Barış Yılmaz - Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

advertisement
1
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
DİABETES MELLİTUS’UN OLUŞUMUNDAKİ
PATOFİZYOLOJİK OLAYLAR VE BU HASTALIĞIN
TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR VE ETKİ
MEKANİZMALARI
Hazırlayan
Barış Yılmaz
Danışman
Prof. Dr. İlhan Demirhan
Biyokimya Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Mayıs–2011
KAYSERİ
2
3
T.C
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
DİABETES MELLİTUS’UN OLUŞUMUNDAKİ
PATOFİZYOLOJİK OLAYLAR VE BU HASTALIĞIN
TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR VE ETKİ
MEKANİZMALARI
Hazırlayan
Barış Yılmaz
Danışman
Prof. Dr. İlhan Demirhan
Biyokimya Anabilim Dalı
Bitirme Ödevi
Mayıs–2011
KAYSERİ
i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Barış YILMAZ
ii
“DİABETES
MELLİTUS’UN
OLUŞUMUNDAKİ
PATOFİZYOLOJİK
OLAYLAR VE BU HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR
VE ETKİ MEKANİZMALARI” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü
Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve BİYOKİMYA
Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan
Danışman
BarışYILMAZ
Prof. Dr. İlhan DEMİRHAN
Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. İlhan DEMİRHAN
İmza
ONAY:
Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ………....… tarih ve ………..……
sayılı kararı ile onaylanmıştır.
…/…/……
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iii
TEŞEKKÜR
Bu tezin hazırlanmasında bana destek olan ve hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyen
danışmanım Prof. Dr. İlhan DEMİRHAN’ a, destelerini hep arkamda hissettigim
Aileme, ve çevirilerimde bana yardımcı olan Merve ÇOPUR veHatice ÖZCAN’ a
teşekkür ederim.
Barış YILMAZ
iv
DİABETES MELLİTUS’UN OLUŞUMUNDAKİ PATOFİZYOLOJİK
OLAYLAR VE BU HASTALIĞIN TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR
VE ETKİ MEKANİZMALARI
ÖZET
Diyabet çağımızın hastalıklarından biri haline gelmiştir. Diabetes mellitus insülin
eksikliği, yokluğu veya insülin direnci sonucunda meydana gelen karbohidrat, lipid ve
protein metabolizmasında bozukluklara yol açan ve kendisine özgü akut ve kronik
komplikasyonlar ile seyreden bir hastalıktır. Diabetes mellitus tedavisinde amaç iyi
metabolik kontrol sağlanmasıdır. Tip 1 diabetes mellitus bulunan vakalar ile gebelik
diabeti bulunan vakalarda, insülin tedavisi birinci seçenektir. Diabetik hasta
populasyonunun %90’ını tip 2 diabetli vakalar oluşturmaktadır ve bu grup hastada ilk
tercih oral antidiabetikler olmaktadır.
Oral antidiabetik ilaçlar:
1) Sülfonilüreler: Sülfonilüreler pankreas beta hücresinde SUR–reseptörlerine
bağlanarak insülin sekresyonunu artırırlar.
2) Biguanid grubu: Temelde karaciğerden glukoz yapımını azaltıcı etkisi vardır. Bunun
yanında iskelet kası ve yağ dokularda insülin direncini azaltır.
3) Alfa–glukozidaz inhibitörleri: Karbohidratların monosakkaritlere parçalanması
aşamasında enzim inhibitörü olarak fonksiyon görür.
4) Glinid Grubu: Beta hücrelerinde SUR dışında bölgelere bağlanırlar, özellikle
postprandial hipergliseminin tedavisinde endikedirler.
5) Thiazolidinedionlar: Temelde yağ ve kas hücrelerinde insülin direncini azaltırlar.
Farmakogenetik tedavinin bir örneğini oluştururlar ve PPARg (Peroxisome–proliferator
active edici resptör–gama) reseptör agonisti olarak etki gösterirler.
Anahtar Kelimeler: Diabetes Mellitus, İnsülün, Hiperglisemi
v
PATHOPHYSIOLOGICAL EVENTS THE FORMATION OF DIABETES
MELLITUS AND THE DRUGS USED IN THE TREATMENT OF THIS
DISEASE AND THEIR MECHANISMS OF THE EFFECTS
ABSTRACT
Diabetes mellitus has become one of our time diseases. Diabetes mellitus, resulting
from the absence of insulin deficiency or insulin resistance and causing carbohydrate
lipid and protein metabolism disorders, is a specific disease associated with acute and
chronic complications. The aim of the treatment of diabetes mellitus is to provide good
metabolic control. In the cases of type 1 diabetes mellitus and gestational diabetes
mellitus, insulin therapy is the first option. 90% of the population of diabetic patients
are type 2 diabetes and the first choice for treatment of patients in this group is oral
antidiabetic drugs.
Oral antidiabetic drugs:
1) Sulfonylureas: Sulfonylureas increase the secretion of insulin binding to SURreceptors in pancreatic beta-cell
2) Biguanide group: It mainly has the effect of reducing liver glucose production. In
addition, decreases insulin resistance in skeletal muscle and fat tissues.
3) Alpha-glucosidase inhibitors: It have function as enzyme inhibitors during
degradation to monosaccharides of carbohydrates
4) Glinid Group: Drugs of this group are connected to regions other than SUR in beta
cells, especially this drugs are indicated in the treatment of postprandial hyperglycemia
5) Thiazolidinedionlar: Basically, thiazolidinedionlar reduce insulin resistance in fat and
muscle cells. Thiazolidinedionlar create an instance of pharmacogenetic treatment and
act as a PPARg (peroxisome-proliferator-activated receptors gamma Killer) agonist
receptor.
Key Words: Diabetes Mellitus, Insulin, Hyperglycemia
vi
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ..................................................................................i
KABUL ONAY................................................................................................................ii
TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iii
ÖZET...............................................................................................................................iv
ABSTRACT .....................................................................................................................v
İÇİNDEKİLER ..............................................................................................................vi
KISALTMALAR .........................................................................................................viii
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ .......................................................................................ix
1.GİRİŞ VE AMAÇ ........................................................................................................1
2.GENEL BİLGİLER.....................................................................................................2
2.1.Diyabetus mellitus nedir?............................................................................................2
2.2. Diyabetes Mellitus Nedenleri.....................................................................................3
2.3. Diabetes Mellitus Klinik Belirtiler.............................................................................3
2.4. Diabetes Mellitus’un Komplikasyonları ....................................................................3
2.5. Tip I Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri............................................................4
2.6. Tip II Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri...........................................................5
2.6.1. Patofizyolojisi .........................................................................................................6
2.7. Gestasyonel diyabetes mellitus (GDM) .....................................................................7
2.7.1. Gestasyonel Diyabet Patofizyolojisi: ......................................................................7
2.8. Pre-diyabet: Bozulmuş Glukoz Tolerans ve Bozulmuş Açlık Şekeri ........................8
2.9. Tedavideki Hedef Kan Şeker Düzeyleri ....................................................................9
2.10. İnsülinin Fonksiyonları ............................................................................................9
2.11. DİABETES MELLİTUS TEDAVİSİ .....................................................................9
2.11.1 Tedavi Prensipleri ..................................................................................................9
2.12. TİP I DİABETİN TEDAVİSİNDE YAKLAŞIM..................................................10
vii
2.12.1. İNSÜLİN TİPLERİ.............................................................................................10
2.12.1.1. Kısa etkili regüler insülin .................................................................................11
2.12.1.2. Kısa etkili analog insülinler .............................................................................12
2.12.1.3. Orta süre etkili insülin preperatları ..................................................................12
2.12.1.4. Uzun etkili insülinler........................................................................................12
2.12.1.5. Karışım insülinler.............................................................................................12
2.13.Tip 2 DM’li hastaların tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler .............................13
2.13.1. Tip 2 Diabetes Mellitus Tedavisinde Oral Antidiabetik İlaçlar ..........................13
2.13.1.1 İnsülin Salgılatıcı İlaçlar ...................................................................................13
2.13.1.1.1. Sülfonilüreler.................................................................................................14
2.13.1.1.2. Glinidler (meglitinidler/hızlı etkili insülin sekretegogları) ...........................15
2.13.1.2. İnsülin duyarlılaştırıcı ilaçlar ..........................................................................15
2.13.1.2.1. Biguanidler (Metformin)...............................................................................15
2.13.1.2.2. Tiazolidindionlar (Glitazonlar) .....................................................................17
2.13.1.3. Alfa-glukozidaz inhibitörleri...........................................................................17
2.13.1.4. İnkretin mimetik ilaçlar...................................................................................18
2.14. Gestasyonel diabetes mellitus tedavisi...................................................................19
2.14.1. İlaç tedavisi .........................................................................................................20
2.14.2. İnsülin tedavisi ....................................................................................................20
2.14.3. GDM Tedavisinde Oral Antidiyabetikler ...........................................................21
2.15. Bozulmuş Açlık Glikozu ve/veya Glikoz Toleransının Tedavisi ..........................21
2.15.1. İlaç Tedavisi ........................................................................................................22
3.TARTIŞMA VE SONUÇ...........................................................................................23
3.1. İNSÜLİNLE İLGİLİ GELİŞMELER (29) ..........................................................23
4. KAYNAKLAR ..........................................................................................................28
ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................31
viii
KISALTMALAR
DM
: Diabetes Mellitus
IDDM
: İnsüline Bagımlı Diabetes Mellitus
NIDDM
: İnsüline Bagımlı Olmayan Diabetes Mellitus
GDM
: Gestasyonel Diabetes Mellitus
OGTT
: Oral glukoz tolerans testi
DNA
: Deoksiribonükleik asit
RDS
: Respiratuvar Distres Sendromu
OAD
: Oral Antidiyabetik Ajanlar
SÜ
: Sülfonilüre
PPAR-γ
: Peroksizom Proliferator-Aktive Reseptör-γ
ALT
: Alanin aminotransferaz
GİP
: Gastrik-İnhibitör Polipeptid
GLP
: Glukagon Like Peptide ( Glukagon benzeri peptid)
DPP
: Dipeptidil Peptidaz
BAG
: Bozulmuş Açlık Glikozu
BGT
: Bozulmuş Glikoz Toleransı
VKİ
: Vücut Kitle İndeksi
T2DM
:Tip 2 Diabetes Mellitus
ix
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1. Tip I diabetes mellitus: İnsülin eksikliği ............................................................ 5
Şekil 2.Tip II Diabetes mellitus ....................................................................................... 6
Şekil 3:diabetes mellitus teşhisi ....................................................................................... 9
Şekil 4. Oral Antidiyabetik Ajanlar ............................................................................... 14
Tablo 1: İnsülin tipleri ve etki profilleri ........................................................................ 11
Tablo 2. Sülfonilürelerin kontrendike olduğu durumlar ................................................ 15
Tablo 3: Metforminin kontrendike olduğu durumlar .................................................... 16
1
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Diabet Epidemiyolojisi
Diyabet ve diyabetin ortak olduğu hastalıklar tüm dünyada çok hızlı bir artış
göstermektedir. Günümüzde diyabetin dünya çapında prevelansı tüm yaşlar için %2,8
olarak tahmin edilmekte ve 2030’da % 4,4’e ulaşması beklenmektedir. Bu hızlı artışı
önleyebilmek, morbiditeyi azaltabilmek için hastalığa yol açan risk faktörlerini
belirlemek ve tedavi etmek için yoğun çaba sarf edilmektedir (1).
