tc kamu denetçiliği kurumu (ombudsmanlık)

advertisement
2015
YILLIK RAPOR
T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
(OMBUDSMANLIK)
T.C.
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
(OMBUDSMANLIK)
Adres
Telefon
: Kavaklıdere Mah. Nevzat Tandoğan Cad. No:4 Çankaya / ANKARA
: 0 (312) 465 22 00
Faks
: 0 (312) 465 22 65
E-posta
: iletişim@ombudsman.gov.tr
İnternet Adresi : www.ombudsman.gov.tr
Yapım
: Uluslararası Piri Reis Kültür Ajansı
Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. No: 27/2 GOP, Çankaya/ANKARA
Telefon: 0312 446 21 56
Genel Ağ: www.pirireisajans.com
e-posta: info@pirireisajans.com
Baskı: MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri
Baskı Yeri ve Tarihi: Ankara, 2016.
İÇİNDEKİLER
1. KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU / 9
2. KAMU DENETÇİLERİNİN SUNUŞU VE DEĞERLENDİRMELERİ /13
2.1. Zekeriya ASLAN / 13
2..2. Serpil ÇAKIN / 15
2.3. Mehmet ELKATMIŞ / 19
2.4. Abdullah Cengiz MAKAS / 22
2.5. Muhittin MIHÇAK / 23
3. KURUMA İLİŞKİN BİLGİLER / 25
3.1. Yetki, Görev ve Sorumluluklar / 26
3.2. Fiziksel yapı / 26
3.3. Teşkilat Yapısı / 28
3.4. Bütçe / 31
3.5. İnsan Kaynakları / 34
4. BAŞVURULARIN İNCELEMESİNDE USUL VE SÜREÇ / 36
4.1. Şikâyet Başvuru Usulü / 37
4.2. Şikâyet İnceleme Süreci ve Kararlar / 38
4.3. Genel İstatistiki Bilgiler / 40
5. KURUMSAL FAALİYETLER / 61
5.1. Ulusal Düzeydeki Faaliyetler / 62
5.1.1. Basınla İlişkiler / 62
5.1.2. Halkla İlişkiler / 64
5.1.3. Sosyal Medyada Kurumumuz / 67
5.1.4. Kurumsal Tanıtıma Yönelik Diğer Faaliyetler / 67
5.1.5. Diğer Görüşme ve Faaliyetler / 68
5.2. Uluslararası İlişkiler / 73
5.2.1.Projeler / 73
5.2.2. Etkinlikler / 75
5.2.3. Raporlar / 81
5.2.4. Çalışma Ziyaretleri / 87
5.2.5. Stajlar / 95
5.2.6. Uluslararası Kurum ve Kuruluş Temsilcilerinin Kurumumuzu Ziyaretleri 98
5.2.7. Kamu Başdenetçisi Tarafından Gerçekleştirilen Yurtiçi Ziyaretler / 105
5.2.8. Uluslararası Ağlara Katılım / 105
5.2.9. Kurumumuzun İngilizce İnternet Sitesi / 107
5.2.10.Uluslararası İşbirliği Anlaşmaları / 107
6. BAŞVURULARA İLİŞKİN BİLGİ VE DEĞERLENDİRMELER / 109
6.1. Başvuruların Tematik Olarak Değerlendirilmesi / 110
6.1.1. İnsan Hakları / 111
6.1.2. Çocuk Hakları / 131
6.1.3. Kadın Hakları / 139
6.1.4. Engelli Hakları / 142
6.1.5. Kamu Personel Rejimi / 144
6.1.6. Çalışma ve Sosyal Güvenlik / 159
6.1.7. Adalet İşleri / 171
6.1.8. Nüfus, Vatandaşlık, Mülteci ve Sığınmacı Hakları / 172
6.1.9. Sağlık İşleri / 180
6.1.10. Eğitim-Öğretim, Gençlik ve Spor / 181
6.1.11. Mahalli İdarelerce Yürütülen Hizmetler / 197
6.1.12. Mülkiyet Hakkı / 201
6.1.13. Enerji İş ve İşlemleri / 204
6.1.14. Ulaştırma, Basın ve İletişim / 209
7. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNUN (OMBUDSMANLIĞIN) 2015 YILINDA
ÜLKEMİZE KATMA DEĞERİ / 211
7.1. İnsan Odaklı Kamu Yönetimi Anlayışının Yerleşmesinde Ombudsmanlığın Rolü / 213
7.2. Kurumumuzun Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İlişkileri / 215
7.2.1. Tavsiye Kararlarımız ile 2015 Yılında Önerilen Mevzuat Değişiklikleri / 221
7.2.2. Tavsiye Kararlarımız Doğrultusunda 2015 Yılında Gerçekleştirilen Mevzuat Değişiklikleri / 238
7.3. Kurumumuza Gelen Şikâyetlerin Uzlaşı ile Çözümü / 242
7.3.1. Sosyal Güvenlik Hizmeti Sunan Kurumlar / 244
7.3.2. Sağlık Bakanlığı / 246
7.3.3. Milli Eğitim Bakanlığı / 250
7.3.4. Yüksek Öğretim Kurumları / 251
7.3.5. Diyanet İşleri Başkanlığı / 253
7.3.6. Ulaştırma, Basın ve İletişim ile İlgili Kurum ve Kuruluşlar / 254
7.3.7. Milli Savunma Hizmetleri / 255
7.3.8. Mahalli İdareler / 256
7.3.9. Diğer Kurum ve Kuruluşlar / 257
7.4. Özel Raporlar Yoluyla Yapılan Katkı / 258
7.4.1. Yargı Özel Raporu / 259
8. İDARENİN KURUMUMUZA VE KARARLARIMIZA YAKLAŞIMI / 261
8.1. Başvuru İnceleme ve Araştırma Aşamasındaki Yaklaşımlar ve İşbirliği Örnekleri / 263
8.2. İdarenin Tavsiye Niteliğindeki Kararlarımıza Yaklaşımı / 266
9. EKLER / 273
9.1. Karar Özetleri / 274
9.1.1. Bağ-Kur Sigortalılığı / 274
9.1.2. Kamulaştırmasız El Atma- Mahkeme Kararının Uygulanmaması / 275
9.1.3.Yurt-Kur Lokanta Kantin İşletmeci Seçimi İşleminin İptali Talebi / 276
9.1.4. Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavının (YDS) Geçerli Sayılması Talebi / 277
9.1.5. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Kurum Portalı’ndan Ücretsiz Faydalanma Talebi / 278
9.1.6. Aile Hekimliği Uygulaması / 279
9.1.7. Yetim Aylığı Bağlanması Talebi / 281
9.1.8. Havaalanı Kurtarma ve Yangınla Mücadele (ARFF) Memuru Alımlarında “Erkek Olma”
Şartının Kaldırılması Talebi / 282
9.1.9. Serbest Avukatlıkta Geçen Sürenin Sıra Tahsisli Lojman Puanlamasında Dikkate Alınması
Talebi / 284
9.1.10. Malul ve Şehitlerin Eğitim ve Öğretime Devam Eden Çocuklarına Sosyal Güvenlik Kurumu
Tarafından Sağlanan Yardımdan, Engelli Bireylerin Çocuklarının Faydalandırılması Talebi / 285
9.1.11. Verilen Uyarma Cezasının İptali Talebi / 286
9.1.12. Avukatlık Vekâlet Ücretinin Geri İstenmesi / 288
9.1.13. TSK Askeri Sosyal Tesislere Günübirlik Giriş Kartının İadesi Talebi / 289
9.1.14. Sendika Başkanının Merkez Teşkilatından Taşra Teşkilatına Görevlendirilmesi İşleminin İptal
Edilmesi Talebi / 290
9.1.15. Hisse Senetlerinin Kaydileştirme İşlemine Dair Mevzuattan Doğan Hak Kayıpları / 292
9.1.16. Dikey Geçiş Sınavı ile Hacettepe Üniversitesine Kaydolmanın Ardından İdarece Yetim
Aylığının Kesilmesi / 293
9.1.17. ÖSYM Tarafından Düzenlenen Sınav Soru ve Cevap Anahtarı ve İlgili Belgelerin Verilmesi
Talebi / 295
9.2. Karar Örnekleri / 297
9.2.1. Aylıktan Kesme Cezasının Kaldırılması Talebine İlişkin Özel Hayatın Gizliliği Nedeniyle
Verilen Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı (2014/3362) / 297
9.2.2. Yüksek Seçim Kurulunun Anadili Kürtçe Olan veya Türkçe Bilmeyen Seçmenleri Dikkate
Alması ve Seçme Hakkının Kullanımı Noktasında Hak İhlallerinin Önüne Geçilmesine İlişkin Tavsiye
Kararı ( 2015-2608) / 315
9.2.3. Gayrimüslim Din Görevlilerinin Maaş Talebine İlişkin Tavsiye Kararı (2013-473) / 333
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
9
1. KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU
İ
kinci Dünya Savaşından sonra kamu yönetiminin dünyadaki değişme ve gelişmelere uygun olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı kapsamında, devlet aygıtı karşısında
“bireyin kötü yönetime karşı korunması” ve “bireyin hak ve özgürlüklerinin savunulması” amacıyla kamu hizmetlerinin sunumunun her aşamasıyla yeniden değerlendirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu doğrultuda, halkın idareden kaynaklanan
şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve ülkemizde de
bu ihtiyaca binaen Kamu Denetçiliği Kurumu, tüm dünyada
kabul gören adıyla “Ombudsmanlık” kurumu hayata geçirilmiştir. 6328 sayılı Kanun ile ülkemizde Kamu Denetçiliği
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
10
Kurumu olarak isimlendirilen bu Kurum, idarenin; adil, tutarlı, şeffaf ve hesap verilebilir olması ihtiyacına hizmet eden
ve sorunları iyi niyet çerçevesinde çözmeye odaklanmış bir tür
arabuluculuk müessesesidir.
Kamu yönetimi sisteminde idarenin mevcut denetim yollarına
bir alternatif olarak değil, fakat bu denetim yollarını tamamlayıcı ve destekleyici bir mekanizma olarak ortaya çıkan Kurumumuz, kamu vicdanı ile uyuşmayan konularda öncelikle
idare-birey arasında bir köprü vazifesi görerek uzlaşı yoluyla
uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmaya çalışmakta, bu uzlaşı
zemininin mümkün olmadığı durumda ise bireyin şikâyetinde haklı olduğunun tespit edilmesi halinde idareye tavsiyede
bulunmaktadır. Dünyadaki Ombudsmanlık kurumlarında görüldüğü gibi Türkiye uygulamasında da Kurumun aldığı kararlar tavsiye niteliğinde olup, yaptırım yetkisi yoktur. Ombudsmanlık Kurumu en önemli yaptırım gücünü kamuoyundan
ve Parlamentodan almaktadır.
Bireyin hak ve özgürlüklerini, ulusal ve uluslararası mevzuat
ışığında, hukuka ve hakkaniyete uygunluk boyutuyla savunma
görevi üstlenen Kurumumuz, geride bıraktığı 3 yıl içerisinde
aldığı 19.500 adede yakın başvuruyu titizlikle inceleyip yaklaşık %90’ını sonuçlandırarak; idarenin insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir şekilde görev yapmasına, kamu hizmetlerinin
etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine, kamu yönetiminde
iyi yönetişim ilkelerinin hayata geçirilmesine, bu kapsamda
birey ve idare arasındaki sorunların önüne geçilmesine ve toplumda hak arama kültürünün benimsenmesine ve güçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Kurumumuzun faaliyetleri başta Avrupa Birliği (AB) olmak
üzere uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından da yakından
takip edilmekte ve söz konusu kuruluşların raporlarında ayrıca değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği tam üyeliğini hedefleyen ülkemizde, “Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan
haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan kurumların
varlığı” şeklinde tanımlanan Kopenhag Siyasi Kriterlerinin
karşılanmasına yönelik olarak kaydedilen ilerlemelere, AB
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
İlerleme Raporu’nun “Siyasi Kriterler ve Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog” başlığı altında yer verilmekte ve Kurumumuz
tarafından gerçekleştirilen faaliyetler de bu başlık altında
değerlendirilmektedir. Avrupa Komisyonu tarafından 2013
yılından bu yana yapılan değerlendirmelere bakıldığında,
Kurumumuzun kısa sürede işlevsel hale gelmesi vatandaşların haklarının güvence altına alınması açısından önemli bir
adım olarak değerlendirilmiş ancak resen inceleme yapma
yetkisi tanınması ve tavsiye kararlarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde takibinin yanı sıra idareler tarafından da yeterli takibin yapılabilmesi amacıyla tedbirler alınması gerektiği
önemle vurgulanmıştır. Nitekim, bu çerçevede yasa değişikliği
ile resen inceleme yetkisinin verilmesi halinde Kurumumuz
proaktif bir konuma kavuşarak Kuruma başvuru yollarından
haberdar olmayan mağdur kesimin haklarını da koruyabilecek
ve kuruluş amacını daha etkin ve verimli bir şekilde ifa edebilecektir.
Kamu yönetimi alanındaki yeni gelişmeler ve eğilimler kamu
idarelerinin geleceklerini kurumsal bir stratejik plana dayalı
olarak tasarlamalarını gerektirmektedir. Bu bağlamda Kurumumuz da 2017-2021 yılları için misyonunu, vizyonunu,
amaç ve hedeflerini ortaya koyan Stratejik Planını Ocak 2016
itibarıyla tamamlamak üzeredir. Bu doğrultuda, etkin bir şikâyet mekanizmasıyla idarelerin hukuka ve hakkaniyete aykırı
uygulamalarına karşı bireyi korumak ve kamu hizmetlerinin
insan hakları ile iyi yönetişim ilkeleri çerçevesinde yürütülmesine katkı sağlamak misyonunu üstlenen Kurumumuz, uzun
vadede hak arama kültürünün yaygın olduğu bir toplum ve
hizmet standartlarının yüksek olduğu bir kamu yönetimi oluşmasında etkin bir rol oynamayı hedeflemektedir.
2015 yılındaki faaliyetlerimizin yer aldığı Yıllık Raporumuzda;
ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirdiğimiz faaliyetlere
ilişkin genel istatistiki bilgilere ve açıklamalara, ülkenin önde
gelen güncel sorunları doğrultusunda yapılan şikâyet başvuruları kapsamında tematik değerlendirmelere, uzlaşı ile çözüme
kavuşturulan başvurulara, tavsiye kararlarımız doğrultusunda
2015 yılında önerilen mevzuat değişikliklerine, ayrıca bu fa-
Y I LLI K RAP OR 2015
11
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
12
aliyetler neticesinde Kurumumuzun ülkemize yaptığı katma
değere yer verilmiş, bunun yanında idarelerin Kurumumuza ve
kararlarımıza yaklaşımı hususlarına da değinilmiştir.
Kurumumuzun başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak
üzere tüm kamuoyunu bilgilendirmek, kamu kurumlarının
hukuka uygun, insan haklarına saygılı, iyi yönetişim ilkelerini
temel çalışma prensibi olarak benimseyen ve uygulayan kurumlar haline gelmelerini sağlamak, ülkemizde birey-devlet
ilişkisinde yaşanan temel sorunlara dikkat çekmek, “adalete
hızlı erişim” ve “hak arama kültürünün” gelişmesine katkıda
bulunmak amacı ile hazırlanan bu Raporun tüm ülkemize ve
kullanıcılara faydalı olmasını diliyorum.
En derin saygılarımla.
M. Nihat ÖMEROĞLU
KAMU BAŞDENETÇİSİ
(BAŞ OMBUDSMAN)
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2. KAMU DENETÇİLERİNİN SUNUŞU VE
DEĞERLENDİRMELERİ
2.1. Zekeriya ASLAN
13
K
lasik yönetim anlayışından, devlet vatandaş arası etkileşimin önem kazandığı, hesap verilebilir ve şeffaf
yönetim anlayışına geçiş sürecinde, idari işlem ve eylemlerin yargısal denetimi veya diğer denetim yollarının yanı
sıra uzlaşma kültürünün yerleştirilmesi suretiyle hızlı, pratik,
ekonomik denetim mekanizmalarının geliştirildiği 21. yüzyıl
yönetim anlayışı doğrultusunda pek çok ülkede “Ombudsman,
Kamu Denetçisi, Kamu Hakemi” gibi adlarla varlık gösteren
kurumlar ihdas edilmiştir. Bu kurumlara benzer olarak kamu
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
yönetimi sistemimize de üç yılı aşkın bir süredir hizmette bulunan Kamu Denetçiliği Kurumu kazandırılmıştır.
14
Bu bağlamda, Kamu Denetçiliği Kurumu temelini Türk devlet geleneğinde bulan, “devlet birey için vardır” yaklaşımıyla
temel hak ve özgürlüklerin korunması, hak arama bilincinin
yerleştirilmesi, yöneten ile yönetilen arasında iletişim kanallarının etkinleştirilerek karşılıklı olarak bir çözüme ulaşılması
amacıyla yola çıkmış bir kurumdur.
Ombudsmanlık Kurumu, diğer denetim yollarından farklı
olarak somut olayda, adaleti ve adalet düşüncesini geliştirmek
amacıyla idarenin işlem, eylem, tutum ve davranışlarını hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönünden incelerken, ulusal,
uluslararası mevzuat, insan hakları ve iyi yönetim ilkelerinden
de yararlanmaktadır.
Bu kapsamda Birimimizde; mülkiyet hakkı, enerji, sanayi,
gümrük ve ticaret, orman, su, çevre ve şehircilik, mahalli idarelerce yürütülen hizmet konuları mevzuatımızda belirtilen
ilkeler çerçevesinde incelenmekte olup, hem birey ile devlet
arasında bir köprü işlevi görülmekte hem de tarafımızca verilen kararlarla idareye yol gösterilmesi amaçlanmaktadır.
Kısa kurumsal geçmişine rağmen önemli işlere imza attığına
inandığımız Kurumumuz; hukuk devleti ilkesi ışığında, bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması, insan onuru ve insanın varlık olarak değerinden hareketle daha iyi standartlarda
hizmet almayı hak ettiği bilincinin yönetim uygulamalarına
yerleştirilmesi ve bireyin korkusuzca hakkını arayabilmesi açısından çok önemli bir misyon üstlenmiştir.
Sonuç olarak; demokrasi kültürünün geliştirilmesi, bireyin yönetimde söz sahibi olması ve olması gereken yönetim anlayışına ulaşmak, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak
ve kötü yönetimden kaynaklan idari iş ve eylemleri önlemek
açısından Kurumumuzun ülkemize çok önemli katkılar sağlayacağına inanmaktayım.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2.2. Serpil ÇAKIN
15
S
evgili kadınlar,
Sevgili engelliler,
Sevgili çocuklar,
Kamu Denetçiliği Kurumu 2015 Yıllık Raporu sunuşumu
size atfetmek istedim.
Kamu Denetçiliği Kurumu ya da uluslararası bilinen adıyla
Ombudsmanlık Kurumu sizler için var.
Peki kimdir, ne yapar Kamu Denetçiliği Kurumu biliyor musunuz?
Sizin sesinizdir,
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Sizin temsilcinizdir,
Sizin vekilinizdir,
Sizin elçinizdir,
Sizin avukatınızdır,
16
Sizin haklarınızın savunucusudur.
Kamu Denetçisi (Ombudsman) ise gerektiğinde bir dost, bir
yaren, bir arkadaştır.
Tüm dünyada yaygın olarak var olan, bizim geçmişimizde yer
alan ancak modern anlamda 2012 yılında ülkemize kazandırılan bir sistem.
Bu öyle bir sistem ki; işyerinde, okulda, üniversitede, hastanede, hapishanede, belediye otobüsünde kısaca idareyle ilişki
içinde olunan her yerde işleyişte bir sıkıntı, sorun yaşandığında ve bir haksızlık yapıldığı düşünüldüğünde başvurulabilecek
bir mekanizma.
İşte bu başvuru sonrası Ombudsman, bireyin yerine geçip,
derdiyle dertlenir, sorup sorgular, her türlü araştırmayı yapar.
Ama bunları yaparken kimseyi yargılamadan, suçlamadan,
objektif ve tarafsız bir şekilde hareket eder ve her iki tarafı
dinler. Sonra bireylerle devlet arasında bir arabuluculuk görevi üstlenir. Bireyin devletle diyaloğa girmesini sağlar. Bireyin
devlet için değil devletin birey için varolduğu gerçeğinden hareketle bireyle devleti aynı masa etrafında buluşturur, bireyin
devletle kucaklaşmasını ve birbirlerine kulak vermelerini, sorunlara birlikte çözüm bulmalarını yani uzlaşmalarını sağlar.
Peki ya uzlaşma sağlanamazsa..!
İşte o zaman Ombudsman evrensel hukuk kuralları çerçevesinde kalbiyle, vicdanıyla bir değerlendirme yapar, bir hak veya
menfaat ihlali varsa toplum vicdanının ve bireyin sesi olup bireyi mağdur eden idareye tavsiyede bulunur.
İdare bu tavsiyeye duyarsız kalamaz. Çünkü Ombudsman, tarafsız, bağımsız, güvenilen inanılan kişidir. Tabi kanun gereği
idarenin tavsiyeyi uygulama yükümlülüğü ve TBMM’ye sun-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
duğu raporda konuyu dile getirmesi, basınla paylaşıp kamuoyu
oluşturması da diğer etkili güçleridir.
Kuvvetler ayrılığı sisteminin en işlevsel kolu olan Yürütme ve
içerisinde yer alan idare birçok şekilde denetlenmektedir.
Ancak Ombudsman,
-İnsan haklarına dayalı adalet anlayışı içerisinde değerlendirmesini yapması,
-İdarenin eylem ve işlemleri yanında tutum ve davranışlarını
da denetleyebilmesi,
-Hukuka uygunluk yanında hakkaniyete uygunluk denetimi
de yapabilmesi,
-İdarenin iyi yönetim ilkelerine uyup uymadığını ortaya koyabilmesi,
-Ücretsiz ve kolay bir başvuru sistemine sahip olması,
-En önemlisi belki de çocuklardan başvuru alarak çocukların
özgüvenlerinin geliştirilmesi, topluma aidiyet ve duyarlılıklarının artırılması, çocuk dostu toplumlar yaratılması, çocukların idare ile bağlarının oluşturulması ve yeni yetişen nesillerin
hak ve özgürlüklerinden haberdar, demokratik değerlere sahip
bireyler olarak yetiştirilmesi, demokrasiye aktif olarak katılımlarını sağlaması ile diğer mekanizmalardan farklıdır.
Ombudsman;
-İtfaiye memuru alımında erkek olma koşulu getirilerek ayrımcılık yapılmamasını isteyen, ilk kez sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihten önce yapmış olduğu doğumları sonrası iki yıllık süreyi borçlanma talebinde bulunan kadının,
-Jinekolojik muayene masası engeline uygun olmadığı için
zorluklar yaşayan, 112 ve 155 gibi acil hatlara ulaşamayan veya
yer tarifinde güçlük yaşayan engellinin,
-Oturduğu apartmanın önüne pazar kurulmamasını ve sokağının kirletilmemesini, evine yakın park yapılmasını ya da
yakındaki çocuk parkının yıkılmamasını, okuluna spor sahası
yapılmasını isteyen çocuğun sesidir.
Y I LLI K RAP OR 2015
17
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kamu Denetçiliği Kurumu; haklının hakkına kavuşmasını,
vatandaşın devletine güvenmesini, bireylerin mutluluğunu,
vatandaşla devlet arasındaki bağların güçlenmesini hedefler.
18
Kurum işlevini yerine getirirken en önemli paydaşlarından
birisi sivil toplum kuruluşlarıdır. Temsil ettikleri kitlenin kolektif sesi olan, hak ve özgürlüklerin nabzını tutan sivil toplum
ile Kurumumuz insanı çalışmasının odağına alma ve hakların
savunucusu olma ortak paydasında buluşmaktadır. Özellikle
de ikincil mevzuatta yer verilen insan hakları, kadın hakları,
çocuk hakları gibi alanlarda menfaat ihlali aranmaksızın başvuru yapabilme imkânı bu ortak paydaları gerçekleştirmede
çok önemli bir etkendir.
Hak ve özgürlüklerinizi kamusal süreçler karşısında ve kamu
hizmetinin işleyişi sırasında koruyan bağımsız bir ulusal insan
hakları kurumu olan Kamu Denetçiliği Kurumu, konusunda
uzman ve deneyimli kadrosuyla ülkemizin geleceğinin hak ve
adalet temelinde şekillenmesinde önemli rol oynayacaktır.
Ombudsman sizin için, sizin yanınızda…
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2.3. Mehmet ELKATMIŞ
19
Y
önetim sürecinin bir aşaması olan denetim, yönetim
faaliyetlerinin amacına ulaşıp ulaşmadığı, gerçekleştirilen faaliyetlerin etkili ve verimli olup olmadığı hususunda önemli bir yere sahiptir. Denetim ile idarenin işlem ve
eylemleri neticesinde aksayan yönlerinin tespit edilmesi ve bu
aksaklıklara çözüm bulunması amaçlanmaktadır. Bu yönüyle
etkili ve verimli bir denetim sisteminin ve usullerinin bulunduğu ülkelerde yönetim faaliyetlerinin de başarıya ulaşması
kaçınılmaz olacaktır. Denetim farklı usullerde yapıldığı için,
her bir denetim usulü ne kadar başarılı bir şekilde gerçekleştirilirse idarenin de kendine çeki düzen vermesi, kötü işleyen
yönleri varsa bu duruma son vererek gerekli önlemleri alması
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ve denetimler neticesinde tespit edilen hususların yerine getirilmesi o denli başarılı olacaktır.
20
Ülkemizde de çeşitli denetim yöntemleri uygulanmaktadır.
Bu denetim yöntemlerinden birisi de Ombudsman denetimidir. Ülkemizdeki adı Kamu Denetçiliği Kurumu olarak adlandırılan Ombudsmanlık Kurumu, idare sistemimizdeki yerini
29.06.2012 tarih ve 28338 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle almıştır. Kamu Denetçiliği Kurumu ile Türkiye’de idarenin tüm işlem ve eylemlerinin insan haklarına dayalı, adalet
anlayışı içerisinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluğunun, iyi
yönetişim ilkeleri çerçevesinde incelenmesi amaçlanmaktadır.
İnsanın doğuştan temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu ön
kabulü ile idarenin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruması ve güvence altına alması hususu çağdaş yönetim
anlayışının bir gereğidir. Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin korunması ve idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile
tutum ve davranışlarında hukuka ve hakkaniyete uygunluğun
sağlanması açısından, Kamu Denetçiliği Kurumu, devlet ile
vatandaş arasındaki ilişkilerde önemli bir gelişme sürecini
temsil etmektedir. Kurumumuz, günümüz dünyasında, idarenin vatandaş karşısında her zaman üstün olduğu geleneksel
idare anlayışının aksine, vatandaşı yönetimin bir parçası haline
getiren, hatta onu merkeze koyan yeni kamu yönetimi anlayışını benimsemektedir.
İnsan haklarının korunmasında, Anayasa ve kanunlar ile uluslararası sözleşmeler büyük önem taşımaktadır. Fakat temel
hak ve hürriyetlerin sadece yazılı hukuk belgelerinde mevcut
bulunması çok bir şey ifade etmemektedir. İnsan haklarının
gerçek anlamda korunması noktasında, kamu idaresi ve kamu
gücü kullananların hukuka olan inancı büyük önem arz etmekte olup, Kamu Denetçiliği Kurumu, bu bilincin artırılmasında ve kamu idaresinin şeffaf, hesap verilebilir ve iyi yönetim
ilkeleri çerçevesinde, kamunun hizmet kalitesinin geliştirilmesinde çok önemli katkı sağlamaktadır.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bu hedefler doğrultusunda, birimimizin görev alanına giren
konular, başta insan hakları olmak üzere, adalet, milli savunma, güvenlik, nüfus, vatandaşlık, mülteci ve sığınmacı hakları
ile kamu personel rejimine (personel alımı, atama, nakil ve yer
değiştirme ile kadro ve pozisyonlar) ilişkin konularda 2015
yılı içerisinde önemli faaliyetler gösterilmiş olup, vatandaşların başvurularına hassasiyetle çözüm bulunmaya çalışılmıştır.
Y I LLI K RAP OR 2015
21
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2.4. Abdullah Cengiz MAKAS
22
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2.5. Muhittin MIHÇAK
23
K
amu Denetçiliği Kurumu, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun amacı doğrultusunda, kamu
hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet
mekanizması oluşturmak suretiyle, idarenin her türlü eylem ve
işlemleri ile tutum ve davranışlarının, insan haklarına dayalı
adalet anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyip araştırarak önerilerde bulunmayı ilke edinerek faaliyetlerde bulunmaktadır.
Kurum amacını gerçekleştirmek için, Avrupa Birliğine (AB)
tabi ülkelerde ve özellikle Avrupa’da ilk uygulamayı gerçekleştiren, 2013 yılında yaptığımız ziyarette gözlemlediğimiz
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
İsveç’te Ombudsmanlık Kurumundaki “Arabuluculuk” faaliyetlerini uygulamamızda dikkate almak gerekmiştir.
24
Türkiye’de AB’ye girmeyi amaç edinmiş bulunmakla, Kamu
Denetçiliği Kurumu olarak bu doğrultuda uygulamalar yapmayı hedeflemiş, şikâyeti gerçekleştiren şahıs ile şikâyetin
yapıldığı kamu hizmeti gören kuruluş arasında uzlaşmayı
sağlayıp, şahıs ile kuruluşun barışıp el sıkışması (uzlaşma) öngörülmüştür.
Türkiye’deki Kamu Denetçiliği Kurumu olarak ihtilaflarda,
Kurumun varoluş nedeni olan, AB’ye tabi ülkelerde de uygulanan arabuluculuk yoluyla uzlaşma sağlanamadığı takdirde
tavsiye kararı verme yolunu tercih etmesinde yarar bulunmuştur.
Nitekim arabuluculuk yoluyla sağlanan uzlaşma sonucu, şikâyet eden kişilerden memnuniyetlerini ifade eden teşekkür yazıları alınmıştır. Bu şekilde barışın gerçekleşmesi sağlanmıştır.
Bu açıklamalar doğrultusunda;
2015 yılında birimimiz tarafından birçok dosya uzlaşmayla sonuçlandırılmış ve şikâyetçilerden teşekkür yazıları alınmıştır.
Bu hedef doğrultusunda birimin çalışmalarında, şikâyet mekanizmasının etkin işleyişinin sağlanması amacıyla uyuşmazlıkların çözümünde idareyle birey arasında köprü kurulmaya
çalışılmış ve bu şekilde uzlaşma yönteminin kullanılmasına
öncelik verilmiştir.
Birimin görev alanı çerçevesinde özellikle kamu personel rejimi konusunda uyuşmazlıkların çözümünde kamu yönetiminde iyi yönetim ilkelerinin benimsenmesi ve bunların idarelerce
etkili bir şekilde uygulanması amaçlanmıştır.
İleri demokrasiye sahip ülkelerde kamu idaresinde özel ve etkili bir konumu bulunan Ombudsmanlık Kurumlarıyla benzer
şekilde Kamu Denetçiliği Kurumu’nun etkinliğinin artırılması yönünde kararlılıkla çalışmaya devam edilmektedir.
Yukarıdaki açıklamamızın detayları yıllık raporumuzda yer almakta olup, değerlendirmelerinize saygıyla sunulur.
YIL L IK RAPOR 2015
KURUMA
İLİŞKİN
BİLGİLER
Yetki, Görev ve Sorumluluklar
Fiziksel yapı
Teşkilat Yapısı
Bütçe
2016 Yılı Bütçesi
İnsan Kaynakları
Personele Yönelik Eğitimler
3
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
3.1. Yetki, Görev ve Sorumluluklar
6328 sayılı Kanun uyarınca Kurumumuzun görevleri şunlardır:
Kurumumuz, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü
eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet
anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek,
araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir.
Ancak;
26
a) Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile resen imzaladığı
kararlar ve emirler,
b) Yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler,
c) Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar,
ç) Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri,
Kurumumuzun görev alanı dışındadır.
Ayrıca, 6328 sayılı Kanun uyarınca, yargı organlarında görülmekte olan
veya yargı organlarınca karara bağlanmış uyuşmazlıklar; sebepleri, konusu
ve tarafları aynı olan ve daha önce sonuçlandırılan şikâyetler incelenmemektedir. Belirli bir konuyu içermeyen şikâyetler de Kurumumuzun inceleme alanı dışındadır.
Kurumumuz iyi yönetim ilkeleri açısından da idareye önerilerde bulunmaktadır. Bu sayede, kamu yönetimi alanındaki reformlarda ilerleme kaydedilmesine katkı sağlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Kurumumuzun bireye,
idare karşısında eşit söz hakkı tanıyan, kötü yönetimden doğan haksızlıkları önleyen, hem kamudaki etkinliği hem de toplumsal memnuniyeti artıran
bir işlevi bulunmaktadır.
3.2. Fiziksel yapı
Kurumumuz geçici olarak hizmet verdiği Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı (eski Sivil Savunma Genel Müdürlüğü) binasından, 24 Şubat
2014 tarihi itibariyle Kavaklıdere Mahallesi, Nevzat Tandoğan Caddesi,
Numara 4, Çankaya/ANKARA adresine taşınmış olup hizmetlerine bu
adreste devam etmektedir.
Ayrıca, iyi yönetişim ilkeleri ve vatandaş odaklı yaklaşımın gerekliliği kapsamında Milli Saraylara bağlı Maslak Kasrı Mâbeyn-i Hümâyûn binasın-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
27
da Kurumumuzun İstanbul Bürosu 30/04/2015 tarihi itibariyle faaliyete
geçmiş olup, şikâyet bundan böyle en büyük kentimizde bireye daha hızlı
ulaşma ve ivedi çözümler bulma adına idareyle işbirliği sürdürülecektir.
Bilişim altyapısı kapsamında;
Kullanılmakta olan Elektronik Belge Yönetim Sistemi, E-başvuru sistemi ile bütünleştirilmiştir. E-başvuru sistemi ile e-devlet entegrasyonu yapılması çalışmaları devam etmektedir. Kullanıcılarımızın taleplerine göre
Elektronik Belge Yönetim Sistemi analiz çalışması yapılmış ve bu analiz
çalışması neticesinde güncelleştirme ve ek modüllerin eklenmesi sağlanmıştır. Bu sayede; kullanıcılarımız daha önce Kuruma gelen tüm şikâyetlere
ve şikâyet dosyaları ile ilgili evraklara ve kararlara daha hızlı ulaşabilmektedir.
www.ombudsman.gov.tr, www.kdkcocuk.gov.tr internet sayfalarının gelişen teknolojiye uygun ve daha güvenli olarak hizmet verebilmesi için güncelleştirmeler yapılmıştır. İnternet sayfalarının yenilenmesi çalışmalarına
başlanılmıştır.
Kurumumuz bünyesindeki hizmetlerin kesintisiz ve sağlıklı bir şekilde
devam edebilmesi için masaüstü bilgisayar, sunucu ve disk ünitesi alımı
yapılmıştır. Alınan cihazların mevcut cihazlar ile uyumlu olmasına dikkat
edilerek uyum problemlerinin önüne geçilmiştir. Mevcut ve yeni cihazların
ayarlamalarını yapılandırılarak hizmetin devamlılığı ve kalitesinin arttırılması hedeflenmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kurumumuz ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen, Ziyaretçi Takip, Kurum Araçları Takip ve Kütüphane programları gibi tüm programların bir
intranet sayfası içerisinde bütünleşik bir hizmet vermesi için çalışmalara
başlanılmıştır. Bu kapsamda, UYAP ile entegrasyon çalışmaları da devam
etmektedir.
ISO/IEC 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi Standardına uygun olarak Bilgi Güvenliğinin sağlanması çalışmaları başlatılmıştır.
3.3. Teşkilat Yapısı
28
TBMM Başkanlığına bağlı, şikâyet esasına göre idareyi denetleyen bağımsız bir niteliğe sahip olan Kamu Denetçiliği Kurumu, Başdenetçilik ve
Genel Sekreterlikten oluşmaktadır. Kurumumuz, Kamu Başdenetçisi tarafından yönetilmekte ve temsil edilmektedir.
Başdenetçilik
Başdenetçilik, Kamu Başdenetçisi ve Kamu Denetçilerinden oluşmaktadır.
6328 sayılı Kanunda Kamu Başdenetçisinin ve Kamu Denetçilerinin görevleri sayılmaktadır:
Kamu Başdenetçisinin görevleri şunlardır:
a) Kuruma gelen şikâyetleri incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmak.
b) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikleri hazırlamak.
c) Yıllık raporu hazırlamak.
ç) Yıllık raporu beklemeksizin gerek gördüğü konularda özel rapor hazırlamak.
d) Raporları kamuoyuna duyurmak.
e) Yokluğunda kendisine vekâlet edecek denetçiyi belirlemek.
f ) Birisi kadın ve çocuk hakları alanında görevlendirilmek üzere, denetçiler arasındaki iş bölümünü düzenlemek.
g) Genel Sekreteri ve diğer personeli atamak.
ğ) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kamu Denetçileri
Kamu denetçilerinin görevleri ise şunlardır:
a) Bu Kanunda verilen görevlerin yapılmasında Kamu Başdenetçisine
yardımcı olmak.
b) Kamu Başdenetçisi tarafından verilen görevleri yapmak.
Genel Sekreterlik
6328 sayılı Kanun uyarınca Genel Sekreterliğin görevleri şunlardır:
Genel Sekreterlik; Kurumun idari ve mali işleriyle sekretarya hizmetlerini
yerine getirir. Genel Sekreterlikte Genel Sekreter ve diğer idari personel
görev yapar.
Genel Sekreterliğin görevleri şunlardır:
a) Kurumun büro işlemini yürütmek.
b) Personelin şahsi dosyalarını tutmak.
c) Kurumun arşiv hizmetlerini yürütmek.
ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile 22/12/2005 tarihli ve 5436 sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 15 inci maddesi
ve diğer mevzuatla mali hizmetler birimi ve strateji geliştirme birimlerine verilen görevleri yapmak.
d) Personelin izin ve emeklilik işlemlerini yürütmek.
e) Kurumda çalışan personelin özlük işleri ile sağlık ve sosyal hizmet
faaliyetlerini yürütmek.
f ) Kurumun görev alanıyla ilgili hususlarda bilişim sisteminin kullanılmasını sağlamak.
g) Kanunlarla verilen veya Başdenetçilik tarafından verilen diğer işleri
yapmak.
6328 sayılı Kanunda öngörüldüğü şekliyle Kurumumuzun organizasyon şeması aşağıda yer almaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
29
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
BAŞ DENETÇİLİK
(Kamu Başdenetçisi)
KAMU
DENETÇİSİ
KAMU
DENETÇİSİ
KAMU
DENETÇİSİ
KAMU
DENETÇİSİ
KAMU
DENETÇİSİ
30
GENEL
SEKRETERLİK
Şekil-1: Kamu Denetçiliği Kurumu Organizasyon Şeması
Ancak, 6328 sayılı Kanunda Kurumumuzun ana hizmetlerini yerine getirmede yardımcı ve danışma faaliyetlerini sunacak diğer birimler ayrıntılı
olarak tanımlanmamıştır. Bu bağlamda, kuruluş amacımızın gerçekleştirilmesinde kurumsallaşmanın sağlanarak daha etkin ve verimli bir hizmet
sunumunun sağlanması ile birimlerin işbirliği ve uyum içerisinde çalışması
için Kamu Başdenetçiliği Makamının 14/08/2013 tarihli ve 61 sayılı Onayı
ile “Kamu Denetçiliği Kurumu Teşkilat Yapısının Oluşturulmasına ve Personelin Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönergesi” yürürlüğe konularak
Başdenetçiliğe ve Genel Sekreterliğe bağlı hizmet birimleri oluşturulmuştur. Söz konusu Yönerge 31/12/2015 tarihli ve 313 sayılı Onay ile yeniden
güncellenmiş olup, bu çerçevede düzenlenen Kamu Denetçiliği Kurumu
Ayrıntılı Organizasyon Şeması aşağıda gösterilmektedir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
İstanbul
Bürosu
Ön İnceleme
Bürosu
Kamu Denetçisi
Zekeriya ASLAN
Özel Kalem
Birimi
KAMU BAŞDENETÇİLİĞİ
Kamu Başdenetçisi
M. Nihat ÖMEROĞLU
Kamu Denetçisi
Serpil ÇAKIN
Kamu Denetçisi
Mehmet ELKATMIŞ
Hukuk
Müşavirliği
Kamu Denetçisi
A. Cengiz MAKAS
Kamu Denetçisi
Muhittin MIHÇAK
GENEL SEKRETERLİK
Genel Sekreter
İsmail ALTINTAŞ
Basın ve Halkla
İlişkiler Bürosu
Yönetim Hizmetleri
Birimi
Strateji Geliştirme
Birimi
İnsan Kaynakları
ve Bürosu
AB ve Dış İlişkiler
Birimi
Uluslararası ve İkili
İlişkiler Bürosu
Stratejik Yönetim
Bürosu
Destek Hizmetleri
Bürosu
Bilgi İşlem
Bürosu
Genel Evrak ve
Şikayet Başvuru
Bürosu
31
Eğitim Bürosu
Proje Bürosu
İç Kontrol
Bürosu
Bütçe ve Muhasebe
Bürosu
Şekil-2: Kamu Denetçiliği Kurumu Ayrıntılı Organizasyon Şeması
3.4. Bütçe
Kurumumuza 2015 yılında, 6583 sayılı 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu ile 15.368.000,00 TL ödenek tahsis edilmiştir. Ödeneklerin dağılımını gösteren tablo, yılsonu itibarıyla aşağıdaki gibidir.
Tablo-1: 2015 Yılı Ödeneklerinin Dağılımı
Personel Giderleri
SGK’ya Devlet Primi
Giderleri
Mal ve Hiz. Alımı
2015 Yılı Toplam
Ödenek
Toplam ödenek
içindeki pay (%)
8.456.000,00
55
1.089.000,00
7
4.591.000,00
30
Cari Transfer
332.000,00
2
Sermaye Giderleri
900.000,00
6
TOPLAM
15.368.000,00
100
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2015 yılı ödenekleri, ağırlıklı olarak personel giderleri ile mal ve hizmet
alımlarında yoğunlaşmaktadır. Bu ödenekler, faaliyetlerimizi kurum çatısı
altında devam ettirmek ve işleyişte sürekliliği sağlamak amacı ile yıl içerisinde kullanılmıştır. Yılsonu itibarı ile Kurumumuz ödeneklerinin %96’sı
ihtiyaçlar dâhilinde kullanılmıştır.
32
Ayrıca, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereği, üst
yönetici ve bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama yetkililerince, hesap verme sorumluluğu çerçevesinde hazırlanan 2014 yılı Faaliyet Raporu, Maliye
Bakanlığı ile Sayıştay’a gönderilmiş olup, internet sitemizde yayımlanması suretiyle kamuoyuna duyurulmuştur. Raporda, Kurumumuz hakkındaki
genel bilgilerle birlikte; kullanılan kaynaklar, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri, varlık ve yükümlülükler vb. faaliyetlere ilişkin bilgiler yer almaktadır.
3.4.1. 2016 Yılı Bütçesi
2016 yılı bütçe planlaması çok titiz bir çalışma ile hazırlanmıştır. Ülkenin
genel ekonomik koşulları dikkate alınarak tasarruf anlayışı içerisinde hazırlanan 2016 yılı bütçesinde, kamuoyu tarafından yeni tanınmaya başlanan
Kurumumuzun hizmet kalitesinin daha yüksek standartlarda gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Ülkedeki mevcut koşullar nedeniyle Ocak ayında
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu çıkarılamadığından, ilk üç aylık dönemde
geçici bütçe uygulaması ile bir önceki yılın belli bir yüzdesi oranında tahsis
edilen ödenekler kullanılacaktır.
Kurumumuza 18/12/2015 tarih ve 6654 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6654 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici
Bütçe Kanunu ile 31/12/2016 tarihine kadar geçecek üç aylık dönemde
4.868.850,00 TL ödenek tahsis edilmiştir. Söz konusu bu ödeneklerin dağılımı aşağıdaki gibidir;
Tablo–2: 2016 Yılı İlk Üç Aylık Geçici Bütçe Ödeneklerinin Dağılımı
2016 Yılı İlk Üç Aylık Geçici Bütçe
Personel Giderleri
SGK’ya Devlet Primi Giderleri
Mal ve Hizmet Alımı
2.440.520,00
281.180,00
1.865.150,00
Cari Transfer
102.000,00
Sermaye Giderleri
180.000,00
TOPLAM
YIL L IK RAPOR 2015
4.868.850,00
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2016 Ocak-Mart dönemini kapsayan bütçemizin içinde;
• Personel Giderlerimizin
% 50
• Sosyal Güvenlik Prim Giderlerimizin
% 6
• Mal ve Hizmet Alım Giderlerimizin
% 38
• Cari Transferlerimizin
% 4
• Sermaye Giderlerimizin ise
% 2
oranında ağırlığa sahip olduğu görülmektedir.
2016 yılının ilk üç aylık döneminde, henüz tasarı aşamasında olup, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu ile TBMM Genel Kurulunda görüşüldükten sonra yasallaşması beklenen ve 2016-2018 dönemini
kapsayan 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda, Kurumumuz için
öngörülen ödeneklerin dağılımı aşağıdaki gibidir. 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi yasallaştığında geçici bütçe ödeneklerinin harcanan kısmı 2016
yılı bütçesinden mahsup edilecektir.
Tablo-3: 2016 Yılı Bütçe Tasarısı Ödeneklerinin Dağılımı
2016 Yılı Bütçe Tasarısı
Personel Giderleri
9.753.000,00
SGK’ya Devlet Primi Giderleri
1.295.000,00
Mal ve Hizmet Alımı
6.546.000,00
Cari Transfer
Sermaye Giderleri
TOPLAM
144.000,00
1.550.000,00
19.288.000,00
2015 yılı ile 2016 yılı bütçesi kıyaslanırsa;
2016 yılı bütçemizde; bir önceki yılın bütçesine göre miktar olarak en büyük
artış personel giderleri ile mal ve hizmet alımlarında meydana gelmiştir. Bu
artış ihtiyaçlarla ilgili yapılan hesaplamalar sonucu belirlenmiş olup, makul
ölçülerdedir. Cari transfeler; uluslararası kuruluşlara 2016 yılında yapılacak
üyelik aidatı ödemesi ile ulusal fona yapılacak ödeme azaldığından, 2015
yılına göre azalmıştır. Sermaye giderlerinde, binanın tefrişatı ve tadilatı ile
ilgili büyük ölçekli harcamalar için 2016 yılında düşünülen ihtiyaçlar toplulaştırılarak muhtelif işler projesinde bütçelenmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
33
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
12.000.000
10.000.000
8.000.000
9.753.000
8.456.000
6.546.000
6.000.000
4.591.000
4.000.000
2.000.000
0
1.089.000
PERSONEL
GİDERLERİ
1.295.000
SGK DEVLET
PRİM
1.550.000
MAL VE HİZMET
ALIM
2015 YILI TOPLAM
ÖDENEK
332.000 144.000
900.000
CARİ TRANSFER
SERMAYE GİDRLERİ
2016 YILI TASARI
BÜTÇE ÖDENEKLERİ
Şekil-3: 2015 ve 2016 Yılları Karşılaştırmalı Bütçe Ödenekleri
34
Kurumumuzun ilk Stratejik Planı 2017-2021 yıllarını kapsayacak şekilde
hazırlanmaktadır. Performans programı, stratejik planın yıllık takibi niteliğinde bir belge olduğundan, performans programı çalışmaları Kurumumuz
stratejik planının hazırlanmasıyla birlikte başlayacaktır.
3.5. İnsan Kaynakları
Kurumumuz faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için 6328 sayılı Kanunun elverdiği ölçüde kamu denetçiliği uzmanları ve idari personel göreve başlamıştır. Kurumumuz, 1 Genel Sekreter, 1 Hukuk Müşaviri, kadrolu 62
Kamu Denetçiliği Uzmanı, 44 Kamu Denetçiliği Uzman Yardımcısı ve 29
idari personel ile hizmetlerini yürütmektedir. Bunun yanında, çeşitli kurumlardan geçici görevlendirme yoluyla istihdam edilen 31 geçici personelden Kurumumuz çalışmalarında destek alınabilmektedir.
3.5.1. Personele Yönelik Eğitimler
Kurumumuzda 2015 yılı içerisinde;
• Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tanıtımı, yasama süreçleri ve yasama faaliyetleriyle ilgili bilgi edinmelerini sağlamak amacıyla Kamu
Denetçiliği Uzman Yardımcılarına 23-27 Şubat 2015 tarihleri arasında “Yasama Bilgilendirme Eğitimi” programı,
• RTÜK Başkan Vekili Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU tarafından 30/03/2015 tarihinde Ombudsmanlık konulu konferans,
• Kamu Denetçiliği Uzman Yardımcılarına yönelik olarak; Türkiye
Belediyeler Birliği’nde 6 Nisan-15 Mayıs 2015 tarihleri arasında
bahar dönemi, 05 Ekim-25 Kasım 2015 tarihleri arasında ise güz
dönemi meslek içi eğitim programları,
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
35
KDK Uzman Yardımcıları “ Yasama Bilgilendirme Eğitim” programını tamamladı.
• Kurumumuz Uzman, Uzman Yardımcısı ve geçici görevli hâkimlere
yönelik İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydın GÜLAN’ın katılımıyla 3-5 Haziran 2015 tarihleri arasında Abant’ta İdare Hukuku konulu meslek
içi eğitim programları,
• Kamu Denetçisi Serpil ÇAKIN ve biriminde görevli personele yönelik olarak Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler
Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından görevlendirilen tetkik hâkimleri tarafından 9-11 Aralık 2015 tarihleri
arasında kadın, çocuk ve engelli hakları ile eğitim öğretim, sağlık
konularında uluslararası mevzuat, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararları ve kararların icra süreci konu başlıklarında eğitim programı
gerçekleştirilmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
4
BAŞVURULARIN
İNCELEMESİNDE
USUL VE SÜREÇ
Şikâyet Başvuru Usulü
Şikâyet İnceleme Süreci ve Kararlar
Genel İstatistiki Bilgiler
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
4.1. Şikâyet Başvuru Usulü
İdarenin işlem ve eylemleri ile tutum ve davranışı sonucu hak ve özgürlükleri veya menfaatleri ihlal edilen gerçek ve tüzel kişiler Kurumumuza başvuruda bulunabilmektedirler. Bu çerçevede, tüm bireyler yanında; şirketler,
sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar, sendikalar vb. tüzel kişiler başvuru hakkına sahiptir. Ayrıca, tabiiyet ve mütekabiliyet (karşılıklılık) şartı
aranmaksızın yabancı ülke vatandaşları da şikâyetlerini iletebilmektedirler.
Şikâyet başvurusunun insan hakları, temel hak ve özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik olması
halinde, doğrudan hak ve özgürlüğü veya menfaati ihlal edilme şartı aranmaksızın tüm gerçek ve tüzel kişiler de başvuruda bulunabilmektedirler.
Dolayısıyla bu konularda, bireyler yanında dernekler ve vakıflar gibi sivil
toplum kuruluşları da idarenin denetimi mekanizmasında aktif rol alabilmektedir. Ayrıca, şikâyet başvurusu kanuni temsilci veya vekil tarafından da
yapılabilmektedir.
Şikâyet başvurusu, Kurumumuza veya açılan bürolara; elden, posta, e-posta
(iletisim@ombudsman.gov.tr), faks veya elektronik başvuru sistemi yoluyla
ulaştırılabilmektedir. Ancak, faks veya elektronik posta yoluyla yapılan başvurulara ait dilekçe asıllarının 15 gün içerisinde Kurumumuza gönderilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, şikâyet başvurusu geçersiz sayılmaktadır.
“Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmelik” ekinde yer alan “Gerçek Kişiler için Şikâyet
Başvuru Formu” veya “Tüzel Kişiler için Şikâyet Başvuru Formu” doldurulmak suretiyle de Kurumumuza başvurulabilmektedir. Yönetmelikte belirlenen zorunlu bilgi ve belgelerin sunulması koşuluyla form kullanılmadan
da şikâyet başvurusu yapılabilmektedir. Diğer taraftan, haklı bir nedenin
bulunması halinde başvuru yapılan yerde formun doldurulmasına yardımcı
olunmak suretiyle sözlü şikâyette bulunulabilmektedir.
Ayrıca, illerde valilikler ve ilçelerde kaymakamlıklar aracılığıyla da şikâyet
başvurusu yapılabilmektedir. Ancak, burada valilik ya da kaymakamlığın
şikâyet başvurusuna ilişkin herhangi bir inceleme gerçekleştirmediklerinin
altını çizmekte yarar görülmektedir. Valilik veya kaymakamlıklar, şikâyetleri tarih ve sayı vermek suretiyle kayıt altına aldıktan sonra şikâyet başvurusunu ve varsa eklerini en geç üç iş günü içerisinde doğrudan Kurumumuza
göndermektedirler.
Y I LLI K RAP OR 2015
37
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Şikâyet başvurusunun, Kurumumuz şikâyet bürosunca kayıt altına alınması sonrasında, konusuna göre ilgili Kamu Denetçisine havale edilmektedir.
Kamu Denetçisi ise şikâyeti uzmana ileterek inceleme ve araştırma sürecini
başlatmaktadır.
4.2. Şikâyet İnceleme Süreci ve Kararlar
Kurumumuza ulaşan şikâyetler öncelikle ön incelemeye tabi tutulmaktadır.
Yapılan bu ön inceleme sonucunda;
• Konusu Kurumumuz görev alanına girmeyen,
• Başvuru süresi içerisinde yapılmayan,
• Kurumumuzda incelenmekte ve araştırılmakta olan bir şikâyet başvurusuyla veya Kurumumuz tarafından daha önce sonuçlandırılan
bir şikâyetle sebepleri, konusu ve tarafları aynı olan,
38
• Yargı organlarında görülmekte olan veya yargı organlarınca karara
bağlanmış uyuşmazlıklara ilişkin olan,
• Başvuru usulüne uygun olmayan,
• Şikâyet başvurusunda bulunması gereken isim, adres, unvan gibi zorunlu bilgileri içermeyen,
• Menfaat ihlali içermeyen,
şikâyetler hakkında İncelenemezlik Kararı verilerek; başvuru sahibi, gerekçesiyle birlikte karar hakkında yazılı olarak bilgilendirilmektedir.
Ön inceleme aşamasında ele alınan bir diğer husus ise şikâyetçinin Kurumumuza başvurmadan önce ilgili idareye başvurmasıyla idari başvuru
yollarının tüketip tüketilmediğidir. Kurumumuza başvuruda bulunabilmek
için, idari işlemden doğan zararın giderilmesinin üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, özel kanunlarda belirtilmiş olması halinde ise bu makamlardan, idarî dava açma süresi içinde istenmesi
gerekmektedir.
İdari başvuru yollarının tüketilmediğinin tespiti halinde ise Gönderme
Kararı verilmekte ve şikâyet başvurusu ile karar gereğinin yapılması için
ilgili idareye, bilgi vermek için de başvuru sahibine iletilmektedir. Gönderme Kararları ile şikâyetçi, ilgili idareye çözüm için başvurmuş olarak
değerlendirilmekte ve idari başvuru yollarının tüketilmesi şartı sağlanmış
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, şikâyet işlem tesis etmesini sağlamak üzere
Kurum aracılığıyla ilgili idareye bildirilmektedir.
Ön incelemeyi takiben şikâyet başvurularının inceleme ve araştırma aşamasına geçilmektedir. Şikâyetlerin sebepleri ve konuları aynı olanlar için
Birleştirme Kararı alınmakta ve birden fazla şikâyet tek bir şikâyet dosyası
altında incelenmektedir.
İnceleme aşamasında, bürokrasi ve kırtasiyecilikle çözümü geciktirmemek
için, öncelikle şikâyetin en kısa sürede nasıl sonuçlandırılacağına ilişkin bir
değerlendirme yapılmaktadır. Söz konusu şikâyetin herhangi bir yazışmaya
yer verilmeden çözülebileceği kanaatine varılırsa, ilgili idare ile (telefonla
veya bizzat) görüşmeler yapılabilmektedir. Yapılan görüşmelerde şikâyet
konusu ile ilgili bilgi verilip, idareden çözüm için işlem tesis etmesi istenmektedir.
Ancak, şikâyetin bu yolla çözülemediği hallerde, şikâyet konusu hakkında
bilgi ve belgeler ile şikâyet hakkındaki değerlendirmeleri ilgili idareden talep edilmekte, idare şikâyet hakkında bilgilendirilmekte ve böylece idareye
de söz hakkı tanınmaktadır. İdare, istenilen bilgi ve belgeleri elektronik
posta yoluyla Kurumumuz elektronik posta adresine ve bu isteğin tebliğ
edildiği tarihten itibaren en geç otuz gün içinde de bu belgelerin asıllarını
göndermekle yükümlüdür. 6328 sayılı Kanunun “Bilgi ve Belge İstenmesi” başlıklı 18 inci maddesi hükmü uyarınca, süresi içinde istenen bilgi
ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın vermeyenler veya eksik verenler
hakkında Başdenetçi veya Denetçinin başvurusu üzerine ilgili merciin soruşturma açma zorunluluğu bulunmaktadır. Soruşturma açılmasına ilişkin
işlem ve soruşturma sonucu hakkında ilgili merci Kurumumuzu bilgilendirmekle mükelleftir.
Devlet sırrı veya ticarî sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin
en üst makam veya kurulunca açıkça gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, Devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeler Başdenetçi veya
görevlendireceği Denetçi tarafından yerinde incelenebilir.
Başdenetçi veya Denetçiler, inceleme ve araştırma konusuyla ilgili olarak
özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde alanında uzman kişileri bilirkişi
olarak görevlendirebilmekte, tanık veya ilgili kişilerin dinlenmesine karar
verebilmektedirler.
Y I LLI K RAP OR 2015
39
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
İnceleme ve araştırma sonucu şikâyetin yerinde olduğu kanaatine varılması
hâlinde Tavsiye Kararı verilmektedir. Kararda idareye hatalı davranıldığının kabulü, zararın tazmini, işlem yapılması veya eylemde bulunulması,
mevzuat değişikliğinin yapılması, işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya düzeltilmesi, uygulamanın düzeltilmesi, uzlaşmaya gidilmesi,
tedbir alınması gibi önerilerde bulunulmaktadır.
İlgili merci, tavsiye doğrultusunda tesis ettiği işlemi, aldığı önlemi veya
tavsiye edilen çözümü uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun
gerekçesini otuz gün içinde Kurumumuza göndermekle mükelleftir.
İnceleme ve araştırma sonucunda şikâyetin yerinde olmadığı kanaatine varılması hâlinde ise Ret Kararı verilmektedir.
40
Ayrıca, şikâyetçinin başvurusundan vazgeçmesi, şikâyetçi gerçek kişi ise
ölümü veya tüzel kişi ise tüzel kişiliğinin sona ermesi, şikâyet konusu talebin ilgili idare tarafından yerine getirilmesi, inceleme ve araştırma devam
ederken şikâyet konusu hakkında dava açılması durumlarında Kurumumuz
tarafından Karar Verilmesine Yer Olmadığına Dair Karar verilmektedir.
Kurumun tarafları uzlaştırmasıyla şikâyet konusu olaydaki hatalı işlemin
idare tarafından düzeltilmesi halinde de bu karar alınmaktadır.
Tavsiye ve Ret Kararları, Kamu Denetçisinin önerisi üzerine, bizzat Kamu
Başdenetçisi tarafından verilmektedir. Kamu Başdenetçisi, şikâyet başvurusu ile şikâyete ilişkin tüm bilgi ve belgeleri, gerek ulusal gerekse uluslararası
mevzuat hükümleri çerçevesinde incelemekte, hakkaniyet ve iyi yönetim ilkelerini de göz önünde bulundurarak önerilerde bulunmaktadır. Başdenetçilik, kararın verilmesinden sonra sonucu etkileyebilecek bilgi ve belgelerin
ortaya çıkması durumunda şikâyet hakkında yeniden inceleme ve araştırma
yapabilmektedir.
4.3. Genel İstatistiki Bilgiler
Kurumumuz tarafından 29/03/2013 tarihi itibariyle şikâyet başvuruları
başvuru şekli itibarıyla elden, posta, e-posta, faks ve e-başvuru sistemi aracılığı ile alınmaya başlanmıştır. 29/03/2014 tarihinden itibaren ise Kurumumuzca mahalli idarelere ait başvurular da alınmaya başlanmıştır.
Bu kapsamda; Kurumumuza 2013 yılı içerisinde 7638, 2014 yılında 5639
ve 01/01/2015- 30/12/2015 tarihleri arasında 6055 olmak üzere toplam
19332 adet şikâyet başvurusu yapılmıştır. 2014 yılı başvuru sayısı olan 5639
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ile 2015 yılı başvuru sayısı karşılaştırıldığında %7,38’lik bir artış gözlenmektedir.
Bu artışta “Kurumumuzun 2015 yılı için Farkındalığın Artırılması Yılı”
olarak benimsemesinin ve gerçekleştirdiği faaliyetlerin gerek kamuoyu gerekse idareler bazında yansıyan etkisinin önemli olduğu düşünülmektedir.
Tablo-4: Yıllar itibariyle Başvuru Sayıları
Yıl/Tarih
Toplam Şikâyet Sayısı
2013
2014
2015
Toplam
7638
5639
6055
19332
2015 yılında yapılan 6055 başvurunun büyük bir bölümünün önceki yıllarda da olduğu gibi yine %58,05’inin “e-başvuru” sistemi ile %29,33’ünü
posta yolu ile gerçekleştirilmiştir.
Yıllar itibariyle başvuru şekline ilişkin veriler aşağıda gösterilmektedir.
41
Tablo-5: Yıllar İtibariyle Başvuru Şekillerine Göre Dağılım
Başvuru
Şekli
2013 yılı
2014
yılı
2015
Toplam
2015
Yüzde
Faks
211
133
94
438
1,55
Elden
365
665
574
1604
9,48
Posta
2136
1775
1776
5687
29,33
E-başvuru
4356
2978
3516
10850
58,05
E-posta
570
88
95
753
1,57
TOPLAM
7638
5639
6055
19332
100,00
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
E-POSTA
1,57%
FAX
1,55%
ELDEN
9,48%
POSTA
29,33%
42
E-BAŞVURU
58,07%
Şekil- 4: 2015 Yılı Başvuru Şekillerine Göre Dağılım (%)
Kuruma yapılan başvurulardan 2014 yılında da olduğu gibi ilk sırayı %
26,16 ile “kamu personel rejimine” yönelik şikâyetler alırken, bunu % 21,40
ile “eğitim-öğretim, gençlik ve spor”, %6,36 ile “çalışma ve sosyal güvenlik”,
%6,21 ile “orman, su, çevre ve şehircilik”, %5,43 ile “insan hakları” ve %5,40
ile ise “mahalli iadrelerce yürütülen hizmetler” alanları takip etmektedir.
Şikâyet konularının yılar itibariyle dağılımı aşağıda sunulmaktadır:
Tablo-6: Yıllar İtibariyle Şikâyet Konularına Göre Dağılım
Şikâyet Konusu
veya Alanı
Kamu personel
rejimi
Eğitim-öğretim,
gençlik ve spor
Çalışma ve sosyal
güvenlik
Ekonomi, maliye ve
vergi
Mahallî idarelerce
yürütülen hizmetler
İnsan hakları
YIL L IK RAPOR 2015
2013
Sayı
2014
Sayı
2015
Sayı
Toplam
2015
Yüzde
2142
1349
1584
5075
26,16
1203
1056
1296
3555
21,40
888
419
385
1692
6,36
784
440
295
1519
4,87
455
343
329
1127
5,43
263
423
327
1013
5,40
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Şikâyet Konusu
veya Alanı
Adalet, milli
savunma ve güvenlik
DİĞER
Orman, su, çevre ve
şehircilik
Mülkiyet hakkı
Ulaştırma, basın ve
iletişim
Sağlık
Enerji, sanayi,
gümrük ve ticaret
Engelli hakları
Kadın ve çocuk
hakları
Sosyal hizmetler
Nüfus, vatandaşlık,
mülteci ve sığınmacı
hakları
Ailenin korunması
Bilim, sanat, kültür
ve turizm
Gıda, tarım ve
hayvancılık
TOPLAM
2013
Sayı
2014
Sayı
2015
Sayı
455
283
190
928
3,14
141
381
384
906
6,34
198
186
376
760
6,21
239
144
188
571
3,10
271
125
95
491
1,57
158
131
130
419
2,15
166
64
111
341
1,83
87
106
111
304
1,83
32
40
103
175
1,70
46
73
52
171
0,86
37
17
26
80
0,43
13
28
37
78
0,61
32
13
22
67
0,36
28
18
14
60
0,23
7638
5639
6055
Mahallî idarelerce
yürtülen hizmetler
5,43%
Orman, su, çevre ve
şehircilik
6,21%
Toplam
19332
2015
Yüzde
100,00
İnsan hakları
5,40%
Çalışma ve sosyal
güvenlik
6,36%
Eğitim-Öğretim,
gençlik ve spor
21,40%
Diğer
29,03%
Kamu personel
rejimi 26,16%
Şekil-5: 2015 Yılı Şikâyet Konularına Göre Dağılım (%)
Y I LLI K RAP OR 2015
43
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2015 yılında yapılan başvurular idare bazında değerlendirildiğinde ise
%11,31’lik kısmının “Devlet Personel Başkanlığına”, %8,36’lık kısmının
“Mahalli İdarelere”, %6,85’lik kısmının “Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına” %6,79’lik kısmının ise “Milli Eğitim Bakanlığına” yönelik gerçekleştirildiği görülmektedir.
Şikâyetlerin idareler bazında dağılımı aşağıdaki tabloda yer almaktadır:
Tablo-7: Şikâyet Edilen İdareler Bazında Dağılım
İDARE
44
Sayı
Yüzde
Devlet Personel Başkanlığı
685
11,31
Mahalli İdareler (Belediye ve Şirketler)
506
8,36
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
415
6,85
Milli Eğitim Bakanlığı
411
6,79
Üniversite ve Fakülteler
388
6,41
Adalet Bakanlığı
352
5,81
Maliye Bakanlığı
295
4,87
Emniyet Genel Müdürlüğü
270
4,46
Sağlık Bakanlığı
193
3,19
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
190
3,14
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı
176
2,91
Valilik, Kaymakamlık
169
2,79
Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (Ösym)
154
2,54
Başbakanlık
150
2,48
Özel Şirket, Kişi, Kuruluşlar ve Belirtilmeyenler
142
2,35
Bankalar, Finans ve Sigorta Şirketleri
135
2,23
Gelir İdaresi Başkanlığı
129
2,13
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı
109
1,80
İçişleri Bakanlığı
98
1,62
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
69
1,14
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
69
1,14
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
İDARE
Sayı
Yüzde
Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları İle
Kanunla Kurulmuş Diğer Kurumlar
67
1,11
Milli Savunma Bakanlığı
62
1,02
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
59
0,97
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
58
0,96
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
54
0,89
Elektrik Üretim İletim ve Dağıtım Şirketleri
44
0,73
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
44
0,73
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
42
0,69
Orman ve Su İşleri Bakanlığı
40
0,66
Türk Silahlı Kuvvetleri
38
0,63
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü
36
0,59
Yüksek Ögrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Gn. Müd.
36
0,59
Karayolları Genel Müdürlüğü
34
0,56
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
32
0,53
Kültür ve Turizm Bakanlığı
32
0,53
PTT A.Ş. Genel Müdürlüğü
32
0,53
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
29
0,48
Gençlik ve Spor Bakanlığı
26
0,43
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
25
0,41
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
22
0,36
Diyanet İşleri Başkanlığı
22
0,36
116
1,92
Diğer
TOPLAM
6055
100
“Kamu Denetçilerinin İş Bölümüne İlişkin Yönerge” ile Kamu Denetçilerimiz arasında konu alanlarına göre iş bölümüne gidilmiştir. Kamu Denetçilerine ve İstanbul Büromuza havale edilen şikâyet dosyalarına ilişkin
bilgiler aşağıda sunulmaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
45
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo- 8: Yıllar İtibariyle Şikâyetlerin Kamu Denetçilerine ve İstanbul
Bürosuna Dağılımları
Dağıtılmış Dosya Sayısı
Kamu Denetçisi
Toplam
2015
Yüzde
2013
2014
2015
876
877
1010
2763
16,68
1128
1123
1547
3798
25,55
802
1338
1447
3587
23,90
A. Cengiz MAKAS
2365
1597
1161
5123
19,17
Muhittin MIHÇAK
2467
704
722
3893
11,92
168
168
2,77
6055
19332
100,00
Zekeriya ASLAN
Serpil ÇAKIN
Mehmet ELKATMIŞ
İstanbul Bürosu
Toplam
7638
5639
İstanbul Bürosu
2,77%
46
Muhittin MIHÇAK
11,92%
Serpil ÇAKIN
25,55%
Zekeriya ASLAN
16,68%
Mehmet ELKATMIŞ
23,90%
A. Cengiz MAKAS
19,17%
Şekil-6: 2015 Yılı Kamu Denetçilerine ve İstanbul Bürosuna Havale Edilen
Şikâyetler (%)
Bölgelere göre başvuruların dağılımına bakıldığında, en fazla başvurunun
2014 yılında da olduğu gibi yaklaşık %29 gibi bir oranla “İç Anadolu Bölgesinden”, %24,38’inin “Marmara Bölgesinden” yapıldığı belirlenmiştir.
Başvuruların %0,51’lik kısmı ise yurtdışından yapılmıştır.
Şikâyetlerin yıllar itibariyle bölgelere göre dağılımları aşağıda yer almaktadır:
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Tablo-9: Yıllar itibariyle Bölgelere Göre Şikâyet Başvurularının Dağılımı
2013
Sayı
2014
Sayı
2015
Sayı
Toplam
2015 Yılı
Yüzde
İç Anadolu Bölgesi
1739
1630
1723
5092
28,46
Marmara Bölgesi
2106
1515
1476
5097
24,38
Karadeniz Bölgesi
664
672
701
2162
11,58
Ege Bölgesi
846
615
762
2098
12,58
Akdeniz Bölgesi
703
601
699
2003
11,54
Doğu Anadolu
Bölgesi
526
302
339
1068
5,60
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi
452
277
324
1152
5,35
65
27
31
123
0,51
537
-
Bölgeler
Yurtdışı
Adresi yok
Toplam
7638
47
5639
6055
19332
GÜNEY ANADOLU
YURTDIŞI
BÖLGESİ
0,51%
5,35%
DOĞU ANADOLU
BÖLGESİ 5,60%
AKDENİZ
BÖLGESİ
11,54%
İÇ ANADOLU
BÖLGESİ 28,46%
KARADENİZ
BÖLGESİ 11,58%
EGE
BÖLGESİ
12,58%
MARMARA BÖLGESİ
24,38%
Şekil-7: 2015 Yılı Bölgelere Göre Dağılım (%)
Başvuruların en fazla yapıldığı il, %17,31 ile Ankara olurken, bunu %16,94
ile İstanbul ve %4,79 ile Antalya takip etmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo-10: Yıllar İtibariyle İllere Göre Şikâyet Başvurularının Dağılımı
2013 YILI
İl
48
Sayı
2014 YILI
Yüzde
İl
Sayı
Yüzde
İstanbul
1337
18
Ankara
1156
20,50
Ankara
965
13
İstanbul
1020
18,09
İzmir
371
5
İzmir
275
4,88
Konya
275
4
Antalya
183
3,25
Erzurum
193
3
Adana
122
2,16
Antalya
172
2
Bursa
118
2,09
Bursa
172
2
Konya
118
2,09
Kocaeli
170
2
Ordu
108
1,92
Adana
151
2
Kayseri
99
1,76
Diğer
3295
43
Kocaeli
98
1,74
537
1
Diğer
2342
41,53
Toplam
5639
100,00
Adres Yok
Toplam
7638
100,00
2015 YILI
İl
Sayı
Yüzde
Ankara
1048
17,31
İstanbul
1026
16,94
İzmir
290
4,79
Antalya
289
4,77
Giresun
241
3,98
Afyonkarahisar
212
3,50
Çankırı
140
2,31
Konya
127
2,10
Bursa
120
1,98
Adana
95
1,57
Diğer
2467
40,74
Toplam
6055
100,00
2015 yılında gelen 6055 ve 2014
yılından devreden 819 adet olmak
üzere toplam 6874 adet şikâyet başvurusu değerlendirilmek üzere işleme alınmıştır.
İncelenmeye alınan toplam 6874
adet şikâyet başvurusunun 5897 tanesi (yaklaşık %86’sı) Kurumumuz
tarafından sonuçlandırılmış olup,
977 dosya 2016 yılında incelenmeye
devam edilmek üzere devretmiştir.
Devreden 977 dosyanın 638’i Aralık ayından yapılan şikayetlerden
kaynaklanmaktadır.
Yapılan ön değerlendirme sonucunda, 1025 adet şikâyet başvurusundan kendi içerisinde konu ve sebep bakımından aynı olanlar hakkında Birleştirme
Kararı verilerek tek dosya üzerinden incelemeye devam edilmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Tablo-11: 2015 Yılı Dosya Verileri
2015
2014
2016
Yılında
Yılından
Yılına
Kamu
Sonuçlandırılan
Dağıtılmış Devreden Toplam
Devreden
Denetçisi
Dosya Sayısı
Dosya
Dosya
Dosya
Sayısı
Sayısı
Sayısı
Toplam
6055
819
6874
5897
977
Kurum tarafından verilen kararların türleri itibari ile sayısı ve yüzdelik dağılımı aşağıda sunulmaktadır.
Tablo-12: Karar Türlerine Göre Dağılım
Genel
Toplam
2015
Yüzde
2205
6683
37,39
2147
1759
6146
29,83
329
80
42
451
0,71
522
806
1025
1975
17,38
432
80
-
1328
-
307
643
675
1187
11,45
Tavsiye Kararı
64
93
56
213
0,95
Ret Kararı
37
150
109
296
1,85
Kısmen Tavsiye
Kısmen Ret Kararı
11
26
26
63
0,44
6097
6348
5897
Karar Türleri
Gönderme Kararı
İncelenemezlik
Kararı
Başvurunun
Geçersiz Sayılması
Birleştirme Kararı
Mahalli İdarelere
İlişkin Başvurular
Karar verilmesine
Yer Olmadığına
İlişkin Karar
Toplam
2013
Sayı
2014
Sayı
2015
Sayı
2155
2323
2240
18342
100,00
Y I LLI K RAP OR 2015
49
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2500
2205
2000
1759
1500
1025
1000
675
42
56
ı
e
Ye
Ka
rO
ra
lm
rı
ad
ığ
ın
a
İli
şk
in
Ka
ra
r
Ta
vs
iye
Ka
ra
rı
500
109
26
ı
tK
Re
en
sm
Kı
ye
Ta
vs
i
en
sm
Kı
Ka
ra
rv
er
ilm
es
in
e
ar
ar
ı
ar
ar
tK
irm
şt
rle
Bi
Ge
un
un
Ba
şv
ur
50
Re
as
ılm
ay
zS
çe
rs
i
em
ce
le
n
İn
Gö
nd
er
ez
m
e
lik
Ka
Ka
ra
r
ra
r
ı
ı
0
Şekil-7: 2015 Yılı Karar Türlerine Göre Dağılım
Kamu Başdenetçisi ile Kamu Denetçileri tarafından incelenen dosya sayısı
ile verilen kararlara ilişkin istatistikler aşağıda tablolar halinde sunulmaktadır.
Tablo-13: Kamu Başdenetçisi Sayın M. Nihat Ömeroğlu Tarafından Verilen
Kararlar
M. Nihat ÖMEROĞLU
Karar Türleri
Sayı
Gönderme Kararı
3
İncelenemezlik Kararı
6
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
9
Tavsiye Kararı
Ret Kararı
56
109
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
26
Toplam
209
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Tablo-14: Kamu Denetçisi Sayın Zekeriya Aslan Tarafından Verilen Kararlar
Zekeriya ASLAN
Karar Türleri
Sayı
Yüzde
Gönderme Kararı
394
40,91
İncelenemezlik Kararı
193
20,04
7
0,73
312
32,40
46
4,78
Tavsiye Kararı Önerisi
7
0,73
Ret Kararı Önerisi
2
0,21
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı Önerisi
2
0,21
Başvurunun Geçersiz Sayılması
Birleştirme Kararı
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
Toplam
963
100
51
Tablo-15: Kamu Denetçisi Sayın Serpil Çakın Tarafından Verilen Kararlar
Serpil ÇAKIN
Karar Türleri
Sayı
Yüzde
Gönderme Kararı
671
45,71
İncelenemezlik Kararı
345
23,50
9
0,61
94
6,40
290
19,75
Tavsiye Kararı Önerisi
20
1,36
Ret Kararı Önerisi
29
1,98
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı Önerisi
10
0,68
Başvurunun Geçersiz Sayılması
Birleştirme Kararı
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
Toplam
1468
100
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo-16: Kamu Denetçisi Sayın Mehmet Elkatmış Tarafından Verilen
Kararlar
Mehmet ELKATMIŞ
Karar Türleri
Yüzde
Gönderme Kararı
288
18,76
İncelenemezlik Kararı
619
40,33
2
0,13
Birleştirme Kararı
502
32,70
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
101
6,58
12
0,78
Ret Kararı Önerisi
7
0,46
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı Önerisi
4
0,26
Başvurunun Geçersiz Sayılması
Tavsiye Kararı Önerisi
52
Sayı
Toplam
1535
100
Tablo-17: Kamu Denetçisi Sayın A. Cengiz Makas Tarafından Verilen
Kararlar
A. Cengiz MAKAS
Karar Türleri
Sayı
Yüzde
Gönderme Kararı
489
44,54
İncelenemezlik Kararı
287
26,14
9
0,82
Birleştirme Kararı
111
10,11
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
135
12,30
Tavsiye Kararı Önerisi
22
2,00
Ret Kararı Önerisi
36
3,28
9
0,82
Başvurunun Geçersiz Sayılması
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı Önerisi
Toplam
YIL L IK RAPOR 2015
1098
100
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Tablo-18: Kamu Denetçisi Sayın Muhittin Mıhçak Tarafından Verilen
Kararlar
Muhittin MIHÇAK
Karar Türleri
Sayı
Yüzde
Gönderme Kararı
276
40,71
İncelenemezlik Kararı
273
40,27
11
1,62
1
0,15
83
12,24
4
0,59
22
3,24
8
1,18
Başvurunun Geçersiz Sayılması
Birleştirme Kararı
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
Tavsiye Kararı Önerisi
Ret Kararı Önerisi
Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı Önerisi
Toplam
678
100
Sayı
Yüzde
Gönderme Kararı
84
60,00
İncelenemezlik Kararı
36
25,71
Başvurunun Geçersiz Sayılması
4
2,86
Birleştirme Kararı
5
3,57
Karar Verilmesine Yer Olmadığına İlişkin Karar
11
7,86
Toplam
140
Tablo-19: İstanbul Bürosu Verilen Kararlar
İstanbul Bürosu
Karar Türleri
100
Kurumumuz İş Bölümü Yönergesinde belirlenen ana konu başlıkları içerisinde yer alan alt başlıklara göre şikâyet sayıları ve yüzdeleri aşağıda sunulmaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
53
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo-20: AltKonularına Göre Şikâyet Başvuruları
İnsan hakları:
Sayı
Yüzde
71
21,71
2
0,61
Kişi hürriyeti ve güvenliği.
19
5,81
Düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü ile ibadet
özgürlüğü.
10
3,06
Özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması.
6
1,83
Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü.
2
0,61
38
11,62
Seçme ve seçilme özgürlüğü.
2
0,61
Konut dokunulmazlığı.
1
0,31
Seyahat ve yerleşme hakkı.
3
0,92
Genel ahlak ve adaba aykırılık.
3
0,92
Mahkûm Başvuruları
2
0,61
Terör ve görev mağdurları
1
0,31
118
36,09
İnsan haklarına ilişkin diğer konular.
49
14,98
TOPLAM
327
100,00
Sayı
Yüzde
Cinsiyet ayrımcılığı.
5
4,85
Kadınlara ve çocuklara yönelik sosyal hizmet ve yardım
faaliyetleri.
7
6,80
Çocuk ihmali ve istismarcılığı.
4
3,88
Kadın ve çocuk haklarına ilişkin diğer konular.
87
84,47
TOPLAM
103
Yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığın korunması ve
kötü muamele (işkence, zulüm, insanlık dışı ve onur
kırıcı davranışlar).
İfade özgürlüğü
Her türlü ayrımcılığın önlenmesi.
54
Bilgi edinme hakkı.
b) Kadın ve çocuk hakları:
YIL L IK RAPOR 2015
100
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
c) Engelli hakları:
Sayı
Yüzde
Engelliler aleyhine ayrımcılık.
17
15,32
Engelli kadın ve kız çocukları.
3
2,70
Engellilere karşı sömürü, şiddet ve istismar.
2
1,80
Habilitasyon ve rehabilitasyon hizmet ve programları.
3
2,70
16
14,41
2
1,80
Engelli haklarına ilişkin diğer konular.
68
61,26
TOPLAM
111
100
Sayı
Yüzde
Engellilere yönelik sosyal hizmet ve yardımlar.
Korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç engelliler.
ç) Ailenin korunması:
Evlenme ve aile kurma hakkının ihlaline ilişkin işlemler.
1
2,70
26
70,27
Aile yapısının ve değerlerinin korunması.
4
10,81
Evlat edindirme ve koruyucu aile hizmetleri.
1
2,70
Aile yapısının ve değerlerinin korunması.
5
13,51
TOPLAM
37
Aile bütünlüğünün korunması.
d) Sosyal hizmetler:
Yaşlılara yönelik sosyal hizmet ve yardımlar.
Sayı
100
Yüzde
3
5,77
7
13,46
1
1,92
7
13,46
11
21,15
5
9,62
Sosyal hizmetlere ilişkin diğer konular.
18
34,62
TOPLAM
52
01/07/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanuna göre sakatlık ve yaşlılık aylığı
bağlanması.
Korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç yaşlılara
yönelik hizmetler.
Şehit yakınları ile gazilere yönelik sosyal hizmet ve
yardımlar.
Sosyal adaletin sağlanması.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonu
kapsamındaki uygulamalar.
100
Y I LLI K RAP OR 2015
55
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
e) Eğitim-öğretim, gençlik ve spor:
Sayı
Yüzde
Sınavlar ve bağlantılı uygulamalar.
130
10,03
Öğrencilerle ilgili işlem, eylem ve uygulamalar.
304
23,46
63
4,86
163
12,58
Gençlik çalışma ve projeleri.
1
0,08
Dezavantajlı gençlere yönelik çalışmalar.
2
0,15
Kamuya personel alımına ilişkin sınavlar.
539
41,59
94
7,25
Öğretmenlik yapma hakkı.
Yükseköğretim hizmetlerine ilişkin konular.
Eğitim-öğretim, gençlik ve spor hizmetlerine ilişkin
diğer konular.
TOPLAM
f) Bilim, sanat, kültür ve turizm:
56
1296
100
Sayı
Yüzde
Kültür, sanat, turizm ve tanıtım faaliyeti olan dernek
ve vakıflar ile kamu hizmeti yürüten özel hukuk tüzel
kişilerince yürütülen konular.
3
13,64
Fikir ve sanat eserleri ile telif hakları.
6
27,27
Bilim insanları ve bilimsel faaliyetler.
4
18,18
Bilim, sanat, kültür ve turizm hizmetlerine ilişkin diğer
konular.
9
40,91
TOPLAM
22
g) Adalet, milli savunma ve güvenlik:
100
Sayı
Yüzde
Adalet hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin faaliyetler.
71
37,37
Yargı organlarının, yargı yetkisinin kullanılması
dışındaki karar ve işlemleri.
15
7,89
Ceza infaz kurumlarının faaliyetleri.
33
17,37
24
12,63
6
3,16
Kolluk kuvvetleri faaliyetleri.
20
10,53
Adalet, milli savunma ve güvenliğe ilişkin diğer
konular.
21
11,05
TOPLAM
190
Milli savunma hizmetleri ve askerlerle ilgili
uygulamalar.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kamu personel rejimine
ilişkin konular dâhil sırf askerî nitelikte olmayan
faaliyetleri.
YIL L IK RAPOR 2015
100
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ğ) Sağlık:
Sayı
Yüzde
Tedavi ve raporlar.
29
22,31
Hasta hakları.
28
21,54
İlaç ve eczacılık.
7
5,38
Acil servis ve ambulans hizmetleri.
2
1,54
Aile hekimliği hizmetleri.
5
3,85
Özel tıp merkezleri.
1
0,77
Kamu ve özel tedavi kurumları.
5
3,85
Muayene randevu sistemi.
2
1,54
Hastane, poliklinik ve hekim talepleri.
2
1,54
Sağlığa ilişkin diğer konular.
49
37,69
TOPLAM
130
h) Nüfus, vatandaşlık, mülteci ve sığınmacı
hakları:
Nüfus hizmetleri ve işleri.
100
Sayı
Yüzde
12
46,15
Vatandaşlık hizmetleri.
4
15,38
Vize sorunları.
2
7,69
Kaçak ve sığınmacıların sorunları.
1
3,85
Nüfus, vatandaşlık, mülteci ve sığınmacı haklarına
ilişkin diğer konular.
7
26,92
TOPLAM
26
ı) Kamu personel rejimi:
Ek gösterge, makam ve görev tazminatı ile diğer mali
haklar.
Personel alımı (Kamu görevlisi olarak atanamamadan
kaynaklı sorunlar, kontenjan kısıtlamaları v.b. dâhil),
atama, nakil ve yer değiştirme.
Sayı
100
Yüzde
186
11,74
376
23,74
74
4,67
7
0,44
Disiplin cezaları ve affı.
60
3,79
Terfi ve derece.
45
2,84
Sözleşmeli ve geçici personel sorunları.
45
2,84
Sosyal haklar ve izinler.
44
2,78
Görevde yükselme ve unvan değişikliği.
Özelleştirme kapsamındaki personel
Y I LLI K RAP OR 2015
57
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ı) Kamu personel rejimi:
Emeklilik işlemleri.
Yüzde
7
0,44
Kadro ve/veya pozisyonlar.
447
28,22
Kamu personelinin tutum ve davranışları hakkındaki
şikâyetler (mobbing ve kötü muamele dâhil)
182
11,49
Kamu personeline ilişkin diğer konular.
111
7,01
TOPLAM
i) Mülkiyet hakkı:
1584
Sayı
100
Yüzde
Taşınır ve taşınmaz mal mülkiyeti.
52
27,66
Toprak mülkiyeti.
39
20,74
3
1,60
Kamulaştırma işlemleri.
39
20,74
Kamulaştırmasız el atma.
11
5,85
Mülkiyet hakkına ilişkin diğer konular.
44
23,40
TOPLAM
188
Kat mülkiyeti.
58
Sayı
j) Ekonomi, maliye ve vergi:
Sayı
100
Yüzde
Bankacılık işlemleri.
81
27,46
Sigortacılık işlemleri.
5
1,69
Sermaye piyasaları.
11
3,73
İhale iş ve işlemleri.
23
7,80
Bütçe uygulamaları.
5
1,69
Kamu alacakları.
27
9,15
Kamu borçları.
22
7,46
Vergi işlemleri.
45
15,25
5
1,69
Ekonomi, maliye ve vergiye ilişkin diğer konular.
71
24,07
TOPLAM
295
Mali suçlar ve kaçakçılık.
YIL L IK RAPOR 2015
100
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
k) Enerji, sanayi, gümrük ve ticaret:
Sayı
Yüzde
İç ticaret.
9
8,11
Dış ticaret.
1
0,90
Gümrük işlemleri
3
2,70
Tüketici hakları ve sorunları.
35
31,53
Enerji ve tabii kaynaklar.
24
21,62
Enerji, sanayi, gümrük ve ticarete ilişkin diğer
konular.
39
35,14
TOPLAM
111
100
Sayı
Yüzde
l) Çalışma ve sosyal güvenlik:
Bağ-Kur.
45
11,69
Emekli sandığı.
46
11,95
104
27,01
8
2,08
13
3,38
İş kazaları
2
0,52
Sendikalar ve toplu iş ilişkileri.
5
1,30
İdarede işçi statüsünde çalışanların İş Kanunundan
ve iş akdinden kaynaklanan haklarına ilişkin konular.
16
4,16
İdarenin asıl işveren olmasından kaynaklı olarak İş
Kanunu ve iş akdi çerçevesinde idareden talep edilen
haklara ilişkin konular. (Taşeron işçi sorunları)
11
2,86
2
0,52
Çalışma ve sosyal güvenliğe ilişkin diğer konular.
133
34,55
TOPLAM
385
100
Sayı
Yüzde
Sosyal sigortalar.
Çalışma koşulları.
İşçi ve işveren sorunları.
Sendikal faaliyetler.
m) Orman, su, çevre ve şehircilik:
Çevre kirliliği (hava, su, toprak ve ses kirliliği).
11
2,93
166
44,15
Çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporları.
1
0,27
Ormanların korunması ve yangınla mücadele.
1
0,27
Afet konutlarının yapılması ve tahsisi.
1
0,27
11
2,93
3
0,80
Su ve suya bağlı kaynakların yönetimi.
İmar ve iskân işlerine dair konular.
Altyapı ve bayındırlık hizmetleri.
Y I LLI K RAP OR 2015
59
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
m) Orman, su, çevre ve şehircilik:
Yüzde
Kentsel dönüşüm hizmetleri.
Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına
ilişkin konular.
Orman, su, çevre ve şehirciliğe ilişkin diğer konular.
TOPLAM
376
100
Sayı
Yüzde
n) Ulaştırma, basın ve iletişim:
7
1,86
1
0,27
174
46,28
Yerli ve yabancı basın-yayın organları.
1
1,05
Reklam yayınları.
4
4,21
Seçimlerde siyasi partilerin yayınları.
1
1,05
Medya hizmet sağlayıcıları.
3
3,16
Genel, yerel ve tematik yayınlar.
1
1,05
23
24,21
Telekomünikasyon tesisleri (baz istasyonları vb.).
7
7,37
Havacılık sanayi ve uzay teknolojileri.
1
1,05
15
15,79
39
41,05
Elektronik haberleşme ve bilişim hizmetleri.
60
Sayı
Karayolu, demiryolu, deniz ve iç sular ile tehlikeli mal
ve kombine taşımacılığı.
Ulaştırma, basın, denizcilik, haberleşmeye ilişkin
diğer konular.
TOPLAM
o) Gıda, tarım ve hayvancılık:
95
100
Sayı
Yüzde
Gıda, tarım ve hayvancılığa ilişkin doğal afet kayıpları.
1
7,14
Tarımsal kredi ve teşvikler.
1
7,14
Gıda üretimi, güvenliği ve güvenirliği.
4
28,57
Hayvan hakları, sağlığı ve korunması.
1
7,14
Gıda, tarım ve hayvancılığa ilişkin diğer konular.
7
50,00
TOPLAM
14
100
Sayı
Yüzde
329
100
Sayı
Yüzde
384
100
ö) Mahalli İdarelerce Yürütülen Hizmetler
p) Diğer Konu ve Alanlar
YIL L IK RAPOR 2015
5
KURUMSAL
FAALİYETLER
Ulusal Düzeydeki Faaliyetler
Basınla İlişkiler
Halkla İlişkiler
Sosyal Medyada Kurumumuz
Kurumsal Tanıtıma Yönelik
Diğer Faaliyetler
Diğer Görüşme ve Faaliyetler
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Anayasal hak olarak tanınan “Kamu Denetçisine başvurma hakkı” konusunda vatandaşı bilinçlendirmek ve idarenin iyi yönetim ilkelerine uygun
işleyişini sağlamak için basın kuruluşları ile etkin ve sürekli ilişkilerin tesis
edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede, Kurumumuzun ulusal
ve uluslararası platformlarda tanınırlığının artırılmasına yönelik pek çok
faaliyet düzenlenmiştir.
5.1. Ulusal Düzeydeki Faaliyetler
5.1.1. Basınla İlişkiler
Kurumumuzun geniş kitleler tarafından tanınması hususunda medyanın
rolü son derece önemlidir. Bilinir olmak, idarelerin Kurumumuz kararlarına uymasını sağlayan etkenler arasında yer almaktadır.
2015 yılı içerisinde basın kuruluşları ile etkin ve sürekli ilişkilerin tesis edilmesi kapsamında yapılan çalışmalara devam edilmiştir.
62
Toplumun tüm kesimlerine ulaşabilmek adına yazılı ve görsel basın kuruluşlarıyla sık sık temasa geçilmektedir. Bu çerçevede medya kuruluşlarının
Ankara Büroları ziyaret edilerek Kurumumuzun çalışmaları anlatılmıştır.
İletişim kanallarının açık tutulması medyada Kurumumuzun imajını daha
güçlü hale getirmiştir.
Bu kapsamda,
• Kamu Denetçiliği Kurumu’nun İstanbul Bürosu’nun açılması kurum
tanıtımı açısından etkili olmuştur. Açılışa davet edilen basın mensuplarına röportaj verilmiş, açılışta yapılan konuşma TRT Haber ve
NTV haber kanallarından canlı olarak yayınlanmış, birçok haber kanalında bültenlerde yer bulmuştur.
• Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi tarafından düzenlenen Akademi Kariyer Günleri’ne Kurumumuz da davet edilmiş,
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
okulda kurum faaliyetlerinin anlatıldığı stand kurulmuş ve raporlarımıza ilişkin basılan kitaplar öğrenci ve akademisyenlere dağıtılmıştır.
• Üçüncü Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu, “Dünya Ombudsmanları Türkiye’de Buluşuyor” başlığıyla basın kuruluşlarına duyurulmuş, özel röportajlar ve canlı yayınlarla Kurumumuzun faaliyetleri anlatılmıştır.
• “Kamu Denetçiliği Kurumu’nun
Kurumsal
Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında düzenlenen İstanbul Toplantısı ulusal
TV kanalları tarafından
haberleştirilmiştir.
• Engelli vatandaşlarla ilgili Kurumumuzun yaptığı çalışmalar ve verdiği kararlar farkındalık oluşturmak amacıyla Engelliler Günü’nde
basınla paylaşılmıştır.
Kurumumuzun verdiği kararlardan örnekler, kişisel verilerin gizliliğine saygı çerçevesinde, Türkçe ve İngilizce internet sitemizde yayımlanmaktadır.
Ayrıca Kurumumuzun internet sitesi, işitme engelliler için uyumlu hale
getirilmiştir.
Kurumumuzla ilgili yazılı basında yer alan haberlere ilişkin dağılım aşağıda
sunulmuştur.
Tablo-21: Yazılı Basın Haber Dağılımı
2015 Haber Dağılımı
Ulusal
Bölgesel
Yerel
Toplam
Kurumsal haberler
70
23
51
144
Faaliyetlere ilişkin haberler
35
10
38
83
Kararlara yönelik haberler
118
52
180
350
41
13
48
102
Sadece kurum adının geçtiği
haberler
107
29
213
349
Toplam
371
127
530
1028
Kişisel haberler
Y I LLI K RAP OR 2015
63
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo-22: Görsel Basın Haber Dağılımı
2015 TV Haber Dağılımı
TOPLAM
Kurumsal Haberler
70
Faaliyet Haberleri
82
Karara Yönelik Haberler
43
Kurum Adının Geçtiği Haberler
18
Kişisel Haberler
TOPLAM
4
217
5.1.2. Halkla İlişkiler
5.1.2.1. Bilgi Edinme Başvuruları
Kurumumuza 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde yapılan bilgi edinme başvuruları üzerine kişilere ivedilikle bilgi verilmektedir.
2015 yılında Kurumumuza gelen 407 adet bilgi edinme başvurusunun dağılımını gösteren grafik aşağıda yer almaktadır.
Tablo-23: Bilgi Edinme İstatistik Veriler
64
BİLGİ EDİNME İSTATİSTİK
BAŞVURU
SAYISI
Şikâyet kapsamında gelen bilgi edinme talebi reddedilen
başvuru sayısı
133
Şikâyet başvurularının aşamalarını talep eden başvurular
75
Bilgi, belge ve karar örneklerinin istenmesi talebi
70
Kurumumuz görev ve sorumluluklarına ilişkin başvurular
47
Karar hk. bilgi alma
20
Çalışma talebi hk.
10
Öneri-tavsiye
5
Verilen karara itiraz
3
Diğer kurum ve kuruluşlara yönlendirilen başvurular
3
Elektronik bilgi sistemi için kullanıcı adı ve şifre bilgisi talebi
8
Geçersiz
1
Diğer
32
Toplam (Kişi)
407
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2%
2%
1%
1%
1%
BİLGİ EDİNME BAŞVURULARI GRAFİK
5%
33%
2%
8%
Şikâyet kapsamında gelen
bilgi edinme talebi reddedilen
başvuru sayısı
Şikâyet başvurularının aşamalarını talep eden başvurular
Bilgi, Belge ve Karar
örnekleinin istenmesi talebi
Kurumumuz görev ve sorumluluklarına
ilişkin başvurular
12%
Karar Hk. Bilgi Alma
Elektronik Bilgi sistemi için Kullanıcı
adı ve Şifre bilgisi talebi
Öneri Tavsiye
Diğer Kurum ve Kuruluşlara
yönlendirilen başvurular
Geçersiz
17%
18%
Diğer
Şekil - 8: Bilgi Edinme Başvuruları
5.1.2.2. Telefon görüşmeleri
Kurumumuzla vatandaşlarımız arasındaki telefon görüşmelerinin çoğunluğunu, yapılan şikâyet başvurularına ilişkin sorgulamalar oluşturmaktadır.
2015 yılında 1826 vatandaşımızla telefon görüşmesi yapılmış, görüşmelerin
ortalama 3 dakika sürdüğü tespit edilmiştir.
Görüşmelere ilişkin istatistiki bilgi aşağıda sunulmuştur.
Tablo-24: Telefon Görüşmeleri
TELEFON GÖRÜŞMELERİ İSTATİSTİK
KİŞİ SAYISI
Başvuru durum sorgulama
714
Kuruma şikâyet başvurusu hk. bilgi talebi
614
Uzman ile görüşme talebi
327
Karar hk. bilgi talebi
62
Bilgi, belge, yayın ve karar örneklerinin istenmesi talebi
44
Diğer
65
Toplam (Kişi)
1826
Y I LLI K RAP OR 2015
65
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
3%
4%
2%
TELEFON GÖRÜŞMELERİ GRAFİK
18%
Başvuru Durum Sorgulama
39%
Kurum Şikayet Başvurusu Hk. Bilgi Talebi
Uzman İle Görüşme Talebi
Karar Hk. Bilgi Talebi
Bilgi, Belge, Yayın ve Karar Örneklerinin İstenmesi Talebi
34%
Diğer
Şekil - 9: Telefon Görüşmelerine İlişkin İstatistik
5.1.2.3. Kurumumuza Bizzat Gelen Şikâyetçiler
2015 yılında Kurumumuza yaklaşık 176 şikâyetçi gelmiş, görüşmelerin ortalama 15 dakika sürdüğü tespit edilmiştir. Gelen kişilerin, faaliyetlerimiz
ile şikâyetleri hakkında bilgi talep ettikleri veya başvurularını inceleyen uzmanlarla görüşmek istedikleri anlaşılmıştır. Kişilerin talebine ilişkin dağılımı gösterir bilgiler aşağıda sunulmuştur.
66
Tablo-25: Kurumumuza Bilgi Edinme Amaçlı Gelen Vatandaşlar
KURUMUMUZA BİLGİ EDİNME AMAÇLI GELEN
VATANDAŞLAR İSTATİSTİK
KİŞİ SAYISI
Uzman ile görüşme talebi
51
Şikâyet durumları hk. bilgi alma
46
Kurumumuza başvuru ve faaliyetleri hk. bilgi alma
52
Karar hk. bilgi talebi
23
Bilgi, belge, karar, yayın talebi
Toplam (Kişi)
YIL L IK RAPOR 2015
4
176
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bilgi, Belge, Karar, Yayın
Talebi 2%
Uzman İle Görüşme
Talebi 29%
Karar Hk. Bilgi Talebi
Talebi 13%
Şikayet Durumları
Hk. Bilgi Alma
26%
Kurumumuza
Başvuru ve
Faaliyetleri Hk. Bilgi
Alma 30%
Şekil-10: Kurumumuza Bilgi Edinme Amaçlı Gelen Vatandaşlar
5.1.2.4. Seçim Günlerinde Kurumda Nöbetçi Görevlendirilmesi
Ülkemizde 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 tarihlerinde yapılan 25 ve 26. Dönem TBMM Milletvekili Genel Seçimleri kapsamında Kurumumuza yapılabilecek şikâyet başvurularına çözüm bulmak amacıyla bir Kamu Denetçisi, yeterli sayıda uzman ve idari personel görevlendirilmiştir.
5.1.3. Sosyal Medyada Kurumumuz
2015 yılında sosyal medyada daha önce yerini alan Kurumumuz Facebook,
Twitter, Youtube ve Instagram hesaplarında aktif olarak Kurumumuzun tanıtımını ve tanınırlığını artırmaya devam etmektedir.
Sosyal medyada Kurumumuzu 2015 yılı içerisinde toplam 20 bin kişi takip
ederken, haftalık erişim rakamları 50 bin kişiye ulaşmaktadır. Engelliler
günü, kadın hakları günü vb. Kurumumuz ve toplumun her kesimini ilgilendiren konularda içerikler paylaşılmakta, sosyal medyayı ülkemizde en iyi
kullanan Devlet kurumları arasında yerini almaktadır.
5.1.4. Kurumsal Tanıtıma Yönelik Diğer Faaliyetler
Kurumumuzun temel amacı kişilerin idare ile ilgili şikâyetlerini çözüme kavuşturmak olarak belirtilse de, şikâyetlerin çözümünde ve kamu yönetimine
rehberlik etme anlamında yayınları ile de katkı sunmaktadır. Kurumumuz
tarafından 2014 yılında yayın hayatına başlayan “Ombudsman Akademik
Hakemli Dergisi” ve “Ombudsman Bülteni”nin 2015 yılı içerisinde Temmuz – Aralık ayları olmak üzere iki sayısı yayımlanmıştır. Hakemli dergimizde özellikle Kurumumuzun faaliyetlerine katkı sağlayacak bilimsel ma-
Y I LLI K RAP OR 2015
67
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
kaleler yayımlanmıştır.
Bu anlamda bilim insanlarının Kurumumuz
ile ilgili çalışmalarına
yer verilmiş, bu sayede
bilim dünyasında tanınırlığımız da artırılmıştır. Diğer yandan 6 ayda
bir yayımlanan “Ombudsman Bülteni”nde
dönem bazında Kamu Başdenetçimizin, Kamu Denetçilerimizin ve Genel
Sekreterlik bünyesindeki birimlerimizin faaliyetleri yer almaktadır.
Ayrıca, daha önceki yıllarda olduğu gibi, 2015 yılı içerisinde Kurumumuz
tarafından şikâyete ilişkin verilen bazı kararlar ve faaliyetler kitaplaştırılarak Kurumumuzun yaptığı bu işler herkesin istifadesine sunulmuştur. Bu
konuda, 2015 yılı içerisinde 2. Ombudsmanlık Sempozyumu, 2014 yılı içerisinde yayımlanan Soma Özel Raporu kitaplaştırılmıştır.
5.1.5. Diğer Görüşme ve Faaliyetler
68
5.1.5.1. TBMM Başkan’larına Nezaket Ziyaretleri
7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen
25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi neticesinde oluşturulan
parlamento tarafından
seçilen TBMM Başkanı İsmet Yılmaz’a
makamında,
Kamu
Başdenetçisi M. Nihat
Ömeroğlu tarafından nezaket ziyareti gerçekleştirilmiş olup, bu ziyarete,
Kamu Denetçileri Serpil Çakın, Mehmet Elkatmış, Abdullah Cengiz Makas ve Muhittin Mıhçak ile Genel Sekreter İsmail Altıntaş da eşlik etmişlerdir.
Ziyaretin ardından TBMM Başkanı İsmet Yılmaz’a Kamu Denetçiliği
Kurumu ile ilgili genel bilgiler aktarılarak, ulusal ve uluslararası alanda
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yürütülen faaliyetler, şikâyet başvuruları süreci, örnek kararlar, tespitler ve
beklentiler başlıkları altında sunum gerçekleştirilmiştir.
1 Kasım 2015 tarihinde gerçekleştirilen 26. Dönem Milletvekili Genel Seçiminin ardından oluşturulan meclis tarafından seçilen TBMM Başkanı
İsmail Kahraman’a Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu tarafından nezaket ziyaretinde bulunulmuştur.
5.1.5.2. Türk Yargısının İfade Özgürlüğü Konusunda Kapasitesinin
Güçlendirilmesi Avrupa Birliği –Avrupa Konseyi Ortak Projesi
Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse
edilen 08-10 Eylül 2015 ile 30 Eylül-2 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen temel amacı Türkiye’deki insan hakları ve temel özgürlüklerin,
bilhassa ifade özgürlüğü hakkının daha iyi korunması, güncel mevzuatın
Avrupa standartlarında yorumlanması ve uygulanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının yargıçlar tarafından benimsenmesinin sağlanması olan; “Türk Yargısının İfade
Özgürlüğü Konusunda Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi” ortak çalışma grubu toplantılarına Kurumumuzu temsilen uzmanlarımız katılmışlardır. Söz konusu toplantıya Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi, Yargıtay,
Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından katılım sağlanmıştır.
Toplantı proje uzmanlarının sunumlarıyla başlamıştır. Akabinde, proje uzmanlarının yöneticiliğinde oluşturulan üç grup halinde atölye çalışmalarına
geçilerek projenin internet sitesinin tasarlanması, broşür içeriğinin tasarlanması, proje kampanyasının tasarlanması ve barolar, STK’lar, gazeteciler
ve akademisyenlerle yargı diyaloğunun geliştirilmesine dair gerçekleştirilecek toplantıların kapsam ve organizasyonu üzerine çalışmalar yapılmıştır.
Daha sonra ise belirlenen proje sloganları ve yapılan çalışmalar tartışılmış
ve Kurumumuzun görüş ve önerileri iletilmiştir.
5.1.5.3. TBMM’ye ve Kamu Denetçiliği Kurumu’na Bireysel
Başvuru Yollarının Tanıtılması ve Desteklenmesi Projesi
Yasama Derneği (YASADER) tarafından “TBMM’ye ve Kamu Denetçiliği Kurumu’na Bireysel Başvuru Yollarının Tanıtılması ve Desteklenmesi
Projesi” adıyla başlatılan ve Hollanda Büyükelçiliğinin MATRA Programı
çerçevesinde finanse edilen proje kapsamında üç büyük şehirde (Ankara,
İstanbul ve İzmir) ikişer günlük etkinlik yapılması planlanmış ve bu doğ-
Y I LLI K RAP OR 2015
69
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
rultuda ilk program 23-24 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu proje kapsamında TBMM’ye ve Kamu Denetçiliği Kurumu’na
bireysel başvuru yollarına ilişkin farkındalığı artırmak; söz konusu kurumlara mevzuata uygun ve nitelikli bireysel başvuruların yapılmasını sağlayarak bireysel başvuru yollarının etkinliğini artırmak ve böylece Anayasa ile
güvence altına alınmış temel bir hak olan “dilekçe, bilgi edinme ve kamu
denetçisine başvurma hakkı”nın daha aktif hale getirilmesini sağlamak
amaçlanmıştır.
70
Programa başta İstanbul’da olmak üzere, Bursa, Edirne, Kocaeli ve Sakarya’da faaliyet gösteren kadın hakları, engelli hakları, gazi ve şehitlerin hakları,
işçi hakları, tüketici hakları, trafik kuralları, çevre hukuku ve sosyal politika
gibi pek çok alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşunun katılımı sağlanmış, TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanı Habip Kocaman, TBMM
Kanunlar ve Kararlar Başkan Yardımcısı Semra Gökçimen, TBMM Kanunlar ve Kararlar Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Fahri Bakırcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nurhan Yentürk ve TBMM İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu 23. Dönem Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül
konuya ilişkin konuşmalarını gerçekleştirdikten sonra, TBMM Dilekçe
Komisyonu, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kadın-Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda görevli yasama uzmanları, her bir komisyona nasıl
başvuru yapılacağı ve bu başvuruların nasıl inceleneceği konusunda uygulamadan örnekler de sunarak katılımcılara bilgi vermişlerdir.
Kurumumuz uzmanı tarafından ise Kamu Denetçiliği Kurumu’nun tanıtımı, bireysel başvuruda bulunma usulü ve bu başvuruların nasıl inceleneceği
vb. hususlara ilişkin uygulamadan örnekler de aktarılarak bir sunum gerçekleştirilmiştir.
Bireysel başvuru yollarına ilişkin farkındalığın artırılması yani, dilekçe, bilgi edinme ve Kamu Denetçisine başvurma hakkının daha etkin yapılması
amacını taşıyan söz konusu projeye Kurumumuz tarafından büyük önem
verilmekte ve katkı sağlanmaktadır.
5.1.5.4. Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri Çalıştayı
Yargıtay, Danıştay, Adalet Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından, 14-17 Ekim 2015 tarihleri arasında Antalya’da “Alternatif
Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri” (AUÇY) konusunda bir çalıştay düzen-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
lenmiştir. Söz konusu çalıştaya, Yargıtay ve Danıştay üyeleri, Adalet Bakanlığı’nın üst düzey bürokratları, hâkimler ve cumhuriyet savcıları, çeşitli
üniversitelerden konunun uzmanı yerli ve yabancı akademisyenler ve paydaş kurumların temsilcileri katılmıştır. Çalıştaya Kurumumuzu temsilen
uzmanlar iştirak etmişlerdir. Çalıştayda, özel hukuk ve ceza hukuku ile idari
uyuşmazlıklara ilişkin konularda yargının iş yükünün hafifletilmesi ve bu
uyuşmazlıkların çözüm sürecinin kısaltılması amacıyla yargı süreci öncesinde uygulanabilecek alternatif çözüm yöntemleri, adli ve idari yargı olarak
ayrı ayrı oluşturulan çalışma gruplarınca masaya yatırılmıştır. Çalıştayda,
“İdari Yaptırımlardan Kaynaklanan Davalar ile Üst Kurullardaki AUÇY”,
“İmar, Kamulaştırma ve Kamu Taşınmazlarına İlişkin Davalarda AUÇY”,
“Kamu Personeline İlişkin Davalarda AUÇY” ve “Kamunun Taraf Olduğu
(Kamulaştırma) Uyuşmazlıklarda AUÇY” alanlarındaki çalışma gruplarında Kurumumuz temsil edilmiş ve Kamu Denetçiliği Kurumu, yargı öncesi
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden birisi olarak kabul edilmiştir.
