ile İdareyi Ummaniye Osmaniye adlı
denizcilik şirketinin mevcut gemileri aşağıda
verilmiştir26.
Babil: 1.500 DWT, 303×35×25 ft, 450 HP
Piyale: 120 HP (Hindistan’dan satın alınmıştır)
Asur: 500 DWT, 214×22×18, 120 HP
Alus: 60 DWT ,92×15×8 ft, 30 HP
Naus: 40 DWT, 20 HP
Süreyya: 25 DWT, 14 HP
Telvefer: 20 DWT, 12 HP
Ayrıca altı adet 10 ile 15 ton kapasiteli HP’den
daha az güce sahip küçük gemiler de satın
alınarak nehirdeki nakliyatın yanı sıra posta
dağıtım, keşif, sağlık ve güvenlik gibi çeşitli
hizmetlerde kullanılmışlardır. Bu faaliyetlerin
diğer amacı da İngiliz Leng Şirketi ile rekabet
etmek olmuş ve bunda da başarı ağlanmıştır.
Nitekim taşımalar sırasında oldukça kazançta
elde edilmiştir, mesela 39.877 Osmanlı altınına alınmış olan iki yaşındaki İngiliz yapısı
olan Babil vapuru, 1870 yılında sadece Basra-Necit (Hac) İstanbul seferinde- 35 bin altın
kar etmiştir. Bu miktar geminin alış fiyatına
yakındır27. İdare vapurları bir taraftan nehir
nakliyatını yaparken diğer taraftan da Basra,
Kızıldeniz, Akdeniz ve okyanuslarda seyir ve
seferler yaparak İstanbul, Londra gibi uzak
limanları Bağdat’a bağlamaktadırlar. Bu suretle İdareyi Ummaniye Osmaniye şirketinin
bir taraftan gemileri çoğalırken diğer taraftan
da hizmet alanı genişlemekte idi.
Faaliyet alanının büyümesi ve hizmetlerin
artması üzerine, Midhat Paşa idareyi bölerek
“İdareyi Nehriyyeyi Osmani” “İdareyi Ummanı Osmani” adlı iki kuruluş meydana getirmişti. İsimlerinden de anlaşıldığı gibi kurumlar
fonksiyonel görevleri paralelinde teşkil edilmişti. Birincisi nehirlerde çalışırken öbürü açık
denizlerde ve okyanuslarda çalışıyordu. Bu
suretle Basra bir taraftan Dicle ve Fırat yolu
ile Doğu Anadolu ve civarı ile irtibatlanırken
diğer taraftan da yapılan denizaşırı seferler ile
Hint Okyanusu, Süveyş Kanalı, Akdeniz, Ege
ve hatta Karadeniz kıyıları ile irtibatlandırılıyordu. Bunun yanında üç ayda bir yapılan tarifeli
seferle Londra ile de bağlantı kurulmaktadır.
Babil, Ninova, Necit ve Asur vapurlarının
yaptığı uzak sefer sayesinde idare ayda bin
lira kar getirecek duruma gelmiştir. İdareyi
Nehriyye’nin de yine aylık karı bin lira civarındadır28. Midhat Paşa, vapurların lojistik desteği için de tedbirler almıştı. Aden, Benderbeşir, Miskad gibi limanlarda kömür depoları
tesis ettirmiş, özellikle Aden’de bulunan 1000
ton kapasiteli kömür deposu Osmanlı savaş
gemilerinin de bölgedeki ikmal depoları olmuştur29. Vapurlar bu uğrak iskelelerinde
yöre halkından temin edilen acenteler vasıtası
ile lojistik gereksinimlerine (onarım, yiyecek,
su, sağlık vs) temin etmişlerdir. Yolcuların ve
yüklerin gemilere geliş/getiriliş ile gidiş/götü-
rülüşleri yine bu acenteler tarafından koordine edilmiştir. Bu arada Birecik ve Basra’da
bulunan tersanelerin binaları yenilenmiş,
mevcut iş makineleri arttırılarak çalışmaların
daha kapasiteli olması sağlanmıştır.
Midhat Paşa’ya göre Akdeniz-Hint Okyanusu
arasındaki en kısa yol Süveyş-Kızıldeniz değildir. İskenderun-Basra ekseni daha uygun
ve kısadır. Bu durum İskenderun-Birecik arasında bir demiryolu tesis edilmesinin gereğini
dikte etmektedir30. (Bu günde İskenderunBasra arasındaki bu ulaşım yolu önemini korumaktadır). Ancak Bab-ı Ali, bu yol ile ilgili
teklifleri dikkate almaz. Bab-ı Ali’nin bu ihmalinde İngiliz korkusunun etkili olduğu değerlendirilmektedir. Midhat Paşa, Dicle ve Fırat
nehirlerinin suyollarını ıslah etmek üzere vilayet bütçesinden 3000 lira ayırır. Her yıl ayrılan
bu para ile nehirlerin akış yolları ve çataklarını
iyileştirmek üzere çalışmalar bizzat Vali’nin
gözetiminde yürütülür. Çalışmalarla ilgili olarak yine Zevra gazetesinde de ayrıntılı bilgiler
verilmektedir. Bu bağlamda Dicle nehrindeki çok dolambaçlı olan yerleri, yeni kanallar
açılmak suretiyle düzeltilir, Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirlerine en yakın oldukları Kenaniye mahallinde bir kanal açılmak suretiyle iki
nehir birbirilerine irtibatlandırılır. Bu çalışmalar
için İngiltere’den kepçe, araba, kazıcı gibi iş
makineleri getirilir, ancak amaçlanan hedefe
ulaşılamaz. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi
ayrılan ödenek yeterli değildir. Mesela İngiltere sadece nehir keşfi için Kaptan CHESNEY’e
30.000 lira tahsis etmişken Midhat Paşa tüm
inşaat için senelik bütçesinden ancak 3000
lira ayırabilmektedir, ikincisi ise zaman yeterli olmamıştır. Bilindiği gibi Midhat Paşa’nın
valiliği sadece üç yıl yirmi bir gün sürmüştür.
