OKURKEN FORMASYON ALMAK ISTEYENLER DIKKAT! EN SON PEDAGOJIK FO... Portal Adres : www.haber01.com İçeriği : Gündem Tarih : 18.05.2014 : http://www.haber01.com/egitim/okurken-formasyon-almak-isteyenler-dikkat-en-son-pedagojik-formasyon-haberl Okurken Formasyon almak isteyenler dikkat! En son Pedagojik Formasyon haberleri YÖK formasyon açıklaması burada Fen Edebiyat Fakülteleri'ne okurken formasyon alma müjdesini YÖK tekrardan müjdeledi. Geçtiğimiz ay yaptığı duyuru ile Fen Edebiyat Fakülteleri'nde okuyanların da formasyon eğitimi alma yolu açılmıştı. Pedagojik Formasyon son durum nedir? 18 Mayıs 2014 Fen Edebiyat Fakülteleri'ne okurken formasyon alma müjdesini YÖK tekrardan müjdeledi. Geçtiğimiz ay yaptığı duyuru ile Fen Edebiyat Fakülteleri'nde okuyanların da formasyon eğitimi alma yolu açılmıştı. Pedagojik Formasyon son durum nedir? 18 Mayıs 2014 Çoğu üniversite de duyurular ilan edildi. Üniversitelerin internet sitesinde duyurular mevcut. Duyurulara ulaşmak için, okurken formasyon almak istediğiniz üniversitenin resmi sitesine girerek, Fen Edebiyat Fakültesi sayfalarına ve ya Eğitim Fakülteleri sayfalarına tıklayarak gerçekleştirebilirsiniz.YÖK'ün Nisan ayında yaptığı açıklamaya göre;Şuan 1. sınıf olan öğrenciler 6 yarıyıl, Şuan 2. sınıf olan öğrenciler 4 yarıyıl, Şuan 3. sınıf olan öğrenciler 2 yarıyıl, Şuan 4. sınıf olan öğrenciler Yaz Dönemi + 2014-2014 Güz Dönemi olmak üzere 2 dönem, Mezun olanlar öğrenciler ise kontenjanlar dahilinde Yaz Dönemi + 2014-2014 Güz Dönemi olmak üzere 2 dönem; içerisinde Pedagojik Formasyon Sertifikalarını almış olacaklar. Ve bu sayede öğretmen olarak atanmak için KPSS'ye girmeye hak kazanacaklardır. İşte bazı Üniversitelerin Ön Kayıt için yaptıkları duyurular;Ön Kayıt İçin Üniversilerin üzerini Tıklayınız Balıkesir Üniversitesi İstanbul ÜniversitesiMarmara ÜniversitesiÇanakkale 18 Mart Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi AGRI KESICILERDE BÜYÜK RISK Portal Adres : www.risalehaber.com İçeriği : Gündem : http://www.risalehaber.com/agri-kesicilerde-buyuk-risk-210313h.htm Tarih : 18.05.2014 Ağrı kesicilerde büyük risk Bazı ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antibiyotikler, vücutta reaksiyon yaratarak, bir kaç dakika veya saat içinde ani ölümle sonuçlanabilen ciddi alerjik sorunlara yol açabiliyor. Çocuk Alerji Ve Astım Akademisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Alerjisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nermin Güler yaptığı aÇıklamada besin, ilaÇ veya arı zehri gibi alerjiye neden olabilen maddelerin vücuda girmesini takiben bir kaÇ dakika veya saat iÇinde aniden ortaya Çıkabilen ve ölümle sonuÇlanabilen Çok ciddi bir hastalık olduğunu söyledi. 'AĞRI KESİCİLER VE ANTİBİYOTİKLER ANAFİLAKSİYE SEBEP OLUYOR' Deride yaygın döküntü, kaşıntı, kızarıklık; dilde ve dudaklarda şişlik, nefes almada zorluk, bulantı, kusma ve kan basıncında ani düşme ile kendini gösteren anafilaksi durumunda hastanın hemen sağlık kuruluşuna götürülmesinin hayati önem taşıdığına dikkati Çeken Prof. Dr. Güler, bunun alerjik reaksiyonların en ağırı, en hızlı gelişeni ve en dramatik sonuÇlar doğurabilen hali olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Güler, ilaÇ ve gıdaların anafilaksiye en sık yol aÇan ajanlar olduğunun altını Çizerek, 'İlaÇlardan da en sık ağrı kesicilerin ve antibiyotiklerin anafilaksiye sebep olduğu bilinmektedir. Bunlar dışında önemli bir anafilaksi nedeni de arı ve diğer böcek sokmalarıdır' dedi. Prof. Dr. Güler, anafilaksi durumunda hemen tanı konularak tedavinin yapılması gerektiğini, aksi takdirde ölüm riskinin Çok yüksek olduğunu ifade ederek, 'Eğer klinik olarak tanınması gecikirse ve gerekli dikkat gösterilmezse kalp-damar veya solunum sistemi yetmezliğinden ölüm gerÇekleşebilir. Doktorların Çoğu, meslek hayatlarının bir noktasında bu en korkutucu tıbbi acil durum ile karşılaşırlar' diye konuştu. Yeni şafak ÇOCUK ISTISMARCILARI TERÖR SUÇLUSU GIBI MUAMELE GÖRMELI Portal Adres : www.sabah.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 18.05.2014 : http://www.sabah.com.tr/Pazar/2014/05/18/cocuk-istismarcilari-teror-suclusu-gibi-muamele-gormeli Çocuk istismarcıları terör suçlusu gibi muamele görmeli 18.05.2014 Kadın ve çocuklara yönelik işlenen suçlara karşı hazırlanan yeni yasa tasarısının istismara uğrayan çocukların hayatında neleri değiştireceğini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahadır Erdem le konuştuk İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Aile Hukuk Derneği Başkanı Prof Bahadır Erdem, Çocuk ve Haklarını Koruma Platformu Hukuk Komitesi Başkanlığı nı yürütüyor. Yaşanan çocuk ölümlerini ve cinsel istismar vakalarını yıllardır yakından takip eden Prof. Erdem le, çocuk suçlarına yönelik düzenlemeleri de kapsayan yasa tasarısını konuştuk. Yeni yasayla birlikte istismara uğrayan çocukların haklarını, bu hakların nasıl iyileştirildiğini masaya yatırdık - Kanunen kime çocuk diyoruz? - Çocuk Koruma Kanunu na göre 18 yaşını doldurmamış olan birey çocuktur. Bu medeni kanundaki rüşt yaşıyla denktir. Ama medeni kanunda bile 18 yaş rüşt yaşı olmasına rağmen, evlilik yaşı 17 hatta olağanüstü hallerde ailenin de onayıyla 16 ya kadar indirilebilir. Yani 16 yaşında çocuk olmaktan çıkıp, evlenilecek bir kadın haline gelebilir küçük bir kız çocuğu. Ceza Kanunu nda durum daha da vahim. Kanun 15 yaşını doldurmamış yani 14 yaşındaki kişiyi, çocuk saymıyor. Yani cinsel istismar suçlarında 14 yaş ve üstü çocuk kapsamına girmiyor. Bunun muhakkak değişmesi gerekir. - Nasıl yani? 14 yaşındaki birini taciz eden kişi çocuğu değil de bir yetişkini taciz etmiş gibi mi kabul ediliyor? - Aynen öyle. Biri 14 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismarda bulunursa, yetişkine karşı bir suç işlemiş oluyor. 