islam açısından sağlıklı beslenme

advertisement
51
İSLAM AÇISINDAN SAĞLIKLI BESLENME
Prof. Dr. Hasan Onat
Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi Ana Bilim Dalı - Ankara
www.hasanonat.net
Hz. Peygamber, bilim talep etmenin kadın-erkek her Müslümana farz olduğunu söylemiştir.
Bitkilerin nasıl büyüdüğünü, nasıl çoğaldığını anlayabilen ve açıklayabilen bilim,
elbette onlardan daha iyi nasıl yararlanılabileceğini, bitkilerin nasıl kontrol edilebileceğini de
araştırmak durumundadır ve araştırmıştır.
Bu tür faaliyetler hayatın sürdürülebilirliğini sağlayan temel kurucu yasalara aykırı olmadığı,
doğal düzene zarar vermediği müddetçe yapılmak durumundadır.
İnsanın evrendeki yeri nedir? İslam dini “insan”ın
kendisine ve doğaya nasıl bakmasını ister?
İnsan her şeyden önce “en güzel şekilde” yaratıldığı
(95/4) belirtilen, akıl ve hür irade sahibi bir varlıktır. Diğer
canlı varlıklardan farklı olarak kendi varlığının farkındadır ve
madde üzerinde tasarruf gücü vardır. İnsan hem kendisini
içinde bulduğu evrenin, varlık bütününün bir parçasıdır;
hem de çevresini “dünya” hâline getirebilir. İşte insanın
en ciddi sorunlarından birisi de kendisini, kendi yarattığı
dünyaya mahkum etmesidir. Bu mahkumiyet insanı
topraktan, evrenin bütünlüğünden koparttığı gibi, kendi
varlığının farkında olma imkânını da yok edebilir.
İnsan evrenden, kendi dışındaki dünyadan bütünüyle
kopuk bir varlık değildir. Yaratıcı birtakım yetilerle
donanmış olmak, maddenin yapısını değiştirebilmek,
soyut düşünebilmek elbette insana farklı bir konum
belirlemektedir. Ancak hava, su, toprak ve güneş olmadan
www.turktob.org.tr
yaşayamayacağını, hatta bunlar olmaksızın hayatın bile
olmayacağını insan çok iyi bilmektedir. İnsan, etrafında
ne olup bittiğini, olay ve olguların ne anlama geldiğini
anlama ve açıklama imkânına sahiptir. Bu imkân bilim ve
teknolojiyi beraberinde getirmiştir. Tabiatın dilini çözdükçe
bitki tohumlarını ıslan etmeyi, hayvanları evcilleştirmeyi
başarmıştır; üretimi kontrol etme imkânı bulmuştur.
Kuşun nasıl uçtuğunu anlamak tonlarca ağırlığındaki
uçakların havada uçurulmasına kapı aralamıştır. Kısaca
elinin değdiği her şeyi değiştirmeye ve dönüştürmeye
başlamıştır.
İnsanın bu muazzam gücü çift yönlü bir işlev görebilmektedir: Birincisi; güzelleştirmek, imar ve ıslah etmek.
İnsan kendisinin evrenin bir parçası olduğunu unutmadan,
doğayla barışık olarak yürümeyi başarabilirse doğayı
ıslah edebilir, hatta güzelleştirebilir; kültür ve medeniyet
doğal olanın bir uzantısı olarak evrendeki yerini alabilir.
TÜRKİYE T OHUMCULAR BİRLİĞİDERGİSİ
52
Böylece hem doğanın yaşanılabilirliği korunmuş olur,
hem de insan yaratıcı yetilerini anlamlı ve mutluluk getirici şekilde değerlendirebilir. İkincisi, bozmak, kirletmek
ve tahrip etmektir. Bu durum insanın kendi bindiği dalı
kesmesinden başka bir şey değildir. Yeryüzünün hiçbir
imkânı sınırsız değildir. En başta toprağın, suyun ve havanın doğal yapısının bozulması, yani kirletilmesi “hayat”ı
tehdit etmekte, insanın kendi eliyle kendisini tehlikeye
atması anlamına gelmektedir.
