Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri Mehmet Çağlar Meşhur* - Mehmet Akif Sağ** Özet: Tarihsel süreç açısından içkili yerlerin kentlerde bulunabileceği alanlarla ilgili bir uzlaşı sağlandığını söylemek zordur. Bugün sadece Konya’da değil, başka kentlerde de gözlemlenen uzlaşı güçlüğünün, bazı toplumsal kabullerden ve dini inançlardan kaynaklandığı söylenebilir. Ancak, uzlaşı sağlanmasını asıl güçleştiren, konu ile ilgili yasal düzenlemeler ve bu düzenlemeleri yerel yönetimlerin yorumlama biçimidir. Mevcut yasal düzenlemeler kapsamında, içkili yerleri belirli alanlar içerisinde toplamayı amaçlayan içkili yer bölgeleri tanımı, konunun çözümünü güçleştiren etkenlerin başında gelmektedir. Đçkili yerlerin kentten tecrit edilmiş alanlarda yer seçmesi için yapılan bu zorlama, çalışmanın saha araştırmasının yapıldığı Konya kentinde yaşanan sorunun başlıca nedenidir. Bu çerçevede, çalışmanın temel amacı, gerek yasal düzenlemelerden gerekse yerel yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan sorunların Konya kentinin yaşadığı deneyimler ışığında ortaya konmasıdır. Anahtar Kelimeler: Đçkili yerler, Đçkili yerlerin belirlenmesi, Konya. Determining the Places of Alcoholic Beverage Serving as a Poor Managed Process: The Konya Experiences Abstract: In the historical process, it is difficult to say that there was an agreement made on the areas where places serving alcoholic beverage could be built. It can be suggested that this lack of agreement, observed not only in Konya, but also in other cities, resulted, to a great extent, from some social norms and religious beliefs. However, the most significant barrier to a solution is the legal arrangements related to this subject, and the way in which local administrations interpret these arrangements. Within the scope of the present legal arrangements, the definition of regions for places serving alcoholic beverage, which aims to cluster such places within certain areas, is one of the factors making the solution of the problem difficult. This requirement for such places’ to identify locations for themselves within areas isolated from the city is the basic reason behind the problem encountered in the city of Konya, where the case of the study is carried out. In this frame, the basic objective of the study is to present the problems resulting from legal arrangements and the approaches of local administrations to the issue in light of the experiences of the city of Konya. Key Words: Alcoholic beverage serving places, determining the places of alcoholic beverage serving, Konya. * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. Arş. Grv., Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. ** Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt 21 Sayı 1 Ocak 2012, s. 71-104. 72 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 GĐRĐŞ Kent planlaması, yaşanabilir kentler tasarlamayı ve bu bağlamda insanların yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefler. Bunun yanı sıra, kent planlama sürecinin, üzerinde uzlaşma sağlanması çok kolay olmayan bazı kentsel işlevlerin yer seçimi ile ilgili çözümleri de tartışması gerekmektedir. Bu anlamda, hapishane, genelev ve çöp alanlarının konumlarının saptanmasında yaşanan tartışmalar kadar derin olmasa da, içkili mekânların kentlerde konumlandırılacağı yerlerin belirlenmesi de üzerinde uzlaşı sağlanması güç konularından biridir. Osmanlı’dan günümüze kadar hem sosyal, hem de mekânsal anlamda denetlenmeye çalışılan içkili yerler, gerek konuya yönelik sübjektif bakış açısı, gerekse yapılan yasal düzenlemelerin içerdiği yetersizlikler açısından sorunlu bir alan olmaya bugün de devam etmektedir. Çalışmanın saha araştırmasının yapıldığı Konya kenti, ifade edilen sorunların somut biçimde yaşandığı bir yerleşme olması açısından oldukça öğretici deneyimler içermektedir. Öncelikle, böyle bir çalışmaya neden gerek duyulduğunun açıklanmasında yarar vardır. Đçkili yer tanımlaması, gerek konuya ilişkin yasal düzenlemeler, gerekse literatürde yer alan çalışmaların büyük bir bölümünde “eğlence” kavramı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Ne var ki, Konya’daki içkili yerler, birkaç istisna dışında, konum özellikleri ve fiziksel koşulları açısından “eğlence” tanımlaması ile ilişkilendirilmesi neredeyse olanaksız mekânlardır. Bu anlamda, bünyesinde ciddi çelişkiler barındırmasına ve kent bütününü yakından ilgilendiren sorunlar içermesine karşın, yeterli düzeyde irdelenmemiş bir konuyu ele alma isteği bu çalışmayı güdüleyen temel unsurdur. Đçki tüketilen yerler, Osmanlı’dan günümüze kadar birçok yasak ve kısıtlamaya konu olmuştur. Osmanlı döneminde daha çok yasaklarla anılan içkili yerler, özellikle Tanzimat sonrasında, getirilen bazı kısıtlamalarla yönetilmiştir. Yine, 80 yılı aşkın bir süredir, içkili mekânların bulunabileceği yerleri yasal düzenlemelerle getirilmiş ölçütlerle denetlemeye çalışan bir yapı söz konusudur. Çalışma kapsamında detaylı bir biçimde irdelenen tarihsel süreç içerisinde, her ne kadar ölçütler ortaya konmuşsa da, içkili yerlerin kentlerde bulunabileceği alanlarla ilgili bir uzlaşı sağlandığını söylemek olanaksızdır. Bugün sadece Konya’da değil, başka kentlerde de gözlemlenen bu uzlaşı eksikliğinin önemli ölçüde, bazı toplumsal kabullerden ve dini inançlardan kaynaklandığı kolaylıkla söylenebilir. Başka bir ifade ile içkili yerlere ilişkin tartışmaların, çoğu zaman dini ve toplumsal değerler gibi kişiden kişiye değişebilen kavramlar üzerinden yapılması, konunun üzerinde bir uzlaşı geliştirilmesini zorlaştırmıştır. Ancak sürece ilişkin asıl sorun, konu ile ilgili yasal düzenlemeler ve bu düzenlemeleri yerel yönetimlerin yorumlama biçimidir. Bu çerçevede, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 7. maddesi gereğince düzenlenen Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik kapsamında, içkili yerleri belirli alan- Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 73 lar içerisinde toplamayı amaçlayan “içkili yer bölgeleri” tanımının, konu üzerinde uzlaşı geliştirmeyi güçleştiren etkenlerden biri olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Đçkili yerlerin kentten tecrit edilmiş alanlarda yer seçmesi için yapılan zorlamalara meşruiyet kazandıran bu yaklaşım, Konya kentinde yaşanan sorunların nedenlerinden biridir. Yine, Yönetmelik kapsamında içkili yer bölgelerinin nerelerde bulunamayacağını düzenleyen hükümlerin içerdiği muğlâklıkların da içkili yerlerle ilgili tartışmalarda önemli payı vardır. Bu anlamda, gerek yasal düzenlemelerden gerekse yerel yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan sorunların Konya kentinin yaşadığı deneyimler ışığında ortaya konması çalışmayı yönlendiren bir diğer unsurdur. Kenti ilgilendiren bir konu olmasına karşın henüz dinsel ve sosyolojik bakış açısı dışında tartışılamayan içkili yerlerin, daha objektif bir zeminde tartışılması önemli bir gerekliliktir. Bu anlamda, daha önce yeterli düzeyde ele alınmayan bir kentsel işlevi farklı boyutları ile irdeleyen bu çalışmanın, hem konunun toplumsal ve kuramsal anlamda daha objektif bir zeminde tartışılmasına katkı sağlayacağına, hem de başka kentlerle ilgili yapılacak çalışmalara yol gösterebileceğine inanılmaktadır. Giriş bölümünün sonunda, kent için tabu olarak görülen bir konunun ele alınması sürecinde (özellikle veri toplanmasına yönelik) ciddi güçlüklerle karşılaşıldığını vurgulamakta yarar vardır. Ancak ilginçtir ki, yerel yönetimlerin, içkili mekânların denetiminde görevli birimlerinde çalışan kişilerle yapılan görüşmelerde kendilerinin ifadesi ile “aslında yüzleşilmek istenmeyen bir sorunu” irdelemedeki merakımız desteklenip, bilgi paylaşımında sorun yaşanmazken; özellikle hukukçularla ve akademisyenlerle yapılan görüşmelerde kentin muhafazakâr toplum yapısı ima edilerek sorunun görmezden gelinmesi gibi önemli bir sorunla karşılaşılmıştır. EĞLE CE KAVRAMI VE TÜRK TOPLUMU KÜLTÜRÜ Ü TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ DA KAMUSAL EĞLE CE Kaybedilen yaşam enerjisini yeniden kazanma, hayatın insanlar üzerinde meydana getirdiği düşünce yorgunluğundan kurtulma ya da yaşamın zorluklarından arınarak zihinsel açıdan yeni mücadelelere hazırlanma (Pehlivanoğlu, 1986: 7) gibi farklı anlamlar yüklenen eğlence kavramı, toplumun kültürel ve sosyal yaşamını şekillendiren önemli bileşenlerden biridir. Đnsan ve toplum yaşamı ile bu ölçüde bütünleşmiş eğlence kavramı, tarihsel süreç içerisinde irdelendiğinde, eğlence tanımı içerisine giren etkinliklerin, toplumdan topluma farklılaştığı, bunların kent mekânına yansımasının da farklı şekillerde olduğu gözlenmektedir (Onsekiz, 2003: 7-8; Tarman, 1994: 1-2; Bilsin, 2007: 10). Tanımından da anlaşılacağı üzere, birçok etkinliği kapsayan; ayrıca, yaşam koşullarının zorlaşması ve hayatın daha karmaşık hale gelmesine bağlı olarak çeşitle- 74 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 nen eğlence olgusunun “içeriği” açısından sınıflandırılması bu çalışma açısından önemli bir gerekliliktir. Kent, konut ve çalışma alanları ile birlikte sosyal ve kültürel faaliyetlere yönelik etkinlik alanlarını da kapsamaktadır. Özel, yarı özel/kamusal ve kamuya ait mekânlardan oluşan kentte, genel anlamda, barınma, ulaşım ve çalışmaya yönelik eylemlerle birlikte toplumun sosyal gereksinimlerinin de karşılandığı eylemler yer almaktadır (Hatt ve Reiss, 2002: 29-30). Başka bir deyişle, kente ilişkin fiziksel unsurlar kadar, kentte yaşayanların sosyalleşmesine katkı sağlayacak kullanımlar da kentsel yapının önemli birer parçasıdır (Wirth, 2002: 78). Dolayısıyla, kent yaşamının doğal bir parçası olan ve belirli ölçüde kentlileşme sürecine katkı sağlayan eğlence olgusu, kenti doğrudan ilgilendiren konulardan biridir. Ancak, yukarıda da vurgulandığı üzere, sosyal ve kültürel açıdan çok farklı boyutları olan eğlence kavramının, etkinliklerin gerçekleştirildiği mekânlara göre sınıflandırılması gerekmektedir. Eğlence kavramına yönelik literatür açısından, bu sınıflandırmaya çerçeve oluşturabilecek en yalın tanım, eğlenceyi “kamusal” ve “özel” eğlence şeklinde tanımlayan yaklaşımdır (Bilsin, 2007: 107). Burada vurgulanması gerekir ki, kenti, bireye ya da aileye ait mekânlarda gerçekleşen eğlenceden çok, birbirlerini tanıyan/tanımayan insanların bir araya geldiği ve kişilerin özgürlük alanlarını sınırlandıran belirli kuralların olduğu kamuya açık mekânlarda gerçekleşen eğlence türleri ilgilendirmekte; dolayısıyla, bu çalışma kapsamında eğlence olgusuna yönelik olarak yapılacak tartışmanın kamusallık kavramı üzerine temellendirilmesi gerekmektedir. Her toplum, kendi örf, adet ve kazandığı sosyal ve ekonomik edinimler doğrultusunda kendi eğlence kültürünü yaratmıştır. Toplumların tarihsel süreç içerisinde yaşadığı sosyo-kültürel farklılaşmaya bağlı olarak değişime uğrayan eğlence kültürünün (Ceylan, 2004: 2), mekâna yansıması da farklı biçimlerde olmuştur. Ayrıca, toplumların yaşadığı değişimin, insanların talepleri üzerinde yarattığı farklılaşmalar da eğlence kültürüne önemli ölçüde yön vermiştir. Đnsanların bir araya geldiği, karşılıklı etkileşim içerisinde olduğu ve hepsinden önemlisi tüm bu eylemlerin kamuya ait alanlarda gerçekleştiği bir eğlence şekli olarak tanımlanan kamusal eğlence kültürünün Türk toplumu açısından yaşadığı değişim üç önemli dönemi içermektedir. Osmanlı Đmparatorluğu döneminde temelleri atılan; Tanzimat’la ciddi bir değişime uğrayan ve Cumhuriyetle başlayan Batılılaşma döneminde ise sadece tür olarak değil, nitelik olarak da ciddi bir değişim geçiren kamusal eğlence kültürü, toplum hayatında ortaya çıkan değişimleri yansıtması açısından da ilgi çekicidir. Osmanlı’daki kent yaşamının önemli bir unsuru olmanın yanı sıra kendi kültürlerini de yaratmış olan meyhane (Ortaylı, 1987: 182-183; Zat, 1999: 66; Zat, 2002: 11; Sülker, 1985: 151) ve kahvehaneler (Hattox, 1998: 65) söz konusu dönemde kamusal eğlence kültürü açısından büyük önem taşımaktadır. Đçkili yerlerin, özellikle de meyhanelerin büyük bir özgürlük kazandığı Tanzimat’la başlayan süreç, eğlence olgu- Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 75 sunun gelişimi açısından önemli bir diğer dönemdir (Sevengil, 1998: 144; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 236) Üçüncü ve son olarak vurgulanması gereken ise, kadınla erkeğin birlikte eğlenmeye başladığı ve eğlencenin kitleselleştiği Cumhuriyet dönemidir (Zat, 2002: 139). Şarapsız Meyhane: Kahvehaneler1 Çalışmaya temel oluşturan konunun içkili yerler üzerine kurgulanmasına karşın, konunun araştırılması sürecinde sürekli olarak vurgu yapılan bir kavram olması kahvehanelerin ayrı bir başlık altında değerlendirilmesini gerektirmiştir. Bugünkü tanımı ve işleyişi açısından bakıldığında tümüyle yanıltıcı bir kullanım olan kahvehanelerin Osmanlı dönemi için çok farklı bir anlamı vardır. Geleneksel açıdan kent yaşamını sınırlandıran üç ögenin ilk kez dışına çıkılmış olması ve bu sürecin kent kültürünün gelişimine önemli bir katkı sağlaması kahvehaneleri özel kılmaktadır. 1554’te Đstanbul-Tahtakale’de, Halep’li Hakem ve Şam’lı Şems adlı kişilerce açılan ilk kahvehane (Hattox, 1998: 64; Sevengil, 1998: 18), o güne kadar “ev”, “cami ya da tekke” ve “çarşıda” şekillenen kent yaşamının dışına çıkılmaya başlanması açısından simgesel bir öneme sahiptir (Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 387). Fiziki ortam ve çalışma tarzı bakımından meyhanelere oldukça benzer bir yapıya sahip olmasına karşın, satılan şeyin dinen yasaklanmamış/meşru bir ürün olması, kahvehaneleri çekinmeden gidilen mekânlar haline getirmiştir. Zaman içerisinde, halkın yönetimle ilgili görüş ve yakınmalarını açığa vurduğu yerlere dönüşen kahvehaneler, toplumun siyasallaşması açısından da önemli bir dinamik yaratmıştır. Ne var ki, kent yaşamına yönelik ortaya çıkardıkları bu dinamiğe karşın, özellikle din görevlileri, kahvehanelerin kendi nüfuz alanlarını daraltan bir kullanım olduğunu iddia etmiş; iktidar ve yakın çevresi de söz konusu yerlere sürekli olarak kuşku ile yaklaşmıştır (Hattox, 1998: 5). Öyle ki, bu kuşku, kahvehanelerin günlük siyasal olayların konuşulduğu, devlet işlerinin eleştirildiği yerler haline geldikleri gerekçesiyle IV. Murad (1623-1640) tarafından kapatılmasına kadar varmıştır (Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 387). Ancak, farklı dönemlerde birçok yasak ve kısıtlama ile karşı karşıya kalan kahvehaneler uzun süre kapalı tutulamamış ve Türk toplumu için kamusal eğlence kültürü açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak, tarihsel süreç açısından herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebep olunmaması açısından vurgulamakta yarar vardır ki, kahvehaneler, meyhanelerden çok sonra kent yaşamına katılan, sadece Türk toplumuna özgü ve sosyal yaşam açısından devrim sayılabilecek ve yine o dönemde devlet idaresince meşru kabul edilen bir mekân olmaları açısından önem taşımaktadırlar. 1 Kahvehaneler için kullanılan şarapsız meyhane ifadesi, Hattox (1998, s.64)’un “Kahve ve Kahvehaneler-Bir Toplumsal Đçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri” adlı çalışmasında geçen bir tanımlamadır. 76 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 KAMUSAL EĞLE ĐÇKĐLĐ YERLER CE KÜLTÜRÜ Ü BĐR PARÇASI OLARAK Türk toplumunda kamusal eğlence kültürünü belirleyen ve en az kahvehaneler kadar öneme sahip bir diğer olgu meyhanelerdir. Đnsanların topluca eğlendiği ve birbirleriyle vakit geçirdiği meyhaneleri asıl ilginç kılan ise tarihsel süreç içerisinde birçok yasağa ve kısıtlamaya konu edilmiş olmalarıdır. Bu çalışma kapsamında, “içkili yer” başlığı altında genelleştirilen konuya ilişkin tanım ve saptamalardan önce, içki ve içkili yer konusundaki tutum ve davranışları belirleyen yaklaşımın arka planına eğilmenin tartışmaya fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Çünkü, kabul edilmesi gerekir ki, bugün özellikle kent yönetimlerinin büyük bir bölümünün konuya karşı takındığı tavrın, toplumsal kabullerden ve inanç sisteminden bağımsız düşünülmesi çok da olanaklı değildir. Düşük yoğunlukta alkol içeren bira ve şarap türü mayalı içkilerin, tarım hayatına geçilen Neolitik dönemden itibaren, Mısır’dan Çin’e kadar eski dünyanın hemen her yerinde tüketildiği; yüksek alkol dereceli içkilerin ise Ortaçağ’da Arapların imbik üzerinde yaptığı değişikliklerin sonucu olarak ortaya çıkan ileri damıtma teknikleri ile üretildiği bilinmektedir. O dönemde, alkol derecesi yüksek içkilerin hastalar üzerinde denenmesi ve hastalar üzerinde ağrı dindirme, dert unutturma ve cesaret verme gibi geçici etkiler yaratması, alkol derecesi yüksek içkilere olan ilgiyi daha da arttırmıştır (Tunalı, 2006: 6). Tarihsel süreç içerisinde farklı tekniklerle üretilen ve farklı amaçlar için kullanılan alkollü içkileri, hemen hemen tüm toplumlarda sıkça tartışılan konulardan biri haline getiren etken ise içkinin sarhoş edici etkisi ve alışkanlık/bağımlılık yaratan özelliği olmuştur. Bu anlamda, içki içmeyi düzenleyen ve Hammurabi’ye kadar uzanan kurallar çerçevesinde, kimi zaman içkiyi tamamen yasaklayan, kimi zaman da kısıtlamalar getiren düzenlemeler yapılmıştır (Tosun ve Yalvaç’tan (1975) aktaran Tunalı, 2006: 4). Konunun dağılmaması ve tartışmanın kent planlama süreci ile ilişkisinin zayıflamaması için detaylandırılmasında çok da yarar görmediğimiz bu tartışma açısından vurgulanması gereken en önemli nokta, Đslam dininin alkollü içki olgusuna karşı getirdiği yasak ve Ülkemizde geleneksel toplum yaşamının içkiye yönelik bakış açısıdır. Çünkü özellikle Osmanlı döneminde ortaya çıkan kısıtlamalar ve günümüzde içki/içkili yer kavramına yönelik olarak yapılan düzenlemeler, tartışılan iki konu ile yakından ilgilidir. Daha somut bir anlatımla, içkinin Đslam dini açısından yasaklanmış şeylerden biri olarak kabul edilmesi ve yine bu kabuller içerisinde içkili eğlencelerin dini açıdan meşruiyet sınırlarının dışında sayılması; ayrıca, geleneksel toplum yapısı içerisinde içkili mekânlarda eğlenmenin hoş karşılanmaması, bugün içkili yerlerin belirlenmesine yönelik tartışmalardaki temel yönlendiricilerden biridir. Ne var ki, tartışmanın, inanç ve toplumsal değerler gibi kişi- Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 77 den kişiye değişebilen bir zemine oturması, konu üzerinde uzlaşı geliştirilmesini güçleştirmektedir. Đçkili Yerlerin Gelişimine Đlişkin Kısa Tarihçe Ulaşılan kaynaklar ışığında, içkili yerlerin Osmanlı döneminden günümüze kadar olan zaman diliminde yaşadığı değişim genel çizgileriyle ortaya konabilmektedir. Kahvehanelerle birlikte, kamusal eğlence kültürünün önemli bir parçası olan meyhaneler, işletilme biçimleri yanında, getirilen kısıtlama ve yasaklar açısından da ilgi çekici bir mekândır. Şarap içilen, şarap satılan (ya da üretilen) yer anlamına gelen meyhanelerin Anadolu’daki varlığı Bizans dönemine kadar gitmektedir. Ancak, Osmanlı dönemi meyhanelerinde, şaraptan çok rakı tüketilmiş, zaman içinde görenekleri ve gelenekleriyle bir rakı kültürü oluşmuştur (Zat, 2002: 191; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 237-238). Osmanlı döneminde, meyhaneleri, kahvehanelerden ayıran temel özellik işletmecilerinin daha çok Rum veya Ermeni olmasıdır (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 229). Gayrimüslim işletmeleri olarak anılan meyhanelerin bu özelliği kapitülasyonların sağladığı muafiyetlerle birlikte değişime uğramış ve içkili mekânların önemli bir bölümü yabancı uyruklularca işletilmeye başlamıştır (Zat, 1999: 50, 54). Gedikli (ruhsatlı) ve koltuk (kaçak) olarak sınıflandırılan meyhaneler (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 229) Tanzimat’ın ilanına kadar birçok kez kapatılmış, içki içenler idama varan cezalara çarptırılmıştır. Osmanlı döneminde ilk içki yasağını uygulayan Kanuni Sultan Süleyman’la (1520-1566) birlikte, I. Ahmet (1603-1617), IV. Murat (1623-1640) ve III. Selim (17891807) dönemleri de içkiye ve meyhanelere yönelik ciddi kısıtlama ve yasakların getirildiği dönemler olmuştur (Ortaylı, 1987: 184; Zat, 2002: 191). Ancak, 15. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar getirilen birçok yasakla kapatılan ve ortadan kaldırılmaya çalışılan meyhaneler, yasakların kalkmasını ya da gevşemesini takip eden süreçte sayılarını daha da arttırarak yaşamaya devam etmiştir (Zat, 2002: 197; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 236). Ortaylı (1987: 184-185), o dönemde, içkiye yönelik olarak uygulanan yasakların uzun süre devam etmemesini iki nedene bağlamaktadır. Bunlardan ilki, içki yasağının insanları bireysel üretime itmesi ve içki tüketiminde herhangi bir azalma sağlanamamasıdır. Diğeri ise, meyhanelerin kapatılması ile durdurulan içki satışının hazineye giren vergi gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olmasıdır. Ayrıca, Ortaylı (1987: 184) içki yasaklarını, içki düşmanlığı ya da hükümdarın dindar olmasından çok, içkinin verdiği rahatlıkla insanların yönetimi eleştirebilmesi ile ilişkilendirmekte, eleştirilerden hoşnut olmayan hükümdarların meyhaneleri saray görevlilerince sürekli olarak izlettirmesine vurgu yapmaktadır. Burada ifade edilmesi gereken bir diğer nokta, birçok yasağa konu olmalarına karşın, o dönemde, meyhanelerin çalışma esaslarını düzenleyen “meyhaneciler loncası” gibi sosyal açıdan önemi olan bir örgütlenmenin bulunmasıdır. 78 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Meyhanelerin işletilmesini sosyal olarak denetleyen ve ortaya çıkan birçok kısıtlamaya karşın meyhanelerin varlığını devam ettirmesine olanak sağlayan bu örgütlenme içerisinde, gedikli olarak tanımlanan meyhaneler babadan evlada miras olarak kalmakta, evlat meyhanecilik yapmak istemezse ya da meyhaneci, bir erkek evlat bırakmadan ölürse, meyhane loncası aracılığı ile meyhanenin işletmesi, işin ehli bilinen ve dürüstlüğüne/namusuna inanılan bir çalışana veya herhangi birine devredilmektedir (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 229). Konunun bu yönü, yapılan bu çalışma ile doğrudan ilişkili olmasa da, bugün sadece birkaç fiziksel ölçütle sağlanmaya çalışılan içkili yerlere yönelik denetimin, sosyal boyutunu ortaya koyması açısından vurgulanmaya değer bulunmuştur. Başlangıçta meyhane şeklinde tanımlanan ve aslında bir kültürü de tanımlayan içkili mekânların zaman içerisinde, verdikleri hizmet, müşteri profilleri ve işletilme biçimleri açısından farklı türleri ortaya çıkmış ve bu mekânlar baloz2, gazino, kafe şantan,3 bar, pavyon, birahane ve gece kulübü gibi değişik isimlerle anılmıştır/anılmaktadır. Daha çok sosyal ve kültürel bir örgütlenme içerisinde denetlenen ve devletin yönetim sistemi içerisinde inançların uzantısı olarak ortaya çıkan kısıtlamalara konu olan içkili yerlerin tam anlamıyla özgürlük kazanması Tanzimat’ın ilanıyla olmuştur (Sevengil, 1998: 144). Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’in ilanıyla devam eden bu süreci farklı kılan ise, eğlencenin kitleselleştiği, sosyal denetimin ve inançlardan kaynaklanan kısıtlamaların ortadan kalktığı bir dönemde, artan sayıdaki içkili yerleri (farklı biçimlerde) denetleme çabasıdır. Đçkili Yerleri Denetlemeye Yönelik Çabalar I. Meşrutiyet’e (1876) kadar içki sadece meyhanelerde içilmekte ya da buralardan temin edilebilmektedir. Bu dönemde, sadece Müslüman olmayanlar tarafından işletilen ve farklı türleri olan meyhanelere Müslümanların sadece gitmesi değil, içkiyi herhangi bir şekilde ya da yerde tüketmeleri de yasaktır. Bu nedenle, Müslümanların, tamamı Müslüman olmayanların yaşadığı mahallelerde yer alan meyhanelere gizlice gittiği ya da meyhanelerden aldığı içkiyi evlerinde tükettiği bilinmektedir (Zat, 1999: 50; Sevengil, 1998: 145). Söz konusu dönemde, (dolaylı da olsa) içkiye yönelik denetimin bir parçası olan yüksek vergilerin yanı sıra, meyhanelerin loncaları da denetim süreci içerisinde önemli bir örgütlenme türüdür. Yukarıda ifade edildiği üzere, meyhanede çalışacak kişilerin belirlenmesine varıncaya kadar denetim gücü olan meyhane loncaları, meyhanelerin yerlerinin belirlenmesi konusunda da yaptırımı olan bir esnaf örgütlenmesidir (Ortaylı, 1987: 182). 2 Balozların meyhanelerden farkı, liman yakınında bulunmaları ve müşterilerinin çoğunluğunu yabancı gemicilerin oluşturmasıdır (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 240). 3 Kafe Şantan (Café Chantant), 19.yüzyılın sonlarında ilk örnekleri Beyoğlu’nda açılan, daha çok yabancıların gittiği, revü, skeç ve pantomim gösterilerinin yapıldığı eğlence yerlerine verilen isimdir (Zat, 2002: 40). Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 79 Đçkiye yönelik bakış açısının ve buna bağlı olarak denetim biçimlerinin de değişmesi bağlamında, Tanzimat’la başlayan süreç önemlidir. Tanzimat dönemi ile toplumsal yaşamda gerçekleşen büyük değişim en çok gece hayatında hissedilmiştir. Đçkiye yönelik katı yasaklardan kaçınıldığı, sadece sarhoş olup taşkınlık yapanlara ceza verildiği ve içkili yerlerin gözetim altında tutulduğu bu dönemde birçok alternatif eğlence mekânı ortaya çıkmış ve Cumhuriyet dönemi kadar yaygın olmasa da, kadın ve erkekler birlikte eğlenmeye başlamıştır (Zat, 2002: 139). Ayrıca, Tanzimat’ın ilanıyla birlikte (yasaklanılmasından kaçınılan) içki, hazineye önemli gelir sağlayan kalemlerden biri olarak görülmüş ve çıkarılan Rüsum-u Miri Nizamnamesiyle üretilen içkilerden yüzde on oranında vergi alınmıştır (Sülker, 1985: 151). Ancak, vurgulanması gerekir ki, bu sürecin yarattığı belki de en olumsuz sonuç geleneksel meyhane kültürünün zayıflaması olmuştur. Kendi içerisinde bir örgütlenmesi ve ritüelleri olan ve kendi kültürünü yaratmış olan meyhaneler, çeşitlenerek sayıları artan içkili yerlerin ortaya çıkardığı denetimsizlik ve yozlaşma ile birlikte önemini yitirmiştir. Bu yozlaşmaya yönelik, ilgi çekici eleştirilerden biri, Ortaylı’nın (1987: 186): “Türkiye henüz dünyanın az içki tüketen ülkelerinden. Türk toplumunun alkolden çürüyen bir toplum olmaması için, meyhane kültürünün yaşaması lazımdır. Tıkınarak değil, çöplenerek yenen mezelerle; yavaş yavaş içmek, bol sohbetle devrilen kadeh sayısını azaltmak, yani içki adabını koruyabilmek; galiba alkolizme karşı en dirençli ve etkin yol budur” ifadeleri ile ortaya koyduğu saptamadır. Burada vurgulanması gerekir ki, günümüzde, yerel yönetimlerin içkili yerlerin saptanmasına yönelik kararları alırken yaşadığı tereddüdün, “içki içme adabı”nın korunamamış olması ile de yakından ilişkisi vardır. 1919 yılında Darü’l Hikmet’il-Đslamiye4 tarafından hazırlanıp Dâhiliye nezaretine sunulan ve genelge haline getirilen düzenleme, o güne kadar, daha çok yazılı olmayan kurallarla denetlenmeye çalışılan içkili yerlere, (kısmen de olsa) somut ölçütler getirilmesi açısından önem taşımaktadır. Cami, tekke, medrese ve türbelere 100 metreden daha yakın yerlerde, müslüman mahallelerinde, karakol civarlarında ve polisçe sakıncalı olduğu bildirilen yerlerde içki satışına yönelik yerlerin açılamayacağını öngören düzenleme kapsamında, içki satılan yerlerin duvarlarla çevrili olması, (denetimlerde başka kapılardan çıkılmasını önlemek için) yalnız bir kapısının bulunması ve bu tip yerlerin güneşin batmasıyla kapatılmasını öngören hükümler yer almıştır (Sülker, 1985: 154). Bu düzenlemeyi önemli kılan bir diğer nokta da, dönemin Đslami kurallara göre fetva veren bir örgütü tarafından hazırlanmasına karşın, içkiyi tamamen yasaklamak 4 Darü’l Hikmet’il Đslamiye, 25 Ağustos 1918’de Đstanbul’da kurulan, Đslam diniyle ilgili sorunları incelemekle görevli akademik kurul. Çalışmaları 18 Kasım 1922’de sona ermiştir (Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi, 2003: 564) 80 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 yerine, somut kurallarla denetlemeye çalışan bir yaklaşımın benimsenmiş olmasıdır. Đçkiye yönelik düzenlemeler açısından ilgi çekici süreçlerden biri de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin (23 Nisan 1920-29 Ekim 1923) Kurtuluş Savaşı sırasında koyduğu içki yasağıdır. 14 Eylül 1920 tarihinde Men-i Müskirat Kanunu adı ile çıkarılan ve 22 Mart 1926 tarihine kadar yürürlükte kalan bu düzenleme kapsamında her türlü içkinin üretimi, ithali, satın alınması, satılması ve kullanılması yasaklanmıştır (Zat, 1999: 73). Vurgulanması gerekir ki, yasanın kendisi kadar, o günkü meclis gündeminde tartışılma biçimi de ilginçtir. Đçkinin yasaklanmasını savunan milletvekilleri, o dönemde meyhaneleri işleten Rum ve Ermenilerin büyük kazançlar elde ettiğini, emlak ve akarların çok büyük bir bölümünün Müslüman olmayanların eline geçtiğini, ayrıca, bağımlılığa neden olan içkinin manevi çöküntüye yol açtığını savunmuştur. Đçki yasağının karşısındaki milletvekilleri ise hiçbir toplumun yasaklarla içki içmenin önüne geçemediğini, yasak koymak yerine içkiye vergi konmasının ve zararlarının halka anlatılmasının daha akılcı bir yol olduğunu belirtmiştir (Sülker, 1985: 151-152; Karahanoğulları, 2008: 153). Yasalaşma sürecinde ciddi tartışmalara konu olan ve 1926 yılının başına kadar yürürlükte kalan Men-i Müskirat Kanunu, o dönemi anlatan romanlara da konu olmuştur. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın (1947: 11) Meyhanede Hanımlar adlı romanında geçen; -Hükümetin bir zamandır içki yasağı hakkındaki kararına ne dersiniz?, -Hükümet bu hareketiyle men’ değil, içkiye herkesi teşvik, tahris etti. Bu yasaktan sonra, işrete rağbet yüz katı arttı. En pis, muzır rakılar üç dört yüze satıldı. Bütün meyhanelerde, küp dibi tortularına kadar bayat sermayeler sürüldü. Hiç kullanmayanlara bile iştah geldi. Her tarafta yeniden imbikler ısmarlandı. -Bir şeyi neşretmek(yaymak) istiyor musunuz? Menediniz. şeklindeki diyalog, Osmanlı döneminde de uygulanmaya çalışılan içki yasaklarının ortaya çıkardığı beklenmeyen sonuçların toplumsal yönünün vurgulanması adına önemlidir. Đçkili Yerlerin Saptanmasına Đlişkin Mevzuatın Tarihsel Gelişimi ve Yaşanan Açmazlar Osmanlı döneminde daha çok yazılı olmayan kurallarla ve enformel örgütlenmeler aracılığı ile denetlenmeye çalışılan içkili yerlerin, yazılı ve somut ölçütlerle denetlenme çabası yukarıda da vurgulandığı üzere, 1919 yılı sonrasına rastlamaktadır. 1919 yılında başlayan ve Cumhuriyetle devam eden bu süreçte, içkili yerleri somut ölçütler getirerek denetleme çabasını, içkili yerlerin çeşit ve sayısındaki artışla birlikte içki tüketimindeki yozlaşmanın bir uzantısı olarak görmek de olasıdır. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 81 Aslında bir çağdaşlaşma-batılılaşma projesi olan Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren toplumsal yaşamda köklü değişikliklerin ortaya çıktığı herkesçe bilinmektedir. Eğlence hayatı üzerinde ciddi değişimler yaratan bu süreç, özellikle alkollü içki olgusunun farklı yönleri ile ele alındığı ve yasal düzenlemelerin yapıldığı bir kurumsal anlayışı da beraberinde getirmiştir. Đçkinin üretimi, pazarlanması ve tüketimini denetim altında tutmayı hedefleyen bu anlayış içerisinde birçok yasal düzenleme yapılmış ve özellikle yerli üretilen içkilerle, ithal edilen içkilerin fiyatlandırılması ve vergilendirilmesi konusunda düzenlemelere gidilmiştir. Ancak, literatürde geniş bir biçimde yer bulmuş olan içkinin üretimi, tüketimi, fiyatlandırılması, vergilendirilmesi ve içkili yerlerin çeşitlenmesi konusu, yapılmak istenen çalışma ile doğrudan ilişkisi olmayan konulardır. Dolayısıyla, içkili yerlerin kenti ilgilendiren bir konu olarak ele alınmadığı savı ile yapılan çalışmada, içkili yerlerin belirlenmesine yönelik üretilen yasal düzenlemeler üzerinde durulmuş ve bu düzenlemeler açısından yaşanan sorunlar irdelenmiştir. Đçkili mekânların yer seçimine ilişkin mevzuat açısından vurgulanması gereken ilk yasal düzenleme 9 Haziran 1340 (M. 1924) tarihli Nizamnamedir. Men-i Müskirat Kanunu’nun tadiline ilişkin 470 sayılı Kanunun uygulanmasına yönelik bu Nizamname, kadehle içki satılacak ve içilebilecek yerlerin hükümetin belirleyeceği bölgelerde bulunmasını hükme bağlamıştır. Mahallin en büyük amirinin başkanlığında oluşturulacak bir heyete verilen yetki çerçevesinde, belirli mıntıkaların tayin edilmesini hükme bağlayan söz konusu Nizamnamenin, içkili yerlerle ilgili bugünkü bölgeleme anlayışına da temel oluşturduğu görülmektedir (Karahanoğulları, 2008: 159, 160). Đçkili yerlere ilişkin yapılan bir diğer önemli düzenleme 14 Temmuz 1934 tarihinde yayımlanan 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’dur (Zat, 2002: 170). 1949 yılından bugüne kadar yapılmış olan ve içkili yerlere verilecek izinlerde uyulması gereken esasları düzenleyen dört yönetmeliğe de dayanak oluşturan Kanunun 7. maddesinde; genel anlamda kamuya açık istirahat ve eğlence yerlerinin tanımı yapılmış,5 bu yerlerin ruhsatlandırılması konusunda yetkili kurumlar belirtilmiş ve yine söz konusu yerlerin bulunacağı alanların, Đçişleri Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenmesine yönelik hüküm getirilmiştir. Söz konusu Yasa gereğince hazırlanan ve içkili yerlere ilişkin ölçütlerin belirlendiği yönetmelikler tarih sırasına göre aşağıdaki tabloda yer almaktadır (Tablo 1). 5 Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 7.maddesinde kamuya açık istirahat ve eğlence yerleri; “kişilerin tek tek veya toplu olarak eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon, kamping ve benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane, içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili yerler: sinema, kahvehane ve kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve maharet artırıcı veya zeka geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve makinelerinin, video ve televizyon oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler” şeklinde tanımlanmış, Kanunun aynı maddesinde, kamuya açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı alanların tespiti ve bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve esasların Đçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesi hükmü getirilmiştir. 82 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Tablo 1. Đçkili Yerlerin Belirlenmesine Yönelik Olarak Çıkarılan Yönetmelikler(*) Yönetmeliğin Yayımlandığı Tarih Yönetmeliğin Adı 21.5.1949 (7212 sayılı Resmi Gazete) Đçkili Yerlere Verilecek Đzinlerde Göz Önünde Bulundurulacak Esasları Gösterir Yönetmelik 09.07.1984 (18453 sayılı Resmi Gazete) Đçkili Yerlere Verilecek Đzinlerde Göz Önünde Bulundurulacak Esaslara Dair Yönetmelik 30.12.1999 (23922 sayılı Resmi Gazete) Açılması Đzne Bağlı Yerlere Uygulanacak Đşlemler Hakkında Yönetmelik (Đkinci Kısım) 10.08.2005 (25902 sayılı Resmi Gazete) Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik (Dördüncü Kısım) * 1984, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmelikler, bir önceki yönetmelik hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Tablodan da izlenebileceği gibi, 1949 ve 1984 yıllarında çıkarılan yönetmelikler, içkili yerlere özel bir başlıkla tanımlanmışken; içkili yerlere yönelik düzenlemeler, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmelikler kapsamında, alt başlıklar şeklinde yer bulmuştur. Bu çerçevede, içkili yerlere yönelik hükümler, 3 kısımdan oluşan 30.12.1999 tarihli yönetmeliğin “Đçkili Yerler” başlıklı ikinci kısmında; 5 kısımdan oluşan 10.08.2005 tarihli Yönetmelik kapsamında ise “Umuma Açık Đstirahat ve Eğlence Yerleri” başlıklı dördüncü kısımda tanımlanmıştır. Çalışmanın ana tartışma konularından biri olan bu yönetmelik hükümleri genel anlamda, içkili mekânların açılabileceği yerleri, bu yerlerin tespitinde yetkili kurumları, çalışma ruhsatı verilebilmesi için gerekli koşulları ve buralarda çalıştırılacak kişilerin niteliklerini tanımlamaktadır. Ancak, yapılmak istenen tartışmanın, içkili yerlere ilişkin “yerseçim ölçütleri” ile “yerseçiminde yetkili kurumlar” üzerine temellenmesi açısından, Yönetmelikler, ifade edilen başlıklar altında detaylı olarak irdelenmiş ve bu irdelemeye ilişkin bilgiler Tablo 2’de özetlenmiştir. Tabloda yer alan hükümler çerçevesinde vurgulanmasında yarar görülen önemli bir husus, içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerleri belirleyen hükümlerin, genel anlamda içkili işletmelerin açılabileceği yerleri konumsal olarak tarif eden, işletme temelli bir yaklaşım içermesidir. Ancak, yürürlükteki Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 29.maddesinde, içkili yerlerin belirli bir bölge içerisinde açılabileceğinin hükme Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 83 bağlanmış olması ise bölge belirlemeye yönelik bir yaklaşıma vurgu yapmaktadır. 1949 yılından günümüze kadar olan süreçte, içkili yerlerin belirlenmesinde kullanılan ölçütlerin nasıl bir değişime uğradığının gösterildiği tabloda, yönetmeliklerde yer alan hükümler 3 başlık altında gruplandırılmıştır. Đçkili yer bölgelerinin belirlenmesine 60 yılı aşkın bir zamandır yön veren yasal düzenlemelerin gelişimi, sürece sağladığı katkı kadar, ortaya çıkardığı belirsizlikler açısından da incelemeye değerdir. Đçkili yer bölgelerinin tespitinde yetkili organlar açısından vurgulanması gereken en önemli düzenleme, 2005 yılında çıkarılan Yönetmelik kapsamında yapılmıştır. 1949, 1984 ve 1999 yıllarında çıkartılan yönetmeliklerin ortak özelliği, içkili yerlerin belirlenmesine ilişkin yetkinin merkezi yönetimin taşra birimlerine bırakılmış olmasıdır. Ancak, 2005 yılında çıkarılan Yönetmelik kapsamında köklü bir değişiklik yapılmış ve içkili yerlerin belirlenmesi yetkisi, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde belediye meclisi, bu sınırlar dışında il genel meclisine verilmiştir. Başka bir ifade ile yetkinin seçilmiş yerel örgütlere bırakılması söz konusudur. Tablo 2. Đçkili Yer Bölgelerinin Belirlenmesine Đlişkin Olarak Çıkarılan Yönetmeliklerin Karşılaştırılması Đçkili Yer Bölgelerinin Tespitinde Yetkili Organ Komisyon En büyük mülkiye üstünün başkanlığında; 1949 -Mahallin en büyük zabıta Đçkili Yerlere üstü, Verilecek Đzin- -Tekel müdür veya memurları, lerde Göz Önün-Sağlık müdürü veya hükümet de Bulundurulahekimi, cak Esasları Gösterir Yönet- -Milli eğitim müdürleri -Belediye ve ticaret odasından melik gönderilecek birer temsilciden teşekkül eden 7 kişilik komisyon 1984 Đçkili Yerlere Verilecek Đzinlerde Göz Önünde Bulundurulacak Esaslara Dair Yönetmelik Đçkili Yer Komisyonu En büyük mülkiye amirinin başkanlığında; -Mahallin en büyük genel kolluk amiri, -Tekel müdürleri veya tekel müdürlüklerinin bulunmadığı Đçkili Yer Bölgesi Olarak Kat Mülkiyetine Tespit Edilemeyecek Đlişkin Hükümler Yerler -Hükümet, belediye, karakol, kışla, okul ve mabetlerle her nevi sanat müesseseleri, maden ocakları ve inşaat yerleri YAKI?I?DA -Đlk Tedrisat Kanununa göre okullar için bu mesafe 100 metredir. -Genelevler dahilinde ve belediye teşkilatı olmayan yerlerde -Hükümet, Belediye, Karakol, Kışla, her derecedeki özel ve resmi bütün öğretim ve eğitim kurumları, öğrenci yurtları, her nev`i sanat müesseseleri, maden ocakları, mabetler, inşaat ------ Açılmak istenen içkili yer, Kat Mülkiyeti Kanunu`na tabi bir binanın, bir veya birkaç bağımsız bölümüne yerleş- 84 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 yerlerde memurları, -Sağlık müdürleri veya hükümet tabipleri, -Milli eğitim müdürleri -Belediye ve ticaret odasından gönderilecek birer temsilciden oluşan 7 kişilik komisyon yerleri, genelevler, spor kulüpleri ve diğer gençlik birlik ve teşekkülleri YAKI?I?DA -Đlköğretim kurumlarına 100 metre mesafeden yakın yerlerde miş ise faaliyet başlaması için kat malikleri kurulunun bu faaliyeti tasvip ettiğini gösterir bir belge Đçkili Yer Bölgesi Tespit Komisyonu En büyük mülkiye amirinin başkanlığında; -Mahallin en büyük kolluk 1999 amiri, Açılması Đzne -Đllerde sağlık müdürünün, Bağlı Yerlere ilçelerde sağlık grup başkanıUygulanacak nın, Đşlemler Hak-Milli eğitim, kültür ve turizm kında Yönetmemüdürlerinin, lik (Đkinci Kısımda yer alan -Belediye başkanı veya yardımcısının, hükümler) -Karayolları bölge müdürlüğü, tekel başmüdürlüğü ve ticaret odasını temsilen birer yetkiliden oluşan 9 kişilik komisyon -Yabancı elçilik ve konsolosluklara ait bina ve tesisler; silah fabrika ve imalathaneleri, patlayıcı, parlayıcı ve yanıcı gibi tehlikeli maddeler üretilen, satılan, kullanılan ve depolanan yerler ile gaz dolum tesisleri; emniyet, askeri ve sağlık kuruluş ve tesisleri; her türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; sanat müesseseleri, maden ocakları, inşaat yerleri, genelevler ve spor tesislerinin YAKI?I?DA, -Konaklama yerleri hariç olmak üzere, otoyolları ve karayollarının her iki tarafında sınır çizgisine 200 metreden yakın mesafe içinde, -Otogar ve otobüs terminallerinde, -Okul öncesi eğitim, ilk ve orta öğretim ve eğitim okul bina ve tesisleri ile ilk ve orta öğretim öğrencilerinin devam ettiği kurs, dershane, özel öğretim kurumları ve bu öğrencilerin kaldığı öğrenci yurtlarına ait bina, tesis ve bunların müştemilatına 200 metreden yakın mesafeden yakın yerlerde Yönetim planında aksine bir hüküm yoksa tapuda mesken olarak görünen yerler için kat maliklerinin oy birliği ile, tapuda iş yeri olarak görünen yerler için ise, kat maliklerinin oy çokluğu ile alacağı karar tutanağı 2005 Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik -Hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; her türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; sanat müesseseleri, maden ocakları, inşaat Tapu kütüğünde mesken olarak gösterilen bağımsız bölümler için kat maliklerinin oy Mülkî idare amirinin genel güvenlik ve asayiş durumu hakkındaki görüşü doğrultusunda belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde beledi- Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri (Dördüncü Kısım) ye meclisi, bu sınırlar dışında yerleri; patlayıcı, parlayıcı, il genel meclisi yanıcı ve benzeri tehlikeli maddeler üretilen, satılan ve depolanan yerler ile gaz dolum tesisleri YAKI?I?DA, -Konaklama yerleri hariç olmak üzere, otoyolları ve karayollarının her iki tarafında sınır çizgisine 200 metreden yakın mesafe içinde, -Otogar ve otobüs terminallerinde, -Resmî ve özel okul binaları, ilk ve orta öğretim öğrencilerinin barındığı öğrenci yurtları ile anaokullarına 100 metreden yakın mesafe içinde 85 birliği ile karar alması Tapuda iş yeri olarak görünen yerlerde, yönetim planında aksine bir hüküm yoksa, kat maliklerinin oy çokluğu ile aldığı kararın bulunması Ülkemizde, yetkinin atanmışlar tarafından kullanıldığı yapılanmalar içerisinde, teknik değerlendirmelerin siyasi yaklaşımlara göre daha fazla ağırlık kazandığı gerçeği göz önüne alındığında, 2005 yılında yapılan bu değişikliğin, karar alma sürecini siyasi değerlendirmelere daha açık hale getirdiği söylenebilir. Diğer taraftan, yereli ilgilendiren kararlarda sorumluluğun seçilmiş yerel örgütlere bırakılmasının demokrasinin bir gereği olarak görülmesi (Keleş, 1998: 5556) açısından da düzenlemenin göreceli olarak doğru bir yaklaşımı yansıttığı öne sürülebilir. Ancak buradaki temel sorun, Konya’da yapılan saha araştırması ile de ortaya konacağı üzere, içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerlerle ilgili olarak getirilen ölçütlerin muğlâklığıdır. Ölçütlere ilişkin bu muğlâklık, 2005 yılındaki Yönetmelikle yerel yönetimlere tanınan yetki ile birleştiğinde, içkili yer bölgelerinin tespiti konusu sınırları çizilemeyen bir güç kullanımına dönüşmektedir. Đçkili yer bölgelerinin tespitine yönelik ölçütler, bu çalışmanın ana tartışma konularından bir diğeridir. Đçkili yerlerin açılabileceği yerleri somut ölçütlerle tanımlamaya ilişkin çabaların 100 yıla yaklaşan tarihi, konuyu getirilen ölçütler kadar ortaya çıkan belirsizlikler açısından da ilgi çekicidir. 1919 yılında Darü’l Hikmet-il Đslamiye tarafından hazırlanan ve içkili yer olarak belirlenemeyecek alanları tanımlayan düzenleme (Sülker, 1985: 154) ile başlayan bu süreçte, çıkarılan 4 yönetmelikten, ilk ikisinin (1949 ve 1984) genel anlamda benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Yine, 1999 ve 2005 yıllarında çıkarılan yönetmeliklerde de kendi içerisinde benzerlikler söz konusudur. Ancak, 1999 ve 2005 yıllarında çıkartılan yönetmeliklerin diğer iki yönetmelikten farkı, içkili yerlerin 86 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 konumlandırılamayacağı alanlarla ilgili yeni tanımlamaların getirilmesi; ayrıca, 10’dan fazla kullanıma yönelik “yakınında” gibi göreceli bir ifadenin kullanılmış olmasıdır. Burada vurgulanması gerekir ki, 1949 ve 1984’te çıkarılan yönetmeliklerde de kullanılan “yakınında” ifadesinin, 1999 ve 2005 yönetmeliklerinde birçok kentsel işlev ve alan için kullanılması, içkili yerlerle ilgili tartışmayı ciddi bir açmaza/belirsizliğe sürüklemiştir. Yapılan yönetmelik düzenlemeleri açısından vurgulanması gereken son husus, içkili yerlerin konut alanları ile ilişkisini düzenleyen hükümlerle ilgilidir. Bilindiği üzere, içkili yerler açısından yaşanan tartışmaların önemli bir bölümü, bu tür yerlerin, konut alanlarının huzurunu ve güvenliğini olumsuz yönde etkilediği savı üzerine temellenmektedir. Dolayısıyla, 1949 yılında çıkarılan Yönetmelikte yer almamasına karşın, sonraki 3 yönetmelikte yer bulan ve mesken alanlarında açılmak istenen içkili yerlerde, o binadaki kat maliklerinin tümünün olurunu şart koşan hükmü, bu tartışmanın bir parçası olarak değerlendirmek gerekmektedir. Ne var ki, tek tek bina ölçeğinde değerlendirildiğinde, çözüm üretiyor gibi görünen bu hükmün, içkili yerlerin konut alanları ile genel ilişkisinin kurgulanmasında yetersiz kaldığı; hatta 1984 yılında çıkarılan Yönetmelikten itibaren, içkili yerlerin belirlenmesinin “bölgeleme” anlayışı içerisinde ele alınmasının, (Konya kentinde saptanan bulgularla somutlaştırılacağı üzere) konut alanları açısından başlı başına bir sorun kaynağı olduğu gözlenmektedir. ĐÇKĐLĐ YERLERĐ BELĐRLE KO YA’DA YA SIYA LAR MESĐ E YÖ ELĐK YAPILA MA ĐÇERĐSĐ DE Çalışmamızın bir önceki bölümünde ortaya konan sorunların somut biçimde yaşandığı kentlerden biri olması, Konya kentinde yaşanan deneyimleri ilgi çekici kılmaktadır. Bu çerçevede, içkili yer bölgelerinin belirlenmesi sürecinin iyi yönetilemediği savı ile yapılan çalışmada, Konya’da yaşanan deneyimleri üç başlıkta sınıflandırmak mümkündür. Bunlardan ilki, Konya’da hizmet veren içkili yerlerin büyük bir bölümünün “eğlence” tanımlaması ile bağdaştırılması oldukça güç yerler olmasıdır. Yerseçim kararlarından kaynaklandığı düşünülen bu sorun, gerek literatürde gerekse yasal düzenlemelerde “eğlence yerleri” başlığı altında tanımlanan içkili mekânları, insanların ruh sağlığını tehdit eden yerlere dönüştürmektedir. Konya’da yaşanan deneyimlere ilişkin olarak vurgulanması gereken ikinci sorun, içkili yerlerin kent merkezinin uzağında konumlandırılmaya çalışılması ile ilgilidir. Yönetmeliğin “içkili yer bölgelerinin” belirlenmesine yönelik hükmünden de destek alan bu yaklaşım, ciddi asayiş sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tartışma kapsamında ifade edilmesi gereken üçüncü ve son husus, idari yargıya konu olan uyuşmazlıklarla ilgilidir. Đçkili yerlere yönelik mevzuat kapsamındaki hükümlerin belirsizliği ve yerel yönetimlerin konuya yaklaşımından kaynaklanan uyuşmazlıklara bağlı olarak Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 87 açılan birçok dava, hem açılış nedenleri, hem de sonuçları açısından irdelenmeye değer görülmektedir. Konya Kentindeki Đçkili Yerlerin Mekânsal Dağılımı Konya kentinde içkili işletmelerin dağılımı, üç merkez ilçenin Belediye Meclislerinin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi olarak tanımlanan adreslerdeki işletmelerden ve bunlara ek olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Ruhsatına sahip mekânlardan oluşmaktadır. Ruhsat talebi idarece geri çevrilen, ancak Đdare Mahkemesi kararıyla ruhsat alan işletmeler de yine ilgili ilçe belediyesinin içkili yerler kararına dâhil edilmektedir. Bu türden işletmelerle ilgili ayrıntılı bilgilere Đdari Yargının içkili yerler bölgesi üzerindeki rolünün tartışıldığı bir sonraki bölümde yer verildiğinden, bu bölümde üç merkez ilçenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgelerinin mevcut durumları ortaya konacaktır. Konya’da içkili yer bölgelerinde yer alan işletmelerin hemen hepsinin ortak yanı, hedef müşteri kitlesidir. Bölgeleme anlayışı nedeniyle benzeşen işletmelerin, müşteri kitlesindeki benzeşme ile birleşmesi, kolektif bir içkili yer kimliği ortaya çıkarmıştır. Bu kimliği ile içkili işletmeler, toplumsal bir eğlence alternatifi olmaktan çıkıp, aynı kültürel düzeyde kısıtlı bir erkek grubunun hareket alanı haline gelmektedir. Dolayısıyla kent yaşamı içinde toplumsal olamayan her şey gibi içkili işletmeler de, baskın toplumsal eğilimleri karşılarına almak zorunda kalan mekânlar olarak göze çarpmaktadır. Bu durum, hem içkili yer işletmecilerinin, hem de bu yeri kullanan müşteri grubunun, kentsel alandan izole edilmiş bölgelerde bulunmayı tercih etmelerine neden olmaktadır. Bir başka deyişle içkili yerleri, Konya’da yönetmelik gereği belirli bölgelerde bir arada toplamak, sadece bir dizi mesafe ölçütünü uygulamayı değil, aynı zamanda kentteki sosyo-mekânsal ayrımlaşma eğilimini onaylamayı da beraberinde getirmektedir. Buradan hareketle, Konya kentinde belirlenen “içkili yer bölgelerinden ikisinin sanayi alanları içerisinde bulunmasını”, bir tesadüf olarak görmek olanaksızdır. Yerel yönetimin, yönetmeliğin bölgeleme hükmünü, içkili yerleri kentsel yaşamdan ayrı görme olarak yorumlama biçimi ile işletme sahiplerinin hedefledikleri gruba yakın olma eğilimi, sanayi alanlarını, ortak mekânsal zemin haline getirmiş görünmektedir. Mekânsal dağılım açısından vurgulanması gereken bir diğer ortak nokta ise söz konusu yerlerin “niteliği” ile ilgilidir. Çalışmanın farklı yerlerinde vurgulandığı üzere, Konya kentindeki içkili mekânların önemli bir bölümünün “eğlence” tanımlaması ile bağdaştırılması çok da olanaklı değildir. Bu tespite ilişkin temel gerekçe, içkili yerlerin, sistematik bir biçimde kent yaşamından uzak tutulmaya çalışılması ve fiziksel açıdan ruhsat verilmesi (gerçekte) mümkün olmayan yerlere içkili yer ruhsatı verilmesidir. Ayrıca, çevresel koşullar açısından ciddi nitelik sorunlarının olduğu alanların içkili yer bölgesi olarak ilan edilmesi, bu alanlarda eğlence mekânlarından çok, kullanıcıların ruhsal ve fizik- 88 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 sel sağlığını olumsuz yönde etkileyen işletmelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Son olarak vurgulamak gerekir ki, kentte içkili yer ruhsatı olan işletmelerin, sanayi alanları içerisinde bulunması, bu alanlarda açılan içkili mekânlarda ciddi nitelik sorunları ortaya çıkarmakla kalmayıp, önemli asayiş sorunlarının yaşanmasına da neden olmaktadır. Bu sorunun en tipik örneği, Selçuklu Đlçesi sınırları içinde kalan ve Resim 1’de kırmızı dikdörtgen sembollerle gösterilen alanda yaşanmaktadır. Đçkili yer ruhsatlarının verildiği bölgede, kentte içkili yer ruhsatı verilmiş toplam 30 işletmeden, 14’ü bulunmaktadır (Resim 1). Đlk içkili yer ruhsatlarının verildiği dönemde, kent makroformunun kuzey sınırını oluşturan bu bölge, zaman içerisinde, yeni gelişen konut alanları ile çevrelenmiştir. Burada vurgulanması gerekir ki, hem yönetmelik kapsamında, hem de sosyal yaşamın içerisinde eğlence mekânları olarak tanımlanan içkili yerlerin bilinçli bir biçimde kent merkezinden uzaklaştırılmaya çalışılması, bu alanları sadece kolluk güçlerince denetlenebilecek yerler haline getirmektedir. Oysa bu düşünce içerisinde, kent merkezlerinin, kentte yaşayanların sosyalleşme sürecine katkısı olan ve insan davranışları üzerinde öz denetimi sağlayan yerler olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Ancak, içkili eğlence yerlerinin kentten kopuk olmayan alanlarda dağılımının sağlanması sürecinde dikkat edilmesi gereken kritik nokta, bu işletmelerin toplu bir biçimde konut alanlarına yakın yerlerde planlanmasının da ciddi sakıncalar doğuracağı gerçeğidir. Özellikle Meram Đlçesindeki içkili işletmelerin yer seçtiği mahallelerde, konut altı işletmeler ağırlıklı durumdadır. Resim 1’de (Meram Đlçe sınırı içindeki) kırmızı daire ile gösterilen alanlar, bitişik yapı düzeninde konut alanlarından oluşmaktadır (Resim 2). Yapı düzenine bağlı olarak sokak dokusunun oluştuğu, bir başka ifade ile yapıların bir araya geliş biçiminin ve aralarındaki mesafenin yarı kamusal mekânları tanımladığı bir bölgede içkili yerlerin bulunması, yarı kamusal mekânların kullanım düzeyini ciddi biçimde etkilemektedir. Bu anlamda, ağırlıklı olarak konut işlevinin yer aldığı ve konut yakın çevresinde yarı kamusal mekânların oluştuğu bir alanın içkili yer bölgesi olarak belirlenmesinin önemli sakıncalar doğurduğunu vurgulamakta yarar vardır. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 89 90 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Resim 2. Konut alanlarının yakın çevresinde oluşmuş sokak dokusu içerisinde (yarı kamusal alanlarda) yer alan içkili mekânlar (Resim 1’de kırmızı daire ile gösterilen alan) Katı bir bölgeleme anlayışı içerisinde, içkili yerleri belirli alanlarda toplamak yerine, sürecin noktasal kararlarla yönetilmesinin daha kabul edilebilir sonuçlar ortaya çıkardığını vurgulama adına Meram ilçesi sınırları içerisinde yer alan bazı örneklerin paylaşılmasında yarar görülmektedir. Meram Son Durak Kent Parkı içinde, Gar Alanında ve Kent Merkezinde Mimar Muzaffer Caddesinde yer alan bu işletmeler hem nitelik hem de müşteri grubu açısından farklılık göstermektedir (Resim 3). Kadın ve erkek müşterilerin bir arada bulunabildiği bu mekânlar, içkili yerlerin kentle bütünleşik yerler olması gerektiğine ilişkin yapılan saptamayı doğrular biçimde, hem mekânsal niteliği hem de denetlenebilirlik açısından eğlence tanımlaması ile çok daha bağdaştırılabilir yerlerdir. Bu anlamda, içkili yerlerin konumları ile ilgili karar üretme süreçlerinde (söz konusu yerleri tecrit etmeye yönelik, gözden uzak yerlerde konumlandırmaya çalışan bir anlayış yerine) kent merkezlerinin ya da kentle bütünleşik alanların öncelikli olarak düşünülmesinin, gerek içkili yerlerin niteliği ve denetlenebilirliği, gerekse ulaşım ilişkilerinin sağlıklı kurgulanabilmesi adına daha akılcı bir yaklaşım olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak, kentsel işlevlerin, rijit/katı bir bölgeleme anlayışı içerisinde bir araya getirilmesinin içerdiği riskler açısından, sadece içkili yerlerden oluşan alanlar yaratılmasının, kent merkezlerinde dahi olsa olumsuz sonuçlar doğurabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 91 Resim 3. Đçkili yerleri belirli alanlarda toplamak yerine, sürecin noktasal kararlarla yönetilmesinin daha kabul edilebilir sonuçlar ortaya çıkardığını gösteren örnekler: Meram Son Durak Kent Parkı Đçerisindeki Đçkili Yer (üstte), Gar Alanında üst katı lojman, zemin katı içkili yer olarak kullanılan bina (ortada, sarı renkli yapı) ve kent merkezinde Mimar Muzaffer Caddesi üzerindeki içkili mekân (altta). 92 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Özetle, Konya’daki içkili yer bölgelerinin, ilgili mevzuatın, bir takım mesafe ölçütlerini sağlaması koşuluyla bölgeleme yetkisi verdiği yerel yönetimlerin, mekânsal organizasyondan bağımsız yaklaşımı6 sonucu, toplumsal eğlence mekânı olmaktan çıktığı açıktır. Bu durumun dışına çıkabilen birkaç işletme ise Meram ilçesi sınırlarında, kentin canlı noktalarında farklı adreslerde yer seçmiş işletmeler olduğu görülmektedir. Mevcut duruma ilişkin yapılan saptamaların özetini Tablo 3’ten izlemek mümkündür. Tablo 3. Konya’da Đçkili Yerlerin Mekânsal Dağılımı Yer Seçimi Selçuklu itelik Kullanıcı Grubu Asayiş Durumu Toplu Taşıma Erişim Sanayi Alanlarında Orta – Düşük Tekli (erkek) Kullanıcı Kolluk Güçlerince Denetim Đyi Konut Alanı Đçinde Orta – Düşük Tekli (erkek) Kullanıcı Kolluk Güçlerince Denetim Đyi Kent Đçinde Dağınık Đyi Karma Kullanıcı Özdenetim Đyi Meram Mekânsal etkileri ele alınmadan yönetilmeye çalışılan içkili yer bölgelerinin, kentsel sosyal faaliyet alanı niteliğinin pasif/edilgen bir sürece sıkışmış olmasında, bölgeleme anlayışının belirleyici olduğu açıkça görülmektedir. Bu süreci, bölgeleme anlayışının ötesine taşıyarak, mekânsal organizasyon bağlamında, sorunu daha da güçleştiren bir diğer faktör ise yargı yolu ile içkili yer ruhsatı almaya başlayan işletmelerin varlığıdır. Bu çerçevede, Konya’da idari yargıya konu olmuş ruhsat taleplerinin, çalışma konusu kapsamında ele alınması, yaşanan sorunun somutlaştırılmasına katkı sağlayacaktır. Đçkili Yerlerin Belirlenmesinde Đdari Yargı Kararlarının Rolü Đçkili işletme ruhsatı verilmesi konusundaki düzenleme, 14/7/2005 tarihli ve 2005/9207 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik kapsamında yapılmıştır. Söz konusu yönetmeliğin, 29. maddesi içkili yer bölgesinin tespiti konusunda yetki dağılı6 Burada bahsi geçen yaklaşımlar, yerel yönetimlerin aldığı belediye meclisi kararlarıdır. Konya kentindeki üç merkez ilçe belediyesi, söz konusu bölgeleme yetkilerini, sırasıyla, Selçuklu Belediyesi, 08.11.2006 tarih ve 132 sayılı; Meram Belediyesi, 08.01.2009 tarih ve 13 sayılı; Karatay Belediyesi 07.04.2010 tarih ve 92 sayılı Belediye Meclisi kararlarına dayandırmaktadır. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 93 mını, 30. maddesi ise içkili yer bölgesi olarak tespit edilemeyecek yerleri belirtmektedir. Ancak Đçişleri Bakanlığı Mahalli Đdareler Genel Müdürlüğü’nün, içkili yer bölgesi tespiti yapılırken uyulması gereken esasları belirleyen 14 Ekim 2005’te yayımladığı “içkili yerler genelgesi” ile yeni düzenlemeler ile bölgesel tespit yapılmasının esas alındığı belirtilerek; “Bu çerçevede kişilerin huzur ve sükunu ile beden ve ruh sağlığını temin edecek bir çevre oluşturulması, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin daha etkin bir şekilde kontrollerinin yerine getirilmesi esas alınarak, bu tür işyerlerinin özellikle konut ve yerleşim alanları ile gürültüye duyarlı kurumların bulunduğu yerlerde açılmaması, bunların şehir içerisinde veya yakınında konutlardan ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmelere tahsis edilmiş, alt yapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bir bölgede, tarihi, kültürel ve turistik özellikler taşıyan cadde ve sokaklarda veya içerisinde sadece işyerlerinin bulunduğu iş merkezi, pasaj gibi yerlerde açılabilmesine yönelik bölge tespitlerinin yapılması sağlanmalıdır” şeklinde valiliklere talimat gönderilmiştir. Yönetmelikte anılan bölgeleme hükmüne, genelge ile bu şekilde katı bir çerçeve çizilmesine karşı açılan dava, Danıştay 8. Dairesi tarafından kabul görmüş ve genelge 07/03/2007 tarihinde: “Ancak, içkili yer bölgesi tespit edilemeyecek yerler yasal düzenlemelerde açıkça sayılmışken, dava konusu Genelge ile "konut ve yerleşim alanlarında, konutlardan ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmelere tahsis edilmiş, alt yapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bir bölgede" tanımları yapılarak, üst hukuk normu olan Yönetmelikte sayılmayan kısıtlamalara yer verilerek, içkili yer bölgesi konusunda yeni kısıtlamalar getirildiği görülmektedir. Genelge ile ihdas edilmiş olan bu kısıtlamalara Yönetmelikte yer verilmemiş olması nedeniyle, Genelgede üst hukuk normuna uygunluk bulunmadığı gibi, getirilen bu kısıtlamalar ile, içkili yer bölgelerinin, tecrit anlamında şehir yaşamının dışına itilmesi sonucu çıkarılabileceğinden içerik yönünden de hukuka uygunluk bulunmamaktadır… Sonuç olarak Genelgede içkili yer bölgesi ile ilgili olarak, yönetmelikte olmayan yeni kısıtlamalar getirilmesi, bu haliyle üst hukuk normlarına aykırı olması nedeniyle hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” gerekçesi ile iptal edilmiştir. Söz konusu iptal kararı ile Yönetmelik hükmü olan “bölgeleme” kavramı hukuki açıdan yeni bir boyut kazanarak, belirli bir sınırın içinde kalma olarak değil, 30. maddede anılan “mesafe ölçütlerini taşıyan her yer” olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra idareye içkili yer ruhsatı başvurusunda bulunan işletme sahiplerine, işyerinin içkili yer bölgesi dışında kalmasından dolayı ret cevabı verilmesi, Đdare Mahkemelerine iptal davası konusu olmuştur. Đdare Mahkemeleri, açılan davaları bilirkişi incelemesi yapılması gereken teknik bir konu olarak değerlendirmektedir. Mahkeme, konuyu asayiş yönü ile değerlendirmesi açısından kentin kolluk güçlerinden bir temsilci, mesafe ölçümlerini kontrol etmesi açısından bir Harita Mühendisi ve gerek mevcut fiziki çevrenin, gerekse işyerini kapsayan Đmar Planı kararlarının değerlendirilmesi açı- 94 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 sından da bir Şehir Plancısı tarafından oluşturulan üç kişilik bir bilirkişi heyeti ile keşif ve bilirkişi incelemesi kararı almakta ve bilirkişi heyetinden: “Davacıya ait işyeri ile Đdarenin Đçkili Yerler Komisyon kararına dâhil edilen işyerlerinin konumlarının Đş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 29. ve 30. maddeleri açısından mukayese edilmek suretiyle davacıya ait işyerinde içkili işletme izni verilmesinin teknik açıdan uygun olup olmadığı” hususlarını irdeleyen bir rapor hazırlamasını istemektedir. Buradan hareketle, Konya’daki içkili yer ruhsatı taleplerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda yapılan bilirkişilik deneyimine bağlı olarak, hazırlanan bilirkişi raporları ile Đdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar arasındaki ilişkinin irdelenmesi çalışma açısından önem taşımaktadır. Aşağıda tabloda, bu konuda Konya kent merkezinde yapılan bilirkişi incelemelerine dayalı olarak incelenen 10 uyuşmazlık konusu,7 mahkeme kararları ile birlikte özetlenmektedir. Tablo 4. Konya Kenti Merkez Đlçelerinde, Konya 1. ve 2. Đdare Mahkemelerinde Yargılamaya Konu Olmuş, Bazı Đçkili Đşyeri Açma Talepli Uyuşmazlık Örnekleri Dava Konusu Đdarenin Ret Gerekçesi Bilirkişi Raporu -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -Đdarenin belirlemiş -2005/9207 No.lu 1 olduğu içkili yer bölgesi Yönetmelik, Madde E. No:2008/… dışında kalması 29-30’daki mesafe -Konya Büyükşehir Đmar şartlarına uygunluğuBirahane Đşletme Ruhsa- Yönetmeliği_(KBĐY)_ nun ve, şartlarına aykırılık içer- -KBĐY’de belirlenmiş tı Talebi mesi olan iç mekan yükseklik şartının (3,50m.) altında kaldığının saptanması. 2 -Đşyerinin Đdarenin -Đdarenin belirlemiş belirlemiş olduğu E. No:2008/… olduğu içkili yer bölgesi içkili yer bölgesi Küçük Sanayi dışında kalması dışında kaldığının, Alanında -Yakınında iki adet cami Gazino-Đşyerinin Đmar Plabulunması Pavyon nında öngörülmüş 7 Mahkeme Kararı Temyiz Aşaması 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’a uygun olmasını ruhsat için yeterli görmüştür. Davalı Đdare Kararı Temyize götürmüş durumda 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’a cami alanına yakınlık içermesinden, dolayı Davacı Kararı Temyize götürmüş durumda Çalışma kapsamında incelenen söz konusu 10 uyuşmazlık, çalışmanın ikinci yazarının Konya kentinde bilirkişi olarak görev aldığı 17 dava dosyasından, Mahkeme kararı ve temyiz aşamaları hakkında Mahkemeden bilgi sağlanabilen dava dosyalarını kapsamaktadır. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri Đşletme Ruhsatı Talebi 3 E. No:2009/… Đçkili Eğlence Yeri ve Restaurant Đşletme Ruhsatı Talebi 4 E. No:2008/… Đçkili Restaurant Đşletme Ruhsatı Talebi -Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kalması -Konya Büyükşehir Đmar Yönetmeliği_(KBĐY)_ şartlarına aykırılık içermesi -Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kalması -Konya Büyükşehir Đmar Yönetmeliği_(KBĐY)_ şartlarına aykırılık içermesi 5 E. No:2009/… Đçkili Restau- -Đdarenin belirlemiş rant Gazino- olduğu içkili yer bölgesi Pavyon Đşlet- dışında kalması me Ruhsatı Talebi cami alanına 95 m. yakınında bulunduğunun, -Talep edilen işlevin küçük sanayi alanı kullanımı ile mekan organizasyonu açısından uyuşmadığının saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -KBĐY’de belirlenmiş olan iç mekan yükseklik şartının (3,50m.) altında kaldığının, -Asansör bulunmayan pasajın, merdiven boşluğunun geniş ve işyerinin üst katta olmasından dolayı, dengesiz bir kişi için, merdiven korkuluklarının çok düşük bir seviyede bulunduğunun saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -Đşyerinin, biri 35 m. diğeri 55 m. yakınında iki ayrı akaryakıt ve lpg istasyonu bulunduğunun, -Đşyerinin yangın çıkış merdivenin yeterli genişlikte olmadığının saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’daki mesafe 95 ruhsat talebini uygun bulmamıştır. 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Karar kesinMadde 29-30’a leşmiş duuygun olmasını rumda ruhsat için yeterli görmüştür. 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’a akaryakıt ve lpg istasyonu alanına yakınlık içermesinden ve yangın çıkışının sorunlu olmasından dolayı ruhsat talebini uygun bulmamıştır. Davacı Kararı Temyize götürmüş durumda 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Karar kesinMadde 29-30’a leşmiş duuygun olmasını rumda ruhsat için yeterli görmüştür. 96 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 şartlarına uygunluğunun saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -Đşyerinin giriş kapısının cami alanına 110 m. mesafede bulunduğunun saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi dışında kaldığının, -Đşyerinin, biri 31,50 -Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi m. diğeri 60,40m. yakınında iki ayrı dışında kalması 7 akaryakıt ve lpg E. No:2008/… -Đşyerine ait mimari istasyonu, ayrıca Đçkili Restau- projeye aykırı olarak 30,30m. yakınında bir elde edilen kapalı merant Gazino lpg tankı bulunduğuĐşletme Ruhsa- kanda ruhsat talep edil- nun, mesi, tı Talebi -Đşyerinde sadece -25 m. yakınında petrol küçük bir aydınlatma istasyonu bulunması amaçlı pencerenin yer aldığı ve olası bir yangın tehlikesinde acil çıkışının olmamasının saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi 8 dışında kaldığının, -Đdarenin belirlemiş E. No:2008/… olduğu içkili yer bölgesi -2005/9207 No.lu Đçkili Lokanta dışında kalması Yönetmelik, Madde Ruhsatı Talebi 29-30’daki mesafe şartlarına uygunluğunun saptanması. 9 -Đşyerinin Đdarenin E. No:2008/… -Đdarenin belirlemiş belirlemiş olduğu olduğu içkili yer bölgesi içkili yer bölgesi Birahane dışında kaldığının, Đşletme Ruhsa- dışında kalması tı Talebi -Ruhsat talebinde -Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi 6 dışında kalması E. No:2008/… -Đşyerinin bulunduğu iş Đçkili Đşletme merkezinin girişine 43m. Ruhsatı Talebi işyerinin kapısına 93m. mesafede cami alanının bulunması 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Karar kesinMadde 29-30’a leşmiş duuygun olmasını rumda ruhsat için yeterli görmüştür. 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’a akaryakıt ve lpg Karar kesinistasyonu alanına leşmiş duyakınlık içermerumda sinden dolayı ruhsat talebini uygun bulmamıştır. 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Karar kesinMadde 29-30’a leşmiş duuygun olmasını rumda ruhsat için yeterli görmüştür. 2005/9207 No.lu Karar kesinYönetmelik, leşmiş duMadde 29-30’a rumda uygun olmasını ruhsat için yeterli Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri bulunulan işyerinin, sanayi alanı kullanımı içinde mekânsal ve işlevsel açıdan uyumsuzluk göstereceğinin, -2005/9207 No.lu Yönetmelik, Madde 29-30’daki mesafe şartlarına uygunluğunun saptanması. -Đşyerinin Đdarenin belirlemiş olduğu 10 içkili yer bölgesi dışında kaldığının, E. No:2006/… -Đdarenin belirlemiş olduğu içkili yer bölgesi -2005/9207 No.lu Birahane Yönetmelik, Madde Đşletme Ruhsa- dışında kalması 29-30’daki mesafe tı Talebi şartlarına uygunluğunun saptanması. 97 görmüştür. 2005/9207 No.lu Yönetmelik, Karar kesinMadde 29-30’a leşmiş duuygun olmasını rumda ruhsat için yeterli görmüştür. Tablo 4’te ortaya konan veriler ışığında vurgulanması gereken üç önemli nokta bulunmaktadır: Bunlardan birincisi ve belki de en önemlisi, Yargının, içkili yerleri kentten tecrit edilmiş belirli bir bölgede toplama anlayışını, Danıştay 8. Dairesi’nin kararı ile de ilişkilendirerek reddetmesidir. Daha somut bir anlatımla, Konya kentinde idari yargı, içkili yer ruhsatı talebinde bulunan işletmeleri, yerel yönetimlerce belirlenen içkili yer bölgeleri içerisinde kalıp kalmaması ile değil, Yönetmeliğin 30.maddesinde belirtilen ölçütler çerçevesinde bir sakınca içerip içermemesi açısından değerlendirmektedir. Tablo 4’te 1, 3, 5, 6, 8, 9 ve 10 rakamı ile belirtilen uyuşmazlık konularından da izlenebileceği üzere, içkili yer talebinde bulunan işletmelere, “belirlenen içkili yer bölgesi”nin dışında olması nedeni ile ruhsat verilmemesine karşın, bu işletmelere Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen hükümler açısından sakınca içermemesi nedeni ile yargı kararı sonucunda ruhsat verilmiştir. Bu anlamda idari yargının, çalışma kapsamında eleştirisi yapılan bölgeleme anlayışını dolaylı da olsa reddetmesi planlama yaklaşımı açısından doğru bir tutum olarak değerlendirilmektedir. Ne var ki, idari yargının bu yaklaşımı, çevresel faktörler ve mekânsal açısından ciddi sorunlar içeren bazı yerlere içkili yer ruhsatı verilmesine meşruiyet kazandırmaktadır. Daha somut bir anlatımla, idari yargının, 30. maddede belirtilen ölçütler açısından sakınca oluşturmayan her yeri “içkili yer ruhsatı” verilebilir işletmeler olarak değerlendirmesi, konumu ve niteliği açısından içkili yer olması (aslında) mümkün olmayan bazı işletmelerin önünü açmaktadır. Bir başka deyişle, söz konusu Danıştay kararının bölgeleme tekniğine eleştirel yaklaşması mekânsal açıdan olumlu bir yaklaşım gibi görünse de mekânı tekil bir yer olarak algılaya- 98 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 rak, çevresinden bağımsız, etkileşimsiz şekilde değerlendirmesi, mahkeme kararlarına da yansımıştır. Bu bağlamda, ruhsat talebi, içkili yer bölgesi içinde bulunmadığı gerekçesi ile geri çevrilen işletme sahiplerine, Yönetmeliğin 30. Maddesindeki mesafe şartlarını yerine getirmesi durumunda ruhsat hakkı verilerek, söz konusu işlevin mekânsal tasarım ilkelerine uygun olup olmadığı konusuna yer verilmemiştir. Bu konuda Ülkemizde 3194 sayılı Đmar Kanunu, mekânsal organizasyonu yönlendirmede temel yasal dayanak durumundadır. Dolayısıyla kentlerimizde süregelen yapılaşma, bu kanun ve ilgili mevzuatları çerçevesinde kontrol edilmektedir. Ancak kentleşmenin, sadece yapıların inşa edilme sürecinde dikkat edilmesi gereken teknik bir süreç olarak değil, aynı zamanda tarihsel, kültürel, sosyal açıdan birçok soyut değeri de içinde barındıran karmaşık bir yapı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kentlerin gelişimine ve yer seçim kararlarına sadece mevzuat hükümlerinin yön vermesi mümkün değildir. Trancik’in (1986: 3), geleneksel kentsel mekânın, temel yapısal kurallarının yok olduğu ve bu yok oluş ile birlikte modern kentte kayıp kentsel mekânların oluşmasıyla yüzleşmek gibi bir sorun alanı ortaya çıktığı yönündeki tespiti, ortaya konan saptama açısından önemlidir. Hiçbir yasal düzenlemeden bu detayda ve içerikte hükümler beklenemeyeceği ortadadır, ancak burada vurgulanmaya çalışılan nokta, imar mevzuatının, iki boyutlu alanlar olarak ele aldığı bağımsız kentsel işlevlerin, bir araya geldiklerinde nasıl bir mekân algısı ve sahiplenilme hissi oluşturacağı konusunda etkisiz kalmasıdır. Bu önemli boşluk ise idari yargıda şehircilik ilkeleri olarak da nitelendirilen ve planlama biliminin kuramsal yaklaşımlarını içeren mesleki birikimlerin kullanılmasıyla orantılı şekilde nitelikli ya da kayıp mekânlar şeklinde sonuçlar doğurmaktadır. Bu anlamda, Trancik’in (1986: 12), kayıp mekâna neden olan beş önemli faktörden8 birisi olarak kentlerin bölgeleme tekniği ile arazi kullanım kararlarının belirlenmesinin kentleri parçaladığı ve eski-yeni kent ikilemi oluşturduğu yönündeki tespiti önemlidir. Dolayısıyla, çalışmanın konusunu oluşturan içkili yer bölgelerini düzenleyen, Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 29. maddesindeki bölgeleme hükmünün, kentlerin özgün kimlik değerlerini kaybetmelerinin ardındaki temel nedenlerinden biri olan ve hızlı kentleşme sürecine aceleci bir şekilde yön verme çabası olarak nitelendirilen bölgeleme tekniği ile benzer bir yaklaşıma sahip olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Diğer yandan mekânın oluşumunu toplumsal yapıdan ayrı, basit bir süreç olarak görülemeyeceği konusunda Lefebvre’nin (1991) önemli saptamaları bulunmaktadır. Lefebvre (1991: 26, 27) mekânın, hem toplumun bir ürünü, hem 8 Diğer faktörler; otomobile artan bağımlılık, modernizm odaklı mimari, çağdaş kurumların kamusal çevreye karşı isteksizliği ve kent merkezinden boşaltılan sanayi alanları, askeri alanlar, vs. gibi büyük alanlar olarak sıralanmaktadır. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 99 de toplumu sürekli dönüştüren bir kavram olduğunu vurgulamakta ve mekânın sadece gündelik eylemlerimize sınır oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal hayatımızın gelişimine yön veren etkilerinden söz etmektedir. Bu saptama, özellikle kente ilişkin karar vericilerin, mekânsal kararların tekil şekilde değerlendirilmesi yerine çevresi ile birlikte değerlendirilmesi yönünde bir yaklaşım sergilemelerini vurgulama adına önemlidir. Montgomery de (1998: 95,96) mekân organizasyonunu, bir yer yaratma sanatı olarak tanımlayarak, mekânı aynı zamanda onu anlamlı kılan etkinlik ve ölçütleriyle değerlendirmektedir. Bu anlamda, mekân kurgusu, toplumsal boyutu ağırlık kazanan ve toplum tarafından benimsendiği ölçüde yaşanabilirliği konusunda başarı sağlanan bir süreçtir. Dolayısıyla bölgeleme tekniği ile çevresindeki kullanımlarla birliktelik sağlamayan ve kent bütününden koparılmış kentsel işlevlerin sadece teknik bir takım koşullar bağlamında yeterli olmasının, şehircilik ve tasarım ilkeleri açısından yeterli olamayacağı ortadadır. Tablo 4’te 9. sırada yer verilen uyuşmazlık, yukarıda ortaya konan kavramsal tanımlamalar çerçevesinde ifade edilen duruma somut bir örnek olması açısından önemlidir. Sanayi alanı içinde yer alan bir işyeri için, içkili işletme ruhsatı talepli uyuşmazlıkta, yerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, işyerinin, yönetmelikteki mesafe koşullarını sağladığı, ancak içinde bulunduğu alanın işlevleri ile hiçbir çevresel uyum sağlamadığı görülmüş ve bilirkişi raporu bu yönde düzenlenmiştir. Konu ile ilgili bilirkişi görüşünü yansıtması açısından, hazırlanan bilirkişi raporunda; söz konusu işletmenin “Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin” 30. maddesinde (Đçkili Yer Bölgesi Tespit Edilemeyecek Yerler) ortaya konulmuş kriterlerin (a, b, c ve d bentleri) dışında kaldığı, ancak mekânsal organizasyon açısından, yukarıda kısaca ortaya konulmaya çalışılan tasarım ve şehircilik ilkelerine uygun bir yer seçimi kararı olamayacağı, çevresiyle etkileşimi kopuk, bütün içerisinde bir bileşen olarak yer alamayacak bir işlev olduğu belirtilmiştir. Ancak davaya bakan Konya 2. Đdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu 2009/771 sayılı kararın aynı yönde olmadığı aşağıdaki karar metninden açıkça görülmektedir: “… bilirkişi heyeti tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, birahane ruhsatının alınabilmesi şartlarına haiz olma bağlamında, Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 30. Maddesinde yer alan ‘kısıtlılık’ şartlarını taşımadığı, dava konusu işyerinin bulunduğu adresin, imar planında işlevsel açıdan sanayi bölgesine ayrılmış olmakla birlikte genel sağlık, genel ahlak, genel güvenlik ve asayişin korunması bakımından uygun yerde ve konumda olduğu… anlaşılan işyerinde birahane açılması talebiyle yapılan başvurunun reddedilmesine ilişkin dava konusu …/…/2008 tarih ve 651/… sayılı … Belediye Başkanlığı işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır …” 100 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Görüleceği üzere, Mahkeme kararında, bilirkişi raporunda değinilen çevresel faktörler ve mekânsal değerlendirmelere yer verilmeksizin, sadece yönetmeliğin 30. maddesindeki kısıtlılık şartları vurgulanarak, davacıya hak vermiş ve idarenin içkili işletme talebinin reddi yönündeki kararını iptal etmiştir. Ortaya çıkan durumu, idari yargının, kentsel mekânın kullanılma biçimine doğrudan karar vermesi, bunu yaparken de planlama esasları ve şehircilik ilkelerinin dışında, son derece kısıtlı bir teknik mevzuatın, sadece bir maddesi ile temellendirmesi şeklinde ifade etmek mümkündür. Burada vurgulanması gerekir ki, içkili yerlerle ilgili olarak yaşanan uyuşmazlıklarda, idari yargı kararlarında bölgeleme anlayışının reddedilmesi ne kadar olumlu ise; içkili işletme taleplerinde sadece Yönetmeliğin 30. maddesinde yer alan ölçütler ışığında karar getirilmesi o ölçüde sakıncalıdır.9 Resim 4. Đçkili yer ruhsatı talebinin reddedilmesi nedeniyle idari yargıya konu olan ve bilirkişi raporunda olumsuz görüş belirtilmesine karşın “Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen kısıtlılık şartları açısından sorun taşımadığı için idari yargı kararı ile içkili yer ruhsatı talebi kabul edilen yapı (Anadolu Sanayi içerisinde). Đdari yargıya konu olan uyuşmazlıklar kapsamında, üzerinde durulması gereken son husus, Yönetmeliğin 30. maddesinde belirlenen mesafe şartları bölümünün, (a) bendinde adı geçen kentsel işlevlerle ilgili kullanılan “yakınında” ifadesinin, birbirinden çok farklı kullanımlar olmasına karşın, aynı kapsamda yer verilmesidir. Yönetmeliğin, (a) bendinde anılan işlevler/kullanımlar, “Hükümet binaları, hapishane ve ıslah evleri; her türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; sanat müesseseleri, maden ocakları, inşaat yerleri; patlayıcı, parlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddeler üretilen, satılan ve depolanan yerler ile gaz dolum tesisleri” şeklinde tanımlanmıştır. Yönetmeliğin bu hükmü ile insan sağlığı ve can güvenliği açısından önlem geliştirildiği göz önüne alındığında “ma9 Đdari yargıya konu olan imar uyuşmazlıklarının tümünde, bilirkişi heyetine yöneltilen soruda, uyuşmazlığın planlama esasları ve şehircilik ilkeleri çerçevesinde de değerlendirilmesi istenirken; içkili yer ruhsatı ile ilgili uyuşmazlıklarda konunun sadece, Đş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin 29. ve 30. maddeleri açısından irdelenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla, idari yargı, içkili yerlerin belirlenmesi sürecinde açılan davaları, bir imar uyuşmazlığı olarak değerlendirmemektedir. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 101 den ocakları, inşaat yerleri, patlayıcı, parlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddeler üretilen, satılan ve depolanan yerler ile gaz dolum tesislerinin; eğitim kurumlarının ve karayollarının/otoyolların içkili yerlerden belirli bir mesafede uzakta tutulması anlaşılabilir bir yaklaşımdır. Ne var ki, “Hükümet binaları, her türlü mabet, dini kurum ve kuruluşlar; sanat müesseselerinin” insan sağlığı ve can güvenliği ile ilişkilendirilmesi çok kolay değildir. Dolayısıyla bu kullanımları türdeş görmek ve aynı mesafe şartına tabi tutmak toptancı bir anlayışı yansıtmaktadır. Bu çerçevede ifade edilmesi gereken asıl sorun ise, hukuki anlamda hiçbir dayanağı olmamasına karşın, Yönetmeliğin 30/a maddesinde yer alan “yakınında” ifadesinin 100 metre olarak uygulanıyor olmasıdır. Vurgulanması gerekir ki, içkili işletmelerle ilgili ruhsat taleplerinde, 100 metre koşulunun, özellikle insan sağlığı ve can güvenliğinden çok, sübjektif bir tanımlama içeren kullanımlar için de uygulanması sorunu tümüyle içinden çıkılmaz hale getirmektedir. SO UÇ Yapılan çalışma kapsamında üzerinde durulan Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin içerdiği belirsizlikler çerçevesinde vurgulanması gereken en önemli sorun, 1999 yılında çıkarılan Yönetmelikten itibaren hâkim olan bölgeleme anlayışıdır. Daha önceki yönetmeliklerde, içkili yerler olarak yapılan tanımlama, 1999 ve 2005 yönetmeliklerinde içkili yer bölgesi şeklinde yapılmıştır. Đçkili yerleri kentte belirli alanlarda toplama anlayışına zemin hazırlayan bu yaklaşım, Konya kentinde yaşanan deneyimlerle de ortaya konduğu üzere başlı başına bir sorun kaynağıdır. Đçkili yerlerin bilinçli bir biçimde kent merkezinden uzaklaştırılmaya çalışılması ve yine bu alanların (küçük sanayi siteleri gibi) geceleyin tümüyle boşalan bölgelerde yer seçmesi, kentin yarattığı öz denetimi dışlayan, içkili yerleri birer eğlence mekânından çok kentten tecrit edilmiş yerlere dönüştüren ve içkili yerlerin toplu olarak bulunduğu bölgelerin yakınındaki konut alanları açısından da sorun yaratan bir durum ortaya çıkarmaktadır. Oysa, mevzuatın öngördüğü bölgeleme anlayışının aksine, içkili yerlerin kentin farklı yerlerinde noktasal olarak işletilmesine fırsat verildiği durumlarda, gerek denetim, gerekse kentsel ilişkiler açısından daha kabul edilebilir sonuçlara ulaşılmaktadır. Ayrıca, çalışma ile elde edilen bulgular çerçevesinde, içkili yerlerin belirlenmesine yönelik mevcut Yönetmeliğin içerdiği belirsizliklerin de vurgulanmasında yarar vardır. Buradaki en ciddi sorun, tarihsel süreç içerisinde kapsamı genişleyen ve içkili yerlerin bulunamayacağı alanların tarif edildiği maddede yer alan yakınında ifadesinin, ciddi bir belirsizliğe neden olması ve süreci algılama biçimine göre sınırları koyulamayan bir yetki kullanımına zemin hazırlamasıdır. Bu anlamda, Yönetmeliğin çözüm üretmekten çok, istenildiği şekilde yorumlanabilecek bir özgürlük alanı tanımladığı ve kendisinin bir sorun kaynağına dönüştüğünü söylemek zor değildir. 102 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Son olarak, bu çalışma ile elde edilen bulgular çerçevesinde, Konya kentinde idari yargıya konu olan uyuşmazlıkların da son derece öğretici deneyimler içerdiğini belirtmek zorundayız. Bu çerçevede, idari yargı kararlarında, içkili yerlerin belirlenmesine ilişkin bölgeleme yaklaşımının Danıştay 8.Dairesi’nin kararına da dayanılarak kabul görmemesi önemli bulunmakta; ancak, uyuşmazlık konularının sadece Yönetmelikte belirlenen ölçütlerle değerlendirilmesi aynı ölçüde sakıncalı görülmektedir. Söz konusu süreçle ilgili olarak, idari yargı hâkimlerinin, somut Yönetmelik hükümleri dışındaki değerlendirmeleri kararlara yansıtmama yaklaşımı konunun içerdiği görecelilikten kaynaklanmaktadır. Daha somut bir anlatımla, Konya kentinde içkili yerlerle ilgili karar üretme süreçlerinin yeterli düzeyde sübjektiflik içermesi, idari yargıyı tümüyle somut gerekçelere dayalı olarak karar vermeye yöneltmektedir. Đdari yargının, genel anlamda, uyuşmazlık konularını yürürlükteki mevzuat çerçevesinde irdeleyen bir yapıya sahip olduğu dikkate alındığında, ortaya çıkan durumun anlaşılabilir bir yönünün olduğunu vurgulamak gerekir. Buradaki temel sorun, idari yargının, içkili yerlerle ilgili kararlarda temel dayanak olarak kabul ettiği Đşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmeliğin içkili yerlerin belirlenmesi konusunu, sağlık ve asayiş sorunu olarak gören bir yaklaşımla ele alması, başka bir ifade ile kenti ve planlamayı ilgilendiren bir konuyu tümüyle teknikleştirmesidir. Dolayısıyla, idari yargı kararlarında her ne kadar bölgeleme anlayışını reddeden bir yaklaşım ortaya konsa da, birçok açıdan yetersiz bir yasal düzenlemenin temel dayanak olarak görülmesi başka sorunların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Yargı yoluyla elde edilen içkili işyeri ruhsatlarının, görünüşte tekil bir karar olsa da mekândaki etkileri bağlamında birçok kentliyi kararın muhatabı haline getirdiği açıktır. Bir başka ifade ile imar planı üzerinde herhangi bir değişiklik işlemi yapılmasa da yargı, planla öngörülen mekânsal kurguya/birlikteliğe işlevsel müdahalede bulunmaktadır. Bunun sonucunda, kent yaşamı içinde sonradan gelişen mekânsal uyumsuzluklar gündeme gelmektedir. Dolayısıyla çalışma kapsamında birçok eleştiri getirilen mevcut Yönetmeliği temel alan bir yargı kararının, kentsel mekânın biçimlenmesinde ne derece uygun sonuçlar ortaya çıkaracağı konusu sorgulanmaya muhtaçtır. Sonuç olarak, mevcut Yönetmeliğin konuyu sadece insan sağlığı ve toplum asayişini ilgilendiren bir konu olarak ele alan ve içkili yerleri belirli bölgelerde tecrit etmeye çalışan yaklaşımının yerine, içkili yerlerle ilgili karar üretme süreçlerini kentin sosyal ve kültürel boyutları ile birlikte ele alan bir planlama yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. KAY AKÇA Bilsin, A. (2007), Kültür Endüstri Olgusunun Özel Bir Görünümü Olarak Günümüz Türk Toplumunda Eğlencenin Đdeolojik Temellendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Kentlerde Đyi Yönetilemeyen Bir Süreç Olarak Đçkili Yerlerin Belirlenmesi, Konya Deneyimleri 103 Ceylan, F. (2004), Eğlence Kavramının Đstanbul’da Geçirdiği Değişim Süreci ve Mekâna Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Đstanbul. Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi (2003), Kahvehaneler, Cilt 4, s. 386-392, Đstanbul. Dünden Bugüne Đstanbul Ansiklopedisi (2003), Darü’l-Hikmet’il-Đslamiye, Cilt 2, s. 564, Đstanbul. Gürpinar, H. R. (1947), Meyhanede Hanımlar, Hilmi Kitabevi, Đstanbul. Hatt, P. K., Reiss, A. J. (2002), Kentsel Yerleşmelerin Tarihi,: Bülent Duru ve Ayten Alkan (Ed.), 20. Yüzyıl Kenti, Đmge Kitabevi, s. 27-35, Ankara. Hattox, R. S. (1998), Kahve ve Kahvehaneler-Bir Toplumsal Đçeceğin Yakındoğu’daki Kökenleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Đstanbul. Karahanoğullari, O. (2008), Birinci Meclisin Đçki Yasağı Men-i Müskirat Kanunu, Phoenix Yayınevi, Ankara. Keleş, R. (1998), Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Đstanbul. Lefebvre, H. (1991), The Production of Space, Blackwell, UK. Montgomery, J. (1998), Making a City: Urbanity, Vitality and Urban Design, Journal of Urban Design, Vol. 3, No: 1, p. 93-116. Onsekiz, D. (2003), Kentsel Ölçekte Eğlence Mekânları ile Konut Alanları ĐlişkisiAnkara Kenti Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Ortaylı, Đ. (1987) , Đstanbul’dan Sayfalar, Hil Yayın, Đstanbul. Pehlivanoğlu, T. (1986), Belgrad Ormanının Rekreasyon Potansiyeli ve Planlama Đlkelerinin Saptanması, Doktora Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, Đstanbul. Sakaoğlu, N. - Akbayar, N. (1999), Binbir Gün Binbir Gece: Osmanlı’dan Günümüze Đstanbul’da Eğlence Yaşamı, Creative Yayıncılık, Đstanbul. Sevengil, R. A. (1998), Đstanbul ?asıl Eğleniyordu, Đletişim Yayınları, Đstanbul. Sülker, K. (1985), Osmanlı’dan Günümüze Đçki ve Toplum, Süreç Yayınları, Đstanbul. Tarman, R. (1994), Meaning and Function of The Urban Park as Public Open Space for Recreation, Master of Science, Middle East Technical University, Graduate School of Natural and Applied Sciences, Ankara. Tosun, M. - Yalvaç, K. (1975), Sumer, Babil, Assur, Kanunları ve Ammi-Şaduqa Fermanı, Türk Tarih Kurumu, Ankara. Trancik, R. (1986), Finding Lost Space: Theories of Urban Design, Van Nostrand Reinhold, New York. Tunalı, R. (2006), Yahudilik-Hıristiyanlık ve Đslam’da Đçki, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa. Wirth, L. (2002), Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme, Bülent Duru ve Ayten Alkan (Ed), 20. Yüzyıl Kenti, Đmge Kitabevi, s. 77-106, Ankara. 104 Çağdaş Yerel Yönetimler, 21 (1) Ocak 2012 Zat, V. (1999), Eski Đstanbul Barları, Đletişim Yayınları, Đstanbul. Zat, V. (2002), Eski Đstanbul Meyhaneleri, Đletişim Yayınları, Đstanbul.