Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili

advertisement
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen
Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi,
Konya Deneyimleri
Mehmet Çağlar Meşhur* - Mehmet Akif Sağ**
Özet: Tarihsel süreç açısından içkili yerlerin kentlerde bulunabileceği alanlarla ilgili
bir uzlaşı sağlandığını söylemek zordur. Bugün sadece Konya’da değil, başka kentlerde
de gözlemlenen uzlaşı güçlüğünün, bazı toplumsal kabullerden ve dini inançlardan
kaynaklandığı söylenebilir. Ancak, uzlaşı sağlanmasını asıl güçleştiren, konu ile ilgili
yasal düzenlemeler ve bu düzenlemeleri yerel yönetimlerin yorumlama biçimidir. Mevcut yasal düzenlemeler kapsamında, içkili yerleri belirli alanlar içerisinde toplamayı
amaçlayan içkili yer bölgeleri tanımı, konunun çözümünü güçleştiren etkenlerin başında gelmektedir. Đçkili yerlerin kentten tecrit edilmiş alanlarda yer seçmesi için yapılan
bu zorlama, çalışmanın saha araştırmasının yapıldığı Konya kentinde yaşanan sorunun
başlıca nedenidir. Bu çerçevede, çalışmanın temel amacı, gerek yasal düzenlemelerden
gerekse yerel yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan sorunların Konya kentinin yaşadığı deneyimler ışığında ortaya konmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Đçkili yerler, Đçkili yerlerin belirlenmesi, Konya.
Determining the Places of Alcoholic Beverage Serving as a Poor Managed
Process: The Konya Experiences
Abstract: In the historical process, it is difficult to say that there was an agreement
made on the areas where places serving alcoholic beverage could be built. It can be
suggested that this lack of agreement, observed not only in Konya, but also in other
cities, resulted, to a great extent, from some social norms and religious beliefs. However, the most significant barrier to a solution is the legal arrangements related to this
subject, and the way in which local administrations interpret these arrangements. Within the scope of the present legal arrangements, the definition of regions for places serving alcoholic beverage, which aims to cluster such places within certain areas, is one of
the factors making the solution of the problem difficult. This requirement for such places’ to identify locations for themselves within areas isolated from the city is the basic
reason behind the problem encountered in the city of Konya, where the case of the study
is carried out. In this frame, the basic objective of the study is to present the problems
resulting from legal arrangements and the approaches of local administrations to the
issue in light of the experiences of the city of Konya.
Key Words: Alcoholic beverage serving places, determining the places of alcoholic
beverage serving, Konya.
*
Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü.
Arş. Grv., Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü.
**
Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt 21 Sayı 1 Ocak 2012, s. 71-104.
72
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
GĐRĐŞ
Kent planlaması, yaşanabilir kentler tasarlamayı ve bu bağlamda insanların
yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefler. Bunun yanı sıra, kent planlama sürecinin, üzerinde uzlaşma sağlanması çok kolay olmayan bazı kentsel işlevlerin yer
seçimi ile ilgili çözümleri de tartışması gerekmektedir. Bu anlamda, hapishane,
genelev ve çöp alanlarının konumlarının saptanmasında yaşanan tartışmalar
kadar derin olmasa da, içkili mekânların kentlerde konumlandırılacağı yerlerin
belirlenmesi de üzerinde uzlaşı sağlanması güç konularından biridir. Osmanlı’dan günümüze kadar hem sosyal, hem de mekânsal anlamda denetlenmeye
çalışılan içkili yerler, gerek konuya yönelik sübjektif bakış açısı, gerekse yapılan yasal düzenlemelerin içerdiği yetersizlikler açısından sorunlu bir alan olmaya bugün de devam etmektedir.
Çalışmanın saha araştırmasının yapıldığı Konya kenti, ifade edilen sorunların somut biçimde yaşandığı bir yerleşme olması açısından oldukça öğretici
deneyimler içermektedir. Öncelikle, böyle bir çalışmaya neden gerek duyulduğunun açıklanmasında yarar vardır. Đçkili yer tanımlaması, gerek konuya ilişkin
yasal düzenlemeler, gerekse literatürde yer alan çalışmaların büyük bir bölümünde “eğlence” kavramı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Ne var ki, Konya’daki içkili yerler, birkaç istisna dışında, konum özellikleri ve fiziksel koşulları açısından “eğlence” tanımlaması ile ilişkilendirilmesi neredeyse olanaksız
mekânlardır. Bu anlamda, bünyesinde ciddi çelişkiler barındırmasına ve kent
bütününü yakından ilgilendiren sorunlar içermesine karşın, yeterli düzeyde irdelenmemiş bir konuyu ele alma isteği bu çalışmayı güdüleyen temel unsurdur.
Đçki tüketilen yerler, Osmanlı’dan günümüze kadar birçok yasak ve kısıtlamaya konu olmuştur. Osmanlı döneminde daha çok yasaklarla anılan içkili yerler, özellikle Tanzimat sonrasında, getirilen bazı kısıtlamalarla yönetilmiştir.
Yine, 80 yılı aşkın bir süredir, içkili mekânların bulunabileceği yerleri yasal
düzenlemelerle getirilmiş ölçütlerle denetlemeye çalışan bir yapı söz konusudur.
Çalışma kapsamında detaylı bir biçimde irdelenen tarihsel süreç içerisinde, her
ne kadar ölçütler ortaya konmuşsa da, içkili yerlerin kentlerde bulunabileceği
alanlarla ilgili bir uzlaşı sağlandığını söylemek olanaksızdır. Bugün sadece
Konya’da değil, başka kentlerde de gözlemlenen bu uzlaşı eksikliğinin önemli
ölçüde, bazı toplumsal kabullerden ve dini inançlardan kaynaklandığı kolaylıkla
söylenebilir. Başka bir ifade ile içkili yerlere ilişkin tartışmaların, çoğu zaman
dini ve toplumsal değerler gibi kişiden kişiye değişebilen kavramlar üzerinden
yapılması, konunun üzerinde bir uzlaşı geliştirilmesini zorlaştırmıştır. Ancak
sürece ilişkin asıl sorun, konu ile ilgili yasal düzenlemeler ve bu düzenlemeleri
yerel yönetimlerin yorumlama biçimidir. Bu çerçevede, 2559 sayılı Polis Vazife
ve Selahiyet Kanunu’nun 7. maddesi gereğince düzenlenen Đşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik kapsamında, içkili yerleri belirli alan-
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
73
lar içerisinde toplamayı amaçlayan “içkili yer bölgeleri” tanımının, konu üzerinde uzlaşı geliştirmeyi güçleştiren etkenlerden biri olduğunu vurgulamakta
yarar vardır. Đçkili yerlerin kentten tecrit edilmiş alanlarda yer seçmesi için yapılan zorlamalara meşruiyet kazandıran bu yaklaşım, Konya kentinde yaşanan
sorunların nedenlerinden biridir. Yine, Yönetmelik kapsamında içkili yer bölgelerinin nerelerde bulunamayacağını düzenleyen hükümlerin içerdiği muğlâklıkların da içkili yerlerle ilgili tartışmalarda önemli payı vardır. Bu anlamda, gerek
yasal düzenlemelerden gerekse yerel yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan sorunların Konya kentinin yaşadığı deneyimler ışığında ortaya konması çalışmayı yönlendiren bir diğer unsurdur.
Kenti ilgilendiren bir konu olmasına karşın henüz dinsel ve sosyolojik bakış
açısı dışında tartışılamayan içkili yerlerin, daha objektif bir zeminde tartışılması
önemli bir gerekliliktir. Bu anlamda, daha önce yeterli düzeyde ele alınmayan
bir kentsel işlevi farklı boyutları ile irdeleyen bu çalışmanın, hem konunun toplumsal ve kuramsal anlamda daha objektif bir zeminde tartışılmasına katkı sağlayacağına, hem de başka kentlerle ilgili yapılacak çalışmalara yol gösterebileceğine inanılmaktadır.
Giriş bölümünün sonunda, kent için tabu olarak görülen bir konunun ele
alınması sürecinde (özellikle veri toplanmasına yönelik) ciddi güçlüklerle karşılaşıldığını vurgulamakta yarar vardır. Ancak ilginçtir ki, yerel yönetimlerin,
içkili mekânların denetiminde görevli birimlerinde çalışan kişilerle yapılan görüşmelerde kendilerinin ifadesi ile “aslında yüzleşilmek istenmeyen bir sorunu”
irdelemedeki merakımız desteklenip, bilgi paylaşımında sorun yaşanmazken;
özellikle hukukçularla ve akademisyenlerle yapılan görüşmelerde kentin muhafazakâr toplum yapısı ima edilerek sorunun görmezden gelinmesi gibi önemli
bir sorunla karşılaşılmıştır.
EĞLE CE KAVRAMI VE TÜRK TOPLUMU
KÜLTÜRÜ Ü TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ
DA KAMUSAL EĞLE CE
Kaybedilen yaşam enerjisini yeniden kazanma, hayatın insanlar üzerinde
meydana getirdiği düşünce yorgunluğundan kurtulma ya da yaşamın zorluklarından arınarak zihinsel açıdan yeni mücadelelere hazırlanma (Pehlivanoğlu,
1986: 7) gibi farklı anlamlar yüklenen eğlence kavramı, toplumun kültürel ve
sosyal yaşamını şekillendiren önemli bileşenlerden biridir. Đnsan ve toplum
yaşamı ile bu ölçüde bütünleşmiş eğlence kavramı, tarihsel süreç içerisinde
irdelendiğinde, eğlence tanımı içerisine giren etkinliklerin, toplumdan topluma
farklılaştığı, bunların kent mekânına yansımasının da farklı şekillerde olduğu
gözlenmektedir (Onsekiz, 2003: 7-8; Tarman, 1994: 1-2; Bilsin, 2007: 10). Tanımından da anlaşılacağı üzere, birçok etkinliği kapsayan; ayrıca, yaşam koşullarının zorlaşması ve hayatın daha karmaşık hale gelmesine bağlı olarak çeşitle-
74
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
nen eğlence olgusunun “içeriği” açısından sınıflandırılması bu çalışma açısından önemli bir gerekliliktir.
Kent, konut ve çalışma alanları ile birlikte sosyal ve kültürel faaliyetlere yönelik etkinlik alanlarını da kapsamaktadır. Özel, yarı özel/kamusal ve kamuya
ait mekânlardan oluşan kentte, genel anlamda, barınma, ulaşım ve çalışmaya
yönelik eylemlerle birlikte toplumun sosyal gereksinimlerinin de karşılandığı
eylemler yer almaktadır (Hatt ve Reiss, 2002: 29-30). Başka bir deyişle, kente
ilişkin fiziksel unsurlar kadar, kentte yaşayanların sosyalleşmesine katkı sağlayacak kullanımlar da kentsel yapının önemli birer parçasıdır (Wirth, 2002: 78).
Dolayısıyla, kent yaşamının doğal bir parçası olan ve belirli ölçüde kentlileşme
sürecine katkı sağlayan eğlence olgusu, kenti doğrudan ilgilendiren konulardan
biridir. Ancak, yukarıda da vurgulandığı üzere, sosyal ve kültürel açıdan çok
farklı boyutları olan eğlence kavramının, etkinliklerin gerçekleştirildiği
mekânlara göre sınıflandırılması gerekmektedir. Eğlence kavramına yönelik
literatür açısından, bu sınıflandırmaya çerçeve oluşturabilecek en yalın tanım,
eğlenceyi “kamusal” ve “özel” eğlence şeklinde tanımlayan yaklaşımdır (Bilsin,
2007: 107). Burada vurgulanması gerekir ki, kenti, bireye ya da aileye ait
mekânlarda gerçekleşen eğlenceden çok, birbirlerini tanıyan/tanımayan insanların bir araya geldiği ve kişilerin özgürlük alanlarını sınırlandıran belirli kuralların olduğu kamuya açık mekânlarda gerçekleşen eğlence türleri ilgilendirmekte;
dolayısıyla, bu çalışma kapsamında eğlence olgusuna yönelik olarak yapılacak
tartışmanın kamusallık kavramı üzerine temellendirilmesi gerekmektedir.
Her toplum, kendi örf, adet ve kazandığı sosyal ve ekonomik edinimler doğrultusunda kendi eğlence kültürünü yaratmıştır. Toplumların tarihsel süreç içerisinde yaşadığı sosyo-kültürel farklılaşmaya bağlı olarak değişime uğrayan eğlence kültürünün (Ceylan, 2004: 2), mekâna yansıması da farklı biçimlerde olmuştur. Ayrıca, toplumların yaşadığı değişimin, insanların talepleri üzerinde
yarattığı farklılaşmalar da eğlence kültürüne önemli ölçüde yön vermiştir.