5.1.5.5. Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddetle Mücadele: Türkiye’deki
Sığınmacı Suriyeli Kadınlar ve Kız Çocukları Çalıştayı
Birleşmiş Milletler Ülke Ekibi İnsan Hakları Tematik Grubu tarafından
gerçekleştirilen Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddetle Mücadele: Türkiye’deki Sığınmacı Suriyeli Kadınlar ve Kız Çocukları Atölye Sonuçları faaliyeti 14-15 Aralık 2015 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilmiş olup bu
program çalıştay şeklinde grup çalışmaları şeklinde üç aşamalı olarak uygulanmıştır. Birinci aşama; mevcut hizmetlerin haritalanması, ikinci aşama;
sorunlar, güçlükler: hizmet sunanlar, sığınmacı kadın ve kız çocukları, çevre
ve üçüncü aşama; çözüm önerileri: hizmet sunanlar, sığınmacı kadın ve kız
çocukları, çevre şeklinde gerçekleşmiştir.
Çalıştay grupları eğitim ve çalışma alanı, yargı ve kolluk alanı ile sağlık ve
sosyal hizmet alanları üzerine çalışma yapmışlardır. Çalıştay aşamasında
genel tespitler: Mevcut sistemin genel olarak sığınmacıları kapsadığı ancak hizmetlere erişilebilirlik, hizmetlerin yeterliliği ve uzmanlaşması konusunda problemlerin olduğu, yasal mevzuatta eksiklik ve kopuklukların
olduğu, mevzuattaki problemler sığınmacıları istismara ve sömürüye açık
hale getirdiği, mevzuatın hak temelli uygulanmasında problemlerin olduğu, bütçenin sınırlı olduğu, mevcut hizmetlerin sağlanmasında ulusal ve
yerel koordinasyon eksikliğinin olduğu, her alanda veri eksikliğinin olduğu,
kaynakların adil, şeffaf ve katılımcı biçimde kullanılmasında problemlerin
Y I LLI K RAP OR 2015
71
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
olduğu, hizmetlerin bilinirliğinin düşük olduğu gibi tespitlerde bulunulmuştur.
Atölye çalışması sonucunda ise; koruma statüsü ne demektir, sistem nasıl çalışır bu konuda tavsiyelerin alındığı, Suriye krizine Türkiye’nin yanıt
verebilmesi için fonların belirlenmesi gerektiği, BM’nin tek başına işleri
yapamayacağı bu nedenle STK’ların da sürece angaje olması gerektiği, çalışma sırasında alınan tavsiyelerin raporlanarak farklı kurumlara gönderilmesi gerektiği, koordinasyona ve finansmana ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmiştir.
5.1.5.6. Kurumumuz ile Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi
(RUSİHAK) Tarafından Ortaklaşa Gerçekleştirilen Toplantı
BM Engelli Hakları Sözleşmesinin 12 nci maddesi ve uygulama örneklerini tartışmak üzere Kurumumuz İstanbul Bürosunda 8 Aralık 2015 tarihinde Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK) ile ortaklaşa, yurtdışından gelen konunun uzmanları ile bir toplantı gerçekleştirilmiş olup
İrlanda, Bosna-Hersek, Arnavutluk, Kosova ve Sırbistan’dan konuklarla
Kamu Denetçimiz Sayın Serpil Çakın ve ilgili uzmanlar bir araya gelmiştir.
72
Zihinsel engellilerin hukuki ehliyeti, BM Engelli Hakları Sözleşmesinin
12 nci maddesi, BM Engelli Hakları Sözleşmesinin Komitesi, “yerine geçerek karar alma” ve “destekleyici karar alma” başlıkları çerçevesinde ortaya
konmuş ve konunun uzmanlarınca söz konusu sözleşmenin 12 nci maddesine göre hukuki ehliyetin hem hak (right to have rights) hem de fiil
(right ot act) ehliyetini kapsadığı açıklanarak zihinsel engelliler için mevcut
sağlık modeli yaklaşımından hak temelli yaklaşıma geçiş yaşandığı ve bu
yeni paradigma değişiminde ombudsmanlık kurumlarının önemli bir rol
oynayabileceği vurgulanmıştır.
5.1.5.7. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi Işığında
Türkiye’de Zihinsel Engelli Bireylerin Hakları
İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Harvard Hukuk Fakültesi işbirliği ile 1011 Aralık 2015 tarihinde düzenlenen “Birleşmiş Milletler Engelli Hakları
Sözleşmesi Işığında Türkiye’de Zihinsel Engelli Bireylerin Hakları” konulu sempozyumda zihinsel engelli bireylerin hukuki ehliyeti, kanun önünde
eşitlik ve politik hayata katılım hakları, özellikle BM Sözleşmesinin 12 nci
maddesinde kural olarak herkesin hukuki ehliyete sahip olduğunun kabul
edildiği ve gereki hallerde destek mekanizmalarının oluşturulması gerekti-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ği noktasında ve ayrıca ayrımcılık yasağı, zihinsel engelli bireylerin eğitim
hakkı, zihinsel engelli bireylerin bağımsız yaşama, topluma dâhil olma, sosyal koruma ve rehabilitasyon hakları çerçevesinde konunun uzmanları ve
paydaşları tarafından tartışılmıştır.
5.2. Uluslararası İlişkiler
5.2.1.Projeler
5.2.1.1. Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin
Güçlendirilmesi Projesi
Kurumun daha etkin bir şekilde işleyebilmesi ve uluslararası standartlara uygun bir şekilde hizmet verebilmesi için mevcut durumu değerlendirmek ve ihtiyaçları tespit edebilmek amacıyla, Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı (UNDP) ile işbirliği içerisinde hayata geçirilen Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi 2015 Yılı
Mart ayı itibarıyla uygulamaya başlanmıştır. İsveç Uluslararası Kalkınma
ve İşbirliği Ajansı (SIDA) tarafından finanse edilen ve uygulama süresi 24
ay olan proje için ilk aşamada 750.000 dolar bütçe tahsis edilmiş olup ilerleyen zamanda ortaya çıkacak ihtiyaçlar doğrultusunda projenin uygulama
süresinde ve bütçesinde gerekli artış gerçekleştirilebilecektir.
Proje kapsamında ulaşılması beklenen 3 ana hedef; Kurumun kapasite geliştirme yeteneğinin güçlendirilmesi, Kurumun görev ve işleyişi hakkında
farkındalığın artırılması ve Avrupa’daki diğer Ombudsmanlık Kurumlarıyla ikili ilişkilerin ve bilgi paylaşımının artırılmasıdır. Proje açılış toplantısı
4 Mayıs 2015 tarihinde TBMM Eski Başkanı Cemil Çiçek, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Kamal Malhotra, AB Delegasyonu Başkan Vekili
Bela Szombati, İsveç Büyükelçisi Lars Wahlund, yüksek yargı mensupları,
büyükelçiler ile STK temsilcilerinin katılımıyla TBMM Tören Salonunda
gerçekleştirilmiştir.
Proje hedefleri doğrultusunda kurumsal kapasitenin değerlendirilmesine
öncelik verilmiş ve gerekli çalışmaları yürütmek üzere uluslararası bir uzman görevlendirilmiştir. Bu kapsamda, kurum personelinin katılımıyla gerçekleştirilen anket çalışmasından elde edilen bulgular çerçevesinde çalışma
planı belirlenmiş ve dış paydaş görüşmeleri ile kurum personelinin katılım
sağladığı odak grup çalışmaları neticesinde hazırlanan uzman raporu Kuruma sunulmuştur.
Y I LLI K RAP OR 2015
73
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Diğer yandan, Kurumumuzun 2017-2021 yıllarını kapsayan Stratejik Plan
hazırlıklarına katkı sağlamak amacıyla proje kapsamında görevlendirilen
uzmanın koordinasyonunda farklı zamanlarda kurum personeli, dış paydaşlar ve üst yönetimin katıldığı 6 çalıştay gerçekleştirilmiştir.
Kurumun görev ve işleyişi hakkında farkındalığın artırılması hedefi doğrultusunda 16-17 Eylül 2015 tarihlerinde Ankara’da 3. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu ve 22 Aralık 2015 tarihinde İstanbul Konferansı
gerçekleştirilmiş olup önümüzdeki dönemde kamuoyunda farkındalığın
artırılmasına yönelik uluslararası sempozyum, bölgesel konferanslar ve çalıştayların düzenlenmesine devam edilecektir.
5.2.1.2. Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurulmasının Desteklenmesi
Projesi
74
Ülkemizin Avrupa Birliği adaylık süreci çerçevesinde tahsis edilen üyelik
öncesi mali yardımlar kapsamında uygulanmakta olan “Kamu Denetçiliği
Kurumunun Kurulmasının Desteklenmesi Projesi”, Kurumumuzun, Avrupa Birliği üye ülkelerindeki iyi uygulamalar dikkate alınarak uluslararası
standartlara uygun bir şekilde faaliyet göstermesi için gerekli çalışmaların
gerçekleştirilmesi, örgüt yapısının düzenlenmesi, kapasitesinin güçlendirilmesi, ilgili mevzuatın geliştirilmesi ve tanıtıcı faaliyetler yoluyla kamuoyunun farkındalık seviyesinin artırılmasını hedeflemektedir.
2.134.550 avro bütçeye sahip olan ve 2011 yılı Finansman Anlaşması kapsamında Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği tarafından ortak finanse
edilen Proje, eşleştirme (twinning) ve teknik yardım (technical assistance) bileşenlerinden oluşmaktadır. Eşleştirme bileşenine ait sözleşme 2014
yılında imzalanarak uygulamaya başlanmış olup 24 aylık uygulama süresi
2016 yılı Mart ayında sona erecektir. Teknik yardım bileşenine ilişkin ihale
süreci ise tamamlanmış olup proje faaliyetlerine 2016 yılı Şubat ayı itibarıyla başlanması planlanmaktadır.
5.2.1.2.1. Eşleştirme Sözleşmesi
12 Mart 2014 tarihinde imzalanan sözleşmenin uygulama süresi 24 ay
olup sözleşme kapsamında, proje ortakları olan İspanya ve Fransa Ombudsmanlık Kurumlarının deneyimleri ile iyi uygulama örneklerinin Kuruma kazandırılması hedeflenmektedir. Açılış toplantısı 2 Haziran 2014
tarihinde TBMM Tören Salonunda gerçekleştirilen sözleşme kapsamında,
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kurumumuz görev alanına giren konularda 15 eğitim ve 4 çalıştay gerçekleştirilmiştir. Proje sonu itibarıyla toplamda 17 eğitim ve 8 çalıştay gerçekleştirilmiş olacaktır. Ayrıca, Fransa ve İspanya Ombudsmanlık Kurumlarının işleyişi ile çalışma prosedürlerinin yerinde incelenebilmesi amacıyla 9
çalışma ziyareti ve 2 staj programı düzenlenmiştir. Proje uygulaması 2016
yılı Mart ayında sona erecektir.
5.2.1.2.2. Teknik Yardım Sözleşmesi
Kamu Denetçiliği Kurumunun rolü ve önemine ilişkin toplumsal farkındalığın artırılmasını amaçlayan teknik yardım sözleşmesi kapsamında;
vatandaşlarımızın Kurumumuza başvuru prosedürleri ve çalışmalarımız
hakkında bilgilendirilmesine yönelik tanıtıcı dokümanların hazırlanması, anket çalışmalarının gerçekleştirilmesi ve ülkemizin farklı bölgelerinde
Kurumumuzun tanıtılması amacıyla bölgesel konferansların düzenlenmesi
planlanmaktadır.
Söz konusu bileşene ilişkin ihale süreci tamamlanmış olup proje faaliyetlerine 2016 yılı Şubat ayında başlanması planlanmaktadır.
5.2.1.3. Çocuk Hakları ve Çocuklar için Adalet Projesi
Kurumumuz, 2013-2015 yılları arasında imzalanan protokoller çerçevesinde Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye
Temsilciliği tarafından yürütülen Çocuk Hakları ve Çocuklar için Adalet
Projesi’nin uygulamasında; TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi, İnsan
Hakları Kurumu, Türkiye Barolar Birliği, bakanlıklar, STK’lar ve üniversitelerle birlikte proje paydaşı olarak yer almıştır.
Proje kapsamında, çocuk şikâyetlerinin daha hızlı ve etkin çözülebilmesi
amacıyla maliyeti Kurumumuz bütçesinden karşılanmak kaydıyla çocuk
internet sayfası (www.kdkcocuk.gov.tr) hazırlanmış ve çocuk hakları konusunda Kurumumuzun görev alanına ilişkin farkındalık yaratmak amacıyla
çeşitli toplantı ve eğitimler gerçekleştirilmiştir.
5.2.2. Etkinlikler
5.2.2.1. 3. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu
Kurumumuzun uluslararası alanda ve ülkemiz kamuoyundaki bilinirliğinin
artırılması noktasında önemli bir katkı sunan Uluslararası Ombudsmanlık
Sempozyumu’nun üçüncüsü bu yıl 16-17 Eylül 2015 tarihleri arasında Af-
Y I LLI K RAP OR 2015
75
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
rika, Asya ve Avrupa’nın 25 farklı ülkesinden Ombudsmanlık Kurumlarının temsilcilerinin katılımlarıyla Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
76
Büyükelçisi Lars Wahlund,
TBMM Başkanı İsmet Yılmaz ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan katılımcılara
hitap etmiştir. Açılış konuşmalarında dile getirilen ortak
görüş, insan haklarının korunması ve iyi yönetişim ilkelerinin uygulanması bakımından
Ombudsmanın çok önemli
bir aktör olduğu ve Kamu De-
YIL L IK RAPOR 2015
Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin
Güçlendirilmesi Projesi kapsamında gerçekleştirilen “3.
Uluslararası Ombudsmanlık
Sempozyumu” Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu’nun açılış konuşmasıyla
başlamış ve açılış bölümünde,
UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Kamal Malhotra, İsveç
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
netçiliği Kurumu tarafından
verilen kararlara idarelerin en
üst düzeyde uyum göstermesi
gerektiği yönünde olmuştur.
TBMM Eski Başkanı Cemil
Çiçek, Adalet Bakanı Kenan
İpek ve Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı Mehmet Akarca’nın da teşrif ettiği Sempozyuma Afrika, Asya ve Avrupa
ülkelerinin Ombudsmanları,
kurum çalışanları ve akademisyenler ile çok sayıda davetli katılım sağlamıştır.
Sempozyumun, Prof. Dr. Zehra Odyakmaz’ın başkanlığında gerçekleştirilen 1. oturumunda, “Ombudsman ve Hassas Grupların Hakları” ana başlığı
altında, Yunanistan Ombudsmanı Calliope Spanou “Ombudsman ve Kadın Hakları”, Letonya Ombudsmanı Juris Jansons “Ombudsman ve Engelli Hakları”, Slovenya İnsan Hakları Ombudsman Vekili Jernej Rovšek
ise “Ombudsman ve Ayrımcılıkla Mücadele” başlıklı sunumlar gerçe kleştirilmiştir. Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşarı Rauf Engin Soysal’ın başkanlığında gerçekleştirilen 2. oturum kapsamında ise, “Ulusal İnsan Hakları Sistemlerinin Yapısı ve
Ombudsmanların Rolü: Farklı
Ülke Deneyimleri” başlığı altında Fas Krallığı Arabulucusu Abdelaziz Benzakour, Hırvatistan Ombudsmanı Lora
Vidović ve Finlandiya İnsan
Hakları Merkezi Başkanı Sirpa Rautio ülkelerindeki farklı
uygulama örneklerini katılımcılar ile paylaşmıştır.
Sempozyumun ikinci gününde ise, Avrupa Eski Ombudsmanı Prof. Dr.
P. Nikiforos Diamandouros’un başkanlığını yaptığı oturumda “Ombudsmanın Yetki Alanı ve Tavsiye Kararlarının Takibi” konusu ele alınmıştır.
Bu kapsamda Ukrayna Parlamentosu İnsan Hakları Komiseri Valeriya
Lutkovska, İrlanda Ombudsmanı Peter Tyndall, İran Ombudsmanı Justice
Y I LLI K RAP OR 2015
77
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Naser Seraj ve Prof. Dr. Aydın Gülan bilgi ve deneyimlerini katılımcılar ile
paylaşmıştır.
3. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumuna iştirak eden çeşitli ülkelerin Ombudsmanları sempozyuma ilişkin olumlu geri bildirimlerini ve teşekkürlerini Kurumumuza iletmişlerdir.
5.2.2.2. Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin
Güçlendirilmesi Projesi Açılış Toplantısı
İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SIDA) tarafından finanse
edilen ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Temsilciliği ile işbirliği içerisinde yürütülen Kamu Denetçiliği Kurumunun
Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi açılış toplantısı 4 Mayıs
2015 tarihinde TBMM Tören Salonunda gerçekleştirilmiştir.
78
Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu, TBMM Eski Başkanı Cemil
Çiçek, AB Delegasyonu Başkan Vekili Bela Szombati, UNDP Türkiye
Mukim Temsilcisi Kamal Malhotra ve İsveç Büyükelçisi Lars Wahlund
tarafından gerçekleştirilen açılış konuşmalarında, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun yürütmekte olduğu faaliyetler, proje kapsamında gerçekleştirilmesi
planlanan hedefler ve Kurumumuzun Avrupa Birliği ülkeleri ile yürüttüğü
uluslararası işbirliği hakkında katılımcılara bilgi vermiştir.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey temsilcileri ile çeşitli ül-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kelerin Büyükelçileri ve sivil toplum kuruluşlarının da iştirak ettiği açılış
toplantısı gerçekleştirilen resepsiyon ile neticelendirilmiştir.
5.2.2.3. Kamu Denetçiliği Kurumu İstanbul Konferansı
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği ile yürütülmekte
olan “Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında düzenlenmesi öngörülen 7 bölgesel Konferansın
ilki 22 Aralık 2015 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
Konferansa, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Yalova Valisi Selim Cebiroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Hayri Baraçlı, Beşiktaş
Belediye Başkanı Murat Hazinedar, Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan
Toprak’ın yanı sıra sivil toplum kuruluşları temsilcileri, kamu kurumları
İstanbul il müdürleri, akademisyenler ve basın mensupları iştirak etmiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu tanıtım filmi ile başlayan Konferans Kamu
Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu ve İstanbul Valisi Vasip Şahin’in açılış
konuşmaları ile devam etmiştir. Programın açılış bölümünde Kurumumuzun yetkileri, çalışma prensipleri ve başvuru usulleri hakkında bilgi veren
bir sunum da gerçekleştirilmiştir.
Konferansın ikinci bölümünde Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Mustafa Koçak’ın başkanlığında “Ombudsman, Birey ve STK İlişkileri” konulu panel oturumu gerçekleştirilmiştir. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilal
Y I LLI K RAP OR 2015
79
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Eryılmaz, TÜSEV Genel Sekreteri Tevfik Başak Ersen ve Kamu Denetçisi
Serpil Çakın panel oturumu kapsamında görüş ve değerlendirmelerini katılımcılar ile paylaşmıştır. Oturum kapsamında dile getirilen ortak görüş
sivil toplum kuruluşları ve Kurumumuz arasındaki işbirliğinin daha ileri
bir seviyeye taşınmasının gerekliliği yönünde olmuştur. Konferans katılımcılar tarafından yöneltilen soruların cevaplandırılması ile neticelenmiştir.
İstanbul Konferansı ulusal medyada geniş yer bulmuş, Kurumumuzun tanıtımı ve çalışmalarına ilişkin farkındalığın artırılması açısından önemli bir
faaliyet olmuştur.
5.2.2.4. Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurulmasının Desteklenmesi
Projesi Kapsamında Gerçekleştirilen Eğitim ve Çalıştay Faaliyetleri
80
Kurumumuzun farklı birimlerinde görev yapan personelin katılımıyla yapılan ihtiyaç analizi çalışmaları neticesinde güncellenen eğitim planı çerçevesinde, İspanya, Fransa
ve Portekiz Ombudsmanlık Kurumları uygulamalarını da içeren
eğitimler ve çalıştaylar
düzenlenmektedir.
Bu çerçevede proje
kapsamında gerçekleştirilen eğitim ve çalıştay
konuları aşağıda belirtilmektedir.
Eğitimler:
1. Şikâyet inceleme usulleri ve Ombudsman Kurumu’nun diğer yetkileri (İspanya)
2. Şikâyet inceleme (Fransa)
3. Gayri resmi dostane uzlaşma ve arabuluculuk (Fransa)
4. Kamu farkındalığı kampanyasının başlatılmasına yönelik eğitim:
medya, internet, kurumu tanıtıcı dokumanlar (İspanya)
5. Kamu farkındalığı kampanyasının başlatılmasına yönelik eğitim:
medya, internet, kurumu tanıtıcı dokumanlar (Fransa)
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
6. Bilişim Teknolojisi (BT): genel BT konuları ve şikâyet yönetim sistemi (İspanya)
7. Bilişim Teknolojisi (BT): genel BT konuları ve şikâyet yönetim sistemi (Fransa)
8. Bölgesel Ağlar-Delegeler (Fransa)
9. Resen inceleme / İdarelerde İnceleme Başlatma Kriterleri (İspanya)
10. Ombudsman Kurumu’nun STK’lar ve Diğer Kurumlar ile İlişkileri
(Fransa)
11. Yerel İdareler (İspanya ve Portekiz)
12. Eğitim (İspanya)
13. Kamu-Özel sektörleri ile ilişkiler (İspanya)
14. Ombudsman Kurumu (İspanya)
15. Haklar ve Özgürlükler Sistemi (Fransa)
Çalıştaylar:
1. Çocuk (Fransa)
2. Kolluk kuvvetlerinin davranışları (Fransa)
81
3. Özgürlüklerinden yoksun kişiler (İspanya)
4. Ombudsman ve yargı organı arasındaki ilişkiler (Fransa)
5.2.3. Raporlar
İnsan hakları ile temel hak ve özgürlükler bağlamında Kurumumuzun işleyişini konu alan uluslararası raporlar Kurumumuzca titizlikle takip edilmektedir. Bu bağlamda 2015 yılı içerisinde öne çıkan raporlar aşağıda özetlenmektedir.
5.2.3.1. Avrupa Komisyonu 2015 Türkiye İlerleme Raporu
Türkiye 1987 yılında Avrupa Birliği’ne tam üyelik için başvurmuş olup
1999 yılında ülkemiz adaylık statüsü kazanmıştır. AB’ye katılım sürecinin
bir gereği olarak Avrupa Komisyonu, 1998 yılından bu yana ülkemizin AB
müktesebatına uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri, tespit edilen eksiklikleri ve tavsiyeleri İlerleme Raporları aracılığıyla yıllık bazda raporlamaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2012 yılı İlerleme Raporunda “Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü” bölümünde Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmasına değinilerek Kurumun
işleyişi ve sahip olması gereken yetkilere ilişkin tavsiyelerde bulunulmuştur.
2013 yılı İlerleme Raporunda, “Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü” bölümü altında Kamu Denetçiliği Kurumu için ayrı bir başlık açılmış olup
Kurum yönetmeliğinin Avrupa Ombudsmanının tavsiyeleri ile uyumlu
olduğuna değinilerek Kurumun kısa bir süre içerisinde faaliyete geçmiş
olması vatandaşların haklarının korunması açısından önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, Kurumun resen inceleme yetkisi
kazanması ve Kurum tarafından verilen tavsiye kararlarının TBMM tarafından takibi konularında atılması gereken adımlar olduğu vurgulanmıştır.
82
2014 yılı İlerleme Raporunda, Kuruma yapılan başvurulara ve Kurum kararlarına ilişkin istatistiki bilgiye yer verilerek Kurumun tavsiye kararlarında; masumiyet karinesi, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanımının engellenmesi gibi temel
demokratik ilkeleri içeren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
atıfta bulunulduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Kurumun, Gezi Parkı protestoları çerçevesinde gündeme gelen kolluk kuvvetlerinin güç kullanımına
ilişkin yasal düzenlemenin Avrupa Standartlarına taşınması gerektiğini
tavsiye eden bir rapor hazırladığına değinilmiştir.
Kurum çalışmalarının vatandaşların temel haklar konusunda farkındalığını artırmaya sağladığı katkıdan ve AİHM kararları doğrultusunda tavsiye
kararları alındığından olumlu bir şekilde bahsedilerek toplumdaki farkındalığı artırmaya ve sivil toplumun Kuruma duyduğu güveni pekiştirmeye
yönelik çalışmalara devam edilmesi tavsiye edilmiştir. Bu doğrultuda, Kurumumuz tarafından yürütülmekte olan uluslararası projeler çerçevesinde
2015 yılında STK’lar ile diyaloğu güçlendirmeye, Kuruma yönelik başvuru
sayısını ve toplumsal farkındalığı artırmaya yönelik olarak 3. Uluslararası
Ombudsmanlık Sempozyumu ve İstanbul Konferansı gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca, tavsiye kararlarının TBMM tarafından takibinin yanı sıra kamu
idaresi tarafından da yeterli bir şekilde takibinin sağlanması için gerekli
olan tedbirlerin alınmasının önemi vurgulanarak Kurumun resen inceleme
yetkisine sahip olması için gerekli çalışmaların yapılması yönündeki tavsiye
tekrarlanmıştır.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
2015 yılı İlerleme Raporu ile birlikte Avrupa Komisyonu raporun düzenlenmesinde yeni bir yaklaşım benimsemiş olup Kurumumuz çalışmaları
hakkında Demokrasi başlığı altındaki Yönetişim bölümünde ve Kamu Yönetim Reformu başlığı altındaki İdarenin Hesap Verebilirliği bölümünde
yer alan değerlendirmeler özetle aşağıda belirtilmektedir:
• Yönetişim: Raporda Kurumumuzun yıl içerisinde aktif olarak çalıştığı ve kötü yönetimle ilgili rutin şikâyetleri inceleme kapasitesini
güçlendirdiği belirtilmekte ve Kurumumuza yapılan şikâyet başvurularına ilişkin istatistiki bilgiler verilmektedir. Kamu idaresinin
Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından verilen tavsiye kararlarına
uyum oranının 2013 yılında %24’ten 2014 yılında %38’e yükseldiği ve bu alanda iyileşme kaydedildiği ifade edilmektedir. Bununla
birlikte, Kamu Denetçiliği Kurumunun resen inceleme başlatma ve
davalara kanuni yollarla müdâhil olma yetkisinin eksikliğine dikkat
çekilmektedir.
• İdarenin Hesap Verebilirliği: Vatandaşların iyi yönetilme hakkını güvence altına almak için ilgili iç ve dış denetim düzenlemeleri
mevcut olduğu belirtilerek Kamu Denetçiliği Kurumunun bu alandaki aktif yaklaşımı olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
2014 yılında, Kurumun tavsiye kararlarına idarenin uyumu noktasında ilerleme kaydedildiği bir kez daha vurgulanmıştır.
• Ayrıca, Temel Haklar bölümünün altında Kurumumuzun çocuk
hakları konusunda mevcut durumu iyileştirmek için kayda değer
çaba sarf ettiğine değinilmektedir.
Yapılan değerlendirmelerden, Ombudsmanlık çalışmalarının Avrupa Komisyonu tarafından yakından takip edildiği ve Kurumumuzun vermiş olduğu kararlar ve gerçekleştirdiği faaliyetlerle ülkemizin AB üyelik sürecine
olumlu katkı sağlamakta olduğu değerlendirilmektedir. Avrupa Komisyonunun Kurumumuz çalışmalarına ilişkin görüşleri memnuniyetle karşılanmakta olup Kurumumuzun yetkilerinin resen inceleme başlatma ve
davalara kanuni yollarla müdâhil olma yetkileri ile genişletilmesine ilişkin
2015 yılı Raporunda da tekrar eden tespit ve önerilerinin isabetli olduğu
değerlendirilmekte ve Yüce Meclisimizin takdirlerine sunulmaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
83
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
5.2.3.2. Avrupa Komisyonu 2014 Türkiye İlerleme Raporuna İlişkin
Avrupa Parlamentosu İlke Kararı
2014 Türkiye İlerleme Raporuna ilişkin Avrupa Parlamentosu’nun 10 Haziran 2015 tarihli ilke kararının “Temel Hak ve Özgürlüklere Saygı” başlığı altında, Gezi Parkı olaylarına ilişkin Kurumumuzun yayınlamış olduğu
tavsiye kararından bahsedilmiş ve söz konusu kararda yer alan; polisin, yalnız son çare olarak ve gözetim altında olmak kaydıyla, kademeli ve orantılı
güç kullanması yönündeki tavsiyeye dikkat çekilmiştir. Ayrıca, Kamu Denetçiliği Kurumunun resen ve yerinde inceleme yapma yetkisi ile kuvvetlendirilmesi ve Kurumun kararlarının uygun bir şekilde takibinin güvence
altına alınmasının önemi vurgulanmıştır.
5.2.3.3. ABD Dışişleri Bakanlığı 2014 Türkiye İnsan Hakları Raporu
ABD Dışişleri Bakanlığının Demokrasi, İnsan Hakları ve İşçi Bürosu her
yıl çeşitli ülkelerde insan hakları uygulamalarını incelemekte ve sonuçlarını
hazırlanan bir raporla kamuoyuna duyurmaktadır. 25 Haziran 2015 tarihinde yayımlanan Raporda Kurumumuz çalışmalarına da yer verilmiştir.
84
Kurumumuzun kuruluşu, görev ve yetkileri hakkında kısa bilgi verilen Raporda, bağımsız inceleme mekanizması işlevine vurgu yapılmıştır. Ayrıca,
Kurum tarafından alınan şikâyet sayısı, bu şikâyetlerin konu itibarıyla dağılımı, Kurum tarafından verilen kararlar ve idarenin uyum oranı hakkında
istatistiki bilgiler sunulmuştur.
Raporda ayrıca, AB İlerleme Raporuna da atıfta bulunularak, Kurumun
resen ve yerinde inceleme yetkisini haiz olması ve Kurum kararlarının Parlamento tarafından takip edilmesi gerektiği yönündeki tavsiyelere dikkat
çekilmiştir.
5.2.3.4. Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (EPİM) Türkiye
Raporu
Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (EPİM – Universal Periodic
Review), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından, BM üyesi
ülkelerin insan hakları alanındaki performanslarının ve yürürlükteki anlaşmalar ile uluslararası normların uygulanmasının dört yılda bir gözden
geçirilmesi amacıyla, 2008 yılında hayata geçirilmiş olan bir gözlem mekanizmasıdır.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
EPİM kapsamında ülkeler üç rapor temelinde incelenmektedir. Bunlar; ülkelerin kendi hazırladığı ulusal raporlar, ülkelerin uluslararası sözleşmeler
ve mekanizmalara katılımı ile bunların uygulanma durumunu değerlendiren BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BM İHYK) raporu ve sivil
toplum kuruluşlarından alınan veriler doğrultusunda İHYK tarafından hazırlanan özet rapordur.
Ülkemizin EPİM birinci tur incelemesi 10 Mayıs 2010 tarihinde Cenevre’de gerçekleştirilmiş ve bu kapsamda ülkemize, insan hakları alanındaki
tespitleri içeren 152 tavsiye iletilmiştir. Söz konusu tavsiyeler incelendiğinde, insan hakları alanındaki reform çalışmalarının sürdürülmesi gerekliliğine yoğun bir şekilde atıf yapıldığı görülmüştür. Bu doğrultuda,
Kurumumuzun kurularak faaliyetlerine başlamış olmasının, insan hakları
mekanizmalarının tesis edilmesi yönündeki 13 farklı tavsiyeye doğrudan
cevap taşıdığı değerlendirilmiştir.
EPİM ikinci tur incelemesi ‘Ulusal Rapor’ hazırlık çalışmaları 5 Şubat
2014 tarihinde Dışişleri Bakanlığında gerçekleştirilen toplantı ile başlamıştır. Birinci turda yöneltilen tavsiyeler göz önünde bulundurularak Mayıs
2010’dan bu yana ülkemizde insan hakları alanında kaydedilen gelişmelerin
ve söz konusu tavsiyelerin uygulanmasına ilişkin güncel durumun anlatıldığı Ulusal Rapor, Dışişleri Bakanlığı koordinasyonunda ve ilgili Kurumların
katkısıyla hazırlanarak BM Sekretaryasına sunulmuştur.
Ulusal Raporun, 2010 Anayasa değişiklikleri sonrası Türkiye’de insan hakları alanındaki kurumsallaşma çerçevesinde tesis edilen demokratik kurumlar ve mekanizmaları değerlendiren “Kurumsal Çerçeve” başlıklı bölümü
altında, Kurumumuzun kuruluşu, görev alanı ve yetkileri ile faaliyetlerine
ilişkin bilgi verilmiştir.
Ülkemizin EPİM ikinci tur incelemesi, 27-29 Ocak 2015 tarihlerinde
Cenevre’de gerçekleştirilmiş ve bu çerçevede EPİM Türkiye ikinci raporu
13 Nisan 2015 tarihinde yayımlanmıştır. Raporun “İnteraktif Diyalog ve
İncelemeye Tabi Tutulan Devletin Cevapları” bölümünde 116 ülke delegasyonu tarafından ülkemizdeki insan hakları alanında yürütülmekte olan
faaliyetlere yönelik değerlendirmelerde bulunulduğu ve bu bağlamda ülkemiz heyetine çeşitli sorular yöneltildiği belirtilmektedir. Bu çerçevede;
Azerbaycan, Katar, Bulgaristan, Hindistan, Madagaskar ve Rusya temsilcileri tarafından ülkemizde Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmasının
memnuniyetle karşılandığı belirtilmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
85
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
EPİM incelemesi kapsamında ülkemiz mevzuatının uluslararası mevzuatla
uyumlu hale getirilmesi ve temel hak ve özgürlüklerin korunması noktasında ulusal mevzuatın yeniden düzenlenmesi genel çerçevesi altında 278
tavsiye yöneltilmiştir. Bu tavsiyeler arasında, Kurumumuzun akredite olabilmesi için gerekli tedbirlerin alınması yönünde Bosna Hersek tarafından
yöneltilen olumlu yönde bir tavsiye de yer almaktadır.
5.2.3.5. OECD/SIGMA Türkiye Kamu Yönetimi İlkeleri Raporu
Avrupa Birliği genişleme süreci çerçevesinde Avrupa Komisyonu kamu
yönetimi reformu yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmiş ve OECD/
SIGMA ile işbirliği halinde “Kamu Yönetimi İlkeleri” belirlenmiştir. Bu
çerçevede, OECD/SIGMA tarafından ülkemizin de aralarında bulunduğu
AB genişleme sürecine dâhil ülkelerde “Kamu Yönetimi Gözden Geçirme
Çalışması” yapılması ve akabinde 2015 yılı İlerleme Raporuna katkı sağlamak üzere bir rapor hazırlanması kararlaştırılmıştır.
86
Başbakanlık koordinasyonunda gerçekleştirilen çalışmalar kapsamında öncelikle Kurumumuza gönderilen gözden geçirme anketinin ilgili bölümleri doldurulmuştur. Kurumumuz faaliyetleri söz konusu çalışmanın Hesap Verebilirlik bölümünde değerlendirmeye alınmıştır. Anket çalışmasına
başlamadan önce ve anketlerden elde edilen verilerin değerlendirilmesinin
ardından OECD/SIGMA temsilcileri tarafından anket çalışmasına katılan kurumlara ziyaretler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu ziyaretlerde, Kurumumuzun görev alanı ve yetkilerine ilişkin hususlarda bilgilendirmede
bulunulmuştur.
Ziyaretler neticesinde yayımlanan raporda kamu kurumlarının şeffaflığını
ve yükümlülüklerini yerine getirmesini teminat altına alan yeterli mekanizmaların oluşturulması hesap verebilirliğin temel koşulu olarak belirtilmiştir. Bu çerçevede vatandaşların iyi yönetim hakkının ve kamu yararının
korunmasında Kamu Denetçiliği Kurumunun önemine dikkat çekilmiş ve
Kurumumuzun çalışmaları hakkında özet bilgi sunulduktan sonra aşağıdaki hususlara dikkat çekilmiştir:
• Kurumun tüm kamu kurumlarından bilgi ve belge talep etme yetkisi
bulunmaktadır, ancak, şikâyetleri resen inceleme yetkisi yoktur.
• Kurum kararlarına uyum oranı düşük olmakla birlikte bu durumun
iyileştirilmesi noktasında gerekli girişimlerde bulunulmuştur. Tavsiye
kararlarına uymayan kurum yetkililerinin TBMM’ye davet edilmesi
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ve işbirliğini artırmak amacıyla kamu kurumlarında irtibat kişilerinin belirlenmesi önemli adımlar olarak değerlendirilmiştir.
• Kurumun bütçesinin Maliye Bakanlığı tarafından çeyrek dönemlerde yapılan tahsisata tabi olması mali yönetimindeki esnekliği kısıtlamaktadır.
Raporun ilgili bölümünün “Kısa Dönemli Tavsiyeler” kısmında; “TBMM
ve Bakanlar Kurulunun, Kamu Denetçiliği Kurumunun kararlarına kamu
idareleri tarafından uyum oranının artırılması yönündeki çalışmalara devam etmesi ve Kurumun kamuoyunun farkındalığını artırmaya dönük faaliyetlere devam etmesi” tavsiye edilmektedir.
5.2.4. Çalışma Ziyaretleri
Kurumumuzca, uluslararası iyi uygulama örneklerini yerinde incelemek
ve bu doğrultuda hizmet kalitesini daha yüksek standartlara taşıyabilmek
amacıyla yurtdışı çalışma ziyaretleri gerçekleştirilmektedir.
5.2.4.1. Avrupa Ombudsmanlar Ağı 10. Ulusal Semineri
Kamu Denetçisi Abdullah Cengiz Makas, 27-28 Nisan 2015 tarihlerinde
Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen Avrupa Ombudsmanlar Ağı
10. Ulusal Seminerine katılmıştır. Avrupa Ombudsmanlar Ağı üyesi ülkelerdeki iyi uygulama örneklerinin paylaşılmasını hedefleyen seminer kapsamında Polonya Dışişleri Bakanı Grzegorz Schetyna da ziyaret edilmiştir.
5.2.4.2. Fransa Çalışma Ziyareti
Kamu Denetçileri Mehmet Elkatmış, Muhittin Mıhçak, Abdullah
Cengiz Makas ve Serpil
Çakın ile Kurumumuz
temsilcilerinden
oluşan heyet 25-29 Mayıs
2015 tarihlerinde Fransa Ombudsmanlık Kurumuna çalışma ziyareti
gerçekleştirmiştir. Ziyaret kapsamında, Fransa
Ombudsmanı Jacques
Y I LLI K RAP OR 2015
87
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Toubon, Anayasa Mahkemesi Başkanı Jean Louis Debre, Fransa Senatosu-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Jacques Mezard’ın yanısıra Yargıtay,
Danıştay, Ulusal İnsan Hakları İstişare Komisyonu yetkilileri ve Paris Büyükelçimiz Hakkı Akil ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
5.2.4.3. Fas Ombudsmanlığı Ziyareti
Kamu Denetçisi Zekeriya Aslan, 27-30 Mayıs 2015 tarihlerinde Fas’ın
başkenti Rabat’ta gerçekleştirilen çalışma ziyareti kapsamında Fas Ombudsmanı Abdelaziz Benzakour’u ziyaret etmiştir. Görüşmede, kurumlar arası muhtemel işbirliği imkânları üzerinde fikir alışverişinde bulunulmuştur.
5.2.4.4. Portekiz Çalışma Ziyareti
88
İspanya ve Fransa Ombudsmanlık Kurumları ile işbirliği
içerisinde yürütülmekte olan
“Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurulmasının Desteklenmesi Projesi” kapsamında
Kurum üst yönetiminin katılımını hedefleyen ve ilk ikisi
İspanya ve Fransa’ya gerçekleştirilen çalışma ziyaretlerinin devamında Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu başkanlığındaki heyet 5-9 Ekim 2015 tarihleri
arasında Portekiz Ombudsmanlık Kurumuna gerçekleştirilen çalışma ziyaretine katılım sağlamıştır.
Ziyaret programı çerçevesinde, Portekiz Ombudsmanlık
Kurumunda gerçekleştirilen
oturumlarda Portekiz Ombudsmanlık Kurumunun görev
ve yetkileri ile işleyişine ilişkin
sunumlar yapılmış ve Kurumumuz mevzuatına ilişkin
karşılaştırmalı analizler yapılmıştır. Heyet, Portekiz Om-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
budsmanlık Kurumunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi Başkanı, Adli Yargı Yüksek Mahkemesi Başkanı, Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, Sintra
Belediyesi Başkanı ve Meclis Üyeleri Risk Altındaki Çocuk ve Gençlerin
Korunması Ulusal Komisyonu Başkanı ve Lizbon Büyükelçimiz ile de görüşmelerde bulunmuştur.
5.2.4.5. “Modern Parlamenter Demokraside Ombudsmanın Rolü:
Bölgesel Bir Perspektif ” Konulu Seminer
Avrupa Parlamentosu ile Avrupa Ombudsmanı işbirliğinde 18-19 Kasım
2015 tarihleri arasında Brüksel’de düzenlenen Modern Parlamenter Demokraside Ombudsmanın Rolü: Bölgesel Bir Perspektif konulu seminere
Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu başkanlığındaki Kurumumuz heyeti iştirak etmiştir.
Söz konusu seminer, Avrupa
Ombudsmanı, Avrupa Birliği
Aday Ülkelerinin Ombudsmanları ile Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu çalışanlarının katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. Programa
ayrıca Avrupa Parlamentosu Milletvekillerinin yanı sıra
TBMM’yi temsilen Milletvekillerimiz de katılım sağlamıştır.
Seminerde özetle aşağıdaki konular ele alınmıştır:
• Parlamenter demokrasilerin sağlıklı olarak işlemesinde Ombudsmanlık Kurumlarının kontrol görevi olduğu ve bu görevini yerine
getirirken Ombudsmanın yasaların uygulanmasını ve idarenin davranışları ile hesap verebilirliğini kontrol etmekle yükümlü olduğu
dile getirilmiştir. Ombudsmanın geçmişi uzun yıllara dayanan bir
idari kültürü değiştirmeye çalıştığından hareketle bu yöndeki çalışmaların neticesinin uzun yıllar içerisinde alınabileceğine dikkat çekilmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
89
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
• Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması bakımından Ombudsmanın varlığının gerekliliğine değinilmiş, iyi işleyen demokrasilerde halk, parlamento ve idare arasında bir güven
zinciri kurulmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır.
• Ombudsmanın, uygulamadaki kanunların toplum nezdinde yarattığı algının kanun koyucu ile kanunları uygulayanlar tarafından anlaşılması noktasında aracılık rolü üstlenmekte olduğu kaydedilmiştir.
• Avrupa Komisyonu kurumları çalışmalarının Avrupa Ombudsmanının yürüttüğü incelemeler ve vermiş olduğu tavsiye kararları ile
çok daha şeffaf hale getirildiğine değinilerek Avrupa Ombudsman
Ofisinin geçmişe nazaran resen inceleme yetkisine daha sıklıkla başvurduğuna ve sistematik sorunların çözümünde üstlendiği önemli
role vurgu yapılmıştır.
5.2.4.5.1. Avrupa Ombudsmanı Ziyareti
Kamu Başdenetçisi M. Nihat
Ömeroğlu 18 Kasım 2015 tarihinde Avrupa Ombudsmanı
Emily O’Reilly’i ofisinde ziyaret etmiştir.
90
Görüşmede, Sayın O’Reilly
Ombudsmanın resen inceleme yetkisini haiz olmasının
önemini vurgulamış ve Avrupa Ombudsmanı olarak kendisinin en çok bu yetkiyi kullandığını belirterek Ombudsmanın bağımsız,
yeterli kaynaklara sahip, idare tarafından kabul gören ve saygı duyulan bir
Kurum olması gerektiğinin altını çizmiştir. Ombudsman tarafından verilen
tavsiye kararlarına idarenin uyum oranının artırılmasının önemine dikkat
çekilen görüşmede ayrıca Kurumlar arasında işbirliğinin geliştirilmesi yönünde geleceğe dönük temennilerde bulunulmuştur.
5.2.4.5.2. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ziyareti
Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu 17 Kasım 2015 tarihinde Avrupa
Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’yi Avrupa Parlamentosunda ziyaret etmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Görüşmede, Sayın Piri Avrupa Komisyonunun 2015 yılı
İlerleme Raporunun yayınlamasının ardından kendilerinin
de Avrupa Parlamentosu tarafından yayınlanacak olan ilke
kararı hazırlık çalışmalarına
başladığını, bu çerçevede önümüzdeki dönemde ülkemizi
ziyaret ederek farklı kesimlerin görüşlerine başvuracağını
kaydetmiştir. Görüşmede ayrıca, basın özgürlüğü, mülteciler ve ülkemizdeki güncel konulara ilişkin fikir alışverişinde bulunulmuştur.
5.2.4.6. 13. Bakü Uluslararası Ombudsmanlar Konferansı
Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış, 12-14 Kasım 2015 tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen “Anayasal Hakların ve Özgürlüklerin Korunmasında Ombudsmanlık Kurumunun Rolü” konulu 13. Bakü
Uluslararası Ombudsmanlar Konferansı’na katılım sağlamıştır.
Suriye’de yaşanan iç savaştan kaynaklı insan haklarının
da gündeme geldiği 2 günlük
programda Kamu Denetçisi
tarafından katılımcılara; ülkemizdeki barınma merkezlerinde misafir edilen savaş mağdurları ve bu kişilere sunulan
hizmetler hakkında bilgi verilmiş ve ayrıca, dünyadaki sığınmacı sorunun çözümünde
Ombudsmanlık kurumlarının daha fazla inisiyatif alması önerilmiştir.
5.2.4.7. 14. Asya Ombudsmanlar Birliği Konferansı
Asya Ombudsmanlar Birliği (AOA) üyesi devletlerin Ombudsmanlık Kurumlarının bilgi ve tecrübelerinin paylaşılması amacıyla iki yılda
bir düzenlenmekte olan Asya Ombudsmanlar Birliği Konferansının on
dördüncüsü 23-25 Kasım 2015 tarihlerinde Pakistan’ın başkenti İslama-
Y I LLI K RAP OR 2015
91
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
bad’da gerçekleştirilmiştir. Asya ülkelerinden 18 Ombudsmanın iştirak
ettiği konferansa katılımcı olarak davet edilen Kurumumuzu Kamu Denetçisi Zekeriya Aslan temsil etmiştir.
Konferansta, Ombudsmanın iyi yönetim ilkeleri kapsamında gerekli standartların geliştirilmesindeki rolü, gizlilik ve şeffaflık gibi konular ele alınmıştır. Konferansın kapanış oturumunda gerçekleştirilen Yönetim Kurulu toplantısı sonrası yapılan seçimde AOA başkanlığına Pakistan Federal
Ombudsmanı M. Salman FARUQUI seçilmiştir.
5.2.4.8. “Mülteci ve Göçmen Krizinde İnsan Hakları” Konulu
Konferans
Mülteci ve göçmen haklarının korunması noktasında Ombudsmanlar ve
ulusal insan hakları kurumları arasındaki diyalog ve işbirliğini artırmak
amacıyla 23-24 Kasım 2015 tarihlerinde Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da
düzenlenen “Mülteci ve Göçmen Krizinde İnsan Hakları” konulu konferansta Kurumumuzu Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış temsil etmiştir.
92
Konferans kapsamında transit ve hedef ülkelerde insan hakları açısından
karşılaşılan güçlükler ele alınmış, mülteci ve göçmen haklarının korunmasına ilişkin farklı ülkelerdeki uygulama örnekleri katılımcılarla paylaşılmıştır. Konferans neticesinde katılımcı kurum ve kuruluşların katkıları ile
hazırlanan “Mülteci ve Göçmen Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi
Deklarasyonu” kabul edilmiştir.
5.2.4.9. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çalışma Ziyareti
Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu TBMM Başkanı İsmail Kahraman başkanlığındaki heyet ile birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne
(KKTC) ziyaret gerçekleştirmiştir. Program çerçevesinde, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Meclis Başkanı Dr. Sibel Siber, Başbakan
Ömer Kalyoncu ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı İlyas Bozkurt
ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
Ziyaret programı çerçevesinde
ayrıca Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi lideri Fazıl
Küçük’ün anıt mezarı ve KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş’ın kabirleri ziyaret
edilmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
5.2.4.10. Diğer Çalışma Ziyaretleri
Kamu Başdenetçisi ve Kamu Denetçileri tarafından gerçekleştirilen ve yukarıdaki bölümde ifade edilen çalışma ziyaretlerinin yanında, Kurumumuz
personeli tarafından yurtdışındaki çeşitli toplantı, eğitim ve çalışma ziyaretlerine katılım sağlanmıştır. Bu ziyaretler çerçevesinde edinilen bilgi ve
tecrübenin Kurum faaliyetlerine yansıtılmasına özen gösterilmektedir.
a. İspanya Ombudsmanlık Kurumuna 9-13 Şubat 2015 tarihleri arasında Kurumumuzdan 10 uzmanın katılımı ile çalışma ziyareti gerçekleştirilmiş ve şikâyet incelemesine ilişkin farklı birimlerinin işleyişi hakkında bilgi alınmıştır.
b. Matra Katılım Öncesi Eğitim Programı (Matra-Patrol) kapsamında
15-25 Mart 2015 tarihleri arasında Lahey’de düzenlenen “Adalete
Erişim” konulu eğitim programına Kurumumuzca iştirak edilmiştir. Eğitim kapsamında uluslararası özel hukuk, hukukun üstünlüğü,
adalete erişimin önemi, ceza hukukunda uzlaşma, müzakere becerileri ve Hollanda’da arabuluculuk konularında bilgi verilmiş ve Hollanda’nın hukuk sistemi tanıtılmıştır. Ayrıca, Ayrımcılıkla Mücadele,
İnsan Hakları Kurumu ve Hukuki Yardım Kurulu ve alt birimleri
olmak üzere üç farklı kurum ziyaret edilerek ilgili Kurumların işleyişi
hakkında bilgi alınmıştır.
c. Fransa Ombudsmanlık Kurumuna 23-27 Mart 2015 tarihlerinde
Kurumumuzdan 7 uzmanın katılımı ile çalışma ziyareti gerçekleştirilmiş ve şikâyet incelemesine ilişkin farklı birimlerinin işleyişi hakkında bilgi alınmıştır.
d. İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Ombudsmanlık Kurumları
Birliğinin kurulmasına ilişkin yapılan çalışmaların değerlendirilmesi ve Birlik mevzuatının oluşturulması amacıyla 27-29 Nisan 2015
tarihlerinde İslamabad’da gerçekleştirilen toplantıya Kurumumuzca
katılım sağlanmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üye devletlerinin
Ombudsmanlık Kurumları arasında bir Birlik kurulması düşüncesi 28-29 Nisan 2014 tarihlerinde Pakistan’ın başkenti İslamabad’da
gerçekleştirilen konferansta benimsenmiş ve Pakistan Ombudsmanının başkanlığında; Endonezya, Fas, Gine, İran, Nijer, Pakistan,
Y I LLI K RAP OR 2015
93
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Sudan, Türkiye ve Ürdün Ombudsmanlarından müteşekkil bir Yönlendirme Komitesi oluşturulmuştur.
e. Genel Sekreterlik birimlerinde görev yapan idari personelin de yurtdışı uygulamalarını yerinde inceleyebilmesi amacıyla sözleşmede
gerekli değişiklikler yapılarak Genel Sekreter İsmail Altıntaş başkanlığındaki 10 kişilik heyet 25-29 Mayıs 2015 tarihlerinde İspanya
Ombudsmanlık Kurumunu ziyaret etmiştir. Program çerçevesinde;
kayıt birimi, vatandaşları bilgilendirme birimi ve çağrı merkezi, bilgi
işlem birimi, basın ve iletişim birimi ile bütçe ve personel yönetim
birimlerinin işleyişi hakkında bilgi alınmıştır.
94
f. Avrupa Konseyi bünyesinde yer alan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe
Karşı Avrupa Komisyonu (European Commission Against Racism
and Intolerance – ECRI) tarafından 28-29 Mayıs 2015 tarihleri arasında Strazburg’da düzenlenen, “Ayrımcılık ve Nefret Suçunun Eksik Rapor Edilmesi Sorunu Bağlamında Uzmanlaşmış Kurumların
Rolü” başlıklı seminere Kurumumuzca iştirak edilmiştir. Seminerde,
ayrımcılık ve nefret suçunun raporlanması önündeki engellerin aşılması noktasında Ombudsman ve ulusal insan hakları kurumlarının
rolü ve sivil toplum kuruluşları, yargı ve güvenlik güçleri arasında
işbirliğinin teşkil edilmesine yönelik görüş alışverişinde bulunulmuştur. Seminer neticesinde ön plana çıkan sonuçlar aşağıda özetlenmiştir:
• Ayrımcılıkla mücadelede, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin hükümet
ve kamu idareleri kadar, bu konuda uzmanlaşmış kurumlardan biri
olan Ombudsmanlık Kurumlarının çalışmalarının da önem arz ettiği
belirtilmiştir.
• Ombudsmanlık Kurumu gibi ayrımcılık konusunda uzmanlaşmış
kurumlarının daha da güçlendirilmeleri gerektiği vurgulanmıştır.
• Ombudsmanlık Kurumlarının yetki, görev ve sorumluluk alanlarının
tanımının ayrımcılık ve nefret suçu ile mücadele etmelerine imkân
verecek şekilde açık bir şekilde yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
g. Eşleştirme (twinning) sözleşmelerinde görevli Yerleşik Eşleştirme
Danışmanlarına yönelik 4-5 Haziran 2015 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen bilgilendirme toplantısına Kurumumuz temsilcilerince
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
katılım sağlanmıştır. Toplantıda, Avrupa Birliği entegrasyon süreci
ile genişleme ve komşuluk politikası hakkında katılımcılar bilgilendirilmiş, Avrupa Komisyonu ile çeşitli ülkeler arasında yapılan eşleştirme projelerinde karşılaşılan problemler ve bu problemlere yönelik
geliştirilen çözümler tartışılmıştır.
h. Singapur İşbirliği Programı (SCP) kapsamında, Singapur Arabuluculuk Merkezi (SMC) ev sahipliğinde çeşitli ülkelerin temsilcilerinin katılımıyla 26-30 Ekim 2015 tarihlerinde Singapur’da düzenlenen “Uyuşmazlık Çözüm Sistemleri” konulu uluslararası çalıştaya
Kurumumuzca iştirak edilmiştir. Çalıştay kapsamında katılımcılara
Singapur arabuluculuk sistemi hakkında bilgiler verilmiş ve örnek
arabuluculuk uygulamaları gerçekleştirilmiştir.
i. Bölgesel İşbirliği Konseyi (Regional Cooperation Council) tarafından
9 farklı ülkeden Adalet Bakanlıkları, Arabuluculuk Komisyonları ve
Dernek temsilcilerinin katılımıyla 9 Aralık 2015 tarihinde Sırbistan’ın
başkenti Belgrad’da düzenlenen toplantıya Kurumumuz da davet edilmiştir. Toplantının ilk bölümünde, ülke temsilcileri tarafından gerçekleştirilen sunumlarda arabuluculuk yasal düzenlemeleri, mahkeme
bağlantılı arabuluculuk programları, arabuluculuk eğitimleri, gerçekleştirilen projeler ve uygulamada yaşanan sıkıntılar anlatılmıştır. Bu
çerçevede T.C. Adalet Bakanlığı ve İngiltere Büyükelçiliği işbirliği ile
Kapalıçarşı’da yürütülen Ticari Arabuluculuk İstanbul Model Projesi
üzerine de bir sunum yapılmıştır.
5.2.5. Stajlar
“Kamu Denetçiliği Kurumunun Kurulmasının Desteklenmesi Projesi” Eşleştirme bileşeni çerçevesinde Fransa ve İspanya Ombudsmanlık Kurumlarında 5 haftalık staj programları düzenlenerek proje paydaşı Kurumların
görev alanı ve yetkileri, çalışma prensipleri ve şikâyet inceleme süreçlerinin
yerinde gözlemlenmesi imkânı sağlanmıştır.
5.2.5.1. Fransa Staj Programı
Fransa Ombudsmanlık (Hakların Savunucusu) Kurumu çalışmalarını yerinde gözlemlemek amacıyla 10 kişilik Kurumumuz heyeti 11 Ekim-13
Kasım 2015 tarihleri arasında Fransa’da düzenlenen 5 haftalık staj programına katılım sağlamıştır.
Y I LLI K RAP OR 2015
95
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Fransa genelinde
Ombudsmanlık
Kurumu
adına
gönüllülük esasına göre çalışan ve
Delege olarak adlandırılan 400’ün
üzerinde temsilci
bulunmakta olup
yıl içerisinde Kuruma ulaşan şikâyetlerin yaklaşık %80’i bu Delegeler tarafından dostane
çözüm yöntemleri kullanılarak sonuçlandırılmaktadır. Bu doğrultuda, staj
programı Fransız Ombudsmanlık sisteminde önemli bir yer tutan Delege
yapısının da yerinde incelenebilmesine imkân sağlaması adına merkez ofisin bulunduğu Paris ile birlikte Strazburg ve Bordo şehirlerini de kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
96
Paris’te birim sorumluları tarafından yapılan sunumlarda Kurumun genel
işleyişi, merkezdeki birimlerin çalışma prensipleri, Kurum Organik Kanununda yer alan yetkilerin kullanımı (resen inceleme, mahkemelerdeki davalara müdâhil olarak görüş sunma, parlamentoya mevzuat değişikliği içeren
reform önerilerinde bulunma, vb.), yıllık rapor çalışmaları, delege sistemi
gibi konularda detaylı bilgi aktarılmıştır.
Strazburg ve Bordo’da gerçekleştirilen toplantılarda ise özetle; Delegelerin
yetkileri, çalışma usulleri ve arabuluculuk yoluyla çözülen şikâyetlere ilişkin
bilgi aktarılmıştır. Ülkemizdeki durumdan farklı olarak, Fransız vatandaşlarına hukuki konularda ücretsiz danışmanlık sağlamak amacıyla faaliyet
gösteren Hukuk ve Adalet Evleri iki şehirde de ziyaret edilmiş ve şikâyet başvurusu sahiplerinden ön izin almak suretiyle burada görev yapan
Delegelerin şikâyetçilerle gerçekleştirdikleri görüşmelere gözlemci olarak
katılma imkânına sahip olunmuştur. Ayrıca belirli dönemlerde gerçekleştirilmekte olan Bölge Delegeleri koordinasyon toplantılarına da katılım
sağlanmıştır.
Strazburg’da gerçekleştirilen programın bir haftalık bölümü ise Avrupa
Konseyi ziyaretlerine ayrılmıştır. Bu çerçevede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, Avrupa Hoşgörüsüzlük ve Irkçılığa Karşı Komite (ECRI),
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
İnsan Kaçakçılığına Karşı Eylem Uzman Grubu (GRETA), Avrupa Sosyal
Haklar Sözleşmesi Birimi, Venedik Komisyonu, Kadına Karşı Şiddet Birimi ve İstanbul Anlaşması İzleme Komitesi gibi Avrupa Konseyi bünyesinde görev yapan Birimlerin yetkilileri ile toplantılar yapılmış ve karşılıklı
bilgi alışverişinde bulunulmuştur. Ayrıca, Avrupa Ombudsmanı Ofisi de
ziyaret edilerek güncel çalışmaları hakkında bilgi sahibi olunmuştur.
5.2.5.2. İspanya Staj Programı
İspanya Ulusal Ombudsmanlık Kurumu ile Valensiya, Aragon ve Kastilya-Leon otonom bölgelerinin Ombudsmanlık Kurumları çalışmalarını yerinde incelemek amacıyla 11 kişilik Kurumumuz heyeti 2 Kasım-5 Aralık
2015 tarihleri arasında İspanya’da düzenlenen 5 haftalık staj programına
katılım sağlamıştır.
17 otonom bölgenin ve 2 otonom
ilin bulunduğu İspanya’da, başkent
Madrid’de faaliyet gösteren ulusal
Ombudsmanlık Kurumunun yanı
sıra 9 otonom bölgede Ombudsmanlık kurumu hizmet vermektedir. Otonom bölge Ombudsmanlarının ağırlıklı olarak ele alındığı
staj programının 2 haftalık bölümü
Madrid’de bulunan İspanya Ulusal
Ombudsmanlık Kurumunda (Halkın Savunucusu), programın diğer
üç haftalık bölümü ise, Valensiya (Halkın Koruyucusu), Aragon (Aragon’un Adalet Kurumu) ve Kastilya-Leon (Halka Hizmet Veren Kurum)
Ombudsmanlık Kurumlarında gerçekleştirilmiştir.
İspanya Ulusal Ombudsmanlık Kurumu’nda yapılan çalışmalarda; Anayasal hakların korunması ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması, “İşkenceyi Önleme Ulusal Mekanizması” olarak görevli olan Kurumun uluslararası koruma süreçlerine ilişkin şikâyetleri inceleme usulleri, idareler
ile cezaevleri ve yabancıların kabul merkezleri gibi yerlere yapılan ziyaretlerin hazırlık ve metodolojisi, resen inceleme teknikleri, hassas gruplar
(engelliler, yaşlılar ve çocuklar) ile ilgili şikâyetlerin incelenmesi ve takibi
Y I LLI K RAP OR 2015
97
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ile Kurumun Basın ve Halka İlişkiler Biriminin faaliyet ve çalışma sistemi
hakkında bilgi alınmıştır.
Otonom bölgelerin Ombudsmanlık kurumlarında alınan eğitimlerde; Ombudsmanlık Kurumlarının işleyişi, şikâyet inceleme prosedürleri, özel rapor
hazırlanması ve resen inceleme teknikleri, Ulusal Ombudsmanlık Kurumu
ile ilişkiler ve koordinasyona yönelik incelemeler yapılmış ve örnek rapor
ile kararlar incelenmiştir.
98
Ayrıca, program çerçevesinde BM Mülteciler Yüksek Komiserliği İspanya
Ofisi (ACNUR) tarafından, 17 Kasım 2015 tarihinde Madrid’de düzenlenen “mülteci sorunu” konulu toplantıya da iştirak edilmiştir. İspanya’ya
yönelen Suriyeli mülteci sayısında artış beklendiği ve bu çerçevede gerekli
hazırlıkların yapılması ihtiyacına dikkat çekilen toplantıda, İspanya Ombudsmanı yetkililerince bu kapsamda yapılan çalışmalar hakkında bilgi
verilmiş ve Kurumun, kanunda yer alan prosedürlerin izlenilmesi, mültecilerle ilgili konularda hukuka uygun davranılması, mülakat, tercüman vb.
imkânların sağlanması ve temel hakların korunması hususunda incelemelerde bulunduğu ifade edilmiştir. Toplantıya katılan Madrid Büyükelçimiz
Ömer Önhon ise savaş mağdurları konusunda ülkemizin üstlendiği ağır
sorumluluğa dikkat çekmiş ve uluslararası işbirliğinin gerekliliğini vurgulamıştır.
Staj süresince alınan eğitimlerin yanı sıra, Ombudsmanlık Kurumlarının
işbirliği içerisinde çalışmakta olduğu kurum ve kuruluşlara da ziyaretler
gerçekleştirilmiştir.
5.2.6. Uluslararası Kurum ve Kuruluş Temsilcilerinin Kurumumuzu
Ziyaretleri
Kurumumuz 2013 ve 2014 yıllarında olduğu gibi 2015 yılında da birçok
yabancı heyeti ağırlamıştır. Görüşmelerde genel itibarıyla Kurumun işleyişi
ve insan hakları alanında yaşanan güncel gelişmelere ilişkin bilgi alışverişinde bulunulmuştur.
5.2.6.1. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) SIGMA
Türkiye Koordinatörü Ziyaretleri
Avrupa Birliği ve OECD’nin ortak girişimi olan SIGMA’nın Türkiye Koordinatörü Peter Vagi başkanlığındaki heyet tarafından, Kamu Yönetimi
Gözden Geçirme Çalışması ve akabinde hazırlanacak olan rapora ilişkin
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
çalışmalarda bulunmak üzere 26 Ocak 2015 ve 28 Nisan 2015 tarihlerinde
Kurumumuza iki ayrı ziyaret gerçekleştirilmiştir.
Avrupa Birliği genişleme süreci çerçevesinde Avrupa Komisyonu kamu
yönetimi reformu yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmiş ve OECD/
SIGMA ile işbirliği halinde “Kamu Yönetimi İlkeleri” belirlenmiştir. Bu
çerçevede, OECD/SIGMA tarafından ülkemizin de aralarında bulunduğu
AB genişleme sürecine dâhil ülkelerde “Kamu Yönetimi Gözden Geçirme
Çalışması” yapılması ve akabinde 2015 yılı İlerleme Raporuna katkı sağlamak üzere bir rapor hazırlanması kararlaştırılmıştır.
Başbakanlık koordinasyonunda gerçekleştirilen çalışmalar kapsamında öncelikle Kurumumuza gönderilen gözden geçirme anketinin ilgili bölümleri doldurulmuştur. Kurumumuz faaliyetleri söz konusu çalışmanın Hesap Verebilirlik bölümünde değerlendirmeye alınmıştır. Anket çalışmasına
başlamadan önce ve anketlerden elde edilen verilerin değerlendirilmesinin
ardından OECD/SIGMA temsilcileri tarafından anket çalışmasına katılan kurumlara ziyaretler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu ziyaretlerde, Kurumumuzun görev alanı ve yetkilerine ilişkin hususlarda bilgilendirmede
bulunulmuştur.
5.2.6.2. ABD Uluslararası Yargı İşleri Komitesi Başkanı Ziyareti
Adalet Bakanlığı’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelen ABD Temyiz Mahkemesi 9. Dairesi Üyesi ve ABD Uluslararası Yargı İşleri Komitesi Başkanı
Diarmuid F. O’Scannlain ve beraberindeki heyet 10 Şubat 2015 tarihinde Kamu Başdenetçisini ziyaret etmiştir. Görüşmede Kamu Denetçiliği
Kurumu’nun işleyişi ve mevzuatı hakkında katılımcılara bilgi verilmiştir.
5.2.6.3. Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Ziyareti
Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Peter Moore, 11 Şubat 2015 tarihinde
Kurumumuza nezaket ziyaretinde bulunmuştur. Büyükelçilik tarafından
finanse edilen ve Kurumumuzun da faydalanıcıları arasında bulunduğu ve
2014 yılında tamamlanan “İnsan Hakları Alanında Bireysel Başvuru Usullerinin Tanıtılması Projesi” kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler hakkında değerlendirmelerde bulunulan toplantıda, Kurum çalışmaları hakkında
da bilgi paylaşımında bulunulmuştur.
Y I LLI K RAP OR 2015
99
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
5.2.6.4. Gambiya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Ziyareti
Gambiya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Mmodou
Badjie, 9 Mart 2015 tarihinde
Kurumumuza nezaket ziyaretinde bulunmuştur. Ziyarette,
ülkemizin Afrika ülkeleri ile
geliştirmekte olduğu yakın
ilişkiler çerçevesinde ilerleyen
dönemde hayata geçirilebilecek muhtemel işbirliği imkânları üzerinde fikir
alışverişinde bulunulmuştur.
5.2.6.5. Çin Halk Cumhuriyet Denetim Bakan Yardımcısı Ziyareti
100
Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Yu Hongyang’ın eşlik ettiği Çin Halk
Cumhuriyet Denetim Bakan
Yardımcısı Sayın Hao Mingjin başkanlığındaki heyet, 18
Mart 2015 tarihinde Kurumumuzu ziyaret etmiştir. Ziyaret çerçevesinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nde
de Ombudsmanlık benzeri bir sistemin olduğu ancak bu görevin Denetim
Bakanlığı tarafından yerine getirildiği öğrenilmiş, yetki ve görev yönünden
kurumlar arasında büyük benzerlikler bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca,
kamu görevlileri ve devlet memurlarının da Denetim Bakanlığı tarafından
denetlenmekte olduğu bilgisi verilmiştir.
5.2.6.6. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ziyareti
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri 19 Mart 2015 tarihinde
Kurumumuzu ziyaret etmiştir. Ziyaret çerçevesinde, Kurum çalışmalarımız
hakkında bilgilendirmede bulunulmuş, müzakerelerin 23. faslı olan Yargı
ve Temel Haklar faslı bağlamında ülkemizin AB üyelik müzakerelerinde
gelinen nokta ve son gelişmeler değerlendirilmiş ve Sayın Raportör tarafından hazırlanmakta olan Türkiye Raporu hakkında fikir alışverişinde bulunulmuştur.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
5.2.6.7. Ruanda Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Ziyareti
Ruanda Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Caesar Kayizari başkanlığındaki
heyet 20 Mayıs 2015 tarihinde Kurumumuzu ziyaret etmiştir. Ziyarette,
ülkemizin Afrika ülkeleri ile geliştirmekte olduğu yakın ilişkiler çerçevesinde ilerleyen dönemde hayata geçirilebilecek muhtemel işbirliği imkânları
üzerinde fikir alışverişinde bulunulmuştur.
5.2.6.8. Vize Serbestisi Diyaloğu Yol Haritası Uzman Ziyareti
Ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında imzalanmış olan Geri Kabul Anlaşması
ile eş zamanlı olarak, Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesine yapacağı
kısa süreli seyahatlerde vize zorunluluğunu kaldırmak üzere Vize Serbestisi
Diyaloğu başlatılmış ve bu doğrultuda karşılanması gereken kıstasların yer
aldığı bir yol haritası hazırlanmıştır. Bu kapsamda Avrupa Komisyonu tarafından görevlendirilen uzmanlar 27 Mayıs 2015 tarihinde Kurumumuzu
ziyaret etmişlerdir. Kurum mevzuatı ve Kurumumuza yapılan başvurular
hakkında genel bilginin verildiği toplantıda çeşitli konularda verilen kararlar üzerinde değerlendirmelerde bulunulmuştur.
5.2.6.9. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Seçim Gözlem Heyeti
Ziyaretleri
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT), soğuk savaş koşullarındaki Avrupa’nın
bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılan devletler
arasında bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle 1975 yılında kurulmuştur. Türkiye’nin kurucu üyesi
olduğu teşkilatın 57 üyesi bulunmakta olup merkezi Viyana’dadır. Teşkilat,
katılımcı devletlerin demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı alanlarındaki çabalarına destek ve yardım işlevi görmektedir.
AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODİHR) tarafından, 7 Haziran 2015 ve ardından 1 Kasım 2015 tarihlerinde gerçekleşen
milletvekili genel seçimlerini AGİT taahhütleri, demokratik seçimler için
kabul edilmiş olan uluslararası standartlar ve iç hukuk kuralları çerçeve-
Y I LLI K RAP OR 2015
101
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
sinde takip etmek üzere daha önceki yıllarda olduğu gibi bu sene de sınırlı
seçim gözlem heyetleri görevlendirmiştir.
Bu kapsamda, Büyükelçi Geert-Hinrich Ahrens başkanlığındaki gözlem
heyetleri, 25 Mayıs 2015 ve 14 Ekim 2015 tarihlerinde Kurumumuzu ziyaret etmiş ve seçimlerin gözlemi sırasında takip edecekleri yöntem hakkında
bilgilendirmede bulunmuştur. Önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimde
de, bir Kamu Denetçisi ve yeterli sayıda uzman ve idari personelin seçim
günü gelebilecek şikâyetlere ilişkin ivedilikle harekete geçilebilmesi amacıyla nöbetçi olarak görev yapacağı bildirilmiştir.
5.2.6.10. Kosova Kamu Hizmetleri Bağımsız Denetleme Kurulu
Ziyareti
102
Geçtiğimiz yıl Kurumumuzu ziyaret etmiş olan Kosova
Kamu Hizmetleri Bağımsız
Denetleme Kurulu heyeti, yeni
seçilen Kurul Başkanı Lulzim
Aliaj başkanlığında, 2 Haziran
2015 tarihinde Kurumumuzu
ziyaret etmişlerdir. Görüşmede iki Kurumun idari yapıları,
çalışma prosedürleri ve yetkileri hakkında fikir alışverişinde bulunulmuş, Kurumumuzun uluslararası kurum ve kuruluşlar ile ilişkileri hakkında heyete bilgi verilmiştir.
5.2.6.11. İsveç Parlamentosu Sosyal Güvenlik Komisyonu Ziyareti
İsveç Parlamentosu Sosyal
Güvenlik Komisyonu Başkanı Fredrik Lundh Sammeli
başkanlığındaki heyet İsveç Ankara Büyükelçisi Lars
Wahlund eşliğinde 8 Eylül
2015 tarihinde Kurumumuzu
ziyaret etmiştir. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun işleyişi, görev ve yetki alanları ile başvuru
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yollarına ilişkin heyetin sorularını cevaplandıran Kamu Başdenetçisi M.
Nihat Ömeroğlu, Kurumun yeni kurulmuş olduğunu ve tanınırlığın artması ile Kuruma gelecek şikâyet sayısı ve tavsiye kararlarına uyum oranının
artmasının beklendiğini ifade etmiştir.
5.2.6.11. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Heyeti Ziyareti
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Hukuk İşleri ve İnsan
Hakları Komisyonunun “Avrupa da Sağlık Durumu Kritik Olan Tutukluların Kaderi” konulu rapor çalışmaları çerçevesinde Raportör Sosyalist
Grup Üyesi İsviçreli Parlamenter Andreas Gross ve beraberindeki heyet 18
Eylül 2015 tarihinde Kurumumuza ziyarette bulunmuştur.
5.2.6.12. BM İşkenceyi Önleme Alt Komitesi Ziyareti
İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Ceza veya Muameleye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolü’nün
(OPCAT) denetim mekanizması olan İşkenceyi Önleme Alt Komitesi
(Subcommittee on the Prevention of Torture - SPT) heyeti Ulusal Önleme
Mekanizması çalışmalarını incelemek üzere Türkiye’ye gerçekleştirdikleri
ziyaret programı kapsamında 6 Ekim 2015 tarihinde Kurumumuzu ziyaret
etmiştir. Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış başkanlığında gerçekleştirilen
toplantıda, Kamu Denetçiliği Kurumunun görev ve yetkileri, yürütülmekte olan faaliyetler ve Türkiye’deki insan hakları yapılanması hakkında bilgi
verilmiştir.
5.2.6.13. Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu
(ECRI) Ziyareti
İnsan hakları alanında bağımsız bir izleme kuruluşu olarak Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet göstermekte olan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı
Avrupa Komisyonu (ECRI), 5 yıllık dönemler halinde tüm üye devletlerde
periyodik incelemeler gerçekleştirmektedir.
Bu doğrultuda gerçekleştirilen 5. dönem izleme döngüsü kapsamında, Ankara ve İstanbul’da hükümet temsilcileri, yerel yetkililer, bağımsız kuruluşlar, uluslararası organizasyonlar ve STK’lar ile bir araya gelen ECRI heyeti
bağımsız kuruluşlarla gerçekleştirilen görüşmeler çerçevesinde 4 Kasım
2015 tarihinde Kurumumuzu da ziyaret etmiştir.
Görüşmede, Kurumumuzun yetkileri, muhtemel mevzuat değişikliği, Kurumumuzun yerel yapılanması ve heyetin ilgi alanına giren konularda Ku-
Y I LLI K RAP OR 2015
103
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
rumumuza iletilen şikâyetler vb. konularda görüş alışverişinde bulunulmuştur.
5. dönem izleme döngüsü çalışmaları neticesinde önümüzdeki yıl ECRI
tarafından; ırkçılık, ırka dayalı ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlükle mücadele gibi konularda ülkemizce alınması gereken tedbirlere
yönelik tavsiyeleri içeren bir rapor yayınlanacaktır.
6.2.6.15 Pakistan İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Ziyareti
Pakistan İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Sohail Mahmood, 3 Kasım 2015 tarihinde Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu’nu ziyaret etmiştir. İki ülke arasındaki geçmişten gelen bağa ve kardeşliğe vurgu yapılan görüşmede, Büyükelçi Sohail Mahmood, 24-25 Kasım 2015 tarihleri
arasında İslamabad’da düzenlenecek olan 14. Asya Ombudsmanlar Birliği
Konferansına ilişkin Pakistan Federal Ombudsmanı Salman Faruqui’nin
davet mektubunu takdim etmiştir. Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu, kurumsal olarak Pakistan vatandaşlarının idareye ilişkin yaşadıkları sorun ve şikâyetleri her zaman çözmek için hazır olduklarını vurgulamıştır.
6.2..6.16. UNICEF Türkiye Temsilcisi Ziyaretleri
104
UNICEF Türkiye Temsilci Vekili Lieke Van De Wiel
6 Ocak 2015 tarihinde, ardından UNICEF Türkiye
Temsilciliği görevine getirilen Philippe Duamelle beraberindeki heyetle birlikte 16
Aralık 2015 tarihinde Kamu
Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu’nu makamında ziyaret etmiştir. Görüşmelerde,
2013-2015 yılları arasında imzalanan protokoller çerçevesinde, Birleşmiş
Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye Temsilciliği tarafından yürütülen “Çocuk Hakları ve Çocuklar için Adalet Projesi” kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar değerlendirilmiş ve önümüzdeki döneme
ilişkin işbirliği imkânları ele alınmıştır.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
5.2.7. Kamu Başdenetçisi Tarafından Gerçekleştirilen Yurtiçi
Ziyaretler
2015 yılı içerisinde Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu tarafından Büyükelçiliklere ve uluslararası kurum temsilciliklerine gerçekleştirilen ziyaretlere ilişkin özet bilgi aşağıda sunulmaktadır:
• Ocak 2015 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te mizah dergisi
Charlie Hebdo ofisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin hayatını yitirdiği saldırı nedeniyle taziyelerini iletmek üzere Fransa’nın Ankara
Büyükelçisi Laurent Bili ziyaret edilmiştir.
• 15 Nisan 2015 tarihinde Belçika’nın Ankara Büyükelçisi Marc
Trenteseau ziyaret edilmiştir.
• 9 Haziran 2015 tarihinde Birleşik Krallığın Ankara Büyükelçisi
Richard Peter Moore’a iadei ziyarette bulunulmuştur.
• 9 Haziran 2015 tarihinde AB Türkiye Delegasyonu Başkan Vekili Bela Szombati ile görüşülmüştür. Toplantıda, ülkemizin Avrupa
Birliği üyelik süreci çerçevesinde Kurumumuz çalışmaları hakkında
fikir alışverişi gerçekleştirilmiş ve Kurumumuzun faydalanıcısı olduğu proje faaliyetleri hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur.
• 26 Haziran 2015 tarihinde UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Kamal Malhotra ziyaret edilmiştir. Görüşmede, Kurumumuz ve UNDP
işbirliğinde yürütülen proje faaliyetleri hakkında değerlendirmelerde
bulunulmuştur.
• 12 Kasım 2015 tarihinde Türkiye ile İsveç arasındaki İşgücü İstihdamı Anlaşması’nın 50. yıldönümü sebebiyle, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi ve İsveç Büyükelçiliği
işbirliğinde düzenlenen “Türkiye’den İsveç’e İşçi Göçünün 50 Yılı:
Geçmişe Bakış ve Çıkarımlar” konulu seminere iştirak edilmiştir.
5.2.8. Uluslararası Ağlara Katılım
5.2.8.1. Avrupa Ombudsman Ağı
Avrupa Ombudsmanı ve Avrupa Parlamentosu Dilekçe Komitesinin yanı
sıra, Avrupa Birliği üyesi, aday ve aday adayı ülkelerin Ombudsmanlık ve
İnsan Hakları Kurumlarını bünyesinde barındıran Avrupa Ombudsman
Ağı, kurulduğu 1996 yılından bu yana ulusal ve yerel Ombudsmanlık Kurumlarını bir araya getirerek kurumlar arası işbirliğinin artırılmasını ve tec-
Y I LLI K RAP OR 2015
105
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
rübe paylaşımını hedeflemektedir. 35 ülkede 99 bürosu bulunan Avrupa
Ombudsman Ağına, Kurumumuzun katılımı teyit edilmiş olup bu husus
2013 yılı İlerleme Raporunda da olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Avrupa Ombudsman Ağına üyeliğimiz devam etmekte olup bu yıl
Polonya’da onuncusu düzenlenen Avrupa Ombudsman Ağı Ulusal Seminerine katılım sağlanmıştır.
5.2.8.2. Uluslararası Ombudsmanlık Enstitüsü
1978’de kurulan ve herhangi bir coğrafi dağılım gözetmeksizin dünyadaki tüm Ombudsmanlık Kurumları arasında işbirliğini sağlamayı hedefleyen tek uluslararası kurum olan Uluslararası Ombudsmanlık Enstitüsü
(International Ombudsman Institute - IOI); düzenlemekte olduğu periyodik konferanslar ve yayınlarla bölgesel ve uluslararası düzeyde bilgi değişimini sağlamaktadır. Bölgesel bazda Afrika, Asya, Avrupa, Avustralya,
Karayipler, Kuzey Amerika ve Latin Amerika’da temsilcileri bulunan Enstitüye 28 Kasım 2014 tarihi itibarıyla üyeliğimiz gerçekleştirilmiştir.
5.2.8.3. Avrupa Ombudsman Enstitüsü
106
Merkezi Avusturya Zürih’te bulunan ve 1988 yılında kurulmuş olan Avrupa Ombudsman Enstitüsü (European Ombudsman Institute - EOI),
Ombudsmanlık Kurumlarının faaliyet alanlarına ilişkin bilimsel çalışmalar
gerçekleştirerek Ombudsmanlık Kurumları arasında bilgi ve tecrübe değişimini amaçlamaktadır. 37 farklı ülkede 107 üyesi bulunan Enstitüye Kurumumuz 2013 yılında katılmış olup üyeliğimiz devam etmektedir.
5.2.8.4. Batı Balkanlar Bölgesel Ombudsmanlık Kurumları Ağı
2013 yılında Danilovgrad (Karadağ) şehrinde gerçekleştirilen seminerde
Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’yi kapsayan bir Bölgesel Ombudsman Ağının kurulması gündeme gelmiş ve 10 Şubat 2014 tarihinde Slovenya’nın
başkenti Ljubljana’da düzenlenen toplantıda söz konusu Ağın kurulması
kararlaştırılmıştır.
Üye ülke Ombudsmanları arasındaki işbirliğinin geliştirilmesini hedefleyen
ve Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya,
Slovenya ve Sırbistan Ombudsmanlarının üye olduğu ağ faaliyetlerine Kurumumuz da iştirak etmektedir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
5.2.8.3. İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Ombudsmanlık
Kurumları Birliği
2012 yılında Cibuti Cumhuriyeti’nde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı
(İİT) Üye Devletleri Dışişleri Bakanları Konseyinde, şikâyet incelemesi ve
değerlendirilmesi süreçlerindeki tecrübelerin ve iyi uygulama örneklerinin
paylaşılması ve İslam ülkeleri Ombudsmanlarının kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla İİT Üye Ülkeleri Ombudsmanlık Kurumları Birliğinin
kurulması gündeme gelmiştir.
Bu doğrultuda, 28-29 Nisan 2014 tarihlerinde Pakistan’ın başkenti İslamabad’da gerçekleştirilen Konferansta İİT Ombudsmanlık Kurumları Birliğinin kurulması, daimi sekretarya oluşturulana kadar Pakistan Ombudsmanının sekretarya hizmetlerini yürütmesi, Birlik üyesi Ombudsmanlardan
müteşekkil bir Genel Kurulun kurulması, Birliğin işleyişine ilişkin yasal
mevzuatı, kuralları ve prosedürleri hazırlayacak bir Yönlendirme Komitesinin oluşturulması ve bu Komitenin Pakistan Ombudsmanı başkanlığında;
Endonezya, Fas, Gine, İran, Nijer, Pakistan, Sudan, Türkiye ve Ürdün’den
oluşması kararlaştırılmıştır.
Birlik mevzuatının oluşturulması çalışmaları kapsamında 27-29 Nisan
2015 tarihlerinde İslamabad’da gerçekleştirilen toplantıya Kurumumuzca
katılım sağlanmıştır.
5.2.9. Kurumumuzun İngilizce İnternet Sitesi
Kurumumuzun İngilizce web sayfası periyodik olarak güncellenmektedir.
Kurumumuzca verilen önemli tavsiye kararlarının ve Kurumumuzun 2014
Yıllık Raporunun İngilizce tercümesi ve Kurum çalışmalarımıza ilişkin
güncel gelişmeler sitede ziyaretçilerin istifadesine sunulmaktadır.
5.2.10.Uluslararası İşbirliği Anlaşmaları
Kurumumuz uluslararası işbirliğine büyük önem atfetmektedir. Kamu Başdenetçisi
tarafından belirlenen hedef
doğrultusunda Kurumumuz
kuruluşundan bu yana geride
bıraktığı 3 yıl içerisinde, nicelik yönünden kısıtlı insan kaynaklarına rağmen, uluslararası
Y I LLI K RAP OR 2015
107
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
gelişmelerin takibi ve işbirliği
imkânlarının araştırılması yönünde büyük çaba sarf etmiştir. Bu çalışmalar içerisinde
her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmekte olan Uluslararası
Ombudsmanlık Sempozyumu
önemli bir yer tutmaktadır. Bu
yıl Avrupa ülkelerinin yanında
Afrika ve Asya ülkelerindeki
Ombudsmanların da davet edilmesiyle etki alanı daha da genişleyen bu
organizasyon, Ombudsmanların her yıl düzenli olarak bir araya geldikleri
bir buluşma adresi niteliğini kazanmıştır.
Kurumumuzun bu çerçevede attığı adımlar diğer ülkelerdeki mevkidaşlarımızın da takdirini toplamakta olup bu yöndeki çalışmaların neticesinin bir
tezahürü olarak 3. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumuna konuşmacı olarak katılan İran Ombudsmanı Justice Naser Seraj ve Ukrayna Ombudsmanı Valeriya Lutkovska ile ikili işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır.
108
Söz konusu protokoller ile kurumlar arasında karşılıklı çalışma ziyaretleri,
eğitimler ve çalıştayların düzenlemesi, taraflar arasında tecrübe paylaşımı
amacıyla ilgili belgelerin ve önemli yayınların paylaşılması ile tarafların yetki ve görev alanı dâhilinde ortak ilgi alanlarına giren programlar ve projelerin geliştirilmesi hedeflenmiştir.
İşbirliği anlaşmalarının ilk somut neticesi, anlaşmaların imzalanmasından
kısa bir süre sonra alınmıştır. Ukrayna İnsan Hakları Komiseri Valeriya
Lutkovska’nın imza töreni sonrasında ülkemizde tutuklu bulunan bir Ukraynalı mahkûmun mağduriyetini ifade etmeleri ve yardım talebi üzerine
Kurumumuz tarafından gerekli çalışmalar ivedilikle başlatılmış ve mahkûmun bulunduğu cezaevi ziyaret edilerek şikâyet başvurusu yerinde alınmıştır. Cezaevi yönetimi ile gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde mahkûmun
ihtiyaç duyduğu tıbbi muayene imkânına kavuşması sağlanmıştır. Uzlaşma
yoluyla çözüme kavuşturulan şikâyete ilişkin Kurumumuzca verilen kararın
İngilizce tercümesi internet sitemizde yayınlanmaktadır.
YIL L IK RAPOR 2015
6
BAŞVURULARA
İLİŞKİN BİLGİ VE
DEĞERLENDİRMELER
Başvuruların Tematik Olarak Değerlendirilmesi
İnsan Hakları
Çocuk Hakları
Kadın Hakları
Engelli Hakları
Kamu Personel Rejimi
Personel Nakil, Atama, Yer Değiştirme ve Kadro
Durumu
Mali ve Sosyal Haklar ile İzinler
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği
Kamu Personelinin Tutum ve Davranışları ile
Mobbing ve Kötü Muamele
Disiplin Cezaları ve Affı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Adalet İşleri
Nüfus, Vatandaşlık, Mülteci ve Sığınmacı Hakları
Sağlık İşleri
Eğitim-Öğretim, Gençlik ve Spor
Mahalli İdarelerce Yürütülen Hizmetler
Mülkiyet Hakkı
Enerji İş ve İşlemleri
Ulaştırma, Basın ve İletişim
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
6.1. Başvuruların Tematik Olarak Değerlendirilmesi
Asıl amacı vatandaşlarına güvenlik, sağlık, eğitim, adalet vb. kamu hizmetlerini sunmak olan Devlet mekanizmasının, sayılan temel görevleri yerine
getirirken, kişiler karşısında güçlü olması nedeniyle bu gücün kötü amaçlarla kullanılması, hizmetin kusurlu sunulması vb. şekillerde suistimallere
açık olması her zaman tartışma konusu olmuştur. Özellikle hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin yasalarla güvence altına alınmış olması ve bunun için oluşturulmuş yargısal denetim yollarının varlığı bu noktadaki en
önemli güvencedir. İdarenin yaptığı işlemlerden dolayı zarar gören kişiler
bağımsız ve tarafsız çalışan yargı kurumları eliyle bu dengesizliğin giderilmesini isterler. Fakat yargı sürecinin uzun olması, kişiler açısından maddi külfete neden olması kişilerin yargı organlarına başvurmaktan imtina
etmeleri ile sonuçlanmaktadır. Bu bağlamda, Devlet ile kişiler arasındaki
sorunların daha rahat ve tarafları zora sokmayacak biçimde çözümlenmesi
hedefi yargı dışında etkin bir mekanizmayı gerekli kılmıştır.
110
Ayrıca yukarıda da bahsedilen devletin temel görevleri yanında günümüz
modern yönetim anlayışında kamu hizmetlerinin fonksiyonel ve organik
olarak değişiklik gösterdiğinden devlet anlayışında daha ileri bir bakış açısına ihtiyaç duyulmuştur. Bu durum, bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin
daha etkin bir şekilde korunması ve kamu hizmetinin sunulmasında sosyal devlet ilkesinin önem kazanması sonucunu doğurmuştur. Yine, modern
devlet anlayışında idarenin denetlenmesinde geleneksel anlayışın dışında
idare ile kişiler arasında uzlaşmayı hedef alan, hem idarenin hem de kişilerin lehine olabilecek çözümler üretmek için alternatif yöntemler kullanabilen ombudsmanlık kurumları tüm dünyada kabul görmüştür.
Türkiye’de de Kamu Denetçiliği Kurumu bu amaç doğrultusunda, insan
hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik katkı sağlamakta ve demokratikleşme süreçlerinde toplumda hakların ve özgürlüklerin korunmasında etkin
ve yararlı bir enstrüman olarak hizmetlerini sunmaya devam etmektedir. İdarenin işlem, eylem, tutum ve davranışları sonucunda oluşan menfaat ihlalleri nedeniyle gelen şikâyetler hakkında verilen kararlarımız ile Kurumumuz
kamu yönetiminin daha iyi hale getirilmesinde etkin bir rol üstlenmektedir.
Bu bölümde 2015 yılı faaliyet döneminde Kurumumuza iletilen şikâyet
başvurularına ilişkin ana konularda dikkat çeken hususlara yönelik tahlil,
değerlendirme ve açıklamalar yapılmak suretiyle Türk kamu yönetimi temelinde yol gösterici olarak kurumsal fikirlerin paylaşılması hedeflenmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
6.1.1. İnsan Hakları
İnsan hakları alanında kurumsal yapılanma hususu uzun yılları kapsayan
bir örgütlenme sorunu olarak görülmektedir. Bir başka ifade ile yıllar içinde, sayıları yirmiyi aşan ve insan haklarının korunması ve geliştirilmesinden
sorumlu “klasik insan hakları kurumu” oluşturulmuştur. Söz konusu klasik
kurumların her birisinin değişik gerekçeler ile günümüz modern toplumsal
hayatının gereklerine uygun bir kontrol mekanizması oluşturamadıklarını
ve Türk insan hakları uygulamalarının daha ileri bir noktaya taşınmasında
güçlüklerle karşılaştıklarını görmekteyiz.
Söz konusu zayıf noktaların ve güçlüklerin temelinde; aynı hiyerarşi silsilesine bağlı olmak, özerk olamamak ve hantallaşma vb. sorunlar yer almaktadır.
Esasen her modern demokratik ülke, kamu yönetimi aygıtının temel parçası olan insan hakları alanındaki birimlerini, kendi tarihî ve siyasî geri
planı, deneyimleri ve gelenekleri doğrultusunda şekillendirmektedir. Bir
diğer ifade ile insan hakları uygulamalarının izlenmesi, denetlenmesi ve ihlal iddialarının çözüme kavuşturulması noktasındaki kurumsal yapılanma,
ülkelerin kendi toplumsal dinamiklerinden ortaya çıkan temel ihtiyaçlarına
göre farklılık göstermektedir. Yani her devlet kendi tarihî, siyasî geleneğine
uygun surette insan hakları kurumsal yapılanmasını düzen altına almaktadır.
Ülkemizde, insan hakları ihlal iddialarını inceleme yetkisine sahip hâlihazırda birçok kurum faaliyet göstermektedir. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan
Hakları Komisyonunun 3 Mart 1992 tarih ve 1992/54 sayılı ve BM Genel
Kurulunun 20 Aralık 1993 tarih ve 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilen
ve “İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması İçin Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin İlkeler” adlı belgeye, diğer adıyla Paris Prensiplerine uygun olarak, bu alanda bağımsız ve özerk olarak çalışan sadece iki
kurum bulunmakta olup, bunlardan ilki Kamu Denetçiliği Kurumu, diğeri
ise Türkiye İnsan Hakları Kurumudur.
Anayasasının, 74 üncü maddesi uyarınca Kamu Denetçisine başvuru herkes
için anayasal bir haktır. Yerli, yabancı tüm gerçek ve tüzel kişiler tarafından,
bizzat veya kanuni temsilcileri tarafından, Türkçe haricindeki diller de dâhil, ücretsiz bir şekilde şikâyet başvurusunda bulunulmaktadır. Başvurular
bizzat, posta, Kurum resmi internet sayfasında yer alan özel modül ile va-
Y I LLI K RAP OR 2015
111
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
lilik ve kaymakamlık ofisleri aracılığı ile yapılabilmektedir. Talep halinde,
başvuruların “gizli” tutulması esastır.
Kurum başvuruların kayda alınmasında, şekli ve menfaat ihlali şartlarını
en aza indirgemeyi esas alan bir yolu seçmiş bulunmaktadır. Yine çalışma felsefesinin temelinde yer alan birey odaklı bir anlayışın sonucu olarak,
mağduriyetin giderilmesi ve mümkünse idare ile başvurucu arasında bir uzlaşmanın sağlanması hususu öncelikli olarak hedeflenmektedir.
Ön incelemeyi takiben, gerekli şartları taşımayan başvurular açısından, “incelenemezlik” veya “gönderme” kararı verilmekte; ön incelemeyi aşan başvurular esastan incelenerek, olayın niteliğine göre “tavsiye”, “ret” veya “karar
verilmesine yer olmadığı” kararlarından birisi verilmektedir. Kurum şikâyet
başvurularını 6 ay içerisinde tamamlamakla sorumlu olup; dava açma süresi
içinde Kuruma yapılan başvurular, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurmaktadır.
Görüldüğü gibi Kurumumuz, bağımsız, özerk ve etkili bir şekilde işleyen
“şikâyetleri ele alma mekanizmasına” sahip bulunmaktadır.
Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi (AK) ve
diğer uluslararası ve bölgesel örgütlerin işaret ettiği ihlal iddialarını ele
alma mekanizmalarının (complaint handling mechanisms) olmazsa olmaz
kıstasları ise “bağımsız”, “etkili” ve “süratli” olmalarıdır.
112
Özellikle Kurumumuzun kurulması, ülkemizin insan hakları alanında son
dönemde atmış olduğu en önemli adımdır. Bu adım, ülkemizin hak ihlalleri
açısından BM ve AK’nin öngördüğü “ihlal iddialarının bağımsız, etkin ve
süratli şekilde ele alınması” kriterinin temini açısından hayati önemde bir
reformdur.
Yukarıda yer alan açıklamalar ışığında, insan haklarının geliştirilmesi ve
ihlal iddialarının ele alınmasında bağımsız ve tarafsız bir şekilde görev alan
Kurumumuzun kapasitesinin güçlendirilmesi önem arz etmektedir. Bu
amaçla Kurumumuzun etkinliğinin artırılmasını teminen aşağıda kayıtlı
tedbirlerin alınmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir:
- Muhtemel yetki ve görev çatışmasının önüne geçmek amacı ile insan hakları alanında yetki, görev ve sorumluluk üstlenen kamu idarelerinin çalışmalarının ve kurumsal yapılarının, BM Genel Kurulunun 20 Aralık 1993
tarih ve 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilen ve “İnsan Haklarının Geliş-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
tirilmesi ve Korunması İçin Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin
İlkeler” uyarınca gözden geçirilmesi,
• Kurulması planlanan Kolluk Şikâyet Komisyonunda Kurumumuzun
da temsili,
• Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulunun Kurumumuz bünyesinde oluşturulması,
• Çocuk, sakat, vb. incinebilir gruplarla ilgili temel BM sözleşmesinin
raporlama ve izleme mekanizmasının Kurumumuz bünyesinde oluşturulması,
• Kurumumuza resen inceleme yetkisinin ve Anayasada gerekli değişiklik yapılarak, Anayasa Mahkemesi dâhil mahkemelere başvuruda
bulunma yetkisinin verilmesi gerekmektedir.
Özellikle toplumsal olaylar ve gösterilere müdahale noktasında gözlenen
eksiklikler bağlamında, sadece bir şehir veya benzeri yerleşim biriminde
yaşayan insanları ilgilendiren ve gündelik hayatın işleyişine dair kararların
tesisinde, o bölge halkının görüşlerine başvurulması önem arz etmektedir.
Devlet organlarının ve kamu hizmeti veren kuruluşların katılımcılığı özendirmesine, özellikle yerel kamu hizmetlerinin sunumu süreçlerinde başvurulmalıdır. Bu sayede, idare ile o bölgede yaşayanlar arasında sağlıklı bir
iletişim kurulur, demokratik ilkeler yerleşir, kararların içeriği güçlenir ve
bunların etkinliği artar. Ayrıca, meşru gerekçeler ile başlayan toplumsal
gösterilerin, kitlesel gösterilere dönüşmesinin ve yasadışı grupların etkinlik
kazanmalarının önüne geçilmiş olur.
Diğer yandan, toplumsal hayatın günümüzde ulaştığı birey odaklı anlayış, bireylerin ve birey gruplarının değişen ve gelişen kavrayışları, hayatı ve
olayları algılama yolları, çatışan menfaat ve duyarlılık alanları ve beklentiler,
teknolojinin ve dolayısıyla suçun ve suçla mücadele tekniklerinin gelişmesi,
sosyal olaylarda gözlemlenen sayıca ve çeşitlilikçe artış; idareleri, genelde
kamu hizmetlerinin sunumunda, özellikle de insan hakları uygulamaları
noktasında, eskiden olduğundan daha fazla oranda duyarlı davranmaya
zorlamaktadır.
Günümüz dinamik toplumsal yapılarını yönetme iddiasındaki idarelerin
hizmet anlayışı bu değişime ayak uydurmak mecburiyetindedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
113
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Bir başka anlatım ile günümüz bilgi çağı toplumunun artan beklentileri
karşısında, modern devlet yapılanmasının, hukukun üstünlüğü, demokrasi
ve insan haklarına saygının geliştirilmesi temeline dayanan bir iyi yönetim
anlayışını benimsemesi gerekmektedir. Bununla bağlantılı olarak, faaliyetlerini ve kurumsal yapılanmasını geliştirerek devasa bir yapılanmaya ulaşan
kamu yönetimi aygıtının daha gelişmiş, etkin ve süratli denetlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Fakat unutulmamalıdır ki idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması açısından “denetim” fonksiyonu da tek başına yeterli değildir. Bu noktada, idarenin dışında değil; onun işleyişinin bir parçası olacak bir dizi etkin yöntemin oluşturulması önemlidir. Bu araçlardan birisi “şeffaflık kanunu” ve
diğeri de “genel idari usul kanunudur”. Bu sayede idare; her şekilde saydam,
şeffaf ve görünür surette hareket edebilecek; şartlar oluştuğunda her olay ve
kişi için aynı surette hareket edebilecektir. Toplumsal hayat esenlik içerisinde daha öngörülebilir bir görünüm kazanacaktır.
Kurumumuz, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğinin 1 inci maddesi ile şikâyet
başvurularını, bu ilkeleri de gözeterek inceleyeceğini kayıt altına almış olup;
tavsiye kararlarında, “iyi yönetişim” ilkeleri başlığı altında ilgili idareye yol
gösterici bir dizi tavsiyelerde bulunmaktadır.
114
Kurumumuzun faaliyet gösterdiği alanların önemi ve hassasiyeti nedeniyle gözönünde bulundurulması gereken bu ilkeler ışığında 2015 yılı içerisinde Kurumumuza, temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarını içeren çok sayıda başvuru
iletilmiştir. Söz konusu başvuruların çoğunluğu bireysel nitelikte olmakla beraber, kamuoyunun gündemine de oturan bir dizi olaylara konu iddiaların, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları tarafından iletildiği görülmektedir.1
Bu durum aynı zamanda, kamuoyunda ve bireylerin nazarında Kurumumuza
yönelik bir güvenin varlığına da işaret etmektedir.
Şikâyetler arasında, toplumsal olaylara müdahaleden kaynaklanan ve toplanma ve ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde başvurular bu rapor döneminde de önceliğini korumaktadır. Yaşam hakkı, seyahat özgürlüğü, düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü hakkı, mahkûm hakları ile bilgi edinme ve
dilekçe hakkı alanında ihlal iddialarını içeren çeşitli başvurular öne çıkan
diğer başvurular arasında yer almaktadır.
1
2014/4684, 2014/5497 şikâyet numaralı başvurular vd.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Azınlık Hakları
Türkiye bulunduğu konum ve tarihi geleneği gereği farklı etnik ve dinsel kültürleri bir arada barındıran kadim geleneğe sahip bir Devlet olarak
yüzyıllardır bu kültürlere sahip vatandaşlarının barış ve hoşgörü içerisinde
yaşamalarını sağlamıştır. Bu çeşitlilik içerisinde bazen azınlık statüsünde
olan vatandaşların Devletten farklı talepleri de ortaya çıkmaktadır.
Azınlık kavramı, bir devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak az olup,
hâkim olmayan durumda bulunan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik,
dinsel ve dilsel nitelikleri bakımından nüfusun geri kalan bölümünden
farklılık gösteren, üstü örtülü de olsa kendi kültürünü, geleneklerini, dinini
ve dilini korumaya yönelmiş bir dayanışma hissi taşıyan grup olarak tanımlanabilir.
Azınlık haklarının korunmasına ilişkin olarak Türkiye’nin dâhil olduğu sistemler arasında Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı bulunmaktadır. Türkiye’de azınlıkların korunmasının
genel çerçevesini çizen temel düzenlemeler ise, 24 Temmuz 1923 tarihli
Lozan Barış Andlaşması, 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile
Bulgaristan Krallığı Arasındaki Dostluk Andlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. Lozan Barış Andlaşması’nın “Azınlıkların Korunması” başlıklı III. Bölümü (37-44. maddeler) “gayrimüslim” esasına dayalı
bir azınlık anlayışı benimsemiş olup, söz konusu Andlaşma ve ekleri 23
Ağustos 1923 tarih ve 341-344 sayılı Kanunlar ile iç hukukun bir parçası
haline getirilmiştir.
Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde azınlıklara yönelik bir takım açılımlar
gerçekleştirmeye başlayan ülkemiz, bu süreçte önemli adımlar atmış ve gayrimüslim azınlıkların sorunlarının çözümüne yönelik ciddi girişimlerde de
bulunmuştur.
Bu anlamda, 2015 yılı içerisinde Kurumumuza azınlık haklarına ilişkin olarak yapılan bir başvuruda şikâyetçi, bir Kilise Vakfı’nın başkanı olduğunu,
kiliselerinin yıllık geliri dikkate alındığında ücretli din görevlisi çalıştırmalarının imkânsız hale geldiğini, Anayasanın 10 uncu maddesine göre dini
vecibelerini yerine getirebilmelerinin kendileri için de bir hak olduğunu
belirterek, kiliselerinde görevli din adamının maaşının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasını talep etmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
115
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda; şikâyet konusu
olayı öncelikle laiklik ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ilkeleri kapsamında değerlendirmek gerektiği, laiklik ilkesinin temelinde din, inanç ve
ibadet hürriyetlerini tüm yurttaşlara aralarında ayrım gözetmeksizin eşit
biçimde tanıyan ve taraf tutmayan bir anlayışın olduğu, Anayasaya göre
Türk vatandaşı olarak kabul edilen gayrimüslim azınlığa mensup vatandaşların taleplerinin öncelikle ve esas olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan kaynaklanan haklar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte kararda, AİHS’nin 9 uncu maddesinde
güvence altına alınan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının, temel
bir insan hakkı olduğu ve bu hakkın Anayasa’nın 5, 10 ve 24 üncü maddelerinde anayasal güvence altına alındığı, dolayısıyla Lozan Andlaşması’nın
“Azınlıkların Korunması” başlıklı üçüncü kısmında yer alan maddelerde öngörülen hususlar ile Anayasa ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve andlaşmalar kapsamında; şikâyetçinin talebinin karşılanması için
üst normlarda gerekli hukuki düzenlemelerin mevcut olduğu, şikâyetçinin
başkanlığını yürüttüğü vakıf kilisesinde görevlendirilen din adamının maaşının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanması talebinin, demokratik toplumun ayrılmaz unsurları olan kanun önünde eşitlik, çoğulculuk ve
hoşgörü kavramları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek;
116
Şikâyetçinin talebinin reddine ilişkin idari işlemin, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşme ve andlaşmalar ile yüksek mahkeme kararları dikkate alındığında üst hukuk normlarına ve hakkaniyete aykırı olduğu, AİHS’nin 9 uncu maddesinde korunan hakları zedelediği
değerlendirilmiş olup, tüm bu nedenlerle ve mezkûr talepten hareketle,
Lozan Andlaşması kapsamında azınlık kabul edilen vatandaşlarımızın
sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak mümkün bulunması halinde meri mevzuatın işlerliğinin sağlanması, bunun mümkün olmaması halinde ise mevzuat değişikliğiyle şikâyet konusu talebin yeterli
oranda karşılanması yönünde Başbakanlığa tavsiyede bulunulmuştur2
2
2013/473 şikâyet numaralı başvuru üzerine verilen 30/12/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bilgi Edinme Hakkı
İnsan hakları alanında Kurumumuza yapılan başvurular arasında, bilgi edinme hakkına ilişkin başvurular ilk sırayı almaktadır. Sonrasında ise
mahkûm başvurularına ilişkin, özellikle de ailelerinin kendilerini ziyarete
gelmelerinde sıkıntı yaşadıkları iddiasıyla, mahkûmların ailelerinin bulunduğu şehirlere veya bu şehirlere yakın olan şehirlere nakledilmeleri yönündeki şikâyetler öne çıkmaktadır. Ayrıca her türlü ayrımcılığın önlenmesi,
özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması yönünde de Kurumumuza başvurular yapılmaktadır.
İnsan hakları alanında Kurumumuza yapılan başvuruların çoğunluğunu
“Bilgi Edinme Hakkı” kapsamında vatandaşlarımızın kamu kurumlarına
yapmış oldukları başvurulara ya hiç cevap verilmediği ya da eksik cevap
verildiği yönündeki şikâyetler oluşturmaktadır. 4982 sayılı Bilgi Edinme
Hakkı Kanunu’nun “Bilgi verme yükümlülüğü” başlıklı 5 inci maddesinin
birinci fıkrasında, kurum ve kuruluşların, 4982 sayılı Kanun’da yer alan istisnalar dışındaki her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere gerekli idarî ve teknik tedbirleri almakla yükümlü oldukları
belirtilmesine rağmen bazı kamu kurumlarının, vatandaşlarımızın yapmış
oldukları başvurulara kayıtsız kaldıkları, yeterli gerekçeleri göstermeden başvurularını reddeddikleri görülmektedir. Bu durum “Bilgi Edinme Hakkı”nın
kamu kurumlarınca yeterince anlaşılamadığı intibaını uyandırmaktadır.
Bu durumda bilgi edinme hakkı kültürü yavaş yavaş toplumumuzda gelişmekte ve vatandaşlarımız bu bilinçle ilgili kamu kurumlarına başvurular
yapmaktadır. Kamu kurumlarının bu başvurulara cevap vermemeleri de bu
kurumlarda görevli personelin demokrasinin gereği olarak şeffaflık ve açıklık ilkelerine aykırı davrandıklarını ortaya koymaktadır. Kanunda belirtilen istisnalar haricindeki bilgi ve belgeleri gerekçe göstermeden vermeyen
kamu personelinin öncelikle “Bilgi Edinme Hakkı” kültürünün yerleşmesi
açısından bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Buna rağmen Kanuna aykırı bir şekilde vatandaşların başvurularını reddeden veya eksik bilgi veren
yetkililer hakkında idari ve cezai yaptırımların etkin olarak uygulanması
gerektiği düşünülmektedir.
İnsan hakları alanında Kurumumuza “Bilgi Edinme Hakkı” kapsamında yapılan başvurulardan sonra ise ceza infaz kurumlarında bulunan
mahkûmların yapmış oldukları başvurular gelmektedir. Bu başvuruların
Y I LLI K RAP OR 2015
117
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
büyük çoğunluğunu ise mahkûmların ailelerinden uzaktaki bir şehirde
bulunmalarından dolayı görüş günlerinde ailelerinin uzun yollar katederek ziyaretlerine geldikleri ve sıkıntı yaşadıkları iddiaları oluşturmaktadır.
Bu başvurular hakkında ilgili ceza infaz kurumu müdürlüklerinden gelen
yazılarda, cezaevlerinin dolulukları ve kapasitelerinden fazla mahkum bulundurdukları gerekçe gösterilerek nakil taleplerinin yerine getirilemediği
ifade edilmektedir. Bu durum fiziki koşulların yanında psikolojik ve sosyolojik yönlerden de ayrıntılı bir çalışma yapılması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.
