obezitenin farklı alt-tipleri ve yeni tedavi yaklaşımları,tip 2 diyabetin

advertisement
OBEZİTENİN FARKLI ALT-TİPLERİ
VE YENİ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
Farklı obezite tipleri için farklı şekilde tedaviler gerekli
olabilir. Tıp dünyası obezitenin bir hastalık olduğunu daha
yeni yeni kabullenmeye başladı. Ama bütün meslek hayatlarını
obeziteye adamış olan bilim insanları bu arada yollarına devam
ettiler ve obezitenin farklı alt-tiplerinin büyük bir
olasılıkla farklı tipte tedavi gerektirdiğini anlamaya
çalışıyorlar. Alison Field ve meslektaşları Journal of the
American Medical Association (JAMA)’da bu çabalara ilişkin
düşündürücü bir bakış açısı yayınladılar.
Obezitenin farklı alt-tiplerini tanımlama ve anlama konusunda
henüz işin çok başında olsalar da, Field ve arkadaşları
bunlardan birkaçını belirledi:
1. Yüksek insülin Salgılama: İnsülin salgılaması obezite
tedavisinde kişinin düşük yağ içeren bir beslenme
rejimine gösterdiği tepkiyle ortaya çıkıyor. Yüksek
insülin salgılayan kişilerin, yağ oranı düşük tutulan
bir diyette kilo kaybına karşı daha fazla direnç
gösterdikleri anlaşıldı.
2. Karın tokluğuna karşı düşük bir tepki: FTO geni ile
ilişkili en düşük obezite riski olan çocukların bu genin
yüksek riskli tipleri olan çocuklara kıyasla, tokluk
sinyallerine daha iyi tepki gösterdikleri anlaşıldı. Bu
şekilde, bu genin düşük riskli tipi, aşırı yemeye karşı
koruma sağlıyor. Bu korumaya sahip olmayan insanlarda,
özellikle telafi edici tedaviler yararlı olabilir.
3. Yiyecekle ilgili işaretlere yüksek tepki verme: Yiyecek
görüntüsü ve kokusu, obeziteye karşı direnci olan
kişilere kıyasla aşırı kilolu bazı insanlarda daha
yüksek tepki oluşturur; yeme arzusu ve ağız sulanması
gibi.
4. Abur cubur yemek için öğrenilmiş tercih: Kalorisi, yağ,
şeker ve tuz oranı yüksek abur cubur yiyecekler için
öğrenilmiş tercihler, insan hayatının erken döneminde
gelişir. Bu risk faktörünü ele alırken kişiye özel
davranışla ilgili müdahaleler yararlı olabilir.
5. Aşırı yeme veya Yemek Bağımlılığı: Aşırı yeme veya yemek
bağımlılığı, etkilenen kişilerin ihtiyaçlarına göre özel
tedavi gerektiren, obezite ile ilişkili iki birbirinden
bağımsız ama muhtemelen ilişkili durumdur.
6. Faaliyetlerden Kaçınma veya Dinlenme İsteği: Fiziksel
aktivite ve hareketsiz faaliyetlerle ilgili elde edilen
güç ve destek değerinin, kişinin fiziksel aktiviteye
katılımı ve obezite riski üzerinde önemli ölçüde etkisi
olduğu gösterilmiştir. Fiziksel aktiviteden elde edilen
güç ve destek doğal olarak kişiden kişiye değişmektedir.
Kırk yıldan daha uzun bir süre önce, “Kansere Karşı Savaş”ın
başında, onkoloji uzmanları farklı tipte kanserler ve
aşamaları hakkında bilgi sahibiydiler. Kanserin alt-tiplerini
anlayabilme, o günlerden beri patlama gösterdi ve genomik veya
kişiselleştirilmiş tıbbın ortaya çıkmasıyla gelişmeye devam
ediyor. Benzeri yaklaşımlar, diğer kronik hastalıklarda da
benzeri yaklaşımlar daha etkili tedavilerle sonuçlandı ama
obezite için henüz aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Obezite Ameliyatlarının Longutidinal Değerlendirmesinden
Veriler (LABS) çalışması bazı kişilerin obezite ameliyatlarına
tepkilerinin diğerlerine kıyasla çok daha iyi olduğunu
gösteriyor. Şimdi sorun, tepki gösterenlerin kimler olduğunu,
neden tepki verdiklerini anlamak ve daha iyi sonuç alabilmek
için tedavileri kişiselleştirebilmek.
