_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 01.02.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 02.03.2017 Doç. Dr. Türker EROĞLU Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı turkereroglu@gmail.com TÜRK HALK MÜZİĞİNİN TÜRKİYE’DEKİ COĞRAFÎ BÖLGELERE GÖRE TEMEL ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ Öz Çalışmanın “Giriş” bölümünde “İnsan ve Müzik” ilişkisine değinilmiş ve araştırmanın yöntemi ifade edilmiştir. Birinci bölümde Türk müziği, yapısı ve genel özellikleri bakımından ele alınmıştır. Özellikle Türk müziğinin bir bütün olarak görülmesi düşüncesi savunulmuş ve Batı müziği ile olan temel farklılık anlatılmıştır.Çalışmanın ikinci bölümünde Türk halk müziğinde “Tavır” ve “Uslûp” konuları anlatılarak “Yöresel Avazlar” konusuna temas edilmiştir.Üçüncü bölümde Türkiye’deki yedi coğrafi bölgedeki halk müziği incelenerek, bu bölgelerdeki müziğin ezgi ve ritim özelliklerine yer verilmiştir.Sonuç bölümünde, Türk müziğini Türlere göre ayırmanın pek isabetli olmadığı, sanat müziğinin daha çok şehir kaynaklı, halk müziğinin ise hem şehirlerde hem de kır kesiminde bulunduğu göz önünde bulundurularak incelemelerin bu yaklaşımla yapılması gerektiği kanaati belirtilmiştir.Ayrıca, Türkiye’de Türkü’lerin illere göre sınırlandırılmasının isabetli olmadığı, kültür unsurlarının siyasî veya idarî sınır tanımazlığı ilkesine dayanılarak, savunulmuştur.Çalışmada bölgeler arasında bazı farklar görülmekle beraber, dikkatle incelendiğinde her türün hemen hemen her bölgede görüldüğü aktarılmıştır. Anahtar kelimeler: Müzik, Türk Müziği, Türk Halk Müziği, Tavır-Uslûp, Avaz Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi INVESTIGATION ON THE BASIC CHARACTERISTICS OF THE TURKISH FOLK MUSIC ACCORDING TO THE GEOGRAPHICAL REGION IN TURKEY Abstract In the “Introduction” section of the study, the relation between “Man and Music” was mentioned, and the method of the study was expressed. In the first section of the study, Turkish music was investigated in terms of its structure and general characteristics. Especially, the idea of considering Turkish music as a whole was argued, and its fundamental differences in comparison with Western music were explained. In the second section of the study , “Manner” and “Mode” topics in Turkish folk music were expressed, and besides “Local Sounds” topic was explained.In the third section of the study, Turkish folk music in seven geographical regions in Turkey were investigated, and the tune and rhythm characteristics of folk music in these regions were explained . In the conclusion section of the study, considering that it is not very right to distinguish Turkish music by genres,and Turkish classical music is rather city-borne music,folk music exists in both cities and countrysides; the investigations were suggested necessarily to be performed in compliance with this approach. Besides, it is not right to classify ballads by provinces in Turkey , which was pleaded considering that cultural elements know no political or administrative bounds.It is reported in the study that although some inter-regional differences appear; when examined carefully every genre is seen in almost every region. Keywords: Music, Turkish Classical Music, Turkish Folk Music, MannerMode, Kind Giriş Müzik, müzik-ritm duygusu belki de Allah’ın insana bahşettiği en önemli özellik olmanın yanında insanın “Özgürlük alanı”dır. Müzik zevki ve anlayışının kişiden kişiye, toplumdan topluma farklılık göstermesi bu anlayışın delilidir. İnsanın müzik yetisiyle donanımlı olarak yaratılmış olması, müziğin bütün insanlığı sarması, yani müzik olgusu evrenseldir. Ancak, müzik zevki ve anlayışı, fıtratı ve özgürlüğü gereği nasıl kişiden kişiye farklılık gösteriyor ise toplumdan topluma da farklılık gösterir. Bu yönüyle de millîdir. Bu çalışmamızda millî bir müzik olan Türk müziğinin günümüzde halk müziği diye adlandırılan bölümü, Türkiye’deki temel özellikleri bakımından incelenecektir. Türk Müziği, özellikle Türk halk müziği alanında akademik çalışmalar oldukça yeni sayılır. Çünkü bu konuda yapılan çalışmaların ya eserlerin müzikal yönü üzerinde ya da eserlerin sözleri üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan Türk devletleri, “Türklük Bilimi” ve bu alanın araştırma konularından olan Türk halk bilimi üzerinde yapılan çalışmaların Türk dünyasına yönelmesini de sağlamıştır. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 514 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Türk halk müziği söz konusu olduğunda da elbette Türk dünyasına uzanmayan çalışmalar eksik kalacaktır. Ancak bu çalışmada, özellikle Türkiye Türk kültürü ele alınarak konu halk bilimi açısından ele alınmaktadır. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı, Türk halk müziği konusunda çalışma yapan her seviyedeki araştırıcıya kaynak teşkil edebilecek nitelikte Türkiye’ki Türk halk müziğinin coğrafî bölgelere göre dağılımını temel özellikleri bakımından incelemektir. Araştırmanın Problemi “Türkiye’deki Türk Halk Müziğinin temel özellikleri nelerdir? Halk müziğini tanımlayan ve sınıflayan temel özellikleri ve karakteristiği yapı nasıldır. Araştırmanın Yöntemi Araştırma niteliksel yol (yöntem) ve kaynak araştırması yordamına(tekniğine) dayalıdır. Konuyla ilgili kaynakların taranmasıyla elde edilmiş olan bilgilerin yanında, yazarın Türkiye ve Türk dünyasında yaptığı alan araştırmaları ile hayatı boyunca konu üzerinde elde ettiği veri ve bilgileri içermektedir. 