Ülkemizde 1999 tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü destekli Türkiye Diabet
Epidemiyoloji Projesinde (TURDEP) % 7,2 oranında diyabet saptanmıştır. Tüm
diyabetlilerin %80’den fazlası Tip 2 diyabet olup ülkemizde Tip 2 diyabet sıklığı % 2,56 civarındadır. Dünyada endüstrileşmekte olan tüm ülkelerde Tip 2 diyabet sıklığı
gitgide artmaktadır Tip 1 diyabet doğumdan sonraki ilk 6 ayda son derece nadir görülür.
İnsidansı dokuzuncu aydan sonra giderek artar ve 12-24 yaşlarında en yüksek düzeye
erişir. Bu tepe değerden sonra yaş ilerledikçe insidans azalır. 30 yaş üzerinde yeni olgu
çok azdır. Tip 2 diyabette ise yaş ilerledikçe insidans artmaktadır. Kadınlarda Tip 2
diyabet prevelansı 65 yaşına kadar erkeklerden daha yüksek bulunur, 65 yaş üzerinde
fark ortadan kalkar. Ülkemizde yapılan diyabet taramalarında Tip 2 diyabetli hastalarda
bilinen diyabetliler/bilinmeyen diyabetliler oranının 1/3 dolayında olduğu görülmüştür.
Taramalar ile Tip 2 diyabet preklinik dönemde saptanırsa hastalığın komplikasyonları
ve erken ölüm riski büyük ölçüde azaltılabilir (2).
2
2.GENEL BİLGİLER
2.1.Diyabetus mellitus nedir?
Normal koşullarda vücudumuz, enerji kaynağı olarak karbonhidrat adını verdiğimiz
şeker içeren besinleri, Yagları ve Proteinleri kullanır. Bu besinler sindirim sisteminden
sonra vücudumuzun laboratuvarı sayılan karaciğere uğrar ve burada glikoza dönüşür.
Glikoz, hücrelerin içine insülin hormonu yardımıyla girer ve burada enerjiye
dönüştürülür. Şeker metabolizmasında en önemli role sahip olan insülin hormonu, kan
şekeri düzeyine göre pankreastan salgılanır. İnsülinin etki gösterebilmesi için hücrelerin
üzerinde bulunan ve reseptör adı verilen bölgelere bağlanması gerekir. Pankreastan
yeterli miktarda insülin salgılanamaması ya da salgılanan insülinin çeşitli nedenlerle
etkisiz olması sonucu, glikozun hücre içine alınamamasına ve enerji olarak
kullanılamamasına yol açar. Buna bağlı olarak glikozun hücre içine giremeyip kanda
yüksek kalması olarak tanımlanabilir (3).
WHO Klinik sınıflama
1. Tip I insüline bağımlı olan diyabet (IDDM)
2. Tip II insüline bağımlı olmayan diyabet (NIDDM)
3. Malnutrisyon diyabeti
4. Gebelik diyabeti (Gestsyonel diyabet)
5. Diğer tip diyabetler (Pankreatit, Cushing sendromu veya akromegali seyrinde ortaya
çıkan veya atrojenik nedenlere bağlı, genetik bazı sendromlarla veya insülin reseptör
anomalileri ile ortaya çıkan diyabet) (4).
3
2.2. Diyabetes Mellitus Nedenleri
Yaş ve cins: Diabet sıklığı yaşlanmakla artmaktadır. Kadınlarda daha sık oldugu
saptanmaktadır. Uzakdoğu ve özellikle Polonya’da erkeklerde daha sık olduğu
gözlenmiştir (4).
Kalıtım: Ailesinde diabet tarif edenlerde diabetin daha sık olduğu gözlenmiştir.
Diabetteki kalıtımın çok genli ve multifaktörel olduğu çağdaş görüştür (4).
Şişmanlık: Diabet şişmanlarda daha sıktır. Diabetik nüfusun hemen % 85’i şişmandır
(4).
Gebelik: Gebelik, diabetojen bir faktör olup, sık hamilelik ve doğum, diabete yatkın
kişileri diabete götürür. Ayrıca gebelikte de diabet oluşur. Buna gestasyonel diabet
denir. Gebelikte glikoza tolerans bozulur (GIGT). Tip II ve Tip I diabet gebelikte oluşur
(4).
2.3. Diabetes Mellitus Klinik Belirtiler
Olağandışı susama (polidipsi)
Aşırı açlık (polyphagia)
Sık idrara çıkma (poliüri),
Olağandışı kilo kaybı (zayıflama),
Aşırı yorgunluk veya enerji eksikliği,
Bulanık görme
Sık ya da tekrarlayan enfeksiyonlar,
Yaraların yavaş iyileşmesi
Ayaklarda veya ellerde karıncalanma ve / veya uyuşukluk (5)
2.4. Diabetes Mellitus’un Komplikasyonları
Akut (metabolik) komplikasyonlar:
-Diabetik ketoasidoz
4
-Hiperosmolor non-ketotik koma
-Laktik asidoz koması
-Hipoglisemi koması
B) Kronik (dejeneratif) komplikasyonlar:
1) Makrovasküler komplikasyonlar:
-Kardiyovasküler hastalıklar
-Serebrovasküler hastalıklar
-Periferik damar hastalığı
2) Mikrovasküler komplikasyonlar:
-Diabetik nefropati
-Diabetik retinopati
-Diabetik nöropati (2)
2.5. Tip I Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri
Tip 1 diyabet, iyileştirilebilen bir hastalık değildir; bir kez oluşunca yaşam boyu sürer.
İnsülin hormonlarının eksikliği sonucu ortaya çıkan Tip 1 diyabet, sıklıkla çocukluk ve
gençlik yaşlarında ortaya çıktığı için “Juvenil diyabet” adını da alır. Tip 1 diyabet,
pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç sonunda
zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Hastalar, mutlak veya göreceli bir insülin
yetersizliği olduğundan ömür boyu insülin hormonunu dışardan ( enjeksiyon yoluyla)
almak zorundandırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet, İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin
Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir (şekil 1). Genel
olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10'unu Tip 1 diyabet vakaları oluştumaktadır.
Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte
ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42'sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1
diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir (6).
5
Şekil 1. Tip I diabetes mellitus: İnsülin eksikliği (7)
2.6. Tip II Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri
Tip II Diyabetes Mellitus (NIDDM), uzun süreli insülin direnci üzerine eklenen
ilerleyici beta hücre yetmezliği sonucunda gelişir. İnsülin direnci sendromu; santral
obezite, hipertansiyon, dislipidemi, hiperinsülinemi, plazminojen aktivatör inhibitör
faktör 1 (PA-1) artışını içeren ve büyük damarlarda hastalık gelişme riskini artıran bir
metabolik anormallik grubu ile birlikte bulunur. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
toplumunun %20-25'inde insülin direnci vardır. Bu kişilerin çoğunda NIDDM gelişmez
ancak kalp krizi ve inme riskleri artmıştır. NIDDM tanısı, açlık kan şekerinin 125
mg/dl’nin üzerinde ya da herhangi bir zamanda ölçülen kan şekerinin 200 mg/dl ve
üzerinde bulunması ile kesinleşir. Yeterince kontrol altına alınmamış hipergliseminin
mikrovasküler komplikasyonlardan sorumlu olduğu kanıtlanmıştır. NIDDM olan
hastanın ideal tedavisi, insülin rezistans sendromunun her bir bileşeninin tam olarak
tedavisini içermelidir (8).