Bu değerlendirmeler sonucunda “İnsan Hakları” alanında 7 Haziran 2015
tarihinde gerçekleştirilen 25inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi kapsamında hazırlanan eğitim filmlerinin herkesin Türkçe ya da okuma yazma bildiği varsayımı ile hazırlandığı, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığının
(YSK) kendileri gibi anadili Kürtçe olan ve Türkçe bilmeyen seçmenleri
dikkate almadığı, bu nedenle diğer seçmenlerle eşit bilgilenme haklarının
ihlal edildiği ve oy kullanırken özgür iradelerini oluşturma imkânından
mahrum bırakıldıkları, ayrıca bunun bir ayrımcılık olduğu iddiasıyla; her
vatandaş gibi yardıma ihtiyaç duymaksızın oylarını kullanmak istedikleri,
eğitim filmlerinin Türkçe dışındaki dillerde de hazırlanmasının kendi iradelerini yansıtma konusunda yardımcı olacağı belirtilerek bu tür eğitim videolarının yayınlanması talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunulmuştur.
118
Söz konusu şikâyet başvurusu hakkında; özellikle kullanılan geçersiz oyların sayısı göz önünde bulundurulduğunda, seçme hakkının sağlıklı bir
şekilde kullanılabilmesi için, oy kullanım şekline ilişkin eğitim filmlerinin ülkede yaşayan herkesin anlayabileceği şekilde hazırlanmasının önem
arz ettiği, bu ihtiyacın bilincinde olarak birçok Avrupa ülkesinde, temel
kamu hizmetlerine erişim konusu başta olmak üzere seçim süreci hakkında farklı dillerde bilgilendirici bir dizi belge hazırlandığı ve kamuoyunun
istifadesine sunulduğu dikkate alındığında, Kurumumuz tarafından Türkçe
bilmeyen ve okur yazar olmayan tüm seçmenlere (dezavantajlı gruplar dâhil) sağlıklı şekilde seçime iştirakleri ve oy kullanabilmeleri için eğitici ve
bilgilendirici çalışmalar yapılması (kamu spotu, filmler, yayınlar vb. yöntemler) yönünde 27/10/2015 tarihinde YSK’ya tavsiyede bulunulmuştur.3
3
2015/2608 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/10/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bir başka şikâyet incelemesinde; Kırşehir Emniyet Müdürlüğü’nde 3. Sınıf Emniyet Müdürü olarak görev yapan şikâyetçilerin; Kırşehir Valiliğine
başvurarak 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu hükümlerine göre yine
Kırşehir Emniyet Müdürlüğü’nde görevli 3. sınıf iki emniyet müdürü ile
kendileri arasındaki kıdem durumunu gösterir bilgi ve belgelerin taraflarına
verilmesini talep ettikleri, taleplerinin 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanununun 21 nci maddesi ve ilgili yönetmelik hükümlerine göre ‘Özel Hayatın
Gizliliği’ gerekçe gösterilerek reddedildiği, Kırşehir Emniyet Müdürlüğü’nden alınan ret cevabı üzerine 19/03/2015 tarihinde Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna (BEDK) bilgi edinme hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile yapmış oldukları itiraz başvurusunun ‘başvuru sahibinin itiraza konu
talebinin, üçüncü şahısların mesleki değerlerine haksız müdahale oluşturacağı
değerlendirildiğinden, ilgili idarece 4982 sayılı Kanunun ‘Özel Hayatın Gizliliği’ başlıklı 21 nci maddesine dayanılarak verilen ret cevabının 4982 sayılı Kanun ve ilgili mevzuata uygun olduğu’ gerekçesi ile reddedildiği anlaşılmıştır.
Şikâyet konusu hakkında gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuat hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve BEDK kararları kapsamında istenilen bilgi ve belgelerin erişime sunulabilecek nitelikte bilgi ve
belgelerden olduğu, Kurul kararlarının yeterli gerekçe içermediği ve tutarsız olduğu, neticede şikâyetçilerin bilgi edinme haklarının kısıtlandığı ve
ilgili idarelerce şikâyetçilere verilen ret cevaplarının hukuk ve hakkaniyete
uygun olmadığı sonuç ve kanaatine varılmış ve ilgili kurumların hatalı davrandıklarının kabulü hususunda BEDK’ya ve Kırşehir Valiliğine tavsiyede
bulunulmuştur.4
İnternet üzerinden kişilik haklarının ihlali
Ülkemizde, internet üzerinden yapılan yayınlar vasıtası ile kişilik haklarının ve özel hayatın gizliliğinin ihlali konusu çok ciddi bir mesele teşkil etmektedir. İnternet ortamında vuku bulan bu ihlallerin teknik olarak önüne
geçmek için bu iletiyi paylaşan kaynağın, yani içerik veya yer sağlayıcının
bu içeriğin yayınını sonlandırması veya ilgili kamu mercilerinin erişimi engellemesi yoluna başvurması gerekmektedir. İlk çözümün özellikle yurtdışı
kaynaklı faaliyetlerde uygulanmasının zor olduğu, uluslararası çok bilinen
ağların her ülke hukukuna göre faaliyetlerini düzenleyebilmelerinin mümkün olmadığı; bir ülkede illegal sayılan fiilin bir başka ülkede legal olabile4
2015/2471 şikâyet numaralı başvuru için verilen 28/08/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
119
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ceği, bu manada güçlü bir yaptırımın söz konusu olamadığı görülmektedir.
Kişinin ilgili içerik veya yer sağlayıcısı nezdinde, özdenetim yoluyla kendisi
hakkındaki iletiyi kaldıramaması neticesinde mahkeme kararı doğrultusunda yahut resen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından başvurulan ikinci çözümün ise sorunun kaynağına ilişkin bir çözüm getirmediği
gözlenmektedir.
Bu noktada daha vahim bir husus olarak, zaman zaman ulusal mahkemelerce verilen erişimin engellenmesi kararının, ilgili erişim sağlayıcısı veya
içerik sağlayıcısı tarafından yerine getirilmediği gözlenmektedir. Bu noktada Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun, 5809 sayılı Elektronik
Haberleşme Kanunu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların
Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, 15/02/2014 tarihli ve 28914 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu İdari
Yaptırımlar Yönetmeliği ve 24/07/2012 tarih ve 28363 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliği uyarınca, mahkeme kararlarını uygulamayan erişim-içerik sağlayıcılarına yönelik gerekli
idari yaptırımların uygulanması gerekmektedir.
120
Kurumumuzca bu konuda verilen bir Tavsiye Kararında, kişilik haklarının
ihlaline yol açan internet ortamında yapılan yayınların kaldırılması hususunda mahkeme tarafından verilen erişimin engellenmesi kararının, ilgili
erişim sağlayıcısı veya içerik sağlayıcısı tarafından yerine getirilmediğinden
bahisle ilgili mevzuat hükümlerinin tanıdığı idari yaptırım yetkisinin kullanılması hususunda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna,
Ayrıca bilişim teknolojilerindeki öngörülemeyen ilerleyiş de göz önünde bulundurularak, internet kaynaklı bilişim teknolojisinin birey, toplum
ve devlet açısından sağlıklı bir mecrada ilerlemesi, bu ilerleyişin olumsuz
yansımalarının (suç, kumar, uyuşturucu, pornografi vd.) önüne geçilmesine
yönelik sektörel ve bütüncül politikalar geliştirilmesi ve bu alanda Devlet kurumları ile özel kesim arasında güçlü ve verimli bir işbirliğinin tesis
edilmesi amacı ile güçlü bir koordinenin tesisi; ayrıca hangi kurumun hangi yetki, görev ve sorumluluğa sahip olduğunun, görev / yetki çatışmasına
yol açmadan, net çizgiler ile tespiti yönünde somut adım atılmasına ilişkin
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.5
Adliyeye sevk edilen kişilerin iaşe ve ibatesi
Gözaltı aşamasını takiben adliyeye sevki kararlaştırılan kişilerin, özellikle uzun bir süre alan topluca adliyeye sevk ve adliye işlemleri aşamasında,
başta yemek olmak üzere temel insani ihtiyaçlarının teminini güvence altına alan mevzuat konusunda boşluk bulunmaktadır. Bu kişilerin, gözaltı
aşamasındaki iaşeleri vb. masrafları mevcut mevzuat hükümleri uyarınca
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinden karşılanmasına rağmen; aynı kişilerin adliyeye sevk aşamasındaki yemek vb. masrafları herhangi bir kamu
idaresince karşılanmamaktadır.
Kolluk faaliyetleri:
Kolluk organları ve mensuplarının yol açmış olduğu ihlallerin niteliği, zamana göre farklılık göstermektedir. 1990’lı yıllarda daha ziyade “gözaltında işkence” şeklinde yoğunlaşan ihlal iddiaları, günümüzde “gözaltı harici
mekânlarda, kamuya açık ortamlarda vuku bulan ihlal iddiaları” şeklinde
yoğunluk kazanmıştır.
Kamuya açık alanlarda gerçekleşen ihlallerin ise özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında yaşanan olaylar nedeniyle vuku bulduğu gözlenmektedir. Bu noktada, toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ifade özgürlüklerinin
kullanımında yaşanan sıkıntılar, Kurumumuzca yakından izlenmektedir.
Düşünceyi açıklama ve toplanma özgürlüğünün kullanımı açısından,
AİHM tarafından oluşturulan ve aşağıda kaydedilen içtihat yol gösterici
niteliktedir. Bu ilkeler arasında;
• Açık bir şiddet veya şiddet çağrısı içermedikçe ve barışçıl niteliklerini korudukları sürece, kamu otoritelerince protesto gösterilerine müdahale edilmemesi,
• Kaldırım, meydan gibi kamusal alanları toplanma özgürlüğü için
kullananların, bu alanı ticari amaçla ya da araç veya yaya trafiği için
kullananlar kadar meşru bir hakka sahip olduklarının gözetilmesi,
• Eylem yasal sınırların dışına taşmamasına rağmen, toplanma, barışçıl olma özelliğini koruduğu ve katılımcılar şiddete başvurma5
2014/3076 şikâyet numaralı başvuru için verilen 12/08/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
121
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
dığı sürece yetkililerin göstericilere hoşgörüyle yaklaşması ve güç
kullanımına başvurmaması gerektiği,
• Şiddete başvurulmayan bir toplanmada, kamu görevlilerinin müdahale ederek gösterileri dağıtması ve göstericileri yakalamasının, hukuka aykırı olduğu,
• Bir gösterinin yasa dışı olmasının, göstericilerin toplanma özgürlüğünün kısıtlanması için tek başına yeterli bir gerekçe oluşturmayacağı; bir diğer anlatım ile protesto gösterisi iç hukuk kurallarına aykırı olsa dahi, katılımcılar şiddete yönelmediği ve kamu
düzenini bozmadığı sürece toplantı ve gösteriye müdahalede bulunulamayacağı,
• Kamuya açık alanlarda düzenlenen her türlü eylemin belli bir düzeyde karmaşaya ve hoşnutsuzluğa yol açmasının normal olduğu;
bu duruma kamu otoritelerinin hoşgörüyle yaklaşmaları gerektiği,
• Sadece trafiğin engellendiği ve atılan sloganlardan ötürü çevreye
rahatsızlık verildiği gerekçesiyle göstericilere ceza verilmemesi gerektiği,
• Bildirimsiz ya da öngörülen yer dışında yapılan bir toplantının
dağıtılmaması halinde oluşabilecek karışıklıkla bu toplantıya müdahale edilmesi durumunda ortaya çıkabilecek kısıtlamanın kıyaslanması; kısaca hak menfaat dengesinin gözetilmesi gerektiği,
• Yasada öngörülen şartları taşımayan her toplanmanın derhal dağıtılması yönündeki bir anlayışın toplanma özgürlüğünü kısıtlayacağı,
122
• hususları yer almaktadır.6
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; Güleç– Türkiye Davası, 27.07.1998, Çiloğlu
ve diğerleri Türkiye Davası, 28.10.2004, Şimşek ve diğerleri – Türkiye Davası, 26.07.2005,
Oya Ataman – Türkiye Davası, 05.12.2006, Balçık ve diğerleri – Türkiye Davası, 29.11.2007,
Karatepe ve diğerleri – Türkiye Davası, 07.04.2009, KOP – Türkiye Davası, 20.10.2009, Pekaslan ve diğerleri – Türkiye Davası, 20.03.2012, Ali Güneş – Türkiye Davası, 10.04.2012,
DİSK ve KESK – Türkiye Davası, 27.11.2012, Güneş Kocaman ve diğerleri – Türkiye
Davası, 25.06.2013, Subaşı ve Çoban – Türkiye Davası, 09.07.2013. Abdullah Yaşa ve
diğerleri – Türkiye Davası, 16.07.2013, İzci – Türkiye Davası, 23.07.2013 Uzunget ve diğerleri – Türkiye Davası, 13.10.2009, Leyla Şahin – Türkiye Davası, 10.11.2005
6
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bu tespitler ışığında, toplanma ve ifadeyi açıklama özgürlüğünün kullanımına dair mevzuat hükümleri ve davranış örneklerinin, uluslararası hukuk
kuralları ve uygulamaları ışığında sağduyulu bir şekilde gözden geçirilmesi
ve gerekli reform adımlarının atılması acil ihtiyaç göstermektedir. Mevzuat hükümleri ve uygulama örneklerinin gözden geçirilmesi aşamasında,
özgürlükleri öne çıkaran ve insan haklarının öneminden kuvvet alan modern devlet anlayışı ve günümüz modern bilgi çağı toplumunun demokratik talepleri ve beklentilerini gözetecek bir üslubun izlenmesi önem arz
etmektedir. Fakat hepsinden önemlisi, mevzuat alanında gerçekleştirilen
reformların, kanun adamlarının (kolluk memur ve amirleri, sivil idareciler,
yargı mensupları, asker kişiler) davranışlarına da yansıtılacak surette zihinsel değişime konu olması gerekmektedir.
Diğer taraftan, İl ve İlçe Jandarma Komutanlıklarının yetki, görev ve sorumlukları kapsamında asayiş, trafik, suçun önlenmesi, suçla etkin mücadele konuları ile personel rejiminden kaynaklanan sorunları içeren şikâyetler
de Kurumumuza iletilmektedir.
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun Ek 1 inci
maddesi, jandarmanın askerî görevleri haricindeki diğer görevleriyle ilgili
eylem ve işlemlerinin İçişleri Bakanlığı, valiler ve kendi amirleri tarafından denetleneceği ve teftiş edileceğini hükme bağlamış bulunmaktadır. Bu
kapsamda İçişleri Bakanlığı ile valiliklerin, jandarma il ve ilçe teşkilatlarının özellikle kolluk faaliyetleri üzerinde daha etkin bir denetim yürütmesi
gerekliliği değerlendirilmektedir.
Ayrıca, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen iyileştirme hamleleri sayesinde, özgürlüğünden mahrum kılınmış kişilerin konulduğu mekânlarda
yaşanan işkence ve kötü muamele vakaları azalmış, bu vakalar gelişmiş ülkelerde gözlenebilecek seviyede münferit olaylara indirgenmiştir. Bununla
birlikte gözaltı aşamasındaki sanıkların, kolluk mensupları tarafından bir
dizi temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını içeren şikâyet
başvuruları Kurumumuza iletilmektedir. Söz konusu mekânların, kişilerin
en fazla incinebilir oldukları hassas mekânlar olduğu bir gerçektir. Her ne
kadar yakalama ve gözaltı tedbiri, niteliği gereği adli sürecin parçası olsa da
söz konusu polis merkezleri ve bu merkezlerdeki uygulamalar idari denetimin de kapsamına girmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kişi Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünün kişi dokunulmazlığına ilişkin 17 nci maddesi ile kişi hür-
Y I LLI K RAP OR 2015
123
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
riyeti ve güvenliğine ilişkin 19 uncu maddesi dikkate alındığında kolluk
birimlerinin yakalama ve gözaltı tedbirinin uygulanması çerçevesinde daha
dikkatli olması gerektiği ve bu uygulamanın İçişleri Bakanlığı sivil idarecileri ve müfettişlerince sıkı kontrol edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Cezasızlık kültürü
Ülkemizde insan haklarına yönelik ihlal iddialarının etkin bir şekilde incelenmediği ve ihlalde bulunan kamu görevlileri hakkında etkin bir ceza
verilmediği hususu başta Avrupa Birliği (AB) organlarınca olmak üzere,
insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM)
ve Avrupa Konseyi (AK) bünyesindeki mekanizmalar ve bu alanda muteber insan hakları örgütlerince, uzun zamandan beri çok ciddi olarak dile
getirilmektedir.
Geçmişte, insan hakları alanında yaşanan ihlâllerin, özellikle idarî anlamda
soruşturulması noktasında çok değişik gerekçeler ile cezasızlık kültürünün
varlığına işaret eden uygulamalar yaşandığı bilinmektedir. Kolluk sektöründe özellikle idarî soruşturmalar açısından cezasızlık kültürünün yer bulmasının çok değişik gerekçeleri bulunmaktadır. Bunlar arasında, disiplin
mevzuatının gereksiz ayrıntıya sahip olmakla beraber yeterli müeyyidelere
sahip olmayışı, mesleki dayanışma, bağımsız ve özerk bir kolluk şikâyet mekanizmasının bulunmayışı sayılabilir.
124
Fakat tüm bunlara karşı suç işlediği iddia edilen kolluk mensuplarının idarî
ve adlî soruşturmaları mutlaka yapılmakta ve bunun geç de olsa sonuçları
alınmaktadır. Adli ve idari soruşturmaların uzun zaman alması ve ihlalde
bulunan kamu görevlilerinin etkili bir şekilde cezalandırılmalarının önünde
engel teşkil eden sebeplerin ve buna karşılık atılması gereken tedbirlerin
tespit edilmesi amacıyla müstakil bir inceleme ve araştırma yapılması ve
ciddi bir stratejinin benimsenmesi önem arz etmektedir.
Terör Gerçeği ve Terörle Mücadelenin Zorlukları
Terör, hiçbir hukuk düzeninde meşru bir hak arama aracı olarak kabul edilemeyeceği gibi hukuki koruma görmesi de mümkün olmayan bir insanlık suçudur. Bir yandan terörle mücadele etmenin ciddi zorlukları; diğer
yandan da eş zamanlı olarak modern, demokratik bir hukuk devleti olma
yönünde atılan güçlü adımlar esasen Türk devlet idaresinin çok güçlü ve
köklü bir yönü olarak görülmelidir. Zira ülkemiz, uzun yıllar terör sorunu
ile mücadele etmek durumunda kalmanın zorlukları bir yana, ayrıca bulun-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
duğu coğrafyanın istikrarsızlığından kaynaklanan çok değişik tehdit ve tehlikelere maruz kalmış olmasına rağmen; insan haklarına saygılı, demokratik
bir hukuk devleti olma yönünde güçlü adımlar atmıştır. Çok değişik riskler
ve istikrarsızlık barındıran bir coğrafyaya komşu olan ülkemizin jeopolitik
konumu göz önünde bulundurulduğunda, Türk Devlet idaresinin bugün
gelmiş olduğu hukuka bağlılık seviyesini ve demokrasiye bağlılık inancını
küçümsemek adil bir yaklaşım olmayacaktır.
Yakın dönem Türk siyasi hayatı açısından konuyu incelediğimizde Devletimizin; siyasi, ideolojik, etnik ve diğer birçok kıstasa göre farklılık gösteren
çok sayıda terör örgütü ile mücadele etmek zorunda kaldığı görülmektedir.
Terörizmin ülkemiz açısından ifade ettiği felaketi yakından anlayabilmek
açısından, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile insan haklarının önemi
noktasında son dönemde ülkemizde gerçekleştirilen reform adımlarına göz
atmak önem arz etmektedir.
Türkiye, özellikle 2000’li yılların başından itibaren, toplumsal ve siyasî değişimlere ayak uydurulması amacıyla hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarına saygı ile hukuk sisteminin çağdaş normlara kavuşturulması
hususunda son derece önemli adımlar atmıştır. Avrupa Birliğine katılım
süreci, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere, çok sayıda
uluslararası ve bölgesel kuruluşun temel hak ve özgürlükler alanında tesis
etmiş olduğu standartlara uyum konusunda gerçekleştirilen reform adımları, hukuk kurumlarını ve temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendirerek,
modern bir Türkiye’nin oluşmasına fırsat vermektedir.
2001, 2004 ve 2010 yıllarında gerçekleşen kapsamlı Anayasa değişiklikleri çerçevesinde 1982 Anayasasının büyük kısmı değiştirilmiş; demokrasi,
hukukun üstünlüğü, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konularında önemli mesafe kaydedilmiştir. Anayasal değişikliklerin gerektirdiği
yasal düzenlemeler ise çok hızlı bir şekilde uyum yasa paketleri marifetiyle
gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, 19 Şubat 2002 – 12 Nisan 2006 tarihleri
arasında dokuz uyum paketi hayata geçirilmiştir. Bundan başka, münhasıran adalet sisteminin kuruluş ve işleyişini esas alan ve kamuoyunca “yargı
paketi” olarak isimlendirilen altı adet yasal düzenleme adımı atılmıştır. Bu
değişiklikler Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve hukuk karnesinde çok
olumlu kazanımlar sağlamıştır.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan toplumsal değişmeler, teknolojik ilerlemeler, şehirleşme, bilişim vd. unsurlar, bir bütün halinde Devlet sistemimizi de
Y I LLI K RAP OR 2015
125
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
etkisi altına alarak değişime zorlamış; atılan güçlü ve köklü reform adımları
ile insan haklarına saygılı, hukuka bağlı, modern ve güçlü bir Türkiye’nin
inşasına vesile olmuştur.
Bunun sonucu olarak bugün Türkiye’de yaşayan tüm bireyler; din, dil, ırk,
mezhep, bölge, felsefi kanaat, siyasi görüş ve kültür farklılıkları gözetilmeksizin, modern toplumlara yaraşır bir hayat standardına ulaşmada büyük
mesafe katetmiştir. Özellikle gündelik somut hayatın işleyişi noktasında,
hiçbir birey açısından bir ayrım olmaksızın makul ölçülerde, eşitlikçi ve
adaletli bir toplumsal yaşamın temelleri atılmıştır. İnsanların tüm sıkıntı ve
dertlerini, meşru vasıtalar ile dile getirip; haklarını arayabilmelerine imkân
veren yasal ve idari mekanizmalar oluşturulmuştur.
Bugün bu ülkede yaşayan tüm insanların, kendini yalnız, kimsesiz ve güçsüz hissetmeden; hak, hukuk ve adalet hakkında en ufak bir endişesi olmaksızın, ayrımcılığa uğradığı düşüncesi olmaksızın; daha mutlu, huzurlu
ve güven içerisinde yaşamalarına imkân verecek bir devlet sistemi oluşturulmuştur.
Bununla birlikte ülkemizde faaliyet gösteren terör örgütleri tarafından,
geçmiş dönemde de asla meşru görülemeyecek şekilde hâlâ şiddeti bir araç
olarak öngören terörist eylemlere başvurulduğu görülmektedir. Oysa bugün
Türkiye’de hukuk dışı yol ve yöntemlerle hak aramanın hiçbir meşru zemini ve
gerekçesi bulunmamaktadır.
126
Hukuk, insan hakları ve demokrasi alanında ülkemizin atmış olduğu köklü
adımların sonucu olarak, 60. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından,
2010 yılında, Demokratik Açılım Süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi adı
altında tarihi bir adım başlatılmış bulunmaktadır.
Kamuoyunda “Açılım Süreci” olarak isimlendirilen tarihi süreçte, milli birlik ve beraberliğimizin dayandığı temellerin, toplumsal birlikteliğimizin
daha da güçlü hâle getirilmesi; ülkemizin bütünlüğüne yönelmiş olan içeriden ve dışarıdan gelen her türlü müdahalelerin önüne geçilmesi amacıyla
ekonomik, kültürel, sosyal, siyasi çok sayıda unsuru içeren reform adımlarının atılması hedeflenmiştir. Söz konusu süreçte din, dil, mezhep, bölge,
felsefi kanaat, siyasi görüş ve kültür farklılıkları bir zenginlik olarak görülen
tüm etnik, mezhep ve azınlık gruplarının her türlü sorunlarının ve yıllardır
sıkıntısı yaşanan terör meselesinin çözülmesi, Cumhuriyetimizin demokra-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
si ve özgürlük alanlarının genişletilmesi ve bunun tüm toplum kesimlerine
yayılması amaçlanmaktadır.
Bahse konu süreç, 16 Temmuz 2014 tarih ve 29062 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 6551 sayılı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”la yasal bir dayanak
kazanmıştır. Anılan Kanunla, çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda
gerekli çalışmaların yürütüleceği kayıt altına alınmıştır:
• Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür,
insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla
bağlantılı konularda atılabilecek adımların belirlenmesi,
• Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar
yapılmasına karar verilmesi ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi,
kurum veya kuruluşların görevlendirilmesi,
• Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama
katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirlerin alınması,
• Kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesinin sağlanması.
Bu tespitlerin ardından, 4 Nisan 2014 tarihinde, ülkenin yedi bölgesinde aktif olarak çalışacak ve bölgesel olarak toplantılar yapacak ve görevi
çözüm sürecini halka anlatmak ve teşvik etmek olan; üyeleri entelektüel,
yazar, akademisyen, sanatçı ve halkın sevdiği isimlerden oluşan toplam yedi
grup halinde “Akil İnsanlar Heyeti” oluşturulmuştur. Bu heyetlerin çalışmaları Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının sekretarya desteği ile
tamamlanmış ve hazırlanan raporlar Başbakanlığa sunulmuştur.
Söz konusu süreçte, öngörülen adımların teker teker atıldığı, bu hamlelerin
sonuçlarını vermeye başladığı bir anda, özellikle 7 Haziran 2015 tarihinde
gerçekleştirilen 25. Dönem Milletvekili Genel Seçiminin hemen ardından,
terör örgütünün tehdit edici eylemlerinin gün yüzüne çıkmaya başladığı
görülmüştür.
Başta Hükümet ve Devlet kurumları olmak üzere, sivil toplum kuruluşları
meslek örgütleri, ülkenin her coğrafyasındaki bireyler ve tüm toplum kesimlerinin, ülkemizin en köklü sorunlarından birisi olan terörün sona ereceği noktasındaki umutları zirve noktasında iken terör örgütünün yeniden
Y I LLI K RAP OR 2015
127
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
başlattığı hain terör eylemlerinin hiçbir hukuki, siyasi, insani ve vicdani bir
gerekçesi görülememektedir. Bu durum, en başta Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere tüm ülke insanının hukukuna bir tecavüzdür.
Bu tecavüzün boyutu kelimelerle ifade edilemeyecek bir manzara arz etmektedir. Rapor yazım tarihi itibariyle polis, asker ve köy korucusu olmak
üzere toplam 235 güvenlik görevlimiz terörist saldırılar nedeni ile şehit
düşmüştür. Çok sayıda sağlık çalışanı, öğretmen ve diğer kamu görevlisi
terör örgütünün saldırılarına hedef olmuştur. Benzer şekilde onlarca sayıda masum bölge insanı, terör örgütü üyelerinin sebep olduğu saldırılar
esnasında hayatını kaybetmiş veya yaralanmıştır. Hastanelere ve okullara
teröristlerce saldırılarda bulunulmuş; en temel kamu hizmetlerinin yürütülmesine engel olunmuştur. Aralarında tarihi niteliğe de sahip olan çok
sayıda cami ve diğer dini mekânlara saldırıda bulunulmuş; bu mekânlar
işgal edilerek terör örgütünün propaganda mekânları haline getirilmiş ve
insanların en kutsal dini değerleri ile alay edilmiştir. Hasta taşıyan ambulans araçları dahi bu terörist saldırılardan nasibini almış, silahlı teröristler
tarafından ateşli silahlarla taranmıştır.
Belirli il ve ilçe merkezlerindeki mahalle, cadde ve sokaklarda, hendekler kazılmak sureti ile sözde kurtarılmış bölgeler ilan edilmeye çalışılmış;
masum sivil halkın gündelik hayatını sürdürmesinin önüne geçilmiştir. Bu
anlamda bölge halkının, başta yaşam hakkı olmak üzere, eğitim, sağlık ve
seyahat özgürlüğü terör örgütü tarafından ihlal edilmektedir.
128
Şurası unutulmamalıdır ki Devlet ve onun adına görev yapan kurum ve
kişiler, güç kullanma yetkisine sahip yegâne otoritedir. Bir diğer anlatım ile
demokratik hukuk devletlerinde, devlet dışında hiçbir kişi veya kurum, tek
başına iradesi ile meydan okurcasına güç ve yetki kullanamaz. Daha somut
anlatım ile devlet otoritesine bağlı güçler dışında hiçbir kişi, yapı veya örgüt
ateşli silah kullanamaz, vergi alamaz, egemenlik kullanamaz. Bu noktada
devlet olmanın en temel şartı, otoritesine mutlak itaat edilmesini sağlayacak bir kurumsal düzene; itaat edilmemesi durumunda da bu kişi veya
örgütlerin kuralına uygun olarak cezalandırılacağı bir hukuksal alt yapıya
sahip olmaktır.
Bu anlayış üzerine güvenlik güçlerimiz tarafından, yukarıda yer verilen, hukuk ve vicdana sığmayan eylemlere kalkışan terör örgütü mensuplarına yönelik geniş kapsamlı bir operasyon başlatılmış bulunmaktadır. Bu çalışmalar ülke genelinde ve özellikle terör örgütü üyelerinin konuşlandığı belirli
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
il ve ilçe merkezlerinde kararlı bir şekilde yürütülmektedir. Bu kapsamda,
masum sivil toplum kesimlerinin can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından, kısa süreliğine sokağa çıkma yasağı gibi bir dizi tedbir de hayata geçirilmektedir. Bununla beraber, sivil halkın can ve mal güvenliği, temel gıda
maddeleri ve sağlık hizmetlerine erişimi noktasında Devlet kurumlarınca
azami hassasiyet gösterilmektedir.
Kurumumuz, yüzyıllar içerisinde şekillenen ve daha da kökleşen Türk Devlet geleneğimizin özünde “insana” ve dolayısı ile “hak”, “hukuk” ve “hakkaniyete” duyulan inancın yer aldığına samimi bir şekilde inanmaktadır.
Kurumumuz, münferit kusur ve ihmaller haricinde, tarihinin hiçbir döneminde Devletin yol açmış olduğu sistematik hukuksuzlukların bulunmadığı inancını da sahiplenmektedir. Ayrıca Kurumumuz, terör örgütünün
son dönemde ansızın artan haince saldırıları karşısında güvenlik güçlerimiz
tarafından başlatılan meşru operasyonlarda, güvenlik güçlerimizin, hukukun çizmiş olduğu sınırlar içerisinde davranıp davranmadığını yakından
izlemektedir.
Terörle silahlı mücadele sürecinin doğası gereği arz ettiği hassasiyet göz
önünde bulundurularak, güvenlik güçlerimiz tarafından teröre karşı yürütülen mücadelede göz önünde bulundurulması gerektiği düşünülen Kurumumuza ait tespit ve değerlendirmeler aşağıda sıralanmıştır:
• Türk demokrasisinin ulaştığı seviye, Türkiye’nin en büyük gücüdür.
Ülkemizin bu birikimi, sadece ulusal sınırlarında maruz kaldığı sorunların çözümünü sağlamakla kalmayacak; onu, bulunduğu coğrafyada da vazgeçilmez bir güç konumuna getirecektir.
• Terörün özünde hak, hukuk ve vicdan tanımazlık yatmaktadır. Fakat
kamu idaresi ve kamu otoriteleri, her durumda hukukun çizdiği
sınırlar içerisinde hareket etmekle mükelleftir. Zira devlet, meşru
otoritenin tek sahibidir. Hukuk dışı uygulamalar devletin ve otoritesinin tartışılmasına, masum geniş toplum kesimlerinin terör örgütünün kucağına itilmesine ve terör örgütünün bu kesimleri provoke etmesine fırsat verecektir. Bu noktada terörle mücadelede demokratik
hukuk devleti anlayışı gereği; temel hakların güvence altına alınması,
insan haklarının önemi, yönetimin hukuka bağlılığının sağlanması,
özellikle yasal yönetim ilkesinin dikkate alınması gerektiği kuşkusuzdur. Ayrıca, münferit yanlış uygulamaların veya kasıtlı ihlal ha-
Y I LLI K RAP OR 2015
129
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
linde bunun önüne geçilmesi ve gerekli soruşturmaların yürütülmesi
önem arz etmektedir.
• Kurumumuz insan hakları, temel hak ve özgürlüklerin ihlali halinde
ve Kuruma bireysel başvuru yapıldığında; Anayasa, İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi vb. ulusal ve uluslararası metinler ışığında bu başvuruları
incelemekte, gereğini yerine getirmekte ve kamu idaresine tavsiyelerde bulunmaktadır. Güneydoğuda cereyan eden terörist saldırılar ve
bunun üzerine Devletin icra etmekte olduğu operasyonlarda da aynı
duyarlılığı göstereceği kuşkusuzdur.
130
• 03/12/2013 tarihli ve 03/2013/310 şikâyet numaralı Tavsiye Kararımızda da belirtildiği gibi, toplumun bütününü ilgilendiren olayların yaşandığı dönemlerde, özellikle görsel ve basılı klasik medya
kuruluşlarının yaşananlara duyarsız kaldığı veya profesyonel meslek
kurallarını çiğneyerek toplumu terörize eder şekilde yayın yaptıkları,
toplumun sağlıklı ve gerçek bilgiye erişim kanallarının belirgin şekilde tıkandığı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bu konuda toplumu yeterince aydınlatmadıkları, bu kurumların kurumsal iletişim
mekanizmalarının etkin işlemediği, toplumun geniş bir bölümünün,
gerçek ve sağlıklı bilgiye erişim hakkından mahrum kaldığı gözlenmektedir. Bu dönemlerde, gerçek dışı bilgi ve görseller nedeni ile
sosyal medya tarafından toplumun provoke edilmeye müsait olduğu
görülmektedir. Nitekim son dönem artan terörist faaliyetler esnasında da sosyal medya üzerinden (özellikle Twitter) geniş kitlelere
yayılan ve bu kitleleri galeyana getiren gerçek dışı paylaşımların,
(sahte, yalan içerikler) toplumsal kesimlerin kitlesel şekilde sokaklara
dökülmesinde önemli bir rol oynadığı gözlenmektedir. Oysa topluma sağlıklı ve gerçek bilgi ile bilgilendirme görevi öncelikle Devlete
aittir. Kamu idaresinin bu görevini artık sosyal medya araçlarını da
kullanarak yerine getirmesi gerekmektedir. Üstelik bu noktada sosyal medya, algı yönetiminin en etkili araçlarından birisidir. Devlet
kurumlarının başta sosyal medya kanallarını kullanarak, ayrıca diğer
alışılmış yöntemler ile kamuoyunu bilgilendirme noktasında hâlâ
sorun yaşadığı gözlemlenmektedir. Terör örgütünün, üyelerinin ve
özellikle sempatizanlarının, sosyal medya, çatışma ve algı yönetimi
konularında on yıllar içerisinde edindiği deneyim (örnek olarak “çatışma yönetimi” konusunda yurt dışında master, doktora vb. bilimsel
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
çalışma yapan Türk vatandaşlarının yürüttüğü etkinlikler) göz önünde bulundurulduğunda; bu konuya dair stratejik bir yaklaşım geliştirmesi ciddi önem arz etmektedir.
• Yaşanan terör saldırılarından, kadın ve çocukların daha fazla oranda
etkilendiği görülmektedir. Özellikle eğitim ve sağlık konusunda yaşanan sıkıntılar bütünüyle çocukları etkilemektedir. Sağlıklı ve medeni bir yeni nesil açısından bu ciddi bir risk oluşturmaktadır. Başta
çocukların ve ailelerinin rehabilitasyonu olmak üzere, bölge halkının
tamamı için özel rehber programlar geliştirilmelidir. Ayrıca, terör
mağduru vatandaşlarımızın zararlarının karşılanması önem arz etmektedir.
• Yukarıda değinilen Tavsiye Kararımızda değinildiği, siyasi iktidarlar
ile örgütlü siyasi muhalefet arasında demokratik rejimlerde görülemeyecek şekilde zaman zaman artan kutuplaşma olmakla birlikte,
toplumsal muhalefetin meşru yollarla kendisini ifade edeceği demokratik kanalların açık olduğu kuşkusuzdur. İnsanlık sorunu olan
terörle, iktidardan muhalefetiyle topyekûn bir mücadele yürütmek
kaçınılmaz olmaktadır. Tüm bu yaşananların, Devlet kurumlarının
ve görevlilerinin, hukuka, demokrasiye ve halka hizmet azminde bir
sarsılmaya yol açmaması önem arz etmektedir.
Bir başka anlatım ile kimden gelmiş olursa olsun her türlü hukuksuzluğun
çözüm kaynağı, her zaman için hukuk sınırları içerisinde geliştirilen tedbirler; halka daha fazla yakınlaşılması ve bu suretle terör örgütünün baskısından kurtarılıp sisteme entegre edilmesi sayesinde olacaktır.
6.1.2. Çocuk Hakları
Kurumumuz, kamu kurum ve kuruluşlarının hem ilgili ulusal ve uluslararası
mevzuata uygun davranmasını izlemekte hem de çocuklara faaliyetlerimizi
tanıtmaya yönelik çalışmalar yapmakta, aynı zamanda şikâyet başvurusunda bulunan ve başvuruda bulunmak isteyen çocukların tamamıyla iletişime
geçerek hak arama kültürlerinin gelişimine katkıda bulunmaktadır.
Çocukların gerek bedensel gerek zihinsel bakımdan tam erginliğe ulaşmamış olması nedeniyle özel güvence ve koruma gereksinimleri bulunmaktadır. Anayasanın “sosyal devlet” ilkesi gereği doğal güçsüzlüğü nedeniyle
çocuklar aile ve toplum içinde korunması gerekli gruplar içinde önceliğe
sahiptir. Toplumun temel birimi olan çocukların barış, hoşgörü, özgürlük,
Y I LLI K RAP OR 2015
131
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmelerinin sağlanması için ulusal ve
uluslararası metinlerde çocuk hakları tanımlanmış ve Devletlere bu hakların kullandırılması yönünde yükümlülükler yüklenmiştir.
132
Ülkemizin de tarafı olduğu Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesine (ÇHS) göre çocuk hakları dört ana grupta toplanır. Bunlar; yaşama hakları, gelişme hakları, korunma hakları ve katılma haklarıdır. Yaşama
hakları, çocuğun yaşama ve uygun yaşam standartlarına sahip olma, tıbbi
bakım, beslenme, barınma gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasını öngören haklarını içerir. Gelişme hakları, çocuğun yeteneklerinin en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi için gerekli olan eğitim hakkı, oyun ve dinlenme
hakkı, bilgi edinme hakkı, din, vicdan ve düşünce özgürlüğü, bilgi alma
hakkı gibi haklardan oluşur. Korunma hakları, çocuğun her türlü ihmal,
istismar ve sömürüye karşı korunmasını sağlayan haklardır. Bunlar silahlı çatışmada, çalışma yaşamında; fiziksel, duygusal, cinsel istismar, madde
bağımlılığı ve sığınmacı çocuklar için özel bakıma ilişkin konularda çocukların korunmasını sağlayan haklardır. Katılma hakları, çocuğun ailede
ve toplumda etkinlik kazanmasını sağlamaya yönelik haklardır. Bu haklar,
görüşlerini açıklama ve kendisini ilgilendiren konularda karara katılma, düşüncelerini ifade etme, din ve vicdan özgürlüğü, dernek kurma ve toplantı
haklarıdır. Böylece insan haklarıyla bağlantılı bütün haklar çocuklara tanınmıştır. Ancak, genel anlamda bütün insanlara uygulanabilecek standartlar
çocuklar söz konusu olduğunda yükseltilmiştir. Bunun nedeni bağımlı ve
gelişmekte olan çocuğun özel gereksinimlerinin dikkate alınmasını sağlamaktır.
ÇHS’nin genel ilkelerinin en önemlilerinden biri de çocuğun yüksek yararına öncelik tanınmasıdır. Bunun anlamı, yarar çatışmalarında çocuğun
tarafının tutulması, onun yararına uygun eylem ve işlemin yapılması, çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel, ahlaki, hukuki ve ekonomik bakımlardan sağlıklı, dengeli ve özgür biçimde geliştirilmesi korunup
kollanmasıdır. Çocuğun yararlarına öncelik tanınması ile onun zayıflığı,
saflığı ve güçsüzlüğünden doğan fiili dengesizliğin hukuki bakımdan ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. ÇHS taraf Devletlerin, sözleşmede
yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan çocuklara hiçbir ayrım
gözetmeksizin tanıdığını ve taahhüt ettiğini, hiçbir çocuğun, işkence veya
diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulamayacağını bildirmektedir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 4 üncü
maddesinde, çocuğun haklarının korunması amacıyla diğer ilkelerin yanın-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
da; çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına
alınması, çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi, insan haklarına dayalı,
adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi ilkeleri benimsenmiştir.
Çocuk haklarına ilişkin başvuruların büyük bölümü çocuk internet sitesi aracılığıyla yapılmış olmakla birlikte, çocukların kanuni temsilcileri vasıtasıyla da başvuruların yapıldığı tespit edilmiştir. Başvuruların özellikle
çocukların eğitim ve öğretime devam ettikleri dönemde artış gösterdiği,
konu bazlı bakıldığında ise gelen başvuruların çoğunlukla eğitim sistemine yönelik olduğu görülmektedir. Bu bağlamda öğretmenlerin tutum ve
davranışı ilk sırada olup, takip eden başvuruların okul imkân ve olanaklarının yetersizliğine yönelik olduğu saptanmıştır. Tatil dönemlerinde gelen
başvuruların ise sağlık kuruluşlarında yaşanılan sorunlar ve çocuk bakım
kuruluşlarındaki işleyişle ilgili olduğu görülmüştür.
Şimdiye kadar yapılan başvuruların ağırlıklı olarak 12 ve üstü yaş grubu çocuklardan geldiği ve cinsiyet bakımından başvuru formundaki bilgileri tam
olarak ileten çocuklardan başlangıçta erkek çocuk sayısı fazla iken zamanla
aradaki farkın azaldığı tespit edilmiştir.
Çocuk hakları alanındaki başvuruların il bazlı dağılımına bakıldığında başvuruların tek bir ilde veya bölgede toplanmadığı, farklı illerden çeşitlilik arz
eden başvuruların alındığı görülmektedir.
Alınan şikâyetler ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığının görev alanında
yer alan eğitim-öğretim konusuna girmekte olup, belediye, sağlık, sosyal
hizmetler ve engelli çocuklarla ilgili başvurular da alınmaktadır.
Çocuk başvurularının ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığının görev
alanına girmesi nedeniyle okul idareleri ile yapılan görüşmelerde, Kurumumuz hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkları, bilgilendirmeye ihtiyaç
duydukları anlaşılmıştır.
Bu kapsamda idarelerle, çocukların odağa alınmaları ve hak temelli yaklaşım kazanmaları için görüşmeler yapılmaktadır. İdarelerin Kurumumuzca
şifahen yapılan önerileri genel olarak dikkate aldığı ve işleyiş içerisinde konuya yönelik düzenlemelere gittiği anlaşılmaktadır.
Okulların fiziksel ortamının hassas gruplardaki çocukların kullanımına
uygun olması veya uygun hale getirilmesi, oyun oynayabileceği alanların,
spor salonlarının artırılması, okullarda sıraların, merdivenlerin, lavaboların
güvenliğinin sağlanması ve karar alma süreçlerine çocuk ve ailenin dâhil
Y I LLI K RAP OR 2015
133
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
edilmesi, çocuğun kendi görüşlerini ifade etme hakkına saygı duyulması,
çocuklarla ilgili yapılacak işlemlerin gerekçesinde, çocuğun üstün yararına
özen gösterilmesi gerekmektedir.
2015 yılı çocuk başvurularında dikkat çeken bir diğer hususta öğrenci ve
öğretmen iletişiminde yaşanan sorunlardır. Bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığınca öğretmenin çocukla etkili iletişim kurması konusunda verilen
eğitimlerin artarak sürdürülmesine ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.
Genel eğitim sistemi içerisinde özel sorunlar yaşayan çocuğun beklenti ve
ihtiyaçlarına cevap verecek rehberlik servislerinin daha aktif ve etkili çalışması gerekmektedir. Çocuğun sosyalleştiği eğitim kurumlarının eğitim
ihtiyacı dışında sosyal, kültürel ihtiyacına da cevap veren, aynı zamanda
duygusal, psikolojik ihtiyaçlarını karşılayan bir yapıya dönüşümü için daha
fazla çalışma yapılmasına gerek duyulmaktadır.
Sınıf öğretmeni, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanı ile idarenin vaka takibi
yaparak çocuğun ihtiyaç ve beklentisini karşılayan yapıda hizmet vermesi,
olası risklerin erken yakalanması ve müdahale sürecinde birincil koruma
önlemleri ile sorunlara çözüm bulunmasını sağlayacaktır.
Çocukların sosyal yaşam alanlarına yönelik taleplerini ise ağırlıklı olarak alt
yapı, ulaşım sorunları, oyun alanı ve sosyal-sportif mekânların artırılması
isteği oluşturmaktadır.
Engelli Çocuklara Yönelik Başvurular
134
Engelli çocuklara yönelik Kurumumuza yapılan şikâyet başvuruları engelli
hakları ile çocuk haklarının kesişiminde yer almaktadır. Engelli çocukların özellikle eğitim ve sağlık kurumlarında yaşadıkları sorunlar ebeveynleri
aracılığı ile Kurumumuza iletilmektedir. Bu kapsamda otizmli kaynaştırma
öğrencilerinin okul öncesi destek eğitiminin Devlet tarafından karşılanan
aylık saat miktarının artırılması, fiziksel engelli çocukların eğitim ve ulaşım
açısından yaşadığı zorluklar ile ilgili ve rehberlik araştırma merkezlerinin
çocuğun durumuna ilişkin hazırladığı bireysel eğitim programlarının çocuğun durumuna uygun bir şekilde düzenlenmediği hususlarında Kurumumuza farklı başvurular yapılmıştır.
Engelli çocuğunun İstanbul Büyükşehir Belediyesince havuz eğitimine kabul edilmesi talebiyle Kurumumuza yapılmış olan bir başvuruda ilgili idare,
anılan öğrencinin su sporlarına katılımı konusunda risk taşıdığı açıklamasında bulunmuştur. Şikâyet konusu, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Dair Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Engelliler Müdürlüğü tarafından yayımlanan Engelliler İçin Spor ve Rehabilitasyon Hizmetleri Çalışma Usul ve Esasları uyarınca incelenmiş ve şikâyetçinin çocuğunun su sporları rehabilitasyon hizmetlerinden yararlandırılması
yönündeki talebinin ilgili Değerlendirme Komisyonunca reddedilmesinde,
diğer kriterlerin yanında, çocuğun havuzda kullanılan yardımcı aparatlardan kurtularak boğulma riski taşıması ve havuz tehlikesinin farkında olmaması gibi hususların ret gerekçesinde temel alındığı, çocuğun su sporları yönünden taşıdığı hayati riskin ilgili Kaymakamlık tarafından da teyit
edildiği, dolayısıyla çocuğun yaşam hakkının gözetilerek gerek Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşmede gerekse Birleşmiş Milletler
Engelli Hakları Sözleşmesinde yerini bulan “her karar ve eylemde çocuğun
yüksek menfaatinin gözetileceği” temel ilkesinin yerine getirildiği, bu sebeple idarenin şikâyetçinin çocuğunu havuz sporuna kabul etmeyerek salon
sporuna yönlendirmesi işleminde hukuka ve hakkaniyete aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Diğer taraftan idare, boğulma riskini gözeterek havuz sporlarından yararlanma talebini geri çevirmekle birlikte çocuğun salon sporuna kabul edileceğini ve spor yapma olanağının sağlanacağını, bu sayede spor öğretmenleri
tarafından yakından gözlemlenerek gelişme göstermesi halinde havuz sporuna yönlendirilebileceğini belirtmek suretiyle pozitif ayrımcılığı gözeterek
yerinde bir yaklaşım sergilemiştir. Bu nedenlerle şikâyetin reddine karar
verilmiştir.7
Başka bir şikâyet başvurusunda; 3 yaşındaki atipik otizm hastası oğlunun
okul öncesi destek eğitimi alması halinde gelişimsel yetersizliğinde azalma
olacağı, Devletin bu eğitimin bireysel eğitimde ayda 8 saatlik kısmını, grup
eğitiminde ise aylık 4 saatlik kısmının karşılandığı, ancak karşılanan saat
miktarlarının çocuğunun gelişimi için yeterli olmadığı belirtilerek, Devlet
tarafından karşılanan aylık saat miktarının artırılması talebinde bulunulmuştur. Söz konusu talebe ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü tarafından; şikâyetçinin otizm hastası
çocuğunun 3 yaşında olması nedeniyle haftada 30 saat okul öncesi eğiti7
2014/4281 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13/03/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
135
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
mine ilave olarak özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde 8 saat destek
eğitimi almasının yeterli olduğu ifade edilmiştir.
Şikâyet konusu olay, Kurumumuzca, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına
Dair Sözleşme, Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 573 sayılı Özel Eğitim Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname,
3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği hükümleri uyarınca ve uluslararası uygulama örnekleri ışığında incelenmiştir.
136
Milli Eğitim Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığından alınan verilere
göre ülke genelinde söz konusu eğitimi alan birey sayısının 12.597, kurum
sayısının ise 1.195 olduğu, 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama
Tebliğine göre, Devlet tarafından her birey için; 2014 yılında (KDV hariç) aylık 8 saat bireysel eğitim için 409,00 TL, 4 saatlik grup eğitimi için
115,00 TL olmak üzere, toplam 524,00 TL, 2015 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Uygulama Tebliğine göre de 2015 yılı için (KDV hariç) aylık 8 saat
bireysel eğitim için 434,00 TL, 4 saatlik grup eğitimi için 122,00 TL olmak
üzere, toplam 556,00 TL ödeme yapıldığı dikkate alındığında, Devlet tarafından karşılanan ödeme tutarının toplamda çok yüksek olmadığı, Devlet bütçesine ağır bir yük getirmediği dolayısıyla da karşılanabilir bir tutar
olduğu, ayrıca diğer ekonomik ve sosyal ödevlerinin aksaması sonucunu
doğurmadığı, kaldı ki Devletin pozitif ayrımcılık yapma yükümlülüğünün
hiçbir zaman göz ardı edilemeyeceği, mevcut haliyle özel eğitim kurumlarından hizmet alan diğer engelli çocukları da olumsuz etkilemediği değerlendirildiğinden erken çocukluk (okul öncesi) döneminde engelli çocuklara yönelik olarak uygulanan destek eğitim programlarının ileriki yıllarda
bu çocukların özel eğitim desteğine olan gereksinimlerini azaltacağı gibi,
çocuğun tüm yaşamı düşünüldüğünde ve fayda maliyet analizi de dikkate
alındığında; destek eğitim programlarında Devletin karşıladığı aylık 8 saatlik bireysel ve aylık 4 saatlik grup eğitimindeki saat sayısının artırılmasının
söz konusu engelli çocukların engellilik hâlinin etkilerinin en az seviyeye
indirilmesi ve topluma katılımlarının sağlanması yönüyle son derece önemli olduğu değerlendirilmiştir.
Uluslararası mevzuatta yer alan “çocuğun yüksek yararı ilkesi” ile “çocuğun
en yüksek çıkarının gözetilmesine öncelik verileceği” ifadesi dikkate alındığında, okulöncesi eğitim (erken çocukluk eğitimi) döneminde destek eğitim hizmeti almakta olan engelli çocuklar için Devlet tarafından karşılanan
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
aylık saat miktarının bireysel eğitimde ayda 8 saat, grup eğitiminde ise ayda
4 saat ile sınırlandırılmasının hakkaniyet yönünden uygun olmadığı değerlendirilmiş olup okulöncesi eğitim (erken çocukluk eğitimi) döneminde
destek eğitim hizmeti almakta olan engelli çocuklar için Devlet tarafindan
karşılanan aylık saat miktarlarının uluslararası standartlara uygun olarak
makul oranda halen ödenen miktardan fazla artırılması için ilgili mevzuatta değişiklik yapılması hususunda Milli Eğitim Bakanlığına ve Maliye Bakanlığına, “mevzuat değişikliği teklifi” ne ilişkin tasarıyı gündeme alması
hususunda takdir ve gereği içinde Başbakanlığa tavsiyede bulunulmuştur.8
Eğitim Alanına Yönelik Çocuk Başvuruları
Çocuklar ve çocuklar adına ebeveynleri tarafından eğitim alanıyla ilgili yapılan başvuruların başında kadrolu öğretmen ve branş öğretmeni talepleri
ile öğretmenlerin kendileri ile etkili iletişime geçme talepleri yer almaktadır.
Bunun yanında çocuklar tarafından, okullarının fiziki koşullarının iyileştirilmesi, özellikle okullarında temizliğin sağlanması ve çevre düzenlemelerinin yapılarak sosyal ve sportif mekânların oluşturulması, servis araçlarının
sağlanmasına yönelik taleplerde bulunulmaktadır.
Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavında öğretmen çocuklarına kontenjan tanınması uygulamasına son verilmesi, öğretmen çocuğu olmayanlar için ‘diğer çocuk’ tabirinin kullanılmaması, haksız uygulamadan dolayı
oluşan kamu zararının telafi edilmesi, taban puanlar ile bursluluğu kazananların açıklanması talebiyle yapılmış olan bir başvuruda Kurumumuz
tarafından yapılan inceleme neticesinde, öğretmen çocuklarına kontenjan
uygulamasının, korunmaya muhtaç çocuklar bakımından olduğu gibi sosyal
devlet ilkesi çerçevesinde makul ve kabul edilebilir bir gerekçeye dayandırılamaması sebebiyle, öğretmen çocuğu olmayan ve korunmaya muhtaç çocuk kapsamında da bulunmayan öğrenciler bakımından eğitimde fırsat ve
imkân eşitliğine aykırı bir durum teşkil ettiği, belli bir meslek grubuna ayrıcalık tanınmasının kontenjan grubu dışında kalan çocukları ayrımcılık hissi
oluşturarak etkileyebileceği, öğrencilerin eşit şartlarda ve eşit ortamlarda
sınava girip başarı oranlarının hesaplanmasında dengesizlikler oluşturacağı,
sınavda çok daha düşük puan almış öğrencilerin öğretmen çocuğu olması
nedeniyle burs veya parasız yatılı okuma imkânlarına hak kazanırken, diğer çocuk kontenjanında daha yüksek puan almış öğrencilerin söz konusu
8
2014/4634 şikâyet numaralı başvuru için verilen 02/04/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
137
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
imkânlara hak kazanamaması dolayısıyla çocuklar arasında eşit yarışmayı
engellediği, bu anlamda Anayasamızda yer alan ‘Kanun önünde eşitlik’ ilkesine ve Devletin maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere yardım
edeceği şeklindeki düzenlemeye, Milli Eğitim Temel Kanununda yer verilen ‘Eğitimde fırsat ve imkân eşitliği’ ilkesine aykırılık içerdiği anlaşılmış
olup; Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavında öğretmen çocuklarına
kontenjan tanınmasına son verilmesi, bu kapsamda 2684 sayılı İlköğretim
ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara
Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda makul sürede değişiklik yapılarak 4 üncü maddesindeki “öğretmen çocukları” ibaresinin çıkarılması,
anılan Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan İlköğretim ve Ortaöğretim
Kurumlarında Parasız Yatılılık, Burs ve Sosyal Yardımlar Yönetmeliğinde
de bu yönde gerekli değişikliklerin yapılması, sınav sonucunda kontenjan
bazında oluşan taban ve tavan puanlarının öğrenci ismi belirtilmeksizin ilan
edilmesi hususlarında Milli Eğitim Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.9
138
İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında Parasız Yatılılık, Burs ve Sosyal
Yardımlar Yönetmeliğinin “Başvuru yeri ve şartları” başlıklı 5 inci maddesinde, “Ailenin bir önceki mali yıla ait yıllık gelir toplamından fert başına
düşen net miktarın, içinde bulunulan mali yılın Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu M cetvelinde belirtilen Milli Eğitim Bakanlığı okul pansiyon ücretinin en azının üç katını geçmemek kaydıyla maddi imkânlardan yoksun
bulunmak” hükmünde yer alan üç katı ibaresinin beş katı şeklinde değiştirilerek, kendi çocuklarının ve başarılı olan öğretmen çocuklarının parasız
yatılılık ve bursluluk imkânından yararlanması talebiyle yapılmış olan bir
diğer başvuruda ise Kurumumuz tarafından yapılan inceleme neticesinde,
parasız yatılılık ve bursluluk yardımı, eğitim ve öğrenim hakkı alanında
sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak Devlete verilen görevlerden biri
olup, bu olanaktan faydalanabilmek için, başarılı olmak ve maddi imkânlardan yoksun bulunmak kriterlerini taşımak gerektiği, parasız yatılılık ve
bursluluk imkânından yararlanabilecek öğrencilerin tespitinde ise idareye
takdir yetkisi verildiği, ilgili idarenin bu yetkiyi sosyal yardımdan faydalanan ailelerin gelir grubu itibariyle toplumun daha alt seviyesinde bulunan
ve maddi durumları eğitim hizmetinin maliyetini karşılamaya elvermeyen
2014/4405 şikâyet numaralı başvuru için verilen 10/04/2015 tarihli Kısmî Tavsiye Kısmî
Ret Kararı
9
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kesimlere ağırlık verilmesinin gerekliliği adına gelir düzeyi daha az olan
ailelerin çocuklarının sosyal yardımdan faydalanmasını sağlayacak şekilde
bir düzenlemeye giderek “üç katı” olarak belirlediğini ve bu anlamda kamu
yararı ve hizmet gereklerine uygun davrandığı anlaşıldığından şikâyetçinin
talebi reddedilmiştir.10
6.1.3. Kadın Hakları
Kurumumuza, kadın hakları alanına ilişkin başvuruların artırılabilmesi için
bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra üniversiteler, baroların kadın araştırma ve uygulama merkezleri ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile iletişime önem verilmekte olup, ayrıca kadın sığınma evlerine ziyaretler gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede; kadın haklarına
ilişkin farkındalığın artırılması ve konuya toplumsal duyarlılık kazandırılabilmesi adına kadın hakları alanında bahsi geçen birimlere de önemli
görevler düştüğü aşikârdır. Zira Kurumumuzun çalışma usul ve esaslarını
belirleyen Yönetmeliğin 7 nci maddesinde yer alan “şikâyetin insan hakları,
temel hak ve özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren
genel konulara yönelik olması halinde menfaat ihlali aranmaz.” hükmünden
hareketle kadın hakları ile ilgili olarak menfaat ihlali şartı aranmaksızın
sivil toplum kuruluşları ile diğer kişilerin şikâyet başvuruları Kurumumuz
tarafından kabul edilebilmektedir.
Eğitim-öğretim ve iş hayatında dini inanç nedeniyle başörtüsü kullananlara yönelik baskı, ayrımcılık ile olumsuz tutum ve davranışların yapılan
düzenlemelerle büyük ölçüde ortadan kalktığı, bunun ise kadın istihdamı
ve kadınların eğitim ve öğretim oranlarının artmasında büyük payı olduğu
anlaşılmaktadır.11
İşe Alımlarda Kadın Erkek Eşitliğinin Sağlanması
Kamu kurumlarının işe alım taleplerinde kimi zaman işe alım kriteri olarak
erkek olma şartı veya kadın olma şartına yer verildiği görülmektedir. Ancak
işin özelliği ve dünya ölçütündeki karşılaştırmalar dikkate alındığında işe
alım kriteri olarak cinsiyet şartının öne sürülmesinin haksız ve gereksiz olduğu durumlarla karşılaşılabilmektedir.
10
11
2015/693 şikâyet numaralı başvuru için verilen 14/08/2015 tarihli Ret Kararı
2013/175 şikâyet numaralı başvuru için verilen 20/09/2013 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
139
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
140
Bilindiği üzere Anayasamızın 10 uncu maddesinde; herkesin, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, kadınlar ve erkeklerin eşit
haklara sahip oldukları, Devletin, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlü olduğu, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda
oldukları, yine Anayasanın 70 inci maddesinde, her Türkün, kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu, hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiç bir ayırım gözetilemeyeceğinin hüküm altına alındığı, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin
11 inci maddesinde, taraf Devletlerin, istihdam alanında kadınlara karşı
ayrımı önlemekle yükümlü olduklarının düzenlendiği ve kadın erkek eşitliği esasına dayanarak eşit haklar sağlamak için özellikle hangi konularda
uygun önlemlerin alınacağının sayıldığı, Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşmenin 3 üncü maddesinde; kadınların, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalar uyarınca kurulmuş bütün
kamu görevlerinde yer alma ve kamu görevlerini yerine getirme haklarının
olduğunun kurala bağlandığı, 4857 sayılı İş Kanununun 5 inci maddesinde,
iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamayacağının hüküm altına alındığı,
Başbakanlığın 21/01/2004 tarih ve 2004/7 sayılı Genelgesinde, personel
alımında hizmet gerekleri dışında cinsiyet ayırımının Anayasamız ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki kadın-erkek eşitliğine ilişkin
hükümlere aykırılık teşkil edeceği yönündeki değerlendirmelerden, kamu
hizmetlerine girişte kadın erkek eşitliğinin teminat altına alındığı anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
(DHMİ) tarafından yapılan Havaalanı Kurtarma ve Yangınla Mücadele
(ARFF) memuru alımlarında yer alan “Erkek olma” şartının kaldırılması
talepli şikâyet başvurusuna ilişkin Kurumumuz tarafından yapılan inceleme
neticesinde;
ARFF memuru alımlarının KPSS merkezi alımlarına göre yapılmakta
olduğu, ARFF memuru olarak alınacak kişilerde aranan şartların Kurum
yönergesiyle belirlendiği, bahse konu Yönergeyle getirilen hiç bir şartın üst
hukuk normlarına aykırı olamayacağı, öte yandan adayların bedensel ve
psikolojik sağlıklarına ilişkin yeterlilik kriterlerinin mülakat komisyonuyla
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
değerlendirildiği, kadınların da söz konusu kriterleri karşılaması durumunda işe alınmamaları için makul, geçerli bir sebebin bulunmadığı,
Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (ICAO) tarafından ARFF görevinde fiziki yetenekleri üst seviyede bulunan personele ihtiyaç duyulacağının, bu yetenekleri taşımayan personelin kendisini ve çalışma arkadaşlarını tehlikeye sokacağının, bu iş için seçilecek personelin herhangi bir fiziksel
yetersizliğe haiz olmaması gerektiğinin ifade edildiği; ancak cinsiyete bağlı
bir kısıtlama getirilmediği,
DHMİ tarafından her ne kadar ICAO’ya üye diğer ülkelerin (Almanya,
İtalya, İngiltere vb.) havalimanlarına gerek inceleme gerekse de eğitim
amaçlı yapılan görevlendirmelerde kadın ARFF personeline rastlanılmadığı belirtilmişse de yapılan araştırmada ICAO üyesi Avusturalya tarafından
Bakanlık talimatıyla hazırlanan 2012/2013 Havayolu Hizmetleri İşgücü
Planında ARFF kadın personelinin istihdamının artırılmasının stratejik
hedef olarak belirlendiğinin tespit edildiği,12
DHMİ’nin kadın ARFF memuru alınmamasına gerekçe olarak söz konusu personelin çeşitli nedenlerle (doğum öncesi ve sonrasında yasal izin ve
istirahatler, süt izni, doğum yapan personele nöbet yazılamaması vb.) işe
devam edemeyeceği ve bu dönemlerde takviye personel sağlanamayacağı
yönünde ileri sürdüğü gerekçenin ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı
olduğu, kaldı ki, sağlık, emniyet ve şikâyet konusu alana yakın itfaiye gibi
7 gün 24 saat çalışma zorunluluğu olan sektörlerde dahi kadın istihdamının kısıtlanmadığı, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesince 2011 yılında
yapılan 350 kişilik İtfaiye Eri alım ilanında “kadın/erkek olma” şartının yer
aldığı,
Hususları birlikte değerlendirildiğinde, DHMİ tarafından ARFF memuru alımında “Erkek olma” şartı aranmasının hukuka, hakkaniyete ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu sonucuna ulaşılmış ve
04/06/2003 tarihli “Uçak Kaza Kırım Kurtarma ve Yangınla Mücadele
Yönergesi”nin Kurtarma ve Yangınla Mücadele (ARFF) Personeli başlıklı
11 inci bölümünün 11.2.3. numaralı alt bölümünde Havaalanı Kurtarma
ve Yangınla Mücadele (ARFF) Personelinde aranacak özellikler başlığı altında yer verilen “Erkek olmak” şartının kaldırılması ve uygulamanın bu
Konu için bakınız. http://www.airservicesaustralia.com/wpcontent/uploads/12084BKT_
Workforce_plan_201217_WEB1.pdf
12
Y I LLI K RAP OR 2015
141
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
yönde değiştirilmesi hususunda Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.13
6.1.4. Engelli Hakları
BM Engelli Hakları Sözleşmesinde engelli kavramına; “diğer bireylerle eşit
koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde
engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişiler” şeklinde yer verilmiştir.
Engelli haklarına ilişkin Kurumumuza intikal eden başvurular değerlendirilirken, BM Engelli Hakları Sözleşmesi ile Anayasamızın ilgili maddelerinin yanı sıra Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ile Avrupa Komisyonu
tarafından yayımlanan İstihdam ve İşte Eşit Muamele Konusunda Genel
Çerçeve Sağlayan Konsey Direktifi öncelikli olarak göz önünde bulundurulmaktadır.
142
Avrupa Birliği; bütünleşmiş bir Avrupa hedefi doğrultusunda, ayrımcılıkla
mücadele ve engellilerin sosyal hayata tam olarak katılması Birliği oluşturan ana ilkeler arasında yer almıştır. Bu bağlamda; Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 26 ncı maddesinde: “Avrupa Birliği, engelli kişilerin
bağımsızlıklarını, sosyal ve mesleki açıdan içinde yaşadıkları topluma katılıp
katkıda bulunmalarını sağlayacak önlemlerden yararlanma haklarını tanır ve
bu haklara saygı duyar.” ifadesine yer verilmiştir. Ayrıca, Avrupa Komisyonu
tarafından yayımlanan İstihdam ve İşte Eşit Muamele Konusunda Genel Çerçeve Sağlayan Konsey Direktifinin 16 ncı maddesinde: “Çalışma yerlerinde engelli kişilerin ihtiyaçlarını karşılayacak önlemlerin alınması, engelliliğe dayalı
ayrımcılık ile mücadelede önemli bir rol oynar.” ibaresine yer vererek engellilere yönelik olan iş hayatında yaşanılan ayrımcılığın önlenmesine yönelik
bir tedbir getirmiştir.
Engelli haklarına ilişkin şikâyet başvurularının daha çok sosyal hizmet ve
yardımlara yönelik olduğu görülmektedir. Engellilere yönelik sosyal hizmet
ve yardımlar konusunda; engellilere sunulan kamu hizmetlerinde, uluslararası normlara uygun şekilde, pozitif ayrımcılık uygulanmasına yönelik
talepler, kamu hizmetlerinde engelliler için verilen evde bakım hizmeti, engellilere araç alımında sağlanan avantajlar, engelli sağlık kurulu raporları ile
engel oranları cetveline ilişkin şikâyetler Kurumumuza iletilmiştir.
13
2014/5855 şikâyet numaralı başvuru için verilen 25/06/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, kanun önünde eşitlik başlıklı 10 uncu
maddesinde ve “Sosyal Güvenlik Bakımından Özel Olarak Korunması
Gerekenler” başlıklı 61 inci maddesinde; “… Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.” …hükümlerine
istinaden elektrik, su gibi kamu hizmetlerinden indirimli olarak yararlanılmasına yönelik başvurular Kurumumuza gelmektedir.
Bu çerçevede; epilepsi hastalığı nedeniyle ağır engelli olduğunu ifade eden
şikâyetçi elektrik tüketiminde engellilere pozitif ayrımcılık uygulanması
konusunda, Anayasamızda engellilere yönelik pozitif ayrımcılık yapılması hususunda hükümlere yer verildiğini, yine ilgili Kanunlarda şehit veya
muharip/malul gaziler ve dul eşlerinin %40 oranında elektrik indiriminden yararlanacağına ilişkin hükümler bulunduğunu belirterek gazi ve şehit
yakınlarına uygulandığı şekilde engelli bireylere de %40 oranında elektrik
indirimi yapılması hususunda gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep etmektedir. Konuya ilişkin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından,
halihazırda engellilere yönelik olarak elektrik faturalarında bir indirim uygulamasının yer almadığı, konunun 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun
Tarifeler ve Tüketicilerin Desteklenmesi başlıklı 17 nci maddesi kapsamında
belirtilen belirli amaçlara yönelik sübvansiyonlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise,
engellilere elektrik indirimi yapılması yönünde herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtmiştir. SGK tarafından; şikâyetçinin engellilik halinin
SGK Başkanlığının iş ve işlemlerinde uygulanmakta olan mevzuat kapsamında bulunmadığından SGK Başkanlığınca görüş bildirilmesine olanak
bulunmadığı belirtilmiştir. Konu hakkında Kurumumuzca verilen Kısmen
Tavsiye Kısmen Ret Kararı’nda; engelli bireylerin elektrik faturalarında
indirim yoluyla desteklenmesinden ziyade gelir durumu itibariyle korunmaya muhtaç (kırılgan) tüketicilerin aylık elektrik enerjisi tüketiminde AB
ülkelerindeki uygulamalarda olduğu gibi gelir düzeyi düşük engellileri de
içerecek şekilde belirlenecek ölçütler çerçevesinde desteklenmesi için daha
önce atılmış adımların devamı niteliğinde ilgili kurumlar bir araya gelerek
bir çalışma yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Kararımız üzerine; Enerji
ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından, kararımızda belirtilen hususların
Y I LLI K RAP OR 2015
143
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
önümüzdeki dönem çalışmalarında yer alacağını ifade eden bilgilendirme
yazısı Kurumumuza gönderilmiştir.14
6.1.5. Kamu Personel Rejimi
Kamu personel rejimine ilişkin yaşanan olumsuzluklar ülkemizde ciddi
sorun alanlarının başında gelmektedir. Özellikle son yıllarda kamu personel sisteminde kadro ve pozisyonlarda, maaş ve özlük haklarında yapılan
önemli değişiklikler Kurumumuza gelen şikâyetler dikkate alındığında
önemli bir boyuta ulaşmıştır. Ayrıca personel politikası anlamında çalışanların personel sistemi dışında amirleri ile olan ilişkilerinden kaynaklanan
önemli sorunlar da bulunmaktadır. Kamu personel rejimi alanında yapılan
şikâyet başvurularına ilişkin konu başlıkları aşağıda yer almaktadır.
6.1.5.1. Personel Nakil, Atama, Yer Değiştirme ve Kadro Durumu
Kamu Personel Rejimi alanı ile ilgili personel alımı, atama, nakil ve yer
değiştirme, kadro ve pozisyonlar ile ilgili olarak Kurumumuza çok sayıda
başvuru yapılmaktadır.
144
Kamu personel rejimi başlığının “Personel Alımı, Atama, Nakil, Yer Değiştirme, Kadro ve Pozisyonlar” alt başlığında yapılan incelemeler neticesinde
kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde söz konusu konulara ilişkin pek
çok farklı idari işlem ve eylemin tesis edildiği, bu işlem ve eylemler nedeniyle kamu personelinin farklı veya hatalı uygulamalara maruz kaldığı görülmektedir. Söz konusu sorunların çözümlenmesinde idareler tarafından
çoğunlukla yargı yolu gösterilmekte, bu durum ise mahkemelerde büyük bir
iş yükünün doğmasına neden olmaktadır. Bu alanda Kurumumuza yapılan
başvurular dikkate alındığında, kamu personel rejimine ilişkin uygulama
birlikteliğini sağlayacak ve hatalı uygulamaların önüne geçecek kapsamlı
bir mevzuat değişikliğinin yapılması önem arz etmektedir.
Bu kapsamda Kurumumuza gelen bir başvuruda, kurum içi geçici görevlendirme müessesesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesinde genel hükümlerin esas alındığı, bahsi geçen hükümlerde yer verilen hususların dışında
yerleşik içtihat haline gelen idari yargı kararlarıyla kurum içi geçici görevlendirmeye ilişkin şartların, açık ve net bir şekilde ortaya konulduğu, bu
nedenle mevzuatla düzenlenmemiş olan ve yargısal içtihatlarla uygulamaya
yön verilen “kurum içi geçici görevlendirme”ye ilişkin uygulama birlikte2015/785 şikâyet numaralı başvuru için verilen 10/07/2015 tarihli Kısmî Tavsiye Kısmî
Ret Kararı
14
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
liğinin sağlanması ve yargıya intikal eden sorunların azaltılması amacıyla
konu hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda hukuki zeminin
oluşturulması yönünde Başbakanlığa ve Milli Eğitim Bakanlığına tavsiyede bulunulmuş, kararda belirtilen geçici görevlendirmeye ilişkin hususlara
Milli Eğitim Bakanlığınca uyularak, şikâyetçinin geçici görevlendirme işlemi sonlandırılmıştır.15
Bir diğer başvuruda, Anadolu ticaret meslek lisesi mezunlarının diğer
mesleki ve teknik liseler ile denk olmasına rağmen, 3795 sayılı Bazı Lise,
Okul ve Fakülte Mezunlarına Unvan Verilmesi Hakkında Kanunda sayılan
ortaöğretim kurumları arasında “ticaret meslek lisesi”ne yer verilmemesi
nedeniyle söz konusu okul mezunlarına kamu kurum ve kuruluşlarının
“teknisyen” unvanlı kadrolarına yapılan alımlara ilişkin tercih yapma imkânı verilirken atanma imkânlarının bulunmamasına ilişkin başvurularda
bulunulmuştur.
Yapılan incelemeler neticesinde, aldıkları eğitim ve donanımları itibariyle
aralarında hiçbir farklılık bulunmayan bütün mesleki ve teknik lise mezunlarına teknisyen unvanı verilmesini olanaklı kılacak şekilde 3795 sayılı Bazı
Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Unvan Verilmesi Hakkında Kanunda
değişiklik yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığına; kamu kurum ve
kuruluşlarına personel alımına ilişkin hazırlanan KPSS Kılavuzunun adayları yanlış yönlendirmesinin önlenmesi amacıyla nitelik kodlarının 3795
sayılı Kanunda değişiklik yapılıncaya kadar mevcut düzenlemeye paralel
olacak şekilde düzenlenmesi hususunda da yine Milli Eğitim Bakanlığına
ve Devlet Personel Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur16.
6.1.5.2. Mali ve Sosyal Haklar ile İzinler
Devlet memuriyetine girenlerin, aylık ve diğer mali haklarının yanı sıra bazı
sosyal hak ve izinleri de bulunmaktadır. 2015 yılı içerisinde gelen şikâyetler
doğrultusunda bu haklara ilişkin başvuru örneklerine aşağıda yer verilmiştir.
• Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda Kamu Kurumlarına Atanan Geçici Personele Sürekli Görev Yolluğu Ödenmesi
2015/73 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
2015/2867 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/10/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Red Kararı
15
16
Y I LLI K RAP OR 2015
145
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmakta iken Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararları ile kuruluşların özelleştirilmesi sonucunda başka
kamu kurum ve kuruluşlarına geçici personel olarak atananlar tarafından,
özelleştirilen kurum ile atandıkları kurumun farklı illerde bulunmasından
dolayı iki yer arasında 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre hesaplanacak
sürekli görev yolluğunun ödenmesi talebinde bulunulmaktadır.
657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine
10/09/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanunla eklenen ek paragrafta, özelleştirme uygulamaları sebebiyle iş akitleri kamu veya özel sektör işverenince
feshedilen ve 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun kapsamında diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkı bulunmayan personelin de bu
hüküm kapsamında yaşlılık veya malullük aylığı almaya hak kazanıncaya
kadar istihdam edilebileceği hükmüne yer verilmiş, bu kapsamda istihdam
edileceklerin sayısı, öğrenim durumlarına göre çalışma şartları ve bunlara
ödenecek ücretler ile diğer hususların Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye
Bakanlığının görüşleri üzerine Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir.
146
Başlangıçta geçici personel istihdamı ve geçici personel statüsü, belli bir
vasıf gerektirmeyen, daha çok bedensel çalışmalara ağırlık veren, başlangıç
ve bitişi belli olan süreli işlerde çalışmayı öngörmekteyken, bu kapsamdaki
geçici personelin yaşlılık ve malullük aylığı almaya hak kazanıncaya kadar
istihdamlarına imkân tanınmış, en son düzenlemelerle yeni bir sözleşme
imzalanmadan mevcut sözleşmeleri ile yaşlılık veya malullük aylığına hak
kazanıncaya kadar istihdam olunmaya devam olunacağı noktasına gelinmiştir.
Uygulamada da bu personele vasıf gerektirmeyen ve daha çok bedensel çalışmalara ağırlık veren işlerden ziyade çalıştıkları kurumlarda devlet
memurlarının yapmış olduğu büro, evrak ve diğer görevlerde fiilen çalıştırıldıkları bilinen bir gerçektir. Nitekim idarelerce çeşitli şikâyetlere ilişkin Kurumumuza gönderilen belgelerde yer alan yazışma örneklerinde de
şikâyetçilerin büro personeli ve yardımcı hizmetli gibi işlerde görev yaptığı
anlaşılmaktadır.
Bu hususlar dikkate alındığında geçici personelin gerek hukuki statü gerekse uygulamada ortaya çıkış sebebinden farklı olarak sözleşmeli personel ve
memur statüsüne yakınlaştığı görülmektedir. Ayrıca 2016 ve 2017 yıllarını
kapsayan Toplu Sözleşme metinlerinde de tam zamanlı çalışan geçici per-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
sonelin sözleşmeli personel olarak atanmasına ilişkin çalışma yapılacağı da
mutabakat altına alınmıştır.
6245 sayılı Harcırah Kanununun “Tarifler” başlıklı 3 üncü maddesinin
(e) ve (d) bentlerinde memur ve hizmetlinin tanımı yapılmış olup, buna
göre “memur”; personel kanunları hükümlerine göre aylık alan kimseler
(Yardımcı hizmetler sınıfına dâhil personel hariç); “hizmetli” ise, personel
kanunlarına göre yardımcı hizmetler sınıfına dâhil personel, kurumlarda
yalnız ödenek mukabili çalışanlarla kurumlarda çalıştırılan tarım ve orman
işçileri ve iş kanunlarına göre işçi sayılan kimseler, olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu Kanunun 10 uncu maddesinde, yurt içinde veya yurt dışında
görev yapmakta iken yurt içinde veya yurt dışındaki sürekli bir göreve naklen atanan ya da yabancı ülkelerdeki memuriyet merkezi değiştirilen memur ve hizmetlilere yeni görev yerlerine kadar sürekli görev yolluğu olarak
yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafı verileceği hükme bağlanmıştır.
Harcırah Kanunundaki bu hükümlere istinaden 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (C) bendi kapsamında istihdam edilen geçici
personelin memur ve hizmetli tanımına girmediği ve bu personelin kanunda sürekli görev yolluğu ödenebilecekler arasında sayılmadığı anlaşılmaktadır.
Yüksek yargı kararlarında da belirtildiği üzere, temel ve asli fonksiyonları
kamu hizmetini yürütmek olan kamu görevlileri, kamu hizmetinin iyi işlemesi için, ya kendi isteklerine dayalı olarak, ya da resen kanunlarda yer alan
kurallar çerçevesinde, yetkili idari makamlarca bulundukları yerden başka
bir yere atanabilmekte, bu atamaya bağlı olarak da yeni görev yerlerinde
göreve başlayabilmek için bazı giderler yapmak zorunda kalmaktadırlar.17
Yolluk ödemesi, kamu hizmetinin gerektirdiği durumlarda bu hizmet için
görevlendirilen kişilerin katlanacakları giderleri karşılamak üzere yapılan
parasal ödemeyi içeren bir idari işlem olup, atama işlemi sonucunda görev
yeri değişen kamu görevlisinin karşı karşıya kaldığı külfetin kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanması nedeniyle, kanun koyucu tarafından
bu külfetin kamuca karşılanması amacıyla Harcırah Kanununda düzenlemeler yapılmıştır. 18
17
18
Anayasa Mahkemesinin 04/05/2005 tarih ve E: 2004/54 K: 2005/24 sayılı kararı.
Anayasa Mahkemesinin 04/05/2005 tarih ve E: 2004/54 K: 2005/24 sayılı kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
147
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Harcırah Kanunu, 1 inci maddesinde belirtildiği üzere, genel, katma ve özel
bütçeli idarelerde, bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli kurumlarda, özel
kanunlarla kurulmuş banka ve teşekküllerde yolluk ödenmesini gerektiren
hizmet yapılması hallerinde uygulanacak kuralları içeren bir gider Kanunu olup, kamu hukuku alanında, çalışanla çalıştıranlar arasındaki istihdam
ilişkilerini ve buna dayanan mali hakları düzenleyen bir Kanun değildir.19
657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (c) bendi hükümleri gereğince özelleştirme uygulamaları çerçevesinde bir kısım personelin
kamu kurum ve kuruluşlarına nakli de, kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla yapılmakta olup, bulunduğu yerden başka yerlere atananların kamu
hizmetinin yürütülmesinden kaynaklı bir mali külfetle karşı karşıya kaldığı
kuşkusuzdur.
Diğer taraftan Harcırah Kanununun 9 ve 10 uncu maddelerinin birlikte
değerlendirilmesinden ilk atama ve açıktan atama yapılması durumunda
yolluk ödemesi yapılmayacağı, naklen atama durumlarında görev yeri değişenlere sürekli görev yolluğu ödeneceği anlaşılmaktadır.
Mevzuatımızda açıktan atama, “yer değiştirme” kavramı içinde yer alan atama biçimleri dışında düzenlenmiş olup, bir koşul işlem niteliği taşımaktadır.
Nesnel hukuktan doğan bir güç ve yetkinin kullanılması sonucu kişi, atama
işlemiyle, hak ve yükümlülükleri, yetki ve sorumlulukları kural işlemlerle
önceden belirlenmiş bir statüye sokulmaktadır. Yer değiştirme işlemlerinde
ise, görev yerinin ya da kurumun değiştirilmesi söz konusu olmaktadır.20
148
Tüm bunların yanı sıra personel kanunlarında yapılan değişikliklerle personel statülerinin sürekli bir değişim geçirmesi ve günün koşullarına uygun
birçok düzenleme yapılması karşısında 1 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe
giren 6245 sayılı Harcırah Kanununda yer alan memur ve hizmetli tanımında esaslı bir değişiklik yapılmadığı görülmektedir. Harcırah Kanununun yürürlüğe girdiği dönemlerden daha farklı bir anlama bürünen, çalışma
süreleri ve kendisine tanımlanan görevler açısından sürekli ve yaygın bir istihdam türüne dönüşen geçici personel statüsünün, Kanunun yayımlandığı
dönemin koşullarına göre tanımlanmış memur ve hizmetli tanımına göre
değerlendirilerek kapsam dışı olduğunu kabul etmenin de yerinde olmadı19
20
Anayasa Mahkemesinin 04/05/2005 tarih ve E: 2004/54 K: 2005/24 sayılı kararı
Danıştay İkinci Dairesinin 16/06/2015 tarihli ve E: 2015/1900 K:2015/6522 sayılı kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ğı düşünülmektedir. Bu bağlamda Harcırah Kanununda yer alan memur
ve hizmetli tanımlarının, geçici personel statüsünün günümüz koşullarına
göre mevzuat ve uygulama açısından değişen durumuna eşdeğer bir düzenlemeyle yeniden tanımlanması gerekmektedir.
Bu çerçevede, bu durumda olan kişilerin karşı karşıya kaldığı ve kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bu külfetin kendilerince karşılanmasında, hakkaniyet ilkelerine uygunluk bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, kamu kuruluşunda bir kamu hizmetini yürütürken bu kuruluşun özelleştirilmesi sonucunda, başka bir kamu kurumuna nakli sonucunda katlanmış olduğu masrafları karşılamak amacıyla sürekli görev yolluğu
talebinin karşılanması amacıyla, sorunun çözümü için mevzuat değişikliği
yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı düşünülmektedir.21
Lojman Tahsislerinde Yaşanan Sorunlar
Kamu kurum ve kuruluşlarının yetkili makamlarınca, var olan (satın alınan,
yaptırılan veya kiralanan) konutların, kamu konut türlerine göre belirlenip, bu amaçta kullanılmak üzere ayrımının yapılması ile bu konutlar kamu
konutu özelliğini kazanır. Kamu konutlarının tahsis biçimi, oturma süresi,
kira, bakım, onarım ve yönetimine ilişkin hükümler, 2946 sayılı Kamu Konutları Kanunu ile bu Kanuna göre çıkarılan Kamu Konutları Yönetmeliğine göre belirlenmektedir. Söz konusu Kanunun 2 nci maddesinde sayılan
kapsama dâhil kurum ve kuruluşlar, personeline (2802 sayılı Kanuna tabi
olarak görev yapanlar da dâhil olmak üzere); kamu konutlarının, özel tahsisli konutlar, görev tahsisli konutlar, sıra tahsisli konutlar ve hizmet tahsisli konutlar olarak tahsis edilebileceği hüküm altına almıştır. Özel tahsisli
konutlar; yönetmelikte belirlenecek temsil özelliği olan makam ve rütbe
sahiplerine tahsis edilen özel nitelikli konutlardır. Görev tahsisli konutlar;
yönetmelikte belirlenecek makam ve rütbe sahiplerine, görevlerinin önemi
ve özelliği, yetki ve sorumlulukları gereğince tahsis edilen konutlardır. Sıra
tahsisli konutlar; hizmet süresi, daha önce kamu konutlarından yararlanma
durumu ve süresi, çocuklarının ve bakmakla mükellef olduğu aile fertlerinin sayısı, aile fertlerinin gelir durumu, konuttan yararlanma için bekleme
süresi, eşinin de bu Kanun kapsamına giren kurum ve kuruluşlarda çalışan
2015/2293 şikâyet numaralı başvuru için verilen 09/10/2015 tarih ve 2015/10615 sayılı
Kısmî Tavsiye Kısmî Ret Kararı.
21
Y I LLI K RAP OR 2015
149
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
personel olması gibi hususlar dikkate alınarak yönetmelikte belirlenecek
puanlama esasına göre tahsis edilen konutlardır. Hizmet tahsisli konutlar;
hudut karakolu, istasyon, haberleşme, gözlem, araştırma, inşaat mahalli
gibi, meskûn yerlerden uzak, sosyal ve ekonomik zorlukları olan, ulaşım ve
iskan imkânları kısıtlı yerlerde, normal çalışma saatleriyle sınırlandırılması
kabil olmadan görev başında bulundurulması gerekli olan personel ve koruma görevlisi, makam şoförü, kapıcı, kaloriferci gibi personel için inşa veya
tefrik edilerek tahsis edilen bina, baraka, prefabrik yapı, şantiye eklentisi,
tadil edilmiş veya edilmemiş karavan, kulübe ve benzeri konutlardır.
Kurumumuza yapılan bir başvuruda şikâyetçi, Abdullah Gül Üniversitesinde görev yaptığını ve üniversite tarafından kendisine 2011 Aralık ayında
kamu konutu (lojman) tahsis edildiğini, şu anda üniversite tarafından görevlendirilmiş olarak çalışmalarını Amerika Birleşik Devletleri’nde, Massachusetts Institute of Technology Üniversitesinde devam ettirdiğini, bu nedenle Abdullah Gül Üniversitesi tarafından lojmanı boşaltması istendiğini,
ancak söz konusu görevlendirmenin yaklaşık altı ay sonra sona ereceğini ve
Abdullah Gül Üniversitesindeki görevine geri döneceğini bu nedenle lojmanı boşaltmak istemediğini belirterek, mağduriyetinin giderilmesini talep
etmektedir.
150
Kurumumuzca yapılan inceleme neticesinde, şikâyetçiye lojmanın görev
tahsisli olarak verildiği, bu anlamda şikâyetçinin üniversitedeki görevi devam ettiği sürece kendisine tahsis edilen lojmanda oturma hakkının bulunduğu, 657 sayılı Kanunun 108 inci maddesi uyarınca aylıksız izin alan bir
memurun bu dönemde göreviyle ve memuriyetiyle bağının devam ettiği,
ancak maddede belirtilen sürede görevine dönmemesi halinde memuriyetle
ilişiğinin kesileceği, aylıksız izinin memura tanınmış bir hak olduğu, dolayısıyla kişinin görevinin sona ermediği, kadrosuyla olan bağının, aylığı
dışındaki hak ve yükümlülüklerin devam ettiği, bu çerçevede şikâyetçinin
yurtdışında aylıksız olarak geçici görevlendirilmiş olmasının göreviyle ilişiğinin kesildiği manasına gelemeyeceği, diğer yandan 2946 sayılı Kamu Konutları Kanunu ve Kamu Konutları Yönetmeliğinde lojmanı fiilen kullanmayanların lojmanı boşaltması gerektiğine dair herhangi bir düzenlemenin
bulunmadığı, bu anlamda Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğü’nün
Konut Tahsis Yönergesinin 11/e maddesinde yer alan “6 ay ve daha fazla
süreyle lojmanı kullanmayanların konutu boşaltacağı” yönündeki hükmün
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
anılan Kanun ve Yönetmeliğe aykırı olduğunun anlaşıldığı, ayrıca aylıksız
izinde olan şikâyetçinin kendi payına düşen kira bedelini her ay Üniversitenin banka hesabına yatırmaya devam ettiğinden ve Üniversitenin gelirini
azaltmaya sebebiyet verecek mevzuata aykırı eylem ve işlemde bulunmadığı
anlaşıldığından, şikâyetçinin kamu zararına sebebiyet verdiği iddiasının da
doğru olmadığı anlaşılmış olup; şikâyetçinin kamu konutunu kullanmaya
devam edebileceği ve lojmanda herhangi bir kamu zararına sebebiyet verdiğinin tespit edilemediği, idarece hakkında lojmandan çıkarılması yönünde
alınan karar ve işlemlerin makul sürede geri alınması ve koşulları devam ettiği sürece lojmanda oturması için yeni bir işlem tesisi hususunda Abdullah
Gül Üniversitesi Rektörlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.22
Kurumumuza yapılan bir diğer şikâyet başvurusunda şikâyetçi, Başbakanlık
Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünde işçi olarak çalıştığını ve lojman tahsisi talebinde bulunduğunu, ancak
idare tarafından İş Kanunu kapsamında çalışan personel olduğundan mali
ve sosyal haklarının işletme iş sözleşmesi çerçevesinde belirlenmesi nedeni
ile lojman tahsis talebinin uygun bulunmadığını ifade ederek, kendisine
lojman tahsis edilmesi talebinde bulunmaktadır.
Yapılan inceleme neticesinde Kamu Konutları Kanununda konutların personele tahsis edileceği ifade edildiğinden, vasıflı işçi statüsünde çalışmakta
olan ve hukuken personel kapsamında değerlendirilmesi gereken şikâyetçinin, sıra tahsisli konut talebinin toplu iş sözleşmesinde konut hakkına
yer verilmediği gerekçesiyle reddedilmesi, Kanunun 10 uncu maddesinde
yer alan “Toplu iş sözleşmelerine ve özel sözleşmelere bu Kanuna aykırı
hükümler konulamaz, idari yetki kullanımı yoluyla bu Kanuna aykırı işlem
yapılamaz.” amir hükmüne aykırı olduğundan, ayrıca bu yönüyle Anayasada ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan eşitlik
ilkesi ile ayrım yapmama ilkesinin ihlali anlamı taşıdığı anlaşılmış olup;
şikâyetçinin, vasıflı işçi statüsünde çalıştığı ve personel kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, koşulları oluştuğu takdirde değerlendirmeye alınması, uygun görüldüğünde lojman tahsisi konusunda makul süre içerisinde
mağduriyetinin giderilmesi ve işlem tesisi hususunda Başbakanlık Hazine
22
2015/701 şikâyet numaralı başvuru için verilen 04/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
151
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne tavsiyede
bulunulmuştur.23
6.1.5.3. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği
657 sayılı Kanunun “Temel İlkeler” başlıklı 3 üncü maddesine göre, kariyer ilkesi; devlet memurlarına yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve
yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar
ilerleme imkânı sağlamak; liyakat ilkesi ise; kamu hizmetleri görevlerine
girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini
yeterlik sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkânlarla uygulanmasında hukuki bir güvence oluşturmak şeklinde tanımlanmıştır.
657 sayılı Kanun, devlet memurluğunu bir meslek olarak kabul etmekte ve
bunlara, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânı sağlanmasını, sınıflar içinde ilerleme ve yükselme işlemlerinin yeterlik sistemine
dayandırılmasını öngörmektedir. Bu iki ilkenin temelinde, objektif kurallar çerçevesinde işin ehline verilmesi ve hak etme kavramı yatmakta olup,
kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinin tek
güvencesi de, hizmetin yetişmiş, ehil kamu görevlilerince yerine getirilmesidir.
152
657 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin 1 inci maddesinde; bu Yönetmeliğin amacının, liyakat ve kariyer
ilkeleri çerçevesinde, hizmet gerekleri ve personel planlaması esas alınarak,
Devlet memurları ile 08/06/1984 tarihli ve 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname kapsamındaki kamu iktisadî teşebbüslerinde görev yapan sözleşmeli personelin görevde yükselme ve unvan değişikliklerine ilişkin usul
ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Söz konusu Yönetmelik hükümleri gereği; Kurumlar bu Yönetmelik kapsamına giren görevlere atanacaklarda aranacak öğrenim düzeyi, hizmet süresi,
alt görevlerde bulunma süresi, disipline ilişkin şartlar, görevde yükselme
eğitiminin ilanı, şekli, süresi, konuları, ağırlıkları, kapsama dâhil edilecek
diğer unvanlar ve bunlara ilişkin hususları, Devlet Personel Başkanlığının
olumlu görüş alarak çıkaracakları yönetmelikle düzenleyeceklerdir. Devlet
Memurlarının Görevde Yükselme Esaslarına Dair Genel Yönetmelik ile
23
2015/1582 şikâyet numaralı başvuru için verilen 14/09/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kurumlara, kendi görevde yükselme yönetmeliklerini çıkarma konusunda
yetki verilmiş ve belli bir çerçeve belirlenmiştir.
Konuyla ilgili Kurumumuza yapılan başvuruda şikâyetçi, bilgisayar teknisyeni vasfına haiz olmasına rağmen kendisinin ve diğer personelin kadrolarının bulunduğu pozisyonlar dışındaki görevlerde çalıştırılıyor olmasından
bahisle, çalışmakta olduğu kurumda görevde yükselme sınavı açılması suretiyle mağduriyetinin giderilmesini talep etmektedir.
Kurumumuz tarafından yapılan inceleme neticesinde, şikâyetçinin, 2006
yılında yapılan unvan değişikliği sınavına teknisyen (bilgisayar) kadrosu
için başvurduğu ancak başarılı olamadığı, 2007 yılında yapılan unvan değişikliği sınavına başvurduğu, 2011 yılında yapılan görevde yükselme sınavına memur kadrosu için başvurduğu ancak sıralamaya giremediği, son
olarak 2013 yılında yapılan şef kadrosu için yapılan sınav şartları tutmadığı
için katılamadığı tespit edilmiştir. Tüm bunlara ilave olarak, idarenin son
yıllarda hizmet gerekleri, personel ve kadro planlaması çerçevesinde kamu
yararına uygun olarak görevde yükselme sınavı açmama yönünde takdir
yetkisini kullandığı anlaşılmış olup; şikâyetçinin talepleri reddedilmiştir.24
Diğer bir başvuruda şikâyetçi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına 2005 yılında
naklen geçtiğini, 2005 yılından bu yana Orta Anadolu Gümrük ve Ticaret
Bölge Müdürlüğü Ankara Laboratuvar Müdürlüğü kadrosunda mühendis
olarak görev yaptığını, 26/01/2015 tarihinde duyurusu yapılan Görevde
Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavına başvurduğunu ancak başvurusunun ilgili Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendi uyarınca kabul edilmediğini, ancak Yönetmeliğin ilgili
maddesi gereği sınava kabul edilmesi gerektiğini belirterek mağduriyetinin
giderilmesini talep etmektedir.
Yapılan inceleme neticesinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Personeli Atama, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin; “Görevde
yükselme sınavına tabi kadrolara atanacaklarda aranacak şartlar” başlıklı 9
uncu maddesinde;
“Bu Yönetmelik kapsamında yer alan görevde yükselme sınavına tabi kadrolara
atanabilmek için aşağıdaki genel şartlar aranır:
a) 657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinde belirtilen şartları taşımak,
24
2015/1075 şikâyet numaralı başvuru için verilen 07/07/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
153
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
b) Bakanlıkta en az iki yıl hizmeti olmak,
c) Yapılan görevde yükselme sınavında başarılı olmak.
Bu Yönetmelik kapsamında yer alan görevde yükselme sınavına tabi kadrolara
atanabilmek için aşağıdaki özel şartlar aranır:
a)Merkez teşkilatı şube müdürü kadrosuna atanabilmek için;
1) En az dört yıllık yükseköğrenim mezunu olmak,
2) Gümrük müdür yardımcısı, bölge amiri, uzman, eğitim uzmanı, APK
uzmanı veya araştırmacı kadrolarının herhangi birinde en az üç yıl ya
da merkez teşkilatında şef veya ayniyat saymanı kadrosunda en az altı
yıl ya da mühendis, mütercim, çözümleyici veya programcı kadrolarının
herhangi birinde en az yedi yıl ya da muayene memuru kadrosunda en
az sekiz yıl, Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı şube müdürü kadrosunun sınavı için bu kadroların herhangi birinde belirtilen süreler kadar
ya da tekniker kadrosunda en az yedi yıl çalışmış olmak.” hükmüne yer
verildiği görülmüştür.
154
Bu çerçevede, idarenin bu maddeyi düzenlerken, kısa ve net cümleler kullanmanın aksine, çok uzun cümle kurduğu ve bu cümlenin içerisine “…
veya, ya da …” gibi ifadeler koyarak önceki satırlarda yazılanları olumsuz
yorumlamaya müsait hale getirdiği, dolayısıyla yetkililerin maddeyi yorumlamasını güçleştirdiği ve farklı beklentilere sebep olduğu, ancak idarenin
Yönetmeliğin söz konusu hükmünün konuluş amacına uygun sonuç doğurduğu, amaca aykırı herhangi bir personelin sınava başvurusunun kabul
edilmediği, dolayısıyla işlemin hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, şikâyetçinin talebi reddedilmiştir.25
6.1.5.4. Kamu Personelinin Tutum ve Davranışları ile Mobbing ve
Kötü Muamele
Kurumumuza kamu personel rejimi alanında yapılan şikâyetlerin bir kısmını da “mobbing ve kötü muamele” ile “kamu personelinin tutum ve davranışları” oluşturmaktadır.
Mobbing “İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da
kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam
eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur
25
2015/1945 şikâyet numaralı başvuru için verilen 04/08/2015 tarihli Ret Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve
davranışlar bütünü” olarak tanımlanmış, mobbingin unsurları olarak; işyerinde gerçekleşmesi, sistemli bir şekilde yapılması, süreklilik kazanmış
bir sıklıkla tekrarlanması, kasıtlı yapılması, yıldırma, pasifize etme ve işten
uzaklaştırma amacında olması, mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda
veya sağlığında zarar ortaya çıkması hususları sayılmıştır.26
Psikolojik tacize maruz kalan bireylerin; bıktırma, yıldırma, dışlanma, kurumun hizmetlerinden yoksun bırakılma, aşağılanma, izin ve görevlendirilmelerde yararlandırılmama, zorla tayin gibi psikolojik tacize neden
olabilecek tutum ve davranışlara maruz kalabilmekte oldukları, bir olguya
işyerinde psikolojik taciz diye bakabilmek için davranışların ayda birkaç
kez tekrarlanması, birbiri ardına birtakım evreler içinde geçmiş olması ve
bunun tekrarlama sıklığı ve uzun süre devam etmesi ve davranış tarzlarının
kişiye kötü muamele şeklinde olması gerektiği, en azından, kasıtlılık, süreklilik ve sistemlilik niteliklerini taşıması gerektiği belirtilmiş, mobbinge
neden olabilecek idari işlemler ise; geçici görevlendirme (görev yeri değişikliği), mesleğin (unvanın) gerektirdiği görevleri vermeme, atama (atamama) özlük haklarının yerine getirilmemesi, disiplin soruşturması açılması
olarak sayılmıştır.27
Mobbing ile ilgili Kurumumuza yapılan bir başvuruda şikâyetçi, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığında uzman olarak görev yapmakta iken tehdit,
aşağılama, mobbing ve benzeri davranışlara planlı ve sürekli olarak maruz
bırakıldığını ve neticede doktora eğitimine devam edebilmek için görevinden istifa etmek zorunda kaldığını belirterek, benzer mağduriyetlerin
yaşanmaması için gerekli soruşturma ve işlemlerin yapılması talebinde bulunmuştur.28
Kurumumuzca yapılan inceleme neticesinde; 30 dakikalık tolerans tanınarak mesai saatlerine uymayan personele disiplin işlemlerinin başlatıldığının
TÜİK Başkanlığı tarafından belirtildiği dikkate alındığında; şikâyetçinin
13/05/2013 tarihinde 11 dakika geç geldiği, bu durumun 30 dakikalık toÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu, İşyerlerinde
Psikolojik Taciz (Mobbing) Bilgilendirme Rehberi, Mayıs 2014.
27
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) Ve Çözüm Önerileri Komisyon Raporu, Nisan 2011.
28
2014/4718 şikâyet numaralı başvuru için verilen 19/03/2015 tarihli Tavsiye Kararı
26
Y I LLI K RAP OR 2015
155
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
lerans süresi içerisinde kaldığı ve 3 dakika geç ayrıldığı, geçmiş hizmetleri
ve daha önce bir disiplin cezası almaması gözetilmeksizin idare tarafından
uyarma cezası verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğu; fenne aykırı olduğu
konusunda tereddüt bulunan sıhhi raporla ilgili olarak şikâyetçinin hastalık
raporunda belirtilen sürenin bitiminden önce, bizzat kendisinin bulunduğu yere en yakın hakem hastaneye sevk edilmesi gerekirken, hastalığının
teşhisi mümkün olmayan bir süre geçtikten sonra hakem hastaneye gönderilmesi uygulamasında, mevzuata aykırı hareket edildiği ve iyi niyetli bir
yaklaşım sergilenmediği, Kurumda sık sık rapor alan personelin hakem
hastaneye gönderildiği yönündeki açıklamanın ise bu uygulamayı haklı
gösteremeyeceği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Şikâyetçiye 6 ay boyunca
yıllık izin kullandırılmaması ile ilgili kamu yararı koşullarının oluşmadığı,
TÜİK gibi büyük bir kurumda şikâyetçiye istediği tarihlerde izin kullandırılması halinde idarenin işlerinin aksayacağı yönünde somut bir delil de
ortaya konulamadığından, idarenin bu yöndeki açıklamaları yeterli ve makul karşılanmamıştır. Ayrıca hakkında verilen uyarma cezasına kadar görevinde başarısızlığı ya da başkaca bir olumsuzluğu idarece de ileri sürülmeyen şikâyetçinin, Konya Bölge Müdürlüğünde görevlendirilmesine yönelik
olarak idareden gelen açıklamadan, atama işleminin cezalandırma amacıyla
yapıldığı yönünde kanaat oluşmuştur. Bunların neticesinde, kişinin psikolojik olarak yıpratıldığı, çalışma motivasyonunun düştüğü ve sonunda şikâyetçinin memuriyetten istifa ettiği anlaşılmıştır.
156
Mobbingin varlığı için kişilik haklarına yönelik haksızlığın yeterli olduğu, bu konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, kişinin mobbing
uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguları ileri sürmesinin ve vicdani
kanaatin oluşmasına yetecek kadar bir ispatın yeterli olduğu, bu konuda
aksini ispat külfetinin idareye düştüğü çeşitli mahkeme kararlarında da belirtilmiştir.29
Bu nedenlerle ve ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak somut olayda
da şikâyetçiye mobbing uygulandığı sonuç ve kanaatine varılmış, şikâyetçi hakkında yapılan işlemlerin hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığının
tespitiyle bu işlemleri yapanların hatalı davrandıklarını hiyerarşik ve sıralı
amirlerince kabul etmeleri yönünde ilgili idareye tavsiyede bulunulmuştur.
29
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 21/02/2014 tarih ve E. 2014/2157 K. 2014/3434 sayılı kararı; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 27/12/2013 tarih ve E. 2013/693 K. 2013/30811 sayılı
kararı; Danıştay 5. Dairesinin 07/04/1999 tarih ve E. 1998/2342; K. 1999/853 sayılı kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kamu personeline insan hakları, etik ilkeler ve iyi yönetim ilkeleri gibi temel konularda eğitim verilmesinde veya idarelerin yönlendirilmesi suretiyle
hizmet içi eğitimlerinde ağırlıkla bu konuların ele alınmasının sağlanmasında ve mobbingin önlenmesi amacıyla bu hususta özel bir mevzuat oluşturulması yönünde çalışmaların yapılmasında fayda mütalaa edilmektedir.
6.1.5.5. Disiplin Cezaları ve Affı
Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi için bedeni gücü oluşturan memurlar hakkındaki temel düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
yer almaktadır. Görevlerinin gereklerini sadakatle ifa eden kamu görevlisinin kaçınılmaz olarak bazı hak ve sorumlulukları olması tabiidir. 657 sayılı
Kanunda hüküm altına alınan bu hak ve sorumluluklar kamu görevlisinin
Devletine karşı yerine getirmesi gereken görev ve sorumluluklardır. Devlet memurları, kanunların kendilerine yüklemiş oldukları hizmetleri yerine
getirirken 657 sayılı Kanun veya diğer yasal düzenlemeler dışına çıkması
halinde bir ceza ile karşı karşıya kalabilmektedir.
Disiplin cezaları, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi bakımından
kamu görevlilerinin mevzuat uyarınca yerine getirmek zorunda oldukları
ödev ve sorumlulukları ifa etmemeleri veya mevzuatta yasaklanan fiillerde bulunmaları durumunda uygulanan yaptırımlar olup, memurların özlük
hakları üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurmaları sebebiyle sübjektif ve bireysel etkileri bulunduğu gibi kamu görevinin gereği gibi sürdürülmesi ve kamu düzeninin sağlanması bakımından objektif ve kamusal
öneme sahiptirler.
Bu bakımdan disiplin soruşturmalarının yapılmasında izlenecek yöntem,
ceza verilecek fiiller ve ceza vermeye yetkili makam ve kurullar pozitif olarak mevzuatla belirlenmekte, doktrin ve yargısal içtihatlarla da konu ile
ilgili disiplin hukuku ilkeleri oluşturulmaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Güvenlik” başlıklı 18 inci maddesinde; kanunlarda yazılı haller dışında devlet memurunun memurluğuna son verilemeyeceği, aylık ve başka haklarının elinden alınamayacağı, 24
üncü maddesinde de; devlet memurlarının görevleri ile ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması
ve haklarında dava açılmasının özel hükümlere tabi olduğu, 25 inci maddesinde ise; devlet memurları hakkındaki ihbar ve şikâyetler, garez veya mücerret hakaret için, uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı ve soruşturma
Y I LLI K RAP OR 2015
157
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
veya yargılamanın tabi olduğu kanuni işlem sonucunda bu isnat sabit olmadığı takdirde, merkezde en büyük amiri, illerde valiler, isnatta bulunanlar
hakkında kamu davası açılmasını Cumhuriyet Savcılığından isteyecekleri
hükmüne yer verilmiştir.
657 sayılı Kanunda yer alan cezalar; uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarma olarak
tanımlanmıştır.
Kurumumuz tarafından disiplin cezaları hakkında verilen kararlar incelendiğinde; disiplin cezasının iptali yönündeki talepler kesinleşen disiplin
cezalarının ancak bir yargı kararı veya yasama tasarrufu ile ortadan kalkabileceği gerekçesiyle reddedilmekte, ancak bu husus disiplin cezasının gerek
sıkı şekil şartlarına uygun verilip verilmediği gerekse de hakkaniyet boyutuyla incelenmesine engel teşkil etmemektedir. Kaldı ki, Kurumumuz, 657
sayılı Kanun uyarınca itiraz sürelerini kaçırmış ya da idari yargıya henüz
başvurmamış hatta yargıya başvuru süresini de kaçırmış, cezanın objektif
kriterlere uygun olarak eşitlik, orantılılık gibi hakkaniyet kavramları çerçevesinde verilip verilmediği yönünde inceleme talep eden şikâyetçilerin
iddia ve taleplerinin değerlendirilebileceği tek mercii olması açısından ayrı
bir önem arz etmektedir.
Kurumumuza yapılan başvurular ağırlıklı olarak disiplin cezasının öngörülen şekil şartlarına uygun verilmediği noktasında toplanmaktadır.
158
Kurumumuza yapılan bir başvuruda, polis memuru olan şikâyetçi, boşanma
aşamasında olan resmi evliliğine rağmen başka bir kadınla yaşadığı birliktelik ve bu birliktelikten bir çocuğunun olması nedeniyle çocuk yardımı
için idareye başvurması üzerine hakkında disiplin soruşturması açılmış,
başka bir kadınla yaşadığı birliktelik ve bu birliktelikten bir çocuğunun olması eyleminin Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünde belirtilen “Hizmet
dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” fiiline sebebiyet verdiği gerekçesiyle,
geçmiş hizmetleri ve daha önce disiplin cezası almamış olduğu gözetilerek
şikâyetçiye eyleminin karşılığı olan 6 ay süreli durdurma cezası yerine bir
alt ceza olan 4 günlük aylıktan kesme cezası verilmiştir. Şikâyetçi söz konusu cezanın iptali talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme neticesinde; şikâyete konu kesinleşmiş disiplin cezasının Kurumumuzca iptali mümkün bulunmadığından şikâyet-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
çinin bu yöne ilişkin şikâyetinin reddine karar verilmiştir. Ancak şikâyete
konu disiplin cezasının verilmesine temel oluşturan “Hizmet dışında resmi
sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” eyleminin hukuki güvenlik, belirlilik ilkelerine aykırı
olduğu ayrıca şikâyetçinin evlilik dışı birlikteliği ve çocuğunun bulunması
durumunun tamamen şikâyetçinin özel ve aile hayatıyla ilgili olduğu ve sırf
bu yüzden cezalandırılmasının özel hayatın gizliliği hakkına ölçüsüzce bir
müdahalede bulunarak bu hakkı ihlal ettiği, isnat edilen eylemi düzenleyen
kanun ya da tüzük maddesinin ve cezai karşılığının yazılı olarak şikâyetçiye
açıkça bildirilmek suretiyle savunmasının alınmadığı, böylece şikâyetçinin
savunma hakkını kısıtladığı, idarenin 657 sayılı Kanunda emredici şekilde düzenlenmiş 30 günlük süreye riayet etmeden soruşturmayı üç buçuk
ay sonra tamamlayarak ceza vermesinin makul ve mazur görülemeyeceği
anlaşıldığından yapılan eylem karşılığı verilen disiplin cezasının hukuka ve
hakkaniyete aykırı olduğunun tespitiyle işlem tarihi itibariyle bu işlemi yapan hiyerarşik ve sıralı yetkililerce hatalı davranıldığının kabul edilmesi yönünde Elazığ Valiliğine ve İçişleri Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.30
6.1.6. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Sanatçı Borçlanması Kapsamında Ödenen Primler
Anayasamızın “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı 60 ıncı maddesinde herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğuna vurgu yapılmış; “Devletin
İktisadî ve Sosyal Ödevlerinin Sınırları” başlıklı 65 inci maddesinde ise
Devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini
bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği hüküm altına alınmıştır. Yine Anayasamızın “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64 üncü maddesinde Devletin, sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alacağı
düzenlenmiştir.