Đnsanların bir araya geldiği, karşılıklı etkileşim içerisinde olduğu ve hepsinden önemlisi tüm bu eylemlerin kamuya ait alanlarda gerçekleştiği bir eğlence
şekli olarak tanımlanan kamusal eğlence kültürünün Türk toplumu açısından
yaşadığı değişim üç önemli dönemi içermektedir. Osmanlı Đmparatorluğu döneminde temelleri atılan; Tanzimat’la ciddi bir değişime uğrayan ve Cumhuriyetle başlayan Batılılaşma döneminde ise sadece tür olarak değil, nitelik olarak
da ciddi bir değişim geçiren kamusal eğlence kültürü, toplum hayatında ortaya
çıkan değişimleri yansıtması açısından da ilgi çekicidir. Osmanlı’daki kent yaşamının önemli bir unsuru olmanın yanı sıra kendi kültürlerini de yaratmış olan
meyhane (Ortaylı, 1987: 182-183; Zat, 1999: 66; Zat, 2002: 11; Sülker, 1985:
151) ve kahvehaneler (Hattox, 1998: 65) söz konusu dönemde kamusal eğlence
kültürü açısından büyük önem taşımaktadır. Đçkili yerlerin, özellikle de meyhanelerin büyük bir özgürlük kazandığı Tanzimat’la başlayan süreç, eğlence olgu-
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
75
sunun gelişimi açısından önemli bir diğer dönemdir (Sevengil, 1998: 144; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 236) Üçüncü ve son olarak vurgulanması gereken ise,
kadınla erkeğin birlikte eğlenmeye başladığı ve eğlencenin kitleselleştiği Cumhuriyet dönemidir (Zat, 2002: 139).
Şarapsız Meyhane: Kahvehaneler1
Çalışmaya temel oluşturan konunun içkili yerler üzerine kurgulanmasına
karşın, konunun araştırılması sürecinde sürekli olarak vurgu yapılan bir kavram
olması kahvehanelerin ayrı bir başlık altında değerlendirilmesini gerektirmiştir.
Bugünkü tanımı ve işleyişi açısından bakıldığında tümüyle yanıltıcı bir kullanım olan kahvehanelerin Osmanlı dönemi için çok farklı bir anlamı vardır. Geleneksel açıdan kent yaşamını sınırlandıran üç ögenin ilk kez dışına çıkılmış
olması ve bu sürecin kent kültürünün gelişimine önemli bir katkı sağlaması
kahvehaneleri özel kılmaktadır. 1554’te Đstanbul-Tahtakale’de, Halep’li Hakem
ve Şam’lı Şems adlı kişilerce açılan ilk kahvehane (Hattox, 1998: 64; Sevengil,
1998: 18), o güne kadar “ev”, “cami ya da tekke” ve “çarşıda” şekillenen kent
yaşamının dışına çıkılmaya başlanması açısından simgesel bir öneme sahiptir
(Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 387). Fiziki ortam ve çalışma
tarzı bakımından meyhanelere oldukça benzer bir yapıya sahip olmasına karşın,
satılan şeyin dinen yasaklanmamış/meşru bir ürün olması, kahvehaneleri çekinmeden gidilen mekânlar haline getirmiştir. Zaman içerisinde, halkın yönetimle ilgili görüş ve yakınmalarını açığa vurduğu yerlere dönüşen kahvehaneler,
toplumun siyasallaşması açısından da önemli bir dinamik yaratmıştır. Ne var ki,
kent yaşamına yönelik ortaya çıkardıkları bu dinamiğe karşın, özellikle din görevlileri, kahvehanelerin kendi nüfuz alanlarını daraltan bir kullanım olduğunu
iddia etmiş; iktidar ve yakın çevresi de söz konusu yerlere sürekli olarak kuşku
ile yaklaşmıştır (Hattox, 1998: 5). Öyle ki, bu kuşku, kahvehanelerin günlük
siyasal olayların konuşulduğu, devlet işlerinin eleştirildiği yerler haline geldikleri gerekçesiyle IV. Murad (1623-1640) tarafından kapatılmasına kadar varmıştır (Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 387). Ancak, farklı dönemlerde birçok yasak ve kısıtlama ile karşı karşıya kalan kahvehaneler uzun süre
kapalı tutulamamış ve Türk toplumu için kamusal eğlence kültürü açısından
önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak, tarihsel süreç açısından herhangi bir
yanlış anlaşılmaya sebep olunmaması açısından vurgulamakta yarar vardır ki,
kahvehaneler, meyhanelerden çok sonra kent yaşamına katılan, sadece Türk
toplumuna özgü ve sosyal yaşam açısından devrim sayılabilecek ve yine o dönemde devlet idaresince meşru kabul edilen bir mekân olmaları açısından önem
taşımaktadırlar.
1
Kahvehaneler için kullanılan şarapsız meyhane ifadesi, Hattox (1998, s.64)’un “Kahve ve Kahvehaneler-Bir
Toplumsal Đçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri” adlı çalışmasında geçen bir tanımlamadır.
76
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
KAMUSAL EĞLE
ĐÇKĐLĐ YERLER
CE KÜLTÜRÜ Ü
BĐR PARÇASI OLARAK
Türk toplumunda kamusal eğlence kültürünü belirleyen ve en az kahvehaneler kadar öneme sahip bir diğer olgu meyhanelerdir. Đnsanların topluca eğlendiği ve birbirleriyle vakit geçirdiği meyhaneleri asıl ilginç kılan ise tarihsel süreç
içerisinde birçok yasağa ve kısıtlamaya konu edilmiş olmalarıdır. Bu çalışma
kapsamında, “içkili yer” başlığı altında genelleştirilen konuya ilişkin tanım ve
saptamalardan önce, içki ve içkili yer konusundaki tutum ve davranışları belirleyen yaklaşımın arka planına eğilmenin tartışmaya fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Çünkü, kabul edilmesi gerekir ki, bugün özellikle kent yönetimlerinin
büyük bir bölümünün konuya karşı takındığı tavrın, toplumsal kabullerden ve
inanç sisteminden bağımsız düşünülmesi çok da olanaklı değildir.
Düşük yoğunlukta alkol içeren bira ve şarap türü mayalı içkilerin, tarım hayatına geçilen Neolitik dönemden itibaren, Mısır’dan Çin’e kadar eski dünyanın
hemen her yerinde tüketildiği; yüksek alkol dereceli içkilerin ise Ortaçağ’da
Arapların imbik üzerinde yaptığı değişikliklerin sonucu olarak ortaya çıkan ileri
damıtma teknikleri ile üretildiği bilinmektedir. O dönemde, alkol derecesi yüksek içkilerin hastalar üzerinde denenmesi ve hastalar üzerinde ağrı dindirme,
dert unutturma ve cesaret verme gibi geçici etkiler yaratması, alkol derecesi
yüksek içkilere olan ilgiyi daha da arttırmıştır (Tunalı, 2006: 6).
Tarihsel süreç içerisinde farklı tekniklerle üretilen ve farklı amaçlar için kullanılan alkollü içkileri, hemen hemen tüm toplumlarda sıkça tartışılan konulardan biri haline getiren etken ise içkinin sarhoş edici etkisi ve alışkanlık/bağımlılık yaratan özelliği olmuştur. Bu anlamda, içki içmeyi düzenleyen ve
Hammurabi’ye kadar uzanan kurallar çerçevesinde, kimi zaman içkiyi tamamen
yasaklayan, kimi zaman da kısıtlamalar getiren düzenlemeler yapılmıştır (Tosun
ve Yalvaç’tan (1975) aktaran Tunalı, 2006: 4). Konunun dağılmaması ve tartışmanın kent planlama süreci ile ilişkisinin zayıflamaması için detaylandırılmasında çok da yarar görmediğimiz bu tartışma açısından vurgulanması gereken en
önemli nokta, Đslam dininin alkollü içki olgusuna karşı getirdiği yasak ve Ülkemizde geleneksel toplum yaşamının içkiye yönelik bakış açısıdır. Çünkü
özellikle Osmanlı döneminde ortaya çıkan kısıtlamalar ve günümüzde içki/içkili
yer kavramına yönelik olarak yapılan düzenlemeler, tartışılan iki konu ile yakından ilgilidir. Daha somut bir anlatımla, içkinin Đslam dini açısından yasaklanmış şeylerden biri olarak kabul edilmesi ve yine bu kabuller içerisinde içkili
eğlencelerin dini açıdan meşruiyet sınırlarının dışında sayılması; ayrıca, geleneksel toplum yapısı içerisinde içkili mekânlarda eğlenmenin hoş karşılanmaması, bugün içkili yerlerin belirlenmesine yönelik tartışmalardaki temel yönlendiricilerden biridir. Ne var ki, tartışmanın, inanç ve toplumsal değerler gibi kişi-
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
77
den kişiye değişebilen bir zemine oturması, konu üzerinde uzlaşı geliştirilmesini
güçleştirmektedir.
Đçkili Yerlerin Gelişimine Đlişkin Kısa Tarihçe
Ulaşılan kaynaklar ışığında, içkili yerlerin Osmanlı döneminden günümüze
kadar olan zaman diliminde yaşadığı değişim genel çizgileriyle ortaya konabilmektedir. Kahvehanelerle birlikte, kamusal eğlence kültürünün önemli bir parçası olan meyhaneler, işletilme biçimleri yanında, getirilen kısıtlama ve yasaklar
açısından da ilgi çekici bir mekândır.
Şarap içilen, şarap satılan (ya da üretilen) yer anlamına gelen meyhanelerin
Anadolu’daki varlığı Bizans dönemine kadar gitmektedir. Ancak, Osmanlı dönemi meyhanelerinde, şaraptan çok rakı tüketilmiş, zaman içinde görenekleri ve
gelenekleriyle bir rakı kültürü oluşmuştur (Zat, 2002: 191; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 237-238). Osmanlı döneminde, meyhaneleri, kahvehanelerden ayıran
temel özellik işletmecilerinin daha çok Rum veya Ermeni olmasıdır (Sakaoğlu
ve Akbayar, 1999: 229). Gayrimüslim işletmeleri olarak anılan meyhanelerin bu
özelliği kapitülasyonların sağladığı muafiyetlerle birlikte değişime uğramış ve
içkili mekânların önemli bir bölümü yabancı uyruklularca işletilmeye başlamıştır (Zat, 1999: 50, 54). Gedikli (ruhsatlı) ve koltuk (kaçak) olarak sınıflandırılan
meyhaneler (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 229) Tanzimat’ın ilanına kadar birçok
kez kapatılmış, içki içenler idama varan cezalara çarptırılmıştır. Osmanlı döneminde ilk içki yasağını uygulayan Kanuni Sultan Süleyman’la (1520-1566)
birlikte, I. Ahmet (1603-1617), IV. Murat (1623-1640) ve III. Selim (17891807) dönemleri de içkiye ve meyhanelere yönelik ciddi kısıtlama ve yasakların
getirildiği dönemler olmuştur (Ortaylı, 1987: 184; Zat, 2002: 191). Ancak, 15.
yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar getirilen birçok yasakla kapatılan ve
ortadan kaldırılmaya çalışılan meyhaneler, yasakların kalkmasını ya da gevşemesini takip eden süreçte sayılarını daha da arttırarak yaşamaya devam etmiştir
(Zat, 2002: 197; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 236). Ortaylı (1987: 184-185), o
dönemde, içkiye yönelik olarak uygulanan yasakların uzun süre devam etmemesini iki nedene bağlamaktadır. Bunlardan ilki, içki yasağının insanları bireysel
üretime itmesi ve içki tüketiminde herhangi bir azalma sağlanamamasıdır. Diğeri ise, meyhanelerin kapatılması ile durdurulan içki satışının hazineye giren
vergi gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olmasıdır. Ayrıca, Ortaylı (1987:
184) içki yasaklarını, içki düşmanlığı ya da hükümdarın dindar olmasından çok,
içkinin verdiği rahatlıkla insanların yönetimi eleştirebilmesi ile ilişkilendirmekte, eleştirilerden hoşnut olmayan hükümdarların meyhaneleri saray görevlilerince sürekli olarak izlettirmesine vurgu yapmaktadır.
Burada ifade edilmesi gereken bir diğer nokta, birçok yasağa konu olmalarına karşın, o dönemde, meyhanelerin çalışma esaslarını düzenleyen “meyhaneciler loncası” gibi sosyal açıdan önemi olan bir örgütlenmenin bulunmasıdır.
78
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Meyhanelerin işletilmesini sosyal olarak denetleyen ve ortaya çıkan birçok kısıtlamaya karşın meyhanelerin varlığını devam ettirmesine olanak sağlayan bu
örgütlenme içerisinde, gedikli olarak tanımlanan meyhaneler babadan evlada
miras olarak kalmakta, evlat meyhanecilik yapmak istemezse ya da meyhaneci,
bir erkek evlat bırakmadan ölürse, meyhane loncası aracılığı ile meyhanenin
işletmesi, işin ehli bilinen ve dürüstlüğüne/namusuna inanılan bir çalışana veya
herhangi birine devredilmektedir (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 229). Konunun
bu yönü, yapılan bu çalışma ile doğrudan ilişkili olmasa da, bugün sadece birkaç fiziksel ölçütle sağlanmaya çalışılan içkili yerlere yönelik denetimin, sosyal
boyutunu ortaya koyması açısından vurgulanmaya değer bulunmuştur.