15 yaşını doldurmamış lafının , çocuk koruma kanununda olduğu gibi 18 e çıkarılması şart! Ama bunu yapmak o kadar kolay değil. - Niye? - Türkiye nin doğusu var, güneydoğusu var. Bu bölgelerde o yaşta çocuklar evlendiriliyor. Ama devlet bu durumu düzeltmek zorunda. Madem çocuklara karşı işlenen cinsel istismardan bu kadar şikayet ediyoruz, bunun değişmesi gerekir. Çocuk evlilikleri, çocuk gelinler deniyor, bu tabirlere de karşıyım; çocuk gelin deyince sanki sevimli bir şeymiş gibi algılanıyor. Hem ceza kanundaki yaş sınırının, hem de medeni kanundaki evlenme yaş sınırının, Çocuk Koruma Kanunu ndaki gibi 18 yaşa getirilmesi şarttır. - Cinsel istismar suçlarının kanundaki karşılığı nedir? - Cinsel istismar meselesiyle ilgili Türk Ceza Kanunu nda 102. ve 103. maddeler var. Çocuklara karşı cinsel istismar suçunu açıklarken bu kanun maddeleri suçu ikiye ayırır; basit ve ağır cinsel istismar diye. Bir eylemin ağır cinsel istismar olarak kabul edilmesi için, çocuğun vücuduna organ ya da bir cisim sokmak suretiyle gerçekleşmesi gerekiyor. Buna 8-15 yıl arası ceza öngörüyor. Basit cinsel istismar, bir cisim ya da organ sokulmadığı durumlarda geçerli. Bu da 3-8 yılla cezalandırılıyor. Bir istismarın basiti, ağırı olmaz. Cinsel istismar çocuğa karşı yapılıyorsa zaten ağırdır. Zaten bunu kanunun, yargının, toplum bakış açısının ağır bir şekilde cezalandırması gerekir. Hem ahlaken hem dinen hem hukuken bu durum ağırdır. - Yeni yasa tasarısıyla durum değişiyor ama... - Yeni tasarı, basit ve ağır cinsel istismar ayrımını kaldırıyor. Artık çocuğa karşı işlenen tüm istismar suçları ağır suç kapmasına giriyor. 8 yıldan 15 yıla kadar ceza alabilecekler. Ama yine hatırlatıyorum, çocuk dediğimiz 15 yaşını tamamlamamışsa... Bu yaşın da 18 e çıkması gerekiyor. Eğer bu istismarı yapan, çocuğun öğretmeni, ailesinden biri, akrabası, gözetim altında olduğu kurumun elemanlarından biriyse cezayı yarı oranında artırıyor. - Tasarıda müebbet hapis cezası getirildi deniyor. Aslında o da biraz muallak değil mi? - Evet. Eğer çocuk cinsel istismar nedeniyle bitkisel hayata girmişse, ölürse müebbet oluyor. O zaten öldürme suçu! - Biri ağır cinsel istismardan, 8 ila 15 yıl ceza alır diyorsunuz ya, aslında kaç yıl yatıyor? - Şartlı salıvermeden yararlanabiliyorlar. İyi hal indirimi falan derken cezasının üçte ikisini yatıp çıkıyor. Yani 8 yıl aldığı zaman, 5 yıl 8 ay yatıp çıkıyor. Ceza infaz yasanında bir tek terör suçları bu ceza indiriminden faydalanamaz. Çocuklara karşı işlenen suçlarda da şartlı salıverme olmamalı, aynen terör suçları gibi muamele edecek sistem getirmeli. Bu yeni yasa tasarısında yok, bunun da eklenmesi gerekir. Bir suçlu, eğer çocuğa karşı bir suç işliyorsa, cezası neyse onun tamamını yatıp çıkmalı. Adam yeğenine karşı cinsel istismarda bulunurken bunu bilecek! Kazara duyulur da cinsel istismar yaptığım öğrenilirse, yatarım 18 sene diye korkusu olacak! - Ağır cinsel istismardan en fazla kaç yıl yatan oldu bugüne kadar? - 15 yıl ceza alan var ama Yargıtay Ceza Genel Kurulu bozdu. Bakış açısı bakımından erkek egemen toplumuz. Cinsel istismara uğrayanı korumak değil, suçluyu korumaya yönelik bir bakış açısı var! Uygulamada, kollukta, savcılıkta, mahkemelerde durum böyle. Suçluya en az cezayı aldırmak için el birliğiyle uğraşıyorlar. Bunun değişmesi lazım. Ceza kanunumuzda bedensel ve ruhsal sağlığın bozulması kriteri var. Çocuğu 40 kere adli tıbba gönderiyor; 'Acaba bu taciz sonrası bedensel ve ruhsal sağlığı bozuldu mu, bozulmadı mı? diye... Bozuldu diye gelirse mahkeme yetinmiyor bir daha gönderiyor. Çünkü mantık şu; Bozulmadı kararı çıksa da ben şu zavallı istismarcıyı koruyup, ona en düşük suçu versem. YEĞENİNİ İSTİSMAR EDEN AMCA KURTULDU - Bir örnek var elinizde bu konuya dair, söz eder misiniz... - Bir amca var, yeğenine 5 yıl boyunca cinsel istismarda bulunuyor. Çocuğa da, Kimseye söylersen seni öldürürüm diyor. Çocuk 11 yaşındayken nihayet annesine söyleyebiliyor. Anne şikayette bulunuyor. Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bunu ağır cinsel istismara sokuyor ve suçu amca işlediği için cezayı artırıyor, 18 yıl hapis cezası veriyor. İyi halden 14 yıla indiriyor. Yargıtay a gidiyor dosya, Yargıtay; Bu ağır cinsel istismar değil, basit cinsel istismar diyor. Geri gönderiyor. Bakırköy Ağır Ceza direniyor. Yargıtay Genel Ceza Kurulu a gidiyor dosya ve orası, Çocuğa cisim sokulmadı, amca organını sokmadı diye basit cinsel istismar suçu kabul ediyor. Amcaya 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. 3 yıl verildiğini düşünün. O adam şu an serbest! Amca çıktı, çoktan bu işten kurtuldu... Yargıtay Genel Kurulu nasıl olur da, yeğenini 5 yıl taciz eden adam için Basit istismar yaptı der! - Yeni tasarıda bu da değişiyor değil mi? - Evet Allah tan değişiyor. - Cinsel istismara uğradım diyen bir çocuk kaç kez adli tıp kontrolünden geçiyor? - Yargı suçluyu ne kadar korumak istiyorsa, o kadar kez adli tıbba gidiyor çocuk. O rapor gelene kadar şartları zorlayabiliyorlar. Yeni tasarıda bu kaldırıldı. Gerekçesi şöyle: Uzmanlar çocuğa bir cinsel istismar olduysa zaten beden ve ruh sağlığı bozulmuştur kabul ederler, bunun için rapor almaya gerek yok. ENGELLERE BIR ÇALIM YETER Portal Adres : www.yenisafak.com.tr İçeriği : Gündem : http://yenisafak.com.tr/pazar-haber/engellere-bir-calim-yeter-648191 Tarih : 18.05.2014 Engellere bir çalım yeter Onlar maça 1-0 mağlup başladılar ama ikinci yarıda yaptıkları ataklarla hayata çalım atmayı başardılar. Görme engelliler hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da neleri aştıklarını bir kez daha bizlere gösteriyor. ENGİN ALBAYRAK | 17 MAYIS 2014, 18:46 PAZAR HABERİ YAZDIR İstanbul Görme Engelliler Spor Kulübü oyuncuları saha içindeki azimleri ve performanslarıyla görenleri kendilerine hayran bırakıyor. Tweet Türkiye Futbol Federasyonu'nun, Turkcell'in ana sponsorluğunda 'Türkiye Futbol Oynuyor' projesi kapsamında verdiği destekle Görme Engelliler Spor Federasyonu tarafından düzenlenen Turkcell Sesi Görenler Futbol Ligi başladı. Türkiye'de ilk kez geçen yıl düzenlenen ve sekiz takımın bulunduğu ligde 8 Kasım'da şampiyon belli olacak. 