Esasen O’nun buradaki çalışmaları bölge
üzerinde büyük emeller besleyen İngiltere
tarafından engellendiği gibi İstanbul’a geri
çağrılmasının da yine bu ülkenin etkisi altında
olduğu değerlendirilmektedir.
Midhat Paşa Bağdat Valiliği sırasında başka
hizmetler de yapmıştır. 1860 yılında Bağdat’ta
kurulmuş olan Telgraf İdaresi beş yıl içinde
geliştirilerek İngiltere’nin Bağdat-Hindistan
ve Rusya’nın İran-Hindistan hatları ile entegre edilmiş, böylece İstanbul-Hindistan telgraf haberleşmesi sağlanmıştı. Midhat Paşa
bu telgraf hattını yakın köylerle birleştirerek
şehirlerin birbirleri ile bağlanmasını sağladı.
Paşa’nın yaptığı bir önemli işte Bağdat-Kazmiye arasındaki 7km lik mesafeye bir atlı
tramvay koymasıdır. İlk tramvayın işletildiği
İstanbul’dan 2,5 yıl sonra bölgeye getirilen bu
tramvay işletmesi 1938 yılına kadar 70 yıl faaliyet gösterecektir31.
Bağdat’ta yapılan bir diğer önemli yatırım da
Guraba (Garipler) hastanesinin yapılmasıdır.
Midhat Paşa vilayete geldiğinde sağlık hizmetleri son derece zayıftı. Bölge halkını ve
hatta İran hükümdarı Hayrettin Şah’ın bağış-
ları ile kurulan hastane 1872’de tamamlanmış, ancak 1879’da
açılmıştır. Midhat Paşa gelişen tekniğin bütün imkanlarını
bölgeye getirmeye çalışmıştır. O yıllarda henüz kullanılmaya
başlayan buharlı makineleri sadece rüzgar ve suyla işleyen
değirmenlerde kullandırmıştır. Aynı şekilde Dicle Nehri’nin
sularının dağıtımında da buharla işleyen tulumbalar, Midhat
Paşa tarafından getirilmiştir.
MİTHAT PAŞA’NIN SURİYE VALİLİĞİ
Midhat Paşa Suriye’de Aralık 1878- Ağustos 1880 tarihleri
arasında 20 ay valilik yaptı. Görevi sırasında yollar, köprüler
ve okullar yaptırdı. Şam, Beyrut ve Akka’da geniş caddeler
açtırdı. Trablus şehri ile Milne kasabası (Şam) arasında bir
tramvay hattı kurdu. Şam da bir de ıslahhane kurdu. Bu arada Lübnan’da meydana gelen Dürzi isyanını da bastırdı32.
Bilindiği gibi bu tarihler, Osmanlı vilayetlerinde belediye teşkilatlarının kurularak halkın yönetime katılmasının sağlandığı
bir dönemdir. Yine Midhat Paşa’nın 1864’te hazırladığı "Vilayet
Nizamnamesi" ile 1868’de İstanbul’a Belediye kurulmuş daha
sonra diğer vilayetlerde de aynı teşkilatın kurulmasına geçilmiştir33.
Midhat Paşa Suriye’nin sosyokültürel özelliğinin karmaşıklığı ve giderek değer kazanan jeopolitiği nedeniyle Fransa ve
İngiltere’nin bölgedeki faaliyetlerini dikkate alarak 18 Haziran 1880’de saraya bir layiha göndermişti. Layihada bölgenin belediyeleşmesi ile valilerin hem mülki ve hem de askeri
yönden daha geniş yetkilerle donatılmasını talep etmişti. Ama
ne var ki yaptıkları ve özellikle gönderdiği bu layiha Padişah
Abdülhamid’e değişik biçimde aksettirildi. Daha önce Mısır’da
Mehmet Ali Paşa’nın yaptıkları düşünülerek kendisinin de Suriye Hidivi olmak istediği şeklinde dedikodu yapıldı. Zaten
bir vehim içinde olan Padişah Abdülhamit Midhat Paşa’yı
İstanbul’a yakın olan Aydın Valiliği’ne tayin etti.
SONUÇ
Midhat Paşa’nın devlet görevinde bulunduğu en başarılı hizmetler "Mülki Amirlikler" yani valilik dönemlerinde olmuştur.