Başlangıçta meyhane şeklinde tanımlanan ve aslında bir kültürü de tanımlayan içkili mekânların zaman içerisinde, verdikleri hizmet, müşteri profilleri ve
işletilme biçimleri açısından farklı türleri ortaya çıkmış ve bu mekânlar baloz2,
gazino, kafe şantan,3 bar, pavyon, birahane ve gece kulübü gibi değişik isimlerle
anılmıştır/anılmaktadır. Daha çok sosyal ve kültürel bir örgütlenme içerisinde
denetlenen ve devletin yönetim sistemi içerisinde inançların uzantısı olarak
ortaya çıkan kısıtlamalara konu olan içkili yerlerin tam anlamıyla özgürlük kazanması Tanzimat’ın ilanıyla olmuştur (Sevengil, 1998: 144). Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’in ilanıyla devam eden bu süreci farklı kılan ise, eğlencenin kitleselleştiği, sosyal denetimin ve inançlardan kaynaklanan kısıtlamaların
ortadan kalktığı bir dönemde, artan sayıdaki içkili yerleri (farklı biçimlerde)
denetleme çabasıdır.
Đçkili Yerleri Denetlemeye Yönelik Çabalar
I. Meşrutiyet’e (1876) kadar içki sadece meyhanelerde içilmekte ya da buralardan temin edilebilmektedir. Bu dönemde, sadece Müslüman olmayanlar tarafından işletilen ve farklı türleri olan meyhanelere Müslümanların sadece gitmesi
değil, içkiyi herhangi bir şekilde ya da yerde tüketmeleri de yasaktır. Bu nedenle, Müslümanların, tamamı Müslüman olmayanların yaşadığı mahallelerde yer
alan meyhanelere gizlice gittiği ya da meyhanelerden aldığı içkiyi evlerinde
tükettiği bilinmektedir (Zat, 1999: 50; Sevengil, 1998: 145).
Söz konusu dönemde, (dolaylı da olsa) içkiye yönelik denetimin bir parçası
olan yüksek vergilerin yanı sıra, meyhanelerin loncaları da denetim süreci içerisinde önemli bir örgütlenme türüdür. Yukarıda ifade edildiği üzere, meyhanede
çalışacak kişilerin belirlenmesine varıncaya kadar denetim gücü olan meyhane
loncaları, meyhanelerin yerlerinin belirlenmesi konusunda da yaptırımı olan bir
esnaf örgütlenmesidir (Ortaylı, 1987: 182).
2
Balozların meyhanelerden farkı, liman yakınında bulunmaları ve müşterilerinin çoğunluğunu yabancı gemicilerin oluşturmasıdır (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 240).
3
Kafe Şantan (Café Chantant), 19.yüzyılın sonlarında ilk örnekleri Beyoğlu’nda açılan, daha çok yabancıların
gittiği, revü, skeç ve pantomim gösterilerinin yapıldığı eğlence yerlerine verilen isimdir (Zat, 2002: 40).
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
79
Đçkiye yönelik bakış açısının ve buna bağlı olarak denetim biçimlerinin de
değişmesi bağlamında, Tanzimat’la başlayan süreç önemlidir. Tanzimat dönemi
ile toplumsal yaşamda gerçekleşen büyük değişim en çok gece hayatında hissedilmiştir. Đçkiye yönelik katı yasaklardan kaçınıldığı, sadece sarhoş olup taşkınlık yapanlara ceza verildiği ve içkili yerlerin gözetim altında tutulduğu bu dönemde birçok alternatif eğlence mekânı ortaya çıkmış ve Cumhuriyet dönemi
kadar yaygın olmasa da, kadın ve erkekler birlikte eğlenmeye başlamıştır (Zat,
2002: 139). Ayrıca, Tanzimat’ın ilanıyla birlikte (yasaklanılmasından kaçınılan)
içki, hazineye önemli gelir sağlayan kalemlerden biri olarak görülmüş ve çıkarılan Rüsum-u Miri Nizamnamesiyle üretilen içkilerden yüzde on oranında vergi
alınmıştır (Sülker, 1985: 151). Ancak, vurgulanması gerekir ki, bu sürecin yarattığı belki de en olumsuz sonuç geleneksel meyhane kültürünün zayıflaması
olmuştur. Kendi içerisinde bir örgütlenmesi ve ritüelleri olan ve kendi kültürünü
yaratmış olan meyhaneler, çeşitlenerek sayıları artan içkili yerlerin ortaya çıkardığı denetimsizlik ve yozlaşma ile birlikte önemini yitirmiştir. Bu yozlaşmaya
yönelik, ilgi çekici eleştirilerden biri, Ortaylı’nın (1987: 186):
“Türkiye henüz dünyanın az içki tüketen ülkelerinden. Türk toplumunun alkolden
çürüyen bir toplum olmaması için, meyhane kültürünün yaşaması lazımdır. Tıkınarak değil, çöplenerek yenen mezelerle; yavaş yavaş içmek, bol sohbetle devrilen kadeh sayısını azaltmak, yani içki adabını koruyabilmek; galiba alkolizme karşı en dirençli ve etkin yol budur”
ifadeleri ile ortaya koyduğu saptamadır. Burada vurgulanması gerekir ki, günümüzde, yerel yönetimlerin içkili yerlerin saptanmasına yönelik kararları alırken yaşadığı tereddüdün, “içki içme adabı”nın korunamamış olması ile de yakından ilişkisi vardır.
1919 yılında Darü’l Hikmet’il-Đslamiye4 tarafından hazırlanıp Dâhiliye nezaretine sunulan ve genelge haline getirilen düzenleme, o güne kadar, daha çok
yazılı olmayan kurallarla denetlenmeye çalışılan içkili yerlere, (kısmen de olsa)
somut ölçütler getirilmesi açısından önem taşımaktadır. Cami, tekke, medrese
ve türbelere 100 metreden daha yakın yerlerde, müslüman mahallelerinde, karakol civarlarında ve polisçe sakıncalı olduğu bildirilen yerlerde içki satışına yönelik yerlerin açılamayacağını öngören düzenleme kapsamında, içki satılan
yerlerin duvarlarla çevrili olması, (denetimlerde başka kapılardan çıkılmasını
önlemek için) yalnız bir kapısının bulunması ve bu tip yerlerin güneşin batmasıyla kapatılmasını öngören hükümler yer almıştır (Sülker, 1985: 154). Bu düzenlemeyi önemli kılan bir diğer nokta da, dönemin Đslami kurallara göre fetva
veren bir örgütü tarafından hazırlanmasına karşın, içkiyi tamamen yasaklamak
4
Darü’l Hikmet’il Đslamiye, 25 Ağustos 1918’de Đstanbul’da kurulan, Đslam diniyle ilgili sorunları incelemekle görevli akademik kurul. Çalışmaları 18 Kasım 1922’de sona ermiştir (Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 564)
80
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
yerine, somut kurallarla denetlemeye çalışan bir yaklaşımın benimsenmiş olmasıdır.
Đçkiye yönelik düzenlemeler açısından ilgi çekici süreçlerden biri de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin (23 Nisan 1920-29 Ekim 1923) Kurtuluş
Savaşı sırasında koyduğu içki yasağıdır. 14 Eylül 1920 tarihinde Men-i Müskirat Kanunu adı ile çıkarılan ve 22 Mart 1926 tarihine kadar yürürlükte kalan bu
düzenleme kapsamında her türlü içkinin üretimi, ithali, satın alınması, satılması
ve kullanılması yasaklanmıştır (Zat, 1999: 73). Vurgulanması gerekir ki, yasanın kendisi kadar, o günkü meclis gündeminde tartışılma biçimi de ilginçtir.
Đçkinin yasaklanmasını savunan milletvekilleri, o dönemde meyhaneleri işleten
Rum ve Ermenilerin büyük kazançlar elde ettiğini, emlak ve akarların çok büyük bir bölümünün Müslüman olmayanların eline geçtiğini, ayrıca, bağımlılığa
neden olan içkinin manevi çöküntüye yol açtığını savunmuştur. Đçki yasağının
karşısındaki milletvekilleri ise hiçbir toplumun yasaklarla içki içmenin önüne
geçemediğini, yasak koymak yerine içkiye vergi konmasının ve zararlarının
halka anlatılmasının daha akılcı bir yol olduğunu belirtmiştir (Sülker, 1985:
151-152; Karahanoğulları, 2008: 153). Yasalaşma sürecinde ciddi tartışmalara
konu olan ve 1926 yılının başına kadar yürürlükte kalan Men-i Müskirat Kanunu, o dönemi anlatan romanlara da konu olmuştur.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın (1947: 11) Meyhanede Hanımlar adlı romanında
geçen;
-Hükümetin bir zamandır içki yasağı hakkındaki kararına ne dersiniz?,
-Hükümet bu hareketiyle men’ değil, içkiye herkesi teşvik, tahris etti. Bu yasaktan
sonra, işrete rağbet yüz katı arttı. En pis, muzır rakılar üç dört yüze satıldı. Bütün
meyhanelerde, küp dibi tortularına kadar bayat sermayeler sürüldü. Hiç kullanmayanlara bile iştah geldi. Her tarafta yeniden imbikler ısmarlandı.
-Bir şeyi neşretmek(yaymak) istiyor musunuz? Menediniz.
şeklindeki diyalog, Osmanlı döneminde de uygulanmaya çalışılan içki yasaklarının ortaya çıkardığı beklenmeyen sonuçların toplumsal yönünün vurgulanması adına önemlidir.
Đçkili Yerlerin Saptanmasına Đlişkin Mevzuatın Tarihsel Gelişimi ve
Yaşanan Açmazlar
Osmanlı döneminde daha çok yazılı olmayan kurallarla ve enformel örgütlenmeler aracılığı ile denetlenmeye çalışılan içkili yerlerin, yazılı ve somut ölçütlerle denetlenme çabası yukarıda da vurgulandığı üzere, 1919 yılı sonrasına
rastlamaktadır. 1919 yılında başlayan ve Cumhuriyetle devam eden bu süreçte,
içkili yerleri somut ölçütler getirerek denetleme çabasını, içkili yerlerin çeşit ve
sayısındaki artışla birlikte içki tüketimindeki yozlaşmanın bir uzantısı olarak
görmek de olasıdır.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
81
Aslında bir çağdaşlaşma-batılılaşma projesi olan Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren toplumsal yaşamda köklü değişikliklerin ortaya çıktığı herkesçe
bilinmektedir. Eğlence hayatı üzerinde ciddi değişimler yaratan bu süreç, özellikle alkollü içki olgusunun farklı yönleri ile ele alındığı ve yasal düzenlemelerin yapıldığı bir kurumsal anlayışı da beraberinde getirmiştir. Đçkinin üretimi,
pazarlanması ve tüketimini denetim altında tutmayı hedefleyen bu anlayış içerisinde birçok yasal düzenleme yapılmış ve özellikle yerli üretilen içkilerle, ithal
edilen içkilerin fiyatlandırılması ve vergilendirilmesi konusunda düzenlemelere
gidilmiştir. Ancak, literatürde geniş bir biçimde yer bulmuş olan içkinin üretimi,
tüketimi, fiyatlandırılması, vergilendirilmesi ve içkili yerlerin çeşitlenmesi konusu, yapılmak istenen çalışma ile doğrudan ilişkisi olmayan konulardır. Dolayısıyla, içkili yerlerin kenti ilgilendiren bir konu olarak ele alınmadığı savı ile
yapılan çalışmada, içkili yerlerin belirlenmesine yönelik üretilen yasal düzenlemeler üzerinde durulmuş ve bu düzenlemeler açısından yaşanan sorunlar irdelenmiştir.
Đçkili mekânların yer seçimine ilişkin mevzuat açısından vurgulanması gereken ilk yasal düzenleme 9 Haziran 1340 (M. 1924) tarihli Nizamnamedir. Men-i
Müskirat Kanunu’nun tadiline ilişkin 470 sayılı Kanunun uygulanmasına yönelik bu Nizamname, kadehle içki satılacak ve içilebilecek yerlerin hükümetin
belirleyeceği bölgelerde bulunmasını hükme bağlamıştır. Mahallin en büyük
amirinin başkanlığında oluşturulacak bir heyete verilen yetki çerçevesinde, belirli mıntıkaların tayin edilmesini hükme bağlayan söz konusu Nizamnamenin,
içkili yerlerle ilgili bugünkü bölgeleme anlayışına da temel oluşturduğu görülmektedir (Karahanoğulları, 2008: 159, 160). Đçkili yerlere ilişkin yapılan bir
diğer önemli düzenleme 14 Temmuz 1934 tarihinde yayımlanan 2559 sayılı
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’dur (Zat, 2002: 170). 1949 yılından bugüne
kadar yapılmış olan ve içkili yerlere verilecek izinlerde uyulması gereken esasları düzenleyen dört yönetmeliğe de dayanak oluşturan Kanunun 7. maddesinde;
genel anlamda kamuya açık istirahat ve eğlence yerlerinin tanımı yapılmış,5 bu
yerlerin ruhsatlandırılması konusunda yetkili kurumlar belirtilmiş ve yine söz
konusu yerlerin bulunacağı alanların, Đçişleri Bakanlığınca hazırlanacak bir
yönetmelikle belirlenmesine yönelik hüküm getirilmiştir. Söz konusu Yasa gereğince hazırlanan ve içkili yerlere ilişkin ölçütlerin belirlendiği yönetmelikler
tarih sırasına göre aşağıdaki tabloda yer almaktadır (Tablo 1).