2006 yılında kurulan ve 2012 Londra Paralimpik Olimpiyatlarına katılma başarısı gösteren Görme Engelli Milli Takımı, İtalya'da geçen yıl Avrupa üçüncüsü oldu. Millilerde yeni hedef Japonya'da yapılacak Dünya Şampiyonası'nda ve Paralimpik Oyunları'nda da derece almak. Değişik engel türlerine göre Görme Engelliler, İşitme Engelliler, Bedensel Engelliler (Ampute) ve Zihinsel Engelliler futbol uyarlamaları var. Görme engelli futbolunda sporcular görme derecelerine göre sınıflandırıldılar. Buna göre hiç görmeyenler ve kısmen görenler kendi aralarında mücadele ediyor. Her takım; 4 görme engelli oyuncu ve 1 gören kaleciden oluşuyor. SESE DOĞRU BİR TEKMEFutbol topunun içinde zil var ve top hareket ederken ses çıkarıyor. Böylece görme engelliler topun yerini zil sesiyle tespit ediyor. Görme engelliler okullarında futbol çok yaygın olduğu için onlar da her çocuk gibi top oynayarak büyüyor. Futbolla okul yıllarında tanışan görme engellilerin kurduğu İstanbul Görme Engelliler Spor Kulübü (İSGÖR) böylece spor alanında da adından bahsettiriyor. Bu hafta biz de onların antrenman çalışmasına katıldık hem de başarı hikayelerini dinledik. Toplumda fırsat eşitliğine inanıyoruzTurkcell Kurumsal İletişim Başkanı Filiz Karagül Tüzün 'Turkcell olarak, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimi için toplumun her kesiminin fırsat eşitliğine sahip olmasını önemsiyoruz. Engelli vatandaşlarımıza verdiğimiz destek üstelik sadece sporla sınırlı değil, onları hayatın içine katmak için 'Engel Tanımayanlar' kapsamında pek çok projeyi yürütüyoruz' diyor.Ali ÇavdarTopa poşet sarıp oynardık1981 Kahramanmaraş doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Bilgi Üniversitesi'nde Ekonomi bölümünde yüksek lisans yaptım. Beyoğlu Vergi Dairesi'nde Gelir Uzmanı olarak çalışıyorum. Evliyim ve bir kızım var. 2001'de arkadaşlarımızla kısa adı İSGÖR olan, İstanbul Görme Engelliler Spor Kulübü'nü kurduk. Kurulduğundan beri hem başkanı, hem de oyuncusuyum. Yatılı okulda topları poşetin içine koyup, hışırtılı sese göre futbol oynardık. Türkiye'de 2006'dan beri Görme Engelli futbolu oynanıyor. O günden beri milli takımdayım. 2007'de Atina'daki Avrupa Şampiyonası'nda gol kralı oldum. 2013'te İtalya'da Avrupa üçüncüsü olduk.Samet FidanÖSS Sözel'de Diyarbakır 1.'si1988 Diyarbakır doğumluyum. 6 çocuklu bir ailenin en küçük oğluyum. 2 ablam da görme engelli. 1996 yılında Diyarbakır'da görme engelliler okulu olmadığı için 9 yıl Gaziantep Görme Engelliler İlköğretim Okulu'nda okudum. 2005'te Diyarbakır Dicle Koleji'nde tek görme engelli öğrenci olarak, Braille alfabesiyle yazılmış kitaplarla okudum. 2009 yılında ÖSS'ye girip Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım. Sözel 2 puan türünde Diyarbakır birincisi, Türkiye yüz altmışıncısı oldum. Futbola 2006'da Diyarbakır Görme Engelliler Spor Kulübü'nde başladım. Galatasaraylıyım ve Hakan Şükür hayranıyım. Hagi'yi de çok severim.Mikail Güçlü Ailemi zor ikna ettim1986 Nevşehir doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nde okuyorum. Tapu Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğü'nde çalışıyorum. Evim Kartal'da işyerim Sultanahmet'te, okulum Beyazıt'ta, derneğim Kadıköy'de, idman saham Beylerbeyi'nde. Küçükken yüzme sporuna başlamak istedim, ailem 'boğulursun' diye karşı çıkınca futbola başladım, bir yerimi kırmamdan korkuyorlardı. 2009 yılında milli takıma seçilince bana güvenleri arttı. Başarı gelince insanların ilgisi de artıyor. Burada önemli olan engellilere güvenmek. Önce ailemi ikna ederek bugünlere geldim. Eskiden sponsorumuz yoktu Turkcell sponsor olunca takımın yükü de azaldı.Serdar AydınNeler yaparız onu anladık1985 Kütahya doğumluyum. 4 kardeşiz. Ailede, hatta sülalemdeki tek görme engelli kişi benim. 2009 yılında üniversiteden Sosyal Bilgiler Öğretmeni olarak mezun oldum. 2010'da Bolu'da öğretmenliğe başladım. Geçen yıldan beri de Yeni Sahra İmam Hatip Orta Okulu'nda öğretmenlik yapıyorum. Çocukken az da olsa görebiliyordum. 12-13 yaşında tamamen görmemeye başladım. 2006 yılında Balıkesir Görme Engelliler Kulübü'nde futbola başladım. 2009'da İSGÖR'e transfer oldum. Futbol görme engellilerin neler yapabileceği göstermemizi sağladı. Çoğumuz Fenerbahçeliyiz ve tüm maçlarına gideriz. Tweet ADOLESANLARIN YASADIGI SAGLIK PROBLEMLERININ KAYNAGI: DAVRANIS... Portal Adres : www.aydinses.com İçeriği : Gündem Tarih : 17.05.2014 : http://www.aydinses.com/saglik/adolesanlarin-yasadigi-saglik-problemlerinin-kaynagi-davranissal-h402590.html Adolesanların yaşadığı sağlık problemlerinin kaynağı: Davranışsal T.C. Haliç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu tarafından 'Adolesan Sağlığı ve Yaşanan Sorunlar' konulu panel T.C. Haliç Üniversitesi Mecidiyeköy Yerleşkesi´nde gerçekleştirildi. '12-18 Mayıs Hemşireler Haftası' kapsamında düzenlenen panelde adolesan sağlığı için verilmesi gereken sağlık hizmetlerinin niteliği, adolesanların psikolojik yansımalarının yorumlanması, yetersiz beslenmeden kaynaklı görülen hastalıklar, adolesan gebelikleri hakkında bilgiler paylaşıldı. 17 Mayıs 2014 Cumartesi 11:46 T.C. Haliç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu tarafından 'Adolesan Sağlığı ve Yaşanan Sorunlar' konulu panel T.C. Haliç Üniversitesi Mecidiyeköy Yerleşkesi´nde gerçekleştirildi. '12-18 Mayıs Hemşireler Haftası' kapsamında düzenlenen panelde adolesan sağlığı için verilmesi gereken sağlık hizmetlerinin niteliği, adolesanların psikolojik yansımalarının yorumlanması, yetersiz beslenmeden kaynaklı görülen hastalıklar, adolesan gebelikleri hakkında bilgiler paylaşıldı. Oturum Başkanlığını T.C. Haliç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü Prof.Dr. Necmiye Sabuncu yaptı. Panelde, T.C. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof Dr. Müjgan Alikaşifoğlu ' Adolesana Verilmesi Gereken Sağlık Hizmetleri', Psikolog Cem Erdem 'Adolesanın Psikososyal Gelişimi', T.C. Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Yrd. Doç.Dr Zeynep Özerson Koç ' Adolesan Beslenmesi', T.C. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşiresi Uzm. Hemşire Nuray Dilek 'Adolesan Gebelikleri' ve T.C. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşiresi Uzm. Hemşire Şebnem Fırat ' Adolesanlarda Premenstrual Sendromun Yaşam Kalitesine Etkisi' konularını ele aldı. Adolesanlara yönelik sağlık hizmetlerinin nitelikleri üzerine araştırmalar yapan T.C. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof Dr. Müjgan Alikaşifoğlu, 'Adolesanlarda ortaya çıkan sağlık sorunların başında erken gebelik, madde bağımlılığı, kaza veya yaralanma ve obezite geliyor. Adolesanların yaşadığı sağlık problemleri ise çoğunlukla davranışlardan kaynaklanıyor. Bu kapsamda, klasik tıp anlayışında davranışsal yaklaşımlar daha yeni benimsenmeye başladı. Adolesanların ihtiyaçları klasik tıp anlayışında benimsenmediği için adolesanlara özgün sağlık hizmetleri sunmak gerekiyor. Bu kapsamda, adolesanların ihtiyaçlarını karşılamak için danışmanlık, tarama, aşılama ve erken tanıyı kapsayan özel sağlık hizmetleri oluşturuluyor' dedi. Müzik ile adolesanların davranışları arasındaki ilişkiyi kurmaya yönelik çalışmalara değinen Psikolog Cem Erdem ise adolesan dönemindeki bireylerin akran ilişkilerine önem verdiğini vurguladı. Adolesanların dinledikleri müziğin psikolojilerini anlamak için yol gösterici olabileceğini aktaran Erdem, 'Adolesanlar müzik ile duygusal ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Ayrıca, müziği ebeveynlerine duygularını gösterme yolu olarak seçiyorlar' dedi. T.C. Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Yrd. Doç.Dr Zeynep Özerson Koç, adolesanların sağlıklı beslenmeleri gerektiğini vurguladı. Özellikle, sağlıklı beslenme adına adolesanların öğün atladıklarını belirten Koç, yetersiz beslenmeye bağlı olarak görülen hastalıklar olarak şişmanlık, kötü beslenme, olumsuz vücut imajı, guatr, anemi, yeme bozuklukları olduğunu açıkladı. T.C. Haliç Üniversitesi Hakkında T.C. Haliç Üniversitesi, Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı tarafından kurulan bir vakıf üniversitesidir. Bünyesinde Rektörlüğe bağlı olarak, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tıp Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İşletme Fakültesi, Hemşirelik Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Konservatuar bulunan T.C. Haliç Üniversitesi, 23 Kasım 1998 tarihinde eğitim ve öğretime başlamıştır. Daha sonraki yıllarda hızla büyüyerek Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Sağlık Bilimleri Yüksek okulu ve son olarak Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu bölümlerini bünyesine dahil etmiştir. T.C. Haliç Üniversitesi lisans ve lisansüstü olmak üzere sekiz bini aşkın öğrencisi ile eğitim-öğretim faaliyetine devam etmektedir. YALOVA'DA 'KIRIM TATAR SÜRGÜNÜNÜN 70| YILI' PANELI Portal Adres : www.beyazgazete.com İçeriği : Gündem Tarih : 17.05.2014 : http://www.beyazgazete.com/haber/2014/5/17/yalova-da-kirim-tatar-surgununun-70-yili-paneli-2236876.html Yalova'da 'Kırım Tatar Sürgününün 70| Yılı' Paneli Altınova ilçesine bağlı Subaşı beldesinde 'Kırım Tatar Sürgününün 70| Yılı' paneli düzenlendi. 12345Bu habere bakanlar bu içeriklere de göz attı Kırım Derneği Yalova Altınova Subaşı Şubesi tarafından düzenlenen panel, Subaşı Belediyesi Mehmet Tunalı Sosyal Tesisleri'nde yapıldı. Program 18 Mayıs 1944'te sürgün edildikten sonra ölen Kırım Tatarları ve Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelen maden ocağı kazasında yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Dernek Başkanı Ümit Topal, burada yaptığı konuşmada, Kırım Türklerinin 1944'te acı bir olay yaşadığını hatırlattı. Topal, şunları söyledi: 'Gönül ister ki böyle olaylar olmasın ve böyle anma programı yapmayalım. Ne yazık ki böyle olaylar oluyor. Bugün acı ve hüzün dolu bir olaydan dolayı toplanmış bulunmaktayız. Bugün Kırım Tatarlarının, onlara uygulanan soykırım ve sürgünün 70| yıl dönümü. Soykırıma rağmen hala bayrağımızla dimdik ayakta duruyoruz. Aileler parçalanmış, nerede oldukları belli değil ama dava parçalanmamış. 70 yıldır hala devam etmektedir.' Yaşanan sürgünde büyük acıların yaşandığını anlatan Topal, şöyle devam etti: 'Burada söz konusu olan Kırım Türkleri de değil sadece. İster Bosna, ister Bulgaristan, ister Romanya, dünyanın neresinde olursa olsun bizimle ortak kimlik duygusunu paylaştığı için çile, acı çeken ve bunlar için mücadele eden insanların dik duruşu, bizim dik duruşumuzdur. Eğer onlar eğilirse biz de eğilmiş sayılırız. Bugün bu dayanışma anlayışıyla Kırım Türklerinin yüreklerinde yaşadığı acıyı hissediyorum ve hepimizin de yaşaması gerektiğine inanıyorum.' Panelde daha sonra İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Kutluk Kağan Sümer, Dünya Kırım Tatar Kongre Üyesi Nail Aytar, Kırım Derneği İstanbul Şube Başkanı Celal İçten ve Çankırı Karatekin Üniversitesinden Doç Dr. Sezai Özçelik Kırım Tatar sürgünü hakkında bilgiler verdi. Etkinliği Subaşı Belediye Başkanı Volkan Yılmaz ve Kaytazdere Belediye Başkanı Ali Kangal da takip etti. ISTANBUL ILAHIYAT FAKÜLTESI HOCA VE ÖGRENCILERINDEN ANLAMLI ET... Portal Adres : www.namehaber.com İçeriği : Gündem Tarih : 17.05.2014 : http://www.namehaber.com/haber/turkiye/456208-istanbul-ilahiyat-fakultesi-hoca-ve-ogrencilerinden-anlamli-etk İstanbul ilahiyat fakültesi hoca ve