İSLAM SANATLARINA GİRİŞ VE HEDEFLER İÇİNDEKİLER TERMİNOLOJİ • İslam Sanatlarına Giriş • İslam Sanatları Terminolojisi İSLAM SANATI TARİHİ • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • İslam sanatlarının oluşum ve gelişim süreci ile karakterini etkileyen faktörler hakkında genel bilgilere sahip olacak • İslam sanatlarının üslup birliği, çeşitliliği ve farklılığını anlayabilecek • İslam sanatları terminolojisini öğrenebileceksiniz. ÜNİTE 1 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji İSLAM SANATLARINA GİRİŞ Arap Yarımadası’nda Hz. Muhammed’in insanlığa tebliğ ettiği İslam dininin doğuşu ve yeryüzüne yayılışı tarihin en büyük olaylarından biridir. VII. yüzyılın başlarından itibaren putperest bir toplumun yaşam sürdüğü Mekke’de, bir olan Allah’a inanmayı vazederek, İslam dininin gereklerini tebliğ etmeye başlayan Hz. Muhammed ve ashabı, tarihte eşi görülmemiş işkencelere uğrayınca, 622’de Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlar; bu olay Müslümanların devlet olmalarına imkân sağlarken, Hicri Takvim’in de başlangıcını teşkil etmiştir. Hz. Peygamberin 632 yılında ölümünden sonra, halifeler döneminde İslam orduları bu yüce dinî yaymak için dünyanın dört bir tarafına akınlar düzenlemişler, zalim hükümdarların baskısı altında ezilen halklar Müslümanlara kurtarıcı gözü ile bakmaya başlamışlardır. Suriye (636), Kudüs ve Filistin Bölgesi (638), Mezopotamya (641), Mısır (642), İran (651), Kuzey Afrika kıyıları (647-709), Endülüs (711-12), Batı Çin (714) ve Fransa’nın Poitier şehrinin (732) ele geçirilmesi ile İslam hâkimiyetinin doğu ucu, Çin’de Kaşgar’a, batı ucu da Avrupa içlerine dayanmıştır. Bu genişleme ile beraber İslam medeniyeti ve kültürü de inanılmaz derecede yükselmiş ve gelişme göstermiştir. Örneğin Abbasilerin başkenti Bağdat, bin bir gece masallarının ihtişamıyla günümüz insanının hafızasında bile hâlâ önemli bir yere sahiptir. Endülüs’ün merkezi olan Kurtuba, Müslümanların eline geçişiyle birlikte tarım ve endüstri alanında büyük gelişmeler kaydetmiştir. Valencia ve Granada’da yılda üç mahsul üretmeye imkân veren sulama kanalları ve su bentleri, o dönemin izlerinin günümüze yansımalarıdır. Bunlara paralel olarak Fatımilerin idaresindeki Mısır’ı 1046 yılında ziyaret eden ünlü gezgin Nasır-ı Hüsrev’in yörenin zenginliğini, ileriliğini, insanlar için güven ve adaletini uzun uzun anlatırken, Amr b. Âs’ın kurduğu Fustâd kentinin parlak devirler yaşadığını aktarması da İslam toplumunun medeniyet seviyesini göstermesi bakımından oldukça dikkate değerdir. 1221’de Horasan’ı gören Hoca Yâkut’un topraklarının zenginliği, bolluğu ve bereketi, bahçelerinin güzelliği, yetiştirdiği bilginlerin çokluğu ve ihtişamı ile Herat’ın Horasan’daki diğer bütün şehirlere üstün olduğunu anlatması bu duruma ışık tutan bir başka delil olarak gösterilebilir. Müslümanlar fethettikleri hemen her yerde, güçlü iman ve zafer neşesiyle yorgun ve bitmiş enerjileri yeniden canlandırmayı başarmışlardır. İslamiyet’i yeni benimseyenler de taze bir kuvvetle, coşkun akan su misali önemli katkılar yaptılar. Issız çöllerde şehirler kuruldu; cami, medrese, kütüphane, han, hamam, hastane, çeşme, sebil v.s. gibi çok çeşitli mimari eserlerle kentler, mamur ve yaşanabilir yerler hâlini aldı. Hem mimaride, hem de el sanatları ve süsleme sanatlarında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji ortaya konulan eşine az rastlanır sanat eserleri, İslam medeniyeti ve kültürünün insanlık tarihine bıraktığı mirasın başyapıtlarıdır. İlim, edebiyat, felsefe ve sanat; ticaret ve ziraat ile baş başa yürüdü. Abbasi Halifesi Me’mun’un Bağdat’ta kurduğu Beytü’l-Hikme’de Antik Yunan’ın ünlü düşünürlerine ait eserlerin Arapçaya çevirileri gerçekleştirilmiş, böylece yok olup gitmekten kurtarılan Yunan ve Roma bilgisi, Mezopotamya’dan Kuzey Afrika’ya, Endülüs’e, buradan da Avrupalının kendini yeniden keşfettiği Rönesans’ın merkezi olan İtalya içlerine kadar ulaşmıştır. Batılıların Alfraganos olarak bildikleri Ebu’lAbbas Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Kesir el-Fergani ve Battani gibi astronomi bilginleri, bir Matematik dehası olan Muhammed b. Musa el-Harezmî, ünlü cerrah Ebu’l-Kasım Abbas, tarihçi İbn Haldun, sayılı filozoflar Farabi, İbn Rüşd ve İbn Arabî, tıp biliminin önde gelen isimlerinden İbn Sina, İslam bilim ve felsefesini bütün dünyaya duyurmuşlardır. İslam sanatı, Atlas Okyanus’undan Çin’e kadar uzanan uçsuz bucaksız bir coğrafyada ve sınırsız bir zaman diliminde etkili olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Hangi ülkede ve hangi dönemde yetişmiş, hangi millete mensup ustalar ve sanatkârlarca ortaya konulursa konulsun, İslam mimarisi, süsleme ve el sanatları, aynı ailenin bireyleri, ya da aynı dilin farklı lehçeleri gibi birbirlerinden ayrılamaz benzerlikler sergilerler. Bu birliği sağlayan temel unsur İslam dinidir. Bununla birlikte İslamiyet’in hâkim olduğu bölgelerin iklim benzerliğini de göz ardı etmemek gerekir. Zamanla farklı iklim koşullarında yaşayan toplumların da Müslüman olmasıyla İslam sanatının bölgesel çeşitliliği ortaya çıkmıştır. İslam ülkelerinin sanat eserlerinde görülen üslup farklılıklarının oluşumundaki başlıca diğer faktörler ise, Suriye, Filistin, Mezopotamya, Anadolu, İran, Afganistan, Hindistan, Kuzey Afrika (Tunus, Fas, Cezayir), Endülüs gibi bölgelerin değişik tarihi geleneklere, ayrı sanat elemanlarına sahip olmaları yanı sıra buralarda yaşayan halkların kendi millî seciyelerindeki başkalıklar sayılabilir. Bütün bu değişkenliğine, farklılığına ve ayrılığına karşın İslam sanatları, kendine has bir terminoloji geliştirerek modern bilim dünyasında araştırılması ve incelenmesi, üzerinde düşünülüp fikirler üretilmesi gereken bir alan hâlini almıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji İSLAM SANATLARI TERMİNOLOJİSİ Ağaç Direkli Cami: Örtü bölümünü taşıyan ağaç direklere sahip cami tipidir. Çok sayıda ağaç direkle taşınan ahşap çatılı bu yapılar, genellikle XIII. yüzyıl Anadolu Selçuklu mimarlığında ve sonrasında yaygın bir tiptir. Diğer ağaç süsleme bölümleri de önemlidir. Alem: Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir. Alınlık: Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen biçimindeki kısım. Bir taçkapının ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış üst kısmına da bu ad verilir. Almaşık Duvar: Farklı iki cins malzemenin atlamalı olarak meydana getirdiği örgü türüdür. Daha çok erken İslam ve Osmanlılar döneminde görülür. Altı Dayanaklı Cami: Merkezi planlı, üzerini örten büyük kubbesi altı sütun ya da paye tarafından taşınan cami tipidir. Altılı çiçek: Enine kesitli altı yapraklı hatayı (Bkz. Hatayi). Altın kesim: Sanatta uyum ve oranlama konusunda en yetkin ölçüleri verdiğine inanılan formül. Altın kesim, bir doğru parçası ikiye bölündüğünde küçük parçanın büyüğe oranının, büyük parçanın bütüne oranına eşit olması olarak tanımlanabilir. % 61.8 en yaklaşık değerdir. Ampir: Batı dillerinde “Empire” olarak tanınan sanat akımının dilimizde kullanılan şekli. Batı ülkelerinden alınan bir üslup olup, klasik antikitenin bazı özelliklerini yansıtır. Ana Kubbe: Camilerde fil ayaklara ya da ana duvar üzerindeki kasnağa oturtulmuş orta kubbedir. Antikite: Yaklaşık olarak İ.Ö. VI. yüzyıl ile İ.S. III. yüzyıl arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad. Apsis: Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm. Arasta: Çarşı, dizi dükkânlar. Bazen önlerinde revak ya da karşılıklı sıraların arasında örtü bulunanlar bir tür kapalı çarşı oluştururlar. Arz odası: Padişahların devlet büyüklerini ve yabancı elçileri kabul edip dinledikleri odadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Askeri Rüşdiye: Askeri ortaokul. Aslangöğsü: İçi mukarnaslarla dolu olan pandantif. Avlu: En az üç yönden yapılar veya yüksek duvarlarla çevrili üstü açık mekân. Avlulu Medrese: İç avlusunun üstü açık olan medreseler için kullanılan bir sanat tarihi deyimi. Ayak: Paye, taş ya da tuğladan örülmüş taşıyıcı mimari öğe. Aydınlık Feneri: Örtülü iç mekânlara ışık sağlamak için düzenlenmiş bölüm. Genellikle kubbe ya da çatının ortasında daha yüksek ve etrafı camekânlı ışıklık. Avlu ve Eyvan Aşçıbaşı: Saray mutfaklarındaki aşçıların başıdır. Beyzi: Oval Bordür: Kenar, genellikle süslemeli kenar şeridi. Aynalı Tonoz: Manastır tonozun üst bölümünü yatay bir düzlemle keserek elde edilen tonoz şeklidir. Babüssaade Ağası: (Kapuağası/Sarayağası) Saraydaki hadım Darüssaade ağaları ile Akağaların ve Enderun memuriyetlerinin genel amiri. Bedesten ve Çarşı: Ticari amaçla kurulmuş, ahşaptan küçük yapılardır. Erken Osmanlı döneminde yan yana sıralanan bu dükkânlar çarşıları meydana getirmiştir. Bedestenler ise yine ticari amaçla kullanılmış ve çarşılara nazaran daha dayanıklı taş yapılardır. Genellikle ortada dört taşıyıcının yer aldığı ve her mekânın üzerinin kubbe ile örtülü olduğu yapılardır. Bimarhane: Akıl hastanesi (Tımarhane). Ribat: İslam’ın ilk dönemlerinde Arap-İslam ordularının hazır kuvvet bulundurmak amacı ile sınır boylarına inşa ettikleri askeri üs yapılarına “Ribat” adı verilir. Sonradan, han ve kervansaraylar ile tarikat yapıları ve misafirhaneler için geç döneme kadar kullanılan yerleşik bir terim. Cami: İçerisinde minberi bulunan ve cuma namazı kılınabilen İslam ibadet yapısıdır. İlk cami yapısının Hz. Muhammed’in Medine’deki evi olduğu ve bu yapının sonraki dönemlerde inşa edilecek olan camilere ilk örnek teşkil ettiği düşünülmektedir. Mihrap, minber ve minare gibi fonksiyonel öğelerin ancak VIII. yüzyılda cami mimarisine dâhil edildiği bilinir. Cümle Kapısı: Cami harimine geçiş veren ana kapı. Çadır: Göçebe ve yarı göçebe yaşayan topluluklarda barınak olarak kullanılan mimari unsurdur. Türk topluluklarında gerek orta Asya gerekse Anadolu’da yaygın Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji bir biçimde kullanılmış ve hala günümüzde de özellikle hayvancılıkla uğraşılan bölgelerde yaşayan topluluklar tarafından kullanılmaktadır. Çadır genel olarak Türk mimarisinin gelişiminde mimari formu ve cephe düzenlemesiyle önemli bir unsur olmuştur. Çan Kulesi: Kilise çanının bulunduğu yapıdır. Başlı başına bir mimari yapıt sayılabilecek örneklerine de rastlanır. Çapraz Tonoz: Haçvari olarak birleşmiş kemerlerden meydana gelen tonoz. Çeşme: Genel su sağlama sistemlerinden gelen suyun kamunun kullanımına sunulduğu hayır yapılarıdır. İlk çeşme yapılarının Antik Roma’da ortaya çıktığı biliniyor. Nympheum denilen bu yapılar hem hayvanların sulanması, hem içme suyu sağlama, hem de görsel bir zenginlik sağlamak amacıyla yapılmıştır. Orta Çağ Avrupa’sında çeşme küçük ve önemsiz bir yapıyken, Barok döneminde estetik ve mimari açıdan gelişmiş çeşme yapıları inşa edilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde Lale Devri’ne kadar çeşme küçük ve yalın, çoğu zaman bir duvara yapışık yapılar halindedir. Anıtsal meydan çeşmeleri Osmanlı’da Avrupa kent kültürünün tanındığı XVIII. yüzyıldan itibaren inşa edilmişlerdir. Çeşme ve Bölümleri Darülkurra: Cami, mescit gibi yerlerin hemen yanında yapılan kuran okuma yeri. Darüssaade Ağası: Osmanlı saraylarında harem dairelerindeki hadım edilmiş harem ağası. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Darüşşafaka: Eski "Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye" (İslami Eğitim Cemiyeti) tarafından kurulmuş olan yetimler okulu. Darüşşifa: Şifahane, hastane gibi sağlık kuruluşlarına verilen eski adlardan biri. Deformasyon: Biçim bozma. Bir sanat yapıtında betimlenen figürlerin belli yerlerinin figürü tanınmama derecesine vardırmadan bozulmaya uğratılması. Batı sanatında özellikle Maniyerist üslubun kullandığı yöntemlerden biri olan deformasyon, Rönesans sanatındaki kusursuz anatomik tanımlamaya karış çıkış yollarından biridir. Devşirme Malzeme: Başka yapılardan derlenmiş ve ikinci kez kullanılmış yapı ya da süsleme malzemesi. Aynı dönemden olabileceği gibi, daha eski dönemden de devşirme malzeme kullanmak her devirde yaygın bir değerlendirme yöntemi olmuştur. Dışavurumculuk (Expressionizm): XX. yüzyılın başlarında izlenimciliğe tepki olarak ortaya çıkan ve sanatçının duygularını renklerle ya da deformasyon yoluyla belirtmesini amaçlayan anlatımcı sanat akımı. Dilimli Kubbe: 1- İçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. 2- Tonoz parçalarından oluşan kubbe. Divani: Türklere özgü hareketli ve girift bir yazı üslubudur. Harfler ve sözcükler birbirlerine kaynaşmıştır. Diyagonal: Çapraz. Dört Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi dört yandan birer yarım kubbe ile desteklenen cami tipi. Ebced Hesabı: Arap alfabesindeki her harfin bir sayıyı göstermesi kuralı ile harflerden seçilerek düzenlenmiş anlamlı dizilerle bir olayın meydana geldiği yılı belirtme yolu. Eksedra: Camilerde yarım kubbelerin iki ya da üç yanına küçük yan kubbeciklerle yapılan eklemelerdir. Ya da çeyrek kubbedir. Elevasyon: Cephe çizimine verilen isimdir. Enderun: Saray teşkilatıdır. Evkaf: Vakıfların hepsi, tümüdür. Bu günkü Vakıflar Genel Müdürlüğü. Eyvan: Üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya ya da diğer bir mekâna açılan yapı birimi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Eyvan Tipi Türbe: Gövde bölümü eyvan biçiminde olan bir grup Anadolu mezar anıtına verilen ad. Fevkânî: Bulunduğu yerin eğimi ya da çevresindeki yapıların durumu yüzünden, bir alt yapı üzerine oturtulan camiler için kullanılan bir terim. Yüksek, yükseltilmiş anlamına gelir. Alt katta genellikle gelir getiren dükkânlar bulunur. Fil Ayağı: Taş yapılarda büyük bir alanı kaplayan örülerek yapılan büyük çaptaki ayaklara verilen isim. Fresk: Yaş sıva üstüne boya ile yapılan resim ve süsleme. Gotik: Avrupa’da Ortaçağ mimarisine verilen ad. XII. yüzyılın ortasından Rönesans’a kadar olan süreyi içeren Gotik, resim ve heykeli de kapsayan genel bir üslup halinde ele alınır. Geç Gotik, Uluslararası Gotik (Bkz. adı geçen madde) gibi alt başlıklara da ayrılmıştır. Gölge-Işık: Batı sanatında nesnelere hacim ve derinlik kazandırma yöntemi. Bir sanat yapıtında belli kesimlerin karanlık bırakılması, buna karşın belli yerlerinde parlak renklerle boyanması sonucu elde edilen görsel etki. Gül Pencere: Genellikle Gotik katedrallerin cephelerinde yer alan daire biçimindeki vitraylı pencere. Haliç İşi: XV. yüzyıl sonunda mavi-beyaz tekniğin seramiklerde kullanılan bir uygulaması. İnce spiral dallar üzerinde minik çiçekler, yapraklar yer alır. Hamam: Kamusal nitelikte yıkanma yapısı veya mekânı. Özel olarak ısıtılan sıcak suyu ile gerçek anlamda ilk hamam yapıları Romalılar döneminde inşa edilmiştir. Ancak Roma hamamları sadece yıkanma yapıları değil, aynı zamanda birer toplumsal merkezdirler. İslam inancında temizliğe verilen önem nedeniyle böyle kamusal yıkanma yapıları Türk toplumunda olabildiğince yaygınlaşmıştır. Türk mimarisinde hamam yapıları başlıca şu bölümlerden oluşmaktadır: Soyunmalık (Camekân), Ilıklık, Sıcaklık, Halvet, Külhan. Hamam ve Bölümleri Han/Kervansaray: Orta Çağ’da ticaret yolları üzerinde belirli aralıklarla yapılmış olan konaklama yapıları. Genelde ”Han” denilen ve ticari ya da yarı askeri sivil mimarlık örnekleri olan bu yapılar, kent içlerinde de bulunabiliyordu. Harem: Osmanlı camilerinde revaklı iç avlu, İslam ülkelerinde kadınlara ait bölüm. Harem-i Hümayun: Sarayların kadınlara mahsus olan kısmı, Harem dairesi. Harim: Camilerde ibadetin gerçekleştirildiği ana mekân. Belirli kısıtlamaların olduğu mekândır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Hataî (Hatayi): Doğu Asya kökenli süsleme motifleri grubu. Stilize edilmiş şakayık, nar, iri yapraklar ile bunların gonca ve sapları başlıca öğeleridir. Hayat Ağacı: Türk ve İslam süsleme sanatlarında hurma ve benzeri ağaçlara verilen ad. Cenneti sembolize eden resimlerde ya da süslemede simetri ekseni olarak çokça görülür. Hazire: Camilerin kıble tarafında bulunan küçük mezarlıktır. Hünkâr Mahfili: Camilerde hükümdara ayrılan bölüm. Bazen galerinin bir bölümü, bazen ayrı bir daire şeklindedir. Hattat: Mesleği Arap harfleri ile güzel yazı yazmak olan kimse. Hekimbaşı: Sarayda görev yapan hekimlerin başı, başhekimdir. Hünkâr Kasrı: Padişahlara mahsus küçük donanıma sahip camiye bitişik odalardır. İki Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi ana eksen üzerindeki iki yarım kubbe tarafından desteklenen cami tipi. İmaret: Çoğunlukla bir cami bünyesinde yapılan, bazen bir camiden ayrı olarak da oluşturulan ve fakirlere özellikle yemek yardımı yapmak amacı ile kurulan ve vakıf niteliğinde olan kuruluş. İzlenimcilik (Empresyonizm): XIX. yüzyıl sonunda Fransa’da ortaya çıkan, ışık etkilerine dayanarak doğayı anlık görüntüsü ile resimlemeye dayanan sanat akımı. Kaburgalı Tonoz: Genellikle beşik tonozlarda ve diğerlerinde destek kaburga sisteminin görülebildiği tonoz biçimidir. Kadınlar Mahfili: Kadınların namaz kılması için ayrılan bölüm. Kalem İşi: Yapıların genellikle iç yüzeylerinin bezenmesinde kullanılan bir süsleme türü. Boya, taş, ahşap yüzeyler üzerine fırça ile boyanan renkli nakışlar. Kasır: Saraylardan daha küçük ve yine padişah ve yakınlarının kaldıkları yapılardır. Kasnak: Bir mimari yapıda kubbenin oturduğu ve yapının üslubuna, türüne göre çokgen ya da yuvarlak olan kaide. Kavsara: Taçkapı, mihrap gibi yerlerin yarım kubbeye benzeyen üst bölümü. Kemer: İki sütun veya iki ayak arasındaki açıklığın üzerini örtmek için uçları sütun veya ayaklara oturmak üzere yay şeklinde yapılan ahşap, maden, kâgir (taş) yapı parçasıdır. Kemer Çeşitleri Kesit: Bir cismin dikey bir düzlem üzerinde kesildiği var sayılarak ölçekli olarak çizilene denir. Enine kesit veya boyuna kesit şeklindedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Kesme Taş: Düzenli yontulmuş taş. Hem duvar öğesi hem bezeme için düzenli işlenmiş taş ve bu taşlarla örülmüş duvar tekniği. Çoğunlukla kaplama malzemesi olarak yüzeylerde kullanılır. Kontur: Çevre çizgisidir. Figürleri ya da motifleri çevreleyen çizgidir. Kıble Taşı: Açık alanlarda oluşturulan namazgâhlarda kıblenin yönünü belirtmek için dikilen taş. Konservasyon: Bir yapının veya eserin mevcut bulunduğu yıpranma düzeyinde korunması için yapılan müdahaledir. Köprü: Aralarında su, çukur arazi veya yol gibi engeller bulunan iki yakayı birbirine bağlayarak yolu bir yandan ötekine eriştirmek için yapılan ahşap, kâgir veya maden yapılardır. Köprü ve Bölümleri Köşebent: Dikdörtgen ve kare formlu biçimlerde köşelere yapılan süslemelere verilen ad. Köşk: Saray ve kasırlara nazaran daha küçük yapılardır. Köşk Mescit: Genellikle Sultan Hanı adı verilen bir dizi XIII. yüzyıl Anadolu Selçuklu kervansarayının avlu ortasında dört kemer üstünde yer alan mescit bölümüne verilen ad. Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Kroki: Planın ölçeksiz fakat orantılı basit çizimine kroki denir. Kubbe Ayağı: Kubbeyi taşıyan ayaklardan her biridir. Kubbe Feneri: Kubbelerde içeriye ışık ve hava vermek amacıyla yapılmış çevresi pencereli üstü kapalı daire ya da çokgen planlı penceredir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Kubbe Kasnağı: Bir kubbeyi taşıyan daire, kare ya da çokgen planlı kaidedir. Buna kubbe bileziği ya da tambur da denir. Kubbe: Yarım küre veya toparlakça yapı örtüsü bir kemer yayının tepe noktasından inen dikin çevresine dönmesi ile meydana gelen örtü biçimidir. Kubbeli Medrese: İç avlusunun üstü örtülü olan medreseler için kullanılan sanat tarihi deyimi. Kufi yazı: Arap harflerinin düz ve köşeli olarak kullanılmasıyla oluşmuş erken üslup ve bundan geliştirilmiş bir yazı türü. Kurgan: Orta Asya’nın kuzeyinde özellikle milattan önce ve miladın ilk yüzyıllarında yaygın bir biçimde uygulanan toprak altı mezar yapısıdır. Kütüklerden ahşap yığma tekniğiyle yapılmış bir mezar odası ve bunu gizleyen bir toprak yığınından oluşur. Külliye: Medrese, hamam, imaret, şifahane ve çarşı gibi ek yapıları ile birlikte inşa edilen cami. Külliye Küfeki Taşı: Basınç altında kaynaşmış kum taneciklerinden oluşmuş, işlenmesi nispeten kolay olan ve su geçirmeyen bir taş cinsi. Kümbet: Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (Farsça=kubbe). Künk: Su nakli için isale hatlarında kullanılan pişmiş toprak ya da çimentodan yapılmış boru. Osmanlılar döneminde toprak künkler kullanılır ve şebekeden su kaybını azaltmak için iç yüzeyleri sırla kaplanırdı. Lahit: Tahta, taş (mermer), kurun ya da pişmiş topraktan yapılan, içine ölünün yerleştirildiği özel sanduka. Mağrip Üslubu: İspanya ve Kuzey Afrika’nın İslam sanatı üslubuna verilen genel ad. Kümbet Malakâri: Yapıların daha çok iç yüzeylerinde kullanılan ve yüzeysel alçı kabartmanın renklendirilmesi ile elde edilen bir süsleme tekniği. Mahfil: Bir mekânda belirli kişi ya da topluluklar için ayrılmış bölümler. Hünkâr Mahfili, Müezzin Mahfili, Kadınlar Mahfili gibi. Maslak: Ana su isale hattının kollara ayrıldığı yer. Maşatlık: Hristiyan mezarlıklarına verilen isimdir. Medrese: Bugünkü orta ve yüksek öğrenime denk düzeyde eğitim veren İslam eğitim yapısı. İslamiyet’in erken dönemlerinde camilerde yapılan eğitim Büyük Selçuklular zamanında belirli bir sistem içerisinde medreselerde verilmeye başlanmıştır. Medreselerin ortaya çıkışındaki en önemli etken gittikçe yayılan Şii Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji inanç karşısında Sünni inancı güçlendirmek ve devlet yönetimine bu inanca sahip kadrolar yetiştirmekti. İlk olarak Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk tarafından Bağdat’da kurulan ve Nizamiye Medreseleri olarak adlandırılan bu yapıların dört eyvanlı bir şemaya sahip oldukları görülür. Bu yapı türünün kaynağı hakkında farklı görüşler ileri sürülmekle birlikte yine zaman içerisinde toplumlara göre farklı plan türlerinin geliştiği bir gerçektir. Anadolu Türk mimarisinde medrese yapılarının temelde iki farklı plan şemasına sahip oldukları günümüze ulaşan örneklerden anlaşılmaktadır. Bunlar açık avlulu medreseler ve avlusu kubbe ile örtülü kapalı avlulu medreselerdir. Medreselerde dinî eğitim verilebildiği gibi pozitif bilimlerle ilgili eğitim de verilmiştir. Bu amaca yönelik inşa edilen medrese yapılarının plan kuruluşunda belirgin bir farklılık olmayıp medrese mimarisinin genel gelişimi içerisinde yorumlanmışlardır. Darüşşifalar, tıp medreseleri ve rasathaneler bu tür medrese yapılarının örnekleridir. Merkezi Planlı Yapı: Bu tipin zemin şeması altıgen, sekizgen veya yuvarlaktır. Üstleri kubbe ile örtülüdür. Mihrap Mihrap: Cami ve mescitler ile namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe. İmamın önünde durduğu bölümdür. Genellikle etrafı çerçevelenmiş, duvarda küçük bir girinti biçiminde yapılmıştır. Mescid: Minbersiz İslam ibadet yapısıdır. Diğer İslam ülkelerinde mescit sözcüğü Türkçedeki cami karşılığında kullanılmıştır. Cami-mescit ayrımı sadece Anadolu Türk mimarisinde geçerlidir. Mescitler tek mekânlı oldukça basit yapılardır. Yalnızca secde edilen yer olarak günlük vakit namazlarının kılınabilmesi için genellikle mahalle aralarında ve mahalle ölçeğinde inşa edilmiştir. Mevlevihane: Mevlevilik tarikatına bağlı olanların, tarikat kurallarına göre toplandıkları ve içinde özel odaları ve tören yerleri bulunan bina. Mihrap Önü Kubbesi: Genellikle çok ayaklı Emevi, Abbasi, B. Selçuklu ve A. Selçuklu camilerinin mihrap önündeki kubbeye verilen isim. Minber Minber: Camilerde cuma namazında hutbe okunan yer. Genellikle birkaç basamak yükselen bir mimari öğedir. Kapı, basamak, basamak korkulukları, köşk ve külah (taç) bölümleri bulunur. Ağaç ya da taştan olabilir. Çok basitlerinden çok bezemelilerine kadar değişik türlerine rastlanır. Minare: Camilerin dışında bazen bitişik bazen de tamamen ayrı olarak inşa edilen ezan okumak için yapılan öğe. İslam mimarisinde ilk minareler Emeviler döneminde ortaya çıkmıştır. Kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Bütün İslam ülkelerinde aynı önemle ele alınmamıştır. Özellikle Osmanlı ve Hint-İslam mimarisinde vazgeçilmez bir simge olarak görülmüştür. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Moloz Taş Duvarı: Taşların hafif düzeltilmesi ile örülen harçlı duvar örgüsüdür. Mozaik Çini: Değişik renklerde sırlanmış levha ve parçaların alçı zemin içinde dondurulmasıyla elde edilen bir süsleme tekniği. Mukarnas: Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. Petek biçimi bir görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesi (Sarkıtlı olanlarına istalaktit denilir). Mukarnas Sütun Başlığı: Başlık üzerinde hem taşıyıcı hem de süsleyici özelliği olan küçük niş parçaların oluşturduğu mukarnaslardan meydana gelen sütun başlığı. Musaffa Cami: Namazgâh denir. Ya da üstü açık cami anlamı taşımaktadır. Mukarnas Musalla Taşı: Camilerin önünde veya yanında yer alan üzerine cenaze konulan ve arkasında namaz kılınan masa biçimindeki taş. Maksem: Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yer. Muvakkithane: Saat imali ve tamiri yapılan yer. Müderris: Eskiden kullanılmıştır. medresede öğretmen, sonraları profesör anlamında Müezzin Mahfili: Osmanlı camilerinde müezzinler için ayrılmış yüksekçe seki ya da kısa sütunlar üzerine inşa edilmiş küçük platformdur. Mükebbire: Son cemaat yerinde imamın sesini arkadaki cemaate iletenin durduğu balkonumsu çıkıntı yeridir. Müştemilat: Eklenti-ek bina. Nakkaş: Binaların duvar ve tavan gibi yerlerine ve kitaplara süslemeler yapan resimci, süsleme ustası. Müezzin Mahfili Namazgâh (Musalla) : Yerleşim alanları dışında yoldan gelip geçenlerin ibadetlerini yapabilmeleri için yol kenarına inşa edilen yerden hafifçe yükseltilmiş etrafı alçak duvarlarla çevrili üstü açık ve kıble yönünde bir mihrap taşının bulunduğu ibadet yapılarıdır. Gelibolu’daki namazgâhta olduğu gibi bazı örneklerinde bir de minber bulunabilmektedir. Natüralizm: Sanat yapıtının doğal gerçekliğe uygun bir biçimde yapılmasını savunan anlayış. Batı sanatında Rönesans’la birlikte ortaya çıkan Natüralizm, çağımızın başına kadar etkili olmuştur. Natüralist üslup içinde nesneler doğadaki gibi, insan gözünün gördüğü gibi betimlenirler. Araştırıcılar natüralist üslubun ilk Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji belirtilerini İtalyan ressam Giotto’nun yapıtlarında bulurlar. Yine de natüralizmin en olgun anlatımı Rönesans sanatçılarının yapıtlarında görülür. Nef: Yapılarda sütunlarla ya da payelerle ayrılan her bir bölüm. Neo-Klasik (Türk): XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında bir sanat akımı. Eski Türk ve İslam sanatından alınmış mimari ve süsleme öğelerinin kullanılması ile ortaya çıkan ilk ulusal akım. Neo-Klasisizm: XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Almanya’da ortaya çıkan, ancak Fransa’da daha çok uygulanma olanağı bulan ve antikiteden esinlenerek klasik formlara dönüşü amaçlayan sanat anlayışı ve üslubu. Nesih: Metinlerin kopya edilerek çoğaltılmasında kullanılan yuvarlak karakterli bir yazı üslubu. Niş: Duvarda küçük ölçüde ve düzgün girinti. Oyma Ajur: Delikli olarak uygulanan süsleme biçimi. Palmet: İlkçağ sanatından beri kullanılan bir bezeme motifi. Dilimli simetrik yaprak şeklinde olup, adını Yunanca palma(el) sözcüğünden alır. Pandantif: Bir kubbeyi taşıyan kemerler ile kubbe kaidesinin arasını kapatan ve kare bir plandan kubbenin dairesel kaidesine geçmesini sağlayan küresel üçgen veya dingi. Kubbe ile pandantif arasına çoğu kez bir kasnak girer. Payanda: Destek, yükü karışlamak üzere eklenmiş duvar parçası. Paye: Örülerek meydana getirilmiş tek taşıyıcı, ayak. Pandantif Geçişleri Perdah Tekniği (Lüster): Perdah tekniği çini ve seramik alanında bir sır üstü çalışmasıdır. Kap istenen renkte sırla sırlanıp fırınlandıktan sonra perdah adı verilen madde ile istenen örnekler yapılır ve az hararetli, dumanlı bir fırında tekrar fırınlanır. Bu fırınlamadan sonra, kap madeni bir parlaklık kazanır. Plan: Bir cismin yatay bir düzlem üzerinde kesildiği varsayılarak ölçekli olarak çizilen şekline plan denir. Rasathane: Gözlemevi, gökbilimi için kullanılan medrese türü. Realizm: Romantisizme tepki olarak doğmuş, görünen gerçekliği olduğu gibi tuvale aktarmayı amaçlayan sanat akımı. Rekonstrüksiyon: Restitüsyona dayanılarak yapılan bir çalışmadır. Restitüsyona göre yeniden inşa etmeyi ve bu şekilde inşa edilmiş bir yapılaşmayı ifade eder. Renkli Sır Tekniği: Osmanlılar tarafından uygulanan bir çini tekniği. Bu teknikte boya kullanılmaz. Sırın kendisi renklidir. İlk olarak, levha üzerinde sırların birbirine Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji karışmasını önleyen, kontur oluşturan bir madde ile sınırlar belirlenir. Daha sonra, istenilen renkli sırlar boya gibi kullanılarak levha renklendirilir ve fırınlanır. Isı karşısında eriyen sırlar kontur içinde kalarak birbirlerine karışmazlar. Revak: Sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü örtülü, önü açık, mimari mekân. Restitüsyon: Kısmen rölöveye dayanan bir çalışmadır. Kısmen veya tamamen yok olmuş yapının çizimlerini kalıntısının rölövesine dayanarak yeniden çizilmesine verilen ad. Restorasyon: Bir yapının veya eserin yıkılan, harap olan bölümlerinin daha fazla tahrip olmasını önlemek için aslına uygun biçimde onarılmasına verilen isimdir. Rölöve: Bir yapının bütün boyutlarını ölçerek plan, kesit ve ölçüsünün yeniden çıkarılmasına rölöve denir. Rika: Türklerin ortaya çıkardığı bir yazı çeşidi. “Mim”lerin gözü kapanmış, “Sin” ve benzeri harflerin dişleri kalkmış, noktalar çizgilere dönüşmüştür. Daha çok el yazısında kullanılır. Rokoko: XVIII. yüzyılda ortaya çıkan süslemeci sanat akımı. Resim sanatında saray yaşamından alınan konular ön plana geçmiş, heykeller dekoratif amaçlı biblolara dönüşmüş, mimaride ise bitkisel motifli bezemeler tavan ve duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla bolca kullanılmıştır. Rumi: Türk ve İslam sanatında Batı kökenli süsleme motifi. Yarım palmetlerden türediği ya da hayvansal kökenli olduğu araştırıcılarca tartışılan rumi, Batı illerinde arabesk olarak adlandırılır. Sahın: Camilerde sütun veya payelerle ayrılmış ibadet alanıdır. Saka: İşi, çeşme ve sarnıç gibi yerlerden su alarak evlere dağıtmak olan kişidir. Sanat: İnsanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik ülküsünün ifadesidir. Doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisi. Saray: Genellikle devlet yöneticilerinin ikamet ettikleri ve devleti yönettikleri kompleks yapılardır. Sarnıç: Su ihtiyacını karşılamak amacı ile yapılan özel su toplama havuzu, su deposu. Üstü açık ya da kapalı olabilir. Sebil Sebil: Cadde ya da sokak kenarlarında yoldan geçenlerin su içmesi için yapılmış hayır yapıları sebillerin çeşmelerden farkı, bir su sağlama sistemine bağlı olmamalarıdır. Daire ya da çokgen plan kuruluşları ile sebiller bir iç mekâna sahiptirler ve bu mekân dışarıya üzerinde küçük pencere açıklıkları bulunan madeni Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji şebekelerle açılır. Sebiller bir külliyenin parçası olabileceği gibi bağımsız olarak da inşa edilmişlerdir. Özellikle XVIII. yüzyıldan sonra İstanbul’da çok sayıda sebil inşa edilmiştir. Selsebiller: Çeşme ve sebilden farklı olarak saray veya köşklerin bahçe veya duvarına bitişik olarak yapılan, yukardan aşağıya doğru büyüyen çanaklardan oluşan su yapılarıdır. Osmanlı döneminde Divanhane toplantılarında gizlilik amaçlı olarak kullanılmıştır. Sekiz İstinatlı Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi sekiz paye ya da sütuna oturan cami tipidir. Selatin Cami: Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan camidir. Sermimar: Mimarların başı, baş mimar. Sekiz İstinatlı Cami Sgrafitto: XI. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan seramik tekniğidir. Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur. Sıbyan Mektebi: Osmanlı döneminde ilkokul düzeyinde eğitim veren okul ve bunun için inşa edilmiş yapı. Küçük çocukların okuma yazma ve Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendiği okul. Sır: Seramikler üzerinde koruyucu, cam benzeri tabaka. Sıraltı Tekniği: Seramik boyalarının bisküvi halindeki seramikler üzerine boyanarak üstlerine sır çekilmesi, boyaların sır altında kalması ile oluşan teknik. Silme: Duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla yapılmış şerit biçimindeki çıkıntılara verilen ad. Sivri Kemer: Yarıçapı kemer açıklığının yarısından büyük olan ve kilit noktasından birleşen iki daire yayından meydana gelen kemer çeşididir. Slip Tekniği: İlk dönem Osmanlı seramiklerindeki hamur kırmızıdır. İşte bu kırmızı rengi kapamak, beyaz ve düzgün bir yüzey elde etmek için seramikler astarlanır. Slip tekniğinde de esas olan bu astardır. Bu teknikte süsleme astarla yapılır. Burada astar, normaldeki hâlinden daha koyudur. Kırmızı hamurlu kap üzerine, istenen motiflere göre fırça ile astarla süsleme yapılır ve istenen renk, saydam sırlanır. Son Cemaat Yeri: XIV. yüzyıldan itibaren cami ve mescitlerde yaygın olarak kullanılan, ana mekânın dışında namaza geç gelenlerin ibadetlerini yapabilmeleri için yapılmış yarı açık hazırlık bölümü. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Son Cemaat Yeri 16 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Stilize: Üsluplaştırılmış. Doğadaki formların belli bir üslubun ya da tekniğin gereği sadeleştirilmiş şekli. Stilize çiçek motifidir. Stucco (Stuk): Alçı yoğunluklu süsleme tekniği. Su Kemeri: Su borularının basınca dayanıklı yapılamadığı dönemlerde kentin su ihtiyacını sağlayan suyolunun hep aynı yükseklikte ve çok az eğimli biçimde yapılması gerekirdi. Bu amaçla vadilerin aşılması gerektiğinde kemer dizilerince taşınan suyolları inşa edilmiştir. Köprüye benzeyen bu yapılara su kemeri adı verilir. İlk su kemerleri Antik Roma döneminde yapılmıştır. Sultan Hanı: Anadolu Selçuklu döneminde çoğu sultanlar tarafından yaptırılan han ve kervansaraylar için kullanılan sanat tarihi deyimi. Genellikle biri kapalı, diğeri açık avludan meydana gelen iki bölümlü bir şema gösterirler. Açık avlu ortasında "köşk mescit" bulunur. Taş süslemeler özellikle girişlerde yoğunlaşır. Her türlü konaklama gereksinimini karışlayan vakıf kuruluşlarıdır. Sülüs: Yuvarlak karakterli, daha çok kitabelerde kullanılan, kitaplarda ise başlıklara mahsus büyük boy bir yazı üslubu. Sütun: Taştan veya ahşaptan yapılmış olup genellikle tek parçadan meydan gelen taşıyıcı eleman. Sütun Altlığı: Bir sütunun üzerine oturduğu kare, prizma veya silindir biçimli taban. Sütun Başlığı: Sütunların üzerine konan üst düzeyi sütun çapından daha geniş olan yapının yükünün sütuna aktarmak için sütunların başına yerleştirilen üstü geniş altı dar olan süslü taş parçası. Sütun Bileziği: Bir sütun gövdesini saracak şekilde madeni çember. Bu çemberin amacı sütunun ağırlık altında dağılmasını önlemektir. Sütun Gövdesi: Bir sütunun kaidesi ile başlığı arasındaki bölüm. Sütunce: Küçük sütun. Mihrap ve taçkapı gibi yerlerde daha çok dekoratif amaçla kullanılır. Su Nazırı: Su işlerinin organizasyonundan sorumlu olan, devşirme ve acemi oğlanlarından adam toplayarak gerekli işleri yaptıran görevli. Su Terazisi: Şehre getirilen suyun havalandırılıp basınç kazandırılarak kamusal yapılara dağıtılması için inşa edilmiş çoğunlukla kare planlı küçük kulelere “Su Terazisi” denir. Şadırvan: Bir çeşit meydan çeşmesidir. Özellikle cami avlularında veya bitişiğinde abdest almak için yapılmış çepeçevre muslukları olan çokgen su tesisi. Şadırvan Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Şam İşi: XVI. yüzyıl başında, hem çini hem de seramiklerde kullanılan bir tekniktir. En önemli özelliği sırın pek parlak olmaması nedeniyle renklerin puslu görünmesidir. En karakteristik renkler, puslu bir yeşil ve mordur. Şemse: Süslemede kullanılan oval, dairesel biçimde dilimli ya da düz motifler. Tabhane: Osmanlı imparatorluğunda Misafirhane. Dinî yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği yapılara denir. Tabhane, Erken Osmanlı mimarlığında cami yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşa edildiği için Tabhaneli Cami, Zaviyeli Cami veya Ters T Planlı Cami gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur. Tabhaneli Camilerin ilk örneklerinde Tabhane mekânları asıl ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının bir devamı olarak cami bütünlüğüne katılmıştır. Taçkapı ve Bölümleri Taçkapı: Yapılarda giriş çıkışı sağlayan abidevi ölçülerdeki kapılardır. Talik: Yatık çizgileri uzun, dik çizgileri kısa bir yazı çeşidi. Yaygın, hafif sağa yani geriye yatıktır. Tek Kubbeli Cami: İbadet mekânının tamamını ya da tamama yakın bölümünü tek kubbenin örttüğü cami tipi. Tekke: Genellikle yerleşim merkezlerine veya bu merkezlerin yanında yer alan ve içerisinde sürekli barınan derviş ve müritlerin bulunduğu tarikat yapısıdır. Tekkeler bir yapı bütünlüğü içerisinde birden fazla ihtiyaca cevap verebilecek fonksiyonel mekânlardan oluşan plan kuruluşlarıyla dönemin külliyeleri olarak değerlendirilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji Tekne Tonoz: Şekli alttan bakıldığında teknelerin alt gövdelerine benzeyen tonoz şeklidir. Tepelik: Kompozisyonu oluşturan süs düzeninin üst ya da tepe kısımlarında bulunan motifler. Tonoz Çeşitleri Tonoz: Taş ya da tuğladan örülerek meydana gelen bir mimari örtü elemanı. Biçimine göre beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken tonoz gibi adlar alır. Transept: Örtü sisteminde nefleri dik açı ile kesen ve altyapıya da yansıyan birim. Kiliselerde apsisin önünde nefleri dik olarak kesen uzun mekân. Kilisenin planını bir haç biçimine sokan bu mekânda, kral galerisi ve kilise orgu da yer alır. Bazı kiliselerde haç biçimli planın doğusunda da ek bir transept bulunur. Tromp Tromp: Kare planlı bir mekânın üzerine kubbenin oturtulabilmesini sağlayan bir geçiş öğesi (tonoz bingi). Karenin köşesine çaprazlamasına örülmüş bir kemerle ona ardından eklemlenmiş bir tonozdan oluşur. Tuğla: Duvar örmekte kullanılmak üzere kalıplara dökülerek kurutulduktan sonra harman ocağı veya fırınlarda pişirilen toprak malzemedir. Türk standartlarındaki tuğla, 5 x 3 x 19 cm’dir. Tuğra: Padişahın adının yazılı bulunduğu ve karmaşık yazı tekniği ile yazılmış olan sembol. Türbe (Kümbet): Her iki terimde Türk-İslam mezar yapılarına verilen adlardır. Türbe ve kümbetler genellikle silindirik, çokgen veya kare planlı olarak inşa edilmiş kubbe veya külahla örtülmüş yapılardır. Türbedar: Türbede hizmet gören ve türbeyi bekleyen kimsedir. Türk Üçgeni: Kare planlı bir mekân üzerine kubbenin oturtulabilmesini sağlayan bir geçiş öğesi. Örtülecek mekânın köşelerinin tepe noktaları aşağıda kalan bitişik üçgenler oluşturacak biçimde pahlanması biçiminde tanımlanabilir. Bunlar Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji sayesinde, kare planlı mekânın üstünde en az bir düzgün sekizgen oluşturulmuş olur. İlk kez Anadolu Selçuklu devri yapılarında rastlandığından bu adı almıştır. Konya Karatay Medresesi’nde görüldüğü gibi. Türk Sanatı: Tarih boyunca Türk devletleri ya da topluluklarınca oluşturulan sanattır. Ulu Cami: Her şehrin ya da büyükçe yerleşme merkezinin en büyük camisi. Cuma namazının topluca kılınması yanı sıra cemaatin bir araya gelmesini gerektiren durumlarda kullanılır. İran'daki adı Mescid-i Cuma'dır. Vaaz Kürsüsü: Belli gün ve saatlerde imamın vaaz vermek için çıktığı, koltuk ya da küçük balkon şeklindeki bölüm. Vakfiye: Vakıf edilen malların ne şekilde kullanılacağı nerelere kullanıp kullanılmayacağını düzenleyen yazılı belgelerdir. Vakıf mallarının satılmaması vakfiye şartlarının yerine getirilmesi vakıf işleri mütevelli heyeti tarafından denetlenir. Vakıf: Bir hizmetin sürekli yapılabilmesi için belli koşullarla resmi bir yoldan herhangi bir kimse tarafından bırakılan mülk ya da para. İlgili hizmet bu mülk ya da paranın getirisi ile halka bedelsiz sunulur ve vakfın idaresi mütevelli denen bir kişi tarafından yürütülür. Vitray: Renkli camların belli bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirilişi. Avrupa'da özellikle kiliselerin pencerelerini süsleyen vitraylarda, doğaya özgü motiflerin yanında dinsel konular da belli bir düzen içinde resimlenmiştir. Yalı: Özellikle devrin ileri gelenleri tarafından deniz kenarlarına yaptırılan saraylardır. Yıldız Tonoz: Çok sayıda tonoz parçasından meydan gelen yıldız biçimli tonoz örtüdür. Zaviye: Küçük tekkeye verilen isimdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20 Özet İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji • İslam sanatının oluşumuna etki eden başlıca faktörler, İslam dini, coğrafi şartlar ve iklim koşulları ile toplumların gelenek ve görenekleri, yani millî seciyeleridir. İslam dini Mekke’de insanlığa tebliğ edildikten kısa bir süre sonra bir ucu Çin’e, diğer ucu da Fransa’nın Poitier kentine dayanan uçsuz bucaksız bir coğrafyada etkili olmuştur. Dolayısıyla çok farklı milletlere ulaşmış, çok değişik kültürlerle karşılaşmıştır. Ekonomik bakımdan zenginleşen Müslümanlar hemen her bölgede cami, medrese, han, hamam, zaviye, tekke, kale, saray, köşk, çeşme, sebil v.s. gibi dinî, askerî ve sivil mimari ile tezyini ve küçük el sanatlarında çok hatırı sayılır eserler meydana getirmişlerdir. Bütün bunların sonucunda ‘İslam Sanatları’ denilen bir alan ortaya çıkmıştır. Bu alanın kendine has terminolojisi de zamanla gelişme göstermiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. örtülü, önü açık, mimari mekâna ……… denir. a) Revak b) Son Cemaat Yeri c) Nef d) Sahın e) Mahfil 2. Yarıçapı kemer açıklığının yarısından büyük olan ve kilit noktasından birleşen iki daire yayından meydana gelen kemer türüne ne denir? a) Yuvarlak Kemer b) Basık Kemer c) Sivri Kemer d) Beşik Kemer e) Armudi Kemer 3. Bir yapının veya eserin yıkılan, harap olan bölümlerinin daha fazla tahrip olmasını önlemek için aslına uygun biçimde onarılmasına ……. denir. a) Restorasyon b) Restitüsyon c) Rölöve d) Rekonstrüksiyon e) Elevasyon 4. Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yere ne denir? a) Sebil b) Çeşme c) Selsebil d) Maksem Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji e) Sarnıç 5. En az üç yönden yapılar veya yüksek duvarlarla çevrili üstü açık mekâna ….. denir. a) Avlu b) Eyvan c) Son Cemaat Yeri d) Dershane e) Sahın Cevap Anahtarı: 1. a 2.c 3.a 4.d 5.a Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23 İslam Sanatlarına Giriş ve Terminoloji YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi (1982) ,Görsel Yayınlar, İstanbul, (5Cilt). Arseven, C.E. (1983). Sanat Ansiklopedisi, M.E.Basım Evi, İstanbul (5Cilt). Aslanapa, O. (1993). Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul. Aslanapa, O. (2005). Osmanlı Devri Mimarisi, İnkılâp Kitapevi, İstanbul. Çakmak, Ş. (1999). Erken Osmanlı Dönemi Mimarisinde Taçkapılar (1300-1500), (T. C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi). Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi (1997). Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul. Gombrich, E.H. (2005). Sanatın Öyküsü, Remzi Kitapevi, İstanbul. Hasol, D. (1972). Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul. Kuban, D. (1973). Mimarlık Kavramları, İstanbul. Mülayim, S. (1994). Sanat Tarihi Metodu, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul. Sanat Tarihi Ansiklopedisi (1981). Görsel Yayınlar, İstanbul. (5Cilt) Sözen, M.- Uğur T. (1999). Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul. Tansuğ, S. (1996). Çağdaş Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul. Turani, A. (1997). Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul. Turani, A. (1968). Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü, Ankara. Wölfflin, H. (1985). Sanat Tarihinin Temel Kavramları, Remzi Kitapevi, İstanbul. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24 HEDEFLER İÇİNDEKİLER ERKEN İSLAM DÖNEMİ, EMEVİLER VE İSPANYA İLE KUZEY AFRİKA’DA MİMARİ • İslamiyet’in Ortaya Çıkışı ve İlk Mescitler • Emeviler Devri Mimarisi • İspanya (Endülüs Emevi Devleti) ve Kuzey Afrika İslam Devletlerinde (Murabıt, Muvahhid, Merinî, Nasrî) Mimari • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Kabe ve ilk İslam mescitlerini tanımlayıp, açıklayabilecek • Erken İslam mimarisinin önemini kavrayabilecek, • Emeviler dönemindeki cami-mescitler ve saraylar ile onların tarihsel gelişimini bilecek • Endülüs Emevi devri mimarisini değerlendirebilecek, • Kuzey Afrika İslam Devletlerindeki (Murabıt, Muvahhid, Merinî, Nasrî) mimari eserleri tanıyabilecek • Farklı coğrafyalardaki İslam kültürünün birbiriyle ilişkisini anlayabilecek ve Erken İslam dönemi ile İspanya ve Kuzey Afrika İslam mimarisinin özelliklerini bileceksiniz. İSLAM SANATI TARİHİ ÜNİTE 2 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari GİRİŞ İslamiyet’ten önce Araplar, kabileler hâlinde ve birbirinden bağımsız topluluklar hâlinde yaşıyorlardı. İçinde her bir kabileye ait 300’den fazla putun bulunduğu ve “Kâbe” adını verdikleri küçük bir mabetleri vardı. Buradaki putlara tapıyorlardı. 610 yılında Hz. Muhammed, İslam dinini Mekke’de tebliğ etmeye başlamıştır. Kâbe: Yeryüzündeki ilk Mabet ve Müslümanların kıblesi Kâbe ‘Küp şeklinde nesne’ anlamına gelen Kâbe, 624 yılından itibaren Müslümanların kıblesi olması nedeniyle daha da önem kazanmıştır. El-Beyt, Beytullah, Beytü’l-atîk, el-Beytü’l-harâm, Beytü’l-muharrem, Mescidü’l-harâm, Beytü’lma’mûr, Kıble, Kâdis, Beniyye, Devvâre, Hamsâ ve Müzheb gibi farklı isimlerle anılan Kâbe’nin ilk olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ihtilaflar vardır. Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden Kâbe’nin Hz. İbrahim’den önce var olduğu, ancak yıkılıp zamanla yerinin kaybolduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda ilk banisinin Hz. Âdem yahut oğlu Şit, hatta onlardan da önce melekler olduğuna dair birçoğu İsrailiyat kaynaklı, mübalağa ve efsane unsurlarıyla süslü, bir kısmı da sembolik anlamlar taşıyan rivayetler yer almaktadır. Mekke’de Mescid-i Harâm’ın ortasında bulunan Kâbe, mevcut hâliyle yaklaşık 1,5 m genişliğindeki temeller üzerine inşa edilmiştir. Dıştan dışa 10,70 x 12,00 m ölçüsünde ve 15,00 m yüksekliğinde olan duvarlar, 1,25 m kalınlığındadır. Mekke’nin çevresindeki dağlardan getirilmiş bazalt parçalarıyla yapılan duvarların dış yüzlerinde farklı ebatlarda 1614 taş yer almaktadır. İçi dört köşe bir oda görünümünde olan Kâbe’de, Abdullah b. Zübeyr zamanından (683) kalma kuzey-güney yönünde sıralanmış üç ahşap direk ve bunlardan güney uçtakinin önünde batı duvarına doğru Hz. Peygamber’in namaz kıldığı yer bulunmaktadır. Kaynakların verdiği bilgilere göre, Amalikalılar, Cürhümlüler ile Kusey b. Kilab zamanında onarım gören Kâbe, sel ya da yangın felaketine maruz kalması sebebiyle 607 veya 608 tarihinde Kureyş kabilesi tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kızıldeniz sahilinde karaya vuran bir geminin kendi hurdası ile içindeki ahşap malzemeler satın alınmış ve gemide bulunan Bakumu’r-Rûmî adlı bir usta eliyle gerçekleştirilmiş olan tamir sonucunda Kâbe bugünkü şekline uygun bir yapı kazanmıştır. Etrafı revaklarla çevrili, üzeri de perdelerle örtülü Kâbe, Hacerü’lEsved, Makam-ı İbrahim, Hicr, Hatim ve Metaf (tavaf edilen kısım) gibi bölümleriyle Hac farizasının önemli ziyaretgâhlarından birisini oluşturmaktadır. Hz. Muhammed ve Hulefâ-i Râşidîn Devrindeki İlk Mescitler 622 yılında Hz. Muhammed ve ashabı Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdir. Hicret sırasında Medine’den önceki son durak olan Kubâ’da, bizzat Hz. Peygamber ve beraberindekiler tarafından hurma kurutulan düz bir alanın etrafının taş Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Mescid-i Nebevi duvarlarla çevrilmesiyle oluşturulan Mescid-i Kubâ, Müslümanların hür ve güvenli bir ortamda yaptıkları umuma açık ilk mescit olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Çeşitli tarihlerde yapılan genişletme ve değişikliklerle zamanımıza ulaşan Mescid-i Kubâ, 1985’te Kral Fahd döneminde tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Hicretten hemen sonra Medine’de Hz. Muhammed ve ashabı tarafından bina edilen mescit, Hz. Peygamber’in buradaki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemlerde kurulan cami ve mescitlere de örnek teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevî’nin ilk binası, taş temeller üzerine tek sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü açık biçimde 60 x 70 zirâlık bir alana (1022 m 2) oturuyordu. Hz. Ömer zamanında (638), çevre duvarı yükseltilen ve tavan yüksekliği 11 zirâ (5,43 m) olan Mescid-i Nebevî’nin boyutları, kuzey-güney istikametinde 140 zirâ doğu-batı yönünde ise 120 zirâa (4088 m2) ulaştı. Hz. Osman, 649-650 tarihinde kendi malından 10.000 dirhem harcayarak Mescid-i Nebevî’yi genişletti. Rivayetler değişik olmakla birlikte boyutları 170 x 130 (5378 m 2) veya 160 x 130 (5061 m 2) zirâ ulaşan binanın yapımında yontma taş ve kireç harcı kullanıldı, her sırada bulunan aynı ebatta hazırlanmış süslü taşlardan oluşan sütunların sayısı on ikiye çıkarıldı. Emevi Hâlifesi Velid b. Abdülmelik, 706 ya da 707 yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz'den Mescid-i Nebevî’yi genişletmesini istedi. Kuzey duvarı 135 (66,6 m), güney duvarı 167,5 (82,63 m), batı duvarı 200 (98,66 m) zirâ olmak üzere yaklaşık 7500 m2’ lik bir alanı işgal eden bir yapı hâlini alan Mescid-i Nebevî, 710 yılında tamamlanan inşaatla birlikte mimari bakımdan Emeviler devri camilerinin özelliklerini yansıtır duruma gelmiştir. Etrafı revaklarla kuşatılan bir iç avlu ile transept planlı, mihrapönü kubbeli bir harimden ibaret olan, ilk defa kıble duvarına mihrap nişi yerleştirilen ve Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in mezarları ile Hz. Peygamber’in hanımlarına ait hücreleri de ihtiva eden mescidin dört köşesi, kare gövdeli minarelerle tahkim edilmiştir. Abbasiler devrinde çıkan bir yangın sonucunda başlatılan onarım (1256), Memlük Sultanı Seyfeddin Kutuz zamanında (1259-60) tamamlandı. I. Baybars (1269–70), Sultan Kalavun ve Sultan Kayıtbay (1476–83) dönemlerinde, mezarların üzerine büyük bir kubbe ile Babüsselâm’ın iç kısmına iki kubbe yerleştirilen ve bir medrese ile bir ribat ilave edilen mescit, 9429 m2’lik bir alana yayılan bir bina hâline dönüştü; çok renkli mozaik tekniğindeki mermer mihrabı, diğer tezyini unsurları yanı sıra paralel sahınları kesen dikey sahnın oluşturduğu transept plan düzeni ile mescidin mimarisindeki Hristiyani etkiler ortadan kaldırılmıştır. Osmanlılar döneminde mescitte ilk imar faaliyeti Kanuni Sultan Süleyman zamanında gerçekleştirildi (1531-40). Ondan sonra da Sultan II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman, I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud gibi Osmanlı padişahları, Mescid-i Nebevî’de bazı tamirat ve yenilikler gerçekleştirerek buraya muhtelif hediyeler gönderdiler. Sultan Abdülmecid, mescitte en büyük imar işlerini gerçekleştiren Osmanlı padişahı olarak dikkat çeker. 1849–1861 yılları arasında yapılan çalışmalarla kıble duvarı 86,25 m, kuzey duvarı 66,00 m, uzun kenarları da 116,25 m olmak üzere alanı 10.939 m2’ye ulaşan mescidin yapısı tamamen yenilenmiştir. Toplam 327 sütunun kullanıldığı mescidin iç mekânı, üzeri küçük kubbelerle örtülmüş yapısıyla çok kub- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Kufe Mescidi’nin Planı Amr b. Âs Mescidi beli ya da çok üniteli Osmanlı camilerinin formunu kazanmıştır. Abdullah Zühdü, üç yıl süren bir çalışmadan sonra mescidin kubbe kasnaklarını, duvarlarını, kapılarını, mihrap ve sütunlarını kuşak hâlinde celî sülüs tarzında ayetler, hadisler, Hz. Peygamber’in ve mescidinin adları ve sıfatlarıyla tezyin etti. Kıble duvarındaki Osmanlı çinileri arasında, doğu ve batı duvarlarında uzun celî sülüs yazılar yazıldı. Suûdîler döneminde ise 1949–1955 arasındaki ilk genişletmeden sonra 1984–1994 yıllarındaki imar faaliyetleri ile mescit, hâli hazırdaki yapısını kazanmış durumdadır. İlk olarak Hz. Peygamber zamanında yapılan, Hâlife I. Velid döneminde genişletilen ve çeşitli tarihlerdeki onarım ve eklemelerle günümüze gelebilen Sana Büyük Camii, üç tarafı revaklarla kuşatılmış iç avlusu ve kıble yönünde yer alan beş sahınlı şekliyle Medine’deki Mescid-i Nebevi’ye benzer bir form ortaya koyar. İslamiyet ilk fetihlerle yayılmaya başladığında İslam ordularının gittiği yerlerde kurulan ilk camiler ordugâh camileri olmuştur. Böylece Arap yarımadasında ordugâh şehirler olarak kurulan Basra, Kufe ve Mısır’da Kahire yakınındaki Fustad’da bu türden camiler inşa edilmiştir. Basra Mescidi, Hz. Ömer’in hilafetinde 635 yılında bölgenin fatihi Utbe b. Gazvan tarafından kurulmuştur. Mescit ilk inşa edildiğinde kamıştan çitlerin sınırlandırdığı bir alandan ibaretti. Vali Ebu Musa el-Eş’ari zamanında (637-38), şehirdeki diğer yapılarla birlikte mescit de kerpiçten yenilenmiştir. Yenileme sırasında mescidin alanı biraz genişletilmiş ve kıble duvarının önüne üzeri ot, yaprak, dal ve ağaçlarla örtülmüş ahşaptan bir gölgelik (zulla) yerleştirilmiştir. Emevilerin Basra Valisi Ziyad zamanında mescit tekrar genişletilmiş ve tuğla malzeme ile yeniden inşa edilmiştir. Gölgeliğin beş ya da altı sıralı olduğu rivayet edilmektedir. Kufe Mescidi, Hz. Ömer döneminde 635–36 tarihinde bölgeyi fetheden Sa’d b. Ebi Vakkas tarafından inşa edilmiştir. Mescidin alanı dört yöne güçlü okçulara oklar attırılarak tespit ettirilmiş ve bir kenarı yaklaşık 200 zirâ olan kare formunda bir yapıdan ibaretti. Kamış duvarlar yerine burada dört yönden mescidin etrafı bir hendekle çerçevelenmiştir. Ancak birkaç yıl sonra Vali Muğire b. Şube zamanında mescit kerpiçten, Emevi Valisi Ziyad döneminde (670) ise tuğladan yeniden inşa edilmiştir. Payandalarla tahkim edilmiş duvarlarla çevrili Kufe Mescidi, üç yönden revaklarla çevrili bir avlu ile kıble duvarına paralel beş sahınlı ibadet mekânı ile Erken İslam devrinin karakteristik yapılarından birisidir. Amr b. Âs Mescidi, Hz. Ömer döneminde Mısır fatihi Amr İbnü’l-Âs tarafından 641–42 tarihinde yaptırılmıştır. Avlusuz olarak 50 x 30 zirâ boyutlarında bir ibadet mekânından oluştuğu sanılan mescidin gölgeliği (zulla), hurma kütüklerinden direkler üzerine hurma dal ve yapraklarından müteşekkildi. Emevi Valisi Mesleme zamanında (672) mescit genişletilmiş, duvarlar alçı ile sıvanmış, gölgeliğin (zulla) zemini taş ile döşenmiş, ahşap tavan da tezyin edilmiştir. Bu yenilemede ayrıca mescidin dört köşesine kule tarzında kare gövdeli dört minare ilave edilmiştir. Hz. Bilal’in Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında, üzerine iple tırmanarak çıktığı, ‘üstüvâne’ olarak isimlendirilen silindir biçiminde yüksekçe bir yer olarak tanımlanan minare örneğinden sonra İslam mimarisindeki ilk minarelerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Emeviler Dönemi (661–750) Mimarisi Kubbetü’sSahra’nın Çizimi Mesid-i Aksa Mescid-i Aksa’nın Planı Sîdî Ukbe Camii Sîdî Ukbe Camii Planı Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından 691 yılında yaptırılan Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra, semavi dinlerce kutsal kabul edilen Haremü’ş-Şerif’te Hacer-i Muallâk denilen kayanın üzerinde yükselen anıtsal bir binadır. Bir ibadet yeri olmaktan çok bir ziyaret mekânı olarak değer kazanmış olan Kubbetü’s-Sahra, Geç İlkçağ ve Bizans mimarilerindeki merkezi planlı yapılar tipinde inşa edilmiştir. En eski anıtsal İslam binası olan Kubbetü’s-Sahra, her bir kenarı 20,40 m uzunluğunda ve 12,00 m yüksekliğinde olan sekizgen planlı bir yapıdır. Dıştaki sekizgen, içteki ise daire şekilli iç içe iki galeriden meydana gelen yapının üzeri 20,44 m çapında ve 35,00 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. Mimarisi kadar binanın süslemeleri de İslam sanatında önemli bir yer tutar. Orijinalde Kubbetü’s-Sahra’nın hem iç, hem de dış yüzeyleri mozaik tekniğinde süslemelerle bezeliydi. Dışarıdaki mozaikler Kanuni Sultan Süleyman devrindeki onarımda İznik çinileriyle değiştirilmiştir. Kubbe kasnağı ve kemer köşelikleri gibi iç yüzeylerde kenger yaprakları, kıvrık dallar, rozetler, asma bitkisi, üzüm salkımları, hurma ağaçları ile değişik bitki motifleri altın sarısı zemin üzerine yeşil rengin hâkim olduğu Helenistik tesirli mozaikler hâlâ görülebilmektedir. Ayrıca kubbe kasnağındaki kufi yazı frizi, İslam mimarisindeki en eski kitabe olarak dikkat çekmektedir. Kudüs’te Haremü’ş-Şerif’te yer alan Mescid-i Aksa, Bizans İmparatoru Justinianos (527–565) tarafından yaptırılmış olan Meryem Bazilikasının yerine, 702 yılında Hâlife Abdülmelik b. Mervan tarafından inşa ettirilmiştir. Deprem sonrası Abbasi Hâlifesi Mansur tarafından 757 yılında yenilenen, Haçlı seferleri esnasında zarar görmesi sebebiyle 1187’de Selahaddin-i Eyyubi tarafından esaslı bir şekilde tamir edilen Mescid-i Aksa, 1924–27 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey’in onarımından sonra, Yahudilerin 1967’de yakmalarını takiben elden geçirilerek günümüze kadar ulaşabilmiştir. Orijinalde cami, ortadaki yandakilerden daha geniş ve daha yüksek üç sahın ile kıble duvarına paralel uzanan bir sahından ibaretti. Ayrıca orta sahınla paralel sahının kesiştiği mihrap önündeki bölüm bir kubbe ile örtülmüştür. Sonraları doğu ve batı kenarlarına altışar sahın ilave edilmiş olan cami, bugün yedi sahınlıdır. Mescid-i Aksa, Hristiyan yapılarından Emevi mimarisine geçmiş olan transept planlı bir şema sergilemektedir. İslami kaynaklara göre yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit olan Mescid-i Aksa, Kâbe’den önce Müslümanların ibadet ederken yöneldikleri ilk kıblesi olması bakımından önemlidir. Tunus’un Kayrevan şehrinde Ukbe b. Nafi tarafından 670’te bir ordugâh camisi olarak yaptırılan Sîdî Ukbe Camii, 693-97’de yeni baştan inşa edilmiş ve 724’te bina kuzey yönünde genişletilerek hâlâ mevcut durumdaki kulevari minare eklenmiş, nihayet 836’da yeni ilavelerle zenginleştirilmiştir. Bununla birlikte orijinal dokusunu kaybetmemiş olan cami, 135,00 x 84,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen bir form sergilemektedir. 67,00 x 56,00 m ebatlarında, yine dikey dikdörtgen şekilli olarak düzenlenen avlu dört yönden revaklarla çevrildiğinden, avlunun kıble tarafındaki revak bir son cemaat yeri gibi algılanmaktadır. Bu durum, İslam mimarisinde ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Kuzeybatı istikametindeki revakın ortasında yer alan 35,00 m yüksekliğindeki minare, üst üste bindirilmiş üç kare kuleden oluşan mimari yapısıyla daha sonraları Kuzey Afrika ve Endülüs’te yapılan minarelere ilAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Emeviyye (Ümeyye) Camii Emeviyye (Ümeyye) Camii’nin Planı Harran Ulu Camii ham kaynağı olmuştur. Sîdî Ukbe Camii, harimdeki plan düzeni bazı farklılıklarla birlikte Mescid-i Aksa’ya benzer. Çok derin yapılmış olan harim, kıble duvarına dikey sıralanan at nalı kemerler ve mermer sütunlarla ayrılan sahınlardan meydana gelmiştir. Diğerlerine nazaran daha geniş ve daha yüksek tutulan mihrap eksenindeki orta sahnın, hem kıble duvarına paralel sahınla kesiştiği bölümünde, hem de son cemaat yerine yakın kısmında olmak üzere iki kubbe yükselmektedir. Bunlardan mihrap önündeki kaburgalı ve dilimli yapısı, istiridye yivli trompları, kufi yazı kuşakları ve bitkisel bezemeleriyle daha dikkat çekicidir. IX. yüzyılın ortalarındaki onarımlarda çinilerle kaplanan at nalı kemerli, zamanımıza ulaşan en eski niş şeklindeki mihrabı ile İslam sanatının oymalarla süslenmiş en eski ahşap minberi, Sîdî Ukbe Camii’ne artı bir değer katan mimari elemanlardır. Aynı mimari özellikler, Tunus’ta Emevi Valisi İbnü’l-Habbab tarafından 732’de yaptırılan ve Ağlebilerden Ebu İbrahim Ahmed’in 863’e doğru tamir ettirdiği Zeytune Camii’nde de görülür. Şam’da Hâlife I. Velid b. Abdülmelik’in, daha önce Roma devrine ait Jüpiter mabedinin yerinde kurulmuş olan Aziz Ioannes Bazilikası’nı yıktırarak yaptırdığı Emeviyye (Ümeyye) Camii (705–715), İslam mimarlık tarihinde sonraki dönemlerde inşa edilen camilere en geniş ölçüde tesir eden bir yapı olarak dikkate değerdir. Kuzeyde üç taraftan iki katlı revaklarla kuşatılmış bir avlu ile güneyde 136,00 x 37,00 m ölçülerinde enine yerleştirilmiş bir ibadet mekânından oluşan yapı, günümüze orijinal planıyla gelebilen en eski cami olma özelliğine sahiptir. Korint başlıklı mermer sütunlar iki katlı kemerleri desteklemektedir. 15,35 m yüksekliğindeki harimde kıble duvarına paralel üç sahın mevcuttur. Mihrap eksenine yerleştirilmiş transeptin ortasında sonradan eklenmiş bir kubbe bulunmaktadır. Avlunun batı tarafında eskiden beytü’l-mal denilen sekiz sütunun desteklediği sekizgen planlı ve tek kubbeyle örtülü kubbetü’l-hazne yer almaktadır. Cami, avlunun kuzey duvarının ortasındaki orijinal, güneydoğu köşedeki XI. yüzyıldan, güneybatıdaki ise 1488 tarihinde Sultan Kayıtbay devrindenolmak üzere üç minareye sahiptir. Kuzeydeki minare, İslam mimarisinde zamanımıza ulaşan en eski minare olması sebebiyle de önem arz etmektedir. Mimarisi yanı sıra mozaik tekniğindeki süslemeleri ile de Ümeyye Camii, İslam resim sanatına önemli katkılar yapmıştır. Kemer içlerinde ve kemer köşelikleri ile bazı duvar yüzeylerindeki küçük kompozisyonlar hâlinde sapları ve yaprakları bereket boynuzu ya da vazolardan çıkarak zarif kıvrımlar yapan akant bitkileri, göklere uçarcasına yükselen ağaçlar, coşkun bir biçimde akan akarsular, genellikle Roma mimarisinin üslubunu yansıtan türlü hayali binaları (belki saray veya şato) bir arada canlandıran mozaikler, cami mimarisinde rastlanan erken tarihli tek manzara örnekleridir. Emevi Hâlifesi Süleyman b. Abdülmelik’in yaptırdığı Hâlep Ulu Camii (715– 16), Rusafe Camii (728), II. Mervan b. Muhammed’in (744–750) inşa ettirdiği Harran Ulu Camii, II. Yezid’in 720-721’de yaptırdığı veya minare ilavesiyle tamir ettirdiği Busra Camii ve tarihi tam olarak bilinmeyen Der’a Camii, Ümeyye Camii’nin etkisinde gerçekleştirilen camiler olarak bilinirler. Emeviler döneminde bu tipin dışında sadece dikey veya yatay sahınlardan ibaret plan şeması sergileyen camiler de yapılmıştır. Bağdat ile Basra arasında Hac- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Kuseyru Amre resmini görmek için tıklayınız. Kuseyru Amre’nin Salon Kısmı ve Freskler Ancar Kasrı Hamamü’s-Sarah Amman Sarayı cac tarafından 702’de yaptırılan Vasıt Camii, Emeviler devrine mal edilen Amman Cuma Camii, Susa (Huzistan) Camii ile Banbhore Cuma Camii bunlardandır. Emeviler zamanında camilerden başka farklı yapı tiplerinin beraber planlandığı saray kompleksleri ile küçük kasırlar da inşa edilmiştir. 44 Ürdün’de başkent Amman’ın doğusunda çölde bulunan Kuseyru Amre, süslemelerindeki hükümdar tasvirlerine dayanılarak Hâlife I. Velid b. Abdülmelik zamanında 711–715 yıllarına tarihlendirilir. 25,00 x 50,00 m ölçülerinde surlarla çevrili bir alanda 8,75 x 7,58 m boyutlarında dikdörtgen şekilli bir salon ile onun bitişiğindeki hamam ve ahır, depo, sarnıç gibi değişik amaçlar için düşünülmüş bölümlerden müteşekkil küçük bir kasır olup, özellikle duvar ve üst örtülerindeki fresk tarzı tezyinatı ile İslam sanatında önemli bir yer tutar. İsimleri Yunanca ve Arapça verilmiş hükümdarlar, müzik aleti çalan sanatçı ve dans eden rakkaseler, av sahnesi, çeşitli zanaatkârlar, hamam sahneleri, sıcaklığın kubbesindeki mıntıkatu’lbürûc denilen yıldızlar haritası ile hayatın çağlarını, tarihi, felsefeyi ve şiiri gösteren muhtelif sembolik tasvirler ve Yunan mitolojisinden alınma figürlere rastlanmaktadır. Lübnan’da Beyrut’a 58 km mesafede Litani Irmağı’nın yakınında bulunan ve ismi de Arapça Aynu’l-Cerrah’tan türemiş olan Ancar Kasrı, tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hâlife I. Velid b. Abdülmelik tarafından 714–15 civarında yaptırılmış olmalıdır. 370,00 x 310,00 m ölçülerinde (114.000 m2) silindirik ve yarım silindirik kulelerle destekli surlarla çevrili bir alanda konumlandırılmıştır. Dört yönündeki kapılardan iki yanında dükkânlar sıralanan haçvari düzendeki sütunlu yollar, alanın tam ortasında birleşir. Bunların aralarındaki bölümlere ise hemen hemen aynı düzende ele alınmış iki saray, 47,00 x 30,00 m ölçülerinde tıpkı Busra Camii’ne benzer bir plan sergileyen bir cami ve bir hamam yerleştirilmiştir. Saraydaki bazilikal planlı taht salonları oldukça ilgi çekicidir. Ürdün’de eski bir Roma kalesinden yararlanarak meydana getirilen bir kasır, 15 m kadar güneydoğusunda inşa edilmiş üç paralel sahınlı bir mescit, şaşılacak derecede Kuseyru Amre’yle benzeşen bir hamam (Hamamü’s-Sarah), sarnıçlar ve çeşitli sur kalıntıları Kuseyru’l-Hâllabat (725–730) olarak anılır. Ürdün’ün başkenti Amman’da Cebel Kale denilen eski bir Roma kalesinin bulunduğu bir tepenin üzerine kurulan ve 720–750 yılları arasında bölgenin yönetim merkezi olan Amman Emevi Saray Kompleksi, saray, cami, hamam ve sarnıçtan oluşan bir yapı topluluğudur. Saray güneydeki 10,00 x 10,00 m ölçülerinde kare planlı ve dört eyvanlı bir giriş, I. Avlu, sütunlu yol ile onun iki yanına yerleştirilmiş üçerden altı daire, II. Avlu ve taht salonu ile iki yanındaki beyt(daire)ler vasıtasıyla kuzeye doğru uzanmaktadır. Bir eyvandan ulaşılan taht salonu, muhtemelen kubbeyle örtülü, kare planlı ve dört yöndeki kemerlerle genişletilmiş haçvari düzenlemesiyle daha çok Mezopotamya etkili Abbasi saraylarını akla getirmektedir. Sarnıç, 8–9 m derinliğinde daire şekilli büyük bir kuyu, cami ise çifte revaklı bir avlu ile kıble yönündeki üç paralel sahınlı bir ibadet mekânından ibarettir. Suriye’de çölde inşa edilen ve hanı, hamamı ve büyük bir bahçesi ile bir bütün teşkil eden Kasrü’l-Hayru’l-Garbî, 727–30 yıllarında Hâlife Hişam b. Abdülmelik tarafından yaptırılmıştır. 71,00 x 73,00 m ölçülerindeki kasır, merkezi bir avlunun etrafına yerleştirilmiş müstakil altı beyt (daire) içermektedir. Kasrın duvarlarında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Amman Sarayı Planı Kasru’l-Hayru’ş-Şarki, Kadın Büstü, Halife Kabartması ve Av Sahnesi resimlerini görmek için tıklayınız Kasru’l-Hayru’ş-Şarki Planı Hırbetü’l-Minye ve Hırbetü’l-Mefcer resimlerini görmek için tıklayınız Hırbetü’l-Minye Planı izlerine rastlanılan bir hükümdar ya da hâlife kabartması, at nalı kemer altında ud ve flüt çalan sanatçılar, önünde kaçan geyiği avlamaya çalışan atlı süvari, av sahnesinde avlanan hayvanları taşıyan köle, bitkisel bezemeli bir zemin üzerinde önünde meyve sofrası bulunan bir kadın büstü ile onun iki yanında kentaroslardan oluşan bir kompozisyon, fresk ve alçı kabartma tarzında meydana getirilmiş süslemeler olarak dikkat çekicidir. Kare planlı han ile soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, külhan ve sarnıç gibi kısımlardan oluşan hamam kompleksin diğer unsurlarıdır. Aynı bölgede yer alan ve kitabesine göre Emir Hişam b. Abdülmelik tarafından Süleyman b. Ubeyd’e 728 yılında yaptırılan Kasru’l-Hayru’ş-Şarkî, 2 x 5 km boyutlarında bir surla kuşatılmış bir alanda, silindirik ve yarım silindirik kulelerle destekli, 160,00 x 160,00 m ölçülerinde, Emevi sarayları içerisindeki en büyük boyutlu, kare planlı bir kasır, daha küçük ebatlarda, fakat yine aynı özelliklerde bir han, küçük bir hamam, transept planlı bir mescit ve kare kesitli bir minareden oluşan bir külliyedir. İsrail sınırları içerisindeki Taberiye Gölü’nün kuzeybatısında yer alan ve yakınındaki bir hamam kalıntısı ile birlikte ele alınan Hırbetü’l-Minye, 66,00 x 73,00 m boyutlarında olup, merkezi açık avlunun etrafındaki muhtelif bölümlerden müteşekkildir. Bunlardan güneydoğu köşedeki 13,10 x 19,42 m ölçülerinde dikdörtgen şekilli mescit ile onun bitişiğindeki 20 m2’lik merkezi salon ve etrafındaki mozaik döşemeli mekânlardan oluşan taht ya da kabul salonu dikkate şayandır. Bir rivayete göre Hâlife I. Velid b. Abdülmelik devrine (705–715) tarihlendirilen yapı, kabul salonu ve çevresindeki odaların zemininde yer alan ve ağırlıklı olarak geometrik motiflerden oluşan, dolayısıyla dokuma (hâlı, kilim) ürünlerine benzetilen ve Erken İslam sanatının tekâmülünü gösteren en önemli tezyini elemanlar olarak yorumlanan mozaikleri nedeniyle Hâlife Hişam b. Abdülmelik zamanına (724–743) mal edilmektedir. İsrail’de Ölüdeniz yakınlarında bulunan Hırbetü’l-Mefcer, ortasında anıtsal bir çeşme olan büyük bir bahçenin batı tarafına yerleştirilmiş saray, cami ve hamamdan ibaret bir külliyedir. Bir rivayette Hişam b. Abdülmelik (724-43), diğer bir rivayette ise II. Velid b. II. Yezid (743-44) zamanına tarihlendirilen külliye büyük oranda tahrip olmuştur. 64,00 x 67,00 m ölçülerindeki saray, merkezi bir avlu etrafına dizilmiş mekânlardan oluşur. Güney kenarda kıble duvarındaki mihrabından dolayı mescit olduğu anlaşılan mekân dışında diğer bölümleri işlev bakımından tanımlamak mümkün görülmemektedir. Sarayın kuzeyinde yer alan 23,60 x 17,10 m ölçülerindeki cami, paralel sahınlı bir düzenleme sergilemektedir. Külliyenin kuzey ucundaki hamam, 30,00 x 30,00 m ölçülerinde 16 paye tarafından taşınan merkezi bir kubbe ile tonozların örttüğü kare şekilli büyük bir dinlenme salonu ile onun kuzey kenarına yerleştirilmiş ılıklık, sıcaklık, tıraşlık ve özel hâlvet bölümlerinden müteşekkil bir yapıdır. Hırbetü’l-Mefcer’in tezyinatı İslam sanatının en değişik örneklerini sergilemektedir. Cami dışında hemen bütün mekânların mozaik, duvar resmî, alçı kabartma ve heykel gibi zengin süslemelerle bezendiği görülmektedir. Ağırlıklı olarak geometrik motiflerin hâkim olduğu mozaiklerde, özel hâlvettekilerde meyveli bir ağaç ile onun iki yanında otlayan gazallar ve onlardan birine saldıran aslan figürlü kompozisyon dikkat çekmektedir. Dağ keçileri, gazallar ve av kuşlarının yanı sıra belden yukarısı çıplak, peştamallı erkek ve kadın, özellikle ellerinde Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Hırbetü’l-Mefcer’in Planı Kasru Müşetta Kasru Müşetta’nın Planı Kasru Müşetta’nın Cephe Süslemeleri Kasru’t-Tuba, Burku Kasrı, Kastal, Kasru’lHarane resimlerini görmek için tıklayınız çiçek tutan rakkase heykelleri İslam sanatı için alışılmamış bir durumdur. Ayrıca kapı üzerinde bir niş içerisinde çift aslan kabartmalı bir kaide üzerinde hâlifeyi temsil ettiği düşünülen kılıçlı ve kaftanlı Sasani tarzı heykel de ilgi çekicidir ve Orta Asya’da tanrı heykellerinde benzerlerine rastlanmaktadır. Ürdün Nehri’nin doğusunda yer alan Kasru Müşettâ, Hâlife II. Velid b. II. Yezid zamanında (743–44) inşa edilmiştir. 144,00 x 144,00 m ölçülerinde silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlarla kuşatılmış kare şekilli kasrın mimari bakımdan yarım kaldığı sanılmaktadır. Güneyden kuzeye uzanan üç kütleden ibaret sarayın sadece ortadaki merkezi avlu, buraya ulaşmaya imkân veren giriş bölümü, kuzeydeki taht odası ile onun iki yanına yerleştirilmiş iki beyt (daire) yapılabilmiştir. Avlunun kuzey kenarında açılmış olan üç yuvarlak kemerli açıklıktan daha yüksek ve daha geniş tutulan ortadaki kapıdan ulaşılan taht odası, her bir kenarı 9,85 m olan ve doğu, kuzey ve batı kenarlarında 5,25 m genişliğinde ve 3,80 m derinliğinde yarım daire şekilli birer hücre bulunan bir merasim salonudur. Bu tarz planlama Bizans’ta, özellikle Kuzey Afrika ve Suriye’de rastlanılan bir uygulamadır. Sarayın önemli bir yanı da, giriş cephesindeki taş süslemelerdir ki günümüzde Almanya’da Berlin Friedrich Museum’da sergilenmektedir. Ters ve düz yerleştirilmiş üçgenler, iri gülbezekler ile onların aralarındaki boşlukları dolduran bitkisel bezemeler hayli ilgi çekicicidir. Ayrıca bitkisel motiflerin arasına serpiştirilmiş kuş, aslan, ayı, grifon, kentaros ve sfenksler, İslam sanatındaki önemli figüratif örneklerdendir. Ürdün’de Amman yakınlarındaki Godaf Vadisi’nde bulunan ve II Velid b. II. Yezid devrinde (743–44) inşa edildiği sanılan Kasru’t-Tûbâ, 70,00 x 70,00 m ebatlarında iki bölümün yan yana yerleştirilmesiyle meydana getirilmiştir. Kazılardan elde edilen verilere göre, iki avlulu saray müstakil tarzda düzenlenmiş altışar beyt(daire)ten ibarettir. Ayrıca 700–701 tarihli Amman’daki Burku Kasrı, eski kültürlerden kalma bir yapının yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuş küçük köşk tarzında bir binadır. Emevi Hâlifesi Abdülmelik b. Mervan (685–705) tarafından yaptırıldığı tahmin edilen Amman yakınlarındaki Kastal, saray, cami, hamam, sivil meskenler, büyük bir zirai bent, sarnıç ve büyük bir su deposu ile bir mezarlıktan meydana gelen bir yapılar topluluğudur. Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın güneyinde, Hebrew Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü ve İsrail Exploration Society tarafından 1968–70 yılları arasında yapılan kazılarla tespit edilen yapı kalıntıları, Emeviler devrinde Hâlife I. Velid b. Abdülmelik dönemine mal edilen Kudüs Saray Kompleksi olarak tanımlanmıştır. Şam’ın 105 km kadar güneydoğusunda yer alan ve I. Velid b. Abdülmelik tarafından 707–15 yıllarında yaptırıldığı düşünülen Cebelsays, saray, cami, hamam, ambar ile çok sayıda meskenlerin oluşturduğu bir külliyedir. K. Otto-Dorn tarafından 1952–54 tarihinde keşfedilen 77,00 x 72,00 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen şekilli Kasru Rusafa, büyük oranda yıkılmış vaziyettedir ve kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş duvarlara sahiptir. Ürdün’de VIII. yüzyıl ortalarından kaldığı sanılan Kasru’l-Harane, 35,00 x 35,00 m boyutlarında kare planlı, iki katta küçük bir avlunun etrafına dizilmiş beyt(daire)lerden ibaret yapısıyla küçük bir şato görünümündedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Endülüs Emevileri Devri (756-1031) Mimarisi Kurtuba Büyük Camii Büyük Camii’nin Planı Toledo Bab Mardum Camii Medinetü’z-Zehra’dan Bir Salon Gormaz Kalesi 711-12 yıllarında Vizigotlar Müslümanlar tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış ve 714’ten itibaren Endülüs, Müslüman valiler tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Şam’daki Emevi hanedanını ortadan kaldıran Abbasilerin elinden kurtulan Hişam b. Abdülmelik’in torunlarından Abdurrahman b. Muaviye, önce Kuzey Afrika’ya, oradan da Endülüs’e geçerek 756 yılında Endülüs Emevi Emirliği’ni kurmuştur. III. Abdurrahman’ın 929 yılında kendisini hâlife ilan etmesiyle de Abbasilerden tamamen bağımsız bir devlet hâlini almıştır. İlk olarak I. Abdurrahman tarafından 785–86 yılında 75,00 x 100,00 m ebatlarında yaptırılan, daha sonraları 833’te II. Abdurrahman, 961’de II. Hakem, 987’de ise İbn Ebu Amir el-Mansur tarafından gerçekleştirilen eklemelerle 178,00 x 125,00 m ölçülerinde 22.000 m2lik alanıyla dikey dikdörtgen planlı bir yapı hâlini alan Kurtuba Büyük Camii, 1293 sütunlu,19 dikey sahınlı ibadet mekânı, revaklı avlusu ve kare gövdeli kulevari minaresi ile Kuzey Afrika mağrip mimarisinin özelliklerini sergilemektedir. Kırmızı ve beyaz renkli taşlardan örülmüş at nalı ve yuvarlak kemerleri ile içeride adeta bir renk cümbüşü oluşmuştur. Mihrap önündeki maksurenin üzerini örten kaburgalı ve dilimli kubbe, Avrupa’daki Gotik sanatın esin kaynaklarından biri olarak değerlendirilebilir. At nalı kemerli yarım yuvarlak derin bir nişten ibaret mihrap ile bu bölge caminin süsleme bakımından da en dikkate değer yeridir. Kulelerle desteklenmiş taş duvarlarında da at nalı kemerli anıtsal kapılar yer almaktadır. Ayrıca Kurtuba’daki St. Juan Kilisesi’nin çan kulesi durumundaki minare (930) ile Fransa’nın güneyindeki Arbune’de son yıllarda gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkarılan büyük bir cami kalıntısı aynı dönemin izlerindendir. Toledo’da 999-1000 tarihinden kalan Bab Mardum Camii, kare planlı ve serbest duran dört spoli sütunlu, dokuz üniteli bir yapıdır. Afganistan/Belh’teki Mescid-i Tarih (IX. Yüzyıl) ve Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi (943) yanı sıra Sus Bu Fatata (838-41) ve Susu Büyük Camii (850-51) ile benzerlik içerisindedir. Endülüs Emevilerinin sivil mimari alanındaki en önemli eserlerinden biri Medinetü’z-Zehra’dır. III. Abdurrahman tarafından Kurtuba’nın 5 km kadar kuzeybatısında 1500,00 x 750,00 m ölçülerinde bir alan üzerine kurulan bir şehir olan Medinetü’z-Zehra, meyilli bir araziye konumlandırılmıştır ve en üstte III. Abdurrahman ve II. Hakem’in yaptırdığı anlaşılan bazilikal planlı salonlardan müteşekkil bir saray, her biri müstakil avlular etrafında dizilmiş mekânlardan oluşan resmî daireler, bahçeler, hâlka ait konut alanları, hamamlar, fırınlar ve camiden ibarettir. Ortaçağ kent mimarisine uygun biçimde etrafı kulelerle desteklenmiş kalın surlarla çevrili olan kent günümüze ancak harabe hâlinde gelebilmiştir. Sıkça yaşanan ayaklanmalar ve Hristiyan saldırıları Endülüs Emevilerini kale, sur ve gözetleme kuleleri yapmaya zorlamıştır. Kurtuba-Estramadoure yolu üzerinde yükselen el-Vacar Kalesi, 835 yılında II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak için yaptırdığı kale, 965’te 60 km genişliğindeki bir ovayı kontrol etmek amacıyla kayalık bir sırta inşa edilmiş Gormaz Kalesi ile Tarifa Kalesi bunlardandır. Endülüs Emevi Devleti 1031 yılında yıkılınca yerine valilerin idare ettiği tavaif-i mülûk denilen küçük devletler kurulmuştur. Bunlardan Zaragoza hâkimi AhAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari met b. Süleyman zamanında, Seyfüddevle İmadüddevle el-Muktedir (1049-82) tarafından yaptırılmış olan Caferiye Sarayı bu devrin en önemli imar faaliyetidir. Caferiye Sarayı Tlemsen Camiu’l-Kebiri Tlemsen Camiu’lKebiri’nin Planı Fas Karaviyyîn Camii Kutubiye Camii’nin Minaresi ve Planı, Tinmel Camii ve Planı, Hasan Camii’nin Minaresi, Hiralda/Giralda resimlerini görmek için tıklayınız Murabıtlar (1090-1147), Muvahhidler (1121-1231), Meriniler (1227-1550) ve Nasrîler (1231-1492) Dönemi Mimarisi Endülüs Emevilerinin sona ermesiyle oluşan otorite eksikliği sebebiyle beyliklerin güç birliği yapmasına, dolayısıyla da İspanya ve Kuzey Afrika’da yeniden büyük devletlerin ortaya çıkmasına imkân yaratmıştır. Bugünkü Cezayir ve Fas ile İspanya’nın güneyinde hâkimiyet kurmuş Murabıtlar, medeniyet bakımından tamamen Endülüs’ün tesiri altında kaldıkları anlaşılmaktadır. Yaptıkları camiler mimari bakımdan daha çok eski Arap geleneğine uygundur. Cezayir’de 1096’da tamamlanan el-Camiu’l-Kebir, beş sahın derinliğinde bir harime sahiptir. Ali b. Yusuf tarafından 1135’te yaptırılan Tlemsen Camiu’lKebiri, 60,00 x 50,00 m ölçülerinde dikey dikdörtgen planlı olup, her kenarı 20,00 m uzunluğunda kare şekilli bir avlu ile 13 dikey sahından ibarettir. Orta sahın diğerlerine göre daha geniştir. Mihrap önündeki maksurenin üzeri gösterişli bir kaburgalı kubbe ile örtülüdür. Kare gövdeli minaresi yaklaşık 70 yıl sonra ilave edilmiştir. İlk olarak 859’da yaptırılmış olmakla birlikte gerçek kimliğini Ali b. Yusuf’un 1134– 1144 yılları arasındaki imar faaliyetleri ile kazanan Fas Karaviyyîn Camii, Mağrip bölgesinin en meşhur yapısı olup, zamanla etrafında gelişen müştemilatla birlikte en önemli külliyelerden biri hâlini almıştır. Avlu oldukça küçülmüş, yan revaklar hayli derinleşmiş, harim ise kıble duvarına paralel on sahınla çok derin bir şekil kazanmıştır. Ortada mihraba uzanan eksen sahnı, haçvari kesitli payelerle kare bölümlere ayrılmıştır. Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 1153-54’te yaptırdığı cami de aynı geleneği yansıtmaktadır. Fas’ın yukarı Atlas dağlılarından olan Muvahhidler, Murabıtların 1147’de yıkılmasından sonra, Mısır hududundan Atlas Denizi’ne kadar uzanan ve Endülüs’ü de içine alan bir sahada daha büyük bir devlet kurdular ve bir kez daha İslam’ın siyasi birliğini temin ettiler. Abdülmümin el-Kûmî’nin Merakeş’i zapt ettiğinde yaptırdığı muazzam yapı, Kutubiye Camii (1158) adıyla anılmaktadır. İnşaata başlandığında kıble yönünün hatalı olduğu fark edilen cami derhâl yıktırılmış, yalnız kıble duvarı, onun önüne yapılan yeni camiye cephe duvarı olarak muhafaza edilmiştir. Avlu burada da küçük tutulmuş, yan revakların sayısı dörde çıkarılmıştır. Harimdeki 17 sahın kıbleye dikey olup ortada geniş bir eksen sahnı ve kıble duvarı önünde de bir paralel sahın vardır. Bunun üstünde beş yerde mukarnaslı kubbelere yer verilmiştir. 1196 tarihli kırma taştan yapılan kare gövdeli minaresi, Kuzey Afrika üslubunun devamı niteliğindedir. Abdülmümin’in Atlaslar’da Tinmel Köyü’nde 115354’te yaptırdığı cami de aynı geleneği yansıtmaktadır. Tinmel Camii, kıble duvarına dikey uzanan 9 sahına sahiptir. Orta sahın daha geniş tutulmuştur. Kıble duvarına paralel yerleştirilen sahında biri mihrap önün- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Taza Camiu’l-Kebiri Taza Camiu’l-Kebiri Mansura Camii Taza Camiu’l-Kebiri Mansura Camii Planı Ebu İnaniye Medresesi Ebu İnaniye Medresesi’nin Planı El-Hamra Sarayı de, bireri de uçlarda olmak üzere üç kubbe yer almaktadır. Küçük avlusunun sadece iki yanında ikişer revak mevcuttur. Ebu Yusuf el-Mansur (1184–1199) tarafından yapılmasına başlanan, fakat tamamlanamayan 139,40 x 183,10 m ölçüsündeki Rabat Hasan Camii, mağrip mimarisinin geleneğini inanılmaz ihtişamda yansıtan bir yapı olarak dikkat çekmektedir. Kıble duvarına paralel düzenlenen üç sahnın gerisindeki mekânı ortadaki daha geniş tutulmuş sahın ikiye ayırır. Onar sahınlı bu iki kısmın ortalarında derinlemesine dikdörtgen planda düzenlenmiş birer avlu yer almaktadır. Bu 21 sahınlı ve iki avlulu harimin gerisinde de enine düzenlenmiş dikdörtgen biçiminde bir avlu daha vardır. Üç avlulu düzenleme İslam sanatındaki ilk uygulamadır. Eksen sahınla aynı hizada yükselen minare, 44,00 m yüksekliğindedir. Pembemsi renkte kesme taştan yapılan minarenin dış yüzeyleri, kuvvetli Afrika güneşi altında cazip bir ışık-gölge tesiri bırakan kabartma örgüler ve kemerli nişlerle tezyin edilmiştir. Yusuf b. Abdülmümin tarafından 1172’de yaptırılan Sevilla Camiu’lKebiri’nden sadece Hiralda/Giralda olarak anılan minaresi günümüze gelebilmiştir. Mevcut yapısıyla da Endülüs İslam mimarisinin en muhteşem örneklerinden biridir. Taza Camiu’l-Kebiri, Abdülmümin tarafından 1142’de yaptırılmış olmakla birlikte 1291’de Merinilerden Ebu Yakup zamanında genişletilmiş ve kıble duvarına dikey uzanan 9 sahınlı bir ibadet mekânı ve revaklı avludan oluşan bir yapıya kavuşmuştur. Muvahhidlerin yıkılmasından sonra Kuzey Afrika ve Endülüs’te ortaya çıkan küçük devletlerden birisi de Merinîlerdir ve Fas’ta bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Tlemsen yakınlarındaki Mansura Camii (1303–1336), 60,00 x 85,00 m ölçülerindedir. 38,00 m yüksekliğindeki kare gövdeli minare, camini kuzeybatı kenarının ortasında olup, aynı zamanda cümle kapısının üzerinde yükselmektedir. Her bir kenarı 30,00 m olan revaklı avlunun kıble tarafındaki harim, 30,00 m derinliğinde olup 13 dikey sahın barındırmaktadır. Bunların devamında yer alan üç paralel sahın Rabat Hasan Camii’ni hatırlatır. Oldukça simetrik bir yapı sergilemektedir. 1350-55 yıllarında inşa edilen Fas’taki Ebu İnaniye Medresesi, şadırvanlı avlunun üç tarafına yerleştirilmiş medrese ve kıble yönünde yer alan kıbleye paralel iki sahınlı cami ve kare kesitli minaresi ile Mısır ve Suriye’deki Memlükler devrinin kompleks yapılarını hatırlatmaktadır. Hristiyanların Endülüs’te gerçekleştirdikleri istila hareketlerinden sadece Muhammed b. Nasr tarafından Gırnata’da kurulan Nasrî / Benî Ahmer Devleti kurtulabilmiştir. 1492’de Ferdinand ile Isabella’nın Gırnata’yı ele geçirmeleri ile sekiz asırlık Endülüs İslam hâkimiyeti de son bulmuştur. 1609’da Müslümanlar İspanya’dan tamamen sınır dışı edilene kadar, Avrupa’daki sanat etkinliklerinde İslam sanatkârlarının büyük izler bıraktıkları görülür. Hatta İspanya’da ortaya çıkan ve “Mudehar” denen sanat bu sırada doğmuştur (XIV. Yüzyıl). El-Hamra Sarayı, bu bölgedeki son inşa faaliyetidir. Daro ve Genil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin üzerindeki düzlükte, ilk olarak IX. yüzyılda inşa edilen ve XI.-XIII. yüzyıllarda tahkim edilen kalede, Nasrîler devrinde Muhammed İbnü’l-Ahmer tarafından binalar yapılmaya başlanır. Sarayın bugün ayakta kalan bölümlerinin büyük kısmı I. Yusuf (1333-54) ve Gani Billâh V. Muhammed (1354-59, 1362-91) tarafından inşa ettirilmiştir. Son dönemde de sadece VII. Muhammed’in (1392-1408) ilave ettirdiği Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Arslanlı Avlu El-Bürke Avlusu Prensesler Kulesi saraya eklenmiştir. Etrafı yüksek ve büyük kulelerle takviye edilmiş güçlü surlarla bir doğramacılık harikasıdır ve üzerindeki Mülk Suresi’nde geçen ‘yedi gök sema’ ibaresinden ilhamla dizayn edildiği izlenimi vermektedir. Zemin ve duvarlar da mor, yeşil çevrili el-Hamra Sarayı, üç bölümden müteşekkildir. En yüksek kısımda emir ile haremini barındıran saray, tepenin batısında sarayın askeri garnizonu olarak hizmet veren el-Kasaba, doğusunda ise bir asiller mahâllesi teşkil eden ve içinde bir kısım idarecilerle esnafın ikamet ettiği şehir kısmından ibarettir. Mevcut saray, Mersinağaçları Avlusu ve Aslanlar Avlusu etrafında toplanmış bölümlerden oluşur. V. Carlos’un yaptırdığı yarım kalmış Rönesans tarzı sarayın yerinde 1524’te yanan harem ile bir divanhanenin bulunduğu bilinmektedir. Resmî ihtiyaçlar ve merasimler için tahsis edilen ve ortasında uzun bir havuz barındıran ve bu sebeple ‘el-Bürke Avlusu’ adıyla da anılan Mersinağaçları Avlusu’nun batısında mescit, doğusunda hamam, kuzeyinde Elçiler Divanhanesi yer alır. Uzun dikdörtgen şekilli İnayet Holü’nden geçilen Elçiler Divanhanesi, 18,00 m yüksekliğinde ve her bir kenarı 11,24 m uzunluğunda kare planlı yapısıyla saraydaki salonların en büyüğüdür ve taht odasıdır. Ahşaptan boyalı bir kornişe oturan kubbe gerçek anlamda bir doğramacılık harikasıdır ve turuncunun hâkim olduğu bir renk cümbüşü içindedir. Dört yönden çifte sütunlu revaklarla çevrili olan ve daha çok emirin ve hareminin özel ihtiyaçlarına tahsis edilmiş Aslanlar Avlusu’nun ortasında ağzından sular akan on iki aslan heykelinin taşıdığı çanak şeklindeki fıskiyeli havuz vardır. Avlunun etrafındaki salonlar Mukarnaslı Salon (İki Kız Kardeş Divanhanesi), Krallar Salonu (Mahkeme) ve İbn Serrâc Divanhanesi’dir. Bunlardan ilk ikisi şölen ve festivaller, üçüncüsü ise musikili gece eğlenceleri için kullanılıyordu. İbn Serrâc Divanhanesi’nin üstünü örten kubbe, eteklerindeki on altı küçük pencereden giren ve petek biçimli mukarnaslı tezyinat üzerinde göz kamaştıracak yansımalar yapan gün ışığıyla aydınlatılmıştır. 1522’de deprem, 1590’da patlamaya maruz kalan, 1812’de Napolyon’un ordusu çekilirken talan edilen El-Hamra Sarayı, kalan kısımlarıyla da olsa İslam sivil mimarisinin İspanya’daki en önemli temsilcisi durumundadır. Elçiler Divanhanesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Özet Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari •İslam dini Hz. Muhammed’e 610 yılında Mekke’de indirilmeye başlanmıştır. Mekkeli müşriklerin zulümlerine dayanamayan Hz. Muhammed ve ashabı Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır. Medine dönemiyle birlikte Müslümanlar bir topluluk olmaktan öteye geçerek bir devlet haline gelmişlerdir. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifelik ettiği Hulefâ-i Râşidîn dönemi gelir. Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir devirlerinde İslam Devleti’nin sınırları Arap Yarımadası’nın dışına taşmazken, Hz. Ömer zamanından itibaren Suriye, Filistin, Mısır, Irak, İran, Azerbaycan ile Kıbrıs ve Horasan bölgesi İslam topraklarına dâhil edilmiştir. Hz. Muhammed ve dört halife devrinde mimari pek gelişmemişti. Zaten İslamiyet öncesi Arap toplumunun medeniyet anlayışı ve sonrasındaki mücadeleli ve savaşlarla geçen süreç bu anlamda bir birikimin oluşması için hayli zaman geçmesini gerektirmiştir. Fakat fetihlerle ele geçirilen eski Roma, Bizans ve Sasani topraklarında ise seviyesi oldukça yüksek bir mimari mirasın mevcut olduğu görülür. Bu dönemin mimarisinde en önemli yapılar, kuşkusuz cami ve mescit gibi dini kimlikli binalardır. Ancak bu eserlerden hiçbiri de günümüze orijinal dokusuyla gelememiştir. Bu dönemin önemli eserleri arasında Kâbe, Mescid-i Nebevi, Basra Mescidi, Kufe Mescidi ve Fustad Amr Mescidi zikredilebilir. •Dört Halife döneminden sonra kurulan Emeviler devri sanatı, İslam sanatının ortaya çıkış ve oluşum evresi olarak dikkat çeker. Roma, Helenistik, Bizans, Sasani ve Kıpti etkileri bir arada bulunduran derlemeci bir anlayışın ürünüdür. Bu kaynaklardan Helenistik, Roma ve Bizans’ın tesirinin çok daha baskın olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan aynı zaman dilimi içerisinde yaygın bir şekilde İslam’ın varlık ve hayat anlayışıyla biçimlenen yeni bir sanat ve mimari form oluşturma çabaları da hissedilmektedir. Cami ve mescitler ile sarayların plan düzenleri, mimari biçimleri ve süslemelerinde bu oluşum ve gelişim sürecinin izlerini takip edebilmek mümkündür. Köklerini Hz. Muhammed ve Dört Halife dönemindeki kapalı bir ibadet mekânı ile etrafı revaklı avludan ibaret cami planı, İslam coğrafyasının farklı noktalarına taşınarak hem yaygınlaştırılmış, hem de kendilerinden sonra ortaya konulan yapılara da model olmuştur. Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksa, Şam Emeviye Camii, Kayrevan Sidi Ukba Camii ile Harran Ulu Camii bu dönemin en dikkate şayan anıtları olarak sayılabilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 Özet Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari •Son yıllarda gerçekleştirilen araştırma, inceleme ve kazı çalışmaları neticesinde büyük çoğunluğu Ürdün, Filistin ve İsrail topraklarında bina edilmiş çok sayıda Emevi kasrı ortaya çıkarılmıştır. Yerleşim alanlarında uzakta, çölün ıssız bölgelerinde, su kaynaklarına yakın konumda konuçlanan kasırlar, saray yanı sıra cami-mescit, han, hamam, çeşme, ev, ahır, depo, sarnıç, kuyu, bent ve bahçe gibi çeşitli işlevli birimlerden müteşekkil kompleks yapılardır ve Arapların bedevi nostaljisi olarak tanımladıkları kırsal yaşam kültürü ile gözlerden ırak lüks içinde bir hayat sürebilme arzusunun bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Kusayr-ı Amra, Kasru Ancar, Kasru’l-Hayru’l-Garbi, Kasru’l-Hayru’ş-Şarki, Kasru Müşetta, Kasru’t-Tuba, Hırbet el-Minye, Hırbet el-Mefcer ve Kasru’lHarane bunlardan bazılarıdır. •Suriye’deki Emevi kültüründen aldıkları ile yerel unsurları (Roma ve Vizigot etkileri) potasında harmanlayarak yeni bir kimlik kazanmış olan Endülüs Emevi sanatı, ince bir zevkin ürünü seçkin eserleriyle kendine has bir karakter sunmaktadır. Kurtuba Camii, Toledo Bab Mardum Camii, Medinetü’z-Zehra, II. Abdurrahman’ın Merida’yı korumak amacıyla yaptırdığı kale bu dönemden kalan önemli eserlerdir. •Endülüs Emevi Devleti’nin 1031’de yıkılmasından sonra İspanya ve Kuzeybatı Afrika’da kurulan Murabıtlar, Muvahhidler, Merinîler ve Nasrîler zamanında da İslam sanatının ihtişamı, ortaya konulan eserlerle yansıtılmaya devam edilmiştir. Cezayir Camiu’l-Kebir, Tlemsen Camiu’lKebir, Merakeş Kutubiye Camii, Tinmel Camiu’l-Kebir, Sevilya Camiu’lKebir ve Hiralda olarak bilinen minaresi, Rabat Hasan Camii, Tlemsen Mansura Camii, Fas Ebu İnaniye Medresesi ile Gırnata el-Hamra Sarayı bu dönemlerin izleri silinemeyen anıtları olarak hala belleklerde yer eden önemli tarihi kalıntılardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi ilk İslam mescididir? a) Kâbe b) Mescid-i Nebevi c) Kuba Mescidi d) Mescid-i Aksa e) Beytülatik 2. Aşağıdakilerden hangisinde Hulefa-i Raşidin dönemi inşaatı söz konusu değildir? a) Mescid-i Nebevi b) Sana Büyük Camii c) Basra Mescidi d) Kufe Mescidi e) Amr b. Âs Mescidi 3. İslam mimarisindeki en eski kitabe aşağıdakilerden hangisinde tespit edilmiştir? a) Sîdî Ukbe Camii b) Hâlep Ulu Camii c) Emeviye Camii d) Kubbetü’s-Sahra e) Mescid-i Aksa 4. Fresk tarzı tezyinatı ile İslam sivil mimarisinde önemli bir yer tutan Emevi sarayı aşağidekilerden hangisidir? a) Kasru Müşettâ b) Hırbetü’l-Minye c) Kuseyru’l-Hâllabat d) Ancar e) Kuseyru Amre 5. Aşağıdakilerden hangisi Muvahhidler devri eseri değildir? a) Tlemsen Camiu’l-Kebiri b) Sevilla Camiu’l-Kebiri c) Tinmel Camii d) Merakeş Kutubiye Camii e) Rabat Hasan Camii Cevap Anahtarı: 1.c 2.b 3.d 4.e 5.a Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira: Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi. Algül, H. (2004). “Mescid-i Kubâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 279-280). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo: The American University In Cairo Press. Beksaç, A. E. (1995). “Elhamra Sarayı-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 31-33). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (1995). “Emeviler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 104-108). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Karaviyyîn Camii-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 479-480). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Hayr”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 576-577). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2001). “Kasrü’l-Müşetta”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 577-579). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2002). “Kurtuba Ulucamii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 453-454). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2002). “Kuseyru Amre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 461-462). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2003). “Kütübiye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVII, 9). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2002). “Kubbetü’s-Sahre”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 304-308). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Aksâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 268-271). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N. (2004). “Mescid-i Kubâ-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 280-281). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Nebevî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 281-290). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bozkurt, N.-Küçükaşçı, M S. (2004). “Mescid-i Harâm”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 273-277). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Can, Y. – Gün, R., (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul: Kayıhan Yayınları. Creswell, K. A. C. – Allan, J. W. (1989). A Short Account of Early Muslim Architecture, Cairo: Cairo American University Press. Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press. Creswell, K.A.C. (1968). A Short Account of Early Muslim Architecture, Beirut: Lebanon Bookshop. Çoruhlu, Y. (2001). “Kasır”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 555558). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Erken İslam Dönemi, Emeviler ve İspanya ile Kuzey Afrika’da Mimari Et-Tırâzî, A. (2001). “Karaviyyîn Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 478-479). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1991). “Amr b. Âs Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (III, 81-82). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1997). “Hamam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XV, 405-406). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Göncüoğlu, S. F.-Kumbasar, Z. (2006). Gelenekten Geleceğe Camiler, İstanbul: Kiptaş. Hoag, J. D. (1987). Islamic Architecture, London: British Library Cataloguing In Publication Data. Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann. İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann. Küçüksipahioğlu, B. (2003). “Medînetü’zzehrâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVIII, 320-322). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Muhammed, S. M (1971). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, I, el-Kâhira: Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti. Özdemir, M (1995). “Elhamra Sarayı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 29-31). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Pektaş, K., (2009). “Sîdî Ukbe Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVII, 149-151). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics. Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası. Ünal, S. (2001). “Kâbe” . Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 14-21). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Williams, C. (1985). Islamic Monuments In Cairo A Practical Guide, Cairo: The American University In Cairo Press. Yazıcı, T. (1995). “Emeviyye Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XI, 108-109). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi. Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası. Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi. Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 HEDEFLER İÇİNDEKİLER ABBASİ VE FATIMİ DEVİRLERİNDE MİMARİ • Abbasiler Devri (750-1258) Şehirciliği ve Mimarisi • Fatımiler Devri (909-1171) Mimarisi • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • İslam şehri kavramını tanımlayıp, açıklayabilecek • İslam şehirciliğinin önemini kavrayabilecek • İslam müesseselerinin kökleşmeye başlaması ve tarihsel gelişimini bilebilecek • Abbasiler devri mimarisini değerlendirebilecek • Fatımiler devri mimarisini öğrenebilecek • Farklı coğrafyalardaki İslam mimarisinin ilişkisini anlayabilecek ve farklılıkların algılanmasında sahip olunması gereken özellikleri bileceksiniz. İSLAM SANATI TARİHİ ÜNİTE 3 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Abbasiler Devri (750–1258) Şehirciliği ve Mimarisi Abbasiler, 747–750 yılları arasında devam eden mücadeleler sonucunda Emevi Devleti’ne son vererek Bağdat’ı merkez edinen yeni bir devlet tesis ettiler. Halifeliğe de Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan Ebu’l-Abbas’ı getirdiler. Abbasiler devrinde Arabistan yarımadası, Kuzey Afrika ile Endülüs bölgesi, Suriye ve Filistin ile Mezopotamya bölgesi (Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri dâhil), Kuzey ve Güney Azerbaycan, Buhara ve Semerkant ile Gazne ve Kabil’e kadar uzanan topraklar bu devletin idaresinde bulunmuştur. Bununla birlikte Mısır’da Tolunoğulları (8686–905), İhşidoğulları (935–969), Horasan, Mezopotamya ve Maveraünnehir’de Samaniler (819’dan itibaren), Horasan’da Tahiriler (821’den itibaren), Suriye ve el-Cezire’de Hamdaniler (905’ten itibaren) bağımsız ve yarı bağımsız devletler kurunca, IX. yüzyılda Halife, sadece Bağdat ve çevresine hâkim durumda kalmıştır. Zaten Abbasilerde sıklıkla siyasi, iktisadi ve dinî sebeplerle isyanlar çıkmıştır. Nihayet Cengiz’in torunlarından Hülâgu, 1258’de kuşatmış ve Abbasi Devleti sona ermiştir. Osmanlı Devleti’nden sonra İslam tarihindeki en uzun süre ayakta kalan hanedandır. Bağdat Kenti’nin Planı Rakka Kenti’nin Planı Abbasiler döneminde Mezopotamya’da muhteşem şehirler kurulmuştur. İkinci Halife Mansur’un planını bizzat çizerek 762 yılında kurdurduğu Bağdat Kenti’nden, Moğol istilası sırasında şehrin tamamen tahrip edilmesi ve yerine yeni Bağdat’ın inşa edilmesi sebebiyle pek bir şey ulaşmamıştır. Kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla Bağdat, savunmaya elverişli dairevi planda kurulmuş ve etrafı çifte surla çevrilmiştir. Bu planlama eski çağlardan beri Mezopotamya, Anadolu ve İran’da uygulanan bir düzenlemedir. Şehrin çapı 2638 metredir. Surları yuvarlak şekilli kuleler desteklemiştir. Tuğladan örülmüş olan surlarda dört ana giriş kapısının bulunduğu bilinmektedir. Bunlar, Kufe, Basra, Şam ve Horasan kapılarıdır. Kapıların iç kısımlarında muhafız birlikleri için çeşitli binalar yapılmıştı. Şehrin ortasında ‘Kubbetü’l-Hadra’ denilen halifenin sarayı ile onun bitişiğinde bir cami bulunuyordu. Saray ortadaki kubbeli mekâna açılan tonoz örtülü dört eyvandan oluşuyordu ve muhtemelen planı Horasanlı Ebu Müslim’in Merv’deki Dârülimâre’sinden ilhamla meydana getirilmişti. 766 yılında tamamlanan cami ise üç taraftan çifte sıra ahşap sütunlarla çevrili olan bir avlu ile ahşap direklerin taşıdığı çatılı bir harimden müteşekkildi. Çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen onarım ve tadilatlarla orijinal dokusu büyük oranda bozulan ve günümüze ulaşmayan camiden sadece mihrap gelebilmiştir. Yekpare Musul mermerinden yapılmış mihrap, burmalı sütuncelerin taşıdığı istiridye yivli bir kavsaradan ibarettir. Abbasiler devrinde kurulan bir diğer şehir de Rakka’dır. Bağdat’tan farklı olarak tam dairevi planlı olmayıp güney yönü düz, at nalı şeklinde bir plan sergilemektedir. Kerpiç ve tuğladan yapılan dış sur bütünüyle yıkılmış, iç surun silindirik kulelerle tahkim edilmiş bazı bölümleri ile Bağdat Kapısı hâlâ ayaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Samerra Camiu’lKebiri’nin Planı Samerra Camiu’lKebiri Bazı kaynaklar nişlerle hareketlendirilmiş tuğla yapılı kapının, Rakka’yı 796’da merkez hâline getiren Harûnürreşîd zamanına ait olduğunu yazarlarsa da iç ve dış surların Mansur tarafından yaptırılmış olması gerektiği düşünülmektedir. Rakka’nın Büyük Camii, kuzey tarafta yer almakta olup, kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla kare planlı ve silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenen duvarlarla çevrili bir yapı ortaya koymaktadır. Kıble duvarına paralel üç sahınlı bir harim ve üç taraftan çifte revakların kuşattığı bir avludan ibaret cami, 772’de Halife Mansur tarafından yaptırılmış ve XIII. yüzyılda Nureddin Zengi tarafından tamir ettirilmiştir. Bağdat’a 90 km mesafede Dicle Nehri’nin kıyısında kurulan Samerra Kenti, Halife Mu’tasım tarafından 836’dan itibaren başkent olarak kullanılmaya başlanır. 883’te halifelerin tekrar Bağdat’a dönmeleri ile eski önemini yitirmiştir. Sarayların yazlık olarak bir süre daha kullanılmasından sonra kendi hâline terk edilen Samerra, Hülâgu istilası sırasında Moğollar tarafından tamamen tahrip edilmiştir. Bu şehirde yer alan önemli anıtlardan birisi Samerra Camiu’l-Kebiri’dir. 848–52 yılları arasında Halife Mütevekkil tarafından yaptırılan cami, içten içe 240,00 x 156,00 m ölçülerinde olup 37.740 m2 lik bir alanı kaplamaktadır. Ziyadeleriyle (dış avlusu) birlikte 376,00 x 444,00 m ölçülerinde, yaklaşık 150.000 m2 lik bir alanı işgal etmektedir. Bu boyutlarıyla tarihi camiler içerisindeki en büyük cami olan Samerra Camiu’lKebiri’nde yaklaşık 70.000 kişi aynı anda ibadet edebilmektedir. 2,65 m kalınlığında, 10,50 m yüksekliğinde tuğladan örülmüş duvarlar silindirik ve yarım silindirik kulelerle desteklenmiş kalevari bir yapıdadır. Buna karşılık kerpiç malzemeden yapılan iç mimari unsurlar ancak temel seviyesinde tespit edilebilmiştir. Yapılan kazılar sırasında caminin içinde 2,07 x 2,07 m ebatlarında 464 adet kaide belirlenmiştir. Bunların üzerinde yaklaşık 10,00 m yüksekliğinde ve köşeleri birer mermer sütunce ile hareketlendirilmiş payelerin bulunduğu ve düz tavanın kemersiz olarak bu ayakların üzerine oturtulduğu sanılmaktadır. Harim plan itibariyle kıble yönüne dikey uzanan 25 sahından ibaret olup, orta sahın diğerlerine nazaran daha geniş tutulmuştur. Kıble duvarında sahınlarla aynı hizada 24 (mihrabın bulunduğu orta kısım hariç), doğu ve batı duvarlarda da ikişer olmak üzere, beş dilimli kemerli toplam 28 pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Avlunun doğu ve batı kenarlarında dörder, kuzey tarafta ise üç revak sırası mevcuttur. Mihrap, 2,59 m genişliğinde ve 1,75 m derinliğinde sivri kemerli bir nişten ibaret olup hücresi muhtemelen oymalı ahşap kakmalarla bezenmiş, ayrıca burada kazılar sırasında altın mozaik kalıntılarına rastlanması sebebiyle çevresinin oldukça gösterişli olduğu tahmin edilmektedir. Caminin malviye (spiral, helezon) adı ile tanınan minaresi ayrı bir öneme sahiptir. Caminin kuzey ziyadesi içerisinde 27,25 m mesafede bulunan minare tam orta eksendedir. Kaidesi 3,00 m yüksekliğinde, 33,00 x 33,00 m ölçülerinde kare şekillidir. Kaidenin üzerinde spiral biçiminde gittikçe daralarak yükselen ve gövde etrafında dolanan müezzin yolu, 2,30 m genişliğinde olup güney kenarın ortasından başlayarak tepeye kadar beş dönüş yapmaktadır. 53,00 m yüksekliğindeki minarenin Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari biçimini Mezopotamya zigguratlarından aldığı ve bu yapısıyla malviye tipi minarelerin İslam sanatındaki ilk örneği olduğu bilinmektedir. Ebu Dülef Camii Planı Ebu Dülef Camii Mescid-i Tarih Tarıhâne Camii Tarıhâne Camii Planı Samerra yakınlarındaki Caferiye Şehri, Halife Mütevekkil tarafından kurulmuştur. 859’da başlayan çalışmalar 861’de son bulmuştur. Burada etrafı kuleli surlarla çevrili büyük bir alanı işgal eden Caferiye Sarayı vardır. Halife Mütevekkil burada 9 ay üç gün yaşamış, ardından ölmüştür. Yerine geçen Muntasır, sarayı ve şehri terk ederek Samerra’ya geri dönmüştür. Bu sırada Caferiye’yi yıktırdığı, işe yarar malzemeleri Samerra’ya taşıttığı sanılmaktadır. Halife Mütevekkil burada 861862’de Ebu Dülef Camii’ni yaptırmıştır. İçten içe 213,00 x 135,00 m ölçülerindeki cami, 1,60 m kalınlığında ve silindirik kulelerle desteklenmiş kerpiçten duvarlarla kuşatılmıştır. Ancak duvarlar büyük oranda yıkılmış durumdadır. Buna karşılık tuğladan yapılan iç mimari elemanlar ise daha sağlam vaziyettedir. Harimde kıble duvarına dikey uzanan 17 sahın vardır. Sahınlar beşer kemer gözlüdür. Orta sahın diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Kemerler hâlâ ayakta duran 8 m yüksekliğindeki payeler tarafından taşınmaktadır. Düz dam da bunun üzerine oturtulmuştur. Sahınlar kıble tarafında T şekilli payelerle son bulmaktadır. Bundan sonra on yedi paye ile oluşturulan iki paralel sahın, orta sahınla bir T şekli oluşturmaktadır. Bu tip Kuzey Afrika’da Emeviler döneminden başlayarak bir gelenek hâline gelmiş ve mağrip mimarisinin karakteristik bir düzeni olmuştur. 155,80 x 103,93 m ölçülerindeki avlunun doğu ve batı kenarlarında 14,00 m derinliğinde ikişer, kuzeyinde ise üç revak uzanmaktadır. Kalıntılardan ziyade bir dış avluya sahip olduğu sanılan caminin kuzey ziyadesi içerisinde, eksende, 9,60 m mesafede yer alan minaresi, ikinci malviye tarzı örnektir. Her kenarı 11,20 m, yüksekliği de 5,20 m olan bir kare kaide üzerinde, 16,00 m yüksekliğindeki silindirik gövdenin etrafında üç dönüş yapan bir rampa (müezzin yolu) barındırmaktadır. Afganistan’ın kuzeyindeki Belh şehrinde bulunan Mescid-i Tarih, IX. yüzyıla tarihlendirilir. 20,00 x 20,00 m ölçülerinde kare planlı yapıda ortada serbest duran dört silindirik paye mevcuttur. Böylece mekân dokuz eş üniteye bölünmüştür. Üzerlerine atılmış kâgir sivri kemerler, harimi örten örtüyü taşıyordu. Paye gövdeleri, başlıkları ve kemer karınları ile köşe boşlukları sıva üzerine alçı bezemelerle kaplanmıştır. Bu yapı basit, çok payeli ya da çok üniteli cami mimarisinin Asya’da gösterdiği gelişmeyi belli eden önemli bir eser olması yanı sıra bölgede günümüze ulaşan en eski İslam eseri olarak da ilgi çekmektedir. Çok eski bir mimari geleneğe sahip İran’da, başlangıçta payeli, avlulu cami tipinin hâkim olduğu açıkça görülebilir. 750–786 yılları arasına tarihlendirilen Damgan’daki Târıhâne Camii, 25,5 x 27,00 m ölçülerinde yaklaşık kare şekilli revaklı bir avlu ile 14,00 m derinliğinde kıble duvarına dikey üç kemer gözlü ve yedi sahınlı bir ibadet mekânından meydan gelmektedir. Yuvarlak, bodur ve başlıksız tuğla ayeler sivri kemerleri taşır, onlar da tonozları destekler. Kare planlı ilk minaresi (şimdiki silindirik) yapıdan ayrıdır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Şiraz Cami-i Atik 1966–73 yılları arasında İngiliz-İran Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. David Whitehouse tarafından kazılarak ortaya çıkarılan Siraf Büyük Camii, ilk olarak 815– 25 yıllarında yaptırılmış olmalıdır. 51,00 x 44,00 m ölçülerindeki orijinal yapı, üç taraftan birer sıra revakla kuşatılmış bir avlu ile onun kıble tarafındaki üç paralel sahınlı bir harimden meydana getirilmiştir. Buluntular caminin tamamlandıktan kısa bir süre sonra tahrip olduğunu, yıkıldığını ve tekrar inşa edildiğini gösterir. Bu tarih de 850’den geç olmamalıdır. Avlunun etrafındaki revaklar ikili hâle dönüştürülmüş, harimdeki sahınların sayısı dörde çıkarılmıştır. Güneydoğu yöne de 42,00 x 11,00 m ölçülerinde bir hacim ilave edilmiştir. Bu yapısıyla cami, Emeviler devri camilerinin karakterini yansıtan bir yapıdır. 875’te Amr b. Leys’in yaptırdığı Şiraz’daki Cami-i Atik (Mescid-i Cuma), hâlen duran harim kısmından anlaşıldığı kadarıyla o bölgede sütun bulunmadığından taştan örme payelerden ve sivri kemerlerden ibaretti ve üstü ahşap bir çatı ile kapatılmıştı. Fahrac Cuma Camii Nain Camii Tolunoğlu Ahmet Camii Kirman yakınlarındaki Fahrac Cuma Camii, her biri ikişer kemer ve ikişer ayaktan ibaret dört dizi ile kıble duvarına dikey uzanan beş sahınlı harimi, üç tarafı revaklı avlusundan müteşekkil plan şeması, sivri kemer formları, tonozları, köşeleri sütuncelerle hareketlendirilmiş payeleri ile Abbasiler dönemine IX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen bir yapıdır. Avlulu tipin yer yer ufak teferruat değişiklikleriyle giderildiğinin güzel bir örneğini, 960 civarına tarihlenen Nain Camii gösterir. Etrafı revaklı avluyu takip eden mihraba dik uzanan sahınlardan oluşan bir ibadet mekânında, ahşap üzengili başlıklı payeler, sivri kemerler, mihrap ve maksure gibi mimari elemanların zengin alçı kabartma tezyinat ile kaplanarak iç görünüşün yeknesaklığının giderildiği fark edilebilir. Bu caminin bir benzeri Hazar Denizi’nin kıyısındaki Demavend’de bulunmuştur (XI. yüzyıl). Isfahan Cuma Camii de Abbasi Halifesi Mansur zamanında 760-62’de yapıldığında diğer avlulu ve payeli camilerden farksızdı. Mısır’da Tolunoğulları Devleti’ni kuran Türk asıllı Tolunoğlu Ahmet tarafından 876-79’da Fustad yakınlarındaki Katai’de yer alan cami, çevrede o döneme kadar inşaat malzemesi taş olmasına karşın tamamen tuğla malzemeden yapılmıştır. 161,50 x 162,25 m ölçülerindeki yapının kıble yönü hariç üç tarafında 19,00 m genişliğinde bir ziyade (dış avlu) yer alır. 92,00 x 92,00 m ölçülerinde kare şekilli ve üç tarafını çifte revakların kuşattığı avlunun kıble yönünde 35,00 m derinliğinde ve her biri on yedi kemer gözlü kıbleye paralel beş sahından oluşan bir ibadet mekânı vardır. Revaklar ile sahınlarda 2,46 x 1,27 m ölçülerinde dikdörtgen şekilli ve köşeleri birer sütunce ile hareketlendirilmiş payeler, sivri kemerleri, onlar da düz ahşap tavanı taşımaktadır. Kemerlerin içleri ve yan yüzleri çeşitli kompozisyonlarla oyulmuş alçı süslemelerle zenginleştirilmiştir. Bunlar Samerra etkili bezemelerdir. Caminin içerisinde bulunan 5 mihrap, mihrapönündeki kubbe, minber, vaaz kürsüsü ve şadırvan gibi mimari elemanlar, 1077’de Fatımi ya da 1296–97 Memluk Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Şerif Tabataba Meşhedi Planı onarımlarından kalmadır. Alt tarafı dört köşe, üstü yuvarlak, dıştan rampalı 40,50 m yüksekliğindeki minare de, taştan yeniden yapılmasıyla birlikte bir dereceye kadar Samerra Mütevekkiliye ve Ebu Dülef Camilerindeki malviye tipi minareleri andırmaktadır. Bu özelliklerine ilaveten Tolunoğlu Ahmet Camii, mimarlık tarihinde bilinen ve günümüze sağlam olarak ulaşan en eski Türk eseri olarak da ayrı bir öneme haizdir. Abbasi halifeleri zamanında, Mısır’daki ikinci Türk devleti, Mısır Valisi Muhammed Ebu Bekr tarafından kurulmuş olan Akşid (İhşid) Oğullarıdır. İhşidoğullarından günümüze pek bir şey kalmamıştır. Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi (943) bu devrin en dikkat çekici eseri olarak sayılabilir. Kare mekân içerisinde dört ayak tipi yansıtan yapı dokuz kubbe ile örtülmüş olarak restitüe edilmiştir. Şibam Akyan Büyük Camii Planı Sus Bu Fatata Camii Planı Sus Camiu’l-Kebiri Muhammed İbn-i Hayrun Camii Yemen’de Kevkeban yakınlarında, Sana’ya 35 km mesafede kuzeybatı yönde yer alan Şibam Akyan’da bulunan Büyük Cami’nin Yufiri hanedanından Yufir b. Abdurrahman 871 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Creswell, dikey planlamasının erken İslam mimarisinin bir özelliği olmasına karşın, mimari ve süslemesi bakımından Samerra Mütevekkiliye, Ebu Dülef ve Tolunoğlu Ahmet Camileriyle paralellikler arz ettiğini belirterek caminin IX. yüzyıl eseri olduğunu ileri sürer. 38,00 x 26,00 m ölçülerindeki cami, dikey dikdörtgen şekilli revaklı bir iç avlu ile hem yatay hem de dikey atılmış kemerlerle enlemesine 10, dikey olarak da 4 eş üniteden ibaret bir harimden oluşmaktadır. Benzer düzenleme avlunun diğer yönünde de söz konusudur. Dolayısıyla çok üniteli camilerin bir başka coğrafyada uygulanan bir örneği durumundadır. Kuzey Afrika’da Abbasilere bağlı Ağlebiler eliyle de çok sayıda cami inşa edilmiştir. Sus Bu Fatata Camii, Ağlab İbn İbrahim tarafından (838-41) yaptırılmıştır. At nalı kemerli üç açıklıklı cepheden beşik tonozla örtülü bir revak vasıtasıyla 7,71 x 7,86 m ölçülerinde kare planlı harime ulaşılmaktadır. Harim, serbest duran dört haçvari ayak ve duvar payelerinin desteklediği kemerlerle eş büyüklükte dokuz üniteye bölünmüştür. Tıpkı Toledo’daki bab Mardum ve Belh’deki Mescid-i Tarih ile Kahire’deki Şerif Tabataba Meşhedi gibi. Sus Camiu’l-Kebiri, Ağlebilerden Ebu’l-Abbas tarafından 850-51 tarihinde yaptırılmıştır. Kuzeydoğu ve güneybatı tarafındaki ziyadeler, Samerra Mütevekkiliye, Ebu Dülef ve Tolunoğlu Ahmet Camilerini hatırlatır. Avlu dört yönlü ve at nalı kemerli revakları ile mağrip mimarisinin özelliklerini devam ettirmektedir. 49,00 x 42,00 m ölçülerindeki harim on ikişerli iki ayak dizisi ile 39 eş birime sahiptir. Daha sonra hemen hemen aynı büyüklükte bir bölüm ile daha da genişletilen harim çok ayaklı ya da çok üniteli olarak tanımlanan camiler tipini yansıtmaktadır. Kayrevan’daki Muhammed İbn-i Hayrun Camii, 866 tarihli olup üç kapılı ve üç kemerli cephesi sebebiyle ‘üç kapılı mescit’ adıyla da anılmaktadır. 9,05 x 8,60 m Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari boyutlarında kare planlı harim, ikisi serbest, ikisi duvara yaslanmış dört payenin taşıdığı üç at nalı kemerli iki dizi ile üç paralel sahınlı bir düzenleme sergilemektedir. Manastır Ribatı Manastır Ribatı’nın Planı Sus Ribatı’nın resmini görmek için tıklayınız Sus Ribatı’nın Planı Tunus’taki İslam eserlerinin önemli bir grubunu da ribatlar oluşturur. VIII. ve IX. yüzyıllar hem Askerî, hem dinî bir karakter taşıyan ribatların bol miktarda yapıldığı bir dönem olmuştur. Bunların en eskisi Abbasi valisi Hartama İbn-i Ayan’ın 796 yılında yaptırdığı Manastır Ribatı’dır. Manastır şehrinin ortasındaki Kasba’da yer alan bu yapı, sonraki değişiklikler yüzünden orijinal düzenini yitirmiştir. Her kenarı 32,80 m uzunluğunda, kare planlı ve iki katlı biçimde düzenlenmiş ribatta üç köşesindeki silindirik ve bir köşesindeki kare şekilli kulelerle kalevari bir düzenleme hâkimdir. Doğu köşedeki kare kulenin üzerinde silindirik gözetleme kulesi yükselmektedir. İkinci katta güneydoğu kenarda mescit vardır. Kıble duvarına dikey yedi sahınlıdır. Orta sahın diğerlerine nazaran daha geniştir ve sonunda da mihraba yer verilmiştir. Duvarların üzerinde savunma amaçlı barbatalar ve seyirdim yerleri yapının Askerî yapısını yansıtır. Ağlebi Emiri Ziyadetullah’ın 821 yılında yaptırdığı Sus Ribatı, bu tip yapıların daha sağlam şekilde günümüze ulaşan bir örneği durumundadır. Manastır Ribatı gibi bu yapı da planı itibariyle hemen hemen kare şekilli olup köşeleri ile kenarlarının ortasında kuleler bulunan yüksek ve kalın duvarlarla çevrili müstahkem görünüşlüdür. Doğu köşedeki kare kule, yüksekliği 15,00 metreyi bulan ve küçük bir kubbe ile sonuçlanan gözetleme kulesinin kaidesi durumundadır. Diğer köşeler silindirik, kenarların ortası ise yarım silindirik kulelerle tahkim edilmiştir. Güneydoğu kenarda dışa taşıntılı ve at nalı kemerli anıtsal portalden iki tarafında yivli sütunlar bulunan bir dehlize, oradan da geniş bir merdivenle 20,00 x 20,00 m ölçülerindeki avluya inilmektedir. Avlunun etrafını kare şekilli ayaklara oturan kemerleriyle revaklar kuşatmaktadır. Surlara bitişik sıralanan hücreler de bu revaklara açılmaktadır. Revakların bazıları manastır, bazıları da beşik tonozla örtülüdür. Avludan iki köşedeki merdivenlerle ikinci kata ulaşılır. Bu katta penceresiz, beşik tonozla örtülü hücreler, yıkanma ve abdest alma yerleri vardır. Bunların önünde revakların üzerine denk gelen ve avlunun üç tarafını kuşatan taraçalara yer verilmiştir. Kapının bulunduğu güneydoğu yönde on bir sahınlı ve iki kemer gözlü bir mescit bulunur. Duvar içine oyulmuş olan mihrap dışarıya tromplu bir kubbe ile yansıtılmıştır. Kıble duvarındaki mazgal pencereler mescidin aydınlatılması içindir. Yuvarlak şekilli mazgal siperleri ve seyirdim yerleri yapının orijinal yapısına uygun Askerî uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. Bu tarihlerde ribatlar zaten Askerî bir hüviyet gösterirler. Fakat X. yüzyıldan itibaren tekke, zaviye, hankahla eş anlamlı hâle gelir. Ayrıca özellikle Suriye, Mısır ve Hicaz bölgelerinde yolcu, kimsesiz ve hacıları barındıran bir misafirhane olduğu da kaynaklarda zikredilir. Hatta bu özelliğinden dolayı han ve kervansaray gibi yapıların da ribat olarak tanımlandıkları görülür. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Kubbetü’sSüleybiye’nin Planı Mikyâsu’n-Nîl Ağlebi Sarnıçları Remle Sarnıcı Abbasi mimarlığında en dikkate şayan yapılardan birisi Kubbetü’sSüleybiye’dir. Samerra’da Dicle Nehri’nin batı kıyısında bir tepe üzerine inşa edilmiş olan yapı, sadece bugün mevcut en eski Müslüman türbesi olarak değil, aynı zamanda İslam mimarisinin ilk anıtsal türbe örneği olmasıyla da büyük bir önem taşımaktadır. Kaynaklardan Halife Mustansır’ın Rum kökenli annesinin 862’de ölümü üzerine Kasru’s-Savami yakınında bir türbe inşa ettirdiğini öğreniyoruz. Halife ölünce kendisi oraya defnedilmiştir. Hatta Mustansır, mezarı bilinen ilk Abbasi halifesidir. Daha sonra Mu’tez ve Mühtedi de aynı yere gömülmüşlerdir. Burada kazı yapan Herzfeld üç mezar bulmuş ve bu bilgilerin ışığında Kubbetü’s-Süleybiye’nin Müstansır için yapılan türbe olduğu ortaya çıkarılmıştır. Hâlen çok harap durumdaki türbe, sekizgen planlıdır ve tuğladan inşa edilmiştir. Kalıntılardaki dört kapıdan her yönde birer tane olmak üzere sekiz kapısının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kapılardan içeriye girince, 2,62 m genişliğinde bir dehlizle dış duvarlardan ayrılan yine sekizgen planlı bir içyapı ile karşılaşılır. Kubbe ile örtülü olduğu anlaşılan bu sekizgen yapının iç mekânı kare şekillidir ve kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Dehlize açılan haçvari düzende dört kapı mevcuttur. Mısır’ın başkenti Kahire’de, Nil Nehri’nin ortasındaki Ravza Adası’nın güney ucunda bulunan Mikyâsu’n-Nîl (Nilometre), Halife Mütevekkil zamanında 861 tarihinde Ahmed İbn Muhammed el-Hâsib’in yönetiminde, Ebu’l-Abbas Ahmed İbn Muhammed İbn Kesir el-Fergânî tarafından Nil Nehri’nin yıllık taşkınlarını ölçmek ve tahmin etmek için tasarlanmıştır. Mısır’da orijinal yapısını günümüze kadar koruyan en eski İslam eseri olarak dikkat çeken yapı, taş kaplamalı bir kuyu ile onun içerisine yerleştirilmiş sekizgen formlu bir sütundan ibarettir. Kuyu üç tünel vasıtasıyla Nil’le bağlantılıdır, iç duvarlara bitişik merdivenle de aşağıya kadar inilebilmektedir. Daha Emeviler devrinde Kayrevan’da şehrin su ihtiyacını karşılamak için eski su kemerlerinden yararlanıldığı ve II. Hişam’ın on beş kadar su deposu yaptırdığı bilinmektedir. Abbasilere bağlı Ağlebiler zamanında da Kuzey Afrika şehirlerinde artan nüfus, su temini için yeni tesisler inşa ettirmeyi zorunlu kılmıştır. Bunlar içerisinde en önemlileri, şüphe yok ki, Kayrevan’ın yaklaşık yarım mil kuzeyinde IX. yüzyıldan kalma ‘Ağlebi Sarnıçları’ adıyla anılan ve mimari bakımdan Emeviler devri sarnıçlarına benzeyen iki dairevi havuzdur. Derinlikleri beşer metre olan havuzlardan büyüğü 131,00 m, küçüğü ise 37.40 m çapında olup, duvarlar yarım daire payandalarla içten ve dıştan güçlendirilmiştir. Büyük Havuz’un ortasında dört kapılı pavyona benzeyen bir platform yer almaktadır. Yalnızca depo olarak değil, aynı zamanda arıtma amaçlı olarak hizmet gören bu havuzlardan küçüğüne yakınlardaki bir nehirden bağlanan su, burada tutulup arıtıldıktan sonra bir kanal vasıtasıyla Büyük Havuz’a akıtılmaktadır. Başka bir su yapısı da İsrail sınırları içerisinde Remle’de yer alan sarnıçtır. Şehrin 1,5 mil kadar kuzeybatısında bulunan ve ‘Birü’l-Aneziye’ adıyla da bilinen Remle Sarnıcı, Filistin bölgesindeki sınırlı sayıdaki Abbasi yapısından birisidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Kitabesine göre Abbasi Halifesi Harunurreşid tarafından 789 yılında yaptırılmış olan sarnıç, dikdörtgen şekilli olup orta kısımdaki 15 haçvari paye ve duvar payelerinin desteklediği sivri kemerlerle 24 eş üniteli bir plan şeması sergilemektedir. 55 m2 lik bir alana oturmaktadır. Üzeri beşik tonozlarla örtülüdür, duvarları da içten kalın sıva ile kaplanmıştır. 8,00 m yüksekliğindeki sarnıcın içerisine kuzey taraftaki bir merdivenle inilebilmektedir. Harba Köprüsü Mustansırıyye Medresesi Uhaydır Sarayı Bağdat ile Samerra’yı birbirine bağlayan yol üzerinde bulunan Harba Köprüsü, Halife Mustansır’ın hükümdarlığının başlangıcında 1228 tarihinde inşa edilmiştir. Duceyl kanalı olarak bilinen su kanalının üzerine kurulan köprü, tuğladan inşa edilmiş olup her biri 1,50 m mesafeyle yerleştirilmiş 3 niş ve dört kemerden ibarettir. Orta kısımdaki kemerler 5,80 m, kenardakiler ise 5,50 m genişliğindedir. Köprünün uzunluğu 54,00 m, genişliği de 11,80 metredir. Kemerlerin üzerinde yaklaşık 100,00 m uzunluğundaki kitabe Halife Mustansır’a övgüler içermektedir. Bağdat’taki Mustansırıyye Medresesi, 1223 yılında Halife Mustansır tarafından yaptırılmış olup, 106,00 x 48,00 m ölçüleriyle İslam dünyasındaki en büyük medreselerdendir. Uzun bir dikdörtgen avlu etrafında doğu, batı ve kuzey yönlerde olmak üzere üç eyvan yerleştirilmiştir. Kıble tarafında ise üç kemerle avluya açılan 27,17 x 6,10 m ölçülerinde yatay dikdörtgen şekilli mescit bulunmaktadır. Eyvanların arasındaki bölümlerde iki kat hâlinde 56 hücre yerleştirilmiştir. Doğu tarafta, eyvanın arkasındaki uzun dar koridora açılan ve değişik tipte toznozlarla örtülü altı dershane mevcuttur. Büyük Selçuklu ve Zengi mimarisinin etkilerini taşıyan medrese, Sünni İslam inancına tabi dört mezhep için tesis edilmiş bir yapıdır. Abbasiler döneminde çok sayıda saray örneği de ortaya konulmuştur. Bunlardan birisi Bağdat’ın 120 km güneybatısında, Vadi-i Ubeyd’de yer alan Uhaydır Sarayı’dır (Kasru’l-Uhaydır). Halife el-Mansur’un amcası İsa b. Musa tarafından 778 yılında yaptırılmış olan saray, kuzey-güney istikametinde 175,00 m, doğu-batı doğrultusunda 169,00 m ölçülerinde yaklaşık kare şekilli bir surla çevrilmiştir. Surların yüksekliği 19,00 metredir. Bu surun her kenarının ortasında, kuvvetle tahkim edilmiş mekânlara sahip kapılar vardır. Ayrıca sur köşelerde silindirik, kenarlarda yarım silindirik kulelerle desteklenmiştir. Kulelerin arasında ikişer niş ile hareketlilik sağlanmıştır. Kuzey kenara bitişik olarak inşa edilen asıl saray binası, 112,85 x 81,83 m ölçülerindedir. Ana kapısı dış surun kuzey kapısı ile bütünleşmiş durumdaki sarayın doğu, batı ve güney duvarları yarım daire kulelerle desteklenmiştir. Sasani saraylarının planlarını hatırlatan saray, dört yönünü kubbe tonozlu nişlerin süslediği büyük bir merasim avlusu ile ona açılan genel kabul törenlerinin yapıldığı büyük tonozlu eyvan ve arkasındaki özel kabul törenlerine mahsus kubbe örtülü kare şekilli bir salondan müteşekkildir. Onların arkasında da tonozlu küçük odalar vardır. Resmi ve özel törenlerin yapıldığı bu esas kısım, 3,50 m genişliğindeki bir koridorla çevrilerek sarayın diğer bölümlerinden ayrılmıştır. Doğu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari ve batı taraflarda dört adet beyt (daire) bulunmaktadır. Bu bakımdan da Emevi sarayları ile benzeşmektedir. Beytlerin her birisinin müstakil avlusu, tonozlu kendine ait odaları mevcuttur. Her beytte, önde üç kemerli bir revak, avluya bakan birer eyvan ile yanlarda birer tonozlu oda vardır. Eyvanlar ile revaklar T şekli oluşturmaktadır. Bu Samerra yapılarında görülen bir özelliktir. Giriş bölümünün sağ tarafında, 24,20 x 15,15 m boyutlarında dikdörtgen şekilli bir mescit yer almaktadır. Kuzey tarafı hariç üç yönden tek dizi kemerle çevrili bir mekândan ibarettir. Uhaydır Sarayı’nın Planı Balkuvara Sarayı’nın Planı Kasru’l-Aşk Kasru’l-Aşk’ın Planı Samerra yakınlarındaki Kadisiye’nin inşa tarihi hakkında farklı rivayetler vardır. Herzfeld Halife Mu’tasım tarafından 835–36 kurulduğunu iddia ederken, Yakut ve Taberî gibi ortaçağ kaynakları 790 civarında Harunurreşid tarafından yaptırıldığını ileri sürer. Çaprazlama yaklaşık 1500 x 1500 m ölçülerinde büyük bir sekizgenden ibaret yapının her bir kenarı ortalama 612–613 m uzunluğundadır. Köşeleri silindirik, kenarları ise yarım daire kulelerle desteklenmiştir. İçeride çeşitli büyüklüklerde dikdörtgen şekiller tespit edilebiliyor, fakat büyük oranda tahrip olmuş durumdadır. Harunurreşid’in 796–808 arasında Rakka’da yaptırdığı saraylar 1950–54 yıllarında gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Revaklı avlusu, mescidi ve orta kısımda yer alan altı beyti ile ‘G Sarayı’, Emevi saraylarını hatırlatırken, doğu ve batı kenarları birer revak, güney tarafı da bir galeri ile çevrilen merasim avlusu ve taht salonu ile ‘B Sarayı’ Abbasi saraylarının mimarisine uygun bir düzen sergilemektedir. Samerra’nın 6 km kadar güneyinde Mankur denilen yerde bulunan Balkuvara Sarayı, Halife Mütevekkil zamanında 854–59 yılları arasında inşa edilmiş olup, kenar uzunluğu 1250,00 m olan kare planlıdır. Köşe ve kenarları kulelerle takviye edilmiş duvarlarla çevrilidir. Güney tarafı Dicle Nehri’ne bakan duvarın üç kapısı bulunmaktadır. Dış duvarın kapılarından birbirine dik gelen (haçvari) yollar, sarayın kuzey duvarındaki tek kapısına götürür. Enine dikdörtgen şekilli asıl saray, içeriden üç paralel bölüme ayrılmıştır. Orta kısım esas merasim bölümüdür. Bu kısım birbiri ardına sıralanmış abidevi bir kapı ile merasim avlusu, büyük eyvan ve haçvari planlı taht odasını içermektedir. Taht odası üçüncü bir avluyla çeşitli oda ve salonlara açılmakta, böylece mekânlar nehre kadar uzanmaktadır. Sarayın büyük bir bahçesi vardır, ortasında da bir havuz mevcuttur. El-Cezire yaylasında, Dicle Nehri’nin batısında yer alan Kasru’l-Aşk, 878–882 yılları arasında Halife Mu’tez zamanında Ali b. Yahya b. Ebu Mansur adlı bir mimar tarafından inşa edilmiştir. Nehirden 20,00 m kadar yükseklikte kısmen doğal kayalar, kısmen de tonozlu temeller üzerine kurulmuş olan saray, günümüzde harap durumda olup kuzeyden güneye 139,80 m, doğudan batıya 93,20 m uzunluğunda duvarlarla çevrili bir dikdörtgen şeklindedir. Kulelerle tahkim edilmiş sarayın girişi kuzey yönündedir. Tuğladan yapılmış olan saray, orta eksende arka arkaya Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari sıralanmış büyük merasim avlusu, taht odası ve T biçimi avluların etrafına yerleştirilmiş küçük odalardan oluşmaktadır. Kasru’l-Atşan’ın Planı Cevzâku’l-Hâkâni’nin Planı Bâbu’l-Âmme Kufe şehri yakınlarında bulunan Kasru’l-Atşân, inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Uhaydır Sarayı ile olan mimari yakınlığı dolayısıyla Halife Mansur’un amcası İsa b. Musa tarafından 778 tarihinde yaptırılmış olmalıdır. 25,57 x 24,90 m ölçülerinde kareye yakın planlı bir yapı sergileyen saray, köşelerde silindirik, kenarların ortasında yarım daire kulelerle desteklenmiştir. Kuzey kenarda kuvvetle tahkim edilmiş bir kapıya sahip olan yapı günümüzde oldukça harap hâldedir. İçeride avlunun doğu tarafında tonozlu üç oda ile köşede mutfak olduğu sanılan küçük bir mekân ve güney tarafta da tonozlu büyük bir eyvan bulunmaktadır. Tuğla süslemeler, kemer şekilleri, yüzeysel niş dolguları ve tonoz örtüleri Uhaydır Sarayı ile yakın benzerlik içerisindedir. Samerra’da Dicle Nehri’nin kenarında, vadiden yaklaşık on yedi metre yükseklikteki bir düzlükte kurulmuş olan Cevzâku’l-Hâkâni (Hakan Sarayı, Mu’tasım Sarayı), Halife Mu’tasım tarafından 836 yılında, ünlü Türk beyi Artuk Ebu’l-Feth b. Hakan için yaptırılmıştır. Sarayın günümüze ulaşan en sağlam bölümü Bâbu’l-Âmme denilen yerdir. Buraya vadiden hafif meyilli bir rampa ile ulaşılmaktadır. Bu yapı, 11,10 m yüksekliğinde üç sivri kemerli cephesi olan birbirine paralel beşik tonozlu üç eyvandan oluşmaktadır. Halifenin kabul merasimlerinde kullandığı orta eyvan daha geniştir. Genişliği 7,86, derinliği ise 17,50 metredir. Diğer eyvanlar da 4,11 m derinliğinde olup, arkadaki muhafız birliklerine mahsus mekânlara geçit verirler. Orta eyvanın arkasındaki 4,00 m genişliğinde ve 7,19 m yüksekliğinde olan bir kapıdan, art arda bir eksen üzerinde sıralanmış altı odaya geçilmektedir. Son odadan ortası havuzlu bir odaya, oradan da dikdörtgen şekilli bir merasim avlusuna ulaşılmaktadır. Bu avludan üç kemerli bir girişten geçerek kubbe örtülü olması muhtemel kare planlı merasim (taht) salonuna varılmaktadır. Bu mekâna haçvari tertiplenmiş üç nefli, dört büyük oda açılmakta olup aralarda mermer panolarla süslü küçük odalar ve halifeye ait bir mescit yer almaktadır. Bu orta bölümün kuzey tarafında halifenin daireleri, güneyde ise harem daireleri bulunmaktadır. Bunların ötesinde 180,00 m genişlik ve 350,00 m boyunda büyük bir avlu yer almaktadır. Avlunun içinden su kanalları geçmektedir. Bunun da ilerisinde cevgân oyununa mahsus bir alan ile yazın sıcaktan korunmak için yapılmış büyük ve küçük serdaplar (yer altı odaları) yer almaktadır. Küçük serdapta renkli stuko ile yapılmış çift hörgüçlü deve kervanı ve bir çeşmeden oluşan duvar resimleri dikkat çekmektedir. Harem duvarlarının üst kısımlarında da figürlü freskler bulunmuştur. Bu freskler Abbasi dönemi resim sanatı için çok zengin bir kaynak oluşturmaktadır. Sasani sanatından gelen inci dizileri arasında hayvan ve kuş figürleri ile geç Hellenistik sanattan gelen bereket boynuzu şeklindeki akant yaprakları arasında oturmuş insan, kuş, koşan hayvan figürlü kompozisyonlar, kuvvetli Uygur sanatı etkileri taşır. Özellikle iki rakkase tasviri, bunu bariz biçimde göstermekte ve Abbasi sanatındaki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Harem Fresklerinden Türk etkisinin ilk belgesini meydana getirmektedir. Ellerinde şarap sürahileri tutan ve başlarının arkasındaki kâseye kıvrak hareketlerle içecek boşaltan bu rakkase figürlerinin, aşağı doğru sarkan saçları, kıvrımlı zülüfleri, dolgun yüzleri, iri badem gözleri, kalın yay biçimli kaşları, küçük ağızları ve ince burunları Uygur fresklerindeki tiplerle büyük benzerlik sergilemektedir. Sarayın kalıntıları arasında stuko ve fresklerden başka oymalarla, boya ve yaldızla süslenmiş, altın yaldızlı çivilerle tutturulmuş ahşap kaplama parçalarına, renkli cam mozaiklere ve dört renkli lüster tekniği ile yapılmış çini levha kırıklarına da rastlanmıştır. Sarayda üzeri tasvirli payeler de tespit edilmiştir. Mahiyeti anlaşılmamakla birlikte bu sivri dipli payelerden birinin üzerinde uzun sakallı, elinde asası olan bir insan figürü, bir diğerinde ise sırtında buzağı taşıyan bir figür resmedilmiştir. Üst kısımlarında yazılar bulunan bu figürlerin Türk beylerinin portreleri olduğu iddia edilmiştir. Bağdat’ta Dicle Nehri’nin kenarında bulunan Kasru’l-Abbasi (Şarabiye Medresesi), 1180 yılında Halife Nasır Lidinîllah tarafından yaptırılmış olup, başka bir rivayete göre ise 1230 yılında Şerafeddin İkbal eş-Şarabi tarafından medrese olarak inşa ettirilmiştir. 20,00 x 21,00 m ölçülerinde bir avlunun etrafına dizilmiş mekânlardan oluşur. Avlunun etrafında önde revaklar, arkada eyvanlar ve hücreler ile mescit yer almaktadır. Samerra’da şahıslara ait çok sayıda ev kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Büyük ölçekli evlerde 50 kadar odanın bulunduğu tespit edilmiştir. Aynı planlamaya sahip evlerde, girişten dikdörtgen şekilli bir avluya geçilir. Avlunun kenarlarından birinde T şeklinde bir salon yer almaktadır. Uhaydır Sarayı’nda da rastlanılan bu uygulama Orta Asya kaynaklıdır. Evler genellikle tek katlıdır. Ancak sıcak mevsimlerde kullanılmak üzere serdaplar içeren evlerin hepsinde bir hamam ve kanalizasyon tertibatı vardır. Rakkase Figürleri Samerra yapılarında süsleme saray ve evlerin içinde yoğun olarak yer alır. Süslemeler, tuğla duvarlara sıvanan stuko denen harç üzerine işlenir. Bu üslup daha önce Mezopotamya ve İran’da yaygın olarak kullanılagelmiştir. Sasani sanatının etkisiyle gelişen bu süsleme tekniği Samerra yapılarında değişik üsluplar ortaya çıkarmıştır. Derin oyma tekniği ile işlenmiş geometrik çerçeveli stilize asma motifli A ve B üslupları birbirine çok benzemekte olup, ikincilerde motifler tabii özelliklerini büyük oranda kaybetmiş, sap ve yapraklar artık görünmez durumdadır. Önceleri Orta Asya’da Türklerin deri koşum takımlarında rastlanılan, sonraları ahşapta yaygın olarak kullanılan eğri kesim tekniğinde işelenen C üslubunda ise duvarlarda tahta kalıplarla çerçevesiz olarak yine stilize bitkisel motifler (hayali şekiller) söz konusudur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Fatımiler Devri (909–1171) Mimarisi Mehdiye Camii Mehdiye Camii’nin Planı Ezher ve Cuyuşi Camiileri’nin resimlerini görmek için tıklayınız Ezher Camii’nin Planı Hâkim Camii Halifeliğin Hz. Peygamber’in kızı Fatıma’nın soyundan gelenlerin hakkı olduğunu savunan Fatımiler, Tunus’taki Mehdiye şehrinde kurulan bir Şii İslam devletidir. 973 yılında Mısır’ın fethini müteakip, Kahire’yi kurarak devlet merkezini buraya taşımışlardır. Mustansır Billâh zamanında Tunus, Libya, Mısır, Güney Suriye, Afrika’nın Kızıldeniz sahilleri, Sicilya, Hicaz ve Yemen’i içine alan en geniş sınırlarına ulaşan Fatımiler, 1171’de Eyyubiler vasıtasıyla ortadan kaldırılmıştır. Tunus’un Mehdiye şehrinde Mehdi Ubeydullah tarafından 916 yılında yaptırılan Mehdiye Camii’nin planı bütünüyle Mağrip geleneğine uygundur. Kıbleye dikey dokuz sahından ortadaki geniş olup kıble duvarı önünde ise büyükçe bir mihrapönü kubbesi vardır. At nalı biçimindeki kemerleri taşıyan sütunları eski harabelerden toplanarak yeniden kullanılmıştır. Revaklı avlunun önemli bir bölümü günümüze kadar gelebilmiştir. İki kat hâlinde at nalı kemerli nişlerle hareketlendirilmiş dışarıya taşıntılı anıtsal portali İslam sanatındaki taç kapı geleneğinin başlangıcını oluşturması bakımından hayli ilginç bir uygulamadır. Fatımi Halifesi Muiz Lidinîllah’ın veziri Cevher es-Sıkıllî, Kahire’yi kurarken Mısır’daki ilk büyük cami olarak, eski Kopt kiliselerinin sütun ve başlıklarını kullanıp 972’de tamamlanan Ezher Camii’ni yaptırmıştır. Aynı zamanda Şii inancının prensiplerinin öğretildiği bir medrese olarak faaliyet gösteren ve bugün İslam dünyasında daha çok bu yönüyle haklı bir şöhrete haiz olan yapı, revaklı bir avlu ile kıble duvarına paralel beş sahından ibaret olup ana eksen üzerinde iki kubbeli geniş eksen sahnı mevcuttur. İran etkili kırık sivri kemerli tromplar kubbe intikalinde kullanılmıştır. Ayrıca kıble duvarına bitişik iç köşelerde birer kubbe olduğu bilinmektedir ki bu da eski geleneklere bağlı payeli cami tarzında tatbik edilmiş bir yenilik olarak görülür. Avlu cephelerinde, gemi teknesi biçimindeki kemerlerin üzerindeki istiridye yivli nişler ile onların arasındaki gülbezekler, altıgen ve yıldızlardan oluşan bir friz ile basamaklı mazgal siperleri devrin özelliklerine uygun süslemelerdendir. 991’de Aziz Billah’ın Kahire’de yaptırmaya başladığı, ancak 1012’de Hâkim Biemrillah zamanında tamamlanan Hâkim Camii, plan düzeni açısından Ezher Camii’ne benzer revaklı avlulu payeli cami tipindedir. Harim kıble duvarına paralel beş sahna ayrılmıştır. Ana eksen üzerinde kalın payelerle sınırlanan yüksek çatılı eksen sahnı uzanmaktadır ki, bunun da mihrap önünde sonraları yıkılan maksure kubbesi bulunuyordu. Kıble duvarı köşelerinde de birer kubbe mevcuttur. O zaman kadar İslam mimarisinde hiçbir camide rastlanmayan gayet temiz ve itinalı taş işçiliği, bu malzemeyi önceden kullanmakta mahir Suriye ya da Güneydoğu Anadolulu işçilerin burada görev üstlendikleri ihtimalini akla getirmektedir. Ayrıca ortada dışarıya taşkın anıtsal portali ile iki köşedeki minare kaideleriyle giriş cephesi, dış mimari fikrinin İslam mimarlığındaki ilk örneği olarak değerlendirilmelidir. Her Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari tarafı ahşap, alçı ve taş üzerine oyma ve kabartmalarla zengin şekilde bezenmiş olan Hâkim Camii, Mısır’da yeni bir mimari üslubun başladığına işaret eder. Özellikle portaldaki taş oymalar Mısır İslam mimarisinde görülen ilk örnekler olması bakımından önem taşırlar. Hâkim Camii’nin Planı Cuyuşi Camii Planı Akmer Camii Akmer Camii’nin Planı Salih Talayi Camii’nin resmini görmek için tıklayınız Salih Talayi Camii Planı Kahire’de Mukattam Tepesi’nde bulunan ve Emîru’l-Cüyûş Bedru’l-Cemâlî’nin 1085’te yaptırdığı Cüyûşî Camii, her bakımdan yenilikler gösteren bir eserdir. Kuzeybatı tarafındaki giriş bölümü üzerine kare kesitli Kuzey Afrika tarzı bir minare yerleştirilmiştir. Yapının kuzeydoğu tarafındaki türbe, Mısır’da camiye bitişik ilk türbe örneğidir. İki yanında karşılıklı odaların bulunduğu küçük bir avludan çifte sütunlu üç gözlü kemerli bir geçit vasıtasıyla ulaşılan harim, ikisi serbest, ikisi de kıble duvarına bitişik dört payeye oturan tromplu bir kubbenin örttüğü bir maksure ile onu üç taraftan kuşatan çapraz tonozla örtülü beş bölümden ibaret çok üniteli bir düzenleme ortaya koymaktadır. Restore edilmiş mihrabı, Fatımiler devrinin gösterişli alçı mihraplarından birisi olarak dikkate şayandır. Kahire’de Halife Emir Ebu Ali el-Mansûr zamanında Vezir Me’mûn el-Batâihî tarafından 1125’te yaptırılan ve Memluk ile Osmanlı dönemlerinde de tamir edilen Akmer Camii, uzunlamasına dikdörtgen planlı bir yapı olup cepheleri kufi yazı kuşakları ve gülbezeklerle süslenmiş revaklarla çevrili bir avlu ile kıble duvarına paralel üç sahınlı bir ibadet mekânından müteşekkildir. Orijinalde maksure kubbesi içeren ilk sahnın gerisindeki iki sahında korint başlıklı devşirme sütunlara oturan kemerlerle on eş üniteli bir düzenleme meydana getirilmiştir. Akmer Camii’ni İslam sanatı içerisinde önemli kılan husus, tamamen düzgün kesme taş işçiliği gösteren giriş cephesidir. İçleri istiridye kabuğu biçiminde işlenmiş sivri kemerli nişler, stalaktitler, kufi yazı frizleri ve madalyonlarla süslü ve önceleri üzerinde bir de minare bulunan giriş cephesi, cami mimarisinde kuvvetli bir cephe mimarisi fikrinin yerleştiğini açıkça sergilemektedir. Hafif öne taşıntılı portalin iki kenarında rastlanılan stalaktitlerin (mukarnas) mimaride kullanıldığı ilk örnek olması bakımından Akmer Camii, ayrı bir öneme sahiptir. Ebu’l-Ğaret Salih Talayi b. Ruzzik tarafından 1160 tarihinde yaptırılan Salih Talayi Camii, 1522 m2 lik bir alanı işgal etmektedir ve meyilli bir arazi üzerine kurulduğundan özellikle avlu kısmının altında üç yönlü dükkânlar sıralanmıştır. Bu yüzden İslam mimarisindeki ilk fevkani cami özelliğine sergileyen yapı, kıble duvarına paralel üç sahından ibaret harim ile istiridye yivli nişler ve gülbezeklerle hareketlendirilmiş cepheleriyle üç tarafı revaklı avluya sahiptir. Burada çok zengin kufi yazı kuşaklarıyla kemerlerde, ahşap kemer gergi kirişlerinde, minber ve maksurede ince oyma işleri dikkati çeker. Hâlen müzede saklanan pencereleri ise en eski tezyinatlı İslami pencere örnekleri olarak özel bir değere sahiptirler. Binanın mimari açıdan en önemli kısmı, cephesi olup dört sütun tarafından taşınan kaburga kemerli bir galeri şeklinde düzenlenmiş giriştir ve yanlardan nişlerle desteklenen bu uygulama alışılmış Fatımi cephelerinden farklıdır. Ayrıca Fatımiler devrinde Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Kahire’de çok sayıda meşhed inşa edilmiştir. Ümmü Gülsüm, Seyyide Atika, Seyyide Rukiyye ve Seyyide Aişe bunlardandır. Ihvât Yusuf Türbesi Seb’a Benât Türbeleri Kalat Benî Hammâd Dâru’l-Bahr Fatımiler Mısır’da kubbeli türbeler inşa etmişlerdir. Bu türbelerin en eskileri, Mukattam ile Fustad arasında harabeleri görülen Seb’a Benât (Yedi Kızlar) denilen bir topluluktan kalma dört yapıdır. Bunları aslen Bağdatlı olan bir vezirin 1016’da yaptırdığı sanılmaktadır. Moloz taş malzemeden yapılan bu türbeler kare planlıdır. Her cephede gemi teknesi kemerli birer kapısı vardır. Tromplar üzerine oturan birer kubbe ile örtülüdür. Bunlar Kahire’de mevcut ilk kubbeli mezar yapıları olup XII. yüzyılın ilk yarısında çoğalmaya başlamıştır. Üçlü mihrap düzeniyle ilgi çekici bir yapı olan İhvât Yusuf (Yusuf Kardeşler) Türbesi 1100 tarihli, Gaffari Türbesi ise 1100 ile 1120 arasındandır. Sivil mimari eserlerin büyük bir kısmı ya yok olup gitmiş veya çok harap bir durumda günümüze gelebilmiştir. Kahire’nin merkezinde bulunan el-Kasru’lKebîru’ş-Şarkî ile el-Kasru’s-Sağîru’l-Garbî karşı karşıya bir caddenin iki yanına yerleştirilmişti. Tunus’ta Mehdi ve oğlu Ebu’l-Kasım Muhammed ile III. Halife elMansur ve hâleflerinin saraylar yok olmuşlardır. Kalat Benî Hammâd bu dönemden kalan bir sivil mimarlık örneği olarak Fatımi yapıları hakkında fikir vermektedir. Konstantin’de 1908 yılında General Beylie’nin çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılan ve XI. yüzyıldan kalma, şehrin merkezinde yer alan Dâru’l-Bahr ile kentin doğusundaki Frej Vadisi’ne hâkim konumda yapılan Kasru’l-Menâr denilen iki bölümden ibarettir. Dâru’l-Bahr, büyük bir taht salonu ile hamam ve muazzam bir havuz içermektedir. Kasru’l-Menâr ise her bir kenarı 20,00 m olan kare planlı kubbe ile örtülü büyük bir salondur. Fatımi sarayları hakkında fikir verebilecek yapılardan biri de Sicilya’nın Palermo şehrindeki Ziza Sarayı’dır. Norman Kralı II. Wilhelm (1154–1189) tarafından tamamlanan bina Kuzey Afrika saraylarına büyük bir benzerlik gösteren planı, teşkilatı ve özellikle stalaktitli tezyinatı ile dikkat çekmektedir. Askerî mimari açısından Fatımilerin en önemli tahkimatı, Kahire şehrinin etrafını kuşatan surlar ile sur kapılarıdır. Halife Müstansır’ın veziri ve ordusunun başkumandanı Emîru’l-Cüyûş Bedru’l-Cemâlî tarafından genişletilerek taştan yeni baştan yaptırılan surlar, silindirik ve kare şekilli burçlarla desteklenmişti. 