6
2.6.1. Patofizyolojisi
NIDDM'de hiperglisemi iki bozukluğa bağlı olarak gelişir:
1- Karaciğer ve kas dokusunda oluşan insülin direnci
2- Pankreasta insülin üretiminin gittikçe azalması.
İnsülin direnci, halen bilinmeyen genetik defektlerle birlikte, çevresel etmenlerin etkisi
ile gelişir. Çevresel etmenlerden en önemlileri obezite ve fiziksel aktivite eksikliğidir
(8).
NIDDM'in doğal seyri sırasında, erken dönemde insülin direnci ve normal glukoz
toleransı olan kişi, aşırı miktarda insülin salgılayarak uyum sağlamaya çalışır.
Pankreastan, kas ve karaciğer dokusunun insülin direncini yenecek düzeyde insülin
salgılanamadığı zaman ise hiperglisemi gelişir. NIDDM olan hastalarda, hem kas
dokusu hem de karaciğer insüline dirençlidir (şekil 2). Normal bir öğünle alınan
glukozun büyük çoğunluğu (%70'e yakın bölümü) kas dokusu tarafından kullanılır. Kas
dokusunda insülin direnci, tokluk hiperglisemisi ve bozulmuş glukoz toleransına neden
olur (8).
Şekil 2.Tip II Diabetes mellitus (16)
7
2.7. Gestasyonel diyabetes mellitus (GDM)
Gebelik sırasında fark edilen diyabettir. GDM, genellikle ilerleyen gebelik haftalarında
görüldüğü için gebeliğin ilk trimesterinde görülen diyabet, overt diyabet olarak kabul
edilir. Gebeliğin en sık görülen medikal komplikasyonu olan diyabetes mellitus tüm
gebelerin yaklaşık % 2-3’ünde görülür. Bunun % 90 ını GDM, % 10unu pregestasyonel
diyabet oluşturur (9). Pregestasyonel diyabetin de % 8 ini tip 2 diyabet, % 2sini tip 1
diyabet oluşturur (10).
GDM, plasental hormonların annedeki glikoz metabolizması üzerine etkileri sonucu
genellikle 24’uncu haftadan sonra ortaya çıkar.Bu hastalığın tanısını ve tedavisini
atlamak gebelikte gereksiz bir morbidite ve mortalite artışına neden olur.(örn;
makrozomi, omuz distozisi, neonatal komplikasyonlar) (11) Perinatal morbidite,
annenin glisemik kontrol düzeyi ile koreledir (12). İyi glisemik kontrol ile
malformasyon oranı ve perinatal mortalite oranı azalır (13,14). Gestasyonel diyabetin
standart tedavisi diyabetik diyet ve egzersiz olup bazı durumlarda normoglisemiyi
sağlamaya yönelik daha ileri tedaviler gerekebilir.(11)
2.7.1. Gestasyonel Diyabet Patofizyolojisi:
Diyabetik gebelerde perinatal mortalite ve morbiditenin artışında direkt rol oynayan
etken maternal hiperglisemidir. Maternal hiperglisemi, kolaylaştırılmış difüzyonla
glikozun fetusa gecişinden dolayı fetal hiperglisemiye yol acar. Fetal hiperglisemi, fetal
hiperinsülinemiye yol açar. Fetal hiperinsülinemi ise aşırı fetal büyüme ve
makrozominin yanı sıra fetal akciğerde alveol tip 2 hücrelerinden sürfaktan yapımını
azaltarak, akciğer maturasyonunda gecikme ve RDS ( respiratuvar distres sendromu )
görülmesinde artışa neden olur. İlk trimesterde maternal hiperglisemi ve diğer
metabolik bozukluklar anormal organogenezise yol açabilirler (11).
Hiperglisemi diyabetin en önemli komplikasyonu olan nöropati ve anjiopatinin
oluşumunu hızlandırarak ateroskleroz gelişimine yol açar (11).
Hiperglisemi sonucunda nonenzimatik yoldan proteinler glikolize olur ve sonuçta
glikolize hemoglobin (HbA1c) ortaya çıkar. Hemoglobinin oksijen taşıma fonksiyonu
bozulur ve kapiller doku hipoksisi gelişir (11).
8
HbA1c: Kan glikoz yoğunlukları normali aşarsa, glikoz proteinlere kovalan bağ ile
bağlanır. Glikoz hemoglobinde beta zincirindeki valine bağlanır. Bu glikoz burada
eritrosit yaşamı boyunca tutulur. Yani HbA1c eritrosit omrune bağlı olarak yaklaşık 2-3
ay onceki plazma glikoz değerleri hakkında bilgi verir (11).
2.8. Pre-diyabet: Bozulmuş Glukoz Tolerans ve Bozulmuş Açlık Şekeri
Eğer bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına karşın diyabet tanısı
koymaya yeterli yükseklikte değilse bu durumda kişi pre-diabetik (gizli şeker hastası)
olarak tanımlanır (15).
Diyabet Önleme Programına katılan pre-diyabetiklerin %11’inde diyabet gelişmiştir.
Bazı çalışmalar pre-diyabetik çoğu kişide 10 yıl içinde Tip 2 diyabet geliştiğini
saptamıştır. Yani Pre-diyabet Tip 2 diyabete adaylık durumudur. Pre-diyabetli
bireylerde kardiyovasküler hastalık riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat
daha fazladır. Diyabetli bireylerde ise 2-4 kat fazladır. Pre-diyabetli bireyler yaşam tarzı
değişiklikleri sayesinde prediyabetli olmayı önleyebilir ve geçiktirebilir. pre-diyabeti
belirlemek için açlık kan şekeri veya oral glikoz tolerans testi (OGTT) kullanabilirler.
Her iki test içinde bir gece boyu süren açlık gereklidir. Açlık kan şekeri için kahvaltı
yapmadan önce kan şekeri ölçülür. OGTT’de ise açlık ve glikozdan zengin içeçek
içildikten
sonra
2.
saatte
tekrar
şeker
ölçümü
yapılır
(14).
Normalde açlık kan şekeri 100 mg/dl’nin altındadır. Eğer kişide pre-diyabet varsa açlık
kan şekeri 100-125 mg/dl arasındadır. Eğer kan şekeri 126 mg/dl veya daha yüksekse
birey diyabetlidir (şekil 3) (15).
9
2.9. Tedavideki Hedef Kan Şeker Düzeyleri
Şekil 3:diabetes mellitus teşhisi (16)
2.10. İnsülinin Fonksiyonları
İnsülin 1921 yılında Banting ve Best tarafından keşfedilmiş ve kısa bir süre sonra DM
tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.
1. Kandaki glukozun hücre içine girmesini sağlayarak kan şekerini düşürür.
2. Lipolizisi, glikojenolizisi ve glukoneogenezisi inhibe eder. Sonuçta
a. Glikojen ve yağ depolanmasını artırır.
b. Proteinlerin yıkılmasını önler (2).
2.11. DİABETES MELLİTUS TEDAVİSİ
Hastalarda eğer diabet diyetle tedavi edilecek düzeyde ise diyet uygulanır.Eğer diyetle
tedavide sonuç alınamıyorsa diabetin çeşidine göre ilaç veya insülin tedavisine başlanır.
2.11.1 Tedavi Prensipleri
o Diyeto Egzersiz
o İnsülin uygulaması
10
o İlaç uygulaması
o Hasta ve ailenin eğitimi
2.12. TİP I DİABETİN TEDAVİSİNDE YAKLAŞIM
Tip 1 diyabet, iyileştirilebilen bir hastalık değildir; bir kez oluşunca yaşam boyu sürer.
Ancak vücutta üretilemeyen insülinin deri altına enjeksiyon yoluyla vücuda verilmesi,
beslenmenin düzenlenmesi ve düzenli egzersiz ile tedavi edilebilir (1).Tip I diabetin
tedasinde kullanılacak terapötik ajan insülindir. Tedavide pankreastan insülin
salgılanmasını sağlayan oral antidiabetiklerin yeri yoktur. Burada başlıca silahımız
insülin olduğuna göre onu tanımak hastalarımızda en doğru biçimde uygulamamızı
sağlayacaktır (17).
2.12.1. İNSÜLİN TİPLERİ
İnsan insülini hayvan insülinlerinden daha çabuk emilir, etkisi daha kısa sürede başlar,
erken pik yapar ve etkisi daha kısa sürer. Rekombinant DNA teknolojisiyle E.coli veya
maya hücresinde üretilen biyosentetik insan insülini en az immünojenisiteye sahip olan
üründür. İnsülini dogru kullanmak için her tipinin farmakokinetigini bilmek gereklidir
(Tablo 1) (17).
11
Tablo 1: İnsülin tipleri ve etki profilleri (18)
2.12.1.1. Kısa etkili regüler insülin
Regüler insülin, kısa etkili insülinin prototipidir. Etkisinin başlaması 30-60 dakika, zirve
etkisi 2-4 saat, etki süresi 5-8 saattir (Tablo 1). Etki başlangıç süresi göz önünde
bulundurularak yemekten 30 dakika önce yapılması gereklidir. İntravenöz kullanılabilen
tek insülin tipidir. Diyabetik ketoasidoz - hiperglisemik koma tedavisi ve cerrahi
12
girişimler sırasında intravenöz infüzyonla uygulanır. Kısa etkili analog insülinlere
kıyasla fiyat avantajı bulunmaktadır (18).