öğrencilerinden anlamlı etkinlik Soma şehitleri yad edildi, ailelerinin geride kalanlarının acıları paylaşıldı. İstanbul üniversitesi ilahiyat fakültesi hoca ve öğrencileri dün akşam Fatih camisinde akşam ve yatsı namazı arası, Soma'da şehit olan madenciler iÇin toplandı. Etkinlikte fakülte hocaları sohbet irad ettiler. SaraÇhane ve Fatih camisi imamları ve fakülte öğrencileri Kur'an ziyafeti verdi. Fatihlilerin de yoğun bir şekilde katıldığı gecede şehitlerin ruhlarına hatmi şerifler okundu, dualar edildi. İstanbul müftüsü Rahmi Yaran Hocefendi de vaazı nasihatlerde bulundu.. KANSERE KARSI SAVASMAIIYIZ Portal Adres : www.pirsushaber.com İçeriği : Gündem : www.pirsushaber.com/kansere-karsi-savasmaiiyiz-364013ny.html Tarih : 17.05.2014 Kansere Karşı Savaşmaııyız 96 II Niiiut 2014 KANSERE KARŞI SAVAŞMAIIYIZ Prof 96 II Niiiut 2014KANSERE KARŞI SAVAŞMAIIYIZ Prof. Dr Türkkan Evrensel kimdir? 1964 yılında İstanbul'da doğdum. 1987 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldum. Tıp eğitimim yıllarında kanser hastalarının tedavisi konusunda yeterli altyapının olmaması dikkatimi çekmiş ve gelecekte bu konuda eğitim almaya karar vermiştim. Mezuniyet sonrası bir yıl süreyle Siirt ilimizin Baykan ilçesinde mecburi hizmet yaptım. Tıpta uzmanlık sınavını kazanarak idealim olan ihtisası yapmak için Bursa'ya geldim. Burada evlendim iki çocuğumda Bursa'da doğdu. İstanbullu olmama rağmen insanı, yeşili, doğası, tarihi ile Bursayı çok sevdim. İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji eğitimimi Uludağ Üniversitesinde tamamladım. Bu arada İstanbul Onkoloji Enstitüsünde bir ay süreyle rotasyon yapmış olmak ülkemizdeki diğer onkoloji uygulamalarını görmek açısından yararlı olmuştu. Kanser nedir ve kanserle mücadele için önümüzdeki yıllarda hayata geçirilecek projeler hangileridir? Kanser hem dünyamız hem ülkemiz için büyük bir sorundur. Bu hem ekonomik, hem sosyal hem de tıbbi bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu konuda Dünya Sağlık Örgütü ile Uluslararası Kanser kontrol örgütünün (UICC) ortaklaşa belirlediği mücadele yöntemleri ile gelecek 25 yılda kanser görülme oranını %25 azaltılması planlanmaktadır. Bu amaç hayal değildir ve hayal olmadığını da sigara ile yapılan mücadeleden görmek mümkündür. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Derneği (TKASD) UICC ile ortak çalışmaktadır. Gelecek yıl UICC başkanlığını da TKASD başkanı olan Sayın Prof. Dr. Tezer Kutluk yürütecektir. Sn. Tezer Kutluk başkanlığında TKASD tüm şubeleri ile Sağlık Bakanlığı'nın desteğinde belirlenen projelerin uygulanmasında etkin bir çalışma örneği göstermiştir. Gerek Türkiye gerek dünya çapında kanserle mücadeleye dikkat çekmek için bir çok çalışmanız oldu. 2005- 2007 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri Pittsburgh Üniversitesi Kanser Merkezi'nde 2 yıl burslu araştırma görevlisi olarak çalıştım. Döndükten sonrada Pittsburgh Üniversitesi ile ortak çalışmalarımızı devam ettirdik ve halen iki yılda bir Bursa'da 'Uludağ Onkoloji Günleri' adı altında bilimsel toplantılar düzenleyerek ve ortak araştırmalar yaparak bilimsel işbirliğini sürdürmekteyiz. Bu ortak çalışmalarımızın en güzel sonucu ise Meme Dernekleri Federasyonu bünyesinde gerçekleştirdiğimiz meme kanseri çalışmamızın geçen yıl Amerika'da en prestijli kongresi olan San Antonio Bre- ast Cancer Congres'te sunulmaya layık bulunması ve kongrenin en önemli ilk on çalışması arasında gösterilmesidir. Bu hastalık konusunda toplumsal bilinci sağlamak adına sayısız çalışmalarınız oldu. Bu bilinç nasıl kazanılmalı? Hastalık konusunda toplumsal bilincin oluşması son derecede önemlidir. Şunu unutmamalıyız kanserden korunma ve erken tanı için yapılan çalışmalar harcamalar tedavi konusundaki harcamalara kıyasla çok daha az ve kolaydır. Bu mücadeleyi sekteye uğratabilecek derecede toplumda kanser konusunda inanılan hurafeler vardır. Geçtiğimiz yıl UICC nin sloganı 'kanserde hurafeler var gerçekleri öğrenin' idi. Kanser haftasından başlayarak bütün bir yıl boyunca bu temayı işleyerek Türk Kanser Araştırma ve Savaş Derneği Bursa şubesi ve Meme Dernekleri Federasyonu Bursa Şube Başkanı olarak çalışma arkadaşlarımla birlikte olarak bilgilendirme çalışmaları yaptık. Bu topyekün bir mücadeledir. Sadece sağlık çalışanının gayreti ile başarılı olamaz. Bu konuda da Bursa çok şanslıdır. Kişiler yaşamsal şartlarını nasıl düzenlemelidir? Sadece kanserojen maddelerden kaçınmak korunmaya yetmez. Doğru beslenme ve yaşam boyu düzenli egzersiz uygulamaları gerekli diğer şartlardır. Doğru beslenme kaliteli gıda üretimi ile başlar, uygun koşullarda saklanması ile devam eder ve sağlıklı pişirme ile sona erer. Bu zincirde oluşacak herhangi bir aksaklık sağlığı bozacak bir etki yaratır. Düzenli egzersiz yapmanın kanser, şeker ,kalp damar hastalıkları gibi pek çok hastalıktan koruduğu çok sayıda araştırma ile ispatlanmıştır. Bu nedenle çocukluk çağından itibaren bu etkili koruyucu yöntemi çocuklarımıza benimsetmemiz ve örnek olma adına bizlerin de istinasız her yaşta uygulamamız gerekir. Kanser haftası dolayısıyla uyarıcı çalışmalar yapıldı ve yapılmaya da devam edilecek. Bu yıl da kanser haftası olarak kutlanan Nisan ayının ilk haftasında yine kanser konusunda çarpıcı sloganlar eşliğinde kanser konusunda bilinçlendirici uyarıcı çalışmalara Sağlık Bakanlığı,Sivil Toplum örgütleri öğrencilerimiz ve duyarlı tüm yurttaşlarımızla birlikte devam ettik. Bu mücadelenin sadece bir haftada sınırlı kalmaması için çaba gösteriyoruz ve göstereceğiz. 97 II NİSAn, 2014Pirsus Haber - DIYABETTE ARTIS VAR Portal Adres : www.saglikekibi.com İçeriği : Haber : http://www.saglikekibi.com/can/saglik-haber/diyabette-artis-var.html Tarih : 17.05.2014 Diyabette Artış Var Ayrıntılar : Diyabet bulaşıcı olmayan salgın hastalık olarak toplumları tehdit etmeye devam ediyor. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde diyabetin hızla arttığına dikkat çeken uzmanlar, 'Birinci basamak tedaviler ve önlemeye dair alınan ulusal politikalar çok önemli. Türkiye bu konuda hazır, diyabet salgınına karşı koyabilir' dedi. Merck Serono´nun İstanbul, Ankara ve İzmir´de düzenlediği 'Diyabete Global Bakış' toplantı serisinde, diyabet hastalığının tedavisi ve önlenmesine yönelik son gelişmeler paylaşıldı. 'Diyabetize' tanımıyla; kol kola yürüyen obezite ve diyabetin 'salgın hastalık' şeklinde arttığına dikkat çeken katılımcılar, toplumu, dengeli ve sağlıklı beslenme ve mutlaka egzersiz yapılması konusunda bilinçlendirebilirsek bu salgından koruyabiliriz' uyarısında bulundu. Toplantıya İskoçya´dan katılan St. Andrews Üniversitesi´nden Onursal Tıp Profesörü Dr. Ian Campbell, 'Ortadoğu, Hindistan, Çin, Gana gibi gelişmekte olan ülkeler ve Afrika kıtasına baktığımız zaman nüfusun ´unda tanı almış diyabet var ve giderek artıyor. ABD´de %7-8 civarında ama Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri´nde bu %25´lere yükseliyor ve genç kişilerde görülüyor. Diyabetin başlangıç yaşı İngiltere´de ortalama 60 iken, Orta Doğu´da 30! Türkiye´de, İngiltere´ye göre 2 kat daha yaygın ve son 10 yılda bu sayı ikiye katlandı.' diye konuştu. Aşırı kilo ve hareketsizlik tehdit ediyor! Diyabet konusunda 30 yıldır araştırma danışmanlığı yapan, bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma olan UKPDS ve DPP araştırmacılarından, Amerikan Diyabet Birliği (ADA) ve Avrupa Diyabet Birliği (EASD) üyesi Prof. Dr. Harry Howlett ise, 'UKPDS, İngiltere´de yapılan çok geniş kapsamlı bir çalışma. Bu çalışmada; iyi bir glisemik kontrolün, komplikasyonları azaltıp, azaltmayacağına bakıldı. Sonuçta; kan glukoz düzeylerini normal düzeylere indirmek için yapılan müdahalelerin hastayı diyabetle ilgili komplikasyonlardan koruyabildiği görüldü. Bu, Tip 2 diyabetle ilgili yapılan en uzun çalışmadır ve 5106 hasta katıldı. Diyabeti tetikleyen en önemli problemin obezite olduğu konusunda hemfikiriz. Obezler egzersiz yapmıyorlar. Genellikle refah seviyesi ile de bağlantılı olabiliyor. Gelişmekte olan ülkeler veya az gelişmiş ülkeler çok hızlı gelişmeye ve batılılaşmaya başladılar. Bu ülkelerde insanlar kendi alışkın oldukları beslenme şekilleri yerine batı tipi ayaküstü, hızlı beslenme modelini benimsediler.' diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Abu Dabi´de 3 yıl önce büyük bir çalışma yapıldı. 40 bin ev ziyaret edildi ve insanların % 95´inin hiçbir şekilde egzersiz yapmadığı anlaşıldı. Büyük arabaları var, hava da çok sıcak tabii ki ve yürümüyorlar. Alınan önlemler var. Kadınlar için havalandırmalı jimnastik salonları yapıldı ve egzersiz yapmaya başladılar. Bunu yapmaları gerekiyordu çünkü gerçekten bu finansal olarak büyük bir yük. Suudi Arabistan´da aynı zamanda böbrek yetmezliğinde de çok yüksek sayılar söz konusu. Genç nüfus var. Yoksulluk sınırında yaşayanlar hiçbir şey yememektense, ne olsa yemek gibi bir durum söz konusu olduğu için ucuz, karbonhidrat ve yağ ile yüklü gıdalar tüketiyorlar, bu da tabii ki `diyabetize´ salgınının önemli bir nedeni. Bu terimi; obezite ile diyabet arasındaki ilişkiye dikkat çekmek için kullanıyoruz. Aynı araştırmada, diyabet prevalansında 12 yıllık süre içerinde % 90´lık bir artış görüldü. Yani son 10 yılda Tip 2 diyabet iki katına çıktı.' 'Tedavi edebiliyoruz ama artışı önleyemiyoruz' Prof. Dr. Ian Campbell, diyabetin erken dönemde teşhis edilip tedavi altında alındığında, ölüm oranlarının yaklaşık %60 oranında azaldığını vurgularken, 'Buradaki büyük problem; `önleme´. Dolayısıyla biz şu an okullarımızda şeker satmıyoruz, kolalı içecekler de satmıyoruz. Çocukları da büyükleri de egzersize teşvik ediyoruz. Siz de, çocuklarınızı, bilgisayar önünde, TV önünde oturmak yerine park ve bahçelerde oyun oynamaya teşvik etmelisiniz.' önerisinde bulundu. Prof. Campbell, geç kalındığında ve tedavi edilmediğinde neler olabileceğini şöyle özetledi: 'Kalp hastalıkları ya da felçten, böbrek yetmezliğinden ölümler artıyor. Veya görme kaybı, `ampütasyon´ organların kesilmesi önemli sonuçlar. İngiltere´de, benim kliniğimde %0,5´in altında ama 8 ila 10 yıl içerisinde kalp hastalıkları ve felçten ölümler olduğunu yine de görüyoruz. Diyabetin yol açtığı komplikasyonlar maliyet açısında bakıldığında aileye de, devlete de büyük bir yük.' Diyabete Global Bakış toplantısı serisinin İstanbul moderatörü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Sadi Gündoğdu ise, 'Şekerinizi yönetemezsiniz ama kilonuzu yönetebilirsiniz. Vücut kitle endeksinizi 30´un altında tutmalısınız. 2030 yılında, tüm dünyada 230 milyon diyabetli kişi olacağı öngörülüyor. Medeniyet aslında daha kötüye götürüyor. Kentleşme, insanların kırsaldan kente gelmesi, yaşam stillerinin değişmesi, diyabet salgınını körükleyen faktörler. Hastalar, geç kalmış olarak geliyor. Göz, damar komplikasyonları, yani kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları beraberinde geliyor. Gerçekten son 10 yılda diyabet %7´den ´e çıktı. Bütün dünyada yalnız bizde değil. Her yere arabayla gidiyoruz, servisle gidiyoruz, yürüyen merdivenler, asansörler yani enerji sarf etmiyoruz. Özellikle çocuklar ve gençler, fast food kültürüne alıştı. Dolayısıyla şişmanlık da artıyor' sözleriyle diyabet salgının boyutuna dikkat çekiyor. Aranan Kelimeler:salk aktel 10 Ocak 2014 . Bir Önceki Yazı « İkizler 18 gün sonra buluştu Bir Sonraki Yazı Diyet yaparken bu besinlere dikkat » Soru Sormak için Resme Tıklayın Sizde bu konu ile ilgili yorum yapabilir Soru Sorabilirsiniz Yorum yaparken veya Soru Sorarken ! Düzgün bir Türkçe kullanınız! Argo ve küfürlü kelimeler kullanmayınız! İnsanları rencide edici ithamlarda lütfen bulunmayınız! Saçma isim ve yanlış mail adresli sorular