1087–1091 yılları arasında gerçekleştirilen onarım ve tadilatlar sonucunda oluşan yapıdan günümüze sadece Bâbu’n-Nasr, Bâbu’l-Fütuh ve Bâbu’z-Züveyle adıyla anılan kapılar gelebilmiştir. Kapıların iki yanında mazgallı kuleler vardır. Bunlar kare ya da silindirik şekillidir. İçlerinde askerlerin barınabileceği ve talim yapabileceği odalar bulunan kapıların geçme veya beşik tonozla kapatılmış merkezi bir dehlizi vardır. Bu kapıların formları İslam mimarisinde ilk defa burada kullanılmıştır. Bunları kuzeyden, Suriye veya Güneydoğu Anadolu’dan gelen mimarlar ya da ustaların yaptığı tahmin edilmektedir. Bunların dışında Tunus’ta Mehdiye ve Mansuriye şehirlerinin surları da önem taşımaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Bâbu’z-Züveyle Bâbu’l-Fütuh Bâbu’l-Nasr Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 Özet Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari •Abbasiler VIII. yüzyılın ortalarından itibaren Emevilerin hâkimiyetine son vererek yeni bir İslam devletini kurarlar. Hilafet merkezini Suriye’den Irak’a nakleden Abbasiler, Halife Mansur’un bizzat planını kendisi çizerek Bağdat şehrini kurmasıyla bu kenti yeni devletin başkenti yaparlar. Abbasiler döneminin başlangıcı, İslam medeniyeti ve kültürü açısından oldukça önemli gelişmelerin cereyan ettiği bir zamandır. Hatta İslam medeniyetinin en parlak evresini, yani altın çağını bu devirde yaşadığını söylemek mümkündür. Antik Yunan ve doğu klasikleri Arapça’ya tercüme edilerek İslam dünyasına kazandırılmış ve üzerine İslami değerlerin de eklenmesiyle teşekkül ettirilmiş parlak bir medeniyet tesis edilmiştir. Abbasiler döneminde Eski Mezopotamya, Sasani ve daha sonraları da Orta Asya Türk sanatının etkileri İslam mimarisini ve sanatını şekillendiren unsurlardır. Coğrafyanın da etkisiyle tuğla kullanımı ve tuğla duvarlar üzerine alçı sıva ile oluşturulan stuko tezyinat Abbasi sanatının en belirgin özelliğidir. Samerra yapılarında rastlanılan ve Herzfeld tarafından tasnif edilen ‘Samerra A’, ‘Samerra B’ ve ‘Samerra C’ üslupları bu anlayışın en bariz örnekleridir. Böylece İslam’ın Allah inancının sonucu olarak tabiattan uzaklaşmış bir soyut sanat meydana getirilirken, Müslümanlara özgü bir sanat kavramı da yerleşmeye başlamıştır. Abbasiler döneminden zamanımıza ulaşan Samerra Camiu’l-Kebiri, Halife Mansur’un Bağdat’ta yaptırdığı Camiu’l-Kebiri, Damgan Tarıhane, Nayin Camii, Siraf Büyük Camii, Şiraz Cami-i Atik, Fahrac Cuma Camii, Rakka Camiu’l-Kebiri, Caferiye Ebu Dülef Camii, Belh Mescid-i Tarih, Kahire Tolunoğlu Ahmed Camii, Şerif Tabataba Meşhedi, Şibam Akyan Büyük Camii, Sus Camiu’l-Kebiri, Bu Fatata Camii ile Muhammed b. Hayrun Camii çoğunluğu ordugâh tipi, büyük boyutlu, bazıları da küçük ölçülerine karşın İslam mimarisinde önemli bir adım teşkil edecek plan ve form yansıtan cami ve mescitlerdir. Bu yapılarda karşılaşılan Samerra Camiu’l-Kebiri, Ebu Dülef Camii ve Tolunoğlu Ahmed Camii’nin minareleri kare kaide üzerinde, silindirik gövdenin etrafını helezonik şekilde dolanan rampası ile İslam mimarisinde ‘malviye’ olarak anılan yeni bir minare tarzının istisnai örnekleridir. •Kuzey Afrika’da Manastır ve Sus şehirlerinde inşa edilen ribatlar, askerî amaçlarla ortaya çıkan ve sonraları tekke, zaviye ve hankah gibi tasavvuf yapıları, misafir ve kimsesizlerin barındığı misafirhane ya da ticari yol güzergâhlarında emniyetli olarak kervanların konaklayabildikleri kervansaraylara öncülük eden yapılar olarak Abbasiler devrinin önemli anıtlarıdır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Özet Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari •Medrese mimarisinin ilk örnekleri aynı çağda Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu dönemlerinde gelişmiş olmakla birlikte Halife Mustansır’ın yaptırdığı Bağdat Mustansıriyye Medresesi, İslam dünyasında dört Sünni mezhebin öğretilerinin talim edildiği en büyük eğitim kurumlarından birisi olmasıyla dikkate değerdir. Ayrıca Abbasiler, ilk anıtsal türbenin ortaya konulmasıyla İslami dönemde daha da öne çıkmış bir devirdir. Kubbetü’sSüleybiye bu anlamda ilk anıtsal türbe örneğidir. •Abbasi sarayları, geniş bahçeler, çeşitli askeri bölümler, dinlenme alanları, oyun ve eğlenceye elverişli avlularla birlikte resmî kabul törenlerine mahsus tören alanı ve taht salonları ile harem ve resmî dairelerden müteşekkildir. Kasru’l-Atşan, Uhaydır Sarayı, Cevzaku’l-Hakani, Balkuvara Sarayı ve Kasru’l-Aşk bunlardan birkaçıdır. •Bunlardan başka Abbasiler zamanında inşa edilen Mikyasu’n-Nil, Remle ve Kayrevan’daki Ağlebi sarnıçları halkın su ihtiyacını karşılayan anıtsal niteikli su mimarlığının örnekleridir •Fatımi kültürü ve medeniyeti ise bir ölçüde Emevi, Abbasi, özellikle de Ağlebi ve Tolunoğullarından etkilenmiş olsa da, aslen Kuzey Afrikalı, Mağrip ve Berberi karakterlidir. Yapıların hem dış, hem de iç mimarisi ve süslemelerinde kendine has Fatımi zevk ve anlayışının ortaya konulduğu gürülür. Mehdiye Camii, Sfaks Camii, Kahire Ezher Camii, Hâkim Camii, elCuyuşi Camii, Akmer Camii yanı sıra Mısır’daki ilk İslami türbeler (Seb’a Benat, Ihvat Yusuf, Gaffari), çeşitli sivil (Cezayir’deki Daru’l-Bahr ve Kasru’lMenar) ve askerî yapılar (Mehdiye, Mansuriye ve Kahire şehir surları ile Babu’z-Züveyle, Babu’n-Nasr ve Babu’l-Fütuh) bu özelliği sergileyen eserlerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi planı bizzat Abbasi halifesi tarafından çizilerek kurulan İslam kentidir? a) b) c) d) e) Bağdat Rakka Samerra Caferiye Katai 2. Aşağıdakilerden hangisi İslam mimarisinde coğrafi şartların tersine bir inşaat faaliyeti olarak gösterilir? a) b) c) d) e) Ebu Dülef Camii Uhaydır Sarayı Mescid-i Tarih Sus Ribatı Tolunoğlu Ahmet Camii 3. Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklı bir plan düzeni sergiler? a) b) c) d) e) Bab Mardum Camii Muhammed İbn-i Hayrun Camii Mescid-i Tarih Bu Fatata Camii Şerif Tabataba Meşhedi 4. İki köşedeki minareleri ile ortadaki anıtsal portalden meydana gelen cephe düzeni bakımından dış mimari fikrinin İslam mimarlığındaki ilk örneği olarak değerlendirilen eser aşağıdakilerden hangisidir? a) b) c) d) e) Mehdiye Camii Ezher Camii Hâkim Camii Akmer Camii Tarıhane Camii Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari 5. Aşağıdakilerden hangisi için ‘İslam mimarisindeki ilk anıtsal türbe örneğidir’ nitelemesi yapılabilir? a) Seb’a Benât Türbeleri b) Gaffari Türbesi c) Kubbetü’s-Sahra d) Kubbetü’s-Süleybiye e) İhvât Yusuf Türbesi Cevap Anahtarı : 1.a 2.e 3.b 4.c 5.d Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari YARARLANILAN KAYNAKLAR Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira: Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi. Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (1993). “Cüyûşî Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (VIII, 146-147). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (1997). “Hâkim Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XV, 184-185). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1999). “İbn Tolun Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XX, 416-418). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (1995). “Fatımiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XII, 237-240). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bezer, G. Ö. (2007). “Rakka”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXIV, 432433). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Can, Y. – Gün, R., (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul: Kayıhan Yayınları. Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press. Creswell, K.A.C. (1952-59). The Muslim Architecture of Egypt, I-II, Oxford: Clarendon Press. Creswell, K.A.C. (1968). A Short Account of Early Muslim Architecture, Beirut: Lebanon Bookshop. Creswell, K.A.C.-Allan, J. W. (1989). A Short Account of Early Muslim Architecture, Cairo: The American University In Cairo Press. Çoruhlu, Y. (2001). “Kasır”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 555-558). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Demirci, M (2009). “Samerrâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 7071). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Ed-Dûrî, A. (1991). “Bağdat-Genel Bakış”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (IV, 425-433). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1989). “Akmer Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (II, 282283). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1993). “Cami”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (VII, 56-90). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21 Abbasi ve Fatımi Devirlerinde Mimari Eyice, S. (2001). “Kal’atü Benî Hammad”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 225-226). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann. İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann. Muhammed, S. M (1971). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, I, el-Kâhira: Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti. Pektaş, K. (2009). “Sefâkus Ulu Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 286-287). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Pektaş, K. (2009). “Sûse Ribatı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 573-574). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Pektaş, K. (2009). “Sûse Ulu Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 574-576). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics. Uzun, M (1995). “Ezher”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XII, 53-58). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası. Williams, C. (1985). Islamic Monuments In Cairo A Practical Guide, Cairo: The American University In Cairo Press. Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi. Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası. Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi. Yetkin, Ş. (1988). “Abbasiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (I, 4956). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Yiğit, İ. (2006). “Münestîr”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXII, 8-9). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22 HEDEFLER İÇİNDEKİLER ANADOLU ÖNCESİ TÜRK İSLAM MİMARİSİ • Karahanlılar Devri Mimarisi • Gazneliler Devri Mimarisi • Büyük Selçuklu Devri Mimarisi • Harzemşahlar Devri Mimarisi • Zengiler Devri Mimarisi • Azerbaycan Atabekleri Mimarisi • Anadolu’da Büyük Selçuklu Devri Camileri İSLAM SANAT TARİHİ • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Orta Asya Türk İslam Mimarisini tanımlayıp, açıklayabilecek • Orta Asya Türk İslam Mimarisinin tarihsel gelişimini bilecek • Türk İslam Mimarisinin kaynaklarını tanıyabilecek • Mimarlık Tarihinin önemini kavrayabileceksiniz. ÜNİTE 4 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi GİRİŞ Karahanlılar Doğu ve Batı Türkistan’da hüküm sürmüş ilk Müslüman Türk devletidir. 840-1212 yılları arasında tarih sahnesindedirler. İnşa ettirdikleri yapılar önceleri kerpiçten, daha sonra tuğladan yapılmıştır. Özellikle cami planları açısından şaşılacak derecede zenginlik ve başarılı örnekler sergilemişlerdir. Medreseleri sağlam olarak günümüze ulaşmamıştır. Ancak kalan medrese yapı planlarından açık avlulu ve eyvanlı tipin öncülerinin de bu dönemde ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. Türbe yapıları, gösterişli cepheleriyle anıtsal örnekler vermiştir. Tim Arap Ata Türbesi (978), Özkent Türbeleri I, II, III (1012, 1152, 1187), Şah Fazıl Türbesi (XII. yüzyıl) bunlardan sayılabilir. Yine kervansaraylarda ortaya koydukları eserler, bölgesinin hem anıtsallıklarıyla hem de plan ve süslemeleriyle model oluşturacak niteliktedirler. Bu anıtsal ön cephelerle Anadolu’da, Anadolu Selçukluları eliyle gerçekleştirilen anıtsal kervansaray örneklerinin cephe düzenlemelerine öncü örnekler oluşturmuşlardır. Ortaya koydukları cami planlarının da uzantısı Osmanlı mimarisinde doruk noktaya ulaşarak etkisini sürdürmüştür. Semerkant, Özkent, Buhara Tirmiz gibi şehirlerde de çok sayıda mimari yapıt ortaya koymuşlardır. Bu şehirlerde inşa edilen camilerin geride kalan minareleri tuğla malzemeye ne kadar hâkim olduklarının birer kanıtı durumundadır. Çar Kurgan Minaresi (1197), Özkent Minaresi (XI. yüzyıl) gibi. Gazneliler 963-1186 yılları arasında Afganistan ve çevre bölgede hüküm sürmüşlerdir. Gazneli III. Mesud ve Behramşah zamanında yaptırılan minareler, Türk-İslam dünyasının nadir örnekleri arasındadır. Yıldız kesitli gövde alt kısımları ve süslemeleri ile dikkat çeken minareleri yanı sıra, Leşker-i Bazar Ulu Camii ve Sarayı da plan ve bezemeleriyle Türk sanatının öncüleri arasındadır. Karahanlı mimari ve süsleme geleneğini Büyük Selçuklu’ya taşımış olmaları açısından da önemlidirler. Enine düzenlemeli Leşker-i Bazar Ulu Camii ve ahşap direkli Arusü’lFelek Camii ile Anadolu Şelçuklu dönemi cami yapı tipini etkilemişlerdir. Özellikle Güneydoğu Anadolu’da inşa edilen camilerde enine düzenleme ve mihrap önü kubbesi bu etkinin bariz örneğidir. Bu dönemde inşa edilen medreselerden hiç biri günümüze ulaşmamıştır. Sadece isimleriyle belirlenebilmektedirler. Mezar anıtları bakımından Karahanlı ve Büyük Selçuklular kadar zengin örneklere sahip değillerdir. Bu durum kervansaraylar için de geçerlidir. Büyük Selçuklu Devleti doğuda Çin Setti’nden, batıda Akdeniz sahiline kadar geniş bir coğrafyaya 1038-1157 yılları arasında hükmetmiştir. Sultan Sencer’den sonra (1157) parçalanan Büyük Selçuklu devletinin ardından Irak, Kirman, Suriye ve Anadolu Selçukluları adı ile kollara ayrılmıştır. Çağdaşı Türk devletleri gibi tuğla ağırlıklı malzemeyle ortaya koydukları eserler kendilerine özgü niteliklere sahiptirler. Özellikle avlulu-eyvanlı Cuma camileri bu tarzın anıtsal nitelikte 2 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ eserleridir. Mezar anıtlarında inşa ettikleri Harrekan türbeleriyle tuğla ile yapılacak hemen tüm geometrik şekiller ortaya konulmuştur. Medrese yapılarının da günümüze kalan ilk örnekleri Hargirt ve Rey yapılarıyla Büyük Selçuklu devrine aittir. Kervansaray yapısında Karahanlı ve Gazneli geleneğinin takipçisidirler. Ortaya koydukları eserlerin iç mimarisinde, kaplama olarak kullanılan alçı üzerine son derece nefis bitkisel, geometrik ve yazı süslemeleri gerçekleştirmişlerdir. Harzemşahlar (1098-1231) Horasan ve İran bölgesinde hüküm sürmüşlerdir. Sanat eserleri Büyük Selçuklu geleneğindedir. Zengiler (1127-1259) Kuzey Irak ve Suriye bölgesinde hüküm sürdükleri dönemde mimari gelenekler devam ettirilmiş, özellikle Zengiler döneminde inşa edilen eserlerde taş ve iki renkli taş malzeme kullanılarak, Anadolu’da ve Mısır’da inşa edilecek yapıları da bu yönleriyle ve geçme süslemeleriyle etkilemişlerdir. Ortaya koydukları çok sayıdaki medrese ve camiler Suriye bölgesinde hemen bütün şehirlere yayılmıştır. Bosra Gümüştekin Medresesi (1136), Şam Nuriye Maristanı (1154), Musul Ulu Camii (1170), Halep Bahtiye Medresesi (1193), Bağdat Mustansıriye Medresesi (1233), İmam Avnüddin Türbesi (1248) bunlardan bazılarıdır. Hastane ve Tıp öğretimine yönelik Nureddin Zengi’nin Şam’da yaptırdığı Maristan (1154) ilk örnekler arasındadır. Ağaç işçiliği de bu dönemde ileri safhadadır. Nureddin Zengi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya bir ahşap minber yaptırmıştır. Azerbaycan Atabekleri (1137-1225) Azerbaycan bölgesinde Şemseddin İldeniz’in valiliği ile başlayan parlak bir dönem yaşamışlardır. Bakü’de kale içerisinde Mescid-i Muhammed’in yanındaki Sınık Kule adındaki 1078 tarihli silindirik minare önemli bir eserdir. Bakü kalesinde XIII. yüzyıldan kalan figürlü kitabeler farklılıklarıyla dikkat çekerler. Azerbaycan Atabekleri’nin en önemli eserleri mezar yapılarıdır. Kümbet-i Surh (1147), Meraga Anonim Kümbet, Urmiye Se Kümbet (1167), Kümbet-i Aleviyan (XII. yüzyıl sonları),Kümbet-i Kabud (1196), Nahcivan Yusuf b. Kuseyr (1162), Karabağlar kümbeti bu dönemin mezar anıtlarından bazılarıdır. En önemli yapısı ise 1186 tarihli Nahçivan Mümine Hatun Kümbeti’dir. (Bu ünitenin hazırlanmasında göz önünde bulundurulan kaynakların başında Oktay ASLANAPA, Türk Sanatı I-II ve Yılmaz CAN - Recep GÜN, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği adlı eserleri yer almaktadır.) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi KARAHANLILAR DEVRİ MİMARİSİ Hazara Diggaron Camii Bulunduğu Yer: Buhara’ya yaklaşık 40 km. mesafedeki Hazara’da bulunmaktadır (Çizim 2.1). Çizim 2.1Hazara Diggoran Camii Planı (O. Aslanapa'dan) Tarihi: XI. yüzyıl başları. Plan ve Mimari Özellikleri: Kare bir alan, ortada dört ayak tarafından taşınan 5.50 m çapında bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin yan kısımlarında tonoz, köşeler ise dört küçük kubbe ile örtülmüştür. Plan itibariyle merkezi plan şemasını yansıtmaktadır. Caminin beden duvarları kerpiçten inşa edilmiştir. Taşıyıcılar, kemerler ve üst örtüde ise tuğla malzeme kullanılmıştır. Talhatan Baba Camii Çizim 2.2 Merv Talhatan Baba Camii Planı (O. Aslanapa'dan) Bulunduğu Yer: Eski Merv kentine yaklaşık 30 km. mesafede bulunmaktadır (Çizim2.2, Resim2.1). Tarihi: XII. yüzyıl başları. Plan ve Mimari Özellikleri: 8X10 m. ölçülerinde enlemesine bir dikdörtgen alanda inşa edilen caminin üzeri mihrap önü bölümü kubbe, yanlar çapraz tonozlarla kapatılmıştır. Kuzey bölümün geniş bir kemer açıklığı ile dışa açılması büyük boyutlu bir avluya hitap edebilme gereksiniminden doğmuştur. Resim 2.1Merv Talhatan Baba Camii (M. Hattstein-P. Delius'dan) Muğak Attari Camii Bulunduğu Yer: Buhara’da bulunmaktadır (Resim2.2). Tarihi: XII. yüzyıl. Plan ve Mimari Özellikleri: Kareye yakın dikdörtgen bir alana inşa edilen caminin üst örtüsünü meydana getiren on iki kubbe, altı sütun üzerlerindeki kemerler ile taşınmaktadır. Cami tamamiyle tuğla malzemeli olup, tuğlaların değişik şekillerdeki dizilişleri ile süslemesi gerçekleştirilmiştir. Resim 2.2Buhara MuğakAttari Camii (G. Ramazanoğlu'ndan) Caminin giriş kapısı taç kapı formunda tuğla malzemeli olarak değerlendirilmiştir. Tuğlaların farklı dizilmesi ile bitkisel, geometrik ve yazı süsleme kuşakları meydana getirilmiştir. Çar Kurgan Minaresi Bulunduğu Yer: Tirmiz kenti yakınlarında bulunmaktadır. 4 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Tarihi: 1108/1109 tarihlidir. Plan ve Mimari Özellikleri: Bir caminin bakiyesi olduğu anlaşılan minare, altta sekizgen bir kaide ile on altı dilimli bir gövdeden meydana gelmektedir. Kaidenin her bir yüzeyinde dikdörtgen kitabe panolarına ve sivri kemerli nişlere yer verilmiştir. Gövdede dilimler üstte sivri kemerler ile birbirine bağlanmıştır. Gövdenin üst kısmında ayrıca bir de kitabe kuşağı bulunmaktadır. Minarenin inşa malzemesi tuğladır. Tuğlaların farklı dizilmesi hareketliliğin yakalanılmasına çalışılan minarenin şerefe bölümü yıkılmıştır. ile Kalan Minare Bulunduğu Yer: Buhara’da bulunmaktadır (Resim2.3). Tarihi: Gövde üzerindeki çini kitabeye göre Arslan Han tarafından 1127 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: 47 m. yüksekliğe sahip olan minare, aşağıdan yukarıya doğru daralan bir formda inşa edilmiştir. Gövde kısmı, sivri kemerler ile çevrili mukarnas konsollu şerefe ile son bulur. Gövde kısmı, farklı kompozisyonlardaki on üç kuşak ile bölümlendirilmiştir. Resim 2.3Buhara Kalan Minare (Gözde Ramazanoğlu'ndan) Devrinin tuğla süsleme alanındaki önemli bir temsilcisi olan Kalan Minare, tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Ribat-ı Melik Bulunduğu (Resim2.4). Yer: Buhara-Semerkant yolu üzerinde bulunmaktadır Tarihi: Karahanlı hükümdarı Nasır bin İbrahim tarafından 1078/1079 yılında yaptırılmıştır. Resim 2.4Buhara Ribat-ı Melik (Gözde Ramazanoğlu'ndan) Plan ve Mimari Özellikleri: Eser, kalan izlerden hareketle ikinci bir kuşatma duvarı ile çevrelendiği anlaşılmaktadır. Girişin hemen arkasında ön bölüm, ortada açık bir avlu etrafındaki iki katlı ve tonoz örtülü olan odalardan meydana gelmekteydi. Son yıllarda yapılan kazılarda öndeki avlunun arka kısmında, ortada sekiz ayak tarafından taşınan bir büyük kubbenin yer aldığı, bu kubbenin etrafının küçük kubbelerle çevrelendiği ortaya çıkmıştır. Bu durum Osmanlıdaki sekiz istinatlı camilere örnek teşkil edebilir. Günümüzde yapının ön cephesi ve taç kapısı mevcut olup, onarılmıştır. Ön cephede yarım yuvarlak formlu dayanak kuleleri ve bunların bağlantılarını sağlayan iç içe geçmiş sivri kemerler dikkat çekici süsleme ögeleridir. Bu yan yana sıralanan ve cephe süslemesinde başka yapılarda da kullanılan düzenleme “gofra” diye tabir edilmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Taç kapının solundaki köşede bulunan kulenin şerefe altı olarak kabul edilen bölümünde bir kitabe bulunmaktadır. Bu kulenin minare olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yapının beden duvarları kerpiçten yapılmış olup tuğla ile kaplanmıştır. Arap Ata Türbesi Bulunduğu Yer: Tim şehrinde bulunmaktadır. Tarihi: 978 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: Karahanlı döneminin günümüze ulaşabilen en eski mimari örneklerinden olan türbe, 6 X 6 m. ölçülerinde, üzeri kubbe ile örtülü, kare planlı olarak inşa edilmiştir. Kubbe geçişleri yonca biçimli tromplar ile sağlanmıştır. Girişi sağlayan taç kapı, cepheden bakıldığında kubbeyi bile kapatacak yükseklikte tutulmuştur. Sivri kemerli taç kapıda, kemerin üst bölümünde yan yana üç nişe yer verilmiştir. Tuğlaların farklı dizimi ve kûfi karakterli yazı kuşağı ile taç kapıdaki süsleme kompozisyonu gerçekleştirilmiştir. Ön yüz düzenlemesi ile önemlidir. Türbe, tuğladan inşa edilmiştir. Ayşe Bibi Türbesi Bulunduğu Yer: Cambul-Talas’da bulunmaktadır (Resim 2.5). Tarihi: Büyük Selçuklu sultanlarından Alp Arslan’ın kızı ve Karahanlı hükümdarlarından Nasır bin İbrahim’in eşi Ayşe Bibi’ye ait olduğu kabul edilen türbenin XII. yüzyıl başlarından kaldığı düşünülmektedir. Resim 2.5Cambul-Talas Ayşe Bibi Türbesi (G. Ramazanoğlu'ndan) Plan ve Mimari Özellikleri: 7 X 7 m ölçülerindeki türbe kare planda inşa edilmiştir. Yapının üst örtüsünü meydana getiren kubbesi günümüzde yıkık bir haldedir. Ön cephede iki köşede alttan yukarıya doğru daralan ve giriş kapısının sivri kemeri hizasında tekrar genişleyerek yükselen iki dayanak kulesine yer verilmiştir. Bu dayanak kulelerinin minare olduğu kabul edilir. Cephelerdeki tezyinatı meydana getiren pişmiş toprak plakalarda, cephede ve köşe kulelerinde birbirinden farklı olmak üzere, 64 değişik formda süsleme gerçekleştirilmiştir. GAZNELİLER DEVRİ MİMARİSİ Leşker-i Bazar Ulu Camii Bulunduğu Yer: Afganistan’ın Bust şehrinde, Hilmend Nehri kıyısındaki saray kompleksi içerisinde, sarayın avlusunun güney cephesinde yer almaktadır (Plan 3). 6 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Tarihi: Süslemelerinden hareketle caminin XI. yüzyılın ilk yarısında, Gazneli Mahmud veya I. Mesud döneminde yaptırıldığı kabul edilir. Plan ve Mimari Özellikleri: 86 x 10.50 m. ölçülerindeki cami, mihraba paralel uzanan iki sahınlı olup, mihrab önünde dört tuğla ayakla taşınan ve iki sahnı birden kesen bir kubbeye sahiptir. Mihrab önü kubbesi uygulamasının ilk örneklerinden olması ve süsleme kalitesi ile cami, bir hayli dikkat çekicidir. Tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Sultan III. Mesud Minaresi Bulunduğu Yer: Gazne şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.6). Tarihi: III. Mesud döneminden 1115 tarihlidir. Plan ve Mimari Özellikleri: Etrafındaki kalıntılardan bir camiye ait olduğu anlaşılan 48 m. yüksekliğindeki minare, alçak bir taş kaide üzerinde yükselen tuğla gövdeden meydana gelmektedir. Minarenin üst kısmı yıkılmıştır. Gövdenin alt kısmı tuğladan yıldız biçimli yivler ile şekillendirilmiştir. Bu bölüm bitkisel ve geometrik süslemelerin yanında, zengin kûfi karakterli yazı kuşakları ile bezenmiştir. Resim 2.6.1Gazne Sultan III. Mesud Minaresi (G. Ramazanoğlu'ndan) Resim 2.6.2Gazne Sultan III. Mesud Minaresi (M. HattsteinP. Delius'dan) Ribat-ı Mahi (Ribat-ı Çahe) Bulunduğu Yer: Tus-Serahs yolu üzerinde bulunmaktadır. Tarihi: Sultan Mahmud tarafından 1019-1020 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: 71 m. X 72 m. ölçülerinde kareye yakın bir alan üzerinde, dört eyvanlı avlulu plan şemasına göre inşa edilmiştir. Eyvanlar ve aralarındaki odalar, avlunun etrafında sıralanmıştır. Eyvan duvarlarını dolanan oldukça büyük ve çiçekli kûfi karakterli yazı kuşakları tuğla malzemedendir. Mekânların üst örtüsünde kubbe ve tonozun bir arada kullanılması dikkat çekicidir. Kubbe eyvan bileşiminin kullanılması bakımından Büyük Selçuklu camilerini ve ardından Malatya Ulu Camii’ne kadar uzanan Anadolu Selçuklu dönemini etkilemiştir. Eser, tuğla malzemeden inşa edilmiştir. Arslan Cazip Türbesi Bulunduğu Yer: Sengbest’te bulunmaktadır. Tarihi: Türbe Gazneli Devleti’nin Tus valisi olan Arslan Cazip’e aittir. Arslan Cazip’in ölüm tarihi olan 1028 yılı türbenin inşa tarihi olarak kabul edilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Plan ve Mimari Özellikleri: 12 m. X 12 m. ölçülerindeki kare bir plana sahip olan türbenin üzeri, trompla geçilen bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin beden duvarları içeride, iki kuşak halindeki kûfi karakterli yazı kuşakları ile süslenmiştir. Ayrıca tuğlaların farklı dizimi ve kalem işleri de süsleme programını oluşturan diğer uygulamalardır. Kubbe örtüsündeki balıksırtı tuğla süsleme Anadolu’da tuğla yapılarda karşılaşılan bir durumdur. Türbenin yanında, 22 m. yüksekliğinde, aşağıdan yukarıya doğru daralan, üst kısmı yıkılmış olan silindirik bir de minare bulunmaktadır. Türbe, tuğla malzemeden inşa edilmiştir. Leşker-i Bazar Sarayı Çizim 2.3Bust Leşker-i Bazar Sarayı Planı (M. Cezar'dan) Bulunduğu Yer: Afganistan’ın Bust şehrinde, Hilmend Nehri kıyısında yüksek bir alan üzerine kurulmuştur (Plan 3). Tarihi: XI. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği kabul edilmektedir. Plan ve Mimari Özellikleri: 164 x 92 m. ölçülerindeki bir alan üzerine inşa edilen saray, kuzey yönde küçük, güney yönde büyük saraylar ve cami, avlu ortasında bir savunma yapısı, avlular, av parkı ve çeşitli fonksiyonlardaki binalardan meydana gelmektedir. Resim 2.7 İsfahan Isfahan Mescid-i Cuması (M. Hattstein-P. Delius'dan) Sarayın en dikkat çekici bölümü taht salonudur. Mekân duvarlarının üst kısmında rumilerden meydana gelen bitkisel süsleme, bu bölümün altında Sultan Mahmud’un kırk dört askeri, kaftanlarını giymiş halde fresko tarzında resmedilmiştir. Alçı süslemeler de yer almaktadır. Bu süslemelerin işlendiği duvarın güneyinde kûfi karakterli ayet kitabelerinden oluşan yazı kuşağı bulunur. Bu bölümün batısı, sonraki dönemlerde mescide dönüştürülmüştür. Sarayın taht salonu gibi önemli mekânları tuğla malzemeden inşa edilirken, genel itibari ile kerpiç, yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. BÜYÜK SELÇUKLULAR DEVRİ MİMARİSİ Isfahan Mescid-i Cuması Bulunduğu Yer: İsfahan (Çizim 2.4, Resim2.7). Çizim 2.4Bust Isfahan Mescid-i Cuması Planı (M. Cezar'dan) Tarihi: Caminin önemli bölümleri, Büyük Selçuklu sultanı Melikşah döneminde 1072-1092 yılları arasında inşa edilirken, sonraki dönemlerde çeşitli ilave ve onarımlarla genişletilmiştir. Plan ve Mimari Özellikleri: Yapının orijinalde avlulu bir Abbasi camisinin yerine yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami, sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla 8 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ birlikte dört eyvanlı, avlulu bir plan şemasına sahiptir. Caminin güneydeki 1080 tarihli mihrap önü kubbesi Melikşah kubbesi olarak bilinmektedir. Dışarıdan oldukça sade olan kubbe, iç mekândaki yonca yaprağı formunda trompları ve kubbe eteğindeki kûfi karakterli yazı kuşağı ile oldukça dikkat çekicidir. Kuzey yönde, mihrap ekseni üzerinde Melikşah’ın eşi, Terken Hatun adına 1088 yılında küçük kubbeli bir mekân yaptırılmıştır. Kümbed- i Hâki adıyla bilinen bu kubbe, Melikşah kubbesinde 125 m. uzaklıkta olup 11 m. çapındadır. Kubbe geçişleri, Melikşah kubbesinde olduğu gibi yonca yaprağı formundaki tromplarladır. Diğer mekânlar tonozla örtülüdür. Büyük Selçuklu döneminin klasik örneklerinden birisidir. Mihrap önü kubbesi, eyvan ve avlu açılımıyla, eyvanlı-avlulu cami palanlarının anıtsal örneğidir. Zevvare Mescid-i Cuması Bulunduğu Yer: Zevvare’de bulunmaktadır. Tarihi: 1135 tarihlidir. Plan ve Mimari Özellikleri: Mihrap önü kubbeli, dört eyvanlı ve avlulu cami palan tipinde inşa edilmiştir. Kendinden sonraki İran ve Orta Asya camileri için örnek olmuştur. Avlunun güneyinde, 7.45 m. çapında mihrap önü kubbesi bulunmaktadır. Kubbeye tromplarla geçilmiş, içerisi tuğlaların farklı şekillerdeki dizilimi ile meydana getirilen geometrik motiflerle tezyin edilmiştir. Duvarların üst bölümü çiçekli kûfi karakterli yazı kuşağı ile süslenmiştir. Caminin kuzeybatı köşesinde İran’ın en eski tarihli minarelerinden biri bulunmaktadır. Damgan Minaresi Bulunduğu Yer: Damgan. Tarihi: Damgan Mescid-i Cuması’nın minaresi olan bu yapı, Tuğrul Bey döneminde 1058 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: Silindirik bir gövdeden meydana gelen minare, aşağıdan yukarıya doğru incelen bir formdadır. Gövde üzerinde tuğlaların farklı dizilmesi ile meydana getirilen baklava dilimleri ve diğer geometrik şekiller dikkat çekicidir. Gövde üzerinde firuze renkli sırlı çiniden kabartma olarak örgülü kûfi karakterinde bir de yazı kuşağı bulunmaktadır. Selçuklu döneminin ilk çinili eseri olması bakımından önemlidir. Çizim 2.5Rey Rey Medresesi Planı (M. Cezar'dan) Rey Medresesi Bulunduğu Yer: Rey şehrinde bulunmaktadır (Çizim 5). Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Tarihi: Melikşah döneminde (1072-1092) yaptırıldığı kabul edilmektedir. Plan ve Mimari Özellikleri: Medrese, dört eyvanlı, avlulu plan şemasında inşa edilmiştir. Doğu ve batı eyvanları diğerlerine göre daha büyüktür. Kalan izlerden hareketle, yapıda stuk süslemelerin olduğu anlaşılmaktadır. Daha önceki örneklerde görüldüğü gibi bitkisel, geometrik ve kûfi karakterli yazı kuşakları süslemelerini meydana getirmektedir. Ribat-ı Şerif Bulunduğu Yer: Meşhed-Serahs yolu üzerinde bulunmaktadır (Çizim2.6, Resim2.8,2.9). Tarihi: 1114-1115 yılında inşa ettirilmiştir. Çizim 2.6Meşhed Ribat-ı Şerif Planı (M. Cezar'dan) Resim 2.8Meşhed Ribat-ı Şerif (M. Hattstein-P. Delius'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: Kervansaray iki bölümden meydana gelmektedir. Kuzeydeki mekân kareye yakın bir plan, bu bölümün önündeki mekân ise enine dikdörtgen formunda kurulmuştur. Her iki mekân da dört eyvanlı, avlulu plan şemasına göre inşa edilmiştir. Eyvanların arasına odalar yerleştirilmiştir. Birinci avlunun girişinin tam karşısındaki eyvan arkadaki mekâna geçişi sağlayan taç kapıyı meydana getirmektedir. İkinci kısmın avlusu revaklıdır. Bu bölümde ayrıca bir de kubbeli camiye yer verilmiştir. Ana eyvanın cephesi tuğla malzemeden meydana gelen geometrik geçmeler ve bu kompozisyonu sınırlayan kûfi kitabe kuşağı ile tezyin edilmiştir. Eyvanın içerisi ise sonraki dönemlerde alçı süslemelerle bezenmiştir. Alçı süslemedeki zenginlik ve kalite büyük ustalık isteyen bir iştir. Benzer süslemeleri yıllar sonra Hasankeyf Koç Camii’nde görmekteyiz. Kervansarayın beden duvarları köşe kuleleriyle takviye edilmiştir. Harrekan Kümbetleri Bulunduğu Yer: Kazvin ve Hemedan arasındaki Harrekan (Karagan) bölgesinde bulunmaktadır (Foto 10). Tarihi: Doğudaki kümbet 1067-1068’de Ebu Said Bican adına yaptırılmıştır. Mimarı Zencanlı Muhammed b. Mekki’dir. Batıdaki kümbet ise 1093 yılında Ebu Mansur Beg adına yaptırılmıştır. Resim 2.9Meşhed Ribat-ı Şerif (M. Cezar'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: 29 m. mesafe ile yaptırılan her iki kümbet de sekizgen planlıdır. Yükseklikleri 13 m.’dir. Kümbetlerin üzerini örten kubbeler çift cidarlıdır (yüzey). Sekizgen gövdelerinin köşeleri silindirik kulelerle takviye edilmiştir. Doğudaki kümbette kulelerin ikisinde, batıdaki kümbette ise kulelerin birinde, iki kubbe arasındaki boşluğa çıkmak için merdivene yer verilmiştir. Her iki kümbet de zengin tuğla süslemeleri ve kitabeleri ile döneminin önemli örneklerindendir. Batıdaki kümbetin geometrik süslemelerinde elliden fazla desen 10 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ görülmektedir. Ayrıca doğudaki kümbetin içerisindeki kalem işi süslemeler Büyük Selçuklu devrinin en eski temsilcilerindendir. Hayat ağacı ve kuşlar resmedilmiştir. Sultan Sencer Türbesi Bulunduğu Yer: Merv şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.11). Tarihi: 1157 yılında Sultan Sencer için yaptırılmıştır. Resim 2.10Karagan Harrekan Kümbetleri Plan ve Mimari Özellikleri: Kare kaide üzerine galerilerin meydana getirdiği sekizgene oturan kubbe, dışarıdan köşelerde tuğla süslemeli payelerle, içeriden ise kaburgalarla desteklenmiştir. Kubbe yüksekliği 14 m. olup çapı ise 17 m.’dir. Türbenin duvar kalınlığı 6 m.’yi bulmaktadır. Bu geniş duvarlar, içeride kuzey ve güneyde nişlerle, doğu ve batıda giriş kapıları ile hafifletilmiştir. Kubbenin orijinalde dışarıdan firuze renkli sırlı tuğlalarla bezeli olduğu ve çok uzaklardan görüldüğü kaynaklarda ifade edilmektedir. Son yıllarda onarılmıştır. HARZEMŞAHLAR DEVRİ MİMARİSİ Zevzen Camii Bulunduğu Yer: Zevzen’de bulunmaktadır. Resim 2.11Merv Sultan Sencer Türbesi (Yüksel Sayan'dan) Tarihi: Sultan Alaaddin Mehmed bin Tekeş devrinde 1219 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: Günümüzde büyük bir bölümü yıkılmıştır. Birbirine 45 m. mesafede olan iki eyvanı halen mevcuttur. Kalan izlerden revaklarla çevrili bir avlusunun olduğu anlaşılmaktadır. Kııble eyvanının arka duvarında, yapıldığı yüzyılın en zengin süsleme örneklerini taşıyan bir pano, İran’da Selçuklu çini sanatının izlerini devam ettirir. Anadolu’daki ilk çinili yapılarla paralellikleri bulunur. Firuze renkli çiniler, madalyonlar ve yazı kuşakları ile süslenmiştir. Sultan Tekeş Kümbeti Bulunduğu Yer: Ürgenç’in yakınındadır (Resim2.12). merkezinde, Kutluğ Timur Minaresinin Tarihi: 1200’de ölen Sultan Tekeş için yaptırılmıştır. Resim 2.12Ürgenç Sultan Tekeş Türbesi (Yüksel Sayan'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: Kare alt yapı içten kubbe, dıştan konik örtüye sahiptir. 19x19 m. ölçülerindedir. Gövde ile külah arasında 21 nişle unsurlanan kasnak kısmı yer alır. Girişi mukarnas kavsaralı ve anıtsaldır. Beden duvarlarını aşan Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi bir görüntüdedir. Örtü firuze sırlı tuğla ile geometrik bezelidir. İnşasında kerpiç ve tuğla kullanılmıştır. Fahreddin Razi Kümbeti Bulunduğu Yer: Ürgenç’te bulunmaktadır. Tarihi: 1208 yılında Herat şehrinde ölen Fahreddin Razi adına inşa edildiği kabul edilir ve 1210 yılından sonra yapıldığı düşünülmektedir. İl Arslan Türbesi olarak da anılmaktadır. Plan ve Mimari Özellikleri: Yaklaşık 7 x 7 m. ölçülerinde kare bir alan üzerindeki türbe, içten kubbe dıştan külah örtülüdür. Külah on ikigen yüksek bir kasnak üzerine oturur. Cepheler, sivri kemerli nişler içerisine alınmıştır. Terrakota süslemeleri dikkat çekicidir. Külah, firuze renkli sırlı tuğlaların meydana getirdiği baklava, yıldız ve zikzak motifleri ile tezyin edilmiştir. ZENGİLER DEVRİ MİMARİSİ Musul Ulu Camii Bulunduğu Yer: Musul şehrinde bulunmaktadır (Resim 2.13). Tarihi: İnşa tarihi tam olarak bilinmeyen caminin, 1170 yılında Nureddin Zengi tarafından tamamlatıldığı bilinmektedir. Resim 2.13Musul Musul Ulu Camii (A. Uluçam'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: Dikdörtgen bir avlunun kıble yönünde enine gelişen harimden meydana gelen caminin, kuzeydoğu köşesinde 15 m. yüksekliğe sahip bir minare bulunmaktadır. Tuğla malzemeden inşa edilmiş minarenin silindirik olan gövdesi yedi farklı süsleme kuşağı ile hareketlendirilmiştir. Bölgedeki geleneksel kare gövdeli minarelerden vazgeçilmesi ve Büyük Selçuklu minare yapısına dönülmesi açısından önemlidir. Anadolu’da Hasankeyf Ulu Camii, Siirt Ulu camii ve Harput Ulu Camii minareleriyle benzeşir. Gümüştegin Medresesi Bulunduğu Yer: Suriye’nin Bosra şehrinde bulunmaktadır. Tarihi: Şam Atabeklerinden Bosra valisi Gümüştegin tarafından 1136 yılında yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: Kareye yakın bir alan üzerindeki medresenin kıble yönünde 7 m. derinliğe sahip bir mescidi bulunmaktadır. Mescidin iki yanında kare planlı iki oda yer almaktadır. Eserin en önemli yanlarından birisi 6 x 6 m. ölçülerindeki avlusudur. Dört eyvanlı avlu, kubbe ile örtülüdür. Kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Anadolu dışındaki kapalı avlulu medreselerin en önemli 12 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ temsilcilerindendir ve ilk örneğidir. Bu eserde sonra Anadolu’da Danişmentliler tarafından XII. yüzyılın ortalarında Tokat ve Niksar’da iki kapalı avlulu medrese, bu türün ilk örnekleri olarak yaptırılacaktır. Büyük Nuriye Medresesi Bulunduğu Yer: Şam Tarihi: 1172 yılında Nureddin Zengi tarafından yaptırılmıştır. Plan ve Mimari Özellikleri: Ortada dikdörtgen bir avlu ve buna üç yönden açılan eyvanlardan oluşur. Avlunun güneyinde mescit yer alır. Mukarnas dolgulu kubbesiyle Nureddin Zengi’nin türbesi de medrese bünyesi içerisinde bulunmaktadır. Resim 2.14Nahçivan Mümine Hatun Türbesi (www.panoramio.com'dan) AZERBAYCAN ATABEKLERİ DEVRİ MİMARİSİ Mümine Hatun Türbesi Bulunduğu Yer: Nahçivan’da bulunmaktadır (Resim 2.14). Tarihi: Kızıl Arslan tarafından annesi, aynı zamanda da İldeniz’in hanımı olan Mümine Hatun adına, 1186 yılında inşa ettirilmiştir. Mimarı Acemi b. Ebubekir’dir. Çizim 2.7Diyarbakır Diyarbakır Ulu Camii Planı (O. Aslanapa'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: Dıştan ongen, içten silindirik planlıdır. Dıştan külah ile içeriden basık bir kubbe ile örtülüdür. Külahı günümüzde yıkılmıştır. 25 m. yüksekliğindeki türbenin her cephesinde saçak seviyesine kadar yükselen dar ve uzun nişlere yer verilmiştir. Nişler, dikdörtgen silmelerle sınırlandırılmıştır. Ayrıca nişlerin alınlık kısımlarında kûfi karakterli yazılar bulunmaktadır. Gövde mukarnas dolgulu bir kuşakla son bulmaktadır. Bu kuşağın altında kûfi karakterli bir yazı kuşağı daha yer almaktadır. Süslemelerde firuze renkli çiniler kullanılmıştır. Bütün cepheler boş yer kalmayacak şekilde oldukça yoğun olarak süslemeye tabi tutulmuştur. Türbenin alt kısmında cenazelik yer alır. Cenazeliğin ortasındaki ayak, kaburgalı tonoz örtüyü taşımaktadır. Meraga’daki Kümebet-Surh (1147)’da da cenazelik kısmında ayak yer almaktadır. Bu uygulama Anadolu’da Kemah Melik Gazi ve Niksar Kırkkızlar Türbelerinde uygulanmış olmaları açısından önemlidir. Her iki yapı da tuğla malzemelidir. Resim 2.15 Diyarbakır Diyarbakır Ulu Camii (ridvankaraaslan.blogcu. com'dan) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi ANADOLU’DA BÜYÜK SELÇUKLU DEVRİ CAMİLERİ Diyarbakır Ulu Camii Bulunduğu Yer: Diyarbakır’da bulunmaktadır (Çizim2.7, Resim2.15). Tarihi: Anadolu'nun en eski camilerinden biridir. 639 yılında Diyarbakır'a egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin (Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. 1091-1092 yıllarında Büyük Selçuklu sultanı Melikşah tarafından esaslı bir şekilde onartılmış, dakip eden dönemlerde de onarımlar ve eklemeler devam etmiştir. Plan ve Mimari Özellikleri: Harim mekânı, kıble yönüne göre enine düzenlenmiş dikdörtgen bir alandan meydana gelmektedir. Harimin içerisi kıble duvarına paralel uzanan üç sahın ile bölümlendirilmiştir. Sahınlar mihrap önü bölümünde dik bir sahın ile kesilmiştir. Sahınları meydana getiren ayaklar sivri kemerler ile birbirine bağlanmışlardır. Bu sivri kemerlerin de üzerindeki küçük kemer dizileri ile iki katlı bir görüntü elde edilmiştir. Cami, planı ile Şam Ümeyye Camii planın Anadolu’daki bir uygulaması olması ile dikkat çekmektedir. Avlunun doğu ve batısı son derce gösterişli ve iki katlı revaklarla çevrilidir. Revaklara bitişik sütunlar ve revak yüzeyleri bitkisel ağırlıklı bezemelerle tezyin edilmiştir. Avlunun kuzeybatısında Mesudiye Medresesi, kuzey doğu köşesinde Şafiler Mescidi ve batısında kütüphane bölümü bulunmaktadır. Avlunun ortasında ayrıca bir de şadırvan yer almaktadır. Zaman içerisindeki ilaveler ve değişikliklerle bir külliye görüntüsü kazanmıştır. Kesme taş malzeme ile inşa edilen Diyarbakır Ulu Camii’nin bazı bölümlerinde devşirme malzeme de kullanılmıştır. Siirt Ulu Camii Bulunduğu Yer: Siirt’te bulunmaktadır (Foto 16). Tarihi: Anadolu’da Büyük Selçuklu ile ilişkilendirilen yapılardan birisi de Bitlis Ulu Camii’dir. Bahsedilen bu ilişki, minare kaidesindeki 1129 tarihli onarım kitabesi ve Siirt tarihindeki yine 1129 tarihi ile MuğiziddinMahmud’un adının geçtiği bilgisi ile sağlanır. Resim 2.16 Siirt Siirt Ulu Camii (www.resimvadisi.com'dan) Plan ve Mimari Özellikleri: Siirt Ulu Camii, plan olarak değişik dönemlerdeki ilaveleri ile günümüze ulaşabilmiştir. Cami orijinalde iki paye üzerindeki tromplara oturan kubbe ile örtülü bir mekândan meydana geldiği sanılmaktadır. Bu bölümdeki mihrabın izlerini bugün de görebilmek mümkündür. Daha sonraki dönemlerde bu bölümün önüne bir eyvan, eyvanın iki yanına kıble duvarına paralel 14 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ uzanan iki sahınla transept planı meydana getiren mekânlar ve kubbeli bölümün her iki yanına da yine kubbeli olan iki bölüm ilave edilmiştir. Bu düzenlemeyi farklı şekilde düşünen araştırmacılar da vardır. Yapının ilk bölümünü meydana getiren kubbeli mekânın tuğla payelerinde dilimli kemerlerle mihrap nişlerinde çiçekli sülüs karakterinde ayet frizleri ve firuze renkli çini izleri görülebilmektedir. Siirt Ulu Camii’nin en önemli yanlarından birisi de yapıdan bağımsız olarak kuzeydoğu yöndeki minaresidir. Minare tuğla malzemeli olup yüksek kare bir kaide üzerinde silindirik formlu bir gövdeden meydana gelmektedir. Minare aşağıdan yukarıya doğru daralan bir görüntüdedir. Ana hatları ile Musul Ulu Camii’nin minaresini hatırlatmakla beraber daha arkaik bir uygulamadır. Minare kaidesi ve gövdesini süsleyen firuze renkli sırlı tuğla süslemeler, kûfi yazılar, geometrik geçmeler, örgü ve yıldız motiflerinden oluşmaktadır. Son yıllardaki onarımlarda orta kubbenin kuzeyinde, doğu ve batıda ortaya çıkarılan iki mihrapta da çoğu firuze renkli olan altıgen, yıldız ve düğüm şeklindeki çini mozaikler bulunmaktadır. XII. yüzyıla tarihlendirilen bu çini mozaikler Anadolu’daki ilk uygulamalardır. Bitlis Ulu Camii Bulunduğu Yer: Bitlis’te bulunmaktadır. Tarihi: Caminin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Planı ve konik biçimli mihrap önü kubbesinden hareketle XII. yüzyılın ortalarına tarihlendirmek mümkündür. Plan ve Mimari Özellikleri: Kıble yönüne paralel üç sahınlı olan yapı mihrap önü bölümünde bir kubbe ile sahınların üzerinde ise tonoz ile örtülüdür. Enine dikdörtgen bir alanda kurulmuş olan cami, çok ayaklı Cami planının olgun bir örneğidir. Yapıya sonraki dönemlerde bir minare ilave edilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Özet Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi •Dünya mimarlık tarihinde hiç şüphe yok ki Türk İslam mimarisinin yadsınamaz bir yeri vardır. Böyle önemli bir yere sahip olan söz konusu sanatın ortaya çıktığı coğrafya ise Türklerin ilk yurtları olan Orta Asya’dır. Bu coğrafyadaki cami, türbe, medrese, kervansaray gibi mimarlık örnekleri, ilk dönemlerden itibaren yenilik arayışları içerisinde olduğu gibi daha sonraki dönemlerde teşekkül edecek olan Türk İslam mimarisinin de temelini oluşturmaktadır. •Karahanlı, Gazneli, Büyük Selçuklu, Harzemşahlar ve Zengiler dönemindeki mimari faaliyetler bu bölümde konu edilmişlerdir. Her devrin sanat eserleri gruplar halinde tanıtılmış ve kendinden önceki ve sonraki dönemlerde inşa edilen örnekler ile ilişkilendirilmiştir. Böylece, Orta Asya Türk İslam devri mimarisinin gelişimi izlenilmeye çalışılmıştır. Bu hedeflerin yakalanılabilmesi ile de özellikle Anadolu Türk İslam mimarlığı ile Orta Asya Türk İslam mimarlığı arasındaki etkileşimin ortaya konulması amaçlanmıştır. Türk sanatının köken problemleri hakkındaki sorular da bu vasıta ile açıklanmıştır. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Karahanlı devri mimarlık örneklerindendir? Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. a) Talhatan Baba Camii b) Leşkeri Bazar Sarayı c) Rey Medresesi d) Musul Ulu Camii e) Fahreddin Razi Kümbeti 2. Aşağıdakilerden hangisi Orta Asya’daki kervansaray mimarisine bir örnektir? a) Ribat-ı Melik b) Sus Ribatı c) Alara Han d) Sultan Hanı e) Mama Hatun Kervansarayı 3. Aşağılardan hangisi Anadolu dışındaki kapalı avlulu medrese plan şemasının bir örneğidir? 16 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ a) Gümüştegin Medresesi b) Ribat-ı Mahi c) Ribat-ı Şerif d) Ribat-ı Melik e) Rey Medresesi 4. Orta Asya Türk devletlerinin mimari yapılarında yapı malzemesi ve kaplama olarak kullanılan inşaat malzemesi aşağıdakilerden hangisidir? a) Taş b) Ahşap c) Kesme taş d) Metal e) Tuğla 5. Yıldız kesitli gövdeleriyle İslam dünyasında farklı bir yere sahip olan minareler hangi Türk devleti zamanında inşa edilmiştir? a) Karahanlılar b) Gazneliler c) Büyük Selçuklular d) Zengiler e) Anadolu Selçukluları Cevap Anahtarı: 1. a 2.a 3.a 4.e 5.b Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR ALTUN, Ara, Orta Çağ Türk Mimarisinin Ana Hatları İçin Bir Özet, İstanbul, 1988. ARSEVEN, Celal Esad, Türk Sanatı Tarihi, Menşeinden Bugüne Kadar Mimari, Heykel, Resim, Süsleme ve Tezyini Sanatlar, İstanbul, 1955-1959. ARSEVEN, Celal Esad, Türk Sanatı, İstanbul, 1970. ASLANAPA, Oktay, Türk Cumhuriyetleri Mimarlık Abideleri, Ankara, 1996. ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı I-II, İstanbul, 1972. CAN, Yılmaz-GÜN, Recep, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul, 2006. CEZAR, Mustafa, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1977. DIEZ, Ernest, Türk Sanatı, İstanbul, 1955. GRABAR, Oleg, Islamic Architecture anditsDecoration, London, 1964. HATTSTEIN, M.-DELIUS, P.,Islam Art and Architecture, Könemann. KUBAN, Doğan, Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler, İstanbul, 1982. RAMAZANOĞLU, Gözde, Orta Asya’da Türk Mimarisi, Ankara, 1998. SAYAN, Yüksel, Türkmenistan’daki Mimari Eserler (XI.-XVI. Yüzyıl), Ankara, 1999. YETKİN, Suud Kemal, İslam Sanatı, Ankara, 1954. YETKİN, Suud Kemal, İslam Mimarisi, Ankara, 1965. YETKİN, Suud Kemal, İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul, 1984. 18 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi ATABEYLİK, EYYUBİ VE MEMLÜKLERDE HEDEFLER İÇİNDEKİLER MİMARİ • Büyük Selçuklu Sonrasında Atabeylikler (Hârizmşahlar, Salgurlular, Zengiler ve İldenizliler) Devri Mimarisi • Eyyubiler ve Memlükler Devri Mimarisi • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Büyük Selçuklu sonrasına ait Türk ve İslam kültürünü ve medeniyetini tanımlayıp, açıklayabilecek • Hârizmşahların imar faaliyetlerini kavrayabilecek • Salgurlular dönemindeki yapılaşmayı bilebilecek • Zengiler devri mimarisini değerlendirebilecek • İldenizliler ve Şirvanşahlar devri mimarisini öğrenebilecek • Eyyubiler ve Memlükler devri mimarisini anlayabilecek • Farklı coğrafyalardaki İslam mimarisinin ilişkisini anlayabilecek ve farklılıkların algılanmasında sahip olunması gereken özellikleri bileceksiniz. İSLAM SANATI TARİHİ ÜNİTE 5 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Büyük Selçuklu Sonrası Atabeylikler’de (Hârizmşahlar, Salgurlular, Zengiler ve İldenizliler) Sanat Aksaray-Ding Türbesi Fahreddin Razi Kümbeti Sultan Tekeş Kümbeti Zevzen Camii Hârizmşahlar, 1097–1231 yılları arasında Hârizm ve İran’da hüküm süren bir Türk-İslam hanedanıdır. Kutbüddin Muhammed’in Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk tarafından Hârizm valisi tayin edilmesinden sonra bölgeyi Selçuklular adına yöneten, Atsız Hârizmşah zamanında bir ara bağımsızlığını da ilan eden Hârizmşahlar, İlarslan (1156–1172) ile Alâeddin Muhammed Tekiş (1200-1220) zamanında en parlak dönemlerini yaşadılar. Başkent Ürgenç, Merv ve Nişabur önemli şehirleridir. Hârizmşahlar sanatı, Büyük Selçuklu sanatından pek farklı değildir. Bu dönemden günümüze çok fazla tarihi eser gelememesinin ardında Orta Asya’yı kasıp kavuran ve pek çok anıtı yakıp yıkan ve talan eden Moğol istilası vardır. Hârizm’deki Aksaray-Ding Türbesi, inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hârizmşahlar devrine mal edilen bir mezar anıtıdır. Yüksek bir kare gövde üzerine alçak bir tamburla konik bir külahtan ibaret yapısıyla kare planlı kubbeli mezar geleneğini yansıtan ve İran’daki kulevari türbelere benzeyen bir eserdir. Türkmenistan’ın Ürgenç (Gürgenç) şehrinde yer alan Fahreddin Razi Kümbeti, XIII. yüzyıl başlarından Hârizmşahların anıtsal mezar yapılarından birisidir. Kelam bilgini ve din felsefecisi Fahreddin Razi’ye aidiyeti tartışmalıdır. Çünkü 1149’da Rey’de dünyaya gelen Fahreddin Razi’nin 1209 yılında Herat’ta öldüğü bilinmektedir. Bütünüyle tuğla malzeme ile inşa edilmiş olan türbe, 7,00 x 7,00 m boyutlarında kare planlı yüksek bir gövde ile onun üzerinde içten kubbe, dıştan ise onikigen piramidal külahla örtülü on ikigen bir tamburdan meydana gelmektedir. Sivri kemerli nişlerle hareketlendirilmiş olan giriş cephesi, üst ve yanlardan bir yazı kuşağı ile çerçevelenmiştir. Nişlerin alınlık ve kavsara kısımlarında yer verilen tuğla üzerine oyma tekniğindeki bitkisel bezeme dikkate şayandır. Ayrıca piramidal külah üzerindeki zikzak, baklava ve yıldız motiflerinden müteşekkil firuze renkli sırlı tuğla süslemeler de yapıya ihtişam kazandırmaktadır. Hârizmşahların bir diğer mezar yapısı da Ürgenç’teki Sultan Tekeş Kümbeti’dir. Hârizmşahların ünlü hükümdarı Sultan Tekeş’e (1172-1200) aittir. Tamamen tuğladan yapılmış olan türbe, kare bir gövde üzerinde, mukarnas tepelikli bir niş sırası ile hareketlendirilmiş silindirik bir tambur ve sivri konik şekilli bir külahtan ibarettir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla firuze renkli sırlı kaplamalarla süslü mukarnasların hemen üzerinde firuze renkte bir yazı kuşağı dolanmaktadır. Yazılar kabartma olarak işlenmiştir. Konik örtünün dış yüzeyi de firuze renkte baklava dilimi ve zikzak motifleriyle süslenmiştir. Fakat bu süslemelerin büyük bir kısmı dökülmüş durumdadır. İran’ın Zevzen kentinde yer alan Zevzen Camii, Sultan Alâeddin Muhammed b. Tekeş’in hükümdarlığı (1200–1220) sırasında, 1210 senesinde Kirman Eyaleti’nin Hârizmşahlar tarafından zapt edilişinde Kıvâmeddin Müeyyed el-Mülk Ebubekir b. Ali el-Zevzenî’nin (Melek Zevzen) Kirman valisi olunca, 1219 yılında yaptırdığı saray camisi olmalıdır. İran’da Büyük Selçuklular zamanında gelişen büyük boyutlu ve iki eyvanlı camiler tipinde inşa edilen yapının çok az kısmı günümüze gelebilmiştir. Birbirinden 45,00 m mesafe ile karşı karşıya yerleştirilen iki eyvan ayakta kalabilen bölümlerdendir. Kalıntılar eyvanların arasındaki avlunun tek katlı revaklarla çevrili olduğunu düşündürmektedir. Daha büyük boyutlu olan kıble taraAtatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Hama Cami-i Nur Sincar Minaresi fındaki ana eyvan, yaklaşık 20,00 m yüksekliğindeki duvarlar üzerine 10,00 m yüksekliğindeki sivri beşik tonozu ile oldukça anıtsal bir görünüm sergilemektedir. 13,50 m genişliğinde ve 27,90 m derinliğindeki eyvanda 80o’ye varan yön hatası tespit edilmiştir. Güney duvarındaki dikdörtgen çerçeveli ve sivri kemerli mihrabın sol tarafında bulunan kapı, caminin saray ile bağlantısını ortaya koyuyor. Mihrabın hemen üzerinde 13,00 m uzunluğunda ve 5,00 m genişliğinde lacivert ve firuze renkli sırlı madalyonlar, yazılar ve süslemelerden meydana getirilmiş bir pano dikkat çekmektedir. Ayrıca eyvanın avluya bakan yüzlerinde de tuğla örgülerle oluşturulmuş geometrik motifler, firuze renkte sırlı bezemeler ve yazılara yer verildiği görülür. İran’da Horasan’ın güneyindeki Günabad Cuma Camii, depremler ve çeşitli yenileme çalışmaları dolayısıyla orijinal dokusunu büyük oranda kaybetmiş bir Hârizmşahlar yapısı olup, 44,00 x 66,00 m ölçülerinde bir avlunun kuzey ve güney yönlerine yerleştirilmiş iki eyvanlı plan düzeni ve tuğla bezemeleriyle Zevzen Camii’ni hatırlatır. Mevcut yapı, Kaçar Hanedanı zamanında (1779-1924) yapılan yenilemeler sonucunda oluşmuştur. Ayrıca İran’ın Forumad şehrindeki Cuma Camii (XIII. yüzyıl başları) de bu devirden kalan bir diğer yapı olarak dikkat çeker. Salgurlular, İran’ın Fars bölgesinde hüküm süren bir Türk-İslam hanedanıdır (1148–1286). Selçukluların Fars meliki Melikşah b. Mahmud’un bölgede yaşayan Salgurluların reisi ve atabeyi olan Muzafferüddin Sungur b. Mevdûd’un kardeşini suçsuz yere öldürmesi üzerine Sungur isyan etmiş ve Melikşah’ı yenilgiye uğratarak (1148) Şiraz merkezli Salgurlular ya da Fars Atabekleri olarak bilinen hanedan, adını Oğuz boylarından Salgur’dan (Salur) alır. Bir ara Irak Selçuklularına da bağlanan Salgurlular en parlak dönemini Sa’d b. Zengi zamanında (1198–1226) yaşamıştır. Salgurlular devrinde gerek imar, gerekse kültür faaliyetleri hayli önem kazanmış, bir taraftan Şiraz adeta cennet misali bağ ve bahçelerle bezenmiş, bütün ülke mescit, ribat, kervansaray, hastane ve çarşılarla donatılmıştır. Şiraz’da Atabey Sungur’un yaptırdığı eserlerin başında Sunguriye Medresesi gelir. Sungur Mescidi ve Ribatı da onun tarafından bina ettirilmiştir. Zengi’nin yaptırdığı Kânât-ı Zengiâbâd (suyolu), Tekle’nin inşa ettirdiği Hân-ı Bâzârgânân, Atabey Sa’d b. Zengi’nin Şiraz’da bina ettiği Mescid-i Nev (Mescid-i Atabeg), Ribât-ı Şehrullah ve Esvâk-ı Murabba-ı Atabegî, Tekle’nin yaptırdığı ribatlar, Ebubekir b. Sa’d’ın inşa ettirdiği Dârüşşifâ, Mescid-i Sengî-i Danâbcird, Terken Hatun’un oğlu Atabey Muhammed adına yaptırdığı Adudiye Medresesi ile Âbiş Hatun’un inşa ettirdiği ribat Salgurlu devrine ait imar faaliyetleri arasında sayılabilir. İmadeddin Zengi, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Halep valisi Aksungur’un oğlu olup Irak Selçuklu Sultanı Mahmud tarafından 1127’de Musul valisi ve atabey olarak atanınca Zengi devletinin de temelleri atılmış oldu. 1146 yılında ölünce ülke toprakları iki oğlu arasında pay edilmiş, merkezi Halep olmak üzere Suriye’yi Nureddin Zengi’ye, merkezi Musul olmak üzere de el-Cezire I. Setfeddin Gazi’ye kalmıştır. Son hükümdar el-Melik el-Salih İsmail ölünce Halep kolu 1181’de, Nasireddin Mahmud dünyadan ayrılınca da Musul kolu 1233’te sona ermiştir. Zengiler devri mimarisi, esas itibariyle İran’daki Büyük Selçuklu mimarisinin devamı niteliğindedir. Bu dönemde Halep Ulu Camii ile Halep Kalesi’nin esaslı biçimde yeniden inşa ve tamir faaliyeti geçirdiği bilinmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Musul Ulu Camii Gümüştekin Medresesi Nuriye Medresesi Halep’teki Aşağı Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim’in üzerine oturduğu bir taşın bulunduğu ve burada Hristiyanlar tarafından 1048’de bile mevcut olan iki kilisenin inşa edildiği bir mekân olup, oradaki en eski İslami dönem yapısı 1167 tarihli ve Nureddin Zengi’ye aittir. 1213’te bir yangın sonrası tamir gören yapı, bir köşesinde ziyaretgâh bulunan enine yerleştirilmiş dikdörtgen planlı bir camidir. Nureddin Zengi’nin armağanı ahşap mihrabının bulunduğu orta kısım kubbe ve onun iki yanına yerleştirilmiş tonozlarla örtülü plan şeması bakımından Talhatanbaba Camii’ne benzer bir düzenleme sergilemektedir. Hama’da Asi Nehri’nin kıyısındaki Cami-i Nur, Nureddin Zengi tarafından yaptırılmıştır. Uzun dikdörtgen şekilli asıl ibadet mekânında, doğu yönündeki üç kubbeli bölüm, güney ve batı yönlerdeki dış duvarlar ve minarenin sarımtırak beyaz ve siyah taştan yapılan kısmı Nureddin Zengi devrine aittir. Musul Ulu Camii (Cami-i Nur), inşasına Seyfeddin Gazi’nin başladığı, fakat onun ölümünden sonra Nureddin Zengi tarafından 1170–72 yıllarında tamamlattırdığı bir eserdir. Çeşitli tamir ve yenilemeler sonucu plan ve mimarisi değişmiş olan cami, Musul’da Türk mimarisinin bütün dönemlerini yansıtan bir yapı ortaya koyar. Avlulu ve mihrapönü kubbeli bir ibadet mekânından ibaret yapının kuzeybatı köşesindeki minaresi, Zengiler devri mimarisinin hatırası olarak hâlâ ayaktadır. Blok taşlardan bir kılıf içine alınan kare kaide, 5,70 m uzunluğunda ve 15,80 m yüksekliğinde olup baklava dilimleriyle süslü dikdörtgen panolarla bezenmiştir. Tamamı 55,00 metreyi bulan minarenin kaideden sonraki silindirik gövdesi tuğladan örülmüştür. Hafif doğuya doğru eğilen minarenin gövdesi tuğlaların farklı şekillerde dizilmesiyle oluşturulan zikzak, baklava dilimi, üçgen ve çeşitli geometrik şekillerle tezyin edilmiştir. Musul / Sincar’da Kutbeddin Mahmud b. Zengi tarafından 1202’de yaptırılan medreseden günümüze sadece minare ulaşabilmiştir. Tamamen tuğlada yapılmış olan minare, nişlerle hareketlendirilmiş ve geometrik motiflerle süslenmiş sekizgen kaide ve silindirik gövdeden meydana gelmektedir. Gövde iki çinili kuşak, yıldız süslemeli bir kuşak ile Kufi yazılı bir kuşak içermektedir. Bosra’daki Gümüştekin Medresesi, Şam atabeklerinin Bosra valisi Gümüştekin tarafından 1135-36’da Hanefi mezhebinin öğretilerinin talimi için yaptırdığı 17,00 x 20,00 m ölçülerinde küçük, fakat oldukça sağlam bir yapıdır. Tamamen taştan yapılmış olan yapı kenar uzunluğu 6,00 m olan kare şekilli bir avluya sahiptir ve avlunun üzeri de bugün mevcut olmayan bir kubbe ile örtülmüştür. XIX. yüzyılın başında Vahhabiler tarafından tahrip edilip kubbesi yıkılmışsa da, kubbeyi taşıyan pandantif şeklindeki geçiş unsurları hâlâ görülebilmektedir. Suriye’deki en eski medrese olarak bilinen yapının kıble tarafında üç kemerli açıklıkla avluya açılan 7,00 m derinliğinde mescit yer almaktadır. Suriye’deki tek kapalı avlulu medrese olması yanı sıra bu tipin Türk-İslam mimarisindeki en erken örneği olması yönüyle büyük önem taşıyan bir medresedir. Şam’daki Nuriye Medresesi, Nureddin Zengi tarafından 1172 yılında Hanefi mezhebi için yaptırılmıştır. Oldukça derin portal nişinden sol tarafında Nureddin Zengi’nin mukarnas kubbeli türbesi, sağ tarafında ise üst kattaki hücrelere götüren merdivenlerin bulunduğu çapraz tonozla örtülü bir giriş holüne, oradan da medresenin avlusuna geçilmektedir. Güney taraftaki mescit, enine yerleştirilmiş dikdörtgen şeklindeki yapısıyla Zengi mimarisi için karakteristiktir. Avlunun ortasındaki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Nuriye Darü’l-Hadisi Nuriye Maristanı Karasaray İmam Avnüddin Türbesi Zeynep Hanım Türbesi, Nahcivan Ulu Camii, Erbil Minaresi resimlerini görmek için tıklayınız havuz, Suriye yapılarında sıkça karşımıza çıkar ve batı eyvandaki selsebile kanallarla bağlantılıdır. Eyvanların arasındaki boşluklara iki kat hâlinde hücreler dizilmiş durumdadır. Şam’daki Nuriye Darü’l-Hadisi, Nureddin Zengi’nin (1146–1174) Suriye’deki ilk binalarındandır. Kareye yakın planda, havuzlu bir avlu etrafında güney tarafına yerleştirilen mescit ile dershane ve hücrelerden oluşan bir yapıdır. Şam’da bulunan Nuriye Maristanı (Şifahanesi), 1154 tarihlidir. Dışarıya taşıntılı mukarnas kavsaralı anıtsal bir portala sahip yapı, kareye yakın dikdörtgen şekilli olup dengeli plan düzeni ile dikkat çeker. Ortasında havuz yer alan avlunun etrafında muayenehane olarak kullanılan eyvanlar ile hasta koğuşları biçiminde tasarlanan büyük odalar mevcuttur. Musul’da Dicle Nehri’nin kenarında 1233 yılından sonra eski Zengi sarayı üzerine Bedreddin Lülü tarafından yaptırılan Karasaray, kalitesiz malzemesi dolayısıyla zamanla tahrip olmuş olup alt kattan iki eyvanla üst kattan bir odaya ait iki duvar parçası Irak Eski Eserler Müdürlüğü’nce koruma altına alınmıştır. Duvarların alt kısmı muhtemelen mermer kaplamalıdır. Kur’an-ı Kerim’den ayetler ile yapımla ilgili bilgiler veren Kufi ve Sülüs karakterli kitabeler ile bunların arasındaki kıvrık dal ve palmet-rumi süslemeleri içerisinde kuş ve insan figürleri dikkat çeker. İnsan figürlerinin yüzü tahrip olmuştur. Giysiler uzun kaftanlar şeklindedir. Başlar haleli ve sadece belden yukarısı işlenmiş figürlerde, kollar çaprazlama yerleştirilmiştir. Bu yapısıyla da atabeylik devri yapısı olan Musul’daki Mar Behram Binası’nın kapısı ile Sincar Mihrabı’nın çerçevesindeki insan figürlerini hatırlatmaktadır. Musul’da Bedreddin Lülü’nün inşa ettirdiği 1239–40 tarihli İmam Yahya b. Kasım Türbesi, 7,00 x 7,30 m ölçülerinde, 1248 tarihli İmam Avnüddin Türbesi ise 8,40 x 8,50 m boyutlarında kare planlı ve mukarnaslı bir kubbeyle örtülü yapılarıyla birbirine benzer mezar anıtlarıdır. Ayrıca İmam Avnüddin Türbesi, 14,00 m yüksekliğindeki gövdesi ve 30,00 m yüksekliğindeki külahı ile Irak türbeleri içerisinde en yüksek eser olması yanı sıra iç mekânda güneydoğu köşeye yerleştirilen kıvrık dal, palmet ve rumi süslemeli mihrabı ile de Türk-İslam mimarisinde istisnai bir örnektir. Sincar’daki Zeynep Hanım Türbesi (1246) de 3,50 x 3,50 m ebatlarında kare planlı ve mukarnas dolgulu tromplarla geçilen dilimli kubbeyle örtülü yapısı ve kandil motifli alçı mihrabı ile Bedreddin Lülü zamanının önemli türbelerinden birisidir. Ayrıca Musul-Sincar yolunda bulunan ve Bedreddin Lülü’nün inşa ettirdiği han, köşelerindeki silindirik şekilli kuleleri ile Emevi, Abbasi ve Türkistan-İran yapılarını hatırlatırken, süslemelerinde rastlanılan kabartma sakallı bir insanın bir ejderin ağzına mızrak saplarken tasvir edildiği kompozisyon farklı kültürel bağlantıları akla getirmektedir. Zengiler devrinde Erbil ve çevresine hükmeden Börioğulları’ndan Muzafferiddin Kökböri tarafından 1190 yılında yaptırılan ve günümüze ulaşmayan Ulu Cami’nin minaresi mevcuttur. Nişlerle hareketlendirilmiş sekizgen şekilli bir kaide üzerinde yükselen silindirik gövdesi ve tuğla malzemenin farklı şekillerde dizilmesiyle oluşturulmuş balıksırtı, baklava dilimi, gamalı haç ve serbest haçvari motifler ve firuze renkli sırlı tuğla bezemeleri ile kayda değer bir yapıdır ve Börioğullarından günümüze gelebilen tek Türk-İslam eseri olmasıyla da önemlidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Kız (Meydan) Kulesi Bakü Kalesi Kitabelerinden Mescid-i Muhammed Yusuf Bin Kuseyr Kümbeti Mümine Hatun Kümbeti ve Planını görmek için tıklayınız Arrân-Azerbaycan-Cibâl topraklarında hüküm süren bir Türk-İslam hanedanı olan İldenizliler (1148–1225), Azerbaycan Atabegleri olarak da anılırlar ve Şemseddin İldeniz’in 1148’de Azerbaycan valiliğine atanmasıyla temelleri atılmıştır. Gürcü saldırılarına karşı Müslümanların müdafaasını üstlenmiş olan İldenizliler Azerbaycan’ın iktisadi, içtimai, siyasi ve medeni hayatında önemli rol oynamışlar, ticaret, sanat, ilim ve medeniyetin yükselmesine uygun bir ortam hazırlamışlardır. XII.-XIII. yüzyıllarda Selçuklu üslubunu çok iyi yansıtan eserler ortaya koymuşlardır. XII. yüzyıla tarihlendirilen Kız (Meydan) Kulesi, Mesud b. Davud’un eseridir ve Bakü’nün sembol yapılarından biridir. Kayalık bir zemin üzerine 16,50 m çapında, 29,50 m yüksekliğinde, altta 5,00 m, üstte ise 4,00 m kalınlığında taş duvarlarla sekiz katlı bir yapıdır. Üstad Zeyneddin b. Ebu Reşid el-Şirvani tarafından 1234–35 tarihinde yaptırılmış olan Bakü Kalesi, 70,00 x 10,00 m boyutlarında, üçü büyük, biri küçük dört beden ve 11 yarım silindirik kule ile desteklenmiş bir askerî yapı örneğidir. Surların üst kenarında boydan boya uzanan kitabe iri kabartma sülüs karakterli olup, harfler arasında kabartma olarak insan, çeşitli hayvanlar ve efsanevi yaratıklar işlenmiştir. Figürler üslup olarak Dağıstan’daki Kubaça kabartmalarına yakındır. Bu nedenle Selçuklu geleneğine bağlanır. Kuzey Azerbaycan bölgesinin en eski mescidi olan Bakü’deki Mescid-i Muhammed, 1078–79 tarihinde Muhammed b. Ebubekir tarafından yaptırılmıştır. 1991 yılındaki temizlik ve onarım çalışmasında iki katlı olduğu anlaşılan yapı, çeşitli büyüklükteki taşlardan inşa edilmiştir. Alt katı tek hacimli bir mekândan ibaret mescidin üst katı ise alt katın planını tekrarlayan bir harim mekânı ile ona eklenen küçük bir giriş bölümünden oluşmaktadır. Tonoz örtülü mescidin en önemli kısmı minaresi olup, yapıdan ayrı silindirik gövdesi, iki sıra mukarnasa oturan yıldız ve altıgen kompozisyonlarıyla bezenmiş korkuluklarıyla şerefesi ve dilimli kubbe ile örtülü silindirik petek kısmı ile Azerbaycan’ın karakteristik özelliklerini ortaya koyar. Nahcivan’da bulunan Yusuf Bin Kuseyr Kümbedi, 1162 tarihlidir ve elBenna Acemi b. Ebubekir’in eseri olup İldenizlilerin ilk hükümdarı Şemseddin İldeniz zamanında yapılmıştır. Sekizgen planlı kümbet, içten kubbe dıştan piramidal bir külahla örtülüdür. Tuğla ile inşa edilmiş türbenin yüzeyleri geometrik geçmelerle ve yazılarla bezenmiştir. Azerbaycan’ın batı kesimini teşkil eden Nahcivan’da muhteşem bir külliye olduğu anlaşılan 1186 tarihli Mümine Hatun Türbesi ile Ulu Cami, Mümine Hatun’un oğlu Kızılarslan tarafından Acemi b. Ebubekir isimli bir mimara yaptırılmışlardır. Eski resim ve gravürlerine göre çifte minareli bir taçkapılı bir alana kurulmuş binalardan Ulu Cami, benzerleri Anadolu’da çok olan bir yapının temsilcisidir. Mihrap önü kubbeli bir plan düzeni sergilediği anlaşılmaktadır. Yaklaşık 25,00 m yüksekliğindeki Mümine Hatun Türbesi, içten silindirik, dıştan on kenarlı planlı ve içten kubbe, dıştan ongen konik bir külahla örtülü bir yapıdır. Plan şeması bakımından Türk sanatındaki nadir örneklerden birisidir. Mukarnas tepelikli birer nişle teşkilatlandırılmış yüzeyler, dışarıya hayli taşıntılı köşe kuleleri tuğla terakota ve sırlı bezemelerle süslenmiştir. Külah altındaki kısımda mukarnas sırası ile sırlı kitabe kuşağı yapıya ihtişam kazandırır. Cenazelik katında, iki metreyi aşan duvarlar ile ortada- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Hankah Hankah’ın Planı Şirvanşahlar Saray Camii Seyyid Yahya Baküvi Türbesi Merdakyan Büyük Kale ki ongen şekilli payeye dayanan kaburgalardan oluşan tonozu ve tuğla örgüleri ile adeta Gotik bir sistem oluşturulmuştur. Bakü-Şemahi yolunda 1256 tarihinde Mimar Şeyhzade Habibullah b. Şeyh Muhammed Gacu tarafından kurulan Hankah, kesme taştan örülmüş duvarlara sahiptir. Aynı zamanda bu duvarlar silindirik şekilli kulelerle de desteklenmiştir. Dışarıya taşıntılı bir portaldan girilen bir avlu ile onun etrafına yerleştirilmiş mescit, minare, oturma-yatma bölümleri ve hayvan barınaklarından meydana gelen yapı, geleneksel ribat-hankah mimarisindedir. Bugün yıkılmış durumdaki mescidin mihrabı müzede muhafaza altına alınmış olup, zengin alçı kabartma (stucco) bezemeleri ile oldukça dikkate değer bir mimari elemandır. Şerefesinekadar yıkık durumdaki minaresi de Bakü’deki camilerin kalın gövdeli minarelerinin bir benzeridir. Apşeron Şihovo’da Mahmud b. Sa’d’ın eseri olan cami, XIII. yüzyıldan kalmış olup ortada bir kemer ile takviyeli uzun dikdörtgen planlı bir mekân ve Bakü üslubunda bir minareden ibarettir. Selçuklu fetihlerinden önce Azerbaycan’ın bir bölümüne egemen olan Şirvanşahlar da 1075’ten itibaren Selçuklu hâkimiyetini tanımıştır. İslam devletinin sınırları içinde yer alan tarihi Şirvan Eyaleti'nde Abbasiler hanedanının zayıf düşmesi döneminde kurulan ve Timur’un Kafkasya seferi sonucunda onunla birlikte hareket etmeye başlayan Şirvanşahlar Devleti, 1538 senesine kadar hüküm sürdükten sonra Safeviler tarafından yıkıldı. Bu devrin en önemli imar faaliyeti Şirvanşahlar Saray Külliyesi’dir. XV. ve XVI. yüzyıllardaki eklemelerle gelişen külliyenin güney tarafında bulunan Keykubad Camii (Eski Cami, XV. yüzyıl?), basit bir dikdörtgenden ibaret olup kıble duvarına Seyyid Yahya Baküvi’nin sekizgen planıyla Anadolu’daki Selçuklu kümbetlerine benzer türbesi (1435) bitiştirilmiştir. Camide harim, bodur dört payenin taşıdığı kemerlere oturan kasnaksız bir kubbe ile örtülmüştür. Fakat kubbe etrafındaki bölümlerin örtü sistemleri bilinmemektedir. 1441 tarihli Saray Camii, Bizans mimarisinin kapalı haç planlı kiliselerini ya da Orta Asya’nın dört eyvanlı binalarını andıran merkezi planlı bir yapı ortaya koyar. Kasnaksız ve penceresiz bir kubbe ile örtülü orta kısım dört yönden tonozlu bölümlerle kuşatılmıştır ve dört köşedeki kısımlar ise kubbe ve değişik tonozla örtülmüştür. Kuzey ve doğudaki iki kapının arasında kare kaide üzerinde yükselen silindirik gövdeli minare, mahalli geleneğe uygun bir yapıdadır. Sarayın kuzeye doğru çıkıntı yapan teras kısmında bulunan Divanhane, XV. yüzyıl eseridir ve revaklı bir avlunun bir tarafına yerleştirilmiş iki katlı ve üzeri kubbe ile örtülü bir bölümden ibarettir. Bir kenarı kemerlerle dışarıya açılan galerisiyle Bitlis/Ahlat’taki Emir Bayındır Kümbeti (1492) ile benzerlik sergilemektedir. Mardakyan’da yer alan 1482 tarihli Tuba Şah Camii, penceresiz kasnaklı kubbesi ve kesme taş duvar örgüsüyle Osmanlı mimarisini hatırlatır. Dört yönden tonozlarla kuşatılmış merkezi planlı bir yapı ortaya koymaktadır. Yine Osmanlı camilerindeki gibi yüksek kemerli bir geçişi vardır. Mardakyan’da Şirvanşahlardan Ahsitan I tarafından 1187’de Abdülmecid b. Mesud’a yaptırılan büyük kale, 28,00 x 25,00 m ölçülerinde bir avlu ile onunortasındaki 22,00 m yüksekliğinde kare şekilli bir kuleden ibarettir. Aynı yerde bulunan ikinci kale ise, 1232 tarihli olup 25,00 x 25,00 m boyutlarında bir avlu ile onun ortasında yer alan 16,00 m yüksekliğinde silindirik şekilli bir kuleden meydana gelmektedir. Nardaran’da da benzer bir kale vardır. 1301 tarihli kale, Mahmud b. Sa’d’ın Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari eseridir. İldenizli ve Şirvanşahlar devrinden günümüze ulaşan bu kaleler Hazar Denizi’nden gelebilecek saldırılara karşı kurulan savunma sisteminin parçalarıdır. Mardakyan Küçük Kale Nardaran Kalesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Eyyubi ve Memlük Dönemlerinde Sanat el-Sâdâtü’l-Sa’âlebe Medresesi Planı Kamiliye Medresesi Salihiye Medresesi Selahaddin-i Eyyûbî, Nureddin Mahmut’un ölümünün ardından (1174) Abbasi Hâlifesinin hukuki hâkimiyetini tanıyarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Selahaddin’in adı, aslında Haçlı seferlerine ve Şiilere karşı verdiği mücadelelerle İslam dünyasında şöhret bulmuş; 1187’de Haçlıların elindeki Kudüs’ü geri almıştır. İslam dünyasında çeşitli bölgelerde egemen olan altı koldan birisi olan Mısır’da 1171– 1250 yılları arasında, İslam sanatları açısından büyük önem taşıyan mimari eserler meydana getirmişlerdir. Genel olarak Eyyubi sanatı, İslam sanatının önemli gelişmeler kat ettiği ve yeni yapı tiplerinin ortaya çıktığı bir dönemde muhteşem bir merhale olmuştur, özellikle Mısır’da sanatsal geleneklerin temelini oluşturmuştur. Eyyubiler zamanında Mısır’da inşa edilen eserlerde, Zengiler vasıtasıyla Büyük Selçukluların mimari anlayışı devam ettirilmiştir. Bu sebeple Mısır’daki İslam sanatı için Eyyubiler dönemi tam anlamıyla bir yeniden doğuşu temsil eder, daha sonra bölgeye hâkim olan Memlükler zamanındaki imar ve sanat faaliyetleriyle birlikte Mısır’daki Eyyubi öncesi Fatımi ve Tolunoğulları hariç diğer Arap soylu devletlerin sanat anlayışlarından farklı, tamamen Türk sanat geleneklerinin takipçisi bir sanatın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda Fatımilerin Şii mezhebine karşılık Şafii ve Hanefi mezhepleri başta olmak üzere dört Sünni mezhebe uygun İslam inancı da bu devirde Mısır’da güçlenmiştir, bu durum çok sayıda medresenin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Kahire Kalesi’nin güneyindeki İmam Şafi Mezarlığı’nda, İmam Şafi Türbesi’nin arka tarafında, Seydi Ukbe Caddesi’ne bağlanan sokaklardan birinde yer alan ve Sultan Adil zamanında Harameyn ve Hac Emiri Ebu Mansur İsmail tarafından 1216 tarihinde yaptırılmış olan, ilk yapıldığında bir avlunun iki yanına yerleştirilmiş iki eyvanlı ve aralarında da talebe hücrelerinden oluşan bir mimariye sahipti. Eyvan, kıble yönüne doğru dikey dikdörtgen şekilli olup, 6,34 m genişliğinde, 9,98 m derinliğinde ve 9,00 m yüksekliğindedir. Üzeri sivri beşik tonozla örtülü olan eyvanın kıble duvarının ortasında, 2,38 m genişliğinde ve 5,35 m yüksekliğinde bir mihrap nişi bulunmaktadır. Gemi tekne tonozu şeklinde sivri kemerli mihrabın kavsarası istiridye yivlidir, kavsaranın etrafı da kademeli mukarnaslarla hareketlendirilmiştir. Ortaçağ Kahire’sinin ana caddesi olan Mu’iz Li-Dîni’l-lah Caddesi’nde, Nahhasin bölgesinde bulunan Kamiliye Medresesi, Selahaddin-i Eyyubi’nin yeğeni Melik Kamil tarafından 1225 senesinde inşa ettirilmiştir. 1752 tarihinde Emir Hasan Şa’ravi Kethüda, medresenin büyük bir kısmını yıktırarak yerine bugünkü binayı yaptırmıştır. İlk yapıldığında medrese, karşılıklı yerleştirilmiş iki eyvan ile onların arasındaki bir avludan ibaretti. Ayrıca medresenin dört köşesinde fakihler ve müderrisler için salonlar ile avlunun yanlarında talebeler için odalar mevcuttu. Kahire’de Nahhasin Bölgesi’nde, Mu’iz li-Dîni’l-lâh Caddesi’nde Fatımiler devrindeki Büyük Doğu Sarayı (el-Kasru’l-Kebiru’ş-Şarki)’nın bulunduğu yerde kurulmuş olan Salihiye Medresesi, son Eyyubi sultanı Salih Necmeddin Eyyub b. Melik Kamil tarafından 1243–44 tarihinde yaptırılmış olup dört İslam mezhebinin eğitimi için yapılmış Mısır’daki ilk eğitim kurumu olması açısından büyük önem taşımaktadır. Medrese, orijinalde ortadaki dehlizin iki yanına yerleştirilmiş iki bölümden oluşuyordu. Soldaki bölüm, dikdörtgen şekilli ve üzeri açık bir avlu ile onun kuzeybatı Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Salihiye Medresesi Planı Hunud Zaviyesi İmam Şafi’î Türbesi ve güneydoğu tarafına yerleştirilmiş iki eyvandan ibarettir. Avlu, 28,00 X 20,90 m ölçülerinde olup, kuzeydoğu kenarında iki katlı, güneybatı kenarında ise tek katlı öğrenci hücreleri içermektedir. 14,85 m derinliğinde ve 9,70 m genişliğindeki güneydoğu (kıble) eyvanı, Şafii Mezhebine tahsis edilmiştir, ancak bugün tamamen yıkık durumdadır. 11,70 m derinliğinde ve 9,33 m genişliğindeki kuzeybatı eyvanı ise, Maliki Mezhebine tahsis edilmiştir. 20,40 m yüksekliğinde bir tonozla kapatılmış olan eyvanın kuzeybatı duvarında üç pencere mevcuttur. Medresenin sağdaki bölümü de, tamamen yok olmuştur. Ancak bu kısmın da diğeri gibi iki eyvanlı, açık avlulu bir yapıda olduğu ve Hanefi ile Hambeli Mezheplerine tahsis edildikleri sanılmaktadır. Medresenin kuzey köşesinde Necmeddin Salih Eyyub için Şeceretü’dDür tarafından, 1250 tarihinde yaptırılmış olan türbe yer almaktadır. Sivri kemerli nişler ve dendanlarla hareketlendirilmiş 11,35 m yüksekliğindeki kuzeybatı cephesi ile dikkat çeken türbe, 10,90 X 10,90 m boyutlarında kare planlı bir yapıdır. Türbe mukarnas dolgulu üç dilimli kemerli tromplarla geçilen bir kubbeyle örtülüdür. Hunûd Zaviyesi, Kahire’de Babu’l-Vezir Caddesi’nde kurulmuş olup yapanı, yaptıranı ve tarihi kesin olarak bilinmez. Ancak araştırmacılar yapının 1250 tarihinde inşa edilmiş olabileceğini ifade ederler. Hunûd Zaviyesi’nden günümüze bir minare ile ona bitişik eyvandan bazı duvar parçaları gelebilmiştir. Minarenin kare kaidesinde Necmeddin Salih Eyyub Medresesi’nin cephesindekilere benzer nişler dikkat çeker. Daha üstte sonradan restore edilmiş bir ahşap şerefe vardır. Şerefenin üzerindeki bölüm, mukarnas ve istiridye yivli kavsaraya sahip nişler içerisine yerleştirilmiş açıklıklar içeren petek ve mukarnaslarla geçilen dilimli külahıyla Necmeddin Salih Eyyub Medresesi’nin mabhara (şamdan) tip minaresine benzemektedir. Sa’îdü’s-Sü’adâ (Salahiye) Hankahı, Kahire’nin Cemaliye Semti’nde yer alan eski bir konutun 1173–74 tarihinde Selahaddin-i Eyyubi tarafından sofiler için zaviye hâline dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır. Hankah dikdörtgen şekilli bir avlu ile onun etrafına yerleştirilmiş bölümlerden meydana gelmektedir. Bunlardan kuzeydoğudaki, eyvan şeklinde, diğerleri sütun ve kemer dizileri ihtiva etmektedir. Kuzeybatı ve güneydoğudaki bölümlerde üçer, güneybatıdaki kısımda iki kemer dizisi mevcuttur. Kuzeybatı bölümde ayrıca on altı adet talebe hücresi bulunmaktadır. İmam Şafi’î Türbesi (1211–12), dışarıdan bakıldığında iki katlı cephe yapısına sahiptir. Yüksekliği 16,87 myi bulan cephelerin alt kısmında kapı, pencere ve sivri kemerli nişlerle hareketlilik sağlanmış, ayrıca burası geometrik geçme motifleri ihtiva eden bir süsleme kuşağı ile de bir uçtan diğer uca kuşatılmıştır. Üst kısım ise yivli başlıkları olan omurga kemerli nişlerle tezyin edilmiştir; nişler arasındaki boşluklarda Endülüs tarzında stuko bezeme unsurlarına yer verildiği görülmektedir. Bunların da üzerine yarım daireden daha yüksek, sivri profilli ve yeşil renkli bir ahşap kubbe yerleştirilmiştir. Kubbenin en üstünde, eskiden güvercin vb. diğer kuşlar için buğday gibi hububat koymaya yarayan bir sandal vardır. Türbe, her bir kenarı 15,00 m olan kare planlı bir yapıdır. Güney duvardaki üçlü mihrap düzeni, Fatımi türbelerinde görülen bir tatbikattır. Yapının içerisinde günümüzde iki adet sanduka vardır. Bunlardan birisi İmam Şafi’î’ye ait olup Selahaddin-i Eyyubi tarafından yaptırılmış Kahire’deki Ortaçağ ahşap işçiliğinin en muhteşem örneklerindendir. Kufi ve sülüs karakterli kitabelere sahip sanduka, Ubeyd el-Neccâr ibn Meâlî şeklinde usta adını ve 1178–79 tarihini taşımaktadır. Kahire’de Seyyide Nefise Mezarlığı’nda, Eşref Caddesi’nde yer alan Abbasi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Abbasi Hâlifeleri Türbesi Şeceretü’d-Dür Türbesi Adiliye Medresesi Hâlifeleri Türbesi (1242–43)’nde, dış cepheler mimari açıdan birbirine çok benzemektedir. Ortada kapı ya da pencere, iki yanında birer sağır niş ve bunların üstünde istiridye yivli ve mukarnas çerçeveli nişlerle hareketli bir cephe düzeni mevcuttur. Güneydoğu kenarda, ortada diğer yönlerdeki kapı veya pencere yerine mihrabı destekleyen dikdörtgen şekilli bir taşıntı bulunmaktadır. Kemer köşeliklerinde de iki tane madalyon çerçeveli on iki dilimli gülbezek, iki adet de kare çerçeveli, sekiz kollu yıldız motiflerine yer verilmiştir. Daha üstte dört köşede dışarıya yansıtılmış geçişlerin üzerinde sekizgen kasnak ve sivri kubbe dikkat çekmektedir. Geçiş bölgesinde dörtkenarda ikisi altta, birisi üstte olmak üzere üçlü pencere düzeni yer almaktadır. Türbe içten, her kenarı 6,76 m olan, kare planlı bir yapı sergilemektedir. Güneydoğu kenarın ortasında yarım daire şekilli mihrap nişi yer almaktadır. Geçiş bölgesinde ve kubbe içerisinde bitkisel, geometrik motifler ve Kufi yazılardan oluşan süslemeler vardır. Geçişlerdekiler alçı üzerine siyah, kırmızı, yeşil ve altın sarısı olmak üzere çok renkli ve çok gösterişli bir tezyinattır. Kahire’de Hâlife Caddesi üzerinde yer alan Şeceretü’d-Dür Türbesi (1250), yaklaşık 7,00 metrelik kenar uzunluğu ile kare planlı bir düzenleme sergilemekte olup, içerisinde güneydoğu kenarda, yarım daire şekilli bir mihrap yer almaktadır ve üzeri de Eyyubi türbelerinde de görülen tarzda bir kubbe ile örtülmüştür. Eyyubiler devrinde Suriye ve Anadolu’da da pek çok eser meydana getirilmiştir. Halep’te 1235 tarihli Firdevs Medresesi, dikdörtgen planda ve iki bölüm hâlinde düzenlenmiştir. Avlunun ortasında bir havuz, kıble yönünde üç kubbeli bir mescit ile iki kapalı oda, doğu ve batı kanatlarda üçer kubbeli mekânlar mevcuttur. Eyvanların birleştiği batı köşesine küçük bir minare yerleştirilmiştir. Düzgün taş malzemeden oluşturulmuş sağlam mimarisi yanında renkli mermer süslemeleriyle dikkat çeken medrese, planı, kemer kurgusu, örtü sistemi ve mekân tasarımı açısından Selçuklu geleneğini devam ettiren bir yapıdır. Zahiriye Medreseleri (1219, 1223) de aynı düzeni yansıtan binalardır. Şam’da Melik Adil Seyfeddin Ebubekir tarafından 1223’te yaptırılan Adiliye Medresesi, Eyyubi mimarisinin anıtsal örneklerinden birisidir. Şadırvanlı bir avlunun etrafında büyük ve küçük eyvan, mescit, türbe ve hücrelerden müteşekkil yapısıyla Suriye medrese mimarisinin devamı niteliğinde bir yapıdır. Hâlid b. Velid Camii (1174–1193), Farukşahiye Medresesi (1184), Şamiye Medresesi (1186), Aziziye Medresesi ve Selahaddin-i Eyyubi Türbesi (1195), Beyaz Köprü Camii (1213), Selamiye Türbesi (1223), Rükniye Medresesi (1228), İzziye Medresesi (1229), Cerrah Camii (1233), Nasıriyye Medresesi (1255), Kaymeri Bimaristanı (1256) ve Mürşidiyye Medresesi (1256) Şam’daki bazı Eyyubi eserleridir. Güneydoğu Anadolu’da hüküm süren Eyyubilerin Diyarbakır (Diyarbakır Surlarındaki Eyyubi ilaveleri), Silvan (Silvan Surları ve Eyyubi Camii ile Ulu Cami’deki Eyyubi ilavesi), Şanlıurfa (Hâlilürrahman Camii, Eyyubi Medresesi, Şeyh Mesud Zaviyesi ve Sarnıcı, Harran Kapısı), Harran(Harran Kalesi ve şehir surları, Şeyh Yahya Hayat elHarrani Türbesi ve Camii, Han el-Ba’rür, Çimdinkale) ve Hasankeyf’te çok sayıda mimari eseri miras olarak bıraktıkları bilinmektedir. Ulu Cami (1327), Cami’ür-Rızk (1409), Sultan Süleyman Camii (1351, 1455), Koç Camii (XIV. yüzyıl), Küçük Cami (1378–1432), Kızlar Camii (XIV. yüzyıl sonu ve XV. yüzyıl başları), İmam Abdullah Zaviyesi (1294), Küçük Saray (1328) ve Hasankeyf Hamamı (XIV. yüzyıl sonu - XV. yüzyıl başı) Hasankeyf’teki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Camiü’r-Rızk Baybars Camii Planı Baybars Camii Kayıtbay Kompleksindeki Cami önemli Eyyubi eserlerindendir. Bunlardan Camiü’r-Rızk, el-Adil Fahreddin Süleyman tarafından 1409 yılında inşa ettirilmiş, kuzey tarafında üç yönü revaklarla çevrilmiş şadırvanlı bir avlu ile onun güneyinde arka arkaya yerleştirilen iki kubbeli odadan ibaret bir ibadet mekânı ve iki yanındaki medrese bölümlerinden meydana gelen bir yapıdır. Avlunun kuzeydoğu köşesindeki minare kare kaide üzerinde silindirik gövdeli olarak yükselir. 30,00 m yüksekliğindeki minarenin silmelerle üç bölüme ayrılmış gövdesi süs kemerleri ve arabesk panolarla bezenmiş olup, bölgede sonraları ortaya konulan minarelere de prototip olmuştur. Eyyubilerden sonra Bahri Memlüklüler (1250–1382) ve Burci Memlüklüler (1382–1517) olmak üzere iki grup hâlinde Mısır’a hâkim olan Memlüklüler, menşe olarak Türkmenler, Güney Rusya’dan Kıpçaklar ve Kafkasya Çerkezlerinden oluşmaktaydı. Memlüklüler komşu devletlerle sıkı ilişkiler kurarak ve Akdeniz-Kızıldeniz tüccarlarını himaye ederek Hindistan ticaret yolunda söz sahibi oldukları için iktisadi açıdan çok iyi durumdaydılar. Bunun sonucu olarak mimarinin çeşitli alanlarında dünyaya çok önemli eserler bıraktılar. Memlüklüler Anadolu Türk mimarisi, Büyük Selçuklu ve Zengi mimarisi ile Türkistan’da, özellikle Buhara ve Semerkant çevrelerinde, yaygın olarak kullanılan yüksek kasnaklı kubbe mimarisiyle bağlantılar kurarak, Türk mimarisinin geleneklerine bağlı kalmakla beraber orijinal bir üslup geliştirmişlerdir. Mısır’ın çeşitli şehirlerinde Memlüklüler zamanından kalma farklı yapı tiplerinde çok sayıda eser mevcuttur. Bunlar dinî, sivil ve askerî amaçla inşa edilen yapılardır. Memlük dinî mimarisi daha ziyade, geniş ve çok fonksiyonlu külliyeler yanı sıra, muhtelif tiplerde yapılmış müstakil olarak yapılmış eserleri ihtiva etmektedir. Camilerde esas itibariyle üç tip plan uygulanmıştır. Birincisi revaklı, avlulu veya avlusuz, nef düzeni gösteren harimli “Hipostil Camiler”dir. Ancak bu yapıların daha önceleri olduğu gibi serbest ve simetrik bir düzenleme göstermedikleri anlaşılmaktadır. Örneğin ana girişler, artık caminin ekseninde bulunmaz. Bu tip camilerde, bir alt grup olarak mihrap önü kubbeli olanlar dikkat çekicidir. Bu açıdan geleneksel Türk cami mimarisiyle bu yapılar arasında bağlantılar kurmak mümkündür. Mısır’da mihrap önü kubbesine ilk kez Baybars Camii’nde (1266–69) rastlanmaktadır. Ancak yapının mimarı, İran’da mihrap önü kubbesine bitişik eyvanın yerine, burada avluya doğru uzanan ve üç kemerle avluya açılan üç nefli bir bölüme yer vermiştir. Sonraları bu bölüm tamamen ortadan kaldırılarak, sadece mihrap önü kubbeli camiler yapılmaya başlanmıştır. Kale’deki Nasır Muhammet b. Kalavun Camii (1318–35), Sitti Miska Camii (1339), Altınboğa el-Maridani Camii (1337–39), Aksungur Camii (1347) ve Emir Şeyhu Camii (1349) bu tipin Kahire’deki önde gelen örnekleridir. İkincisi haçvari planda ele alınan camilerdir. Esas itibariyle farklı boyutlardaki dört eyvan ile onların arasındaki hücrelerle çevrilmiş bir avludan ibaret bir düzenleme olup, bu şema Memlüklülerden önce Eyyubi medreselerinde karşımıza çıkmaktadır. Burci Memlüklüler devrinde, XV. yüzyılda, yer darlığı sebebiyle yapıların boyutlarının küçülmesiyle beraber üzeri örtülü avlulu haçvari planlı camilerin inşası daha da yaygınlaştı. Sultan Eşraf Kayıtbay zamanındazemini ve duvarları çok renkli mermer kaplamalarla süslü olan ve köşelerindeki Sebil-Küttablarıyla birlikte genellikle iki caddenin birleştiği kavşaklarda yer alan bu camiler, üzeri açık avluya sahip olmadıkları için cephelerinde çok sayıda delikli pencerelere sahipti. Önceki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Yaşbak Min Mehdi Camii Sultan Hasan Medresesi Planı Sargıtmış Medresesi Kalavun Medresesi Ferec b. Berkuk Hankahı yapılarda yer alan avlular aynı zamanda abdest alma yeri olarak kullanılırken, bu yeni düzenlemede avlu ibadet mekânına dâhil edilmiş, dolayısıyla abdesthaneler yapının dışarısına çıkarılmıştır. Aynı biçimde önceleri kıble eyvanında yer alan ve “Dikkatü’l-Mübelliğ” denilen müezzin mahfili de mihrabın karşısındaki eyvanda bir balkon şekline dönüştürülmüştür. Önceden yapıların dış cephelerinde şeritler hâlinde düzenlenen kitabeler de bu yapıların üzeri örtülü avluların dört tarafını kuşatır hale getirilmiştir. Üçüncüsü de geç Memlük devrinde ortaya çıkan tek kubbeli camilerdir. Bunlar Sultan Kayıtbay döneminin en güçlü ve en zengin emirlerinden birisi olan Yaşbak Min Mehdi el-Devadar tarafından birisi Kobri’l-Kubbe Semti’nde (1477–78), diğeri Abbasiye’de (1479–81) inşa ettirilen iki küçük camidir. Birincisinde her bir kenarı 13,75 m olan kare mekân tek kubbeyle kapatılırken, ikincisindeki kubbenin çapı 14,30 m dir. Her ikisinde de kubbeye geçişler, XV. yüzyıl Memlük yapılarında yaygınlaşan üç dilimli tromplarla sağlanmıştır. Aynı şema Sultan Barsbay’ın Rufai Tarikatı için yaptırdığı zaviyede uygulanmış, hatta günümüze ulaşmayan bazı zaviyelerin de bu tip mimariye sahip oldukları tahmin edilmektedir. Eğitim kurumları olarak tanımlanabilecek bu yapılarda Eyyubiler devrindeki eyvanlı medrese düzenlemesinin tatbik edildiğini görüyoruz. Bazı yapılarda yer darlığı ve arazi yapısı gibi çeşitli nedenlerle eyvan sayıları ve ebatları değişebilmektedir. Dört eyvan şemasının kusursuz bir biçimde uygulandığı en önemli örnek Sultan Hasan Medresesi’dir. 150,00 m uzunluğunda, 68,00 m genişliğinde ve 37,00 m yüksekliğinde olan bu medrese 8000 m2, meyilli bir arazide kurulmuştur. Her bir kenarı 32,00 m olan, kare şekilli avlunun dört yanında birer tane eyvan yer almaktadır. Bunlar dört Sünni Mezhep için tahsis edilmişti. Güneydoğu yönündeki eyvan aynı zamanda cami olarak kullanılmaktadır. Bunlar tonozlu, büyük bir kemerle avluya açılan bir eyvan oldukları gibi, Sargıtmış Medresesi’ndeki gibi kubbeli ya da Kalavun Medresesi’ndeki gibi üç nefli bazilikal planlı farklı düzenlemeler de gösterebilirler. Eyvanların aralarındaki kapılardan da çok katlı olarak düzenlenmiş öğrenci hücrelerine ulaşılmaktadır. Sonraları aynı şemanın camilerde olduğu gibi üzeri örtülü avlulu örneklerine de rastlanmaktadır. Kepş’te Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı 1475 tarihli medrese bu tiptedir. Eğitim yapılarında XV. yüzyılın ortalarından itibaren yatay dikdörtgen planlı ve kıble duvarına paralel neflerden oluşan düzenlemelerle karşılaşılmaktadır. Bunlar bu tarihlerde medrese-hankah-cami fonksiyonlu olarak yapılanlardandır. Eşref Barsbay Hankahı (1432) ile Canım el-Behlivan Medresesi (1478) bu tarzı yansıtan örneklerdir. Hankahlar içerisinde Memlüklüler Mezarlığında yer alan Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı (1400–11) farklı düzenlemesiyle ilgi çekici bir yapıdır. Havuzlu merkezi bir avlunun kıble tarafında yirmi bir, karşısında da on beş küçük kubbenin örttüğü mekânlar bulunmaktadır. Üç mihrap nişine sahip kıble tarafındaki bölümün iki yanına türbeler, diğer kısmın iki tarafına ise Sebil-Küttablar yerleştirilirken, avlunun yan kenarlarına da müritlerin kalabileceği hücreler yapılmıştır. Hücreler de küçük kubbelerle örtülmüş olup, ayrıca güneybatı taraftakilerin arkasında helâ vb. bölümler bulunmaktadır. Medrese-hankah-zaviye türü yapılarda Memlüklüler devrinde dikkat çekici bir başka karakter de, İslam dünyasında diğer bölgelerde daha çok camilerde görülen minare, mihrap, minber ve mahfil gibi unsurlara yer verilmesidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Tengizboğa Türbesi Kalavun TürbeMedresesi Planı Kayıtbay Hanı (1480–81) Küçük binalardan muazzam abidelere kadar farklı boyutlarda, çoğunlukla da cami, medrese, hankah, ribat, zaviye ve tekke gibi dinî kurumlara bitişik yapılabilen Memlük türbelerinin asıl karakteri, kare planlı ve yüksek kasnak üzerine kubbeli oluşlarıdır. Bu tipteki yapıların en gösterişlisi Sultan Hasan Türbesi’dir. Medresenin kıble eyvanındaki mihrabın iki yanına yerleştirilmiş kapılardan ulaşılan türbe, zeminden kilit taşına kadar 55,00 m yüksekliğindeki yapısıyla adeta Firavunlar dönemi piramitlerinin anıtsal karakterini Ortaçağda yeniden canlandırmaktadır. Bazı türbelerde de farklı planlamalarla karşılaşılmaktadır. Memlüklüler Mezarlığındaki Tengizboğa Türbesi, dört köşesindeki payelerin üzerine oturan dört kemerin taşıdığı bir kubbeyle örtülü kare planlı bir yapıdır. Bu baldaken tarzı bir uygulama olup, aynı şema XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı döneminde Kahire’de yaygınlaşacaktır. Aynı dönemden Kahire’deki en yakın benzeri, XIII. yüzyılın sonunda Hüsameddin Lacin’in Tolunoğlu Camii’nin avlusunda yaptırdığı şadırvandır. Kalavun Türbesi de farklı bir plan düzenine sahiptir. Küçük kubbelerle örtülü bir revakla kuşatılmış avludan kareye yakın dikdörtgen mekâna ulaşılmaktadır. Dört kare ayak ve granitten dört kalın sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülü bu mekân ve onun etrafını çevreleyen bir galeriden ibaret yapısıyla Kalavun Türbesi, merkezi planlı bir şema ortaya koymaktadır. Kızıldeniz bağlantılı ticaretin uğrak yerlerinden birisi olması nedeniyle Memlüklüler zamanında Kahire’de büyük boyutlu hanlar inşa edilmiştir. Han ve Vekale olarak isimlendirilen bu yapıların sayısının XV. yüzyılın ilk yarısında 57 olduğu rivayet edilmektedir. Günümüzde Memlük döneminden kalma Kûsûn Hanı (1341), Kayıtbay Hanı ve Sebil-Küttabı (1477), Kayıtbay Hanı (1480–81), Sultan Gavri Hanı (1504–5), Zerakeşe Hanı (XVI. yy başı), Cellabe Hanı (XVI. yy başı) ve Han el-Hâlili (1511) bu yapı tipinin örnekleri olarak sayılabilir. Hanların yapı biçimleri Memlük devrinde yerli yerine oturmuştu. Anıtsal taç kapının yer aldığı cephelerinde caddeye bakan dükkânları bulunan hanlar, genellikle dikdörtgen şekilli, üstü açık, ortasında bir çeşme ya da havuza yer verilen bir avlu etrafında çok katlı bir düzenleme sergilerler. Hanların giriş katlarında tüccarların mallarını bırakabilecekleri depolar ve hayvanların bağlanabileceği ahırlar, üst katlarında ise genellikle bir taraçaya açılan insanların istirahat edebilecekleri mekânlar yer alırdı. Memlüklüler zamanında yapılan maristanların en ünlüsü, Kalavun Maristanı’dır (1284–85). Büyük oranda tahrip olmuş vaziyetteki maristan, çok sayıda küçük odalarla bağlantılı bir avlunun dört tarafındaki dört büyük mekândan oluşan ve Fatımi saraylarının yapısını çağrıştıran bir şemaya sahipti. Sultan Müeyyed’in yaptırdığı bimaristan da harabe hâlindedir. Bahri Memlüklüler zamanında Sultan Nasır Muhammed b. Kalavun’un 1312’de, Çerkez Memlüklüler döneminde de Sultan Kansu Gavri’nin 1506-7’de yaptırdığı su kemerleri, Amr b. As Caddesi ile Femmü’l-Hâliç Meydanı’nın birleştiği noktadan başlayarak ve Bahri’l-Uyun Caddesi’ni takip ederek Kahire Kalesi’nin güneydoğusuna doğru uzanmaktaydı. Diğer taraftan sakaların taşıdığı suyu depolamak için havuzlar, sarnıçlar ve sebiller inşa edilmiştir. Bugüne kadar ulaşabilen Aytmış el-Becaşi Havuzu (1383) ile Sultan Kayıtbay’ın 1474, 1475 ve 1496 tarihli üç havuzu hayvanların su ihtiyacını karşılamak içindir. “Havzu’l-Devvab” denilen bu yapılar, iki büyük kemerle caddeye açılan dikdörtgen şekilli bir mekândaki yalak ve su deposundan ibarettir. Sarnıçlar daha çok sebillerin bodrum katlarında yapılmak- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Kayıtbay Sebil-Küttabı Baştak Hamamının Girişi la birlikte müstakil olarak yapılanlarına da rastlanmaktadır. Yakup Şah elMihmandar Sarnıcı (1495–96) bu tiptedir. Kahire Kalesi’nin doğu yamacında yer alan sarnıç, üç dilimli kemerli bir taç kapıdan ulaşılan çapraz tonozla örtülü bir giriş holü ile oradan geçilen kubbeli bir odadan meydana gelmektedir. Sebiller de insanlara su temin eden yapılar olarak ortaya çıkmıştır. Kahire’de günümüze kadar ulaşabilmiş en eski sebil örneği, Sultan Nasır Muhammed’in Muiz li-Dinî’l-lah Caddesi’ndeki medresesinin girişinin sol tarafına inşa ettirdiği 1326 tarihli yapıdır. Sonraları Memlüklülerin bu amaçla yaptıkları eserler arasında yepyeni bir tipin ortaya çıktığını görüyoruz. Sebil ya da Sebilhane ile Sıbyan Mektebi olarak ayrı ayrı faaliyet gösteren iki farklı yapıdan birincisi alt kata, ikincisi de üst kata yerleştirilerek Sebil-Küttablar meydana getirilmiştir. İlk örnekleri Kahire’de, XIV. yüzyılda Bahri Memlüklüler devrinde verilmiştir. Tebbana Caddesi’nde yer alan 1368–69 tarihli Ümmü Sultan Şaban Medresesi’nde sebil ve küttabın ayrı ayrı yerleştirildiği görülmektedir. Bu iki ayrı yapı tipi ilk defa Kahire’de Suku’l-Silah Caddesi’ndeki Emir Seyfeddin Olcay el-Yusufi Medresesi’ne bitişik yapılan Sebil-Küttab’da (1373) iki katlı biçimde düzenlenmiştir. Böylece elde edilen bu yeni mimari kompozisyon daha sonraki yapılara da örneklik etmiştir. Çerkez Memlüklüler zamanında Sebil-Küttablar daha da geliştirilmiştir. Memlüklüler Mezarlığındaki Sultan Ferec b. Berkuk Hankahı’nda (1400–11) ana cephenin iki ucuna yerleştirilmiş iki cepheli ve dikdörtgen planlı mekânlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.1479 tarihli Sultan Kayıtbay Sebil-Küttabı, en eski müstakil örnek olması yanı sıra anıtsal ölçülerde ele alınması bakımından kayda değerdir. Cami, medrese, zaviye, hankah ve han gibi çeşitli yapılara bitişik olarak inşa edilen Sebil-Küttabların bodrum katlarında sarnıçlar yer almaktadır. Bir, iki ve üç cepheli olarak yapılan Sebil-Küttabların alt katında genellikle dikdörtgen planlı, içerisinde mermer havuzlar ve bir selsebil bulunan bir oda (sebilhane) ile yan hizmetlerin görüldüğü bitişikteki farklı boyutlu odalardan meydana gelen sebil; üst katında ise çoğunlukla alttaki sebilin planını tekrarlayan, ancak kemerlerle dışarı açık, daha çok Anadolu’daki yazlık mektepleri çağrıştıran küttab yer almaktadır. Su mimarisinin diğer bir grubunu da hamamlar oluşturmaktadır. Memlük döneminde inşa edilen hamamlardan çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Gerçekte uzun tarihleri boyunca sık sık restore edildiği ve yeniden yapıldığı için zamanımıza gelebilen pek çok hamamın inşa tarihini tespit etmek oldukça zordur. Mimari bakımdan Mısır hamamları bazı değişikliklerle Roma hamam geleneğini devam ettiren yapılardır. Dar bir kapıdan girilen dolambaçlı bir giriş vasıtasıyla ortasında fıskiyeli havuzu, yanlarda sedirleri bulunan ve “maslah” denilen soyunmalık kısmına ulaşılmaktadır. Bunun bitişiğinde dikdörtgen şekilli, camla doldurulmuş delikli tonozlu ılıklık bulunmaktadır. Buradan dar bir kapıyla sıcaklığa geçilmektedir. Zemini mermer kaplı, kubbeli sıcaklıktan Roma hamamlarının özünü teşkil eden “Mağtas”a ulaşılmaktadır. Zemininde sıcak su havuzu bulunan Mağtas, hamamların en süslü yerini teşkil etmekteydi. Bunun bitişiğinde de cehennemlik yer almaktadır. Memlüklüler zamanından kalan hamamların önde gelenleri; Baştak Hamamı (1341), Sultan Şeyh Melik Müeyyed Hamamı (1415–20) ve Sultan Eşref İnal Hamamı’dır (1456). Memlük devrinden günümüze ulaşan Muhibbiddin Ebu Tayyib Evi (1350), Şakir b. el-Ganem Evi (1372–73), Zeynep Hatun Evi (1468), Sultan Kayıtbay Evleri Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Baştak Sarayı Kahire Kalesi Reşid Kalesi (1474, 1485), Razzaz Evi (1485) ve Sultan Gavri Evleri (1503–4, 1504–5) de saraylara benzer düzenlemeler göstermektedir. Ancak daha küçük boyutlu olarak yapılmışlardır. Memlüklüler döneminden kalan saraylar kısmen ayaktadır. Bununla birlikte vakıf kayıtları ile mevcut yapılar bu devrin konutlarının düzenlemesi hakkında bilgi vermektedir. Alınak Sarayı (1293), Emir Yaşbak (Kusun) Sarayı (1336), Baştak Sarayı (1337), Mancak el-Silahdar Sarayı (1347), Emir Taz Sarayı (1352), İbn Bezarec Sarayı (1440), Kayıtbay Yazlık Sarayı (1474) ve Sultan Kansu Gavri Sarayı kalıntıları (1501– 16) günümüze ulaşabilenlerdir. Bunlar üzeri bir kubbe veya bir fenerle örtülü bir merkezi alan ile birbirine bakan iki eyvandan müteşekkil kat planlıdır. Memlük devrinden günümüze ulaşan Muhibbiddin Ebu Tayyib Evi (1350), Şakir b. el-Ganem Evi (1372–73), Zeynep Hatun Evi (1468), Sultan Kayıtbay Evleri (1474, 1485), Razzaz Evi (1485) ve Sultan Gavri Evleri (1503–4, 1504–5) de saraylara benzer düzenlemeler göstermektedir. Ancak daha küçük boyutlu olarak yapılmışlardır. Saray ve evlerin dışında Memlük sivil mimarisine diğer bir örnek de Rab’lardır. Genellikle bir caddenin kenarına dizilmiş dükkânların üzerine yapılan ve birinci kattaki galeriden ulaşılan çok sayıda dairelerden müteşekkildir. Her bir daire iki katlıdır; alt kat tuvalet, su kaplarının konulduğu bir niş ve bir kabul salonuna, üst kat ise yatak odalarına sahiptir. Umumiyetle mutfak bulunmaz. Memlüklüler Mezarlığındaki Kayıtbay Rab’ı (1474) bunun güzel bir örneğidir. Eyyubiler devrinde 1183-1184’te Bedreddin Karakuş tarafından yapımına başlanan ve 1207-8’de de Melik Kamil tarafından ilk olarak hükümdarlık merkezi şeklinde kullanılan Kahire Kalesi, çeşitli Memlük Sultanları tarafından eklenen binalar ve onarımlarla daha da geliştirilmiştir. Sultan Zahir Baybars, Sultan Kalavun, Eşref Hâlil, Nasır Muhammed, Sultan Hasan, Sultan Kayıtbay ve Sultan Gavri’nin ilave ettiği Babü’l-Kulla, Darü’l-Adl, Kamelya, Nasır Muhammed Camii ve Sarayı, Kasru’l-Ablak, Baysariyye Sarayı, Tablahane, yeni burçlar vb. dinî, sivil ve askerî yapılar bunlardandır. Diğer taraftan Memlüklüler zamanında Akdeniz sahilindeki kentlerde de kaleler inşa edildiği bilinmektedir. Sultan Kayıtbay’ın İskenderiye ve Reşid’de yaptırdığı kaleler bunlardandır. İskenderiye Kalesi (1477) dış ve iç surlarla kuşatılmış 17.500 m2 bir alanı işgal etmektedir. Ana burç bir köşk gibi çok katlı bir düzenlemeye sahiptir. Birinci ve ikinci katta mescit ve diğer ihtiyaçlar için kullanılan odalar, üçüncü katta ise gözetleme bölümleri mevcuttur. 