İslam dini evrendeki her şey gibi insanı da Tanrı’nın
yarattığını; evrendeki hiçbir şeyin “boş yere, oyun ve eğlence
olsun diye yaratılmadığını” (44/38) , her şeyin bir “ölçü”
dahilinde (54/49)ve amaçlı olarak (44/38) var kılındığını
belirtir. Kur’an’a göre insan “toprak”tan yaratılmıştır; hayat
“kimin daha iyi iş yapacağının” (67/2) belirleneceği bir
“sınav”dır. Kur’an pek çok ayette iman edenlerin ve iyi iş
yapanların cennetlik olduklarını müjdelemiştir.
İnsanoğlu insanlığını, bu “dünya” denilen gezegende,
toprağın üstünde yaşayarak, topraktan elde ettiği
besinlerle, havayı teneffüs ederek diğer insanlarla birlikte
gerçekleştirmek; kendini inşa etmek durumunda olan bir
varlıktır. Bu bağlamda tabiat insana Allah’ın bir emanetidir.
Çünkü insan varlığını sürdürebilmek için tabiatla barış
içinde olmak, onun doğal yapısını bozmadan ondan
yararlanmak durumundadır. Devletlerin ömrünü adalet,
uygarlıkların ömrünü ise toprak belirler. Toprak temel
işlevlerini yitirdiği zaman ne insan olur ne de hayat. İnsan
varlığını sürdürebilmek için toprağı tanımak, anlamak ve
onunla iyi geçinmek zorundadır.
Gıda ve beslenme hangi yönleriyle İslam dininin
konusu olmuştur?
İnsan yaşayabilmek için beslenmek zorunda olan bir
varlıktır. Vücudumuzun dengeli ve düzenli çalışabilmesi
için yağ, karbonhidrat, protein, mineral, vitamin gibi besin
ögelerine ihtiyacı vardır. Bunları da aldığımız gıdalarla
elde ederiz.
İslam dini hayatı esas alan bir din olduğu için, insanın
kendisini tehlikeye atmamasını istemiş (2/195) ve sağlıklı
olmasını esas almıştır. Her şeyden önce Kur’an’ın öne
çıkarttığı “salih amel”in (iyi işler) yapılabilmesi, insanın sağlıklı olmasına ve verimli çalışabilmesine bağlıdır. Sağlıklı
ve dengeli beslenen insan, ibadet etmek için de çalışmak
ve üretmek için de gerekli olan enerjiyi elde etmiş olur.
Kur’an “temiz olan her şey”in helal kılındığını belirterek
gıda ve beslenme konusunda “temiz” ve “helal” gibi önemli
iki ilkeyi işaret etmiştir. İnsan helal rızıkla ve temiz gıdalarla hayatını sürdürmek ve enerjisi iyi, güzel ve doğru olanı
gerçekleştirerek, insanlığa yararlı işler yapmak ve faydalı
şeyler üretmek yolunda harcamak durumundadır. Beden ve
ruh sağlığımız için beslenmemize gerekli özeni göstermek
İslam’ın insana yüklediği en mühim sorumluluklardan birisidir.
Haram ve helal meselesi keyfi bir mesele değildir.
Kur’an, her şeyi “helal, haram” diye rastgele kategorize
etmenin “Allah’a karşı yalan uydurmak” gibi olduğuna dikkat çekmiştir. (16/116) Neyin haram-helal olduğu Kur’an’da
belirtilmiştir. Kur’an “bütün temiz şeylerin helal kılındığını”
(5/4) ifade etmektedir. Haramlarla ilgili olarak da Bakara
Suresi’nde şu hususlar dile getirilmektedir: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer
siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin. Allah
sizin için leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına
kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur
kalırsa başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan
bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah
çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.” (2/172-3) Ayrıca
Kur’an, Maide Suresi’nin 90. Ayeti’ndeki “Alkol, kumar,
dikili taşlar, fal okları şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan
kaçınınız ki kurtuluşa eresiniz.” şeklindeki ifadelerle bu
fiillerin de yasak olduğunu belirtmiştir.
Her insan aklıyla neyin güzel, neyin çirkin; neyin temiz, neyin kirli olduğunu elbette bilebilir; hatta bilmek
durumundadır. Ancak “Temizlik”in ne anlama geldiği,
herhangi bir şeyin temiz olup olmadığı konusunda son
www.turktob.org.tr
TÜRKİYE T OHUMCULAR BİRLİĞİDERGİSİ
53
sözü, o konularla ilgili bilimsel verilere dayalı olarak bilim adamları söyleyecektir. Kur’an gerek sağlık, gerekse
sağlıklı beslenme gibi konularda herkesi ilgilendiren ana
ilkelere dikkat çekmiştir. Buna bir tür farkındalık yaratmak
da denilebilir. Sağlığın ve beslenmenin önemini kavrayan
bir kimse, konu ile ilgili bilimsel bilgilerden ve güvenilir
bilim adamlarından yararlanarak kendisi için en doğru,
en uygun, en faydalı olana kendisi karar verecektir.