cevaplanmaz Cevabı iptal etmek için tıklayın. İsim (soy isme gerek YOK) E-posta (yayımlanmayacak) (gerekli) OP. DR. TUNÇ KOÇ BEL FITIGI AMELIYATI RISKI Portal Adres : www.saglikekibi.com İçeriği : Haber Tarih : 17.05.2014 : http://www.saglikekibi.com/can/beyin-ve-sinir-hastaliklari/op-dr-tunc-koc-bel-fitigi-ameliyati-riski.html Op. Dr. Tunç KOÇ Bel fıtığı ameliyatı riski Ayrıntılar : Op. Dr. Tunç KOÇ Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Bel fıtığı ameliyatı riskli midir, ameliyattan korkmak gerekir mi? Her gün bel fıtığı rahatsızlığı nedeniyle belinde, bacağında ağrısı olan birçok hasta muayene ve tedavi olmak için kaygılı ve tedirgin bir halde bana başvurur. Bir kısmının ağrısı yeni başlamıştır ve ilk kez muayene olmak için gelmişlerdir, bir kısmı ise daha önce doktorlara başvurmuş, filmleri çekilmiş, ilaç ya da fizik tedavisi görmüşlerdir. Bir kısmı ise Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanı tarafından daha önce muayene edilmiş ve kendilerine bel fıtığı ameliyatı olmaları önerilmiştir. Ya doktor ameliyat derse ne yaparım, ameliyat olursam sakat kalır mıyım? Hayatıma normal bir şekilde devam edebilir miyim ? Ameliyat olursam tekrar çalışabilir miyim, işimi kaybeder miyim? Bu ameliyat için çok riskli diyorlar umarım ameliyat gerekmez. Doktor gerekli dese de mahalledekiler, komşular dediler ki sakın olma! İş yerinde bir arkadaşın bir tanıdığı ameliyat olmuş sakat kalmış........ Biçiminde soru işaretleri ile dolu zihinler, kafa karışıklıkları, tedirgin yüz ifadeleri, bazen daha önce başvurdukları hekimlere güvensizlik duygusu ile her gün defalarca karşı karşıya gelmekteyim. Bazı hastalar şiddetli ağrı nedeniyle oturup kalkamaz, çalışamaz, uyuyamaz, günlük temel ihtiyaçlarını gideremez haldedirler. Yaşam kaliteleri anlamlı derecede azalmıştır. Bir kısım hastada ise sorun sadece bel, kalça ve bacakta ağrı ve uyuşma değil, daha da önemlisi bacak ve ayak kaslarındaki güçsüzlük ya da idrar ve dışkı yapamamak da olabilir. Bel fıtığı nedeniyle sıkışmış ve ezilmiş olan sinir kökü üzerinde gelişen ödem, bacağa, ayağa, mesaneye giden kaslarda değişik derecelerde felçler gelişmesine neden olabilir. Bel fıtığı hastalarının çok az bir kısmı, yaklaşık olarak % 5´i gerçekten ameliyat ile tedaviye ihtiyaç duyarlar. %95 oranındaki bir hasta grubu ise, ilk aşama tedavisi olan ilaç tedavisi, istirahat ve fizik tedavisinden fayda görürler. Ayağında kuvvet kaybı olan, idrar ya da dışkı yapmakta sıkıntı çeken ve birinci ile ikinci aşama tedavilerinden yeterince fayda görmeyen hastalar için ameliyat doğru ve gerekli bir tedavi yöntemidir. Birinci aşama tedavisinden fayda göremeyen hastalar ise ikinci aşama tedavileri olan ve oldukça sık kullandığımız basit girişimsel yöntemlerden fayda görürler ve ağrıları kaybolur ( radyofrekans, lazer nükleoplastisi, epidural enjeksiyonlar...). Yukarıda da belirttiğim gibi, sadece % 5 civarında olan çok az bir hasta grubu ameliyata ihtiyaç duyar. Bu hastalar ya sözünü ettiğimiz birinci ve ikinci aşama tedavilerine rağmen ağrılarında yeterince azalma olmamış, ağrı nedeniyle yaşam kaliteleri bozulmuş olan hastalardır, ya da bacak ve ayaklarında kısmi de olsa kuvvet kaybı olan hatta oldukça ender de olsa daha da ilerisi, idrar ve dışkı yapmakta da zorluk çeken hastalardır. Tıp dilinde `cauda equina sendromu´ dediğimiz bu durumda hastaların sadece bacak kasları değil, idrar ve dışkıyı da kontrol eden mesane ve diğer kaslar da çalışmakta güçlük çekmektedir. Gelelim ameliyat konusuna. Bel fıtığı ameliyatı gerçekten riskli midir, zor bir ameliyat mıdır, hastaları ameliyattan sonra zor ve sıkıntılı günler beklemekte midir? Öncelikle her cerrahi işlemin bir riski vardır. Kalçadan iğne yaptırmak da riskli olabilir, tırnak çektirmek ya da bademcik ameliyatı olmak da risk taşıyabilir. Caddede karşıdan karşıya geçmenin de, uçakla İstanbul´dan Ankara´ya gitmenin de riskleri az da olsa her zaman vardır. Eczaneden satın aldığımız her ilacın içinde bulunan prospektüs adını verdiğimiz minicik yazılarla dolu kağıtta en masum ilacın bile ne tür yan etkilerinin olabileceği, riskleri açıkça belirtilmektedir. Tıpta risksiz hiçbir teşhis ve tedavi yöntemi neredeyse yoktur. Önemli olan riskin ne olduğunu, nereden kaynaklandığını ve ne ölçüde olduğunu doğru şekilde tanımlamak, gerekli önlemleri almak ve hastayı doğru biçimde bilgilendirmektir. Risk ne ölçüdedir, nasıl bir risktir, sonuçları ne olabilir? Alınabilir, kontrol edilebilir bir riskle mi karşı karşıyayız yoksa kesinlikle alınmaması gereken bir risk mi vardır ortada? Sizin için az riskli bir ameliyat anneniz için riskli olabilir çünkü kalp ya da şeker hastalığı vardır ve bu rahatsızlığı ameliyat sırasında ya da ertesinde bazı sorunlara yol açabilir. Genel anlamda bir bel fıtığı ameliyatı, tıp diliyle söylemek gerekirse `diskektomi´ operasyonu, bacağa uzanan siyatik siniri köküne omurgadan çıktığı noktada baskı yaparak ağrıya neden olan yıpranmış ve fıtıklaşmış disk eklemi parçasını çıkartmak ve sıkışmış olan sinir kökünü rahatlatmak amacını taşır. Ameliyat bir baskı giderme, tıp diliyle söylemek gerekirse bir `dekompresyon´ operasyonudur. Siyatik ağrısı ve omurga kanalı darlığı, tıp dilinde `spinal stenoz´ için yapılan omurga ameliyatı bel ağrısından çok, bacak ağrısını geçirmeyi hedefler fakat belde başka eklemlerde sorun yoksa hem bacak, hem de bel ağrısı düzelir. Ameliyat genel anestezi altında yapılabileceği gibi, sadece bel bölgesi ve daha alt kısmın uyuşturulması olan spinal ya da epidural anestezi ile de yapılabilir. Ameliyattan birkaç saat sonra hastalar yürüyebilir, tuvalete gidebilir, oturabilir, merdiven inip çıkabilirler ve evlerine dönebilirler. Gerekirse hasta ameliyattan sonra bir gece hastanede kalabilir. Masa başı çalışanlar birkaç gün sonra, ağır iş yapanlar ise bir