1479’da Sultan Kayıtbay’ın yaptırdığı ve 1516’da Sultan Gavri’nin tahkim ettiği Reşid Kalesi, kare şekilli olup, köşelerinde büyük burçlara sahiptir. Kuzey cepheden tek bir kapı ile ulaşılan kalenin burçlarında askerin eğitimi ve savunma için mekânlar, duvarların üzerinde seyirdim yerleri ile dendanlar vardır. Memlükler zamanında İslam dünyasının çeşitli yerlerinde çok sayıda eser verildiği bilinmektedir. Halep’teki Memlük eserleri arasında Şeyh Ali Türbesi (1514) ile Cevheri Hamamı (1384) sayılabilir. Bunlar cephe düzenleri, yapım kitabeleri ve renkli mermer süslemeleri ile Memlük sanatının bütün özelliklerine haiz binalardır. Yağmuriye Medresesi (1264), Zahiriye Medresesi, Akiki Hamamı (1277), Tenkiz Camii (1317), Aksab Camii (1321), Tenkiziye Kur’an ve Hadis Okulu (1328), Sancaktar Camii (1347), İfriduniye Türbesi (1347), Arak Türbesi (1348), Cianiye Türbesi (1352), Mencek Camii (1362), Tavusiye Camii (1382), Tinebiye Türbesi (1395), Fari- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Birecik Kalesi Adıyaman/Kâhta Yeni Kale siye Medresesi Camii (1405), Zin Hamamı (XIV. yüzyıl), Çakmakiye Medresesi (1421), Büyük Gül Camii (1426), Dellamiye Camii (1443), Tevrizi Camii ve Hamamı (1444), Nehasiye Hanı (1457), Sabuniye Kur’an Okulu ve Camii (1463), Sağdiye Zaviyesi (1508) ve Sibai Camii ve Medresesi (1515) Şam’da ortaya konulan Memlük devri eserlerindendir. Filistin’de şimdilerde İsrail sınırları içerisinde kalan Safed’de 1275-76’da yapıldığı ileri sürülen Camiü’l-Ahmar, son derece değişik ve ilgi çekici bir mimariye sahiptir. Mukarnaslı bir taçkapısı olan cami kare bir plana sahip olup ortada dört paye ile dokuz bölüme ayrılmıştır. Bunlardan mihrap önündeki kubbelidir. Diğerleri ise çapraz tonozlarla örtülmüş, yalnız tam ortadakinin tonozu süslü bir biçimde işlenmiştir. Böylece burada Türklerle Orta Asya’dan gelmiş olmasına ihtimal verilen cami mimarisinde yeni ve değişik bir uygulamanın örneği ile karşılaşılır. Anadolu’nun güneydoğu bölgesinden Gaziantep Pişirici Kasteli (1283), Gaziantep Kalesi (1481), Şanlıurafa/Birecik Kalesi ve şehir surları (1277–79, 1301, 1477– 78, 1482–84), Birecik Ulu Camii (1364–65), Birecik Çarşı Camii (1370), Birecik Arguniye Mescid ve Medresesi (XIV. yy), Birecik Kule (Urfa Kapısı) Mescidi (1483), Birecik Alaburç (Meydan Kapısı) Mescidi (1484), Birecik Merkez Bucağı, Dorucak (Şeyh Bekir) Köyü Türbesi (1480 Civarı), Halfeti Çekem Mahallesi Mescidi ve Türbesi (1395), Adıyaman/Eski Kâhta Yeni Kale (1286, 1291–93, 1309), Eski Kâhta Kutlu Doğmuş Camii ve Zaviyesi (1336–37), Besni Çarşı Camii (1293–94, 1299–1309, 1310–1341), Eski Malatya Melik Sunullah Camii (1394), Eski Malatya Namazgâhı (1465), Adana/Kozan Hoşkadem Camii (1448), Antakya Habib-i Neccar Camii (1268) ve Tarsus Ulu Camii (Camii’n-Nur) Minaresi (1362) Memlük dönemi imar faaliyeti olarak sayılırlar. MÖ. 2000 yılından başlayarak iskâna sahne olduğu tahmin edilen Birecik Kalesi’nin en önemli onarımının Memlüklüler devrinde gerçekleştiği bilinmektedir. Bugün mevcut olmayan ve biri Kale Camii’ne ait olan üç kitabeye göre, kale Muhammet Berke Han tarafından Bira’daki saltanat naibi Emir Cemaleddin’in velayetinde (1277–79) ve Sultan Nasır Muhammet zamanında 700 h./1301 m yılı sonunda yenilenmiştir. Tarihi kaynaklarda “Kale-i Beyda” olarak isimlendirilen kalenin Memlük Sultanı Kayıtbay’ın 1477-78’de Suriye’ye giderken Birecik’e uğradığı sırada diğer birçok kale ile birlikte tamir ettirildiği belirtilmektedir. Muhtemelen üç katlı olan kalenin etrafını kuşatan surlardan güney tarafında 15 m lik bir bölüm ile batısında 25 m uzunluğundaki bir kısım günümüze ulaşabilmiştir. Bunların moloz taş dolgu ve kesme taş kaplamalı inşa edildiği görülmektedir. 12 burcu ve 2 gözetleme kulesi olduğu sanılan kalenin içinde, cami, hamam, sarnıç ve yatır kalıntılarının bulunduğu rivayet edilmektedir. Kâhta Çayı (Nymph Irmağı)’nın kenarında 300–350 m yüksekliğindeki sarp, kayalık bir tepe üzerine kurulmuş olan Yeni Kale’de, Memlük dönemindeki ilaveler Sultan Kalavun (1286), Sultan Eşref Hâlil (1291–1293) ve Sultan Nasır Muhammet (1309) zamanlarında gerçekleştirilmiştir. Kale dış mimari durumu itibariyle oldukça sağlamdır. Dıştan kenarları (yaklaşık 5 cm) düzlenmiş, ortası kabarık bırakılmış kireç taşlarıyla oldukça sağlam bir işçilikle örülmüştür. İçeride ise bazı bölümler ayakta, bazıları yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya, bazıları da tamamen yıkılmış durumdadır. Kaynaklarda kale içinde saray, cami, dükkân (çarşı), hamam, su depoları (sarnıçlar), zindan vb. yapıların bulunduğu ifade edilmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Birecik Alaburç Mescidi Kozan Hoşkadem Camii Şanlıurfa/Birecik’te Meydan Kapısı’nın uzantısında yer alan Alaburç Mescidi, cephelerindeki madalyonlarda bulunan sülüs karakterli kitabelere göre Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından yaptırılmıştır. Yazıtlarda tarih verilmemesine karşın mescidin, Meçan Kapısı ile aynı tarihlerde (1484) yapılmış olması muhtemeldir. Ancak burcun ne zaman mescit olarak kullanılmaya başlandığı bilinmemektedir. Dıştan 10,80 x 11,30 m boyutlarında, yaklaşık kare planlı yapının cepheleri benzer düzenlemelere sahiptir. Kuzeydoğu köşedeki L biçimli bir koridorla ulaşılan iç mekân, ortadaki çapraz tonozla örtülü bir kare bölüm, batı ve güneydeki sivri beşik tonozlu birer eyvan, batı eyvanın kuzeyindeki kubbeli, kare planlı ve güney eyvanın iki yanındaki beşik tonozlu ve dikdörtgen şekilli hücrelerden müteşekkildir. Memlük Sultanı Seyfeddin Çakmak zamanında Emir Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yaptırılmış olan Adana/ Kozan Hoşkadem Camii, eğimli bir araziye tamamen kesme taştan inşa edilen, büyük boyutlu, kare planlı bir yapıdır. Doğusunda ve batısında sonradan ilave edilmiş yazlık namazgâh kısımları bulunan caminin, dış cephelerinde de tamiratların izlerini görmek mümkündür. Ancak kuzey cephedeki anıtsal taç kapı, üç dilimli kemerli nişi ve kitabesiyle orijinal Memlük özelliklerini hâlâ üzerinde barındırmaktadır. Ayrıca duvarlardaki pencere formları ile üst örtüye hâkim olan kubbe Anadolu Türk mimari anlayışından çok Memlük karakterini yansıtmaktadır. Harimde on iki dikdörtgen payenin sınırladığı mekân, ortadaki kubbe ve etrafındaki daha alçak tonozlu birimlerle bir merkezi yapı sergilerken, bunun etrafını kuzey, doğu ve batı yönlerden çapraz tonozlu mekânlar, güney taraftan ise ortasında bir mihrap önü kubbesine yer verilmiş doğu-batı istikametindeki beşik tonozlu bir sahın kuşatmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 Özet Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari •Büyük Selçuklu sonrasındaki atabeyliklerden Hârizmşahlara ait eserlerin çoğu, Moğol istilası nedeniyle günümüze gelememiştir. Kalan eserlerin en önemlileri Zevzen, Forumad ve Günabad Camileri ile Harzem’deki Aksaray-Ding ve Ürgenç’teki Fahreddin Razi ile Sultan Tekeş Kümbetleridir. Camiler İran’da Büyük Selçuklular devrinde örneklerine rastlanılan eyvanlı plandadırlar. Daha sağlam durumdaki Zevzen Camii ile Günabad Cuma Camii, iki eyvanlı ve revaklı avlulu yapısıyla bu geleneğin önemli temsilcileridir. Türbeler de yüksek kare planlı gövdeleri, içten kubbe dıştan piramidal külahla son bulan üst örtüleri ve tuğla terakota, firuze renkli sırlı tuğla süslemeleri ile Büyük Selçuklular devrinin kulevari mezar anıtlarının geleneğini yansıtırlar. •Salgurlular devrinden Şiraz’da Atabey Sungur’un yaptırdığı eserlerin başında Sunguriye Medresesi gelir. Sungur Mescidi ve Ribatı da onun eseridir. Zengi’nin yaptırdığı Kânât-ı Zengiâbâd (suyolu), Tekle’nin inşa ettirdiği Hân-ı Bâzârgânân, Atabey Sa’d b. Zengi’nin Şiraz’da bina ettiği Mescid-i Nev (Mescidi Atabeg), Ribât-ı Şehrullah ve Esvâk-ı Murabba-ı Atabegî, Tekle’nin yaptırdığı ribatlar, Ebubekir b. Sa’d’ın inşa ettirdiği Dârüşşifâ, Mescid-i Sengî-i Danâbcird, Terken Hatun’un oğlu Atabey Muhammed adına yaptırdığı Adudiye Medresesi ile Âbiş Hatun’un inşa ettirdiği ribat Salgurlu devrine ait diğer imar faaliyetleri arasında sayılabilir. •Zengi mimarisi esasen diğer atabeyliklerdeki gibi Büyük Selçuklu mimarisinin bir devamı niteliğindedir. Özellikle Nureddin Zengi zamanında önemli mimari eserler ortaya konulmuştur. Musul Ulu Camii, Halep Makam-ı İbrahim, Bosra Gümüştekin Medresesi, Şam Nuriye Darü’l-Hadisi, Şam Nuriye Maristanı, Şam Nuriye Medresesi, Musul İmam Avnüddin Türbesi, Musul Karasaray bu dönemden önemli yapıtlardır. Ayrıca Halep Ulu Camii ile Halep Kalesi’nde de köklü onarımlar gerçekleştirilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Özet Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari •Zengilerin devamı niteliğinde bir devlet olan Eyyubiler, Mısır, Suriye, Hicaz, Yemen ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni içine alan coğrafyada hüküm sürmüşlerdir. Fatımiler dolayısıyla kısmen Kuzey Afrika etkileri taşıyan Eyyubi mimarlığı, çoğunlukla Büyük Selçuklu sonrası atabeyliklerinden Zengilerin tesirinde kalmış ve kendisinden sonra Mısır ve Suriye’de gelişen Türk-İslam mimarisini de etkilemiştir. Şam Adiliye Medresesi, Halep Firdevs Medresesi, Hasankeyf Camiu’r-Rızk, Kahire İmam Şafi, Mansur İsmail ve Abbasi Halifeleri Türbeleri ile Kamiliye ve Salihiye Medresesleri, Anti Lübnan dağlarındaki el-Aruz Kervansarayı yansısıra Kahire, Şam, Halep ve Bosra gibi şehirlerdeki kale ve surlar bu dönemin akılda kalan eserleri arasındadır. •Eyyubilerin son hükümdarının ölümü üzerine önce karısı Şecereddür tahta geçmiş, daha sonra Memlük adı verilen Türk komutanlardan İzzeddin Aybek ile evlenince yönetimi kendisine devrederek Mısır’da Memlük Devleti’ni tesis etmiştir. Bahri (Türk) Memlükleri (1250-1382) ve Burci (Çerkez) Memlükleri (1382-1517) olmak üzere birbirini takip eden iki dönem halinde hüküm süren Memlüklerin mimarisinde hem eski Türk mimarlığının gelenekleri ile yeni anlayışların etkisinden söz etmek mümkündür. Renkli taş geçmeler, yüksek kasnaklı kubbeler ve dört eyvanlı avlulu plan şemaları Eyyubi, at nalı kemerler ile çifte pencereler Kuzey Afrika ve Endülüs etkilidir. Halep Altınboğa Camii, Kahire Baybars Camii ile Melik Müeyyed Camii devrin önde gelen anıtsal yapılarındandır. Ağırlıklı olarak renkli taş ve mermer malzemenin kullanıldığı eserler külliyeler hâlinde düzenlenmiştir. Kalavun ve Kayıtbay Külliyeleri bu anlamda zikretmeye değer. Memlükler medrese mimarisinde de önemli eserler bırakmışlardır. Kahire Kalavun, Sultan Hasan ve Kayıtbay Medreseleri ile Şam Emir Çakmak Medresesi bu türün dikkat çekici örnekleridir. Sultan Kalavun Türbesi Mısır’daki en önemli Memlük mezar yapısıdır. Baştak Sarayı ve Berkuk Hankahı da Memlüklerden günümüze ulaşan farklı yapı örnekleridir. Bunlardan başka Anadolu’nun güneydoğu bölgesinde de Memlükler devrine ait çeşitli tipte eserler bulunduğu bilinmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi Salgurlu devri yapısı değildir? a) Günabad Cuma Camii b) Mescid-i Nev c) Kânât-ı Zengiâbâd d) Sunguriye Medresesi e) Adudiye Medresesi 2. Aşağıdakilerden hangisi kapalı avlulu medreselerin Türk-İslam mimarisindeki en erken ve Suriye’deki tek örneğidir? a) Kutbeddin Mahmud Medresesi b) Nuriye Medresesi c) Adiliye Medresesi d) Kamiliye Medresesi e) Gümüştekin Medresesi 3. Aşağıdakilerden hangisi dört Sünni İslam mezhebinin eğitimi için Mısır’da kurulmuş ilk eğitim kurumu olarak dikkat çeker? a) Sultan Hasan Medresesi b) el-Sâdâtü’l-Sa’âlebe Medresesi c) Salihiye Medresesi d) Sargıtmış Medresesi e) Kalavun Medresesi 4. İran’daki Büyük Selçuklu camilerindeki gibi mihrapönünde kubbeye yer verilen Mısır’daki ilk Memlük eseri aşağıdakilerden hangisidir? a) Nasır Muhammet b. Kalavun Camii b) Aksungur Camii c) Baybars Camii d) Emir Şeyhu Camii e) Sitti Miska Camii 5. Aşağıdakilerden hangisi Kahire’deki en eski sebil örneğinin banisidir? a) Ümmü Sultan Şaban b) Emir Seyfeddin Olcay el-Yusufi c) Sultan Ferec b. Berkuk d) Sultan Nasır Muhammed e) Sultan Kayıtbay Cevap Anahtarı : 1.a 2.e 3.b 4.c 5.d Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Abdulvahhab, H. (1993). Târîhu’l-Mesâcidi’l-Eseriyyeti Fî’l-Kâhirati, I-II, el-Kâhira: Mektebetü el-Dâru’l-‘Arabiyyeti Li’l-Kütübi. Aslanapa, O. (1979). Kırım ve Kuzey Azerbaycan'da Türk Eserleri, İstanbul: İstanbul Fethi Derneği Yayınları. Aslanapa, O. (1984). Türk Sanatı, İstanbul: Remzi Kitabevi. Bayhan, A. A. (2001). “Mısır’daki Türk Kültür Varlığından Örnekler: Kahire/Nasır Muhammet B. Kalavun Camii”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (7), 23–36. Bayhan, A. A. (2002). “Güneydoğu Anadolu’da Memlük Sanatı”. Türkler. (VI, 133– 144). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. Bayhan, A. A. (2002). “Mısır’da Memlük Sanatı”. Türkler. (VI, 120–132). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. Bayhan, A. A. (2003). “Kahire Kalesi”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (10), 7–41. Bayhan, A. A. (2004). “Mısır’daki Eyyubi Devri Mimari Eserleri: Medreseler ve Hankah/Zaviyeler”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (12), 1–16. Bayhan, A. A. (2004). “Mısır’daki Eyyubi Devri Mimari Eserleri: Türbeler”. Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi. (13), 21–41. Bayhan, A. A. (2007). “Mısır’ın İskenderiye Kentinde Bir Türk İstihkâmı: Sultan Kayıtbay Sahil Kalesi”. *Bildiri+. F. Türkmen-G. Gülsevin (Ed.). I. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kurultayı (09–15 Nisan 2006, İzmir/Çeşme) Bildiri Kitabı. I, (ss. 297–320). Ankara: Ege Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayınları. Behrens-Abouseif, D. (1985). The Minarets of Cairo, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (1992). “Baybars I Camii”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 223-224). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1992). “Baybars II Hankahı”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 224-225). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1992). “Berkuk Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (V, 512-514). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (1996). Islamic Architecture In Cairo An Introduction, Cairo: The American University In Cairo Press. Behrens-Abouseif, D. (2001). “Kalavun Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIV, 228-229). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (2002). “Kayıtbay Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXV, 81-82). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Behrens-Abouseif, D. (2002). “Kubbetü’l-İmâm eş-Şâfiî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXVI, 303-304). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (1995). “Eyyubiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XII, 31-33). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Beksaç, A. E. (2009). “Sultan Hasan Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVII, 505-506). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Can, Y. – Gün, R. (2006). Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul: Kayıhan Yayınları. Cezar, M (1977). Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Creswell, K. A. C. (1932-40). Early Muslim Architecture, I-II, Oxford: Oxford University Press. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22 Atabeylik, Eyyubi ve Memlüklerde Mimari Creswell, K.A.C. (1952-59). The Muslim Architecture of Egypt, I-II, Oxford: Clarendon Press. Eruz, A. F. (2004). “Memlükler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXIX, 97-100). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Eyice, S. (1993). “Cami”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (VII, 56-90). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Islam Art and Architecture (2000). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), France: Könemann. İslam Sanatı ve Mimarisi (2007). (Ed.: M Hattstein – P. Delius), Italy: Könemann. Merçil, E. (2009). “Salgurlular”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVI, 2931). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Muhammed, S. M (1976-1980). Mesâcidu Mısr ve Evliyâuhâ’s-Sâlihûne, II-III-IV, elKâhira: Metâbi’u’l-Ehrâmi’t-Ticâriyyeti. Rice, T. T. (1993). Islamic Art, Singapore: C. S. Graphics. Uluçam, A. (1989). Irak’taki Türk Mimari Eserleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Uluçam, A. (2009). “Suriye-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVII, 559-565). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Uluçam, A. (2010). “Şam-Mimari”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (XXXVIII, 320-325). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Ülken, H. Z. (1948). İslam Sanatı, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası. Williams, Caroline. (2002). Islamic Monuments in Cairo. The Practical Guide. Cairo: American University in Cairo Press. Yazar, T. (2007). Nahcivan’da Türk Mimarisi (Başlangıcından 19. Yüzyılın Sonuna Kadar), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Yetkin, S. K. (1954). İslam Sanatı Tarihi, Ankara: Güven Basımevi. Yetkin, S. K. (1965). İslam Mimarisi, Ankara: Ankara Üniversitesi Matbaası. Yetkin, S. K. (1984). İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul: Cem Yayınevi. Yetkin, Ş. (1988). “Abbasiler-Sanat”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (I, 4956). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi. Bazı fotoğraf ve çizimler için bkz. http://archnet.org Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23 ANADOLU SELÇUKLU HEDEFLER İÇİNDEKİLER SONRASI BEYLİKLER MİMARİSİ • İlhanlılar • Karakoyunlular • Akkoyunlular • Hamidoğulları • Eretnalılar • Karmanoğulları • Candaroğulları • Germiyanoğulları • Saruhanoğulları • Aydınoğulları • Menteşeoğulları • Ramazanoğulları İSLAM SANAT TARİHİ • Bu üniteyi Çalıştıktan sonra • Anadolu Beylikler Dönemi mimari ve süsleme özelliklerini tanıyacak • Beylikler Devri Mimarisinin Anadolu Mimarisine kazandırdığı yenilikleri öğrenecek • Anadolu Beylikler Dönemi yapı türlerini örneklerle değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 6 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler ANADOLU SELÇUKLU SONRASI BEYLİKLER GİRİŞ: Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol hâkimiyetine girmesinden sonra sınır bölgelerine yerleşmiş bulunan Türkmen Beyleri, hem Selçuklulara hem de Moğollar’a karşı mücadele etmişler ve İlhanlı hâkimiyetinin zayıflamasıyla birlikte, bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan ederek kendi beyliklerini kurmuşlardır. Böylece, XIV. yüzyılda sanat tarihinde “Beylikler Dönemi” olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır. Anadolu’ya Moğol istilası sonrasında gelen çok sayıda ki Safavî, Konya çevresinde koloni oluşturmuş, Farsçayı da konuşma dili haline getirmişlerdir. Bunun üzerine 1277 yılında Karmanoğlu Mehmet Bey bir fermanla her yerde Türkçeden başka dil kullanılmayacağını emretmiş ve böylece Anadolu’nun dili Türkçe olmuştur. Beylikler döneminde Anadolu’da siyasi birlik kurmuş olan Türkmenler, XIV. yüzyılda şehir yaşamında nüfus, kültür, ekonomik ve ticaret üstünlüğünü ele Anadolu Beylikler dönemi sanatı, Anadolu Selçukluları ile Osmanlı sanat devreleri arasında süren, temel üslup özellikleri bakımından farklı gelişmeler gösteren bir dönemdir. geçirmişlerdir. Din ve bilim adamları, memurlar, tüccarlar, esnaf ve zanaatkâr zümreyi oluşturmuşlardır. Beylikler döneminde astroloji ve tıp gibi pozitif bilimler ile teolojik bilimler, Anadolu Selçuklu geleneğinde devam ettirilmiştir. Anadolu’daki yönetimin çok başlı olması sebebiyle Beylikler devri sanatı için kesin bir başlangıç vermek mümkün değildir. Bu beyliklerden çoğu XIV ve XV. yüzyıllarda hâkimiyetlerini yitirmiş olmalarına rağmen, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük hizmetleri olmuştur. Osmanlı Beyliği ise diğer beylikleri tek tek ortadan kaldırarak, Anadolu Türk birliğini sağlamıştır. Selçuklu sanatından Osmanlı sanatına geçişi sağlayan bu dönem, hem siyasi hem de sosyal tarihin izlerini taşımaktadır. Anadolu’nun farklı bölgelerinde değişik gelişme çizgilerine sahip bu mimari, her bir beylikte ayrı ayrı gelişme göstermiştir. Anadolu beyliklerinin her biri sanat ve mimari alanında, kendi özel şartları içinde, farklı gelişim seyirleri ortaya koymakla birlikte, çoğu beylikte özellikle de 2 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Karamanoğulları’nda Selçuklu etkilerinin devam ettiği açıkça görülür. Beylikler devri süsleme sanatı özellikle de çini tezyinatı, Selçukluların bir devamı şeklinde Aydınoğulları tarafından sürdürülürken, Batı Anadolu topraklarında bir takım yeni arayışların, yeni denemelerin de ortaya çıktığı gözlenmektedir. Esas itibariyle Beylikler dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri Çizim 1.1Erzurum Yakutiye Medresesi Planı (O.Aslanapa'dan) arasında bir köprü oluşturmaktadır. Beylikler dönemi sanatı ayrıca, kısa bir zaman içinde imparatorluk sanatına yükselmiş olan Osmanlı mimarisinin oluşumuna da önemli katkıda bulunmuştur. İLHANLILAR İlhanlı Devleti, Cengiz Han'nın torunu Hülagû Han tarafından, merkez Tebriz olmak üzere İran'da 1256 yılında kurulan Moğol devletidir. Azerbaycan'ı ele geçiren Hülagû Han, 1258'de Bağdat'ı alarak Abbasî Devleti'ne son vermiş ve daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti'ni egemenliği altına almıştır. Bu dönemde Anadolu'da ticaret gerilemiş, Türkler, Doğu ve Orta Anadolu'dan batı bölgelerine doğru göç etmek zorunda kalmışlardır. İlhanlılar döneminde Orta Asya’dan Anadolu’ya yoğun bir Türkmen göçü yaşanmıştır. İlhanlılar, İran ve Anadolu’da Resim1.1 Erzurum Yakutiye Medresesi imar faaliyetlerinde bulunmuşlar, Erzurum’da Yakutiye Medresesi, Amasya’da Bimarhane, Niğde’de Hüdavent Hatun Kümbeti gibi çeşitli anıtsal eserler inşa etmişlerdir. Erzurum Yakutiye Medresesi kitabesine göre Sultan Olcayto ve Bolugan Hatun adına H. 710- M. 1310 tarihinde Hoca Yakut Gazani tarafından yaptırılmıştır. Kapalı avlulu, dört eyvanlı revaklı ve tek katlı bu medrese, anıtsal bir cephe düzenlemesine sahiptir (Çizim 1.1). Sırlı tuğlalarla yapılan minaresi, taçkapıdan sonra cepheye hareket kazandıran en önemli elemanıdır. Avlusunun üzeri mukarnaslı tonozla örtülmüştür. Mukarnas kavsaralı taçkapısı geometrik, bitkisel ve figürlü süslemelerin gelişmiş örnekleri ile dikkat çekicidir. Medresenin doğu eyvanı türbe ile birleştirilmiş, güney eyvanı ise mescid olarak düzenlenmiştir. Medrese günümüzde Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır (Resim 1.1 ve 1.2). Resim1.2 Erzurum Yakutiye Medresesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler 1308 tarihinde inşa edilen Amasya Şifahanesi ise açık avlulu, iki eyvanlı, revaklı düzeni ile klasik Selçuklu medrese planına uygundur. Abidevi taçkapısı, silindirik kulelerle hareketlendirilen simetrik cephesi, süslemeleri ile dikkat çekicidir. Şifahanenin taçkapısı üzerindeki geometrik ve bitkisel motifler ise yüzeysel olarak işlenmiştir. Niğde’de 1312 tarihli Hüdavent Hatun Kümbeti, İlhanlı Valisi Sungur Ağa zamanında, IV. Kılıçarslanın kızı Selçuklu Prensesi Hüdavent Hatun için yaptırılmış önemli bir mezar anıtıdır. Sekizgen gövdeli kümbetin doğusunda taçkapı, diğer üç ana yönde ise pencere açılmıştır. Kümbet, gövdesindeki çift başlı kartal, aslan, insan başları, bitkisel ve geometrik motifler ile dikkat çekerken, taçkapısı geometrik yıldız geçmeler, merkezî ve palmetlerle tezyin edilmiştir (Resim 1.3). Resim1.3 Niğde Hüdavent Hatun Türbesi Büyük Selçuklu ve Orta Asya etkileri ile şekillenen İlhanlı Mimarisi, inşa teknikleri, yapı tipleri ve tezyinat konularında daha çok Büyük Selçuklu geleneğini devam ettirmekle birlikte, Anadolu’da yeni yorumlarla anıtsal eserler inşa etmişlerdir. KARAKOYUNLULAR Karakoyunlular, XIV. yüzyılın ikinci yarısında, Van Gölü kıyısındaki Erciş merkez olmak üzere, kuzeyde Erzurum’dan, güneyde Musul'a kadar uzanan Doğu Anadolu toprakları üzerinde kurulmuş, 1380-1469 yılları arasında hüküm sürmüş bir Türkmen devletidir. Karakoyunlu hükümdarları, hem hayatlarının büyük bir kısmını savaş ve mücadelelerle geçirmişler hem de, bilim ve fikir hayatının gelişmesine ve ülkelerinin bayındırlığına da büyük önem vermişlerdir.Van'daki Ulu Cami, İsfahan'daki Cuma Camisi ve Tebriz'de Gök Mescid ve Medresesi, Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Karakoyunlu mimarisinin tanınmış örnekleri arasındadır. En önemli yapıları olan Van Ulu Caminin günümüze sadece minaresinden küçük bir bölüm kalmıştır. Cami zengin süslemeli tuğla bir yapı olup, planı ve tonoz örtüsüyle önemlidir. Mihrabı önüne büyük bir kubbe yerleştirilmiş, mihrabın güney, batı ve doğu duvarları ise rölyef halinde zengin tuğla ve stuko süslemelerle kaplanmıştır. 4 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Karakoyunlu hükümdarı Muzafferiddin Cihanşah’ın 1465 yılında Tebriz’de yaptırdığı Gök Mescid, İran’daki Karakoyunlu mimarisinin önemli bir örneğini oluşturur. Plan kuruluşu ile son derece simetrik olan bu yapı çini süslemeleri ile Resim1.4 Tebriz Gök Mescit dikkat çekicidir (Resim 1. 4). Karakoyunlu mezar yapıları genel özellikleri ile Selçuklu dönemi kümbet mimarisinin bir devamı niteliğindedir. Gevaş’taki 1385 tarihli Halime Hatun Kümbeti, Ahlat’taki 1397 tarihli Erzen Hatun Kümbeti, Kadem Paşa Hatun Kümbeti ile Patnos yolundaki Anonim Kümbet Karakoyunluların anıtsal mezar yapılarını oluşturur. Bunlar cenazelik, gövde ve külahtan oluşan, kesme taştan inşa edilmiş yapılardır. Gevaş Halime Hatun Kümbeti ve Erzen Hatun Kümbeti onikigen gövdesinin yüzey süslemeleri, Ahlat kümbetlerinin süslemelerine benzemesine rağmen daha zengin ve gelişmiş bir özellik gösterir (Resim 1.5-1.6). Resim 1.5 Van Halime Hatun Kümbeti AKKOYUNLULAR Akkoyunlular, XV. yüzyılda Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Irak’ta hüküm süren bir Türkmen devletidir. Türkmen boylarından oluşan Akkoyunlular, devlet kurmadan önce Diyarbakır yöresine yerleşerek bu bölgede etkili olmuşlar ve 1507 yılında Safeviler tarafından yıkılmışlardır. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Baybur tve Hasankale’de Akkoyunlular’dan günümüze ulaşan cami, medrese, kervansaray, hastane, türbe ve saray gibi çok sayıda eser inşa edilmiştir. Diyarbakır’daki Akkoyunlu camileri, küçük ölçülerde, gösterişli, siyah-beyaz Resim1.6 Erzen Hatun Kümbeti taş mimarisi, planları ve süslemeleri ile göze çarpan yapılardır. 1489 yılında Hoca Ahmed tarafından yaptırılan Aynî Minare Camii, yan mekanlı camilerin değişik sade ve küçük bir örneğidir (Çizim1.2). Akkoyunluların ünlü hükümdarları Uzun Hasan döneminde Diyarbakır'da inşa edilen Şeyh Safa Cami ise, plan kuruluşu bakımından Akkoyunlu mimarisindeki merkezî plana doğru gidişin önemli bir temsilcisidir. Cami, içerisinin yöresel yapım levha çinilerle kaplanmış olması bakımından ilgi çekicidir. Diyarbakır’daki Şeyh Çizim 1.2 Diyarbakır Ayni Mimare Camii Planı Matar Camii de, Akkoyunluların Osmanlı camilerine benzeyen bir diğer örneğidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler Camide süsleme olmamasına rağmen siyah-beyaz kesme taş malzemeden yapılmış olması, nedeniyle hareketli bir cephe anlayışı sağlanmıştır. Caminin önünde üç gözlü bir son cemaat yeri vardır. Baldaken tarzında dört sütun üzerine yükselen kare minaresi ise, kitabe kuşağına kadar siyah, sonrası siyah ve beyaz taşların alternatif dizimi ile örülmüş, sıra dışı bir uygulamadır(Resim 1. 7 ). Eğitim yapılarının temsilcisi olan Mardin'deki Sultan Kasım Medresesi (1487-1507) özellikle taş işçiliği ile ön plana çıkmıştır. Medresenin plan ve mimari Resim 1.8 Sultan Kasım Medresesi elemanlarının şekillenmesinde Artuklu mimarlık gelenekleri etkili olmuştur. İki katlı (O.Aslanapa'dan) olarak düzenlenen medrese, bünyesindeki cami ve türbe ile bir külliye oluşturmuştur. Medresenin ortasında revaklı avluya yer verilmiş, revakların üzeri yıldız tonozlarla örtülmüştür. Büyük eyvanın zemindeki küçük kanallarla ortadaki selsebile bağlanması ise bölgenin geleneksel bir özellikleri olarak dikkat çeker (Resim 1. 8). Akkoyunlu mezar yapıları içinde ilginç örnekler vardır ve bunlardan biri de Ahlat’taki Emir Bayındır Kümbeti’dir. 1492’de camiye bitişik olarak yapılan Emir Resim 1.9 Ahlat Emir Bayındır Kümbeti Bayındır Kümbeti, yüksek bir kaide üzerinde silindirik gövdeden oluşur. Gövde, güney yönünde sütunlar üzerine oturan kemerlerle dışarıya açılmıştır ki bu uygulaması ile tek önektir (Resim1.9). Akkoyunluların bir başka mezar yapısı da Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey için Hasankeyf’de, Dicle nehrinin kıyısında inşa ettirdiği türbedir. Anadolu’da bir benzeri daha olmayan Zeynel Bey Türbesi, dairesel bir alt yapı üzerine yükselen iki katlı, silindirik gövdeli bir yapıdır. Mezar odasının üzeri yıkılmış, çini levhaları dökülmüş, sanduka ve mezardan hiçbir iz Resim 1.10 Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi kalmamıştır. Türbenin gövdesi ise tuğla ve sırlı tuğlalar ile kaplanmıştır (Resim 1.10). Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşlarını koyun resimleriyle süslemişlerdir. Doğu Anadolu bölgesinde Akkoyunlulara ait çok sayıda koç ve koyun tarzında yapılmış mezar taşları bulunmaktadır. 6 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ HAMİDOĞULLARI Hamidoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasında sonra Eğirdir, Isparta ve Konya bölgesinde kurulan Anadolu Türk Beylikleri'ndendir. 1301 yılında kurulan beyliğe Dündar Bey'in dedesi olan Hamid Bey'in adı verilmiştir. Başta beyliğin kurucusu Hamid Bey olmak üzere bütün Hamid beyleri âlimleri ve tarikat erbabını korumuş, onlara vakıflar bağlamıştır. Dündar Bey tarafından 1302 yılında yaptırılan Eğridir’deki Taş Medrese ise bu beyliğin en önemli yapısıdır. 1238 tarihini taşıyan anıtsal taçkapısının aslında bir Selçuklu kervansarayına ait olduğu son yıllarda yapılan kazılarla belgelenmiştir. Tamirlerle değişmiş olan medrese, iki katlı revaklı avlulu ve iki eyvanlı bir plana sahiptir. Korkuteli’ndeki Sinaneddin Medresesi de iki katlı ve eyvanlı oluşuyla Selçuklu geleneğini sürdüren bir diğer yapıdır. Hamidoğullarının Antalya kolu ise Tekeliler adını taşır. Bu kentte 1373’de Mübarizeddin Mehmed Bey tarafından yaptırılan Yivli Minare Camii, adını aslında bir Selçuklu yapısı olan minaresinden alır. Oniki sütuna oturan altı kubbeli caminin kubbeleri dıştan kiremit örtü ile kapatılmıştır. Bu cami Anadolu’da çok kubbeli Ulu Camii tipinin en eski örneklerinden biridir. Caminin doğusunda bulunan Yivli Minare ise I. Alaaddin Keykubat zamanından kalma olup, ait olduğu ilk camiye yönelik bilgi bulunmamaktadır. Minarenin kaidesi taş, gövdesi tuğladan yivli olarak yapılmış, gövdesi firuze renkli Resim 1.11 Antalya Yivli Minare Camii çinilerle tezyin edilmiştir. Yivli minare gerek üslubu, gerekse üzerindeki kitabesi ile Selçuklu özelliği taşımaktadır. Şehrin sembolü haline gelen minarenin şerefeden yukarı kısmı yenilenmiştir (Resim 1.11). ERETNALILAR Eretna Beyliği Anadolu'nun Moğol (İlhanlılar) istilasına uğramasından sonra, Sivas, Erzincan, Kayseri çevresinde kurulan bir beyliktir. Beyliğin kurucusu Alaeddin Eretna, İlhanlılar Devletinin Rûm (Anadolu) valisi Timurtaş'a hizmet eden komutanlardan biridir. 1335- 1381 yılları arasında hüküm süren Eretnaoğulları, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler Anadolu’daki diğer Türk beylikleri gibi siyaî, askerî ve idarî teşkilatta Selçukluları taklit etmişlerdir. Bu beylik daha çok anıtsal nitelikli mezar anıtları ile dikkat çekerler. Ertanoğlu Şeyh Hasan Bey’in 1347 tarihinde Sivas’a yapılan türbesi minareye benzerliğinden dolayı Güdük Minare olarak bilinir (Resim 1.12). Türbenin kaidesi kesme taştan yapılmış, silindirik gövdesi ise sırlı tuğlayla örülmüştür. 1322 tarihli Kırşehir Aşık Paşa Türbesi ise kubbe şekli, cephe tarasımı, mermerden Resim 1.12 Güdük Minare yapılmış taçkapısı ile Selçuklu mimarisinden tamamen farklı bir görünüşle yeni bir üslubun habercisi olmuştur (Resim 1.13). Kayseri Köşk Medrese ise Emir Eretna’nın hanımı için küçük ölçülerde yapılmıştır. Genel görünümü ile medreseden çok bir kaleyi andırmaktadır (Resim 1.14). Revakların çevrelediği avlunun ortasına piramit kubbeli sekizgen bir kümbet yerleştirilmiştir. Yapı medrese olarak adlandırılmasına rağmen, Selçuklu dönemi medrese planından ayrılmaktadır ki değişik plan düzenlemesi ile Anadolu’da tekrar Resim 1.13 Kırşehir Aşık Paşa Türbesi edilmemiştir. KARMANOĞULLARI Anadolu Selçuklu Devleti'nin ardından kurulan Karamanoğulları Beyliği, Ermenek, Karaman, Konya, Aksaray, Niğde ve Anamur yörelerine egemen olmuş, XIII. yüzyıl Anadolusunun en güçlü Türk beyliğidir. Bu yüzden Osmanlı Beyliği de onlardan ilk başlarda uzak durmuş, iyice büyüyüp güçlendikten sonra Anadolu’daki Resim 1.14 Kayseri Köşk Medrese son beylik olarak Karamanoğullarını kendisine bağlamıştır. Sosyal eserlerin inşası bakımından Anadolu beylikleri arasında Karamanoğullarının önemli bir yeri vardır. Karamanoğulları döneminde cami, medrese, türbe, han, hamam, zaviye, köprü gibi çok sayıda sanat değeri taşıyan eser inşa edilmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi devlet yönetiminin resmî dili olarak kullanan Anadolu'daki ilk Türk devletidir. Karamanoğulları cami mimarisine bir yenilik getirmemiş, geleneksel cami şemasını kullanmış, bu dönemde düz çatı ile örtülü, bazen de mihrap önü kubbesi olan camiler ile tek kubbeli camiler inşa etmişlerdir. Önemli camileri arasında Ermenek Ulu Camii, Karaman’daki Arapzade Camii ve Aksaray Ulu Cami gösterilebilir. 1431 yılında inşa edilen Aksaray Ulu Camii enine dikdörtgen 8 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ formunda, kıbleye dik beş sahından oluşan bir plan düzenine sahiptir. Mihrapönü ve aynı eksende ikinci bölümü kubbe ile örtülü olan caminin, diğer mekânları çapraz tonozla örtülmüştür (Resim 1.15). Caminin zengin süslemeli ahşap minberi ise Selçuklu dönemine aittir. Karamanoğulları, medreseleriyle Karamanoğulları Selçuklu devletinin yerine geçmek için çok iddialı olduklarından, Selçuklu üslup ve geleneğine en çok bu beylik bağlı kalmıştır. de Selçuklu geleneğini sürdüren bir beylik olmuştur. Emir Musa Bey’in yaptırmış olduğu Ermenek Tol Medrese, iki eyvanlı ve revaklı avlulu bir yapı olup, planı ile Selçukluya bağlı Resim 1.16 Ermenek Tol Medrese özellikler taçkapısındaki yansıtırken, silmeleri ve kapı üstündeki penceresi ile Selçuklu taçkapı düzeninden ayrılır. Karaman’daki Resim 1.17Ermenek Tol Medrese Hatuniye Medresesi ise, Karamanoğlu Alaeddin Bey’in hanımı olan Nefise Sultan tarafından 1382’de Numan bin Hoca Resim 1.15 Aksaray Ulu Camii Ahmed adlı yaptırılmıştır. bir ustaya İki eyvanlı, revaklı avlulu bu medrese, hücrelerinin üstünün kubbe ile örtülü olması nedeniyle Osmanlı Çizim 1.3 Ermenek Tol Medresesi planı (O.Aslanapa'dan) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi mimarisinin etkilerini göstermektedir. 9 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler Niğde’de iki katlı ve iki eyvanlı olarak 1409 tarihinde inşa edilen Ak Medrese, cephe düzeni açısından Selçuklu döneminden ayrılan özelliklere sahiptir. Dışa Resim 1.17 Ermenek Tol Medrese taşkın yüksek taçkapı, mukarnaslı kavsarayı çevreleyen büyük kaş kemer, birer yenilik olarak bu yapıda ortaya çıkar (Resim 1.18). İbrahim Bey tarafından 1433’de Karaman’da yaptırılan imaret, İki katlı olarak düzenlenmiş, ayrıca mescit, medrese, darül-kurra ve tabhane ile İbrahim beyin türbesini de bünyesinde bulundurur. İmaret, giriş mekanı ve avlusunun Resim 1.18 Niğde Ak Medrese Çizim 1.4 Karaman İbrahim Bey İmareti Planı (O.Aslanapa'dan) Selçuklu sanatının üslup ve geleneğine en çok bağlı kalan bu beylik, uzun süren egemenliği üstünü örten kubbesi ile Selçukluların kubbeli medrese planını sürdürür (Çizim 1.4) Yapının çini mihrabı ise bugün İstanbul’da Çinili Köşk’te sergilenmektedir. Karamanoğulları mezar anıtları bakımından Selçuklu türbe ve kümbetlerinden daha farklı bir mimari kullanırlarken, mezar anıtlarını sade ancak anıtsal görünüşlü olarak tasarlamışlardır. Karamanoğlu Alaaddin Bey’in kümbeti, Konya’da Fakih Dede ve Kalenderhane kümbetleri, Akşehir’de Seyid Mahmud Hayranî kümbeti bu dönemin önemli mezar anıtları arasında yer alırlar. Ayrıca Konya’da bulunan Mevlâna’nın türbesi de son şeklini Karamanlılar zamanında almıştır. 1273 yılında Hz. Mevlâna ölünce oğlu Sultan Veled ve Selçuklu Emirleri ilk türbeyi mimar Resim 1.19 Konya Tebrizli Bedreddin’e yaptırmış, daha sonra, 1397 Mevlana Türbesi yılında Mevlâna’nın türbesi Karamanoğlu Alâaddin Ali Bey tarafından silindirik gövdeli, konik külahlı ve çini kaplamalı yivli bir kümbet olarak düzenlenmiştir(Resim 1.19). CANDAROĞULLARI Candaroğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra süresince Osmanlı Sinop, Kastamonu ve Safranbolu’yu içine alan bölgede yaşamış bir Türk beyliğidir. sanatından Beyliğin Sinop kolu İsfendiyaroğulları adı ile de tanınmıştır. Bu beylik Fatih Sultan etkilenmiştir. Mehmet'in izlediği akıllı politika sonucu 1461 yılında savaş yapılmadan Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Karamanoğullarından sonra Anadolu beyliklerinin en uzun ömürlü olanıdır. Mimari alanda külliye, cami, medrese, türbe, imaret, han, hamam, kütüphane ve mektep gibi çok sayıda eser inşa etmişlerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 İSLAM SANAT TARİHİ Cami mimarisini geliştirmeye çalışan Candaroğulları, tek kubbeli, yan mekânlı ve zaviyeli camiler inşa etmişlerdir. İbn-i Neccar Camii, tek kubbeli camilerin önemli temsilcilerinden biridir (Resim 1.20). Kastamonu’daki 1353 tarihli cami, Murad oğlu Hacı Nusret tarafından yaptırılmıştır. Üç kubbeli son cemaat yeri ve tromplu kubbesi ile ilk Osmanlı camilerine benzeyen bir yapıdır. Düzgün kesme taş malzemeden inşa edilen caminin müzeye taşınan ahşap kapı kanatları dönemin seçkin örnekleri arasındadır. Resim 1.20 Kastamonu İbniNeccar Camii Candaroğullarının Kastamonu’daki 1454 tarihli İsmail Bey Külliyesi; Cami, türbe, medrese, imaret, han ve hamamdan oluşur. Cami yan mekânlı olup, önünde kubbelerle örtülmüş beş gözlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Mermerden yapılan taçkapısı, geometrik ve stilize edilmiş bitkisel motifler ile tezyin edilmiştir. Bu mermer taçkapı Beylikler devri mimarisinin karakteristik üslubunu en iyi canlandıran örneklerden biridir. Kastamonu yakınlarında Kasaba Köyü’nde Emir Mahmut Bey tarafından 1366 yılında yaptırılan ahşap tavanlı cami, dıştan basit görünümüne rağmen, içteki ahşap işlemeleri, çok renkli kalem işleri ve tavan süslemeleriyle bir sanat harikasıdır. Caminin mihrabı orijinal süslemelere sahip olup, ahşap kapı kanatları Resim 1.21 Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Camii ise hem yazı hem de bitkisel motiflerle bezenmiştir (Resim 1.21). GERMİYANOĞULLARI Germiyanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde İç Batı Anadolu’da Kütahya merkezli olarak kurulmuş, Oğuzlar'ın Avşar boyundan olan bir Türkmen beyliğidir. Germiyanoğulları Beyliği Dönemi’nde Kütahya, yoğun ilmî ve kültürel faaliyetlere sahne olmuştur. Bu dönemde, devlet bazında Türkçeye önem verilmiş, ilim ve fikir adamları teşvik ve himaye edilmiş ayrıca ilmî, dinî, sosyal ve kültürel amaçlarla yaptırılan, medrese, imaret, mescit, cami, zaviye, kütüphane, han, hamam ve çeşme gibi pek çok esere zengin vakıflar tahsis edilmiştir. Germiyanoğulları Beyliği’nin camileri, yaygın olarak tek kubbeli ve üç gözlü son cemaat yerleri bulunan yapılar olarak inşa edilmişlerdir. 1377 tarihli Kurşunlu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Resim 1.22 Vacidiye Medresesi 11 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler Camii, 1433 tarihli İshak Fakih Camii ve 1487 tarihli Hisarbey Camii bu türden yapılar olup, gösterişli cepheleri, itinalı mimarileri ile dikkat çekerler. Bu dönemde Kütahya’da faaliyet gösteren dört medrese bulunmaktadır. 