2.12.1.2. Kısa etkili analog insülinler
Genetik olarak modifiye edilmiş insülin tipleridir. Bu modifikasyon daha hızlı
absorpsiyona neden olarak daha kısa sürede insülinin etkisinin başlamasını ve etkinin
daha kısa sürmesini sağlamaktadır. Regüler insüline göre avantajları fizyolojik insülin
sekresyonunu daha iyi taklit etmeleri ve daha az hipoglisemiye neden olmalarıdır,
dezavantajı ise pahalı olmalarıdır (18).
2.12.1.3. Orta süre etkili insülin preperatları
Etkileri enjeksiyondan 2 saat sonra başlar ve 18-24 saat kadar sürer. Sık kullanılan
modifiye insülinler bu gruptakilerdir. İnsülini nötralize etmeye yetecek kadar protamin
içeren olağan ve olağan protamin çinko insüline göre çok daha az çinko ile hazırlanan
insülin preparatlarıdır lente insülinleri ise iki türün karışımından ibarettir. %70 oranında
ultralente ve %30 oranında amorf semilente insülin içerir (19).
2.12.1.4. Uzun etkili insülinler
Ülkemizde bulunmamakla birlikte dünyada kullanılan tipi ultralentedir. Uzun etkisi
nedeniyle gün boyunca bazal insülin düzeyini sağlamak amacıyla kullanılır (sığır
türünde günde tek doz, insan türünde iki doz). İnsan ultralente geç piki nedeniyle erken
öğleden sonra görülen hipoglisemilerini önlemek ve akşam yemeği öncesi verildiğinde
sabaha kadar yetecek insülini sağlamak amacıyla NPH insülin yerine kullanılabilir.
Kristalize insülin ile karışımları bekletilmeden kullanılmalıdır (17).
2.12.1.5. Karışım insülinler
Piyasada farklı insülin tipleri ile önceden hazırlanmış karışım insülin preparatları
bulunmaktadır. Bu karışımlar hasta uyumunu kolaylaştırır ve günlük enjeksiyon sayısını
azaltırlar.
Karışım
insülinler
hastalar
tarafından
enjektörde
karıştırılarak
da
hazırlanabilir. Regüler insülin veya NPH insülin karışımlarında ilk olarak Regüler
13
insülinin enjektöre çekilmesi ve karışımın hemen enjeksiyon öncesi hazırlanması
önerilmektedir. İnsülin Detemir ve Glarjinin aynı enjektörde diğer insülinlerle
karıştırılması önerilmemektedir (18)
2.13.Tip 2 DM’li hastaların tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler
1 )Eğitim
2) Diet
3) Egzersiz
4) Oral antidiabetik kullanımı
5) İnsülin (2)
2.13.1. Tip 2 Diabetes Mellitus Tedavisinde Oral Antidiabetik İlaçlar
Tip 2 Diabetes Mellitus (T2DM) nüfusun artışına, toplumların yaşlanmasına, obezitenin
ve sedanter hayat tarzının artmasına paralel olarak prevalansı hızla artan, uygun şekilde
tedavi edilmediğinde ise morbidite ve mortalite artışına neden olan bir hastalıktır. Erken
tanı ve yeterli tedavi ile hastaların hayat kalitesi yükseltilebilir, var olan
komplikasyonların gelişmesi yavaşlatılabilir, hatta bazı hastalarda önlenmesi mümkün
olabilir. Diyabet tedavisinin temelini eğitim, plazma glukozunun normale çekilmesi,
mikro ve makrovasküler komplikasyonların ve kardiyovasküler risk faktörlerinin
kontrol altına alınması oluşturmaktadır. Diyabetin tipi ya da ön planda etkili olan
mekanizma her ne olursa olsun, hastanın eğitimi, diyet ve egzersiz tedavinin değişmez
öğeleridir. Bu tedavilere her hastada tanı anından itibaren başlanmalıdır. Medikal
tedaviler ise önerilen tedavi hedeflerine ulaşmak üzere hastaların hiperglisemi
dereceleri, ek hastalıkları, alışkanlıkları göz önünde bulundurularak düzenlenir (20).
2.13.1.1 İnsülin Salgılatıcı İlaçlar
Bu grupta pankreas β-hücrelerinden insülin salınımını arttıran sulfonilüreler ile glinidler
bulunmaktadır (20).
14
2.13.1.1.1. Sülfonilüreler
Uzun yıllar boyunca T2DM tedavisinde kullanılmış en eski grup OAD ajanlardır. β
hücreleri üzerindeki özel reseptörlerine (ATP-bağımlı potasyum kanalları) bağlanarak
pankreastan insülin salgılanmasını arttırarak etki gösteririler (şekil 4). Tüm
sülfonilüreler (SÜ) etkilerini gösterebilmek için insülin salgılama kapasitesi olan bir
pankreasa ihtiyaç duyduklarından T1DM tedavisinde kullanılmazlar (20).
Şekil 4. Oral Antidiyabetik Ajanlar (16)
Açlık plazma glukozunda 40-60 mg/dl, A1c’de ise %1-2 düşme sağlarlar. Özellikle
birinci kuşak SÜ’lerle uzamış hipoglisemi riski vardır ve bu nedenle artık
kullanılmamaktadırlar (ör. klorpropamid). Yeni jenerasyon SÜ’ler ise daha güçlüdürler
ve yan etkileri daha azdır. En belirgin yan etkileri hipoglisemidir. Diğer sık görülen yan
etki ise ortalama 2-5 kg civarında kilo alımıdır. SÜ’ler proteinlere bağlandıklarından
diğer ilaçlar ile etkileşim gösterebilirler. Nadiren cilt döküntüsü, lökopeni ve
trombositopeniye neden olurlar. SÜ’ler genellikle karaciğerde metabolize olup, idrar ile
atılmaktadır. Bu nedenle SÜ tedavisi ağır karaciğer ve böbrek yetmezliğinde
kontrendikedir (Tablo 2). Zamanla SÜ grubu ilaçların antihiperglisemik etkileri
azalmaktadır. Tip 2 DM tedavisinde SÜ’ler monoterapi veya diğer tüm oral
antidiyabetikler (kısa etkili insülin sekretegogları– Glinidler–dışında) ve insülin ile
kombine olarak kullanılabilir (20).
15
Tablo 2. Sülfonilürelerin kontrendike olduğu durumlar (20)
Tip 1 Diabetes mellitus
Sekonder diyabet (pankreas hastalıkları vb. nedenler)
Hiperglisemik acil durumlar (Diyabetik ketoasidoz,
Nonketotik hiperozmolar korna)
Gebelik
Travma, stres, cerrahi müdahale
Ağır Enfeksiyon
Sülfonilüre alerjisi
Ağır hipoglisemiye yatkınlık
Karaciğer ve böbrek yetmezliği
2.13.1.1.2. Glinidler (meglitinidler/hızlı etkili insülin sekretegogları)
Pankreas β hücrelerinde SÜ’ler ile benzer biçimde, ATP-bağımlı potasyum kanalları
üzerinden fakat farklı reseptörler aracılığıyla insülin sekresyonunun 1. fazını arttırarak
etkilerler. Bu nedenle etkileri hemen başlar ancak etki süreleri kısadır. Özellikle tokluk
plazma glukozu üzerine etkileri belirgindir. Bu özelliklerinden dolayı öğünlerden hemen
önce günde 3 defa alınmalıdır. En önemli yan etkileri hipoglisemidir, fakat bu etki
SÜ’lerde olduğu kadar belirgin değildir. Kilo aldırıcı etkileri ise SÜ’ler ile benzerdir.
Özellikle hipoglisemiden korkulan yaşlı hastalarda tercih edilmektedirler (20).
2.13.1.2. İnsülin duyarlılaştırıcı ilaçlar
Bu grupta insülin direncini azaltan biguanidler ve tiazolidindionlar bulunmaktadır.
Biguanidler ağırlıklı olarak karaciğerde, tiazolidindionlar ise daha çok yağ dokusunda
insülin duyarlılığını arttırıcı etki gösterirler (20).
2.13.1.2.1. Biguanidler (Metformin)
Metformin, hem karaciğerin hem de periferik dokuların insüline duyarlılığını arttırır.
Karaciğerde hem glukoneogenezi hem de glukojenolizi baskılar. Kaslarda ise insülin
16
reseptör tirozin kinaz aktivitesini, GLUT 4 sayısını ve glukojen sentezini arttırarak etkili
olmaktadır (20).
Daha belirgin olarak açlık, kısmen de tokluk kan şekerini düşürür. Metformin açlık
plazma glukozunda yaklaşık 50 mg/dl, azalma sağlar. En uygun doz günde 2 gramdır.
İnsülin salınımını etkilemediğinden hipoglisemi nadiren görülmektedir. Diğer
antidiyabetik ajanların aksine kilo alımına neden olmaz, hatta hafif düzeyde kilo
kaybına neden olur veya kilonun sabit kalmasını sağlar. En önemli yan etkileri bulantı,
kusma, gaz, karın ağrısı, diyare gibi gastrointestinal şikâyetlerdir. Bu etkiler düşük
dozda başlanıp yavaş doz artışlarıyla genellikle 15 gün sonra kaybolmaktadır.
Metformin ayrıca ağızda metalik tat hissine ve uzun süreli kullanımda vitamin B12
eksikliğine neden olabilir. Biguanidlerin laktik asidoza neden olabileceği bilinmektedir
fakat metformine bağlı laktik asidoz insidansı 100.000 hastada 1’den azdır. Yine de
laktik asidozu kolaylaştırabilecek durumlar varlığında kullanılması önerilmez.
Metformin ile tedaviye başlanmadan önce kontrendike olduğu diğer durumlar da göz
önüne bulundurulmalıdır (Tablo 4) (20).
Tablo 3: Metforminin kontrendike olduğu durumlar (19)
•
Renal fonksiyon bozukluğukadınlarda serum kreatinin >1.4 mg/dl,
erkeklerde >1.5)
•
Hepatik fonksiyon bozukluğu
•
Laktik asidoz öyküsü
•
Kronik alkolizm
•
Kardiyovasküler kollaps, akut miyokard enfarktüsü
•
Ketonemi ve ketonüri
•
Konjestif kalp yetersizliği
•
Kronik pulmoner hastalık (kronik obstrüktif akciğer hastalığı)
•
Periferik damar hastalığı
•
Major cerrahi girişim
•
Gebelik ve emzirme dönemi
•
İleri yaş (bazı araştırıcılara göre >80 yaş)
17
2.13.1.2.2. Tiazolidindionlar (Glitazonlar)
PPAR-γ ( Peroksizom Proliferator-Aktive Reseptör-γ) agonistleridir. PPAR aktivasyonu
ile insüline cevap veren genlerin transkripsiyonunu düzenlerler. Bu gruptaki ilaçlar
özellikle iskelet kasında olmak üzere periferik dokuların insülin duyarlılığını arttırarak
etkili olurlar. Açlık plazma glukozunu 25-55 mg/dl, düzeyinde düşürürler. Glitazonlar
sıvı retansiyonuna ve ödeme neden olabilirler, bu nedenle kalp yetmezliği hastalarında
kullanılmaları, özellikle de insülinle birlikte kullanılmaları önerilmemektedir. Diğer yan
etkiler arasında anemi, kilo alımı, hepatotoksisitedir. Glitazonlar, ALT’nin normalin üst
sınırının 2.5 katından yüksek olduğu vakalarda, New York Kalp Cemiyeti’nin
kriterlerine göre evre I-IV konjestif kalp yetersizliği olan hastalarda, kronik ağır böbrek
yetersizliğinde,
gebelikte,
T1DM’de,
makula
ödemi
riski
bulunan
kişilerde
kullanılmamalıdır. Yapılan bir meta analizde rosiglitazonun miyokard enfarktüsü riskini
1.43 kat, kardiyovasküler ölüm riskini ise 1.64 kat arttırdığı görülmüştür. Bu meta
analizi takip eden prospektif bir çalışmada ise (Record) rosiglitazonun istatistiksel
olarak anlamlı olmamakla birlikte, kardiyovasküler olay riskini arttırdığı gösterilmiştir.
Bu nedenle koroner arter hastalığı olan diyabetiklerde rosiglitazon kullanılmamalıdır.
Ayrıca bu ilaçların postmenopozal kadınlarda ve ileri yaştaki erkeklerde özellikle el ve
ayakta kırık riskini arttırdığı da bildirilmiştir. Güncel kılavuzların bazılarında T2DM
hastalarında rosiglitazonun kardiyovasküler dezavantajı ve LDL kolesterol yükseltici
etkileri nedeniyle, güvenliği göz önünde bulundurularak, kullanılmaması gerektiği
belirtilmektedir (20).
2.13.1.3. Alfa-glukozidaz inhibitörleri
İnce barsakta α-glukozidaz enzimlerini inhibe ederek karbonhidrat emilimlerini
geciktirirler. Akarboz, miglitol ve vogliboz bu grupta yer alan ilaçlardır. Türkiye’de
yalnızca akarboz bulunmaktadır. Her ana yemeğin başında içilerek veya çiğnenerek
alınırlar. Ancak sadece tokluk kan şekerinin yüksek olduğu bilinen öğünlerde
kullanılması da mümkündür. Açlık plazma glukozunda 20-30 mg/dl, A1C’de % 0,5-0.7
azalma yaparlar. Tokluk hiperglisemi tedavisinde etkilidirler. Yüzde 20 oranında gaz,
şişkinlik, abdominal ağrı ve diyare gibi gastrointestinal yan etkilere neden olurlar. Gaz
ve diyare yan etkilerini azaltmak için tedaviye düşük dozda başlayıp yavaş doz
arttırılması önerilir. İnflamatuvar barsak hastalığı, kronik ülser, malabsorbsiyon,
18
parsiyel
barsak
obstrüksiyonu,
siroz,
gebelik
ve
laktasyon
durumlarında
kullanılmamalıdırlar (20).
2.13.1.4. İnkretin mimetik ilaçlar
Enteral beslenmenin intravenöz (IV) beslenmeye göre daha fazla insülin sekresyonuna
yol açtığının gözlenmesinden sonra inkretin konsepti ortaya çıkmıştır. İlk izole edilen
inkretin mide asidini inhibe ettiği için gastrik-inhibitör polipeptid (GİP) olarak
adlandırılmıştır. Daha sonra ise aslında GİP molekülünün insülotropik ve kan şekeri
regülasyonu etkisinin daha potent ve gastrik inhibitör etkisinin daha zayıf olduğu
anlaşılmıştır. Bu keşif sonrası molekülün ismi glikoz-bağımlı insülotropik polipeptid
olarak değiştirilmiştir (21). İlerleyen çalışmalar ile gastrointestinal sistem (GİS)’den
birden fazla inkretin salgılandığı saptanmıştır. İntestinal bölgeden salgılanan en önemli
inkretin ise glukagon benzeri peptid-1 (glukagon-like peptide GLP-1)’dir. GIP ve GLP1’in plazma yarı ömürleri sırası ile 7 ve 4 dakikadır. Her iki inkretin dipeptidil peptidaz4 enzimi ile dakikalar içerisinde yıkılmaktadır. GIP ve GLP-1 glikoza bağımlı akut
insülotropik etkilerini pankreasın hücrelerinin yüzey reseptörlerine bağlanıp cAMP
artışı ile göstermektedir. Uzun dönemde ise hücrelerinin gen ekspresyonlarını Artırıp
insülin sentezinde artış, hücre kitlesinde artışla birlikte daha uzun ömürlü olmalarını
sağlamaktadır. İnkretin hormonlarının fizyolojik özellikleri ve farkları Tablo 3’de
özetlenmiştir (20). T2DM’nin patofizyolojisindeki unsurlardan biri de inkretin
hormonların düzeyi ve/veya etkisinin azalmasıdır. İnkretin mimetik ilaçlar, inkretin
hormonları taklid ederek ya da inkretinlerin degredasyonunu inhibe ederek etki
gösterirler. Bu yeni grup ajanlar içinde GLP-1 analogları ve dipeptidil peptidaz ÜIV
(DPP-IV) inhibitörleri yer almaktadır. Endojen GLP-1’in yarılanma ömrü DPP-IV
enziminin neden olduğu yıkım nedeniyle oldukça kısadır (1-2 dk). Eksenatid ve
Liraglutid, DPP-IV etkisine dirençli, uzun etkili GLP-1 analoglarıdır. GLP-1 analogları
enjeksiyon yoluyla uygulanan ajanlardır. GLP-1 analoglarının başlıca yan etkileri
bulantı, kusma ve diyaredir. Glukoz-bağımlı etki gösterdikleri için hipoglisemiye sebep
olmazlar. Kilo kaybettirici etkileri de bulunmaktadır ( ör. eksenatid ile ortalama 2-4 kg
kilo kaybı ). Hayvan çalışmalarında eksenatid’in β hücre rejenerasyonunu arttırdığı
gösterilmiştir. Bu diyabet seyrinde gelişen β hücre kaybının önlenebilmesi açısından
umut vericidir. DPP-4 inhibitörleri oral ajanlardır. T2DM’nin tedavisinde ülkemizde
19
özellikle metformin, SÜ ve tiazolidindionlar ile tedaviye iyi yanıt vermeyen hastalarda
2. veya 3. kombinasyon ajanı olarak tedavide yer alırlar. Bazı ülkelerde 1. basamakta
monoterapi olarak da kullanılırlar. Bu grup ajanlardan sitagliptin 100mg/gün dozunda
günde tek sefer, vildagliptin 50-100 mg günde 1-2 kez, saksagliptin 2.5-5 mg günde tek
sefer olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde bu grup ilaçlardan yalnızca sitagliptin
bulunmaktadır. Genel olarak iyi tolere edilen ajanlardır. Hipoglisemi yaratıcı etkileri
bulunmamaktadır. Kilo üzerine etkisizdirler. Böbrek yetmezliği olanlarda doz
azaltılması gereklidir (22).
2.14. Gestasyonel diabetes mellitus tedavisi
Gebelik icin normal olan sınırlarda tutabilmektir. Çünkü fetal riskler göz önüne
alındığında maternal kan şekeri eşik değeri bilinmemektedir. Tedavide seçilecek
yaklaşımlar diyet, egzersiz ve ilaç tedavisidir. GDM, plasental hormonların annedeki
glikoz metabolizması üzerine etkileri sonucu genellikle 24’üncü haftadan sonra ortaya
çıkar. Bu hastalığın tanısını ve tedavisini atlamak gebelikte gereksiz bir morbidite ve
mortalite artışına neden olur (11).
Diyet Tedavisi: Diyet ilk ve en önemli basamaktır. Bu tedavinin amacı kan glikozunu
kontrol altında tutarken, açlık ketozuna sebep olmadan anne ve bebeğe gerekli besinleri
sağlayabilmektir. Diyet; % 50-55 kompleks karbonhidrat, % 20-30 özellikle doymamış
( poliansature ) yağ ( % 10 doymuş yağ asitleri ), % 20-30 protein ve yüksek oranda
fibril içerecek şekilde planlanır. Basit şekerler, kolesterol ve doymuş yağlardan
kaçınılmalıdır. Total kalorinin % 24’u kahvaltıda , % 30’u öğlen yemeğinde, % 33’ü
akşam yemeğinde ve % 13’ü de öğünler arasında verilmek üzere planlanır. Diyet ile
maternal glikoz seviyelerinde 15-20 mg/dl’lik bi düşüş beklenir. Diyet tedavisi esas
olarak insuline karşı periferik cevabı güçlendirmek içindir. Obezite doğrudan insülin
direncine neden olmakta ve GDM olgularının yaklaşık % 60-80’inin obez olduğu
bilinmektedir. Bu hastalarda az miktarda kilo kaybının bile olumlu etkisi vardır. Diyet
tedavisinin insülin hassasiyetini artırıcı etkisinin görülebilmesi için ortalama iki haftaya
ihtiyaç vardır. Tüm gebelik boyunca diyabetik annelerin kilo alımı 7.5-10 kg ile sınırlı
kalırsa perinatal mortalite düşüktür. Gebeye verilecek total kalori aşağıdaki şekilde
hesaplanır:
Boy 2( m )x 27 = İdeal kilo
20
İdeal kilo x 35 = Gunluk total ideal kalori
Hastaların 3 ana oğun, 3 ara oğun şeklinde diyetleri ayarlanır.
Egzersiz: Tüm gebelere tavsiye edilmelidir. Egzersiz ile maternal glikoz seviyesi düşer,
hepatik glikoz yapımı ve klirensi düzenlenir. Özellikle üst vücut kaslarını çalıştıran
egzersizler önerilir. Yapılan bir çalışmada egzersiz ve diyet tedavisinde, yalnız diyet
tedavisine göre daha düşük glikoz konsantrasyonları izlenmiştir. Egzersizin glikoz
seviyesine etkisi 4 hafta sonra ortaya çıkar (11).
2.14.1. İlaç tedavisi
İnsülin plasentayı geçmez ve fetusu etkilemez. İnsülinin kimlere ne sıklıkta ve hangi
dozda verileceği tartışma konusudur. İnsülin tedavisinin etkinliğindeki hedefler fetal
makrozominin ve neonatal komplikasyonların engellenmesidir. Önceleri açlık plazma
glikozu 105 mg/dl üzerinde olduğunda insülin tedavisi başlanırken, yapılan çalışmalar
açlık glikoz değerinin 95 mg/dl üzerinde olduğu olgularda da insülin sekresyonunun az
olduğunu ve daha sık fetal makrozomiyle karşılaşıldığını göstermiş ve insülin başlama
eşik değeri 95 mg/dl olarak kabul edilmiştir. İnsülin, iyi bir glisemik kontrol
sağlamasının yanında makrozomi ile ilişkili olduğu bildirilen maternal kandaki lösin,
serin, alanin gibi aminoasitlerin yükselmesini de önler. GDM’li hastalarda fetal ve
neonatal komplikasyonların hangi glikoz düzeyinden sonra arttığı henüz tam olarak
belirlenememiştir. GDM’li hastalarda insülin tedavi protokolu preprandiyalden çok
postprandiyal kan şekeri profiline gore yapılırsa glikoz düzeyleri daha iyi kontrol edilir
ve neonatal hipoglisemi, makrozomi ve sezeryan ile doğum riski azalır (11).
2.14.2. İnsülin tedavisi
Başlangıc dozu genellikle 0,7 Ü/kg/gün olarak hesaplanır. Haftalık plazma glikoz
ölçümlerine göre doz arttırılabilir. İnsülin, günde birkaç kez olmak üzere subkutan
olarak uygulanır. Günde kaç kez yapılması gerektiği, başlanan tedavi protokolüne göre
elde edilen kan şekeri değerleri göz önüne alınarak belirlenir (11).
21
2.14.3. GDM Tedavisinde Oral Antidiyabetikler
GDM tedavisinde oral hipoglisemik ajanların rolü sınırlıdır. Kullanılmalarına potansiyel
teratojenik etkilerinden dolayı yıllardır karşı çıkılmıştır. Uzun yıllardır yapılan
çalışmalar sonucunda 2’nci kuşak sulfonilüre grubu oral antidiyabetiklerden (OAD)
glyburide’in plasentadan geçmediği gösterilmiştir. GDM’li kadınlar üzerinde 1’inci
kuşak sulfonilüre grubu oral antidiyabetiklerden chlorpropamide, tolbutamide gibi
çeşitli OAD ajanlarla yapılan çalışmalar sonucunda gebeliği boyunca bu ilaçları
kullanan annelerin bebeklerinin büyük bir kısmında doğum sonrası uzun süren
hipoglisemi atakları saptanmıştır. Kord-serum chlorpropamide konsantrasyonları anne
serumundaki ile benzer bulunmuştur, ayrıca yenidoğanlarda ilaçların yarı ömrü yaklaşık
25 saat, annelerinde ise bu süre yaklaşık 37 saat olarak bulunmuştur. Bu çalışma ile bu
grup ilaçların, gebelikte, yenidoğanda uzun süren hipoglisemiye neden olduklarından
dolayı kullanılmamaları gerektiği sonucu çıkarılmıştır (11).
2.15. Bozulmuş Açlık Glikozu ve/veya Glikoz Toleransının Tedavisi
Bozulmuş açlık glikozu (BAG) ve bozulmuş glikoz toleransı (BGT) diyabet
habercisidir. Diyabete geçiş yıllar sonra olabilir. Prediyabetik olan kişilerin %70’den
fazlasında sonuçta diyabet geliştiği bildirilmiştir (23-24). Bozulmuş glikoz toleransı
bulunanlarda yaşam tarzı değişikliğinin diyabet progresyonu üzerine olumlu etkisini
gösteren en önemli çalışmalar “Da Qing”(25) calışması, “Finnish Diabetes Prevention
Study”(23) ve “Diabetes Prevention Program” dır. Da Qing calışmasında 577 BGT’li
birey kontrol, diyet, egzersiz ve diyet+egzersiz grubuna randomize edilmiştir. Vücut
kitle indeksi (VKı) >25 kg/m2 olanlarda hedef VK < 23 kg/m2 olarak belirlenmiş ve
ayda 0,5–1,0 kg kilo kaybı sağlayacak diyet verilmiştir. VKİ < 25 kg/m2 olan
katılımcılara da 25-30 kkal/kg’lik diyet önerilmiştir. Egzersiz grubundakiler boş
zamanlarında yaptıkları egzersizi artırmaları konusunda teşvik edilmiş, günlük aktivite
düzeyi ve süresi belirlenmiştir. 6 yıl sonunda yalnız diyet uygulanan grupta diyabet
gelişme riski kontrol grubuna kıyasla %31, egzersiz grubunda %46, diyet+egzersiz
grubunda %42’lik azalma göstermiştir (1).
22
2.15.1. İlaç Tedavisi
Çeşitli çalışmalarda bazı ilaçlarla diyabetin geciktirilebileceği veya önlenebileceği
gösterilmiş olmakla birlikte, tedavinin önerilmesinden önce göz önünde bulundurulması
gereken konular vardır. Etkin olduğu gösterilen ilk ilaç metformin olmakla birlikte
etkinliği yaşam tarzı modifikasyonun hemen yarısı kadardır (%31’e karşılık %58) (26).
Ancak alt grup analizlerinde; gençlerde ve obez kişilerde yararının büyük olduğu
gözlenmiştir. Nispeten ucuz ve yan etkisi az (%5–10, bulantı ve gastrointestinal
intolerans) bir ilaç olması bakımından avantajlıdır. Son zamanlarda 31 calışmanın dahil
edildiği (4570 katılımcı,8267-hasta yılı takip) bir meta-analizde metformin’in diyabet
gelişimini plaseboya kıyasla %40 azalttığı saptanmıştır. Ayrıca plasebo veya tedavi
yapılmamasına kıyasla VKİ %5,3, açlık glikozu %14,4, hesaplanmış insülin direnci
%22,6 azaltıgı saptanmıştır. Metformin kadar etkili diğer bir ilaç acarbose’dur. Ancak
hastaların çoğu gastrointestinal yan etkileri nedeniyle tolere edemez ve daha pahalı bir
ilaçtır (1).
Sonuç olarak bu çalışmaların ışıgında BGT ve veya BAG’un ilaç tedavisinde şimdilik
metformin kullanımı makul görünmektedir. Özellikle vücut kitle indeksi >35 kg/m2
olanlar ile yaşı <60 olanlarda yararı oldukça artmaktadır ve bu nedenle de metformin
tedavisinin bu kişilerle sınırlandırılması tavsiye edilmektedir. Buna ilave olarak DPP
çalışmasında HbA1C ≥ %6 olan kişilerde diyabet gelişme hızının ikiye katlanması bu
kişilerin
metforminden
tedavisinden
yararlanabileceğini
düşündürmüştür.
Diyabetiklerde yapılan PERISCOPE çalışmasının sonuçları göz önüne alındığında
thiazolidinedione grubu
içinde pioglitazone daha
yararlı
görünmektedir (1).