Kurumumuza, sanatçıların borçlandıkları sürelerin karşılığı prim tutarlarının Sosyal Güvenlik Kurumunca (SGK) %20 oranı yerine %32 oranının üzerinden hesaplanması hususunda başvuru yapılmıştır. Sanatçı borçlanması kapsamında başvuruda bulunan şikâyetçiler; SGK’nın borçlanma
2015/3362 şikâyet numaralı başvuru için verilen 04/12/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
30
Y I LLI K RAP OR 2015
159
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
primlerini 506 Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 80 inci maddesine göre
%20 oranı üzerinden tahakkuk ettirmek yerine 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 41 inci maddesi esas alınarak
%32 oranı üzerinden hesapladığını belirterek mağduriyetlerinin giderilmesini Kurumumuzdan talep etmişlerdir.
Şikâyetçiler ile idare arasındaki ihtilaf, borçlanma tutarının hesaplanmasında hangi prim oranının uygulanacağı noktasında toplanmaktadır. Kamuoyunda “sanatçı borçlanması” olarak da ifade edilen borçlanma hakkının dayanağı 506 sayılı Kanuna 4056 sayılı Kanunla eklenen geçici 80 inci
maddesidir. 506 sayılı Kanunun, 08/12/1994 tarihli ve 4056 sayılı Kanunla
eklenen geçici 80 inci maddesinde; Kanun kapsamına alınan ses ve saz sanatçılarının Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten (01/01/1995) itibaren bir
yıl içinde Kuruma başvurmaları ve borç ödeme tarihindeki 78 inci maddeye göre belirlenen asgari günlük kazanç üzerinden hesaplanacak malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerini ödemeleri şartı ile meslekleri ile ilgili
çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü borçlanabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun “Prim oranları” başlıklı 73 üncü maddesinin (d) bendinde
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, sigortalının kazancının %20’si
olarak belirlenmiştir.
160
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun “Sigortalı
Sayılanlar” başlıklı 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendinde; birinci fıkranın (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara (eski deyimle SSK’lı
sayılanlara) ilişkin hükümlerin bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan; film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim,
heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar hakkında da uygulanacağı; aynı
Kanunun 41 inci maddesinde, sigortalıların borçlanma suretiylesigortalılık
sürelerine saydırabilecekleri sürelerin tek tek sayıldığı, bunlar arasında sanatçı borçlanmasına yer verilmediği, borçlanma tutarının talep tarihinde 82
nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları
arasında olmak üzere, sigortalıların kendilerince belirlenecek günlük kazancın %32’si üzerinden hesaplanacağı düzenlenmiştir.
5510 sayılı Kanunun “506, 1479, 5434, 2925, 2926 Sayılı Kanunlara İlişkin
Ortak Geçiş Hükümleri” başlıklı geçici 7 nci maddesinde; bu Kanunun
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, … Kanunlar ile
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi
zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık sürelerinin tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirileceği hüküm altına alınmıştır.
5510 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasında ise, bu
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında bulunan sigortalılar için bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki dönemlere ait
sürelerin bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra borçlanılması halinde 41
inci madde hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiş, aynı hükme Sosyal
Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden
önceki sürelerin borçlanılmasına ilişkin geçici 20 nci maddesinde de yer
verilmiştir.
506 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 5510 sayılı Kanunun borçlanma
türlerini ve usulünü düzenleyen 41 inci maddesinde ses ve saz sanatçılarının borçlanmasına yer verilmediği de dikkate alındığında, şikâyetçilerin
ilgili idare ile ihtilaf dışı olan borçlanma hakkının dayanağının 5510 sayılı
Kanun değil, 506 sayılı Kanun olduğu açıktır. Kaldı ki bu durum Yargıtay
10. Hukuk Dairesinin 28/05/2013 tarihli, E:2012/12709, K:2013/11763
sayılı kararıyla onanan Ankara 3. İş Mahkemesinin 21/03/2012 tarihli,
E:2010/377, K:2012/97 sayılı kararı ve yine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 31/03/2014 tarihli, E:2014/4907, K:2014/6387 sayılı kararıyla onanan
Ankara 7. İş Mahkemesinin 14/02/2013 tarihli, E:2012/1862, K:2013/73
sayılı kararı ile hükme bağlanmıştır.
Sanatçı borçlanması hakkından yararlanılması halinde hakkın kullanılmasının sigortalıya getireceği külfet 506 sayılı Kanunun anılan hükmünde tarif edilmiş olup, bu haktan yararlanan sigortalı; malullük, yaşlılık ve ölüm
sigorta primlerini ödemekle yükümlü kılınmıştır. 506 sayılı Kanunun 73
üncü maddesine göre ise sigorta primleri sigortalının kazancının %20’sidir.
Nitekim 506 sayılı Kanuna 4056 sayılı Kanunla eklenen geçici 80 inci
madde uyarınca yapılan sanatçı borçlanması işleminde, borçlanma tutarının %20 yerine %32 oranı üzerinden hesaplanması sonucu sigortalıdan
fazla tahsil edilen prim miktarının iade edilmesi için Sosyal Güvenlik
Kurumu aleyhine Ankara 7. İş Mahkemesinde açılan ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19/10/2012 tarihli, E:2011/12549 ve K:2012/19714 sayılı
Y I LLI K RAP OR 2015
161
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
kararı ise kesinleşen davada; 506 sayılı Kanunun Geçici 80 inci maddesi hükmü çerçevesinde mezkûr Kanunun 73 üncü maddesinde zikredilen
%20 oranı üzerinden hüküm kurulmak suretiyle, 5510 sayılı Kanunun 41
inci maddesindeki %32 orana göre hesaplanan borçlanmalar arasında 4056
sayılı Kanundan kaynaklanan “sanatçı borçlanması” bulunmadığından prim
borcunun %20 orana göre tahakkuk ettirilmesi gerektiğine karar verilerek,
sanatçı borçlanması açısından 5510 sayılı Kanunun uygulanma olanağı bulunmadığı ortaya konulmuştur. Bu durum, SGK’nın 01/10/2008 tarihini
temel alan uygulamasını hukuki dayanaktan yoksun bıraktığı gibi, 5510
sayılı Kanunun Geçici 7 nci maddesi hükmünün de sanatçı borçlanması
bakımından uygulanamayacağını ortaya koymaktadır.
Zira, söz konusu borçlanmanın esaslı unsuru olarak düzenlenen malullük,
yaşlılık ve ölüm sigorta primlerinin ödenmesi gerektiğine ilişkin şartın değiştirilerek %32 prim oranı üzerinden borç tahakkuku yoluna gidilmesi,
varlığı mahkemece tespit edilen ve sigortalıya teslim edilen hakkın içeriğinin değiştirilmesi sonucunu doğuracaktır.
Diğer bir anlatımla yasa maddesi kanun koyucunun iradesi değiştirilip ikiye
bölünerek kanun koyucunun maksadına aykırı olarak bireyin aleyhine yorumlanarak hukuk güvencesi ve haklı beklenti ihlal edilmektedir.
162
Yasa hükümleri ve yargı kararları çerçevesinde; “sanatçı borçlanması” kapsamında borçlanılan sürelerin 506 sayılı Kanunun geçici 80 inci maddesi
kapsamına girdiği, sanatçıların 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde
hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar arasında
gösterilmekle birlikte “sanatçı borçlanması” olgusuna 5510 sayılı Kanunda
yer verilmediği, dolayısıyla yargı yoluyla elde edilen borçlanma haklarının
dayanağı olan 506 sayılı Kanunun geçici 80 inci maddesinde belirtilen
şekliyle kullanmak için idareye yaptıkları başvurunun, idarece 5510 sayılı
Kanunun 41 inci maddesinde belirtilen %32 prim oranı üzerinden borç
tahakkuk ettirilmek suretiyle işleme alınmasının hukuka ve hakkaniyete
aykırı olduğu kanaatine ulaşılmış ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur. 31Verilen Tavsiye Kararı SGK Başkanlığınca
uygulamaya konarak gerekli işlemlerin tesis edilmesine yönelik talimatların
ilgili birimlere verildiği Kurumumuza yazı ile bildirilmiştir.
2014/3514-4065 şikâyet numaralı başvurular için verilen 11/02/2015 tarihli Tavsiye Kararı.
31
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Öte yandan benzer şikâyetlerin çözümü adına 2015/19 sayılı Genelge ile
mevzuat değişikliğine gidilerek; 2008 yılı Ekim ayı başından sonra 4056
sayılı Kanuna göre sanatçı borçlanması yapması gerektiği yönünde mahkeme kararı verilen ve mahkeme kararı doğrultusunda borçlarını ödemek
için Kuruma müracaat eden ya da mahkeme kararı olmaksızın borçlanma
müracaatında bulunan sigortalıların borç ödeme tarihindeki asgari günlük
kazançları üzerinden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri esas alınarak %20 oranı üzerinden borçlanma yapmalarına imkân sağlanmıştır.
Sosyal Güvenlik Destek Prim (SGDP) Kesintilerinin Kaldırılması
Kurumumuza sıklıkla başvuru konusu yapılan hususlardan birinin de “SGK
tarafından, gayri faal şirketlerin ortakları ve gayri faal işyeri sahiplerinin
emekli maaşlarından yapılan sosyal güvenlik destek primi (SGDP) kesintilerinin kaldırılması” olduğu görülmektedir.
SGDP; belirli yaş, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartını yerine getirip emeklilik ve yaşlılık aylığı bağlanan sigortalıların; yaşlılık aylığı
kesilmeden hizmet akdine tabi çalışmaları halinde işverenlerinden, kendi
nam ve hesabına tabi çalışmaları halinde ise kendilerinden alınan primdir.
SGDP uygulaması; Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, çeşitli tarihlerde ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerle birlikte Anayasa Mahkemesine
(AYM) iptali istemiyle götürülmüştür. AYM, iptali istenen uygulamanın;
sosyal devlet ilkesinin gerçekleştirilebilmesi için sosyal sigortacılık faaliyetinin sürdürülebilmesine yönelik bir uygulama olduğu, çalışmaya devam
ederek ek kazanç sağlayanlarla sağlamayanlar arasında adil bir dengenin
kurulmasının amaçlandığı ve bu yönüyle hukuk devleti ilkesini desteklediği; sosyal güvenlik kurumlarının mali yapılarının güçlendirilmesi, sosyal
sigortacılık faaliyetlerinin devamı ve emekli olan kişilerin yeniden işe başlaması sonucu istihdamın menfi olarak etkilendiği, genç sigortalıların sisteme dâhil olmalarını teşvik amacıyla isabetli olduğu; uygulamanın, Anayasanın 60 ve 65 inci maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve bu
yönüyle de anayasal çerçeve içinde kaldığı; sonuç olarak sosyal güvenliğin
sağlanabilmesi amacıyla sigortalıların katkısının zorunlu olduğu, SGDP
uygulamasının da bu duruma katkı sağladığı kanaatlerine ulaşarak itirazın
Y I LLI K RAP OR 2015
163
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
reddine karar vermiştir.32 Bahsi geçen AYM kararlarına, aşağıda bahsedilecek olan Kamu Denetçiliği Kurumu Tavsiye Kararında da yer verilmiştir.
Kurumumuza yapılan şikâyet üzerine verilen Tavsiye Kararında33 özetle;
şikâyetçi tarafından kendisine emeklilik aylığı bağlandıktan sonra, ticari
şirket ortağı olması sebebiyle vergi mükellefi olduğu; ancak şirketlerinin
ticari faaliyete devam edip etmediği, faal olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılmaksızın maaşından SGDP kesintisi yapıldığı; bu durumun da,
kişilerin belirli sosyal güvenlik statülerine tabi olacak şekilde tekrar çalışmaya
başlamaları halinde, kendilerinden destekleme primi alınmasını öngören uygulamanın amacına aykırı olduğu belirtilerek mağduriyetinin giderilmesi
talebinde bulunulmuştur.
Şikâyet başvurusunun çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla, başta SGK olmak üzere ve diğer ilgili idarelerle ile çeşitli tarihlerde yapılan yazışmaların
sonucunda özetle; başvurucunun emeklilik ve emeklilik sonrası SGDP kesintisi yapılması nedeni olan şirket ortaklığının mevcut durumu belirtildikten sonra, ortağı olunan şirketin gayri faal olduğu ve bu durumun tespit
edilmesi sonrası, ilgili vergi dairesince şirketin resen terkinin gerçekleştirildiği yönünde bilgiler verilmiştir.
164
Şikâyete konu başvuruyla ilgili Yargıtay’ın çeşitli kararlarında34 genel olarak; ortağı olunan şirketlerin ticari faaliyetlerine devam edip etmediğinin kesin
ve açık delillerle ortaya konması gerektiği, şirketlerin vergi kaydının bulunup
bulunmadığı, SGDP kesilebilmesi için davacının ticari faaliyete yönelik fiili ve
gerçek çalışmasının olup olmadığının araştırılması… hususları üzerinde durulmuş ve kararların bu doğrultuda verildiği görülmüştür.
Ayrıca, Maliye Bakanlığınca çıkarılan 17/04/2009 tarih ve 2009/3 seri no’lu
uygulama iç genelgesinden; resen vergi kaydı terkin edilen mükelleflerin, tasfiyeye girmesi halinde mükellefiyet kayıtlarının resen terkin tarihinden değil,
tasfiyeye tabi tutuldukları tarihten itibaren yeniden tesis edileceği, beyanname
AYM E.1999/42, K. 2001/41 sayı ve 23/02/2001 tarihli karar; AYM E.2004/34, K.
2008/94 sayı ve 17/04/2008 tarihli karar.
33
2014/894 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/08/2014 tarih ve 2014/6267 sayılı
Tavsiye Kararı. İdare 17/02/2015 tarihli yazı ile Tavsiye Kararına uyduğunu Kurumumuza
bildirmiştir.
34
Yargıtay 21. H.D. E.2003/11473, K.2004/1929 sayı ve 04/03/2004 tarihli kararı; Yargıtay
21. H.D. E.2004/3397, K.2004/7358 sayı ve 20/09/2004 tarihli kararı; Yargıtay 10. H.D.
E.2011/6627, K.2012/10947 sayı ve 07/06/2012 tarihli kararı.
32
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ve bildirimlerin de bu tarihten itibaren verilmesinin zorunlu olacağı; dolayısıyla, hakkında resen terkin kararı verilen bir şirketin bu tarihten itibaren vergi
yükümlülüğünün gerektirdiği beyanname ve bildirimde bulunma zorunluluğu
kalmamaktadır, sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak, şirketlerin tasfiye sürecine terkin kararından çok daha sonra
girmeleri ve tasfiyenin sonlanarak ticaret sicilinde tescilin belli bir süreci
gerektirmesi ve bu süreçte şirket ortaklarının aylıklarından SGDP kesilmesinin, uygulamada şikâyetçi ile benzer durumda bulunan sermaye şirketi
ortaklarının mağduriyetine yol açtığı kanaatine varılarak şikâyetçinin aylığından, ortağı olduğu şirket hakkında ilgili vergi dairesince verilen resen
terkin kararından sonra, bahsi geçen şirketin ticari faaliyetine devam edip
etmediği yönünde herhangi bir araştırma yapılmaksızın SGDP kesilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı; resen terkin kararından sonra şirketin
ticari faaliyetinin, şikâyetçinin de fiili çalışmasının olup olmadığının araştırılması; bu bağlamda bir ticari faaliyet ya da fiili çalışma tespit edilemiyorsa
resen terkin tarihinden itibaren yapılan SGDP kesintilerinin iade edilmesi
yönünde SGK’ya tavsiyede bulunulmuştur.
SGK tarafından, yapılan değerlendirmeler neticesinde; yaşlılık, emeklilik
veya malullük aylığı bağlandıktan sonra, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya başlanması nedeniyle
sosyal güvenlik destek primi ödemek zorunda olanlardan, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarından alınacak belgelerle doğrulamak kaydıyla faaliyette bulunulmadığını belgeleyenlerin, bu sürelerde bu primi ödeme yükümlüsü olmadığı kanaatine varılmıştır.
Buna göre, faaliyetlerinin olmadığını belgeleyen gerçek veya basit usulde gelir
vergisi mükellefi olanlar ile şirket ortakları hakkında sosyal güvenlik destek pirimi yönünden aşağıdaki şekilde işlem tesis edilecektir:
1- Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit
usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, bağlı oldukları vergi dairesinden
alacakları gayri faal olduğuna ilişkin belgeyi kurumumuza ibraz etmeleri halinde, belgede belirtilen tarihten itibaren sosyal güvenlik destek pirimi tecili sonlandırılacaktır.
2- Şirket ortaklarının, ticaret sicil memurluğundan şirketin faaliyetine ilişkin belgeyi aldıktan sonra bağlı oldukları vergi dairesine müracaat ede-
Y I LLI K RAP OR 2015
165
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
rek şirketin gayri faal olduğunu belgelemeleri gerekmektedir. Ticaret sicil
memurluğundan temin edilecek belgeye istinaden bağlı oldukları vergi
dairesinden alacakları gayrı faal olduğuna ilişkin belgeyi kurumumuza
ibraz etmeleri halinde, belgede belirtilen tarihten itibaren şirket ortaklarının sosyal güvenlik destek pirimi tescili sonlandırılacaktır.
3- Bu şekilde sosyal güvenlik destek primi tescili sonlandırılanlardan yersiz
tahsil edilen sosyal güvenlik destek primi iade edilecektir.
şeklinde düzenlemeler yapılmıştır. Böylece verilen “Tavsiye Kararı” çerçevesinde İdarenin yerleşmiş uygulamasında değişikliğe gitmesine ve şikâyetçilerin sorunlarının çözüme kavuşturulmasına imkân sağlanmıştır.
Bu konuyla ilgili Kurumumuza benzer nitelikli başvurular gelmeye devam
etmektedir. Başvurularda, vergi dairelerince yapılan resen terkin işlem tarihlerinin, SGDP kesintisini sonlandırmada SGK tarafından esas alındığı
ve kişilerin bu yöndeki mağduriyetlerinin giderildiği anlaşılmıştır.
Ancak resen terkinden önce şirketin gayri faal olduğu döneme ilişkin yapılan kesintilerin de araştırılması gerektiği, aksi takdirde hakkaniyete aykırı
bir durum oluşabileceği yönünde tarafımızca verilen bir Tavsiye Kararına
ise 35 SGK tarafından olumlu dönüş yapılmaması/ uyulmaması sebebiyle,
başvurucuların bu talepleri doğrultusunda Kurumumuzca verilmiş olan çatı
Tavsiye Kararı yeni başvuruya eklenerek, başvurucunun somut durumunun
yeniden değerlendirilmesi için ilgili idareye gönderilmektedir.
Dikey geçiş sınavı ile Hacettepe Üniversitesine kaydolunmasının
ardından İdarece yetim aylığının kesilmesi:
166
Sosyal güvenlik mevzuatında bir yükseköğrenimin bitirilmesinden sonra ikinci bir yükseköğrenimde geçen sürelerde yetim aylığı ödenmeyeceği
hüküm altına alınmıştır. Konuya ilişkin Kurumumuza yapılan bir başvuruda şikâyetçi, “01/07/2013 tarihinde iki yıllık yüksekokulu bitirmesinin
ardından dikey geçiş sınavı sonucu 02/09/2013 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesini kazandığını ve hazırlık sınıfından başlatıldığını, bunun sonucunda SGK’nın, “dikey geçiş ile üçüncü sınıfa kayıt
yaptırmayarak hazırlık sınıfına (intibak sınıfına) kayıt yaptırdığı için yetim
aylığını kestiğini” belirterek mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir.
35
2013/680 şikâyet numaralı başvuru için verilen 23/10/2013 tarihli Tavsiye Kararı.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
1982 Anayasasının “Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi” başlıklı 42 nci
maddesinde kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı, öğrenim hakkının kapsamının kanunla tespit edilerek düzenlendiği,
Devletin maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere, öğrenimlerini
sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapacağı hususları hüküm altına alınmış, “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı
60 ıncı maddesinde ise, herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve
Devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alıp teşkilatı kuracağı
düzenlenmiştir. Yine Anayasamızın 65 inci maddesi gereği; Devlet, sosyal
ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmektedir. Anayasamızın “Temel Hak ve Hürriyetlerin
Sınırlandırılması” başlıklı 13 üncü maddesinde ise; temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği hükme
bağlanmıştır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22 nci maddesi, Avrupa Sosyal Şartı’nın “Sosyal Güvenlik Hakkı” başlıklı 12 nci maddesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin “Sosyal Güvenlik
Hakkı” başlıklı 9 uncu maddesinde herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğuna ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No’Iu Ek Protokolünün 1 inci
maddesi; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı
gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle
ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” şeklindedir.
Mülga 5434 sayılı Kanun’un 74 üncü maddesi “(Değişik: 07/05/1986
3284/11 md.); Ölüm tarihinde (18) yaşını, ortaöğrenim yapmakta ise (20)
ve yükseköğrenim yapmakta ise (25) yaşını doldurmamış erkek çocuklara aylık bağlanır. ... Bir yükseköğrenimin bitirilmesinden sonra ikinci bir
yükseköğrenimde geçen süreler ile doktora veya ikinci defa yapılan master
veyahut lisansüstü uzmanlık öğreniminde geçen sürelerde aylık ödenmez...”
hükmünü amirdir.
Somut olayda; şikâyetçinin kayıt yaptırdığı fakültenin zorunlu bir yılı Almanca, bir yılı İngilizce olmak üzere iki yıllık hazırlık sınıfı olduğu, şikâ-
Y I LLI K RAP OR 2015
167
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
yetçinin hâlihazırda İngilizce hazırlık sınıfına devam ettiği ve dikey geçiş
sınavı ile gelen öğrencilerin eğitimlerine, hazırlık sınıflarının ardından ara
sınıf olmaksızın birinci sınıftan başlatıldıkları anlaşılmaktadır. 5434 sayılı
Kanunun 74 üncü maddesinden hareketle idarenin 1984, 1996, 2006 ve
2014 yıllarında aldığı Yönetim Kurulu kararları uyarınca şikâyetçinin yetim aylığının kesildiği tespit edilmiştir. İdarenin sırasıyla tarihleri belirtilen kararlarının tamamında, dikey geçiş yapmak suretiyle fakülteye kayıt
yaptıranların yetim aylıklarının üçüncü sınıftan itibaren ödenmesi gerektiği
belirtilmiş ve uygulama da bu şekilde yürütülmüştür.
Hacettepe Üniversitesi Ön lisans, Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği hükümlerinde 2011 yılında yapılan son değişiklikle, “lisans öğrenimine hazırlık programının ardından üçüncü sınıfa kaydedilme” ibareleri Yönetmelikten çıkartılarak lisans öğrenimine başlama hakkı elde eden
öğrencilere üniversitelerince ön lisans eğitimi sırasında almış oldukları
derslerden eş değer kabul edilenlere muafiyet verileceği ve kredileri dikkate
alınarak, programdan alması gereken derslerin belirleneceği, öğrencinin alması gereken derslere göre programa kaydı yapılarak, eğitime devam hakkı
verileceği şeklinde bir uygulamaya geçilmiştir. Ancak Sosyal Güvenlik
Kurumu Yönetim Kurulunca lisans öğrenimine hazırlık programının ardından üçüncü sınıfa kaydedilme uygulamasının kaldırıldığı gözetilmeksizin 2014 tarihli kararında da aynı uygulamaya devam edilmiştir.
168
Yabancı dil hazırlık sınıflarına kayıt yaptırmaksızın doğrudan lisans eğitimine başlamak, öğrencilerin tercihine bırakılmış bir durum olmayıp yabancı dil hazırlık sınıfının başarıyla tamamlanmasının ardından doğrudan
üçüncü sınıftan başlatılma gibi bir zorunluluk da bulunmamakta, bu süreç ilgili yükseköğretim kurumları senatoları tarafından belirlenen esaslar
dâhilinde yürütülmektedir. Ayrıca Danıştay kararlarında da, dikey geçişle
geçilen lisans eğitiminin ikinci bir yükseköğrenimde geçen süreler gibi değerlendirilemeyeceği, bir üst düzeyde öğrenime devam olarak değerlendirileceği hususları açıklığa kavuşturulmuştur.
5510 sayılı Kanun öncesi dönemde şikâyete konu olan husus, SSK ve BağKur kapsamındaki erkek yetimler için değerlendirildiğinde ise, 506 ve 1479
sayılı Kanunlar çerçevesinde erkek yetimlere yükseköğrenim görmeleri
halinde 25 yaşını doldurana kadar yetim aylığı ödenmeye devam edildiği
“ikinci bir yükseköğrenim” yapılması halinin sınırlandırıcı bir sebep olarak
sayılmadığı görülmektedir. Yine 5510 sayılı Kanun ile birlikte herhangi bir
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ayrım olmaksızın 4/1a ve 4/1b bentleri kapsamında sigortalı sayılanların
erkek yetimleri ile ilk defa 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden
sonra 4/1c bendine tabi olan sigortalıların erkek yetimlerinin yükseköğrenim gördükleri takdirde 25 yaşına kadar yetim aylığı almaya devam edebilecekleri, “ikinci bir yükseköğrenim” yapılması halinin sınırlandırıcı sebep
olarak sayılmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla hâlihazırda 5434 sayılı Kanunun ilgili maddesinde zaten ikinci
bir yükseköğrenim yapılması hali, (506 ve 1479 sayılı Kanunlardan farklı
olarak) sınırlandırıcı bir sebep olarak sayılmış iken bunun üzerine bir de
anılan yönetim kurulu kararı ile ilave sınırlandırıcı nedenler getirilmesi,
sosyal güvenliğe ilişkin bir hakkın kullanılmasına bir engel oluşturmaktadır.
İdarenin bu uygulaması Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik
ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir. Zira Anayasa Mahkemesi kararlarında da; aynı durumda olanlar için ayrı bir düzenlemenin yapılmasının
eşitliğe aykırılık oluşturacağı hususu açıklanmıştır.
Yukarıda yer verilen Anayasa hükmü çerçevesinde, maddî olanakları olmayan başarılı öğrencilerin yükseköğrenimden yararlanmalarının Devletçe
sağlanması, Devlete bir ödev olarak verilmiştir. Bununla birlikte, öğrencilerin yükseköğrenim yapmalarına engel olmamak ya da onu kısıtlamamak
gibi ödevlerin de Devlete yüklendiğinin kabulü karşısında 5434 sayılı Kanunun ilgili hükmünü, yetim erkek çocukların yükseköğrenimlerini belli ve
makul koşullar içinde sağlamasını öngören ve bu suretle Anayasanın ilgili
maddesi ile Devlete verilen ödevin yerine getirilmesini amaçlayan bir düzenleme olarak kabul etmek zorunluğu vardır.
Anayasamızın 65 inci maddesi gereği olarak; Devlet, sosyal ve ekonomik
alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirmektedir. Bu nedenle Anayasamızda temel haklar kategorisinde yer
alan sosyal güvenlik hakkının en önemli sonuçlarından olan gelir ve aylığa
hak kazanma olgusu, bir takım esaslara dayandırılmakta ve ilgili mevzuat
dâhilinde gerekli işlemler yürütülmektedir. Bu kapsamda 5434 sayılı Kanun ile verilen bir sosyal güvenlik hakkının kullanımı konusunda kısıtlama getirilmesi, Anayasamızın 13 üncü maddesi gereği ancak bu hususun
yine kanun ile düzenlenmesine bağlıdır. Kanunun açıkça düzenlemediği
bir alanda, yönetim kurulu kararları ile hakkın kullanımını sınırlandıracak
mahiyette ilave koşullar aranması, üst hukuk normları ile tanınan hakların
Y I LLI K RAP OR 2015
169
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
alt düzenlemelerle geri alınması sonucunu doğurur ki bu durum hukukun
genel ilkelerine aykırıdır.
Kabul edilmektedir ki maddi hukuk; her zaman, hayatın değişen sosyal
akışı içindeki tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip değildir. Somut dosya özelinde, Hacettepe Üniversitesi Ön lisans, Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin zaman içinde birçok kez değişikliğe
uğradığı göz önünde bulundurulduğunda, geçmişte üniversite okuyan kişi
sayısı da göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılabilirken, kanunun
açıkça düzenlemediği bir alanı, bilgiye erişim olanaklarının arttığı ve yükseköğrenime çeşitli sınavlarla devam hakkının verildiği ve bu hakkın her
üniversitenin senatosunca belirlenen şartlar dâhilinde gerçekleştirilmesine
olanak veren yükseköğrenim mevzuatının varlığı değerlendirilmeksizin sınırlandırılmasının da hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
170
5434 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi hükmünün yükseköğrenim yapan
yetim erkek çocuklara 25 yaşına kadar yetim aylığı bağlamasının nedeninin,
yasa koyucunun yükseköğrenim görmeyi teşvik etmek ve aldığı bu önlemle
yükseköğrenim görmeyi özendirmek olduğu açık iken, mevcut yükseköğrenim mevzuatı dikkate alındığında şikâyetçinin “ikinci bir yükseköğrenim”
yapmadığı, “bir üst düzeyde öğrenim” yaptığı ve bu yükseköğrenimine de
ilgili üniversitenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam ettiği anlaşıldığından; dikey geçiş sınavı ile yükseköğrenimine devam eden yetim erkek
çocuklarına aylık bağlanması için İdarenin aldığı Yönetim Kurulu kararı
doğrultusunda üçüncü sınıfa gelme ya da doğrudan üçüncü sınıfa kaydolma
şartını aramasının hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı tespit edilmiştir.
İdarenin bu yanlış uygulamadan yeni bir karar almak suretiyle her zaman
dönebileceği hususunda da kuşku bulunmamaktadır.
Sayılan tüm bu gerekçelerle, SGK Yönetim Kurulunun 09/01/2014 tarih
ve 2014/1 sayılı kararıyla oluşturduğu uygulamaya son verilmesi, şikâyetçinin yetim aylığının kesilmesine yönelik işlemin geri alınması ve şikâyetçiye
makul bir süre içinde yeniden yetim aylığı bağlanması için yeni bir işlem
tesis edilmesi hususlarında SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.36
İdare Tavsiye Kararına uyduğunu 14/10/2015 tarihli cevap yazısında belirterek; SGK Yönetim Kurulunun 03/09/2015 tarihli ve 2015/37 sayılı
36
2015/1065 şikâyet numaralı başvuru için verilen 03/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kararı ile; 09/01/2014 tarihli ve 2014/1 sayılı kararının konuyla ilgili hükümlerinin iptaline, ön lisans öğrenimi gördükleri bölüm ve branşta olması şartıyla lisans eğitimini tamamlamak için dikey geçiş yapmak suretiyle
lisans programlarına kayıt yaptıranların lisans öğrenimine hangi sınıftan
başladıklarına bakılmaksızın (yabancı dille öğretim yapılan programlara
kayıt için devam edilen yabancı dil hazırlık sınıfları dâhil) 25 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere aylıklarının ödenmesine şeklinde hüküm
kurulduğunu ve Tavsiye Kararı doğrultusunda şikâyetçinin aylık kesme işleminin geri alındığını Kurumumuza bildirmiştir.
6.1.7. Adalet İşleri
Bu alana ilişkin gelen şikâyetler değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemelerindeki yargılamalar sonucunda verilen mahkûmiyet kararları, vatandaşların tarafı oldukları davaları kazanmalarına rağmen kendileri aleyhine de
vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesi ve bu uygulamanın kaldırılması,
UYAP ortamında tutulan sabıka kayıtlarının silinmesi, Cumhuriyet Savcılıklarına yapılan şikâyetler hakkında herhangi bir işlem yapılmaması ve
boşanmış eşlerden özellikle de babaların, velayetleri annelerinde bulunan
çocukları ile görüşmek istediklerinde sıkıntı yaşamaları, icra yolu ile çocuklarını görebilmelkeri nedeniyle her seferinde büyük bir maddi külfetin
altına girilmesi ve bu uygulamaya bir son verilerek yaşadıkları sıkıntıların
giderilmesi yönündeki başvurulardan oluştuğu görülmektedir.
Yukarıda belirtilen şikâyet konularından, boşanmış eşlerin (anne veya babanın) çocuklarıyla ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili maddeleri
kapsamında görüşebildikleri, söz konusu görüşmelerin anne veya babaya
büyük bir mali yük getirdiği ve birçok sıkıntıya neden olduğu, bu nedenlerle ilgili Kanunda değişiklik yapılmaması hususunun ülkemizde bir takım
sıkıntılara yol açtığı düşünülmekle birlikte; konuyla ilgili olarak daha önce
Adalet Bakanlığıyla yapılan görüşme ve yazışmalarda, bu hususta 2013 yılında bir çalışma grubunun kurulduğu ve bu çalışma grubunun faaliyetlerine devam ettiği ifade edilmiştir. Aradan geçen zamana karşı söz konusu
faaliyetlerin bitirilmemesi üzerine, adı geçen çalışma grubunun çalışmalarının safhası ve konuyla ilgili olarak yapılması düşünülen değişikliklerle
ilgili Adalet Bakanlığından bilgi ve belge talep edilmiştir. Söz konusu bilgi
Y I LLI K RAP OR 2015
171
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ve belgelerin içeriğine göre konuyla ilgili olarak gerek duyulması halinde
inceleme ve araştırmaya geçilecektir.
6.1.8. Nüfus, Vatandaşlık, Mülteci ve Sığınmacı Hakları
Kurumumuza nüfus ve vatandaşlık işlemleri kapsamında özellikle kişilerin
nüfus bilgilerinde yapılan hatalar sebebiyle yaşanılan mağduriyetlerin ilgili
nüfus müdürlükleri tarafından çözüme kavuşturulmaması ile pasaport hizmetleri ve vatandaşlığa kabul veya çıkarmaya ilişkin başvurular gelmektedir.
Mülteci ve sığınmacı haklarına ilişkin olarak Kurumumuza
2015 yılı içerisinde sınırlı sayıda şikâyet başvurusu yapılmıştır. Ancak sınır komşularımız
olan Suriye ve Irak’ta yaşanan
savaş ortamı ve karışıklık, bu
ülke vatandaşlarının ülkelerini
terk etmeleri ile sonuçlanmakta, bu durum ise ülkemizin ve
Öncüpınar Konteyner Kenti (AA)
Avrupa ülkelerinin gündemini
en çok meşgul eden konulardan birisi olan mülteci sorununu dünya gündemine taşımaktadır.
172
Suriye’de 15 Mart 2011 tarihinde başlayan sivil halk ayaklanması geçen
süre zarfında iç savaşa dönüşmüştür. Ortaya çıkan istikrarsızlık Suriyelilerin güvenli bölgeler arayışı içinde zorunlu göçe maruz kalmalarına neden
olmuştur.37 İç karışıklıkların başlamasından bu yana, Türkiye Cumhuriyeti iç karışıklıklardan etkilenen Suriye vatandaşlarını “açık kapı” politikası
izleyerek “geçici koruma statüsü” ile kabul etmiştir.38 Türkiye’deki Suriyeli
vatandaşlara dönük olarak yapılan barınma merkezlerinin içinde bulunduğu yerlerin çoğunlukla ya Suriye-Türkiye sınırında ya da sınıra yakın Hatay,
Şanlıurfa, Gaziantep, Osmaniye, Adıyaman, Kilis vb. şehirlerden seçildiği
37
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, “Suriye’ye Komşu Ülkelerde Suriyeli Mültecilerin Durumu: Bulgular, Sonuçlar ve Öneriler Raporu”, Rapor No:189, Nisan 2014, s.7.
38
Derya Kap, “Suriyeli Mülteciler: Türkiye’nin Müstakbel Vatandaşları”, Akademik Perspektif – Aralık 2014, s.30.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
görülmüştür. Bu şekilde özellikle sınırdan girişlerde daha kontrollü bir ortam oluşturulması hedeflenmiştir.39
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine
göre; 2015 yılı Aralık ayı itibariyle Suriye’deki sorun nedeniyle başka ülkelere sığınan kişilerin resmi sayısı 4.390.439 kişidir. Bu kişilerin demografik
bilgileri ise aşağıdaki tabloda sunulmaktadır.
Tablo 26: 2015 Yılı Aralık Ayı İtibariyle Suriye’den Kaçarak Başka Ülkelere
Sığınan Suriyeli Vatandaşlara Ait Demografik Veriler
Yaş Grubu
0 – 4 yaş
5 – 11 yaş
12 – 17 yaş
18 – 59 yaş
60 + yaş
Cinsiyet
Erkek (%49,3)
9
11.1
6.5
21.5
1.3
Kadın (%50,7)
8.5
10.5
6.2
23.9
1.6
Kaynak: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Syria
Regional Refugee Response, Inter-Agency Information Sharing Portal,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php, (Erişim Tarihi:
23/12/2015)
Ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre
2015 Aralık ayı itibariyle 4 milyonu aşan Suriyelilerin 2.291.900 kişisi
Türkiye’de “geçici koruma” statüsünde bulunmaktadır. Hâlihazırda en fazla
sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerden bir tanesi olan Türkiye, şu anda
başka ülkelere sığınan Suriyeli vatandaşların yaklaşık yüzde %50’sine ev sahipliği yapmaktadır.40 Türkiye’deki Suriyeli vatandaşlara ilişkin demografik
bilgiler de aşağıdaki tabloda sunulmaktadır.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, “Türkiye’deki Suriyeli Kadınlar
Raporu”, 2014, s.19-20.
40
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Syria Regional Refugee
Response, Inter-Agency Information Sharing Portal, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/
regional.php, (Erişim Tarihi: 23/12/2015)
39
Y I LLI K RAP OR 2015
173
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Tablo-27: 2015 Yılı Aralık Ayı İtibariyle Suriye’den Kaçarak Türkiye’ye
Sığınan Suriyeli Vatandaşlara Ait Demografik Veriler
Yaş Grubu
0 – 4 yaş
5 – 11 yaş
12 – 17 yaş
18 – 59 yaş
60 + yaş
Cinsiyet
Erkek (%50,8)
10.5
10.3
7.2
21.1
1.8
Kadın (%49,2)
9.5
9.9
6.8
21.2
1.8
Kaynak: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Syria
Regional Refugee Response, Inter-Agency Information Sharing Portal,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224 (Erişim Tarihi:
23/12/2015)
Çok ciddi sayılara ulaşan Suriyeli vatandaşlara ilişkin fon sağlanması hususu acilen çözüme kavuşturulması gereken önemli bir sorun halini almıştır.
2015 yılının dokuz aylık dönemi itibariyle Türkiye Suriyeli sığınmacılara 7
milyar Avrodan fazla para harcamıştır.41 BMMYK, uluslararası insani yardım ve kalkınma yardımı olarak 2015-2016 stratejik vizyonunda yaklaşık
6 milyonu bulacak olan sığınmacı sayısı için 5.5 milyar ABD Doları’na
ihtiyaç duyulduğunu tahmin etmektedir. Bu fonun önemli bir oranı, bölgedeki başlıca ev sahibi ülkelerin sıkıntıya düşüp istikrarsız hale gelmesini
önlemeye yöneliktir.42
174
Suriyeli vatandaşların çok büyük bir çoğunluğunu oluşturduğu, sığınmacı sorunu, bu yükü taşıyan ülkeler açısından önemli bir maddi yük oluşturmaktadır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti, devlet ve toplumsal açıdan
önemli bir hoşgörü ve fedakarlık gösterilen bu konuda 2014 Yılı Küresel
Eu-Turkey Joınt Actıon Plan, http://ec.europa.eu/priorities/migration/docs/20151016eu-revised-draft-action-plan_en.pdf, (Erişim Tarihi:23/12/2015).
42
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Syrıan Refugees Inter-Agency Regıonal Update: The World Humanitarian Summit Middle East and
North Africa Regional Consultation: http://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/350/original/SyrianrefugeecrisisInter-AgencyRegionalUpdate20150304.
pdf ?1426680003, s. 2-4. (Erişim Tarihi: 23/12/2015
41
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
İnsani Yardım Raporu’na göre dünyanın en büyük üçüncü bağışçı ülkesi
olmuştur.43
Yukarıda sunulan tablolarda da görüleceği üzere Türkiye’de geçici korumaya tabi Suriyeli vatandaşların yaklaşık % 42’si 12 yaşının altındadır. Bunun
yanında % 49’u kadındır. Bu şekilde korunmaya muhtaç kesimlerin eğitim,
sağlık, güvenlik vb. pek çok ihtiyacının sağlıklı bir ortamda ve etkin şekilde çözülmesi gerekmektedir. Türkiye’nin Suriye’deki zulümden kaçanlara
kapısını açması neticesinde, sosyolojik, ekonomik sonuçları olmuştur. Sığınmacıların ülkemize gelmeye başladığı günden bu yana yaklaşık beş yıllık
süreçte toplumsal endişeler olmakla birlikte milletimizin ve devletimizin
fedakarlığı ve merhameti en yüksek düzeyde olmuştur. Konu ile ilgili yapılan saha çalışması göstermektedir ki, vatandaşlarımızın % 41’i Suriyeli sığınmacıları “Zulümden kaçan insanlardır” şeklinde değerlendirmektedir.44
Türkiye’de mevcut Suriyeli sığınmacı sorununa ilişkin, özellikle kadınlar ve
kız çocuklarıyla ilgili olarak Kurumumuz uzmanlarının da katılımıyla, 1415 Aralık 2015 tarihlerinde Ankara’da BM Ülke Ekibi İnsan Hakları Tematik Grubu tarafından “Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddetle Mücadele:
Türkiye’deki Sığınmacı Suriyeli Kadınlar ve Kız Çocukları” konulu çalıştay
gerçekleştirilmiştir.
Çalıştay grupları tarafından Türkiye’deki kadın ve kız çocuklarına ilişkin;
eğitim ve çalışma alanı, yargı ve kolluk alanı ile sağlık ve sosyal hizmet
alanları üzerine çalışma yapılmıştır. Atölye çalışması sonucunda; koruma
statüsünün ne demek olduğu, sistemin nasıl çalıştığı, bu konuda tavsiyelerin alındığı, Suriye krizine Türkiye’nin yanıt verebilmesi için fonların
belirlenmesi gerektiği, BM’in tek başına işleri yapamayacağı, bu nedenle
STK’ların da sürece angaje olması gerektiği, çalışma sırasında alınan tavsiyelerin raporlanarak farklı kurumlara gönderilmesi gerektiği, koordinasyona ve finansmana ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmiştir.
Global Humanıtarıan Assıstance Report 2015, s.38-39. http://www.globalhumanitarianassistance.org/wp-content/uploads/2015/06/GHA-Report-2015_-Interactive_Online.
pdf, (Erişim Tarihi:23/12/2015)
44
M. Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum”,Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi, Kasım 2015.
43
Y I LLI K RAP OR 2015
175
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Soruna ilişkin Kurumumuzun da katılımı ile BM Mülteciler Yüksek Komiserliği İspanya Ofisi (ACNUR) tarafından, 17/11/2015 tarihinde Madrid’de, “mülteci sorunu” konulu bir başka toplantı düzenlenmiştir.45
176
Toplantının açılışında, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği İspanya Ofisi
(ACNUR) Temsilcisi tarafından AB ülkeleri ve özellikle İspanya açısından bir değerlendirme yapılmış olup, buna göre 2015 yılı Nisan ayındaki
toplantıdan sonra Suriye’de yaşanan krizin sonuçlarının daha vahim bir hal
aldığı, Yunanistan’a deniz yoluyla varan yabancıların artık %90’ının mülteci olduğunun görüldüğü, bununla birlikte, Fransa’da kasım ayında yaşanan bombalama olaylarından sonra mülteci kotalarının değiştiği, ABD’nin
daha fazla mülteci almayacağını açıkladığı, güvenlik ve insan hakları arasında hassas bir dengenin söz konusu olduğu, İspanya’ya gelen Suriyeli sayısının da yakın zamanda artacağı, öte yandan, tarama/ilk kabul merkezlerinde
insan haklarına saygı gösterilmediği, İspanya’nın bu olguya henüz hazır olmadığı, hem prosedürler hem de imkânlar bazında sıkıntıların mevcut olduğu, diğer yandan İspanya’nın mültecilere yönelik sorumluluklarını yerine
getirmesi gerektiği, İspanya Hükümeti’nin mültecilere, İspanya’ya geldiklerinden dolayı memnun olunduğuna dair açık bir mesaj vermesi gerektiği
ve alanda çalışan tüm STK’ların engeller ve sorunlara odaklanmak yerine
çözüm üretmesi gerektiği, STK’ların mültecilere ailelerine ulaşmak için, iş
ya da ev bulmak için vb. yardımda bulunabilecekleri, ancak bu şekilde mültecilerin İspanya’da kalacakları ifade edilerek, AB ülkelerinin iltica prosedürlerinin birbirleriyle uyum içinde olması gerektiği, ayrıca BMMYK’nın
İspanyol Hükümetine, özellikle çocuk mültecilerle ilgili uluslararası standartlara bir an önce uyulması konusunda bir tavsiye kağıdı sunulmaya hazırlandığı belirtilmiştir.
BMMYK Koruma Görevlisi ise, Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin birçoğunun Suriye’ye komşu ülkelere sığındığını, öte yandan Türkiye,
Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelerin kaynaklarının artık tükenmeye başladığını, ayrıca herkesin bildiği üzere Suriyelilerin gerçek amacının Avrupa
ülkelerine ulaşmak olduğunu, İspanya’ya, toplantının ilk oturumunda anlatılacak olan “Göç Konusunda Avrupa Gündemi” çerçevesinde ilk SuriyeBM Mülteciler Yüksek Komiserliği İspanya Ofisi (ACNUR) tarafından, 17/11/2015 tarihinde Madrid’de gerçekleştirilen, bu alanda çalışan STK’ların, İspanya Ulusal Ombudsmanlığı olan Defensor del Pueblo’nun ve Büyükelçiliklerin de katılımıyla, “mülteci sorunu”
konulu toplantı raporu
45
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
lilerin gelmeye başladığını (gelen kişi sayısının 12 olduğunu), İspanya’daki
mülteci başvurularının son dönemde artış gösterdiğini, bundan dolayı bir
an önce önlem alınması gerektiğini, STK’ların Hükümeti bu konuda harekete geçirmesi konusundaki rolünün ise büyük olduğunu, ayrıca, Suriyeliler konusunda az çok ne yapılacağının bilindiğini, diğer ülkelerden gelen
sığınmacıların durumunun ise daha vahim olduğunu, bu kişilere çok geç
randevu/mülakat tarihi verildiğini belirtmiştir.
Toplantının bir başka bölümünde ise Türkiye Cumhuriyeti, Kanada ve İsveç
Büyükelçileri, mülteci krizinin ülkelerine nasıl yansıdığına ilişkin bilgiler
sunmuşlardır. Oturumun açılışını yapan BMMYK İspanya Ofisi Temsilcisi,
milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapması, yükün büyük kısmını taşıması
ve özellikle Suriyeliler konusunda büyük bir cömertlik sergilemesi açısından Türkiye Cumhuriyeti’ne birçok kez övgülerde bulunmuştur. BMMYK
Temsilcisi, İsveç ve Kanada’ya ise yıllarca yeniden yerleştirmeye yaptıkları
“inanılmaz katkı” nedeniyle teşekkürlerini sunmuştur. Ayrıca toplantının
diğer oturumlarında AB tarafından göç sorununa ilişkin alınacak önlemler
ilgili mevzuat ve kurumların görevleri çerçevesinde detaylar sunulmuştur.
Toplantıda Türkiye temsilcisi tarafından yapılan sunumda soruna ilişkin
tespitler, tahliller ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu büyük krize ilişkin ne gibi
adımlar attığı detaylı olarak izah edilmiştir. Bu sunumda; BMMYK’ya
göre, Türkiye’nin, en çok Suriyeli barındıran ülke olduğu, fakat ülkemizde,
Suriyelilerin dışında da birçok Afgan, Iraklı, Afrikalı bulunduğu, ülkemizin ise 2011 Nisan ayından itibaren Suriyelileri kabul etmeye başladığı ve
bu kişiler için kamplar inşa ettiği, Türkiye ile Suriye arasında çok derin
tarihi-kültürel bağlar bulunduğu, Türkiyelilerin ve Suriyelilerin akrabalık
bağlarıyla da birbirlerine yakından bağlı oldukları, Türkiye’nin Suriye ile
911 km’lik bir sınıra sahip olduğu, güvenlik arayan Suriyelilerin sınırda
durdurulmasının mümkün olmadığı, bu nedenle açık kapı politikası izlendiği, sınıra çok yakın bir bölgede Suriyeliler için 25 adet geçici barınma
merkezinin inşa edildiği, buralarda yaşayan yaklaşık 260 bin Suriyeliye barınma, gıda, sağlık, eğitim ve sosyal imkânlar sağlandığı, geriye kalanların
ise Türkiye’deki tüm illere dağılmış olduğu, Suriyelilerin 600 bininin okul
çağında olduğu, kamplarda 78 bin çocuğa eğitim verildiği, kamp dışındaki
çocukların ise Türkiye genelindeki okullara gittiği, Türkiye’nin mültecileri,
Kanada gibi ülkenin temel ihtiyacına göre belirlemediği/seçmediği, açık
kapı politikası izlendiği, bu kimselere “dinin, ırkın nedir?” diye sorulmadığı,
sorunun ülkemizin taşıyabileceğinden büyük, krizin boyutunun ise tek ül-
Y I LLI K RAP OR 2015
177
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
kenin yüklenebileceğinden fazla olduğu, bu sorunun tek başına Türkiye’nin
sorunu olmadığı, yük paylaşımına gidilmesi gerektiği, Suriyelilerin ülkemize ilk geldiklerinde birikimlerinin olduğu, artık bunların da tükendiği, ihtiyaçların arttığı ve sorunun daha büyük hale gelmeye başladığı, maalesef bu
insanların iş probleminin ve sosyal sorunlarının da mevcut olduğu, bunun
için de uluslararası toplumdan gelecek “gerçek işbirliğine” ihtiyaç olduğu
ifade edilmiştir.
Ülkemiz için çok büyük bir sorun olan sığınmacı krizine yönelik olarak Kurumumuzun görüşleri ve çözüm önerileri “siyasi, ekonomik ve toplumsal”
olmak üzere üç açıdan ele alınmıştır.
Siyasi çözüm önerileri; Ulusal ve uluslararası toplumlar açısından tartışılan ve çözüm bulunmaya çalışılan sığınmacı sorunu, hemen ülkemizin
sınırında meydana gelmesi nedeniyle ülkemizi doğrudan etkilemektedir.
Öncelikle bu olayın sebebini oluşturan faktörlerin ortadan kaldırılmasına
yönelik kalıcı siyasi bir çözüm bulunması, bütün taraflar açısından gelecekte ki daha büyük sorunların önlenmesi için hayati önem arz etmektedir.
Siyasi çözüm, sorunun sebebini ortadan kaldıracağı için en kalıcı çözüm
olacaktır. Bu anlamda Suriye’de kendi halkına zulmeden mevcut yönetimin
tasfiye edilmesi, yerine ileri demokrasilerde olduğu gibi, halkın kendi yönetimini seçmesine izin verilmesi ve bu seçimlere herkesin saygı göstermesi
gerekmektedir.
178
Siyasi olarak bir diğer önemli adım, uluslararası camianın konuyu sahiplenmesine ve bu konuda somut ve sürdürülebilir çabalarına bağlıdır. Özellikle
AB ülkelerini de doğrudan ilgillendiren soruna ilişkin uluslararası farkındalığın arttırılması, krizin maddi ve manevi yükünün paylaşılması ve insani
yardım sisteminin daha kurumsal hale getirilmesi, diğer ülkeler tarafından
kabul edilen sığınmacı sayısının arttırılması çözüm açısından çok önemli
bir adım olacaktır.
Ekonomik çözüm önerileri; 2015 yılı Aralık ayı itibariyle resmi sayıları 2.291.900 kişiyi bulan Suriyeli sığınmacıların, asgari yaşam koşullarının sağlanması ülkemiz açısından maddi bir yük oluşturmaktadır. Mevcut
durumda bu kriz sürecinin devam edeceği gözüktüğünden, Suriyelilerin
sadece yardımlar ile hayatta kalması değil, toplumun diğer fertleri gibi üreterek ve çalışarak geçimini kazanması esasına geçirilmesi önem taşımaktadır. Dolayısıyla, sürekli olarak Suriyelere karşılıksız barınma ve beslenme
imkânları sağlamak yerine, orta vadede Suriyelilerin kendi ayakları üze-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
rinde durarak barınma ve beslenmelerini sağlamaları ve hayatlarını devam
etmelerinin teşvik edilmesi gerekmektedir. Suriye’den gelen sığınmacılar
içerisinde meslek sahibi, tecrübeli kişilerin üreterek topluma katma değer
sağlaması için projeler üretilmelidir. Bu konuda STK’ların da, sığınmacılara sadece maddi yardım yapmak değil, toplumsal hayata katkı sağlamaları
konusunda eğitimler vererek teşvik etmeleri ve Devletin de bunun önünü
açacak düzenlemeleri yapması önem arz etmektedir. Bu şekilde yapılan barınma ve beslenmeye harcanan para eğitim, sağlık gibi önemli konulara
ayrılarak uzun vadede daha önemli sorunların önüne geçilebilecektir.
Toplumsal çözüm önerileri; Türkiye’nin cömert bir şekilde Suriye’deki zulümden kaçan kişilere açık kapı politikası izlemesinin maddi bir külfeti olması yanında, toplumsal ve güvenlik unsurları açısından da önemli etkileri
olduğu kesindir. Bu konuda Suriyelilerin toplumumuza uyumu sağlanmalı,
aynı zamanda Türk halkının da Suriyelilere bakışı açısının kötüleşmesini
önleyici tedbirler alınmalıdır. Bu konuda Suriyeli sığınmacılar ile ortak
noktamız olan insan hakları ve ortak kültürel değerlerimiz öne çıkarılarak, ayrıştırıcı unsurların ötelenmesi sağlanmalıdır. Her iki toplumun ortak
coğrafyayı e ortak kültürü paylaşmasının fedakârlığı gerektirdiği yönünde tanıtımlar yapılarak halkın algısı bu konuya yönlendirilmelidir. Ayrıca Devlet geleneğimizde her zaman adalet ve merhametin hâkim olduğu,
devlet ve toplum geleneğimizde hangi dinden olursa olsun mazlumun yanında olduğumuz gerçeğinin daha fazla anlatılması ve bu konuda spotlar
hazırlanması gerekmektedir.
Diğer yandan vatandaşlarımızın can ve mal güvenlikleri konusunda hassas
olunmalıdır. Suriyelilerin de bu ülkedeki kurallara riayet etmesi, eğer suç
unsuru oluşturan fiil veya eylemde bulunulursa bunun neticesinde müeyyideye tabi tutulabileceklerini bilmeleri gerekmektedir. Özellikle toplumsal
güvenlik açısından Suriyelilerin kayıt altına alınması son derece önemlidir.
Yukarıda da rakamlarla izah edildiği üzere, Suriyeli sığınmacıların yaklaşık
%42’si 12 yaş altı çocuk ve %49’u ise kadındır. Eğitim, beslenme ve barınma yanında orta ve uzun vadede sosyal problemlerin önlenmesi açısından
en önemli konu eğitim meselesidir. Öncelikle tüm sığınmacılar için eğitim
faaliyetlerine ağırlık verilerek, topluma uyum sağlanması ve çocukların eğitimlerinden geri kalmamasına yönelik olarak gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu konuda ebeveynlerin çocuklarını okullara göndermeleri konusunda teşvik edici faaliyetler artırılmaldır. Kadınlar açısından
Y I LLI K RAP OR 2015
179
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ise istismarın önlenmesine dönük olarak, yalnız ve sokakta kalan kadınlara
gerekli barınma imkânlarını sağlamaya dönük barınma evleri oluşturulmalıdır. Ayrıca sığınmacılara özgü denetimli evler (barınmaevi gibi) ekonomik
imkânlarına göre sağlanması ve koruyucu aile uygulamasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu konuda yerel yönetimler ve yardım kuruluşlarına
daha aktif rol almaları konusunda imkân verilmelidir.
6.1.9. Sağlık İşleri
Sağlık hakkı, Anayasamızın 17 nci maddesinde yaşam hakkı çerçevesinde
tanımlanmış olup, herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu; tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı; rızası olmadan
bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamayacağı; kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağı; kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tâbi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Anayasamızın 56
ncı maddesinde ise herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahip olduğu belirtilmiş ve Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet verme yükümlüğü yüklenmiş, bu görevini kamu ve özel
kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği ifade edilmiştir.
180
Ayrıca BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşmenin 12
nci maddesinde, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkı olduğu belirtilmiş ve bu hakkın
tam olarak gerçekleştirilebilmesi için taraf Devletlerce alınacak tedbirler
sayılmıştır. Diğer taraftan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 25 inci
maddesinde, herkesin gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dâhil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine sahip olma hakkı olduğuna
yer verilmiştir. Avrupa Sosyal Şartının 11 inci maddesi ise sağlığın korunması hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere taraf Devletlere yükümlülükler yüklemiştir.
Kurumumuza sağlık alanında yapılan başvurulara bakıldığında; aile hekimliklerine yönelik başvurular başta olmak üzere, tedavi giderleri ve tutukluların sağlık hizmetlerine erişimine yönelik başvuruların ulaştığı görülmektedir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Sağlık konusunda yapılan bir başvuruda, aile hekimi olan şikâyetçi, mevzuat gereği aile hekimlerine kayıtlı toplam nüfusa göre ödeme yapıldığını,
çalışanlar arasında gezici hizmet bedeli, ücret vb. mali ödemelerde çeşitli
farklılıklar olması nedeniyle ücret adaletsizliğinin oluştuğunu ve çalışma
barışının bozulduğunu, hekim değişikliğinin göç vb. durumlara mahsus bir
istisna olması gerektiğini belirterek, bölge nüfusunun aile hekimleri arasında hakkaniyete uygun, eşit, adil ve dengeli şekilde dağıtılmasını sağlayacak
düzenlemelerin yapılmasını talep etmiştir.
Kurumumuz tarafından yapılan inceleme neticesinde; hekim değişikliğinin
göç vb. zorunlu durumlara mahsus bir istisna olması yönündeki talep, “Aile
Hekimliği Uygulaması”nın temelinde kişilere hekim seçme hakkı tanınması yattığı, bu çerçevede söz konusu hakka ve ülkemizin sağlık alanında
gerçekleştirmeye çalıştığı reform politikalarına aykırılık teşkil edeceğinden
reddedilmiş; şikâyetçi ile aynı aile sağlığı merkezinde görev yapan diğer aile
hekimlerinin gezici hizmet nüfus oranlarında büyük farklılıklar olduğu, bu
nüfus karşılığında hekimlere 185 ila 990 TL arasında değişen ödemede bulunulduğu gözetildiğinde, gezici sağlık hizmeti verilecek nüfusun hekimler
arasında adil ve hakkaniyete uygun olarak dağıtılması yönündeki talep kabul edilerek, şikâyetçinin çalışmakta olduğu Aile Hekimliği Biriminde görev yapan hekimler arasında gezici sağlık hizmeti verilecek nüfusun gözden
geçirilerek adil bir şekilde düzenlenmesi/dağıtılması hususunda Türkiye
Halk Sağlığı Kurumuna tavsiyede bulunulmuştur.46
6.1.10. Eğitim-Öğretim, Gençlik ve Spor
Eğitim hakkı temel bir hak olup hem ulusal hem de uluslararası düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 42 nci maddesinde kimsenin, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı belirtilmiş
olup, ülkemiz, eğitim hakkının tanımlandığı ve güvence altına alındığı
çok sayıda uluslararası sözleşmeye de taraftır. Bu sözleşmeler genel olarak
eğitim hakkından eşit şekilde yararlanmayı güvence altına almayı amaçlamaktadır. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 26 ncı maddesi,
BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 10
uncu maddesi, Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşmenin 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı
maddeleri, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin 6 ncı maddesi, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Ko2014/1579 şikâyet numaralı başvuru için verilen 28/04/2015 tarihli Kısmî Tavsiye Kısmî
Ret Kararı
46
Y I LLI K RAP OR 2015
181
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
mitesinin 13 Nolu Genel Yorumunun: Eğitim Hakkı 7, 8 inci maddeleri,
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 28 ve 29 uncu maddeleri, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesinin 9 uncu maddesi, Avrupa Sosyal
Şartı 7, 9, 10 uncu maddeleri örnek olarak gösterilebilir. Anayasamız ve
uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan eğitim-öğrenim hakkının
yerine getirilmesi büyük bir organizasyonu gerektirdiğinden hem ilköğretim ve ortaöğretim hem de yükseköğretim seviyesinde mağduriyetler veya
aksaklıklar yaşanabilmektedir.
2015 yılı içerisinde eğitim-öğrenim alanında Kurumumuza yapılan şikâyet
başvurularına bakıldığında; kredi, burs, katkı payı ve öğrenim ücretlerine
ilişkin başvurular, YÖK işlemleri, üniversitelerin uygulamaları ve merkezi
olarak yapılan sınav uygulamaları başta olmak üzere yükseköğretim hizmetleri ve ilköğretim ile ortaöğretim hizmetlerine ilişkin şikâyet başvurularının alındığı görülmektedir.
Belirtilen konularda verilen Kurum Kararları ile ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler, Anayasamızda koruma altına alınan haklar çerçevesinde “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesinin tesisinde diğer idarelerle birlikte
Kurumumuzca da katkı sunulmaktadır. İşe alım sınavlarında ise özellikle
“sınavların değerlendirme usulleri” şikâyet konusu olmakta, bu konularda
ilgili mevzuat ve bilirkişi görüşleri birlikte değerlendirilerek karar verilmektedir.
Kredi, Burs, Katkı Payı ve Öğrenim Ücretlerine İlişkin Başvurular
182
Kredi, burs, katkı payı ve öğrenim ücretleri genç bir nüfusa sahip olan ve
dolayısıyla üniversitede okuyan öğrenci sayısının yüksek olduğu ülkemizde
pek çok öğrenci açısından eğitim hayatını devam ettirebilmek için olmazsa
olmaz konumda yer almaktadır. Bu alanda yapılan iyileştirme çalışmaları
nedeniyle hem verilen kredi ve burs miktarları hem de yararlanan öğrenci sayısı artmıştır. Hitap edilen öğrenci sayısının günden güne artmasıyla
orantılı olarak şikâyetlerinde artması doğal karşılanmakla beraber, söz konusu şikâyetleri karşılayabilmek için Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü personelinin daha yetkin bir düzeye eriştirilmesi
için gerekli eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmesi ve mevzuatının güncel
hale getirilmesi gerekmektedir.
Kurumumuza yapılmış olan bir şikâyet başvurusunda şikâyetçi, 2012-DGS
sınavı ile Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesini tam burslu olarak
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kazanıp Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) burs/kredi başvurusunda bulunduğunu, 2013 yılı başından itibaren kendisine öğrenim kredisi bağlandığını,
öğrenim süresi 2016 yılının Haziran ayında sona erecek olmasına rağmen
Öğrenim Kredisi Yönetmeliğinin ilgili maddelerine aykırı olarak 2014 yılında kredisinin kesildiğini, kredinin geri ödemesinin 2018 Temmuz ayında
başlatılması gerekirken bu tarihin 01/10/2016 olarak belirlendiğini; gerek
kredi ödeme süresinin gerekse de geri ödeme başlangıç tarihinin ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı olarak hesaplandığını iddia ederek, Kurumumuzdan öğrenim süresi kadar kredinin tekrar bağlanmasını ve kredi borcunun ödenme tarihinin öğrenim süresinin bitiminden itibaren iki yıl sonraki
aydan başlamak üzere düzeltilmesini talep etmiştir. Kurumumuz tarafından
yapılan incelemede şikâyetçinin ön lisans eğitimi boyunca kredi almadığı,
ancak idarenin şikâyetçiyi ön lisans eğitimi boyunca öğrenim kredisi almış
gibi kabul ettiği, bu sebeple normal öğrenim süresi 4 yıl olan ikinci öğrenim
süresinin 3 üncü yılında kredisinin kesildiği; dolayısıyla Yönetmeliğin ilgili
maddelerinde sıralanan koşullar oluşmaksızın yapılan idari işlemin hukuka
ve hakkaniyete aykırı olduğu tespit edilmiştir. Şikâyetçinin ön lisans eğitimi boyunca öğrenim kredisi almadığı gözetilerek, daha önceki işlemini
geri alması; kredi alma yeterliliğini karşılaması şartıyla öğrenim süresinin
sonu olan 30/06/2016 tarihine kadar öğrenim kredisinin ödenmesine devam olunması, öğrenim kredisi geri ödeme başlangıç tarihinin de bu takvim
esas alınarak yeniden düzenlenmesi hususunda makul sürede mağduriyeti
giderecek şekilde yeni bir işlem tesisi için Gençlik ve Spor Bakanlığı ile
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne tavsiyede
bulunulmuştur.47
Bir başka şikâyetçi, 05/11/2011 tarihinde Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalında Yüksek Lisans programına kayıt
yaptırdığını, 1 yıl bilimsel hazırlık sınıfında okuduğunu, harç yatırmaması gerekirken yatırmak zorunda kaldığı harç tutarının iadesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan inceleme ve
araştırma neticesinde, Gazi Üniversitesinde bilimsel hazırlık programı için
belirlenen sürenin en çok bir takvim yılı olduğu, bu programda geçirilecek
sürenin, bir yılı aşmamak şartıyla ilgili Yönetmelikte belirtilen tezli yüksek
lisans veya doktora programı sürelerine dâhil edilmeyeceğinin, tezli yüksek lisans ve doktora/sanatta yeterlilik programlarında kayıtlı öğrencilerin
47
2015/2541 şikâyet numaralı başvuru için verilen 23/10/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
183
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
normal sürelerini aşmaları halinde katkı payını yerine getirmekle yükümlü olduklarının belirtildiği, konuyla ilgili diğer mevzuat hükümleri birlikte
değerlendirilmek suretiyle, 2013-2014 güz dönemi için yatırılmış olan harç
ücretinin iadesi ve şikâyetçinin mağduriyetinin makul sürede giderilmesi
yeni bir işlem tesisi için Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.48
184
Farklı bir başvuruda şikâyetçi, harç ücretinin iadesi talebiyle Kurumumuza
başvuruda bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sürecinde, ilgili idare 18/08/2014 tarihinde alınan Fakülte Yönetim Kurulu
Kararı ile akademik dönemin başlamasından önce kaydını sildiren öğrencilerin harç ücretlerinin iadesine, akademik dönemin başlamasından sonra
yapılan müracaatlarda ise harç iadesinin yapılmaması yönünde oybirliği ile
karar verildiği açıklamasında bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı
maddesinde; birinci öğretim, ikinci öğretim, açık ve uzaktan öğretim için
Yükseköğretim Kurulu tarafından hesaplanan cari hizmet maliyetlerinin
Devlet tarafından karşılanacak kısmının, öğrenciler tarafından karşılanacak
katkı payları ve öğrenim ücretleri ile uygulamaya ilişkin usul ve esasların,
her yıl haziran ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulunun görüşü ve Milli Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca belirleneceği, Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programına
İlişkin Usul ve Esasların 11 inci maddesinde, programa kaydolanlardan
alınacak öğrenim ücretinin kurumca belirlenecek taksitler halinde ödeneceği, ilk taksitin kayıt sırasında, diğer taksitlerin ise kurumun belirleyeceği
tarihlerde ödeneceği, 31/08/2013 tarihli ve 28751 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılında Yükseköğretim Kurumlarında Cari Hizmet Maliyetlerine Öğrenci Katkısı Olarak Alınacak Katkı
Payları ve Öğrenim Ücretlerinin Tespitine Dair Bakanlar Kurulu kararının
“Kayıt sildirme halinde yapılacak işlemler” başlıklı 16 ncı maddesinde, kayıt
yaptırıp kendi isteği ile kaydını sildiren öğrencilerin katkı payı ve öğrenim
ücretlerinin geri ödenmeyeceği hükümleri birlikte değerlendirilmek suretiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.49
48
49
2014/4266 şikâyet numaralı başvuru için verilen 25/03/2015 tarihli Tavsiye Kararı
2014/4212 şikâyet numaralı başvuru için verilen 02/03/2015 tarihli Ret Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Diğer bir başvuruda ise şikâyetçi, 2012 yılında başlamış olduğu Dokuz Eylül
Üniversitesi İzmir Meslek Yüksekokulu Muhasebe ve Vergi Uygulamaları
Bölümünü 13/08/2014 tarihinde tamamlayarak ön lisans mezunu olduğunu, öğrenim süresince öğrenim kredisi aldığını, 2014 Dikey Geçiş Sınavıyla Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İşletme Bölümünü (uzaktan öğretim lisans tamamlama) kazanarak üçüncü
sınıftan öğrenimine devam ettiğini, aynı zamanda sınavsız dikey geçiş ile
Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümüne (Açıköğretim)
üçüncü sınıftan ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
Hukuk Bölümü Adalet Programına da (Açıköğretim) birinci sınıftan ikinci
üniversite hakkı kapsamında devam ettiğini, ara vermeksizin ve intibak sınıfına kalmaksızın lisans tamamlama eğitimine geçmesine, uzaktan eğitim
gören öğrencilere kredi verilmeyeceğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmamasına ve örgün öğretim öğrencileriyle uzaktan öğretim öğrencilerini
söz konusu konuda ayıracak bir düzenlemenin ilgili mevzuatta yer almamasına rağmen tarafına ödenen öğrenim kredisinin kesildiğini ve uzaktan
eğitim öğrencilerinin daha yüksek maliyetlerle eğitimlerine devam ettiklerini belirterek, kesilmiş olan öğrenim kredisinin yeniden verilmesi talebiyle
Kurumumuza başvuruda bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan araştırma ve
inceleme sonucunda; öğrenim kredisinin kesileceği hallerin açıkça sayılmış
olması ile uzaktan eğitim görmenin bunlar arasında yer almaması ve Yönetim Kurulu tarafından da uzaktan eğitim konusunda bir karar alınmamış
olması, ayrıca öğrenim kredisinin öğrencileri maddi yönden desteklemek,
sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak amacıyla verilen, geri ödenmesi gereken bir borç paradan ibaret olması ile uzaktan eğitimin maliyetleri
göz önünde bulundurularak, şikâyetçinin ön lisans eğitimi sürecinde aldığı
öğrenim kredisinin uzaktan eğitim lisans tamamlama sürecinde kesilmesinin hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı hususlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; şikâyetçinin ön lisans eğitimi sürecinde aldığı ve
uzaktan eğitim lisans tamamlama sürecinde kesilen öğrenim kredisinin
yeniden tahsis edilmesi ve bu süreçte ödenmemiş olan öğrenim kredisinin
şikâyetçiye ödenerek mağduriyetinin giderilmesi ve makul sürede yeni bir
işlem tesis etmesi yönünde Yüksek Öğrenim Kredi Ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.50
50
2014/5812 şikâyet numaralı başvuru için verilen 28/05/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
185
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ÖSYM Tarafından Yapılan Sınavlarla İlgili Uygulamalar
ÖSYM tarafından sınavlara ilişkin sınav güvenliğinin sağlanması amacıyla
yapılan düzenlemelere bağlı olarak şikâyetlerde de artış olduğu, sınav güvenliği sağlanırken kimi zaman mağduriyetlerinde ortaya çıkabildiği görülmüştür. Bunun yanında salon görevlilerinin tutum ve davranışlarına yönelik
olarak da Kurumumuza başvurularda bulunulmuştur.
186
Konuyla ilgili Kurumumuza yapılmış olan bir başvuruda; şikâyetçi Açık
Öğretim Lisesi öğrencisi olduğunu, 28 Eylül 2014 tarihinde KPSS’ye
girdiğini, ardından 18 Ekim 2014 tarihinde KPSS Din Hizmetleri Alan
Bilgisi (DHBT) sınavına girdiğini, ancak sınav başlamadan önce sınıf görevlisinin kimliğinin ön kısmında soğuk damga bulunmadığı gerekçesiyle
tutanak tutulmasının gerektiğini söylediğini, tutulan tutanağa kimlik bilgilerini, kimlik tespiti için yakın akrabalarının isimlerini, bazı özel bilgilerini,
açık adresini ve bir hafta içinde nüfus müdürlüğüne giderek gerekli işlemi yapıp ÖSYM bürosuna başvuracağını yazarak imzaladığını, sınavdan
sonraki hafta içinde nüfus müdürlüğüne giderek kimliğini yenilettiğini,
ardından soğuk damgalı kimliği ile ÖSYM’ye başvurduğunu, kendisinden
dilekçe yazmasının istendiğini, bunun üzerine dilekçeyi yazıp imzalayarak
ÖSYM bürosundan ayrıldığını, 28 Ekim 2014 tarihinde sınav sonuçlarının
açıklandığını, sonuç sayfasında “sınav kurallarına uymadığınız için sınavınız geçersizdir” ibaresinin yazdığını, bunun üzerine ÖSYM’yi aradığını,
fakat dilekçe verilmesine rağmen yapacak bir şeyin olmadığının kendisine
söylendiğini, bunun sonucunda haksızlığa uğradığını belirtip, bu yanlışlığın düzeltilerek sınavının geçerli sayılmasını talep etmiştir. Kurumumuzca
yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde, ÖSYM tarafından aday hakkında işlem tesis edilirken hukuka ve hakkaniyete uygun davranılmadığı
ve sınav başlamadan önce yaşadığı stres ve olumsuzluk nedeniyle adayın
mağduriyetini oluşturacak ve kişiliğini zedeleyecek şekilde sınavının geçersiz sayıldığı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü tarafından verilen cevap da
dikkate alınarak, Kurumumuza ulaştırılan belgelerin ve konuyu düzenleyen mevzuat hükümlerinin ve kamera kayıtlarının incelenmesi ile adayların
sınava girerken yanlarında bulunması gereken kimlik belgelerinde soğuk
damga bulunması gerektiği, fakat kamera görüntülerinden de anlaşılacağı
üzere, kimliğin sadece arka tarafında soğuk damga bulunduğu gerekçesiyle,
üstelik nüfus cüzdanını yenilemesi halinde herhangi bir sorun olmayacağı
güveni kendisine verilerek haklı beklenti içine girmesine yol açılmış olduğundan, şikâyetçinin kimliğinin arka yüzünden soğuk damga anlaşılmasına
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
rağmen kimlikte soğuk damganın bulunmadığı gerekçesiyle sınavın geçersiz sayılması işleminin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu sonucuna varılmış olup, şikâyetçinin 2014 KPSS Din Hizmetleri Alan Bilgisi (DHBT)
Sınavının geçerli sayılarak yeni bir işlem tesisi ve mağduriyetinin makul
sürede giderilmesi hususunda ÖSYM Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.51
Farklı bir başvuruda, şikâyetçi, 07/09/2014 tarihli Yabancı Dil Sınavına
(YDS) girdiğini, sınav süresinin bitmemesine rağmen salon görevlisi tarafından sınav kağıtlarının zorla toplandığını, bu nedenle soru kitapçığına
işaretlemiş olduğu son 6 soruyu cevap kağıdına işaretleyemediğini ve salon
görevlisinin son 5 dakikada sürekli uyarılarda bulunarak dikkatini dağıttığını, durumu sınav bina sorumlularına bildirdiğini ancak ÖSYM’ye dilekçe
vermesi gerektiğini belirttiklerini, bu doğrultuda ÖSYM Başkanlığına sınav kitapçığındaki işaretlemelerin esas alınması ve ilgililer hakkında işlem
yapılması talepleri ile başvurduğunu, iki talebinin de reddedildiğini, yaşadığı mağduriyetin varsa kamera kayıtları ve sınava giren diğer adayların bilgisine başvurularak tespit edilebileceğini belirterek, işaretlemesini yapamadığı son 6 sorunun soru kitapçığına bakılarak değerlendirilmesi ve ilgililer
hakkında işlem yapılması talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda; salon başkanının
yapacağı işlemlerden birinin salondaki adayların saati görememe ihtimalleri düşünülerek sınavın son 30, 15 ve 5 inci dakikalarında süreyi hatırlatmak
olsa da son 5 dakika içerisinde birden fazla uyarı yapmanın sınav mevzuatında yeri olmadığı, bununla birlikte, aynı salonda sınava giren bir başka
adaydan da idarenin BİMER başvurusu almış olduğu düşünüldüğünde,
dosyadaki bilgi ve belgelerin kapsamı salon görevlisinin kusurlu hareket
ettiği kanaatini güçlendirmekte olup şikâyetçinin ilgili görevliler hakkında yasal işlem yapılması talebi bu çerçevede değerlendirildiğinde idarenin
ilgili birimi tarafından yapılan incelemenin yeterli olmadığı anlaşılmıştır.
Şikâyetçinin sınav kitapçığına işaretlediği altı sorunun dikkate alınması
talebinin hukuki dayanağının bulunmadığı, sınavın süresinden önce sona
erdirilmesi iddiasına ilişkin olarak da sınav süresinin salon başkanı tarafından sınavın başladığı ve bittiği uyarıları doğrultusunda yapılmadığına dair
somut bir delil bulunmadığı anlaşılmakta olup, soru kitapçığındaki son altı
sorunun değerlendirilmesi talebine ilişkin idarenin ret işleminde hukuka
51
2014/5630 şikâyet numaralı başvuru için verilen 17/04/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
187
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ve hakkaniyete aykırılık tespit edilememiştir. Bu hususların değerlendirilmesi sonucunda şikâyetçinin sınav kitapçığına işaretlediği altı sorunun
dikkate alınarak değerlendirme yapılması talebinin reddine, şikâyetçinin,
ilgili görevliler hakkında gerekli işlemlerin yapılması talebine ilişkin olarak, ÖSYM Görev İhmalleri Komisyonunca görevliler hakkında tarafsız,
objektif, ayrıntılı, sınava girenlerin bir kaçının sondaj usulü dinlenmesi vb.
yöntemleri de içeren daha kapsamlı soruşturma yapılması ve sonucuna göre
yeni bir işlem tesisi ile sınav gözetmenlerine Yönergeye aynen uyulması
ve son beş dakika kaldığı hatırlatmasından sonra sık sık uyarı yapılmaması, Sınav Görevlilerinin Sınav Kurallarına Aykırılık Teşkil Eden Fiilleri ve
Uygulanacak İdari Yaptırımlar Hakkında Yönergede belirtilen sınav salonunda gerekli düzenin ve sessizliğin sağlanması, diğer görevliler ve adaylarla tartışılmaması, adayın dikkatinin dağıtılmaması ve sınav huzurunun
bozulmaması hususlarını gözetmeleri ve eğitim veya sınavdan önce duyuru
yapılması gerektiği hususlarında makul süre içerisinde işlem yapılması yönünde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.52
Yükseköğretim Kurumları Tarafından Yapılan Uygulamalara İlişkin
Başvurular
188
Kurumumuza YÖK ve farklı üniversitelere ilişkin olarak da başvurular
ulaşmaktadır. Bu başvuruların hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri ile
diğer personel tarafından yapıldığı, şikâyet konusu olarak YÖK tarafından
alınmış olan kararların yanı sıra hem derslere ilişkin hem de üniversite yönetimi ile personele ilişkin şikâyetlerin yapıldığı görülmüştür.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi otomasyon sistemindeki hatanın
gecikmeli olarak düzeltilmesi sonrası üniversite yönetim kurulu tarafından
sadece sistemdeki hatadan etkilenen derslerle ilgili ek telafi sınavı verilmesi
kararı alınması sonucu mağdur edildiği iddiası ve tüm dersler bakımından ek bitirme sınavı açılması ve ayrıca mezuniyet aşamasına gelenlere tek
ders sınav hakkı verilmesi, aksi takdirde oluşacak zararların tazmin edilmesi talebiyle yapılmış olan bir başvuruda, ilgili idare “Fakülte Yönetim
Kurulunun kararının öğrencilerin alt sınıflardan sorumlu oldukları dersleri
kapsamadığı, 08-17 Eylül 2014 tarihleri arasında uygulanan ek sınav hakkından sadece sistem sorunu nedeniyle ders alamayan öğrencilerin faydala2014/5437 şikâyet numaralı başvuru için verilen 07/07/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
52
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
nabileceği” bildiriminde bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan inceleme ve
araştırma sonucunda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun 44 üncü maddesinin b bendinde, Yükseköğretim kurumlarında, sınav çeşitleri ve bunların ders başarı notuna katkısının Yükseköğretim Kurulunun bu konularda
belirlediği temel ilkelere uygun olarak yükseköğretim kurumları senatoları
tarafından belirleneceği, 21/09/2010 tarihli ve 27706 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul Üniversitesi Önlisans ve Lisans
Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinin 24 üncü maddesinde sınavların; ara sınavı, yarıyıl/yıl sonu sınavı, mazeret sınavı, tek ders sınavı ve muafiyet sınavı
olarak belirlendiği, 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının ç bendinde, tek
ders sınavının, kayıtlı olduğu diploma programından mezun olması için tek
dersten başarısız durumda olan öğrenciler için dersin yarıyıllık ya da yıllık
olmasına bakılmaksızın bütünleme sınavlarının bitiş tarihinden itibaren on
beş iş günü içerisinde yapılacak olan sınavı ifade ettiği, daha önce alınmamış bir ders veya devamsızlıktan kalınan bir ders için tek ders sınavına
girilemeyeceği hükümleri birlikte değerlendirilmek suretiyle, şikâyetçinin
tek ders sınavı talebinin güncel ve kişisel bir menfaat olmadığı gerekçesiyle
incelenmemesine, alttan aldığı dersler bakımından ek telafi sınavı açılması
yönündeki talebinin ise reddine karar verilmiştir.53
Bir diğer başvuruda şikâyetçi, Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik Öğretmenliği programından mezun olduğunu, daha sonra
24/09/2013 tarihinde Teknik Öğretmenler için Mühendislik Tamamlama
Programı kapsamında Kırıkkale Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği programını kazanarak kaydını yaptırdığını, 09/06/2014 tarihinde
bu programdan mezun olduğunu, düzenlenen mühendislik diploması ile
ilgili Kanunun verdiği bütün haklara sahip olduğunu, fakat transkriptinde sadece mühendislik tamamlama programı kapsamında aldığı derslerin
gösterildiğini, bu sebeple 3194 sayılı İmar Kanunu çerçevesinde Elektrik
Mühendisleri Odasından (EMO) Serbest Müşavir Mühendis (SMM) yetki sertifikasını alamadığını, EMO tarafından SMM yetki sertifikası verilmemesine gerekçe olan dersleri Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi
Elektrik Öğretmenliği programında aldığını belirterek, Teknik Öğretmenler için Mühendislik Tamamlama programı kapsamında aldığı derslerin
notları ile birlikte daha önce elektrik öğretmenliği kapsamında almış olduğu derslerden muaf tutulduğunu gösterir tek bir transkriptin düzenlenme53
2014/4086 şikâyet numaralı başvuru için verilen 18/03/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
189
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
sini talep etmiştir. Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda,
mühendislik tamamlama programı ile fark dersleri alınarak diplomaya hak
kazanıldığı, şikâyetçinin Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik Öğretmenliği
mezunu olarak aldığı dersler isim olarak mühendislik fakültesinde okutulan derslerle benzerlik gösterse dahi, aynı isimli bir dersin teknik eğitim
fakültelerinde yer alış disiplini ile mühendislik fakültelerinde yer alış disiplininin farklı olabileceği, eğitim fakültelerindeki ders içeriklerinin mesleki
eğitim formasyonuna, mühendislik fakültelerindeki ders içeriklerinin ise
mühendislik formasyonu ve uygulamalarına yönelik olabileceği, öte yandan Kırıkkale Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim Öğretim ve Sınav
Yönetmeliği uyarınca dört yıllık lisans programları için en az 240 Avrupa Kredi Transfer Sistemi (AKTS) tamamlanarak mezuniyet hakkı elde
edilebilecekken, şikâyetçinin 48 AKTS değerinde ders ile mezun olarak
Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümü diplomasına hak kazanmasının
teknik eğitim fakültesinde aldığı derslerden muaf tutulduğu şeklinde yorumlanamayacağı hususlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; şikâyetin reddine karar verilmiştir.54
190
Bir başka başvuruda şikâyetçi, bir üniversitenin meslek yüksekokulu’na
okutman alımında “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” bilim dalında yüksek
lisans yapmış olmak şartının yer aldığını, yüksek lisansını “Türkiye Cumhuriyet Tarihi” bilim dalında yaptığı için ön değerlendirmede elendiğini,
iki bilim dalının eşdeğer olduğunu iddia etmek suretiyle mağduriyetinin
giderilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur. İlgili idare tarafından; konu hakkında YÖK Başkanlığına danıştıkları, ilan şartı ne ise
onu aramaları gerektiği, aksi halde ilan şartını taşıyanların itirazlarının olabileceği, bu nedenle tüm başvuranlar arasında birebir ilan şartında yazılan
alanda yüksek lisans yapmış olanları kabul ettikleri, alınan okutmanların iki
yıllık sözleşme ile alındıkları ve bahse konu MYO okutman kadrosuna bir
alım yapıldığı, ancak sistem değişikliği nedeniyle mevcut okutmanların da
ihtiyaç fazlası haline geldiği, tamamen YÖK’ün yönlendirmesi doğrultusunda hareket ettikleri, şikâyetçiyi tanımadıkları ve herkese eşit aynı işlemi
uyguladıkları ifade edilmiştir. Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 16/09/1983 tarihli ve
18167 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
2014/5589 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/07/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
54
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 31/07/2008 tarihli ve 26953 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik hükümleri ve Danıştay 8. Dairesinin 14/11/2011 tarih ve E.
2011/3972 ve K. 2011/5517 sayılı kararı birlikte değerlendirilmek suretiyle
ilgili kurumun kadro için aranan nitelikleri belirleyip ilan etmesi sonrasında ilan metninde öngörülen nitelik ve şartlara haiz olan adayın atanması
bakımından bağlı yetki içinde olmasından yola çıkılarak, ilgili üniversitenin
ön değerlendirme aşamasında şikâyetçiyi eleme işleminde hukuka ve hakkaniyete aykırılık bulunmadığı tespit edilmiştir. İdarece ilan şartında belirlenen koşulun aşılarak “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi” bilim dalında yüksek
lisans şartının aranması halinde ise; diğer adayların itirazlarının söz konusu
olabileceği gibi, YÖK Başkanlığınca da İdarenin böyle bir uygulamaya gidemeyeceği hususu açıklanmıştır. İdarenin çıktığı okutman alımı ilanında
bilinçli olarak “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” alanında yüksek lisans
yapma şartını aradığı, şikâyetçinin yapmış olduğu yüksek lisansın başka bir
dalda olduğu, başvuru koşullarını taşımayan şikâyetçinin ön değerlendirme
aşamasında elenmesi işleminin hukuka ve hakkaniyete uygun olduğu anlaşıldığından şikâyetin reddine karar verilmiştir.55
Bir başka başvuruda şikâyetçi; bir üniversitenin MYO Organizasyonİşletme Yönetimi Bölümü yardımcı doçentlik kadrosu için başvurduğunu
ve yabancı dil sınavına tabi tutulduğunu, sınav sonucu değerlendirmenin
haksız yapıldığını, MYO bünyesinde yapılan yardımcı doçentlik dil sınavlarının seviyesi ve değerlendirilmesi konusunda eşit davranılmadığını, dil
sınavı cevap kağıdının eksik ve hakkaniyetten uzak değerlendirildiğinden
bahisle yabancı dil sınavından başarısız sayılma işleminin iptal edilmesini
talep etmiştir. İdare ise şikâyete ilişkin açıklamalarında; Rektörlük tarafından talep edilen ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı kanalıyla ilan edilen
yardımcı doçentlik kadrolarında, Meslek Yüksekokul Müdür ve Yönetiminin sınavı sadece organize etmekle ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca yayınlanan “Öğretim Üyeliğine Atanma ve Yükseltilme Yönetmeliği”nin
usul ve esaslarına göre yaptırmakla görevli olduğunu, dolayısıyla söz konusu
yabancı dil sınavı ile ilgili olarak içerik ve değerlendirmenin ilgili müdür ve
yönetimle alakası olmadığı gibi, menfi ya da müspet yönde müdahale etme,
55
2014/3792 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13/05/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
191
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
sınavın nasıl ve ne şekilde değerlendirildiği gibi konularda ilgili jüriden
bilgi sağlama durumunun da mümkün olmadığını belirtmiştir. İncelemenin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi sebebiyle bilirkişiye başvurulmuş
ve bilirkişi incelemesi sonucunda; Türkçe-İngilizce tercümesinde yanlış
kelime seçimi, imla hataları, özne-yüklem uyumsuzlukları, etken-edilgen
karışıklıkları, zaman uyumsuzlukları ve cümle yapılarında bozukluk olmak
üzere çeşitli tutarsızlıklarla karşılaşıldığı belirtilmiştir. Sonuç olarak “kaynak metnin bütün anlamıyla yansıtılmadığı ve okuyucu tarafından anlaşılır
nitelikte olmadığı” tespit edilmekle; başvurunun mevzuat tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde değerlendirilmiş olması ve bunun sonucunda
şikâyetçinin yabancı dil sınavında başarısız bulunmuş olmasında hukuka
aykırılık tespit edilmediğinden şikâyetin reddine karar verilmiştir.56
192
Bir diğer başvuruda şikâyetçi; lisans programında intibakı yapılan önlisans
programında aldığı ders notlarının lisans dersleri ortalamasına katılması
talebiyle Yükseköğretim Kurumlarında Önlisans ve Lisans Düzeyindeki
Programlar Arasında Geçiş, Çift Anadal, Yan Dal İle Kurumlar Arası Kredi Transferi Yapılması Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 25 inci maddesinin
kendisine uygulanması hakkında YÖK Başkanlığına tavsiyede bulunulmasını talep etmiştir. İdare ise şikâyete ilişkin açıklamalarında; anılan Yönetmeliğin 2 nci maddesi uyarınca, aynı Yönetmelikte yapılan değişikliklere
göre ilgili Yönetmeliğin 11 inci maddesinin onuncu fıkrasında “Yatay geçişle gelen öğrencilerin önceki diploma programından aldığı ve başarılı olduğu
derslerin intibakının yapılarak, bu derslere ilişkin daha önce alınan notların
transkripte işlenmesi gerekir” ile 25 inci maddesinin dördüncü fıkrasında
“Dikey geçiş ile lisans programlarına yerleşen öğrencilerin diploma programından mezuniyet koşullarını sağlamaları halinde, lisans not ortalamaları
ön lisans programında alarak lisans programında intibakı yapılan dersler ile
lisans eğitimi sırasında aldığı dersler üzerinden hesaplanır” hükümlerinin
11/06/2014 tarihli Yükseköğretim Yürütme Kurulu Kararının halen kayıtlı
tüm öğrencilere uygulanmasına karar verildiğinden Yükseköğretim Yürütme Kurulu Kararı çerçevesinde anılan Yönetmeliğin 11 inci maddesinin
onuncu fıkrası ile 25 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki hükümlerin
2014-2015 eğitimöğretim yılı ve sonrasında üniversiteye kayıt yaptıran öğrencilere uygulanmasına karar verildiğini belirtmiştir. Sonuç olarak, idare
tarafından ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde hareket edilmemiş olması
56
2015/298 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/07/2015 tarihli Ret Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
nedeniyle “kanunlara uygunluk” ilkesine uyulmadığı, anılan Yönetmeliğin
25 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişikliğe uygun olarak
şikâyetçinin lisans programında intibakı yapılan önlisans ders notlarının
lisans not ortalamasında dikkate alınması ve makul sürede mağduriyetin
giderilmesi yönünde yeni bir işlem tesisi konusunda Ankara Üniversitesi
Rektörlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.57
YÖK’ün kararı ile tanınan yaz okulu imkânından bütünleme sınav tarihlerinin çakışması nedeniyle yararlanamadığından bahisle; mezun olabilmesi
için ek sınav hakkı verilmesi, bunun sonucunda mezun olunduğu takdirde
ödediği harçların iadesi ve 2014-2015 akademik takviminin değiştirilmesi talebiyle yapılmış olan bir başvuruda, ilgili idare “başarısız öğrencilere
yönelik olarak uygulanan ve üniversitelerinde uygulanmayıp diğer üniversitelerde yapılan yaz okulu programlarına uyum sağlamak kaygısıyla tüm
öğrencileri ilgilendiren final ve bütünleme zamanlarının öğrencilere çalışma süresi sağlama yönünden daha az uygun bir zamanda yapılmasının, tüm
öğrenciler açısından bir olumsuzluk teşkil edeceği ve başarılı öğrencilerin de
mağduriyetine neden olacağı” açıklamasında bulunmuştur. Kurumumuzca
yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesinde yaz öğretimi, gece öğretimi, ikili öğretim gibi
tedbirler almanın üniversitenin görevi olduğu, 08/08/2012 tarihli ve 28378
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Selçuk Üniversitesi Önlisans ve Lisans
Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin 6 ncı maddesinde, öğrencinin
her yarıyıl/yıl başında akademik takvimde gösterilen süre içinde katkı payını veya ikinci öğretim ücretini ödeyerek kaydını yeniletmek, ders kaydını
yaptırmak ve danışmanına onaylatmak zorunda olduğu, akademik takvimde belirtilen sürelerde katkı payını veya ikinci öğretim ücretini yatırmayan
ve kaydını yeniletmeyen öğrencinin, o yarıyıl/yılda öğrencilik haklarından
yararlanamayacağı, derslere devam edemeyeceği ve sınavlara giremeyeceği, 11 inci maddesinde de, tek ders sınavına dersi hiç almamış olan veya
devamsızlıktan kalan öğrencilerin giremeyeceği hükümleri birlikte değerlendirilmek suretiyle şikâyetin reddine ve 2014-2015 akademik takviminin
değiştirilmesi talebinin idare tarafından yerine getirilmesi nedeni ile karar
verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.58
57
58
2015/11 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/06/2015 tarihli Tavsiye Kararı
2014/4158 şikâyet numaralı başvuru için verilen 11/03/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
193
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
İş Sınavlarına İlişkin Başvurular
Kurumumuza Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve farklı kurumlar tarafından
yapılan sınavlar ve sınav süreçlerine ilişkin olarak da başvurularda bulunulmuştur.
194
Konuya ilişkin yapılmış olan bir başvuruda şikâyetçiler özetle; Danıştay
12. Dairesinin 27/06/2013 tarihli, E:2009/5045, K:2013/5796 sayılı Kararı ile 2008 Ortaöğretim/Önlisans KPSS Kılavuzunun 2.1. maddesinin
iptal edildiğini, böylelikle Teknik Hizmetler, Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı
Sağlık Hizmetleri sınıflarına dâhil adayların ihraz etmiş oldukları unvanlara ilişkin tekniker, teknisyen, hemşire, ebe, sağlık memuru, sağlık teknisyeni,
sağlık teknikeri gibi kadrolara başvurmak istedikleri takdirde, alt öğrenim
düzey(ler)indeki (ortaöğretim, önlisans) mezuniyetlerini de ÖSYM Aday
İşlemleri Sistemine kaydını sağlayabildiklerini ve KPSS tercih işlemlerinde
en üst öğrenim düzeyinden KPSS’ye girerek elde etmiş oldukları puanlar
ile alt öğrenim düzey(ler)indeki kadrolara başvuru yapabildiklerini, ancak
bahsi geçen Danıştay kararının memur alımlarını kapsadığı gerekçesiyle
İŞKUR tarafından gerçekleştirilen işçi statüsündeki işe yerleştirmelerde
uygulanmadığını, İŞKUR’un bu uygulaması sonucunda aynı okuldan mezun olmuş iki makine teknisyeninden birisinin başvuru yapabildiği bir işçi
kadrosuna eğitimine devam ederek lisans düzeyinde makine bölümünden
mezun olan bir teknik öğretmenin başvuru yapamadığını, dolayısıyla üst
öğrenimin cezalandırıldığını ve mağduriyetlere yol açıldığını belirterek,
İŞKUR’un ilgili mevzuatını ve internet sitesinde yer alan İŞKUR e-şube
(http://esube.iskur.gov.tr) uygulamasını söz konusu Danıştay Kararına uygun hale getirmesini, böylece KPSS ile işçi alımlarında ÖSYM’de olduğu
gibi üst öğrenim düzeyi KPSS puanı ile alt düzey öğrenim seviyesindeki
kadrolara da başvuru yapılabilmesinin sağlanmasını talep etmektedirler.
İŞKUR Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda özetle; 09/08/2009
tarihli ve 27314 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre sınava tabi
taleplerin ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeylerinden yalnızca birinden
yapılması gerektiği, yine aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında da ortaöğretim ve daha yüksek eğitim düzeyindeki işçi taleplerine, ilgili KPSS puan türünden altmış ve üzeri puan almış olanların başvurabileceğine ilişkin hüküm bulunduğu, bahsi geçen Danıştay kararının
memur alımlarını kapsaması nedeniyle İŞKUR aracılığıyla gerçekleştiri-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
len işçi statüsündeki işe yerleştirmelerde yukarıdaki Yönetmelik hükümleri doğrultusunda, iş arayanların üst öğrenim seviyesi KPSS puanları ile
alt öğrenim düzeyinde yayımlanan işgücü taleplerine başvurularının kabul
edilmediği, bunun yanı sıra söz konusu sınava lisans mezunlarının da girebilmesinin önünün açılmasının olumlu olarak değerlendirildiği, ancak işçi
kadrolarına Ortaöğretim/Ön Lisans sınavına ilişkin KPSS puanı olmaksızın lisans KPSS puanı ile başvuru yapılması ve farklı sınav puan türlerinin
aynı havuzda değerlendirilmesinin sınavların kapsamı ve zorluk derecesi
farklı olduğu gerekçesiyle başvuran adaylar açısından hakkaniyetli olmadığının düşünüldüğü, söz konusu Danıştay kararına istinaden en üst öğrenim düzeyinden KPSS’ye girerek elde etmiş oldukları puanları ile alt öğrenim düzeyindeki kadrolara başvuru yapabilmelerine yönelik uygulamanın
İŞKUR’un otomasyon sisteminde ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında
uygulanabilirliğinin bulunmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak; söz konusu
yasağın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararlarında da belirtildiği
üzere, evrensel bir norm olan “eşitler arası yarışma” ilkesine uygun olduğu,
zira adayların bilgilerinin ölçülmesi suretiyle yarıştırılmasına yönelik olan
söz konusu sınavda hukuksal durum itibarıyla denk durumda ve aynı öğrenim düzeyindeki adayların kendi aralarında yarışmalarının sağlanmasıyla,
adil bir yarışma sınavına tabi tutulabileceği düşünülmesi sebebiyle şikâyetçilerin istemi hakkında Kurumumuz tarafından Ret Kararı verilmiştir.59
Diğer bir başvuruda şikâyetçi, Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün spor hizmetleri uzman yardımcısı sınavını kazandığını ve mülakata girmeye hak kazandığını ancak mülakat sonucunda açıklanan asil listesinde yer almadığını belirterek sınav sürecinin incelenmesi ve
Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğüne Spor Hizmetleri Uzman Yardımcılığına naklen atanmasının yapılmasını talep etmiştir. Kurumumuz tarafından
yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, sınav komisyon üyeleri tarafından adaylar hakkında yapılan değerlendirmelerin idarenin takdir yetkisinde
olduğu, somut olayda, sözlü sınav değerlendirmesinin kim tarafından nasıl
yapılacağının Spor Hizmetleri Uzmanlığı Yönetmeliğinin 13 üncü maddesi
kapsamında düzenlendiği ve her bir sınav komisyon üyesine açıkça takdir
yetkisi verildiği, şikâyete konu mülakatın yazılı sınavı tamamlayıcı nitelikte
olduğu, mesleki bilgi ve liyakati ölçmek ve adayın mesleki ehliyete yönelik
diğer özel yeteneklere de sahip olup olmadığını belirlemek için yapıldığı
59
2015/271 şikâyet numaralı başvuru için verilen 10/07/2015 tarihli Ret Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
195
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
açık olmakla, bu hususta idarenin takdir yetkisi sınırları içinde hareket edildiği değerlendirilmiş olup; şikâyetçinin sözlü sınavda başarısız bulunmuş
olmasında hukuka ve hakkaniyete aykırılık görülmeyerek şikâyetin reddine
karar verilmiştir.60
Başka bir başvuruda şikâyetçi, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünce 26/06/2014 tarihinde yapılan Sırpça Mütercim
Tercümanlık Yazılı Sınavına yaptığı itirazın değerlendirmesinin objektif
olarak yapılmadığını iddia etmek suretiyle, sınav kağıdının yeniden değerlendirilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur. İlgili idare
Kurumumuza söz konusu sınavın yazılı aşamasına katılan üç kişinin sınav
kâğıtlarının bağımsız ve konusunda uzman kişi tarafından yeniden değerlendirilmesi amacıyla Sırbistan Büyükelçiliği ile irtibata geçildiği ve tekrar
değerlendirilen ilgili üç kişiye ait yazılı sınav sonucunda herhangi bir değişiklik olmadığı bildiriminde bulunmuştur. Şikâyet konusunun uzmanlık ve
teknik bilgi gerektirmesi sebebiyle Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma
Enstitüsü Balkan Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisinin bilirkişi olarak atanmasına kararı verilmiştir. Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, adayın verdiği cevapların objektif ve
doğru bir şekilde değerlendirildiği ve herhangi bir haksızlığın söz konusu
olmadığına ilişkin bilirkişi raporu ilgili mevzuatla birlikte değerlendirilmek
suretiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.61
Kamu Personelinin Kurum İçi Eğitim Konularına İlişkin
Başvurular
196
Konuyla ilgili Kurumumuza yapılmış olan başvurularda şikâyetçiler,
TBMM Strateji Geliştirme Başkanlığında fiilen muhasebe yetkilisi yardımcısının yaptığı iş ve işlemleri muhasebe şefi olarak yapmalarına, görev ve sorumluluğunu taşımalarına rağmen Muhasebe Yetkilisi Sertifikası
Eğitimine katılmak için yapmış oldukları başvurunun reddedildiğini, ancak başvuru koşullarını taşımayan mali hizmet uzmanlarının eğitime kabul
edildiğini iddia ederek, söz konusu eğitime katılmak için yapmış oldukları
başvuruların kabul edilmesini ya da mali hizmet uzmanlarının başvurularının da reddedilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuşlardır.
Kurumumuz tarafından yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda; Muhasebat Genel Müdürlüğü tarafından ilgili Yönetmeliğin 4/a maddesinde
60
61
2014/5578 şikâyet numaralı başvuru için verilen 12/06/2015 tarihli Ret Kararı
2014/3407 şikâyet numaralı başvuru için verilen 04/02/2015 tarihli Ret Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
mali hizmet uzmanlarının sayılmamasına rağmen, mali hizmet uzmanlarına sınava başvurma hakkı verildiği ve şeflerle mali hizmet uzmanları arasında bir eşitsizliğin oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar muhasebe şefleri, Yönetmelikte tahdidi olarak sayılan muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti görev tanımı kapsamında olmasalar da bu kişilerin fiilen muhasebe yetkilisi yardımcısının görevlerini ifa ettikleri ve söz
konusu şikâyetlerin 6253 sayılı Kanun ile TBMM Başkanlığında muhasebe yetkilisi yardımcısı olarak görevlendirilecek bir kadronun öngörülmemesinden kaynaklandığı anlaşıldığından bu boşluğun ve bu nedenle oluşan
mağduriyetin giderilmesi için mevzuat değişikliğine gidilerek genel bütçeli idarelerde muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti görevler arasına TBMM
Strateji Geliştirme Başkanlığında şef unvanında çalışanların eklenmesi ve
ilgili mevzuatta değişiklik yapılması için tasarı hazırlanması ile Başbakanlığa sunulması hususunda Maliye Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.62
6.1.11. Mahalli İdarelerce Yürütülen Hizmetler
Emlak Vergisi İadesi
İnsan ve insana dair tüm çevre koşulları ve varlıkların en etkin düzeyde
korunması ve bunların sürekliliğinin sağlanması çağımızın vazgeçilmezleri
arasındadır. Bu bağlamda ister dar anlamda ister geniş anlamda ele alınsın
devlet, çeşitli kurum ve kuruluşları aracılığıyla önemli fonksiyonlar görmektedir. Yüklendiği görevleri yerine getirebilmek için ihtiyaç duyduğu finansmanı da büyük ölçüde vergilerle karşılamaktadır. Bu niteliği itibariyle,
vergi çeşitli yönleriyle toplum kesimlerini yakından ilgilendiren sosyal ve
ekonomik yaşamın önemli bir parçası niteliğindedir. İster kamu hizmetleri
ve bunların gerektirdiği kamu harcamaları açısından olsun, isterse bunların
finansmanı açısından olsun mali olaylar, toplumun yaşamını yönlendiren
ve etkileyen niteliği itibariyle, üzerinde titizlikle durulması gereken bir konudur.63
Vergi kanunlarına göre, vergi ödeme gücü bulunan kişilerin, bu güçlerine
göre adaletli bir şekilde vergilendirilmesi kural olmakla birlikte, bu kuralın
çeşitli nedenlerle istisnaları da bulunmaktadır.64
2014/5287 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/05/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Abdurrahman Akadoğan, Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, Gazi Kitapevi, Yedinci
Baskı, 2008, Ankara, s.3.
64
Akdoğan, a.g.e. ,s.3.
62
63
Y I LLI K RAP OR 2015
197
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Bu bağlamda 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun “Nispet” başlıklı 8 inci
maddesinin ikinci fıkrasında, indirimli vergi oranı uygulamasına yer verilmiştir. Türkiye’de brüt yüzölçümü 200 m2’yi geçmeyen tek meskeni olan,
“Kendisine bakmakla mükellef kimsesi olup on sekiz yaşını doldurmamış
olanlar hariç olmak üzere hiçbir geliri olmadığını belgeleyenler, gelirleri
münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanlar, gaziler ve şehitlerin dul ve yetimleri” indirimli
emlak vergisi uygulamasının kapsamını oluşturmaktadır. 4962 sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması
Hakkında Kanunun 15 inci maddesi ile Emlak Vergisi Kanununun 8 inci
maddesinin ikinci fıkrasına indirimli emlak vergisi düzenlemesi eklenerek,
Bakanlar Kurulu kapsam dâhilinde emlak vergisi oranını sıfıra kadar indirmeye yetkili kılınmıştır. Bunun üzerine Bakanlar Kurulunun 2006/11450
sayılı kararıyla indirimli bina vergisi oranı 2007 ve müteakip yıllar için sıfır
olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede yeni bir Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanana kadar uygulama aynı şekilde devam edecek olup söz konusu mükelleflerin indirimli emlak vergisi oranından yararlanmalarına ilişkin usul
ve esaslarının belirlenmesi hususunda Maliye Bakanlığı yetkili kılınmış ve
bu konu ile ilgili açıklamalar 38, 44, 45, 47 ve 57 seri no.lu Emlak Vergisi
Kanunu Genel Tebliğlerinde açıklanmıştır.
198
Kurumumuza bu konuda yapılan bir başvuruda şikâyetçi, Yenimahalle Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Müdürlüğüne yapmış olduğu başvuruda, 2002 yılından itibaren maliki olduğu mesken ile ilgili olarak, kendisine tahakkuk eden emlak vergilerini düzenli olarak ödediğini, herhangi bir
geliri olmadığını ve bir meskene sahip olması nedeniyle indirimli emlak
vergisi uygulanmasından yararlanmak için başvuru yaptığını, başvurunun
idare tarafından 2014 takvim yılı ve müteakip yıllar için kabul edildiğini, bu
bağlamda Emlak Vergisi Kanununun ilgili hükümleri, Maliye Bakanlığının
konuya ilişkin yayımladığı tebliğler ve emsal görüşler doğrultusunda, 2013
yılı ve daha önceki yıllarda tahsil edilen emlak vergisi bedellerinin tarafına
iade edilmesi gerektiğini talep etmiştir.65
İlgili idare, şikâyetçi tarafından yapılan başvuru neticesinde, 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanununun “Geçici Muaflıklar’’ bölümünün 5 inci maddesine atıfta bulunarak, mükelleflerin süresi içinde bildirimde bulunmaması
durumunda, muafiyetin bildirimin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılından
65
2014/3360 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26.12.2014 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
itibaren geçerli olacağını, bu şekilde bildirim yapıldığı takdirde bütçe yılının sonuna kadar geçen yıllara ait muafiyet hakkının düşeceğini ve bu yasa
metninden de anlaşılacağı üzere muafiyetinin 2014 yılı itibariyle yapıldığını, geriye dönük herhangi bir işlemin yapılmasının söz konusu olmayacağını belirtmiştir. Şikâyetçinin ödemiş olduğu emlak vergilerinin geçmişe
dönük iade edilmesi talebine, idarenin Emlak Vergisi Kanununda Geçici
Muaflıkları ilgilendiren bildirim şartını ileri sürmesi, indirimli (sıfır) oranlı
emlak vergisi uygulamasını geçici muaflık gibi değerlendirerek, şikâyetçinin bildirimde bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddettiği görülmüştür. İdarenin kararında göstermiş olduğu gerekçenin şikâyet konusu ile bağlantısı
kurulamamıştır.