1314 tarihli Vacidiye Medresesi, Umur bin Savcı tarafından bir rasathane olarak yaptırılmış olup, Selçuklu kapalı avlulu medreselerine benzemektedir (Resim 1.22). Kubbeli girişin solunda kullanılan aletlerin konulduğu oda rasathanedir. Türk üçgenlerine oturan büyük kubbenin ortasında, gözlem için geniş bir açıklık ve altında havuz bulunmaktadır. Germiyanoğullarından Yakup bey’in yaptırdığı imaret ise, bu işlevdeki yapıların tek örneğidir. İmaret büyük bir kubbe ile örtülü şadırvanlı avlu mekanı ve yanlardaki ikişer küçük kubbeli bölümleriyle Osmanlı mimarisinin zaviyeli tip örneklerindendir. Germiyanoğulları Osmanlı mimarisinin etkisinde eserler meydana getirmişler, yalnız ilk yıllardan kalan rasathane, bir yenilik olmuştur ve Selçuklu geleneğine bağlıdır. Gayet sade bir düzenlemenin görüldüğü Germiyanoğlu eserlerinde, daha çok cephe görüntülerine önem verilmiş, taçkapı, kemer formları, silmeler ve kabaralarla hareketli cepheler oluşturulmaya çalışılmıştır. Yan cepheler ve iç duvarlarda ise az sayıdaki örnek dışında süslemeye yer verilmemiştir. Germiyanoğlu Beyliği’nin mimarlık eserlerinde Anadolu Selçuklu geleneğine bağlı plan ve form anlayışının yanı sıra, XIV. yüzyıldan itibaren Batı Anadolu’da gözlenen yeni arayış ve denemelerle karşılaşılmaktadır. SARUHANOĞULLARI Saruhanoğulları Beyliği XIV. yüzyıl başlarında Batı Anadolu’da Manisa ve Çizim 1.5 Manisa Ulu Camii Planı (O.Aslanapa'dan) çevresinde kurulmuş bir Türk beyliğidir. Beyliğin kurucusu Saruhan Bey, 1313'te Manisa'yı ele geçirmiş ve beyliğin başkenti yapmıştır. Saruhan Bey'in hayatta kalan oğullarından İshak Bey ve torunu İlyas Bey daha ziyade imar faaliyetleri ile isimlerini duyurmuşlardır. Beylik ilk kez 1390'da Yıldırım Bayezid tarafından, kesin olarak da I. Mehmed tarafından 1410'da Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 İSLAM SANAT TARİHİ Manisa ve çevresi Osmanlı'nın son dönemlerine kadar Saruhan Sancağı olarak anılmıştır. Saruhanlı Beyliği en önemli ve ilgi çekici camilerini Manisa’da inşa etmişlerdir (Çizim 1.5). Saruhanoğlu İshak Bey tarafından 1376’da yaptırılan cami, Resim 1.23 Manisa Ulu Camii 1378’de eklenen türbe ve medrese ile bir külliye şekline dönüşmüştür. Caminin planı mihrap duvarına paralel, yedi bölümlü dört sahından oluşmaktadır. Mihrap önü kubbesi sekizgen olarak düzenlenmiştir. Camiinin sekiz istinatlı kubbesi, merkezî bir mekân oluşturulması yolunda Osmanlı mimarisine büyük katkı sağlamıştır (Resim 1.23). Caminin revaklı avlusunun ortasında bir havuza yer verilmiştir. Abanoz ağacından yapılmış minberinin ustası Antepli Mehmed bin Abdülazizdir. Caminin batısında ise, iki katlı, tek eyvanlı bir medrese ve İshak Çelebi’nin türbesi bulunmaktadır. Resim 1.24 Birgi Ulu Camii AYDINOĞULLARI Aydınoğulları Beyliği, XIV. yüzyıl başlarında 1308'de Güneybatı Anadolu’da Aydın, Birgi, Tire ve Selçuk çevresinde kurulmuş; döneminde hayli etkili olmuş bir Türk beyliğidir. Beylik, 1426'da II. Murad tarafından kesin olarak Osmanlı Devletine katılmıştır. Aydınoğullarının ilk dönem yapılarında genellikle Anadolu Selçuklu sanatının etkileri görülmekle birlikte daha sonra meydana getirilen eserlerde Osmanlı Resim 1.25 Selçuk İsa Bey Camii mimarisinin gelişmesinde etkili olacak yeni denemelerle karşılaşılmaktadır. Beyliğin kurulduğu coğafi alanda cami, medrese ve türbeler inşa etmişlerdir. Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından 1312’de yaptırılan Birgi Ulu Cami, mihraba dik uzanan beş sahınlı ve mihrap önündeki kubbesi ile Selçuklu dönemi plan özelliğini sürdürmektedir (Resim 1.24).Cami aynı zamanda Beyliğin en önemli yapılarından biri olup, süslemeleri arasında geometrik desenli çini mozaikler dikkat çekicidir. Caminin Selçuklu geleneğine bağlanan, çini mozaik mihrabı geometrik ve Resim 1.26 Selçuk İsa Bey Camii bitkisel motiflerle, minaresi ise sırlı tuğlalarla tezyin edilmiştir. İsa Bey Cami, Aydınoğlu İsa Bey tarafından 1374 yılında, Şam’dan gelmiş olan Ali adlı bir mimara yaptırılmıştır. Kıble duvarına paralel dört sıra sütunun Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler oluşturduğu iki uzun sahın ile sahnın mihrabın önüne rastlayan kısımlarında arka arkaya iki kubbe ile örtülerek, transept oluşturulmuştur. Cami bu planıyla Şam Emeviye Camii’nden Anadolu’ya taşınan bir etkiyi sürdürmektedir. Bu yapı revaklarları ve sekizgen havuzu ile Osmanlı döneminde geliştirilecek olan revaklı avlu düşüncesine de öncülük etmiştir. İsa Bey Camii cephe düzenlemesi, mukarnaslı pencereleri, iki renkli taçkapısı ile aynı zamanda, Osmanlı camilerinin cephe mimarisine katkıda bulunmuştur (Resim 1.25-1.26). MENTEŞEOĞULLARI Menteşeoğulları Beyliği Güneybatı Anadolu’da Muğla, Peçin, Milas ve Balat’ta kurulmuş bir Türk beyliğidir. Sınırları yaklaşık bugünkü Muğla iline denk gelen bu beyliğin hâkimiyeti, XIII. yüzyılın ortalarından XV. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Menteşe toprakları, 1424 yılında, bütünüyle Osmanlı Devletine katılmıştır. Resim 1.27 Milas Firuz Bey Camii Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin etkileri ile biçimlenen Menteşeoğullarının yapıları, çeşitli etkileri kendi içerisinde özümlemiş ve özgün bir mimari üslup oluşturarak Anadolu Türk mimarisinde önemli bir yer edinmiştir. Milas’ta Erhan Bey tarafından yaptırılan Hacı İlyas Camii ile Ahmed Gazi’nin 1378’de yaptırdığı Milas Ulu Camii ve Yıldırım Bayezid’in Menteşe Valisi Hoca Firuz tarafından 1394’de yaptırılmış olan Firuz Bey Camii bu beyliğin önemli camileridir. Milas’taki Firuz Bey Camii, planıyla ilk dönem Osmanlı mimarisinin zaviyeli camiler tipini yansıtır. Bu camii, giriş bölümünün üzerindeki kubbesi ve sivri kemerleri ile hareketli bir cephe düzenine sahiptir. Asıl ibadet mekânının üzeri Resim 1.28 Milas Firuz Bey Camii Kubbesi kubbe ile örtülüdür (Resim 1.27-1.28). Caminin mukarnas kavsaralı mihrabında mimar Musa bin Abdullah ve nakkaş Musa bin Adil’in adları yazılmıştır. İlyas Bey cami, Balat’ta 1404’de İlyas Bey tarafından tek kubbeli olarak yaptırılmıştır. Yapının ana cephesinde son cemaat bölümünün yerini alan ve eyvan türü büyük bir kemerle dışarı açılan kısımda üç bölümlü bir düzenleme görülür. Menteşeliler medrese mimarisinde de yenilikler getirmişledir. Ayrıca geometrik motifli şebekeler, sırlı çiniler kakılmış geometrik taş süslemelerle, hareketli bir cephe oluşturulmuştur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 İSLAM SANAT TARİHİ Ahmet Gazi Medresesi 1375’te Peçin’de yaptırılmıştır. Medresenin dikdörtgen avlusunun çevresine on hücre yerleştirilmiştir. Üzeri kubbeli mekan ise bu medresede ana eyvanın yerini almıştır. Menteşeoğulları mimari eserlerindeki süslemeler, çoğunlukla oyma, Ana eyvanın kubbe ile örtülmesi, daha sonra Osmanlı mimarisinde rastlanacak bir yeniliktir. kabartma ve kakma tekniğinde yapılmış, yıldız ve geometrik şekiller ile rumi, palmet ve lotusların meydana getirdiği bitkisel süslemelerden oluşurken, fügürlü süsleme oldukça sınırlı kullanılmıştır. Süsleme unsurları yapıların içinde ve dışında dengeli bir şekilde dağılmıştır. Taçkapı, mihrap, tonozlar, kapı ve pencere alınlıkları süsleme programının uygulandığı alanlardır. Menteşe Beyliği mimari eserlerinde taş, tuğla, mermer ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Bunların yanı sıra çini ve ahşaba da yer verilmiştir. DULKADİROĞULLARI Dulkadiroğulları 1337-1521 yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Maraş ve Elbistan bölgesinde kurulmuş Oğuzlar'ın Bozok kolundan olan bir Türkmen beyliğidir. Dulkadiroğullarının ilk reisi Zeyneddin Karaca Bey'dir. Osmanlı İmparatorluğu ve Memlükler arasında mücadelelere neden olan beylik, Turnadağ Savaşı'yla (1515) yıkılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanmıştır. Anadolu'ya Çizim 1.6 Elbistan Ulu Camii Planı (O.Aslanapa'dan) yönelen Orta ve Batı Asya çıkışlı Türk kitleleri öncelikle Dulkadiroğulları hâkimiyetindeki topraklara yerleşmişler ve daha sonraları buralardan Anadolu'nun iç ve batı kesimlerine yönlendirilmişlerdir. Böylelikle Dulkadiroğulları Devleti Anadolu'yu Türkleştiren başlıca unsurlardan biri olmuştur. Dulkadiroğulları, beyliğin kurulduğu coğafi alanda cami, mescit, medrese, türbe, zaviye, köprü gibi çok sayıda dini ve sosyal tesis yapmışlardır. Elbistan Ulu Cami Dulkadiroğullarının Osmanlı üslubundaki önemli camilerinden biridir (Çizim1.6). Plan ve mimari özellikleri bakımından Osmanlı üslubunu yansıtan merkezî planlı düzenlemeye sahip camide, dört paye üzerine oturan ana kubbeyi dört yanda yarım kubbeler çevrelemiş, köşelerde dört küçük Resim 1.29 Elbistan Ulu Camii kubbe kullanılmıştır (Resim 1.29). Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Soncemaat yerinin ortasında yer alan taçkapı, Selçuklu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler taçkapılarının özelliklerini taşır. Caminin kuzeybatı köşesinde ise silindirik gövdeli kesmetaş minaresi yükselir. Dulkadiroğullarından Süleyman Bey’in oğlu Alaüddevle tarafından 1496 tarihinde yaptırılan Maraş Ulu Camii ise enine dikdörtgen planı, mihraba dik yedi Resim 1.30 Kahramanmaraş Taş Medrese sahnı ile Anadolu Selçuklu Ulu Camii plan geleneğini sürdürür. Maraş’taki Taş Medrese, Dulkadiroğullarının önemli medreselerinden biridir (Resim 1.30) . Avlunun batısında üç oda, doğusunda da türbe yer alır. Bu medrese asimetrik planı ile daha çok Memlük geleneğine bağlıdır. Dulkadiroğullarının medrese alanındaki bir diğer yapısını oluşturan, Melik Nasırüddin Mehmed Bey tarafından 1432’de yaptırılmış olan Kayseri’deki Hatuniye Medresesi, ise simetrik planı ile Selçuklu medrese mimarisine uygunluk gösterir. Dulkadiroğullarının eserlerinde bölgenin özelliği olarak, Selçukluların olduğu kadar Osmanlı ve Memlük sanatının da etkileri görülür. RAMAZANOĞULLARI Ramazanoğulları Beyliği Adana, Sis, Ayas ve Payas yöresinde kurulmuş, Oğuzların Üçok koluna mensup bir Anadolu Türk beyliğidir. 1352 yılında kurulan beylik siyasi hayatı içinde bağımsız bir devlet statüsüne erişememiştir. İlk önce 1510’a kadar Mısır Memlüklerine, daha sonraları da 1516’da da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Ramazanoğulları mimariye önem vermiş başta cami olmak üzere mescit, medrese, hamam, han, bedesten gibi eserler inşa etmiştir. Ramazanoğullarının en önemli yapısı Adana’daki Ulu Cami’dir. Türbe ve medrese ile bir külliye halinde olan Ulu Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle Resim 1.31 Adana Ulu Camii güneyden gelen Memlük etkisini birleştiren önemli bir yapıdır. 1513’de Halil Bey tarafından yapımına başlanmış, 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından tamamlanmıştır (Resim 1.31-1.32). Cami, kıbleye paralel dört sütundan teşekkül eden iki sahına sahiptir. Mihrap önü kubbe, diğer bölümleri ise çapraz tonozla örtülmüştür. Mermerden yapılan mihrapta, İznik çinileri kullanılmıştır. Caminin avlusuna doğu ve batıdaki taçkapılarla ulaşılmaktadır. Kuzey ve batısı revaklarla Resim 1.32 Adana Ulu Camii çevrili olan avlunun döşemeleri, siyah ve beyaz taşlarla iki renkli olarak yapılmıştır. Sekizgen gövdeli minaresi ise renkli taş kuşakları ile Memlük minarelerini hatırlatır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 İSLAM SANAT TARİHİ Ramazanoğulları mimari bakımdan güneyden gelen Zengi ve Memlük eserlerinin etkisi altında iki renkli taş süslemelere önem verirken, mimari elemanlar ve çini süslemede Osmanlı mimarisinin etkisini taşırlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Özet Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler •XIV-XV. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan beylikler Osmanlı devletinin egemenliğine girene kadar kendi bölgelerinde kültür ve imar faaliyetlerinde bulunarak Beylikler dönemi sanatını oluşturmuşlardır. Anadolu beyliklerinin her biri sanat ve mimari alanında, kendi özel şartları içinde farklı gelişim seyirleri ortaya koymakla birlikte, özellikle de Karamanoğullarında Selçuklu etkilerinin devam ettiği görülmektedir. Güneydoğu Anadolu ve komşu bölgelerde ise Suriye ve Mezopotamya etkileri hissedilmektedir. Bununla birlikte Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve Osmanlı Beyliğinin egemen oldukları batı Anadolu topraklarında bir takım yeni arayışların, yeni denemelerin ortaya çıktığı izlenebilmektedir. Esas itibari ile beylikler dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri arasında bir köprü oluşturmaktadır. Beylikler döneminde ortaya çıkan yenilikler, Klasik Osmanlı mimarisinin esaslarını hazırlayan gelişmeler olmuştur. •Beylikler dönemi cami mimarisinde, cami planlarına revaklı avlu ve son cemaat yerinin eklenmesi yanında, Manisa Ulu, Selçuk İsa Bey ve Bursa Yeşil camilerinde belirginleşen, daha önce mevcut olmayan bir takım yeni düzenlemelerin, açılımların ortaya çıktığı görülmektedir. Yapılardaki tezyinatta iç ile dış arasında bir ahenk ve denge kurulmaya çalışılmış, süsleme sadece yapıların dışında değil, içinde de yer almaya başlamıştır. Yeterince aydınlık olmayan Selçuklu yapılarına karşılık beylikler dönemi yapıları cephelere açılmış altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmaya çalışılmıştır. •Medreselerde ise Selçuklu üslubunun ana hatlarıyla devam ettirildiği gözlemlenmektedir. Selçuklu sanatında taçkapılar hem camilerde hem de medreselerde cephenin en önemli elemanıdır. •Bu dönemde Selçuklu geleneğini devam ettiren türbe örneklerin yanı sıra farklı türde yeni türbeler de inşa edilmiştir. Baldaken tarzı türbelerle, iki katlı türbeler bir yenilik olarak ortaya çıkar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 İSLAM SANAT TARİHİ DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi İlhanlı dönemi eseridir? a) Vacidiye Medresesi b) Yakutiye Medresesi c) Birgi Ulu Camii d) İsa Bey Camii e) Zeynel Bey Türbesi 2. Aşağıdakilerden hangisi Beylikler dönemi eseri değildir? a) Birgi Ulu Camii b) Manisa Ulu Camii c) İznik Nilüfer Hatun İmareti d) Selçuk İsa Bey Camii e) Vacidiye Medresesi 3. 1273 yılında ölen Hz. Mevlâna için Sultan Veled tarafından yaptırılan türbenin mimarı aşağıdakilerden hangisidir? a) Mimar Hayrettin b) Tebrizli Bedreddin c) Mimar Sinan d) Şamlı Ali e) AhlatlıMufaddal 4. Ramazanoğullarının en önemli yapısı olan, cami, türbe ve medrese ile bir külliye halinde düzenlenen Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle güneyden gelen Memlük etkisini birleştiren yapı hangisidir? a) Elbistan Ulu Camii b) Birgi Ulu Camii c) Manisa Ulu Camii d) İsa Bey Camii Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Anadolu Selçuklu Sonrası Beylikler e) Adana Ulu Camii 5. Şam Emeviye Camii plan özellikleri taşıyan ve Ali adlı bir mimara yaptırılmış olan Aydınoğullarının en önemli yapısı hangisidir? a) Birgi Ulu Camii b) Manisa Ulu Camii c) Selçuk İsa Bey Camii d) FiruzBey Camii e) Milas Ulu Camii Cevap Anahtarı: 1. b 2.c 3.b 4.e 5.c Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20 İSLAM SANAT TARİHİ YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Arseven,C.E.(1970)Türk Sanatı, İstanbul. Aslanapa, O.(1950). Karamanda Türk Mimarisi, İstanbul. Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul. Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara. Aslanapa, O.(2002). “ Anadolu Selçukluları ve Beylikler Devri Kültür Sanatı” Türkler, C.7, İstanbul. s.705-721. Cantay,G. (1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara Cantay,G. (2002). “Anadolu Türk Beylikleri Sanatı”, Türkler, C.8, İstanbul. s.15-29. Crane,H. (2002) “Anadolu İstanbul. s.30-38. Beylik Döneminde Mimari ve Himaye”, Türkler, C.8, Karpuz,H. (2001). Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya. Kızıltan,A. (1958). Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul. Öney,G. (1989). Beylikler Devri Sanatı, Ankara. Sümer,F.(1967),Karakoyunlular, Ankara. Tuncer,O.C.(1986).Anadolu Kümbetleri Ankara. Beylikler ve Osmanlı Dönemi,C.II-III, Uysal O.(2002)”Germiyanoğulları Beyliğinde Mimari” Türkler, C.8, İstanbul. s.126133. Yetkin, Ş. Beylikler Dönemi Mimarisi, ıstanbul. edu.tr/Bolumler/guzelsanat/ beylikler. htm Yinanaç, R.(1989).Dulkadir Beyliği, Ankara Yurttaş, H. (2002). “Hasankeyf’deArtuklu, Eyyûbî,Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi Mimari Eserleri” Türkler, C.8, İstanbul. s.100-114 Yücel, Y.(1991). Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Ankara. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21 HEDEFLER İÇİNDEKİLER ANADOLU SELÇUKLU ÖNCESİ TÜRK-İSLAM MİMARİSİ • Anadolu Selçuklu Öncesi Beylikler • Artuklu Beyliği • Saltuklu Beyliği • Danişmentli Beyliği • Mengücekli Beyliği • Anadolu Selçuklu Dönemi İSLAM SANAT TARİHİ • Bu üniteyi Çalıştıktan sonra • Selçuklu Öncesi Beylikler Dönemi mimari ve süsleme özelliklerini tanıyacak • Selçuklu Çağı Mimarisinin kültürel zenginliğini öğrenecek • Anadolu Selçuklu Çağı yapı türlerini örneklerle değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 7 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi GİRİŞ XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmeye başlayan Türk Boyları, 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya hâkim olmuşlardır. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu’daki fetihleri batıya kadar yayarak, 1075'te İznik’i Bizans’tan alıp başkent yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti 1308’e kadar varlığını sürdürmüştür. XIII. yüzyılın sonuna kadar süren Selçuklu Çağında her biri anıt niteliğinde çok sayıda mimarlık eseri inşa edilmiştir. Başta camiler olmak üzere, medreseler, hamamlar, mezar anıtları (Türbe ve Kümbetler) kervansaraylar, köprüler, saraylar, köşkler mimari ve süslemeleri ile Anadolu’da sıra dışı örnekler olarak özel bir yere sahip olmuşlardır. Anadolu Selçuklu mimarisinin özünü Türklerin Orta Asya’daki gelenekleri, Anadolu’ya göç ederken İran coğrafyasında tanıdıkları ve Anadolu’ya taşıdıkları mimari gelenekleri ile Anadolu’nun yerli mimarisinin sentezi oluşturmuştur. XIII. yüzyılda muhteşem üslubunu oluşturan Anadolu Selçuklu mimarisi, abidevi cephe düzenlemeleri, taçkapılar, zengin tonoz çeşitliliği ile öne çıkarken, dönemin mimarları kesme taş, tuğla, çini mozaik ve ahşabı mimaride sanatsal özelliklerle kullanılmışlardır. Ayrıca rumi ve palmetlerden oluşan stilize bitkisel motiflerin yanı sıra geometrik motifler, figürlü kompozisyonlar ve yazı da bu dönem süslemesinin vazgeçilmezleridir. Çizim 3.1 Diyarbakır Ulu Camii Planı (D.Kuban’dan) ANADOLU SELÇUKLU ÖNCESİ BEYLİKLER Anadolu’daki camilerin ilk örneklerinden biri olan Diyarbakır Ulu Camii, Sultan Melikşah tarafından 1091-1092 yılında inşa edilmiş, transept planlı bir camidir (Çizim 3.1). Plan özellikleri ile Şam Emeviye Camii’ne benzeyen Diyarbakır Ulu Camii, Büyük Selçuklu geleneğinin Anadolu’daki temsilcilerinden biridir (Resim 3.1). Bu geleneği yansıtan bir diğer cami de 1129 tarihli Siirt Ulu Camii’dir. Minare Resim3.1 Diyarbakır Ulu Camii kaidesindeki kitabesinde yaptıranı Muğisüddin Mahmud’un adı geçmektedir. Siirt Ulu Camii enine dikdörtgen alan üzerine kurulmuş transept planlı bir yapıdır. 2 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Siirt Ulu Camii Anadolu’nun ilk çini mozaik mihrabına sahiptir. Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne taşınan minberi üzerinde çok sayıda ayet ve usta ismi bulunmaktadır. Ayrıca Siirt Ulu Camii, Anadolu’nun ilk çini mozaik mihrabına sahiptir. Çini ile kaplanmış, kare kaideli, silindirik gövdeli tuğla minaresi ise sırlı malzemenin Anadolu’da kullanıldığı en erken örnek olması bakımından önemlidir. Bitlis Ulu Camii, Ebul Muzaffer Mehmed tarafından 1150 tarihinde yaptırılmıştır. Mihraba paralel üç sahından teşekkül eden, transept planlı cami (Çizim 3.2), özellikle plan düzenlemesi bakımından daha sonra inşa edilecek olan Artuklu camilerine de örnek teşkil etmesi bakımından önem taşır. Çizim 3.2 Bitlis Ulu Camii Planı (O.Aslanapa’dan) Artuklu Beyliği Artuklu Beyliği, Mardin, Hasankeyf ve Harput bölgelerinde 1102-1409 yılları arasında hüküm sürmüş bir Oğuz Türkmen Beyliği’dir. Başkentleri önce Hasankeyf, daha sonra da Diyarbakır olmuş, 1231 yılında Eyyubiler tarafından yıkılmıştır. Artuklular cami, medrese, türbe, hamam, köprü ve saray başta olmak üzere mimarinin pek çok kolunda yapılar inşa etmişlerdir. Artuklu camileri, Resim3.2 Silvan Ulu Camii erken devir Anadolu Türk cami mimarisinin gelişimine önemli katkıda bulunmuşlardır. Enine gelişen cami planlarında, mihrap önü kubbeleri, revaklı avluları, minareleri, zengin taş işçilikleri ile dikkat çekmişlerdir. Silvan, Mardin ve Kızıltepe Ulu camileri bu dönemin en gelişmiş örnekleri arasındadır. Silvan Ulu Camisi’nde Artuklu Emiri Necmeddin Alpi’nin 1152-1157 tarihli kitabesi vardır. Mihrap önü kubbeli cami, dört sahından teşekkül etmiştir (Resim 3.2). Artuklu döneminin karakteristik özelliğini yansıtan 1176 tarihli Mardin Ulu Camii, mihrap önü kubbeli ve mihraba paralel üç sahından oluşan bir plan kuruluşuna sahiptir (Resim 3.3). Kuzeyinde avlusu bulunan caminin, avlu köşesine yerleştirilen kare kaideli, silindirik gövdeli kesme taş minaresi, süslemeleri ile dikkat çekmektedir. Mihrap önündeki yivli kubbe kullanımı ise Mardin ve çevresine özgü Resim3.3 Mardin Ulu Camii Minaresi bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Artukluların bir diğer önemli eseri olan Harput Ulu Camii, Fahreddin Karaaslan tarafından 1156-1157’de yaptırılmıştır. Harput Ulu Cami, ortada bir avlu ve avlunun çevresindeki çifte revak ile mihraba paralel iki sahından oluşmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Bu plan kuruluşu ile Büyük Selçuklu dönemindeki cami geleneğinin Anadolu’daki temsilcilerinden biri olmuştur. Kalın silindirik tuğla minaresi üzerindeki geometrik dekorasyonlar ile dikkat çeker. Artuklu mimarisinin en gelişmiş camisi ise 1204 yılında Artuk Aslan tarafından tamamlanan Kızıltepe (Dunaysır) Ulu Camisi’dir. Mihrap önü kubbeli ve mihraba paralel üç sahından teşekkül eden cami, son Resim3.4 Harput Ulu Camii Minaresi derece simetrik olup, anıtsal bir cephe düzenine sahiptir (Çizim 3.3-Resim 3.5). Cephesindeki taçkapıları ve mihrabı taş süslemenin en yoğun kullanıldığı alanlardır. Urfa Ulu Camii ise eski bir kilisenin yerine yaptırılmış, enine dikdörtgen Artuklu mimarisinin en gelişmiş camisi ise 1204 yılında Artuk Aslan tarafından tamamlanan Kızıltepe (Dunaysır) Ulu Camisi’dir. planlı bir yapıdır. Mihrap önü kubbeli olan yapının harim kısmı çapraz tonozlarla örtülüdür. Anadolu’daki ilk son cemaat yeri de bu camide görülmektedir. Kitabesi bulunmayan cami, doğusundaki medreseye göre tarihlendirilmiş ve 1191 yılı caminin yapım yılı için uygun görülmüştür. Sekizgen gövdeli minaresi aslında bir çan kulesi olup, sonradan minareye dönüştürülmüştür. Eğitim yapılarına önem veren Artuklular Anadolu’da açık avlulu medreselerin ilk örneklerini inşa etmişlerdir. Artuklu döneminin deneme dönemi eserlerinden biri olan Mardin'deki Eminüddin Medresesi (XII. yüzyıl başı) Eğitim yapılarına önem veren Artuklular Anadolu’da açık avlulu medreselerin ilk örneklerini inşa etmişlerdir. medrese yapılarının ilk örneklerinden biridir. Hatuniye Medresesi ise (XII. yüzyıl ikinci yarısı) açık avlulu, iki eyvanlı, iki katlı, tasarımıyla, özgün bir yapı olarak karşımıza çıkar. Diyarbakır’daki 1198 tarihli Zinciriye Medresesi de, açık avlulu, iki eyvanlı, revaklı ve tek katlı bir medrese olarak düzenlenmiştir. Bu medrese zengin taş işçiliği ile açık avlulu medreselerin gelişimini yansıtan önemli bir örnektir. Diyarbakır Mesudiye ve Hatuniye Medreseleri ise Artuklu medreseleri ile Anadolu Selçuklu medreseleri arasında bir köprü oluştururlar. Artuklu devri medreselerinin en tanınmış örneği Mesudiye Medresesidir. Açık avlulu, tek eyvanlı, revaklı ve iki katlı bir medrese olup, Anadolu’da gerçekleştirilen iki katlı medreselerin öncüsüdür. Mardin'in Koçhisar bucağındaki 1212 tarihli Harzem Medresesi, cami ve medreseyi birleştiren, Mardin'deki Marufiye ve Şehidiye Çizim3.3 Kızıltepe Ulu Camii Planı (D. Kuban’dan) Medreseleri ise (XIII. yüzyıl) cami, medrese ve türbe gibi değişik işlevli yapıları birleştiren tasarımlarıyla öncü örneklerdir. 4 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Anadolu'daki Türk hamam yapılarının erken örneklerinden bazıları Artuklu bölgesinde inşa edilmiştir. Su mimarisinin en önemli örneklerinden olan Anadolu Türk hamamları, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, külhan, su deposu, ve cehennemlikten oluşmaktadır. Hamamlardaki klasik düzenleme dört eyvan şemasıdır. Mardin'deki Maristan Hamamı (XII. yüzyıl başı) ve Radviyye Hamamı ile Hasankeyf kazılarında ortaya çıkarılan Artuklu hamamı da dört eyvan şemasında düzenlenmiştir. Köprü mimarisinin gelişkin örnekleri olarak 40 m’ye yaklaşan kemer genişliği ile Hasankeyf Köprüsü (1116) (Resim 6) ve 38.60 m kemer açıklığı ile Silvan Malabadi Köprüsü (1147) (Resim 7) ise kesme taştan yapılmış ve köprü ayakları içerisinde odaları olan dönemlerinde Anadolu’nun en geniş kemer Resim3.5 Kızıltepe Ulu Camii açıklığına sahip köprü örnekleridir. Artuklu dönemi sivil mimarlığının önemli örneklerini ise saray yapıları oluşturur. Diyarbakır'da iç kalede ortaya çıkarılan Artuklu Sarayı, Hasankeyf Kalesi’ndeki Saray (XII. yüzyıl) ve Mardin'deki Firdevs Köşkü (XIII. yüzyıl sonu-XIV. yüzyıl başı) belirtilmeye değer örneklerdir. Diyarbakır Artuklu Sarayı, dört tarafı eyvanlarla çevrili, fıskiyeli havuza Resim3.6 Hasankeyf Köprüsü sahip, selsebil ve onu havuza bağlayan kanallar, kesme taş duvarlar, taş döşemeli zemin, mozaik ve çini süslemeler Türk mimarisinde ilk defa bu sarayda görülen uygulamalardır. Saltuklu Beyliği Saltuklu Beyliği, Ebulkasım Saltuk Bey'in Doğu Anadolu Bölgesinde kurduğu ve 1071-1202 yılları arasında hüküm sürmüş bir Anadolu Türk Beyliği'dir. Başkentleri olan Erzurum ve çevresinde egemenlik süren Saltuklu yöneticileri, başta kaleler olmak üzere, cami, türbe, hamam ve kervansaray gibi önemli eserler Resim3.7 Silvan Malabadi Köprüsü inşa etmişlerdir. Egemen oldukları bölgede Erzurum, Hasankale, Tortum, İspir, Oltu, Avnik, Micingird, Zivin, Tercan, Kars ve Bayburt kalelerini ele geçirmişler, ilk kuruluşları Urartu ve Roma dönemine uzanan bu sarp kayalıklar üzerine yapılmış kaleleri onarıp, bir takım değişiklikler ve eklentiler yaparak kullanmışlardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Saltuklu camilerinin temsilcileri ise Erzurum’da inşa edilen Kale Mescidi ve Ulu Camii’dir. Erzurum’un en eski Türk eseri olarak bilinen Kale Mescidi minare gövdesindeki kûfi kitabe kaydına göre, Saltuklulardan Emir Muzaffer Gazi Resim 3.8 Erzurum Kale Mescidi zamanında (1124-32) inşa edilmiştir. Minare sur duvarı üzerine yerleştirilmiş kaidesi iki renkli kesme taştan, gövdesi ise tuğla malzemeden yapılmıştır. Anadolu’nun en eski minarelerinden biri olup, şerefeden yukarısı XIX. yüzyıl ilavesidir (Resim 8). Mescid ise kareye yakın bir dikdörtgen alan üzerine kurulmuş, mihrap önü bölümü kubbeli küçük bir yapıdır. Erzurum Ulu Camii ise 1179 yılında İzzeddin Saltuk’un oğlu Melik Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen bir alan üzerine kurulan cami, Resim 3.9 Erzurum Ulu Camii mihraba dikey yedi sahından teşekkül etmiştir (Resim 3.9). Mihrap önü kısmında “kırlangıç örtü” olarak isimlendirilen ahşaptan yapılan ve bölgede özellikle eski Erzurum evlerinin mutfak bölümünde yaygın olarak kullanılan geleneksel bir kubbe ile örtülmüştür (Resim 3.10). Erzurum Ulu camii değişik dönemlerde büyük tamirler geçirmiş bir yapıdır. Caminin tek orijinal kısmını oluşturan mihraptaki geometrik süsleme bordürü ise dönemin karakteristik süsleme özelliklerini yansıtmaktadır. Saltukluların en önemli mezar anıtları aynı zamanda Anadolu’nun da en Resim 3.10 Erzurum Ulu Camii Kırlangıç Kubbesi erken tarihli mezar yapıları olan Emir Saltuk ve Mama Hatun Kümbetleridir (Resim 3.11). II. İzzeddin Saltuk’a ait Emir Saltuk Kümbeti, bağımsız ve iki katlı olarak yapılmış, sekizgen gövdeli, konik külahlıdır. Dış görünüşüyle bölgesel mimari etkiler taşıdığı anlaşılan iki renkli düzgün kesme taştan yapılan kümbet, Anadolu mezar mimarisi içerisinde mimari şekli bakımından tek örnek olup başka bir benzeri yoktur. Gövdesindeki üçgen alınlıklar, ikiz pencere şekilleri ve kör nişler içindeki eski Türk hayvan takvimine bağlanan figürlü kabartmalarıyla dikkat çeken kümbet, Orta Asya Türk Sanatı etkilerini Anadolu’ya taşıması bakımından da ayrıca önemlidir. Saltuklu mimarisinin özgün yapılarından bir diğeri de Tercan’daki Mama Resim 3.11 Emir Saltuk Kümbeti Bu düzenlemesi ile Anadolu mezar mimarisi içerisinde tek örnektir. Hatun Kümbetidir. Kümbet, Erzurum Melikesi olan Mama Hatun tarafından, 11911201 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Çevresi daire biçiminde bir kuşatma duvarı 6 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ bulunan kümbet, kare planlı bir cenazelik üzerinde yükselen, dilimli gövdeli ve üzeri külahla örtülmüş bir mezar yapısıdır (Resim 3.12-3.13). Çevre duvarındaki taçkapısı sivri kemerli ve mukarnaslı bir kavsaraya sahip olup, geometrik motiflerle bezenmiştir. Erzurum-Erzincan arasında bir ulaşım noktasında kurulan Tercan Mama Resim 3.12 Tercan Mama Hatun Kümbeti Hatun Kervansarayı ise Tercan’dan geçen tüm yolcuların ve seyyâhların kaldığı önemli bir konaklama yapısı olmuştur (Resim 3.14). Kervansaraylar yol güzergâhları üzerinde bir kervanın gündoğumundan günbatımına kadar kat edebileceği menzil adı verilen mesafelerde kurulmuşlardır. Bu mesafe arazinin yapısına göre ortalama 20-25 km civarındadır. Akşam olunca kervansarayın kapıları kapanır ve güvenlik bakımından giriş ve çıkış yasaklanırdı. Her türlü yol bakım ve hizmetinin vakıf olarak verildiği bu konaklama yapıları, kervan ve kervan yolcularının her türlü gereksinimini karışlayacak teşkilata sahiptirler. Yolcuların rahatı için hanlarda doktor, baytar, nalbant, araba tamircileri ve hizmetkârlar bulunmaktaydı. Burada konaklayanlar üç gün boyunca ücretsiz olarak kervansarayın hizmetlerden yararlanmışlardır. XIII. yüzyıl başlarına tarihlendirilen Mama Hatun Kervansaray’ı eş odaklı Resim 3.13 Tercan Mama Hatun Kümbeti plan düzenine sahip anıtsal bir örnektir. Kalevari bir görünüme sahip olan kervansarayın mimarisine kütlesellik ve dışa kapalılık hâkimdir. Eyvan türü taçkapı ile girilen kervansaray, bir avlu etrafında dizilen odalar ile ahır bölümleri ve üst katında depolardan meydana gelir. Kervansarayın üst katından girilen ve dışarıyla bağlantı kurulan bir de gizli geçidi bulunmaktadır. Saltuklulardan günümüze ulaşabilen tek hamam yapısı ise handa kalanların kullanabilmesi için düşünülmüş Tercan Mama Hatun Hamamıdır. Kervansarayın kuzeydoğusunda bulunan hamam, kervansaray ve türbe ile aynı dönem eseri olup, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan küçük ölçülerde düzenlenmiş bir hamamdır ve günümüzde halen kullanılmaktadır. Resim 3.14 Tercan Mama Hatun Kervansarayı Danişmentli Beyliği Danişmentli Beyliği, Sivas merkez olmak üzere Çorum, Tokat, Niksar, Amasya, Malatya, Kayseri şehirleri civarında 1080 – 1178 yılları arasında kurulmuş Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi bir Anadolu Türk beyliğidir. Anadolu Türk mimarisinin oluşum ve gelişim sürecine önemli katkıda bulunan Danişmendlilerde egemen oldukları bölgede cami, medrese ve kümbet yapıları inşa etmişlerdir. Danişmentli camileri, derinlemesine planlı, mihrap önü kubbeli ve iç avlulu yapılardır. Çoğunlukla üzeri açık bırakılan veya camekânla örtülen bu iç avlu aynı zamanda ışıklandırma amacıyla da düşünülmüştür. Danişmentli camilerinden Niksar Ulu Camii (1145), Sivas Ulu Camii(1197), Kayseri Ulu Camii (1205) ve Kayseri Kölük Camii(XII. y.y) zaman içerisinde yapılan bir takım değişiklikler ve ilavelerle günümüze kadar gelebilmiş önemli örneklerdir. Resim 3.15 Sivas Ulu Camii Sivas Ulu Camii mihraba paralel sahınlardan oluşan bir düzenlemeye sahip olup, zamanla geçirdiği tamirlerle değişikliğe uğramıştır. 1213 yılında camiye eklenen tuğla minaresi ise ortaçağda Anadolu’nun en büyük minaresidir. Minarenin gövdesi firuze sırlı çinilerle sepet formunda örülmesi ile farklılık gösterir(Resim 3.15). Kayseri Kölük Camii de Cami-medrese birleşiminin erken bir örneğini temsil etmesi ve zengin çini mozaik mihrabı ile de dikkat çekicidir. Danişmendlilerin mimari alanındaki asıl yaratıcılığı medrese yapılarında kendini gösterir. XII. yüzyıl boyunca pek az örneğine tanık olduğumuz kubbeli Resim 3.16 Sivas Divriğ Kale Mescidi medreseler Danişmendliler döneminde başlar. Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırılan Tokat Yağıbasan Medresesi (1152) ve Niksar Yağıbasan Medresesi (1158) Anadolu’ya yepyeni bir mimari form kazandıran yapılar olup, Anadolu’daki kubbeli medrese tipinin en eski örnekleridir. Taçkapı tezyinatı bakımından Anadolu’da tuğla dekorasyonun taşa aktarıldığı ilk örneklerdendir. Bu beyliğe ait altı kümbet zamanımıza ulaşabilmiştir. Kayseri Melik Danişmend Gazi Kümbeti, Niksar Kırk Kızlar Kümbeti, Niksar Melik Gazi Türbesi ve Kulak Kümbeti Anadolu Türk mimarisin de ilk mezar anıtı denemeleri olmaları nedeniyle üzerinde durulmaya değer yapılardır. Mengücekli Beyliği Mengücekli Beyliği, Erzincan, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar yöresinde Mengücek Gazi tarafından 1080 yılında kurulmuş (1080-1228), Anadolu Türk Beyliği'dir. Mengücekliler küçük bir beylik olmalarına rağmen, mimari alanda oldukça büyük bir seviye yakalamışlardır. Özellikle cami yapıları Anadolu 8 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ mimarisine büyük katkılar sağlamıştır. Divriği Kalesi’nde 1180 yılında Mengüceklilerden Süleymaoğlu Şahinşah tarafından yaptırılan caminin mimarı Meragalı Firuz oğlu Üstad Hasan’dır. Derinlemesine planlı cami, mihraba dik üç sahından teşekkül etmiştir. Taçkapısı dışa taşıntılı olarak yapılmış ve Anadolu’da Resim 3.17 Sivas Divriğ Ulu Camii eyvan türü taçkapıların öncüsü niteliğindedir (Resim 3.16). Mengücekliler zamanında yapılmış olan cami, darüşşifa ve türbeden oluşan Divriği Külliyesi ise yalnız XIII. yüzyılın değil, tüm Anadolu Türk mimarisinin en önemli anıtlarından birisidir. Selçuklu çağı mimarisinin en önemli yapısıdır. Süslemeleri bakımından birçok Sanat Tarihçisi Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasını dünyanın sekizinci harikası olarak değerlendirir (Resim 3.17). Divriği Ulu Camii, 1228 yılında Ahmed Şah tarafından yaptırılmıştır. Mihraba duvarına dikey beş sahına ayrılmış caminin üzeri 25 değişik kubbe ve tonoz ile örtülmüştür(Çizim3.4). Resim 3.18 Divriğ Ulu Camii Kuzey Taçkapısı Çizim 3.4 Sivas Divriği Ulu Camii Planı (D.Kuban’dan) Anadolu’da başka bir camide bu kadar değişik tonoz çeşidi bir arada uygulanmamıştır. Mihrap önünde bulunan dilimli kubbe, dıştan bütün yapıya hakim olacak şekilde yıldız kesitli çatı ile örtülmüştür. Caminin ortasına rastlayan bölümde ise bir aydınlık feneri vardır. Mimarisi ile olduğu kadar süslemeleri ile de dikkat çeken caminin mihrabı ve taç kapıları çeşitli bitkisel ve geometrik motiflerle süslenmiştir. Abanoz ağacından yapılmış ahşap minber üzerine çok sayıda ayet ve hadis yazılmıştır. Caminin kuzeyde, batıda ve doğuda olmak üzere anıtsal nitelikli üç taçkapısı Resim 3.19 Divriğ Ulu Camii Batı Taçkapısı bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en görkemlisi kuzey taçkapısı olup (Resim 3.18) geometrik ve bikisel motiflerin en gelişmiş örnekleri görülür. Batı kapısı (Resim Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi 3.19) figürlü süsleme ve farklı bezemeleriyle önemlidir. Caminin doğuya açılan mukarnas kavsaralı kapısı ise Selçuklu kapısı ismi ile anılır. Cami ve şifahanede bulunan yazıtlar yapının Ahlatlı Hurremşah adlı bir sanatçı yönetiminde çeşitli çevrelerden sağlanan ustalar tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir. İslam dünyasındaki klasik hastahaneler Selçuklular döneminde şifahane veya bimarhane ismiyle kullanmışlardır. Özellikle bimarhane akıl hastalarının özel terapiler uygulanarak su sesi ve değişik makamlarda müzik dinletilerek tedavi edildiği yapılardır. Selçuklu hastahaneleri, günümüze ulaşan en eski İslam hastaneleri olması bakımından önem taşırlar ki Divriğ Şifahanesi de bunlardan Resim 3.20 Divriğ Ulu Camii Darüşşifası Taçkapısı biridir. Divriği Ulu Camisi’ne bitişik olarak yaptırılan iki katlı şifahane Ahmed Şah’ın karısı Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. Darüşşifa anıtsal bir taçkapıyla dışa açılmaktadır. Darüşşifada kubbe ve tonozların zengin bezemeli taş mimarisi ve ortadaki havuzu ile etkili bir iç mekân oluşturulmuştur (Resim 3.20). Mengücekli döneminin önemli mezar anıtları arasında Divriği’deki 1196 tarihli Kamereddin Kümbeti ile Sitte Melik Kümbeti gösterilebilir. Bu kümbetler sekizgen gövdeli ve konik külahlı kesme taştan inşa edilmiş yapılardır. Sitte Melik Kümbeti’nin cephesindeki geometrik geçmeler geleneksel bezemenin bir devamı olarak kabul edilmektedir. Mengüceklülere ait bir kümbet de Kemah’ta XII. yüzyıl sonu, XIII. yüzyılın başına tarihlendirilen Melik Gazi Kümbeti’dir. Tuğladan bezemeli sekizgen gövdesi ve cenazelik kısmındaki sekizgen payeden gelişen örtü sistemiyle Azerbaycan bölgesi mezar anıtlarından Mümine Hatun Türbesi dekorasyonunu Anadolu’ya taşımış bir örnek olması bakımından ilgi çekicidir (Resim 3.21). Resim 3.21 Kemah Melik Gazi Kümbeti ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ Selçuklu Çağı Anadolu Türk Mimarlığının, günümüze ulaşabilen anıt niteliğindeki mimarlık eserleri camiler, medreseler, mezar anıtları, kervansaraylar ile saray ve köşklerdir. İlgi çekici eserlerin başında camiler gelir. Dinî eğitim yanında, din dışı eğitim de yapılan ve çağının yükseköğretim kurumları olan medreseler, anıtsal cephe düzenleri ile dikkat çekerken, mezar anıtlarında da, 10 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Anadolu’da ilgi çekici gelişmeler yaşanmıştır. Kervansaraylar ise en gelişmiş biçimiyle Anadolu’da Selçuklu çağında ortaya çıkmış ve Ortaçağ’ın önemli mimarlık örnekleri arasına girmiştir. Selçuklu döneminin sivil mimarlık örnekleri büyük ölçüde yıkılmış olsalar da Anadolu Selçuklu döneminin saray ve köşkleri bu konuda bilgi verebilecek niteliktedir. Anadolu Selçuklularının camilerinde Artuklular’ın enine gelişen tasarımı Resim 3.22 Malatya Ulu Camii dışında, genellikle mihrap önünde kubbeli bölümün yer aldığı, çok ayaklı (Ulu Camii) düzeni gözlenmektedir. Anadolu’da Büyük Selçuklu cami geleneğini sürdüren Malatya Ulu Camii, 1224 yılında inşa edilmiştir. Avlulu eyvanlı ve mihrap önü kubbeli cami, çini mozaik bezemeleri ve mihrap önü kubbesiyle ilgi çekicidir. (Resim 3.22). Sultan Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238 yılında yaptırdığı Kayseri Huand Külliyesi, Anadolu Selçukluları'nın cami, medrese, kümbet Resim 3.23 Kayseri Huand Külliyesi ve hamamdan oluşan ilk yapı topluluğudur (Resim 23).Cami, derinlemesine planı, mihrap önü kubbesi ve eyvan düzenlemesi gibi belirgin özellikleriyle Malatya Ulu Camiisi’ne benzemektedir. Cami ile medresenin birleştirilerek ele alındığı bir mimari tasarıma Kayseri’de Danişmentli dönemi eseri Kölük Camii’nde, sonra da Selçuklu dönemi eseri olan Hacı Kılıç Cami-medresesinde rastlanmaktadır. 1249 yılında yaptırılan Çizim 3.5 Kayseri Hacı Kılıç Camii Planı (O. Aslanapa’dan) Kayseri Hacı Kılıç Camii, cami-medrese birleşmesinin güzel bir örneğidir (Çizim 3.5). Cami derinlemesine planlı, beş sahınlı, mihrap önü kubbeli olarak düzenlenmiş, medrese ise revaklı avlu çevresine yerleştirilmiştir. Anadolu Selçukluları’ndan günümüze gelen en erken tarihli cami, XII. yüzyılda inşa edilen Konya Alâeddin Camii’dir (Resim 3.24).Caminin yapımına Sultan Mesud ve Kılıç Arslan döneminde başlanmış ve Alâeddin Keykubad tarafından 1220 yılında tamamlanmıştır. Alâeddin Camii birkaç yapı evresi geçirdiği için düzensiz bir pla şeklini almıştır. Cami iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm doğuda, çok sayıda ayağın taşıdığı düz damlı bölüm, ikincisi ise batıda Resim 3.24 Konya Alaaddin Camii Alâeddin Keykubad zamanında yapılan zengin çini bezemeli mihrap ve mihrap önü kubbesinin yer aldığı bölümdür. Abanoz ağacından kündekâri tekniğinde yapılan Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi minberi, çini mozaik süslemeli kubbesi ile mihrabı ve süslemede kullanılan taş işçiliği ile dikkat çekicidir. Selçuklu camilerinin bir diğer önemli yapısı, 1223 tarihli Niğde Alâeddin Camii’dir. Taş işçiliği ve orijinal mimarisi ile Anadolu Selçuklu camilerinin en iyi örneklerinden biri olan cami, mihraba dik üç sahından oluşan derinlemesine plana sahiptir (Çizim 3.6). Ortada, avlu fikrini yaşatan açık bir kısım yer alır. Taçkapı ve Çizim 3.6Niğde Aladdin Camii Planı (D. Kuban’dan) mihrap, yıldızlar, geometrik geçmeler, rozetler, zincir ve örgü motifleriyle zengin bir biçimde bezenmiştir. Selçuklu mimarı sanatının tüm inceliklerini yansıtmasının yanında bu camiiyi meşhur kılan en önemli özellik caminin taçkapı mukarnas kavsarasına, uygun ışık geldiğinde kadın başı silüeti şeklini almasıdır (Resim 3.25). Caminin sekizgen kaide üzerinde yükselen kalın silindirik gövdeli minaresi, daha sonra ilk Osmanlı yapılarına etki edecek bir örnektir. 1267 yılında Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin yaptırdığı Sinop Alâeddin Camisi ise mihrap duvarına paralel iki sahınlı harim kısmı ve revaksız avlusuyla, Selçuklu camilerinden çok Güneydoğu Anadolu’daki erken Türk camilerinin planlama anlayışına uyan bir yapıdır. Anadolu Selçuklu camilerinde önemli bir grubu da ahşap direkli camiler Resim 3.25 Niğde Alaaddin Camii oluşturur. Türk mimarisinde Anadolu dışı dönemlerden kalma eski bir geleneği yaşatan bu camilerdeki planlama anlayışı, daha önce değindiğimiz taş konstrüksiyonlu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine oturan ulu camilerden farklılık göstermez. Anadolu’da Selçuklular’dan başlayarak XIX. yüzyılın sonuna kadar uzun bir gelişim çizgisi sürdüren bu yapıların günümüze gelen en erken örnekleri arasında 1258 tarihli Konya Sahip Ata Camiisi ilk sırayı almaktadır (Resim 3.26). Ayrıca, Afyon Ulu Camii, Ankara Arslanhane Camii, Beyşehir Eşrefoğlu Camileri, bunların diğer önemli örnekleridir. 1272 tarihli Afyon Ulu Camii, Selçuklu döneminin ahşap direkli cami gelişimi içinde yalın fakat önemli bir örnek sayılmaktadır. Cami, mihrap duvarına dikey dokuz sahınlı, yaklaşık kırk tane mukarnas başlıklı ağaç direk tarafından taşınmaktadır. Camide kullanılan ahşap Resim 3.26 Konya Sahip Ata Camii malzeme ise yer yer kalem işi bezemelerle renklendirilmiştir. 12 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ XIII. yüzyıl ahşap direkli camileri arasında en büyük ölçülere sahip yapı Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camisi’dir. 1299 yılında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılan camii, mihrap duvarına dikey yedi sahından meydana gelen konsollu, düz tavanlı ve toprak damlıdır (Resim 3.27). Üst örtüsü mukarnas başlıklı ahşap direkler tarafından taşınmaktadır. Küçük ölçülerdeki mihrap önü kubbesi çini mozaikle kaplanmıştır. Anadolu Selçukluları’nda XIII. yüzyıla ait mescitler de üzerinde durulmaya değer nitelikleriyle karşımıza çıkmakta ve bu grup içinde izlenen mimari gelişmeler, daha sonraki yüzyıllarda varlığını duyurmaktadır. XIII. yüzyıl içinde, Resim 3.27 Konya Beyşehir Eşrefoğlu Camii özellikle Konya ve çevresinde örnekleri görülen tek kubbeli küçük ölçüdeki mescitler, hazırlık mekânlarıyla dikkati çekerler. Birkaçı dışında çoğunluğu kare ya da dikdörtgen planlı, tek kubbeli olan bu yapıların giriş kısımlarındaki hazırlık mekânı, Anadolu’da XIV. yüzyıl camilerindeki son cemaat yerlerinin ilk belirtisi olarak kabul edilmektedir. Bu gelişme, Beylikler ve Osmanlı dönemi mimarlığının tek kubbeli camilerinin son cemaat yerlerini hazırlayan bir gelişme olarak görülebilir. Konya’da 1215 tarihli Taş Mescit, 1248 tarihli Küçük Karatay Mescidi, XIII. yüzyıl eserlerinden Sırçalı Mescit, 1226 tarihli Güdük Minare Mescidi, Harput’da 1279 tarihli Arap Baba Mescidi ise belirtilmeye değer diğer nitelikteki Resim 3.28 Konya Karatay Medresesi örneklerdir. Anadolu Selçuklu mimarlığının anıtsal yapıları olan medreseler, aynı zamanda Ortaçağda eğitime verilen önemin bir göstergesidir. Burada öğrenciler parasız olarak İslami bilgiler (Fıkıh, Kelam, Tevsir, Hadis) tıp, astronomi, fizik, matematik, felsefe konularında eğitilmişlerdir. Medreseler de öğrenci sayısı 30-40 civarında olup, öğrencilere parasız eğitim veriliyordu. Masrafları vakıflar tarafından karşılanan öğrenciler, yatılı olarak kalıyor ve müderrislerden ders alıyorlardı. Resim 3.29 Konya İnce Minareli Medrese Medreseler XIII. yüzyılın sonuna kadar kapalı avlulu veya açık avlulu medreseler şeklinde iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunun dışında eyvan sayılarına, kat sayıları ve avlularının revaklı ya da revaksız oluşlarına göre değerlendirilmişlerdir. Kapalı avlulu medrese şeması büyük ölçüde Anadolu Selçuklu mimarisinin geliştirdiği bir düzenleme olarak görülmektedir. Bu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi medreselerin ilk örnekleri XII. yüzyılın ortalarında Danişmentliler’in Tokat ve Niksar Yağıbasan medreseleriyle başlar. Afyon Boyalı Köy (1210), Isparta Atabey Ertokuş Medresesi (1224), örneklerinden sonra, Konya Karatay Medresesi (1251), dengeli ve simetrik planlı, mermer taçkapısı, zengin çini mozaik bezemeleriyle bir baş eserdir (Resim 3.28). Kubbesinin içi ve ana eyvanı zengin çini mozaik süslemeler ile kaplıdır. Sahip Ata’nın mimar Kölük bin Abdullah’a yaptırdığı Konya İnce Minareli (1265) Medrese ise, aynı plan şemasını tekrarlayan, iç mekânda, sırlı tuğlanın kullanıldığı diğer bir yapıdır (Resim 3.29). Kırşehir Caca Bey (1273) ve Afyon Çay (1278) medreseleri bu dönemin diğer önemli kubbeli medrese örnekleridir. Açık avlulu medreseler tek ya da iki katlı olmakla birlikte, eyvanlı bir orta avlu düzenine dayanmaktadır. Medreselerde eyvan sayısı tek, iki, üç ya da dört Resim 3.30 Sivas Çifte Minareli Medrese olarak değişiklik gösterebilmekte, avlu da revaklı ya da revaksız olabilmektedir. Avlunun çevresine medrese hücreleri yerleştirilmiştir. Medreselerin köşe odaları genellikle kubbeli olurken, bazen de kapalı bir mescit ya da türbe olarak değerlendirilmiştir. Açık avlulu medreseler grubunun ilk örnekleri Artuklu yapısı olarak Mardin ve Diyarbakır’da karışmıza çıkarken, medrese ve şifahane olarak düzenlenmiş iki bölümlü Kayseri Çifte Medrese (1205), Anadolu Türk sanatının en eski hastahanesi olması bakımından da ayrı bir önem taşır. Sivas Keykavus Şifahanesi (1218), Kayseri Seraceddin Medresesi (1237), Kayseri Huand Hatun Medresesi (1238), Konya Sırçalı Medrese (1242), Akşehir Taş Medrese (1250), Tokat Gök Medrese (1279), Sivas Çifte Minare (Resim 3.30) ile Buruciye Resim 3.31 Sivas Buruciye Medresesi Medreseleri (1271) (Resim 3.31) ve Erzurum Çifte Minareli Medrese (XIII.y.y) (Resim 3.32) Anadolu Selçuklu geleneğini sürdüren anıtsal örneklerdir. Anadolu Selçuklu kümbetlerini XII. yüzyıldaki Danişmentli, Mengücekli ve Saltuklu mezar anıtları hazırlamıştır. Mezar anıtlarının bir bölümü özellikle medreselerle birlikte veya camilere bitişik olarak yapılırken, bir bölümü de bağımsız inşa edilmişlerdir. Bu dönemdeki türbe ve kümbetler genellikle cenazelik, gövde ve külahtan oluşurlar. Cenazelik kısmına cenaze konulur, gövde kısmı namaz kılmak için mescid olarak kullanılır, külah ya da kubbe kısmı ise örtüsünü oluşturur. Resim 3.32 Erzurum Çifte Minareli Medrese Bir külliyeye bağlı olarak tasarlanan ya da bağımsız olan türbe ve kümbetler, gövde planlarına göre kare, silindirik, çokgen ve tek eyvan şeklinde gruplandırılırlar. 