İslam, her konuda olduğu gibi beslenme konusunda
da “denge”li olmanın, aşırılıktan uzak durmanın esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu hususla ilgili bir
ilkeye Kur’an şöyle dikkat çeker: “Allah’ın size helal kıldığı
hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama
hakkın sınırlarını da aşmayın. Allah, sınırları aşanları asla
sevmez.” (Enam 87).
Bazı yiyecek ve içeceklerin haram kılınmasının bir
sebebi ve hikmeti olabilir mi?
Evrende var olan her şey bir amaca göre yaratılmıştır.
Aynı şekilde Kur’an’daki bütün emirlerin ve yasakların da
bir amacı ve hikmeti mutlaka vardır. Haramlardan uzak
durmak isteyenler de helallari bilinçli olarak yerine getirmek isteyenler de öncelikle helal ve haram gibi konularda
doğru bilgi sahibi olmak durumundadırlar. İslam açısından
bilmemek hiçbir zaman mazeret olarak kabul edilmez.
Yiyecek ve içeceklerle ilgili bütün yasaklarda insanın
ruh ve beden sağlığının korunmasının ana amaç olduğu
dikkat çekmektedir. Ancak anlama ve kavrama meselesinin hiçbir şekilde tek düze olduğu düşünülmemelidir.
Domuzun yasaklanmasının en mühim sebebinin “tenya”
olduğu bugün kolaylıkla söylenebilir. Ancak yasağın tek
sebebinin bu husus olup olmadığı konusunda kesin bir
kanaat ortaya koymak pek mümkün değildir. Ulaştığımız
bilgi seviyesi, bugün için neyi nasıl anlayabileceğimizi ve
açıklayabileceğimizi gösterir. Yarın yeni gelişmeler domuz etinin yasaklanmasının bugün için bilinmeyen, akla
gelmeyen yeni sebep ve hikmetlerini ortaya çıkartabilir.
İnsanlığın 1400 sene önceki durumunu göz önüne
alırsak İslam’ın emirlerinin ve yasaklarının anlam ve önemini daha iyi kavrayabiliriz. Örneğin alkol ve onun verdiği
zararlar, sağlıkla ilgili en büyük harcama kalemlerinden
birisini oluşturmaktadır. Alkol, kumar ve uyuşturucunun
zararı sadece onu kullananın, kumar oynayanın kendisine
yönelik olmamaktadır. Bu kötü hastalık ve alışkanlıklar
insanın genetik yapısında birtakım hasarlara sebep olduğu
gibi, gelecek nesilleri de olumsuz etkilemekte; toplumsal
hayatın düzenini, ahengini bozmaktadır. Önleyici tedbirlerin
maliyeti, her zaman tedavi masraflarından daha düşüktür.
Üstelik bazı hastalıkların tedavisi de pek mümkün değildir.
Beslenmenin gerek kaynak gerekse sonuçları
itibarıyla insanın beden ve ruh sağlığını,üçüncü
şahısların haklarını, hatta bazı yönlerden sosyal
düzeni yakından ilgilendirdiğini biliyoruz. Dinimiz genel
anlamda gıda ve beslenme konusuna bu açılardan
nasıl yaklaşmıştır?
Vücudumuzun yediğimiz ve içtiğimiz şeylerden ibaret
olduğunu söylersek pek de abartmış sayılmayız. İnsanın
ruh ve beden sağlığı doğrudan beslenme ile ilgilidir.
www.turktob.org.tr
En uç noktada dengesiz beslenme bile birtakım hastalıklara davetiye çıkartmak anlamına gelir. Yetersiz beslenme,
başlı başına bir sorundur.
Beslenmek sadece açlığımızı gidermek demek değildir.
Hayatımızın her aşamasında vücudumuzun temel gereksinimlerini bilerek, bilinçli olarak beslenmek durumundayız.
Anne karnındaki çocuğun geleceği annenin beslenmesiyle
irtibatlı olduğu gibi, çocuklarımızın sağlıklı beslenmesi
de hem onların hem de toplumun geleceği ile irtibatlıdır.