1. TÜRK MÜZİĞİ “Büyük Türkistan” (Merkezi Asya) adı verilen, özellikle bilim ve kültür açısından kaynak teşkil eden bu bölgede binlerce yıldır yaşamakta olan Türkler önemli bir medeniyet meydana getirdiler. Bazı araştırıcılara göre, Türk Müziği’nin 6000 yıllık bir tarihi geçmişi vardır. (YENER, 2014, 11) Ancak, bu müzikle ilgili araştırmaların bu uzun geçmişe göre çok yeni olduğu söylenebilir. Bilindiği üzere, saf arı bir kültürden söz etmek mümkün değildir. Çünkü etkileşim olmadığı takdirde kültürler kendi içinde bir klan kültürü gibi kalır ve gelişemezler. Göçler yoluyla “Uluğ Türkistan”dan değişik coğrafyalara yayılan Türkler, temas ettikleri toplumların kültürlerinden de etkilenerek yeni bir terkip oluşturdular. Özellikle İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve Fars kültürü ile de etkileşime giren Türk Kültürü, bu milletlerin (özellikle müzik) kültürünü ciddi biçimde etkilerken, (AK, tarih yok, 41) onların kültüründen aldıkları bazı unsurlarla daha da zenginleşmiştir. Batılıların “Küçük Türkistan” dedikleri Türkiye’de, kültürel bakımdan yeni bir terkibe ulaşılmakla beraber “Uluğ Türkistan”dan taşınan kültürel omurga muhafaza edilmiştir. Bu sebeple, Türkiye’deki Türk kültürünün eşsiz zenginliğini ve renkliliğini etnik gurupların çokluğuna veya bu topraklarda önceden yaşamış (ölü) toplumların kültürüne bağlamak isabetli değildir. Özellikle Türkiye Türk kültürünü “Mozaik” gibi yakıştırmalarla ifade etmek de tarih ve kültür bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu kültür olsa olsa “Ebru”ya benzetilebilir. Ebru sanatçısı bir ana öğe üzerine renkli boyalarla birbirine nüfuz eden muhteşem güzellikler ortaya koymaktadır. Buradaki ana öğe Türklüğü ve Türk kültürünü, renkler ve şekiller de bu kültür içindeki türdeş olan veya türdeş olmayan çeşitlilik ve zenginlikleri göstermektedir. Bu zenginlik ve renklilik müzik kültüründe de kendini göstermiştir. Günümüzde Çin Sınırları içinde yaşayan Doğu Türkistan Türkleri, Kırgız Türkleri, Kazak Türkleri, Türkmenistan Türkmenleri, Irak ve Suriye Türkmenleri, İran (Güney Azerbaycan) Türkleri, İran Türkmenleri, İrandaki Kaşgay Türkleri, Tuva-Altay-Hakas Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Gagauz Türkleri, Uygur Türkleri ile Balkanlardaki Türkler’in müzik kültürünün bir The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 515 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi terkibi mahiyetinde olan Türkiye’deki müzik kültürü halk müziğiyle, sanat müziğiyle ve dinî müziği ile bir medeniyet müziği olarak varlığını sürdürmektedir. Türk müziği; ses sistemi, makamları, melodik yapısı, ritim yapısı, icra biçimi, konuları, çalgıları ve form yapısı bakımından dünya müziği içerisinde özel bir yere sahiptir. Batı müziğinin melodik yapısı majör ve minör sistemle açıklanırken, Türk müziği makamsal bir yapıya sahiptir. Batı müziği “Tampere” sistem denilen tam ve yarım seslerden oluşurken; Türk müziğinde tam seslerin arası dokuz, yarım seslerin arası ise dört komaya bölünerek zengin sesler elde edilmiştir. Ayrıca adına “Aksak veya Türk Aksağı” denilen aynı ölçü içerisinde ikişerli ve üçerli usûlün kullanılması ile oluşan; 5/8, 7/8, 8/8 ve 9/8 gibi usûller Türk müziğine özgüdür. Teknik bakımdan Batı ile Türk müziği arasındaki fark konusunda Araştırmacı Savaş EKİCİ, Batı müziğini dar bir alana yapılmış çok katlı bir bina, Türk müziğini ise; çok geniş bir alana yayılmış tek katlı binalar topluluğu (külliye) gibi düşünmek gerektiğini ifade etmiştir. (EKİCİ, 2013, 2) Oldukça geniş bir coğrafi alana sahip olan Türkiye’nin, her bölgesinin, her şehrinin, hatta bazı ilçelerinin bile kendine özgü bir müzik yapısı ve icrası olabilmektedir. Bu durum yer yer türdeş olmayan kültürel bir yapıyı göstermekle beraber, çoğunlukla yöre insanının bulunduğu coğrafyanın şartlarına ve temas ettiği insanlarla olan etkileşimine bağlı olarak türdeş olan yerel-mahallî bir kültüre ulaşıldığını göstermektedir. Dikkatle incelendiğinde ise gerek bütünüyle bölgesel kültürlerin, gerekse mahallî-yerel kültürlerin Türkiye’de belirli “Kültür Merkezleri” etrafında oluştuğu veya öbeklendiği görülür. Şunu da belirtmemiz gerekir ki, insanlar farklı olaylar sonucunda farklı, benzer olaylar karşısında benzer kültürel unsurlar üretebilirler. Türkler, günümüzden bin yıl önce Anadolu’ya tam anlamıyla yerleşmeye başladıktan itibaren 11. ve 12. Yüzyıllarda fethedilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere Türkiye’de birer kültür merkezi mahiyetinde yerleşim yerleri kurmuş ve bu merkezlerde Türk kültür hayatını geliştirmeyi sürdürmüşlerdir. Bu merkezlerde çok sayıda bilim adamı ve sanatçı yetişmiştir. Bu sanatçılar “Uluğ Türkistan” (Büyük Türkiye) Türk kültürü ile İslam kültürü sentezinden oluşan eserler vermişlerdir. Şehir hayatı, şehir kültürünü oluşturduğundan bir şehir müziğinden söz etmek mümkündür. Ancak burada sözünü ettiğimiz müzik, köklerinden kopuk ve tamamen yeni olan bir müzik olmayıp, omurgasını geleneksel yapıdan alan, ancak sanat kaygısı ile üretilen müziklerdir. Şehirlerde saray, konak ve tekke gibi mahfillerde önemli bestekârlar yetişmiş ve sanatsal açıdan çok değerli eserler verilmiştir. O zamanki kültür merkezi ve şehirlerde üretilen müziğin, günümüzde Türk Sanat Müziği veya Klasik Türk Müziği adı verilen müziğin temelini oluşturduğu söylenebilir. Bu müziğin; sanat kaygısı ile yapıldığı ve belki Türk Halk Müziğine göre dış unsurlardan daha fazla etkilendiği de söylenebilir. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, omurga, kültür köklerine bağlı ve millî değerler taşıyan yapıdadır. Esasen Türk müziğini bir bütün olarak ele almak daha isabetlidir. Çünkü Türk müziği öteden beri bizzat ilgilileri tarafından ayrıştırılmaya çalışılmakta, Türk Sanat Müziği veya Klasik Türk Müziği “Havas”ın, yani seçkin-elit zümrenin, Türk Halk Müziği ise “Avam”ın, yani sıradan-adi halk tabakasının müziği olarak nitelendirilmektedir. Oysa Türk Müziği bütün türleri ve çeşitleri ile Türk milletinin değerleridir. Ayrıca Türk Sanat Müziği ile Türk Müziği ifadelerini eş anlamlı hale getirip Türk halk müziğini Türk müziğinden ayrı imiş gibi ifade etmek de abesle iştigâldir. Ayrıca Türk sanat Müziği gökten zembille inmemiştir. Daha Konya, Edirne, İstanbul Türk hakimiyetine girmeden önce Harput (bugünkü Elazığ), ve Urfa gibi merkezlerde Türk The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 