14 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ XIII. yüzyıl sonlarında yaygın olarak kullanılmış olan silindirik gövdeli türbelerin en yaygın örneğine Ahlat’ta rastlanır. Ahlat Ulu Kümbet (1273) (Resim 3.33) Esen Tekin, Bogatay Aka ve Hasan Padişah Türbeleri buna örnek teşkil ederler. Sekizgen gövdeli türbeler ise bütün Anadolu’da uygulanmıştır. Tokat Ebul Kasım, Kırşehir Melik Gazi, Amasya Halifet Gazi, Divriğ Sitte Melik Türbeleri bu grubun önemli örnekleridir. Selçuklu Çağının günümüze ulaşan en eski tarihli mezar yapısı Selçuklu sultanlarından birçoğunun gömülü olduğu Konya Alâeddin Camii avlusundaki II. Kılıçarslan Kümbeti’dir (Resim 3.34). Bir diğer Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykâvus ise, Sivas’daki medresesinin güney eyvanında gömülüdür ve üzerine tuğladan on kenarlı bir kümbet yapılmıştır (Resim 3.35). Kayseri Döner Kümbet, oniki köşeli gövdesiyle kümbet tipinin tek başına ilgi çekici bir Resim 3.33Ahlat Ulu Kümbet uygulamasıdır. Kare gövdeli türbeler ise sayısal olarak azdır. Niksar Melikgazi ve Hacı Çıkrık Türbeleri Büyük Selçuklu türbelerine benzeyen istisnai örneklerdir. Anadolu Selçuklu döneminin sıra dışı örneklerini oluşturan bir grup da tek bir eyvan şeklinde düzenlenen türbeleridir. Konya, Afyon, Kütahya çevrelerinde yaygın olarak karşılaşılan “eyvanlı türbeler”, altta cenazelik, üstte bir eyvan yapısından meydana gelmektedir. Bunların en anıtsal örnekleri olarak Konya Musalla mezarlığındaki Gömeç Hatun Türbesi, Afyon Boyalıköy (XIII.y.y) ve Akşehir Emir Yavtaş Türbesi (1256) gösterilebilir. Resim 3.34 Konya II. Kılıç Aslan Kümbeti Anadolu Selçuklu mimarları dârüşşifalar konusunda da başarılı örnekler inşa etmişlerdir. Özellikle bunlar arasında 1218 yılında Sivas’ta yapılan Keykâvus Şifahanesi her türlü sağlık hizmetinin verildiği bir yapıdır. Ortada bir avlu ve onun etrafında sıralanmış koğuşlar ve odalarla medreselere benzemektedir. Bu şifahanenin hem hastane hem de bir tıp okulu olduğu kabul edilmektedir. Kervansaraylar, Anadolu’da Selçuklu çağı mimarlığının en anıtsal eserleri arasında yer alırlar. Anadolu Selçuklu öncesi benzer yapılar “ribat” olarak Resim 3.35 Sivas İzzeddin Keykavus Kümbeti isimlendirilirken, Anadolu’da bu yapılar “Kervansaray” , Osmanlı döneminde de daha çok “Han” olarak adlandırılmıştır. Selçuklularda, Antik devirde ve Bizans’ta Kervansaraylar ticaretin artmasına kervanların emniyetle seyretmesine katkıda bulunduğu gibi, savaşlarda askerî karargâh gibi de kullanılmışlardır. Kulelerle Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi güçlendirilmiş sağlam duvarları, gösterişli taçkapıları, revaklı avluları, avlu ortasında yer alan köşk mescidleri, değişik işlevdeki mekânlarıyla, Anadolu Selçuklu Resim 3.36 Aksaray Sultan Hanı mimarlığının gelişimini en iyi yansıtan yapılardır. Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu kervansaraylarının ana şemasını sürdüren Anadolu kervansarayları, iki farklı planda düzenlenmiştir. İlki açık ve kapalı kısımdan oluşan Klasik han şeması olarak adlandırılan model, ikincisi ise eş odaklı olarak isimlendirilen ortada açık bir avlu etrafına yerleştirilen odalardan oluşan kervansaraylardır. XII. yüzyıldan Aksaray-Kayseri yolunda Alay Han, XIII. yüzyıldan Kayseri-Sivas arasındaki Sultan Han, Konya-Aksaray arasındaki Sultan Han (Çizim 3.7-Resim 3.36), Konya-Akşehir arasındaki Horozlu Han, Antalya-Isparta yolundaki Evdir Han (Resim 3.37), Alanya yolundaki Alara Han, Kayseri-Malatya arasındaki ve Karatay Han (Resim 3.38), Anadolu’daki Sultan hanlarının en görkemli örnekleri arasındadır. Selçukluların önemli yerleşim merkezlerinde sultanlar, irili ufaklı yapı gruplarından oluşan yazlık ve kışlık saraylar, av ve eğlence köşkleri yaptırmışlardır. XII ve XIII. yüzyıllarda Ani, Van, Diyarbakır, Sivas, Harput, Kayseri, Akşehir, Konya, Çizim 3.7 Aksaray Sultan Hanı Planı (D. Kuban’dan) Beyşehir, Antalya, Alanya gibi kentlerde birçok saray ve köşk yapıldığını yazılı kaynaklardan biliyoruz. Anadolu Selçukluları'nın saray ve köşkleri, Anadolu dışındaki örnekler kadar görkemli olmasalar da, özellikle bezemeleriyle dikkat çekerler. Sarayların ana şeması, dört eyvanlı avlu tasarımına dayanmaktadır. Büyük boyutlu olmayan bu yapılar genellikle avlu, salon veya koridor niteliğinde bir orta mekan ile buna açılan eyvan tarzındaki mekandan oluşan çekirdek planlarıyla karakteristiktir. Selçuklu Sarayları genellikle tuğla ya da moloz taştan inşa Resim 3.37 Evdir Han edildiklerinden günümüze ulaşamamışlardır. Bu yapıların, kazılarda ortaya çıkarılan buluntulara göre çini, alçı kabartma, duvar resimleri ve moziklerle süslü olduğu anlaşılmaktadır. Bunların en iyi bilinenleri; Konya Alâeddin Köşkü ve Beyşehir Kubadabad Sarayı (1236), Kayseri’deki Keykubadiye (1224-26) sarayları yanı sıra, Erkilet Hızırilyas, Argıncık Haydar Bey, Aksaray IV. Kılıçarslan Köşkleri dönemin ilginç ve küçük denemeleridir. Özellikle Kubadabad Sarayının insan ve hayvan Resim 3.38 Karatay Han figürlü çinileri son derece dikkat çekicidir. 16 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Özet İSLAM SANAT TARİHİ •XII ve XIII. yüzyıl Anadolu Türk sanatı, Konya Selçuklu Sultanlığı hâkim oluncaya kadar hüküm süren Türkmen beylikleri tarafından temsil edilmiştir. Artuklu, Saltuklu, Danişmendli ve Mengücekli adlarıyla anılan bu beylikler daha çok Konya’nın doğusunda kalan bölgelerde faaliyet göstermişlerdir. Birbirlerinden sadece hüküm sürdükleri bölgeler bakımından ayrılan bu beyliklerin mimari eserlerini genel olarak Selçuklu sanatı başlığı altında toplamak da mümkündür. Anadolu Selçuklu sanatının temelini Orta Asya Türk sanatının motifleri, İslam sanatının felsefesi ve Anadolu’nun yerli kültürel etkisinin birleşmesi oluşturur. •Anadolu Selçuklularda cami hayatın odak noktasını teşkil etmiştir. Selçuklu medreseleri ise İslam kültürünün merkezini oluştururlar. Dinî ve müsbet ilimlerle ilgili derslerin yapıldığı medreselerin bir kısmı rasathane, bir kısmı ise şifahane olarak da kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu kümbetleri birçok özelliği ile Büyük Selçuklu geleneğinin devamı niteliğindedir. Plan, inşa teknikleri ve süsleme bakımından İran ve Anadolu kümbetleri arasında yakın benzerlikler görülür. XIII. yüzyılda Anadolu önemli bir ticaret ağına ve yol şebekesine sahipti. Bu yol güzergâhları üzerine inşa edilen her biri kale görünümüne sahip kervansaraylar kervan sahiplerinin canını ve malını koruduğu için ticaretin artmasına vesile olmuşlardır. •Anadolu Selçuklu Sanatı, süsleme çeşitliliği açısından hem el sanatlarında hem de mimari dekorasyonda İslam sanatlarından farklıdır. Selçuklu sanatı sonsuzluk prensibi içerisindeki geometrik kompozisyonlar, stilize edilmiş, rumi, palmet ve lotus olarak adlandırılan soyutlaştırılmış motifler, figürlü tasvirler, taş, ahşap ve çini üzerine nesih ve kûfî yazı türleri başarıyla uygulanmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi Mengücekli dönemi eseridir? a) Erzurum Ulu Camii Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. b) Divriği Ulu Camii c) Konya Alaaddin Camii d) Bursa Yeşil Camii e) Kayseri Ulu Camii 2. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu medresesi değildir? a) Konya İnce Minareli medrese b) Konya Karatay Medresesi c) Kayseri Seraceddin Medresesi d) İznik Süleyman Paşa Medresesi e) Isparta Atabey Ertokuş Medresesi 3. Sultan Alaeddin Keykubad’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238 yılında yaptırdığı Anadolu Selçukluları'nın cami, medrese, kümbet ve hamamdan oluşan ilk yapı topluluğu olan külliye hangisidir? a) Divriğ Ulu Camii Külliyesi b) Kayseri Huand Külliyesi c) Kayseri Çifte Medrese d) Konya Alaaddin Camii e) Malatya Ulu Camii 4. Kervansaraylar, Anadolu’da Selçuklu çağı mimarlığının en anıtsal eserleri arasında yer alırlar. Anadolu Selçuklu öncesi benzer yapılar “ribat” olarak isimlendirilirken, Anadolu’da bu yapıları “Kervansaray” , Osmanlı döneminde de daha çok “Han” olarak adlandırılmıştır. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu kervansaraylarının özelliği değildir? a) Tek ve iki katlıdır. b) Şehiriçi ticaret hanlarıdır. c) Taçkapılıdır. d) Açık ve kapalı avluludur. 18 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ e) Dışa kapalı ve kalevaridir. 5. Anadolu’da tek ongen gövdeli ve aynı zamanda sekiz sultanın medfun bulunduğu mezar anıtı hangisidir? a) Ahlat Ulu Kümbet b) Erzurum Emir Saltuk Kümbeti c) Konya II. Kılıçarslan Türbesi d) Kayseri Hunat Hatun Türbesi e) Konya I.İzzeddin Keykavus Türbesi Cevap Anahtarı: 1. b 2.d 3.b 4.b 5.c YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Altun, A.(1978). Anadolu’da Artuklu Devri Tük Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul. Altun, A. http://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/selcuklu.htm Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul. Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara. Aslanapa, O.(2002). “ Anadolu Selçukluları ve Beylikler Devri Kültür Sanatı” Türkler, C.7, İstanbul. s.705-721. Bayburtluoğlu, Z.(1988). Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum. Cantay, G.(1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara Karpuz, H.(2001). Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya. Kuban, D.(2001).Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, İstanbul. Kuran, A.(1969). Anadolu Medreseleri, Ankara. Öney, G. (1981); “İran ve Anadolu Selçuklu Türbelerinin Mukayesesi”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, III, Ankara, , s.41-46 Öney, G. (2002). “ Anadolu Selçuklu Sanatı” Türkler, C.7, İstanbul. s.807-819. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Anadolu Öncesi Türk İslam Mimarisi Önkal, H. (1996) ; Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara, Özkan, H.(2002) “Saltuklu Mimarisi” Türkler, C.8, İstanbul. s.72-83 Sözen, M.(1970) Anadolu Medreseleri C.I-II, İstanbul. Tuncer, O.C.(1986).Anadolu Kümbetleri Selçuklu Dönemi, C.I,Ankara. Turan, O.(2002) “Selçuk Kervansarayları”, Türkler, C.7, İstanbul. s.755-765. Uluçam, A.(2000). Ortaçağ ve Sonrasında Van Gölü Çevresi Mimarlığı I, Ankara. Yavuz, A.T.(1995) “Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansaraylarının Tipolojisi” ,IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri, Konya. Yetkin, S.K.(1970) Türk Mimarisi Yurttaş, H. (2002) “Hasankeyf’de Artuklu, Eyyûbî, Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi Mimari Eserleri” Türkler, C.8, İstanbul. s.100-114 20 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi HEDEFLER İÇİNDEKİLER ERKEN OSMANLI DÖNEMİ MİMARİSİ • Camiler • Medreseler • Türbeler • Hanlar, Kervansaraylar ve Bedestenler • Hamamlar • Saraylar İSLAM SANAT TARİHİ • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Erken Osmanlı Dönemi mimari ve süsleme özelliklerini tanıyacak • Bu dönemin mimariye kazandırdığı yenilikleri öğrenecek • Erken Osmanlı Dönemi yapı türlerini örneklerle değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 8 Erken Osmanlı Dönemi GİRİŞ Anadolu Selçuklu Devletinden sonra Anadolu’da yirmiden fazla beylik ortaya çıkmıştır. Kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak gören bu beyliklerden birisi de Bursa, Söğüt, İznik ve çevresine yerleşen ve Anadolu’daki diğer tüm beylikleri bir çatı altında toplamayı başaran Osmanoğulları’dır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan, Fatih Sultan Mehmet’in ölüm tarihine kadar 1300-1481 yılları arasındaki dönem, Erken Osmanlı dönemi olarak adlandırılmaktadır. Osmanlı sanatının yeni fikirler aradığı bu dönemde külliyeler, camiler, medreseler, türbeler, hanlar ve hamamlar inşa edilmiştir. Erken Osmanlı dönemi, Klasik Osmanlı mimarisini hazırlayan bir geçiş dönemi olarak nitelendirilebilir. Erken dönem Osmanlı mimarisinin Bursa ve Edirne’de toplanan eserlerinin önemli bir bölümü külliyeler halinde inşa edilmiştir. Türk şehirciliğinde önemli bir yeri bulunan ve farklı işlevli yapı gruplarından oluşan külliyeler bu dönemde ön plana çıkarılmıştır. Osmanlı topraklarına yeni katılan yerleşim birimleri külliyelerle canlandırılmış, şehrin fiziksel ve sosyal yapısına yeni bir boyut kazandırılmıştır. Selçuklu döneminde cami, medrese, türbe ve çeşme ile sınırlı kalan külliye mimarisi Erken Osmanlı döneminde sosyal açıdan daha geniş kitlelere hitap eden bir kimliğe bürünmüştür. Osmanlı döneminde zengin vakıfları sayesinde fonksiyonlarını uzun süre devam ettiren külliyeler şehirlerin gelişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Resim 11.1 Bursa Yıldırım Beyazıt Külliyesi Kuruluş dönemi külliyelerinde yapılar belirli bir eksen düzeni olmaksızın dağınık olarak yerleştirilmiştir. İznik ( 1334) ve Bursa ( 1340) Orhan Gazi Külliyeleri, Mudurnu (1382), Bolu ve Bursa ( 1389-1395) Yıldırım Beyazıt Külliyeleri XIV. yüzyılın külliye örnekleridir. Bursa Yeşil Külliyesi (1414-1424), Bursa (1424-1426) ve Edirne (1426) Muradiye Külliyeleri, Edirne Üç Şerefeli Camii ve Külliyesi (14371447) ile Ankara Karaca Bey Külliyesi (1440) erken dönem külliye gelişimini yansıtan önemli yapı gruplarıdır. İstanbul’un fethinden sonra kurulan Fatih Külliyesi (1463-1470) büyük selatin külliyelerinin ilk örneğini oluşturur. Bu külliye şemasında caminin merkez alındığı ve çevresindeki yapıların da simetrik olarak yerleştirildiği görülür. Başkent dışında yapılan Afyon Gedik Ahmet Paşa Külliyesi (1473), İnegöl İshak Paşa Külliyesi (1482) Fatih döneminin iki önemli yapısıdır. Fatih Külliyesiyle klasik hatların belirlenmesi ve bu düzenin Edirne (1484-1487) ve Amasya (1486) (Resim 11. 1) II. Beyazıt Külliyeleri ile devam ettirilmesi selatin külliye geleneğinin XV. yüzyıl sonlarındaki görüntüsüdür. Amasya II. Beyazıt Külliyesi cami, medrese, imaret ve mektepten oluşan yapılar topluluğu ile düzenli bir dağılım sergiler. Benzer uygulama Edirne II. Beyazıt Külliyesinde de vardır. Bu külliye tasarımında cami, tabhane ile birlikte yine merkeze alınmış, batıda medrese ve darüşşifa, doğuda 2 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Tek kubbeli camiler, kare planlı, kubbe ile örtülü, önlerinde son cemaat yeri bulunan minareli yapılardır. aşhane- imaret ve erzak deposu yerleştirilerek simetrik bir düzen sağlanmıştır. Şeyh Vefa (1476), Davut Paşa (1485) ve Çemberlitaş Atik Ali Paşa (1496) Külliyeleri İstanbul’da yapılan diğer önemli külliye örnekleri arasındadır. Camiler Erken Osmanlı dönemi camileri, tek kubbeli, tabhaneli veya yan mekânlı ve çok kubbeli (ulu camiler) camiler olmak üzere üç ana başlıkta toplanabilir. Tek kubbeli camiler, kare planlı, kubbe ile örtülü, önlerinde son cemaat yeri bulunan minareli yapılardır. Anadolu Selçuklu mescitlerinde ilk örnekleri bulunan, Beylikler döneminde devam eden bu cami planı, Osmanlı döneminde geliştirilmiştir. Bilecik Orhan Gazi Camii (1326-1362), Bursa Alaeddin Bey Camii (1335) ve İznik Hacı Özbek Camii (1333), tek kubbeli Osmanlı camilerinin ilk temsilcileridir. Resim 11.2 İznik Hacı Özbek Camii Resim 11.3 İznik Yeşil Camii İznik Hacı Özbek Camii, Orhan Gazi döneminde 1333 tarihinde yaptırılmıştır. Tek kubbeli Osmanlı camilerinin öncüsü olan bu yapıda taş ve tuğla dizilerinden oluşan almaşık duvar tekniği uygulanmıştır (Resim 11.2). Tek kubbeli camilerin önemli örneklerinden birisi de İznik’teki Yeşil Camii’dir (1378-1391). Cami adını yeşil renkli çinilerle kaplı minaresinden almaktadır (Resim11.3). Kuzey güney doğrultusunda iki kısım halinde düzenlenmiş dikdörtgen planlı caminin, güney kısmı kare planlı, üzeri kubbe ile kuzey kısmı ise ortada dilimli kubbe, yanlarda aynalı tonozla örtülüdür. Caminin önünde üç gözlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır (Çizim 11.1). Sırlı tuğla ve çinilerden oluşan minaresi, kuzeybatı köşesinde tek şerefeli ve silindirik gövdelidir. Erken Osmanlı döneminde diğer yapı tiplerinin arasında çok önemli olan cami plan türü tabhaneli ya da yan mekânlı olarak tanınan camilerdir. Bunlar başta Bursa olmak üzere çeşitli yerlerde birbirine benzer ya da farklı örnekler halinde çok sayıda örnek ile temsil edilmişlerdir. Tabhaneli camiler, cami ve tabhane bileşik olarak inşa edilen dini ve sosyal yapılardır. Bu plan kıble yönünde genellikle üzerleri kubbe ile örtülü bir kemer ile birbirine açılan arka arkaya iki büyük mekân ve iki yanda sayıları değişen yan hacimler, tabhane ( misafirhane) mekânlarından oluşmaktadır. Planda yer alan iki mekândan, girişin bulunduğu birinci mekân, bazı yapılarda şadırvanı ve aydınlık feneri ile eski geleneklerdeki avlu gibi düşünülmüş sofa, ikinci mekân ise namaz kılınan ibadet mekânı olarak tasarlanmıştır. İki yanda yer alan mekânlar alçı kaplamalı duvarları ve ocakları ile tabhane ( misafirhane) odalarıdır. Çizim 11.1 İznik Yeşil Camii Planı (E. H. Ayverdi) Tabhaneli camilerin ilk önemli uygulaması 1339 yılında Bursa’da yaptırılan imaret, han ve hamamdan oluşan külliye içerisinde yer alan Orhan Gazi İmareti’dir. 1388 yılında I. Murad (Hüdavendigâr) tarafından yaptırılan İznik’teki Nilüfer Hatun Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Erken Osmanlı Dönemi Resim 11.4 İznik Nilüfer Hatun İmareti Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet’in yaptırdığı külliyenin bir parçası olan Yeşil Camii tabhaneli tipin en dikkat çekici örneklerinden biridir. İmareti bu şemanın örneklerindendir. Yapı, dikdörtgen bir alan içine ardarda yerleştirilmiş ana mekân ile yanlarda birer oda ve önündeki son cemaat yerinden oluşur (Resim 11.4). Erken Osmanlı döneminde külliye olarak yapılan bir diğer tabhaneli cami ise Bursa’daki Hüdavendigâr Camii’dir. 1385 yılında tamamlanan yapı, cami-medrese, türbe, imaret, hamam ve çeşmeden oluşmaktadır. Yapının tabhaneli cami ile kapalı avlulu medrese şemalarını kaynaştıran iki katlı tasarımı, Osmanlı mimarisinin en ilginç denemelerinden birisidir. Giriş cephesinin alışılmadık görünümü bu tip örnekler içinde olduğu kadar, cephe mimarisinin gelişimi açısından da özgün bir uygulama olarak kabul edilmektedir. Bu tipin bir diğer örneği de Yıldırım Bayezid’in Bursa’da 1395 yılında yaptırdığı Yıldırım Külliyesi’nin camisi, tabhaneli camilerin kendi içindeki gelişimini yansıtan önemli bir adımdır. Anıtsal görünüşlü son cemaat yeri bu yapının en karakteristik özelliğidir. Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet’in yaptırdığı külliyenin bir parçası olan Yeşil Camii bu tipin en dikkat çekici örneklerinden biridir( Çizim 11.2). Cami, taç kapısındaki kitabeye göre 1419-1420 yılında Hacı İvaz Paşa’ya inşa ettirilmiştir. Eserin süslemelerinin 1424 yılında Nakkaş Ali bin İlyas Ali tarafından tamamlandığı hünkâr mahfili üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Caminin ana mekânı güneydeki kubbeli ibadet mekânı ve kuzeyde buna bitişik kubbeli sofa olmak üzere iki kısımdan oluşur. Kuzeydeki bölümün doğu ve batısında sofaya açılan birer eyvan ve bu eyvanların iki yanlarında ise tabhane odaları yer almaktadır. Yapının kuzey tarafı iki katlı olup, alt katta müezzin mahfili, üst katta hünkâr mahfili olarak düzenlenmiştir. Yeşil Cami ve Külliyesi Erken Osmanlı döneminin süsleme açısından en zengin yapısıdır. Taş, mermer ve çini yapının dış ve iç süslemelerinde etkilidir. Mukarnas kavsaralı taç kapısı (Resim 11.5) dönemin en görkemli kapılarından biridir. Caminin içerisi ve özellikle çini mihrap, renkli sır tekniği ile yapılmış, bitkisel, geometrik ve yazı kuşakları ile zengin bir kompozisyon sergiler. Çizim 11.2 Bursa Yeşil Camii (M. Sözen) Bursa’da II. Murat’ın yaptırdığı 1426 tarihli Muradiye Camii de tabhaneli camiler grubuna girer. Bir külliye olarak düzenlenen yapılar topluluğu cami, medrese ve darüşşifadan başka, çok sayıda türbeden oluşur. Yapı, ana eksen üzerindeki kubbeli iki bölümle yanlardaki eyvanlardan oluşmaktadır. Cami dış ve iç süsleme bakımından zengindir. İstanbul’daki tabhaneli camiler içinde 1462 tarihli Mahmut Paşa Camii, 1471 tarihli Rum Mehmet Paşa Camii, 1472 tarihli Murat Paşa Camii, bu plan tarzına getirdiği yeniliklerle dikkat çekmektedir. Erken Osmanlı mimarisinde görülen bir diğer cami planı da çok kubbeli (ulu cami) camilerdir. Bu dönemde geleneksel çok destekli ve düz damlı camilerin yerine, payelerle ayrılmış bölümlerden oluşan ve her bölümün üzeri kubbe ile örtülü Resim 11.5 Bursa Yeşil Camii 4 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ çok kubbeli (ulu cami) cami tipi görülür. Ortadaki kubbeli mekânın ortasına aydınlık feneri ve altına şadırvan yerleştirilerek bir yerde avlu geleneği yaşatılmaya çalışılmıştır. Çok kubbeli (ulu cami) camiler, mimari kuruluşları ile geniş bir ibadet alanı sağlamalarına rağmen, bu yapılarda mekân birliği tam olarak oluşturulamamıştır. Çizim 11.3 Bursa Ulu Camii (M. Sözen) Yıldırım Beyazıt tarafından 1399 tarihinde yaptırılan Bursa Ulu Camii, yirmi kubbesi, on iki ayağı ve enine dikdörtgen planı (Çizim11.3) ile çok ayaklı camiler konusunda verilebilecek en güzel örnektir (Resim 11.6). Osmanlı topraklarında uzun süre uygulanmış bu tip yapılar, değişik boyutlarda denenmiştir. Edirne’deki Eski Camii 1414’te Çelebi Sultan Mehmet tarafından tamamlanmış çok kubbeli (ulu cami) tipinin önemli örneklerinden biridir (Resim 11.7). Bu yapıdaki dokuz kubbe, ortada dört ayağa oturan kemerlerle taşınır. Orta eksendeki kubbeler bu camide belirtilmiş ve Bursa Ulu Camii’ne göre daha fazla mekân bütünlüğü sağlanmıştır. Resim 11.6 Bursa Ulu Camii Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan yapılar içinde Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır. İstanbul’da fetihden sonra Osmanlıların yaptırdığı ilk önemli yapı grubu, Fatih Külliyesi’dir Resim 11.7 Edirne Eski Camii Resim 11.8 Edirne Üç Şerefeli Camii Çizim 11.4 Edirne Üç Şerefeli Camii (M. Sözen) Erken Osmanlı mimarisi yeni gelişmelere yol açan denemelere de tanık olmaktadır. Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan yapılar içinde Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır. II. Murat tarafından yaptırılan 1447 tarihli Edirne Üç Şerefeli Camii adını üç şerefesine de ayrı merdivenlerle çıkılan minaresinden almaktadır (Resim 11.8). Yapı plan olarak, enine dikdörtgen mekânda altı dayanağa oturan 24 m çapındaki merkezi bir kubbe ve iki yanda daha küçük kubbelerle örtülü ikişer bölümle genişletilmiş mekândan oluşur. Burada ilk kez bir Osmanlı yapısında revaklı iç avluyla karşılaşılmaktadır. Ayrıca avlunun köşelerine yerleştirilen dört minare ile yapı arasında organik bir bağ kurulmaya çalışılmış, minarelerin avlunun dört köşesine yerleştirilmesi de ilk defa bu yapıda uygulanmıştır ( Çizim 11.4). İstanbul’da fetihden sonra Osmanlıların yaptırdığı ilk önemli yapı grubu, Fatih Külliyesi’dir (Çizim 11.5). Külliyenin merkezini oluşturan cami 1470 yılında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Erken Osmanlı Dönemi tamamlanmıştır. 1766 depreminde yıkılan cami, 1771 yılında dört yarım kubbeli şekli ile yeniden inşa edilmiştir. Fatih Camii 26 m çapındaki kubbesi Süleymaniye Camii inşasına kadar Osmanlı mimarisinin en büyük kubbe yapısı olmuştur ( Resim 11.9). Fatih Camii’nde avlu ve ibadet mekânı bir bütün olarak düşünülmüştür. 1496 tarihli Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii de Fatih Camii’nin etkileri ile şekillenmiştir. Fatih dönemi, mimari de olduğu gibi süsleme özellikleri ile de yeni teknik ve üslupların denendiği klasiğe geçiş dönemidir. Resim 11.10 İznik Süleyman Paşa Medresesi Çizim 11.5 İstanbul Fatih Camii (D. Kuban) Resim 11.9 İstanbul Fatih Camii Medreseler Erken Osmanlı dönemi medreseleri geçmiş deneyimlerin yeniden değerlendirildiği eğitim yapılarıdır. Bu dönem medreselerinde revaklı bir avlu etrafında öğrenci odaları ve dersane-mescitten oluşan bir düzenleme uygulanmıştır. Çoğunlukla büyük külliyelerin bünyesinde düşünülen ve diğer yapılarla birlikte planlanan medreselerin yanı sıra, bağımsız yapılmış medrese örnekleri de vardır. Bu dönem medreselerinde Selçuklu medreselerinden farklı olarak tonoz örtünün yerine kubbe almış, açık dersane (eyvan) kısmının üzeri kapanarak kubbeyle örtülmüş ve kapalı medreseden daha çok açık avlulu medrese modeli benimsenmiştir. Günümüze ulaşan en erken Osmanlı medresesi olan İznik Süleyman Paşa Medresesi (1331), Selçuklu geleneğinden farklı olarak yeni dönemin ilk habercisidir. U biçimindeki revaklı bir avlunun etrafına medrese odaları yerleştirilmiş ve odalardan birisi diğerlerinden daha büyük tutularak dersane haline getirilmiştir (Resim 11.10). Bu medresenin geleneksel yönü avlunun varlığıdır. Çizim11.6 Bursa Yıldırım Medresesi (Y. Demiralp) Bursa Yıldırım Külliyesi içindeki Yıldırım Medresesi, dikdörtgen revaklı avlu çevresinde odalar ve kubbeli dersane kısmının avluya açıldığı bir U planı gösterir (Çizim 11.6). Yıldırım Medresesi planının geliştirilerek uygulandığı diğer bir U planlı yapı da Bursa’daki 1420-1424 yılları arasında yapılan Yeşil Medrese’dir. Burada da 6 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ avlunun çevresinde üç yönde kubbeli revaklar dolaşmakta, arkalarında tonozlu odalar ve kubbeyle örtülü büyük dersane kısmı bir kemerle avluya açılmaktadır (Resim 11.11). Bir diğer önemli medrese de Bursa Muradiye Külliyesi içinde yer alan 1425 tarihli Muradiye Medresesi’dir. Yapının planı, Yıldırım Medresesi ile Yeşil Medrese’nin planını tekrarlamaktadır. Resim 11.11 Bursa Yeşil Medrese Resim 11.12 Edirne II. Beyazıt Medresesi Erken dönemde Selçuklu medrese geleneğinin devamı olarak, kapalı medrese ve dört eyvanlı şemanın uygulamaları da görülmektedir. Bursa’da 1339 tarihli Lala Şahin Paşa Medresesi kapalı avlulu medrese yapılarından biridir. Yapıda, ortada kubbeli bir mekân ve ona bağlanan eyvan ile iki tarafında medrese odalarından oluşan bir düzen görülür. Çelebi Sultan Mehmet dönemi medreseleri arasında yer alan iki yapı uygulamanın dikkat çekici örnekleridir. Kapalı medreseler arasında Merzifon’a yakın Gümüş’de 1415 tarihli Hacı Halil Paşa Medresesi’nde dört eyvan şeması yeni bir yorumla düzenlenmiştir. Diğer örnek ise Merzifon’daki 1417 tarihli Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’dir. Yapının dört eyvanlı plan düzeni bir avlu çevresine yerleştirilmiştir. Selçuklu ve Beylikler dönemi medreselerinde eyvanların bulunduğu kısımlar, Osmanlı medreselerinde büyük kubbelerle örtülmüş, giriş kısmı avluya açılmış ve diğer alanlar da medrese odaları olarak düzenlenmiştir. Bu iki yapı, geleneksel kapalı ve açık medreselerin Osmanlı dönemindeki gelişmesini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. XV. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Edirne Üç Şerefeli külliyesi içerisindeki medreseler ise gelişim sürecini Edirne’de yansıtan önemli eğitim kurumlarıdır. Klasik külliye şemasının öncüsü olarak kabul edilen İstanbul Fatih Külliyesi içinde yer alan medreseler döneminin en büyük eğitim kurumu olma özelliğini taşımaktadır. Cami merkez olmak üzere iki yanda simetrik olarak yerleştirilen medreseler, avlu, revak, öğrenci odaları ve dersane kısmı ile şemayı tekrarlamaktadır. 1473 tarihli Afyon Gedik Ahmed Paşa Medresesi ve 1482 tarihli İnegöl İshak Paşa Medresesi, başkent dışında yapılan Fatih döneminin önemli medreseleridir. İlginç bir medrese örneği de Edirne’de 1484-1488 tarihli Sultan II. Beyazıt Külliyesi içinde düzenlenen medrese ( Resim 11.12) ve darüşşifadır. Bu medrese de tıp öğrencileri eğitim görmüş, darüşşifası ise hastane olarak kullanılmıştır. Birbirine bitişik olarak yapılan döneminin bu en önemli sağlık kuruluşunda akıl hastaları su ve müzik terapisi uygulanarak tedavi edilmiştir. Osmanlı medrese mimarisinde az sayıda uygulanan sekizgen plan 1489 tarihli Amasya Kapı Ağası Medresesi’nde görülmektedir. Medrese odaları ve dersanenin sekizgen bir avlu etrafında oluşturduğu bu düzenleme daha sonra bazı ufak değişikliklerle İstanbul’daki 1550 tarihli Rüstem Paşa Medresesi’nde Mimar Sinan tarafından uygulanacaktır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi Erken dönem Osmanlı türbeleri baldaken (yanları açık türbe) türbeler, kübik gövdeliler ve poligonal gövdeliler olmak üzere tiplere ayrılırlar. Cenazelik bölümü bu dönem türbelerinde yaygın olmayan bir özelliktir. Erken dönemden itibaren baldaken türbelerin dışında diğer plan tiplerine revaklar ve taç kapılar eklendiği görülmektedir. Türbelerin cephelerinde taş ve tuğla sıraları ile oluşturulmuş alternatif dizili (almaşık) duvar örgüsü dikkat çekmektedir. Resim 11.13 İznik Kırkkızlar Türbesi Anadolu Selçuklu kümbetlerinden farklı plan ve süsleme ile dikkat çeken Erken Osmanlı dönemi türbelerinin önemli bir örneği İznik Kırkkızlar Türbesi’dir (1330-1362). Türbe, plan olarak önde giriş eyvanı ile arkada kubbeli bir ana mekândan oluşmaktadır (Resim 11.13). Anadolu Selçuklu Döneminin ardından Beylikler döneminde yeni bir tip olarak görülen baldaken türbeler, Erken Osmanlı döneminde de uygulanmış, daha sonra planın farklı tipleri geliştirilmiştir. İznik’teki Hayreddin Paşa Türbesi (1387), Bursa Devlet Hatun Türbesi (1414), Bursa Ebe Hatun Türbesi ( XV. yüzyıl ortaları) bu tipin örnekleri arasında yer almaktadır. Bursa’da Yıldırım Beyazıt Türbesi (1406) kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü, önünde üç gözlü revak düzenlemesi ile dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Dış mekânında duvar yüzeyleri, pencere alınlıkları, taç kapısı; iç mekânda duvarları, alınlıkları, sandukalardan beşinin üzeri ve mihrabını kaplayan muhteşem çini süslemeleri yapının farklılığını ortaya koymaktadır ( Resim 11.14). Resim 11.14 Bursa Yeşil Türbe Bursa Muradiye Külliyesi içerisinde yer alan türbeler mimari ve zengin süslemeleriyle dikkat çekerler. Külliyeye adını veren dönemin sultanı II. Murat’a ait türbe (1451), iç içe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe, kübik gövdeli olup, sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür. Ortadaki kubbeli kare mekân ayak ve sütunların sivri kemerlerle bağlanmasıyla oluşmuş, mekânın etrafı beşik tonozlu bir çevre koridoru ile kuşatılmıştır (Çizim 11.7). Başlı başına bir değer taşıyan Muradiye Camii arkasındaki mezar anıtları içindeki Şehzade Mustafa ve Cem’e ait yapı ( 1479) ise altıgen gövdeli ve kubbeyle örtülüdür. Önünde revaklı bir giriş kısmı bulunmaktadır. Çizim 11.7 Bursa II. Murat Türbesi (H. Önkal) Osmanlı Devleti’ne yaklaşık bir asır başkentlik yapmış olan Edirne’de az sayıda türbe günümüze ulaşmıştır. Şah Melek Camii’ne (1429) bitişik türbe, baldaken türbelerin, Beylerbeyi Camii haziresinde yer alan türbe (1429) ise sekizgen planlı türbelerin (Resim 11.15), Darül Hadis Camii’nin (1435) güneyinde bulunan türbe de altıgen planlı türbelerin Edirne’deki erken temsilcilerindendir. 8 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ İstanbul’da Fatih Külliyesi’nden sonra en önemli yapı grubunu oluşturan Mahmut Paşa Külliyesi’ndeki Mahmut Paşa Türbesi (1474) sekizgen planlı türbelerin bir örneğidir. Türbenin asıl dikkat çeken yönü cephelerindeki mozaik çini tekniği ile yapılan geometrik süslemesidir. Resim 11.15 Edirne Beylerbeyi Camii Haziresindeki Türbe Resim 11.16 Bursa Emir Hanı Hanlar, Kervansaraylar ve Bedestenler Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan kervansaraylar (hanlar) şehirlerde veya yol güzergâhları üzerinde yer almaktadır. XV. yüzyıldan başlayarak şehirlerde inşa edilen şehir içi hanlarının belirli bir malın ticaretinin yapıldığı hanlar olduğu görülmektedir. Bu dönemde şehir içi hanları yaygınlaşmış, bunlar bir veya iki avlu etrafında genellikle iki katlı olarak düzenlenmiştir. Hanlarda iki katlı planın uygulanması, duvar içerisine yerleştirilen ocaklar, Osmanlı dönemi hanlarında ortaya çıkan yeniliklerdendir. Bursa, Osmanlı idaresine geçtikten sonra önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş, bu nedenle Osmanlı şehir içi hanlarının ilk örnekleri de Bursa’da inşa edilmiştir. Bursa Orhan Külliyesi’ne bağlı olarak inşa edilen Emir Hanı ( XIV. yüzyıl) planı ile daha sonraki hanlara örnek olmuştur. Emir Hanı, kareye yakın revaklı bir avlu etrafında iki katlı odalardan oluşan bir düzenlemeye sahiptir (Resim 11.16). Alt kat odaları mal ve eşyanın depolandığı önü revaklı, penceresiz odalardır. Üst kattakiler ise revak kuruluşunun tekrarlandığı, pencereli ve ocaklı odalardır. Hanın kuzey girişinin karşısında küçük ölçülerde ele alınmış ahır kısmı bulunmaktadır. Ulubat Gölü kenarında bulunan Issız Han (1394), sadece kapalı kısımdan oluşan planı ile Selçuklu kervansaraylarının etkilerini sürdüren bir handır. İnegöl Ortaköy’deki kervansaray (XV. yüzyıl) ise yan nefler üzerindeki galerisi ile iki katlı Osmanlı hanlarına geçiş yapısı olarak dikkat çekmektedir. Resim 11.17 Bursa Koza Hanı Bursa’nın ticaret merkezinde yaptırılan Geyve Hanı (XV. yüzyıl), ipek ticaretinin yapıldığı İpek Hanı (XV. yüzyıl), Koza Hanı (1490) (Resim 11.17) ve Fidan Hanı (XV. yüzyıl) bağımsız tasarlanan önemli hanlardandır. Mahmut Paşa Hanı olarak da bilinen Fidan Hanı, iki avlulu han planında yapılmış olup, diğer hanlar gibi iki katlı revakların gerisinde odalardan oluşmaktadır. Avlunun ortasında bulunan şadırvanın üzeri mescit olarak yapılmıştır. Koza Hanı’nda da benzer şekilde uygulanan mescit, Selçuklu kervansaraylarının köşk mescitlerini anımsatmaktadır. İstanbul’da Fatih Külliyesi ile birlikte hanların işlevsel çeşitliliğinin arttığı ve kendinden sonra inşa edilen yapılara da örnek olduğu görülmektedir. Bu dönemde İstanbul’da inşa edilen Mahmut Paşa Külliyesi (1463- 1474) içerisinde bulunan Kürkçü Hanı, Fatih dönemi hanlarının günümüze ulaşabilen tek örneğidir. Bu han plan olarak iki avlu üzerine iki katlı olarak inşa edilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Erken Osmanlı Dönemi Osmanlı Devleti’nin hızla genişleyen sınırları, ticaret etkinliği olan Bursa, Edirne gibi şehirlerin fethi, daha kuruluş döneminde ülkeye canlı bir ticaret hayatı sağlamıştır. Ticaret yapıları, avlulu şehir hanları ve bedestenler olarak inşa edilen, çevrelerinde kısa sürede çarşıların oluştuğu yapılardır. Bedestenlerde depolanmış mallar dükkânlar, çarşılar veya arastalarda satılmıştır. Arastaları ve çarşıları dükkân sıraları oluşturur. Türk çarşılarının çekirdeğini, yangınlardan korunmak için genellikle taştan yapılmış bedestenler meydana getirir. Ahşap dükkânlardan oluşan çarşılar ise bedesten çevresinde yer almıştır. Bu tür yapılar içinde yirmi kubbesiyle İstanbul Sandal Bedesteni en anıtsal örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ankara, Bursa, Edirne, Kastamonu, Kayseri, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Vezirköprü gibi Osmanlı yerleşme merkezlerinde örneklerine rastladığımız bedestenler ilginç gelişmelere tanıklık etmektedirler. Hamamlar Anadolu’da XII.-XIII. yüzyıllarda inşa edilen ve erken Osmanlı döneminden itibaren önemini artırarak koruyan hamamlar, külliye içerisinde veya tek olarak inşa edilmiş yapılardır. Hamamların iyi gelir getirmeleri hayır eserlerine gelir kaynağı olarak vakfedilmesine neden olmuştur. Hamamlar işlevsel amaçlarına göre üçe ayrılmaktadır. Türk hamamının iç mimarisi, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. a) Halkın Yararlandığı Çarşı Hamamları: Her kişinin yıkanma ihtiyacını karşılayabilecek yapılar olup erkek ve kadınlar için ayrı ayrı olarak ya da çifte hamam olarak yapılmıştır. Tek hamam olduğu zaman erkekler için ayrı kadınlar için ayrı gün belirlenmiştir. b) Özel Hamamlar: Saray, kasır, konak ve evlerdeki hamamlardır. c) Kaplıcalar: Yıkanmanın yanı sıra şifalı suları ile tedavinin de amaçlandığı mekânlardır. Türk hamamının iç mimarisi, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. Soyunmalık, hamamın giriş kısmından sonraki ilk bölümdür. Genellikle ortada mermerden fıskiyeli bir havuz bulunur. Ilıklık, sıcaklığa geçmeden önce vücudu sıcağa alıştırmak için ayrılan ara bölümdür. Sıcaklık ise yıkanılan ve hamamın en sıcak kısmıdır. Hamamlarda genel ve özel yıkanma yerleri olup özel yıkanma bölümlerine "halvet" denilmektedir. Sıcaklığın ortasında hamamlarda göbek taşı, kaplıcalarda ise havuz yerleştirilmiş olup, bu kısmın üzeri genellikle büyük bir kubbeyle örtülüdür. Suyun ısıtıldığı yer olarak bilinen külhan sıcaklık bölümüne bitişik olarak yapılmıştır. Hamamların sıcaklık bölümlerine göre yapılan sınıflandırma da XII.- XIII. yüzyıllardan itibaren en çok uygulanan, bir merkez 10 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ etrafında bölümlerden oluşan dört eyvanlı ve köşe hücreli tiptir. Osmanlı şehirciliğinde çok büyük yeri olan hamamların sayıları hızla artmıştır. Çifte hamam olan ve gelişmiş bir plan şemasına sahip Bursa Orhan Gazi Hamamı (Çizim 11.8), Bursa Eski Kaplıca (XIV. yüzyıl), Mudurnu Yıldırım Hamamı ((1382), Edirne’de Beylerbeyi Hamamı ve Afyon Gedik Ahmet Paşa Hamamı dönemin önemli örnekleri olarak dikkat çekmektedirler. Saraylar Çizim 11.8 Bursa Orhan Gazi Hamamı (M. Sözen) Topkapı Sarayı dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına hizmet veren en önemli saraydır. Resim 11.18 İstanbul Topkapı Sarayı Osmanlı mimarisinde planı ve fonksiyonel özellikleri bakımından saraylar önemli bir yer tutarken, Erken dönem sarayları Bursa, Manisa ve Edirne’de görülmektedir. Ancak Bursa, Manisa ve Edirne Sarayları günümüze ulaşamamıştır. Bursa’daki Orhan Gazi dönemine tarihlendirilen Bursa Sarayı Hisar’daki İçkale’de bulunuyordu. Saray günümüze ulaşmamıştır. Manisa şehzadelerin tahta hazırlandıkları bir merkezdir. Manisa Sarayı’nın yapımına 1445 yılında başlanmış, daha sonraki dönemlerde ise saray genişletilmiştir. III. Murat döneminden itibaren bakımsız kalan saray, XIX. yüzyılda ortadan kalkmıştır. Edirne’deki ilk sarayın I. Murat tarafından inşa ettirilen ve şehre hâkim bir tepe üzerinde yer alan Eski Saray olduğu bilinmektedir. Yeni Saray olarak adlandırılan Edirne Sarayı ise şehrin dışında, Tunca Nehri kıyısında Sultan II. Murat tarafından 1450 yılında kurulmaya başlanmıştır. Saray başlangıçta sadece bir kasır halinde yapılmış, daha sonra Fatih Sultan Mehmet döneminde genişletilerek Saray-ı Cedid-i Amire adını almıştır. Edirne Sarayı yerleşim planı açısından Topkapı Sarayına örnek olabilecek özellikler gösteriyordu. Saraydan günümüze pek bir şey kalmamıştır. İstanbul’un fethi ile başlayan süreçte başkentte çok sayıda saray, köşk ve kasır yaptırılmıştır. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı 1450’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan Eski Saray’dır. Bir süre sonra saray ihtiyaçlara cevap verememiş, bu nedenle Topkapı Sarayı inşa edilince Eski Saray XIX. yüzyılda ortadan kalkmıştır. Topkapı Sarayı ise dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına hizmet veren en önemli saraydır (Resim 11.18). Sarayın Fatih dönemindeki ilk inşasının 1478 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Saray bir eksen üzerine sıralanmış büyük avlular ve bunların çevresine yerleştirilmiş yapılardan oluşmaktadır. Tahta geçen hemen her sultanın eklettiği yeni binalarla gittikçe genişleyip büyümüştür. Topkapı Sarayı, birun, enderun ve harem olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bab-ı Hümayun adlı ilk kapıdan sarayın birinci avlusuna, Bab-ı Selam’dan da ikinci avlusuna girilir. Bab-ı Selam’dan sonra Bab-ı Saade ya da Akağalar Kapısı gelir. Bu kapı sarayın “Birun” denen dış kısmı ile “Enderun” denilen iç kısmını birbirinden ayırır. Akaağalar Kapısı, sultanın yabancı devlet temsilcilerini kabul ettiği arz odasına Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Erken Osmanlı Dönemi Özet açılır. Arz odasının bulunduğu avluda ayrıca Ağalar Camii ile değişik amaçlarla yapılmış birimler mevcuttur. Bunlardan biri de günümüzde kutsal emanetlerin sergilendiği Fatih döneminden kalma Has Oda’dır. Bağdat, Revan, Mecidiye ve Sofa Köşkleri yanında bugün mevcut olmayan pek çok köşk de saray kompleksi içerisinde yer almıştır. 12 •1300-1481 tarihleri arasını kapsayan Erken Osmanlı dönemi Selçuklu ve Beylikler mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir hazırlık dönemidir. Bu dönemde Selçuklu döneminden gelen etkilerin yanı sıra yeni denemelere gidildiği daha önce görülmeyen yapı türlerinin de ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. •Erken dönem külliyelerinde yapılar belirli bir eksen düzeni olmaksızın dağınık olarak yerleştirilmiştir. Külliyenin ana yapısı olan cami yüksek bir alana yerleştirilmiş, genel düzenlemede cami ve medrese yakın konumlarda tasarlanırken han, hamam ve diğer yapılar daha uzağa inşa edilmiştir. •Erken Osmanlı döneminde tek kubbeli, tabhaneli veya yan mekânlı ve çok kubbeli (ulu cami) cami plan türleri uygulanmıştır. Ayrıca yeni gelişmelere yol açan Osmanlı mimarisinin klasik dönemini hazırlayan Edirne Üç Şerefeli Camii’nin önemli bir yeri vardır. Bu dönem tabhaneli veya yan mekânlı camilerin yaygınlık gösterdiği, çok kubbeli (ulu cami) camilerin de uygulanmaya devam ettiği bir dönem olmuştur. •Erken Osmanlı dönemi medreseleri külliyelerin içerisinde veya bağımsız olarak yapılmıştır. Bu dönem medreseleri revaklı bir avlu etrafında öğrenci odaları ve dersane- mescitten oluşan düzenlemeler gösterir. Medreselerde belirgin nokta, geleneksel özelliklere rağmen örtünün kubbeye dönüşmesi ve açık dershane ( eyvan) kısmının kapanarak bir kubbeyle örtülmesidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Özet İSLAM SANAT TARİHİ •Erken dönem Osmanlı türbeleri Selçuklu dönemi türbelerinden farklı gelişme göstermektedir. Bu dönemde plan çeşitleri çoğalmış, baldaken (yanları açık türbe) türbeler, kübik gövdeliler ve poligonal gövdeliler olmak üzere tipler uygulanmıştır. Cenazelik bölümü bu dönem türbelerinde yaygın olmayan bir özelliktir. Erken dönemden itibaren baldaken türbelerin dışında diğer plan tiplerine revaklar ve taç kapılar eklendiği görülmektedir. Türbelerin cephelerinde taş ve tuğla sıraları ile oluşturulmuş alternatif dizili (almaşık) duvar örgüsü dikkat çekmektedir. •Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan kervansaraylar (hanlar) şehirlerde veya yollarda külliyelerin bir parçası olarak düşünülmüştür. Bu dönemde şehir içi hanları ortaya çıkmış, bunlar bir veya iki avlu etrafında genellikle iki katlı olarak yapılmıştır. XV. yüzyıldan başlayarak şehirlerde inşa edilen hanların içinde satılan malın cinsine göre isimlendirilen Koza Hanı, İpek Hanı gibi ticaret yapıları olduğu görülmektedir. Hanlarda iki katlı şemanın uygulanması, duvar içerisine yerleştirilen ocaklar Osmanlı dönemi hanlarında ortaya çıkan yeniliklerdendir. Bu dönemde ayrıca bedesten, arasta, çarşı gibi ticari yapılarla külliyelerin çevresine canlılık getirilmiş ve gelir kaynağı olarak yaptırılmıştır. •Erken Osmanlı döneminden itibaren önemini artırarak koruyan hamamlar külliyeler içerisinde veya tek olarak inşa edilmiştir. Hamamların iyi gelir getirmeleri hayır eserlerine gelir kaynağı olarak vakfedilmesine neden olmuştur. Türk hamamının iç mimarisi, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. Osmanlı şehirciliğinde büyük bir yeri olan hamamların sıcaklık kısmında değişiklikler yapılmış, bir merkez etrafında bölümlerden oluşan bir plan tipi kullanılmıştır. •Osmanlı mimarisinde plan ve fonksiyonel özellikleri bakımından saraylar önemli bir yer tutmaktadır. Erken dönem sarayları Bursa, Manisa ve Edirne’de görülmektedir. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı 1450’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan Eski Saray’dır. Bir süre sonra saray ihtiyaçlara cevap verememiş, bu nedenle Topkapı Sarayı inşa edilmiştir. Topkapı Sarayı, dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına konut ve devletin yönetim merkezi olarak hizmet veren en önemli saraydır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Erken Osmanlı Dönemi DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Erken Osmanlı döneminde yaptırılan külliye örneği aşağıdakilerden hangisidir? a) Edirne Muradiye Külliyesi Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. b) İstanbul Süleymaniye Külliyesi c) Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi d) Nevşehir Damat İbrahim Paşa Külliyesi e) Antalya Elmalı Ömer Paşa Külliyesi 2. Aşağıdakilerden hangisi Erken Osmanlı dönemi medresesi değildir? a) Bursa’da Lala Şahin Paşa Medresesi b) İznik Süleyman Paşa Medresesi c) Bursa Yıldırım Medresesi d) Konya Karatay Medresesi e) Merzifon Çelebi Sultan Mehmet Medresesi 3. Yıldırım Beyazıt tarafından 1399 tarihinde yaptırılan yirmi kubbesi, on iki ayağı ve enine dikdörtgen planı ile çok ayaklı (ulu cami) camiler konusunda verilebilecek en güzel örnek aşağıdakilerden hangisidir? a) Bayburt Ulu Camii b) Edirne Üç Şerefeli Camii c) Manisa Ulu Camii d) Erzurum Ulu Camii e) Bursa Ulu Camii 4. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı aşağıdakilerden hangisidir? a) Topkapı Sarayı b) Dolmabahçe Sarayı c) Eski Saray d) İshak Paşa Sarayı e) Beylerbeyi Sarayı 14 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ 5. Aşağıdaki şehirlerden hangisinde Erken Osmanlı Döneminde saray yapılmamıştır? a) Bursa b) Konya c) İstanbul d) Manisa e) Edirne Cevap Anahtarı: 1. a 2.d 3.e 4.c 5.b Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Erken Osmanlı Dönemi YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Acun, H.(1999). “Erken Devir Osmanlı Mimarisi” Osmanlı, C.10, Ankara, s.137-149. Ahunbay, Z.(1999). “Osmanlı Medreseleri” Osmanlı, C.10, Ankara, s.301-307. Arık, O.(1999). “Osmanlı Mimarisinin Gelişimine Genel Bakış” Osmanlı, C.10, Ankara, s.102-114. Aslanapa, O.(1973). Türk Sanatı, İstanbul. Aslanapa, O.(1986). Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul. Aslanapa, O.(1991). Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara. Ayverdi, E. H.(1966). Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, 630-805 (1230-1402) İstanbul. Ayverdi, E. H.(1972). Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri, 806855 (1403-1451) İstanbul. Cantay, G. (2002). “Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi” Türkler, C. 12, Ankara, s. 86102. Cantay, G.(1992). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara. Cantay, G.(1999). “Osmanlı Dönemi Külliyeleri” Osmanlı, C.10, Ankara, s.308-317. Cantay, T. ( 1988). “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan İstanbul’un Fethine Kadar Osmanlı Sanatı” Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1, İstanbul, s.53-68. Eyice, S.(1999). “Osmanlı Devri Türk Mimarisi” Osmanlı, C.10, Ankara, s.79-101. Kuran, A.(1964). İlk Devir Osmanlı Mimarisinde Camii, Ankara. Önkal, H. (1992). Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara. Sözen, M. ( 1975). Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul. 16 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi