1 Adli Bilimler Açısından Psikolojik Travma: Travmatik Olaylarla Uğraşmak Tüketebilir! Yrd.Doç.Dr.Seda BAYRAKTAR Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü sedabayraktar@hotmail.com, sedabayraktar@akdeniz.edu.tr ÖZET Adli bilimlerin çalışma konularına giren birçok olayın fiziksel olarak travmatik niteliğinin olmasının yanı sıra psikolojik olarak da travmatik niteliğinin olduğu görülmektedir. Adli bilimler alanında çalışanların sürekli olarak meslekleri gereği fiziksel ve psikolojik niteliği olan travmatik olaylara şahit olmaları kendilerinde ikincil travmatizasyona sebep olabilmektedir. İkincil travmalara maruz kalmak kişilerde tıpkı olaya doğrudan maruz kalmada olduğu gibi birçok psiko-sosyal ve psikiyatrik sorunlara yol açabilmektedir. Bu kapsamda bu çalışmada psikolojik travma kavramı ve adli bilimler alanında çalışanların yaşayabileceği ikincil travmatizasyon kavramı ile orta çıkabilecek sorunlar ve başa çıkma yolları ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Psikolojik Travma, İkincil Travma, Adli Bilimler Psychological Trauma within Forensic Sciences: Dealing with Traumatic Events may Consume! Assist. Prof. Dr. Seda BAYRAKTAR Akdeniz University Faculty of Letters, Department of Psychology sedabayraktar@hotmail.com, sedabayraktar@akdeniz.edu.tr ABSTRACT The same scope of work for many instances in forensic sciences have physical and as well as psychological traumatic properties. Working in the field of forensic sciences may exposure physical and psychological traumatic experiences because of their profession. Exposuring traumatic experiences by profession causes secondary trauma and it causes psychosocial and psychiatric problems as directly exposuring traumatic events. The aim of this study is to examine concept of psychological trauma, problems occur from secondary traumatization and coping ways for professions in forensic sciences. Key Words: Psychological Trauma, Secondary Trauma, Forensic Sciences 2 GİRİŞ “Yardım etmek ruhu tüketir. Bu tükeniş hergün korku ile uğraşmak yüzünden oluşur. Tükeniş bazen pusuya yatar, yavaş yavaş ümidi tüketir ve kendini öyle gizler ki onu tanımak mümkün olmaz. Bazı zamanlarda da yaşamı başka insanların ızdırabına ait coşkulu resimlerle, kâbuslarla, tuhaf korkular ve çaresizlik duyguları ile doldurur”(1). Adli psikolojinin çalışma alanına giren birçok olayın fiziksel olarak travmatik niteliğinin olmasının yanı sıra psikolojik olarak da travmatik niteliğinin olduğu görülmektedir (Örn.. trafik ve iş kazaları, fiziksel ve cinsel saldırı, çocukluk dönemi istismarı gibi). Bu çalışmanın amacı psikolojik travma kavramı ve adli bilimler alanında çalışanların yaşayabileceği ikincil travmatizasyon kavramı hakkında bir derleme ortaya koymaktır. Travma literatüründe yer alan yaklaşımların travmatik olayın tanımlanması, travmatik olayın hatırlanma süreci, travmatik olaya maruz kalan birey üstündeki etkileri gibi konulara odaklandığı görülmektedir (2,3,4). Travma kavramının tanımı ve kapsamı da birçok aşamadan geçmiştir. Travmatik olayın; “Bireyin, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehditi, ağır yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşadığı, böyle bir olaya tanık olduğu ya da böyle bir olayla karşı karşıya geldiği durumlardır.” şeklinde tanımlandığı görülmektedir (5). Başka bir açıdan da; Ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan, acı verici niteliğe sahip olan, bireyde psikolojik, sosyal kimlik, güvenlik ve iyilik hali açısından tehdit oluşturan durumlara travmatik olaylar (travmatik krizler) denilmektedir. Bu travmatik olaylara en genel anlamda verilebilecek örnekler arasında; yangınlar, doğal afetler, sevilen bir bireyin kaybı, ölümcül bir hastalık tanısı almak, trafik ve iş kazaları, fiziksel ve cinsel saldırı, çocukluk dönemi istismarı, farklı suç tiplerinin mağduru olmak gibi durumlar sayılabilir (6,7). Stres yaratan olayların travmatik niteliğinin varlığına ilişkin farklı görüşler mevcuttur. Green (1990), travmayı tanımlamak için üç elemanın olması gerektiğini öne sürmektedir. Bunlar; Objektif olarak tanımlanan bir olay, bireyin bu olaya öznel olarak yorumu ve bireyin bu olaya duygusal reaksiyonudur (8). Ancak psikolojik travmaya dair tanımlamalarda farklılıklar da mevcuttur (3). Genel anlamda Tedeschi ve Calhoun 3 bir olayı travmatik olarak nitelendirmek için şu kriterlerin olması gerektiğini ifade etmektedirler; Olayın ani ve beklenmedik olması, kontrol edilebilirliğinin az olması, sıradan olmayışı, kalıcı-kronik sorunlar yaratma derecesi, olaya dair diğerlerini suçlamanın varlığı gibi (9). Farklı tanımlamaları bünyesinde barındırmasının yanı sıra travma kavramının tarihçesine bakıldığında da uzun bir sürecin olduğu göze çarpmaktadır. Bu kapsamda, travmatik stres konusuna dair ilk göze çarpan tıbbi yaklaşımda, 19.yüzyılda travmatik yaşantılar sonucu erkek savaş gazileri ve kadınların alkol ve opiyat gibi maddeler ile yaşadıkları psikolojik sıkıntıları bastırmaya çalıştıkları belirtilmiştir. Büyük savaşlar sonucu travma konusunda bilgi ve deneyimler artarak devam etmiştir. I.Dünya Savaşında “Siper Şoku” ve “Asker Kalbi”, II.Dünya Savaşında “Muharebe Yorgunluğu” ve “Savaş Nörozu” gibi kavramlar ortaya çıkmış ve bu tanımlamaları takiben Abraham Kardiner “Fizyonöroz” kavramının travmatik yaşantılar sonucu oluşan semptomları (atipik rüyalar, kişilikte yaşanan değişimler, korku, irritabilite ve travmatik yaşantıyla uğraş hali içinde olma) ifade etmek için kullanmıştır. Benzer şekilde II. Dünya Savaşında toplama kampındaki kişilerde de kaygı, motor huzursuzluk, uyku sorunları, yorgunluk, fobik tepkiler, aşırı endişeli olma hali ve şüphecilik gibi tepkilerin bulunduğunu belirterek bu duruma “Toplama Kampı Sendromu” adı verilmiştir. II.Dünya Savaşı ile 1941 yılında “Coconut Grove “ gece kulübünde çıkan yangından sonra görülen tepkiler psikolojik bir travmaya bağlanarak tanı ölçütleri kitaplarında (DSM‘lerde) yerini almıştır. İlk olarak DSM I’de travmatik stres tepkisi farklı bir kategori olarak ele alınmış, sivil ve asker olmak üzere iki tipi olduğu belirtilmiştir. DSM II’de yetişkinlerde uyum bozukluğu başlığı altında ele alınmıştır. Bunlarla birlikte daha sonra çıkarılan DSM tanı kriterlerinde psikolojik travma konusu daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmaya başlanılmıştır (10). Psikolojik travma konusunda DSM-III ve DSM–III R objektif anlamda bir stresörün olması gerektiğini öne sürmektedir. Yani bir olayı travma olarak nitelendirmek için gerçekte var olan olağan dışı bir olayın varlığı lazımdır. DSM-IV de öznel tepki de devreye sokularak korku, çaresizlik dehşete düşme gibi bireyin tepkilerinin de önemli olduğu ortaya konulmuştur. DSM V’e bakıldığında da Örselenme (Travma) ve Tetikleyici Etkenle (Stresör) İlişkili bozukluklar sınıflaması altında Örselenme Sonrası Gerginlik Bozukluğu (TSSB) ve Akut Gerginlik (Stres) Bozukluğu 4 tanılarıyla ele alındıkları görülmektedir. Başka bir açıdan psikolojik travma, Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki bölüme ayrılabilir. Tip 1 travma denildiğinde; Akut, genellikle yetişkin yaşta maruz kalınan doğal afet, trafik kazası, tecavüz, fiziksel saldırı, ciddi fiziksel hastalık gibi durumlar söz konusuyken, Tip 2 travma da ise; Dissosiyatif bozukluklar sebebiyle gelişimsel, tekrarlayıcı, çocukluk çağına dayanan istismar ve ihmal gibi durumların olduğu çoğul travmaları barındıran karışık durumlardan bahsedilmektedir. DSM-IV’de öznel tepkiye yer verilmesiyle birlikte önceden var olan travma tanımının yumuşatılması sonucu bireylerin normal deneyimleri içinde olan pek çok olay travmatik olarak nitelendirilebilir hale gelmiştir. Trafik kazaları, insan eliyle ya da doğal olarak meydana gelen afetler, ölüm olayları, çocuğuna ölümcül hastalık tanısı konulması, önemli bir hastalık tanısı alma, iş yerinde taciz, profesyonel travma (psikiyatristin tacizi) gibi örnekler bu kapsamda ele alınabilmektedir. Önceden de değinildiği gibi çocukluk çağı