Sorumluluk aldığı bölgenin deniz ve kara bağlantılarındaki
jeostratejik değeri takdir ederek yerinde ve isabetli yatırımlar
yapması, bölgenin coğrafi yapısını tamamlayan karayolu, suyolu ve hatta yakın mevkilere özel bir değer vermesi O’nun
başarılarının temelini oluşturur. Midhat Paşa Bağdat ve Suriye valilikleri döneminde, Ortadoğu’yu tam bir değerlendirme
içinde görev yapmıştır. Nitekim Suveyş kanalının açılması ile
Kuzeydoğu Afrika’nın değerinin artma eğilimine karşılık Basra
Körfezi’nin İskenderun ile birleşmesi ve nihayet körfez ağzındaki Kuveyt, Katar ve Bahreyn gibi önemli yerlerde Osmanlı
egemenliğini tesis etmesi O’nun Ortadoğu stratejisini tam olarak kavradığını göstermektedir.
Diğer taraftan çalıştığı bütün bölgelerde sosyal, ekonomik
ve güvenlik alanında aldığı kalıcı tertip ve tedbirler Osmanlı
Devleti’nin idari yapısında örnek teşkil etmiştir. Bilindiği gibi
1868 yılında başlayan belediyeleşme girişimlerinin temel kaynağı Midhat Paşa’nın 1864’te hazırladığı "Vilayet Nizamnamesi" dir. Paşa Suriye’nin sosyokültürel yapısını ve giderek artan
jeostratejik değerini yeniden saptayarak yeni bir idari sistem
teklif etmiştir. Ancak Osmanlı erkanının bilinen kıskançlığı
ve hantallığı O’nun bölgedeki başarılarına engel olmuştur.
Ortadoğu’nun Osmanlı’dan kopma nedenlerinden birisi de
Midhat Paşa’nın konu ile ilgili görüşlerinin yeterince değer-
lendirememiş olmasındandır.
1 Meydan Larousse, 8.C s. 758
2 Midhat Paşa Semineri, Edirne 8-10 Mayıs 1984. TTK Yayını Ankara 1986.
Midhat Paşa’nın görevleri ile ilgili en geniş ve akademik bilgiler bu kitaptadır.
3 Skender Rızaj, “Midhat Paşa’nın Rumeli’de Vilayetler Kurulmasındaki
Rolü “ uluslararası Midhat Paşa semineri, 8-10 Mayıs 1984 T.T.K Yay. Ank.
1986, s. 59-71
4 Meydan Larousse, 11.C s. 689
5 Almanya’da Hohenzel ailesinin iktidara geldiği XI. Yüzyıldan itibaren iki
büyük stratejik amacı olmuştur. Avrupa Birliği ve Atlantik Okyanusu’nun
Hint Okyanusu ile birleştirilmesi. Böylece Almanya Avrupa’yı bir güç haline getirirken Avrasya (Asya- Avrupa-Afrika Kıtaları komplexi) hakimiyetini
elde ederek Dünya Hakimiyetine gidecektir. Diğer taraftan denizci olamayan Almanya Hint Okyanusu’na kanallarla ulaşarak ticari sirkilasyonu
arttıracaktır. 1880’den itibaren üzerinde büyük gayretler harcadığı BerlinBizans Bağdat demiryolu hattı- ki İngiltere Rusya buna engel olmuştur- bu
stratejinin bir parçasıdır.
Özet bilgi için bkz. Meydan Larousse 1.C. s. 366 ve devamı (Almanya
Maddeleri)
6 Skender Rızaj, Aynı Tebliğ
7 Osman İBRAHİMOĞLU, “Tuna Gazetesi” , Ank. 2011; Uygur KOCABAŞOĞLU, “Tuna Vilayet Gazetesi”, Tanzimatın 145. Yıldönümü Sempozyonu, İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi 6-9 Nisan1984. İstanbul 1990. s. 141-150
8 Osman İBRAHİMOĞLU a.g.e s. 115-119
9 Skender RIZAJ, a.g.m; Bayram CAMCI ve diyalogları; Türk Deniz Ticareti ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri Tarihçesi, I.C, İst.1994, s. 114-137