Hemen belirtelim: İslam sağlıklı insanı esas alan bir dindir.
Nitekim Hz. Peygamber hasta olanın hemen tedavi olması
gerektiğine işaret etmiştir. İslam’ın yerine getirmemizi istediği temel ibadetler, en başta da sağlıklı düşünebilmek
ve iyi işler yapabilmek sağlıklı olmakla mümkündür. Hac
ve zekat gibi mali ibadetleri yerine getirebilmek için çalışmak, üretmek, kazanmak; bunları yapabilmek için sağlık
olmak; sağlıklı olmak için de sağlıklı beslenmek gerekir.
Oruç, tutacak kimsenin de sağlının yerinde olması gerekir.
Doktorlar bir kimseye oruç tutmasının sağlığına zarar vereceğini söylüyorsa o kimsenin oruç tutmaması lazımdır.
Kur’an, hasta olanların başka zaman oruç tutabileceklerini,
oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin fakirlere yardım edebileceklerini belirtir (bk. 2/183-4).
Diğer taraftan beslenmek ve sağlıklı olmaya çalışmak
aynı zamanda bir sorumluluktur. Her şeyden önce sağlıklı
toplumlar sağlıklı insanlardan oluşur ve geleceğe güven
içinde bakabilirler. Hastalandıktan sonra karşı karşıya
kaldığımız ekonomik giderler ile hastalığı önlemek için
yapacağımız harcamaları kıyaslamak bile, beslenmenin
ve sağlığın anlamını kavrayabilmek için yeterlidir.
Beslenme ve gıda konusunda Hz. Peygamber bize
nasıl örnek olmuştur?
Hz. Muhammed bizler için Kur’an’ın ifadesiyle “en güzel örnek”tir. Ancak “örnek” almanın “taklit etmek” anlamına gelmediğini belirtmekte fayda vardır. Hz. Muhammed’in
yaşadığı zaman dilimini, içinde bulunduğu ortamı iyi anlayabilirsek onun örnekliğinden bir o kadar istifade etme
imkânı bulabiliriz.
Hz. Peygamber, helal-haram konusunda Kur’an’ın
öne çıkartmış olduğu hassasiyeti öncelikle kendisi hayata taşımış; helal rızıkla beslendiği gibi, helal kazancı
hep teşvik etmiştir. Yediği ve içtiği şeylerin temiz ve taze
olmasına özen göstermiştir.
Hz. Peygamber’in örnekliği helal-haram konusundaki hassasiyetinin yanında, beslenme ile ilgili tutum ve
davranışlarında da açıkça görülmektedir. Onun yemeğe
başlamadan önce ellerini yıkadığı; tıka basa yemekten
kaçındığı ve “doymadan sofradan kalkmayı” tavsiye ettiği
bilinmektedir. Günümüzde obezitenin ne büyük bir sorun
olduğunu düşünecek olursak, Hz. Peygamber’in bu uyarısının anlam ve önemini daha iyi kavrayabiliriz.
Diğer taraftan Hz. Peygamber her yemekten sonra, o
zamanki koşullarda en iyisi sayılabilecek olan “misvak”la
dişlerini temizlediği gibi, her yemek yiyenin de yemek
sonrası ellerini ve ağzını yıkamasını ve misvak kullanmasını
tavsiye etmiştir.
TÜRKİYE T OHUMCULAR BİRLİĞİDERGİSİ
54
On dört asır önce insanlığın içinde bulunduğu durumu düşünecek olursak, Hz. Peygamber’in bu “misvak”
uygulamasının, ağız ve diş sağlığı açısından bir devrim
olduğunu kolayca görebiliriz. Buradaki örnek olma durumunun, ağız ve diş sağlığının içinde bulunulan koşullara
göre en iyi şekilde gerçekleştirilmesi olduğunu bilmekte
fayda vardır. Hz. Peygamber o zamanki imkânlar çerçevesinde “misvak”ı önermiştir. Bugün en sağlıklı olanı tercih
etmek durumundayız.
Bakara Suresi’nin 205. Ayeti’nde “ekinin (kültür,
ürün) ve neslin” yok edilmesinden, bozulmasından
söz edilmekte ve Allah’ın “fesad”ı sevmediği ifade
edilmektedir. Bu ayet bitki ıslahı ile ve genetik bilimi
ile irtibatlandırılabilir mi?