5
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 7.maddesinde kamuya açık istirahat ve eğlence yerleri; “kişilerin tek
tek veya toplu olarak eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon, kamping ve
benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane, içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili
yerler: sinema, kahvehane ve kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve
maharet artırıcı veya zeka geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve makinelerinin, video ve televizyon
oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler” şeklinde tanımlanmış, Kanunun aynı maddesinde, kamuya açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı alanların tespiti ve
bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve esasların Đçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenmesi hükmü getirilmiştir.
82
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Tablo 1. Đçkili Yerlerin Belirlenmesine Yönelik Olarak Çıkarılan
Yönetmelikler(*)
Yönetmeliğin Yayımlandığı Tarih
Yönetmeliğin Adı
21.5.1949 (7212 sayılı Resmi Gazete)
Đçkili Yerlere Verilecek Đzinlerde Göz
Önünde Bulundurulacak Esasları Gösterir Yönetmelik
09.07.1984 (18453 sayılı Resmi Gazete)
Đçkili Yerlere Verilecek Đzinlerde Göz
Önünde Bulundurulacak Esaslara Dair
Yönetmelik
30.12.1999 (23922 sayılı Resmi Gazete)
Açılması Đzne Bağlı Yerlere Uygulanacak Đşlemler Hakkında Yönetmelik (Đkinci Kısım)
10.08.2005 (25902 sayılı Resmi Gazete)
Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına
Đlişkin Yönetmelik (Dördüncü Kısım)
*
1984, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmelikler, bir önceki yönetmelik hükümlerini yürürlükten
kaldırmıştır.
Tablodan da izlenebileceği gibi, 1949 ve 1984 yıllarında çıkarılan yönetmelikler, içkili yerlere özel bir başlıkla tanımlanmışken; içkili yerlere yönelik düzenlemeler, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmelikler kapsamında, alt
başlıklar şeklinde yer bulmuştur. Bu çerçevede, içkili yerlere yönelik hükümler,
3 kısımdan oluşan 30.12.1999 tarihli yönetmeliğin “Đçkili Yerler” başlıklı ikinci
kısmında; 5 kısımdan oluşan 10.08.2005 tarihli Yönetmelik kapsamında ise
“Umuma Açık Đstirahat ve Eğlence Yerleri” başlıklı dördüncü kısımda tanımlanmıştır.
Çalışmanın ana tartışma konularından biri olan bu yönetmelik hükümleri genel anlamda, içkili mekânların açılabileceği yerleri, bu yerlerin tespitinde yetkili
kurumları, çalışma ruhsatı verilebilmesi için gerekli koşulları ve buralarda çalıştırılacak kişilerin niteliklerini tanımlamaktadır. Ancak, yapılmak istenen tartışmanın, içkili yerlere ilişkin “yerseçim ölçütleri” ile “yerseçiminde yetkili kurumlar” üzerine temellenmesi açısından, Yönetmelikler, ifade edilen başlıklar
altında detaylı olarak irdelenmiş ve bu irdelemeye ilişkin bilgiler Tablo 2’de
özetlenmiştir. Tabloda yer alan hükümler çerçevesinde vurgulanmasında yarar
görülen önemli bir husus, içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerleri
belirleyen hükümlerin, genel anlamda içkili işletmelerin açılabileceği yerleri
konumsal olarak tarif eden, işletme temelli bir yaklaşım içermesidir. Ancak,
yürürlükteki Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin
29.maddesinde, içkili yerlerin belirli bir bölge içerisinde açılabileceğinin hükme
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
83
bağlanmış olması ise bölge belirlemeye yönelik bir yaklaşıma vurgu yapmaktadır.
1949 yılından günümüze kadar olan süreçte, içkili yerlerin belirlenmesinde
kullanılan ölçütlerin nasıl bir değişime uğradığının gösterildiği tabloda, yönetmeliklerde yer alan hükümler 3 başlık altında gruplandırılmıştır. Đçkili yer bölgelerinin belirlenmesine 60 yılı aşkın bir zamandır yön veren yasal düzenlemelerin gelişimi, sürece sağladığı katkı kadar, ortaya çıkardığı belirsizlikler açısından da incelemeye değerdir.
Đçkili yer bölgelerinin tespitinde yetkili organlar açısından vurgulanması gereken en önemli düzenleme, 2005 yılında çıkarılan Yönetmelik kapsamında
yapılmıştır. 1949, 1984 ve 1999 yıllarında çıkartılan yönetmeliklerin ortak özelliği, içkili yerlerin belirlenmesine ilişkin yetkinin merkezi yönetimin taşra birimlerine bırakılmış olmasıdır. Ancak, 2005 yılında çıkarılan Yönetmelik kapsamında köklü bir değişiklik yapılmış ve içkili yerlerin belirlenmesi yetkisi,
belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde belediye meclisi, bu sınırlar dışında
il genel meclisine verilmiştir. Başka bir ifade ile yetkinin seçilmiş yerel örgütlere bırakılması söz konusudur.
Tablo 2. Đçkili Yer Bölgelerinin Belirlenmesine Đlişkin
Olarak Çıkarılan Yönetmeliklerin Karşılaştırılması
Đçkili Yer Bölgelerinin
Tespitinde Yetkili Organ
Komisyon
En büyük mülkiye üstünün
başkanlığında;
1949
-Mahallin en büyük zabıta
Đçkili Yerlere
üstü,
Verilecek Đzin- -Tekel müdür veya memurları,
lerde Göz Önün-Sağlık müdürü veya hükümet
de Bulundurulahekimi,
cak Esasları
Gösterir Yönet- -Milli eğitim müdürleri
-Belediye ve ticaret odasından
melik
gönderilecek birer temsilciden
teşekkül eden
7 kişilik komisyon
1984
Đçkili Yerlere
Verilecek Đzinlerde Göz Önünde Bulundurulacak Esaslara
Dair Yönetmelik
Đçkili Yer Komisyonu
En büyük mülkiye amirinin
başkanlığında;
-Mahallin en büyük genel
kolluk amiri,
-Tekel müdürleri veya tekel
müdürlüklerinin bulunmadığı
Đçkili Yer Bölgesi Olarak Kat Mülkiyetine
Tespit Edilemeyecek
Đlişkin Hükümler
Yerler
-Hükümet, belediye, karakol, kışla, okul ve mabetlerle her nevi sanat müesseseleri, maden ocakları ve
inşaat yerleri YAKI?I?DA
-Đlk Tedrisat Kanununa
göre okullar için bu mesafe
100 metredir.
-Genelevler dahilinde ve
belediye teşkilatı olmayan
yerlerde
-Hükümet, Belediye, Karakol, Kışla, her derecedeki
özel ve resmi bütün öğretim ve eğitim kurumları,
öğrenci yurtları, her nev`i
sanat müesseseleri, maden
ocakları, mabetler, inşaat
------
Açılmak istenen
içkili yer, Kat
Mülkiyeti Kanunu`na tabi bir
binanın, bir veya
birkaç bağımsız
bölümüne yerleş-
84
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
yerlerde memurları,
-Sağlık müdürleri veya hükümet tabipleri,
-Milli eğitim müdürleri
-Belediye ve ticaret odasından
gönderilecek birer temsilciden
oluşan
7 kişilik komisyon
yerleri, genelevler, spor
kulüpleri ve diğer gençlik
birlik ve teşekkülleri YAKI?I?DA
-Đlköğretim kurumlarına
100 metre mesafeden yakın
yerlerde
miş ise faaliyet
başlaması için kat
malikleri kurulunun bu faaliyeti
tasvip ettiğini
gösterir bir belge
Đçkili Yer Bölgesi Tespit Komisyonu
En büyük mülkiye amirinin
başkanlığında;
-Mahallin en büyük kolluk
1999
amiri,
Açılması Đzne
-Đllerde sağlık müdürünün,
Bağlı Yerlere
ilçelerde sağlık grup başkanıUygulanacak
nın,
Đşlemler Hak-Milli eğitim, kültür ve turizm
kında Yönetmemüdürlerinin,
lik (Đkinci Kısımda yer alan -Belediye başkanı veya yardımcısının,
hükümler)
-Karayolları bölge müdürlüğü,
tekel başmüdürlüğü ve ticaret
odasını temsilen birer yetkiliden oluşan
9 kişilik komisyon
-Yabancı elçilik ve konsolosluklara ait bina ve tesisler; silah fabrika ve imalathaneleri, patlayıcı, parlayıcı ve yanıcı gibi tehlikeli
maddeler üretilen, satılan,
kullanılan ve depolanan
yerler ile gaz dolum tesisleri; emniyet, askeri ve sağlık
kuruluş ve tesisleri; her
türlü mabet, dini kurum ve
kuruluşlar; hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; sanat müesseseleri,
maden ocakları, inşaat
yerleri, genelevler ve spor
tesislerinin YAKI?I?DA,
-Konaklama yerleri hariç
olmak üzere, otoyolları ve
karayollarının her iki tarafında sınır çizgisine 200
metreden yakın mesafe
içinde,
-Otogar ve otobüs terminallerinde,
-Okul öncesi eğitim, ilk ve
orta öğretim ve eğitim okul
bina ve tesisleri ile ilk ve
orta öğretim öğrencilerinin
devam ettiği kurs, dershane, özel öğretim kurumları
ve bu öğrencilerin kaldığı
öğrenci yurtlarına ait bina,
tesis ve bunların müştemilatına 200 metreden yakın
mesafeden yakın yerlerde
Yönetim planında
aksine bir hüküm
yoksa tapuda
mesken olarak
görünen yerler için
kat maliklerinin oy
birliği ile, tapuda
iş yeri olarak
görünen yerler için
ise, kat maliklerinin oy çokluğu ile
alacağı karar tutanağı
2005
Đşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin
Yönetmelik
-Hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; her
türlü mabet, dini kurum ve
kuruluşlar; sanat müesseseleri, maden ocakları, inşaat
Tapu kütüğünde
mesken olarak
gösterilen bağımsız bölümler için
kat maliklerinin oy
Mülkî idare amirinin genel
güvenlik ve asayiş durumu
hakkındaki görüşü doğrultusunda belediye sınırları ve
mücavir alanlar içinde beledi-
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
(Dördüncü
Kısım)
ye meclisi, bu sınırlar dışında yerleri; patlayıcı, parlayıcı,
il genel meclisi
yanıcı ve benzeri tehlikeli
maddeler üretilen, satılan
ve depolanan yerler ile gaz
dolum tesisleri YAKI?I?DA,
-Konaklama yerleri hariç
olmak üzere, otoyolları ve
karayollarının her iki tarafında sınır çizgisine 200
metreden yakın mesafe
içinde,
-Otogar ve otobüs terminallerinde,
-Resmî ve özel okul binaları, ilk ve orta öğretim öğrencilerinin barındığı öğrenci yurtları ile anaokullarına 100 metreden yakın
mesafe içinde
85
birliği ile karar
alması
Tapuda iş yeri
olarak görünen
yerlerde, yönetim
planında aksine bir
hüküm yoksa, kat
maliklerinin oy
çokluğu ile aldığı
kararın bulunması
Ülkemizde, yetkinin atanmışlar tarafından kullanıldığı yapılanmalar içerisinde, teknik değerlendirmelerin siyasi yaklaşımlara göre daha fazla ağırlık kazandığı gerçeği göz önüne alındığında, 2005 yılında yapılan bu değişikliğin, karar
alma sürecini siyasi değerlendirmelere daha açık hale getirdiği söylenebilir.
Diğer taraftan, yereli ilgilendiren kararlarda sorumluluğun seçilmiş yerel örgütlere bırakılmasının demokrasinin bir gereği olarak görülmesi (Keleş, 1998: 5556) açısından da düzenlemenin göreceli olarak doğru bir yaklaşımı yansıttığı
öne sürülebilir. Ancak buradaki temel sorun, Konya’da yapılan saha araştırması
ile de ortaya konacağı üzere, içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerlerle ilgili olarak getirilen ölçütlerin muğlâklığıdır. Ölçütlere ilişkin bu muğlâklık, 2005 yılındaki Yönetmelikle yerel yönetimlere tanınan yetki ile birleştiğinde, içkili yer bölgelerinin tespiti konusu sınırları çizilemeyen bir güç kullanımına dönüşmektedir.