Bakanlar Kurulun 2006/11450 sayılı kararı ile Emlak Vergisi Kanununun
8 inci maddesinde bahsi geçen emlak vergisi mükellefleri için 2007 ve sonraki yıllar için emlak vergisi oranını sıfır olarak belirlemiştir. Anılan kanun
maddesi uyarınca indirimli vergi uygulamasından, brüt yüzölçümü 200
m2’yi geçmeyen tek meskene sahip, hiçbir geliri olmayanlar, gelirleri sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret olanlar, gazi olanlar ve
şehitlerin dul ve yetimleri faydalanabilecektir. Hiçbir geliri olmamak hususunun esasına değinecek olursak; “Hiçbir geliri olmadığını beyan eden mükelleflerin, indirimli vergi oranından yararlanabilmesi için, hizmet karşılığı
elde edilen ücret geliri, ticari, sınai ve mesleki faaliyet geliri, tarımsal faaliyet
geliri, menkul ve gayrimenkul geliri, faiz ve temettü geliri veya benzeri bir
türde gelirinin olmaması gerekmektedir” (38 seri no.lu Emlak Vergisi Genel Tebliği). Ancak gelirin sürekli olması özelliği de dikkate alınarak hiçbir
geliri olmadığını belgeleyenler ile geliri münhasıran kanunla kurulan sosyal
güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların elde ettikleri ve yıllık tutarı toplamı bina vergisi indiriminden yararlanılan yıldan bir
önceki yılda geçerli olan Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde
yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı geçmeyen her türlü
menkul sermaye iradı gelirleri, indirimli bina vergisi oranından yararlanmaya engel teşkil eden gelirler arasında değerlendirilmeyecektir. (45 seri
no.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği)
Bu kapsamda hiçbir geliri olmadığını beyan etmek suretiyle “Hiçbir Geliri
Olmayanların Tek Meskenlerine Ait Taahhüt Belgesini” ilgili belediyelere
veren mükelleflerin taahhüt belgesindeki beyanları belediyeler tarafından
kabul edilerek, söz konusu mükelleflerin 200 m2’yi geçmeyen tek meskenlerine indirimli vergi oranı uygulanması gerekmektedir. Söz konusu mükel-
Y I LLI K RAP OR 2015
199
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
leflerden ayrıca başka bir belge talep edilmemesi gerekmektedir. İndirimli
vergi oranından yararlanan mükelleflerin bir gelir elde etmeleri veya ikinci
bir mesken binasına sahip olmaları halinde, bu durumu mükellefiyetlerinin
bulunduğu belediyeye bildirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Aksi halde,
indirimli vergi oranından yararlanma şartlarını taşımadığı halde gerçek dışı
taahhütte bulunmak suretiyle indirimli vergi oranından yararlanan mükellefler ile durumunda meydana gelen değişikliği bildirmeyen mükelleflerden
alınması gereken vergi cezalı olarak ve gecikme faizi ile birlikte alınacaktır.
Diğer taraftan indirimli vergi oranının uygulanması için meskende bizzat
oturma şartı aranmamaktadır. Bu nedenle, sahip olduğu tek meskeni kiraya
verip, kirada oturanlar da diğer şartları taşımak kaydıyla, indirimli vergi
oranından faydalanabileceklerdir. 200 m2’yi geçmeyen tek meskene hisse
ile sahip olunması halinde indirimli vergi oranı, meskenin vergi değerinin
hisseye isabet eden kısmına uygulanacaktır. Birden fazla meskeni olanların
veya birden fazla meskende hisseye sahip olanların meskenlerine indirimli
vergi oranı uygulanmayacaktır. Muayyen zamanlarda dinlenme amacıyla
kullanılan meskenler için de söz konusu indirimli vergi uygulanması mümkün değildir.
200
Emlak Vergisi Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu kanuna göre
alınacak vergiler hakkında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uygulanır. (Emlak Vergisi Kanunu 37 nci madde) Yukarıdaki açıklamalar
ve Maliye Bakanlığının özelgeleri doğrultusunda, şikâyetçi 2002 yılından
itibaren düzenli olarak ödemiş olduğu emlak vergilerinin hiçbir geliri olmadığı gerekçesi ile indirimli (sıfır) oranlı vergi uygulaması kapsamında
değerlendirilerek iade edilmesini talep etmiş olsa da, 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 126 ncı maddesi, yine bu Kanunun 114 üncü maddesindeki 5 yıllık tarh ve tahakkuk zamanaşımına atıfta bulunarak, bu zamanaşımı süresi dolduktan sonra vergi hatalarının düzeltilemeyeceğini kesin bir
ifadeyle belirtmiştir. Bu bağlamda şikâyetçinin iade talebini 2014 yılında
yaptığı göz önünde bulundurulursa geriye dönük olarak 2013, 2012, 2011,
2010 ve 2009 yıllarında ödemiş olduğu emlak vergilerinin iade edilmesinin
mümkün olduğu görülmektedir. Daha önceki vergilerin iade edilmesi yasal
çerçevede imkân dâhilinde değildir. Bu kapsamda Kurumumuz tarafından
düzenlenen Kısmî Tavsiye Kısmî Ret Kararımızı ilgili idare olan Yenimahalle Belediye Başkanlığı yerinde bularak, yukarıda açıklanan dönemlere
ilişkin tahakkuk ve tahsil edilen vergi miktarına mükellefe iade etmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kurum kararının basına yansımasının ardından aynı konuda veya benzer
konularda şikâyetler, Kurum kayıtlarına girmiş bulunmaktadır.
6.1.12. Mülkiyet Hakkı
Kamulaştırmasız El Atma
Kamulaştırmasız el atmayı düzenleyen 04/11/1983 tarihli 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun ‘’Kamulaştırılmaksızın Kamu Hizmetine Ayrılan
Taşınmazların Bedel Tespiti’’ başlıklı Geçici 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında; “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç
yapılmamış olmasına rağmen 09/10/1956 tarihi ile 04/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca
tahsis edilerek, üzerinde tesis yapılan taşınmazlara, kaynaklara kısmen veya
tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle, malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde, bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde
hükümlerine göre yapılır.” denildikten sonra bu maddeye göre yapılacak
işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanmasının dava şartı olduğu
belirtilmiştir.
Kanunun 13 üncü fıkrası ise; “ 04/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar (11/06/2013) kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu
hizmetine ayrılan, mahkemelerce malikleri lehine hükmedilen tazminat ile
bu davalara ilişkin mahkeme ve icra vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada
belirtilen usule göre ödeneceği ve işlem yapılacağı” düzenlenmiştir.
13 üncü fıkranın atıf yaptığı maddenin sekizinci fıkrasına bakıldığında
ise; “Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri
için en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamının, en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılacağı, kesinleşen alacakların toplam tutarının
ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde, ödemeler, sonraki yıllara
sâri olacak şekilde, garameten (eşit oranlarda) ve taksitlerle gerçekleşeceği,
taksitlendirmede, bütçe imkânları ile alacak tutarlarının dikkate alınacağı,
taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödeneceği.” belirtilmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
201
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kanunun 12 nci fıkrasında ise; “Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği” yer
almıştır.
Ancak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun Geçici 6 ncı maddesinin
onüçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete yayım tarihi
13/03/2015 olan 2014/176 sayılı Genel Kurul kararıyla iptal edilmiş olup,
kararın yayımlanmasından itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kararının yürürlüğe girmesinden sonra, 04/11/1983 ile 11/06/2013 tarihleri arası için belediye ve özel idareler geçici 6 ncı maddenin onüçüncü fıkrasının atıf yaptığı sekizinci fıkraya
göre, kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamının,
en az yüzde ikisi oranında ödeme yapılması vatandaşlar açısından olumlu
bir sonuç doğuracaktır. Şöyle ki Anayasa Mahkemesinin kararının yürürlüğe girmesinden sonra idareler Anayasamızın Kamulaştırma başlıklı 46
ncı maddesinin son fıkrasında yer alan herhangi bir sebeple ödenmemiş
kamulaştırmasız el atmalardan dolayı, kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faizi ödemek durumunda kalabilecektir.
202
Bu bağlamda gerek kamulaştırmasız el atmalar sonucu malik veya mirasçıların meşru beklentilerini karşılamak, gerekse de idareleri yüksek faiz ödemeyle karşı karşıya bırakmamak ve geçici 6 ncı maddesinin onüçüncü fıkrasının iptali sonucu yarattığı hukuki boşluğu önlemek açısından, yapılacak
kanuni düzenleme ile geçici 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan
uzlaşma tarihi ileriye doğru çekilebilir.
Diğer taraftan bundan sonra idarelerin kamulaştırmasız el atmalarını önlemek açısından ise Geçici 6 ncı maddenin onikinci fıkrasında yer alan bu
madde uyarınca, ödenecek olan bedelin tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak
ve alacaklarının haczedilemeyeceği hükmünün kaldırılması hukuki güvenlik ilkesi gereğidir.
Kamulaştırmasız el atma ile ilgili Kurumumuza yapılan bir başvuruda şikâyetçi, Ankara İli Dikmen Vadisi projesi kapsamında 2006 yılında 630,00
m² yüzölçümlü arsalarını Ankara Büyükşehir Belediyesine kat karşılığı verdiğini, ancak aradan uzun zaman geçmesine rağmen projenin başlatılmaması üzerine, 2013 yılında arazinin bedelini almak için mahkemeye başvur-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
duğunu, mahkemenin anılan Belediye aleyhine karar verdiğini, fakat kamu
mallarına haciz getirilemediğinden bu kararın uygulanamadığını, diğer taraftan belediyenin mahkemece belirlenen tutarı ödemeye başladığını, fakat
ödenen taksit ile borcun bitmesinin mümkün olmadığını, belli bir ödeme
takviminin de bulunmadığını belirterek, mahkeme kararı ile belirlenen alacağının tamamının ödenmesi, bunun mümkün olmaması halinde ise ödeme tarih ve miktarlarının belirlenmesi hususunu şikâyete konu etmiştir.66
Somut olayda, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava konusu taşınmazda yararlanma ve kullanma olanağının ortadan kalkması nedeniyle,
kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiğinin tespit edildiği, devir
tarihi itibarıyla taşınmazın değerinin 567.058,65 TL olduğu, Mayıs 2012
dava tarihi itibarıyla ise taşınmaz değerinin 856.027,80 TL olduğu tespitinde bulunularak, söz konusu bedelin 04/05/2012 dava tarihinden itibaren
yasal faiziyle birlikte davalıdan (Ankara Büyükşehir Belediyesi) alınarak,
davacılara (şikâyetçiye) ödenmesi kararı verilmiştir.
Ankara Büyükşehir Belediyesince, 2942 sayılı Kanunun Geçici 6 ncı maddesi gerekçe gösterilerek, tazminat bedelinin bir ödeme planına bağlanmaması, şikâyetçinin mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında
kabul edilen alacaklarının tahsili amacıyla idare aleyhine yaptığı icra takibinin 2 yıldan bu yana devam etmesi ve bugüne kadar alacağının yaklaşık %
25’inin şikâyetçi tarafından tahsil edilmesi, alacağa ulaşmada bir belirsizlik
bulunduğunu göstermektedir. Bu kapsamda anılan mahkemece verilen kararın etkili sonuçları bakımından konusuz bırakılarak, Ankara Büyükşehir Belediyesi lehine kişi yararı ile kamu yararı arasında olması gereken
dengenin bozulduğu ve Anayasanın 35 inci maddesinde ve AİHS Ek-1
No.lu Protokolde düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı ayrıca Medeni Kanunun 683 üncü maddesinde yer alan tasarruf hakkını da ortadan
kaldırdığı anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, idare her ne kadar taşınmaz karşılığında bir tazminat ve 3095
sayılı Kanun gereği faiz ödemeye mecbur bırakılsa da, 2942 sayılı Kanunun
Geçici 6 ncı maddesinin sekizinci fıkrası gereği bu bedelin ne zaman ve ne
kadar ödeneceği hususunun belirsiz olması nedeniyle bu süreçte taşınmazın
rayiç değerinde meydana gelecek değer artışı da söz konusu olacağından
3095 sayılı Kanun gereği ödenen faiz yetersiz kalabilecektir.
66
2014/5065 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13.05.2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
203
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Diğer taraftan yargı kararlarının uygulanması hem Anayasa Mahkemesi
hem de AİHM içtihatları ışığında “mahkemeye erişim hakkı” kapsamında
değerlendirilmekte, idarenin, yargı kararını uygulamayı reddetmesi veya ihmal etmesi ya da onu uygulamayı geciktirmesi durumlarında davada taraf
olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı adil yargılanma hakkı
kapsamında öngörülen tüm teminatların her türlü varlık nedenini kaybettiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında şikâyetçinin, kesinleşen mahkeme ilamına göre arta
kalan (bakiye) alacağının tamamının peşin olarak ödenmesi, bu mümkün
olmadığında, kabul edilebilir, gerçekçi ve makul bir sürede ödeme takvimi
yapılarak ödeme yapılması ve mağduriyetinin giderilmesi için yeni bir işlem
tesis edilmesi hususunda, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Tavsiye Kararı verilmiş olup karara ilgili idarece uyulmuştur.
6.1.13. Enerji İş ve İşlemleri
Kayıp Kaçak Bedeli
Bireyler; kayıp-kaçak bedeli adı altında alınan bedelin bir hizmet bedeli
karşılığı olmadan alındığı, bu uygulama ile kötü niyetli diğer kullanıcıların kaçak tüketiminin ve tedarikçi elektrik dağıtım firmasının ağır ihmal
ve kusurları ile alt yapısının eksikliklerinden kaynaklanan kayıp ve kaçak
tüketimlerinin dürüst aboneye yansıtıldığı hususlarını ifade ederek Kurumumuza şikâyet başvurusunda bulunmaktadırlar.
204
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ile kayıp-kaçak bedeli ile ilgili olarak yapılan yazışmalarda; ilgili İdare, kayıp-kaçak bedelinin, 6446
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanununun verdiği yetki
çerçevesinde ve Kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlenen bir
bedel olduğu, Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ,
Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği ve ilgili tebliğ, Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği ve diğer ikincil mevzuat gereğince tahakkuk ettirildiği ve
tahsil edilmesi gereken bir bedel olduğu hususlarını belirtmiştir.
Ayrıca bahsi geçen yazışmalarda; ilgili İdare kayıp-kaçak bedelinin EPDK
tarafından belirlenmekle birlikte dağıtım şirketleri tarafından tahsil edildiği, söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan Kurul kararının Kurumun
bir düzenleyici işlemi olarak tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı nitelikte
olduğu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından onaylanan fonsuz
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
tarife tabloları içerisinde yer alan bedellerden biri olan kayıp-kaçak bedelinin dağıtım şirketlerince tüketicilerden tahsilinin ve söz konusu bedelin
tüketiciler tarafından ödenmesinin yasal birer zorunluluk olduğu hususlarını belirtmiştir. Ayrıca adı geçen İdare, teknik veya teknik olmayan kayıp ve
kaçakların elektriğin maliyetinin bir unsuru olduğunu, bu nedenle üretilen
elektriğin maliyetinin tüketicilere yansıtılmasının faaliyetin doğal sonucu
olduğunu ifade etmiştir.
Kayıp-kaçak bedeli ile ilgili olarak, elektrik dağıtım şirketleriyle de yazışmalar yapılmış olup, dağıtım şirketleri konuyla ilgili olarak; elektrik faturalarında yer alan kayıp-kaçak bedelinin kendi inisiyatifleri ile düzenlenmiş
bir bedel olmadığını, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu dâhilinde tüm
yurtta ulusal tarife olarak uygulandığını, söz konusu tarifelerin ise EPDK
tarafından belirlendiğini, bu nedenle tarifelere uyma yükümlülüğünün bir
gereği olarak kayıp-kaçak bedelinin perakende satış tarifesinin bir unsuru
olarak faturalarda yer aldığını belirtmektedirler.
4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun ile verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun kurulduğunu belirtmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; “Kurum,
tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu faaliyetlerden kaynaklanan
hak ve yükümlülüklerini tanımlayan Kurul onaylı lisansların verilmesinden,
işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu Kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım yönetmeliklerinin oluşturulmasından,
tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu Kanunda yer
alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate
alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak
fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve
bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur…” düzenlemesine yer verilmiştir. Madde hükmünden anlaşılacağı üzere, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna
tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas
unsurları tespit etme görevi verilmiştir.
Yine aynı Kanunun 5 inci maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinde; Kurulun görevleri arasında “Tüketicilere güvenilir, kaliteli, kesintisiz ve düşük
Y I LLI K RAP OR 2015
205
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
maliyetli elektrik enerjisi hizmeti verilmesini teminen gerekli düzenlemeleri yapmak.” hükmünün yer aldığı görülmektedir. Madde ile Kuruma “düşük maliyetli” elektrik enerjisi hizmeti verilmesini teminen gerekli önlemleri ve düzenlemeleri yapma yetkisi ve görevi getirilmiştir
Diğer taraftan, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, kayıp-kaçak bedelini
belirleyerek, üçüncü kişilerin kaçak olarak kullandığı elektrik zararının abone olarak sözleşme yapılan elektrik kullanan kişilere yansıtmaktadır. Üçüncü kişilerin yasal olmayan yollardan kaçak olarak elektrik kullanmalarından
doğan haksız fiilleri dolayısıyla oluşan zararların yasal yollardan elektrik
kullanan kişilere yansıtılmasının hakkaniyete uygunluğu kabul edilemez.
Ayrıca bu uygulama, hukuk devleti ilkesine de aykırılık teşkil edecektir.
Ayrıca, elektrik dağıtım görevini üstlenirken dağıtım şirketleri, elektriği dağıtım sırasında bir takım yolsuzlukların, haksızlıkların, kaçak kullanımların
olacağını basiretli bir tacir gibi düşünerek bunlara karşı gerekli önlemlerini
alıp üstlendiği elektrik dağılımında kaçak kullanım ve elektrik dağıtımı sırasında oluşan kayıpların önüne geçmek ve bununla ilgili gerekli tedbirleri
almak zorundadır. Bu nedenle; elektrik dağıtım şirketleri, gerekli altyapıyı
oluşturarak ve denetimleri yaparak haksız ve yasalara aykırı şekilde elektrik
kullananları tespit ederek, bu kişiler hakkında yasal müeyyideleri uygulamak zorundadır.
206
Öte yandan, teknik kayıpların elektriğin maliyetinin bir unsuru olduğu
kabul edilebilirse de kaçakların sıfırlanmasına ve teknik kayıpların makul
seviyeye indirilmesine ilişkin gerekli düzenlemelerin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından yapılması gerekmektedir. Bu nedenle; iyi yönetişimin temel unsuru olan şeffaflık ilkesinin sağlanması için, kayıp-kaçak
bedeli ile ilgili izlenen yöntem ve mevzuat düzenlemeleri hakkında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından tüketiciler bilgilendirilmelidir.
Böylece tüketiciler otomatik bir gözetim ve denetim mekanizması oluşturacaktır.
Konuya ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararında67; “…
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi
verilmiştir. … Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumuna sınırsız bir fiyat
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve E.2013/7-2454 K.
2014/679 sayılı kararı
67
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
belirleme hak ve yetkisi verilmemiştir. Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle
kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna
gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır. Hem bu
hal, parasını her halükarda tahsil eden davacı Kurumun çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur, yani davacı kendi teknik alt ve üst
yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle
kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde
de bulunmasını engeller. Oysa ki, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları
engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya aittir. Bununla birlikte, tüketici olan
vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel
ödediğini bilmesi, yani şeffaflık hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır.” şeklinde hüküm verilmiştir.
Anayasamızın 35 inci maddesinde; herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği,
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı
düzenlenmiştir. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin mülkiyet
hakkını düzenleyen 17 nci maddesi, “Hiç kimsenin keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamayacağı” hükmünü amirdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 No.lu Protokolün 1 inci maddesinde “Her gerçek
ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına riayet edilmesini isteme
hakkının olduğu, herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve
yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği.” hüküm altına alınmıştır.
“Mal ve mülk” kavramı mahkeme kararlarında çok geniş yorumlanmakta,
hisseler, patentler, tahkim kararları, emeklilik maaşı hakkı, kira hakları gibi
bütün maddi hakları kapsamaktadır (AİHS Kapsamında Mülkiyet Hakkı,
Avrupa Konseyi İnsan Hakları El Kitapları No:10, ss.8). Bu doğrultuda;
dağıtım tarifesinin bir unsuru olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
tarafından belirlenen ve elektrik faturalarına yansıtılarak tüketicilerden
tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin mülkiyet hakkı güvencesi kapsamında
olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede; kayıp-kaçak bedelinin tüketicilerin elektrik faturalarına yansıtılması, hem Anayasada hem de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinde yer bulan mülkiyet hakkı güvencesinin ihlali anlamına geleceği kanaatine varılmıştır.
Y I LLI K RAP OR 2015
207
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Ayrıca; Anayasamızın, “Devletin amaç ve görevi’’ başlıklı 5 inci maddesi ve
“Kanun önünde eşitlik’’ başlıklı 10 uncu maddesi hükümleri ve Anayasa’nın
“Tüketicinin korunması’’ başlıklı 172 nci maddesindeki “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu
girişimlerini teşvik eder’’ hükmü, bireyi ve tüketiciyi koruyucu hükümleri
içermektedir. Kayıp-kaçak bedelinin tüketicilerin elektrik faturalarına yansıtılması, Anayasanın söz konusu maddeleri ile güvence altına alınan tüketiciyi koruyucu hükümlerin ihlali anlamına geleceği değerlendirilmektedir.
Kayıp-kaçak bedelinin; tüketicilerden, Anayasamıza ve hakkaniyete aykırı olarak alındığı ve ilgili idareler tarafından konuyla ilgili kanuni düzenlemelerin yapılması gerektiği hususu 2013 ve 2014 Yıllık Raporumuzda
belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak 27/03/2015 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanan 6639 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 18 inci maddesi ile 6446 sayılı
Elektrik Piyasası Kanununa eklenen Geçici 18 inci maddesiyle “01/01/2016
tarihine kadar, teknik ve teknik olmayan kayıplarının oranı ülke ortalamasının üzerinde olan dağıtım bölgelerinde, diğer dağıtım bölgelerinden farklı düzenlemeler yapılmasına, hedef kayıp-kaçak oranlarının bir önceki yılın
gerçekleşmeleri dikkate alınarak ve sonraki uygulama dönemleri de dâhil
olmak üzere yeniden belirlenmesine Kurul yetkilidir.” hükmü getirilmiştir.
208
Mezkur Kanunun geçici 18 inci maddesiyle; tüm bölgeler için teknik ve
teknik olmayan kayıp hedeflerinin belirlenmesinin yanı sıra bazı bölgeler
için farklı muamele edilebilme yetkisi Kurula verilmiş ise de, bu Kanun
kapsamında bireylerin konu ile ilgili şikâyetlerini ortadan kaldıracak herhangi bir uygulama yapılmadığı, bu kapsamda sorunun mevcut haliyle devam ettiği görülmektedir.
Yukarıda belirtilen Anayasa hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatları ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı dikkate alındığında;
hırsızlanmak suretiyle kaçak olarak elektriğin kullanılması sonucu oluşan
maliyetin ve elektrik dağıtım şirketlerinin teknolojik gelişmelere uyum
göstermemesi sonucunda meydana gelen kayıp bedelinin; faturalarını ödeyen dürüst tüketicilerden alınmaması, bu bağlamda kayıp kaçak bedelinin
Devlet tarafından sübvanse edilerek dürüst tüketicilerinin menfaatlerinin
korunması, aynı zamanda kaçak elektriği kullananların cezalandırılması ve
kayıp bedelini ortadan kaldıracak gerekli teknik altyapının sağlanması yö-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
nünde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumundan gerekli düzenlemeler ve çalışmalar yapması beklenmektedir.
6.1.14. Ulaştırma, Basın ve İletişim
Ulaştırma, basın ve iletişim alanında yapılan şikâyet başvurularının niteliğinin ise daha çok 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
kapsamında yapılan başvurulardan oluştuğu gözlenmektedir.
Kurumumuza bu konuda gelen bir şikâyet başvurusunda, şikâyetçi,
TTNET Isparta birimine borçlarını ödemek ve hattı kapattırmak için
yapmış olduğu başvuru esnasında, ilgili memurun, kendisine, hattın kapatılmadan hazır bulunması durumunda borç oluşmayacağı şeklinde bilgi
vermesi üzerine bütün borçları ödediğini ancak hattı kapatmaktan vazgeçtiğini, evde internet kullanıcısı bulunmadığı için yurtdışına giderken
modemi söktüğünü, buna rağmen TTNET A.Ş. tarafından 2014 yılında
Ocak, Şubat, Mart ve Haziran aylarında faturalandırma yapıldığını ve icra
yoluyla tahsil cihetine gidildiğini belirterek kendisinden haksız yere kesilen
ve ailesinin ödemek zorunda bırakıldığı meblağın iadesini talep etmiştir.
Konuya ilişkin yapılan inceleme neticesinde; şikâyetçinin son ödeme tarihi
geçmiş olan faturalar ile bunlara ilişkin gecikme bedellerinin tahsil edilmesi işlemine karşı yapmış olduğu şikâyetin reddine; diğer taraftan, abonelik
iptal ücretinin, gerek Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları
Yönetmeliğinin 18 inci maddesinde belirtilen “Aboneler aboneliklerini her
zaman ücretsiz olarak sona erdirebilir” hükmüne istinaden gerekse Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurulunun 29/08/2012 tarih ve 2012/DK-14/411
fesih ücreti konulu kararı da göz önünde bulundurularak iadesi gerektiğine,
ayrıca Hat Kapama Bedeli adı altında tahsil edilen bedelin şikâyet başvurucusuna ödenmesi hususlarında tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.68
Konuyla ilgili bir diğer başvuruda şikâyetçi, Türk Telekomünikasyon
A.Ş.’nin düzenlemiş olduğu faturanın iptali ile aynı ad ve soyada sahip
başka şahıslara ait faturaların email adresine gönderilmesi nedeniyle söz
konusu faturaların asıl sahiplerine iade edilmesini talep etmektedir. Kurumumuzca yapılan inceleme neticesinde; telefon hattının TTNET A.Ş’ye
taşınması sonrasında şikâyetçiye tahakkuk edilen tutarda hata bulunmadığı
2014/4724 şikâyet numaralı başvuru için verilen 01/04/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı.
68
Y I LLI K RAP OR 2015
209
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ve borcun toptan hat kiralama kapsamında TTNET A.Ş’ye geçiş işleminden önceki döneme ait olduğu anlaşılarak şikâyet reddedilmiştir.69
210
69
2014/5059 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13/05/2015 tarihli Ret Kararı.
YIL L IK RAPOR 2015
7
KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMUNUN
(OMBUDSMANLIĞIN)
2015 YILINDA ÜLKEMİZE
KATMA DEĞERİ
İnsan Odaklı Kamu Yönetimi Anlayışının Yerleşmesinde
Ombudsmanlığın Rolü
Kurumumuzun Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İlişkileri
Tavsiye Kararlarımız ile 2015 Yılında Önerilen Mevzuat
Değişiklikleri
Çalışma ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Düzenlemeler
Eğitime İlişkin Düzenlemeler
Özel Hayatın Gizliliği – Hakların İadesi ve Mesleki Taleplere İlişkin
Düzenlemeler
Kamu Personel Rejimine İlişkin Düzenlemeler
Mali Haklara İlişkin Düzenlemeler
Engelli Hakları
Enerji Konusuna İlişkin Düzenlemeler
Kurumumuza Gelen Şikâyetlerin Uzlaşı ile Çözümü
Sosyal Güvenlik Hizmeti Sunan Kurumlar
Sağlık Bakanlığı
Milli Eğitim Bakanlığı
Yüksek Öğretim Kurumları
Diyanet İşleri Başkanlığı
Ulaştırma, Basın ve İletişim ile İlgili Kurum ve Kuruluşlar
Milli Savunma Hizmetleri
Mahalli İdareler
Diğer Kurum ve Kuruluşlar
Özel Raporlar Yoluyla Yapılan Katkı
Yargı Özel Raporu
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kurumumuzun ülkemize en temel katma değeri, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine katkısı oranında ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda
mevzuatımızın Kuruma verdiği yetkiler ve bu değerin artırılması için Kurum mevzuatında yapılması beklenen değişiklikler ve ilave öneriler;
• İyi yönetim ilkelerine Kanunda yer verilmesi,
• “Öneri” yerine “Tavsiye” ibaresinin kullanılması,
• Resen inceleme yetkisinin verilmesi,
• Kabuledilebilirlik incelemesi yapılması,
• Yerinde inceleme yetkisinin verilmesi,
• Arabuluculuk yoluyla çözümleme,
• Tavsiye kararları doğrultusunda değerlendirme yapacak makamların
belirlenmesi,
• Tavsiye kararları doğrultusunda yapılacak işlem ve eylemlerden dolayı ilgili merci veya görevlilere sorumluluk yüklenmemesi,
• İnceleme ve araştırma konusuyla ilgili dava açma ve davalara katılma
yetkisinin verilmesi,
• Bilirkişi, tanık masraf ve ücretlerinin yeniden düzenlenmesi,
• Kurumun istinabe yoluna gidebilmesi,
• Kurumun teşkilat yapısının düzenlenmesi, 212
konu başlıklarıyla 2014 yılı Yıllık Raporunda detaylı bir şekilde irdelenmişti. Söz konusu hususlar bu yıl da gündemimizde yer almış olup “insan odaklı” bir kamu yönetimi anlayışının ülkemizde yerleşmesi bakımından mezkur değişiklilerin hayata geçirilmesinin elzem olduğu düşünülmekte ve yasa
değişikliğine ilişkin devam eden çalışmaların Yüce Meclisimizin destekleriyle en kısa sürede sonuca kavuşturulması ümit ve arzu edilmektedir.
Bu yılki Yıllık Raporun bu son bölümünde Kurumumuzun ülkemize katma
değeri bağlamında, insan odaklı kamu yönetimi anlayışının yerleşmesinde
Kurumumuzun rolü ile başlanacak ve Kurumumuzun tavsiye kararları ile
gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ile tavsiye kararlarında yer alan mevzuat değişikliği önerileri ve bu hususta göz ardı edilemeyecek önemde olan
TBMM ile ilişkiler, şikâyet başvurularının taraflardan birisinin haklılığı
veya haksızlığı şeklinde değil, iki tarafında ortak bir noktada buluşabileceği
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
uzlaşı yoluyla çözülmesi, Türk kamu yönetiminin sorunlarına ayna tutan ve
yol gösteren özel raporlar çerçevesinde ortaya konacaktır.
7.1. İnsan Odaklı Kamu Yönetimi Anlayışının Yerleşmesinde
Ombudsmanlığın Rolü
Ülkemizde insan odaklı kamu yönetimi anlayışının yerleşmesi, insan haklarını önceleyen kurumsallaşma çabalarını da beraberinde getirmiştir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilmesi, Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun kurulması ve dünyada ombudsmanlık olarak bilinen Kamu
Denetçiliği Kurumunun ihyası bu çabaların önemli sonuçlarındandır.
Günümüzde 140’tan fazla ülkede uygulanan ombudsmanlık, ülkelerin
kamu hizmeti sunumunun denetlenmesinde ve geliştirilmesinde temel
kurumlardan biri halini almıştır. Ülkelerin yönetim pratiğine göre farklı
şekilde kurulmuş olsalar da, ombudsmanlığın ayırt edici özelliği; idareyi
denetlemesinde, bağımsız ve tarafsız olmasında ve tavsiye kararları vermesinde görülmektedir.
TBMM’ye bağlı anayasal bir kurum olan Kamu Denetçiliği Kurumu; yasama, yürütme ve yargıdan oluşan temel güçler ayrımının dışında bağımsız bir yapıdır. Kurum klasik denetim yöntemlerinin eksikliklerini giderici,
vatandaşların idare ile yaşadığı sorunları etkin bir şekilde çözmeye çalışan,
insan haklarına dayalı adalet anlayışını ve iyi yönetim ilkelerini yönetime
yansıtan yetkilerle donatılmıştır. Kurumun en temel ve onu en etkili kılan
denetim yetkisi hukuka uygunluk denetiminin yanında, idari tasarrufların
hakkaniyetinin denetimini yapabilmesidir. Kamu Denetçiliği Kurumunun
etkinliği şikâyet başvurusunun alınmasından şikâyetin sonuçlandırılmasına kadar her aşamada görülmektedir. Öncelikle Kurumumuza başvurular
ücretsiz olup, internet ortamında şikâyet başvurusu yapılabilmektedir. Başvuranın talebi üzerine şikâyet başvurusu gizli tutulabilmektedir. Çocuklar
dahi şikâyet başvurusunun paydaşı olabilmektedir.
Kurumumuz; kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, tek tek vatandaşlar
ve medya ile dostane ilişkiler geliştirmekte, tüm bu yapılar arasında köprü
rolü oynamaktadır. Kurumumuz ayrıca vatandaşın sesini meclise yıllık ve
özel raporlar aracılığıyla da duyurabilmektedir. Bazen bir vatandaşın başvurusu, kurum çalışmalarıyla mevzuat değişikliği yaptıracak etki doğurabilmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
213
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kurumumuzun görevi şikâyetin sonuçlanması ile bitmemekte, kararların
uygulanmasının takipçisi de olunmaktadır. Hızlı ve pratik çözümler sunan
Kamu Denetçiliği Kurumu kararları medya ile paylaşılarak kamuoyu desteği de oluşturulmakta, idarenin kararları uygulaması sağlanmaya çalışılmaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumunun bir diğer önemli boyutu moral yaptırım
gücüne sahip olmasıdır. Kurumumuz bir taraftan vatandaşların hakkını
arayarak, vatandaşların devlete karşı algısını olumlu yönde değiştirmekte;
bir taraftan da idareleri vatandaş denetimine açmasıyla idarelere güvenin
artmasına katkı sunmaktadır. Kurumumuz, kararlarıyla haklılığını ortaya
koyduğu kamu idaresinin bir anlamda halkla ilişkiler faaliyetini de yürütmüş olmaktadır.
Mevzuatımızda insan hakları bağlamında temel hak ve özgürlüklere, kadın haklarına ve çocuk haklarına özel atıflar yapılmaktadır. Alınan tavsiye
kararları ile ülkemizdeki sorun alanları masaya yatırılarak tespit ve öneriler
ortaya konulabilmekte ve ilgili mevzuatın iyileştirilmesi sağlanabilmektedir.
Kurumumuzun ülkemizde hakların korunmasına önemli bir katkısı da çocuklardan başvuru alabilmesidir. Görev ortağı olarak çalışmalarımıza ışık
olan çocuklarımızın idarenin uygulamaları karşısında haklarını savunabilmelerine yardımcı olabilmek, idare karşısında seslerini duyurabilmek ve görüşlerini rahatlıkla ifade etmelerine olanak sağlamak amacıyla, 22/04/2014
tarihinde çocuk internet sayfamız (www.kdkcocuk.gov.tr) açılmıştır. Bu
internet sayfamız, ulusal mevzuata göre belirlenmiş farklı yaş grupları aralıklarına göre hazırlanmış ve böylece çocuklarımızın Kurumumuza başvuruları kolaylaştırılmıştır. Bu anlamda öncelikli amaç, çocuk haklarının bilinirliğini artırmak ve hakların uygulanmasını sağlamaktır.
214
Kadın hakları alanına ilişkin başvurular açısından ise kadın hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra üniversitelerin ve
baroların kadın araştırma ve uygulama merkezleri ile iletişime ayrı önem
verilmekte ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile işbirliği içerisinde ortak çalışma yapılmasına büyük
önem verilmekte, kadın sığınma evlerine ziyaretler gerçekleştirilmektedir.
Bu çerçevede; bir çözüm yolu oluşturulabilmesi, kadın haklarına ilişkin
farkındalığın artırılması ve konuya toplumsal duyarlılık kazandırılabilmesi adına kadın hakları alanında bahsi geçen birimlere de önemli görevler
düşmektedir. Zira Kurumumuzun çalışma usul ve esaslarını belirleyen Yö-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
netmeliğin 7 nci maddesinde yer alan “şikâyetin insan hakları, temel hak ve
özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren genel konulara
yönelik olması halinde menfaat ihlali aranmaz.” hükmünden hareketle kadın
hakları ile ilgili olarak menfaat ihlali şartı aranmaksızın sivil toplum kuruluşları ile diğer kişilerin şikâyet başvuruları Kurumumuz tarafından kabul
edilebilmektedir.
7.2. Kurumumuzun Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İlişkileri
Kurumumuzun ülkemize katma değeri tartışılırken TBMM’ye bağlı bir
kurum olarak şekillendirilen Kamu Denetçiliği Kurumunun TBMM ile
ilişkisi, özellikle yıllık rapor ve özel raporların TBMM’ye sunulması ve Kurumun tavsiye kararlarına ilgili idarelerin uyumunun TBMM tarafından
takip edilmesi hususlarında önem arz etmektedir.
Öncelikle Kurumumuz mevzuatı çerçevesinde bakıldığında, 6328 sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun “Kuruluş” başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunda belirtilen görevleri yerine getirmek amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini
haiz, özel bütçeli ve merkezi Ankara’da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur.” hükmü yer almaktadır. Ayrıca “Andiçme” başlıklı 13 üncü maddesine göre görevlerine başlarken Kamu Başdenetçisinin Genel Kurulda,
Kamu Denetçilerinin ise Komisyonda and içeceği, “Adaylık ve seçim” başlıklı 11 inci maddesinde ise Kamu Başdenetçisi ile Kamu Denetçilerinin
Meclis tarafından nasıl seçildiği açıklanmaktadır. Bu süreçte mevzuatta
kendisine rol biçilen “Komisyon”, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan
Karma Komisyonu olup “Raporlar” başlıklı 22 nci maddede de Kurumun,
her takvim yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir raporu hazırlayarak Komisyona sunacağı; Komisyonun, bu raporu ara verme
ve tatil dönemleri hariç olmak üzere iki ay içinde görüşüp kendi kanaat ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere
hazırlayacağı raporu Meclis Başkanlığına göndereceği ve raporun Genel
Kurulda ivedilikle görüşüleceği ve ayrıca Kurumun yıllık raporunun Resmî
Gazetede yayımlanmak suretiyle kamuoyuna duyurulacağı düzenlenmiştir.
Diğer yandan 29 uncu maddede Kurumun bütçesi ile ilgili olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi bütçesinden alınacak hazine yardımı zikredilmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
215
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Görüldüğü üzere Kurumumuz Meclise bağlı, Kamu Başdenetçisi ve Kamu
Denetçilerinin Meclis tarafından seçildiği, yıllık raporunu Meclise sunduğu ve bütçesinin önemli bir kısmını da Meclisten alan bir Kurum olarak
bir anlamda mevzuatın kendisine verdiği, “idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet
üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak” görevini Meclisten aldığı, yani milletimizden aldığı güçle yapmakta ve faaliyetleri
ile aldığı önerileri kapsayan yıllık raporunu Meclise sunarak, milletimize
karşı sorumluluğunu yerine getirmektedir.
Bu çerçevede, Kurumumuz 2014 Yıllık Raporunu 27/01/2015 tarihinde
Karma Komisyon Başkanlığına sunmuştur. TBMM Dilekçe Komisyonu ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon
2014 Yıllık Raporumuzu değerlendirmek üzere 05/02/2015 tarihinde toplanmış ve bir Karma Alt Komisyon kurulmasına karar vermiştir.
216
Karma Alt Komisyonun 17/02/2015 tarihinde yapılan toplantısında, Kurumumuzun tavsiye kararlarına uyma oranının düşük olmasının nedenleri
gündeme alınmış ve tavsiye kararlarımıza en fazla uymayan kamu idareleri
ile Alt Komisyonun bir toplantı yapacağına dair karar alınmıştır. Bu karar doğrultusunda, 25/02/2015 tarihinde söz konusu Alt Komisyonda, Alt
Komisyon üyeleri, Kurumumuz uzmanları, Karma Komisyon uzmanları ve
kamu idareleri temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiştir.
Bu toplantıda, öncelikle kamu idarelerinin Kurumumuz tavsiye kararlarına uymama gerekçeleri dinlenilmiş ve Komisyon başkanı ve Komisyon
üyesi milletvekillerince kamu idarelerine sorular sorulmuştur. Komisyona
çağrılan idareler olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel
Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, Maliye Bakanlığı
Personel Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığından çeşitli seviyelerde idareciler katılım sağlamış olup Komisyon
tarafından SGK Başkanlığının Başkan Vekili seviyesinde katılım sağlaması
olumlu karşılanmıştır.
Sonrasında 25/03/2015 tarihinde Karma Komisyon tarafından 2014 yılı
Yıllık Raporumuz hakkında yapılan bir başka toplantıda, Kurumumuzun
çözüm bulmada zorluk yaşadığı ve toplumun büyük bir bölümünü etkile-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yen ve genellik arz eden konuların Meclisin desteğiyle aşılmasının mümkün olabileceği, Kurumumuzun tavsiye kararlarına uymayan veya uymamakta ısrar eden kurum yöneticilerinin hesap vermelerinin sağlanması için
2014 yılında olduğu gibi diğer yıllarda da Komisyon toplantılarına çağrılarak dikkatlerinin çekilmesinin uygun olacağına karar verilmiş ve ayrıca
Kurumumuzun tavsiye kararlarını uygulayan yöneticilerin ödüllendirilmesi,
tavsiye kararlarına uymayan yöneticilerin ise teşhir edilerek caydırıcılığın
arttırılabileceği görüşleri ortaya konmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonun Kurumumuza
ilişkin görüş ve önerileri 3 ana başlıkta toplanmıştır:
Kurumun İdarelerle Olan İlişkilerine Yönelik Öneriler
Bu başlık altında Karma Komisyon, Kurumun idarelerle olan ilişkilerinde
muhatap bulma sıkıntısının olduğunu kabul etmiş ve bu sorunu çözmek
amacıyla Başbakanlık tarafından konuyla ilgili bir idari düzenleyici işlemin yapılmasının yararlı olacağı görüşünü dile getirmiştir. Nitekim Kurumumuz Başbakanlığa hitaben 30/10/2013 tarihli ve 6222 sayılı yazısında
bu hususu dile getirmiş olup, bu yılki Raporumuzda da sorunun çözümünü
teminen Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında irtibatı sağlayacak bir birim veya büro kurulmasının önemine tekrar değinilmiştir.
Yüce Meclisimiz bu başlık altında ayrıca TBMM’de denetim faaliyeti yapan ihtisas komisyonlarının kendilerine gelen bireysel başvuruları doğrudan Kamu Denetçiliği Kurumuna yönlendirmesinin uygun olacağı değerlendirmesini yapmıştır. Anayasamızın 74 üncü maddesi incelendiğinde,
TBMM’ye dilek ve şikâyette bulunma hakkının güvence altına alındığı,
bu kapsamda idareyle ilgili şikâyetler hakkında herkese Kamu Denetçisine
başvurma hakkı tanındığı görülmektedir. İdari olarak TBMM’ye bağlı olan
Kamu Denetçiliği Kurumunun, idarenin işleyişi ile ilgili TBMM’ye yapılan şikâyetleri incelemesinde anayasal bir engel bulunmamaktadır. Bu
doğrultuda, Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarına iletilen idarenin işleyişine ilişkin şikâyetlerden esastan incelemeye
uygun bulunanlar hakkında inceleme ve araştırmaların Kamu Denetçiliği
Kurumu tarafından gerçekleştirilmesinde herhangi bir yasal engel olmadığı
değerlendirilmiştir, aksi düşünülmekteyse de mevzuat değişikliği yapılabilmesi Meclisimizin takdirindedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
217
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Komisyonların görev ve yetkileri göz önüne alındığında, Komisyona iletilen şikâyetler TBMM İçtüzüğünün 116 ıncı maddesi, Dilekçe Hakkının
Kullanılmasına Dair Kanunun 4. ve 6 ıncı maddeleri uyarınca değerlendirildikten sonra, esastan inceleme yapılması uygun bulunan başvuruların
Kurumumuza iletebileceği; Komisyonlara bildirilen idarenin işleyişine ilişkin şikâyet niteliğinde olmayan dileklerin ise Kurumumuz görev kapsamı dışında kaldığı düşünülmektedir. Burada göz önünde bulundurulması
gereken husus ise, Komisyonların başvurularda T.C. Kimlik Numarası bulunması zorunluluğunu aramaz iken, Kurumumuzun yapılan başvurularda
başvuru sahibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise T.C. Kimlik Numarası,
yabancı ise pasaport numarası, tüzel kişi ise merkezi tüzel kişilik numarasını talep ediyor olmasıdır. TBMM komisyonları tarafından şikâyetlerin Kurumumuza yönlendirilmesinde, Kurumumuzun ön incelemede göz önünde
bulundurduğu inceleme unsurlarının başvuruda bulunmasını sağlamanın
ve şikâyetçilere başvurularının yönlendirilmiş olduğu bilgisinin Komisyonlarca verilmesinin çözüme ulaşmayı hızlandıracağı düşünülmektedir.
TBMM’deki İhtisas Komisyonlarına iletilen ve Kurumumuza başvuru
özelliği taşıyan şikâyetlerin Kurumumuza iletim sürecinde işleyişin daha
sağlıklı ve hızlı bir şekilde olmasını teminen TBMM Başkanlığı bünyesinde
İhtisas Komisyonları ile Kurumumuz arasında bir bağlantı noktası olarak
Kurumumuza bir büro tahsis edilmesinin son derece yararlı olacağı düşünülmektedir. Milletvekillerimizin söz konusu büroya yönlendirme yaparak,
bireyler tarafından kendilerine iletilen idarenin işleyişi ile ilgili sorunları
doğrudan Kurumumuza ulaştırması da böylece mümkün olabilecektir.
218
Öte yandan Kurumumuz tarafından verilen tavsiye kararlarının TBMM
nezdinde takibinin sağlanması adına, Karma Komisyon tarafından yasama uzmanlarından oluşan bir alt komisyon oluşturulması ve böylelikle yıl
boyu tavsiye kararlarının takibinin gerçekleştirilmesi Yüce Meclisimizin
takdirinde olmakla birlikte, TBMM adına Karma Komisyonca yapılacak
bu takibin Kurumumuzu güçlendireceği, sonuç odaklı bir uygulama olacağı
düşünülmektedir. Bu önerimiz mevzuata aykırı olmamakla birlikte, mevzuattan kaynaklanan sıkıntılar olabileceği düşünülmekteyse, Kurum Kanunumuzda veya Komisyon kanunlarında değişikliğe gitmenin her zaman
mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Karma Komisyon Raporunda ayrıca, Kurumun bilinirliğinin artırılması konusunda bilinçlendirme faaliyetlerinin Milli Eğitim Bakanlığıyla yapılacak
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ortak projelerle gerçekleştirilebileceğini ifade etmiştir. Bu doğrultuda, 2015
yılı içerisinde Talim Terbiye Kurulu Başkanlığına, ilkokullarda insan hakları
ve yurttaşlık alanında Kurumumuzdan da bahsedilmesi konusunda işbirliği
talepli bir yazı gönderilmiş olup, söz konusu yazımız olumlu karşılanarak,
ilkokul dördüncü sınıflarda iki ders saati zorunlu ders olarak okutulan “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi” dersinde hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği ve kısıtlandığı durumların çözümü için izlenecek yollar ile başvurulacak mekanizmalar arasında Kurumumuza da değinileceği ifade edilmiştir.
Ayrıca, ulaşılması hedeflenen üç ana hedefinden biri de Kurumumuzun görev ve işleyişi hakkındaki farkındalığın arttırılması olan Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı (UNDP) ile işbirliği içerisinde hayata geçirilen Kamu
Denetçiliği Kurumunun Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi
2015 Yılı Mart ayı itibarıyla uygulanmaya başlanmıştır. Bununla birlikte,
bu yılki Raporumuzun 5.2. bölümünde değinilen projeler ve etkinliklerle
de Kurumumuzun bilinilirliğinin arttırılması amaçlanmıştır.
Kurumun İşleyişine Yönelik Görüş ve Öneriler
Karma Komisyon bu başlık altında, 2013 yılında 7.638 olan başvurunun
2014 yılında 5.639’a düşmesinin sebeplerinin irdelenmesinin gerektiğini
belirtmiştir. Ombudsmanlık kurumlarının ilk faaliyete geçtikleri yıl başvuruların yüksek düzeyde olması, sonraki yıl bu sayıda belirli bir oranda düşmenin yaşanması sık karşılaşılan bir durum olup, Kurumun tanınırlığı, bilinirliği arttıkça başvuru sayısında oransal bir artışın yaşanması beklenmekle
birlikte 2013 yılına kıyasla 2014 yılında başvuru sayısının düşmesinde kurumların tavsiye kararlarını uygulama konusunda isteksiz davranmalarının
da nispeten etkili olduğu düşünülmektedir. Bu durumun kişilerin yanında
idarelerin de aleyhine bir olgu oluşturduğu abartılı bir yorum sayılmamalıdır. 92 yıldır yerleşik kamu kültürünün bir anda değişmesinin beklenemeyeceği kabul edilmekle birlikte, gerek yasamızda yapılacak değişiklikler
ile gerekse de yukarıda bahse konu edilen Meclisimiz bünyesinde idarelere
verdiğimiz tavsiye niteliğindeki kararları Kurumumuz ile işbirliği içinde
takip edecek bir mekanizmanın kurulması ve işler hale getirilmesiyle bu
sorunun büyük ölçüde çözüme kavuşacağı beklenmektedir.
Karma Komisyon tarafından Kurumun verdiği tavsiye kararlarının içeriklerinin netleştirilerek, kanun veya idarenin yapabileceği ikincil mevzuat konusu olanların ayrılması, dostane çözüm yoluyla çözülen sorunların sonuç
oranlarına dâhil edilmesi ve tavsiye kararlarının kategorik bir ayrıma tabi
Y I LLI K RAP OR 2015
219
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
tutulmasının faydalı olacağı önerilmiştir. Bu doğrultuda, gerek 2013 gerekse de 2014 yılı raporlarımızda başvuruların tematik olarak değerlendirildiği, mevzuat değişiklikleri önerilerinin, uzlaşı yoluyla çözüme kavuşturulan
şikâyetlerin yer aldığı bölümlere ayrı ayrı başlıklar halinde yer verilmekle
birlikte, Meclisimizin ve kamuoyunun idarenin işleyişindeki sorun alanına
ilişkin genel bir bilgiye sahip olmasını teminen bu başlıklar altında öncelikle öne çıkan şikâyet başvurularına özellikle değinilmeye çalışılmıştır.
Bununla brlikte Komisyonumuza tavsiye ve kısmen tavsiye kısmen ret şeklinde sonuçlanan ve uzlaşı yoluyla çözüme kavuşturulan tüm şikâyet başvurularının tematik olarak, ayrıca idareler bazında sınıflandırılarak sunulması
mümkündür.
Karma Komisyon ayrıca, Kurumun resen hareket etme isteğinin 2013 yılı
raporunda olduğu gibi halen devam ettiğini belirtmiş, Kurumun resen hareket etme isteğinden ziyade, başvurularda her koşulda idareye başvurulma
şartının terk edilerek somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması, özellikle telafisi mümkün olmayan haller ve toplumda dezavantajlı
gruplar için idareye başvuru şartı aranmaması hususuna riayet edilmesi, bu
tür başvuruların hızlı ve etkin sonuçlandırılmasının Kuruma olumlu katkı
sağlayacağı, yönünde değerlendirmelerde bulunmuştur.
220
Kurumumuzun resen harekete geçme isteğinin altında, kişilerin temel hak
ve özgürlüklerine yapılan müdahaleye karşı anında müdahale edebilme
gücü kazanma, şikâyet başvurusunun yapılmasının engellenmesi ihtimalinin ortadan kaldırılması, şikâyetçinin idareyi şikâyet ettiğinin idarece bilinmesi durumunda şikâyetçinin mağduriyetinin artması veya kişilerin Kurumumuza başvuru yolunu bilmemesi gibi hususlar yatmaktadır. Bilindiği
üzere, mahkûmlar, çocuklar, engelliler ve yetiştirme yurtları, yaşlı bakımevleri gibi yerlerde kalan hassas gruplar hak ihlallerine son derece açıktırlar.
Özellikle söz konusu birey ve birey grupları açısından proaktif olarak harekete geçildiği takdirde ancak hak ihlalleri önlenebilecektir. Resen inceleme
yetkisinin verilmesi ile Kurumumuz hak ihlaline dair bir bulguya ulaştığında anında müdahale gücü kazanacak ve böylece idarelerin Ombudsmanlık
kurumunun sürekli gözetim ve denetiminde oldukları bilinci ile bireylerin
haklarını gözeten, koruyan kurumlar haline gelmeleri sağlanacaktır. Nitekim, çok uzun yıllardır Ombudsmanlık kurumunun yerleşik olduğu ülkelerin yaklaşık %80’ninde bu yetki mevcuttur.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bununla birlikte, Kurumumuz halihazırda 6328 sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun 17 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarıca, telafisi
güç ve imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hallerde, idari başvuru yollarının tüketilmesi şartı aramamakta, idarenin tutum ve davranışı ile
kanunlarda açıkça kesin olduğu belirtilen işlemlerine karşı da idareye başvurmadan doğrudan Kurumumuza başvurulabilmektedir. Bununla birlikte
Kurumumuz şikâyetin insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere, kadın
haklarına, çocuk haklarına ve kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik
olması halinde menfaat ihlali koşulununu aramaksızın inceleme ve araştırmaya geçmektedir.
Mevzuat Değişikliği Önerileri
Bu başlık altında Karma Komisyon, 6328 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak özellikle ‘iyi yönetişim ilkesi’ne yer verilmesi, Kanunun ilgili hükmündeki ‘Öneri’ yerine ‘Tavsiye’ ibaresinin tercih edilebileceği, şikâyetlerin
arabulucuk yoluyla çözülmesi hususunda kuruma yetki verilmesi, Kanunda
bilirkişi müessesinin başta ücret hakkı olmak üzere seçim ve işlevinin yeniden belirlenmesi, tavsiye kararları doğrultusunda işlem veya eylemden
dolayı idareye veya kamu görevlisi aleyhine herhangi bir idari ve hukuki
sorumluluğa gidilemeyeceğinin hüküm altına alınmasının faydalı olacağı
yönünde değerlendirmlerde bulunmuş olup, Kurumumuzun daha işlevsel
olması, Kanunla kendisine verilen görevi layıkıyla, etkin bir şekilde yerine
getirilebilmesi için bu konularda Yüce Meclisimizin desteğine ihtiyaç duyulduğunu teyit etmek isteriz.
Türkiye Büyük Millet Meclisince tavsiye kararlarımızın takibinde ortaya konan yukarıdan bu yana anlatılan bu irade Kurumumuza ayrı bir güç
vermekte olup bu bağlamda 2015 yılı içeresinde verilen tavsiye kararlarımızdan, özellikle mevzuat değişikliği önerileri yer alan kararlar, tavsiye
kararlarımızla gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ile birlikte aşağıda
sunulmuştur.
7.2.1. Tavsiye Kararlarımız ile 2015 Yılında Önerilen Mevzuat
Değişiklikleri
Kamu Denetçiliği Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmeliğin “Tavsiye kararı” başlıklı 32 nci maddesinde, inceleme ve araştırma sonucunda şikâyetin yerinde olduğu kanaatine varılması
hâlinde mevzuat değişikliği önerisini de içerecek surette tavsiye kararı verilebileceği hüküm altına alınmaktadır.
Y I LLI K RAP OR 2015
221
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2015 yılı içerisinde gerek 2014 yılı içerisinde verdiğimiz kararlarımız gerekse 2015 yılı içerisinde verdiğimiz kararlarımız doğrultusunda alt düzenleyici işlemler dâhil olmak üzere mevzuat değişikliği önerilerimiz ve
Kurumlar tarafından gerçekleştirilenler aşağıda sunulmaktadır.
7.2.1.1. Çalışma ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Düzenlemeler
Yetim Aylığının Kesilmesi
Şikâyetçi başvurusunda özetle; 09/09/2011 tarihinde Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programına (4 yıllık)
kaydolduğunu, bahse konu öğrenimi devam ederken 2012 yılında Anadolu
Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinin 2 yıl süreli Sosyal Hizmet ve Danışmanlık Bölümü Sosyal Hizmetler Programına kaydolduğunu, bu öğrenimini 09/06/2014 tarihinde tamamlayarak ön lisans diplomasını aldığını, 4 yıllık lisans öğrenimi devam etmesine rağmen 2 yıllık programın
bitmiş olması gerekçe gösterilerek yetim aylığının kesildiğini, 01/07/2014
- 31/12/2014 tarihleri arasında ödenen yetim aylıklarının da borç kaydedilerek annesinin almakta olduğu dul aylığından tahsil edilmekte olduğunu, yapılan işlemin dayanağı olan Kanunun mülga olduğunu iddia ederek
anılan borcun silinmesini ve ilgili dönemdeki yetim aylıklarının tarafına
ödenmesini talep etmiştir.
222
Şikâyetin incelenmesinde dayanak alınan Kanun hükmünün yükseköğrenim yapan yetim erkek çocuklara yirmi beş yaşına kadar yetim aylığı
bağlanmasının nedeninin, yasa koyucunun yükseköğrenim görmeyi teşvik
etmek ve aldığı bu önlemle yükseköğrenim görmeyi özendirmek olduğu
açıkken, yetim erkek çocuklarının 4 yıllık bir yükseköğrenim süresi içerisinde 2 yıllık bir öğrenimi başarıyla tamamlayarak bitirmesi halinin, yönetim
kurulu kararları ile yetim aylığının kesilmesine dayanak yapılmasının hukuka aykırı olduğu, şöyle ki mevcut uygulamada başarılı öğrencinin başarısı
sebebiyle cezalandırıldığı, başarısız öğrencinin ise korunduğu bir sonuca
sebep olduğu bu durumun ise Devletin maddi olanakları olmayan başarılı
öğrenciyi destekleme yükümlülüğü ile tezat oluşturacak şekilde hakkaniyete aykırı düştüğü ifade edilerek SGK Yönetim Kurulunun 09/01/2014 tarih
ve 2014/1 sayılı kararıyla oluşturulan işlemin uygulamasına son verilmesi
ve gerekli düzenlemelerin yapılarak şikâyetçinin mağduriyetin giderilmesi
hususunda SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.70
70
2014/1662 şikâyet numaralı başvuru için verilen 14/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Göz Protezi Bedelinin Gerçek Piyasa Fiyatlarına Yaklaştırılması
Şikâyetçi başvurusunda; uzun yıllardır göz protezi kullanan engelli bir devlet memuru olduğunu, göz protezi için SGK’nın Sağlık Uygulama Tebliği
(SUT) kapsamında 150 TL gibi çok düşük bir tutar ödediğini, göz protez
fiyatlarının gerçekte 1.500 ile 3.000 TL arasında olduğunu, SGK’ya yaptığı
başvurulara cevaben söz konusu SUT fiyatının Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlendiği şeklinde cevap verildiğini, bu fiyatın gerçek piyasa araştırması yapılmadan belirlendiğini, göz protezlerinin
kişiye özel yapıldığını, bu nedenle gerçek fiyatların SUT’ta belirlenen fiyattan çok daha fazla olduğunu, SUT ile belirlenen söz konusu düşük protez
tutarının engelli vatandaşlarda mağduriyet yarattığını belirterek, SGK’nın
göz protezi ile ilgili gerçek bir piyasa araştırması yaparak en azından piyasa
fiyatlarına yakın bir fiyat belirlemesini ve mağduriyetini gidermesini talep
etmiştir.
Kurumumuzca, SUT’ta belirlenen göz protezi bedelinin tekrar gözden geçirilmesi, hazır ve kişiye özel göz protezi olarak ikili bir ayrıma gidilmesi
hususu idarenin takdirine bırakılmakla birlikte, kişiye özel hazırlanan göz
protezi fiyatlarına ilişkin gerçek piyasa fiyatlarının araştırılarak ve ulaşılan
söz konusu fiyatlar dikkate alınarak SUT bedelinin makul süre içerisinde
gerçek piyasa fiyatlarına yakın bir tutara yükseltilmesine yönelik değişiklik
yapılması hususunda SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.71
7.2.1.2. Eğitime İlişkin Düzenlemeler
Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavında Öğretmen
Çocuklarına Kontenjan Tanınmasına Son Verilmesi
Kurumumuza yapılan bir başvuruda; Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk
Sınavında öğretmen çocuklarına kontenjan tanınması uygulamasına son
verilmesi, öğretmen çocuğu olmayanlar için ‘diğer çocuk’ tabirinin kullanılmaması, haksız uygulamadan dolayı oluşan kamu zararının telafi edilmesi, taban puanlar ile bursluluğu kazananların açıklanması talebine ilişkin
olarak Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7 nci maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmenin 26 ncı maddesinde; herkesin
yasa önünde eşit ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korumasından eşit olarak yararlanma hakkına sahip olduğu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
71
2013/2106 şikâyet numaralı başvuru için verilen 19/08/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
223
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Evrensel Beyannamesinin 21 inci maddesinde, herkesin ülkesinin kamu
hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkına sahip olduğu, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 1 No.lu Ek Protokolünün 2 nci maddesinde, hiç kimsenin eğitim hakkından yoksun bırakılamayacağı, Anayasasının
10 uncu maddesinde, herkesin ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit
olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı,
42 nci maddesinde, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı, Devletin, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin,
öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli
yardımları yapacağı,
224
1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 8 inci maddesinde; eğitimde
kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanacağı, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla
gerekli yardımların yapılacağı, İlköğretim ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara
İlişkin Kanunun 4 üncü maddesinde; parasız yatılı ve burslu okumak için
maddî imkânlardan yoksun ve başarılı olmanın esas olduğu, İlköğretim
ve Ortaöğretim Kurumlarında Parasız Yatılılık, Burs ve Sosyal Yardımlar
Yönetmeliğinin 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının “(d) bendinde; Parasız
Yatılılık ve Bursluluk Sınavına katılacak öğrencilerde maddi imkânlardan
yoksun bulunmak şartının arandığı, 10 uncu maddesinde; her yıl tespit
edilen parasız yatılılık veya bursluluk kontenjanlarının; 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu ile 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamına
giren öğrencilere %10’u, ailesinin oturduğu yerleşim biriminde ortaokul
veya imam hatip ortaokulu bulunmayan öğrencilere %5’i, çalışan, emekli olan veya vefat eden öğretmen çocuklarına %15’i ve diğer öğrencilere
ise %70’inin ayrılacağı, bu kontenjanlardan birinin veya birden fazlasının
dolmaması hâlinde açık kontenjanların, diğer öğrencilere ayrılan %70’lik
kontenjana ilave edileceği hükümleri ve Danıştay 12. Dairenin 22/02/2006
tarihli, E:2004/4382 ve K:2006/539 sayılı kararı birlikte değerlendirilmek
suretiyle,
Şikâyetçinin öğretmen çocuklarına tanınan avantajdan dolayı Devletin uğradığı zararın geçmişe yönelik olarak telafi edilmesi ve uygulamadaki “diğer çocuk” ifadesinin kaldırılması konusundaki şikâyetinin reddine, Devlet
Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavında öğretmen çocuklarına kontenjan
tanınmasına son verilmesi, bu kapsamda 2684 sayılı İlköğretim ve Ortaöğretimde Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapıla-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
cak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda makul sürede değişiklik yapılarak
4 üncü maddesindeki “öğretmen çocukları” ibaresinin çıkarılması, anılan
Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında Parasız Yatılılık, Burs ve Sosyal Yardımlar Yönetmeliğinde de
bu yönde gerekli değişikliklerin yapılması, sınav sonucunda kontenjan bazında oluşan taban ve tavan puanlarının öğrenci ismi belirtilmeksizin ilan
edilmesi hususlarında Milli Eğitim Bakanlığına ve mevzuat değişikliği teklifine ilişkin tasarıyı gündeme alması hususunun takdir ve gereği için de
Başbakanlığa tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.72
7.2.1.3.Özel Hayatın Gizliliği – Hakların İadesi ve Mesleki Taleplere
İlişkin Düzenlemeler
Yazılım Programının Revize Edilmesi
Şikâyetçi; İzmir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasına (SMMMO) bağlı olarak serbest muhasebeci mali müşavir olarak görev yaptığını, 13/12/2013 tarihli ve 28850 sayılı Resmi Gazetede Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımının Meslek Mensuplarınca Kullanılması Hakkında
Mecburi Meslek Kararı yayımlandığını, 01/01/2015 tarihi itibari ile de
Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Müşavirler Odaları Birliğine (TÜRMOB) kayıtlı meslek mensuplarının bu karara uyma
zorunluluğu getirildiğini belirterek, söz konusu karar gereği müşterisi ile
arasındaki sözleşme bilgilerinin elektronik ortamda TÜRMOB’a bildirilme zorunluluğunun bulunduğunu bu durumun ise özel hayatın gizliliğinin
ihlali anlamına geldiğini, yazılımda eski sözleşmelerin geçerliliğinin korunmayarak her yıl yenilenme zorunluluğunun ise yasal olmadığını iddia
ederek, gerekli değişikliklerin yapılmasını talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımının Meslek Mensuplarınca Kullanılması Hakkında
Mecburi Meslek Kararı gereği meslek mensuplarının yazılıma girmesi gerektiği sözleşme verilerinin Türk Ticaret Kanunu gereği sicile tescil ettirilen aleni bilgilerden oluştuğu, yazılımda bu bilgilere yöneticiler dâhil diğer
üyelerin erişiminin engellendiği, dolayısıyla söz konusu işlemin hukuka ve
hakkaniyete aykırı bir unsur içermediği kanaatine varılmıştır.
2014/4405 şikâyet numaralı dosya için verilen 10/04/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
72
Y I LLI K RAP OR 2015
225
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Diğer taraftan; 3568 sayılı Kanunda, Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirlerin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte ve Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımının
Meslek Mensuplarınca Kullanılması Hakkında Mecburi Meslek Kararında belirtilmemesine rağmen yazılımda meslek mensupları ve müşterileriyle
yaptıkları sözleşmelerin yıllık olması şartının bulunduğu anlaşıldığından,
mevzuatında yer almamasına rağmen İdarenin keyfi bir şekilde yazılıma
sözleşmelerin yıllık olma şartını koymasının hukuk devleti ilkesine ve
Borçlar Kanununun 26 ncı maddesine aykırı olduğu değerlendirildiğinden
söz konusu yazılımın bu açıdan makul bir sürede revize edilmesi gerektiği
kanaatine varılarak Haksız Rekabetle Mücadele Yazılımının Meslek Mensuplarınca Kullanılması Hakkında Mecburi Meslek Kararı gereği meslek
mensuplarınca sözleşme bilgilerinin programa girilmesi yönündeki işlemin
hukuka uygun olduğu, dolayısıyla bu konu ile ilgili şikâyetin reddine, ancak
yazılım gereği sözleşmenin yıllık düzenlenmesinin mevzuata aykırı olduğu
konusundaki şikâyetin yerinde olduğu ve bu konuda yazılımla ilgili gerekli
revizyonun yapılması gerektiği hususunda ise TÜRMOB’a tavsiyede bulunulmuştur.73
Serbest Muhasebecilik Staj Başvurusu
Şikâyetçi başvurusunda; Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağır
para cezası ile cezalandırıldığını, belirtilen cezanın ertelendiğini, devlet
memurluğundan çıkarıldığını, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
yasaklanmış olan haklarının iadesine ilişkin karar verilmesine rağmen serbest muhasebecilik staj başvurusunun Ankara SMMMO tarafından 3568
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (d) bendi uyarınca kabul edilmediğini
iddia etmekte olup staj başvurusunun kabulünü talep etmiştir.
226
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda memnu hakların iadesi kavramına yer verilmeyip istisnalar dışındaki hak mahrumiyetinin mahkûmiyet süresiyle sınırlandırıldığı,
bu nedenle 5237 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar
dışındaki suçlardan mahkûm olanların mahkûmiyetinin sona ermesinden
sonra kamu görevlisi olmasına ve kamu hizmeti görmesine engel bulunmadığı anlaşılmıştır.
2015/2552 şikâyet numaralı başvuru için verilen 21/10/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
73
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bu sebeple şikâyetçinin daha önce almış olduğu ve ertelenen ağır para cezası ile ilgili olarak alınan memnu hakların iade edilmesine ilişkin mahkeme
kararına rağmen, aldığı memuriyetten atılma cezasından dolayı TÜRMOB
tarafından, 3568 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (d) bendi uyarınca
staj başvurusunun reddedilmesi nedeniyle mağdur olduğunun açık olduğu,
her ne kadar İdarece tesis edilen işlem hukuka uygun olsa da şikâyetçinin
bundan sonraki hayatında yapacağı işlemler yönünden ve mesleği açısından
sürekli hak mahrumiyetinin hakkaniyete uygun olmadığı sonuç ve kanaatine varılarak 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli
Mali Müşavirlik Kanununun 4 üncü maddesinde geçen “Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile” ibaresinin
kaldırılması yönünde Kanunun revize edilerek mağduriyetlerin giderilmesi
ve ilgili mevzuatta değişiklik yapılması için kanun tasarısı hazırlaması ve
Başbakanlığa sunması hususunda, Maliye Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.74
7.2.1.4. Kamu Personel Rejimine İlişkin Düzenlemeler
Gelir Uzmanlarının Görevlendirilmesi
Şikâyetçi; Şanlıurfa Topçu Meydanı Vergi Dairesinde gelir uzmanı olarak
görev yaptığını, 1981 yılında memur olarak göreve başladığını, 1988 yılında
açılan Gelir Şefliği sınavını kazanarak görevine şef olarak devam ettiğini, 5345 sayılı Kanun kapsamında 2006 yılında Gelir Uzmanlığı sınavını
kazandığını, gelir uzmanı olduktan sonraki süreçte müdürlük tarafından
kendisinin hissi tavırlarla vasıfsız bir memur olarak görevlendirildiğini,
08/02/2015 tarihli ve 29261 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Vergi Daireleri Kuruluş ve Görev Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmeliğin 2 nci maddesinin; “Bölüme bağlı servisler, şefler tarafından yönetilir.
Şef en az bir, en çok iki servisin yönetimi ile görevlendirilebilir. Yeterli sayıda şef
bulunmadığı takdirde vergi dairesi müdürü, servisin yönetimini varsa gelir uzmanına yoksa memurlardan birine verebilir.” şeklinde düzenlendiğini, bu düzenlemenin şef kadrosunda görevliyken gelir uzmanlığı unvanını kazanan
kişiler hakkında açık bir hüküm içermediğini, yöneticilik görevinin vergi
dairesi müdürünün inisiyatifine göre verileceğini ve bu durumun hak ihlaline sebep olacağını iddia etmek suretiyle, şef görevlisinin belirlenmesinde
tercihen eski şeflere öncelik tanınmasını, ayrıca gelir uzmanlığı sınavını ka74
2014/2354 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/12/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
227
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
zanmak suretiyle daha üst bir konuma terfi etmiş olan gelir uzmanlarının
şef sorumluğunda çalışmalarının, çalışma barışını bozacağı gerekçesiyle,
söz konusu mağduriyetinin giderilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda
bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; ilgili İdarece,
kişilerin, öğrenim düzeyi, yöneticilik yeteneği ve kişisel yetenek ve becerilerini göz önüne almak suretiyle, bazı servislerin yönetimi için şeflerin,
bazı servislerin yönetimi için yeterli sayıda şef bulunmaması sebebiyle gelir
uzmanlarının, bazı servislerin yönetimi için ise memurların görevlendirildiği, şikâyetçinin ise İhtilaflı İşler Servisinin yönetimi ile görevlendirildiği
anlaşılmıştır.
Vergi dairesi müdürünün yeterli sayıda şef olmaması halinde varsa gelir
uzmanlarından birini görevlendirebileceği, ancak birden fazla gelir uzmanı
olması halinde hangisini görevlendireceği hususunda takdir yetkisine sahip
olduğu ve söz konusu takdir yetkisinin amacı dışında kullanıldığına, idarenin hukuka ve hakkaniyete aykırı bir işlem tesis ettiğine dair bir husus
tespit edilemediğinden, ilgili İdarenin bu yetkisini kaldıracak şekilde belirli
bir kişi lehine kullanması yönünde zorlanamayacağı, bu sebeple şikâyetçinin, servis yönetimlerinin tercihen eski şef gelir uzmanlarına verilmesi
talebinin reddine karar verilmiş,
228
Diğer talep açısından ise; mevzuat hükümleri her ne kadar şef kadrosunu
yönetici hizmet biriminde düzenlemiş olsa da, A grubu kadroya dâhil olan
gelir uzmanı kariyer meslek mensubunun, öğrenim şartı bakımından, en az
iki yıllık yükseköğrenim görme şartı getirilmiş bir şefin sorumluluğunda
çalışmasının, hukukun genel prensipleri arasında kabul edilen hakkaniyet
ilkesi bakımından adil bir uygulama olarak kabul edilemeyeceği ve şikâyetçinin, gelir uzmanının şefe karşı sorumlu olmasının çalışma barışını bozacağına ilişkin şikâyetinin kabul edilmesi ve Vergi Daireleri Kuruluş ve Görev Yönetmeliğinin 24 üncü maddesinin ikinci fıkra hükmüyle belirlenen
hiyerarşik kademinin hakkaniyete uygun biçimde düzenlenmesi hususunda
Gelir İdaresi Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.75
2015/1935 şikâyet numaralı başvuru için verilen 14/09/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
75
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kamu Konutunun Kullanılması
Şikâyetçi, Abdullah Gül Üniversitesinde görev yaptığını ve üniversite tarafından kendisine 2011 Aralık ayında kamu konutu (lojman) tahsis edildiğini, şu anda üniversite tarafından görevlendirilmiş olarak çalışmalarını
Amerika Birleşik Devletlerinin Massachusetts eyaletinde bulunan Massachusetts Institute of Technology Üniversitesinde devam ettirdiğini, bu nedenle Abdullah Gül Üniversitesi tarafından lojmanı boşaltması istendiğini
ancak söz konusu görevlendirmenin 02/09/2015 tarihinde sona ereceğini
ve Abdullah Gül Üniversitesindeki görevine geri döneceğini bu nedenle
lojmanı boşaltmak istemediğini belirterek, lojmanda kalıp kalamayacağı ile
ilgili Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; üniversite tarafından şikâyetçiye görev tahsisli olarak verilen kamu konutunu şikâyetçinin boşaltması gerektiği yönündeki kararının, Kamu Konutları Kanununa,
Kamu Konutları Yönetmeliğine; üniversitenin konutla ilgili ev sahibine
ödeyeceği kira bedelinin tümünün kamu zararı olarak kendisinden tahsil edilmesi yönündeki kararının ise 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmeliğe aykırı olduğu, dolayısıyla üniversitenin söz konusu
kararlarının Anayasanın 2 nci ve 5 inci maddeleri gereğince hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı kanaatine varılmış, bu sebeple şikâyetçinin kamu
konutunu kullanmaya devam edebileceği ve kendisinin herhangi bir kamu
zararına sebebiyet vermediği ve personelin mağdur edilmemesi amacıyla
Abdullah Gül Üniversitesi Yönergesinin 11 inci maddesinin (e) bendinin
makul bir sürede düzeltilmesi gerektiği hususlarında Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.76
Görevde Yükselme Sınavı
Şikâyetçi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına 2005 yılında naklen geçtiğini,
2005 yılından bu yana Orta Anadolu Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü
Ankara Laboratuvar Müdürlüğü kadrosunda mühendis olarak görev yaptığını, 26/01/2015 tarihinde duyurusu yapılan Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Sınavına başvurduğunu ancak başvurusunun ilgili Yönetmeliğin
9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendi uyarınca
kabul edilmediğini, ancak Yönetmeliğin ilgili maddesi gereği sınava kabul
76
2015/701 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13/05/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
229
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
edilmesi gerektiğini, maddenin yanlış yorumlandığını, bu nedenle mağdur
olduğunu belirterek Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; merkez teşkilatında bulunan şube müdürlüğü kadrosuna atanabilmek için, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt
bendinin, hizmet gerekleri yönünden hukukun genel ilkelerine, Medeni
Kanunun 1 inci maddesi ve Anayasanın 2 nci maddesine uygun olduğu,
dolayısıyla şikâyetçiye uygulanan idari işlemin de hukuka aykırı olmadığı
kanaatine varılmıştır.
Ancak idarenin, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinde,
kısa ve net cümleler kullanmanın aksine, çok uzun cümle kurulduğu ve bu
cümlenin içerisine “…veya, ya da …” gibi ifadeler koyarak önceki satırlarda
yazılanları olumsuz kıldığı, dolayısıyla personelinin mevzuyu anlamasını
güçleştirdiği ve farklı beklentilere sebep olduğu düşünülerek bu durumun
yukarıda açıklandığı üzere iyi yönetim ilkelerine uygun olmadığı, bu nedenle hükmün lafzının, farklı anlamlara yol açmasının önüne geçilmesi
amacıyla makul bir sürede daha açık ve net düzenlenmesi gerektiği kanaatine varılarak, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 9
uncu maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci alt bendinin makul
bir sürede daha açık ve net olarak düzenlenmesi hususunda Gümrük ve
Ticaret Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.77
Kurum İçi Geçici Görevlendirmeler
230
Şikâyetçi, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapmakta iken
Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün teklifi üzerine Ankara İl Müdürlüğü
emrine görevlendirildiğini, yer değiştirme işlemine gerekçe olarak hizmetine ihtiyaç duyulmadığının belirtilmesine rağmen 231 adet şef, 70 adet
memur kadrosu için görevde yükselme sınavının açıldığını, görev yeri değişikliğine gidilmesinin açıkça sendikal faaliyetlerinin engellenmesi şeklinde
bir uygulama olduğunu belirterek, taşra teşkilatında görevlendirilmesinin
sonlandırılması ve merkez teşkilat bünyesinde görevlendirilmesinin yapılmasını Kurumumuzdan talep etmiştir.
77
2015/1945 şikâyet numaralı dosya için verilen Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kurum içi geçici görevlendirme müessesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesinde genel hükümlerin esas alındığı, bahsi geçen hükümlerde yer
verilen hususların dışında yerleşik içtihat haline gelen idari yargı kararlarıyla kurum içi geçici görevlendirmeye ilişkin şartların, açık ve net bir şekilde
ortaya konulduğu, bu nedenle mevzuatla düzenlenmemiş olan ve yargısal
içtihatlarla uygulamaya yön verilen “kurum içi geçici görevlendirme”ye ilişkin uygulama birlikteliğinin sağlanması ve yargıya intikal eden sorunların
azaltılması amacıyla konu hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda hukuki zeminin oluşturulması yönünde Milli Eğitim Bakanlığına
ve Başbakanlığa tavsiyede bulunulmuştur.78
Muhasebe Yetkilisi Sertifikası Eğitimine Katılmak İçin Yapılan
Başvurunun Reddedilmesi
Kurumumuza yapılmış olan başvurularda şikâyetçiler, TBMM Strateji
Geliştirme Başkanlığında fiilen muhasebe yetkilisi yardımcısının yaptığı
iş ve işlemleri muhasebe şefi olarak yapmalarına, görev ve sorumluluğunu taşımalarına rağmen Muhasebe Yetkilisi Sertifikası Eğitimine katılmak
için yapmış oldukları başvurunun reddedildiğini, ancak başvuru koşullarını
taşımayan mali hizmet uzmanlarının eğitime kabul edildiğini iddia ederek, söz konusu eğitime katılmak için yapmış oldukları başvuruların kabul
edilmesini ya da mali hizmet uzmanlarının başvurularının da reddedilmesi
talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuz tarafından yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda; Muhasebat Genel Müdürlüğü tarafından ilgili Yönetmeliğin 4/a maddesinde
mali hizmet uzmanlarının sayılmamasına rağmen mevzuatta olmamakla
birlikte, bir nevi mevzuat hukuki, yeterli, makul ve hizmet gereklerine dayalı olmadan geniş yorumlanarak mali hizmetler uzmanlarına sınava başvurma hakkı verildiği ve şeflerle mali hizmet uzmanları arasında bir eşitsizliğin oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar muhasebe şefleri Yönetmelikte tahdidi olarak sayılan muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti görev tanımı kapsamında olmasalar da bu kişilerin fiilen muhasebe yetkilisi yardımcısının görevlerini ifa ettikleri ve söz
konusu şikâyetlerin 6253 sayılı Kanun ile TBMM Başkanlığında muhasebe yetkilisi yardımcısı olarak görevlendirilecek bir kadronun öngörülmemesinden kaynaklandığı anlaşıldığından, bu boşluğun ve bu nedenle oluşan
78
2015/73 şikâyet numaralı dosya için verilen 08/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
231
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
mağduriyetin giderilmesi için mevzuat değişikliğine gidilerek genel bütçeli idarelerde muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti görevler arasına TBMM
Strateji Geliştirme Başkanlığında şef unvanında çalışanların eklenmesinin
hakkaniyete uygun olacağının değerlendirilmesi sonucunda, genel bütçeli idarelerde muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti görevler arasına TBMM
Strateji Geliştirme Başkanlığında şef kadrosunda çalışanların eklenmesi
için ilgili mevzuatta değişiklik yapılması için tasarı hazırlaması ve Başbakanlığa sunması hususunda Maliye Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğüne mevzuat değişikliği teklifine ilişkin tasarıyı
gündeme alması hususunda takdir ve gereği içinde Başbakanlığa tavsiyede
bulunulmasına karar verilmiştir.79
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Tarafından Yapılan
Hava Kurtarma Ve Yangınla Mücadele Memuru (ARFF)
Alımlarında “Erkek Olma” Şartının Kaldırılması
Şikâyetçi, Akdeniz Üniversitesi Sivil Savunma ve İtfaiyecilik Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olduğunu, DHMİ tarafından yapılan ARFF memuru alımlarında “erkek olma” şartının arandığını, bundan dolayı başvuru
yapamadığını, bu şartın Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik
ilkesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek bu uygulamanın kaldırılması suretiyle eşitliğin sağlanması ve mağduriyetinin giderilmesi talepleriyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
232
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda; gerek ulusal
mevzuatımızdaki gerekse de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki
kadın erkek eşitliğine ilişkin hükümlerin tetkikinden kamu hizmetlerine
girişte kadın erkek eşitliğinin teminat altına alındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Danıştay 12. Dairesince yapılan değerlendirmede, uluslararası mevzuata
vurgu yapılarak, kurumlara personel alımlarında başvuru şartları arasında
görevin gerektirdiği nitelikler ve hizmet gerekleri dışında hiç bir kriterin
getirilemeyeceği yönünde karar verildiği gözetildiğinde, DHMİ tarafından
ARFF memuru alımında “erkek olma” şartı aranmasının hukuka, hakkaniyete ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda; 04/06/2003 tarihli “Uçak
Kaza Kırım Kurtarma ve Yangınla Mücadele Yönergesi”nin ARFF personelinde aranacak özellikler başlığı altında yer verilen “erkek olmak” şartının
79
2015/5287 şikâyet numaralı dosya için verilen 27/05/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kaldırılması ve uygulamanın bu yönde değiştirilmesi hususunda DHMİ
Genel Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.80
7.2.1.5. Mali Haklara İlişkin Düzenlemeler
Üniversiteler, Mahalli İdareler ve Yargı Organlarında Çalışan Mali
Hizmetler Uzmanlarının Özlük Hakları
Pamukkale Üniversitesinde 2006 yılından bu yana mali hizmetler uzmanı olarak görev yapan şikâyetçi; 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
(KHK) ile aynı meslek gurubundaki personel arasında özlük olarak farklılaştırmaya gidilmesi sonucunda oluşan mağduriyetin ve ayrımcılığın giderilmesine ilişkin tavsiye verilmesi talebiyle Kurumumuza başvurmuştur.
Şikâyet konusu hakkında yapılan incelemeler neticesinde; 666 sayılı
KHK’dan önce işbaşı yapan mali hizmetler uzman ve yardımcıları için temel hukuk ilkeleri bağlamında hem hukuki eşitlik hem de öngörülebilirlik
ilkesi açısından mağduriyet tespit edilmiş, 666 sayılı KHK’dan sonra göreve
başlayan mali hizmet uzman ve yardımcıları içinse hukuki eşitlik ilkesi açısından mağdur edildikleri anlaşılmıştır.
Bu çerçevede; statüleri aynı olan mahalli idareler, üniversiteler ve yargı
organlarında çalışan mali hizmetler uzman ve yardımcılarının diğer mali
hizmetler uzmanlarıyla aynı özlüğe göre çalışma istekleri haklı bir beklenti
olarak değerlendirilerek gerekli mevzuat düzenlemesi yapılması hususunda
Maliye Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.81
Geçici Personele Sürekli Görev Yolluğu Ödenmesi
Kurumumuza yapılan şikâyet başvurularında; kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmakta iken Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararları ile
kuruluşların özelleştirilmesi sonucunda başka kamu kurum ve kuruluşlarına geçici personel olarak atananlar tarafından, özelleştirilen kurum ile
atandıkları kurumun farklı illerde bulunmasından dolayı iki yer arasında
6245 sayılı Harcırah Kanununa göre hesaplanacak sürekli görev yolluğunun ödenmesi talebinde bulunulmaktadır.
Kurumumuzca yapılan değerlendirmeler neticesinde; şikâyetçilerin kamu
kuruluşunda bir kamu hizmetini yürütürken bu kuruluşun özelleştirilmesi
sonucunda, başka bir kamu kurumuna nakli sonucunda olduğu masrafların
80
81
2014/5855 şikâyet numaralı dosya için verilen 25/06/2015 tarihli Tavsiye Kararı
2015/1056 şikâyet numaralı başvuru için verilen 18/08/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
233
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
karşılanması amacıyla sürekli görev yolluğu talebinin yerine getirilmesi için
mevzuat değişikliği yapılması gerektiği, bu kapsamda Özelleştirme Uygulamaları sonucunda 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası kapsamında istihdam edilen geçici personellere sürekli
görev yolluğu ödenebilmesi için gerekli yasal değişikliğin yapılması hususunda Maliye Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur.82
7.2.1.6. Engelli Hakları
Atipik Otizm Hastası Çocuğun Okul Öncesi Destek Eğitimi
3 yaşındaki atipik otizm hastası oğlunun okul öncesi destek eğitimi alması
halinde gelişimsel yetersizliğinde azalma olacağını, Devletin bu eğitimin
bireysel eğitimde ayda 8 saatlik kısmını, grup eğitiminde ise aylık 4 saatlik
kısmını karşıladığını, ancak karşılanan saat miktarlarının çocuğunun gelişimi için yeterli olmadığını belirterek Devlet tarafından karşılanan aylık
saat miktarının artırılması talebiyle bir baba Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
234
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; 2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinde, 15580 sayılı Kanun kapsamında
açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde
engelli bireylere verilen destek eğitiminin bütçeden karşılanacak kısmının;
katma değer vergisi hariç olmak üzere, bireysel eğitim için aylık 434,00 TL,
grup eğitimi için aylık 122,00 TL olarak belirlendiği, belirlenen tutarların
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten, bu tutarları aşan kısmın ise ilgililer tarafından karşılanacağı, okul öncesi eğitim
(erken çocukluk eğitimi) döneminde destek eğitim hizmeti almakta olan
engelli çocuklar için Devlet tarafından karşılanan aylık saat miktarlarının
uluslararası standartlara uygun olarak makul oranda halen ödenen miktardan fazla artırılması için ilgili mevzuatta değişiklik yapılması hususunda
Milli Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına, “mevzuat değişikliği teklifi”
ne ilişkin tasarıyı gündeme alması hususunda takdir ve gereği için de Başbakanlığa tavsiyede bulunmasına karar verilmiştir.83
2015/2293 şikâyet numaralı başvuru için verilen 09/10/2015 tarihli Kısmî Tavsiye Kısmî
Ret Kararı
83
2014/4634 şikâyet numaralı başvuru için verilen 02/04/2015 tarihli Tavsiye Kararı
82
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Elektrik Enerjisi Kullanımında Engellilere Pozitif Ayrımcılık
Uygulanması
Epilepsi hastalığı nedeniyle ağır engelli olduğunu ifade eden şikâyetçi,
elektrik enerjisi kullanımında engellilere pozitif ayrımcılık uygulanması konusunda, Anayasada engellilere yönelik pozitif ayrımcılık yapılması hususunda hükümlere yer verildiğini, yine ilgili Kanunlarda şehit veya muharip/
malul gaziler ve dul eşlerinin %40 oranında elektrik indiriminden yararlanacağına ilişkin hükümler bulunduğunu belirterek gazi ve şehit yakınlarına uygulandığı şekilde engelli bireylere de %40 oranında elektrik indirimi
yapılması hususunda gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep etmektedir.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı cevabi yazısında, hâlihazırda engellilere
yönelik olarak elektrik faturalarında bir indirim uygulamasının yer almadığını, konunun 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun Tarifeler ve Tüketicilerin Desteklenmesi başlıklı 17 nci maddesi kapsamında belirtilen belirli
amaçlara yönelik sübvansiyonlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği
ifade edilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise, engellilere elektrik
indirimi yapılması yönünde herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtmiştir.
Kurumumuzca yapılan değerlendirmeler neticesinde; engelli bireylerin
elektrik faturalarında indirim yoluyla desteklenmesinden ziyade gelir durumu itibariyle korunmaya muhtaç (kırılgan) tüketicilerin aylık elektrik
enerjisi tüketiminde Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalarda olduğu
gibi gelir düzeyi düşük engellileri de içerecek şekilde belirlenecek ölçütler çerçevesinde desteklenmesi için daha önce atılmış adımların devamı
niteliğinde ilgili kurumlar bir araya gelerek bir çalışma yapması gerektiği
yönünde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumuna tavsiyede bulunulmuştur.84
7.2.1.7. Enerji Konusuna İlişkin Düzenlemeler
Dağıtıcı Lisansı Sahiplerine Getirilen Yıllık Asgari Satış
Zorunluluğu
Şikâyetçi, 01/02/2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Petrol Piyasası
Lisans Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik hükümle2015/785 şikâyet numaralı başvuru için verilen 10/07/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı; Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın kararımızda belirtilen hususların
önümüzdeki dönem çalışmalarında yer alacağını ifade eden bilgilendirme yazısı Kurumumuza gönderilmiştir.
84
Y I LLI K RAP OR 2015
235
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ri ile dağıtıcı lisansı sahiplerine yıllık asgari 60.000 ton beyaz ürün (benzin, motorin) satış zorunluluğu getirildiğini ve hukuken geçerli bir nedene
dayanmaksızın bu satış zorunluluğunu gerçekleştiremediği tespit edilen
dağıtıcılar hakkında Kanunun ilgili maddeleri gereği idari yaptırım uygulanacağının hükme bağlandığını, söz konusu düzenlemenin Anayasaya ve
5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununa aykırı olduğu, bu nedenle bahsi geçen
Yönetmelik hükümlerinin kaldırılması talebiyle Kurumumuza başvuruda
bulunmuştur.
Yapılan inceleme ve araştırma kapsamında; 5015 sayılı Kanunun konu ile
ilgili hükümleri incelendiğinde; dağıtıcıların yıllık asgari 60.000 ton beyaz ürün dağıtımı yapabilecek kapasite, donanım ve ekonomik güce sahip
olmasının hedeflendiği ve bu hedeflerin kontrollerin sağlanması için projeksiyonlara ilişkin bildirim zorunluğu getirildiği, ancak, mezkûr Kanunda;
dağıtıcıların, 60.000 ton beyaz ürün (benzin, motorin) satış yapmasının
zorunlu olduğu, bu satış zorunluğunu yerine getirilmediği takdirde idari
yaptırım uygulanacağı ya da lisansının sona erdirileceği yönünde herhangi
bir hüküm bulunmadığı anlaşılmıştır.
236
Diğer taraftan, söz konusu Yönetmelik değişikliğiyle; hukuken geçerli bir
nedene dayanmaksızın, satış zorunluluğunu gerçekleştiremediği tespit edilen dağıtıcılar hakkında Kanunun ilgili maddeleri gereği idari yaptırım uygulanacağı belirtilmiş, ancak, hangi durumların hukuken geçerli bir neden
olabileceği hususlarında bir düzenleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu durumun, söz konusu Yönetmelik hükmünün hangi durumlarda uygulanacağı
konusunda bir belirsizlik oluşturduğu değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda
söz konusu düzenlemenin; hukukta istikrar ve güvenlik sorunu doğuracağı,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok içtihatlarına uygun
olmadığı ve Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri olan “belirlilik” ilkesine de aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Ayrıca, Rekabet Kurumunun, 28/03/2013 tarihli Petrol Piyasası Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı
hakkında görüşünde; yıllık 60.000 ton beyaz ürün (benzin, motorin) satış
yükümlülüğünün pazara giriş engeli yaratabilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Dağıtıcı lisansı sahiplerinin yıllık asgari 60.000 ton beyaz ürünün pazarlanma ve satışının dağıtıcılar için bir hedef olduğuna ilişkin tespitlerimizi
destekler nitelikte Danıştay Kararlarının mevcut olduğu da anlaşılmıştır.
İlgili mevzuat düzenlemeleri ve yukarıda bahsedilen Rekabet Kurumunun
görüşü dikkate alındığında; yapılan yönetmelik değişikliği ile piyasa katılımcısına 60.000 ton gibi belirli bir miktarda satış yapması zorunluğu getirilmesi uygulamasının, pazara giriş engeli yaratabilecek nitelikte olduğu
ve piyasada rekabeti engelleyici sonuçlar doğurabileceği değerlendirilmiştir.
Bu nedenle söz konusu yönetmelik düzenlemesi ile getirilen uygulamanın,
hukuka ve hakkaniyete aykırı bir durum oluşturacağı kanaatine varılmıştır.
İlgili mevzuat hükümleri, Rekabet Kurumunun görüşü ve emsal Danıştay
kararları dikkate alınarak; 01/02/2015 tarihli ve 29254 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin bahsi geçen hükümlerinin kaldırılması hususunda
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna (EPDK) tavsiyede bulunulmuştur.85
7.2.1.8. Azınlık Statüsünde Olan Din Görevlilerinin Mali Talepleri
Kurumumuza bu kapsamda yapılan bir başvuruda şikâyetçi, bir Kilise Vakfının başkanı olduğunu, kiliselerinin yıllık geliri dikkate alındığında ücretli
din görevlisi çalıştırmalarının imkânsız hale geldiğini, Anayasanın 10 uncu
maddesine göre dini vecibelerini yerine getirebilmelerinin kendileri için de
bir hak olduğunu belirterek, kiliselerinde görevli din adamının maaşının
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasını talep etmektedir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda; şikâyet konusu
olayı öncelikle laiklik ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ilkeleri kapsamında değerlendirmek gerektiği, laiklik ilkesinin temelinde din, inanç ve
ibadet hürriyetlerini tüm yurttaşlara aralarında ayrım gözetmeksizin eşit
biçimde tanıyan ve taraf tutmayan bir anlayışın olduğu, Anayasaya göre
Türk vatandaşı olarak kabul edilen gayrimüslim azınlığa mensup vatandaşların taleplerinin öncelikle ve esas olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmaktan kaynaklanan haklar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte kararda, AİHS 9 uncu maddesinde güvence
altına alınan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının, temel bir insan
hakkı olduğu ve bu hakkın Anayasanın 5, 10 ve 24 üncü maddelerinde
anayasal güvence altına alındığı, dolayısıyla Lozan Andlaşması’nın “Azın85
2015/1514 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
237
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
lıkların Korunması” başlıklı üçüncü kısmında yer alan maddelerde öngörülen hususlar ile Anayasa ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve andlaşmalar kapsamında; şikâyetçinin talebinin karşılanması için
üst normlarda gerekli hukuki düzenlemelerin mevcut olduğu, şikâyetçinin
başkanlığını yürüttüğü vakıf kilisesinde görevlendirilen din adamının maaşının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanması talebinin, demokratik toplumun ayrılmaz unsurları olan kanun önünde eşitlik, çoğulculuk ve
hoşgörü kavramları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek;
Şikâyetçinin talebinin reddine ilişkin idari işlemin, ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşme ve andlaşmalar ile yüksek mahkeme kararları dikkate
alındığında üst hukuk normlarına ve hakkaniyete aykırı olduğu, AİHS’nin
9 uncu maddesinde korunan hakları zedelediği değerlendirilmiş olup, tüm
bu nedenlerle ve mezkûr talepten hareketle, Lozan Andlaşması kapsamında azınlık kabul edilen vatandaşlarımızın sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak mümkün bulunması halinde meri mevzuatın işlerliğinin
sağlanması, bunun mümkün olmaması halinde ise mevzuat değişikliğiyle
şikâyet konusu talebin yeterli oranda karşılanması yönünde Başbakanlığa
tavsiyede bulunulmuştur86.
7.2.2. Tavsiye Kararlarımız Doğrultusunda 2015 Yılında
Gerçekleştirilen Mevzuat Değişiklikleri
Gayri Faal Olan Şirketlerin Ortaklarından Yapılan Sosyal Güvenlik
Destek Primi (SGDP) Kesintilerinin İptali ve İadesi
238
Kurumumuza başvuran şikâyetçi özetle; kendisine emeklilik aylığı bağlandıktan sonra, ticari şirket ortağı olması sebebiyle vergi mükellefi olduğunu;
ancak şirketlerinin ticari faaliyete devam edip etmediği, faal olup olmadığı
yönünde bir inceleme yapılmaksızın maaşından SGDP kesintisi yapıldığını; bu durumun da, kişilerin belirli sosyal güvenlik statülerine tabi olacak
şekilde tekrar çalışmaya başlamaları halinde, kendilerinden destekleme primi
alınmasını öngören uygulamanın amacına aykırı olduğunu belirterek mağduriyetinin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
Şirketlerin tasfiye sürecine, terkin kararından çok daha sonra girmeleri ve
tasfiyenin sonlanarak ticaret sicilinde tescilin belli bir süreci gerektirmesi
ve bu süreçte şirket ortaklarının aylıklarından SGDP kesilmesinin, uygulamada şikâyetçi ile benzer durumda bulunan sermaye şirketi ortaklarının
86
2013/473 şikâyet numaralı başvuru üzerine verilen 30/12/2015 tarihli Tavsiye Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
mağduriyetine yol açtığı kanaatine varılarak şikâyetçinin aylığından, ortağı
olduğu şirket hakkında ilgili vergi dairesince verilen resen terkin kararından
sonra, bahsi geçen şirketin ticari faaliyetine devam edip etmediği yönünde herhangi bir araştırma yapılmaksızın SGDP kesilmesinin hakkaniyete
uygun olmadığı; resen terkin kararından sonra şirketin ticari faaliyetinin,
şikâyetçinin de fiili çalışmasının olup olmadığının araştırılması; bu bağlamda bir ticari faaliyet ya da fiili çalışma tespit edilemiyorsa, resen terkin tarihinden itibaren yapılan SGDP kesintilerinin iade edilmesi yönünde SGK
Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.87
SGK Başkanlığınca, anılan tavsiye kararı doğrultusunda; yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı bağlandıktan sonra, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya başlanması
nedeniyle sosyal güvenlik destek primi ödemek zorunda olanlardan, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarından alınacak belgelerle doğrulamak kaydıyla
faaliyette bulunulmadığını belgeleyenlerin, bu sürelerde bu primi ödeme
yükümlüsü olmadığı kanaatine varılmıştır. Kurum 27/01/2015 tarihli ve
516181 sayılı genel yazı ile faaliyetlerinin olmadığını belgeleyen gerçek
veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile şirket ortaklarının bu
belgeleri SGK’ya ibraz etmelerine bağlı olarak SGDP tescil işlemlerinin
sonlandırılacağı ve daha önce tahsil edilen tutarların iade edileceği yönünde alt düzenleyici normda değişikliğe gitmiştir.
Buna göre, faaliyetlerinin olmadığını belgeleyen gerçek veya basit usulde gelir
vergisi mükellefi olanlar ile şirket ortakları hakkında sosyal güvenlik destek pirimi yönünden aşağıdaki şekilde işlem tesis edilecektir denilerek:
“1- Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde
gelir vergisi mükellefi olanlar, bağlı oldukları vergi dairesinden alacakları gayri
faal olduğuna ilişkin belgeyi kurumumuza ibraz etmeleri halinde, belgede belirtilen tarihten itibaren sosyal güvenlik destek pirimi tecili sonlandırılacaktır.
2- Şirket ortaklarının, ticaret sicil memurluğundan şirketin faaliyetine ilişkin
belgeyi aldıktan sonra bağlı oldukları vergi dairesine müracaat ederek şirketin
gayri faal olduğunu belgelemeleri gerekmektedir. Ticaret sicil memurluğundan
temin edilecek belgeye istinaden bağlı oldukları vergi dairesinden alacakları
2014/849 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/08/2014 tarihli Kısmen Tavsiye Kararı. (Bu karar 2014 yılında verilmiş olmakla birlikte, İdare tarafından 2015 yılında karara
uyulmuştur.)
87
Y I LLI K RAP OR 2015
239
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
gayrı faal olduğuna ilişkin belgeyi kurumumuza ibraz etmeleri halinde, belgede
belirtilen tarihten itibaren şirket ortaklarının sosyal güvenlik destek pirimi tescili sonlandırılacaktır.
3- Bu şekilde sosyal güvenlik destek primi tescili sonlandırılanlardan yersiz tahsil edilen sosyal güvenlik destek primi iade edilecektir.”
Şeklinde düzenleme yapılmıştır. Böylece verilen “tavsiye kararı” çerçevesinde idarenin yerleşmiş uygulamasında değişikliğe gitmesine ve şikâyetçilerin
sorunlarının çözüme kavuşturulmasına imkân sağlanmıştır.
Dikey Geçiş Sınavı ile Hacettepe Üniversitesine Kaydolunmasının
Ardından İdarece Yetim Aylığının Kesilmesi
Şikâyetçi, 01/07/2013 tarihinde iki yıllık yüksekokulu bitirmesinin ardından dikey geçiş sınavı sonucu 02/09/2013 tarihinde Hacettepe Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi hazırlık sınıfına kaydının yapıldığını, bunun üzerine babasından dolayı almakta olduğu yetim aylığının kesildiğini, idareye
yaptığı itirazın, dikey geçiş ile üçüncü sınıfa kayıt yaptırmayarak hazırlık
sınıfına (intibak sınıfına) kayıt yaptırdığı için kabul edilmediğini, intibak
sınıfındaki eğitimin bitmesi sonucu üçüncü sınıfa kayıt yaptırdığında talebinin yeniden değerlendirileceğinin bildirildiğini, kayıt yaptırdığı okulun
kuralları gereği hazırlık sınıfından başlatıldığını, hazırlık sınıfının ardından
da birinci sınıfa başlatılacağını, üçüncü sınıfa geldiğinde 25 yaş sınırına takılacağı için zaten yetim aylığı alma hakkını kaybedeceğini iddia ederek
mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir.
240
Kurumumuzca yapılan değerlendirmeler sonucunda, idarenin şikâyetçinin
yetim aylığının kesilmesine yönelik işleminin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğundan söz konusu uygulamaya son verilerek şikâyetçiye makul bir
süre içinde yeniden yetim aylığı bağlanması hususunda SGK Başkanlığına
tavsiyede bulunulmuştur.
Bunun üzerine, SGK Yönetim Kurulu 03/09/2015 tarihli ve 2015/37 sayılı Kararı ile; “09/01/2014 tarihli ve 2014/1 sayılı kararının konuyla ilgili
hükümlerinin iptaline, evvelce ön lisans öğrenimi gördükleri bölüm ve branşta
olması şartıyla lisans eğitimini tamamlamak için dikey geçiş yapmak suretiyle
lisans programlarına kayıt yaptıranların lisans öğrenimine hangi sınıftan başladıklarına bakılmaksızın (yabancı dille öğretim yapılan programlara kayıt için
devam edilen yabancı dil hazırlık sınıfları dâhil) 25 yaşını doldurdukları tarihi
geçmemek üzere aylıklarının ödenmesine” şeklinde bir karar vererek uygula-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
mada değişikliğe gitmiş ve tavsiye kararı doğrultusunda şikâyetçinin aylık
kesme işlemini geri aldığını Kurumumuza bildirmiştir.88
Sanatçı Borçlanması Kapsamında Ödenen Primler
Sanatçı borçlanması kapsamında Kurumumuza başvuran şikâyetçiler, borçlanma primlerinin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Geçici 80 inci
maddesine göre %20 oranı üzerinden tahakkuk ettirilmesi yerine, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 41 inci maddesi
esas alınarak %32 oranı üzerinden hesaplanmasını gerekçe göstererek, yapılan işlemin düzeltilmesi talebiyle Kurumumuza başvurmuştur.
Yapılan incelemeler neticesinde Kurumumuz tarafından; sanatçı borçlanması kapsamında başvuranların primlerinin %20 oranı üzerinden hesaplanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) Tavsiyede bulunulmuştur.89
SGK Tavsiye Kararımıza uymuş ve 2015/19 sayılı Genelge ile; 2008 yılı
Ekim ayı başından sonra 4056 sayılı Kanuna göre sanatçı borçlanması yapması
gerektiği yönünde mahkeme kararı verilen ve mahkeme kararı doğrultusunda
borçlarını ödemek için Kuruma müracaat eden ya da mahkeme kararı olmaksızın borçlanma müracaatında bulunan sigortalıların, borç ödeme tarihindeki asgari günlük kazançları üzerinden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri
esas alınarak %20 oranı üzerinden borçlanma yapmalarına imkân sağlanması
yönünde mevzuat değişikliğine gitmiştir.
Bütün Mesleki ve Teknik Lise Mezunlarına Teknisyen Unvanı
Verilmesi
Şikâyetçi başvuru dilekçesinde; 2003 yılında Şevket Evliyagil Anadolu Ticaret Meslek Lisesinin bilgi işlem bölümünden mezun olduğunu, kamu
kurum ve kuruluşlarına teknisyen unvanı ile yapılacak yerleştirmelerde öğrenim alanına ilişkin aranan ilgili nitelik kod şartını taşımasına ve öğrenim
gördüğü okul türünün mevcut okullarla eşdeğer nitelikte olmasına rağmen
3795 sayılı Bazı Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Unvan Verilmesi Hakkında Kanunun “Unvanlar” başlıklı 3 üncü maddesinde “ticaret meslek liseleri”ne yer verilmemesi nedeniyle teknisyen unvanı alamadığını, bundan
dolayı 2014 Kamu Personeli Seçme Sınavından 91,57 puan almasına rağmen 2011 nitelik kodu ile teknisyenlik alanını tercih edemediğini, 1992
yılında yürürlüğe giren 3795 sayılı Kanunda yapılacak değişiklik sürecinin
88
89
2015/1065 şikâyet numaralı başvuru için verilen 16/06/2015 tarihli Tavsiye Kararı
2014/3514 şikâyet numaralı başvuru için verilen 11/02/2015 tarihli Tavsiye Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
241
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
belirsizliğini koruduğunu ve bu durumun kendisini mağdur ettiğini belirterek; kısa vadede yapılacak yerleştirmelerde mağduriyetinin giderilmesi
talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; aldıkları eğitim ve donanımları
itibariyle aralarında hiçbir farklılık bulunmayan bütün mesleki ve teknik
lise mezunlarına teknisyen unvanı verilmesini olanaklı kılacak şekilde 3795
sayılı Bazı Lise, Okul ve Fakülte Mezunlarına Unvan Verilmesi Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığına; kamu
kurum ve kuruluşlarına personel alımına ilişkin hazırlanan KPSS Kılavuzunun adayları yanlış yönlendirmesinin önlenmesi amacıyla nitelik kodlarının 3795 sayılı Kanunda değişiklik yapılıncaya kadar mevcut düzenlemeye paralel olacak şekilde düzenlenmesi hususunda da yine Milli Eğitim
Bakanlığına ve Devlet Personel Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.90
7.3. Kurumumuza Gelen Şikâyetlerin Uzlaşı ile Çözümü
Sözlük anlamı olarak uzlaşı “Karşıtlar arasındaki anlaşmazlıkların ortadan
kaldırılması yoluyla birlik sağlama; uygulanacak işlerde tartışma yoluyla bir
bütünlük ve birliğe varma; bireylerin ya da toplumsal kümelerin, toplumsal değerlerin paylaşılmasında karşılıklı ödünlerle aralarında bir anlaşmaya
varmaları; tutum, görüş, kanıların birbirine uygun düşmesi ya da yaygın
kalıplarla bağdaşması” gibi anlamlara gelmekte olup bu tanımdan hareketle
Kurumumuzun şikâyet başvurularını çözmede kullandığı bir yöntem olarak
uzlaşma, bağımsız ve tarafsız üçüncü bir kişinin, uyuşmazlığın taraflarına,
olayın özelliklerine göre şekillenecek çeşitli çözüm önerileri sunup; onların
bu çözüm önerilerini müzakere etmesini ve sunulan çözüm önerilerinden
birisinde anlaşmalarını hedefleyen bir yöntemdir.
242
Alternatif uyuşmazlık çözümlerine ilişkin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin farklı tavsiye kararları mevcut olup R (98) 1 sayılı aile arabuluculuğu, R (2002) 10 sayılı medeni hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk ve
R (99) 19 sayılı ceza konularında arabuluculuk tavsiye kararları yanında R
(2001) 9 sayılı İdari Mercilerle Özel Kişiler Arasında Dava Yoluna Alternatifler Hakkında Tavsiye Kararı da Kurumumuz açısından önemli olup bu
karar, 5 Eylül 2001 tarihinde kabul edilmiştir. Bu tavsiye kararıyla Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesi, Kararın yedinci fıkrasında, alternatif çözümle2015/2867 şikâyet numaralı dosya için verilen 27/10/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
90
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
rin yaygın kullanımının sorunların çözümünü ve idari mercilerin halka yakınlaşmasını sağlayacağını ve sekizinci fıkrasında ise, alternatif çözümlerin,
dosya kapsamında değişmekle birlikte daha basit ve esnek süreçler olması,
daha hızlı ve daha ucuz çözümler olması, dostane çözüm olması, sadece
katı hukuk kurallarının değil aynı zamanda hakkaniyet ilkelerinin de göz
önünde bulundurulması ve daha geniş takdir yetkisinin olması gibi avantajları olduğunu dikkate alarak üye devletlere idari mercilerle özel kişiler
arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için alternatif yolların kullanılmasını
tavsiye etmektedir.