Bu konuyu hakkındaki çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.
Doç. Dr. Halil Coşkun
TİP 2 DİYABETİN TEDAVİSİNDE
MİNİMAL İNVAZİV CERRAHİ
Obezite, kandaki yüksek şeker düzeyleri ile karakterize olan
ve ömür boyu süren Tip 2 Diyabetin gelişmesindeki en önemli
faktörlerden birisidir. Bu hastalık, vücudumuzda pankreas
tarafından salgılanan bir hormon olan insüline doğru bir
şekilde yanıt vermediğinde ortaya çıkmaktadır. Hafif obez bir
kişinin diyabete yakalanma riski normal bir insana göre iki
kat iken, ağır obez bir kişi 10 kat riske sahiptir. Tip 2
Diyabet riski yaş, aile öyküsü ve daha çok karın bölgesine
lokalize obezite (merkezi obezite) ile artmaktadır. Yağ ve
karbonhidrat oranı yüksek besinler tüketmek kanda daha fazla
yağlı aside ve karaciğer ile iskelet kaslarında lipid
birikimine yol açarak insüline karşı direnç oluşmasına ve
sonunda da diyabete neden olmaktadır. Zaman içinde diyabet
genellikle kötüye gider ve pankreas tarafından üretilen
insülin miktarı çarpıcı şekilde azalır.
Geleneksel Tip 2 Diyabet tedavisi yeterli değilse?
Kandaki şeker düzeylerini iyileştirerek normale döndürmek ve
böylelikle göz ve böbrek hastalığı gibi uzun süreli
komplikasyonlarla sinirlere ve kan damarlarına zarar gelmesini
önlemek amacıyla diyabetin tedavi edilmesi gerekmektedir.
Normalize kan şeker düzeyleri ölüm, inme, kalp yetmezliği ve
diğer komplikasyonların riskini azaltmaktadır.
Kanda glikosilatlı hemoglobin (HbA1c) düzeylerini belirlemek
amacıyla yapılan testler kişinin uzun dönem komplikasyon
riskini belirleyebilmektedir. Bu test, kırmızı kan hücreleri
ile diğer hücrelere yapışan glükoz miktarını ölçmektedir.
HbA1c düzeyini %1 oranında düşürmek bile komplikasyon riskini
%25 azaltmaktadır.
Tip 2 Diyabet tedavisinde ilk hedef, kan şeker düzeylerinin
normale döndürülmesi yoluyla semptomların iyileştirilmesidir.
Sonrasındaki hedefler ise göz ve böbrek hastalığı gibi uzun
süreli komplikasyonlarla sinirlere ve kan damarlarına zarar
gelmesini önlemektir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, kan
şekerinin sıkı bir şekilde kontrol edilmesinin göz, böbrek ve
sinir hasarı gibi çeşitli uzun dönemli komplikasyonları
azaltabileceğini göstermektedir.
Tip 2 Diyabetin ilk adım tedavisi diyet ve egzersizdir. Bunlar
normal kan şekeri düzeylerinin korunmasında yeterli değilse
pankreasın daha fazla insülin üretmesini tetikleyen, insülinin
daha çok işe yaramasına yardımcı olan, karbonhidratların
barsakta emilimini azaltan ya da karaciğerdeki şeker üretimini
azaltan ilaçlar almanız gerekebilir. Yaşam tarzı
değişiklikleri ve ilaçlara rağmen kan şekeri kontrolünüz
yetersiz ise insülin almanız gerekecektir.
Tip 2 Diyabet bulunan bazı insanlar diyetten sonra ilaçları
bırakabilmektedir, ancak sağlıklı bir kiloya ulaşmak ve bunu
sürdürmek bazen oldukça zorlayıcıdır. Çeşitli diyetler
deneyerek başarısız olmuşsanız obezite cerrahisinde uygulanan
yöntemler Tip 2 Diyabet tedavisi için kalıcı bir çözüm
oluşturabilir!
Kanıtlanmış Prosedürler
Obezite Cerrahisinin en yaygın formları Laparoskopik Tüp Mide
ve Gastrik Bypass ameliyatlarıdır. Hangi prosedürün size uygun
olduğunu belirlemek amacıyla cerrahınız tarafından muayne
edilmeniz gerekmektedir.