Bilim en temelde insanın kendisini ilgilendiren her alanda doğru bilgi sahibi olma ihtiyacıyla ve olup biteni, olay
ve olguları anlamak ve açıklamak arzusuyla irtibatlı olarak
gelişmiştir. Kur’an, insanın, insanı ilgilendiren her konuda
doğru bilgi sahibi olmasını, bilmediği şeyin peşinden gitmemesini (17/36), her konuda güvenilir bilgiye, belgeye
dayalı olarak hareket etmesini ister. Hz. Peygamber de
bilim talep etmenin kadın-erkek her Müslümana farz olduğunu söylemiştir. İslam dini aklın etkin kullanılmasını,
bilimin gelişmesini sorumluluk olarak gören bir dindir.
İnsanlığın gelecekte mutlu ve barış içinde yaşaması da
dinin ve bilimin iş birliği yapmasına bağlıdır.
Bitkilerin nasıl büyüdüğünü, nasıl çoğaldığını anlayabilen ve açıklayabilen bilim, elbette onlardan daha iyi nasıl
yararlanılabileceğini, bitkilerin nasıl kontrol edilebileceğini
de araştırmak durumundadır ve araştırmıştır. Bitkilerin ıslahı, tabiatta var olan ölçüyü, nizamı ve düzeni esas alarak
insanın tecrübesi ile geliştirdiği bir süreçtir. Genetik alanındaki gelişmeler, daha önce deneme yanılma yoluyla elde
edilen sonuçların daha iyi anlaşılmasını ve geliştirilmesini
sağlamıştır. Bu tür faaliyetler hayatın sürdürülebilirliğini
sağlayan temel kurucu yasalara aykırı olmadığı, doğal
düzene zarar vermediği müddetçe yapılmak durumundadır. Ancak daha fazla ürün elde etmek amacıyla tabiatın
dengesini bozacak birtakım kimyasalların kullanılmasından
da uzak durmak gerekir. Bilinçsiz ilaç ve kimyasal gübre,
verimi geçici olarak arttırsa bile, sonunda toprağın bütünüyle çoraklaşmasına ve verimsiz hâle gelmesine yol açmaktadır. İnsanlığın yavaş da olsa “organik tarım”a yönelmiş
olması umut verici bir arayış olarak değerlendirilebilir.
Genetik alanındaki gelişmeler, özellikle insanın genetik
yapısının biraz daha iyi anlaşılabilmesi, birtakım genetik
hastalıkların önlenmesi, insanın daha sağlıklı bir yaşam
sürebilmesi açısından elbette önemli ve yararlıdır. Ancak
bilgi güçtür; iyiye de kötüye de kullanılabilir. Bu alandaki
bilgi birikiminin, insanın insanlığını yok edecek oluşumlara yol açmasının önüne geçmek; bu birikimin kötüye
kullanılmasını önlemek bir zorunluluktur.
Bakara Suresi’nin 205. Ayeti bizleri fıtrata aykırı, evrendeki muhteşem nizamı, insanca yaşayabilmek için
gerekli olan düzeni bozacak faaliyetler konusunda uyarmakta ve Allah’ın “fesad”ı sevmediği vurgusuyla hem
anarşi, terör ve bozgunculuktan, hem de fıtrı, doğal olanın
tahrip edilmesinden uzak durmaya, hatta bu konularda
sorumlu davranmaya davet etmektedir. Rum Suresi’nin
41. Ayeti’nde Yüce Yaratıcı insanı şöyle uyarmaktadır:
“İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden karada
ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri
dönerler diye, yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır.” Bu ayet, Allah’ın uyarılarına ve bilimin sesine kulak
verilmediği zaman nelerle karşılaşabileceğimiz konusunda
gerçekten bir uyarı niteliği taşımaktadır. Nitekim bugün
gerek denizlerde gerekse toprakta ve havada meydana
getirdiğimiz kirlenme, önce beslenmemizi, sonra da sağlımızı ciddi olarak tehdit etmektedir. Bu dünyada insanca
yaşamak gibi bir niyetimiz varsa her türlü “fesat”tan uzak
durmak zorundayız.
Üzerinde yaşayabileceğimiz bir başka dünya henüz
keşfedilmiş değil. Bu dünyayı bir gemi gibi düşünecek
olursak, onun tahrip edilmesine göz yummamanın bir
sorumluluk olduğunu anlayabiliriz.
www.turktob.org.tr
TÜRKİYE T OHUMCULAR BİRLİĞİDERGİSİ
Download