10 Cemal KUTAY “Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi” 7C, İst.
1981, s. 4031-4071
11 Skender RIZAJ, a.g.m;
12 Zeki ARIKAN “Midhat Paşa’nın Aydın Valiliği”, Midhat Paşa Semineri,
s. 127-161
13 A.g.m s.148
14 Z. ARIKAN s. 138
15 Z. ARIKAN s. 145
16 Z. ARIKAN s. 155
17 Timuçin KODAMAN “Fırat- Dicle Meselesi ve Türkiye-Suriye İlişkilerine
Etkisi” İst. 2007, s. 11-15
18 Yaşar YÜCEL “Midhat Paşa’nın Bağdat Vilayetindeki Alt Yapı Yatırımları”, Midhat Paşa Semineri s.177-179
19 İlhan EKİNCİ , “Fırat ve Dicle’ de Osmanlı-İngiliz Rekabeti” İst. 2007
s. 77-81
20 Y. YÜCEL, a.g.m, s. 177-178
21 Carter V. Findlley, “Modern Türk Tarihi”, Çev: G. AYAS, İst. 2011 s.
85-88
22 Y. YÜCEL, a.g.m, s. 179-181
23 Önder KOCATÜRK, “Osmanlı-İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası” I. Cilt,
2011, S. 248-251, 286-288 ve 310-312 (sayfaların dipnotlarında Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) kayıtları vardır)
24 Ömer KÜRKÇÜOĞLU “Osmanlı Devleti’ne Arap Bağımlı Hareketi”
Ank. 1982. s. 54-56
25 İlhan EKİNCİ, s. 79-82
26 Y.YÜCEL, s. 178-179, İ.EKİNCİ , s. 83-87
27 Y.YÜCEL, s. 179-180
28 Gülsenem GÜNDÜZ “Osmanlı Belgelerinde Osmanlı Devleti’nin Basra
Politikaları (1878-1907)”
Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Siy. Bil. En. Ank. 2010 s. 58-60
29 Y.YÜCEL, s. 180-181
30 Y.YÜCEL, s. 181
31 Y.YÜCEL, s. 182
32 İ. Hakkı UZUNÇARŞILI, “Midhat Paşa ve İstiklal Mahkemeleri” Ank.
2000, s. 132-135
33 İlber ORTAYLI “Türkiye Teşkilatı ve İdare Tarihi” “ Ank. 2008 s. 506-509
41
DENİZ FENERİ
Dağınık olan sistem değil, sistemin çarkları haline dönüşmeye meyilli olan insan
aklı.
Yokluğunuzu
hissetmeyeni
varlığınızla
rahatsız etmeyin.
Bob Marley
Karl Marx
Geçmişin tehlikesi esir olmaktı, geleceğin
tehlikesi ise robot olmak.
Eric Fromm
Hayatta daima gerçekleri savun.
Takdir eden olmasa bile vicdanına
hesap vermekten kurtulursun.
Che
Bence sahip
olduğun güzellikleri
mahvetmemek de
sanattır.
Andy Warhol
İnsanı
bedenen
ameliyat
etmek için
uyutmak,
Ruhen
ameliyat
etmek içinse
uyandırmak
gerekir.
leri
ledik
y
ö
s
a
ridir.
aların
başk istedikle ikleridir.
n
ı
n
a
k
ted
İns
ma
ak is
i
i duy
kend ları, okum yi istediğ
e
k
ı
m
d
evil
Yaz
esi, s
Sevm edir.
d
biçim
ar
alanl
ü/K
l
z
Ö
r
Teze
Pek çok kişi, kafalarındaki ön
yargıları başka bir şekilde düzeltirken
düşündüklerini zannetmektedirler.
Bertrand Russell
Açlıktan ölmek üzere bulunan bir
köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır.
İnsan ile köpek arasındaki başlıca
fark budur.
Mark Twain
Leo Tolstoy
Daha son sözü söylemedi hayat,
Belki yarınlar, mutlu sonlar var
Yeniden başlamak yorar insanı ama
Sonunda kavuşmak, mutlu olmak var
Nazım Hikmet Ran
Ancak yeterince karanlık olduğunda
yıldızları görebilirsiniz.
Charles A. Beard
Güvenilmek sevilmekten daha büyük
bir iltifattır.
Bir insan, kirli düşüncelere sahip
olduğu için utanmaz. Bir başkasının,
o kirli düşüncesini bilme ihtimali
utandırır.
George Macdonald
Friedrich Nietzsche
Üç gazete, beni yüz sancaktan
daha çok korkutur.
Napoleon Bonaparte
Önemli olan iç güzellik deriz ama dışı
lekeli karpuzu bile almayız…
Charles Bukowski
42
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
“Sualtı Fotoğrafçılığında
şakır yağmur altında girip çıkmıştık
sudan.”
Dünya Şampiyonu”
Prof. Dr. Orhan Aytür, Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi… Fotonik, optik ve lazerler üzerine bilimsel çalışmaları var.
Ancak tüm bunların dışında Prof. Dr. Aytür’ü dergimizin bu ayki sayfalarına taşıyan başka bir
meziyeti daha var. Kendisi uzun süredir sualtı fotoğrafçılığı yapıyor. Fotoğrafları çok sayıda
ödül aldı. 2011 yılında aldığı ödülse, ülkemize ilk kez sualtı fotoğrafçılığında dünya şampiyonluğu getirdi. İşte Prof. Dr. Orhan Aytür’ün başarıya uzanan fotoğrafçılık öyküsü…
Prof. Dr. Orhan Aytür
Prof. Dr. Orhan Aytür, 14 yaşında henüz
ortaokul öğrencisiyken merak salmış
fotoğrafçılığa… Okuldaki karanlık odada, siyah beyaz fotoğraflarla hayatı belgelemeye başlamış. Bir Ankaralı olarak
denizle tanışması ise okulun yaz tatiline
girdiği dönemlere rastlamış. Şnorkelle
denizin dibini keşfetme hevesi onu ilerleyen yıllarda tam bir sualtı aşığı yapmış.