istismarları ve ihmal de tip 2 travmanın örneklerindendir (11, 12). Görüldüğü gibi travmatik olaylar, maruz kalanlar açısından ciddi doğurguları olan durumlardır. Ancak DSM IV ve V gibi tanı ölçütleri kitaplarında da yer verildiği gibi travmatik olaylara bağlı bu sonuçların görülmesi için yalnızca olaya doğrudan maruz kalmak gerekli değildir. Olayın bir sevdiğinizin başına gelmesi, izleyici ya da mesleki olarak olaylara maruz kalmak da travmatize olmak adına yeterlidir. kapsamda Bu “ İkincil Travma“ kavramı karşımıza çıkmaktadır. İkincil travma kavramı iki grupta ele alınabilen bir kavramdır. Bu gruplardan birincisini sizin için önemli olan, sevdiğiniz bir kişinin travmatik bir deneyime maruz kalması, ikinci grubu ise travma mağdurları ve/veya travma kurbanlarının yakınları ile çalışan, özellikle mesleki anlamda sürekli olarak travmatik deneyimlere şahit olan kişiler oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında adli bilimler alanında çalışan kişilerin meslekleri gereği sürekli olarak -her kişide etkileri farklı olsa da- ikincil travmatizasyon yaşadıkları söylenebilir. Literatüre bakıldığında ikincil travma kavramı ile birlikte tükenmişlik kavramının da ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda ikincil travmatizasyon ve duygusal özdeşleşme sonucu tükenmişlik sendromunun yaşanabildiği görülmektedir (1). Tükenmişlik kavramına ilişkin birçok tanımlama olmakla beraber bu tanımlamalardan Yıldırım ve İçerli’nin (2010) aktardığına göre Maslach Tükenmişlik kavramın şöyle tanımlamaktadır: “İşi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve 5 sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk çaresizlik ve umutsuzluk duygularının, yapılan işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan bir sendrom”dur (13). Aydın’nın aktardığna göre; Bu konuda ilk bulgular zihinsel engelli çocuklarla çalışan personelin durumuna ilişkin yapılan çalışmalardan ortaya çıkmıştır. 1985 yılında Rosenheck ve Nathan’nın yazdıkları bir makalede ilk kez ikincil travma kavramına yer verildiği görülmekte ve bu tanımın yllarca travmanın bulaşabilirliğini aktarmak amacıyla kullanılmıştır. İkincil travma kavramı Stamm tarafından 1995 yılında vekalete travma kavramında olduğu gibi bir anlamda kullanılmaya başlanılmıştır (1). İki kişi karşılıklı bilgi alışverişinde bulunuyorsa bu alışveriş sadece bilgi düzeyinde kalmayıp duygu alışverişi de yaşanabilmektedir. Dolayısıyla adli bilimler alanında çalışan kişiler sürekli olarak travma mağdurları ve/veya travma kurbanlarının yakınları ile yaşadıkları iletişim süreçleri ve gerekli mesleki müdahalelerden dolayı ciddi düzeyde farkında olarak veya olmayarak duygu alışverinde bulunmaktadırlar. Yaşanan bu duygu alışverişi beraberinde ikincil travmatizasyonu da getirebilmektedir (1,14) İkincil travmatizasyon ve tükenmişlik belirtileri genel anlamda oldukça benzerlik göstermektedirler. Travmaya doğrudan maruz kalma sonucu birçok psikososyal ve psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir. Travmanın bireyler üstünde yarattığı biyolojik değişimler ve sarsılmalardan dolayı bireylerde birtakım travma sonrası tepkiler gelişebilir. Bunlar genel olarak; Aşırı uyarılmışlık hali, olaya ilişkin rahatsız edici düşünceler ve kaçınma gibidir. Bu tepkiler travmatik olayın ardından çıkabildiği gibi zaman içinde, bu tepkilerin şiddetleri değişim gösterebilir. Bu tepkiler fiziksel, duygusal, bilişsel ya da sosyal açılardan kendilerini gösterebilirken kimi durumlarda sınıflandırma sistemlerinde travma sonrası stres bozukluğu kriterlerini karşılamaz ancak işlevsellik üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Bunun yanı bu tepkilerin sıra akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu kriterlerini de karşılayabildiği görülmektedir (15). Ancak travmatik yaşantıların bireyde sadece bu iki bozukluğa değil başka bozukluklara da sebep olabildiği görülmektedir. Bunlar; Madde bağımlılığı, somatizasyon, duygudurum bozuklukları, fobiler, obsesif kompulsif bozukluklar, dissosiyatif bozukluklar vs. gibi ele alınabilir (11). 