Günümüzün çok yönlü ve karmaşık hukukî anlaşmazlıklarında, Kurumumuz açısından kişilerle idareler arasındaki uyuşmazlıklarda, Kurumumuz
dostane yöntemlerle çözüm için gayret göstermekte ve bu sayede kişilerin
adalete erişimi kolaylaştırılmakta ve hızlandırılmakta olup bu şekilde şikâyet başvurularının uzlaşı ile çözümünde iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bu
anlamda 2015 yılı içerisinde şikâyete konu edilen pek çok sorunu Kurumumuz uzlaşma yolu ile çözmeyi başarmıştır. Bu süreçte özellikle uzlaşma
konusunda taraf olan idarelerin çözüme yönelik olumlu tavırları hesap verilebilirlik, şeffaflık, haklı beklentiye uygunluk, iyi yönetişim gibi modern
yönetim ilkelerine uyum göstermektedir. Aşağıda Kurumumuzun uzlaşma
yolu ile çözüme kavuşturduğu şikâyet başvurularına ilişkin kurum ve kuruluşlar bazında örnekler sunulmuştur.
Şikâyetçilerin talepleri doğrultusunda, idare ile bağlantı kurularak söz konusu talepler idareye anlatılmış, çoğu zaman kurumlar ile yüz yüze görüşmeler yapılarak sorunların uzlaşma yolu ile çözülmesi sağlanmıştır.
Bu kapsamda,
• 2013 yılında 47,
• 2014 yılından 46
• 2015 yılında 161,
olmak üzere toplam 209 adet dosya uzlaşma yöntemiyle çözüme kavuşturulmuştur.
2015 yılında Uzlaşma yoluyla çözüme
ulaştırılan dosya sayısı
161 *
*161 başvurunun 150 adedi Kamu Denetçiliklerimizce 11 adedi ise İstanbul Bürosu
tarafından gerçekleştirilmiştir.
Y I LLI K RAP OR 2015
243
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
7.3.1. Sosyal Güvenlik Hizmeti Sunan Kurumlar
Mukopolisakkaridoz (MPS) Hastalarının İhtiyacı Olan İlacın Geri
Ödenmesinin Yapılmaması
Kurumumuza MPS tip IV A hastası çocukların ebeveynleri tarafından;
hastalığın semptomlarını geciktirici etkisi olduğu FDA (ABD Sağlık
Ajansı) ve EMA (AB Sağlık Ajansı) tarafından kabul gören VİMİZİM
isimli ilacın geri ödeme listesine alınması hususunun, T.C. Sağlık Bakanlığı
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu onayına rağmen SGK tarafından kabul edilmediğine ve bu nedenle çocuklarının tedavisine başlanılamadığına
ilişkin şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.
Konu ile ilgili yapılan araştırmada, MPS’nin yetim hastalıklar olarak bilinen ve dünya üzerinde nüfusun çok küçük bir yüzdesinde görülen nadir
hastalık türlerinden birisi olduğu, ayrıca bu hastalıktan mustarip çocukların
çok ağır kas ve iskelet bozuklukları, orantısız cücelik ve yürüme fonksiyonu
kaybı yaşadıkları, ortalama ömürlerinin ve yaşam kalitelerinin diğer kişilere
nazaran önemli ölçüde düşüklük arz ettiği anlaşılmıştır.
SGK nezdinde, ilgili üst düzey yöneticilerin katıldığı toplantılarda konu
dile getirilmiş ve Anayasanın eşitlik ve sağlık hakkına ilişkin maddelerine
istinaden kurumun idari işlemini düzeltmesi talep edilmiş olup, akabinde
SGK Başkanlığı tarafından 30/04/2015 tarihinde mezkur ilaç geri ödeme
listesine eklenmiş ve şikâyet konusu husus çözüme kavuşturulmuştur.91
Gazilere Protez Ödemesi
244
Şikâyetçi, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenmiş raporlara istinaden gaziler için temin ettiği protezlerin faturalarına ait geri ödemeler için Diyarbakır Sosyal Güvenlik Merkezinin ödeme
talebini reddettiğini belirterek Kurumumuza şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Sorunun çözümüne yönelik olarak Kurumumuzca SGK ile yapılan
yazışma ve görüşmeler sonucunda, gazilere temin edilen tıbbi malzemeler
için şikâyetçiye gereken ödemeler yapılmıştır.92
2015/1177 şikâyet numaralı başvuru için verilen 30/07/2015 tarihli KVYO Kararı;
2015/1110 şikâyet numaralı başvuru için verilen 30/07/2015 tarihli KVYO Kararı
92
2015/293 şikâyet numaralı başvuru için verilen 16/03/2015 tarihli KVYO Kararı
91
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Hastane Masrafları
Eşinin 2013 yılında düşmesi sonucu acil olarak Yalova Devlet Hastanesine
kaldırılması sonrasında, yeterli ekipman ve donanım olmaması sebebiyle
ertesi gün hava ambülânsı ile İstanbul Acıbadem Kozyatağı Hastanesine
sevk edildiğini belirten şikâyetçi, eşinin vefat etmesinin ardından, Acıbadem Kozyatağı Hastanesinin SGK ile anlaşması olmaması nedeniyle kendisine 69.500 TL tutarında bir fatura çıkarttığı şikâyeti ile Kurumumuza
başvurmuştur. Şikâyetçi, yaptığı ödemenin ardından bu tutarın kendisine
geri ödenmesi amacıyla SGK’ya yaptığı başvuru üzerine yaklaşık 13.000
TL’lik bir geri ödemenin yapıldığını belirterek kalan tutarın da kendisine
ödenmesini talep etmiştir. Bunun üzerine, Acıbadem Sağlık Grubu Genel
Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme ve yazışmaların neticesinde ilgili
hastanenin şikâyetçinin talebi doğrultusunda 55.925,82 TL’lik geri ödemeyi gerçekleştirmesi sağlanmıştır.93
Ödenen İşsizlik Ödeneklerinin Türkiye İş Kurumu Genel
Müdürlüğünce Geri İstenmesi.
Şikâyetçi tarafından Kurumumuza yapılan başvuruda; işsizlik ödeneği aldığı dönemlerde tarım sigortalılığının bulunması nedeniyle tarafına ödenen
tutarların idare tarafından geri istendiğini ve buna yönelik çıkarılan borcu
taksitler halinde ödediğini ifade ederek sigortalılık muafiyet belgesi aldığı
tarihten sonraki dönemlere ait iade işleminin iptal edilmesini talep etmiştir.
Şikâyetin çözüme kavuşturulması amacıyla Türkiye İş Kurumu ile Sosyal
Güvenlik Kurumundan gerekli bilgi ve belgeler talep edilmiş, gelen bilgi
ve belgelerdeki hususların tetkiki ve Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü
İşsizlik Sigortası Daire Başkanlığı ile gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde şikâyetçinin muafiyet belgesi aldığı dönemlere ait işsizlik sigortası
ödeneklerinin kendisine iadesi sağlanmıştır.94
İdari Para Cezasının Silinmesi Talebi
245
Şikâyetçi; kapatılan işyeri dosyasının sistem tarafından kapatılmamasına
bağlı olarak verdiği işe giriş bildirgesinin kabul edilmesine karşın diğer bildirim belgelerini sistem üzerinden veremediğini, bu nedenle yeniden işyeri dosyası tescil ettirdiğini, yeni tescille birlikte yasal süresi geçtiğinden
bahisle, sigortalı işe giriş bildirgesi ve işyeri bildirgelerinden ötürü adına
93
94
2014/4470 şikâyet numaralı başvuru için verilen 23/01/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/336 şikâyet numaralı başvuru için verilen 11/06/2015 tarihli KVYO Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
idari para cezası uygulandığını belirterek, tarafına uygulanan para cezasının
kaldırılması talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Akdiyle Çalışanlar Daire Başkanlığı ile gerçekleştirilen yazışmalar neticesinde şikâyete konu sorun
çözülmüştür.95
Engellilere Yönelik Düzenlenen Sağlık Raporları
Engellilere yönelik düzenlenen sağlık raporları konusunda Kurumumuza
sıklıkla başvuruda bulunulmaktadır. Bu bağlamda yapılan bir başvuruda;
erken emeklilik için alınmış olan daimi (sürekli) engelli raporunun SGK
Başkanlığı tarafından kabul edilmemesi işlemine karşı Kurumumuza başvuruda bulunulmuştur. Şikâyet dosyası üzerinde yapılan inceleme neticesinde, SGK Başkanlığından gelen cevabi yazıda; sağlık raporunun, konunun çözümü amacıyla tekrar değerlendirileceği bildirilmiştir. Daha sonra
Kurum yetkilileri ile yapılan görüşmeler neticesinde şikâyete konu olan
raporun kabul edileceği şikâyetçiye bildirilmiş ve şikâyetçinin bu konudaki
talebi yerine getirilmiştir.96
Memurun Kötü Muamelede Bulunması
Şikâyetçi, Çine Sosyal Güvenlik Merkezinde görevli bir memurun kendisine ve babasına kötü muamelede bulunduğunu, ilgili memurun uyarılması
gerektiğini belirten talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur. Kurumumuzca yapılan arabuluculuk girişimleri sonucunda Çine Sosyal Güvenlik Merkez Müdürü ile görüşülerek şikâyet konusu hakkında bilgi verilmiştir. Merkez Müdürü, gerekli uyarıların yapılarak daha dikkatli davranılması
hususunda hassasiyet göstereceklerini ifade etmiştir. Şikâyetçi tarafından da
konunun idare tarafından çözüldüğü bilgisi Kurumumuza bildirilmiştir.97
7.3.2. Sağlık Bakanlığı
246
Ameliyatın Acilen Gerçekleştirilmesi Talebi
Şikâyetçi; başvurusunda her an ölmek üzere olduğunu, acil ameliyat edilmesi gerektiğini, ancak Sağlık Uygulama Tebliğin (SUT) bu ameliyatı karşılamaması nedeniyle ameliyat olamadığını belirterek SUT’un değiştirilmesi veya ameliyat giderlerinin karşılanmasını talep etmiştir.
95
96
97
2014/3646 şikâyet numaralı başvuru için verilen 18/09/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/1228 şikâyet numaralı başvuru için verilen 03/07/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/238 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/01/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Şikâyete ilişkin uzman doktorlarla ve şikâyetçinin ameliyat olmak istediği
hastane ile iletişime geçilerek SUT’a göre birden fazla stent takılacak hastanın birden fazla ameliyat olması gerektiği ve bunun çok büyük bir risk
taşıdığı belirtilmiştir.
Şikâyet ile ilgili olarak yoğun bir şekilde Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü ve Ege Üniversitesi Hastanesi yetkilileri ile yapılan görüşme ve yazışmaların ardından, şikâyetçinin
talebi doğrultusunda gerekli ameliyatın gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.98
Eksik Ödenen Acil Nöbet Ücretleri
2014 yılının Ocak-Aralık dönemi için acil serviste tutulan nöbet ücretlerinin eksik ödenmesi nedeniyle kalan tutarın ödenmesi talep edilen başvuruya ilişkin olarak, Mersin Devlet Hastanesi yöneticileri ile irtibata geçilmiş,
bunun neticesinde şikâyetçiye, 23/07/2015 tarihli Ödeme Emri Belgesiyle
ödeme yapılması sağlanarak şikâyete konu talep yerine getirilmiştir.99
Aile Yardımı Ödemesi
Şikâyetçi, Konya Hadim Devlet Hastanesinde çalıştığı dönemde geriye
dönük 8 aylık aile yardımı talebinin idarece reddedilmesi üzerine Kurumumuza başvurmuştur.
Şikâyet konusu hususla ilgili olarak idareyle yapılan görüşmeler neticesinde, şikâyetçinin talebinin idarece yerine getirilmesi sağlanmış olup, sorun
çözüme kavuşturulmuştur.100
Eş Durumundan Nakil Yapılmaması
Şikâyetçi, Erzincan Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
ebe olarak görev yaptığını, eşinin ise öğretmen olarak Tunceli’de görev yaptığını ve zorunlu hizmet yükümlüsü olduğunu, bu sebeple eş durumundan
Tunceli’ye nakil talebinde bulunduğunu ancak talebinin reddedildiğini ifade ederek tayinin Tunceli’ye yapılması talebiyle Kurumumuza başvurmuştur. Başvuru sahibinin söz konusu dilekçesine ilişkin olarak Kamu Hastaneleri Kurumu Ebe Atama Birimi ile telefon görüşmesi yapılarak konuya
ilişkin açıklamalar dinlenmiş ve Milli Eğitim Bakanlığına yazı yazılmış, cevabi yazıda şikâyetçi eşinin yer değiştirmesinin mümkün olmadığının ifa2014/5613 şikâyet numaralı başvuru için verilen 10/04/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/2941 şikâyet numaralı başvuru için verilen 17/09/2015 tarihli KVYO Kararı
100
2015/5791 şikâyet numaralı başvuru için verilen 09/03/2015 tarihli KVYO Kararı
98
99
Y I LLI K RAP OR 2015
247
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
de edilmesi halinde şikâyetçinin eş durumu tayininin yapılabileceği bilgisi
alınmıştır. Konuya ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı ile de telefon görüşmesi yapılmış, Kamu Hastaneleri Kurumunun yazısına cevaben yazılan
Milli Eğitim Bakanlığının yazısının bir örneğinin faks yoluyla tarafımıza
intikali sağlanmıştır. Söz konusu yazı Kurumumuz aracılığıyla, Kamu Hastaneleri Kurumuna da faks yoluyla intikal ettirilmiştir. Kurumumuzca Milli
Eğitim Bakanlığının bahsi geçen cevabi yazısının Kamu Hastaneleri Kurumuna iletilmesi üzerine Kamu Hastaneleri Kurumunun 18/11/2015 tarihli
oluru ile başvuru sahibinin görev yeri Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
Tunceli Kamu Hastaneleri Birliği (görev yeri Genel Sekreterlikçe belirlenmek üzere) olarak belirlenmiştir. Söz konusu tayin belgesi, Kamu Hastaneleri Kurumu tarafından faks yoluyla Kurumumuza intikal ettirilmiştir.101
Hatalı Düzenlenen Sürücü Belgesinin Ücretsiz Olarak Yenilenmesi
Şikâyetçi başvurusunda; gerekli ödemeleri yaparak Şanlıurfa İl Emniyet
Müdürlüğünden almış olduğu sürücü belgesinde bazı bilgilerin hatalı düzenlendiğini fark etmesi üzerine belgesinin yenilenmesini talep ettiğini,
ancak belgesinin yenilenmesi için tekrar ödeme yapmasının istendiğini,
idarenin hatalı olması sebebiyle kendisinin tekrar ödeme yapmak zorunda
bırakılmasının makul olmadığını belirterek; tekrar ödeme yapmak zorunda
bırakılmaksızın hatasız yeni ehliyetinin düzenlenerek tarafına verilmesini
talep etmiştir.
Şikâyet başvurusuna ilişkin olarak, şikâyet edilen idareyle yapılan görüşmelerde, şikâyetçinin talebinin değerlendirilmesi suretiyle, şikâyet konusunun
çözümlenmesi hususunda gerekli girişimlerde bulunulması istenmiştir. Kurumumuzun girişimleri ve çalışmaları neticesinde, idare şikâyetçinin talebini yerine getirmiş ve sorun çözüme kavuşturulmuştur.102
Promosyon Ödemesi
248
Nevşehir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğünde görev yapan şikâyetçi, Türkiye Ekonomi Bankası Nevşehir Şubesi ile adı geçen Müdürlüğün yaptığı
protokol şartnamesi gereği tarafına ödenmesi gereken promosyonun ödenmeyerek mağduriyet yaşadığından bahisle Kurumumuza başvurmuştur. Tarafımızca ilgili bankayla yapılan görüşmeler ve yazışmalar sonucu uzlaşma
101
102
2015/5004 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/11/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/3943 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/02/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
sağlanmış ve bankanın hatasını kabul etmesi sonucu şikâyetçinin maaş hesabına promosyon tutarı yatırılmıştır.103
Tahsis Edilmiş Lojmanın Onarım Gerekçesiyle Boşaltılıp Yeniden
Tahsis Edilmemesi
Şikâyetçi, Gümüşhane Halk Sağlığı Müdürlüğünde sağlık memuru olarak
görev yaptığını, İl Sağlık Müdürlüğüne lojman başvurusu yapması neticesinde, Kamu Konutları Yönetmeliğine uygun olarak İl Sağlık Müdürlüğü
tarafından yapılan incelemelerde başvurusunun kabul edilerek belirli puan
sıralaması sonucunda lojman komisyonu tarafından Kamu Konutları Yönetmeliğinin 20 nci maddesine istinaden kendisine sıra tahsisli olarak 5
yıllığına lojman tahsisi yapıldığını, ancak müdürlük lojmanlarında genel
onarım yapılacağı gerekçesiyle İl Sağlık Müdürlüğünce lojmanlarda oturan
personellerin yer teslimi yapılıncaya kadar tahliye edilmeleri gerektiğinin
bildirildiğini, buna istinaden, tadilat ve onarım bitip tarafına teslim edilene
kadar hakkının saklı kalması koşulu ve kira kesintisi yapılmaması ile onarım esnasında kalmadığı sürenin 5 yıllık tahsis süresinden sayılmaması talep edilerek lojman teslim tutanağı ile eşyalarını tahliye ederek geçici olarak
lojmanı boşalttığını, lojman teslim tutanağında da bu durumu belirttiğini
ancak yer teslimi sonrası tarafına lojman teslimi yapılmadığını, kendisinden
tekrar lojman tahsisi için başvuru yapılması istendiğini belirterek, yaşadığı
mağduriyetin giderilmesini talep etmiştir.
Yapılan görüşmeler sonucunda; Gümüşhane Valiliği (İl Sağlık Müdürlüğü) tarafından lojman uygulamaları ile ilgili şikâyet konusu talebin olumlu
sonuçlandığı şikâyetçi tarafından Kurumumuza yazılı olarak iletilmiştir.104
Acil Servis Hizmetlerinden Ücret Alınmaması
Araç dışı trafik kazası geçirmesi nedeniyle kaldırıldığı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Sevisinde gördüğü tedavinin ardından
sosyal güvenlik kaydı ve sağlık güvencesi olmadığı gerekçesi ile tahsil edilen
tedavi giderlerinin iadesi talebiyle Kurumumuza yapılmış olan bir başvuruda Hacettepe Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Fatura Birimi ve SGK
ile yapılan görüşmeler neticesinde; SGK’dan şikâyetçinin ödemiş olduğu
ücretin tarafına iadesinin yapılabileceği, verilecek sağlık hizmetine ilişkin
faturanın mevzuat gereği belgeler ile birlikte adı geçen üniversite hastanesi
103
104
2015/591 şikâyet numaralı başvuru için verilen 16/01/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/2772 şikâyet numaralı başvuru için verilen 21/05/2015 tarihli KVYO Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
249
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
tarafından Kurumlarına gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir. SGK tarafından verilen görüş, Döner Sermaye İşletme Müdürlüğüne iletilmiş, söz
konusu idare tarafından şikâyetçiye gerekli ödemenin yapılacağı ifade edilmiştir. Kurumumuzca yapılan arabuluculuk girişimleri sonucunda, şikâyetçi
ile ilgili idare arasında uzlaşma sağlanması suretiyle şikâyet konusu çözüme
kavuşturulmuştur.105
Tutukluların Sağlık Hizmetlerine Erişimi
Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan yabancı uyruklu bir şikâyetçi, mide ve bağırsaklarından ciddi bir ameliyat geçirdiğini,
ameliyat sonrası kendisine doktor kontrolü ve muayene yapılmadığını belirterek, tedavisinin yapılmasının sağlanmasını talep etmiştir. Kurumumuzun konu hakkındaki girişimleri neticesinde, şikâyetçinin tedavisine başlanmış olup, şikâyet konusu sorun çözüme kavuşturulmuştur.106
7.3.3. Milli Eğitim Bakanlığı
Bilgi Edinme Başvurusuna Cevap Verilmemesi
Şikâyetçi; bilgi edinme hakkı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına (MEB)
başvuru yaptığını, başvurusunun reddedilmesi üzerine Bilgi Edinme ve
Değerlendirme Kuruluna (BEDK) itiraz ettiğini, BEDK’nin kendisini
haklı bulmasına rağmen MEB’in talebini yerine getirmediğini iddia ederek Kurumumuza başvurmuş, Kurumumuzca MEB Hayat Boyu Öğrenme
Genel Müdürlüğü ile temasa geçilmiş, ilgili idarenin BEDK’nin kararından haberdar olmadığının anlaşılması üzerine söz konusu kararın bir sureti
ilgili idareye gönderilmiş ve ilgili idarece şikâyetçinin bilgi edinme talebini
yerine getirdiğine dair yazı Kurumumuza iletilmiştir.107
Öğrencilere Yönelik Servis Hizmeti Sağlanması Talebi
250
Servis hizmetlerine yönelik bir başvuruda şikâyetçinin kardeşi ve diğer öğrencilerin 11/09/2014 tarihli ve 29116 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Taşıma Yoluyla Eğitime Erişim Yönetmeliği kapsamında, okulların açılması ile
birlikte servis hizmetinden yararlanmaları gerekirken, servis ihalesine geç
çıkılması nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi talep edilmiştir.
2014/5004 şikâyet numaralı başvuru için verilen 14/04/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/4881 şikâyet numaralı başvuru için verilen 23/10/2015 tarihli KVYO Kararı
107
2015/2872 şikâyet numaralı başvuru için verilen 09/06/2015 tarihli KVYO Kararı
105
106
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Sorunun çözümü amacıyla Dursunbey İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile
yapılan görüşmelerde söz konusu şikâyet çözüme kavuşturulmuştur.108
Zihinsel Engelli Çocuğa Karşı Rehber Öğretmen Tarafından
Takınılan Olumsuz Tavrın Önlenmesi ile Çocuk Hakkında Olumlu
Rapor Verilmesi Talebi
Şikâyetçi, oğlunun özel eğitime devam edebilmesi için gerekli testi yapmakla görevli Giresun Rehberlik ve Araştırma Merkezindeki (RAM) rehber öğretmenin çocuğuna ve ailesine karşı olumsuz, aşağılayıcı tavırlarını
şikâyet ederek bahse konu kişi hakkında gereğinin yapılmasını ve düzenlenen olumsuz raporun geri alınarak çocuğunun eğitim hakkının yeniden
verilmesini talep etmiştir. Söz konusu başvuru neticesinde Kurumumuzun
girişimleriyle MEB nezdinde RAM’daki öğretmen hakkında soruşturma
açılması sağlanmış, bu süreçte Tirebolu RAM tarafından çocuk hakkında
“olumlu rapor” verilerek eğitimine devam etmesi sağlanmıştır.109
7.3.4. Yüksek Öğretim Kurumları
Geçici Görevlendirmenin İptal Edilmemesi
Şikâyetçi Kurumumuz nezdinde yaptığı başvurusunda Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörlüğünce geçici görevli olarak 09/09/2014 tarihinde Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu emrinde görevlendirildiğini;
bu görevlendirmeden itibaren altı ay geçmesine rağmen görevlendirme
işlemine son verilmediğini, bunun üzerine 17/03/2015 tarihli dilekçesi ile
önceki görevine geri alınması talebinde bulunduğunu, ancak bu isteminin
reddedildiğini, oysa geçici görevlendirme süresinin 6 ayı geçmemesi gerektiğini, işlemin bu yönüyle hukuka aykırı olduğunu belirterek, mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir. Şikâyet dosyasının incelenmesinden;
adı geçen Üniversite Rektörlüğü ile yapılan yazışma ve görüşmeler neticesinde, bahsi geçen Üniversite Rektörlüğü şikâyetçinin bu görevlendirmesini iptal etmiştir.110
Diplomaya Hak Kazanma İhtilafının Giderilmesi Talebi
Şikâyetçi, Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü öğrencisi olduğunu, aftan
yararlanarak tekrar kayıt yaptırdığı Açıköğretim Fakültesinde matematik
2015/4815 şikâyet numaralı başvuru için verilen 06/11/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/2786 şikâyet numaralı başvuru için verilen 13/11/2015 tarihli KVYO Kararı
110
2015/3871 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/10/2015 tarihli KVYO Kararı
108
109
Y I LLI K RAP OR 2015
251
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
dersini DC harf notu ile geçtiğini, genel not ortalamasının 2,01 olduğunu
ve fakülteden önlisans diploması talebinde bulunduğunu belirtmiştir. Şikâyet konusu ile ilgili yapılan incelemeler, araştırmalar ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Dekanlığı ile defaatle yapılan telefon görüşmeleri neticesinde, mezkur dekanlık tarafından şikâyetçiye gönderilen yazıda
şikâyetçinin İktisat Fakültesi İktisat Programının derslerinin tamamında
başarılı olduğu ve önlisans diploması almaya hak kazandığı belirtilmiş ve
şikâyet konusu sorun çözüme kavuşturulmuştur.111
Lisans Diplomasının Aslının İadesi Talebi
Mühendislik tamamlama programı kapsamında Uludağ Üniversitesi
Mühendislik Fakültesine yerleşen şikâyetçi, kayıt sırasında ilgili idare tarafından alınan lisans diplomasının aslının tarafına iade edilmesini talep
etmiştir. Kurumumuzca yapılan girişimler sonucunda, Uludağ Üniversitesi
Rektörlüğü tarafından şikâyetçiye lisans diplomasının aslı iade edilmiş ve
şikâyet konusu sorun çözüme kavuşturulmuştur.112
Dilekçenin İşleme Konulmaması
252
Şikâyetçi başvurusunda; Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalında öğretim üyesi olduğunu, “Müzik ve Göstergeler Arasılık’’ isimli dersin Müzik
Eğitimi Tezli Yüksek Lisans Programında ve “Müzik ve Simülasyon’’ isimli
dersin ise Müzik Eğitimi Doktora Programında açılması hususunda Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanlığına 17/06/2014 tarihinde
dilekçe verdiğini, ancak dilekçesinin işleme konulmaması suretiyle dilekçe
hakkının kullanılmasının engellendiğini, dilekçe hakkının kullanılmasının
engellenmesinden sorumlu Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı hakkında soruşturma açılmasını talep ettiğini, yapılan idari soruşturma
neticesinde Anabilim Dalı Başkanına herhangi bir ceza önerilmediği gibi
şikâyetçi hakkında Dekanlık makamı tarafından uyarılmasının önerildiğini,
yapılan soruşturmanın şikâyetçiye herhangi bir soru sorulmaksızın tek taraflı ve sübjektif bir şekilde yürütüldüğünü ifade etmiş olup; Güzel Sanatlar
Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı hakkında gerekli idari işlemin yapılması
için Kurumuza şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
111
112
2015/3776 şikâyet numaralı başvuru için verilen 30/09/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/21 şikâyet numaralı başvuru için verilen 27/03/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Yapılan inceleme ve araştırma kapsamında; Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğünden temin edilen bilgilerden, şikâyetçinin dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi hususunda sorumlu olduğu iddiası ile
Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı hakkında yürütülen soruşturmanın objektif yapılmadığı iddiasından bahisle soruşturmanın yeniden yapılması talebine ilişkin olarak; Rektörlükçe, yürütülen soruşturma
sürecinin incelendiği, neticesinde de soruşturmanın yetkili disiplin amiri
tarafından yapılmadığının tespit edildiği, bu nedenle soruşturmanın yetkili
disiplin amiri olan Eğitim Bilimleri Enstitü Müdürlüğü tarafından tekrar
başlatıldığı, dolayısıyla şikâyete konu talebin ilgili idare tarafından yerine
getirildiği anlaşılmış ve şikâyetçi tarafından talebin yerine getirildiğine ilişkin yazı Kurumumuza iletilmiştir.113
YÖK Başkanlığı Tarafından Denklik Belgesinin Düzenlenmesi
Talebi
Şikâyetçi, Bulgaristan Plovdiv Üniversitesi Uluslararası Ekonomik İlişkiler
bölümünden mezun olduğunu, 2013 yılının Mart ayında YÖK Başkanlığına denklik başvurusunda bulunduğunu, ancak başvurusunun üzerinden
9 ay geçmesine rağmen herhangi bir işlem tesis edilmediğini, bu sebeple ÖSYM tarafından gerçekleştirilen sınavlara müracaat edemediğini ve
askerlik vazifesini yapamadığını belirterek, denklik başvurusunun sonuçlandırılmasını talep etmiştir. Kurumumuzca yapılan girişimler sonucunda
Yükseköğretim Yürütme Kurulunun 31/12/2014 tarihli kararı ile denklik
belgesinin düzenlenmiş ve şikâyetçiye gönderilmiştir.114
7.3.5. Diyanet İşleri Başkanlığı
Mahalle İmamı Görevlendirilmesi Talebi
Şikâyetçi, mahalle imamlarının okumak için haftada 5 gün il merkezine
gittiğini, bu günlerde caminin imamsız kaldığını belirterek, geçici de olsa
başka bir imam verilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Göksun Kaymakamlığı ile yapılan görüşmeler sonucunda, mahalle cami
imamı değişikliğine ilişkin talep olumlu sonuçlandırılmıştır.115
2014/4808 şikâyet numaralı başvuru için verilen 16/01/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/3081 şikâyet numaralı başvuru için verilen 21/08/2015 tarihli KVYO Kararı
115
2015/2881 şikâyet numaralı başvuru için verilen 25/06/2015 tarihli KVYO Kararı
113
114
Y I LLI K RAP OR 2015
253
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Kadronun Taşınması Talebi
Şikâyetçi 1860 tarihinde yapılmış Abdulhalim Mescidi’nin küçük gelmesi
üzerine 1997 yılında bitişiğindeki arsaya Kozyatağı Mehmet Çavuş Camii’nin yapılarak ibadete açılmış olduğunu, Abdulhalim Mescidinin Kuran
Kursuna çevrildiğini, imam hatibi ile müezzininin fiilen Mehmet Çavuş
Camii’nde görev yaptığını, ancak kadrolarının hala Abdulhalim Mescidinde bulunduğunu belirterek bu hususun düzeltilmesini talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan girişimler sonucunda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, şikâyetçinin talebi yeniden değerlendirilmiş ve şikâyetçinin talebi
yerine getirilmiştir.116
7.3.6. Ulaştırma, Basın ve İletişim ile İlgili Kurum ve Kuruluşlar
İnternet Aboneliğini Sona Erdirme Talebi
Şikâyetçi; TürkNet İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye 2014 yılı Haziran ayında
abonelik için müracaat ettiğini, Eylül ayına gelinmesine rağmen sonuç alınamaması nedeniyle 16/09/2014 tarihli dilekçesi ile müracaatından vazgeçtiğini belirttiğini, cevaben kendisinden imzalı dilekçenin istenildiğini,
imzalı dilekçesini gönderdiğini, bu işlemin beş defa tekrarlandığını, sonunda faks çekerek müracaatını iptal ettirebildiğini, daha önce fatura gönderilmemesine rağmen 18/12/2014 tarihinde e-posta ile 96,92 TL borcu olduğu ve ödememesi halinde icra takibi yapılacağının tarafına ihtar edildiğini,
ilk dilekçeyi göndermesinden birkaç gün sonra internetinin bağlandığını
ancak defalarca telefon görüşmesi ve maillerle istemediğini beyan etmesine
rağmen iptal işlemini başaramadığını iddia ederek tarafından haksız olarak
istenilen bedelin iptali talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
254
Şikâyetçinin başvurusuna ilişkin olarak TürkNet İletişim Hizmetleri A.Ş.
ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı ile yapılan görüşmeler
neticesinde şikâyet konusu husus çözüme kavuşturulmuştur.117
İnternet Kullanımından Doğan Ekstra Giderler ve Cayma
Bedelinin İadesi
Şikâyetçi; Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş. ile fiber internet hizmetinden yararlanma konusunda anlaştığını, yapılan görüşmelerde TTNet
A.Ş.’ye taahhüt edilen hususlar gereğince ödenmesi zorunlu cayma bedeli116
117
2015/262 şikâyet numaralı başvuru için verilen 06/05/2015 KVYO Kararı
2014/5629 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/01/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
nin Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından karşılanması ve gerekli hat kapatma-geçiş işlemlerinin tamamlanması konularında mutabakata
varıldığını, TTNet A.Ş. kapsamında yer alan hattın kapanması işleminin
zamanında ve kararlaştırıldığı gibi Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş.
tarafından yerine getirilmediği ve ilgili konularda herhangi bir anlaşmanın
olmadığı bilgisinin şikâyetçiye verildiğini ve Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin cayma bedeli ve iki aylık kullanım bedelinin ödenmesi hususunda gerekli girişimlerden imtina ettiğini belirterek TTNet A.Ş. tarafından kendisine yansıtılan tüm kullanım ve cayma bedelleri ile bunların
gecikme faizlerinin Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından ödenmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzun yapmış olduğu girişimler neticesinde, TTNET A.Ş. tarafından şikâyetçiye yansıtılan tüm kullanım ve cayma bedelleri ile bunların
gecikme faizleri Superonline İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından ödenmiş
ve şikâyet konusu sorun çözüme kavuşturulmuştur.118
7.3.7. Milli Savunma Hizmetleri
Askerlikte Alınan ve Kaybedilen Üstün Başarı Belgesinin
Yenilenmemesi
Askerlikte almış olduğu üstün başarı belgesini kaybetmesi nedeniyle bu
belgeden kaynaklı işe girmede öncelik hakkını kullanamadığından bahisle
başvuru yapan şikâyetçi, ilgili belgenin tekrar düzenlenmesini talep etmiş
ve Kurumumuz tarafından yapılan görüşmeler neticesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanlığınca üstün başarı
belgesinin tekrar düzenlenmesi sağlanmıştır.119
Personelin Olumsuz Tutum ve Davranışı
Şikâyetçi; SGK Başkanlığı tarafından istenen terhis belgesini almak için
Büyükçekmece Askerlik Şubesine başvurduğunu, personelin olumsuz tutum ve davranışına maruz kaldığını, işlemlerini gerçekleştirmede sorun
yaşadığını, dolayısıyla şikâyet konusunun Büyükçekmece Askerlik Şubesi
Başkanlığındaki kamu personelinin tutum ve davranışına ilişkin olduğunu
belirterek şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
118
119
2014/4923 şikâyet numaralı başvuru için verilen 26/01/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/586 şikâyet numaralı başvuru için verilen 18/05/2015 tarihli KVYO Kararı
Y I LLI K RAP OR 2015
255
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Yapılan inceleme kapsamında, Büyükçekmece Askerlik Şubesi Başkanlığı
yetkilileri ile görüşmeye geçilerek şikâyet konusu iletilmiş, vatandaşa sundukları kamu hizmetinin iyi yönetim ilkeleri çerçevesinde kamu hizmeti
standartlarına uygun olması, bu hususta gerekli iyileştirmelerin ve düzeltmelerin yapılması, sorun yaşanan personelin bu konuda uyarılarak idarenin
işleyişindeki bu tür aksaklıkların giderilmesi gerektiği ifade edilmiş olup;
şikâyetçinin Başkanlıkları nezdindeki işleminin yapılması hususunda gerekli kolaylığın sağlanarak sorunun çözülmesi ve şikâyetçiden özür dilenmesi talep edilmiştir. Bu uzlaşma girişimlerimiz üzerine, Büyükçekmece
Askerlik Şubesi Başkanlığı yetkilisi, şikâyet konusu aksaklığın giderilmesi
adına ilgili personelle görüşeceklerini ve gerekli uyarıları yapacaklarını, ayrıca şikâyetçiyi davet ederek sorununun çözümü için gerekeni yapacaklarını
ve oluşan bu aksaklığın telafi edileceğini bildirmiştir.
Bunun üzerine, şikâyetçi, 31/12/2014 tarihinde Kurumumuza ilettiği
e-postada ve kendisiyle yapılan görüşmelerde, şikâyet konusunun Kurumumuz tarafından ciddiyetle takip edilmesi sonucunda çözüme ulaştığını,
bahse konu Başkanlık yetkilisinin kendisiyle bizzat görüşmek suretiyle yaşanan problemden ötürü özür dilediğini ve sorununu çözüme kavuşturduğunu, dolayısıyla başvuru konusuyla ilgili herhangi bir sorununun kalmadığını ifade etmiştir.120
7.3.8. Mahalli İdareler
Kamulaştırmasız El Atmadan Doğan Bedel Alacağı Hakkında
256
Şikâyetçi Ankara İli Mamak İlçesi Balkiraz Mahallesinde bulunan 1440,00
m² yüz ölçümlü … ada … parsel sayılı taşınmaza Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırmasız el atıldığını, annelerine ait 229,03 m²’lik
kısmında bu kamulaştırmasız el atma işlemine konu olan taşınmazın içerisinde kaldığını, bu nedenle kamulaştırmasız el atma bedelinin bu parsele
ilişkin verilen dava kararına göre veraset ilamındaki payları oranında, dava
tarihinden itibaren yasal faiziyle Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından
ödenmesi hususunu şikâyete konu etmiştir.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının konu ile ilgili cevabi yazısında,
6487 sayılı Kanunun Geçici 6 ncı maddesinde; idarenin daveti veya malikin
müracaatı üzerine fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen
irtifak hakkının idarenin daveti veya malikin müracaat ettiği tarihteki tah120
2014/5313 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/01/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
mini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki
nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre
hesaplanmak suretiyle tespit edileceği ifade edilmiştir. Tespitten sonra, bu
Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma
komisyonunca, idarenin daveti veya malikin müracaat tarihinden itibaren
en geç altı ay içinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ
edilen bir yazı ile tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibinin uzlaşma
görüşmelerine davet edileceği, yazımızın tebliğ tarihinden itibaren de en
geç altı ay içinde işlem yapılacağı belirtilmiştir. 121
Çevre Temizliğinin Sağlanması Talebi
Manisa İli Şehzadeler Belediyesi Yarhasanlar Mahallesindeki pazarların,
pazar alanlarında kurulması ve çevresinin temiz bırakılması talebine ilişkin olarak Kurumumuzca yapılan görüşmeler neticesinde; ilçe sınırlarındaki Yarhasanlar Mahallesinde gerekli tedbirler alınarak yol ve kaldırım
işgalleri ile seyyar satıcılara müsaade edilmeyeceği, pazar yeri faaliyeti sona
erdiğinde temizlik ekiplerince pazarda oluşan atıkların toplandığı ve alanın
yıkanmak suretiyle temizlendiği, ayrıca şikâyetçinin talebi doğrultusunda
daha dikkatli davranılacağı bilgilerine ulaşılarak şikâyete konu talebin ilgili
idarece yerine getirildiği anlaşılmıştır.122
7.3.9. Diğer Kurum ve Kuruluşlar
Hatalı Düzenlenen Araç Ruhsatının Yenilenmesi İçin Tekrar Ücret
Talep Edilmesi
Şikâyetçi, Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlüğünde aracının ruhsatını
yenilediğini, yenilenen ruhsatta araç motor numarasının yanlış yazıldığını
farkettiğini ve bunun düzeltilmesini ilgili idareden talep ettiğini ancak kendisinden yenilenen ruhsat için ikinci bir ücret talep edildiğini ifade ederek,
kendisinden kaynaklanmayan hatanın düzeltilmesi talebiyle Kurumumuza
başvurmuş, ilgili idareye şikâyet konusu ile ilgili yazı yazılmış ve şikâyetçi
ilgili idarenin kendisini çağırarak ruhsatını ücret almadan yenilediğini belirtmiş ve başvuru çözüme kavuşturulmuştur.123
2015/2284 şikâyet numaralı başvuru için verilen 08/04/2015 tarihli KVYO Kararı
2014/5550 şikâyet numaralı başvuru için verilen 19/02/2015 tarihli KVYO Kararı
123
2015/3979 şikâyet numaralı başvuru için verilen 16/11/2015 tarihli KVYO Kararı
121
122
Y I LLI K RAP OR 2015
257
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Mahkemece Hükmedilen Vekâlet Ücretinin İlgiliye Ödenmemesi
Şikâyetçi, Akseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/03/2011 gün 2009/56
E. ve 2011/37 K. sayılı kararında, mahkeme tarafından hükmedilen vekâlet
ücreti için icra takibi başlatıldığını, ancak 2012 yılından bu zamana kadar
Antalya 7 nci İcra Müdürlüğünün 2012/4922 (yeni esas no:2014/2689)
sayılı takip dosyasına ödeme yapılmadığını ve konuyla ilgili tarafına bilgi
verilmediğini belirterek, ilgili idarenin uyarılması talebiyle Kurumumuza
başvuruda bulunmuş, yapılan görüşmeler sonucunda, şikâyetçinin talep ettiği vekalet ücreti dosya hesabına yatırılmıştır.124
Geçici Görevlendirmenin Sona Erdirilmesi Talebi
Şikâyetçi başvurusunda, Batı Anadolu Bölge Müdürlüğüne bağlı Fethiye Grup Başkanlığında ürün denetmeni olarak görev yaptığını ancak
02/01/2015 tarihinden itibaren iki kez Denizli Grup Başkanlığında geçici görevle görevlendirildiğini, geçici görevlendirmenin mobbing amacıyla
yapıldığını belirterek, geçici görevlendirmenin sona erdirilmesini talep etmektedir.
Ekonomi Bakanlığı tarafından gönderilen cevabi yazı ile Bakanlık Makamının 07/05/2015 tarihli ve 3085 sayılı onayı ile şikâyetçi eski görev yerine
iade edilmiş ve şikâyet konusu talep çözüme ulaştırılmıştır.125
7.4. Özel Raporlar Yoluyla Yapılan Katkı
258
Kurumumuz, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmak üzere; 29 Mart 2013 tarihi itibariyle almaya başladığı şikâyet
başvurularını titizlikle inceleyip, hukuk, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde sonuçlandırarak; temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi
noktasında önemli bir işlev üstlenmiş bulunmaktadır. Başvuru esasına göre,
hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygının geliştirilmesi ve
ayrıca halka karşı sorumluluk anlayışı temelinde bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürüttüğü inceleme ve araştırmalar sayesinde, çok kısa süre içerisinde
kamu vicdanının güçlü bir sesi olmayı başarmıştır. Bu açıdan Kurumumuzun varlığı, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi
124
125
2015/349 şikâyet numaralı başvuru için verilen 15/04/2015 tarihli KVYO Kararı
2015/1707 şikâyet numaralı başvuru için verilen 11/06/2015 tarihli KVYO Kararı
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
açısından çok önemli güvence olduğu kadar; idare açısından da demokrasi
ve hukukun yerleşmesine öncülük eden rehber niteliğindedir.
Kurumumuz, diğer ülke ombudsmanlıkları gibi iki esas amaca hizmet etmektedir. Bunlardan birincisi, temel hak ve özgürlüklerin “korunması”, diğeri ise “geliştirilmesidir”. Yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişiler tarafından
iletilen şikâyet başvuruları üzerine gerçekleştirilen inceleme ve araştırmalar
sonucu tespit edilen ihlallerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar,
hakların korunmasına hizmet etmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda da çok sayıda araç bulunmaktadır. Bunlardan önde
gelenleri her sene TBMM’ye sunulan Yıllık Rapor ve gerek duyulan konularda hazırlanan Özel Rapordur.
Yıllık Rapor haricinde; 6328 sayılı Kanunun 7 nci maddesi birinci fıkrası (ç)
bendinde kayıtlı, “ Yıllık raporu beklemeksizin gerek görüldüğü konularda özel
rapor hazırlamak.” hususu, Başdenetçinin görevleri kapsamında sayılmıştır.
Anılan fıkra hükmü uyarınca, “Soma Maden Kazasından Hareketle Kömür
Madenciliğinde İş Sağlığı ve Güvenliği Özel Raporu” hazırlanmış ve 31 Aralık 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmıştır.126 Kurumumuzun üzerinde
çalıştığı ülkemizin yargı sisteminin sorunları ile ilgili olarak da bir “Özel
Rapor” hazırlanmakta, bu konuda kapsamlı bir çalışma yürütülmekte ve
en kısa sürede söz konusu raporun TBMM’ye sunulması planlanmaktadır.
7.4.1. Yargı Özel Raporu
Kurumumuza iletilen şikâyet başvuruları da göz önünde bulundurulmak
suretiyle, ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden, adalet sistemimizin işleyişi, bu alanda yaşanan sorunlar ile bu noktada atılması gerekli
adımları kapsayacak şekilde özel bir rapor hazırlanması kararlaştırılmıştır.
Bu amaçla, deneyimli hâkim, savcı ve uzmanlardan oluşan bir Komisyon
oluşturulmuş; Komisyonunun çalışmalarında yararlanılmak üzere, yargının
sorunlarının tarihi, sosyolojik, demografik, ekonomik, kültürel, antropolojik, kırsal ve kentsel köken gibi ayrı başlıklar altında irdelenmesi; eksik ve
sorunlu yanlar ile yapısal sorunların tespiti ve çözüm önerileri geliştirilmesi,
ayrıca AB ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların standartları ile karşılaştırılmalı bir şekilde ortaya konulması amacı ile ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve üniversitelerden görüş ve
değerlendirme temin edilmiştir. Bu kapsamda, Komisyon elde ettiği bulgu126
http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/soma%20rapor%2030122014.pdf
Y I LLI K RAP OR 2015
259
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ları, bilimsel bir yöntemle ve uluslararası standartlar ile mukayeseli şekilde
inceleme ve araştırmaya devam etmektedir.
Adalet sistemimizin sorunlarını ele aldığımız, sistemin iyileştirilmesi ve
güvenilirliğinin artırılmasına yönelik öneriler içeren bu raporun; başta yargı camiası ve mensupları olmak üzere, ilgili kamu, özel ve sivil toplum ile
akademik camianın çalışmalarına ışık tutması ve hepsinden önemlisi varlık
nedenimiz olan milletimizin adalet sistemine olan inancının güçlendirilmesine vesile olacağı umulmaktadır.
260
YIL L IK RAPOR 2015
8
İDARENİN
KURUMUMUZA VE
KARARLARIMIZA
YAKLAŞIMI
Başvuru İnceleme ve Araştırma
Aşamasındaki Yaklaşımlar ve
İşbirliği Örnekleri
İdarenin Tavsiye Niteliğindeki
Kararlarımıza Yaklaşımı
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Bilindiği üzere, Devletin sahip olduğu egemenlik yetkisini kullanan idarenin, bu yetkiye dayanarak meşruiyet sınırlarını aşıp aşmadığının denetlenmesi, bireylerin haklarının Devlet karşısında korunması açısından son
derece önem arz etmektedir. Dolayısıyla, anayasalar, yalnızca idareye yetki
kullanımına ilişkin haklar tanımakla kalmamakta, idarenin bu yetkiyi kullanırken, hakların mahiyetine uygun davranmalarını sağlamak için de pek
çok denetim yolu öngörmektedirler.
Tüm dünyada kamu yönetiminin denetlenmesinde birçok farklı sistem kullanılmakla birlikte, bunları yargı ve yargı dışı olmak üzere iki temel kategori içinde ele almak mümkündür. Yargı denetimi, ülkelerin idari yapılarına
uygun olarak şekillenen yargı organları tarafından gerçekleştirilirken, yargı
dışı denetimi ise “siyasi”, idari”, “kamuoyu (baskı grupları)” ve “uluslararası
denetim” olarak sınıflandırmak mümkündür.127 İdare-birey ilişkilerinde bireyi koruma ve idareyi belirli sınırlar içerisinde hareket etmeye zorlamada
mevcut denetim yollarının yetersizliği, Devletin görev alanının genişlemesi
ve bireylerin hak anlayışının değişmesi, ombudsmana ihtiyaç duyulmasına
neden olmuştur.128
Kamu yönetimi anlayışındaki bu değişime cevap verecek şekilde, bireylerin
sahip olduğu haklar karşısında idarenin meşru sınırlarda hareket edip etmediğinin incelenmesi için muhtelif denetim yollarına bir alternatif olarak
değil fakat bu denetim yollarını tamamlayıcı ve destekleyici bir mekanizma
olarak ortaya çıkan Kurumumuz, kamu vicdanı ile uyuşmayan konularda
öncelikle idare-birey arasında bir köprü vazifesi görerek uzlaşı yoluyla uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmaya çalışmakta, bu uzlaşı zemininin mümkün
olmadığı durumda ise bireyin şikâyetinde haklı olduğunun tespit edilmesi
halinde idareye tavsiyede bulunmaktadır.
262
Bireyin hak ve özgürlüklerini, ulusal ve uluslararası mevzuat ışığında, hukuka ve daha da önemlisi hakkaniyete uygunluk boyutuyla savunma görevini üstlenen Kurumumuz, geride bıraktığı 3 yıl içerisinde aldığı 19.335 adet
başvuruyu titizlikle inceleyip %86’sını sonuçlandırarak; idarenin insan hak
ve özgürlüklerine saygılı bir şekilde görev yapmasına, kamu hizmetlerinin
etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine, kamu yönetiminde iyi yönetişim
ilkelerinin hayata geçirilmesine, birey ve idare arasındaki sorunların önüne
127
128
Gözler, 2009: 803-804
Çakmak 2008, 13
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
geçilmesine ve toplumda hak arama kültürünün benimsemesine ve güçlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Ancak tüm dünyadaki ombudsmanlık kurumlarında görüldüğü gibi Türkiye uygulamasında da Kurumun aldığı kararlar tavsiye niteliğinde olup,
yaptırım yetkisi yoktur. Ombudsmanlık kurumu en önemli yaptırım gücünü kamuoyundan ve parlamentodan almaktadır. Bu noktada, en önemli
paydaşlarımızdan olan idarelerin, inceleme ve araştırma aşamasında gerekli
destek ve katkıyı sunması, uzlaşma ve tavsiye kararlarını uygulama konusunda daha istekli davranması, kamuoyu ve parlamentonun da Kurum kararlarının takipçisi olması büyük önem arz etmektedir.
8.1. Başvuru İnceleme ve Araştırma Aşamasındaki Yaklaşımlar
ve İşbirliği Örnekleri
Kamu Denetçiliği Kurumu; idarenin işlem, eylem, tutum ve davranışları
hakkındaki şikâyetleri incelediğinden, kamu kurum ve kuruluşlarının Kurumumuzla işbirliği içerisinde hareket etmesi, Kurum tarafından talep edilen bilgi ve belgelerin zamanında gönderilmesi, Kurumların uzlaşma konusunda olumlu bir yaklaşım içerisinde olması, şikâyet başvurularının kısa
sürede ve etkin bir şekilde çözümlenmesi açısından önem arz etmektedir.
Şikâyetlerin alınmaya başlandığı tarihten bugüne kadar Kurumumuzun
görev alanı ve yetkileri zamanla kamu kurum ve kuruluşlarınca tanınmış,
geçtiğimiz yıl idarelerin birçoğu tarafından, Kurumumuzca istenen bilgi
ve belgeler kısa süre içerisinde ve doğru bir şekilde gönderilmiş, işbirliğine
açık bir tutum sergilenmiş, kimi bazı idareler ise bu konuda yeterince hassasiyet göstermemiştir.
Bu bağlamda, olumlu örneklere değinecek olursak; YÖK, ÖSYM, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve hastanelerle yapılan
yazışmalarda süre bakımından aksaklıklar olsa dahi dosyayı çözüme kavuşturacak gerekli bilgi ve belgelere yer verildiği gözlemlenmektedir. Anılan
idarelerle yapılan telefon görüşmelerinde de yetkililere ulaşılabilmekte, sorunun çözümünde destekleri alınabilmektedir. Ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları bilgi ve belge
taleplerine zamanında ve gerekçeli olarak cevap vermektedirler. Bir diğer
olumlu örnek, 2014/4889 şikâyet sayılı başvuru hakkında TURKCELL
A.Ş. gerekli hassasiyeti göstererek bilgi ve belgeleri süresinde ve kapsamlı
olarak göndermiştir. 2015/262 şikâyet sayılı başvuru hakkında Diyanet İş-
Y I LLI K RAP OR 2015
263
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
leri Başkanlığı yetkilileri şikâyet başvurusunun çözümü konusunda özverili
ve çözüm odaklı yaklaşım sergileyerek şikâyet başvurusunun uzlaşma yoluyla çözülmesini sağlamışlardır.
“Eğitim-öğretim, gençlik ve spor” başlığına ilişkin olarak ilgili idarelerle
işbirliği çalışmalarımız çerçevesinde, ilkokullarda insan hakları ve yurttaşlık
alanında Kurumumuzdan da bahsedilmesi gündeme gelmiş, yıl içerisinde Talim ve Terbiye Kurulu Başkanına bir ziyaret gerçekleştirilmiş; ayrıca
Başkanlığa işbirliği taleplerini içeren bir yazı gönderilmiştir. Söz konusu
yazımıza cevaben gönderilen yazıda, ilkokul dördüncü sınıflarda 2 ders saati zorunlu ders olarak okutulan “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi”
dersinde hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği ve kısıtlandığı durumların çözümü için izlenecek yollar ile başvurulacak mekanizmalar arasında İl ve İlçe
İnsan Hakları Kurulları ile Kurumumuza değinileceği belirtilmiştir.
Son olarak, SGK’nın Kurumumuzla işbirliği devam etmektedir. Kurumumuz tarafından verilen tavsiye kararlarına uyulmasını ve istenilen bilgi ve
belgelerin zamanında ve eksiksiz gönderilmesini temin etmek amacıyla,
Kamu Denetçimiz Sayın Abdullah Cengiz Makas tarafından bu yıl da
SGK yetkilileriyle ikili temaslarda bulunulmuş ve olumlu bir yaklaşım sergilenmiştir.
Kurumumuzdan gönderilen bilgi ve belge taleplerine yönelik olarak
bazı olumsuz örneklerden bahsetmek gerekirse; özellikle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünden istenilen bilgi ve
belgelere gönderilen yazıların yeterli düzeyde ve açıklayıcı bir şekilde olmadığı, pek çok şikâyetin tarafımıza ulaşmadan çözülmesi muhtemel iken gerekli ve yeterli yaklaşımın gösterilmemesi nedeniyle şikâyetçilerin başvuruda bulunma ihtiyacı hissettikleri görülmüştür. Bu nedenlerle yıl içerisinde
yapılan çeşitli şikâyet başvuruları ile ilgili görüşmeler yapmak üzere Kredi
Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Sinan AKSU ziyaret edilmiş ve şikâyet
başvuruları ve çözüm önerileri aktarılarak kurumlararası işbirliğinin artırılması kararı alınmıştır.
264
Kurumumuza yaklaşım anlamında bir diğer olumsuz örnek ise Ziraat
Bankası’dır; 2014/5775 şikâyet numaralı dosya ile ilgili şikâyet edilen idare
Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünden bilgi ve belge talep edilmiş, ancak
adı geçen idare bilgi ve belge vermeme gerekçesi olarak idarelerinin kamu
hizmeti sunmadıklarını belirterek Kurumumuz kanununda yer alan “idare”
kapsamında değerlendirilemeyeceklerini ileri sürmüştür. İlgili idare, tüm
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yazışmalarımızda aynı tutumunu ısrarlı bir şekilde sürdürmekte ve bu tutumu diğer bankalara da olumsuz örnek teşkil etmektedir. Her ne kadar adı
geçen banka, bilgi ve belge vermeme gerekçesi olarak da idare tanımında
olmadığı ve kamu hizmeti sunmadığı gibi hususları öne sürmekteyse de;
bankanın sermayesinin kamuya ait oluşu ve bu şekilde kamu gücünden ve
otoritesinden yararlanması, bağımsız kamu otoritesi ve denetleme kuruluşu
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetim ve vesayetinde
olması; Ziraat Bankası dâhil tüm bankaların yaptıkları işlemlerin, tüketici
hakları kapsamında yapılan işlemlerin, alınan ücretlerin vb. denetlenmesi, Bankalar Kanununa göre adli yönden kamu görevlisi gibi suç faili olunabilmesi (zimmet,irtikap vb.), geniş kitleleri etkilemesi ve onlara hizmet
sunması, benzer statüdeki diğer bankalar yönünden sorun yaşanmaması,
bankacılık sırrı, Devlet sırrıyla ilişkisinin bulunmaması, kaldı ki Kamu Başdenetçisinin veya görevlendireceği Kamu Denetçisinin Devlet sırrını dahi
yerinde inceleyebileceği ve banka talep ettiğinde gizliliğe kesinlikle riayet
edileceği, aksi takdirde kamu hizmeti gören hiçbir hukuk tüzel kişinin denetlenemeyeceği (vakıf, üniversite, özel sağlık kuruluşları ve özel sağlık eğitim kuruluşları, özel güvenlik şirketi vb.) hususları birlikte gözetildiğinde,
Bankanın kamu idaresi olmadığı ve kamu hizmeti sunmadığı yönündeki
iddiaların dayanaktan yoksun olduğu görülmektedir.
Bazı idareler ise daha ikili görüşmelerde veya bilgi ve belge isteme aşamasında şikâyet başvurusuna konu olan bazı idari işlem veya eylemlerle
ilgili kendi mevzuatlarında sadece yargı yolunun öngörüldüğünü belirterek KDK kararları konusunda yapılacak işlem bulunmadığını bildirmektedirler. Örnek olarak; 2015/59 sayılı şikâyet başvurusu hakkında
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Kurumumuzun bilgi ve
belge isteme yazısına verdiği cevapta kamu personel rejimine ilişkin konulardan olan disiplin cezaları ve affı konusunda Kurumumuza yapılan şikâyet başvurusunda “kesinleşen disiplin cezalarının ancak bir yargı kararı veya
yasama tasarrufu ile veya belirli süreler geçtikten sonra sicil dosyasından
silinebileceğini”, Kamu Denetçiliği Kurumunun kesinleşen disiplin cezalarının kaldırılması veya iptali yönünde karar almasına imkân bulunmadığını
belirtmiştir.
Ayrıca, bakanlıklara ilişkin şikâyete konu iddialar, genellikle bakanlıkların
birden fazla birimini ilgilendirebilmektedir. Şikâyet konusuna muhatap bakanlık merkez birimi veya bağlı kuruluşu bilinse dahi, şikâyetten bakanlık
üst yönetiminin de haberdar olması amacı ile resmi yazılar, “… Bakanlı-
Y I LLI K RAP OR 2015
265
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ğına” ibaresi ile herhangi bir ana hizmet birimi veya bağlı kuruluşu işaret
edilmeksizin gönderilmektedir. Fakat bu durum, bilgi ve belge talep yazılarımızın, bakanlığın ilgisi olmayan birimlerine iletilmesi veya birden fazla
ilgili birimi olmasına rağmen sadece bir birime havale edilmesi sorununu
beraberinde getirmektedir. Bunun da sonucu olarak, bilgi, belge ve değerlendirme talep yazılarımıza, zaman zaman nitelikli cevap gelmediği görülmektedir.
Bu bağlamda, şikâyet başvurularının yasada öngörülen 6 aylık süre içerisinde karara bağlanması için, bilgi ve belge taleplerine ilişkin yazıların bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlardaki yoğun evrak trafiği içinde takibinin
hızlandırılması, bu itibarla bakanlıklar (bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlar dâhil) ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında irtibatı sağlayacak bir birim
veya büro oluşturulması ve doğrudan iletişime geçilecek yetkililerin belirlenmesi büyük önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, insan hakkı ihlalleri iddialarına ilişkin, valiliklerden gelen
cevabi yazılar, il veya ilçe müdürlüğünce ilgili valiliğe iletilen dosyanın bir
suretinden oluşmaktadır. Bir başka ifade ile ilgili birimlerinin amiri olan ve
işlem ve eylemlerinden birinci derece sorumlu olan mülki idare amirinin
kontrolünden geçmeksizin doğrudan Kurumumuza iletilmektedir. Hâlbuki
özellikle kolluğun yol açmış olduğu insan hakkı ihlal iddialarının incelenip
soruşturulmasından öncelikle mülki idare amirleri sorumludur.
Bu kapsamda, Kurumumuz tarafından iletilen insan hakları ihlal iddiaları
muhtevi yazılar hakkında valiliklerin daha titiz çalışıp, ilgili vali yardımcısı
veya diğer sivil idarecilerin olayı incelemesi ve gerekiyor ise ihlal iddiası
hakkında kendiliğinden harekete geçilmesi beklenmektedir.
8.2. İdarenin Tavsiye Niteliğindeki Kararlarımıza Yaklaşımı
Dünyadaki uygulamalarda görüldüğü gibi Türkiye uygulamasında da ombudsmanlık kurumunun aldığı kararlar tavsiye niteliğinde olup, yaptırım
yetkisi yoktur. Bununla birlikte, ombudsmanlık kurumları en önemli yaptırım gücünü kamuoyundan ve parlamentodan almaktadır.
266
Kurumumuzun şikâyet başvurularını aldığı 29/03/2013 tarihinden bu
yana idarelerin tavsiye kararlarımıza uyma oranına bakıldığında yıllar itibariyle bir iyileşme olduğu gözlenmektedir. Ancak bu oran, insan hakları
ve demokrasi kültürünün yerleştiği ülkelerdeki kararlara uyma oranının
hala altında seyretmektedir. Bu noktada özellikle 2015 yılında gerek kamu
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
idareleri nezdinde gerekse STK’lara yönelik gerçekleştirilen etkin işbirliği
ve diyalog çalışmalarının olumlu sonuçlarının 2016 yılı oranlarına etkili
olacağı değerlendirilmektedir. Diğer yandan Kurumumuzca inceleme ve
araştırma aşamasında birçok başvuru tavsiye kararı gerektirmeden uzlaşma
yoluyla telefon, mail vb. iletişim araçlarıyla yetkililerle görüşülüp çözüme
kavuşturulmakta, bu çözüm üzerine de karar verilmeyip sorun giderilmekte
ve idarelerce önerilerimiz yerine getirilmektedir. Konuyla ilgili olarak göz
önünde bulundurulması gereken bir diğer husus ise tavsiye kararlarımıza
ilişkin idarelerce verilen cevabi yazılarda birçok idarenin verilen tavsiye kararlarımızı yerinde bulmasına ve tavsiye kararımıza uyma isteğine karşın
kanun değişikliği gerektirmesi nedeniyle kararlarımıza uyulamamaktadır.
Ombudsmanlık kurumlarının ilk faaliyete geçtikleri yıl başvuruların yüksek
düzeyde olması, sonraki yıl bu sayıda belirli bir oranda düşmenin yaşanması
sık karşılaşılan bir durum olup, Kurumun tanınırlığı, bilinirliği arttıkça başvuru sayısında oransal bir artışın yaşanması beklenmektedir. Bu doğrultuda,
Kurumumuza yıllar itibarıyla yapılan şikâyet başvuru sayısı incelendiğinde;
2013 yılında 7638 adet, 2014 yılında 5639 adet ve 2015 yılında 6055 adet
şikâyet başvurusu yapıldığı görülmektedir. 2014 yılı başvuru sayısına oranla
2015 başvuru sayıları yaklaşık %8 lik bir artış gözlenmekte olup, bu durumun gerçekleşmesinde Kurumumuzun işbirliği ve diyalog eksenli yaklaşımı
ile tüm paydaşları nezdinde farkındalığının artırılması hedefini koymasının
etkili olduğu öngörülmektedir.
Dünya genelindeki uygulamalara paralel olarak, Kurumumuza yapılan
başvuruların önemli bir oranının Tavsiye Kararı ile sonuçlanmadığı görülmektedir. Tavsiye ve kısmen tavsiye kararlarının oranı 2015 yılında sırasıyla
%0,95 (56 adet) ve % 0,44’dur (26 adet), ret kararlarının oranı ise %1.85’dir
(109 adet).
İdarelerin tavsiye kararlarımıza yaklaşımı açısından birkaç örnek verecek olursak;
Kararlarımızda emsal yargı kararlarıyla istikrar kazanan ve içtihat haline gelen uygulamalara dikkat çekilmesine ve idarenin bu hususu gözeterek uygulamasını düzeltmesinin tavsiye edilmesine, böylelikle konunun
yargıya taşınması engellenmeye çalışılmasına karşın, bu husus göz ardı
edilebilmektedir.
Y I LLI K RAP OR 2015
267
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Örneğin, yurtdışı hizmet borçlanması yapılan sürelerin Bağ- Kur basamak
intibakında nazara alınarak yaşlılık aylığının düzeltilmesi istemi hakkında
Kurumumuza yapılan 2014/5164 şikâyet sayılı başvurunun incelenmesi neticesinde; Yargıtay içtihatlarında da vurgulandığı üzere 3201 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin lafzından, daha önce yurtdışında çalışıp, Türkiye’ye
döndükten sonra Kurum sigortalısı olan sigortalıların basamak intibakının
yapılmasının düzenlenmediği ancak buna engel bir durum olmadığı anlaşıldığından, bu konudaki hukuki boşluğun giderilmesi, böylelikle benzer
durumdaki kişilerin mağduriyetinin önüne geçilmesi için mevzuat değişikliği taslağının hazırlanması ve Başbakanlığa sunulması hususunda Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına; emsal Yargıtay kararlarıyla istikrar kazandığı ve içtihat haline geldiği üzere, şikâyetçinin 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığından önce yurtdışında geçen ve borçlanmak suretiyle hizmet süresine dâhil edilen 16 yılın (5760 gün) 1479 sayılı Kanunun
(4956 sayılı Kanun ile değişik) 51 inci maddesine göre, diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında geçirdiği süre gibi dikkate alınarak, aynı Kanun’un 52 nci
maddesinde öngörülen basamak yükseltme esasları çerçevesinde intibakının makul sürede gerçekleştirilmesi ve yaşlılık aylığının da bu surette yeniden hesaplanması yönünde işlem tesis etmesi ve aynı zamanda bu mevzuat
değişikliği yapılıncaya kadar muhtemel mağduriyetlerin engellenmesi için
benzer yönde genel düzenleyici bir işlem (genelge, tebliğ vb.) tesis etmesi
hususunda SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
SGK Başkanlığından alınan cevabi yazıda, “…Kanunda mevcut hüküm
bulunmadığından Kurumumuzun Tavsiye Kararı doğrultusunda işlem
yapılamadığı, söz konusu uygulamanın ancak 3201 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak hayata geçirilmesinin uygun olacağının değerlendirildiği”
bildirilerek Kararımıza uyulmayacağı ifade edilmiştir. Yargıtay kararlarıyla
istikrar kazanan ve içtihat haline gelen kabulün aksine idarenin kararı uygulamamasının, kararda yer verilen tespitler ışığında bireyi mağdur ettiği,
öte yandan şikâyetçiyi dava açmak zorunda bırakarak kamu kaynaklarının
etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını engellediği değerlendirilmiştir.
268
İdareler kimi durumlarda hukuka ve hakkaniyete açık aykırılık tespit edilmiş olmasına rağmen, tavsiye kararlarımıza uymaktan imtina etmektedirler. Örneğin, önlisans eğitimi sürecinde aldığı ancak uzaktan öğrenim
lisans tamamlama sürecinde kesilen öğrenim kredisinin yeniden verilmesi
talebiyle Kurumumuza yapılan 2014/5812 şikâyet sayılı başvuru hakkında
yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; mevzuatta açıkça öğrenim kre-
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
disinin kesileceği hallerin sayılmış olması; uzaktan eğitim görmenin bunlar
arasında yer almaması, ayrıca Yönetim Kurulu tarafından da uzaktan eğitim konusunda bir karar alınmamış olması, öğrenim kredisinin öğrencileri
maddi yönden desteklemek, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak
amacıyla verilen, geri ödenmesi gereken bir borç paradan ibaret olması ve
uzaktan eğitimin maliyetleri göz önünde bulundurularak, şikâyetçinin ön
lisans eğitimi sürecinde aldığı öğrenim kredisinin uzaktan eğitim lisans tamamlama sürecinde kesilmesinin hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı
gerekçesiyle, öğrenim kredisinin yeniden verilmesi ve bu süreçte ödenmemiş olan öğrenim kredisinin şikâyetçiye ödenmesi gerektiği hususunda tavsiye kararı verilmiştir.
Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü Kredi Dairesi Başkanlığının cevabi yazısında, Yönetim Kurulu
kararı gereğince öğrenciye kredi ödemesinin yapılmadığı, sadece önlisansta almış olduğu kredi borcunun geri ödeme tarihinin 01/10/2018 olarak
yeniden düzenlendiği belirtilmiştir. Söz konusu açıklama tavsiye kararının
dayandığı hukuki gerekçeleri ve hakkaniyet boyutuyla yapılan değerlendirmeleri karşılamaktan uzak olmakla birlikte mevzuata açıkça aykırılık teşkil
etmesine rağmen uygulanmamıştır.
2014/3076 şikâyet numaralı başvuruda; internet üzerinden yapılan yayının erişiminin engellenmesi konusunda, Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi
tarafından verilen 22/04/2014 tarih ve 2014/394 Değişik İş sayılı Kararın
uygulanması talep edilmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma neticesinde verilen kararda,
“…başvurucunun, söz konusu mahkeme kararının uygulanması ve mağduriyetinin giderilmesi noktasındaki serzenişine herhangi bir kamu idaresi
muhatap olamamıştır. İdarelerin verdiği yetersiz ve yasal dayanaktan yoksun
işlemlerin hukuka uygun olmadığı sonuç ve kanaatine varılmış olup, tavsiye kararı vermek gerekmiştir.” ifadesine istinaden; 5809 sayılı Elektronik
Haberleşme Kanunu, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların
Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu İdari Yaptırımlar Yönetmeliği ve Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin
İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliği uyarınca, Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/04/2014 tarihli ve 2014/394 değişik
iş sayılı erişimin engellenmesi kararını uygulamayan erişim sağlayıcısına/
Y I LLI K RAP OR 2015
269
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
sağlayıcılarına yönelik gerekli idari yaptırımların uygulanması hususunda
makul sürede yeni bir işlem tesisi için tavsiyede bulunulmuştur.
Kararımız üzerine, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan gönderilen,
Daire Başkanı seviyesinde imzalanan cevabi yazıda, sadece Kurum bünyesinde görev yapan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının (TİB) yasal
mevzuatından alıntı yapılmış, söz konusu tavsiye kararında belirtilen öneri
ve eleştirilerin hiçbirisine atıf yapılmamış, ihlalin içeriği hakkında herhangi
bir değerlendirmede bulunulmamış ve tavsiye kararına uyma veya uymama
yönünde bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.
Netice olarak adı geçen Kurum tarafından, ihlalin ortadan kaldırılması açısından kendi yetki, görev ve sorumluluk alanına giren ve Tavsiye Kararında
tek tek kayıt altına alınan idari tedbirler hakkında, olumlu veya olumsuz
herhangi bir referansta bulunulmadığı gibi, konunun ciddiyet ve hassasiyetinden uzak bir şekilde ve konuya ilgisiz yaklaşıldığına işaret edecek surette
cevap verilmiştir.
Tavsiye kararımıza uyma noktasında olumlu bir örnek verecek olursak;
dikey geçiş sınavı ile Hacettepe Üniversitesine kaydolmasının ardından
idarece yetim aylığının kesilmesi nedeniyle mağduriyetinin giderilmesi talebiyle Kurumumuza yapılan 2015/1065 şikâyet sayılı başvuru hakkında
yapılan inceleme ve araştırma neticesinde; 5434 sayılı Kanunun 74 üncü
maddesi hükmünün yükseköğrenim yapan yetim erkek çocuklara 25 yaşına
kadar yetim aylığı bağlanmasının nedeninin, yasa koyucunun yükseköğrenim görmeyi teşvik etmek ve aldığı bu önlemle yükseköğrenim görmeyi
özendirmek olduğu açıkken, mevcut yükseköğrenim mevzuatı dikkate alındığında şikâyetçinin “ikinci bir yükseköğrenim” yapmadığı, “bir üst düzeyde
öğrenim” yaptığı ve bu yükseköğrenimine de ilgili üniversitenin belirlediği
kurallar çerçevesinde devam ettiği anlaşıldığından; dikey geçiş sınavı ile
yükseköğrenimine devam eden yetim erkek çocuklarına aylık bağlanması
için idarenin aldığı Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda, üçüncü sınıfa
gelme ya da doğrudan üçüncü sınıfa kaydolma şartını aramasının hukuka
ve hakkaniyete uygun olmadığı tespit edilmiştir.
270
Sonuç olarak, şikâyetçinin yetim aylığının kesilmesi işleminin idarece geri
alınması, SGK Yönetim Kurulunun 09/01/2014 tarihli ve 2014/1 sayılı
kararıyla oluşturduğu uygulamaya son vererek şikâyetçiye makul bir süre
içinde yeniden yetim aylığı bağlanması için yeni bir işlem tesis edilmesi
hususlarında SGK Başkanlığı’na tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Bahse konu idare tavsiye kararımız doğrultusunda 03/09/2015 tarihli ve
2015/37 sayılı yeni bir Yönetim Kurulu kararı alındığını ve bu kararla şikâyet konusu hakkında yeni bir uygulamaya gidildiğini, konuyla ilgili daha
önceki Yönetim Kurulu kararının iptal edildiğini ve şikâyetçinin talebininin
yerine getirildiğini belirtmiş olup, idarenin kararımız doğrultusunda inisiyatif alarak, uygulamayı düzeltmesi memnuniyetle karşılanmıştır.
Tavsiye kararımıza uyma noktasında bir diğer olumlu örnek ise, fazla
ödenen avukatlık vekalet ücretinin istirdadına ilişkin işlemin iptali hakkında yapılan 2014/4316 şikâyet sayılı başvuruya ilişkindir. Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda; şikâyet konusu uyuşmazlığın
çıkış noktasının, ilgili mevzuat hükümlerinin farklı yorumlanmasından ve
kamuda uygulamada birlik sağlanamamasından kaynaklandığı, şikâyetçiden istirdadı talep edilen tutarın şikâyetçinin hatasından, gerçek dışı beyanı
veya hilesinden kaynaklanmadığı gibi “açık hata” halinin de bulunmadığı
yönünde oluşan kanaat gereği ve şikâyetçiden istirdadı talep edilen vekâlet
ücretlerinin dava açma süresi içerisinde istenilmediği dosyasında mevcut
bilgi ve belgelerden tespit edildiğinden, idarece tesis edilen işlemin Danıştay içtihatları da gözetildiğinde hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu
kanaati ve sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak, şikâyetçiye fazla ödendiği belirtilen vekâlet ücretlerinin, yasal faizi ile istirdadı yönündeki idarenin işlemini geri alması ve tekrar geri
istenemeyeceği yönünde makul sürede işlem tesis etmesi için Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına tavsiyede bulunulmuştur. İdare tarafından“Yönetim Kurulu’nun
26/05/2015 tarihli ve 2015-11/5 sayılı toplantısında alınan 2015-88 numaralı karar ile Kurumumuzun tavsiye kararına uyulmasına karar verildiği” ve
gerekli işlemlerin tesis edildiği tarafımıza ve şikâyetçiye bildirilmiştir. İdarenin şikâyetçinin dava açmasına gerek kalmaksızın kararı uygulama yoluna
gitmesi ve ödemeyi yapması son derece olumlu karşılanmıştır.
Ülkemizde ombudsmanlık kurumunun dünyadaki, özellikle Avrupa’daki uygulamalara nazaran çok daha geç kurulmasından ve yerleşik kamu
kültürünün bir anda değişmesinin zorluğundan kaynaklanan dezavantajlı
durum, Meclisimizin ve idarelerin değerli katkılarıyla giderilmeye çalışılmakta ve bu noktada ilgili kurumların desteğine daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Aynı zamanda Meclisimizin yanımızda yer almasının bu sorunun
çözümüne büyük ölçüde katkıda bulunulacağı düşünülmekte olup, özelikle
Y I LLI K RAP OR 2015
271
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
TBMM Başkanlığı bünyesinde idarelere verdiğimiz tavsiye niteliğindeki
kararları Kurumumuz ile işbirliği içinde takip edecek bir mekanizmanın
oluşturulması büyük önem arz etmektedir.
272
YIL L IK RAPOR 2015
9
EKLER
Karar Özetleri
Karar Örnekleri
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
9.1. Karar Özetleri
9.1.1. Bağ-Kur Sigortalılığı129
Şikâyetçi, Antalya İli Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü nezdinde muhtar
beyanı esas alınmak suretiyle 01/01/1992 tarihinde resen tescili yapılan
… BağKur numarasında tarım BağKur sigortalılığının kendisine ait olduğu iddiasıyla, isteğe bağlı BağKur sigortalılığının sona erme tarihi olan
30/11/1994 tarihini takip eden 01/12/1994’ten itibaren tarım BağKur sigortalılığının devam ettirilmesi talebinde bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda ve Yargıtay’ın istikrar kazanan kararları ışığında;
Şikâyetçinin Antalya ili Ziraat Odası nezdinde ve Yeniköy Tarım Kredi
Kooperatifinde devam eden üyeliklerinin olduğu, Çığlık Mahallesi hudutları ve Orta Mahallesi hudutları içerisinde mülkiyetinin bulunduğu tarlaların olduğu ve Çığlık Mahallesi muhtarının şikâyetçinin 01/01/1992’den
günümüze tarımsal faaliyette bulunduğuna beyan verdiği,
Şikâyetçinin 01/01/1992 tarihli resen sigortalılık tescilinin şahsına ait olduğu yönündeki iddiasının aksinin Kurum tarafından ispat edilemediği,
1992 tescil tarihli tarım BağKur sigortalılık dosyasının muhtevasına ilişkin
belgelerin şikâyetçiden isteniyor olmasının Kurumun Anayasadan kaynaklanan sosyal güvenlik ödevinin zorunlu sonucu olan inceleme, araştırma
göreviyle bağdaşmadığı, ayrıca kendisinden beklenen gerekli dikkat ve özeni göstermekte yetersiz kaldığı,
Sosyal güvenlik ilkelerinden yararlanmada ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde geçerli olan “teklik ilkesi” uyarınca bir kimsenin farklı sigorta
kapsamında çalışmasından sadece bir sigortalılık ilişkisi kurulabildiği,
Şikâyetçinin talebinin yerine getirilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No.lu Protokolü 1 inci maddesi kapsamında yer verilen mülkiyet hakkının gereği olduğu tespitleriyle;
Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü nezdinde 01/01/1992 tarihinde resen tescili yapılan ve eski tescilli olduğu anlaşılan şikâyetçinin 01/01/1992
29/03/2011 tarihleri arasında da tarım BağKur sigortalısı olarak kabul
edilmesi ve 24/01/1990 tarihinde tescili yapılan BağKur isteğe bağlı si129
2014/3653 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 25/02/2015 tarihli Tavsiye Kararı
274
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
gortalılığının, zorunlu tarım BağKur sigortalılığının başladığı 01/01/1992
tarihinden bir gün önce olan 31/12/1991 tarihi itibariyle sonlandırılması,
hususlarında SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
9.1.2. Kamulaştırmasız El Atma- Mahkeme Kararının
Uygulanmaması130
Şikâyetçi, “kamulaştırmasız el atma” nedeniyle açtığı tazminat davasında
kendi ve iştirakçileri adına hükmedilen tazminatı icra yoluyla takip ettiği
halde, tazminat bedelinin Ankara Büyükşehir Belediyesince belirli bir takvime bağlı olmaksızın değişen tutarlarda düzensiz bir şekilde ödendiğini
belirtilerek, Mahkemece hükmedilen tazminat bedelinin tamamının ödenmesini veya ödeme tarih ve miktarlarının taahhüt edilmesini talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
İdarece 2942 sayılı yasanın Geçici 6 ncı maddesi gerekçe gösterilerek tazminat bedelinin bir ödeme planına bağlanmamasının, şikâyetçinin Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen alacaklarının tahsili amacıyla İdare aleyhine yaptığı icra takibinin 2 yıldan bu yana
devam ediyor olmasının, bugüne kadar alacağının yaklaşık %25’ini tahsil
edebilmesinin, alacağa ulaşmada bir belirsizlik bulunmasının, Mahkemece verilen kararı etkili sonuçları bakımından konusuz bıraktığı ve Ankara
Büyükşehir Belediyesi lehine kişi yararı ile kamu yararı arasında olması
gereken dengeyi bozarak, Anayasanın 35 inci maddesinde ve AİHS Ek1
No.lu Protokolde düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı, ayrıca Medeni Kanunun 683 üncü maddesinde yer alan tasarruf hakkını ortadan kaldırdığı,
İdarenin mahkeme kararının uygulanmasını geciktirmesinin, ödeme takviminde ve tutarlarındaki belirsizliğin hukuki güvenlik ilkesini zedelediği,
bütçe imkânlarının yeterli olmamasının ve mevzuatın hiçbir zaman, şikâyetçilerin alacağının makul sürede karşılanmamasının mazereti olarak kabul edilemeyeceği tespitleri yapılarak;
İdarenin mülkiyet hakkını ihlal ettiği ve hakları kötüye kullanma yasağına
aykırı davrandığı sonucuna ulaşılmış ve şikâyetçinin, kesinleşen mahkeme
ilamına göre arta kalan (bakiye) alacağının tamamının ödenmesi, bu mümkün olmadığında, kabul edilebilir süreli ve gerçekçi bir ödeme takviminin
130
2014/5065 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 13/05/2015 tarihli Tavsiye Kararı
275
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
yapılarak makul sürede ödenmesi ve mağduriyetinin giderilmesi için yeni
bir işlem tesis edilmesi hususunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
9.1.3.Yurt-Kur Lokanta Kantin İşletmeci Seçimi İşleminin İptali
Talebi131
Şikâyetçi firma başvurusunda, Ankara Bölge Müdürlüğüne bağlı Beştepe
Kız Öğrenci Yurdu bünyesinde bulunan lokanta/kantin işletmesi 20142017 yılları arası işletici seçimine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün işleminin, mevzuata ve Anayasada yer alan eşitlik ilkesine uygun olmadığı gerekçesiyle
iptalini ve şirketlerinin haklarının iadesini Kurumumuzdan talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Uyuşmazlığın, mevzuat doğrultusunda yapılan değerlendirme sonucunda
şikâyetçi firmanın 65 puanla birinci sırada iken, 61 puan alan şirketin Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Küçük İşletmeler Statünün 9 (g) bendinde yer verilen düzenleme uyarınca +10 Genel
Müdür takdir puanı ile puanının 71’e yükselmesi sonucu işletici seçilmesinden kaynaklandığı,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Küçük İşletmeler Statüsü’nün 9 (g) maddesinde küçük işletmelerin, işletmecilerinin
seçimi konusunda idareye +10 puan takdir yetkisi tanındığı görülmekle,
idarenin genel düzenleyici işlemlerinde takdir hakkını kullanmasına imkân
veren kurallara yer verebileceği hususunda şüphe bulunmadığı,
Ancak, yerleşmiş yargı içtihatlarında ve doktrinde kabul edildiği üzere, bu
yetkinin mutlak ve sınırsız olmayıp kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğu gibi, İdarenin hangi gerekçelerle takdir hakkını kullandığını
ortaya koymak zorunda olduğu,
İdarenin takdir hakkını X firması lehine kullandığı görülmekle, anılan Statüde “puanlama ile ilgili her hususun mutlaka belgelendirileceği” kuralına
yer verilmiş olmasına karşın, Genel Müdürün +10 puan tercih hakkını hangi gerekçelerle kullandığına dair somut bir bilgi ve belge sunulmadığından,
söz konusu takdir yetkisinin kamu yararı ve kamu hizmeti gereği ölçütlerine uygun ve gerekçeli olarak ayrıca aynı durumda bulunanlar açısından eşit
131
2014/3576 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 04/12/2015 tarihli Tavsiye Kararı
276
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
davranma, objektif ve somut kurallara bağlı, adalet, hakkaniyet ve nesafet
ilkelerini de gözetecek şekilde kullanıldığına dair bir bilgiye de ulaşılamadığı tespitleriyle;
İdarenin, bahse konu işlemini geri alması ve yukarıda izah edilen hususları
gözeterek yeni bir işlem tesis etmesi yönünde Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
9.1.4. Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavının (YDS) Geçerli Sayılması
Talebi 132
Şikâyetçi başvurusunda, 2015 Nisan dönemi YDS’nin nüfus cüzdanının ön
yüzündeki fotoğraf üzerinde soğuk damga olmaması gerekçesiyle ÖSYM
tarafından geçersiz sayılması işlemini şikâyet ederek, sınavının geçerli sayılması talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Sınav görevlilerince nüfus cüzdanında yer alan fotoğrafın üzerinde soğuk
damga görülmemesi ve şüpheye düşülmesi üzerine kamera karşısında şikâyetçiye sesli bir şekilde kimlik bilgileri söyletildiği, bu duruma ilişkin bir
tutanak tutulduğu ve herhangi bir sıkıntı olmayacağı yönünde şikâyetçiye
de açıklama yapıldığı,
Tutanakta damganın olmaması değil görülememesinden bahsedildiği, soğuk damganın nüfus cüzdanının bir yüzünde olup diğer yüzünde olmamasının mümkün bulunmadığı, ayrıca şikâyetçinin kimliğinin değişimi
sırasında nüfus müdürlüğünce soğuk damga konusunda bir tereddüte düşülmediği,
Şikâyete konu olayda geçerli bir özel kimlik belgesinin bulunmaması değil
kimliğin ön yüzündeki fotoğrafın üzerindeki soğuk damganın net anlaşılmaması, görülmemesi söz konusu olduğundan ÖSYM’nin sınav hizmetlerinin yerine getirilmesinde sınav güvenliği amacını aşan bir tutumunun söz
konusu olduğu,
Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, kimliğin tek yüzünden soğuk
damganın silinmesi ve ilk bakışta anlaşılamamasının kimliğin sahte olduğunu göstermeyeceğinden, kimlik kanıtlayan belgelerden birinin ibrazı ha132
2014/2806 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 09/11/2015 tarihli Tavsiye Kararı
277
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
linde aslında sorunun çözülebileceği, adayın nüfus cüzdanının sahte olması
ihtimalinde ise sınav görevlilerinin suç duyurusunda bulunmalarının icap
edeceği ancak böyle bir durumun da söz konusu olmadığı,
İdarenin çağımızın teknik imkânlarını kullanarak, kamera kayıtlarını inceleyerek ya da kimliğin geçerliliğini nüfus müdürlüğüne sorarak, kısacası iyi
niyet kuralları gereği yapması gereken yükümlülükleri yerine getirmeden
ve kimliğin geçersiz olduğunu somut olarak ortaya koymadan, bu işi sınavda görevli kişinin algısına bırakmasının kişiler açısından telafisi mümkün
olmayan zararlar doğurduğu gibi idare hukukunun temeli olan hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine de aykırılık teşkil ettiği, tespitleri yapılarak;
Şikâyetçinin 2015 ilkbahar dönemi YDS’nin geçersiz sayılmasına ilişkin
işlemini geri alınması ve şikâyetçinin sınavının geçerli sayılarak puanının
hesaplanması ve mağduriyetinin giderilmesi için makul sürede yeni bir işlem tesisi hususunda ÖSYM Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına karar
verilmiştir.
9.1.5. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Kurum Portalı’ndan Ücretsiz
Faydalanma Talebi 133
Şikâyetçi, UYAP Kurum Portalı kullanımının özel hukuk tüzel kişileri bakımından ücretli hale getirilmesine ilişkin Adalet Bakanı imzalı “Olur “
yazısının hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi talebiyle şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun
22/A maddesinin (a) bendinde geçen “…bilgi işlem sistemini kurmak, işletmek, bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak,…” ibarelerinden
yasama organının UYAP hizmetlerinin sürekli ve düzenli olarak yürütülmesi görevini kamu tüzel kişiliğini haiz Adalet Bakanlığına verdiği, böylece verilen hizmetin “kamu hizmeti” olduğu konusunda hiçbir tereddüdün
bulunmadığı,
Anayasanın 48 inci maddesinin birinci fıkrası, 4982 sayılı Bilgi Edinme
Hakkı Kanununun 10 uncu maddesinin son fıkrası, Bilgi Edinme Hakkı
Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeli133
2015/3031 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 08/11/2015 tarihli Ret Kararı
278
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ğin 22 nci maddesinin birinci fıkrası, Maliye Bakanlığının 1 Sıra Nolu Bilgi
ve Belgeye Erişim Ücreti Genel Tebliğinin 1 inci maddesi ile bu Tebliğe
ekli Tarifenin 7 nci maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; özel
hukuk tüzel kişileri tarafından isteğe bağlı olarak kullanılan UYAP Kurum
Portalında sunulan hizmetlerin, 2992 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle
verilen yetkiye istinaden Adalet Bakanı Oluru ile ücretlendirilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı,
Yüksek Mahkeme kararları gözetildiğinde de kamu hizmetinden yararlanan kişilerden, alınan hizmetin tam karşılığı olmasa da bir “ücret” alınabileceği sonucuna varıldığı, öte yandan 18/06/2009 tarihinde yürürlüğe
konulan Avrupa Konseyi Belgelere Erişim Özgürlüğü Sözleşmesi ile kamu
kurumlarının verdiği hizmetlerin ücretlendirilmesinin Devletlerin takdirine bırakıldığı, böylece bilgi veya belgeye erişimin makul bir fiyata bağlanmasını yasaklanmadığı,
Serbest piyasada ticari faaliyet gösteren şirketler tarafından kullanılan
UYAP Kurum Portalının, sadece tüzel kişiler için tasarlanmış, ekranları ve
menüleri firma sahiplerinin işlerini kolay ve hızlı bir şekilde yapabilmeleri
için özel olarak geliştirilmiş, dosyaların toplu olarak görülebildiği özel hukuk tüzel kişilerine has bir uygulama yazılımı olduğu,
Sunduğu hız ve kolaylık nedeniyle şirketlere ayrıca bir katma değer yarattığı, UYAP Kurum Portalı aynı anda çok sayıda raporun sorgulanmasına imkân sağladığından UYAP Bilişim Sistemine büyük yük getirdiği, bu
hizmet nedeniyle kullanılan lisans ücretlerinin arttığı, donanım parkının
büyümesine sebep olduğundan sisteme büyük yük oluşturduğu, Kurum
Portal servisinin sadece 5 kişiyle sınırlı olmak üzere şirketlerin üst düzey
yöneticilerine yetki verilerek sunulan bir hizmet olduğu, bu hizmeti satın
almadan da şirketlerin davalarını ücretsiz servisler (UYAP Vatandaş Portal
ve Avukat Portal) aracılığıyla takip edebilme olanağının bulunduğu, hususları birlikte gözetildiğinde, somut olayda hukuk ve hakkaniyete aykırı bir
uygulamanın gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
9.1.6. Aile Hekimliği Uygulaması134
Aile Sağlığı Merkezinde (ASM) hekim olarak görev yapan şikâyetçi başvurusunda; mevzuat gereği aile hekimlerine kayıtlı toplam nüfusa göre ödeme
2014/1579 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 28/4/2015 tarihli Kısmen Tavsiye
Kısmen Ret Kararı
134
279
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
yapıldığından, çalışanlar arasında gezici hizmet bedeli, ücret vb. mali ödemelerde çeşitli farklılıklar olması nedeniyle ücret adaletsizliği oluştuğunu
ve çalışma barışının bozulduğunu, hekim değişikliğinin göç vb. durumlara
mahsus bir istisna olması gerektiğini belirterek, bölge nüfusunun aile hekimleri arasında hakkaniyete uygun, eşit, adil ve dengeli şekilde dağıtılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını Kurumumuzdan talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak tanı ve tedavi hizmetlerinin bireylerin kendi seçeceği, kolayca erişebileceği, herhangi
bir engelle karşılaşmaksızın danışabileceği, başvurabileceği doktorlar/aile
hekimleri tarafından yürütülmesi anlamına gelen “Aile Hekimliği Uygulaması”nın temelinde kişilere hekim seçme hakkının tanınmasının yattığı,
Şikâyetçinin, vatandaşların ikametlerine en yakın aile hekiminden ihtiyaç
duyduğu sağlık hizmetini alması ve hekim değişikliğinin göç vb. zorunlu
durumlara mahsus bir istisna olması yönündeki taleplerinin 1990’lı yıllardan itibaren ülkemizin sağlık alanında gerçekleştirmeye çalıştığı sağlıkta
reform ve dönüşüm politikalarına aykırılık teşkil ettiği ve en temel hasta
hakkı olan “hekim seçme hakkı”nın ihlali anlamına geleceği,
Halk Sağlığı Müdürlüğünün gezici ve yerinde sağlık hizmetine ilişkin tüm
kapsama alma, kapsamdan çıkarma ve hekim değişikliği işlemlerinde takdir yetkisini haiz olduğu, mevzuatla gezici sağlık hizmeti verilen yerlerde
oturan kişilerin gezici sağlık hizmeti almak üzere başka bir aile hekimine
kayıt olamayacakları, ancak başka bir aile hekimine kayıt olmak isterlerse
kayıt oldukları aile hekiminin aile sağlığı biriminden hizmet alacakları düzenlendiğinden hekimlere verilen gezici sağlık nüfusunun nispeten sabit
bir nüfus olduğu,
Şikâyetçi ile aynı aile sağlığı merkezinde görev yapan diğer aile hekimlerinin mart ayı maaşa esas nüfus verileri incelendiğinde şikâyetçiden önce
göreve başlayan ..’nın 1616, …’nın 1116, şikâyetçi ile aynı tarihte göreve
başlayan …’nın 1095 ve şikâyetçiden sonra göreve başlayan …’nın 329 gezici hizmet nüfusu olduğu ve bu nüfus karşılığında hekimlere 185 ile 990
TL arasında değişen ödemede bulunulduğu gözetildiğinde, gezici hizmet
nüfusu dağılımının hekimler arasında yeniden gözden geçirilmesinin hukuka ve hakkaniyete uygun olacağı tespitleri yapılarak;
280
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Şikâyetçinin, “hekim seçme hakkı”na dayanan aile hekimliği sisteminde,
bireylere ancak göç vb. zorunlu durumlara mahsus bir istisna olarak hekim
değiştirme hakkının tanınması yönündeki talebinin ve ilişkili taleplerinin
reddine, şikâyetçinin gezici sağlık hizmeti verilecek nüfusun hekimler arasında adil ve hakkaniyete uygun olarak dağıtılması yönündeki talebinin kabulü ile bu alanda görev yapan hekimler arasında gezici sağlık hizmeti verilecek nüfusun gözden geçirilerek adil bir şekilde düzenlenmesi/dağıtılması
hususunda Burdur Halk Sağlığı Müdürlüğüne ve söz konusu değişiklik
teklifine ilişkin kararın onay makamı olan Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna
tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
9.1.7. Yetim Aylığı Bağlanması Talebi135
Şikâyetçi, kendi adına Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 06/12/2013 tarihli ve Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
30/04/2014 tarihli raporları bulunmasına ve engel oranının sırasıyla %84
ve %97 olmasına rağmen yetim aylığı bağlanması talebiyle İdareye yaptığı
başvurularının, çalışma gücünün %60’ını kaybetmediği gerekçesiyle reddedildiğini belirterek, vefat eden babasından dolayı kendisine yetim aylığı
bağlanması isteminin kabul edilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma kapsamında;
Uyuşmazlık sadece şikâyetçinin çalışma gücü kaybı oranının Kanunda
öngörülen asgari %60 oranını sağlayıp sağlamadığı noktasında toplandığından, bu şartın sağlanıp sağlamadığının tespiti amacıyla Kurumumuzun
girişimleriyle şikâyetçi Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesinde yaklaşık üç hafta yatırılarak muayene ve tetkik edilmiş ve hakkında 06/05/2015
tarihli ve 572 sayılı Özürlü Sağlık Kurulu Raporu düzenlenmiştir.
Söz konusu raporda, şikâyetçiye konulan teşhisler arasında “Obsesif Kompulsif Bozukluk, Yineleyici Depresif Bozukluk ve Agorafobili Panik Bozukluk bulunduğu, uygulanmış olan tedavilerle işlevselliğinin düzelmediği,
çalışma olanağının bulunmadığı, raporun süreklilik arz ettiği” teşhislerine
yer verilmiştir.
Şikâyet konusu uyuşmazlığa uygulanacak olan Maluliyet Tespiti İşlemleri
Yönetmeliği incelendiğinde; Ek1 Hastalık Listesinde belirtilen hastalık135
2015/1180 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 04/12/2015 tarihli tavsiye kararı
281
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ların meydana geldiği tespit edilen sigortalının hak sahibi veya bakmakla
yükümlü olduğu çocuğunun malul sayılacağı, ayrıca “Hastalık Listesi’nin,
çalışma gücünün en az %60’ının hangi hallerde kaybedildiğinin tespitine
esas listeyi ifade ettiği,” düzenlemelerine yer verildiği görüldüğünden, şikâyetçinin Yönetmeliğin eki olan hastalık listesinde yer alan hastalıklardan
birine tutulduğu son tarihli Sağlık Kurulu raporu ile tespit edildiğinden
Kanun’da aranan %60 çalışma gücü kayıp oranı şartının gerçekleştiğinin
kabulü gerektiği tespit edilmiştir.
Bu doğrultuda Yüksek Sağlık Kurulunun söz konusu hastalıklar konusunda uzmanlar tarafından yapılan muayene, teşhis ve tedavi sonucunda tespit edilen bulgu ve olguları tartışmaksızın, gerekçelendirmeden ve klasik
bir şekilde yüzeysel olarak reddetmesi kanunilik, iyi niyet, haklı beklentiye
uygunluk, kararların makul ve gerekçeli olması ilkelerine aykırılık teşkil
ettiğinden, şikâyetçinin tarafına yetim aylığı bağlanması talebinin reddine
yönelik İdarenin işleminin hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı tespit
edilmiş ve şikâyetçinin yetim aylığı bağlanması talebinin reddine ilişkin
işlemin geri alınarak makul süre içerisinde şikâyetçinin mağduriyetinin giderilmesi ve lehe olan bilimsel tıbbi raporunun yeniden değerlendirilmesi
sonucuna göre yeni bir işlem tesisi konusunda Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.
9.1.8. Havaalanı Kurtarma ve Yangınla Mücadele (ARFF) Memuru
Alımlarında “Erkek Olma” Şartının Kaldırılması Talebi 136
Şikâyetçi, Akdeniz Üniversitesi Sivil Savunma ve İtfaiyecilik Meslek Yüksek Okulu’nda öğrenci olduğunu, DHMİ tarafından yapılan ARFF memuru alımlarında “erkek olma” şartının arandığını, bundan dolayı başvuru
yapamadığını, bu şartın Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik
ilkesine aykırılık teşkil ettiğini belirtmiş ve Kurumumuzdan bu uygulamanın kaldırılması suretiyle eşitliğin sağlanmasını ve mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda;
Anayasamızın 10 uncu ve 70 inci maddesi, Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 11 inci maddesi, Kadınların Siyasal
Haklarına İlişkin Sözleşmenin 3 üncü maddesi, 4857 sayılı İş Kanununun
5 inci maddesi ve Başbakanlığın 21/01/2004 tarihli ve 2004/7 sayılı Ge136
2014/5855 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 25/06/2015 tarihli tavsiye kararı
282
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
nelgesi incelendiğinde, personel alımında hizmet gerekleri dışında cinsiyet
ayırımının Anayasamız ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki
kadınerkek eşitliğine ilişkin hükümlere aykırılık teşkil edeceği yönünde değerlendirmelere yer verildiği, dolayısıyla bu düzenlemeler ile kamu hizmetlerine girişte kadınerkek eşitliğinin teminat altına alınmasının amaçlandığı,
ARFF memuru alımlarının KPSS merkezi alımlarına göre yapılmakta
olduğu, ARFF memuru olarak alınacak kişilerde aranan şartların Kurum
yönergesiyle belirlendiği, bahse konu Yönergeyle getirilen hiçbir şartın üst
hukuk normlarına aykırı olamayacağı,
Adayların bedensel ve psikolojik sağlıklarına ilişkin yeterlilik kriterlerinin
mülakat komisyonuyla değerlendirildiği, kadınların da söz konusu kriterleri karşılaması durumunda işe alınmamaları için makul, geçerli bir sebebin
bulunmadığı,
ICAO tarafından ARFF görevinde fiziki yetenekleri üst seviyede bulunan
personele ihtiyaç duyulacağı, bu yetenekleri taşımayan personelin kendisini
ve çalışma arkadaşlarını tehlikeye sokacağı, bu iş için seçilecek personelin
herhangi bir fiziksel yetersizliğe haiz olmaması gerektiğinin ifade edildiği
ancak cinsiyete bağlı bir kısıtlama getirilmediği,
DHMİ’nin kadın ARFF memuru alınmamasına gerekçe olarak söz konusu
personelin çeşitli nedenlerle (doğum öncesi sonrasında yasal izin ve istirahatler, süt izni, doğum yapan personele nöbet yazılamaması vb.) işe devam
edemeyeceği ve bu dönemlerde takviye personel sağlanamayacağı yönünde
ileri sürdüğü gerekçenin ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu,
Danıştay 12. Dairesince benzer bir davaya ilişkin yapılan değerlendirmede,
idarenin dava konusu işin, 24 saat arazide zor ve çetin koşullar altında çalışma yapılmasını gerektirdiği, sık sık seyahat gerektiren, kamp, saha ve kulelerde gerçekleşen, fiziki güç ve dayanıklılık isteyen işler arasında olduğu
yönündeki savunmasını dikkate almayarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin 11 inci maddesine vurgu
yaparak, kurumlara personel alımlarında başvuru şartları arasında görevin
gerektirdiği nitelikler ve hizmet gerekleri dışında hiç bir kriterin getirilemeyeceği yönünde karar verdiği, hususları birlikte gözetildiğinde;
DHMİ tarafından ARFF memuru alımında “erkek olma” şartı aranmasının hukuka, hakkaniyete ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere aykırı
olduğu sonucuna ulaşılmış ve 04/06/2003 tarihli “Uçak Kaza Kırım Kur283
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
tarma ve Yangınla Mücadele Yönergesinde bulunan Havaalanı Kurtarma
ve Yangınla Mücadele (ARFF) Personelinde aranacak özellikler başlığı
altında yer verilen “Erkek olmak” şartının kaldırılması ve uygulamanın bu
yönde değiştirilmesi hususunda Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.
9.1.9. Serbest Avukatlıkta Geçen Sürenin Sıra Tahsisli Lojman
Puanlamasında Dikkate Alınması Talebi 137
Şikâyetçi başvurusunda, avukatlık mesleğinde geçirdiği sürenin üçte ikisinin HSYK 2. Dairesi tarafından meslekte geçen süre olarak kabul edildiğini belirterek, bu sürenin Kamu Konutları Kanununun 3 üncü maddesinin
(c) bendinde geçen “hizmet süresi” kapsamında da değerlendirilmesi ve lojman puanlanmasında da dikkate alınması gerekirken idarenin aksi yöndeki
işleminin hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığını iddia etmiştir.
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda;
2802 sayılı Kanunun gerek “Adaylığa atama” başlıklı 9 uncu maddesinde,
gerekse de “Yeniden atanma” başlıklı 40 ıncı maddesinde yer alan hükmün
avukatlık mesleğinden hâkimlik ve savcılık mesleğine geçmek isteyenlerin intibaklarında dikkate alınacak hizmet sürelerine ilişkin bulunması, bir
başka deyişle avukatlık mesleğinden hâkim ve savcılık mesleğine geçmek
isteyenlerin avukatlıkta geçen sürelerinin üçte ikisinin derece ve kademe
ilerlemesinde dikkate alınacağını düzenlemesi, buna karşın lojman puanının hesabında dikkate alınacak hizmet sürelerini düzenlememesi ve ilgili
Yönetmeliklerde de lojman puanının hesaplanmasında intibakta değerlendirilen hizmet sürelerinin dikkate alınacağına dair bir hükmün de yer almaması karşısında idarenin şikâyete konu işleminin hukuka uygun olduğu
tespit edilmiş,
Kamu Konutları Kanununun “Kapsam” başlıklı 2 nci maddesinde kamu
konutlarından hangi kamu kurum ve kuruluş personelinin yararlanacağı
tek tek sayılmak suretiyle belirtilmesi ve Kamu Konutları Yönetmeliği ve
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Konut Yönetmeliğinde de bu kurum
ve kuruluşlarda geçen hizmet süresinin her bir yılı için 5 puan verileceğinin kurala bağlanması karşısında, şikâyetçinin kendi adı ve hesabına serbest
avukatlık yaptığı, Kamu Konutları Kanununun 2 nci maddesi kapsamına
giren kuruluşların hiçbirinde çalıştığı süre boyunca hizmetinin bulunma137
2015/2875 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 22/10/2015 tarihli Ret kararı
284
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
dığı, sıra tahsisli konutların 2946 sayılı Kanunda sayılan idareler yoluyla
kamuya sunulan hizmetin bir karşılığı olarak motive edici, ödüllendirici
ve kuruma aidiyeti pekiştirici bir niteliği de olduğu gözetildiğinde, serbest
avukatlıkta geçen sürenin hizmet yılından sayılarak lojman puan sıralama
cetvelinde değerlendirilmesinin hakkaniyete de uygun düşmediği kanaati
ve sonucuna varılarak şikâyetçinin talebi reddedilmiştir.
9.1.10. Malul ve Şehitlerin Eğitim ve Öğretime Devam Eden
Çocuklarına Sosyal Güvenlik Kurumu Tarafından Sağlanan
Yardımdan, Engelli Bireylerin Çocuklarının Faydalandırılması
Talebi 138
Şikâyetçi, geçirdiği epilepsi hastalığı nedeniyle ağır engelli olduğunu, üniversitede okuyan iki çocuğu bulunduğunu ve geçimini engelli aylığı ile sağladığını, taraf Devletlerin engellilerin kendileri ve aileleri için yeterli yaşam standardı hakkını ve yaşam koşullarının sürekli iyileştirilmesi hakkını
tanıyacaklarını hüküm altına alan Birleşmiş Milletler (BM) Engellilerin
Haklarına İlişkin Sözleşme (EHİS)’nin 28 inci maddesi gereği, 5434 sayılı
Kanununun Ek 79 uncu maddesi ile malul ve şehitlerin eğitimöğretime devam eden çocuklarına sağlanan yardımdan, engelli bireylerin çocuklarının
da faydalandırılması talebiyle Kurumumuza şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda;
5434 sayılı Kanununun Ek 79 uncu maddesine göre, harp ve vazife malulleri ile şehitlerin yaş sınırlarını aşmamış çocuklarına eğitimöğretim yardımı yapılmasının kurala bağlandığı, buna karşın, ilgili mevzuatta vazife dışı
nedenlerle engelli hale gelen ya da doğuştan engelli bireylerin çocuklarına
eğitim öğretim yardımı yapılmasına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından şikâyetçinin talebinin reddinin hukuka uygun olduğu,
Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, Anayasanın 10 uncu
maddesindeki eşitlik ilkesi ile amaçlananın eylemli değil hukuksal eşitlik
olduğu, durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar
için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabildiğinden somut
olayda da Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesinin ihlal edilmediği,
138
2015/1138 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 03/07/2015 tarihli ret kararı
285
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
EHİS’in 28 inci maddesinde, engelli bireylerin muhtaç hale gelmelerini
önleme ve engelli bireylerin koşullarını iyileştirme yükümlülüğünün öngörüldüğü ve engelli bireylerin engelli olmalarıyla bağlantılı özel ihtiyaçlarının da gözetildiği, ancak bu ihtiyaçlardan bireyin engelli olması nedeniyle
üstlenmek zorunda kaldığı ve kendisini yoksulluğa sürükleyen ya da sürükleyebilecek her türlü mali külfetin anlaşılması gerektiği,
Öte yandan EHİS’in 28 inci maddesinde; eğitim yardımı ile ilgili olarak
engelliliğe ilişkin harcamalarda Devlet yardımına erişimin sağlanmasından
bahsedilmekte olup, engelli bireyin özel eğitim kurumunda eğitim ve öğretim imkânından yararlanması noktasında sözleşmenin taraf Devletlere bir
sorumluluk yüklediği ve bu yüklenen sorumluluğun engellinin çocuklarının
eğitim masrafının karşılanmasına yönelik bir sorumluluk değil bizzat engeli olan çocukların özel durumları (engellilikleri) nedeniyle almaları gereken
özel eğitim için Devletin gerekli imkânları sağlamasının kastedildiği,
Eğitim yardımı konusunda gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı birimleri yardım programları çerçevesinde gerekse de üniversite öğrencileri
için Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından gerekli yardım ve burs imkânlarının mevcut olduğu hususları birlikte gözetilerek,
5434 sayılı Kanun’un Ek 79 uncu maddesinin kapsamına engelli bireylerin
çocuklarının dâhil edilip edilmeyeceği hususu salt yasa koyucunun takdir
hakkı içerisinde olduğundan, İdarenin şikâyetçinin talebini reddetmesine
ilişkin işleminde hukuka ve hakkaniyete aykırılık tespit edilmeyerek şikâyetin reddine karar verilmiştir.
9.1.11. Verilen Uyarma Cezasının İptali Talebi139
Şikâyetçi, Orman İşletme Şefliğinde şef olarak görev yaptığını, ormandan
ağaç kestiği için hakkında işlem yapılan bir vatandaş tarafından Orman ve
Su İşleri Bakanlığı’na şikâyet edildiğini ve hakkında soruşturma başlatıldığını, yapılan soruşturmanın usule aykırı olarak tamamlandığını, sadece
maksatlı şikâyet beyanı ve sübjektif değerlendirmeler ışığında rapor tanzim
edildiğini, soruşturma esnasında hakkındaki şikâyet ve aleyhindeki deliller
hakkında kendisinin bilgilendirilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığını
belirterek, usulüne uygun olarak yapılmayan müfettiş incelemesi ve yasaya
aykırı olarak verilen uyarma cezası hakkında gerekli incelemenin yapılarak
hakkında verilen uyarma cezasının iptal edilmesini talep etmiştir.
139
2015/2 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 19/06/2015 tarihli Kısmen Tavsiye Kısmen Ret Kararı
286
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Kurumumuzca yapılan araştırma ve inceleme sonucunda;
Disiplin soruşturması aşamasında dinlenen ve şikâyetçiyi kendisinin şikâyet ettiğini beyan eden … hakkında Kurumumuzca yapılan araştırma neticesinde; … hakkında “Yakacak Nitelikte Emval Veren Ağaç Kesme” suçundan kamu davası açıldığı ve cezalandırılmasına karar verildiği, şikâyetçi
tarafından … hakkında birtakım işlemler yapıldığı, buna karşın disiplin
soruşturması aşamasında dinlenen …’nın “ormanla hiçbir işim ve ilişkim
yoktur” şeklinde doğru beyanda bulunmadığı, disiplin soruşturma raporunun ise bu hususlar hiç araştırılmadan ve incelenmeden eksik hazırlandığı,
Disiplin soruşturma raporunda, şikâyetçiye isnat edilen fiil ve hallerin açıkça belirtilmediği dolayısıyla “Bir suç ile itham edilen herkesin kendisine
karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmesini” öngören Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6 ncı maddesinin
ihlal edildiği,
Disiplin soruşturma raporunda; şikâyetçinin mesai saatleri dışında zaman
zaman alkol kullandığı, toplum tarafından kabul görmeyen mekânlarda görüldüğü, resmi sıfatının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduğunu hizmet
içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermediği, devlet memuru vakarına
yakışmayan tutum ve davranışlarda bulunduğu, yüksek promil alkollü araç
kullanması nedeniyle ehliyetine el konulduğu bu nedenle “uyarma” disiplin
cezası ile tecziyesinin gerektiğinin belirtildiği; dolayısıyla şikâyetçinin özel
hayatı kapsamındaki davranışının uyarma cezası verilmesinde belirleyici
olduğundan Anayasanın 20 nci maddesinde belirtilen özel hayatın gizliliği
hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesi çerçevesinde
özel yaşama saygı hakkına müdahale edildiği, tespitleri yapılarak;
Şikâyetçi hakkında tesis edilen disiplin cezasının ancak yargı kararı veya
yasama tasarrufuyla iptali mümkün bulunduğundan bu yöndeki talebinin
reddine, işlem tarihi itibariyle bu işlemi yapan hiyerarşik ve sıralı yetkililerce hatalı davranıldığının kabul edilmesi; kararda yazılı hukuk ve hakkaniyete aykırılıkların bundan böyle tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin ivedilikle alınması ve gereken hassasiyetin gösterilmesi hususlarında
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü ve Orman Bölge
Müdürlüğüne tavsiyede bulunulmuştur.