Minimal İnvaziv Teknikler
Doç. Dr. Halil Coşkun tarafından uygulanan tüm prosedürlerin
%95’ten fazlası minimal invaziv (laparoskopik) teknikleri
kullanarak yapılmaktadır. Minimal invaziv ameliyat; hızlı bir
iyileşme sürecine katkıda bulunan daha hızlı operasyonlar,
daha az anestezi, çok daha ufak kesiler ve daha az yara izi
demektir.
Neyi kaybetmeyi… ya da kazanmayı bekleyebilirsiniz?
Hastaların çoğu ameliyattan 18 ila 24 ay sonra fazla
kilolarının %50 ile %85’ini kaybederler. Ulaştığınız kilo
kaybını ancak diyet değişiklikleri ve düzenli egzersizle
sürdürebilirsiniz. Diyabetin daha iyi kontrolü ya da
gerilemesi eğilimi önemli miktarda kilo kaybı oluşmadan önce
bile söz konusudur.
Ameliyatın kan şekeri düzeyleri, tansiyon ve kolesterol
üzerindeki etkileri
Obezite Cerrahisinden hemen sonra kan şekeri düzeyleri hızla
iyileşerek ilacın azaltılmasına ya da kesilmesine imkan
sağlar. Yeni çalışmalar obezite ameliyatını takiben yağ dokusu
kaybının insülin direncinin iyileşmesine yol açtığını
göstermektedir.
Laparoskopik Gastrik Bypass ameliyatı diyabetin kontrol altına
alınmasında oldukça etkilidir. Hastaların yaklaşık üçte
birinde ameliyattan sonra diyabet ilacı gerekmemekte, %85’inde
ise ameliyattan sonraki iki yıl içinde diyabetleri tamamen
düzelmektedir.
Diyabetin daha hafif formu (diyetle kontrol altında tutulan)
bulunan hastalar, beş yıldan az bir süredir diyabet hastası
olanlar ve ameliyattan sonra daha fazla kilo kaybedenlerde
diyabetin tamamen gerileme olasılığı daha fazladır. Diyabet
hastalarının pek çoğunda kalp krizi ve inme riskini önemli
ölçüde artıran yüksek tansiyon ve kolesterol problemleri
bulunmaktadır. Obezite Cerrahisi yüksek tansiyonla kolesterolü
iyileştirerek bu riskleri azaltmaktadır.
İyileşme ve Ameliyat Sonrası İzlem
Obezite ameliyatı düşünen hastalar en çok başarısız olmaktan
korkmaktadır; başarı için gerekli yaşam tarzı değişikliklerine
bağlı kalamayacaklarından korkarlar. Bu nedenle obezite
cerrahisi hastaları yaşam boyu izlemden ve sağlam bir destek
ağından yarar görmektedir.
Ameliyattan sonra erken dönemde cerrahla yapılan vizitler
potansiyel
komplikasyonlarla
diyet
değişikliklerine
odaklanılmasını sağlar. Hekim danışmanlığında beslenme durumu,
ilk ay boyunca progresif bir şekilde sıvı gıdalardan katı
gıdalara doğru ilerler. Geç dönem vizitlerinde ise psikolojik
destek, beslenme değerlendirmesi, vitamin takviyesi ve
egzersiz programları üzerinde odaklanılmaktadır.
Ameliyat için uygun musunuz?
Obezite ameliyatı önemli bir ameliyat olup, yalnızca medikal
tedavi ile diyabet tedavileri başarısız olduğu durumda
düşünülmelidir. Eğer kilo kaybı ameliyatı düşünüyorsanız,
yaşam tarzınızdaki ömür boyu sürecek değişikliklere ve obezite
cerrahisi ekibiyle yapacağınız vizitlere bağlı kalmayı ciddi
bir şekilde göz önüne almalısınız.
Tip 2 diyabet ya da fazla kiloyla ilişkili başka hastalıklarla
2
birlikte VKİ 35 kg/m ya da üzerinde ise ve normal açlık kan
şekerine (ortalama 125 mg/dl ya da HbA1C %7) ulaşamıyorsanız,
muhtemelen diyabet cerrahisi adayısınız demektir. Kontrolü
yetersiz diyabet gibi bazı durumlarda hastalar, VKİ 35
kg/m2’nin altında ise bile obezite ameliyatı için uygundur.
Merkezimiz, bazı istisnalarla beraber 12 ila 70 yaş arası
adayları kabul etmektedir.
Her ameliyatın riskleri vardır
Cerrahi prosedürlerin tümünün, yararlarıyla tartılması gereken
bir takım riskleri söz konusudur. Cerrahınız, bilinçli bir
karara ulaşmanız amacıyla ameliyatın potansiyel risklerini
sizinle görüşecektir.