1986’da ODTÜ’den mezun olan ve Northwestern Üniversitesi’nde doktora yapan Aytür, 1993 yılından itibaren Bilkent
Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde önemli bilimsel
çalışmalara imza atmış. Ancak bu yoğun
temposuna rağmen çocukluğundan beri
bırakmadığı iki tutkusunu bir arada yaşamaktan vazgeçmemiş. 2000 yılında
başladığı sualtı fotoğrafçılığı, onun hayatında ayrılmaz bir parça şimdi. “Gerçekten başka bir dünya. Su üstünü yadırgamak diye bir şey olmuyor ama sudan
çıkar çıkmaz aşağısı için yeni bir özlem
başlıyor.” diye tarif ediyor bu tutkusunu.
Kendisine ait www.orhanaytur.net adlı
web adresinde bu tutkunun, kamerasına
ne denli başarıyla yansıdığını gösteren
örnekleri görmek mümkün. O adreste ilginç bir de alıntı var. Sanki, sürekli olarak
kendisine “Neden sualtı?” “Nedir bu hep
bir sonraki dalış heyecanı?” sorularından
sıkılmış da, çok fazla anlatmaya gerek
kalmadan, “İşte bu yüzden” demek için
konulmuş o alıntı:
“Eğer insan dalıp yüzeye döndüğünde
şaşkınlıktan dili tutulmuşsa ve gördüğü
şeylerin, gitmiş olduğu yerin ihtişamının
bilincindeyse, o zaman tekrar tekrar dal-
44
mayı hak eder. Eğer bir heyecan duymamışsa veya hayal kırıklığına uğramışsa,
o zaman onun için yeryüzünde sadece
ölümü bekleyerek geçireceği uzun veya
kısa bir süre kalmış demektir; artık yaşamaya değer pek az şey vardır.”
Prof. Dr. Orhan Aytür’ün, 1935 yılında
yazılmış “Yarım Mil Aşağıda” adlı kitabından alıntı yaptığı C. William Beebe’nin
hikayesi de oldukça ilginç. Beebe ve
yardımcısı 1932 yılında çelik bir kabloyla
yukarıdaki gemiye asılı olan batisferle ilk
kez deniz altına dalış yapabilen kişi. 660
metre derinliğe inip batisferin üç lombozundan sualtı dünyasını fotoğraflamış.
Bu sayede deniz altındaki farklı canlı
türleri keşfedilmiş. O türlerden bazıları, Prof. Dr. Aytür’ün sitesinde görenleri
kendisine hayran bırakıyor. Neler yok ki
o fotoğraflar arasında: Denizatları, yassı
kurtlar, köpek balıkları, deniz tavşanları… O fotoğraflar için pek çok yere gitmiş
Orhan Aytür. Endonezya’daki Lembeh
Boğazı’ndan Fethiye’ye, Bodrum’dan
Mersin’e kısacası masmavi sularının altını merak ettiği her yere ulaşmaya çalışmış. Ve her bir durak onda farklı anılar,
farklı izler bırakmış:
“Her dalış bölgesinin kendine özgü güzellikleri var. Canlıların çeşitliliği ve dalışların zorluğu açısından Endonezya’nın
özel bir yeri var benim için. Mersin’de
bir tek Tisan’da daldım. Burada yaptığım dalışların çoğu gece dalışlarıydı. Bir
gece dalışı sığ suda 2 saat 20 dakika
dolaşmıştık, Haluk Akbatur ile birlikte.
Bir başka dalışta da zifiri karanlıkta şakır
1965’de Ankara’da doğdu. 1986’da ODTÜ’den mezun oldu. Northwestern Üniversitesi’nde doktora yapan Aytür, 1993’ten beri Bilkent Üniversitesi Elektrik
ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi.
Fotonik, optik ve lazerler üzerine çalışan Aytür, Bilkent
Üniversitesi Rektör Yardımcısı olarak görev yapıyor.
2000 yılından bu yana sualtı fotoğrafçılığı yapan Aytür
ulusal ve uluslararası yarışmalarda 60’tan fazla ödül
kazandı. Üç kez Türkiye Sualtı Fotoğraf Milli Takımına
seçildi. 2007’de Mauritus’ta, 2009’da Güney Kore’de
yapılan CMAS Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonalarında Türkiye’yi temsil eden Aytür, 2011’de dünya şampiyonluğunu kazandı.
Sualtı fotoğrafçılığı oldukça zor ve
deneyim isteyen bir alan. Prof. Dr.
Orhan Aytür de bazı yarışmalar için
modelli geniş açı kategorisinde mağarada fotoğraf çekmiş. Bunları teknik ve estetik açıdan zor fotoğraflar
olarak tanımlıyor ve eskiden beri
makro fotoğraf kategorisini sevdiğini
belirtiyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde katıldığı yarışmalarda çok sayıda başarı elde eden Aytür, bu yarışmaların önemini şu sözlerle anlatıyor:
“Canlı yarışmalara katılmak fotoğrafımın gelişmesine çok katkıda bulundu. Yarışmalar çok heyecanlı geçiyor.
Öncesinde çok çalışmak ve yarışma
sırasında iyi odaklanmak çok önemli
başarı için. Çok emek verdiğim, çok
kafa yorduğum bir fotoğrafı yarışma
sırasında önceden planladığım gibi
çekebilmek, jürinin de bunu takdir etmesi çok hoş bir duygu.”