Đçkili yer bölgelerinin tespitine yönelik ölçütler, bu çalışmanın ana tartışma
konularından bir diğeridir. Đçkili yerlerin açılabileceği yerleri somut ölçütlerle
tanımlamaya ilişkin çabaların 100 yıla yaklaşan tarihi, konuyu getirilen ölçütler
kadar ortaya çıkan belirsizlikler açısından da ilgi çekicidir. 1919 yılında Darü’l
Hikmet-il Đslamiye tarafından hazırlanan ve içkili yer olarak belirlenemeyecek
alanları tanımlayan düzenleme (Sülker, 1985: 154) ile başlayan bu süreçte, çıkarılan 4 yönetmelikten, ilk ikisinin (1949 ve 1984) genel anlamda benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Yine, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmeliklerde de kendi içerisinde benzerlikler söz konusudur. Ancak, 1999 ve 2005 yıllarında çıkartılan yönetmeliklerin diğer iki yönetmelikten farkı, içkili yerlerin
86
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
konumlandırılamayacağı alanlarla ilgili yeni tanımlamaların getirilmesi; ayrıca,
10’dan fazla kullanıma yönelik “yakınında” gibi göreceli bir ifadenin kullanılmış olmasıdır. Burada vurgulanması gerekir ki, 1949 ve 1984’te çıkarılan yönetmeliklerde de kullanılan “yakınında” ifadesinin, 1999 ve 2005 yönetmeliklerinde birçok kentsel işlev ve alan için kullanılması, içkili yerlerle ilgili tartışmayı ciddi bir açmaza/belirsizliğe sürüklemiştir.
Yapılan yönetmelik düzenlemeleri açısından vurgulanması gereken son husus, içkili yerlerin konut alanları ile ilişkisini düzenleyen hükümlerle ilgilidir.
Bilindiği üzere, içkili yerler açısından yaşanan tartışmaların önemli bir bölümü,
bu tür yerlerin, konut alanlarının huzurunu ve güvenliğini olumsuz yönde etkilediği savı üzerine temellenmektedir. Dolayısıyla, 1949 yılında çıkarılan Yönetmelikte yer almamasına karşın, sonraki 3 yönetmelikte yer bulan ve mesken
alanlarında açılmak istenen içkili yerlerde, o binadaki kat maliklerinin tümünün
olurunu şart koşan hükmü, bu tartışmanın bir parçası olarak değerlendirmek
gerekmektedir. Ne var ki, tek tek bina ölçeğinde değerlendirildiğinde, çözüm
üretiyor gibi görünen bu hükmün, içkili yerlerin konut alanları ile genel ilişkisinin kurgulanmasında yetersiz kaldığı; hatta 1984 yılında çıkarılan Yönetmelikten itibaren, içkili yerlerin belirlenmesinin “bölgeleme” anlayışı içerisinde ele
alınmasının, (Konya kentinde saptanan bulgularla somutlaştırılacağı üzere) konut alanları açısından başlı başına bir sorun kaynağı olduğu gözlenmektedir.
ĐÇKĐLĐ YERLERĐ BELĐRLE
KO YA’DA YA SIYA LAR
MESĐ E YÖ ELĐK YAPILA MA ĐÇERĐSĐ DE
Çalışmamızın bir önceki bölümünde ortaya konan sorunların somut biçimde
yaşandığı kentlerden biri olması, Konya kentinde yaşanan deneyimleri ilgi çekici kılmaktadır. Bu çerçevede, içkili yer bölgelerinin belirlenmesi sürecinin iyi
yönetilemediği savı ile yapılan çalışmada, Konya’da yaşanan deneyimleri üç
başlıkta sınıflandırmak mümkündür. Bunlardan ilki, Konya’da hizmet veren
içkili yerlerin büyük bir bölümünün “eğlence” tanımlaması ile bağdaştırılması
oldukça güç yerler olmasıdır. Yerseçim kararlarından kaynaklandığı düşünülen
bu sorun, gerek literatürde gerekse yasal düzenlemelerde “eğlence yerleri” başlığı altında tanımlanan içkili mekânları, insanların ruh sağlığını tehdit eden yerlere dönüştürmektedir. Konya’da yaşanan deneyimlere ilişkin olarak vurgulanması gereken ikinci sorun, içkili yerlerin kent merkezinin uzağında konumlandırılmaya çalışılması ile ilgilidir. Yönetmeliğin “içkili yer bölgelerinin” belirlenmesine yönelik hükmünden de destek alan bu yaklaşım, ciddi asayiş sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tartışma kapsamında ifade edilmesi
gereken üçüncü ve son husus, idari yargıya konu olan uyuşmazlıklarla ilgilidir.
Đçkili yerlere yönelik mevzuat kapsamındaki hükümlerin belirsizliği ve yerel
yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan uyuşmazlıklara bağlı olarak
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
87
açılan birçok dava, hem açılış nedenleri, hem de sonuçları açısından irdelenmeye değer görülmektedir.
Konya Kentindeki Đçkili Yerlerin Mekânsal Dağılımı
Konya kentinde içkili işletmelerin dağılımı, üç merkez ilçenin Belediye
Meclislerinin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi olarak tanımlanan adreslerdeki
işletmelerden ve bunlara ek olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Ruhsatına sahip
mekânlardan oluşmaktadır. Ruhsat talebi idarece geri çevrilen, ancak Đdare
Mahkemesi kararıyla ruhsat alan işletmeler de yine ilgili ilçe belediyesinin içkili
yerler kararına dâhil edilmektedir. Bu türden işletmelerle ilgili ayrıntılı bilgilere
Đdari Yargının içkili yerler bölgesi üzerindeki rolünün tartışıldığı bir sonraki
bölümde yer verildiğinden, bu bölümde üç merkez ilçenin belirlemiş olduğu
içkili yer bölgelerinin mevcut durumları ortaya konacaktır.
Konya’da içkili yer bölgelerinde yer alan işletmelerin hemen hepsinin ortak
yanı, hedef müşteri kitlesidir. Bölgeleme anlayışı nedeniyle benzeşen işletmelerin, müşteri kitlesindeki benzeşme ile birleşmesi, kolektif bir içkili yer kimliği
ortaya çıkarmıştır. Bu kimliği ile içkili işletmeler, toplumsal bir eğlence alternatifi olmaktan çıkıp, aynı kültürel düzeyde kısıtlı bir erkek grubunun hareket
alanı haline gelmektedir. Dolayısıyla kent yaşamı içinde toplumsal olamayan
her şey gibi içkili işletmeler de, baskın toplumsal eğilimleri karşılarına almak
zorunda kalan mekânlar olarak göze çarpmaktadır. Bu durum, hem içkili yer
işletmecilerinin, hem de bu yeri kullanan müşteri grubunun, kentsel alandan
izole edilmiş bölgelerde bulunmayı tercih etmelerine neden olmaktadır. Bir
başka deyişle içkili yerleri, Konya’da yönetmelik gereği belirli bölgelerde bir
arada toplamak, sadece bir dizi mesafe ölçütünü uygulamayı değil, aynı zamanda kentteki sosyo-mekânsal ayrımlaşma eğilimini onaylamayı da beraberinde
getirmektedir. Buradan hareketle, Konya kentinde belirlenen “içkili yer bölgelerinden ikisinin sanayi alanları içerisinde bulunmasını”, bir tesadüf olarak görmek olanaksızdır. Yerel yönetimin, yönetmeliğin bölgeleme hükmünü, içkili
yerleri kentsel yaşamdan ayrı görme olarak yorumlama biçimi ile işletme sahiplerinin hedefledikleri gruba yakın olma eğilimi, sanayi alanlarını, ortak
mekânsal zemin haline getirmiş görünmektedir.
Mekânsal dağılım açısından vurgulanması gereken bir diğer ortak nokta ise
söz konusu yerlerin “niteliği” ile ilgilidir. Çalışmanın farklı yerlerinde vurgulandığı üzere, Konya kentindeki içkili mekânların önemli bir bölümünün “eğlence” tanımlaması ile bağdaştırılması çok da olanaklı değildir. Bu tespite ilişkin temel gerekçe, içkili yerlerin, sistematik bir biçimde kent yaşamından uzak
tutulmaya çalışılması ve fiziksel açıdan ruhsat verilmesi (gerçekte) mümkün
olmayan yerlere içkili yer ruhsatı verilmesidir. Ayrıca, çevresel koşullar açısından ciddi nitelik sorunlarının olduğu alanların içkili yer bölgesi olarak ilan
edilmesi, bu alanlarda eğlence mekânlarından çok, kullanıcıların ruhsal ve fizik-
88
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
sel sağlığını olumsuz yönde etkileyen işletmelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Son olarak vurgulamak gerekir ki, kentte içkili yer ruhsatı olan işletmelerin,
sanayi alanları içerisinde bulunması, bu alanlarda açılan içkili mekânlarda ciddi
nitelik sorunları ortaya çıkarmakla kalmayıp, önemli asayiş sorunlarının yaşanmasına da neden olmaktadır. Bu sorunun en tipik örneği, Selçuklu Đlçesi sınırları içinde kalan ve Resim 1’de kırmızı dikdörtgen sembollerle gösterilen alanda
yaşanmaktadır. Đçkili yer ruhsatlarının verildiği bölgede, kentte içkili yer ruhsatı
verilmiş toplam 30 işletmeden, 14’ü bulunmaktadır (Resim 1). Đlk içkili yer
ruhsatlarının verildiği dönemde, kent makroformunun kuzey sınırını oluşturan
bu bölge, zaman içerisinde, yeni gelişen konut alanları ile çevrelenmiştir.
Burada vurgulanması gerekir ki, hem yönetmelik kapsamında, hem de sosyal
yaşamın içerisinde eğlence mekânları olarak tanımlanan içkili yerlerin bilinçli
bir biçimde kent merkezinden uzaklaştırılmaya çalışılması, bu alanları sadece
kolluk güçlerince denetlenebilecek yerler haline getirmektedir. Oysa bu düşünce
içerisinde, kent merkezlerinin, kentte yaşayanların sosyalleşme sürecine katkısı
olan ve insan davranışları üzerinde öz denetimi sağlayan yerler olduğu gerçeği
göz ardı edilmektedir. Ancak, içkili eğlence yerlerinin kentten kopuk olmayan
alanlarda dağılımının sağlanması sürecinde dikkat edilmesi gereken kritik nokta, bu işletmelerin toplu bir biçimde konut alanlarına yakın yerlerde planlanmasının da ciddi sakıncalar doğuracağı gerçeğidir. Özellikle Meram Đlçesindeki
içkili işletmelerin yer seçtiği mahallelerde, konut altı işletmeler ağırlıklı durumdadır. Resim 1’de (Meram Đlçe sınırı içindeki) kırmızı daire ile gösterilen alanlar, bitişik yapı düzeninde konut alanlarından oluşmaktadır (Resim 2). Yapı
düzenine bağlı olarak sokak dokusunun oluştuğu, bir başka ifade ile yapıların
bir araya geliş biçiminin ve aralarındaki mesafenin yarı kamusal mekânları tanımladığı bir bölgede içkili yerlerin bulunması, yarı kamusal mekânların kullanım düzeyini ciddi biçimde etkilemektedir. Bu anlamda, ağırlıklı olarak konut
işlevinin yer aldığı ve konut yakın çevresinde yarı kamusal mekânların oluştuğu
bir alanın içkili yer bölgesi olarak belirlenmesinin önemli sakıncalar doğurduğunu vurgulamakta yarar vardır.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
89
90
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Resim 2. Konut alanlarının yakın çevresinde oluşmuş sokak dokusu içerisinde
(yarı kamusal alanlarda) yer alan içkili mekânlar (Resim 1’de kırmızı daire ile
gösterilen alan)
Katı bir bölgeleme anlayışı içerisinde, içkili yerleri belirli alanlarda toplamak yerine, sürecin noktasal kararlarla yönetilmesinin daha kabul edilebilir
sonuçlar ortaya çıkardığını vurgulama adına Meram ilçesi sınırları içerisinde yer
alan bazı örneklerin paylaşılmasında yarar görülmektedir. Meram Son Durak
Kent Parkı içinde, Gar Alanında ve Kent Merkezinde Mimar Muzaffer Caddesinde yer alan bu işletmeler hem nitelik hem de müşteri grubu açısından farklılık göstermektedir (Resim 3). Kadın ve erkek müşterilerin bir arada bulunabildiği bu mekânlar, içkili yerlerin kentle bütünleşik yerler olması gerektiğine
ilişkin yapılan saptamayı doğrular biçimde, hem mekânsal niteliği hem de denetlenebilirlik açısından eğlence tanımlaması ile çok daha bağdaştırılabilir yerlerdir. Bu anlamda, içkili yerlerin konumları ile ilgili karar üretme süreçlerinde
(söz konusu yerleri tecrit etmeye yönelik, gözden uzak yerlerde konumlandırmaya çalışan bir anlayış yerine) kent merkezlerinin ya da kentle bütünleşik
alanların öncelikli olarak düşünülmesinin, gerek içkili yerlerin niteliği ve denetlenebilirliği, gerekse ulaşım ilişkilerinin sağlıklı kurgulanabilmesi adına daha
akılcı bir yaklaşım olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak, kentsel işlevlerin,
rijit/katı bir bölgeleme anlayışı içerisinde bir araya getirilmesinin içerdiği riskler
açısından, sadece içkili yerlerden oluşan alanlar yaratılmasının, kent merkezlerinde dahi olsa olumsuz sonuçlar doğurabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
91
Resim 3. Đçkili yerleri belirli alanlarda toplamak yerine, sürecin noktasal
kararlarla yönetilmesinin daha kabul edilebilir sonuçlar ortaya çıkardığını
gösteren örnekler: Meram Son Durak Kent Parkı Đçerisindeki Đçkili Yer (üstte),
Gar Alanında üst katı lojman, zemin katı içkili yer olarak kullanılan bina
(ortada, sarı renkli yapı) ve kent merkezinde Mimar Muzaffer Caddesi
üzerindeki içkili mekân (altta).
92
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Özetle, Konya’daki içkili yer bölgelerinin, ilgili mevzuatın, bir takım mesafe
ölçütlerini sağlaması koşuluyla bölgeleme yetkisi verdiği yerel yönetimlerin,
mekânsal organizasyondan bağımsız yaklaşımı6 sonucu, toplumsal eğlence
mekânı olmaktan çıktığı açıktır. Bu durumun dışına çıkabilen birkaç işletme ise
Meram ilçesi sınırlarında, kentin canlı noktalarında farklı adreslerde yer seçmiş
işletmeler olduğu görülmektedir. Mevcut duruma ilişkin yapılan saptamaların
özetini Tablo 3’ten izlemek mümkündür.
Tablo 3. Konya’da Đçkili Yerlerin Mekânsal Dağılımı
Yer Seçimi
Selçuklu
itelik
Kullanıcı
Grubu
Asayiş
Durumu
Toplu Taşıma
Erişim
Sanayi
Alanlarında
Orta – Düşük
Tekli (erkek)
Kullanıcı
Kolluk Güçlerince
Denetim
Đyi
Konut Alanı
Đçinde
Orta – Düşük
Tekli (erkek)
Kullanıcı
Kolluk Güçlerince
Denetim
Đyi
Kent Đçinde
Dağınık
Đyi
Karma
Kullanıcı
Özdenetim
Đyi
Meram
Mekânsal etkileri ele alınmadan yönetilmeye çalışılan içkili yer bölgelerinin,
kentsel sosyal faaliyet alanı niteliğinin pasif/edilgen bir sürece sıkışmış olmasında, bölgeleme anlayışının belirleyici olduğu açıkça görülmektedir. Bu süreci,
bölgeleme anlayışının ötesine taşıyarak, mekânsal organizasyon bağlamında,
sorunu daha da güçleştiren bir diğer faktör ise yargı yolu ile içkili yer ruhsatı
almaya başlayan işletmelerin varlığıdır. Bu çerçevede, Konya’da idari yargıya
konu olmuş ruhsat taleplerinin, çalışma konusu kapsamında ele alınması, yaşanan sorunun somutlaştırılmasına katkı sağlayacaktır.
Đçkili Yerlerin Belirlenmesinde Đdari Yargı Kararlarının Rolü
Đçkili işletme ruhsatı verilmesi konusundaki düzenleme, 14/7/2005 tarihli ve
2005/9207 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Đşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik kapsamında yapılmıştır. Söz konusu
yönetmeliğin, 29. maddesi içkili yer bölgesinin tespiti konusunda yetki dağılı6
Burada bahsi geçen yaklaşımlar, yerel yönetimlerin aldığı belediye meclisi kararlarıdır. Konya kentindeki üç
merkez ilçe belediyesi, söz konusu bölgeleme yetkilerini, sırasıyla, Selçuklu Belediyesi, 08.11.2006 tarih ve
132 sayılı; Meram Belediyesi, 08.01.2009 tarih ve 13 sayılı; Karatay Belediyesi 07.04.2010 tarih ve 92 sayılı
Belediye Meclisi kararlarına dayandırmaktadır.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
93
mını, 30. maddesi ise içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerleri belirtmektedir. Ancak Đçişleri Bakanlığı Mahalli Đdareler Genel Müdürlüğü’nün,
içkili yer bölgesi tespiti yapılırken uyulması gereken esasları belirleyen 14 Ekim
2005’te yayımladığı “içkili yerler genelgesi” ile yeni düzenlemeler ile bölgesel
tespit yapılmasının esas alındığı belirtilerek;
“Bu çerçevede kişilerin huzur ve sükunu ile beden ve ruh sağlığını temin edecek
bir çevre oluşturulması, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin daha etkin bir
şekilde kontrollerinin yerine getirilmesi esas alınarak, bu tür işyerlerinin özellikle
konut ve yerleşim alanları ile gürültüye duyarlı kurumların bulunduğu yerlerde
açılmaması, bunların şehir içerisinde veya yakınında konutlardan ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmelere tahsis edilmiş, alt yapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bir bölgede, tarihi, kültürel ve turistik özellikler taşıyan
cadde ve sokaklarda veya içerisinde sadece işyerlerinin bulunduğu iş merkezi, pasaj
gibi yerlerde açılabilmesine yönelik bölge tespitlerinin yapılması sağlanmalıdır”
şeklinde valiliklere talimat gönderilmiştir. Yönetmelikte anılan bölgeleme
hükmüne, genelge ile bu şekilde katı bir çerçeve çizilmesine karşı açılan dava,
Danıştay 8. Dairesi tarafından kabul görmüş ve genelge 07/03/2007 tarihinde:
“Ancak, içkili yer bölgesi tespit edilemeyecek yerler yasal düzenlemelerde açıkça
sayılmışken, dava konusu Genelge ile "konut ve yerleşim alanlarında, konutlardan
ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmelere tahsis edilmiş, alt yapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bir bölgede" tanımları yapılarak, üst
hukuk normu olan Yönetmelikte sayılmayan kısıtlamalara yer verilerek, içkili yer
bölgesi konusunda yeni kısıtlamalar getirildiği görülmektedir. Genelge ile ihdas
edilmiş olan bu kısıtlamalara Yönetmelikte yer verilmemiş olması nedeniyle, Genelgede üst hukuk normuna uygunluk bulunmadığı gibi, getirilen bu kısıtlamalar ile,
içkili yer bölgelerinin, tecrit anlamında şehir yaşamının dışına itilmesi sonucu çıkarılabileceğinden içerik yönünden de hukuka uygunluk bulunmamaktadır… Sonuç
olarak Genelgede içkili yer bölgesi ile ilgili olarak, yönetmelikte olmayan yeni kısıtlamalar getirilmesi, bu haliyle üst hukuk normlarına aykırı olması nedeniyle hukuka
uyarlık bulunmamaktadır.”
gerekçesi ile iptal edilmiştir. Söz konusu iptal kararı ile Yönetmelik hükmü
olan “bölgeleme” kavramı hukuki açıdan yeni bir boyut kazanarak, belirli bir
sınırın içinde kalma olarak değil, 30. maddede anılan “mesafe ölçütlerini taşıyan
her yer” olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra
idareye içkili yer ruhsatı başvurusunda bulunan işletme sahiplerine, işyerinin
içkili yer bölgesi dışında kalmasından dolayı ret cevabı verilmesi, Đdare Mahkemelerine iptal davası konusu olmuştur.
Đdare Mahkemeleri, açılan davaları bilirkişi incelemesi yapılması gereken
teknik bir konu olarak değerlendirmektedir. Mahkeme, konuyu asayiş yönü ile
değerlendirmesi açısından kentin kolluk güçlerinden bir temsilci, mesafe ölçümlerini kontrol etmesi açısından bir Harita Mühendisi ve gerek mevcut fiziki çevrenin, gerekse işyerini kapsayan Đmar Planı kararlarının değerlendirilmesi açı-
94
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
sından da bir Şehir Plancısı tarafından oluşturulan üç kişilik bir bilirkişi heyeti
ile keşif ve bilirkişi incelemesi kararı almakta ve bilirkişi heyetinden:
“Davacıya ait işyeri ile Đdarenin Đçkili Yerler Komisyon kararına dâhil edilen işyerlerinin konumlarının Đş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin
29. ve 30. maddeleri açısından mukayese edilmek suretiyle davacıya ait işyerinde
içkili işletme izni verilmesinin teknik açıdan uygun olup olmadığı”
hususlarını irdeleyen bir rapor hazırlamasını istemektedir.
Buradan hareketle, Konya’daki içkili yer ruhsatı taleplerinden kaynaklanan
uyuşmazlıklarda yapılan bilirkişilik deneyimine bağlı olarak, hazırlanan bilirkişi
raporları ile Đdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar arasındaki ilişkinin
irdelenmesi çalışma açısından önem taşımaktadır. Aşağıda tabloda, bu konuda
Konya kent merkezinde yapılan bilirkişi incelemelerine dayalı olarak incelenen
10 uyuşmazlık konusu,7 mahkeme kararları ile birlikte özetlenmektedir.
Tablo 4. Konya Kenti Merkez Đlçelerinde, Konya 1. ve 2. Đdare
Mahkemelerinde Yargılamaya Konu Olmuş, Bazı Đçkili Đşyeri Açma
Talepli Uyuşmazlık Örnekleri
Dava Konusu
Đdarenin
Ret Gerekçesi
Bilirkişi Raporu
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-Đdarenin belirlemiş
-2005/9207 No.lu
1
olduğu içkili yer bölgesi Yönetmelik, Madde
E. No:2008/… dışında kalması
29-30’daki mesafe
-Konya Büyükşehir Đmar şartlarına uygunluğuBirahane
Đşletme Ruhsa- Yönetmeliği_(KBĐY)_ nun ve,
şartlarına aykırılık içer- -KBĐY’de belirlenmiş
tı Talebi
mesi
olan iç mekan yükseklik şartının
(3,50m.) altında
kaldığının saptanması.
2
-Đşyerinin Đdarenin
-Đdarenin belirlemiş
belirlemiş olduğu
E. No:2008/…
olduğu içkili yer bölgesi
içkili yer bölgesi
Küçük Sanayi dışında kalması
dışında kaldığının,
Alanında
-Yakınında iki adet cami
Gazino-Đşyerinin Đmar Plabulunması
Pavyon
nında öngörülmüş
7
Mahkeme
Kararı
Temyiz
Aşaması
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Madde 29-30’a
uygun olmasını
ruhsat için yeterli
görmüştür.
Davalı Đdare
Kararı Temyize götürmüş durumda
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Madde 29-30’a
cami alanına
yakınlık içermesinden, dolayı
Davacı
Kararı Temyize götürmüş durumda
Çalışma kapsamında incelenen söz konusu 10 uyuşmazlık, çalışmanın ikinci yazarının Konya kentinde
bilirkişi olarak görev aldığı 17 dava dosyasından, Mahkeme kararı ve temyiz aşamaları hakkında Mahkemeden bilgi sağlanabilen dava dosyalarını kapsamaktadır.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
Đşletme Ruhsatı Talebi
3
E. No:2009/…
Đçkili Eğlence
Yeri ve Restaurant Đşletme
Ruhsatı Talebi
4
E. No:2008/…
Đçkili Restaurant Đşletme
Ruhsatı Talebi
-Đdarenin belirlemiş
olduğu içkili yer bölgesi
dışında kalması
-Konya Büyükşehir Đmar
Yönetmeliği_(KBĐY)_
şartlarına aykırılık içermesi
-Đdarenin belirlemiş
olduğu içkili yer bölgesi
dışında kalması
-Konya Büyükşehir Đmar
Yönetmeliği_(KBĐY)_
şartlarına aykırılık içermesi
5
E. No:2009/…
Đçkili Restau- -Đdarenin belirlemiş
rant Gazino- olduğu içkili yer bölgesi
Pavyon Đşlet- dışında kalması
me Ruhsatı
Talebi
cami alanına 95 m.
yakınında bulunduğunun,
-Talep edilen işlevin
küçük sanayi alanı
kullanımı ile mekan
organizasyonu açısından uyuşmadığının
saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-KBĐY’de belirlenmiş
olan iç mekan yükseklik şartının
(3,50m.) altında
kaldığının,
-Asansör bulunmayan
pasajın, merdiven
boşluğunun geniş ve
işyerinin üst katta
olmasından dolayı,
dengesiz bir kişi için,
merdiven korkuluklarının çok düşük bir
seviyede bulunduğunun saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-Đşyerinin, biri 35 m.
diğeri 55 m. yakınında iki ayrı akaryakıt
ve lpg istasyonu
bulunduğunun,
-Đşyerinin yangın
çıkış merdivenin
yeterli genişlikte
olmadığının saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-2005/9207 No.lu
Yönetmelik, Madde
29-30’daki mesafe
95
ruhsat talebini
uygun bulmamıştır.
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Karar kesinMadde 29-30’a
leşmiş duuygun olmasını
rumda
ruhsat için yeterli
görmüştür.
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Madde 29-30’a
akaryakıt ve lpg
istasyonu alanına
yakınlık içermesinden ve yangın
çıkışının sorunlu
olmasından dolayı
ruhsat talebini
uygun bulmamıştır.
Davacı
Kararı Temyize götürmüş durumda
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Karar kesinMadde 29-30’a
leşmiş duuygun olmasını
rumda
ruhsat için yeterli
görmüştür.
96
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
şartlarına uygunluğunun saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-Đşyerinin giriş kapısının cami alanına
110 m. mesafede
bulunduğunun saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
-Đşyerinin, biri 31,50
-Đdarenin belirlemiş
olduğu içkili yer bölgesi m. diğeri 60,40m.
yakınında iki ayrı
dışında kalması
7
akaryakıt ve lpg
E. No:2008/… -Đşyerine ait mimari
istasyonu, ayrıca
Đçkili Restau- projeye aykırı olarak
30,30m. yakınında bir
elde edilen kapalı merant Gazino
lpg tankı bulunduğuĐşletme Ruhsa- kanda ruhsat talep edil- nun,
mesi,
tı Talebi
-Đşyerinde sadece
-25 m. yakınında petrol
küçük bir aydınlatma
istasyonu bulunması
amaçlı pencerenin yer
aldığı ve olası bir
yangın tehlikesinde
acil çıkışının olmamasının saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
içkili yer bölgesi
8
dışında kaldığının,
-Đdarenin belirlemiş
E. No:2008/…
olduğu içkili yer bölgesi -2005/9207 No.lu
Đçkili Lokanta dışında kalması
Yönetmelik, Madde
Ruhsatı Talebi
29-30’daki mesafe
şartlarına uygunluğunun saptanması.
9
-Đşyerinin Đdarenin
E. No:2008/… -Đdarenin belirlemiş
belirlemiş olduğu
olduğu içkili yer bölgesi içkili yer bölgesi
Birahane
dışında kaldığının,
Đşletme Ruhsa- dışında kalması
tı Talebi
-Ruhsat talebinde
-Đdarenin belirlemiş
olduğu içkili yer bölgesi
6
dışında kalması
E. No:2008/… -Đşyerinin bulunduğu iş
Đçkili Đşletme merkezinin girişine 43m.
Ruhsatı Talebi işyerinin kapısına 93m.
mesafede cami alanının
bulunması
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Karar kesinMadde 29-30’a
leşmiş duuygun olmasını
rumda
ruhsat için yeterli
görmüştür.
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Madde 29-30’a
akaryakıt ve lpg
Karar kesinistasyonu alanına
leşmiş duyakınlık içermerumda
sinden dolayı
ruhsat talebini
uygun bulmamıştır.
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Karar kesinMadde 29-30’a
leşmiş duuygun olmasını
rumda
ruhsat için yeterli
görmüştür.
2005/9207 No.lu
Karar kesinYönetmelik,
leşmiş duMadde 29-30’a
rumda
uygun olmasını
ruhsat için yeterli
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
bulunulan işyerinin,
sanayi alanı kullanımı
içinde mekânsal ve
işlevsel açıdan uyumsuzluk göstereceğinin,
-2005/9207 No.lu
Yönetmelik, Madde
29-30’daki mesafe
şartlarına uygunluğunun saptanması.
-Đşyerinin Đdarenin
belirlemiş olduğu
10
içkili yer bölgesi
dışında kaldığının,
E. No:2006/… -Đdarenin belirlemiş
olduğu içkili yer bölgesi -2005/9207 No.lu
Birahane
Yönetmelik, Madde
Đşletme Ruhsa- dışında kalması
29-30’daki mesafe
tı Talebi
şartlarına uygunluğunun saptanması.
97
görmüştür.
2005/9207 No.lu
Yönetmelik,
Karar kesinMadde 29-30’a
leşmiş duuygun olmasını
rumda
ruhsat için yeterli
görmüştür.
Tablo 4’te ortaya konan veriler ışığında vurgulanması gereken üç önemli
nokta bulunmaktadır:
Bunlardan birincisi ve belki de en önemlisi, Yargının, içkili yerleri kentten
tecrit edilmiş belirli bir bölgede toplama anlayışını, Danıştay 8. Dairesi’nin
kararı ile de ilişkilendirerek reddetmesidir. Daha somut bir anlatımla, Konya
kentinde idari yargı, içkili yer ruhsatı talebinde bulunan işletmeleri, yerel yönetimlerce belirlenen içkili yer bölgeleri içerisinde kalıp kalmaması ile değil, Yönetmeliğin 30.maddesinde belirtilen ölçütler çerçevesinde bir sakınca içerip
içermemesi açısından değerlendirmektedir. Tablo 4’te 1, 3, 5, 6, 8, 9 ve 10 rakamı ile belirtilen uyuşmazlık konularından da izlenebileceği üzere, içkili yer
talebinde bulunan işletmelere, “belirlenen içkili yer bölgesi”nin dışında olması
nedeni ile ruhsat verilmemesine karşın, bu işletmelere Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen hükümler açısından sakınca içermemesi nedeni ile yargı kararı
sonucunda ruhsat verilmiştir. Bu anlamda idari yargının, çalışma kapsamında
eleştirisi yapılan bölgeleme anlayışını dolaylı da olsa reddetmesi planlama yaklaşımı açısından doğru bir tutum olarak değerlendirilmektedir. Ne var ki, idari
yargının bu yaklaşımı, çevresel faktörler ve mekânsal açısından ciddi sorunlar
içeren bazı yerlere içkili yer ruhsatı verilmesine meşruiyet kazandırmaktadır.
Daha somut bir anlatımla, idari yargının, 30. maddede belirtilen ölçütler açısından sakınca oluşturmayan her yeri “içkili yer ruhsatı” verilebilir işletmeler olarak değerlendirmesi, konumu ve niteliği açısından içkili yer olması (aslında)
mümkün olmayan bazı işletmelerin önünü açmaktadır. Bir başka deyişle, söz
konusu Danıştay kararının bölgeleme tekniğine eleştirel yaklaşması mekânsal
açıdan olumlu bir yaklaşım gibi görünse de mekânı tekil bir yer olarak algılaya-
98
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
rak, çevresinden bağımsız, etkileşimsiz şekilde değerlendirmesi, mahkeme kararlarına da yansımıştır. Bu bağlamda, ruhsat talebi, içkili yer bölgesi içinde
bulunmadığı gerekçesi ile geri çevrilen işletme sahiplerine, Yönetmeliğin 30.
Maddesindeki mesafe şartlarını yerine getirmesi durumunda ruhsat hakkı verilerek, söz konusu işlevin mekânsal tasarım ilkelerine uygun olup olmadığı konusuna yer verilmemiştir.
Bu konuda Ülkemizde 3194 sayılı Đmar Kanunu, mekânsal organizasyonu
yönlendirmede temel yasal dayanak durumundadır. Dolayısıyla kentlerimizde
süregelen yapılaşma, bu kanun ve ilgili mevzuatları çerçevesinde kontrol edilmektedir. Ancak kentleşmenin, sadece yapıların inşa edilme sürecinde dikkat
edilmesi gereken teknik bir süreç olarak değil, aynı zamanda tarihsel, kültürel,
sosyal açıdan birçok soyut değeri de içinde barındıran karmaşık bir yapı olduğu
göz önünde bulundurulduğunda, kentlerin gelişimine ve yer seçim kararlarına
sadece mevzuat hükümlerinin yön vermesi mümkün değildir. Trancik’in (1986:
3), geleneksel kentsel mekânın, temel yapısal kurallarının yok olduğu ve bu yok
oluş ile birlikte modern kentte kayıp kentsel mekânların oluşmasıyla yüzleşmek
gibi bir sorun alanı ortaya çıktığı yönündeki tespiti, ortaya konan saptama açısından önemlidir. Hiçbir yasal düzenlemeden bu detayda ve içerikte hükümler
beklenemeyeceği ortadadır, ancak burada vurgulanmaya çalışılan nokta, imar
mevzuatının, iki boyutlu alanlar olarak ele aldığı bağımsız kentsel işlevlerin, bir
araya geldiklerinde nasıl bir mekân algısı ve sahiplenilme hissi oluşturacağı
konusunda etkisiz kalmasıdır. Bu önemli boşluk ise idari yargıda şehircilik ilkeleri olarak da nitelendirilen ve planlama biliminin kuramsal yaklaşımlarını içeren mesleki birikimlerin kullanılmasıyla orantılı şekilde nitelikli ya da kayıp
mekânlar şeklinde sonuçlar doğurmaktadır. Bu anlamda, Trancik’in (1986: 12),
kayıp mekâna neden olan beş önemli faktörden8 birisi olarak kentlerin bölgeleme tekniği ile arazi kullanım kararlarının belirlenmesinin kentleri parçaladığı ve
eski-yeni kent ikilemi oluşturduğu yönündeki tespiti önemlidir. Dolayısıyla,
çalışmanın konusunu oluşturan içkili yer bölgelerini düzenleyen, Đşyeri Açma
ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 29. maddesindeki bölgeleme
hükmünün, kentlerin özgün kimlik değerlerini kaybetmelerinin ardındaki temel
nedenlerinden biri olan ve hızlı kentleşme sürecine aceleci bir şekilde yön verme çabası olarak nitelendirilen bölgeleme tekniği ile benzer bir yaklaşıma sahip
olduğunu vurgulamakta yarar vardır.
Diğer yandan mekânın oluşumunu toplumsal yapıdan ayrı, basit bir süreç
olarak görülemeyeceği konusunda Lefebvre’nin (1991) önemli saptamaları bulunmaktadır. Lefebvre (1991: 26, 27) mekânın, hem toplumun bir ürünü, hem
8
Diğer faktörler; otomobile artan bağımlılık, modernizm odaklı mimari, çağdaş kurumların kamusal çevreye
karşı isteksizliği ve kent merkezinden boşaltılan sanayi alanları, askeri alanlar, vs. gibi büyük alanlar olarak
sıralanmaktadır.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
99
de toplumu sürekli dönüştüren bir kavram olduğunu vurgulamakta ve mekânın
sadece gündelik eylemlerimize sınır oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal hayatımızın gelişimine yön veren etkilerinden söz etmektedir. Bu saptama, özellikle kente ilişkin karar vericilerin, mekânsal kararların tekil şekilde
değerlendirilmesi yerine çevresi ile birlikte değerlendirilmesi yönünde bir yaklaşım sergilemelerini vurgulama adına önemlidir. Montgomery de (1998: 95,96)
mekân organizasyonunu, bir yer yaratma sanatı olarak tanımlayarak, mekânı
aynı zamanda onu anlamlı kılan etkinlik ve ölçütleriyle değerlendirmektedir. Bu
anlamda, mekân kurgusu, toplumsal boyutu ağırlık kazanan ve toplum tarafından benimsendiği ölçüde yaşanabilirliği konusunda başarı sağlanan bir süreçtir.
Dolayısıyla bölgeleme tekniği ile çevresindeki kullanımlarla birliktelik sağlamayan ve kent bütününden koparılmış kentsel işlevlerin sadece teknik bir takım
koşullar bağlamında yeterli olmasının, şehircilik ve tasarım ilkeleri açısından
yeterli olamayacağı ortadadır.
Tablo 4’te 9. sırada yer verilen uyuşmazlık, yukarıda ortaya konan kavramsal tanımlamalar çerçevesinde ifade edilen duruma somut bir örnek olması açısından önemlidir. Sanayi alanı içinde yer alan bir işyeri için, içkili işletme ruhsatı talepli uyuşmazlıkta, yerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, işyerinin, yönetmelikteki mesafe koşullarını sağladığı, ancak içinde bulunduğu alanın
işlevleri ile hiçbir çevresel uyum sağlamadığı görülmüş ve bilirkişi raporu bu
yönde düzenlenmiştir. Konu ile ilgili bilirkişi görüşünü yansıtması açısından,
hazırlanan bilirkişi raporunda; söz konusu işletmenin “Đşyeri Açma ve Çalışma
Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin” 30. maddesinde (Đçkili Yer Bölgesi Tespit
Edilemeyecek Yerler) ortaya konulmuş kriterlerin (a, b, c ve d bentleri) dışında
kaldığı, ancak mekânsal organizasyon açısından, yukarıda kısaca ortaya konulmaya çalışılan tasarım ve şehircilik ilkelerine uygun bir yer seçimi kararı olamayacağı, çevresiyle etkileşimi kopuk, bütün içerisinde bir bileşen olarak yer
alamayacak bir işlev olduğu belirtilmiştir.
Ancak davaya bakan Konya 2. Đdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu
2009/771 sayılı kararın aynı yönde olmadığı aşağıdaki karar metninden açıkça
görülmektedir:
“… bilirkişi heyeti tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, birahane ruhsatının alınabilmesi şartlarına haiz olma bağlamında, Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 30. Maddesinde yer alan ‘kısıtlılık’ şartlarını taşımadığı,
dava konusu işyerinin bulunduğu adresin, imar planında işlevsel açıdan sanayi bölgesine ayrılmış olmakla birlikte genel sağlık, genel ahlak, genel güvenlik ve asayişin
korunması bakımından uygun yerde ve konumda olduğu… anlaşılan işyerinde birahane açılması talebiyle yapılan başvurunun reddedilmesine ilişkin dava konusu
…/…/2008 tarih ve 651/… sayılı … Belediye Başkanlığı işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır …”
100
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Görüleceği üzere, Mahkeme kararında, bilirkişi raporunda değinilen çevresel
faktörler ve mekânsal değerlendirmelere yer verilmeksizin, sadece yönetmeliğin
30. maddesindeki kısıtlılık şartları vurgulanarak, davacıya hak vermiş ve idarenin içkili işletme talebinin reddi yönündeki kararını iptal etmiştir. Ortaya çıkan
durumu, idari yargının, kentsel mekânın kullanılma biçimine doğrudan karar
vermesi, bunu yaparken de planlama esasları ve şehircilik ilkelerinin dışında,
son derece kısıtlı bir teknik mevzuatın, sadece bir maddesi ile temellendirmesi
şeklinde ifade etmek mümkündür. Burada vurgulanması gerekir ki, içkili yerlerle ilgili olarak yaşanan uyuşmazlıklarda, idari yargı kararlarında bölgeleme
anlayışının reddedilmesi ne kadar olumlu ise; içkili işletme taleplerinde sadece
Yönetmeliğin 30. maddesinde yer alan ölçütler ışığında karar getirilmesi o ölçüde sakıncalıdır.9
Resim 4. Đçkili yer ruhsatı talebinin reddedilmesi nedeniyle idari yargıya konu
olan ve bilirkişi raporunda olumsuz görüş belirtilmesine karşın “Đşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen kısıtlılık
şartları açısından sorun taşımadığı için idari yargı kararı ile içkili yer ruhsatı
talebi kabul edilen yapı (Anadolu Sanayi içerisinde).