516 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi müziği icra ediliyordu ve bir ayrım yoktu. Belki bir şehir müziğinden ve özellikle sanat kaygısı taşıyarak üretilmiş bulunan şar-küyü/şehir müziği (ÇOBANOĞLU, 2010, 46-47) müziklerden söz edilebilir. Ancak, bu durum bu müziğin üstün ve/veya halktan kopuk olduğu anlamına gelmez. Nitekim, “Divan”ı bulunan halk şairleri, “Arûz” kalıbında şiirler ile atışan şair ve ozanlar olduğu gibi, bunları besteleyen meçhul ustalar da bu bölgelerden çıkmıştır. Zaten halk bir araya gelerek bir müzik eseri meydana getirmez. Onu yaratan yine fertler, yani üretici liderlerdir. Türk müziği kökeninden günümüze doğru giderek kurallı hale gelmiş ve bu müziğin belirli kalıpları oluşmuştur. Bunlar içinde bütün Türk müziğini kapsayan bir makamsal yapı ve kurala dayalı bir müzik sisteminden söz edebiliriz. Çoğunlukla şehirlerde yaratılmış olduğu düşünülen Türk Sanat Müziği veya Klasik Türk müziğine atfen ifade edilen makamların sayısının 500 civarında olduğu belirtilmektedir. Fakat bu makamlarda bestelenmiş eserlerin büyük bir çoğunluğu kaybolduğundan günümüzde sadece 50-60 civarında makamın sıklıkla kullanıldığı, TRT’de yer alan 21.000 civarında eserin 41’inin 6 makamda bestelendiği, toplamda 266 makamın kullanıldığı görülmektedir. (ÇEVİKOĞLU, 2014, 849) En çok bilinen ve kullanılan makamlar; Hicaz Makamı, Kürdili Hicazkâr Makamı, Hüseyni Makamı, Uşşak Makamı, Nihavent Makamı, Segâh Makamı, Rast Makamı, Saba Makamı ve Hüzzam Makamlarıdır. Gerek bu makamların oluşması ve gerekse bu makamlarda yapılan beste çalışmalarının geçmişini günümüzden bin yıl öncesine kadar götürmek mümkündür. Bu beste ve makamların Anadolu’da temellerinin atılması şehir hayatının başlaması ile birlikte oluştuğu dillendirilir ise de bu oluşumun daha eskilere gittiğini düşünmek daha doğru olacaktır. Çünkü Türk toplumu yalnızca Türkiye’de şehir hayatına başlamamış, yüzyıllar öncesinde de konar-göçerlik yanında, şehirler kuran, mimarî eserler veren bir kültür yapısı göstermiştir. Türkiye söz konusu olduğunda da, bir yanda konar-göçerlik sürerken, diğer yanda şehir hayatı devam etmiştir. Türkiye’de etkin şehir hayatının yaşandığı bölgelerin başında Elazığ(Harput) ve Şanlıurfa gibi vilayetler (kültür merkezleri) gelmektedir. Bu şehirlerin halk müziğinde toplu icranın ve makam geleneğinin bulunduğu görülmektedir. (EROĞLU,1995,205 ) Günümüzde söz konusu kültür merkezlerinde Türk Sanat Müziği icrasında kullanılan Kanun, Ud, Keman (KemeneKemane), Ahenk gibi sazların yaygın olarak kullanıldığını görmekteyiz. Selçuklu ve Osmanlı devletleri döneminde Türkiye’deki Türk halkı münevver/aydın zümreye göre geleneksel kültürü daha sıkı muhafaza etmiştir. Zira şehirli-okumuş tabakalar Arap ve İran dili, edebiyatının etkisi ile başkalaşırken, halk geleneğe dayalı eserler üretmeye devam etmiştir. (EKİCİ, 2013:5) Orta Asya’daki çeşitli Türk kavimlerinde kam, baksı, bahşı, şaman gibi adlarla bilinen şair/çalgıcılar, Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri ile birlikte yerlerini âşıklara veya saz şairlerine bırakmışlardır. Bu kişilerin Orta Asya’dan getirdikleri müzik, Anadolu coğrafyasındaki şartlara ve bu şartlardan meydana gelen kültürle zenginleşmiş ve Türkiye’de günümüz Türk Halk Müziği oluşmuştur. “Türk Halk Müziği”nde her müzik eserine Türkü denilmektedir. Türküler sözlü ve sözsüz, serbest ölçülü veya ölçülü oluşlarına, her yörede yaşanılan olaylara, toplumsal ilke ve kurallara, coğrafi şartlara göre şekillenmektedir. Her kültürel bölgenin Türküsü gerek melodik yapısı gerekse konuları bakımından söylendiği veya üretildiği yörenin parmak izi gibidir. (EKİCİ, 2013:6) Yöre konusunu illerle sınırlamak doğru değildir. Yöre kavramı, her ne kadar, çoğunlukla “Yer” anlamında kullanılıyor ise de, kültürel bir alanı işaret ettiği için “Nasıl bir yer?” sorusu- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 517 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi nun cevabını aramamız gerekmektedir. Bu konuda Dr. Merdan Güven; “Türküleri belli bir köyün, kasabanın veya ilin sınırlarına hapsetmenin anlamlı olmadığı”nı(GÜVEN, 2009, 44) söyleyerek düşüncemizi desteklemektedir. Bu konuda Araştırmacı Mehmet Özbek’in “Bazı Türküler sevildikleri oranda yaygınlık kazanarak yöresellikten bölgeselliğe geçerler.” şeklindeki ifadesi dikkat çekicidir. (EROĞLU F.B., 2014, 18) Yöresel farklılıklar; bölgeden bölgeye olduğu gibi, şehirden şehire hatta ilçeden ilçeye bile görülebilmektedir. Ancak, yukarıda belirtildiği gibi, bir kültür bölgesine bağlı olarak açıklamak daha isabetli olacaktır. Her kültür bölgesinin merkezi olan şehrin içinde dahi bazı ilçe hatta köylerde karakteristik farklılıklar öne çıkıp tanınabilir. Bu durum aşağıda, avazlarla ilgili bölümde açıklanmaktadır. Uzun hava ve “Kıvrak (kırık) Hava” hava formunda yakılmış Türkülerin bir kısmı da her iki özelliği birden göstermektedir. Uzun havaların çoğunun serbest ritimli ve doğaçlama olarak çalınıp söylendiği düşünülmektedir. Ancak bu eserlerin rastgele, gelişigüzel olduğunu düşünmek doğru değildir. Uzun havalar da temel bir melodik hat üzerinden seslendirilmekte ve kendi içinde bir ritmi bulunmaktadır. Kıvrak (Kırık) havalar ise ezginin başından sonuna kadar düzenli bir ritim özelliği göstermektedir. Fakat bazı Halay ve Semah ezgilerinin içerisinde değişik usûllerde (ritimlerde) icra edilen bölümler de görülecektir. Uzun havalar içerisinde Hoyratlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu yörelerinde özellikle Diyarbakır, Kerkük, Urfa, Harput (Elazığ) da yaygın olarak görülür. Daha çok erkekler tarafından söylenir. Konuları ise ağırlıklı olarak sevgi ve sevgili üzerinedir. Nazım bakımından “Cinaslı Mani” denilen Hoyratların en belirgin özelliği sözlerinin cinaslı mani olmasıdır. Hoyratlar diğer uzun havalara göre daha özgür, daha sert ve kuvvetli bir şekilde tiz bir sesle okunurlar. 4-5 ses içerisinde dolaşan hoyratlar olduğu gibi iki oktav civarında ses genişliği olan hoyratlara da rastlamak mümkündür. Bu tür hoyratlar Türkiye’de çoğunlukla bağlama ile söylenmelerine rağmen Harput, Urfa ve Kerkük’te Ud, Keman ve Kanun gibi çalgılar eşliğinde de söylenmektedir. Özellikle bu yörelerde bazı hoyratların girizgâh, aşma, meyan, devirme ve bağlama gibi bölümleri vardır. Bu da Türk müziğinin bütün olarak ele alınması gerektiğinin önemli bir delilidir. Şunu da belirtmek gerekir ki, bazen hoyrat diye adlandırılan eserlerin sözleri cinaslı mani olmayabilir. Bu durumda Hoyrat adını şiirden değil, söyleme tarzından almaktadır. Yani ezginin yapısı ve icrası ile ilgilidir. Uzun havalar ve kırık havalar yörelerde değişik adlarla bilinmektedirler. Bu formlarda yakılan Türkülerde halk öncelikle maziden âtiye taşıdığı kültürün temel anlayışına dayanarak, çevre unsurları ve hayat tecrübesi ile birlikte hayatında yer eden unsurları ve duygularını aktarmaya çalışmıştır. Bu çevre unsurlarından olan hayvanlar Hoyrat sözleri içinde önemli bir yer tutar. Mesela müzik kültürümüzde çok rastlanan kuşların sembolleştirilmesine önemli bir örnek olarak Güvercin gösterilebilir. Güvercin eşsiz güzelliği, çeşitliliği, postacılığı ve Hira mağarasında Peygamberimizin gizlenmesindeki gayreti ile kutsallaştırılmış bir hayvandır. Güvercini konu edinen birçok Türkü bulunmaktadır. Örneğin Harput Kültür bölgesindeki; Güvercin vurdum kalkmaz, Kanı sel olmuş akmaz, Küçük yaşta sevdiğim, Şimdi yüzüme bakmaz. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 518 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Güvercinin beyazı, Hanım etme bu nazı Vereceğin bir buse Alacağın beş “Gazi”. Sözleriyle seslendirilen türkünün aynı zamanda oyunu da vardır. Bu ve benzerleri gibi Türkülerin birçoğunda canlı ve cansız varlıklar bir sembol olarak halkın duygularını anlatılması ve aktarılmasında araç olarak kullanılmıştır. (EKİCİ, 2013:7) Türküler aynı zamanda bir kültürel bellektir. Toplumun dönemsel yapısını ve tarihsel özelliklerini türkülerden öğrenmek mümkündür. Toplumda meydana gelen olaylar da Türkülere yansıtılmakta olup bir olaya istinaden yakılmış çok sayıda Türkü bulunmaktadır. Bu Türküler nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmakta, herhangi bir olay veya vesile sonucu yakılan bir Türkü, ileri nesilleri de bilgilendirmektedir. Aşağıda sadece bir dörtlüğü örnek verilen “Avşar Bozlağı” adlı Türküde; Türkmenlerin Anadolu’ya gelişleri, bu göçler sırasında yaşadıkları sorunlar, Osmanlı Devleti tarafından zorunlu iskâna tabi tutulmaları ve yaşadıkları savaşlar anlatılmaktadır. Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden iller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir (EKİCİ, 2013:8) Yukarıda ifade edildiği gibi Türk halkı içindeki üretici liderler, duygularını müzikle dile getirirken, genellikle, bir sanat kaygısı taşımamaktadır. Ancak bu durum ürettikleri eserlerin sanatsal nitelik taşımadığını göstermez. Türküler yörenin hayat tarzı, yaşanılan olaylar ve miras olarak alınan müzik geleneği, sosyal yaşantı ve duygular ile birleştirip sentez yapılarak üretilmiştir. Türküler incelendiğinde birçoğunun melodi ve ritim yönünden basit olduğu değerlendirilebilirken, seslerin son derece ustalıkla arka arkaya getirilerek, sözün de tesiriyle dinlenebilir ve etkili duygulanım yaratan eserler olduğu görülür. Çoğunlukla dinî kökenli olan Türkülerde mizah ve taşlama da yaygın bir şekilde vardır. Eğlenmek ve toplumu güldürmek, neşelendirmek için de Türküler söylenmiştir. Ancak bazıları hem eğlenceli hem de derin muhtevalıdır. Aşağıdaki Türkü bu konuya en iyi örneklerdendir. Manda yuva yapmış söğüt dalına Yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Sabahleyin erken çifte giderken Öküzüm torbadan düştü gördün mü? Bu Türküde insanların aklına, Mandanın söğüt dalına yuva yapması saçma veya komik gelebilir. Ancak, mandalar su Aygırları gibi tamamen so içinde kalma veya suda yüzmemekle beraber su kenarlarında veya bataklıklarda serinlenmeyi ve su kenarlarındaki ağaçların altında gölgelenmeyi severler. Türkiye’de de özellikle göletler, su kaynakları veya dere kenarlarındaki ağaçların altına yatarlar. Âdeta dallara yuva yapmış gibidirler. Suyun, özellikle söğüt ağacının ve hayvanların olduğu yerde sinek boldur. Sinekler manda yavrularının cinsel bölgelerindeki nazik, ince yerleri ısırırlar. Buna halk ağzında “gapmak” (ısırmak) denir. Öküzün torbadan düşmesi ise yemekten içmekten kesilmesi anlamındadır. Görüldüğü gibi Türkü sözlerinin hem esprili, eğlendirici yönü; hem de anlam derinliği bulunabilmektedir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 519 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Türk Halk Müziği tek sesli olarak bilinmesine rağmen; özellikle halk çalgılarının yapısından ve icra biçimlerinden kaynaklanan bir takım çok seslilik unsurlarını görmek de mümkündür. Bağlama ile çalınan bazı ezgilerde, Gaziantep yöresinde Zambır adı ile bilinen çalgıda, Artvin yöresindeki Tulumda, Karadeniz kemençesinde çalgıların yapısından ve çalınış biçiminden kaynaklanan bir takım çokseslilik unsurlarını görmek mümkündür. Bunlardan başka Muğla Fethiye yöresinde “Üç Telli Cura” adı ile bilinen çalgının icra biçimi bu konuya en güzel örneklerdendir. (EKİCİ, 2013,9) Kaldı ki, bir müzik eserinin tek sesli olması bir eksiklik değildir. Çok sesli müziğin anavatanında bile tek sesli müzikler daha yaygındır. Türkiye’de müzik icra ortamları çoğunlukla geleneksel dernekler ve düğün, bayram gibi ortamlardır. Bu ortamlarda toplu icralar da görülmektedir. Toplu icra geleneği hem müziğin gelecek kuşaklara aktarılması için bir eğitim yordamı, hem de birlik beraberlik adına yapılan önemli toplantıların neşesidir. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde de bu tür toplantılar yapılmaktadır. Bu toplantılar; Harput’ta “Kürsübaşı”, Kütahya’da “Gezek”, Balıkesir’de “Barana Sohbetleri”, Simav’da “Yaren Sohbetleri”, Konya’da “Oturak Alemleri”, Adıyaman’da “Harfane”, Nevşehir’de “Sıra Odası” ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde daha değişik adlarla bilinen ve yapılan, her biri birer toplumsal (sosyal) dernek niteliğindeki kurumların toplantılarıdır. Genellikle gece yapılan bu toplantılar; çeşitli konuların görüşüldüğü, büyüklerin ve toplumun ileri gelenlerinin dinlenildiği, dargınların barıştırıldığı ve gün ile ilgili çeşitli kararların alındığı; girişin, çıkışın, oturuşun, konuşmanın, dinlemenin belirli bir adab ve erkânının olduğu toplantılardır. Bu ortamlar yeni yetişen nesle toplumsal bir takım anlayışların kazandırıldığı, bilgilerin aktarıldığı ve öğretildiği geleneksel okullar gibidir. Müzik kültürünün çok zengin olduğu bazı yörelerimizde yapılan bu tür toplantılarda, ki bu şehirlerin başında Harput(Elazığ) ve Şanlıurfa gelmektedir, müzik icrası önemli bir yer tutmaktadır. Görüldüğü gibi Türkülere sıradan, basit ve avamî bir kültür unsuru gibi bakmak ve yalnızca bir özelliği açısından yaklaşmak Türküleri ve Türkleri küçümsemek olur. Oysa Türküler görünen ve görünmeyen birçok derin anlamlar içermektedir. 2. TÜRK HALK MÜZİĞİNDE YÖRESEL İCRA BİÇİMLERİ VE AVAZLAR 2.1. Tavır ve Uslûp Türk Halk Müziği geleneksel yapısı içerisinde yerel ve bölgesel özellikler taşır. Bu yöresel özelliklere halk müziğimizde uslûp denilmekle birlikte; yöre uslûbu içinde özellikle bağlamadaki icra biçimlerine “Tavır” denilmekteydi. Ancak tavır daha çok kişiye özgü olduğu için “Uslûp” ifadesinin kullanılması gerektiğini düşünmekteyiz. Yöresel uslûplar bir yörede yaşayan insan topluluklarının yaşama biçimlerinden ve kültürlerinden kaynaklanan çeşitli özelliklerin halk müziğine yansıması olarak dikkat çekerler. Bir başka ifade ile yöre müziğinin karakterini göstermektedir. Genel özellikleri bakımından yöre uslûbunu farklı ton ve diziler içinde gelişen ezgilerin yine farklı düzüm ve tartımlarla işlenmesiyle oluşmuş kendine özgü bir tekniği olan yorum farklılıkları olarak nitelendirebiliriz. Yöre uslûpları, bağlamada veya genel olarak yöre sazlarında değişik çalış biçimleri, farklı tezene vuruşları ve çeşitli şekillerde yapılan akort özellikleriyle değerlendirilir. Türk müziğinin temel sazı olan Bağlamada zengin teknik birikimi oluşturan yöre uslûpları, özellikle farklı tarzdaki tezene vuruşları ve ritim yapılarıyla dikkat çekerler. Bu tezene vuruşları yöresel kullanımda, tarama, çekme, üçleme, dokunma, çırpma, çektirme, sıyırtma, çifteleme ve vurma gibi özel adlar alırlar. Bağlamada belirli bir teknik özelliği sahip olan uslûplardan başlıcaları ; Halay Uslûbu, Teke Uslûbu, Semah ve Deyiş Uslûbu, Âşık Uslûbu, The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 520 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Konya Uslûbu, Kayseri Uslûbu, Yozgat Sürmeli Uslûbu, Ankara Uslûbu, Silifke/Mut Uslûbu, Zeybek Uslûbu, Azerbaycan Uslûbu, Karadeniz Uslûbu, Karşılama Uslûbudur. (EROĞLU, 2010, 116-118) Uslûbu bakımından dikkati çeken bir başka yöre de Silifke’dir. Kaşıkla oynanan dansların yoğun olarak oynandığı ilçelerden olan Silifke, müzik yönünden Mersin ilinin merkezi durumundadır. Yöredeki halk ezgilerinin ve dansların eşlik çalgısı genellikle keman, cümbüş, bağlama, kaşık ve davuldur. Önceleri kabak kemane ve Zurna yöre ezgilerine eşlik ederken bu sazların yerine daha sonra keman ve klarnet kullanılmaya başlanmıştır. Keman, kabak kemanenin yerini aldığı için omuz yerine, geçmişte, dize koyularak çalınmaktaydı. Yörede uzun hava ve kırık hava formundaki ezgilerin yanı sıra önce uzun hava ile başlayıp daha sonra kırık havaya dönüşen ezgiler de bulunmaktadır. Silifke yöresinde yapılan oturak alemlerinde ve düğünlerde çalınıp söylenen bu ezgiler çoğunlukla sözlü olduğu gibi sözsüz de olabilmektedir. Silifke ile birlikte anılan Anamur ve Mut da ufak tefek farklılıklarla Silifke karakteri gösterirler. 2.2. Yöresel Avazlar Yöreden yöreye değişen Türkü söyleme biçimlerine geçmişte ağız denilmekteydi. Ağız, ifadesi ile daha çok uzun havaların söyleniş biçimi anlatılmak istenmektedir. Bir yörenin bütünüyle icra biçimlerine uslûp, Türkü söyleme biçimlerine ise ses anlamına gelen “Avaz” veya “Yöre Avazı” denilmesini teklif ediyoruz. Halk müziğinde, sesle icra edilen ezgilerde, halkımız farklı Türkü söyleyiş biçimlerini benimsemiş, geliştirmiş ve ezgilerini kendi duygularına göre değişik motiflerle bezemiştir. Geniş bir coğrafi alana sahip olan Türkiye’de örnek olarak, Eğin Avazı (Ağzı), Harput Avazı, Arguvan Avazı , Çamşıhı Avazı, Sümmani Avazı, Kerkük Avazı, Azerbaycan Avazı, Barak Avazı, Bozlak Avazı, Gurbet Havası-Avazı gibi“Yöre Avazları” oluşmuştur. 3. BÖLGELERE GÖRE HALK MÜZİĞİ Türkiye’deki kültür merkezlerinin tam olarak belirleyemediğimizden, şimdilik coğrafi bölgelere göre ifade etmek durumundayız. 3.1. Doğu Anadolu Bölgesi Halk Müziği Doğu Anadolu bölgesi, Türklerin Anadolu’ya girdiği kapı olarak dikkat çekmektedir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra 1085 yılında Harput fethedilmiş, daha İstanbul’un Türkleşmesinden önce burada kurala dayalı Türk müziği icra edilmeye başlanmıştı. Bölgede ağırlıklı olarak, Davul, Zurna, Klarnet, Bağlama, Kaval gibi sazlar kullanılırken; özellikle Erzurum ve Elazığ’da Ud, Kanun, Keman (Kemene) gibi sazlar da kullanılır. Ayrıca Çığırtma adı verilen Kartalın kanat kemiğinden yapılan nefesli saz, günümüzde pek kullanılmamakla birlikte, Elazığ’ın ilgi çekici bir sazıdır. Ayrıca Elazığ müzik icra göreneğinde “Takım Çalgı” veya “İnce Saz” denilen; Keman, Klarnet, Cümbüş, Ud, Ahenk, Dömbek’ten oluşan öbek saz göreneğinin yanında çift davul çift Zurna, çift davul çift klarnet gibi saz öbekleri de görülür. Bölgede Elazığ’ın eski yerleşim yeri olan Harput, bir kültür merkezi olarak geniş bir hinterlanda sahiptir. Bu sebeple gerek müzik çeşitliliği ve gerekse halk danslarının zenginliği bakımından öne çıkmaktadır. Harput’ta şehir müziğinin hakimiyeti köylere de sirayet etmiştir. Kurala dayalı toplu müzik yapma geleneğini Kürsübaşı, Havuzbaşı sohbetlerinde canlı olarak yaşatan Elazığlılar, atala- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 521 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi rından miras olarak aldıkları müzik kültürünü gelecek nesillere aktarmayı titizlikle sürdürmektedirler. (EROĞLU 1995, 205) Müzik sohbetine (Meşk) Paşa göçtü denilen Peşrevle başlanır, Her makamın Gazeli, Hoyratı, ve Kırık Havası söylendikten sonra diğer makamlara geçilir. Elazığ’da “Harput Avazı”, “Ova Avazı” ve “Hızmeker (Hizmetkâr) Avazı” adı verilen söyleme biçimleri vardır. Elazığ/Harput’un kültür hinterlandına Eğin, Arapkir, Divriği, Tunceli, Bingöl gibi yerler de girmektedir. Elazığ’da Müstezat, Tecnis, Elezber, İbrahimiyye, Divan, Maya, Bağrıyanık v.b. çok sayıda uzun hava örneği bulunurken, Türkiye’de Şanlıurfa’da ve Giresun’daki birer örnek dışında, ayağı (saz bölümü) ritimli uzun havalar, bu bölgeye hastır. (EROĞLU 1989, 11) Erzurum’da ve Kars’ta Âşık müziği yoğun olarak bulunurken; Müstezat ve Tatyan gibi kendine özgü Türküler de dikkati çekmektedir. Özellikle bölge nüfusunun Güney Azerbaycan’daki Horasan bölgesinden göç eden topluluklardan oluşması sebebiyle Azerbaycan Halk müziği ile örtüşen ve benzeşen çok sayıda uzun ve kırık hava örneği ile “Muğam” geleneğine dayalı eserler de dikkat çekmektedir. Bölgede Eğin, Çamşıhı, Azeri, Arguvan, Harput gibi “Avaz”lar mevcuttur. Ayrıca bölgenin güneydoğu ucundaki Van’ın Erciş ilçesinde görülen “Deme Çevirme” Türküler de ilgi çekicidir. Bölgede 10/8, 2/4, 4/4’lük usûller yaygın olarak görülmekle beraber 5/8 ve 9/8’lik usûller de mevcuttur. Ayrıca bölgeden yetişmiş çok sayıda ses ve saz sanatçısı olduğunu da belirtmeliyiz. 3.2. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Halk Müziği Güney Doğu Anadolu bölgesi, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Harput’tan sonra ikinci bir giriş kapısı rolünü oynamış, Türk tarihinde, toprakları üzerinde ilk Müslüman Türk devletinin kurulmasına sahne olmuştur. Bu nedenle derin ve zengin bir tarihsellik boyutu, bir jeopolitik yapısı vardır. Farklı hayat tarzlarına sahip insanların farklı kültürleri olacağı gibi, aynı kültür köküne sahip insanlar farklı yer ve mekânlarda farklı mahalli kültürlere sahip olacaktır. Bu nedenle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki şehirlerin kültürlerinde büyük benzerlikler bulunmanın yanında yukarıda zikrettiğimiz sebeplerle farklılıklar da görülmektedir. Güneydoğu Anadolu bölgesi Türkülerine bakıldığında iki oktavı bile aşan oldukça tiz seslerden başlayan Türkü ve uzun havaların söylendiği bir melodik yapıya sahip olunduğu görülmektedir. Bölgenin önemli kültür merkezlerinden biri Gaziantep’tir. Bu şehirdeki müzik kültürünü, şehir merkezi, barak aşireti yerleşim bölgesi ve yayla ve dağ bölgeleri olmak üzere üç kısımda incelemek mümkündür. Şehir merkezinde şehir kültürünün ve yaşama biçiminin ürünü olan Türk sanat müziği icrasını ve bu müziğin çalgılarını da görmek mümkündür. Eski zamanlarda mehterhanesiyle, kilise koroları ile, fasıl heyetleriyle yüksek bir müzik kültürünün yaşandığı Gaziantep’de, klasik Türk müziği alanında oldukça önemli eserler vermiş ses ve saz sanatçıları yetişmiştir. Islahiye ve Nurdağı bölgesinde olduğu gibi yayla ve dağlık bölgelerde ise; barak müziğinin etkileri yoğun olarak görülmekle birlikte kültürel yapı daha farklıdır. Bölgede dikkat çeken önemli bir müzik merkezi olan Şanlıurfalı için müzik bir yaşama biçimidir. Düğünlerde, kına ve esbap gecelerinde, bayramlarda, sıra gecelerinde ve cenazelerde müzik bir şekilde yer almaktadır. Şanlıurfa da yapılan bu törenlere belirli öbekler katılıp buralarda günün anlamına göre müzik icra ederler. Eğlence toplantılarında; şarkı, Türkü, hoyrat ve The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 522 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi gazel okunurken, mevlit ve tasavvuf toplantılarında; mevlit, ilahi, hoyrat ve gazel okunmaktadır. Fakat bu icralar rast gele değil, belirli bir takım kurallar içerisinde yapılmaktadır. Bu kuralların başında makam geleneği gelmektedir. Şanlıurfa müziğinde yörede “Sıra Gecesi” veya “Sıra Gezmesi” adı ile bilinen toplantıların oldukça önemli bir yeri vardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin önemli bilim, sanat ve kültür merkezlerinden birisi de Diyarbakır’dır. Gerek Güneydoğu Anadolu’da ve gerekse Türkiye’de en çok şair ve yazarın yetiştiği önemli bir şehirdir. Eskiden Diyarbakır’da haftanın belirli günlerinde evlerde toplanılarak müzik âlemlerinin yapıldığı, bu âlemlere dönemin tanınmış şair ve bestekârlarının katıldığı, hatta halk sanatçılarının da bu toplantılara katılarak şarkı ve Türküler icra ettikleri bilinmektedir. Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Diyarbakır’da da açık havalarda yapılan eğlencelerde davul ve zurna yaygın olarak kullanılmaktadır. Kapalı mekanlarda ise; ud, kanun, keman, cümbüş gibi klasik Türk müziğinde kullanılan sazlar kullanılmaktadır. Bölgede dikkat çeken bir il de Adıyaman’dır. Adıyaman halkı arasında geçmişten günümüze kadar süregelen müzikli toplantılara “Harfane” denilmektedir. Harfane, diğer bölgelerde yapılan müzikli toplantılar ile aynı işleve sahiptir. Osmanlı döneminde kurulmuş olan “Ahilik” teşkilatının üyeleri olan esnafların, hafta sonlarında toplanarak yorgunluk ve stres atmak amacıyla düzenlemiş oldukları toplantılar zamanla halk arasında da yaygınlaşmıştır. Bu toplantılarda günün konuları ile ilgili sohbetler yapılmakta, şarkı, Türkü, mâni ve gazeller söylenmekte ve çeşitli danslar oynanmaktadır. Bunlarla birlikte çeşitli yiyecek ve içecekler de ikrâm edilmektedir. Adıyaman’da geçmişte icra edilen tekke ve tasavvuf müziği günümüzde de görülmektedir. Tekkelerde okunan bu ilahi ve gazellerin eşlik çalgısı çoğunlukla bendir(Helile-Elbane), def, ve kudüm olmuştur. Yörede kullanılan sazlar; cünbüş, tanbur, keman, ud, kanun, kaval, mey, ney, bağlama, def ile Halay ezgilerinin baş sazları olan davul ve Zurna kullanılmaktadır. Adıyaman yöresi, güçlü kültür merkezlerinin arasında kalmıştır. Bu nedenle müzik kültüründe, Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Diyarbakır ve özellikle Harput(Elazığ) gibi önemli kültür merkezlerinin etkileri de görülmektedir. Yöredeki ritim yapısı 2/4, 4/4 gibi basit zamanlı usuller ağırlıklı görülmekle beraber 5/8, 10/8 ve 9/8’lik usuller de görülmektedir. 