287
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
9.1.12. Avukatlık Vekâlet Ücretinin Geri İstenmesi 140
Şikâyetçi, Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından fazla ödenen avukatlık vekâlet ücreti olarak ana para ve yasal faiziyle birlikte toplam 34.569,90
TL tutarın ödenmesinin istenildiğini, fazladan ödendiği belirtilen vekâlet
ücretlerinin faizi ile geri istenmesi yönünde tesis edilen işlemin ve vekâlet
ücretinin dağıtımına ilişkin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca tesisi istenilen tüm işlemlerin iptali yönünde tavsiyede bulunulmasını talep etmiştir. Kurumumuzca yapılan yazışmalar neticesinde daha
önce 34.569,90 TL olarak hesaplanan tutar idare tarafından 17.713,77 TL
olarak düzeltilmiş olup, şikâyetçi talebini düzeltilen miktara üzerinden yinelemiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Kuruluşta görev yapan hukuk müşaviri ve avukatlara vekâlet ücretlerinin
hangi mevzuat hükümlerine göre dağıtılacağı konusunda belirsizlik bulunduğu ve bu hususun uzun süredir tartışıldığı, konunun gerek idari makamlara gerekse de yargıya taşındığı, ancak sorunun bir türlü çözüme kavuşturulamadığı,
Şikâyet konusu uyuşmazlığın çıkış noktasının, ilgili mevzuat hükümlerinin
farklı yorumlanmasından ve kamuda uygulamada birlik sağlanamamasından kaynaklandığı, zira Bakanlık müfettişlerinin düzenlediği inceleme raporunda da; avukatlık vekâlet ücretlerinin dağıtımında yanlış uygulamanın
kasti olarak değil, mevzuatın yanlış yorumlanması ve bilgi yetersizliği nedeniyle yapıldığı kanaatinin oluştuğunun belirtildiği,
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun kararında; “İdarenin yokluk,
açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre koşulu
aranmaksızın hatalı ödediği meblağı her zaman geri alabileceği kabul edilmekle birlikte, belirtilen istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin geri alınmasının ise hatalı ödemenin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere idari dava
açma süresi içinde mümkün olduğu, bu süre geçtikten sonra ödemenin geri
alınamayacağı”nın hükme bağlandığı,
Şikâyetçiden istirdadı talep edilen tutarın şikâyetçinin hatasından, gerçek
dışı beyanı veya hilesinden kaynaklanmadığı gibi “açık hata” halinin de
bulunmadığı yönünde oluşan kanaat gereği ve şikâyetçiden istirdadı talep
140
2014/4316 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 27/03/2015 tarihli Tavsiye kararı
288
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
edilen vekâlet ücretlerinin dava açma süresi içerisinde istenilmediği dosyasında mevcut bilgi ve belgelerden tespit edildiğinden, idarece tesis edilen
işlemin Danıştay içtihatları da gözetildiğinde hukuka ve hakkaniyete aykırı
olduğu kanaati ve sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak, şikâyetçiye fazla ödendiği belirtilen vekâlet ücretlerinin, yasal faizi ile istirdadı yönündeki idarenin işlemini geri alması ve tekrar geri
istenemeyeceği yönünde makul sürede işlem tesis etmesi için Kıyı Emniyet
Genel Müdürlüğüne ve Ulaştırma, Denizcilik Ve Haberleşme Bakanlığına
tavsiyede bulunulmuştur.
9.1.13. TSK Askeri Sosyal Tesislere Günübirlik Giriş Kartının
İadesi Talebi141
TSK’dan ilişiği kesilerek emekliliğe sevk edilen şikâyetçi, babasından dolayı
tarafına verilen TSK Askeri Sosyal Tesislere günübirlik giriş kartı hak sahipliğini kaybettiğini, bu işleme karşı idareye müteaddit defalar doğrudan
ve BİMER aracılığıyla başvuruda bulunduğunu ancak olumsuz cevap verildiğini ifade ederek, TSK Askeri Sosyal Tesislere günübirlik giriş kartının
iadesi veya tekrar nasıl alacağı konusunda bilgi verilmesi talebiyle Kurumumuza başvuruda bulunmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Şikâyetçinin …2008 tarihinde, “disiplinsizlik ve ahlaki durumu” nedeniyle TSK’dan ilişiği kesilerek emekliye sevk edildiği, şikâyetçi emekliye sevk
edildikten sonra emekli subay babası üzerinden TSK sosyal tesisleri günübirlik giriş kartı edindiği ve bu kartı 2 yıl kullandıktan sonra .. 2012 tarihinde idarenin açık hatalı işlemi ile sehven düzenlendiği anlaşılan kartın
elinden alındığı;
Şikâyetçinin söz konusu giriş kartına el konulması işleminde 926 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun ilgili maddelerinde yer alan
“disiplinsizlik, ahlaki durum” ibaresini madde metinlerinden çıkaran ve yürürlükten kaldıran 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununun
yürürlüğe girdiği tarih olan 16/02/2013’e kadar yeni bir kart düzenlenmesi
yönündeki talebin reddinde mevzuata aykırılık görülmediği,
6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununun yürürlüğe girdiği
16/02/2013 tarihi itibarıyla, şikâyetçinin TSK Sosyal Tesislere günübirlik
141
2014/2001 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 12/01/2015 tarihli Tavsiye Kararı
289
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
giriş kartının elinden alınmasına dayanak teşkil eden Yönergelerde söz konusu yasalara uygun bir değişiklik yapılmasının normlar hiyerarşisinin doğal bir sonucu ve hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu,
Öte yandan TSK Akıllı Kart Hak Sahipliğinin personelin kendisi ve/veya
aile fertleri üzerinden olmak şartıyla iki halde olabildiği; aile fertleri üzerinden akıllı kart sahibi olmak isteyen erkek çocuklar için; nüfus cüzdanı fotokopisi, 20 yaşını doldurmamışlar için orta öğretim öğrenci belgesi, 25 yaşını
doldurmamışlar için yükseköğretim öğrenci belgesi veya mezuniyet belgesi,
19 yaşını doldurmuş özürlü olanlar için tam teşekküllü hastaneden alınmış
çalışamaz olduğunu gösterir sağlık raporu, evlatlık edinilmişler için mahkeme tescil kararı ve üvey olanlar için vukuatlı nüfus kayıt örneği dışında
başkaca bir belge aranmazken, şikâyetçinin disiplinsizlik ve ahlaki durumu
nedeniyle sicilen TSK’dan ilişiğinin kesilmesinden dolayı, ağırlaştırılmış bir
yaptırıma tabi olmasının ulusal ve uluslararası mevzuat ve standartlara uygun olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılarak;
6413 sayılı Kanunun “Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümler”
başlıklı 45 inci maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi uyarınca ilgili olduğu mütalaa edilen alt düzenleyici işlemlerde “disiplinsizlik ve ahlaki durum”
ibarelerinin çıkarılmasına yönelik gerekli değişikliklerin makul sürede yapılarak, şikâyetçinin mağduriyetinin giderilmesi yönünde Milli Savunma
Bakanlığı’na, Genel Kurmay Başkanlığına ve Jandarma Genel Komutanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
9.1.14. Sendika Başkanının Merkez Teşkilatından Taşra Teşkilatına
Görevlendirilmesi İşleminin İptal Edilmesi Talebi 142
Şikâyetçi, bir sendikada başkanlık görevini yürütmekte olup Ortaöğretim
Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapmakta iken Ankara İl Müdürlüğü
emrine görevlendirildiğini, yer değiştirme işlemine gerekçe olarak “hizmetine ihtiyaç duyulmadığının” belirtildiğini, görev yeri değişikliğine gidilmesinin açıkça sendikal faaliyetlerinin engellenmesi şeklinde bir uygulama
olduğunu ifade ederek, taşra teşkilatında görevlendirilmesinin sonlandırılmasını ve merkez teşkilat bünyesinde görevlendirilmesinin yapılmasını
talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
142
2015/73 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 08/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
290
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Şikâyetçinin; idare tarafından yapılan görevlendirme işleminin sendikal faaliyet sebebiyle yapıldığını ispat edemediği, bu konuda bilgi, belge, tanık
vb. ibraz edemediği, yalnızca şikâyetçiye ilişkin yapılan bireysel bir işlem
de olmadığı,
Öte yandan, sendika üyesi şikâyetçinin, Bakanlık merkez teşkilatından taşra teşkilatına görevlendirilmesinin “kurum içi geçici görevlendirme” niteliğinde olduğu, “Kurum içi geçici görevlendirme” ile ilgili kamu personel
rejimine ilişkin mevzuatta açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu gereği asli görevleri ile ilgili olarak memurların kurum içinde geçici olarak görevlendirilebilmelerine aykırı bir
husus da bulunmadığı,
İçtihat haline gelen idari yargı kararları kapsamında kurum içi geçici görevlendirmenin; bir kamu kurumunun mevzuatla belirlenmiş olan görev
alanı içinde yer alan “geçici” nitelikteki bir hizmeti; ya da değişen ve gelişen
sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sonucu olarak ortaya çıkan, henüz
örgütsel altyapısı oluşturulmamış ve bir kadro ile ilgilendirilmemiş olan
“yeni bir kamu hizmetini” yürütmek amacı ile gerçekleştirilmesi gerektiği,
görevlendirilecek memurların görev ve yetkilerinin net bir şekilde belirlenerek ve kadroları ile hukuki bağlarının sürdürülerek yapılması gerektiği,
sunulacak hizmet ile ilgili konuda uzmanlaşmış/durumu uygun olan kamu
görevlilerinin hizmetlerine duyulan ihtiyacın net bir şekilde ortaya konması
gerektiği ve belli bir süre ile sınırlı olup, atamaya yetkili amir tarafından
yapılması gerektiğinin ortaya konduğu,
657 sayılı Kanunun ilgili hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, memurun başka bir yerde geçici görevlendirilmesi, olağan bir yöntem olmayıp,
kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından zorunluluk bulunması halinde
istisnai olarak başvurulabilecek bir müessese olarak öngörüldüğü,
Şikâyet konusu geçici görevlendirme işleminin istisnai bir durum nedeniyle tesis edilmediği, görevlendirmenin ne kadar bir süre için yapıldığının
belirtilmediği, işlemin hukuken kabul edilebilecek geçerli bir nedeninin
olmadığı ve idari yargı mercilerince geçici görevlendirme için aranan şartların olayda bulunmadığının anlaşıldığı, bu yönüyle geçici görevlendirmeye
ilişkin işlemin, sendika üyesi şikâyetçinin, süresi idarece belirlenmemiş bir
zaman diliminde asıl kadrosundan uzak tutulmasına yol açıcı olduğundan
kurum içi geçici görevlendirme işleminin hukuka uygun olmadığı kanaatine ulaşılmış olup;
291
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Görevlendirme işleminin geri alınması, idare tarafından tekrar bir görevlendirme düşünüldüğünde, koşulları oluşmak kaydıyla yukarıda sayılan
kriterler gözetilerek görevlendirme işlemi yapması, yeni bir görevlendirme
yapılmayacaksa mağduriyetin makul sürede giderilmesi için yeni bir işlem
tesis etmesi hususunda Milli Eğitim Bakanlığına, mevzuatla düzenlenmemiş olan ve yargısal içtihatlarla uygulamaya yön verilen “kurum içi geçici görevlendirmeye” ilişkin uygulama birlikteliğinin sağlanması ve yargıya
intikal eden sorunların azaltılması amacıyla belirlilik ve öngörülebilirlik
kuralı gereği kadroları ile hukuki bağlarını sürdürmek ve makul bir süre
ile sınırlı olmak üzere 657 sayılı Kanunnda yasal düzenleme yapılması hususunda Başbakanlığa tavsiyede bulunulmuştur.
9.1.15. Hisse Senetlerinin Kaydileştirme İşlemine Dair Mevzuattan
Doğan Hak Kayıpları143
Şikâyetçi, sahip olduğu hisse senetlerinin 25/11/2005 tarihi itibarıyla kayden izlenmeye başlandığını ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun
13 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında; “…Kayden izlenmeye başladığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye
piyasası araçları Yatırımcı Tazmin Merkezine (YTM) intikal eder. Bunların üzerindeki sınırlı ayni haklar kendiliğinden sona ermiş sayılır. Bunlar YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılır.” hükmü
gereğince 31/12/2012 tarihinde hisse senetlerinin mülkiyetinin YTM’ye
intikal etmesi ve şirkete ait hisselerinin satışı üzerine mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini belirterek; hisse senetlerinin elde ediliş tarihindeki değerlerinin bugünkü kıymetleri üzerinden tarafına iadesi, iade mümkün olmadığı
takdirde bugünkü değer üzerinden bedellerinin ödenmesini talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Anayasa Mahkemesinin, Ankara 7. İdare Mahkemesi tarafından bahse
konu kanun maddesine ilişkin yaptığı Anayasaya aykırılık iddiasını sonuçlandırdığı 22/10/2015 tarihli ve E. 2015/29, K. 2015/95 sayılı kararında, itiraza konu kural ile kişilerin maliki bulundukları menkul kıymetler
üzerindeki mülkiyet hakkının herhangi bir tazmin mekanizması öngörülmeksizin sınırsız ve süresiz olarak ortadan kaldırılmasını, kamu yararı ile
bireyin hak ve özgürlükleri arasında dengeyi birey aleyhine bozduğunu ve
143
2014/4340 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 01/12/2015 tarihli Tavsiye Kararı
292
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
ölçülülük ilkesini ihlal ettiğini belirterek, anılan Kanundaki “… ve katılma
belgelerinin geri alımı yapılamaz.” ibaresi ile dördüncü, beşinci ve altıncı
cümlelerinin Anayasanın 13 ve 35 inci maddelerine aykırı olduklarına hükmettiği görülmüştür.
Kurumumuz tarafından, şikâyetçinin AYM kararı ile iptal edilen kurala
ilişkin olarak İdareye, işlemdeki hukuka aykırılığın giderilmesi istemiyle
defalarca başvurduğu, Anayasanın 153 üncü maddesinin beşinci fıkrasında
AYM kararlarının geriye yürümeyeceği kurala bağlanmışsa da, bu kuralın getirilmesi ile amaçlananın, kamu düzeninin korunması, idari istikrarın
sağlanması, kazanılmış hakların ve hukuki kararlılık ve hukuk güvenliğinin
sağlanması olduğu gözetildiğinde, Anayasa Mahkemesi kararıyla anayasaya
aykırılığı sabit ve ihtilafsız olan bahse konu kuralın iptal edilmesi sonrasında, bundan doğan mağduriyetlerin telafi edilmesinin kanunların Anayasaya
aykırı olamayacağını öngören normlar hiyerarşisinin ve hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, şikâyetçinin mağduriyetinin ve zararının günün ekonomik
koşulları ve talebi gözetilerek giderilmesi için makul sürede yeni bir işlem
tesis edilmesi hususunda Sermaye Piyasası Kuruluna tavsiyede bulunulmuştur.
9.1.16. Dikey Geçiş Sınavı ile Hacettepe Üniversitesine
Kaydolmanın Ardından İdarece Yetim Aylığının Kesilmesi.144
Şikâyetçi, babasından dolayı yetim aylığı aldığını, 01/07/2013 tarihinde iki
yıllık yüksekokulu bitirmesinin ardından dikey geçiş sınavıyla 02/09/2013
tarihinde Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi hazırlık sınıfına
kaydının yapıldığını, idarece üçüncü sınıfa kayıt yaptırmayarak hazırlık
sınıfına (intibak sınıfına) kayıt yaptırdığı için yetim aylığının kesildiğini
iddia ederek mağduriyetinin giderilmesi için Kurumumuza başvurmuştur.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
5434 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinde Ölüm tarihinde (18) yaşını, ortaöğrenim yapmakta ise (20) ve yükseköğrenim yapmakta ise (25) yaşını
doldurmamış erkek çocuklara aylık bağlanır. ... Bir yükseköğrenimin bitirilmesinden sonra ikinci bir yükseköğrenimde geçen süreler ile doktora veya
144
2015/1065 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 03/07/2015 tarihli Tavsiye Kararı
293
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ikinci defa yapılan master veyahut lisansüstü uzmanlık öğreniminde geçen
sürelerde aylık ödenmez...” hükmüne yer verildiğinin görüldüğü,
5434 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinden hareketle idarenin 1984, 1996,
2006 ve 2014 yıllarında aldığı Yönetim Kurulu kararlarının tamamında,
dikey geçiş yapmak suretiyle fakülteye kayıt yaptıranların yetim aylıklarının
üçüncü sınıftan itibaren ödenmesi gerektiğinin belirtildiği ve uygulamanın
bu şekilde yürütüldüğü,
Hâlihazırda 5434 sayılı Kanunun ilgili maddesinde zaten ikinci bir yükseköğrenim yapılması hali, (506 ve 1479 sayılı Kanunlardan farklı olarak)
sınırlandırıcı bir sebep olarak sayılmış iken bunun üzerine bir de anılan
yönetim kurulu kararı ile ilave sınırlandırıcı nedenler getirilmesinin, sosyal
güvenliğe ilişkin bir hakkın kullanılmasının önünde bir engel oluşturarak,
getirilen bu kısıtlamalarla, öğrenim durumuna göre saptanan tavan yaşların dolmamış olmasına rağmen yetim aylığı bağlanmasının olanaksız hale
getirildiği,
Bu çerçevede, 5434 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi hükmünün yükseköğrenim yapan yetim erkek çocuklara 25 yaşına kadar yetim aylığı bağlamasının nedeninin, yasa koyucunun yükseköğrenim görmeyi teşvik etmek ve
aldığı bu önlemle yükseköğrenim görmeyi özendirmek olduğu açık iken,
mevcut yükseköğrenim mevzuatı dikkate alındığında şikâyetçinin “ikinci
bir yükseköğrenim” yapmadığı, “bir üst düzeyde öğrenim” yaptığı ve bu yükseköğrenimine de ilgili üniversitenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam ettiği anlaşıldığından; dikey geçiş sınavı ile yükseköğrenimine devam
eden yetim erkek çocuklarına aylık bağlanması için idarenin aldığı Yönetim
Kurulu kararı doğrultusunda üçüncü sınıfa gelme ya da doğrudan üçüncü
sınıfa kaydolma şartını aramasının hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı
tespit edilerek;
Şikâyetçinin yetim aylığının kesilmesine yönelik işlemin geri alınması ve
şikâyetçinin mağduriyetinin makul sürede giderilmesi için yeni bir işlem
tesisi yönünde SGK Başkanlığına tavsiyede bulunulmuştur.
294
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
9.1.17. ÖSYM Tarafından Düzenlenen Sınav Soru ve Cevap
Anahtarı ve İlgili Belgelerin Verilmesi Talebi145
Şikâyetçi, 2014 yılında düzenlenen idari ve adli yargı hâkim adaylığı sınavına katıldığını, sınavlara ilişkin şahsına ait soru kitapçıklarının, cevap
kâğıtlarının, cevap anahtarlarının, ayrıca sınavlar sonucunda elde ettiği puana göre başarı sıralaması, belirtilen sınavlara yapılmış olan toplam başvuru
sayısı ve 70 puan barajını geçen kişi sayısı hakkındaki bilgilerin tarafına
posta yoluyla gönderilmesini ÖSYM’den talep ettiğini, ancak gerek ÖSYM’nin gerekse Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun “söz konusu bilgilerin ancak 50 TL ödemek veya Ankara’da bulunan ÖSYM Başkanlığı’na
bizzat gitmek suretiyle öğrenilebileceğini” tarafına bildirdiğini belirterek;
ÖSYM’den istemiş olduğu bilgilerin, tarafına posta yoluyla ve ücretsiz olarak gönderilmesini talep etmiştir.
Kurumumuzca yapılan inceleme ve araştırma sonucunda;
Bilgi edinme hakkının, hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi ve Devletin
demokratik niteliğinin geliştirilmesi bakımından vazgeçilmez bir önem arz
ettiği, Anayasamızın 36 ncı maddesinde ifadesini bulan “Hak arama hürriyeti” ile birebir ilgili olan bu hakkın etkin bir şekilde kullanımı neticesinde
bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunmuş olacağı, bu hakkın yalnızca Anayasanın 13 üncü maddesinde belirtilen güvencelere ve özellikle
ölçülülük ilkesine uygun olarak sınırlanabileceği,
Bilgi ve belgeye erişimin sağlanması için asıl olanın belgenin onaylı bir örneğinin başvuru sahibine verilmesi olduğu, bilgi veya belgenin niteliği gereği kopyasının verilmesinin mümkün olmadığı veya kopya çıkarılmasının
aslına zarar vereceği hâllerde, eğer yazılı veya basılı belgeler söz konusuysa
İdarece ilgiliye belgenin aslını incelemesi olanağının sağlanması, bunun
yanı sıra not alabilmesine de izin verilmesi gerektiği,
Şikâyetçinin örneğini almak istediği sınav soruları ve yanıtlarından ibaret
olan belgelerin, ÖSYM tarafından, çeşitli gerekçelerle niteliği gereği kopyasının verilmesinin mümkün olmayan belge olarak nitelendirildiği, İdarenin bu nitelendirilmesi bir an haklı bulunsa dahi bu durumda bile bilgi
edinme talebinde bulunan şikâyetçiye sorular ve cevaplar ile ilgili not alma2015/1999 şikâyet sayılı başvuru hakkında verilen 07/08/2015 tarihli Kısmen Tavsiye
Kısmen Ret Kararı
145
295
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
sı imkânının verilmediği, bilgiye erişimin tam olarak sağlanmadığı ve bilgi
edinme hakkının tam kullandırılmadığı,
Şikâyetçinin istediği belgelerin kendisine ücretsiz olarak verilmesi talebinin
ise, bilgi edinme hakkı kapsamında istenen belgelerin bir hizmet bedeline
tabi olmasının hukuka ve hakkaniyete uygun olduğu, tespit edilerek;
Şikâyetçinin ÖSYM’ye yapmış olduğu bilgi edinme başvurusunda talep ettiği 2014 Adli ve İdari Yargı Hâkim Adaylığı sınavlarında sorulan soruların
tamamının, şahsına ait cevap anahtarının ve sınavların doğru cevaplarının
onaylı örneklerinin makul sürede ücret karşılığında şikâyetçiye verilmesi
ve Sınavlara başvuran aday sayısı, sınavlarda 70 barajını geçen kişi sayısı ile şikâyetçinin her iki sınavdaki şahsi başarı sıralamasına ilişkin bilgilerin şikâyetçiyle paylaşılması hususlarında Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığına tavsiyede bulunulmasına, şikâyetçinin istediği bilgi
ve belgelerin kendisine ücretsiz verilmesi ve sair taleplerinin reddine karar
verilmiştir.
296
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
9.2. Karar Örnekleri
9.2.1. Aylıktan Kesme Cezasının Kaldırılması Talebine İlişkin Özel
Hayatın Gizliliği Nedeniyle Verilen Kısmen Tavsiye Kısmen Ret
Kararı (2014/3362)
T.C.
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
(OMBUDSMANLIK)
ŞİKAYET NO: 2015/3362
KARAR TARİHİ: 04/12/2015
ŞİKAYETÇİ
KISMEN TAVSİYE KISMEN RET KARARI
:
ŞİKAYETÇİ VEKİLİ
:-
ŞİKAYET EDİLEN İDARE
: 1- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Re"sen)
2- ELAZIĞ VALİLİĞİ
: Disiplin cezasının iptali hakkındadır.
ŞİKAYETİN KONUSU
ŞİKAYET BAŞVURU TARİHİ : 9.6.2015
I. USÛL
A. Şikayet Başvuru Süreci
1. Şikayet başvurusu, Kurumumuza elektronik posta yoluyla gönderilen ve 09/06/2015 tarih ve 7027
sayı ile kayıt altına alınan, gerçek kişiler için şikayet başvuru formu vasıtasıyla yapılmıştır. Şikayet
başvurusunun karara bağlanması için 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmeliğin 41/1-a maddesi ve İmza Yetkileri Yönergesinin 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (e)
bendi uyarınca, şikayetin incelenmesine ve araştırmasına geçilmiş, 2015/3362 şikayet sayılı Ret
önerisiyle Kamu Başdenetçisi’ne sunulmuştur.
B. Ön İnceleme Süreci
2. Yapılan ön inceleme neticesinde, şikayet konusunun Kurumumuzun görev alanına girdiği,
şikayetçinin menfaat ihlali koşulunu taşıdığı, şikayetin bir üst paragrafta bahsi geçen Yönetmeliğin 12
nci maddesinin 6 ncı fıkrasında yer alan idarenin kanunlarda açıkça kesin olduğu belirtilen işlemlerine
karşı doğrudan Kurumumuza başvurabileceği hükmüne uygun olarak süresinde yapıldığı ve diğer ön
inceleme konularında da bir eksiklik bulunmadığı, bu nedenle şikayetin inceleme ve araştırmasına
engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir. Şikayetçi tarafından Elazığ Valiliği şikayet edilen
İdare olarak gösterilmişse de; şikayet edilen İdarenin ve şikayetçinin polis olarak görev yaptığı
Emniyet Müdürlüğü’nün İçişleri Bakanlığı’na bağlı olması nedeniyle Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20 nci
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca İçişleri Bakanlığı da re’sen şikâyet edilen İdare olarak
kabul edilmiştir.
.
1 / 18
297
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
II. OLAY VE OLGULAR
A. Şikâyetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları
3. Şikâyetçi başvurusunda özetle; Elazığ ili … İlçe Emniyet Müdürlüğü …. Polis Merkezi Amirliğinde
Polis Memuru olarak görev yaptığını, mevcut evliliğinin boşanma davası sürecinin devam ettiğini, bu
davanın uzun sürmesi nedeniyle resmi nikahsız olarak bu süreçte başka birisiyle yaşamını
sürdürdüğünü ve bu birliktelikten dünyaya gelen çocuğunu görev yaptığı teşkilata bildirmesi üzerine
hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını, soruşturma sonucunda Elazığ Valiliği İl Polis Disiplin
Kurulunca Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nün 6 ncı maddesinin (B) fıkrasının 5 inci bendinde
belirtilen “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem
ve davranışlarda bulunmak” fiiline aykırılıktan dolayı “4 günlük aylık kesimi cezası” uygulandığını,
verilen cezaya itiraz ettiğini, ancak Elazığ İl Polis Disiplin Kurulu tarafından bu itirazın reddedildiğini,
Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünde disiplin cezalarını gerektiren eylem, işlem, tutum ve
davranışlarla cezaların derece ve miktarının gösterildiğini, hakkında uygulanan disiplin cezasının
tüzükte belirtilen eylem, işlem ve davranışlara girmediğini bu nedenle verilen cezanın meri mevzuat
hükümlerine aykırı olduğunu, disiplin soruşturması kapsamında savunma istem yazısında, suç niteliği
taşıyan hangi unsur ile suçlandığının ve hangi disiplin cezasıyla tecziye edilmek istendiğinin
belirtilmediğini, bu nedenle savunmasını da tam olarak yapamadığını, bunun da bir usul hatası
olduğunu, Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünde “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği
saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” fiilinin tanımlandığını,
ancak hangi eylem ve davranışların saygınlığı ve güven duygusunu sarsacağının açıklanmadığını,
mesai saati içinde yada dışında memuriyetiyle alakalı hangi davranışının güven ve saygı duygusunu
zedelediğinin somut bir açıklamasının bulunmadığını iddia ederek hakkında verilen “4 günlük aylık
kesimi” cezasının kaldırılmasını talep etmiştir.
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları
4. Elazığ Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nün 2015 tarih ve ….. sayılı yazısında özetle; şikayetçinin
2014 tarihinde bir çocuğunun dünyaya gelmesi nedeniyle çocuk yardımı talebinde bulunması üzerine
yapılan inceleme sonucunda; doğan çocuğun ... tarafından dünyaya getirildiği, MERNİS kaydında ise
şikayetçinin halen ... ile resmi olarak evli olduğunun ve çocuğun evlilik dışı dünyaya geldiğinin tespit
edilmesi nedeniyle disiplin soruşturması başlatıldığı, polislik mesleğinin bir disiplin mesleği olduğu
da göz önünde bulundurularak 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu hükümlerine göre
şikayetçinin yapmış olduğu eylem neticesinde Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün 6 ncı maddesinin
(B) fıkrasının 5 inci bendinde belirtilen, “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve
güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” fiiline aykırı hareket etmesi nedeniyle
hakkında disiplin cezası uygulandığı, ayrıca Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün “6 ay kısa süreli
durdurma” başlıklı 6 ncı maddesinin (A) fıkrasının 7 nci bendinde “İdareye haber vermeden ya da
bunun üzerine yapılacak soruşturmaya ilişkin 2 aylık süreyi beklemeden evlenmek”, yine söz konusu
tüzüğün “Meslekten çıkarma” başlıklı 8 inci maddesinin 38 inci fıkrasında “6 ncı maddenin (A)
fıkrasının 7 nci bendinde öngörülen esaslara uymaksızın ya da idarece kendisine yapılan uyarıya
karşın çevresinde iffetsizlikle tanındığı ya da durumu güvenlik bakımından sakıncalı olduğu polis
soruşturmasıyla sabit olan kişiyle evlenmek” hükümlerinin düzenlendiği göz önünde bulundurularak,
şikayetçinin halihazırda resmi nikahlı eşinin olduğu, ancak başka biriyle de birlikte yaşadığı, bu
birliktelikten de bir çocuğunun dünyaya geldiği tespit edildiğinden Emniyet Teşkilatı kurallarına ve
etik ilkelerine aykırı davranıldığının değerlendirildiği,
.
2 / 18
298
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
4.1. Söz konusu disiplin cezasının tayin edilmesinde şikayetçinin geçmiş hizmetleri olumlu ve sicilinin
iyi olmasından dolayı Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün "Bir alt ceza verilmesi” başlıklı 15.
maddesinin uygulandığı, adı geçenin son beş yıl içerisinde almış olduğu başkaca bir disiplin cezasının
bulunmadığı,
4.2. Şikayetçinin nikahsız birliktelikten doğan çocuğunu kayıt ettirmesi sonucu maruz kaldığı disiplin
cezasının, ikinci çocuk doğması ihtimalinde yani eylemin tekerrürü halinde Emniyet Teşkilatı Disiplin
Tüzüğünün 6/B-5 maddesi uyarınca tekrar kusurlu sayılacağı ve aynı tüzüğün "Yineleme" başlıklı
14.maddesinin uygulanmasıyla bir üst ceza olan "16 Ay Uzun Süreli Durdurma" cezası ile tecziye
edilmesi gerekeceği hususları açıklanmıştır.
C. Olaylar
5. Şikayetçi, 2014 tarihli dilekçesi ile görev yaptığı …. İlçe Emniyet Müdürlüğüne başvuru yaparak,
2014 tarihinde dünyaya gelen çocuğu için çocuk yardımından faydalanmak istediğini İdareye
bildirmiş, İdarece çocuğun evlilik dışı dünyaya geldiğinin tespit edilmesi üzerine şikâyetçi hakkında
disiplin soruşturması başlatılarak şikâyetçinin eyleminin Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün 6 ncı
maddesinin (B) fıkrasının 5 inci bendinde belirtilen “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği
saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” fiilini oluşturduğu
gerekçesiyle geçmişteki hizmetlerinin olumlu ve tecziyesinin bulunmaması nedeniyle hakkında “4
günlük aylık kesimi” cezası verilmiş, kararın ilgiliye 2015 tarihinde tebliği üzerine şikâyetçi 2015
tarihli sayılı dilekçesi ile disiplin cezasına itirazda bulunmuş ancak söz konusu cezaya karşı itiraz yolu
öngörülmediğinden talebi Elazığ Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 2015 tarihli yazısıyla reddedilmiş,
şikâyetçi de disiplin cezasının iptali talebiyle Kurumumuza şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
D. Kamu Denetçisi Muhittin Mıhçak’ın İnceleme ve Araştırma Bulguları
6. Şikayet konusu işleme ilişkin bilgi ve belgeler Elazığ Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünden istenilmiş,
ilgili idarece konuya ilişkin belgelerin örnekleri gönderilerek 4 numaralı paragraf ve alt bentlerinde
değinilen açıklamalarda bulunulmuştur.
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat
7. Anayasamızın “Temel ve hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13 üncü maddesinin birinci
fıkrası “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”, hükmünü,
7.1. “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20 nci maddesinin birinci fıkrası “Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz”, hükmünü,
7.2. “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41 inci maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir
ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı
.
3 / 18
299
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet,
her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” hükmünü,
7.3. “Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129 uncu maddesi
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla
yükümlüdürler. Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz…” hükmünü düzenlemektedir.
8. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ Özel ve aile hayatına saygı hakkı ” başlıklı 8 inci
maddesi “ Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş
ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” şeklindedir.
9. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 12 nci maddesi “Kimsenin özel yaşamına, ailesine
konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi
karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır” şeklindeyken; Medeni ve
Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 17 nci maddesi “Hiç kimsenin özel hayatına,
ailesine, evine ya da haberleşmesine keyfi ya da yasadışı olarak müdahale edilemez; hiç kimsenin
şeref ve itibarına yasal olmayan tecavüzlerde bulunulamaz. Herkesin, bu gibi müdahalelere ya da
tecavüzlere karşı yasalarca korunma hakkı vardır.” şeklindedir.
10. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak
fiil ve haller başlıklı” 125 inci maddesinde “… Özel kanunların disiplin suçları ve cezalarına ilişkin
hükümleri saklıdır…” hükmü,
10.1. Aynı Kanunun “Karar Süresi” başlıklı 128 inci maddesinde “Disiplin amirleri uyarma, kınama
ve aylıktan kesme cezalarını soruşturmanın tamamlandığı günden itibaren 15 gün içinde vermek
zorundadırlar. Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren hallerde soruşturma
dosyası, kararını bildirmek üzere yetkili disiplin kuruluna 15 gün içinde tevdi edilir. Disiplin kurulu,
dosyayı aldığı tarihten itibaren 30 gün içinde soruşturma evrakına göre kararını bildirir.
Memurluktan çıkarma cezası için disiplin amirleri tarafından yaptırılan soruşturmaya ait dosya,
memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kuruluna tevdiinden itibaren azami altı ay içinde
bu kurulca, karara bağlanır.”, hükmü
10.2. “İtiraz” başlıklı 135 inci maddenin son fıkrasında “Disiplin cezalarına karşı idari yargı
yoluna başvurulabilir.” hükmü yer almaktadır.
11. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 82 nci maddesi “Emniyet teşkilatı mensuplarına
verilecek disiplin cezaları; … Aylık kesme: Memurun 15 günlüğe kadar aylığının kesilmesidir. Kısa
süreli durdurma: Memurun bulunduğu kademede ilerlemesinin 4, 6 ve 10 ay için durdurulmasıdır...
Disiplin cezası verilmesine neden olmuş eylem ya da durumun, cezaların özlük dosyasının silinmesine
ilişkin süre içinde yinelenmesinde bir derece daha ağır ceza uygulanır. Aynı derece cezayı gerektiren,
fakat ayrı fiil ve durumlar nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulanmasında bir derece
ağır ceza verilir. Kurumda geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu bulunan ve iyi veya çok iyi
derecede performans değerlendirme puanı alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif
olanı uygulanabilir.” hükmünü,
.
4 / 18
300
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
11.1. Aynı Kanunun 83 üncü maddesi “Gerek inzibat komisyonları tarafından ve gerek salahiyet
dairesinde re'sen verilecek inzibat cezalarını icap ettiren fiil ve hareketlerin ne olduğunu ve cezaların
derece ve miktarı, polis mesleğinin haiz olduğu hususiyet ve ehemmiyet gözetilerek tanzim edilecek
nizamnamede tayin olunur. Memuriyette ihraç cezası müstesnadır.” hükmünü,
11.2. Kanunun Ek 7 nci maddesinde Disiplin Kurulunca verilen kararlardan İl Polis Disiplin
Kurulunun polis memurları hakkında verilen meslekten çıkarma cezası dışındaki kararların valinin
onayı ile kesinleştiği hükmünü düzenlemiştir.
12. Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün “Disiplin cezaları” başlıklı 2 nci maddesinde, 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 82 nci maddesinde sayılan disiplin cezaları hüküm altına alınmış,
3 üncü madde ile 8 inci maddeler arasında ise, disiplinsizlikleri oluşturan fiiller tek tek sayılmıştır.
Tüzüğün 6 ncı maddesinin (B) fıkrasının 5 inci bendinde “ Hizmet dışında resmi sıfatının
gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” disiplin suçu
olarak sayılmış, 14 maddesinde, disiplin cezalarının tekerrürü, 15 inci maddesinde ise bir alt ceza
uygulamasına ilişkin hükümler düzenlenmiştir.
13. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un
“Amaç, kapsam ve temel ilkeler” başlıklı 1 inci maddesinde “Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan
veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı
takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak
tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir …” hükmü, “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddenin
birinci fıkrasının b bendinde “Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi
paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her
türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti… ifade eder” hükmü düzenlenmiştir . Kanunun
gerekçesinde ise; “ …6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun, birinci maddesinin ikinci fıkrasında; bu kanunun uygulanması esnasında göz önünde
bulundurulacak düzenlemelere değinilirken “özellikle” Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinden bahsetmektedir. Bahsi
geçen sözleşmenin “tanımlar” başlıklı üçüncü maddesinin b bendinde, aile içerisinde veya hanede
veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdi eşler veya partnerler arasında
meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir denmek
suretiyle aile içi şiddetin tanımı yapılmıştır . Tanımdan da anlaşılacağı üzere aile içi şiddet mağduru
olabilecek kişiler belirlenirken “hanede” denmek suretiyle aynı evi paylaşma olgusu öne çıkarılmış
bunun yanında “eşler” tanımından ayrı olarak “partnerler” denmek suretiyle de resmi evlilik bağı
aranmamıştır . Yine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun, “Tanımlar” başlıklı ikinci maddesinin b bendinde, “ev içi şiddet” terimini, “Şiddet mağduru
ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer
kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti” demek
suretiyle, aynı çatı altında yaşayanları kapsayıcı bir genişlikte tanımlamıştır…” ifadelerine yer
verilmiştir .
B. Şikâyet Konusuna İlişkin Uygulamalar
14. Anayasa Mahkemesi 27/05/2015 tarihli E.2014/176 K.2015/53 sayılı kararında; 22.5.1930
tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun, 22.3.2000 tarihli ve 4551 sayılı Kanun’un 31.
maddesiyle değiştirilen 153. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…veya karı koca gibi herhangi
bir kimse ile nikâhsız olarak devamlı surette yaşamakta…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 20. ve 41.
.
5 / 18
301
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemiyle yaptığı esastan
incelemede itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırı olmaması
gerekçesiyle iptal istemlerinin reddine dokuza yedi oyçokluğuyla karar vermiştir.
14.1. Mahkemenin gerekçesi; “…Asker kişilere uygulanan yaptırımların; kamu düzenini sağlamak
ve devam ettirmek, verimli, süratli ve etkin bir biçimde çalışmayı sürdürmek, disiplini tesis ve
devamlılığını sağlamak, mesleğin onur ve saygınlığını korumak amacıyla getirildiği
anlaşılmaktadır. Başta kolluk kuvvetleri olmak üzere bazı kamu görevlileri için öngörülen bu tarz
cezaların amacı, kamu görevlisinin görevini gerektiği şekilde yerine getirmesini sağlamaktır. Bu
bağlamda, askerî ceza hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde, özellikle kamu görevlilerinin
davranışları ile ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır. Bununla
birlikte bireylerin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle güdülen meşru amaç
arasında bir orantı bulunması zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca özel hayatın gizliliği
yalnızca kanunla ve demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu ölçüde sınırlanabilir. Ayrıca
getirilen bu sınırlamalar, hakkın özüne dokunamayacağı gibi Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Belirtilen ölçütlere
riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için, müdahale teşkil ettiği ve özel hayatın
gizliliği hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye
düşen fedakârlığın ağırlığının göz önünde bulundurulması ve gözetilen kamu yararı ile bireyin
temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi
zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayatın gizliliği hakkının sınırlandırılmasında
da göz önünde bulundurulmalıdır. …
…Kanun koyucu düzenleme yetkisi kapsamında, statüleri kanunlarla oluşturulan ve buna göre
mesleğe alınan kamu görevlilerine bir takım hak veya yükümlülükler getirebilir. Askerlik mesleği
disiplin ve fedakârlık temeline dayanır. Bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin güven, itibar ve
saygınlığın gereği olarak katı meslek ilkelerine tabi tutulmaları da normaldir.
Kişiler askerlik mesleğini seçmekle birlikte artık sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaların askerî
disiplinin tesisi için kendileri açısından uygulanmasını kabul etmiş olmaktadırlar….
İtiraza konu kural ile yaptırıma bağlanan eylem için kanun koyucu tarafından belirlenen yaptırım,
hürriyeti bağlayıcı bir ceza olmayıp disiplini temine yönelik TSK’dan çıkarma cezasıdır. Bunun
dışında asker kişiler açısından suçun sübut bulması için yapılan uyarı ve ikazlara rağmen söz
konusu fiilin işlenmesinde ısrar etme şartı da aranmaktadır. Ayrıca sadece asker kişiler ile ilgili bir
düzenleme olduğundan ve askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamayı amaçladığından
demokratik toplum düzeni ile de çelişmemektedir. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına keyfi ya
da hakkın özüne dokunacak bir sınırlama getirmeyen, temel hakkın kullanımını ortadan
kaldırmayan itiraz konusu kural, istisnai bir alanda ve dar kapsamlı olduğundan sınırlı ve
ölçülüdür.
Diğer yandan özel hayatın korunmasını, istisnai bir alanda ve anayasal ilkelere uygun olarak asgari
oranda sınırlandırılan düzenlemenin birey hakları ile kamu yararı arasında açık bir dengesizlik
yarattığı da söylenemez. Bu anlamda kural, askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamayı
amaçladığından, sınırlamanın bu açıdan da ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu açıktır.
.
6 / 18
302
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırı değildir. İptal
istemlerinin reddi gerekir.” şeklindedir.
14.2. Mahkeme Başkanı Zühtü Arslan, Mahkeme Üyeleri M. Emin Kuz, Rıdvan Güleç, Engin
Yıldırım, Muammer Topal, Serruh Kaleli ve Erdal Tercan karşıoylarında özetle; “ ...İtiraz
konusu kuralla öngörülen yaptırımın, asker kişilerin özel hayatlarına saygı gösterilmesini isteme
haklarına bir müdahale teşkil ettiği açıktır… Düzenlemenin meşru bir amaca yönelik olduğunun
söylenmesi, Anayasa’ya uygunluk bakımından tek başına yeterli değildir… İtiraz yoluna başvuran
Askeri Mahkemenin de belirttiği üzere, “askerlik hizmet ve gerekleri ile hiçbir bağlantısı
bulunmayan” ve kişilerin tamamen özel yaşamlarına ilişkin bir fiil, kuralla suç olarak
düzenlenmektedir. Mahkememiz çoğunluğu, kuralın “askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini
sağlamayı amaçladığı”nı belirtmesine karşın, yaptırıma tabi fiilin askeri hizmetin gerekleriyle
bağlantısına ve sözgelimi neden askeri disiplini bozacağına dair argümanlar ortaya koyabilmiş
değildir. ...Kişinin aile hayatı da dâhil olmak üzere özel hayatı askerlik mesleğinin layıkıyla yerine
getirilmesinde doğrudan bir etkiye sahip değildir. Asker kişi de olsa, bireyin özel hayatında ne
yaptığı, kimlerle nasıl yaşadığı, ne devleti ne de başkalarını ilgilendirir. Asker kişinin, itiraz konusu
kural gereğince TSK ile ilişiğinin kesilmesi yaptırımına maruz kalması mesleki yetersizlik veya
başka bir nedenden dolayı değil özel hayatıyla ilgili davranış ve tercihlerinden kaynaklanmaktadır.
Denebilir ki, asker kişiler hayatlarının askerlik mesleğinin doğasından kaynaklanan bazı
sınırlamalara tabi olacağını bilerek bu mesleği seçmektedir. Bununla birlikte, bu sınırlamaların
Anayasa’da yer alan temek hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ölçüsüzce engellememesi gerekir…
Aile, sabit ve durağan bir kavram olmayıp, geçmiş çağların aile anlayışı ile günümüzünkiler arasında
önemli farklılıklar mevcuttur. Artık, herhangi bir resmi ve/veya dini akit olmadan da insanlar aile
şeklinde yaşamakta ve aile kavramı sadece nikâhlı birlikteliklerle sınırlandırılmamaktadır. Kişiler,
çeşitli nedenlerle nikâhsız bir arada yaşamak isteyebilirler. Devlete düşen görev, bu tercihe saygı
duymak olmalıdır. Özel hayata saygı hakkı, bir insanın herhangi bir dış müdahaleye maruz kalmadan
kendi hayatını arzuladığı şekilde sürdürmesini güvence altına almaktadır. Bu sayede, insan haysiyeti
de korunmuş olmaktadır. ...İtiraz konusu kural, fiilin ağırlığını, eyleme verilen cezanın sonucunu
cezadan beklenen sosyal faydadan ziyade hakkın tamamını süresiz şekilde elden almış olmasını
dikkate almaması, silahlı kuvvetlerde ki düzenin yeniden tesisi bir yana kişinin Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiğinin tamamen kesilmesine yol açması nedeniyle kamu yararı ile bireyin hak ve
özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturamadığından ölçülülük ilkesine ....hukuk devleti
ilkesine ve herkesin özel hayatının güvence altına alınmış olması karşısında özel hayatın gizliliği
ilkesine aykırı olduğu açıktır…Hukuk devletinden söz edebilmek için genel, soyut, önceden
bilinebilir, anlaşılabilir ve istikrarlı kurallardan oluşan bir hukuk düzeni mevcut olmalı ve hukuk
kuralları, yönetilenler kadar siyasi iktidarı kullanan devlet organlarını ve yöneticilerini de
bağlamalıdır (AYM, 27.12.2012, E. 2012/96, K. 2012/206). İptali istenen ibarelerle, askeri suç ve
ceza olarak düzenlenen fiil ile, 6413 sayılı Kanun’un 20 maddesinde disiplin suçu ve cezası olarak
düzenlen durum, birbiriyle aynı olduğundan ve bu durum, belirsizliğe ve keyfiliğe neden
olabileceğinden, iptali istenen ibareler, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır..." hususlarını
vurgulamışlardır.
15. Anayasa Mahkemesi 03/04/2014 tarihinde karara bağladığı 2013/1614 başvuru numarası ile
yapılan bireysel başvuruda; Ceza İnfaz Kurumu'nda memur olarak görev yapan bayan
başvurucunun, cinsel içerikli bazı görüntülerinin internette dolaştığı duyumu üzerine hakkında
başlatılan disiplin soruşturması neticesinde devlet memurluğundan çıkarma cezası almış olması
nedeniyle Anayasa'nın 10., 20. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek,
.
7 / 18
303
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ihlalin tespitiyle, yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı manevi zararın tazminine karar
verilmesini talebini Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı
yönünden kabul edilebilir olduğuna karar vererek bu hakkın İHLAL EDİLDİĞİNE, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine
gönderilmesine, başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine oybirliğiyle karar vermiştir.
15.1. Kararın gerekçesinde özetle; “…Devlet memuru olarak belirli bir sorumluluk taşıyan
başvurucu, bu görevi kabul etmek suretiyle kamu görevlisi olmaktan kaynaklanan disiplin ve tutum
istemine kendi iradesiyle dâhil olmuştur. Yukarıda belirtilen temellere dayanan bu sistem doğası
gereği, kişinin hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar
getirmektedir. Zira kamu yararı, kamu görevlilerinden uymaları gereken meslekî ve etik kurallar
açısından tam bir uyum beklemektedir. ....Ancak somut başvuruya konu eylem ve davranışların,
her ne kadar ilgili disiplin kararları ve yargısal karar gerekçelerinde lojman olarak tahsisli bir
konut olduğu vurgusu yapılsa da, başvurucunun mahremiyet alanında cereyan eden ve rızası ile
alenileştirildiğine dair bir bulgunun saptanmadığı özel yaşam eylemlerine ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarma cezası ile sonuçlanan disiplin
soruşturması sürecinde, yalnızca meslekî hayatını değil, özel hayatını da ilgilendiren iddialara yanıt
vermek zorunda kalmıştır. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların yalnızca görevinin
ifasıyla değil, daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamı meslekî hayatın sınırlarını
aşmaktadır. ....Sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen
davranışların esasen meslekî faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam
eylemleri olduğu anlaşılmaktadır. ....Yukarıda belirtilen disiplin süreci ile idari ve adli makamların
karar gerekçeleri göz önünde bulundurulduğunda, başvurucuya verilen disiplin cezası kapsamında,
sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı
arasında adil bir dengenin sağlanmadığı anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir…”
ifadelerine yer verilmiştir.
16. Danıştay’ın 12. Dairesi 23/11/2011 tarih E. 2010/7553, K. 2011/6177 sayılı karar düzeltme
kararında; 2. Sınıf emniyet müdürü olan davacının, Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 6/B-5
maddesi uyarınca "6 ay kısa süreli durdurma" cezası ile cezalandırılması gerektiği belirtilerek öğrenim
durumu itibariyle yükselebileceği kadronun son kademesinde bulunduğundan bahisle brüt aylığının
1/4 oranında kesilmesi ve ceza süresi kadar rütbe terfinin geri bırakılmasına dair Emniyet Genel
Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 22.11.2005 günlü ve 2005/350 sayılı kararının iptali istemiyle
açtığı davada; işlemin iptali yolunda Kocaeli idare Mahkemesince verilen 29.12.2006 günlü,
E:2006/281, K:2006/4046 sayılı kararın gerekçesinin değiştirilerek onanmasına dair Danıştay 12.
Dairesinin 12.2.2010 günlü, E:2007/2531, K:2010/749 sayılı kararının düzeltilmesi istenilmesi talebi
Dairece yerel mahkemenin kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını
gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın aşağıda
belirtilen açıklama ile onanmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.
16.1. Danıştay’ın 12. Dairesi kararın gerekçesinde; “…Kocaeli İdare Mahkemesinin 29.12.2006
günlü, E:2006/281, K:2006/4046 sayılı kararıyla; davacının resmen evli olmakla birlikte, bu evliliğin
fiilen devam etmediği ve boşanma davası açtığının anlaşılmış olması karşısında boşandığı takdirde
evlenmek niyetiyle fasılasız olarak yaklaşık 10 yıldır birlikte olduğu ve iki çocuğunun annesi olan
bayan ile birlikte yaşıyor olması suç teşkil etmediğinden ve Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 6/B.
8 / 18
304
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
5 inci maddesinde yer alan "hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu
sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak" fiili olarak değerlendirilemeyeceğinden, davacıya
disiplin cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline
karar verilmiştir. Anılan kararın davalı idare tarafından temyiz edilmesi üzere Danıştay 12.
Dairesinin 12/02/2010 günlü, E. 2007/2531, K. 2010/749 sayılı kararıyla; davacının evli olmasına
rağmen H.Ç. isimli bayanla birlikte yaşaması eylemi nedeniyle 21/12/2000 günlü işlemle
cezalandırılmış olması ve bu cezanın iptali istemiyle açılan davada, işlemin iptaline dair İdare
Mahkemesince verilen kararın onanarak kesinleşmiş olması karşısında, aynı eylem nedeniyle davacı
hakkında yeniden soruşturma açılarak mükerrer ceza niteliğinde ikinci bir disiplin cezası verilmesi
olanağı bulunmadığı, bu durumda, davacının evli olduğu halde başka bir bayanla birlikte olması
eylemi nedeniyle ikinci kez cezalandırılmış olmasının "cezaların tekliği" ilkesine aykırı olduğundan,
iptali ve hukuka aykırı ceza nedeniyle brüt aylığının 1/4 oranında kesilmesi ve ceza süresi kadar rütbe
terfinin geri bırakılmasına dair işlemlerin iptaline karar verilmesi gerekirken, eylemin disiplin suçu
oluşturmadığından bahisle iptaline dair İdare Mahkemesi kararı sonucu itibariyle yerinde
olduğundan, işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararı belirtilen gerekçe ile sonucu
itibariyle onanmıştır. ...Davacının resmi nikahlı eşinden boşanmak için iki defa boşanma dava
açması, birlikte yaşadığı kadından doğan iki çocuğunu kendi adına nüfusa kaydettirmesi ve onlar
için sağlık karnesi çıkartması hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacının birlikte yaşadığı
kadınla evlilik birliği kurma niyetinin açık olduğu anlaşılmaktadır. Bu aşamada disiplin cezası
verilmesi, davacının, koruması altındaki bayanı ve çocuklarını terk etmeye zorlanması anlamına
geleceğinden bu durum, söz konusu kadın ve çocuklarının destekten yoksun kalmalarına yol
açabilecektir. Evlilik dışında doğan çocukların ve bir erkekle resmi bir evlilik dışında beraber
yaşayan kadınların korunması günümüzün önemli sorunlarındandır. Bu durumda birlikte yaşadığı
ve koruması altında çocukları olduğu anlaşılan kadınla ve çocuklarıyla yasal bir aile kurmaya
çalışan davacının, bu kadının ve çocuklarının zarar görmesine yol açacak şekilde disiplin cezasıyla
cezalandırılmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır…” şeklindedir.
17. Danıştay’ın 12. Dairesi 21/03/2014 tarih E. 2013/8324, K. 2014/1882 sayılı karar düzeltme
kararında; polis memuru olarak görev yapan davacının, 12.11.2007 tarihinde kendi evinde rızaen
eşcinsel ilişkiye girdiğinden bahisle 657 sayılı Yasa'nın 125/E-g maddesi uyarınca Devlet
memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına, iftira suçunu işlediğinden bahisle de
Emniyet örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8/6. maddesi uyarınca meslekten çıkarma cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin 30.4.2008 gün ve 2008/25 sayılı İçisleri Bakanlığı Yüksek Disiplin
Kurulu Kararının iptali talebiyle açtığı davada Kayseri 1. İdare Mahkemesinin 29.7.2009 günlü,
E:2008/632, K:2009/624 sayılı kararıyla; davacıya isnat edilen fiillerin sabit olduğu gerekçesiyle
davanın reddine ilişkin kararın onanmasına dair Danıştay 12. Dairesinin 2.4.2013 günlü, E:2010/31,
K:2013/2273 sayılı kararının düzeltilmesi istenilmesi talebi Dairece kabul edilerek ilk derece
mahkemesi kararının bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.
17.1. Kararın gerekçesi özetle; “… disiplin kurallarının temel olarak idarenin iç düzeninin
korunması fonksiyonunu üstlendiği göz önüne alındığında, kamu görevlilerinin hizmet dışındaki
fiillerinin memur disiplin hukukunun alanına girmesi için bu düzeni bozan, kamu hizmetinin iyi
ve düzenli şekilde sunulmasını olumsuz şekilde etkileyen bir yönünün bulunması gerekmektedir.
…Uyuşmazlıkta, davacının kendi ikametgahında rızaen eşcinsel ilişki kurması nedeniyle
cezalandırılması karşısında, söz konusu fiilin Anayasa'nın 20/1. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca "özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı" kapsamında bulunup
.
9 / 18
305
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
bulunmadığı konusunun irdelenmesi gerekmektedir . …Bu durumda; davacının ikametgahında
rızasıyla eşcinsel ilişkiye girmesinden ibaret olan fiilinin 657 sayılı Yasa'nın 124/2. maddesi
uyarınca Memur Disiplin Hukukunu ilgilendiren bir yönünün bulunmadığı ve disiplin suçu
oluşturmadığı, ayrıca söz konusu fiilin bir disiplin suçu olarak değerlendirilerek davacının 657
sayılı Yasa'nın 125 /E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile
cezalandırılmasının Anayasa'nın 20/1. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8.
maddesi uyarınca "özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının" ihlali sonucunu doğuracağı
anlaşıldığından, dava konusu işlemde ve davanın reddi yolunda verilen idare Mahkemesi kararında
hukuki isabet görülmemiştir . ” şeklindedir .
18. Anayasa Mahkemesi'nin 14/11/2013 tarihli ve E. 2013/15, K. 2013/131 sayılı kararında;
Anayasa'nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet olduğu, kanun
koyucunun hukuk devletinde kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde yürütülmesini sağlamak
amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin düzenlemeleri içeren kurallar öngörebileceği ve
bu kurallara uyulmasını temin etmek amacıyla çeşitli disiplin yaptırımları benimseyebileceği
açıklanmaktadır. Ancak disipline konu eylemler ile yaptırımlar arasında adil bir dengenin
gözetilmesi de hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu, eylem ile yaptırım arasında bulunması
gereken adil dengenin, "ölçülülük ilkesi" olarak da adlandırıldığı ve bu ilkenin alt ilkelerini de
elverişlilik, zorunluluk ve orantılılık ilkelerinden oluştuğundan bahisle "Elverişlilik ilkesi"nin,
öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını,"zorunluluk ilkesi"nin
öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmasını ve "orantılılık
ilkesi"nin ise öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade
ettiği açıklanmaktadır.
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 25 Mart 1993 tarihli Costello Roberts – Birleşik
Krallık davasında; özel hayatın bütün unsurlarıyla tanımlanamayacak geniş bir kavram olduğuna
işaret etmiş; özel hayatın kişinin ismi ve kimliği, bireysel gelişimi, aile yaşamı yanında, dış dünya ile
bağlantısını, başkaları ile ilişkisini, ticari ve mesleki faaliyetlerini de kapsadığını belirtmiştir. 16
Aralık 1992 tarihli Niemietz – Almanya davasında; “...[özel hayat] kavramını, bireyin kişisel
hayatını istediği gibi yaşayabileceği bir "iç alan”la kısıtlamak ve bu alanın dışında kalan dış dünyayı
bu alandan tamamen hariç tutmak aşırı sınırlayıcı bir yaklaşımdır.Özel hayata saygı başka insanlarla
ilişki kurmak ve söz konusu ilişkileri geliştirmek hakkını da bir dereceye kadar içermelidir.”
ifadeleriyle özel hayat kavramını açık bir şekilde mahremiyet hakkından geniş tutmuştur. Mahkeme
13 Temmuz 2000 tarihli Elsholz - Almanya davasında; aile kavramının, evliliğe dayalı ilişkilerle
sınırlı olmadığı ve tarafların evlilik olmadan bir arada oturduğu fıili "aile" bağlarını da
kapsayabildiğini, (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Gilles Dutertre, Avrupa
Konseyi Yayınlan. Eylül 2007. s. 314-315). 18 Aralık 1986 tarihli Johnston - İrlanda davasında
ise; çocuklarıyla beraber yaşayan evli olmayan çiftlerin normalde aile hayatı yaşadığını, söz konusu
ilişkinin istikrarlı olma özelliğinden ve diğer yönleriyle evliliğe dayalı bir aileden ayırt
edilememesinden dolayı kabul etmiştir. Ayrıca, Mahkeme, 24 Nisan 1996 tarihi Boughanemi –
Fransa davasında verdiği kararda; “8. Madde'nin dayandığı aile hayatı kavramı, bir arada
yaşanmadığında bile, çocuk meşru olsun veya olmasın, bir anne veya baba ve çocuğu arasındaki
bağı kapsar. Söz konusu bağ ortaya çıkan olaylardan dolayı bozulsa bile bu sadece istisnai şartlarda
.
10 / 18
306
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
gerçekleşebilir.” ifadelerine yer vermiştir. (Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Gösterilmesi Hakkı.
AİHS'nin 8. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları No: 1. Avrupa
Konseyi İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü, Eylül 2007, s. 10-17)
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 22 Eylül 1994 tarihli Hentrich - Fransa, 8 Temmuz 1986
Lithgow ve diğerleri - Birleşik Krallık, 9 Ocak 2007 Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı - Türkiye
kararlarında; iç hukuk kurallarının yeterli ölçüde öngörülebilir, açık ve erişilebilir olması dolayısıyla
hukuk güvenliğinin sağlanması hususunu vurgulamaktadır. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi
19/4/1988 günlü, E. 1987/16, K. 1988/8 sayılı kararında; “…Yönetsel yaptırımların yönetimin karar
ve işlemlerinin denetiminin zorunlu olanlarından olduğunu, suç ve cezaların Anayasaya uygun olarak
yasayla konulabileceğini, … “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi uyarınca bir hukuk devletinde, ceza
yaptırımına bağlanan her eylemin tanımının yapılması ve suçların kesin bir şekilde ortaya
konulması gerektiğini, anılan ilkenin özünün yasanın ne tür eylemleri yasakladığının hiçbir
kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtmesinin ve buna göre cezanın da yasayla saptanmasının
zorunlu olduğunu …” vurgulamış, birçok kararında da disiplin cezalarını Anayasanın 38 inci
maddesinde yer alan “suç ve cezalara ilişkin genel esaslar” kapsamında değerlendirmiş, buna
gerekçe olarak ise, 38 inci maddede idari ve adli cezalar arasında bir ayırım yapılmamış olmasını
göstermiştir.
21. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 22/11/2011 tarih E. 2011/5620 K. 2011/10944 sayılı kararında;
“… Davacı S. Y.'ın zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalı ile resmi evlilik sözleşmesi
olmaksızın birlikte yaşadığı, sigortalının nikahsız eşi olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Hal
böyle olunca, tazminat isteminde bulunanın nikâhsız eş olması, yaşı ve bir çocuklu bulunması ile
sosyal durumu nazara alındığında, nikahlı eşe nazaran evlenme olasılığının daha fazla olduğu söz
götürmez. Bu bakımdan, nikâhsız eş için %12 oranındaki evlenme şansının az olduğu ortadadır. Evlilik
sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan nikâhsız eşin; desteğin ölümü ile nikâhlı eş gibi, yaşama
yaşının sonuna kadar ve özellikle yaşı, sosyal durumu, yaşadığı ortam ve aile bağları gibi
nedenlerle, kocasının evinde yaşamını sürdüremeyeceği, güçlü olmayan aile bağı nedeniyle
müşterek haneyi terk edeceği, kendisine yeni bir yaşamı tercih edeceği üstün olasılık içinde olduğu,
giderek, bakım ihtiyacının nikâhlı eşte olduğu gibi desteğin, bakiye ömrünün sonuna kadar devam
etmeyeceği varsayımı göz önünde tutularak, Borçlar Kanununun 43. Maddesi gereğince belirlenen
tazminattan hak ve adalete uygun bir indirim yapılması gerektiği de tartışmasızdır.” gerekçesiyle
nikahsız eşe maddi tazminat bağlanabileceğini vurgulamıştır.
22. Danıştay 5. Dairesi'nin 17/10/1991 tarihli ve E: 1991/1370, K: 1991/1358 sayılı kararı;"...
Davacının İlkokul Müdürlüğü görevinde bulunduğu sırada yapılan bir soruşturma sonucu 1/30
oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali isteği ile açılan
davada;657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 128.maddesi birinci bendi uyarınca soruşturmanın
tamamlandığı günden başlayarak 15 gün içinde karar verilmediği gerekçesiyle iptal eden İdare
Mahkemesi kararının bozulması istemidir. Uyuşmazlık, davacıya disiplin cezası verilmesine
ilişkindir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 128.maddesi (1.) bendinde "Disiplin amirlerinin,
uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarını, soruşturmanın tamamlandığı günden başlayarak 15 gün
içinde vermek zorun da oldukları belirtilmiş, 127.maddesinde ise, ceza verme yetkisinin hangi
durumlarda zaman aşımına uğrayacağı kuralı yer almıştır. İki kuralın birlikte incelenmesinden;
ilgilinin son savunması da alınarak her türlü usul ve işlemleri tamamlanmış olan bir soruşturmada
.
11 / 18
307
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
disiplin amiri veya kurulunun kararını belli süre içinde vermemesi durumunda, hakkında soruşturma
açılanların tedirgin olacağı ve uzun süre baskı altında tutulmalarının önlenmesi amacıyla 15 gün
içinde karar verilmesi zorunluluğunun getirildiği, bu sürenin ceza verme yetkisini kaldıran bir
niteliği bulunmadığı, aksine disiplin amiri ve kurullarını kısa sürede karar vermeye zorlayıcı
nitelikte olduğu, bu sürenin dışında karar verilmesinin disiplin cezasını kusurlandırıcı bir durum
olamayacağı, sadece, ilgili amir veya kurulun görevini belli süre için de yapmaması nedeniyle
sorumluluğunun doğacağı açıktır. Yasanın 128. maddesinde disiplin amiri veya kurullarına karar
vermek için tanınan süreler, idarenin iç işleyişi ve düzeni ile ilgili olduğundan, bu süre geçirildikten
sonra ceza verilmiş olmasında yasaya aykırılık olmadığı gözetilmeden dava konusu işlemi iptal eden
İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." şeklindedir.
23. Danıştay 8. Dairesi'nin 06/06/1991 tarihli ve E: 4297, K:1099 sayılı kararı; "... ilgiliye,
idarenin işlemini gerekli kılan suçlama konularını önceden açıkça bildirerek savunmasını almasının
idari işlemlere güveni ve hukuka uygunluk yönünden isabet oranını artıracağı kuşkusuzdur..."
şeklindedir.
24. Danıştay 8. Dairesi'nin 12/10/1998 tarihli ve E: 1998/4988, K: 1998/3015 sayılı kararında;
"Kamu hizmetinin belli bir düzen içerisinde yürütülmesi için gerekli önlemlerden olan disiplin cezası,
niteliği gereği öteki idari işlemlerden farklıdır. Disiplin cezası vermeye yetkili organlar, bu organların
oluşumu, çalışma usulü, karar oluşturulması, bu kararlara itiraz ve bütün bu sürecin her aşaması
için öngörülen süre koşulları ile disiplin cezası işlemi sıkı şekil şartına bağlı olarak
uygulanabilmektedir. Bu özellik, disiplin cezasının yeni bir idari işlemle ortadan kaldırılmasına
engeldir. Ceza ancak bir yargı kararı yahut yasama tasarrufu ile iptal edilebilir veya ancak disiplin
cezasının ağırlığına göre, belli süreler geçtikten sonra sicil dosyasından silinmesi atamaya yetkili
amirden istenebilir…" değerlendirmesi yer almaktadır.
C. Kamu Denetçisi Muhittin Mıhçak'ın Kamu Başdenetçisi'ne Önerisi
25. Kamu Denetçisi tarafından; disiplin soruşturma raporuna istinaden yetkili disiplin kurulu
tarafından uygulanan disiplin cezasının, sebep ve konu unsuru arasında illiyet bağının bulunduğu,
yetki, sebep ve konu unsurları yönünden hukuka uygun olduğu, ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde
kesinleşen disiplin cezalarının, disiplin cezalarını veren idari merciler yönünden bağlayıcı ve kesin
nitelikte olduğu, disiplin cezasının ilgili mevzuat hükümlerine göre verildiği ve hakkaniyet ilkesine
aykırılık tespit edilen bir duruma rastlanılmadığı gerekçesiyle, şikayetin reddi yönündeki öneri Kamu
Başdenetçisi’ne sunulmuştur.
D. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme ve Gerekçe
26. 3 numaralı paragrafta açıklandığı üzere şikayetçiye İdarece başlatılan disiplin soruşturması
sonucunda “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem
ve davranışlarda bulunmak” eyleminden dolayı disiplin cezası verilmiş, şikayetçi de bu cezanın iptali
için Kurumumuza başvurmuştur.
27. Disiplin cezaları, kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla; kanunların,
tüzüklerin ve yönetmeliklerin emrettiği ödevleri yerine getirmeyen, uyulmasını zorunlu kıldığı
hususlara uymayan ve yasakladığı işleri yapan devlet memurlarına durumun niteliğine ve ağırlık
derecesine göre verilen cezalardır. Somut olayda; şikayetçinin, boşanma aşamasında olan resmi
.
12 / 18
308
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
evliliğine rağmen başka bir kadınla yaşadığı birliktelik ve bu birliktelikten bir çocuğunun olması
nedeniyle çocuk yardımı için İdareye başvurması üzerine şikayetçi hakkında disiplin soruşturması
açılmış, şikayetçinin başka bir kadınla yaşadığı birliktelik ve bu birliktelikten bir çocuğunun olması
eyleminin Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünde belirtilen “Hizmet dışında resmi sıfatının
gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” fiiline
sebebiyet verdiği gerekçesiyle şikayetçinin geçmiş hizmetleri ve daha önce disiplin cezası almamış
olduğu gözetilerek şikayetçiye eyleminin karşılığı olan 6 ay süreli durdurma cezası yerine bir alt ceza
olan 4 günlük aylıktan kesme cezası verilmiştir.
28. 14 numaralı paragraf ve alt bentlerinde değinilen Anayasa Mahkemesi kararında asker kişilere
uygulanacak Askeri Ceza Kanunu’nda yer alan “… veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikâhsız
olarak devamlı surette yaşamakta…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 20. ve 41. maddelerine aykırı olup
olmadığı tartışılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararında askerlik mesleğinin disiplin ve fedakârlık
temeline dayandığı, bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin güven, itibar ve saygınlığın gereği olarak
katı meslek ilkelerine tabi tutulmalarının normal olduğu, kişilerin askerlik mesleğini seçmekle birlikte
artık sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaları kabul etmiş sayılacakları varsayımından hareketle bu
hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına oyçokluğuyla karar vermiştir. Karara 7 üye muhalif kalarak
14.2 numaralı paragraflarda değinilen karşıoylarını sunmuşlardır. Bu karşıoyların temel olarak
odaklandığı husus; iptale konu olan kuralın “askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini
sağlamayı amaçlamasına rağmen “askerlik hizmet ve gerekleri ile hiçbir bağlantısı bulunmayan”
ve kişilerin tamamen özel yaşamlarına ilişkin bir fiilin askeri hizmetin gerekleriyle bağlantısına ve
sözgelimi neden askeri disiplini bozacağına dair argümanlar ortaya koyulmadan, özel hayata saygı
gösterilmesini isteme hakkına engel olacak şekilde demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
bağdaşmayan ölçüsüz bir müdahale olduğuna ilişkindir.
29. Şikayete konu olayda; şikayetçinin polis olması nedeniyle aynı askerlik mesleği gibi katı
meslek ilkeleri ve disiplin kurallarına tabi olacağı bir an için düşünülse de; disiplin cezalarının
verilmesinin asıl amacının kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak olduğu
gerçeği karşısında şikayetçiye sırf özel hayatı nedeniyle disiplin cezası verilmesi gerek 7.1.
numaralı paragrafta değinilen Anayasamızın özel hayatın gizliliğine ilişkin 20 nci maddesine,
gerek 8 ve 9 numaralı paragraflarda yer alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin özel ve
aile hayatına saygı hakkına ilişkin hükümlerine, gerekse temel hak ve hürriyetlerin ölçüsüzce
sınırlanamayacağı ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Zira şikayetçiye verilen disiplin cezasıyla
ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan şikayetçinin kaybı arasında adil
bir dengenin sağlanmadığı ortadadır.
30. Günden güne gelişen toplumumuzda “aile” kavramına yaklaşım bakımından geçmiş çağlar ile
günümüz arasında önemli anlayış farklılıkları bulunmaktadır. 19 numaralı paragrafta değinilen AİHM
kararlarında; aile hayatından bahsedebilmek için evliliğe dayalı ilişkinin bulunmasının gerekmediği,
tarafların evlilik olmadan bir arada oturduğu fıili "aile" bağının ya da söz konusu ilişkinin
istikrarlı olma özelliğinin aile hayatına sebebiyet vereceği, çocuklarıyla beraber yaşayan evli
olmayan çiftlerin normalde aile hayatı yaşadığının kabulü gerekeceği vurgulanmıştır. 13 numaralı
paragrafta açıklanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun’un gerekçesinde aile içi şiddet mağduru olabilecek kişiler belirlenirken “hanede” denmek
suretiyle aynı evi paylaşma olgusu öne çıkarılmış bunun yanında “eşler” tanımından ayrı olarak
“partnerler” denmek suretiyle de resmi evlilik bağı aranmamıştır. Yine 21 numaralı paragrafta
.
13 / 18
309
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
açıklanan Yargıtay kararında ölen sigortalı ile resmi evlilik sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan
nikahsız eşin desteğin ölümü ile nikâhlı eş gibi destekten yoksun kalacağı gerekçesiyle nikahsız eşe
maddi tazminat bağlanabileceği hüküm altına alınmıştır. Nihayet, 16 ve 16.1. numaralı
paragraflarda değinilen Danıştay kararında da; şikayet konumuza benzer şekilde polis olan
davacının resmi nikahlı olmasına rağmen boşanma aşamasındayken başka bir kadınla birlikte
yaşaması ve kadından doğan iki çocuğunu kendi adına nüfusa kaydettirmesi nedeniyle disiplin
cezası aldığı, davacının, birlikte yaşadığı kadınla evlilik birliği kurma niyetinin açık olması,
birlikte yaşadığı ve koruması altında çocukları olduğu anlaşılan kadınla ve çocuklarıyla yasal
bir aile kurmaya çalışması karşısında disiplin cezasıyla cezalandırılmasının kadına ve çocuklara
ve aileye zarar vereceği gerekçesiyle verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olduğuna karar
verilmiştir. Tüm bu kararlar ve uygulamalar ışığında, özel hayatın bir parçası olan aile hayatının artık,
herhangi bir resmi akitle ya da nikâhlı birlikteliklerle sınırlandırılmadığı hususu aşikardır. Devlete ve
İdarelere düşen görev ise bu tercihe saygı duyarak özel ve aile hayatına saygı hakkının ölçüsüz bir
müdahaleye maruz bırakmadan sürdürülmesini güvence altına almak olmalıdır. Şikayetçinin de
çocuğunu nüfusa kendi adına kaydettirerek istikrarlı bir aile kurma niyetinin olduğu
gözetildiğinde disiplin cezasına konu eyleminin özel ve aile hayatı sınırları içerisinde kalacağı ve
özel hayatın gizliliğine müdahalenin hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağı kuşkusuzdur.
31. Kişilere hukuk güvenliğinin sağlanması, Anayasa’nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk
devletinin ön koşullarındandır. 20 numaralı paragrafta değinilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarında yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir, nesnel olması, sınırlarının
bilinmesi, öngörülebilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem
içermesi gerekliliği ifade edilmiş, aynı paragrafta açıklanan Anayasa Mahkemesi kararında ise;
disiplin cezalarının Anayasanın 38 inci maddesinde yer alan “suç ve cezalara ilişkin genel esaslar”
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi uyarınca bir hukuk
devletinde, ceza yaptırımına bağlanan her eylemin tanımının yapılması ve suçların kesin bir şekilde
ortaya konulması hususu vurgulanmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, 3201 sayılı
Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda ya da Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü’nde bir kişinin resmi
evliliği mevcutken başka bir kişiyle birlikte olması veya bu birlikteliğinden bir çocuğunun
olması durumunun disiplin cezasına sebebiyet vereceği açıkça düzenlenmemiştir. Olayımızda
şikayetçi “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak
eylem ve davranışlarda bulunmak” fiilini gerçekleştirdiği gerekçesiyle disiplin cezasına maruz
kalmıştır. Ancak disiplin cezasını gerektiren torba suç hükümleri içeren bu fiilin yoruma açık
olduğu ve İdarenin bu fiilin içerisini istediği şekilde doldurarak kişilere disiplin cezası verdiği
gözetildiğinde bu durumun hukuki güvenlik, belirlilik ilkelerine aykırı olduğu gibi büyük
mağduriyetlere sebebiyet vereceği şüphesizdir. Şikayetçi yaşadığı evlilik dışı ilişki nedeniyle
polislik görevini yapmakta bir sıkıntı yaşamamış, İdarece şikayetçi hakkında soruşturma
yapılmamış ve bu durumun şikayetçinin görevini etkilediğine ilişkin bir iddia dahi İdarece
ortaya atılmamıştır. Şikayetçinin sırf polislik mesleğini seçmiş olması özel hayatına müdahaleyi
haklı göstermeye yeterli olmamakla birlikte verilen ceza ile ulaşılmak istenen amaç arasında
orantının bulunmadığı, özel hayatın gizliliği hakkının özüne dokunulacak keyfi bir sınırlama
getirildiği anlaşıldığından şikayetçiye verilen disiplin cezasının özü hukuka ve hakkaniyete
aykırı bulunmuştur.
.
14 / 18
310
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
32. Ayrıca disiplin cezasının verilme sürecinde bir takım usuli işlemlere de İdarece uyulmadığı
tespit edilmiştir. Şöyle ki; 23 ve 24 numaralı paragraflarda açıklanan Danıştay kararlarında; disiplin
cezasına ilişkin sürecin her aşamasının sıkı şekil şartına bağlı olduğu açıklanmış, ilgiliye, idarenin
işlemini gerekli kılan suçlama konularını ve alacağı cezayı önceden açıkça bildirerek savunmasını
alınması gerektiği hususu vurgulanmıştır. Ancak Elazığ Valliği İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın
2015 tarih ve 2015/.. sayılı savunma yazısıyla şikayetçiye “2014 tarihli dilekçenizde 2014 tarihinde
... isminde oğlunuz olduğundan çocuk yardımı talebinde bulunduğunuz, ancak dilekçeniz ve ilgili
evraklar incelendiğinde adı geçen çocuğu ...'in dünyaya getirdiği, fakat mernis kayıtları
incelendiğinde sizin halen ... ile evli olduğunuz, ... isimli çocuğun evlilik dışı dünyaya geldiği iddia
edilmektedir. Bu konu ile ilgili ayrıntılı ifadenizi veriniz.” şeklinde soru sorularak savunmasının
istendiği, şikayetçiye isnat edilen eylemi düzenleyen kanun yada tüzük maddesinin ve cezai
karşılığının yazılı olarak şikayetçiye açıkça bildirilmek suretiyle savunmasının alınmadığı,
böylece savunma hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Gerek yargı kararlarında gerekse
doktrinde “bilinmeyene karşı iddia ve savunmada bulunmasının güçlüğü ve hatta imkânsızlığı”
üzerinde durularak, ilgiliye idarenin işlemini gerekli kılan suçlama konularını açıkça bildirerek
savunmasının alınmasının bireylerin idari işlemlere olan güvenini artıracağı böylelikle adil
yargılanma hakkının sağlanacağı kuşkusuzdur.
33. Tüm bunların yanı sıra, dosya içerisinde bulunan belgelerden, Elazığ Valiliği İl Emniyet
Müdürlüğü’nün 2014 tarih ve …. sayılı yazısıyla şikayetçi hakkında Emniyet Teşkilatı tüzüğü
çerçevesinde idari işlem yapılması için …. İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yazılan yazı üzerine disiplin
soruşturmasına başlandığı, muhakkik tarafından hazırlanan disiplin soruşturma raporunun 2014
tarihinde tamamlanarak 2015 tarihinde disiplin büro amirliğine havale edildiği, 2015 tarihinde ise
şikayetçinin İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığınca savunmasının alınarak 2015 tarihli İl Polis Disiplin
Kurulu Başkanlığının kararıyla şikayetçiye “4 günlük aylık kesimi” cezası verildiği ve bu cezanın
şikayetçiye 2015 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Şikayetçiye verilen disiplin cezasının, 10.1
numaralı paragrafta yer alan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 128. maddesinde
düzenlenen “Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren hallerde soruşturma dosyası,
kararını bildirmek üzere yetkili disiplin kuruluna 15 gün içinde tevdi edilir. Disiplin kurulu, dosyayı
aldığı tarihten itibaren 30 gün içinde soruşturma evrakına göre kararını bildirir.” hükümleri
doğrultusunda İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığınca disiplin cezasının yasal süresinde
verilmediği tespit edilmiştir. İdarenin yasada bulunmayan, dayanağı olmayan, hukuk güvenliği
ilkesine aykırı şekilde 657 sayılı Kanun'da emredici şekilde düzenlenmiş 30 günlük süreye riayet
etmeden soruşturmayı üç buçuk ay sonra tamamlayarak ceza vermesi de hukuka aykırılık teşkil
etmektedir. Zira süreleri düzenleyen ilgili hüküm yoruma açık olmayacak şekilde açık ve nettir.
Kararımızın 22 numaralı paragrafında değinilen Danıştay kararı; 657 sayılı Kanun'un 128. maddesinin
birinci bendi uyarınca soruşturmanın tamamlandığı günden başlayarak 15 gün içinde karar verilmediği
gerekçesiyle cezayı iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ilişkin olup; kararda Yasanın
128. maddesinde disiplin amiri veya kurullarına karar vermek için tanınan sürelerin, idarenin iç işleyişi
ve düzeni ile ilgili olduğundan bahsedildikten sonra, bu süre geçirildikten sonra ceza verilmiş
olmasında yasaya aykırılık olmadığı hususu kararın özünü oluşturmaktadır. Yukarıda açıklanan
gerekçeler doğrultusunda ve sürelerin emredici şekilde düzenlenmesi karşısında Danıştay'ın bu
görüşüne iştirak etmek mümkün bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de birçok
kararında bireylerin haklarının ön planda olduğuna işaret ederek basit bir iddiadan dolayı
kişilerin makul olmayan uzun sürelerde yargılanmalarının ve böylelikle baskı altında
tutulmalarının insan hakları ihlali olarak değerlendirmiştir. AİHM'nin birçok kararında
.
15 / 18
311
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
benimsendiği üzere iş yoğunluğu kabul edilebilir bir mazeret ve savunma olarak kabul
edilmemektedir.
34. Yukarıdan beri açıklanan hususlar, mevzuat, uygulama ve dosya kapsamına göre; 24 numaralı
paragrafta değinilen Danıştay kararı gereği şikayete konu kesinleşmiş disiplin cezasının
Kurumumuzca iptali mümkün bulunmadığından şikayetçinin bu yöne ilişkin şikayetinin
reddine karar vermek gerekmiştir. Zira disiplin cezası ancak yargı kararı veya Yasama
tasarrufuyla iptal olabilecektir. Ancak şikayete konu disiplin cezasının verilmesine temel
oluşturan “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak
eylem ve davranışlarda bulunmak” eyleminin hukuki güvenlik, belirlilik ilkelerine aykırı olduğu
ayrıca şikayetçinin evlilik dışı birlikteliği ve çocuğunun bulunması durumunun tamamen
şikayetçinin özel ve aile hayatıyla ilgili olduğu ve sırf bu yüzden cezalandırılmasının özel hayatın
gizliliği hakkına ölçüsüzce bir müdahalede bulunarak bu hakkı ihlal ettiği, 32 numaralı
paragrafta belirtilen usuli eksikliklerin şikayetçinin savunma hakkını kısıtladığı, 33 numaralı
paragrafta bahsedilen 30 günlük emredici süreye İdarenin uymamasının makul ve mazur
görülemeyeceği anlaşıldığından yapılan eylem karşılığı verilen disiplin cezasının hukuka ve
hakkaniyete aykırı olduğunun tespitiyle işlem tarihi itibariyle bu işlemi yapan hiyerarşik ve
sıralı yetkililerce hatalı davranıldığının kabul ederek yasal süre içerisinde Kurumumuza
bildirmesi yönünde Tavsiye Kararı vermek gerekmiştir.
E. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme
35. Somut olayda; şikayetçiye sırf özel hayatı nedeniyle disiplin cezası verilmesi gerek 7.1. numaralı
paragrafta değinilen Anayasamızın özel hayatın gizliliğine ilişkin 20 nci maddesine, gerek 8 ve 9
numaralı paragraflarda yer alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin özel ve aile hayatına
saygı hakkına ilişkin hükümlerine, gerekse temel hak ve hürriyetlerin ölçüsüzce sınırlanamayacağı
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca “Hizmet dışında resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve
güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak” eyleminin torba bir hüküm olduğu ve
İdarenin bu fiilin içerisini istediği şekilde doldurarak kişilere disiplin cezası verdiği gözetildiğinde
Anayasamızın özünü oluşturan “belirlilik” ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında
üzerinde durulan “yasallık” ilkesine aykırı olduğu ayrıca şikayetçiye isnat edilen eylemi düzenleyen
kanun yada tüzük maddesinin ve cezai karşılığının yazılı olarak şikayetçiye açıkça bildirilmek
suretiyle savunmasının alınmadığı böylece adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan savunma
hakkının kısıtlandığı tespit edilmiştir. Bu hakların ihlali dışında diğer yönlerden insan haklarının
ihlalinin tespit edilemediği, kanun önünde eşitlik ilkesi uygun davranıldığı, etkin başvuru yollarının
açık olduğu, hakların kötüye kullanılmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
F. İyi Yönetim İlkelerine Uygunluk Yönünden Değerlendirme
36. Günümüzde demokratik, modern ve katılımcı yönetim anlayışında idarelerden sadece hukuka
uygun hareket etmeleri değil aynı zamanda iyi yönetim ilkelerine de uygun işlem tesis etmeleri
beklenmektedir. 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğinin 6
ncı maddesinde; “Kurum, inceleme ve araştırma yaparken idarenin, insan haklarına dayalı adalet
anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye
kullanılmaması, eşitlik, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı beklentiye
uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı, savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul
.
16 / 18
312
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
sürede karar verme, kararların gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi, kararın
geciktirilmeksizin bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi iyi yönetim ilkelerine uygun işlem ve
eylem ile tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını gözetir ve iyi yönetim ilkelerine uyar.”
şeklinde yer verilmektedir. Söz konusu Yönetmelik hükmünde yer alan ilkelerin kaynağını teşkil eden
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 41 inci maddesinde de iyi yönetim hakkından bahsedilmekte
olup, benzer ilkelere Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen “Avrupa Doğru İdari Davranış
Yasası” nda da yer verilmiştir.
37. Söz konusu ilkeler yönünden yapılan değerlendirme neticesinde; İdareden istenilen bilgi ve belge
talep yazılarımıza yasal süre içerisinde gerekçeli cevap verildiği, şikayetçiye verilen cevaplarda
da karara karşı başvuru yollarının ve süresinin gösterildiği anlaşılmış olup, İdarenin iyi yönetim
ilkelerine bu yönden uygun davrandığı anlaşılmıştır. Ancak İdarece şikayetçinin savunması
alınırken kendisine suç niteliği taşıyan hangi unsur ile suçlandığı ve karşılığı olan cezanın ne
olduğunun bildirerek savunmasını alınmadığı anlaşıldığından “savunma hakkı” ve ayrıca 34 üncü
paragrafta da belirtildiği üzere yetkili disiplin kurulunca şikayetçi hakkında düzenlenen disiplin
soruşturmasının süresinde karara bağlanmadığından “makul sürede karar verme” ilkelerine
uymadığı anlaşılmış olup, idareden bundan böyle bu ilkelere daha özenli davranması ve uyması
beklenmektedir.
IV. HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT
A. Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması
38. 14/06/2012 tarihli ve 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 21 inci maddesinin birinci
fıkrası uyarınca, durmuş olan dava açma süresi gerekçeli ret kararının ilgiliye tebliğinden; tavsiye
kararı verilmesi üzerine, ilgili idare tarafından otuz gün içinde herhangi bir işlem tesis edilmez veya
eylemde bulunmaz ise, durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.
B. Yargı Yolu
39. 2709 sayılı 1982 Anayasası'nın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması Başlıklı 40 ıncı maddesinin
2 nci fıkrasında, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almakta olup, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun 20 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ilgili idarenin işlemine karşı 60 günlük dava
açma süresinden arta kalan süre içinde Elazığ İdare Mahkemesi’ne yargı yolu açıktır.
V. KARAR
Yukarıda açıklanan gerekçe ve dosya kapsamına göre şikayetin KISMEN TAVSİYE KISMEN
REDDİYLE;
1. Şikayetçinin hakkında tesis edilen disiplin cezasının ancak yargı kararı veya yasama tasarrufuyla
iptali mümkün bulunduğundan bu yöndeki talebinin REDDİNE,
2. Şikayetçinin eylemi karşılığında verilen disiplin cezasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunun
tespitiyle; işlem tarihi itibariyle bu işlemi yapan hiyerarşik ve sıralı yetkililerce HATALI
.
17 / 18
313
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
DAVRANILDIĞININ KABUL EDİLMESİ ve yasal süre içerisinde KURUMUMUZA
BİLDİRİLMESİ yönünde ELAZIĞ VALİLİĞİ’NE ve İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NA
TAVSİYEDE BULUNULMASINA,
6328 sayılı Kanunun 20 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, merciince (Elazığ Valiliği ve İçişleri
Bakanlığı’nca) bu karar üzerine tesis edilecek işlem ya da tavsiye edilen çözümün uygulanabilir
nitelikte görülmediği takdirde gerekçesinin otuz gün içinde Kurumumuza bildirilmesinin zorunlu
olduğuna,
Kararın şikayetçiye, İçişleri Bakanlığı ve Elazığ Valiliği’ne tebliğine,
Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisi'nce karar verildi.
M.Nihat ÖMEROĞLU
Kamu Başdenetçisi
.
18 / 18
314
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
9.2.2. Yüksek Seçim Kurulunun Anadili Kürtçe Olan veya
Türkçe Bilmeyen Seçmenleri Dikkate Alması ve Seçme Hakkının
Kullanımı Noktasında Hak İhlallerinin Önüne Geçilmesine İlişkin
Tavsiye Kararı ( 2015-2608)
T.C.
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
(OMBUDSMANLIK)
ŞİKAYET NO
: 2015/2608
KARAR TARİHİ
: 27/10/2015
TAVSİYE KARARI
ŞİKAYETÇİ
: …. Derneği
ŞİKAYET EDİLEN İDARE
: Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı
ŞİKAYETİN KONUSU
: İki gerçek kişinin Derneklerine muhatap
başvurusuna atfen; 7 Haziran 2015 tarihinde
gerçekleştirilecek olan 25 inci Dönem
Milletvekili
Genel
Seçimi
kapsamında
hazırlanan eğitim filmlerinin herkesin Türkçe ya
da okuma yazma bildiği varsayımı ile
tasarlandığı, Yüksek Seçim Kurulunun (YSK)
anadili Kürtçe olan ve Türkçe bilmeyen
seçmenleri dikkate almadığı, uluslararası hukuk
ve ulusal mevzuat tarafından güvence altına
alınan seçme hakkının kullanımı noktasında hak
ihlallerinin önüne geçilmesi için ilgili kurum ve
kuruluşlar nezdinde gerekli işlemlerin yapılması
talep edilmektedir.
ŞİKAYET BAŞVURU TARİHİ
: 4.5.2015
I. USÛL
A. Şikâyet Başvuru Süreci
1.Şikâyet başvurusu, Kurumumuza posta yolu ile gönderilen ve 04/05/2015 tarih ve … sayı ile kayıt
altına alınan yazı vasıtasıyla yapılmıştır. Şikayet başvurusunun karara bağlanabilmesi için 28/03/2013
tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'in 41 inci maddesinin 1 inci fıkrasının
(a) bendi ve İmza Yetkileri Yönergesi'nin 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (e) bendi uyarınca,
1 / 18
315
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
şikayetin incelenmesine ve araştırmasına geçilmiş, 09/10/2015 tarihli Tavsiye Kararı önerisiyle Kamu
Başdenetçisine sunulmuştur.
B. Ön İnceleme Süreci
2.YSK Başkanlığının şikâyete konu eğitim filmleri hazırlatılması yönünde iradesini yansıtan
işleminin, seçim hukuku çerçevesinde gerçekleştirilen bir işlem mi olduğu yoksa idari işlem
mahiyetine mi haiz olduğu hususu da Kurumumuzun başvuruyu incelemeye yetkili olup olmadığı
konusuna açıklık getirecektir.
3.T.C. Anayasası’nın 67 nci maddesinin 2 nci fıkrasında seçimlerin; “… yargı yönetim ve
denetimi altında yapılır” hükmü bulunmaktadır. 02/05/1961 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14 üncü
maddesinde ayrıntılı bir şekilde Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) görev ve yetkileri sayılmıştır. 15
inci maddesinde “İl seçim kurulu … il merkezinde görev yapan en kıdemli hakimin başkanlığında
merkez ilçe seçim kurulu başkanlarından sonra gelen en kıdemli üyeden oluşur. Kurulun, hakimlerden
kurulu iki yedek üyesi vardır…”, 18 inci maddesinde “İlçedeki en kıdemli hakim (ilçe seçim) kurulun
başkanıdır” hükümleri yer almaktadır. 298 sayılı Kanun’un 132 nci maddesinin 4 üncü fıkrasında,
Kurulun kararı kesindir. Aleyhine hiçbir mercie ve kanun yoluna başvurulamaz.” düzenlemeleri
bulunmaktadır. Yine Anayasa Mahkemesi’nin 2014 tarihli, 2013/…. başvuru numaralı kararında
YSK’nın“Yargı yeri(mercii)” olduğu benimsenmiştir.. Yasalardaki bu düzenlemeler, ilçe, il seçim
kurullarının oluşumu birlikte değerlendirildiğinde seçimlerin Anayasa’nın hükmüne uygun olarak”
hâkim teminatında” yapılacağının ifade edilmek istendiği açıktır. “Yargı Mercii” ayrı “Yargı Organı”
ve “Mahkeme” çok ayrı kavram ve oluşumlar olduğu izahtan varestedir.
4.YSK hiçbir zaman “Yargı Organı” veya “Mahkeme” değildir. YSK “Yargı organı” veya “Mahkeme”
olsaydı Anayasada açıkça yazılması gerekirdi. Oysa 3 üncü Bölüm, I-II başlığı altında yargı ve Yüksek
Mahkemeler tek tek sayılmıştır. Diğer bir anlatımla YSK, mahkemeler ve yargı organları gibi
çalışmamaktadır. En önemlisi gerçek anlamda aleniyet unsuru yoktur. Sav, savunma ve hüküm üçlüsü
yani yargı makamlarının omurgası yoktur. YSK kararlarına etkin bir başvuru imkânı olmadığı gibi,
yargı kararlarında olduğu gibi kanun yoluna başvurulması vb. gibi mahkeme ve yargılamada aranan
hiçbir unsur bulunmamaktadır. Kurul Yüksek Yargıçlardan da oluşsa, idari eylem ve işlemde bulunan
bir “ Kurul”dur. Kurul halinde çalışmaktadır. Yargılama yapmamakta, mahkemeler gibi hüküm
verememektedir. Yargı denetiminde seçimlerin yapılmasından murad edilen hâkimlik teminatı altında
bağımsız ve tarafsız olmalarından kaynaklanan bir güven unsuru olmasıdır. YSK ve İl Seçim
Kurulu’nun hakimlerden oluşması, İlçe Seçim Kurulu Başkanının hakim olması, kurulları "Yargı
organı" ve "Mahkeme" olarak kabul etme sonucunu doğurmaz. Anayasa Mahkemesi'nin 2015/6723
Başvurulu nolu kararının 40 ıncı paragrafında; YSK'nın yargı organı olduğuna dair başvurucunun
iddiası incelenmiş, yetkisi olduğu halde yargı organı olduğunu ifade etmediği gibi 40 ıncı paragrafın
benimsendiğinin de söylenemeyeceği, bu gerekçeden hareketle değerlendirmemize benzer yoruma
ulaştığı sonucuna vardığı anlaşılacaktır. Dolayısıyla YSK Yargı organı veya mahkeme olmayıp idari
bir kurul ve Kurumdur.
5.Diğer yönden 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu hakkındaki Kanun’un 1, 5 ve 17 inci maddeleri
çok açık olup, YSK veya benzeri idari kurul eylem ve işlemleri koşullar oluştuğunda, Kamu
2 / 18
316
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
Denetçiliği Kurumu tarafından incelenip, araştırılabilecek ve denetlenebilecektir. Yasamız, 298 sayılı
ve bu Kanunla seçimle ilgili kanunlara göre sonradan ve özel bir Kanun olarak 29/12/2012 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Kanun koyucu deyim yerinde ise “abesle iştigal etmez.” Eğer YSK kararlarını
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun inceleyemeyeceğini benimseseydi, “Kurumun görev alanı dışında”
sayılan 5 inci maddeye ilave ederdi. Örneğin, kanunkoyucu KDK'nın YSK kararlarını
incelemeyeceğini isteseydi 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45 inci maddesinin (3) numaralı fıkrasında yazılı bir düzenleme yapıp yasalarında
kesin olduğu ifade edilen kararları incelemeyeceğini hüküm altına alırdı. Kaldı ki Yasanın 1 inci
maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemi, tutum ve davranışı” şeklinde düzenleyerek, koşulları
oluştuğunda çok geniş bir alanı KDK’nın yetki ve görev kapsamında kabul etmiştir.
6.298 sayılı kanunun 132/4 maddesi kanun yapma tekniğine ve bir kısım Anayasa teorilerine göre
yasaların zımni olarak yürürlükten kalkmaları yorumunu gündeme getirmektedir. Kamu yararı ile
bireysel yarar dengesi ve ölçülülük gözetildiğinde YSK’na 298 sayılı Kanun’un ilgili maddesi
hükmünün bu açıdan değerlendirilmesi her zaman mümkündür. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
(İHAS) ek protokolün 3 üncü maddesi “Serbest Seçim Hakkı” insan haklarından kabul edilmiştir.
İnsan hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) bu yönde birçok istikrarlı kararı bulunmaktadır.
7.Bir diğer yönden Kamu Denetçiliği Kurumu Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuka uygunluk denetimi
yanında hakkaniyet (bir anlamda yerindelik) ve tutum ve davranış denetimi yapan tek Anayasal
kurumdur. Nitekim değişik bir yaklaşımla İnsan Hakları Kurumu da (İHK) şikâyete konu YSK
işlemini kendini incelemeye yetkili görmüş ve tavsiye kararı vermiştir.
(Bkz.http://www.esithaklar.org/wp-content/uploads/2015/07/%C4%B0HK-Se%C3%A7men
E%C4%9Fitimi-Karar%C4%B1.pdf, İnsan Hakları
Kurulu
Kararı, Başvuru
Kayıt Numarası: 2015/1344, Karar Tarihi:25.06.2015, çevrimiçi 23/10/2015).
8.Seçimlerin genel yönetim ve denetiminden sorumlu bir devlet kurumu olan YSK, hem seçim hukuku
çerçevesinde çeşitli işlemler yapmakta hem de her kamu kurumu gibi idari nitelikte işlemler tesis
etmektedir. Yürütme organı ve idari teşkilat içinde yer almayan yasama ve yargı organları dahi idari
işlem mahiyetinde işlemler yapabilmekte iken YSK’nın veya YSK Başkanlığının idari işlem
niteliğinde bir işlem tesis etmediği savının kabul edilmesi mümkün değildir.
9.Hak ihlaline neden olduğu iddia edilen ve sadece Türkçe dilinde hazırlanmış olan eğitim filmleri,
yukarıda zikredilen 298 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "vatandaşın ilgisi
uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak suretiyle… duyurulur."
ifadesi kapsamında hazırlanan bilgilendirici yayınlardır. Bu yayınların esasen, aynı madde uyarınca
Kurul tarafından yapılması gerekmektedir. Ancak Kurul, eğitim filmlerinin hazırlanmasına ilişkin bu
işlemleri, kendisi adına YSK Başkanlığının yapmasına karar vererek yetkisini devretmiştir.
10.YSK Başkanlığının şikâyete konu işleminin incelenmesi neticesinde, seçmenlerin ilgisinin
uyandırılması adına eğitim filmlerinin hazırlatılmasından ibaret olan söz konusu işlemin, seçim
hukuku veya idari işe ait olmasının bir önemi yoktur. Sonuçta YSK idari eylem ve işlem tesis eden bir
kuruldur.
3 / 18
317
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
11.Hiçbir kişi ve kuruluş hukuk devletinde denetimden muaf tutulamaz. Bilindiği gibi Anayasa
Mahkemesi, Temel Hak ve Özgürlüklerle ilgili bireysel başvurulara ilişkin davalara bakmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin seçimle ve YSK kararı ile ilgili bireysel başvuru kararlarında farklılıklar
gözlenmektedir. 2014 tarihli, 2014/…. başvuru numaralı ... kararında kendini bir anlamda yetkili
görmekte iken, genel seçimlerle ilgili YSK’nın işlemiyle ilgili 2015 tarihli ve 2015/…. başvuru nolu
"Basın ilan Kurumu genel kurul üyeliğinin kamu görevi kabul edilerek bu görevden ayrılmama
nedeniyle milletvekili adaylığının YSK tarafından iptal edilmesinin seçim hakkını ihlal ettiği"
iddiasıyla verdiği kararında "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle "kabul edilemezlik" kararı
vermiştir. Yine 2014 tarih, 2013/…. Başvuru nolu "İlçe Seçim Kurulu Başkanının (kesin) kararı
sonucunda oda seçimlerine katılamaması nedeniyle adil yargılama hakkının ihlal edildiğine" ilişkin
iddiayla ilgili olarak da, başvurunun "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle "kabul edilemez
olduğuna" hükmetmiştir. Oysa hiçbir yargı organı ve mahkemeler "temel hak ve özgürlükleri"
aleyhe yorumlayarak, “Sözleşmenin” "etkin başvuru" yolunu gözardı edemez. Anayasamızın
148 inci maddesinde de "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..." hükmünü içerdiği,
6216 sayılı Kanunun 45 inci maddesinde buna parelel düzenleme getirdiği görülmektedir.
Anayasanın 90 ıncı maddesi çok açık ve nettir. (Bkz. Mevzuat par 19) Diğer bir anlatımla İHAS
13 üncü maddesi, “Etkin başvuru hakkı” benimsemekte ve “ulusal bir makama etkili bir
başvuru yapabilme hakkına sahiptir” diyerek, idari veya adli mercilere başvurma hakkının açık
olduğunu düzenlemektedir. “Serbest seçim hakkı” seçme, seçilme hakkını kapsadığı, bunun da
insan haklarından olduğu, etkin başvurudan yoksun tutulması ve denetim dışında bırakılması
demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün değildir.
12.Bu değerlendirmelerin ışığı altında YSK’nın şikâyet başvurusunun konusunu teşkil eden eğitim
filmleri vb. bilgilendirici kararlar alması, hazırlatılması yönünde işlemlerin yukarıda açıklanan
nedenlerle “idari işlem” niteliğinde kabulü gerekmiş, Kurumumuz yetki ve görev alanı içinde inceleme
ve araştırmaya geçilmesi sonuç ve kanaatine varılmıştır.
13.Yönetmeliğimize göre, şikâyetçi yönünden menfaat ihlali şartını taşımadığı, ancak Yönetmeliğin
“Şikâyet hakkı” başlıklı 7 nci maddesinde; şikâyetin insan hakları, temel hak ve özgürlükler, kadın
hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik olması halinde menfaat ihlali
şartının aranmayacağının hüküm altına alınması karşısında, şikâyetçi …… Derneğinin başvurusunun
yasal bir müracaat olarak kabulü gerekmiştir.
14.Daha önce YSK’na bireysel olarak başvuran şikayetçilerin talebinin reddedildiği, aynı şekilde adı
geçenler adına bu defa şikayet başvurusunun onlar adına vekil aracılığıyla yapıldığı, başvurucuların
aynı kişiler ve konunun da aynı olduğu, Yüksek Seçim Kurulunca reddedileceği açık şekilde belli
olduğundan idari başvuru yollarının tüketildiğinin kabulü gerektiği; kaldı ki başvuru tarihi ile seçim
tarihleri gözetildiğinde 6328 sayılı Kanun’un 17/4 maddesine “Kuruma başvuruda bulunulabilmesi
için, 1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile
özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi gereklidir. İdari başvuru yolları
tüketilmeden yapılan başvurular ilgili kuruma gönderilir. Ancak Kurum, telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ihtimali bulunan hallerde, idari başvuru yolları tüketilmese dahi başvuruları
4 / 18
318
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
kabul edebilir.” düzenlemesine göre idari başvuru yollarının tüketilme koşulu aranmadan başvurunun
kabul edilmesi gerekmiştir.
II. OLAY VE OLGULAR
A. Şikâyetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları
15. ……. Derneği şikâyet başvurusunda;
15.1. 2015 tarihli dilekçe ile D.Y. ve 2015 tarihli dilekçe ile Z.D. isimli şahısların YSK Başkanlığına
başvurarak; 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilecek olan 25 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimi
kapsamında hazırlanan eğitim filmlerinin herkesin Türkçe ya da okuma yazma bildiği varsayımı ile
hazırlandığı, YSK'nın kendileri gibi anadili Kürtçe olan ve Türkçe bilmeyen seçmenleri dikkate
almadığı, bu nedenle diğer seçmenlerle eşit bilgilenme haklarının ihlal edildiği ve oy kullanırken özgür
iradelerini oluşturma imkânından mahrum bırakıldıkları, ayrıca bunun bir ayrımcılık olduğu
iddialarına istinaden; her vatandaş gibi yardıma ihtiyaç duymaksızın oylarını kullanmak istedikleri,
eğitim filmlerinin Türkçe dışındaki dillerde de hazırlanmasının kendi iradelerini yansıtma konusunda
yardımcı olacağını belirtilerek bu tür eğitim videolarının yayınlanmasını talep ettikleri,
15. 2.Bu dilekçelere sırasıyla 2015 ve 2015 tarihlerinde YSK Başkanlığı tarafından verilen cevaplarla
taleplerinin reddedildiği ve bu kapsamda anılan kişilerin, Derneklerine başvuruda bulundukları ifade
edilerek,
15.3. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90 ıncı maddesinin 5 inci fıkrasında kayıtlı
"…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümleri esas alınır." hükmü uyarınca, uluslararası hukuk ve ulusal hukuk tarafından
güvence altına alınan seçme hakkının kullanımı noktasında hak ihlallerinin önüne geçilmesi için ilgili
kurum ve kuruluşlar nezdinde gerekli işlemlerin yapılması talep edilmektedir.
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları
16.Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığına muhatap 2015 tarih ve …. sayılı yazımıza cevaben,
anılan Başkanlıktan alınan … 2015 tarih ve …. sayılı yazıda;
16. 1.Kurulun, 06/01/2015 tarih ve 8 numaralı Kararı ile 2015 yılında yapılacak olan 25 inci Dönem
Milletvekili Genel Seçimlerinde, yurtdışında yaşayan vatandaşların seçmen kütüğüne kayıtlı olup
olmadıkları, kayıtlı değil veya bilgileri güncel değilse ne yapmaları gerektiği konularında bir kamu
spotu,
16.2.Sandık kurullarının görev ve yetkileri ile ilgili yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere iki ayrı eğitim
filminin Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna yaptırılması hususunda Başkanlık makamına yetki
verildiği ve bu yetkiye istinaden Başkanlıkça eğitim filmlerinin hazırlandığı,
16.3.D.Y. ve Z.D. tarafından münferiden, ayrıca bu kişiler adına Avukat L.K. tarafından gönderilen
dilekçeler hakkında Yüksek Seçim Kurulu tarafından verilen 27/05/2015 tarih ve 1040 numaralı
Kararda yer alan, "… Seçmen eğitimi materyalinin Türkçe dâhil hiçbir dil ve lehçelerde yapılmayıp,
bu iş oy verme sırasında sandık kurulu başkanına verilmiştir. Nitekim Kurulumuzun 04/03/2015 tarihli,
5 / 18
319
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
2015/292 sayılı kararı ile kabul edilen Sandık Kurullarının Oluşumu, Görev ve Yetkilerini Gösterir
135 sayılı Genelge'nin 30/b maddesi uyarınca, oy verme işleminin sandık kurulu başkanı tarafından
anlatılması ve tarif edilmesi, Türkçe bilmeyenlerin talep etmeleri halinde o yerde temin edilecek
tercümanlar vasıtasıyla yapacağı işlemlerin anlatılması gerektiğinden, seçmenin oy verme işlemi
konusunda eğitildiğinin kabulü gerektiğine…" ifadelerine atıf yapılarak söz konusu talebin ret edildiği,
16.4.Hazırlanan materyalin birisinin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın seçmen kütüğüne kayıtlı
olup olmadıkları, kayıtlı değil veya bilgileri güncel değil ise ne yapmaları gerektiği konusuna dair bir
kamu spotu olduğu; diğerinin ise yurt içi ve yurt dışı Sandık Kurullarının görev ve yetkileri ile ilgili
iki adet eğitim filminden oluştuğu,
16.5.Bu çerçevede, şikâyete konu YSK Başkanlığının işleminin, Kurulun 06/01/2015 tarih ve 8
numaralı kararına istinaden tesis edildiği ifade edilmiştir.
16. 6.YSK Başkanlığı tarafından ayrıca, anılan Kurul kararları, 135 sayılı “Sandık Kurullarının
Oluşumu ile Görev ve Yetkileri” Genelgesi ile bu Genelgenin dayanağını teşkil eden 2015 tarih ve …
numaralı Kurul kararının birer örnekleri ve başvuruya konu eğitim filminin CD formundaki elektronik
bir örneği Kurumumuza gönderilmiştir.