2006 yılında Türkiye Sualtı Fotoğraf
Milli Takımı’na seçilen Prof. Dr. Orhan
Aytür, 2011 yılında 13. CMAS Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası’nda
Dünya Şampiyonu oldu. Bu başarı
Türkiye’de bir ilkti. Çocukluk yıllarında başlayan fotoğraf ve sualtı hevesini birleştirerek bir tutkuya dönüştüren, her bir dalışında bilim insanı
olmasının verdiği titizlikle deklanşöre
dokunan ve bizlere ulaşamadığımız
derinliklerin zengin dünyasını anlatan
Prof. Dr. Orhan Aytür’ün sualtı fotoğrafçılığına ilgi duyanlara da bazı tavsiyeleri var:
“Önce çok iyi bir dalgıç olmak gerekli. Sualtında rahat olmak ama emniyetten de vazgeçmemek gerek. İyi bir
dalış eşi de çok önemli. Ben Yeşim
Kurtaiş ile uzun yıllar birlikte daldığım için çok şanslıyım; birlikte çok iyi
bir takım oluşturduk. Bunun dışında,
fotoğrafın teknik yönünü çok iyi öğrenmek gerek; ama daha sonra da
teknik konuları otomatik hale getirip
unutmaya çalışarak yaratıcılığı öne
çıkartmak önemli.”
Bütün bunların yanında önemli bir
başka konu daha var. Prof. Dr. Orhan
Aytür’ün sitesinde yer alan C. William
Beebe’nin sözlerini yeniden okumak.
Sualtının eşsiz dünyasından heyecan
duymak ve tekrar tekrar dalmayı hak
etmek…
45
MERSİN DENİZ TİCARETİ
MIP’den HABERLER
ARALIK 2012
5 YENİ E-RTG MERSİN
LİMANI’NA ULAŞTI
5 NEW E-RTG’S ARRIVED
IN MERSİN PORT
2012 yılında operasyon hızını arttırmak
amacıyla satın alınan 10 adet Kalmar
marka E-RTG
(elektrikli konteyner istifleme vinci) ’nin 5 tanesi 22 Aralık 2012
tarihinde limana ulaştı.
To enhance and increase the speed of operations in 2012, five out of the purchased 10
Calmar Brand E-RTGs arrived in Mersin Port
on December 22nd 2012.
Montajları devam eden son teknoloji E-RTG’ler 42 ton
kapasiteli olup, yatayda 6 sıra ve tır geçiş hattı, düşeyde 5 kat stok ve 1 kat aktarma özelliğine sahiptir.
MIP’nin çevre koruma çalışmaları kapsamında tercih
edilen, enerji verimliliği yüksek ve sıfır karbondioksit
emisyonuyla çevre dostu olan E-RTG’ler, Cable Reel
sistemiyle beslenmektedir.
MERSİN LİMANI YÜK
HAREKETLERİ
Aralık 2012
The remaining 5 E-RTGs purchased are expected to
arrive in Mersin Port end of January. The total number of RTGs at the Port will reach 25 together with
the new investment as MIP has launched an intensive
post-privatization investment campaign covering Port
Equipment.
December 2012
Mersin Limanı’nda 2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen
konteyner yük hareketi(TEU), 2011 yılının Aralık ayına oranla %5 oranında artış gösterirken bir önceki aya göre %6
oranında artış göstermiştir.
At Mersin Port, container cargo volume (TEU) increased by 5% in December 2012, compared to the
same month of 2011. In December 2012, throughput
increased by 6% compared to November 2012.
2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen dökme sıvı yük hareketinde 2012 yılının Kasım ayına göre %74 artış, dökme katı
yük hareketinde %31 düşüş, toplam konvansiyonel kargo
yük hareketinde %20 düşüş kaydedilirken, genel kargo yük
hareketinde bir önceki aya oranla %8 düşüş görülmüştür.
In December 2012, there is 74% increase in liquid
bulk cargo, 31% decrease in dry bulk cargo, and 20%
decrease in total conventional cargo, there is 8% decrease in general cargo operations, in comparison to
November 2012.
2012 yılının Aralık ayında gerçekleşen dökme sıvı yük hareketinde 2011 yılının aynı ayına göre %41 artış, dökme katı
yük hareketinde %9 artış, toplam konvansiyonel kargo yük
hareketinde %16 artış kaydedilirken, genel kargo yük hareketinde %33 artış gerçekleşmiştir.
46
MERSİN PORT
VOLUME
Satın alınan diğer 5 adet E-RTG’nin ise Ocak ayı sonunda limana ulaşması beklenmektedir. Özelleştirme
sonrası özellikle ekipman yatırımlarına ağırlık verilen
limanda yeni yatırımla birlikte toplam RTG sayısı 25’e
ulaşacaktır.
The state-of-the-art E-RTGs are under installation
process. Each of them is 42 ton capacity and have
6 horizontal lines and a truck passing line and are
capable to make 5 storey stock and 1 storey shifting.
E-RTGs were preferred for supporting MIP’s environmental protection works. Eco friendly E-RTGs with
their ziro carbon-dioxide emission and high energy
efficiency are powered by Cable Reel system.
In December 2012, there is 9% increase in dry bulk
cargo, 41% increase in liquid bulk cargo, 16% increase in total conventional cargo, there is 33% increase in general cargo operations, compared to the
same month of 2011.