Thiazolidinedione grubundan insülin direnci tedavisinde denenen ve olumlu sonuç
alınan diğer bir ilaç troglitazone’dur. TRIPOD (Troglitazone In Prevention Of diabetes)
çalışmasında gebelik diyabeti hikayesi olan 286 İspanyol kadın troglitazone ve
plaseboya randomize edilmiş, ortalama 3 yıllık tedavi sonrasında plasebo grubunda yeni
diyabet gelişimi %12,1 iken 400mg troglitazone tedavisi uygulanan kadınlarda yıllık
insidans %5,4 (RR’de %55’lik azalma) bulunmuştur (27). Altı aylık bir ilaçsız dönem
sonrasında troglitazone verilen gruptaki kadınlara bu kez pioglitazone (45mg/gün)
verilmiş ve 3 yıllık tedavi sonrasında diyabet insidansı daha da düşük, %4,6 bulunmştur.
Ancak kontrol grubu olmadığı ve öncesinde troglitazone kullanıldığı için sonucun
etkilenmiş olabileceşi kanısına varılmıştır (28).
23
3.TARTIŞMA VE SONUÇ
3.1. İNSÜLİNLE İLGİLİ GELİŞMELER (29)
İmplante edilebilir insülin pompaları
Araştırmacılar, kan şekeri seviyesini ölçebilen ve gerekli olan insülin miktarını
ulaştırabilen, implanta edilebilir bir insülin pompası geliştirmek için sıkı çalışıyorlar.
(29).
Bilim adamları, devamlı insülin üreten ve onu kan dolaşımına bırakan yerleştirilebilir
kapsülde ilerleme kaydediyorlar. Bu, süresiz insülin üretmeyi sürdürmek için vücuttan
besin ödünç alan insülin salgı hücreleri içermektedir. Illinois üniversitesinin
biyomedikal mühendis ulusal bilim kurumundan gelen fon yardımıyla bu kapsülü
geliştirdi. Amerikan vakum derneğinin son toplantısında, ulaştığı sonuçları bildirdi, ki
bunlar
biyomedikal
mühendisliği
kasım
2001
Transaksiyon
konusunda
da
yayımlanmıştı.(29).
Kapsülün geliştiricileri diğer yerleştirilebilir aygıtlara engel olan dirimsel uyumluluk
problemlerinin de üstesinden geldiler. Mikro çip teknolojisini kullanarak, vücudun
bağışıklık sistemi tarafından zarar verilmeyecek ve tahrip edilmeyecek bir kapsül
oluşturmayı başardılar (29).
Uzun dönem kullanımını test etmek ve ideal doz seviyesini belirlemek, ürünün
gelişimindeki bir sonraki adımlardır (29).
İnsülin inhaler
Günlük insülin enjeksiyonlarına hala ihtiyaç duyulmasına rağmen, sprey haline
getirilmiş insülin şuanda klinik denemelerinde ve FDA onayıyla hızlı bir yol katedebilir.
24
Bu spreyler el feneri büyüklüğündeler ve hızlı etkili insülin kullanıyorlar. Püskürtmeli
insülin ağzın içine doğru püskürtülür ve ağzı, boğazı ve dili kaplar. Bu insülin hemen
kana karışır (29).
İnsülin Hapı
Etkili bir insülin hapının gelişimine olanak sağlayabilecek yeni bir polimerin keşfi
Amerikan kimyasal derneğinin son toplantısında bildirildi. Bu polimer hap kaplaması
olarak kullanıldığında, sindirim sistemi tarafından tahrip edilmeden insülinin kana
girmesine izin verir. Bugüne kadar sadece hayvanlar üzerinde test edildi. Bazı uzmanlar
hap formundaki insulinin başarıyı kanıtlayıp kanıtlamayacağını sorguluyorlar, çünkü
dozaj çok kritik ve sıkça değişkendir (29).
Yeni insülinler
Şeker hastalıkları insülinle tedavi edilmesi gereken insanlar için daha basit diyet ve daha
iyi glukoz kontrolu avantajı sağlamak için dizayn edilen insulinin üç yeni formülasyonu
kullanılır hale geldi. Bütün bunlar, rekombinant DNA teknolojisinden üretilmiş insana
özgü insülin analoglarıdır. Bunlar :
Glargine
NPH insulininden biraz daha az bir yoğunlukla sürekli faaliyet gösteren temel bir
insülindir. Lispro yada aspart gibi çok hızlı etkili bir insülinle kullanılabilir ve belirli bir
miktar insülin verilmelidir. Bu
şimdiye kadar sadece günde iki kere ultralente
enjeksiyonuyla yada insülin pompasının belirli bir oranıyla mümkün oldu. Bu yaklaşım,
bir kişinin kendi alışkanlıklarına göre bireyselleştirilmiş daha normal yemek modelleri
sağlamaya çalışıyor (29).
Aspart
Yemekten 15 dk önce enjekte edilebilen çok hızlı etkili bir insülindir. Onun hızlı etkisi
yemek zamanında ve yenilen yiyecek miktarında daha çok arınma sağlıyor (29).
25
A 75/25 lispro karışımı
Elde edilebilen analog karışımlarından ilkidir; Lillynin hızlı etkili lisprosundan ve NPL
adıyla bilinen insana özgü insülin analog romanı içerir. Yemekleren sonra daha iyi
kontrole ihtiyacı olan ve insülin kalemi kullanmak isteyenler için dizayn edilmiştir (29).
Acısız glukoz testleri
Gıda ve ilaç dairesi (FDA) Amira medikalin yeni Atlast kan glukoz sistemini onayladı
ve şuan tüketicilerin kullanımına hazır. Bu sistem hastalara, kan örnekleri almak için
parmaklara batırma ağrısı olmadan kan şekerlerini kontrol etme olanağı sağlamaktadır.
Bu sistem hepsi bir arada hem delme cihazı hem de kan glukozu ölçüsü içeren ilk
sistemdir. Bu sistem, daha az sinir uçları olan önkol, kalça yada üst kol bölgelerinden
kan örnekleri elde etmek için sadece tek kullanımlık test kullanır,böylece parmak
ucundan alınan örnek kadar acı vermez.
Kesintisiz izleme cihazı
Gıda ve ilaç dairesi (FDA), şeker hastalığını kontrol etmek için daha fazla bilgi sağlayan
kol saatine benzer bir aleti uygun buldu. Bu alet, glukozu kontrol etmek için parmak
ucu kan testleri için bir yenileme olarak değil de doğru sonuçları elde etmek için
tasarlanmıştır. Glikosaat biyografi yazarı küçük elektrik akımları göndererek sıvıyı
deriye aktarıyor. Bu saat ararda 12 saat takılabilir ve bu saat uyurken bile her saat 3
ölçüm üretebilir. Eğer kan glukoz seviyesinin tehlikeli derecede düşük olduğu sezilirse
ya da bir ölçüm atlanmışsa alarm çalacaktır (29).
Bu alet, 18 yaş ve üzerinin glukoz seviyesinin eğilimlerini ve izlerini algılamak için
sadece reçeteyle elde edilebilir. Cygnus şirketi tarafından üretilmiştir (29).
Yeni tedavi
Adacık hücre nakli
Yeni bir adacık hücre nakli teknolojisi 1.derecede şeker hastası olan insanlara umut vaat
etmektedir. Edmonton teknolojisi adı verilen nakiller, tedaviden sonra 14 aya kadar
26
insülin serbest olan 7 hastada sonuçlandırıldı. Eğer insülin de daha fazla hastada başarılı
olabilirse, klinik deneyler şuan 10 tane ulusal diabet merkezlerinde. Edmonton
teknolojisi iki ya da daha fazla pankreas bağışçısından adacık hücreleri kullanıyor. Bu
hücreler diabet aracılığıyla bir kişiye naklediliyor ve sonra yeni hücrelerin
uyumsuzluğunu önlemek için özel ilaç tedavisi uygulanıyor. Bu nakille ilgili tek zorluk
ise, bir kişinin gereken insülini alması serbest olmasına rağmen, yeni dokunun
uyumsuzluğunu önlemek için yapılan ilaç tedavileri bir ömür boyu göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu tedavilerin yan etkileri olmaktadır (29).
GEN TEDAVİSİ
Yakın zamanlarda oluşturulan iki adet rapor, diyabetin farklı yönleri için gen tedavisi
konusundaki
araştırmaları
açıklamaktadır.
Bu
raporlar,
insan
genomunun
çözümlenmesinden kaynaklanan ve hiç şüphesiz ki devam eden ve heyecan verici
araştırmaların en ön saflarında yer almaktadır (29).
•
Bilim adamları, insülini düzenlediği görülen SHIP2 adında bir gen tespit ettiler.
Bu tür bulgular, bireylerin insülin düzenlemelerini geliştirmeyi hedefleyen tip 2
diyabet tedavisi için SHIP2 genini potansiyel gen tedavisi hedefi haline getiriyor
(29).
•
Gözdeki kan damarlarının aşırı büyümesini engelleyen(bloke eden) bir protein,
diyabet retinopati için olası gen tedavisi olabileceği düşüncesiyle üzerinde
çalışılmaktadır. Yakın tarihlerde yapılan bir araştırma, pigment epitelyum
kaynaklı faktör ya da PEDF diye adlandırılan bir proteinle yapılan tedavinin
retinopati bir hayvan modelinde çok fazla yeni kan damarlarının oluşumunu
engellediğini gösterdi (29).
Bilim adamları, yokluğu ya da yanlış işleyişinin özel koşullarla bağdaştırıldığı bazı
belirli genleri tespit ettikleri için, gen tedavisi için tüm hastalıkların yanı sıra diyabet
için de daha fazla olanak sunmaktadır (29).
27
Aşı (aşılama)
Ufukta görülen diyabete karşı “Aşı”
Bilim adamları insanlardaki pankreas beta hücrelerinin tahribatını durduran dünyanın
ilk ilacını geliştirdiler. Bu sayede yüksek risk altındaki insanlarda tip 1 diyabetin
oluşumunu önleme ve yeni diyabet teşhisi konulan insanlarda bunun ilerlemesini
durdurma imkanı sunmaktadır (29).
İsrailli bilim adamları bu madde (faktör) üzerinde on yıldan fazla çalıştılar. Bu güne
kadar, İsrail’de, İngiltere’de, Macaristan’da, Bulgaristan’da ve Almanya’da 200 hasta
başarılı bir şekilde tedavi edildiler. Lancet’in son bir sayısında yayımlanan sonuçlar, tip
1 diyabet tanısının altı ayı içerisinde verilen 3 enjeksiyon (aşı) bileşeninin, henüz yeni
teşhis konulan hastalarda hastalığın ilerlemesini durdurduğunu göstermiştir. Tedavi
sonrasında, bu hastalar insülin ürettiler ve daha az insülin enjeksiyonuna (iğne)
gereksinim duydular. Bu veriler umut verici görünüyor olsa da, ek çalışmalar bunun
etkinliğini ve güvenirliğini teyit etmek için sürdürülmektedir (29).
İlaç bir peptid, bir tür proteindir. Bu proteinin bir parçasını değiştirerek, geliştiriciler
pankreasa saldıran bağışıklık hücrelerinin aktifliğini seçici bir şekilde bloke edebilen bir
ilaç ortaya çıkardılar. Böylece vücudun bağışıklık sisteminin geri kalanına müdahale
etmeden pankreasa saldıran hücreleri devre dışı bırakır. Bu aşıyı üretecek olan Peptor
Ltd. adlı şirket 2004’de onay için başvurmayı bekliyor (29).
Üst klinik araştırmaları
Diyabet önleme denemesi – Tip 1
ABD hükümeti Tip 1 diyabetin önlenebilme ya da geciktirilebilme olasılığını görmek
için ülke çapında çalışma finanse etmektedir. ABD’de ve Kanada’da
Dokuz tıp
merkezi ve 35’den fazla klinik görev almaktadır. Bu çalışma, düzenli enjeksiyonla,
düşük dozda insülinle ya da ağızdan alınan insülinle diyabetin geciktirilebileceğini
gösteren küçük çalışmalardan edinilen bilgi konusunda sürdürülmektedir (29).
28
4. KAYNAKLAR
1. Yüksel, H., Bozulmuş Açlık Glikozu ve/veya Glikoz Toleransının Tedavisi, nisan,
s. 53-58 istanbul, (2008), Türkiye.
2. Turhan h., Tip 2 Diabetes Mellitus’lu Hastalarda Tedavi Şekline ve Hastalık
Süresine Göre Depresyon ve Anksiyete, Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık Bakanlığı
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2007; ss. 7-20
3. Hatun, Ş., ‘Diabetes mellitus nedir Nasıl meydana gelir’, Mised, Mayıs 2010
4. Bağrıaçık, N., Diabetes Mellitus Tanımı, Tarihçesi, Sınıflandırılması ve sıklığı’ İ.Ü.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Diabetes Mellitus
Sempozyumu, 18 - 19 Aralık 1997, s.9-13, İstanbul, Türkiye
5. http://tcm.health-info.org/Common%20Diseases/diabetes/signs-symptoms.htm
(28.04.2011)
6. http://www.turkdiab.org/page.aspx?u=1&s=13 (08.04.2011).
7. http://www.medicalook.com/diseases_images/type_1_diabetes.jpg (28.04.2011)
8. Aktunç, E. Ünalacak, M. Demircan, N., Tip II Diyabet’te ‘Patofizyoloji ve Akılcı
Tedavi Yaklaşımı’, Sted, Eylül 2002
9. Yrd. Doç. Dr.Serdar Özşener sDiabetes mellitus, Yuksek riskli gebeliklerde tanı ve
tedavi protokolleri , 3’ncu baskı, sayfa 253-263
10. Engelgau MM, Herman WH, Smith PJ, et al. The epidemiology of diabetes and
pregnancy in the US, 1998. Diabetes Care 1995 Jul; 18 (7): 1029-33
11. Aşıcı
N.
Gestasyonel
Diabetes
Mellitus’lu
Hastaların
Tedavisinde
Glyburide(Glibenclamide ) Kullanılması ve Sonuçların İnsülinle Tedavi Edilen
Hastaların Sonuçları ile Karşılaştırılması, Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık Bakanlığı
Suleymaniye Doğum veKadın Hastalıkları Hastanesi, İstanbul 2005; ss 4
29
12. Reece EA, Homko CJ. Diabetes mellitus in pregnancy: what are the best treatment
options? Drug Saf 1998 Mar; 18 (3):209-20
13. Steel JM, Johnstone FD, Hepburn DA, et al. Can prepregnancy care of diabetic
women reduce the risk of abnormal babies? BMJ 1990 Nov 10;301 (6760):1070-4
14. Kitzmiller JL, Gavin LA, Gin GD, et al. Preconception care of diabetes: glycemic
control prevents congenital anomalies. JAMA 1991 Feb 13;265 (6):731-6
15. http://www.turkdiab.org/page.aspx?u=1&s=15 (12.04.2011)
16. Çakır, N., ‘Diabetes Mellitus’ Türk Toraks Dernegi 9. Yıllık Kongresi, 19-23 nisan
2006.
17. Yumuk, V.D., ‘Tip I Diabetin Tedavisinde Yaklaşım’ Diabetes Mellitus
Sempozyumu 18 - 19 Aralık 1997, İstanbul, s. 157-164
18. Karakoç, A., Konca, C., ‘Diabetes Mellitus’ta İnsülin Tedavisi’, Mised, Mayıs 2010
19. Kayaalp, S. Oguz., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, Hacettepe-Taş
Yayını, Ankara 2005, s.1055
20. Ayvaz, G., Kan, E., ‘Tip 2 Diabetes Mellitus Tedavisinde Oral Antidiabetik İlaçlar’,
Mised, mayıs 2010.
21. Andersen DK, Elahi D, Brown JC, Tobin JD, Andres R. Oral glucose augmentation
of insulin secretion. Interactions of gastric inhibitory polypeptide with ambient
glucose and insulin levels. J Clin Invest 1978; 62:152-61.
22. Ükinç, K., Gürlek, A., Umsan, A., ‘Yeni antidiyabetik ilaçlar’ Hacettepe TIp
Dergisi,cilt 38 sayı 3 2007 ss. 113-114
23. Tuomilehto J, Lindstrom J, Eriksson JG, Valle TT, Hamalainen H, Ilanne-ParikkaP,
Keinanen-KiukaanniemiS, Laakso M, Louheranta A, Rastas M, Salminen V,
Uusituupa M, the Finnish Diabetes Prevention Study group: Prevention of type 2
diabetes mellitus by changes in lifestyle among subjects with impaired glucose
tolerance.N Engl J Med 2001;344:1343–50
30
24. DeVegt F, Dekker JM, Jager A, Hienkens E, Kostense PJ, Stehouwer CD, Nijpets
G, Bouter LM, Heine RJ: Relations of impaired fasting and postload glucose with
incident type 2 diabetes in a Dutch populations: the Hoorn Study. JAMA
2001;285:2109–13
25. Levitan EB, Song Y, Ford ES, Liu S: Is non-diabetic hyperglycemia a risk factor for
cardiovascular disease? A meta-analysis of prospective studies. Arch Intern Med
2004;164:2147–55
26. Knowler WC, Barrett-Conner E, Fowler SE, Hammon RF, Lachin JM, Walker EA,
Nathan DM, the Diabetes Prevention Program Research Group: Reduction in the
incidence of type 2 diabetes with lifestyle intervention or metformin. N Engl J Med
2002;346: 393–403
27. Snitker S, Watanabe RM, Ani I, Xiang AH, Marroquin A, Ochoa C, Goico J,
Shuldiner AR, Buchanan TA; Troglitazone in Prevention of Diabetes (TRIPOD)
study. Changes in insulin sensitivity in response to troglitazone do not differ
between subjects with and without the common, functional Pro12Ala peroxisome
proliferator-activated receptor-gamma2 gene variant: results from the Troglitazone
in Prevention of Diabetes (TRIPOD) study. Diabetes Care. 2004;27: 1365-8.
28. Anny H. Xiang; Ruth K. Peters; Siri L. Kjos; Aura Marroquin; Jose Goico; Cesar
Ochoa; Miwa Kawakubo; Thomas A. Buchanan. Effect of pioglitazone on
pancreatic beta-cell function and diabetes risk in Hispanic women with prior
gestational diabetes. Diabetes. 2006;55: 517-22
29. http://www.lifeclinic.com/focus/diabetes/advances.asp (28.04.2011)
31
ÖZGEÇMİŞ
Barış YILMAZ, 29/ 06/ 1988’ de Gaziantep merkezde doğdu. İlköğretimini sıra ile
Gaziantep Dr. Cemil Karslıgil ve Gaziantep Gazi İlköğretim Okulunda tamamladı.
Ortaöğretimini Gaziantep 19 Mayıs Lisesinde tamamladı. 2006-2011 lisans eğitimini
Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde hala sürdürmektedir.
İletişim
Mail: ecz.barisyilmaz@hotmail.com
Download