C. Olaylar
17.Şikâyette bulunan ….. Derneği ile YSK Başkanlığının sunduğu ve Kurumumuzca gerçekleştirilen
inceleme ve araştırma sonucunda elde edilen bilgi ve belgeler neticesinde;
17. 1. 2015 tarihli dilekçe ile D.Y. ve 2015 tarihli dilekçe ile Z.D. isimli şahıslar; Kürtçe dışında başka
bir dil bilmedikleri, 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilecek olan 25 inci Dönem Milletvekili Genel
Seçiminde her vatandaş gibi başkalarının yardımına ihtiyaç duymaksızın oy kullanmak istedikleri,
bunu sağlamak adına seçim kapsamında yayınlanan eğitim videolarının Türkçe haricindeki dil ve
lehçelerde de hazırlanmasının hür iradelerinin serbestçe ortaya çıkması hususunda yardımcı olacağını
belirterek, bu doğrultuda eğitim videolarının hazırlanması ve yayınlanması talebi ile YSK
Başkanlığına başvuruda bulunmuşlar,
17.2.Bu dilekçelere konu talep, ilgili kişilere muhatap 2015 ve 2015 tarihli yazılar ile YSK Başkanlığı
tarafından, “eğitim filmlerinin Kürtçe hazırlanması halinde farklı dil ve lehçelerde de hazırlanması
gerekeceği” savıyla reddedilmiş,
17.3.Bunun üzerine anılan şahıslar adına, …. Derneği, aynı iddia ve talepleri muhtevi dilekçe ve ekleri
ile Kurumumuza başvurmuştur.
17.4. Söz konusu Dernek, anılan şahısların iddialarına atfen, Anayasanın 90 ıncı maddesinin beşinci
fıkrası, Birleşmiş Milletler (BM) Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 25 inci maddesi
ve bu maddeye ilişkin BM İnsan Hakları Komitesi tarafından yapılan 25 No’lu Genel Yorumu dayanak
göstererek, ilgililerin ayrımcılığa uğradığını belirtmiş; bu çerçevede taleplerin incelenmesi ve gerekli
işlemlerin yapılmasını talep etmiştir.
17.5.Ayrıca bu şahıslar adına Avukat L.K. tarafından 2015 tarihlerinde aynı içerikteki dilekçelerle
YSK’ya başvurulmuş,
6 / 18
320
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
17.6.Kurulun 27/05/2015 tarih ve 1040 numaralı Kararında kayıtlı, "seçmen eğitimi materyalinin
Türkçe dâhil hiçbir dil ve lehçelerde yapılmayıp, bu iş oy verme sırasında sandık kurulu başkanına
verilmiştir. Nitekim Kurulumuzun 04/03/2015 tarihli, 2015/292 sayılı kararı ile kabul edilen Sandık
Kurullarının Oluşumu, Görev ve Yetkilerini Gösterir 135 sayılı Genelge'nin 30/b maddesi uyarınca,
oy verme işleminin sandık kurulu başkanı tarafından anlatılması ve tarif edilmesi, Türkçe
bilmeyenlerin talep etmeleri halinde o yerde temin edilecek tercümanlar vasıtasıyla yapacağı
işlemlerin anlatılması gerektiğinden, seçmenin oy verme işlemi konusunda eğitildiğinin kabulü
gerektiğine…" ifadelerine yer verilmek suretiyle ilgili talep bir kez daha ret edilmiştir.
17.7.Sonuç olarak, ulusal mevzuat ve uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınan seçme
hakkının kullanımı noktasında çözüme kavuşturulması gereken bir sorun ortaya çıkmıştır.
D. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın İnceleme ve Araştırma Bulguları
18.Şikâyet konusunun çözümü amacıyla ilgili idareden istenilen bilgi ve belgeler Kamu Denetçiliği
Kurumu'na Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından gönderilmiş, söz konusu bilgi ve belgelere
raporun "İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları" başlığı altındaki paragraflarda yer verilmiştir.
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat
19.2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “II. Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; “V.
Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve görevlerinin
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu; “X. Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10
uncu maddesinde, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu; “XI. Anayasanın bağlayıcılığı
ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamları ile diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu; “II.
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı 67 nci maddesinin birinci
fıkrasında, vatandaşların “…kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız
olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına
sahip…” olduğu; aynı maddenin ikinci fıkrasında seçimler ve halkoylamalarının “serbest, eşit, gizli,
tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında”
yapılacağı; “E. Seçimlerin genel yönetimi ve denetimi” başlıklı 79 uncu maddesinin birinci
fıkrasında, seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı, aynı
maddenin ikinci fıkrasında ise “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde
yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra
seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını
kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir
mercie başvurulamaz” olduğu, “D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90 ıncı
maddesinin beşinci fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun
7 / 18
321
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine
başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı, hususları hüküm altına
alınmıştır.
20. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 21 inci maddesinde, “1. Herkes,
doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına
sahiptir. 2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır. 3. Halkın
iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle
genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle
belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
21. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin “Siyasal haklar”
başlıklı 25 inci maddesi;
“Her vatandaş, bu Sözleşmenin ikinci maddesindeki ayrımlara ve makul olmayan sınırlamalara tabi
tutulmaksızın şu haklara ve imkânlara sahiptir:
a) Doğrudan veya seçilmiş temsilciler aracılığıyla kamu hizmetlerine katılma;
b) Seçmenlerin iradelerini serbestçe ifade etmelerini güvence altına alan, gizli olarak oy verildiği,
genel ve eşit oya dayanan ve belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerde oy kullanma veseçilme;
c) Genel eşitlik ilkesine uygun olarak ülkesinde kamu hizmetlerine girme.” şeklindedir.
22. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6 ncı maddesi,
“1.Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
isteme hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak,
kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel
hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine
zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava
süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a. Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve
ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b. Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
8 / 18
322
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
c. Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat
tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece
görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
d. İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı
koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
e. Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercümanın yardımından para
ödemeksizin yararlanmak.” şeklindedir. Ayrıca AİHS’nin “Etkili başvuru hakkı” başlıklı 13 üncü
maddesinde, "Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi
görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama
etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.
23.İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin (AİHS) “Ayrımcılık
yasağı” başlıklı 14 üncü maddesinde, “Bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir
azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık
gözetilmeksizin sağlanmalıdır.” hükmü yer almaktadır.
24.AİHS’ne Ek 1 No lu Protokolün “Serbest seçim hakkı” başlıklı 3 üncü maddesi, “Yüksek
Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını
sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.”
hükmünü amirdir.
25.298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 14 üncü
maddesinin onuncu fıkrasında, “İl seçim kurulları başkanlıklarınca seçim işlerinin yürütülmesi
hakkında sorulacak hususları derhal cevaplandırmak ve seçimin bütün yurtta düzenle yapılmasını
sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri zamanında yapmak.”, Yüksek Seçim
Kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.
26.298 sayılı anılan Kanunun 29 uncu maddesinde, “Yüksek Seçim Kurulunca; seçmen kütüğünün
önemi, düzenleme yöntemleri, seçmenlerin görevleri, bu çalışmanın vatandaşa ve devlet hayatına katkı
ve yararları, bu çalışmada uygulanan teknikler ve gerekli bilgiler; bütün ülke ve vatandaşları
kapsayan, sürekli tanıtma programları ile yaygınlaştırılır” düzenlemesi bulunmaktadır.
27.298 sayılı mezkûr Kanunun “Propaganda yayınlarına ilişkin yasaklar ve propagandada
kullanılacak dil” başlıklı 58 inci maddesinin ikinci fıkrası, “Siyasi partiler ve adaylar tarafından
yapılacak her türlü propaganda, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılabilir.” hükmünü
amirdir.
28.Adı geçen 298 sayılı Kanunun “Yüksek Seçim Kurulunca Yapılacak İşlemler” başlıklı Ek 1
inci maddesinin birinci fıkrası ise “Yüksek Seçim Kurulu tarafından, Türkiye Radyoları vasıtasıyla,
haber yayınları saatinde veya başka uygun saatlerde yayımlanacak bildirilerle; vatandaşın ilgisi
uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın görev ve yetkileri hatırlatılmak suretiyle; daimi seçmen
9 / 18
323
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
kütüklerinin düzenlenmesi, ilk sayım ve yazım işlerinin yapılması, yeniden yapılacak yazım işlemleri,
denetlemeler, sandık seçmen listelerinin düzenlenmesi, askıya çıkarılması ve askıdan indirilmesi, itiraz
ve ilave kayıt işlemlerinin ne şekilde yapılacağı, seçmen kartlarının dağıtılması ve oy verme konusunda
yapılacak işlemler, sair lüzum görülen hususlarla birlikte, süreler de belirtilerek duyurulur.” hükmüne
yer verilmiştir.
29.2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulmasına İlişkin
3376 sayılı Kanun ile 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu da Yüksek Seçim Kuruluna,
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri ile halkoylamalarının sağlıklı ve düzenli bir şekilde
gerçekleşmesini sağlamak noktasında yetki ve sorumluluk yüklemiştir.
30.Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinde,"Bu Kanunun
amacı; kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak
suretiyle, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı
adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve
önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği Kurumunu oluşturmaktır", "Kurumun görevi"
başlıklı 5 inci maddesinde, "Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü
eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka
ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla
görevlidir. (2) Ancak; a) Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar
ve emirler, b) Yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler, c) Yargı yetkisinin kullanılmasına
ilişkin kararlar, ç) Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri, Kurumun görev alanı
dışındadır.", 17 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, "(3) Yapılan başvurulardan; a) Belli bir konuyu
içermeyenler, b) Yargı organlarında görülmekte olan veya yargı organlarınca karara bağlanmış
uyuşmazlıklara ilişkin olanlar, c) İkinci fıkrada belirtilen şartları taşımayanlar, ç) Sebepleri, konusu
ve tarafları aynı olanlar ile daha önce sonuçlandırılanlar, incelenmez." hükümleri yer almaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmeliğin 7 nci maddesi, “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarına karşı,
Kanun ve bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde menfaati ihlal edilen gerçek ve
tüzel kişiler Kuruma şikâyet başvurusunda bulunabilir. Ancak, şikâyetin insan hakları, temel hak
ve özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları ve kamuyu ilgilendiren genel konulara yönelik
olması hâlinde menfaat ihlali aranmaz.” şeklindedir.
B. Şikâyet Konusuna İlişkin Uygulamalar
31.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Oran/Türkiye Davası (Başvuru No: 28881/07 ve
37920/07) gereğince verdiği 2014 tarihli kararında;
“Özellikle, bu şartların hiçbirisinde yasama organlarının seçiminde halkın hür iradesini sekteye
uğratacak herhangi bir engel yer almamalı – başka bir deyişle, halkın hür iradesini belirlemeye
yönelik genel oylamalarda, bu şartlar, seçimlerin etkinliğini ve bütünlüğünü yansıtmalı ya da engel
oluşturmamalıdır.
Üstelik serbest seçimler ve ifade özgürlüğü özellikle de siyasi tartışma özgürlüğü bütün demokrasilerin
temelini oluşturur. Bu iki hak birbirine sıkı sıkıya bağlı ve birbirlerini destekleyici niteliktedir;
örneğin, Mahkeme’nin geçmişte de belirttiği üzere ifade özgürlüğü “yasama organının seçilmesinde
10 / 18
324
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
halkın düşüncelerini özgürce açıklamasını sağlayan şartlardan” birisidir. Bu nedenle, seçim öncesi
dönemde her türlü düşünce ve haberlerin yayılmasına izin verilmesi özellikle önemlidir.” ifadelerine
yer vermiştir.
32.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Jabari-Türkiye Davası, 40035/98 sayılı,
11/07/2000 tarihli kararında;
“48.Mahkeme, 13. maddenin sözleşmedeki temel hak ve özgürlüklerin iç hukuk düzeninde
uygulanmasını sağlayacak bir iç hukuk yolunun mevcudiyetini güvence altına aldığını hatırlatır. Söz
konusu madde, bu nedenle, sözleşmeci taraflara bu hüküm uyarınca yükümlendikleri taahhütlere ne
şekilde uyacakları hususunda belli bir takdir hakkı tanımış olmasına rağmen, Sözleşme uyarınca
yapılan bir şikâyeti araştırmak ve bu şikâyetin sebebini ortadan kaldırmakla görevli bir ulusal
makamın mevcudiyetini sağlayan bir iç hukuk yolunu gerektirmektedir.”
33.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Sejdic ve Finci-Bosna Hersek Davası (No:
27996/06 ve 34836/06) gereğince verdiği 22/12/2009 tarihli Büyük Daire Kararı;
“(Biri Roman ve diğeri Yahudi) başvuranlar Parlamentonun iki organından biri olan Halk Meclisi
seçimleri ve Devlet başkanlığı için adaylıklarının engellendiğinden şikayetçi idiler. 1995 Dayton Barış
Anlaşmalarının ardından hazırlanan Bosna Hersek Anayasasının Dibacesinde vatandaşlık iki
kategoriye ayrılmıştı: “kurucu halklar” olarak anılan vatandaşlar (Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar)
ve “diğerleri” (Yahudiler, Romanlar, diğer ulusal azınlıklar, hangi bir etnik kökene mensup olduğunu
açıklayamayanlar). Halk Meclisine ve Devlet Başkanlığına yalnızca bu üç kurucu halkın temsilcileri
seçilebilmekte, dolayısıyla etnik azınlıklar hariç tutulmakta idi.
Halk Meclisine seçilebilme ile ilgili olarak, 1 Numaralı Protokolün 3 üncü Maddesi ile bağlantılı
olarak Sözleşmenin 14 üncü maddesi (ayrımcılık yasağı) ihlal edilmiştir.
Devlet Başkanlığına adaylık ile ilgili olarak 12 Numaralı Protokolün 1 inci maddesi ihlal edilmiştir.”
34. Anayasa Mahkemesi’nin 14/07/2015 Tarihli ve 2015/6723 Başvuru Nolu kararı;
“… Tartışılması gereken temel husus, YSK’nın yargı yeri ve kararlarının da yargısal nitelikli kararlar
olduğu kabul edilse dahi Anayasa’nın 79. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi karşısında YSK
kararlarının bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesince incelenip incelenemeyeceği sorunudur.
Bu konunun aydınlatılmasında Anayasa’nın anılan hükmünde geçen “Yüksek Seçim Kurulunun
kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” ibaresi ve 298 sayılı Kanun’un 132. maddesinde
geçen “Kurulun kararı kesindir. Aleyhine hiçbir mercie ve kanun yoluna başvurulamaz.” ibaresinin
ne anlam ifade ettiğine bakılmalıdır. Anılan hükümlerde yer alan “merci” ifadesiyle başvurulacak
idari ve yargısal tüm yer veya makamların kastedildiği anlaşılmaktadır ve Anayasa Mahkemesi de
buna dâhildir. Buna göre anılan hükümler karşısında, YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuruya konu olması mümkün değildir.”
35.Anayasa Mahkemesi, 2008/33 Esas, 2008/113 Karar sayılı kararında;
“Serbest oy ilkesi seçmenin hiçbir yasa dışı el atmaya, baskıya ve etkiye kapılmadan oyunu
kullanmasıdır. Serbest seçim, oyların bu ortamda kullanıldığı seçimdir. Oy kullanmayı etkileyecek,
11 / 18
325
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
seçmenin özgür iradesini saptırabilecek her tür etkileme baskı sayılır. Seçmeni dolaylı da olsa, olumlu
ya da olumsuz etkiye açık tutacak her girişimin önlenmesi gerekir.
Oy hakkı Anayasa'da güvence altına alınmış temel bir haktır.” yaklaşımını benimsemiştir.
C. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın Kamu Başdenetçisine Önerisi
36.Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın hatalı davrandığı ve benzer hak ihlaline yol açmamak için
daha sonraki seçim süreçlerinde, engelli, hasta, yaşlı, Türkçe ve okuma yazma bilmeyen kişiler de
dâhil olmak üzere, tüm seçmen kitlesine yönelik eşit şartlarda seçmen bilgilendirme çalışmalarının
yürütülmesi hususunda tavsiye önerisinde bulunulmuştur.
D. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme
37.Şikâyet başvurusuna konu iddiaların temelinde, seçme hakkı ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği
hususu yer almaktadır. Seçme ve seçilme hakkı, bireylerin iradelerini serbestçe ifade ederek hükümet
otoritesinin temelini teşkil etmelerine, bu şekilde ülkenin yönetimine ve kamu hizmetlerinin
yürütümüne katılmalarına imkân veren, demokratik rejimlerin en temel uygulama örneklerinden
birisidir. Bir başka anlatım ile demokrasinin en önemli unsurlarından birisi, “genel”, “serbest”, “eşit”,
“gizli”, “bireysel” ve “kişisel” oy ilkelerine dayanan seçimlerdir. Bu hak diğer ülkeler gibi ülkemizde
de hem ulusal mevzuat hem de uluslararası hukuk kuralları tarafından güçlü bir şekilde güvence altına
alınmış bulunmaktadır.
38.Baskıcı rejimlerden farklı olarak, demokrasilerde seçimler, serbest ve bireysel oy ilkesine göre
gerçekleştirilmektedir. Yani bireyler hür iradeleriyle ve hiç bir etki altında kalmadan oylarını kendi
adlarına kullanabilmektedirler. Bireylerin iradelerini sakatlayacak her türlü durum o seçimlerin
demokratik olma iddiasına zarar verecektir. Seçimlerin “serbestliği” ilkesi, seçmenlerin, hiçbir
baskı, şiddet, tehdit vd. zorlayıcı hallere maruz kalmadan, iradelerini hür bir şekilde yansıtmaları
anlamına gelmektedir. “Bireysel oy” ilkesi ise bireyin, herhangi bir grup adına değil, bizzat kendi
benliği adına iradesini yansıtmasıdır.
39.Serbest seçim hakkı en temel insan haklarından birisidir. Üstelik bu hak, diğer birçok temel hak ve
özgürlüğün kullanımını etkileme gücüne sahiptir. Bunlardan birisi kamu hizmetine erişim hakkıdır.
Zira seçimler, kamu hizmetlerinin içeriği ve sunum şekli hakkında da tercihlerin oylanması anlamına
gelmektedir. Bir diğer açıdan seçim hakkı, ifade ve toplanma özgürlüğünün ayrılmaz bir
parçasıdır. Zira seçimler, toplumsal muhalefetin, ülke yönetimi hakkında tercihlerini en etkili
bir şekilde yansıtmalarına imkân vermektedir.
40.Serbest ve bireysel oy ilkesini ihlal eden ve seçmenin iradesine tesir eden çok sayıda faktör
bulunmaktadır. Üstelik bu etkenlerin tamamı devlet aygıtından da kaynaklanmamaktadır. Bir başka
anlatım ile serbest oy ilkesi, sadece devlet aygıtına bağlı kurumlar veya devlete mal edilebilecek eylem
ve işlemler nedeni ile değil; devlet dışındaki birey grupları ve hukuk dışı oluşumların baskısı nedeni
ile de ihlal edilebilmektedir.
41.Kamu gücünün kullanımı açısından serbest seçim hakkının önündeki engelleri inceleyecek
olduğumuzda; devletin bu noktada hem negatif hem de pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunu
görmekteyiz. Yani demokratik rejimler açısından bu hak devlete, hem negatif hem de pozitif
12 / 18
326
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
yükümlülükler yüklemektedir. Seçimlerin genel ve eşit oya dayanması, gizli oylama ve açık sayım
usulü ile yapılması negatif yükümlülüklerin bazılardır. Pozitif yükümlülükler açısından ise
devletin sorumluluğu, bireylerin serbest iradelerinin sandığa yansımasına engel olacak bütün
eksiklikler ve olumsuzluklar ile mücadele etmek anlamına gelmektedir.
42.Devletlerininsan hakları alanındaki
yükümlülüklerinin genişlemesi ile birlikte pozitif
yükümlülüklerin önemi her geçen zaman zarfında artmaktadır. Artık devletler, seçimlerin serbest ve
adil olarak nitelendirilebilmesi için pozitif yükümlülüklerinin gereği daha yoğun bir şekilde tedbir
almak durumunda kalmaktadır.
43.Serbest seçim hakkının işlerliği açısından, devletlerin günümüzde üstlenmek zorunda olduğu pozitif
yükümlülüklerinin temelinde, seçmenlerin siyasi iradelerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasının önündeki
engelleri kaldırmak ve bu iradenin sandığa tam olarak yansıması noktasında gereken tüm önlemleri
almak yer almaktadır. Bireyin siyasi iradesinin sağlıklı bir şekilde oluşması ise çok sayıda unsurun
varlığını gerektirmektedir. Bu unsurlar arasında, bireyin ülkesinde yaşananlar hakkında
malumat ve yorum sahibi olabilmesine imkân verecek eğitim düzeyi, konuşulan dili anlama
kabiliyeti, görsel ve yazılı medyaya erişim kapasitesi, oy kullanırken uyması gereken kuralların
neler olduğunu öğrenebilmesi gelmektedir. Burada hiç şüphesiz, okuma yazma başta olmak
üzere, herkesin temel kamu hizmetlerine erişebilmesi, devletlerin en temel görevlerindendir.
44.Anayasamızın “V. Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5 inci maddesinde yer alan “Devletin
temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” ibaresi, devletin pozitif yükümlülüklerini somutlaştıran en
temel ulusal hukuk kuralıdır. Serbest seçim hakkı açısından meseleye baktığımızda; okuma ve yazma,
ayrıca ülkenin resmi dilini bilmeyen kişilerin, engelli ve hastaların oy kullanıp siyasi iradelerinin
sağlıklı bir şekilde sandığa yansıması noktasında atılması gereken tüm adımlar, devletin pozitif
yükümlülüklerindendir. Bundan başka, seçmen kayıt sistemine herkesin erişiminin sağlanması, seçim
kampanyalarına katılım, sandık başında oy kullanırken ve seçim sonuçlarına itiraz sadedinde yapılması
gereken işlemler ile seçimin genel olarak izlenmesine ilişkin süreçler hakkında bilgilerin sunulması,
seçime giren siyasi partilere ve adaylara ilişkin bilgi edinilmesinin temini de pozitif yükümlülükler
kapsamında değerlendirilmektedir.
45.Buradaki en temel husus, ayrımcılık yasağına aykırı hareket etmemesi gerektiğidir. Anayasamızın
10 ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin (AİHS) 14 üncü
maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı gereği, seçme hakkının
kullanılmasını teşvik için yürütülecek kampanyalarda, farklı durumda bulunan kişilere, durumlarının
gerektirdiği şartlara göre muamele edilmelidir. Zira tüm kamu hizmetlerinin, cinsiyet, ırk, renk, dil,
din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, servet, doğum veya herhangi başka bir
durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan, durumun gerektirdiği farklılıklar gözetilerek
sunulması gerekmektedir. Herkesin serbestçe seçme hakkına sahip olabilmesi için devlet tarafından
alınması gereken tüm tedbirler eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı çerçevesinde alınmalıdır.
46.Yönetim tarafından Türkiye genelinde belli bir dili konuşanların kayrıldığına dair somut bilgi ve
belgeye, uygulamaya rastlanmamıştır. Diğer bir anlatımla, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
13 / 18
327
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
tarafından, halkımızın konuştuğu Türkçe dışındaki diğer dillerde (Kürtçe, Arapça, Boşnakça vd.)
servis yapılan TV ve radyo kanallarının olduğu ve devlet üniversitelerinin, bu dillerin geliştirilmesi
hususunda fakülte veya anabilim dalı düzeyinde birimleri bulunduğu, seçimlerde Kürtçe reklam
filmleri, 24/09/2015 tarihinde Bayram Kutlaması amacıyla Cumhurbaşkanımızın attığı Kürtçe tweet
(Cejna Qurbanê ya milletê xwe û cîhana Îslamê pîroz dikim û hêvî dikim ku ev cejn, biratiya me
xurttir bike û aramiyê bîne hemû mirovahiyê), vb. hususlar dikkate alındığında istisnai bir uygulama
olup ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
47.Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 25 inci maddesinin taraf
devletlerde uygulanması noktasında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından 12/07/1996
tarihinde
kabul
edilen
25
Numaralı
Genel
Yorumunda
(http://www.unhchr.ch/tbs/doc.nsf/0/d0b7f023e8d6d9898025651e004bc0eb,
Erişim
Tarihi:
02/102/2015), ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkının, oy kullanma hakkının temel şartlarından
olduğu; kamusal nitelikli işlere katılım, kamu hizmetlerinden yararlanma ve oy kullanma hakkının
güvence altına alınması amacı ile okuma yazma bilmeyen ve dil engeli, yoksulluk gibi güçlükler ile
karşı karşıya bulunan kişiler için devletlerin gerekli pozitif tedbirleri almakla mükellef olduğu
belirtilmektedir.
48.AGİT/DKİHB Sınırlı Seçim Gözlem Heyeti Sonuç Raporunda, “YSK Türkçe olarak
seçmenlerin bilgilendirilmesine yönelik üç ayrı televizyon spotu hazırlamıştır. Bunlardan ikisi
seçmen kaydıyla ilgili olup biri seçim gününe ilişkin genel bilgiler vermektedir. İlk kez oy kullanacak
çok sayıda seçmenin olmasına rağmen, oy kullanma prosedürlerine ilişkin bilgilendirme
yapılmamıştır. Bir sivil toplum örgütü, iki kişi adına YSK’ya başvuruda bulunmuş ve seçmen
bilgilendirme spotlarının Kürtçe hazırlanmasını talep etmiştir. Kürtçe materyal yayınlanması halinde
başka dillerde de yayınlanması gerekeceği gerekçesiyle, talep bizzat YSK başkanı tarafından
reddedilmiştir. Talebin yenilenmesi üzerine, yayınlanan spotların seçmen bilgisi olmadığı
gerekçesiyle YSK tarafından reddedilmiştir. Seçim süreciyle ilgili genel anlayışı geliştirmek için,
YSK, oy kullanma usulü de dahil olmak üzere seçimlerin çeşitli yönleriyle ilgili kapsamlı
seçmen bilgilendirme çalışması yapabilir ve bu bilgiyi Türkçe dışındaki dillerde de erişilebilir
yapabilir.” şeklinde belirtilmiştir. (Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili Seçimleri, 7 Haziran 2015,
AGİT/DKİHB Sınırlı Seçim Gözlem Heyeti Sonuç Raporu, s.10)
49.Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından Kurumumuza gönderilen eğitim filminde, her ne kadar
sandık kurulu başkanlarının görev ve yetkilerine yönelik kamu spotu olarak gösterilmiş ise de, bu
spotunda aynı zamanda seçmenler yönünden de eğitici ve öğretici yanlarının olduğu kuşkusuzdur.
50.Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre, 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen 25 inci Dönem
Milletvekili Genel Seçiminde kullanılan 47.507.467 oydan (yurt içi seçim çevreleri birleştirme
tutanakları
ile
yurt
dışı
ve gümrük
sandık
sonuçları)
1.344.224’ü
geçersiz
sayılmıştır(http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/Secme
nIslemleri/Secimler/2015MV/D.pdf Erişim Tarihi:02/10/2015).Geçersiz sayılma nedenlerinin,
seçmenin bilinçli tercihi gibi farklı gerekçeleri olabileceği söylenebilirse de önemli bir kısmının oy
verme konusunda bilgi eksikliğinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir (İnsan Hakları Kurulu
Kararı, Başvuru Kayıt Numarası: 2015/1344, Karar Tarihi:25/06/2015, s.15).
51.Özellikle kullanılan geçersiz oyların sayısı göz önünde bulundurulduğunda, seçme hakkının sağlıklı
bir şekilde kullanılabilmesi için, oy kullanım şekline ilişkin eğitim filmlerinin ülkede yaşayan herkesin
14 / 18
328
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
anlayabileceği şekilde hazırlanması önem arz etmektedir. Bu ihtiyacın bilincinde olarak birçok Avrupa
ülkesinde, temel kamu hizmetlerine erişim konusu başta olmak üzere seçim süreci hakkında farklı
dillerde bilgilendirici bir dizi belge hazırlanmakta ve kamuoyunun istifadesine sunulmaktadır.
52. Ulusal mevzuat hükümleri ile uluslararası hukuk kuralları göz önünde bulundurulduğunda,
YSK’nın, tüm seçmen kitlesi için oy verme süreci hakkında anlaşılır yöntemler ile bilgilendirme
çalışması yapması devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir. Fakat bu hizmetin, eşitlik ilkesi
çerçevesinde yürütülmesi önemlidir. Üstelik bu tarz bir uygulama eşitlik ve adalet sağlayacağı
gibi toplumsal barışın güçlenmesine de katkıda bulunacaktır.
53. Sadece Türkçe dilinde hazırlanmış olan eğitim filmleri, 298 sayılı Kanunun Ek 1 inci
maddesinin birinci fıkrasındaki "…vatandaşın ilgisi uyandırılmak ve kendisine seçmen olmanın
görev ve yetkileri hatırlatılmak..." amacıyla hazırlanan bilgilendirici yayınlardır. Bunlara ilişkin
işlemlerin 298 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesi gereğince YSK tarafından yapılması gerekmektedir.
54. Yukarıdan bu yana tüm açıklananlar birlikte değerlendirildiğinde, Türkçe bilmeyen ve okur yazar
olmayan tüm seçmenlerin (dezavantajlı gruplar dahil) siyasi tercihlerini sağlıklı bir şekilde sandığa
yansıtma imkanından mahrum kaldıkları anlaşılmış olup, sağlıklı şekilde seçime iştirakleri ve oy
kullanabilmeleri için eğitici ve bilgilendirici çalışmalar yapılması gerektiği, bu bağlamda; kamu
spotu, filmler, yayınlar ve vb. yöntemler kullanılarak 01 Kasım 2015 seçimlerini mütakip "seçim
hakkı" kapsamında yapılabilecek, seçimde makul sürede yeni bir işlem tesisi hususunda Yüksek
Seçim Kurulu’na tavsiyede bulunulmasına karar vermek gerekmiştir.
E. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme
55. Türkiye, özellikle 2000’li yılların başından itibaren hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan
haklarına saygı hususunda önemli adımlar atmakta; temel hak ve özgürlüklerin korunması ve
geliştirilmesi mekanizmalarını kararlılıkla kurumsallaştırmaya çalışmaktadır. Söz konusu gayretlerin
temelinde, insan haklarının öneminden ivme bulan, günümüz toplumunun demokratik talepleri ve
beklentileri ile şekillenen ve özgürlükçü bakış açısının korunması anlayışına dayanan çağdaş
yönetim anlayışı yatmaktadır.
56. Modern yönetim anlayışı, güçlü devletin karşısında bireylerden müteşekkil toplumun gözetilmesi,
koyu devletçi anlayışın aşılıp bireyin maddi manevi varlığının geliştirilmesi, birey merkezli toplumsal
bilincin oluşturulması, aşırı merkezi yetkilerle hantallaşan kamu yönetimi aygıtının hem siyasî hem de
ekonomik açıdan bireyin üzerinde yük olmaktan çıkartılması gibi günümüzde çok daha derin ve
işlevsel anlamları içeren “insan onuru” kavramına dayanan bir modeldir. Bu modern yönetim
anlayışı; (a) devlet organlarının ve kamu hizmeti veren kuruluşların katılımcılığı özendirmesi ile
başlar, (b) kararlarının tutarlılık, şeffaflık ve hesap verebilirliğinden geçer ve (c) kararlarla
uygulamaların âdil ve etkin olmasıyla sonuçlanır.
57. Dolayısı ile modern kamu yönetimi, politikalarını oluştururken dayanak noktası olarak halkın
refahını ve mutluluğunu artırmayı hedeflemeli; politikaları stratejik planlara dayanmalı ve
politikaların oluşturulmasında katılımcılığa, öngörülebilirliğe ve saydamlığa dikkat etmelidir. Bu
sayede, (i) kamu yönetimi vatandaşa yakınlaşır, (ii) demokrasi güçlenir, (iii) yönetime farklı
paydaşların görüş bildirip katılımı sağlanarak, kararların içeriği zenginleşir, uygulanmasındaki
etkinliği artar ve (iv) kurumların meşruluğu pekişir.
15 / 18
329
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
58. Toplumsal hayatın günümüzde ulaştığı insan odaklı anlayış, birey ve birey gruplarının değişen ve
gelişen kavrayışları, hayatı ve olayları algılama yolları, bir biri ile çatışan menfaat ve duyarlılık alanları
ve beklentileri, sosyal olaylarda gözlemlenen sayıca ve çeşitlilikçe artış, kamu idaresini, genelde kamu
hizmetlerinin sunumunda, özellikle de insan hakları uygulamaları noktasında, eskiden olduğundan
daha fazla oranda duyarlılığa zorlamaktadır. Günümüz dinamik toplumsal yapılarını yönetme
iddiasındaki idarelerin hizmet anlayışı, bu değişime ayak uydurmak mecburiyetindedir.
59. Diğer yandan, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyadaki teknolojik, toplumsal ve
ekonomik gelişmelere paralel olarak, devletlerin yönetim anlayışında da değişimler ortaya çıkmıştır.
Karar alma süreçlerinin, vatandaşların, sivil toplumun, medyanın ve diğer tüm paydaşların işbirliği ve
katılımı ile işlemekte olduğunu, yöneticilerin uzlaşmacı, saydam, hesap verebilir, etkin ve sorumlu bir
yönetim anlayışı içerisinde davranmak sorumluluğunu benimsemeye özen gösterdiklerini,
önemsedikleri değerlendirilmektedir. Tüm bunların bir sonucu olarak, günümüz toplumları, her
anlamda gelişim ve değişime açık dinamik bir karakter sergilemektedir. Buna paralel olarak
bireylerin vatandaşlık bilinci de gelişmektedir. Temel hak ve özgürlüklerine güçlü şekilde sahip çıkan
ve bunların mücadelesini veren, yüksek kamu hizmeti standartları talep eden ama aynı zamanda bu
standartların oluşumunda ve hayata geçirilmesinde aktif rol alan, bu yönde örgütlenen yeni bir birey
ve vatandaşlık kimliği oluşmuştur.
60. Toplumsal yapımızda yukarıda yer verilen değişime paralel olarak ve bu sürece ivme kazandırmak
amacı ile Türkiye, Avrupa Birliğine (AB) katılım sürecinde aday ülkelerin karşılaması gereken asgarî
standartları ifade eden “Kopenhag Siyasi Kriterleri” ve AB müktesebatının “Yargı ve Temel Haklar”
ile “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” fasılları altında gerçekleştirdiği reform adımlarının da etkisi ile
temel hak ve özgürlüklerin daha da güçlenerek kök saldığı bir modern devlet ve toplum hayatına
kavuşma kararlılığını samimi ve ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü kuşkusuzdur.
61. Yukarıda açıklandığı üzere, AB katılım sürecinin yükümlülükleri, Birleşmiş Milletler ve Avrupa
Konseyi başta olmak üzere, çok sayıda uluslararası ve bölgesel kuruluş nezdindeki yükümlülüklerin
de etkisi ile Türkiye, bunlardan kaynaklanan sorumluluklarının bilinci ile hareket ederek, temel hak ve
hürriyetlerin korunması ve geliştirilmesi mekanizmalarını kararlılıkla kurumsallaştırmaya
çalışmaktadır. Bu anlamda Türkiye, faklı inanç, kültürlerin ve ırkların barış içerisinde bir arada
yaşamasına fırsat veren tarihî devlet geleneği ile modern, medeni ve sivil demokratik hayatın
gerekliliklerini birleştiren; sadece kendi vatandaşları için değil, aynı zamanda bölge coğrafyası için de
ideal bir örnektir.
62. Bu anlayışla Türkiye, vatandaşlarının günlük hayatlarında kullandıkları Türkçe dışındaki farklı
dillerin gelişmesi için somut adımlar atmış bulunmaktadır. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda gerçekleştirilen değişiklik ile seçim sürecinde propaganda
yayınlarına ilişkin yasaklar kaldırılmış ve propagandada kullanılacak dil serbest bırakılmıştır. Artık
tüm siyasi partiler ve adaylar, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de propaganda
yapabilmektedir. 46 ncı paragrafta belirtilen hususlar da bulunmaktadır. Ayrıca, Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından bu dillerde Kur’an-ı Kerim meali yayımlanmıştır. Kamu Denetçiliği
Kurumumuz da şikâyetleri kabul etmeye bağladığı 29/03/2013 tarihinde, “Devletimiz Kendine
Güveniyor ve Kendini Milletin Denetimine Sunuyor” içeriğine sahip afişleri, Kürtçe ve Arapça
dâhil 4 dilde bastırarak kamu oyu ile paylaşmıştır.
16 / 18
330
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
63. Tüm bunlar, halkımızın beklentisine uygun olarak kamu hizmeti üretilebileceği gerçeğini ortaya
koymaktadır. Ülkemizin geldiği demokratikleşme seviyesi ve kamu idaresinin son dönemlerde atmış
olduğu olumlu adımlar bu beklentileri doğrulamaktadır.
64. Sonuç olarak, oy kullanma usulü de dâhil seçim süreciyle ilgili kamuoyunu bilgilendirici
çalışmaların yapılması ve bu çalışmaların Türkçe dışındaki dillerde de hazırlanması insan haklarının
gereğidir. Seçmenin tercihini özgür iradesiyle belirlemesi ve sandığa yansıtabilmesi için kamu
makamlarının gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.
65. Yukarıda açıklandığı gibi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 13 üncü maddesinde yazılı "etkin
başvuru" hakkının ihlal edildiği, 17 nci maddesindeki hakları kötüye kullanma yasağının vb. başkaca
insan haklarının ihlal edildiğine dair herhangi bir bulgu ve bilgiye rastlanılmamıştır.
F. İyi Yönetişim İlkeleri Yönünden Değerlendirme
66. Günümüzde demokratik, modern ve katılımcı yönetim anlayışında idarelerden sadece hukuka
uygun olarak hareket etmeleri değil aynı zamanda iyi yönetim ilkelerine de uygun işlem tesis etmeleri
beklenmektedir.
67.28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'in "İyi yönetim
ilkeleri" başlıklı 6 ncı maddesinde; Kurumun inceleme ve araştırma yaparken insan haklarına dayalı
adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye
kullanılmaması, eşitlik, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı beklentiye
uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı, savunma hakkı, bilgi edinme hakkı,
makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi,
kararın geciktirilmeksizin bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi iyi yönetim ilkelerine uygun
işlem ve eylem ile tutum veya davranışta bulunup bulunmadığını gözeteceği düzenlenmiştir. Söz
konusu Yönetmelik hükmünde yer alan ilkelerin kaynağını teşkil eden Avrupa Birliği Temel Haklar
Şartının 41 inci maddesinde de iyi yönetim hakkından bahsedilmekte olup, benzer ilkelere Avrupa
parlamentosu tarafından kabul edilen "Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası'nda da yer verilmiştir.
68.Kurumumuzca istenilen bilgi ve belgelerin Yüksek Seçim Kurulu tarafından gecikmeksizin, gerekli
özen ve itina gösterilmek suretiyle süresinde gönderildiği, bu yönlerden iyi yönetişim ilkelerine
uygun davranışta bulunduğu, ancak “eşitlik, haklı beklentiye uygunluk, kararların gerekçeli olması”
ilkelerine ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Ek Protokolün Serbest Seçim Hakkı Başlıklı 3 üncü
maddesinde yazılı kanunilik ilkesine uyulmadığı anlaşılmış olup, idarenin bundan böyle bu ilkelere
de uyması beklenmektedir.
IV. HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT
A. Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması
69.6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, bu
tavsiye kararı üzerine otuz gün içinde herhangi bir işlem tesis edilmez veya eylemde bulunulmaz ise
durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.
17 / 18
331
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
B. Yargı Yolu
70.2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması Başlıklı 40
ıncı maddesinin ikinci fıkrasında, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, 6328 sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun “Başvuru ve usulü” başlıklı 17 nci maddesinin sekizinci
fıkrasında kayıtlı hüküm gereğince, şikâyet başvurusunun Kurumumuza iletilmesi ile süresinde
müracaat halinde durmuş olan dava açma süresinden (arta kalan süre var ise) bu süre içerisinde,
iç hukuk yolları tüketildikten sonra, 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
yolu, koşulları oluştuğunda 6 ay içerisinde ise İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru
yolu açıktır.
V. KARAR
Yukarıda açıklanan gerekçe ve dosya kapsamına göre, şikayetin KABULÜ ile,
Türkçe bilmeyen ve okur yazar olmayan tüm seçmenlere (dezavantajlı gruplar dahil) sağlıklı
şekilde seçime iştirakleri ve oy kullanabilmeleri için eğitici ve bilgilendirici çalışmalar
yapılması, bu bağlamda; kamu spotu, filmler, yayınlar ve vb. yöntemler kullanılarak önümüzde
yapılması muhtemel ve YSK’nın denetiminde yapılacak genel ve yerel seçimlerde makul sürede
bu faaliyetlerde bulunmaları yönünde yeni bir işlem tesisi hususunda YÜKSEK SEÇİM
KURULU’NA TAVSİYEDE BULUNULMASINA,
6328 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, merciince (Yüksek Seçim Kurulu) bu
karar üzerine tesis edilecek işlem ya da tavsiye edilen çözümün uygulanabilir nitelikte görülmediği
takdirde gerekçesinin otuz gün içinde Kurumumuza bildirilmesinin zorunlu olduğuna,
Bu kararın gereği için şikâyetçiye ve Yüksek Seçim Kurulu’na tebliğine,
Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisi’nce karar verildi.
M.Nihat ÖMEROĞLU
Kamu Başdenetçisi
18 / 18
332
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
9.2.3. Gayrimüslim Din Görevlilerinin Maaş Talebine İlişkin
Tavsiye Kararı (2013-473)
T.C.
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
(OMBUDSMANLIK)
ŞİKAYET NO
: 2013/300473
KARAR TARİHİ
: 30/12/2015
ŞİKAYETÇİ
:
TAVSİYE KARARI
ŞİKAYETÇİ VEKİLİ
:-
ŞİKAYET EDİLEN İDARE
: 1- T.C. Diyanet İşler Başkanlığı
2- T.C. Başbakanlık (Re’sen)
ŞİKAYETİN KONUSU
: Şikayetçi, …. Kilisesi Vakfı’nın başkanı olduğunu,
kiliselerinin yıllık geliri dikkate alındığında ücretli din
görevlisi çalıştırmalarının imkânsız hale geldiğini,
Anayasa’nın 10 uncu maddesine göre dini vecibelerini yerine
getirebilmelerinin kendileri için de bir hak olduğunu
belirterek, kiliselerinde görevli din adamının maaşının
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasını talep
etmektedir.
ŞİKAYET BAŞVURU TARİHİ : 16.7.2013
Şikâyet başvurusu üzerine yapılan ön inceleme sonucunda;
I. USÛL
A. Şikayet Başvuru Süreci
1) Şikâyet başvurusu, 16/07/2013 tarihli şikayet başvuru belgesi ayrıca posta yolu ile gönderilen ve
23/07/2013 tarih ve 5035 sayı ile kayıt altına alınan dilekçe vasıtasıyla yapılmıştır. Şikayet
başvurusunun karara bağlanması için 28/3/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmeliğin 41 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve İmza Yetkileri Yönergesinin 7 inci
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, şikayetin incelenmesine ve araştırmasına geçilmiş,
2013/473 Şikayet No.lu dosyaya ilişkin “Ret Kararı” önerisiyle Kamu Başdenetçisi’ne sunulmuştur.
B. Ön İnceleme Süreci
2) Yapılan ön inceleme neticesinde, şikayet konusunun kapsamlı olması, kurumlar arası yazışmaların
uzaması vd. nedenlerle 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun “Dava açma süresinin
yeniden işlemeye başlaması” başlıklı 21 inci maddesi ile Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “Karar verme süresi” başlıklı 36 ncı
1 / 19
333
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
maddesinin birinci fıkrası gereğince kanuni hakların kaybına neden olunmaması için şikayet tarihi olan
16/07/2013 tarihinden itibaren başlayan 6 aylık inceleme ve araştırma süresinin 16/01/2014 tarihinde
sona ereceği ve anılan tarih itibariyle dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı hususunun
şikayetçiye bildirildiği ve Denetçilik makamınca uzatma kararı verildiği, bununla birlikte yapılan
inceleme sonucunda; şikayet konusunun Kurumumuzun görev alanına girdiği, şikayetçinin menfaat
ihlali koşulunu taşıdığı, idari başvuru yollarının tüketildiği, şikayetin süresinde yapıldığı ve diğer ön
inceleme konularında da bir eksiklik bulunmadığı bu nedenlerle şikâyetin inceleme ve araştırmasına
engel bir durumun olmadığı tespit edilmiştir.
II. OLAY VE OLGULAR
A. Şikâyetçinin Konu Hakkındaki Açıklamaları ve İddiaları
3) Şikayetçi, …. Kilisesi Vakfı başkanı olduğunu, kiliselerinin tek gelirinin cenazelerde taraflarına
yapılan bağışlar olduğunu, 2012 senesinde kiliselerine sadece 4.550.-TL bağışın cenazeler nedeniyle
yapıldığını, böyle bir rakamla kiliselerinde ücretle çalışan din görevlisinin maaşını ödemenin kendileri
için imkansız hale geldiğini, konuyla ilgili 2013 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdikleri
dilekçeye, adı geçen Kurum tarafından verilen 2013 tarihli cevabi yazıda; “Kilisenizde istihdam
edilecek papaz unvanlı din görevlisinin masraflarının Başkanlığımız bütçesinden karşılanmasına yasal
olarak imkân bulunmamaktadır.” hususunun ifade edildiğini,
4) Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu ülkede yaşayan ve dini ne olursa olsun tüm vatandaşların kurumu
olduğunu, Anayasa’da “ bu ülkenin dini Müslümandır, dini kurumlardan ve hizmetlerden sadece
Müslümanlar yararlanır” diye açık bir madde ve ifadenin olmadığını, kaldı ki; Anayasa’nın 10 uncu
maddesinde, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” hükmüne yer verildiğini,
5) Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendilerinin de ihtiyacına cevap vermesi gerektiğini,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Anayasa’ya göre dini vecibelerini yerine getirebilmelerinin
kendileri için de Anayasal bir hak olduğunu belirterek, kilisede görevli din adamının maaşının Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasını, talep ettiği anlaşılmıştır.
B. İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları
6) Kurumumuzun, 2013 tarih ve ….. sayılı bilgi-belge isteme yazısına istinaden Diyanet İşleri
Başkanlığı’ndan alınan 2013 tarih ve …. sayılı yazıda;
7) Şikayetçinin, Başkanlıklarına vermiş olduğu dilekçeye cevaben yazılan yazıda; ibadethanelere
(cami, mescit, kilise, havra ve sinagog) ilişkin sadece elektrik giderlerinin 6446 sayılı Elektrik Piyasası
Kanununun Geçici 6 ncı maddesi çerçevesinde Başkanlıkları bütçesine konulan ödenekten
karşılandığını, kilisede istihdam edilen papaz unvanlı din görevlisinin masraflarının Başkanlıkları
bütçesinden karşılanmasına yasal imkân bulunmadığının belirtildiği, ifade edilmiştir.
C. Olaylar
8) …. Kilisesi Vakfı’nın başkanı olan şikâyetçi, kiliselerinde görevli din adamının maaşının Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasına ilişkin talebinin adı geçen Başkanlık tarafından ret edilmesi
üzerine, 16/07/2013 tarihli şikayet başvuru dilekçesi ile Kurumumuza başvuruda bulunmuş,
Kurumumuz tarafından şikayet konusu taleple ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na yazılan 2013
tarihli bilgi-belge isteme yazısına istinaden adı geçen Başkanlık’tan 2013 tarihli cevabi yazı alınmıştır.
2 / 19
334
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
D. Kamu Denetçisinin İnceleme ve Araştırma Bulguları
9) Şikâyet konusunun çözümüne ilişkin yürütülen inceleme ve araştırma kapsamında; şikayetçinin
dilekçesi ve ekinde sunduğu belgelerde belirtilen hususlar ile mezkur iddialar hakkında idareden alınan
cevabi yazıya Kararın, “İdarenin Şikâyete İlişkin Açıklamaları” ve “Olaylar” başlığı altındaki
paragraflarda yer verilmiştir.
10) Kilisede görevli din adamlarının maaşlarının Diyanet İşler Başkanlığı tarafından
karşılanması talebine ilişkin olarak bilgilendirme ve çalışma toplantıları kapsamında;
10.1) Ülkemizde bulunan Ermeni, Musevi ve Süryani ruhani lideri ile Aralık 2013 tarihleri arasında
İstanbul’da görüşmeler yapılmış bu görüşmeler kapsamında Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ
sırasıyla; Musevi Cemaati Hahambaşısı İ., Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi Metropoliti Y. ve Türkiye
Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Başpiskopos A.’ı ziyaret etmiş anılan görüşmelerde;
toplantılarda hazır bulunan yetkililere Kurumumuz hakkında bilgiler verilmiş ayrıca şikayet konusu
taleple ilgili olarak görüş alış verişinde bulunulmuştur.
10.2) Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ, 29 Ocak-1 Şubat 2014 tarihleri arasında İstanbul’da
gerçekleştirdiği çalışma ziyareti kapsamında, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ruhani Lideri Patrik
I. B. ile yaptığı görüşmede diğer konularla birlikte şikayet konusu talep hakkında görüş alış verişinde
bulunulmuştur.
10.3) 2014 tarihinde Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcileri
ile şikâyet konusu talebe ilişkin Kurumumuzda çalışma toplantısı düzenlenmiştir.
10.4) Şikayet konusu taleple ilgili olarak 2014 tarihinde Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Personel Başkanlığı temsilcileri ile Kurumumuzda
çalışma toplantısı düzenlenmiştir.
10.5) Şikayet konusu hakkında Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nden alınan 2014 tarih ve ….
sayılı yazıda (özetle), mevcut mevzuat kapsamında; kiliselerde görevli din adamlarına maaş ödemesi
yapılmasına ayrıca kilisede görevli din adamlarının ücretlerinin ödenmesine destek olunması amacıyla
bu kapsamda kurulmuş veya kurulacak olan dernek veya vakıf gibi tüzel kişilere bütçeden yardım
yapılmasının mümkün olmadığı, değerlendirilmesi yapılmıştır.
10.6) İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ruhani Lideri Patriği I. B., Türkiye Ermenileri Patrikliği
Patrik Genel Vekili Başpiskopos A., Musevi Cemaati Hahambaşısı İ. ve Süryani Kadim Ortodoks
Kilisesi Metropoliti Y.’e şikayet konusu talebe ilişkin görüş ve önerilerini mümkün olan en kısa sürede
ibadethanelerinde görevli din adamlarının sayısı ve unvanlarına ilişkin bilgiler ile birlikte Kurumumuza
gönderilmesi hususu 2014 tarihli yazımız ile talep edilmiştir.
10.7) Mezkur bilgi talepli yazımıza istinaden Türkiye Hahambaşılığı’ndan alınan 2014 tarih ve No:.... sayılı yazıda; ibadethanelerindeki görevli din adamlarının sayısı ve unvanları ile açık bulunan din
adamı kadrosu ve bu açık kadrolara ödenecek bütçelerinin olmaması nedeniyle gerekli ve yeterli din
adamı istidam edilemediği bilgisine yer verilmiştir.
10.8) …. Kilisesi Vakfı’ndan alınan 2014 tarih ve No:… sayılı yazıda; aynı ülkenin vatandaşı olarak
camilerde görev alan din adamları gibi kiliselerinde görev alan din adamlarının maaşlarının da genel
bütçeden karşılanması gerektiği belirtilerek, yazılarında isimleri ve unvanları belirtilen din adamlarına
genel bütçeden maaş bağlanması isteği, ifade edilmiştir.
3 / 19
335
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
10.9) Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ adına Kurumumuza gönderilen İstanbul Rum Patriği I.
B. imzalı 18/09/2014 tarihli yazıda;
“ İlgili Devlet Kurumu tarafından din adamlarımıza maaş ödenmesi hususu ile ilgili göndermiş
olduğunuz yazınız müteakip Ermeni, Süryani ve Musevi toplumlarımızın ruhani reisleriyle toplandık ve
görüşünüzü değerlendirdik.
Din adamlarımız Hıristiyan ve Musevi dini gereğince hiyerarşik ve geleneksel bir yapı ve yönetim
düzenine tabii olduklarından Devletçe yapılacak olan maddi katkının doğrudan dini merkezlerimize
yapılması ve tarafımızca tasarruf edilmesi daha uygun olacağı kanaatine varıldığını bilgilerinize arz
ederiz.” hususları ifade edilmiştir.
10.10) Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ adına Kurumumuza gönderilen Türkiye Ermenileri
Patrikliği Patrik Genel Vekili Başpiskopos A. imzalı 18/12/2014 tarih ve ….. sayılı yazıda;
“ İlgi yazınızdan ve Zatı-ı Aliniz'in ziyaretinden …. Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sayın N.
tarafından Kurumunuz'a bir şikayet yapılmış olduğunu, ve şikayet konusunun ise “Kilisede görevli din
adamlarının maaşını genel bütçeden karşılanmasına ilişkin talep” olduğunu ilgi yazıdan öğrenmiş
bulunmaktayız.
Konu Patrikliğimiz Ruhani Meclisi’nin 23 Mayıs 2014 tarihli 120.nci oturumunda görüşülmüştür.
Öncelikle, Sayın N.’ın Patrikliğimize bağlı ruhaniler adına müracaatta bulunmaya yetkili olmadığını
ifade etmek gerekir. Ayrıca, maaş ve ücretleri diğer Kilise Vakıf Yönetim Kurulları tarafından
karşılanan din adamlarının maaşları hakkında diğer vakıf yöneticileri adına da çözüm arama yetkisini
haiz değildir.
Kadim geleneklerimiz uyarınca kilise din görevlilerinin ücret ve maaşları kilise üyesi olan cemaatimiz
tarafından karşılanır. Aynı cemaat üyelerinin yapmış ve yapmakta oldukları Hayrat, Akar ve Nakdi
bağış gelirleri de Kilise Vakıf Yönetim Kurulları tarafından bu gibi giderlere tahsis edilmektedir.
Yeterli gelir seviyesi bulunmayan Kilise Vakıf Yönetim Kurulları için (… Kilisesi Vakfı gibi) bu gibi
giderleri temin temek amacıyla diğer Kilise Vakıf Yönetim Kurulları'na ve cemaatin hayırsever
üyelerine müracaat yolu daima açıktır.
Yukarıda arz edilmiş bulunan hususları göz önünde bulunduran Ruhani Meclis Üyeleri, cemaatin
kendi din adamının maaşını karşılaması ile ilgili kadım geleneği sürdürmeyi uygun bulmuştur. Bu
bağlamda Zat-ı Aliniz'in ve Kurumunuz’un göstermiş olduğu yakın alaka için teşekkürlerimizin
kabulünü arz ederiz.” hususları ifade edilmiştir.
III. HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat
11) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18 inci maddesinde; herkesin düşünce, vicdan ve din
özgürlüğüne hakkının olduğu, bu hak, din ve vicdan değiştirme özgürlüğünü, dinini veya inancını tek
başına veya topluca, açık ya da özel olarak öğretim, uygulama, ibadet ve törenlerle açığa vurma
özgürlüğünü içereceği, düzenlemesine yer verilmiştir.
11.1) BM'nin, “Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” sinin 18 inci maddesinde;
herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahip olduğu, bu hak, kendi tercihiyle bir dini kabul
etme veya bir inanca sahip olma özgürlüğü ile tek başına veya başkalarıyla birlikte, toplu bir biçimde,
4 / 19
336
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
aleni ve özel olarak dinini veya inancını ibadet, uygulama ve öğretim şeklinde açığa vurma özgürlüğünü
de içereceği, düzenlenmiştir.
(Sözleşme, ilişik beyanlar ve çekince ile 21/07/2003 tarih ve 25175 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır, Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol ise beyanlar ve çekince ile 05/08/2006 tarih ve 26250
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşmede yer verilen çekince: “Türkiye Cumhuriyeti,
Sözleşme’nin 27 nci maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış
Andlaşması ve Ek’lerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar.”
şeklindedir.)
11.2) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9
uncu maddesinin bir numaralı fıkrasında; herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak,
din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet,
öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir,
düzenlemesine yer verilmiştir.
11.3) Lozan Antlaşmasının Azınlıkların Korunması başlıklı bölümünün 37 nci maddesinde,
“Türkiye, 38 nci Maddeden 44 ncü Maddeye kadar olan Maddelerin kapsadığı hükümlerin temel
yasalar olarak tanınmasını ve hiç bir kanunun, hiç bir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiç bir resmî
işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir
yönetmelik (tüzük) ve hiç bir resmî işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını
yükümlenir.”1 hükmüne yer verildikten sonra, 39 uncu maddesinde Müslüman olmayan
azınlıklara mensup Türk uyruklarının Müslümanların yararlandıkları aynı medeni haklardan
yararlanacakları, Türkiye'de oturan herkesin din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacağı,
40 ncı maddesinde Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklarının öteki Türk uyruklarıyla
aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacakları, özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere,
her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve
eğitim kurumları kurmak, yönetmek, denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve
dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacakları, 41 nci maddesinin ikinci
fıkrasında, müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklarının önemli bir oranda
bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklar, devlet bütçesi, belediye bütçesi ya da öteki
bütçelerce, eğitim, din ya da hayır işlerine genel gelirlerden sağlanabilecek
paralardan
yararlanmaya ve pay ayrılmasına hak gözetirliğe uygun ölçülerde katılacakları aynı maddenin
üçüncü fıkrasında ise bu paraların, ilgili kurumların yetkili temsilcilerine teslim edileceği,
belirtilmiştir.
11.4) Anayasa’nın 90 ıncı maddesini beşinci fıkrasında; usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmalar kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık
iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.) usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümleri esas alınacağı, kuralı belirtilmiştir.
11.5) Anayasa’nın 5 inci maddesine göre, Devletin, temel amaç ve görevleri arasında; kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu, Anayasa’nın 24 üncü maddesinde ise herkesin, vicdan,
dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu belirtilmiştir.
5 / 19
337
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
11.6) Anayasa’nın 10 uncu maddesinde; herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı ayrıca, Devlet organları ve idare makamların bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduklarına ilişkin,
kurallara yer verilmiştir.
11.7) Anayasa’nın 128 inci maddesinde; Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel
kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği; memurların ve diğer
kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği ancak, mali ve sosyal haklara ilişkin toplu
sözleşme hükümlerinin saklı olduğu düzenlenmiştir.
11.8) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 147 nci maddesinde aylık deyimi “Bu Kanuna tabi
kurumlarda görevlendirilen memurlara hizmetlerinin karşılığında, kadroya dayanılarak ay
itibarıyla ödenen parayı” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 33 üncü maddesinde
kadrosuz memur çalıştırılmayacağı, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 10 uncu maddesinde de bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer almayan
kadro unvanlarının kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
11.9) 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun “Bütçelerden Yardım Yapılması”
başlıklı 29 uncu maddesinde; “ Gerçek veya tüzel kişilere kanuni dayanağı olmadan kamu kaynağı
kullandırılamaz, yardımda bulunulamaz veya menfaat sağlanamaz. Ancak, genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerinde öngörülmüş olmak kaydıyla; kamu yararı gözetilerek
dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık ve benzeri teşekküllere yardım yapılabilir. Bu
yardımların yapılması, kullanılması, izlenmesi, denetlenmesi ve kamuoyuna açıklanmasına ilişkin esas
ve usuller Maliye Bakanlığınca hazırlanarak Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
11.10) 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 29 uncu maddesine göre,
Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan; Dernek, Vakıf, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık ve Benzeri
Teşekküllere Genel Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Bütçelerinden Yardım Yapılması
Hakkında Yönetmeliğin “Yardım Yapılabilme Şartları” başlıklı 5 inci maddesinde;
“İdarelerce teşekküllere yardım yapılabilmesi için;
a) İdare bütçesinde bu amaçla ödenek tefrik edilmiş olması,
b) Yardımlarda kamu yararı gözetilmesi, yardımların öncelikle toplumun ihtiyaç ve sorunlarına çözüm
sağlaması ile toplumsal gelişmeye katkıda bulunulmasına yönelik olması,
c) Teşekkülün, yardımı yapacak idarenin görev alanına giren konularda faaliyet göstermesi,
ç) Teşekkül ile yardım yapacak idare arasında protokol yapılması,
d) Teşekkülün, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine
Dair Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan olmaması,
e) Teşekkülün, Anayasa ve kanunlarla yasaklanmış faaliyetlerde bulunmamış olması,
f) Teşekkülün, üyelerine veya ortaklarına kazanç paylaşımı veya kâr dağıtımı amacının bulunmaması,
gerekir.”
açıklamalarına yer verilmiştir.
6 / 19
6 / 19
338
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
11.11) 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 3 üncü maddesine göre cemaat vakıfları; “Vakfiyeleri olup
olmadığına bakılmaksızın 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış, mensupları
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıflar”
olarak
tanımlanmıştır. Bu vakıfların, 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 4 üncü maddesine göre özel hukuk tüzel
kişiliğine sahip olduğu, aynı Kanunun 6 ncı maddesine göre de yöneticilerinin, mensuplarınca kendi
aralarından seçileceği hüküm altına alınmıştır.
11.12) Anayasa’nın 136 ncı maddesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı, “laiklik ilkesi doğrultusunda”
özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmek üzere, genel idare içinde yer alan bir
anayasal kurum olarak tanımlamıştır.
11.13) 1965 tarihli 633 sayılı Kanun’un 1 nci maddesi uyarınca, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın amacı,
“İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda
toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” olarak belirlenmiştir.
B. Şikâyet Konusuna İlişkin Uygulamalar
12) AİHM’in 25 Mayıs 1993 tarihli Kokkinakis – Yunanistan, kararında; AİHS’nin 9 uncu
maddesinde hüküm altına alınan, düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün Sözleşme’nin anlamı dâhilinde
“demokratik bir toplumun” temellerinden birini oluşturduğu bununla birlikte, demokratik bir toplumun
olmazsa olmaz unsurlarından ve yüzyıllar içerisinde çok büyük bedeller ödenerek kazanılan bir değer
olan çoğulculuğun da bu özgürlüğe dayandığı, ifade edilmiştir.
12.1) AİHM, Avrupa Konseyi’ne üye olan bütün üye devletlerde geçerli olabilecek ortak bir din
anlayışı belirlemenin mümkün olmadığını, bu konu üzerindeki görüşlerin büyük değişkenlik
gösterebileceğini, (AİHM’nin 20 Eylül 1994 tarihli, Otto-Preminger-Institut . /. Avusturya
davasındaki kararı, Başvuru no. 13470/87, Seri A, 295-A, par. 50.) Bu nedenle din-devlet ilişkilerine
dair bir tartışmanın varlığı durumunda ulusal karar verme organlarının rolüne özel önem
verilmesi gerektiğinin de altını çizmektedir. (AİHM’nin 10 Kasım 2005 tarihli, Leyla Şahin . /.
Türkiye davasındaki kararı, Başvuru no. 44774/98, Hükümler ve Kararlar Raporları 2005-XI, par.
109.)2
12.2) Bununla birlikte AİHM, pek çok kararında Sözleşme mekanizmasının rolünün temel olarak
ikincil olduğunu, belirtmiştir. 8 Temmuz 2003 tarihli Hatton ve Diğerleri - Birleşik Krallık davasında
“Mahkeme, Sözleşmenin esas olan ikincil rolünü yinelemektedir. Ulusal makamlar doğrudan
demokratik meşruiyete sahiptir ve ... yerel ihtiyaç ve şartları uluslararası bir mahkemeden daha iyi
tespit edebilmektedirler. Demokratik toplumdaki görüşlerin makul olarak geniş bir şekilde değişiklik
gösterebildiği genel kural konusunda ulusal kural koyucularının rolüne özel bir ağırlık
verilmelidir.(par.97)3 ” şeklinde karar vermiştir.
12.3) Diğer taraftan AİHM, devletin yapacağı düzenlemelerdeki takdir hakkı ile ilgili olarak 15 Ocak
2013 tarihli Eweıda ve Diğerleri - Birleşik Krallık davasında “Devletin Sözleşme kapsamındaki
pozitif ve negatif yükümlülükleri arasındaki sınır kesin olmasa da, geçerli ilkeler yine de benzerlik arz
etmektedir. Her iki bağlamda da, bireyin çıkarlarıyla genel anlamda toplumun çıkarları arasında
gözetilmesi gereken denge adil olmalı ve her hal ve karda Devletin takdirine de tabi olmalıdır. (bkz.
Palomo Sanchez ve Diğerleri, yukarıda atıfta bulunulan, paragraf 62). (par.84)” yönünde görüş
bildirmiştir.
7 / 19
339
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
12.4) Anayasa Mahkemesi’nin, 20.9.2012 tarih ve E.2012/65, K.2012/128 sayılı Kararında;
“…Diğer yandan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu öncesine giden bazı toplumsal ve siyasal
olayların azınlık dinlerinin mensuplarına özgü hukuki düzenlemeleri beraberinde getirdiği de bir
gerçektir. Dolayısıyla, dava konusu kuralın diğer dinlerin mensupları aleyhine bir eşitsizliğe neden olup
olmadığını incelerken, sistematik yorum gereği hukuk düzenini bir bütün olarak ele almak, konuyu
mevzuattaki diğer hükümlerle birlikte değerlendirmek gerekecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu belgelerinden olan Lozan Antlaşması, azınlıkların haklarını
düzenleyen en önemli hukuki metinlerden biridir. Antlaşmanın “Azınlıkların Korunması” başlıklı
üçüncü faslında (m.37-44), Türkiye'de yaşayan gayrimüslim azınlıkların hukuku düzenlenmektedir.
Antlaşma'nın 37. maddesine göre, “Türkiye, 38'den 44'e kadar olan Maddelerde musarrah ahkâmın
kavanini asliye şeklinde tanınmasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin bu
ahkâma münafi veya muarız olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin
ahkâmı mezkûreye ihrazı tefevvuk etmemesini taahhüt eder.” Böylece, Türk hukukunun ayrıcalıklı
bir parçası haline gelen Lozan Antlaşması'nın Anayasa'nın 90. maddesi kapsamında kanun
hükmünde olduğu açıktır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, AİHM önündeki bir davada
yaptığı savunmada, Lozan Antlaşması gereğince, Musevi ve Hıristiyan öğrencilerin zorunlu din kültürü
ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tutulduğunu bildirmiştir. (H. ve E. Z./TÜRKİYE, par.44).”
açıklamalarına yer verilmiştir.
12.5) Anayasa Mahkemesi’nin 05/07/1989 tarih ve E.1989/1, K. 1989/12 sayılı Kararında; “
Türkiye için lâiklik anlayışı, tarihsel gelişimi nedeniyle özellik taşımakta, Anayasa ile benimsenen
yapısıyla, batıdan ayrı biçimde ele alınsa da, özenle korunması zorunlu bir ilke olarak
yaşatılmaktadır...1961 Anayasası'nın 153. maddesi, 1982 Anayasası'na 174. madde olarak, olduğu gibi
alınmış, ayrıca 1982 Anayasası'nın Başlangıcıyla kimi maddelerinde gereklerine açıkça yer verilerek
lâiklik anlayışı benimsenmiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin lâiklik konusunda 1961
Anayasası dönemindeki tüm yargıları günümüzde de geçerlidir. Bu kararlara göre:
a) Dinin devlet işlerinde etkili ve egemen olmaması,
b)Dinin, bireyin manevî yaşamına ilişkin olan dini inanç bölümünde, aralarında ayrım gözetilmeksizin,
sınırsız bir özgürlük tanınarak dinlerin anayasal güvence altına alınması,
c) Dinin, bireyin manevî yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara ilişkin
bölümlerinde, kamu düzenini, güvenliğini ve yararını korumak amacıyla sınırlamalar yapılması ve
dinin kötüye kullanılmasının ve sömürülmesinin yasaklanması,
ç) Kamu düzeninin ve haklarının koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler konusunda devlete
denetim, yetkisi tanınması, lâiklik ilkesinin gereği olarak anlaşılmaktadır.
Modern devlet, değişik din ve mezheplere inananlara, bunlara ilişkin kuruluşlara yapısı içinde
yer vermekte, bireyler arasında inançlarına göre ayrım gözetmemektedir. Herkes dinini seçmekte,
inançlarını açıklamakta, tanınmış olan din ve vicdan özgürlüğü sınırları içerisinde serbesttir. Lâik bir
toplumda bireyin istediği dine ve inanca sahip olması, yasa koyucunun her türlü etki ve el
atmasının dışındadır. Devletin dinlerden birini tercih fikri, ayrı dinlere bağlı yurttaşların yasa
önünde eşitliğine de aykırı düşer.” açıklamalarına yer verilmiştir.
12.6) 657 sayılı Kanun’da din hizmetleri sınıfının yer almasının Anayasaya aykırı olduğu öne
sürülerek 1327 sayılı Kanun’un din hizmetleri ile ilgili kısmın iptali istemi ile açılan davaya ilişkin
Anayasa Mahkemesi’nin, 21.10.1971 tarihli E.1970/53, K.1971/76, sayılı Kararında;
8 / 19
340
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
“ Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa'da yer almasının ve mensuplarının memur niteliğinde
sayılmasının, yukarıdaki bölümlerde açıklandığı üzere birçok tarihi nedenlerin, gerçeklerin ve ülke
koşullariyle gereksinmelerinin doğurduğu bir zorunluk sonucu olduğundan kuşku yoktur. Anayasanın
154. maddesinin gerekçesinde (Dinî inanç ve kanaat hürriyetini, temel hak ve hürriyetler arasında ilân
eden, ibadet ve dinî törenlerin serbestisini teminat altına alan Anayasa'da sosyal bir müessese olarak
dinin taşıdığı önem bakımından, Diyanet işleri Başkanlığının bugüne kadar olduğu gibi genel idare
içinde yer alması tabiî ve zarurî görülmüştür. Bu sebeple tasarının ek 2. maddesinde sevkedilen hüküm,
Diyanet İşleri Başkanlığının özel kanunundaki görevleri yerine getireceği esasını muhafaza etmektedir)
denilmektedir.
Gerçekten, Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa'da yer almasının nedenleri Anayasamızda kabul
edilen lâiklik düzen ve esaslarından ve bir Anayasa hükmü olan 154. maddedeki, Diyanet İşleri
Başkanlığının özel kanununda gösterilen görevleri yerine getireceği yolundaki ibareden de
anlaşılmaktadır."
açıklamalarına yer verilmiş ve dava konusu hükümle din hizmetleri sınıfının kurulmuş olmasının
Anayasa'daki nitelikleri açıklanan laiklik ilkesine ve Anayasa'ya aykırı olmadığına karar
verilmiştir.
12.7) Anayasa Mahkemesi’nin 04.11.1986 tarih ve E.1986/11, K. 1986/26 sayılı Kararında; “
…Farklı dini inançlara sahip olanlar ya da herhangi bir inanca sahip olmayanlar laik devletin koruması
altındadır. Nitekim Anayasa’nın 2. maddesinin gerekçesinde yapılan tanıma göre, “Hiçbir zaman
dinsizlik anlamına gelmeyen lâiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi,
ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye
tâbi kılınmaması anlamına gelir.” Devlet, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşebileceği ortamı
hazırlamak için gerekli önlemleri almak zorundadır.
Bu anlamda laiklik, devlete negatif ve pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Negatif yükümlülük,
devletin bir dini ya da inancı resmî olarak benimsememesini ve bireylerin din ve vicdan hürriyetine
zorunlu nedenler olmadıkça müdahale etmemesini gerektirmektedir. Pozitif yükümlülük isedevletin,
din ve vicdan hürriyetinin önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği
uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkânları sağlaması ödevini beraberinde getirmektedir.
Laikliğin devlete yüklediği pozitif yükümlülüğün kaynağı, Anayasa’nın 5. ve 24. maddeleridir.
Anayasa’nın 5. maddesine göre, Devletin, temel amaç ve görevlerinden biri “kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” hususları belirtilmiştir.
12.8) Anayasa Mahkemesi’nin 21/10/1986 tarih ve E.1986/16, K. 1986/25 sayılı Kararında;
“Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik kavramıyla kanun önünde eşitlik yani hukuki eşitlik
kastedilmiştir. Bu ilkeyle bir tek kişiye veya kimi topluluklara, aynı durumda bulunan yurttaşlardan
daha çok veya daha geniş hak ve yetkiler tanımak yoluyla kanun karşısında eşitlik ilkesinin çiğnenmesi
yasaklanmaktadır… Anayasadaki eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca
aynı işleme bağlı tutulmasını sağlamak ve yurttaşlara, yasa karşısında dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayırımlı davranılmasını önlemek olduğu Anayasa
Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında vurgulanmıştır. ” açıklamalarına yer verilmiştir.
9 / 19
341
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
12.9) Davacının sorumlusu olduğu kilisenin bedelsiz su kullanım hakkından yararlandırılması isteminin
zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; ASKİ Tarifeler Yönetmeliğinde bedelsiz
su kullanımı hakkından yararlanacak bir abone türü belirlenmediğine ve davacının sorumlusu olduğu
kilise konut abonesi kapsamında değerlendirildiğine göre işlemde Anayasanın eşitlik ilkesine ve
mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Ankara 7. İdare Mahkemesinin
26.2.2004 gün ve E:2002/1867, K:2004/344 sayılı kararının; ayrımcılık yapıldığı öne sürülerek, 2577
sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemini görüşen Danıştay
8. Dairesi’nin, 22.2.2005 tarih ve E. 2004/4350, K. 2005/809 sayılı kararında;
" Davacının sorumlusu olduğu Protestan Kilisesinin, anılan meclis kararında belirtilen dini yerlerden
olduğunda kuşku bulunmadığı, kararda sayılan ibadet ve dini eğitim yerleri dışında bir başka dine ve
inanca mensup ibadethanelerin sayılmamış olması kararın belirli bir dine mensup ibadethaneler için
alınmış özel bir karar olduğu anlamına gelmeyeceği, zira belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek
ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef olan belediyenin hizmet sunumunda dinsel
farklılık gözetmesi düşünülemeyeceği,
Bu durumda, davacının sorumlu olduğu Protestan Kilisesinin, yukarıda anılan belediye meclisi
kararı kapsamında olan dini yerlerden olması nedeniyle bedelsiz su kullanım hakkından
yararlandırılması gerekirken, aksi yönde tesis edilen işlemde eşitlik ve hakkaniyet kurallarına
uyarlık bulunmadığından, işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolundaki
İdare
Mahkemesi kararında isabet görülmediği,"
yönünde karar verilmiştir.
C. Kamu Denetçisi Mehmet ELKATMIŞ’ın Kamu Başdenetçisi’ne Önerisi
13) Kamu Denetçisi tarafından; maaş adı altında kamu kaynağından herhangi bir ödeme yapılabilmesi
için ilgili kişilerin bir kadro ile bağlantısının olması ve bu kadroya ilişkin yapılacak mali ve sosyal
hakların kanunla düzenlenmesinin gerektiği ayrıca, kiliselerde görevli din adamlarına ilişkin 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde herhangi bir kadro unvanının düzenlenmediği bu
bağlamda kilisede görev yapan din adamlarının kamu görevlisi sayılmasının mümkün bulunmadığı, bu
yönde de bir talebin olmadığı diğer taraftan, Kararın 10.10 no.lu paragrafında belirtilen Türkiye
Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Başpiskopos A. imzalı yazıda; “Yukarıda arz edilmiş bulunan
hususları göz önünde bulunduran Ruhani Meclis Üyeleri, cemaatin kendi din adamının maaşını
karşılaması ile ilgili kadım geleneği sürdürmeyi uygun bulmuştur.” yönünde yapılan açıklamaları
dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler neticesinde; kilisede görev yapan din adamlarının kamu
görevlisi statüsüne dahil edecek işlemlerin yapılan işin niteliği ve mevcut kamu personel rejimi dikkate
alındığında yeni yasal düzenlemeler yapılmaksızın yerine getirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna
varıldığı ve şikayetin reddi gerektiği yönünde öneride bulunulmuştur.
D. Hukuka ve Hakkaniyete Uygunluk Yönünden Değerlendirme
14) Şikayet konusu olay kararın 3, 4 ve 5 no.lu paragraflarında açıklandığı üzere; .. Kilisesi Vakfı’nın
başkanı olan şikâyetçinin, kiliselerinin yıllık geliri dikkate alındığında ücretli din görevlisi
çalıştırmalarının imkânsız hale geldiğinden bahisle, kiliselerinde görevlendirdikleri din adamının
maaşının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanması talebinin, adı geçen Başkanlık tarafından
reddedilmesine ilişkindir.
10 / 19
342
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
14.1) Şikayetçinin talebi göz önüne alındığında, uyuşmazlık konusu olay öncelikle laiklik ve düşünce,
vicdan ve din özgürlüğü ilkeleri kapsamında değerlendirilecektir.
14.2) Bilindiği üzere, lâiklik anlayışı pozitif bir hukuk kuralı olarak Anayasa hukukumuza 1924 tarihli
Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen 2 nci maddesinde 5/2/1937
tarihinde ve 3115 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle girmiştir.4 Laiklik kavramı ise Anayasa'nın
başlangıcı ile 2., 13., 14., 68., 81., 103., 136. ve 174. maddelerinde yer alırken bu maddelerde laiklik,
devletin dini inançlar karşısındaki konumunu belirleyen siyasal bir ilke olarak düzenlenmiştir.5
14.3) Anayasa, resmî bir dine yer vermemekle birlikte, çoğunluk dininin mensuplarının inanç, ibadet
ve eğitim gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik resmî mekanizmalar öngörmüştür. Anayasa'nın 136 ncı
maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığını “laiklik ilkesi doğrultusunda” özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirmek üzere, genel idare içinde yer alan bir anayasal kurum olarak tanımlamıştır.6
14.4) Laikliğin genel tanımının devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım
yapmaması, yönetimde ise vatandaşlarının mensubu olduğu dinler ve inançlar karşısında tarafsız olması
şeklinde yapılması, laiklik ilkesinin uygulanması aşamasında vatandaşlar arasında eşitliğin ve
tarafsızlığın hangi ölçüde sağlanabileceği hususunda tartışmalara ve herkes tarafından kabul
edilebilecek bir tanımlamanın yapılamamasına neden olmaktadır.
14.5) Bununla birlikte laiklik ilkesinin; devletlerin, vatandaşlarının mensubu olduğu din veya inançlar
ile birlikte, zamanın getirdiği toplumsal gereklikler ve bunlara bağlı olarak şekillenen siyasal tercihlere
göre yorumlanması/uygulanması, devletlerin lâiklik ilkesi anlayışlarını etkilemekte ve birbirlerinden
farklılaşmasına neden olmaktadır.
14.6) Anayasa Mahkemesi'nin, Kararın 12.5 no.lu paragrafında değinilen kararında; laiklik ilkesinin
uygulanmasına ilişkin olarak, “Türkiye'de lâiklik ilkesinin uygulanması, rejimleri değişik kimi batılı
ülkelerdeki lâiklik uygulamalarından farklıdır. Lâiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu
koşullarla her dinin özelliklerinden esinlenmesi, bu koşullarla özellikler arasındaki uyum ya da
uyumsuzlukların lâiklik anlayışına da yansıyarak değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması
doğaldır.” tespitine yer vermiştir.
14.7) Laiklik ilkesinin kabul edildiği devlet sistemlerinin temelinde din, inanç ve ibadet hürriyetini tüm
yurttaşlara, aralarında ayrım gözetmeksizin eşit biçimde tanıyan ve taraf tutmayan bir anlayışın olması
esastır.
14.8) Bu bağlamda, din ve inanç hürriyeti, kamu düzenini bozmadığı ve başkalarının inanç ve ibadet
hürriyetini kısıtlamadığı sürece kişinin mensubu olduğu dinin gereklerini yerine getirmek için; ibadet
yerleri açması, ibadetlerini özgürce bireysel veya topluca yerine getirmesi, dini eğitim alması vb.
taleplerinin din ve inanç hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi ve bu hakların güvence altına alınması
gerekmektedir.
15) Diğer taraftan şikâyet konusu mezkur talebinin mahiyeti gereği, konunun azınlık hakları
kapsamında da değerlendirilmesi gerekmektedir. Azınlık haklarının şekillenmesi konusunda günümüze
kadar oldukça uzun bir süreç izlenmiş, fakat bu süreç içinde bağlayıcı ve evrensel kabul gören bir
azınlık tanımı üzerinde uzlaşıya varılamamıştır. Günümüzde en çok kabul gören azınlık
tanımlaması Birleşmiş Milletler Ayırımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt
Komisyonu Özel Raportörü F. tarafından önerilmiş olan tanımdır. Buna göre azınlık, “Bir
devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak az olup, hakim olmayan durumda bulunan, -bu
devletin uyruğu olan üyeleri - etnik, dinsel ve dilsel nitelikleri bakımından nüfusun geri kalan
11 / 19
343
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
bölümünden farklılık gösteren, üstü örtülü de olsa kendi kültürünü, gelenekleri, dinini ve dilini
korumaya yönelmiş bir dayanışma hissi taşıyan grup” tur.7
15.1) Azınlıklara mensup bireylerin haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik hükümler; 1945
tarihli Birleşmiş Milletler Temel Sözleşmesi, 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinde, AGİT
İnsani Boyut Konferansı Kopenhag Toplantısı Belgesi gibi pek çok uluslararası sözleşme, bildirge ve
belgede yer almıştır.
15.2) Azınlık hakları korunması ilişkin olarak Türkiye’nin dahil olduğu sistemler arasında Birleşmiş
Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT bulunmaktadır. Bu örgütler, siyasal taahhütleri hukuki statüye
taşıma çabaları ve azınlık haklarında standartlaşma amacını taşımaktadır. Azınlık hakları açısında, BM,
AGİT ve Avrupa Konseyi prensiplerini benimsemiş olan Avrupa Birliği, Türkiye üzerine hazırlanan
raporlarında, insan hakları başlığı altında, Kopenhag siyasi kriterlerine uyum kapsamında, azınlık
haklarındaki durum ve gelişmeler üzerine değerlendirmelerde bulunmaktadır.8
15.3) Avrupa Komisyonu 1998 yılından bu yana Türkiye üzerine İlerleme Raporları hazırlamaktadır.
2013 Yılı İlerleme Raporunun “ 2.2 İnsan hakları ve azınlıkları korunması” başlıklı bölümünde9;
Türkiye’nin insan hakları mekanizmaları ve kurumlarının oluşturması konusunda iyi düzeyde ilerleme
kaydettiği, bununla birlikte, kurumların hâlâ etkililiklerini ve tarafsızlıklarını kanıtlayacak bir
performans ortaya koyması gerektiği,
15.4) Diğer taraftan, azınlık mensupları ve yetkili makamlar arasındaki diyaloğun yoğunlaştırıldığı ve
azınlıkların eğitim alanındaki ve dini konulardaki sorunları dâhil olmak üzere çeşitli alanlarda
ilerlemeler kaydedildiği, Lozan Antlaşması uyarınca Türkiye tarafından tanınan gayrimüslim azınlıklar
dışında, Türk makamları azınlığa veya çoğunluğa ait olmalarına bakmaksızın tüm Türk vatandaşlarını
kanun önünde eşit haklara sahip bireyler olarak kabul ettiği, ancak, tüm vatandaşlar için tam eşitlik
öngören bu yaklaşımın, Türkiye’yi Avrupa standartlarına uygun olarak belirli vatandaşlara kimliklerini
korumaları için etnik köken, din veya dil temelinde belirli haklar vermekten alıkoymaması gerektiği,
hususları belirtilmiştir.
15.5) Avrupa Komisyonu Türkiye 2014 Yılı İlerleme Raporunun “ 2.2 İnsan hakları ve azınlıkları
korunması” başlıklı bölümünde; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü mevzuatında kapsamlı bir reforma
ve bu mevzuatın AİHM kararları, Avrupa Konseyi tavsiye kararları ve AB standartları doğrultusunda
uygulanmasına ihtiyaç duyulduğu ayrıca, hükümet ve azınlık temsilcileri arasındaki diyaloğun devam
ettiği, yasal çerçevede değişiklik olmadığı, hususları ifade edilmiştir.10
15.6) Türkiye’de azınlıkların korunmasının genel çerçevesini çizen temel düzenlemeler 24 Temmuz
1923 tarihli Lozan Barış Andlaşması, 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Krallığı
Arasındaki Dostluk Andlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. Lozan Barış Andlaşması’nın
“Azınlıkların Korunması” başlıklı III. Bölümü (37-44. maddeler) “gayrimüslim” esasına dayalı bir
azınlık anlayışı benimsemiştir. Söz konusu Andlaşma ve ekleri 23 Ağustos 1923 tarih ve 341-344 sayılı
kanunlar ile iç hukukun bir parçası haline getirilmiştir.11
15.7) Kararın 11.3 no.lu paragrafında belirtilen Lozan Andlaşması’nın ilgili hükümleri ile
Anayasanın 90 ncı maddesinin son fıkrası birlikte değerlendirildiğinde; Andlaşmanın azınlıklara
ilişkin hükümlerinin, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşma niteliğinde olduğu
ve şikayet konusu ile ilgili yapılacak değerlendirmelerde bu hususun öncelikle dikkate alınması
gerektiği açıktır.
12 / 19
344
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
15.8) Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sında azınlık ifadesine yer verilmemektedir. Anayasa’nın 66 ncı
maddesinde; Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu hükmüne yer
verilmiştir. Bu hükmün, vatanı ve ulusuyla bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bireysel insan
hakları yönünden eşitliği sağlamak için getirilmiş, ulusu kuran herhangi bir etnik gruba ayrıcalık
tanınmasını önleyen birleştirici ve bütünleştirici bir temel oluşturduğu, Türklüğün ırka dayalı bir
anlam taşımadığı, her kökenden gelen vatandaşların ulusal kimliği anlamına geldiği Anayasa
Mahkemesi’nin 23/11/1993 tarih ve E.1993/1, K.1993/2 sayılı kararında belirtilmiştir.
15.9) Azınlık kavramının üzerinde anlaşmaya varılmış evrensel bir tanımı bulunmamaktadır. Bu
tanımsızlık azınlıkların korunması konusunun siyasi alana taşınması, devletlerin egemenlik alanı içinde
kalan koruma olgusuna her devlet tarafından farklı anlamlar yüklenmesine, dolayısıyla farklı
uygulamaların gözlenmesine neden olmaktadır.12 Ülkemizde; gayrimüslim vatandaşlara Lozan
Andlaşması ile getirilen hakların tam olarak uygulanmadığı13 yönünde yapılan eleştiriler ile birlikte
gayrimüslimlerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan kaynaklanan haklarını elde etmelerinin
önünde engellerin olduğuna14 ilişkin görüşler, ifade edilmektedir.
15.10) Bununla birlikte, Türkiye’nin AB'ye katılım sürecinde son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler
neticesinde cemaat vakıflarının mülkiyet sorununun çözüme kavuşturulması yönünde önemli ve güçlü
adımlar atıldığı hususu ise kuşkusuzdur. Söz konusu düzenlemelere ilişkin ayrıntılı bilgilere; Kopenhag
siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi için mevzuat uyumlaştırma çalışmaları kapsamında
gerçekleştirilen reformların en üst düzeyde takip edilebilmesi ve reformların etkin bir şekilde
uygulanmasını sağlamak amacıyla 2003 yılı Eylül ayında kurulan Reform İzleme Grubu’nun 27.
toplantısı sonucu yayımlanan 11 Kasım 2012 tarihli basın bildirisinde yer verilmiştir.
16) “Vatandaşlık, bireyi devlete bağlayan hukuki bir bağdır. Bireyin, bir devleti oluşturan insan
unsuruna hukuki bağlılığını ifade eder15; yani, devletin beşeri unsurunun bir üyesi olduğunu gösterir.”16
Bugünkü anlamıyla modern devlet teorisinin bir ürünü olarak kabul edilen “vatandaşlık kavramı”, 19.
yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında dilimize girmiştir. Toplumsal hayatımıza girdiği ilk
günlerden beri “vatandaşlık”, devletle birey arasında yasal düzeni oluşturan ve o yasal düzenden
meşruiyetini alan bir kurum olarak değerlendirilmiştir. Bunun sebebi, vatan ve yurt kavramlarının
devlet ve birey arasındaki ilişkinin vazgeçilmez bir ifadesi olmasıdır. Kavramın anlatmak istediği
vatandaşlığın devletle birey arasındaki yasal ilişkinin somut göstergesi olduğudur.
Bu kapsamda devlet bireyin haklarını tanıyan, koruyan ve güvence altına alan bir kurumdur.17
16.1) Hukukumuzda bugün var olan modern vatandaşlık kurumuna tarihsel açıdan bakıldığında,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının hukuki bir kurum olarak Anayasa’larımızda yer bulmuş olduğu
tespit edilebilir; kurumun temelleri ise Tanzimat döneminde modernleşme çabalarının ortaya çıkması
ile atılmış ve bu temeller aslında Osmanlı, devlet ve toplum yapısından bağımsız olarak
şekillenmemiştir. Gerçekten, Türk hukukunda vatandaşlık, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tebaa
statüsünden, Cumhuriyetle birlikte ulus-devletin vatandaşlık anlayışına doğru gelişme göstermiştir.18
16.2) Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti’nde farklı inanç gruplarına mensup kişiler bir arada
yaşamışlardır. Bu farklı inanç gruplar arasında gayrimüslim tebaa için zımmi terimi kullanılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde zimmilere İslâm hukukunun yanında örfî hukuk da uygulanmıştır. Zaman zaman
zimmilerle ilgili çıkarılan fermanlar, büyük ölçüde İslâm hukukuna uygun olmakla birlikte devlet
idarecilerinin görüşlerini de yansıtmaktadır.19 Bu husus Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan “Gökkubbe Altında Birlikte Yaşamak”20 adlı
eserde yer verilen belgelerde görülmektedir.
13 / 19
345
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
Sultan II. Mehmed (Fatih) dönemine ait belgede; “ Makamıma gelip yüz sürerek
ellerinde mevcut olan Hz. Peygamber ve Hz. Ömer’den bu yana Kudüs-i Şerif’teki Hz. İsa’nın
doğduğu Beytüllahm Kilisesi, Kamame Kilisesi vb. kutsal mekanlar ile ilgili sahip oldukları hak ve
imtiyazları yeniden talep eden Kudüs Rum Patriği Atnasyos ve ruhbanlarına aynı imtiyazları verdim.
Bunları kimse rencide etmesin. Kim ki bu hükmün feshini murad ederse Allah’ın ve Resulünün
hışmına uğrasın”
Sultan III. Mustafa dönemine ait belgede; “Kudüs ve çevresindeki Ermenilere, Hz.
Ömer ve Melik Salahaddin (Eyyubi) zamanlarında tanınan ayrıcalıklar gereği; kilise manastır ve
ziyaretgahlarına müdahale olunmayıp haklarının ellerinden alınmaması hususunda Yavuz Sultan
Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan I. Mahmud ve Sultan III. Osman tarafından fermanlar
sadır olduğundan, bölgedeki halkın ibadetlerini özgürce ve birbirini rahatsız etmeden ifa etmeleri.”
Sultan III. Selim Han dönemine ait belgede; “ Hassa Bostancıbaşısı, sana emr-i
hümayunum ulaşınca bilesin ki: İstanbul civarında oturan Rum ve Ermenilerin evlilikleri esnasında
resmi vergi ve harçlardan başka, kanunlara aykırı yollardan akça talebiyle rencide edilmemelerine
ve fakir halkın himayesine dikkat etmeniz hususunda fermanım sadır olunmuştur. Buyurdum ki;
Emirime uyma konusunda son derece hassas ve dikkatli olasınız ve aksine hareket etmekten
sakınasınız.”
Sultan II. Abdülhamit Han dönemine ait belgede; “Maddi sıkıntı içinde olduğunu
Patrik efendiden öğrendiğimiz Ermeni Katolik Patrikhane’sine gerekli yardım yapılsın.” aynı
döneme ait bir başka belgede; “ Darülaceze’de bulunan Museviler için sinagog yapılıncaya kadar
bir oda sinagog olarak düzenlendi. Hahamlar tarafından Tevrat okunarak açılış yapıldı. Sinagoga
bir haham, bir hademe ve bir aşçı tayin edildi. Musevilerin özel günleri ve yiyecekleri hususunda da
gerekli titizlik gösterildi.”
16.3) Günümüz ulus devletlerinin; toplumu oluşturan farklı inanç grupları arasında ayrım
gözetmeksizin hoşgörü ve saygı çerçevesinde ilişkiler geliştirmesi, farklılıklar zenginlik olarak
görmesi, her grubun kimliğine saygı göstererek taleplerini değerlendirmesi bunun yanı sıra haklarını
güvence altına alması böylelikle, toplumu oluşturan tüm gruplar ve bireyler arasında gerilimi
azaltarak toplumsal istikrarın ve barışın gözetilmesi hususunda önemli görevleri olduğu
düşünülmektedir.
16.4) Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının “Başlangıç” kısmında; “ Her Türk vatandaşının bu
Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu”, 176 ncı maddesinde de; Anayasanın dayandığı
temel görüş ve ilkelerini belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dahil olduğu belirtilmiştir.
16.5) Ülkemizde yaşayan ve Lozan Andlaşması'na göre, din bağı gözetilerek gayrimüslim
olmalarından dolayı azınlık kabul edilen kişiler Türk vatandaşıdırlar. Bu durumda, Anayasa'ya
göre Türk vatandaşı olarak kabul edilen gayrimüslim azınlığa mensup vatandaşların taleplerinin
öncelikle ve esas olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan kaynaklanan
haklar
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
17) Anayasa’nın 5 nci ve 10 uncu maddeleri ile AİHS 9 uncu maddesinde güvence altına alınan
düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakları, evrensel temel insan hakları arasındadır.
14 / 19
346
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
17.1) Anayasa’nın anılan maddelerinde; Devletin, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkelerine aykırı olarak sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak ve insanın maddi ve
manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak hususunda görevli olduğuna,
bununla birlikte herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğuna ve Devlet organları ve idare makamların
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduklarına
ilişkin, kurallara yer verildiği görülmektedir.
17.2) Yukarıda yer verilen kurallara ilişkin irade, Anayasa’nın 10 uncu maddesinin gerekçesinde şu
şekilde ifade edilmiştir; “Madde, demokrasinin üç vazgeçilmez ilkesinden birini teşkil etmektedir.
İnsanın insan olması dolayısıyla doğuştan bir değeri ve haysiyeti vardır. Bu onun tabii bir hakkıdır. Bu
hak dolayısıyla herhangi bir niteliğe veya ölçüye dayanılarak insanlar arasında ayırım yapılamaz.
İnsanlar arasında kanunların uygulanması bakımından da hiçbir fark gözetilemez. İnsanlar arasındaki
eşitliğin temellerinden birini de böylece kanunlar önünde eşitlik ilkesi sağlar.
Komisyonumuz bu hakka saygı göstermenin Devlet organları ve idari makamlar için de bir görev
olduğunu belirtmektedir. Devletin organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde insanlar
arasında ayırım yapmadan Devlet faaliyetlerini yürütmek zorundadırlar.”21
17.3) Hukuk devleti anlayışı Anayasa Mahkemesi’nin 11/10/1963 tarih ve 124/243 sayılı kararında şu
şekilde ifade edilmiştir; “Hukuk Devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adil
bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde
hukuka ve Anayasaya uyan devlet demektir”
17.4) Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kişilerin insan olmaktan dolayı sahip oldukları hak ve
özgürlükleri kapsamında değerlendirilmesi gereken doğal haklardır. Bu hakların tanınması, korunması,
geliştirilmesi ve saygı duyulması hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
17.5) 13 Mayıs 2010 tarih ve 27580 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2010/13 sayılı Başbakanlık
Genelgesinde;
“Anayasamızın eşitlik ilkesi çerçevesinde; ülkemizde yaşayan gayrimüslim azınlıklara
mensup Türk vatandaşları, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi, ayrılmaz parçası oldukları
ulusal kültür ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkanına sahip
bulunmaktadırlar.
Bu
vatandaşlarımızın
Devlet önündeki
iş
ve
işlemlerinde kendilerine
güçlük çıkarılmaması, haklarına halel getirilmemesi, ilgili mevzuat gereği olduğu gibi,
Devletimizin ve Türk ulusunun bir parçası olduklarının kendilerine hissettirilmesi açısından da
büyük önem taşımaktadır.” hususları belirtilmiştir.
17.6) 02/01/2015 tarihinde Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde düzenlenen yemekte, gayrimüslim
azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle bir araya gelen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet
DAVUTOĞLU yaptığı konuşmasında;
“ ‘… Diğer taraftan da eşit vatandaşlık ilkesi bağlamında da bu tablo önemlidir. Hiçbir zaman
biz yurttaşlarımız arasında yurttaşlık temel ilkesi etrafında bir fark gözetmedik. Gözetmeyiz’ diye
konuştu, Davutoğlu, ‘ Hangi dini, mezhebi, etnik temelden gelirse gelsin bütün yurttaşlarımızın canı,
malı, ırzı, aklı, namusu bizim için bütün dinlerde azizdir. İslam geleneği içinde bütün o temel esaslara
15 / 19
347
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
baktığımızda, insan onurunun korunması, canının korunması aklın, neslin korunması, dinin korunması
bütün geleneklerin kabul ettiği evrensel ilkeler. Bu evrensel ilkeleri eşit vatandaşlık kavramı etrafında
modern, çağdaş bir devletin ana esaslarından biri olarak bugün yaşatmaya büyük özen gösteriyoruz.
’ ”22 açıklamalarında bulunmuştur.
18) Yukarıda açıklanan gerekçeler, verilen görüşler, yüksek mahkeme kararları bilgi, belge ve
tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
18.1) Kararın “A. İlgili Mevzuat” başlıklı bölümünde yer verilen yasal düzenlemeler birlikte dikkate
alındığında şikayetçinin mezkur talebinin karşılanması hususunda; mümkün olması halinde meri
mevzuatın işlerliğinin sağlanması, bunun mümkün bulunmaması durumunda ise makul sürede mevzuat
değişikliği yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.
18.2) Bununla birlikte gayrimüslim azınlık cemaatlerine mensup din adamlarının meri mevzuat
çerçevesinde kamu personel sistemi içinde yer almadıkları, mezkûr şikâyet başvurusunda da kilisede
görevli din adamının açık bir şekilde kamu personel sistemine dâhil olması yönünde bir talebin
bulunmadığı anlaşılmıştır.
18.3) Diğer taraftan, Lozan Andlaşması'nın “Azınlıkların Korunması” başlıklı üçüncü kısmında yer
alan maddelerde öngörülen hususlar ile Anayasa ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve
antlaşmalar kapsamında; mezkûr talebin karşılanması için üst normlarda gerekli hukuki
düzenlemelerin mevcut olduğu, düşünülmektedir.
18.4) Bilindiği üzere Anayasa’da resmî bir dine yer vermemekle birlikte, çoğunluk dininin
mensuplarının inanç, ibadet ve eğitim gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik resmî mekanizmalar
öngörmüştür. Söz konusu mekanizmalara ilişkin yasal mevzuat Kararın 11.12 ve 11.13 no.lu
paragraflarında belirtilmiştir. Hemen her ülkenin din eğitim ve öğretimi, hâkim dine belli bir ağırlık
vermekte, diğer dinler karşısında çoğunluk dininin mensuplarına bazı öncelikler tanımaktadır.
AİHM de objektif ve gerekli olduğu takdirde bu farklı muamelenin Sözleşme’ye aykırılık teşkil
etmeyeceğini belirtmiştir.23
18.5) Anayasa'nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün
etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı
olan devlettir. Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil
kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir.24
18.6) AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarına göre eşitlik: eşit durumlara eşit biçimde, eşit
olmayan durumlara ise farklı muamele edilmesidir. Eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi
için bir kanunun aynı hukuksal durumda olanlar arasında bir ayırım veya ayrıcalık oluşturması
gerekmektedir. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir.
18.7) Toplumu oluşturan birey grupları veya kategorilerinin bazı yönlerden zayıf olduğu alanların
varlığı, toplumun geneline kıyasla birtakım fiili eşitsizliklere sebebiyet verdiği tespit edildiğinde,
devletin eşitliği sağlamak adına bazı tedbirler alması sosyal hukuk devleti olmanın bir gereği olarak
kabul edilmelidir.
16 / 19
348
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
18.8) Şikâyetçinin başkanlığını yürüttüğü vakıf kilisesinde görevlendirilen din adamının
maaşının Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanması talebinin, demokratik toplumun
ayrılmaz unsurları olan kanun önünde eşitlik, çoğulculuk ve hoşgörü kavramları kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
18.9) Sonuç olarak, şikâyetçinin mezkur talebinin reddine ilişkin idari işlemin, ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşme ve antlaşmalar ile yüksek mahkeme kararları dikkate alındığında üst hukuk
normlarına ve hakkaniyete aykırı olduğu, AİHS'in 9 uncu maddesinde korunan hakları zedelediği
değerlendirilmiş olup, tüm bu nedenlerle ve mezkur talepten hareketle, Lozan Andlaşması kapsamında
azınlık kabul edilen vatandaşlarımızın sosyal ihtiyaçlarını karşılanmasına yönelik olarak mümkün
bulunması halinde meri mevzuatın işlerliğinin sağlanması, bunun mümkün olmaması halinde ise
mevzuat değişikliğiyle şikayet konusu talebin yeterli oranda karşılanması gerektiği, kanaat ve sonucuna
varılmıştır.
18.10) Diğer yönden; Kamu Başdenetçisine süresinde önerisini sunmakla görevli ilgili Denetçi
(Ombudsman) ret önerisinde bulunmuşsa da yukarıdan bu yana açıklanan gerekçeler,
uluslararası ve ulusal mevzuat, uluslararası standartlar, AİHS ve onun ayrılmaz parçası olan
AİHM içtihatları gözetildiğinde Kamu Denetçisinin ret önerisine katılmak mümkün olmamıştır.
D. İnsan Hakları Yönünden Değerlendirme
19) Anayasa’nın ilgili maddeleri ile AİHS'in (Sözleşme) 9 uncu maddesinde güvence altına alınan
düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin düzenlemeler çerçevesinde; kişilerin belirli bazı durumlarda
ilgili idareden, anılan hakların korunması, kullanımı ve geliştirilmesinin önündeki maddi engellerin
kaldırılmasını ve/veya gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilecekleri hususu dikkate alındığında,
şikayetçinin mezkur talebinin de bu kapsamında ele alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
19.1) Bilindiği üzere Sözleşme’nin 1 nci maddesi kapsamında sözleşmeci taraflar, kendi yetki alanları
içinde bulunan herkese Sözleşme’nin birinci bölümünde (Sözleşme’nin 9 uncu maddesini de kapsayan)
açıklanan hak ve özgürlükleri tanımayı taahhüt etmektedir. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 9 uncu maddesi
kapsamında tanınan hakların kullanımı ve geliştirilmesinin önündeki maddi engellerin varlığı, insan
hakları ihlali sonucunu doğurabilecektir.
19.2) Sözleşme’nin 1 nci maddesi gereğince, Sözleşme’nin tarafı olan devletler öncelikle, korunan
haklara müdahaleden kaçınma yönünde “negatif” bir yükümlülük altındadır. Ancak, bu
yükümlülük yalnızca devletlerin korunan haklara müdahaleden kaçınması gereğiyle sınırlı
değildir, devlete dini özgürlüğün çoğulculuk ve karşılıklı hoşgörü ruhu içerisinde varlığını
sürdürebilmesi yönünde aktif bazı adımlar atması yönünde “pozitif” bir yükümlülük de
getirmektedir.
19.3) Bu bağlamda devletin, Sözleşme’nin 9 uncu maddesinde korunan haklar kapsamında toplumu
oluşturan bireylerin müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştıran düzenlemelere ilişkin atacağı
adımları, sosyal hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bununla
birlikte söz konusu “pozitif” yükümlülüğün ortaya çıktığı durumlarda, devletin bu yönde yapacağı
düzenlemelerde, toplumun genel menfaatleri ile bireylerin çatışan şahsi menfaatleri arasındaki adil
dengeyi gözetmesi gerekeceği hususu ise açıktır.
19.4) Bu nedenlerle ülkemizde, Lozan Antlaşması’na göre din bağı gözetilerek gayrimüslim
olmalarından dolayı azınlık kabul edilen kişilere, kendi kültür ve kimliklerini korumaları çerçevesinde
17 / 19
349
Y I LLI K RAP OR 2015
KAM U D ENE TÇİLİĞ İ K URUMU
ve dini vecibelerini yerine getirmelerini sınırlayan maddi engellerin ortadan kaldırılmasına
ilişkin pozitif yükümlülüklerin uygulaması kapsamında yeterli bir maddi yardımda
bulunulmasının, uluslararası anlaşmalara ve eşitlik kuralına uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
19.5) Diğer yönden, AİHS’in 13 üncü maddesindeki etkili başvuru hakkının ve 17 nci maddesindeki
hakları kötüye kullanma yasağının ihlal edildiğine dair herhangi bir bulgu ve bilgiye rastlanmadığı ve
şikâyete konu olayda başkaca bir insan hakkı ihlalinin söz konusu olmadığı sonuç ve kanaatine
varılmıştır.
E. İyi Yönetişim İlkeleri Yönünden Değerlendirme
20) Günümüzde demokratik, modern ve katılımcı yönetim anlayışında idarelerden sadece hukuka
uygun olarak hareket etmeleri değil aynı zamanda iyi yönetim ilkelerine de uygun işlem tesis etmeleri
beklenmektedir.
21) 28/03/2013 tarihli ve 28601 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin "İyi yönetim
ilkeleri" başlıklı 6 ncı maddesinde "Kurum, inceleme ve araştırma yaparken idarenin, insan haklarına
dayalı adalet anlayışı içinde; kanunlara uygunluk, ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye
kullanılmaması, eşitlik, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, haklı beklentiye
uygunluk, kazanılmış hakların korunması, dinlenilme hakkı, savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul
sürede karar verme, kararların gerekçeli olması, karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi, kararın
geciktirilmeksizin bildirilmesi, kişisel verilerin korunması gibi iyi yönetim ilkelerine uygun işlem ve
eylem ile tutum ve davranışta bulunup bulunmadığını gözetir ve iyi yönetim ilkelerine uyar." hükmü
yer almaktadır. Söz konusu Yönetmelik hükmünde yer alan ilkelerin kaynağını teşkil eden Avrupa
Birliği Temel Haklar Şartının 41 inci maddesinde de iyi yönetim hakkından bahsedilmekte olup, benzer
ilkelere Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen Avrupa Doğru İdari Davranış Yasası’nda da yer
verilmiştir.
22) Söz konusu ilkeler yönünden yapılan değerlendirme neticesinde; İdare tarafından şikayet konusuyla
ilgili bilgi-belge talepli yazımıza ve şikayetçinin başvurusuna yasal süre içerisinde cevap verildiği,
İdarenin iyi yönetim ilkelerine bu yönüyle uygun davrandığı, ancak şikayetçinin talebinin
reddedilmesine ilişkin söz konusu cevabi yazılarda yapılan açıklamalarda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
633 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde zikredilen işleri yapmakla görevlendirildiği hususuna
değinilmediği, bu yönüyle, “kararların gerekçeli olması” ilkesini tam olarak karşılanmadığı ayrıca
İdarece şikâyetçiye verilen cevabi yazıda “karara karşı başvuru yollarının gösterilmesi” ilkesine uygun
hareket edilmediği tespit edilmiş olup, İdareden bundan böyle bu ilkelere de uyması beklenmektedir.
23) Diğer taraftan, şikayet konusu taleple ilgili olarak İstanbul’da gerçekleştirilen toplantılarda
ev sahipliği yapan azınlık cemaat liderleri ve toplantılarda hazır bulunan yetkililer ile birlikte
şikayet konusunu değerlendirmek üzere Kurumumuzda gerçekleştirilen toplantılara icabet eden
tüm kamu kurumları ile yapılan görüşmelerin dürüstlük, nezaket, şeffaflık gibi iyi yönetişim
ilkelerine uygun bir çerçevede gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve bu davranışları takdirle
karşılanmıştır.
IV.HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN YASAL MEVZUAT
A. Dava Açma Süresinin Yeniden Başlaması
18 / 19
350
YIL L IK RAPOR 2015
K AM U DENETÇİ Lİ Ğ İ K URUM U
24) 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun “Dava açma süresinin yeniden işlemeye
başlaması” başlıklı 21 inci maddesinde, Kamu Denetçiliği Kurumunun inceleme ve araştırmasını,
başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde sonuçlandıramaması hâlinde durmuş olan dava açma süresinin
kaldığı yerden işlemeye başlayacağı belirtilmiş; Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasında
da Kurumun inceleme ve araştırmasını, şikâyet başvuru tarihinden itibaren, altı ay içinde
sonuçlandıramaması halinde durumun gerekçesiyle birlikte şikâyetçiye tebliğ edileceği ve durmuş olan
dava açma süresinin tebliğden itibaren kaldığı yerden işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
25) Bu kapsamda incelemenin altı ayda bitirilememe gerekçesi ve dava açma süresinin kaldığı yerden
yeniden işlemeye başlayacağı hususu 2014 tarihli ve 113 sayılı yazıyla şikayetçiye bildirilerek,
04/02/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. Yargı Yolu
26) 2709 sayılı 1982 Anayasasının “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40 ıncı
maddesinin ikinci fıkrasında, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almakta olup, 6328 sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun 20 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ilgili idarenin işlemine karşı
başvuran yönünden işlemeye başlamış olan 60 günlük dava açma süresinden varsa arta kalan süre içinde
Ankara İdare Mahkemesinde yargı yolu açıktır.
V. KARAR
Yukarıda açıklanan gerekçeler ve dosya kapsamına göre ŞİKAYETİN KABULÜNE,
Şikayet konusu talepten hareketle, azınlık cemaat vakıflarına; cemaat mevcudu, talebin mahiyeti
gözetilerek ihtiyaçlarının yeterli bir şekilde karşılanması hususunda ülkemizde yaşayan gayrimüslim
azınlıklara mensup vatandaşlarımızın düşünce, vicdan ve din özgürlüğü çerçevesinde sosyal
ihtiyaçlarını karşılanmasına yönelik olarak; mümkün olması halinde meri mevzuatın işlerliğinin
sağlanması, bunun mümkün bulunmaması halinde ise makul sürede karşılanması için mevzuat
değişikliğine gidilerek mağduriyetlerinin giderilmesi hususunda gereğinin takdir ve ifası için T.C.
BAŞBAKANLIĞINA, TAVSİYEDE BULUNULMASINA
6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun 20 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca,
Başbakanlık Makamınca bu karar üzerine tesis edilecek işlem ya da tavsiye edilen çözümün
uygulanabilir nitelikte görülmediği takdirde gerekçesinin 30 gün içinde Kurumumuza bildirilmesinin
zorunlu olduğuna,
Bu kararın, ŞİKÂYETÇİYE, T.C. BAŞBAKANLIĞA ve T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NA
TEBLİĞİNE
Türkiye Cumhuriyeti Kamu Başdenetçisi’nce karar verildi.
M.Nihat ÖMEROĞLU
Kamu Başdenetçisi
19 / 19
351
Y I LLI K RAP OR 2015
Download