47
MERSİN DENİZ TİCARETİ
MIP’den HABERLER
ARALIK 2012
2012 YILINDA MERSİN LİMANI’NDAN 8 YENİ SERVİS AÇILDI
Yeni servisler aşağıdaki gibidir;
“MIP 16 OCAK İŞ
GÜVENLİĞİ GÜNÜ”
ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLERLE
KUTLANDI
Bu yıl ilk kez düzenlenen ve bundan böyle gelenekselleşecek olan “MIP 16 Ocak İş Güvenliği
Günü” yöneticilerin, çalışanların ve ailelerinin katıldığı çeşitli etkinliklerle kutlandı.
“Önce İş Güvenliği” sloganıyla kutlanan İş Güvenliği Günü, farkındalık yaratmak ve çalışanları bilinçlendirmek düşüncesiyle,
PSA’nın işletmesini yaptığı 29 limanda bu yıl ilk kez kutlanmaya
başladı.
“MIP’S 16 JANUARY
OCCUPATIONAL SAFETY
DAY” CELEBRATED WITH
VARIOUS ACTIVITIES
Today the first and the tobe traditionalized
“MIP’S 16 JANUARY OCCUPATIONAL SAFETY
DAY” has been celebrated with various activities by the participation of MIP directors, employees and their families.
The Occupational Safety Day celebrated with the motto
“Occupational Safety Comes First” has been launched synchronously at the 29 ports operated by PSA in order to create awareness and raise employees’ awareness.
Bu kapsamda çalışan ailelerinin de konuya dikkatini çekmek ve
iş güvenliği bilincini yerleştirmek amacıyla, MIP çalışanlarının çocukları ve kardeşlerinin katıldığı “Güvenli Bir Yaşam İçin Neler
Yapmalıyız?” konulu bir resim yarışması düzenlendi. Yarışma
6-10 ve 11-14 yaşları arasında olmak üzere iki kategoride gerçekleşti. Ressam Adil Bazencir tarafından yapılan değerlendirme
sonucu toplam 14 katılımcıya ödülleri düzenlenen törende verildi. IPAD, Bilgisayar, Bisiklet, Fotoğraf Makinesi ve MP3 Player ile
ödüllendirilen katılımcılar ve aileleri törenin ardından düzenlenen
kokteyle katıldılar.
In order to attract the attention of families working within
this scope and implant the awareness of work safety, a
painting contest has been organized with the theme “What
Do We Have To Do For A Safe Life” in which MIP employees’ children and siblings participated. The contest has
been held in two categories for ages scaling between 6 – 10
and 11 – 14. Assessment of participating pictures has been
handled by Artist Adil Bazencir and 14 winning participants
were granted awards at a prize giving ceremony.
Gün boyu süren etkinlikler çevresinde MIP Çevre, İş Sağlığı ve
Güvenliği Müdürlüğü tarafından liman sahasında kurulan stantlarda broşürler dağıtıldı, konuyla ilgili tanıtım ve bilgilendirme aktiviteleri yapıldı.
In the frame of the activities held during the whole day, brochures and pamphlets were distributed at the stands that
were set up amid port yard by the Directorate Occupational
Health and Safety at MIP and advertisement and information activities were conducted.
Başlama Tarihi
Hat
Servis
Acente
Güzergah
Eyl.12
Cascon
CSCN
Barko
MERSIN - TOBRUK - BINGAZI - MISURATA
- CASTELLON
Eyl.12
Hapag Lloyd
ADX
Hapag Lloyd
DAMIETTA-PORT SAID(SCCT)-KOPERRIJEKA-VENICE-ANCONA-MERSINDAMIETTA
Eyl.12
Evergreen
LYS2
Bosphorus
MERSIN - BEIRUT - ALEXANDRIA MISURATA - TRIPOLI - PIRAEUS
Eki.12
Cma Cgm
Fas Med (Black Sea)
Botros Levante
PORT SAID-ALEXANDRIA-MERSINAMBARLI-NOVOROSSIYSK-AMBARLI-PORT
SAID
Eki.12
Arkas
ANS
ARKAS
MERSIN-ANTALYA-EVYAPNOVOROSSIYSK-MARPORT WESTGEMLIK-ALIAĞA-FAMAGUSTA-MERSIN
Kas.12
Msc
Adriatic line M3
MSC
GIOIA TAURO-ALEXANDRIA-MERSINISKENDERUN-GIOIA TAURO
Kas.12
Seago
Black Sea
Maersk
NOVOROSSIYSK - HAIFA - MERSIN
UASC