Doç. Dr. Halil Coşkun
OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASI
BESLENME: GLİSEMİK İNDEKS
NEDİR? NEDEN ÖNEMLİDİR?
Ekmek, pirinç, makarna, kahvaltılık gevrekler, süt ve süt
ürünleri, meyveler ve sebzeler günlük diyetin bileşenleridir.
Bu bileşenlerin her biri karbonhidrat içerir ve enerji sağlar.
Fakat bazı karbonhidratlar vardır ki en iyiler olarak
belirtilebilir. İyi karbonhidratlar ile beslenmek kilo
kontrolüne yardımcı olduğu gibi kronik hastalıkların (diyabet,
kalp hastalıkları ve bazı kanser türleri) riskini de
azaltmaktadır. İyi karbonhidratları almanın en iyi yolu
GLİSEMİK İNDEKSİ düşük besinleri seçebilmekten geçer.
GLİSEMİK İNDEKS; tüketilen besinin referans olarak alınan
(glikoz) besine göre kan şekerine olan etkisidir. Besinin
glisemik indeksi ne kadar düşükse, kan şekerine olan etkisi o
kadar yavaştır.
Glisemik İndeks, yenilen besinlerin kan şekerini ne kadar
arttırdığı ile ilgilenmektedir. Harvard Medical School
uzmanları glisemik indeks katogorilerini bilmek sağlıklı bir
yaşam sağlayabileceğini vurgulamaktadırlar.
Diyette glisemik indekse dikkat etmek sağlığımızı pek çok
açıdan olumlu yönde etkileyebilmektedir.
Düşük glisemik indeks; kilo kontrolüne yardımcı olur
Yüksek glisemik indeks; meme, prostat, kolorektal ve
pankreatik kanser riskini arttırmaktadır
Yüksek glisemik indeks; diyabet ve kardiovasküler
hastalık riskini de arttırmaktadır
Glisemik İndeksi Anlamak!
Karbonhidratlı yiyecekler kan şekerini ve insülin seviyesini
arttırırlar.
Örnek
1:
Bir
porsiyon
pirinç
pilavı
neredeyse
basit
şekerlerden glikoz gibi aynı etkiyi gösterir. Kan şekerini ve
insülin seviyesini hızlıca arttırır.
Örnek 2: Bir porsiyon mercimek yemeği daha yavaş ve daha uzun
süreli etkiye sahiptir. Böylelikle kan şekerine ve insülin
seviyesine etkisi daha geç olmaktadır.
Glisemik İndeksi Kullanmak!
Glisemik İndeksi (Gİ) kullanmak çok kolaydır, yüksek Gİ’li
besinler yerine düşük Gİ’li besinleri tercih etmek
gerekmektedir.
Neler Tercih Edebiliriz?
1. Düşük Gİ besinler (Gİ<55): Pek çok meyve, sebze, kuru
baklagiller, az yağlı süt ve süt ürünleri, fındık,
bezelye
2. Orta Gİ besinler (Gİ=56-69): Patates, mısır, tam tahıllı
kahvaltılık gevrekler, makarna, kuskus
3. Yüksek Gİ besinler (Gİ>70): Pirinç, beyaz ekmek, pek çok
kahvaltılık gevrek , simit, hamur işleri, pek çok
kraker, patates, mısır
Herşeyin Ölçüsü Önemlidir!
Gİ, sağlıklı besin seçimi için oldukça yararlıdır ancak düşük
glisemik indeksli besinleri seçerken miktar kontrolünün de
olması gerekmektedir. Örneğin; kepekli makarnanın glisemik
indeksi 42 dir, eğer ki makarnayı glisemik indeksi düşük
besinlerden diyerek büyük bir porsiyon yenirse kan şekerinin
hızlıca yükselmesine neden olur. Ayrıca şunu da bilmeliyiz ki
her glisemik indeksi düşük besin, sağlıklı besin değildir!
Örneğin Cola’nın glisemik indeksi 63 dür.
Aldığınız karbonhidratların Gİ değerlerini internet ortamından
araştırarak rahatlıkla bulabilir ve seçimlerinizi sağlıklı
ürünler yönünden yaparak beslenmenizi planlayabilirsiniz.
* Bu makale Harvard Medical School Health Letter, 2012 kaynak
alınarak hazırlanmıştır.
Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar
Download