6 TARTIŞMA VE ÖNERİLER Yukarıda sayılan bu sorunlar ve bozukluklar travmatik olaylara dolaylı olarak maruz kalma ihtimali olan bir grup olarak adli bilimcilerde de görülebilmektedir. Ayrıca Felaketle uğraşan kişilerde görülebilecek stres tepkileri dört grupta da ele alınabilmektedir. Bunlar: psikolojik ve duygusal, fiziksel, davranışsal ve bilişseldir. Adli bilimcilerin de sık sık acı veren hikayeleri dinlemesi, bu olaylara müdahale etmesi ikincil travmatizasyonu ve yukarıda sayılan belirtileri, bozuklukları ortaya çıkartabilmektedir. Adli bilimcilerin yaşadıkları stres tepkilerini tanıyarak bu tepkilerin hangi sınırlarda normal veya anormal olduğunu bilmeleri ve başa çıkma çabaları geliştirmeleri gerek kendileri için gerekse de mesleki anlamda önemlidir. İkincil travmatizasyonla başa çıkma sürecinde; çalışanların birbirlerindeki duygusal ve düşünsel süreçleri gözlemleyip paylaşmaları en temel gerekliliklerden biridir. Ayrıca travmatik olaylarla uğraşmak dışında başka bir yaşamları olduğunu da unutmadan günlük yaşam alışkanlıklarında düzenlemeler yapmaları gerekmektedir. (16) 7 KAYNAKLAR 1.Aydın S. Sığınmaevi ve Danışma Merkezi Çalışanları İçin İkincil Travma ve Tükenmişlik Sendromundan Korunma Rehberi. Ankara: İçişleri Bakanlığı, 2010. 2. Cordova MJ, Cunningham LLC, Carlson CR, Andrykowski MA. Posttraumatic Growth Following Breast Cancer: A Controlled Comprasion Study. Health Psychology 2001; 20 (3): 176-185. 3. McNally R. Remembering Trauma. USA: Harvard University Press, 2003. 4. Park CL, Helgeson VS. Introduction to the Special Section: Growth Following Highly Stressful Life Events- Current Status and Future Directions. Journal of Consulting and Clinical Psychology 2006; 74 (5): 791-796. 5. Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması El Kitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSM-IVTR), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, 200’den Çeviren Köroğlu, E. Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 2001. 6. Palabıyıkoğlu R. Durumsal Krizler: Hastalığa Bağlı Olarak Beliren Kriz Dönemi. İçinde: Okyayuz ÜH. (Ed.), Sağlık Psikolojisi Giriş. İstanbul: Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 1999: 107-143. 7. Bayraktar S. Psikolojik Travma, İstanbul: Nobel Tıp Yayınevi, 2012. 8. Green BL. Defining Trauma: Terminology and Generic Stressor Dimensions. Journal of Applied Social Psychology 1990; 20 (20): 1632-1642. 9. Tedeschi RG, Calhoun LG. Trauma and Transformation. Growing in the Aftermath of Suffering. Thousand Oaks, CA: Sage Publications, 1995. 8 10. Battal S, Özmenler N. Posttravmatik Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğu. İçinde: Güleç C, Köroğlu E. (Eds.), Psikiyatri Temel Kitabı. (Cilt 1). Ankara: Hekimler Yayın Birliği; 1997: 505-516. 11. Şar V. Psiko-Travmatoloji ve Psikoterapi: KLP Perspektifinden Bakış. İçinde: Özkan S. Düzenleyen ve Ed., Özkan M, Kocaman N. Ed.Yard. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Psikiyatrik Tıp 2002-2004. İstanbul: Kavuk Gazetecilik ve Matbaacılık, 2005: 454-468. 12.Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanımlanması ve Sınıflandırılması El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’ndan, çev. Köroğlu E. Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 2013. 13. Yıldırım MH, İçerli L. Tükenmişlik Sendromu: Maslach Ve Kopenhag Tükenmişlik Ölçeklerinin Karşılaştırmalı Analizi. Organizasyon Ve Yönetim Bilimleri Dergisi 2010; 2(1): ISSN: 1309 -8039 (Online). 14. Dökmen Ü. İletişim Çatışmaları ve Empati. Ankara: Sistem Yayıncılık,2005. 15. Yılmaz B. Arama-Kurtarma Çalışanlarında Travma Sonrası Stres Belirtileri ve Travma Sonrası Büyüme ile İlişkili Değişkenler. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Psikoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara, 2006. 16. Aker T. Temel Sağlık Hizmetlerinde Psikososyal Travmaya Yaklaşım. İstanbul: Mutluhan Ofset, 2000.