KHOR FAKKAN- PORT SULTAN -QABOOSKARACHI- HAZIRA- MUNDRA- KHOR
FAKKAN- JEBEL ALI- BAHRAIN- JUBAILKHOR FAKKAN - JEDDAH - YANBU - PORT
SAID- MERSIN-IZMIT (EVYAP)- KUMPORT
- IZMIR (ALIAGA)- PORT SAID- YANBUJEDDAH
Ara.12
GEM1
8 NEW SERVICES WERE OPENED FROM MERSİN PORT IN 2012
New Services are as follows;
Start Date
Line
Service
Agency
Route
Sep.12
Cascon
CSCN
Barko
MERSIN - TOBRUK - BINGAZI - MISURATA
- CASTELLON
Sep.12
Hapag Lloyd
ADX
Hapag Lloyd
DAMIETTA-PORT SAID(SCCT)-KOPERRIJEKA-VENICE-ANCONA-MERSINDAMIETTA
Sep.12
Evergreen
LYS2
Bosphorus
MERSIN - BEIRUT - ALEXANDRIA MISURATA - TRIPOLI - PIRAEUS
Oct.12
Cma Cgm
Fas Med (Black Sea)
Botros Levante
PORT SAID-ALEXANDRIA-MERSINAMBARLI-NOVOROSSIYSK-AMBARLI-PORT
SAID
Oct.12
Arkas
ANS
ARKAS
MERSIN-ANTALYA-EVYAPNOVOROSSIYSK-MARPORT WESTGEMLIK-ALIAĞA-FAMAGUSTA-MERSIN
Nov.12
Msc
Adriatic line M3
MSC
GIOIA TAURO-ALEXANDRIA-MERSINISKENDERUN-GIOIA TAURO
Nov.12
Seago
Black Sea
Maersk
NOVOROSSIYSK-HAIFA-MERSIN
UASC
KHOR FAKKAN- PORT SULTAN QABOOSKARACHI- HAZIRA- MUNDRA- KHOR
FAKKAN- JEBEL ALI- BAHRAIN- JUBAILKHOR FAKKAN- JEDDAH- YANBU- PORT
SAID- MERSIN-IZMIT (EVYAP)- KUMPORT
- IZMIR (ALIAGA)- PORT SAID- YANBUJEDDAH
Dec.12
48
UASC
UASC
GEM1
49
MERSİN DENİZ TİCARETİ
ARALIK 2012
MERSİN CHAMBER OF SHIPPING
PORT OF
MONTH OF
PORT STATISTICS
CARGO MOVEMENT - INWARDS/ OUTWARDS
LOADED (IN TONS)
COMMODITIES
DOMESTIC
EXPORT
: MERSİN
: NOVEMBER-2012
DISCHARGED (IN TONS)
TRANSIT
TRSHPMNT TOTAL
COMMODITIES
DOMESTIC
IMPORT
TRANSIT
TRSHPMNT TOTAL
CEMENT3,002
67,091
5,22275,315
CEMENT124124
CEREALS6,625
898
37
7,560
CEREALS103,407
677104,083
CHEMICALS1,546
81,961
435
1,673
85,615
CHEMICALS164,554
6,190170,745
CITRUS10,790
6,02016,811
CITRUS8383
CNTR21,89021,890
CNTR33,15433,154
CONS.MACHINERY
920
8
928CONS.MACHINERY
3,195
5228
3,725
COTTON6,024
3,7699,793
COTTON33
18,827
71519,575
FERTILIZERS8,662
3,49312,155
FERTILIZERS16,513
2716,539
FOOD STUFF
109,523
3,013
512
113,049
FOOD STUFF
41,336
4,302
48
45,687
FROZEN MEAT181
133314
FROZEN MEAT1,590
12,85414,444
FRUITS24,660
15124,811
FRUITS7,479
34,25141,730
GENERAL CARGO
124
158,37727,662 2,802
188,965GENERAL CARGO
7,164
180,18228,106 51
215,503
GLASS119
8,3938,512
GLASS2,050
162,066
LEGUMES11,491
34811,839
LEGUMES34,181
85035,031
MACHINERY4,1184,118
LIVESTOCK2,0292,029
MINERALS14,250
217,456
25231,731
MACHINERY10,451
65711,108
PETR.PRODUCTS
2,513
707
183,238
MINERALS46,791
6246,853
RICE9,308
3099,616
PETR.PRODUCTS
47,020
263,653
18310,691
SODIUM CARB.61,21661,216
RICE4,698
3,1577,855
SUGAR2,576
1432,718
SODIUM CARB.5050
TEXTILE31,825
1,334
31
33,190
SUGAR6767
TIMBER796
251
225
1,271
TEXTILE54,491
2,79457,285
VEGETABLE OIL
2,141
65492,254
TIMBER
26,260
756
6927,085
VEHICLES1,599
374
20
1,993
VEGETABLE OIL59,003
6459,067
VEHICLES14,290
2,64216,932
TOTAL
30,217 821,27172,059 5,356
928,903TOTAL
54,218 1,055,303
131,815176
TOTAL (LOADED & DISCHARGED) = 2.170.415 Tons
LOADED
num.
D+E+T TRSHPMNT TOTAL
DISCHARGED
D+I+T
num.
TRSHPMNT TOTAL
16,414132 16,5467,381 0
829 0
829 9,5080
12,740146 12,88614,97911
4,9400
4,9403,0960
29,154278 29,43222,36011
5,769 0
5,769 12,6040
41,894424 42,31837,33922
10,7090
10,70915,7000
34,923278 35,20134,96411
52,603424 53,02753,03922
PASSENGER SHIP
50
G. TOTAL
num.
7,381 23,927
9,50810,337
14,99027,876
3,0968,036
22,37151,803
12,60418,373
37,36179,679
15,70026,409
34,97570,176
53,061106,088
14
1,241,512
MERSİN DENİZ TİCARETİ
52
ARALIK 2012
Download