3.3. Karadeniz Bölgesi Halk Müziği Karadeniz Bölgesi; Karadeniz’in kıyısında yükselen dağlık, engebeli arazilere; bol miktarda akarsuya sahip, oldukça gür ve yeşilin her tonunun bulunduğu ormanlara sahip bir bölgedir. Bölge ekonomisi bakımından oldukça önemli olan ve engebeli arazilerde yetişen fındık ve çayın üretimi ve hasadı; bu ürünler kurutulurken her an yağma ihtimali olan yağmurdan korunma veya hırçın dalgalarla boğuşularak Karadenizden balık çıkarılışından dolayı bu bölgede yaşayan insanların oldukça hareketli ve hızlı olmasını gerektirmiştir. Bu hayat tarzı, yani bölge kültürü yöre müziğinin oldukça hareketli, ses genişlikleri çok fazla olmayan, daha çok 7/8 hatta 7/16’lık gibi aksak usûllerin olduğu bir melodik yapıda olmasını sağlamıştır. Karadeniz Bölgesini coğrafi olarak Doğu, Orta ve Batı Karadeniz Bölgesi olarak ayırırken, Kültürel bakımdan deniz kıyısı ile iç kısımları ayırmak gerekir. Çünkü, iç kısımlarda bulunan illerin komşu olduğu İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölge kültürleri ile daha çok örtüştüğü görülmektedir. Doğu Karadenizin Artvin, Trabzon, Ordu ve Giresun gibi kıyı kentlerinde Cura Zurna, Davul, Kemençe, Tulum ve Akordeon gibi çalgılar ön plandadır. Özellikle Kemençe Doğu Karadenizli için yaşam kaynağıdır. Kemençenin sesi duyulduğunda içi titremeyen Karadenizli yok gibidir. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 523 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Özellikle yayla şenliklerinde ve “Ot Göçü” denilen özel günlerde yolculuk boyunca sürekli Horon oynanarak yaylaya gidilir. Doğu Karadeniz’de “Atma Türküler” ve/veya “Karşı Beri Atma” denilen ve karşılıklı atışma şeklinde icra edilen Türküler vardır ki bunların çoğu doğaçlama olarak (irticalen) söylenir. Kıyı kesimi dışında kalan yerlerde Kemençenin yerini Davul-Zurna almaktadır. 3.4. Akdeniz Bölgesi Halk Müziği Akdeniz Bölgesi halk müziği açısından oldukça zengindir. Hatay, Kahramanmaraş ve Adana’da Barak Avazı görülürken, Mersin’e bağlı Silifke, Anamur, Mut gibi ilçelerde oldukça hızlı tempolu Yörük-Türkmen Türküleri yoğun olarak görülür. Yörede yaygın olarak Davul, Zurna, Kaval kullanılmakla beraber, özellikle Mut, Silifke ve Anamur ilçelerinde Bağlama, Klarnet, Keman gibi çalgılar Türkülerin ve oyun havalarının seslendirilmesinde kullanılır. Ayrıca bölgede Âşıklık geleneği de vardır. Ülke çapında tanınmış, Âşık Feymanî, Âşık İmamî, Abdulvahap Kocaman ve Gül Ahmet YİĞİT gibi çok sayıda tanınmış Çukurovalı Âşık vardır. Basit zamanlı ve ses aralığı 1 oktavı geçmeyen Türkülerin yanında, geniş ses aralığına sahip Barak ve Bozlaklar özellikle Çukurova bölgesinde görülür. Örneğin Mersin’de Avşar Bozlağı, Sarıyaylam bozlağı, Morkoyun bozlağı, Göç bozlağı bozlağı gibi bozlaklar vardır. (YAZICI, 2016, 286) 3.5. İç Anadolu Bölgesi Halk Müziği İç Anadolu Bölgesi Türk Halk Müziğine çok sayıda eser vermiş ve çok sayıda sanatçı yetiştirmiş bir bölgedir. Özellikle, Ankara, Kırşehir, Nevşehir, Yozgat ve Konya gibi iller yöre Uslûbu bakımından önemli illerdir. Bozlakların, Sürmelilerin ve Halayların en yoğun olduğu iller bu bölgededir. Ancak özellikle Ankara’da Zeybek türüne de rastlanmaktadır. Ankara Divanı/Asalet, Hüdayda, Atım Araptır, Ankara Zeybeği, Misket, Bir Dalda İki Elma, Karaşar Zeybeği, Mor Koyun, Çarşamba, Sarı Zeybek, Yandım Şeker, Sabahî, Ağ Gelin, Seğmen Zeybeği, Sinsin ve Cezayir Ankara’nın çok bilinen havalarıdır. Bölgede Bağlama temel çalgı olarak öne çıkmaktadır. Bağlamanın yanında, Davul-Zurna, Klarnet, Zilli Maşa ve Kaval gibi sazlar da yoğun kullanılır. Hemen hemen her usûlde ve geniş ses aralığında eserler icra edilirken, toplu çalma ve söyleme göreneğinin, Çankırı Yaren Sohbetlerinde, Kırşehir ve Ankara Ahi ve Seğmen kuruluşlarının toplantılarında müzik icrası önemli bir yer tutmaktadır. Bölgede Konya ili kendine has bağlama çalma biçimi ile önemli bir uslûba sahiptir. Konya Türkülerinin çoğu kaşık havaları için çalınıp söylenmiştir. Uzun hava türüne ise Konya’da fazla rastlanmaz. Nadiren görülen Halayların ise Cihanbeyli tarafından geldiği söylenmektedir. 3.6. Ege Bölgesi Halk Müziği Bu bölge yaygın olarak Zeybek diye bilinen müziklerin odağıdır. Âdeta ünlü kompozitörler tarafından bestelenmiş, motif ve cümle zenginliği bakımından eşsiz Türküler bu bölgede yakılmıştır. Ege bölgesinde 9/2’lik ve 9/4’lük ritimde çalınan Zeybeklere “Ağır Zeybek”, daha hareketli ve hızlı çalınan 9/8’lik ve 9/16’lık ritimde olanlarına ise “ Kıvrak Zeybek” veya “ The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 524 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Yü(ğ)rük Zeybek” denilmektedir. Kıvrak Zeybeklere Antalya, Burdur ve Isparta civarında teke zortlatması da denilmektedir. “Zeybek” dansları meydanlarda davul-Zurna, kapalı yerlerde ise bağlama eşliğinde oynanır. Danslarda çift Zurna çalma göreneği vardır. Zurnalardan biri ana ezgiyi çalarken, diğeri ise dem tutmaktadır. Bu durum bize Argun ve Zambır gibi sazları hatırlatmaktadır. Bağlama, Zurna, Kaval, Davul ve Klarinet hem Türkülerin, hem de dansların eşlik sazlarıdır. Ayrıca Muğla ve Denizli’de görülen Sipsi ve Parmak Curası yalnız Türkiye’de değil Dünya çapında tanınan sazlardır. Aydın, Muğla, Manisa, Kütahya gibi iller Zeybek türkülerinin ve danslarının yoğun olarak görüldüğü illerdir. 