Đdari yargıya konu olan uyuşmazlıklar kapsamında, üzerinde durulması gereken son husus, Yönetmeliğin 30. maddesinde belirlenen mesafe şartları bölümünün, (a) bendinde adı geçen kentsel işlevlerle ilgili kullanılan “yakınında”
ifadesinin, birbirinden çok farklı kullanımlar olmasına karşın, aynı kapsamda
yer verilmesidir. Yönetmeliğin, (a) bendinde anılan işlevler/kullanımlar, “Hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; her türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; sanat müesseseleri, maden ocakları, inşaat yerleri; patlayıcı, parlayıcı,
yanıcı ve benzeri tehlikeli maddeler üretilen, satılan ve depolanan yerler ile gaz
dolum tesisleri” şeklinde tanımlanmıştır. Yönetmeliğin bu hükmü ile insan sağlığı ve can güvenliği açısından önlem geliştirildiği göz önüne alındığında “ma9
Đdari yargıya konu olan imar uyuşmazlıklarının tümünde, bilirkişi heyetine yöneltilen soruda, uyuşmazlığın
planlama esasları ve şehircilik ilkeleri çerçevesinde de değerlendirilmesi istenirken; içkili yer ruhsatı ile ilgili
uyuşmazlıklarda konunun sadece, Đş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 29. ve 30.
maddeleri açısından irdelenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla, idari yargı, içkili yerlerin belirlenmesi sürecinde açılan davaları, bir imar uyuşmazlığı olarak değerlendirmemektedir.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
101
den ocakları, inşaat yerleri, patlayıcı, parlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddeler üretilen, satılan ve depolanan yerler ile gaz dolum tesislerinin; eğitim kurumlarının ve karayollarının/otoyolların içkili yerlerden belirli bir mesafede
uzakta tutulması anlaşılabilir bir yaklaşımdır. Ne var ki, “Hükümet binaları, her
türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; sanat müesseselerinin” insan sağlığı ve
can güvenliği ile ilişkilendirilmesi çok kolay değildir. Dolayısıyla bu kullanımları türdeş görmek ve aynı mesafe şartına tabi tutmak toptancı bir anlayışı yansıtmaktadır. Bu çerçevede ifade edilmesi gereken asıl sorun ise, hukuki anlamda
hiçbir dayanağı olmamasına karşın, Yönetmeliğin 30/a maddesinde yer alan
“yakınında” ifadesinin 100 metre olarak uygulanıyor olmasıdır. Vurgulanması
gerekir ki, içkili işletmelerle ilgili ruhsat taleplerinde, 100 metre koşulunun,
özellikle insan sağlığı ve can güvenliğinden çok, sübjektif bir tanımlama içeren
kullanımlar için de uygulanması sorunu tümüyle içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
SO
UÇ
Yapılan çalışma kapsamında üzerinde durulan Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin içerdiği belirsizlikler çerçevesinde vurgulanması
gereken en önemli sorun, 1999 yılında çıkarılan Yönetmelikten itibaren hâkim
olan bölgeleme anlayışıdır. Daha önceki yönetmeliklerde, içkili yerler olarak
yapılan tanımlama, 1999 ve 2005 yönetmeliklerinde içkili yer bölgesi şeklinde
yapılmıştır. Đçkili yerleri kentte belirli alanlarda toplama anlayışına zemin hazırlayan bu yaklaşım, Konya kentinde yaşanan deneyimlerle de ortaya konduğu
üzere başlı başına bir sorun kaynağıdır. Đçkili yerlerin bilinçli bir biçimde kent
merkezinden uzaklaştırılmaya çalışılması ve yine bu alanların (küçük sanayi
siteleri gibi) geceleyin tümüyle boşalan bölgelerde yer seçmesi, kentin yarattığı
öz denetimi dışlayan, içkili yerleri birer eğlence mekânından çok kentten tecrit
edilmiş yerlere dönüştüren ve içkili yerlerin toplu olarak bulunduğu bölgelerin
yakınındaki konut alanları açısından da sorun yaratan bir durum ortaya çıkarmaktadır. Oysa, mevzuatın öngördüğü bölgeleme anlayışının aksine, içkili yerlerin kentin farklı yerlerinde noktasal olarak işletilmesine fırsat verildiği durumlarda, gerek denetim, gerekse kentsel ilişkiler açısından daha kabul edilebilir
sonuçlara ulaşılmaktadır. Ayrıca, çalışma ile elde edilen bulgular çerçevesinde,
içkili yerlerin belirlenmesine yönelik mevcut Yönetmeliğin içerdiği belirsizliklerin de vurgulanmasında yarar vardır. Buradaki en ciddi sorun, tarihsel süreç
içerisinde kapsamı genişleyen ve içkili yerlerin bulunamayacağı alanların tarif
edildiği maddede yer alan yakınında ifadesinin, ciddi bir belirsizliğe neden olması ve süreci algılama biçimine göre sınırları koyulamayan bir yetki kullanımına zemin hazırlamasıdır. Bu anlamda, Yönetmeliğin çözüm üretmekten çok,
istenildiği şekilde yorumlanabilecek bir özgürlük alanı tanımladığı ve kendisinin bir sorun kaynağına dönüştüğünü söylemek zor değildir.
102
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Son olarak, bu çalışma ile elde edilen bulgular çerçevesinde, Konya kentinde
idari yargıya konu olan uyuşmazlıkların da son derece öğretici deneyimler içerdiğini belirtmek zorundayız. Bu çerçevede, idari yargı kararlarında, içkili yerlerin belirlenmesine ilişkin bölgeleme yaklaşımının Danıştay 8.Dairesi’nin kararına da dayanılarak kabul görmemesi önemli bulunmakta; ancak, uyuşmazlık
konularının sadece Yönetmelikte belirlenen ölçütlerle değerlendirilmesi aynı
ölçüde sakıncalı görülmektedir. Söz konusu süreçle ilgili olarak, idari yargı
hâkimlerinin, somut Yönetmelik hükümleri dışındaki değerlendirmeleri kararlara yansıtmama yaklaşımı konunun içerdiği görecelilikten kaynaklanmaktadır.
Daha somut bir anlatımla, Konya kentinde içkili yerlerle ilgili karar üretme
süreçlerinin yeterli düzeyde sübjektiflik içermesi, idari yargıyı tümüyle somut
gerekçelere dayalı olarak karar vermeye yöneltmektedir. Đdari yargının, genel
anlamda, uyuşmazlık konularını yürürlükteki mevzuat çerçevesinde irdeleyen
bir yapıya sahip olduğu dikkate alındığında, ortaya çıkan durumun anlaşılabilir
bir yönünün olduğunu vurgulamak gerekir. Buradaki temel sorun, idari yargının, içkili yerlerle ilgili kararlarda temel dayanak olarak kabul ettiği Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin içkili yerlerin belirlenmesi
konusunu, sağlık ve asayiş sorunu olarak gören bir yaklaşımla ele alması, başka
bir ifade ile kenti ve planlamayı ilgilendiren bir konuyu tümüyle teknikleştirmesidir. Dolayısıyla, idari yargı kararlarında her ne kadar bölgeleme anlayışını
reddeden bir yaklaşım ortaya konsa da, birçok açıdan yetersiz bir yasal düzenlemenin temel dayanak olarak görülmesi başka sorunların oluşmasına zemin
hazırlamaktadır. Yargı yoluyla elde edilen içkili işyeri ruhsatlarının, görünüşte
tekil bir karar olsa da mekândaki etkileri bağlamında birçok kentliyi kararın
muhatabı haline getirdiği açıktır. Bir başka ifade ile imar planı üzerinde herhangi bir değişiklik işlemi yapılmasa da yargı, planla öngörülen mekânsal kurguya/birlikteliğe işlevsel müdahalede bulunmaktadır. Bunun sonucunda, kent yaşamı içinde sonradan gelişen mekânsal uyumsuzluklar gündeme gelmektedir.
Dolayısıyla çalışma kapsamında birçok eleştiri getirilen mevcut Yönetmeliği
temel alan bir yargı kararının, kentsel mekânın biçimlenmesinde ne derece uygun sonuçlar ortaya çıkaracağı konusu sorgulanmaya muhtaçtır.
Sonuç olarak, mevcut Yönetmeliğin konuyu sadece insan sağlığı ve toplum
asayişini ilgilendiren bir konu olarak ele alan ve içkili yerleri belirli bölgelerde
tecrit etmeye çalışan yaklaşımının yerine, içkili yerlerle ilgili karar üretme süreçlerini kentin sosyal ve kültürel boyutları ile birlikte ele alan bir planlama
yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır.
KAY AKÇA
Bilsin, A. (2007), Kültür Endüstri Olgusunun Özel Bir Görünümü Olarak Günümüz
Türk Toplumunda Eğlencenin Đdeolojik Temellendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri
103
Ceylan, F. (2004), Eğlence Kavramının Đstanbul’da Geçirdiği Değişim Süreci ve
Mekâna Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Đstanbul.
Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi (2003), Kahvehaneler, Cilt 4, s. 386-392,
Đstanbul.
Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi (2003), Darü’l-Hikmet’il-Đslamiye, Cilt 2, s.
564, Đstanbul.
Gürpinar, H. R. (1947), Meyhanede Hanımlar, Hilmi Kitabevi, Đstanbul.
Hatt, P. K., Reiss, A. J. (2002), Kentsel Yerleşmelerin Tarihi,: Bülent Duru ve Ayten
Alkan (Ed.), 20. Yüzyıl Kenti, Đmge Kitabevi, s. 27-35, Ankara.
Hattox, R. S. (1998), Kahve ve Kahvehaneler-Bir Toplumsal Đçeceğin Yakındoğu’daki
Kökenleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Đstanbul.
Karahanoğullari, O. (2008), Birinci Meclisin Đçki Yasağı Men-i Müskirat Kanunu,
Phoenix Yayınevi, Ankara.
Keleş, R. (1998), Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Đstanbul.
Lefebvre, H. (1991), The Production of Space, Blackwell, UK.
Montgomery, J. (1998), Making a City: Urbanity, Vitality and Urban Design, Journal of
Urban Design, Vol. 3, No: 1, p. 93-116.
Onsekiz, D. (2003), Kentsel Ölçekte Eğlence Mekânları ile Konut Alanları ĐlişkisiAnkara Kenti Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Ortaylı, Đ. (1987) , Đstanbul’dan Sayfalar, Hil Yayın, Đstanbul.
Pehlivanoğlu, T. (1986), Belgrad Ormanının Rekreasyon Potansiyeli ve Planlama
Đlkelerinin Saptanması, Doktora Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi,
Đstanbul.
Sakaoğlu, N. - Akbayar, N. (1999), Binbir Gün Binbir Gece: Osmanlı’dan Günümüze
Đstanbul’da Eğlence Yaşamı, Creative Yayıncılık, Đstanbul.
Sevengil, R. A. (1998), Đstanbul ?asıl Eğleniyordu, Đletişim Yayınları, Đstanbul.
Sülker, K. (1985), Osmanlı’dan Günümüze Đçki ve Toplum, Süreç Yayınları, Đstanbul.
Tarman, R. (1994), Meaning and Function of The Urban Park as Public Open Space for
Recreation, Master of Science, Middle East Technical University, Graduate School
of Natural and Applied Sciences, Ankara.
Tosun, M. - Yalvaç, K. (1975), Sumer, Babil, Assur, Kanunları ve Ammi-Şaduqa
Fermanı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Trancik, R. (1986), Finding Lost Space: Theories of Urban Design, Van Nostrand
Reinhold, New York.
Tunalı, R. (2006), Yahudilik-Hıristiyanlık ve Đslam’da Đçki, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
Wirth, L. (2002), Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme, Bülent Duru ve Ayten Alkan
(Ed), 20. Yüzyıl Kenti, Đmge Kitabevi, s. 77-106, Ankara.
104
Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012
Zat, V. (1999), Eski Đstanbul Barları, Đletişim Yayınları, Đstanbul.
Zat, V. (2002), Eski Đstanbul Meyhaneleri, Đletişim Yayınları, Đstanbul.
Download