9/2’lik, 9/8’lik ve 9/4’lük usûlde çok sayıda Türkü ve dans bulunmaktadır. Bu bölgede bulunan Denizli ilinde hem Teke havalarına hem de Zeybeklere rastlanması kültürün siyasî veya idarî sınır tanımadığına en çarpıcı örnek olarak gösterilebilir. Keza, Türkiye sathında nadir de olsa “Zeybek” adlı eserlere rastlanması da dikkat çekicidir. 3.7. Marmara Bölgesi Halk Müziği Marmara Bölgesi Trakya ve Anadolu olmak üzere iki kültür bölgesine ayrılabilir. Trakya bölgesinde müzikler genellikle 9/8’lik, 9/16’lık usûlde ve hareketlidir. Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’de Kosova, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Bosna Hersekten gelen çok sayıda Türk, Arnavut ve Boşnak göçmen yaşadığından Balkan havaları ile Anadolu havaları, ebru misali karışmıştır. Doğal olarak bölgenin kültür merkezi İstanbul’dur. Ancak İstanbul’da şehir kültürü ve Saray Kültürü ağırlıklı olduğundan geleneksel müzik daha çok çevre illerde görülür. Bölgenin Anadolu tarafında, Bursa, Çanakkale, Kocaeli ve Sakarya gibi illerde çok sayıda göçmen bulunmakla beraber, yerli Türkmen kültürü hissedilir derecede yoğun ve etkindir. Kocaeli, Sakarya ve Bilecikte “Manav” adı verilen yerli Türkmenlerin halk müzikleri dikkat çekicidir. Bölge çalgılar bakımından çok zengindir. Özellikle İstanbul’un bölgede bulunması bu zenginliğin başlıca sebebidir. Bütün Türk Halk Müziği sazlarının yanında Klasik Türk Müziğinde kullanılan çalgıların tamamı görülür. Usûl bakımından basit zamanlı olanlar ağırlıklı olmakla beraber, 9/8’lik zeybeklere ve karşılamalara da rastlanmaktadır. SONUÇ Türk müziğini, kültürel kökleri ve tarihî oluşumu bakımından bütün olarak görmek gerekir. Günümüzde sanat müziği ve halk müziği olarak tasnif edilen bu müziğin yer yer söz konusu tasnife uymadığı görülmektedir. Sanat müziği olarak adlandırılan türün içinde halk müziği eserlerine, halk müziği adı verilen türün içinde de sanat müziği eserlerine rastlanmaktadır. Türlere göre ayırımın pek isabetli olmadığı, sanat müziğinin daha çok şehir kaynaklı, halk müziğinin ise hem şehirlerde hem de kır kesiminde bulunduğu göz önünde bulundurularak incelemelerin bu yaklaşımla yapılması gerektiği kanaatini taşımaktayız. Türk halk müziği, Türkiye’deki Türk müziğinin temelini oluşturmaktadır. Türk halk müziği denildiğinde de bu müziğin kültürel kökleri-kaynakları, üretim ve icra ortamları, usta mahallî söz ve saz sanatkârları, âşıklar, halk şairleri ve doğal olarak “Türkü” akla gelmektedir. Türkülerin Türkiye’de illere göre sınırlandırılması, özellikle bu alanı inceleyen Müzik, Folkloru (Halkbilimi), Müzik Antropolojisi ve Müzikoloji disiplinleri bakışına göre, isabetli değildir. Çünkü hiçbir kültür unsuru siyasî veya idarî sınır tanımaz. Bu durumda, kültürel bölge- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 525 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi lere göre tasnif etmek daha isabetli olacaktır. Ancak Türkiye’deki kültür bölgeleri tam olarak tanımlanmadığından bu çalışma yedi coğrafi bölge bakımından ele alınmıştır. İlk bakışta bölgeler arasında bazı farklar görülmekle beraber, dikkatle incelendiğinde her türü hemen hemen her bölgede görmek mümkündür. Mesela, Zeybek adı verilen türküler Ege bölgesine has olarak bilinmekle birlikte, İç Anadolu’da, hatta Doğu Anadolu’da dahi görmek mümkündür. Bu da aynı kökten gelmiş olmakla birlikte coğrafyadan, diğer çevre şartlarınden ve göçmen kültürlerden kaynaklanan küçük farklılıkların dışında genel yapının aynı olduğuna delildir. Ayrıca söz konusu tür ayırımlarınde nitelik bakımından bir netlik de yoktur. Bu çalışmada Türkiye’deki halk müziğinin bölgelere göre temel özelliklerini ele alırken yukarıda ifade ettiğimiz anlayıştan hareket edilmiştir. Temennimiz, çalışmanın; kısa, öz, derlitoplu ve bütüncül bir çalışma olması bakımından her seviyedeki araştırmacıya faydalı olmasıdır. KAYNAKLAR Ak, Ahmet Şahin, Türk Musikîsi Tarihi, Akçağ Yayınları: 441, Tarih Dizisi: 151, Başer Matbaası, Ankara. Budak, Ogün Atilla (2000),Türk Müziğinin Kökeni – Gelişimi (Deneme), T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları: 2392, Yayımlar Dairesi Başkanlığı, Sanat-Müzik Eserleri Dizisi: 263-9, Barışcan Ofset, Ankara. Çevikoğlu, Timuçin, (2014), “Klâsik Türk Müziği’nin Bugünü”, Yeni Türkiye Türk Mûsıkîsi Özel Sayısı, Sayı 57, s.849, Ankara. Çobanoğlu, Özkul, (2010), “Türkü Olgusu Bağlamında Türkü ve Şarkı”, Türk Yurdu, Cilt 30, Sayı 269, Ankara. Emnalar, Atınç (1998), Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir. Ekici, Savaş, (2013), Türk Halk Müziği Dersi Ders Notları, Gaziantep Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Gaziantep. Ekici, Savaş (2009), Elazığ Harput Müziği, Akçağ Yayınları: 924, Sanat Araştırmaları: 4, Ankara, , s.6. Eroğlu, Furkan Balategin, (2011), Söz ve Müzik Açısından Türkü, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya. Eroğlu, Türker, (2010), Türk Dans Antropolojisine Giriş, Yurt Renkleri Yayınları, Ankara. Eroğlu, Türker, (1995), “Harput’ta Kurala Dayalı Müzik Yapma Geleneği”, Tuncer Gülensoy Armağanı, s.205, Bizim Gençlik Yayınları Nu:20, Armağan Serisi Nu:2, Kayseri. Eroğlu (Türker), 1989, “Harput Müziğinin Türk Müziği İçindeki Yeri”, Millî Folklor Dergisi, C.1, Sayı:2, s.11, Ankara. Güven, Merdan (2009), Türküler Dile Geldi, Ötüken Neşriyat A.Ş., Yayın Nu: 789, Kültür Serisi: 408, İstanbul, 44. Özbek, Mehmet(2010), “Türkü Deyip Geçme, Tanı”, Türk Yurdu, Cilt 30, Sayı 269, Ankara, The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527 526 Türk Halk Müziğinin Türkiye’deki Coğrafî Bölgelere Göre Temel Özellikleri Bakımından İncelenmesi Yazıcı, Derya, (2016), Mersin Yöresi Müzik Kültürü ve TRT Repertuarına Kayıtlı Mersin Türkülerinin İncelenmesi , International Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), Sayı 2 , Sayfa 279. Yener, Sabri, (2014), “Türk Mûsıkîsi ve Türk Kimliği”, Yeni Türkiye Türk Mûsıkîsi Özel Sayısı, Sayı 57, s.11, Ankara. 527 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 41, Mart 2017, s. 513-527