hafta on gün sonra işlerine başlayabilirler. Hastanın genel durumu ile ve anestezi ile ilgili riskleri bir yana bırakırsak, bizzat bel fıtığı ameliyatı ile ilgili olası risk ve komplikasyonları aşağıda sıralayabiliriz. Ameliyatın hemen ertesinde ağrıları kaybolan hastaların bir kısmı bacaklarında hafif de olsa bir süre devam eden uyuşmalarını dile getirirler. Uyuşukluk ve güçsüzlük belirtileri ameliyattan sonra da belli bir süre devam edebilir. Bazı hastalar ameliyat olmadan önce ayak ve bacaklarında gelişen güç kayıpları, felçler ile başvururlar. Bu durumda ameliyat ne kadar erken yapılır, sinir kökü üzerindeki baskı ne kadar erken kaldırılırsa bacaktaki güçsüzlüğün düzelme ihtimali o kadar yüksektir. Ameliyattan önce bacakta güçsüzlük varsa ve bu güçsüzlük ameliyattan sonra birkaç gün içinde kaybolmazsa bacak kaslarını çalıştırmak için fizik tedavi uzmanları tarafından kasları çalıştırmak amacıyla egzersizler ve reedükasyon adını verdiğimiz bir ek tedavi süreci gerekebilir. Bel fıtığı ameliyatı geçiren hastaların ameliyat ertesindeki 10 senede yaklaşık % 2 ile % 7 arasında aynı yerden tekrar fıtıklaşma riskleri vardır. Tekrar fıtıklaşma riski cerrahi teknik, hastanın kilosu ve yaşam biçimi gibi birçok faktörle yakından ilgilidir. Yaşlı hastaların, kalp hastalığı benzeri özel risk faktörleri olabilir. Warfarin (Coumadin), aspirin veya Clopidogrel (Plavix) gibi kan sulandırıcı ilaçlar kanama riskini arttırır: doktorunuzu bu konularda bilgilendirmelisiniz. Diyabetik hastaların genel anlamda biraz daha fazla enfeksiyon riski vardır ve diyabetik hastalardaki sinir iyileşmesi diğer hastalara göre daha yavaş ve az olabilir. Doğru seçilmiş hastalarda bel fıtığı ameliyatının başarı oranı % 90 ile % 95 arasındadır. %5 oranındaki hasta ameliyattan yeterince fayda görmeyebilir. Bu hastalarda cerrahiden fayda görmelerine engel olacak, sinir dokusunun iyileşmesini engelleyecek olumsuz bir tıbbi durum büyük olasılıkla vardır (diyabet ya da ciddi sinir hasarı bulunan hastalar ). FELÇ KALIR MIYIM ? SİNİR HASARI OLUR MU ? Ağrıya neden olan siyatik siniri, hasta doktora başvurmadan önce de fıtığın baskısı nedeniyle hasar görmüş olabilir. Sinir kökü üzerindeki baskı önce ödem adını verdiğimiz bir tahriş oluşturur, eğer bu tahriş devam ederse ve sinir üzerindeki baskı kaldırılmazsa ağrıların yanında kas güçsüzlüğüne neden olabilecek bir sinir hasarı da eklenebilir. Bazı durumlarda, teknik olarak başarılı bir ameliyat yapılmış olsa da, sinir kökü üzerinde ameliyat öncesi gerçekleşen hasar kalıcı olabilir. EMG incelemesi, ameliyat öncesinde sinirlerin normal çalışıp çalışmadığını, sinir kökünde fıtık nedeniyle gelişen bir hasar olup olmadığını, fıtığın baskısının hangi seviyede, sinirin hangi kökünde olduğunu saptamak amacı ile yapılan ve gerektiğinde ameliyat öncesinde cerraha çok değerli bilgiler verebilen bir incelemedir. Ameliyat sırasında gelişebilecek sinir hasarları da az da olsa mümkündür. Cerrah sinir dokusunun altında bulunan fıtık parçalarını çıkartmaya çalışırken sinir gerilebilir ve hasar görebilir. Sinir doğrudan cerrahi sırasında yapılacak kontrolsüz bir işlem sonucunda veya kanama kontrolü için gereken bası etkisinden de zarar görebilir. Sinir kökü hasarını takip eden belirtiler, belli kasların ameliyat öncesinde var olmayan kuvvetsizliği, his kaybı, mesane ve barsak fonksiyon bozukluklarından, basit uyuşmalara kadar değişebilir. Bel fıtığı ameliyatlarında mikroskop kullanmak, diğer adıyla mikrocerrahi yöntemini uygulamak, ameliyat bölgesini yaklaşık 30 - 40 kat büyüterek ve kuvvetli bir ışık kaynağı ile çok daha aydınlık olarak görmeyi sağlar. Mikrocerrahi yöntemi cerraha ameliyat bölgesine çok daha hakim olma avantajını sağlayarak sinir dokusunun korunması için gerekli özenin gösterilmesine önemli derecede yardımcı olur ve tecrübeli cerrahların ellerinde zaten oldukça az olan sinir hasarı riskini anlamlı derecede azaltır. DAMAR HASARI VE KANAMA Bel fıtığı ameliyatlarında sıradışı durumlar dışında çok önemli bir kanama riski yoktur. Kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalarda kanama riski daha yüksektir. Gelişebilecek küçük damar kanamaları, bu damarların koter adlı alet ile yakılması ve kanamayı engelleyip pıhtı oluşumunu sağlayan özel maddeler ile kolayca kontrol edilebilir. Hayati tehlike oluşturabilecek büyük damar yaralanmaları, yaklaşık 10 000 ameliyatta 1 görülür. Bu risk cerrahi teknik ile de bağlantılıdır. ENFEKSİYON Omurga ameliyatlarının %2-4²ü arasında yüzeysel cilt enfeksiyonları oluşabilir. Diyabetik hastalarda, kortizon alan hastalarda veya bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda enfeksiyon riski artar. Derin omurga enfeksiyonları, disk ekleminin enfeksiyonu, tıp diliyle `diskitis´ daha ciddidir fakat çok daha nadirdir. Bilimsel yayınlara göre vakaların yaklaşık %1²inde (veya daha az) derin omurga enfeksiyonu oluşur. Benim hasta grubumda bu orann çok daha az olmasına rağmen bu sorun cerrahtan çok ameliyathane koşulları ile ilgilidir. Enfeksiyon riskini azaltmak için genelde ameliyat esnasında antibiyotikler verilir ve ameliyatlar ultra temiz hava akımlı salonlarda yapılır. Eğer derin enfeksiyon gelişirse omurgayı temizlemek ve iltihabı kurutmak için tekrar ameliyat ya da uzun süre yatak istirahati ve yaygın antibiyotik uygulaması gerekebilir. BEYİN OMURİLİK SIVISI SIZINTISI Ameliyat sırasında omurilik ve sinirleri saran dura isimli zarda bir açıklık oluşabilir. Bu zarda herhangi bir sebeple delinme, yırtılma gerçekleşirse omurga kanalındaki sıvı bu delikten dışarı akacaktır. Daha önce aynı bölgeden ameliyat geçirmiş ve sinir kökü çevresinin normal anatomisi bozulmuş, sinir kökü ve çevresinde tıp dilinde fibröz doku dediğimiz bir tür yapıştırıcı, doğal tamir dokusu sinir kökünü ve dura adını verdiğimiz zarı sıkı bir şekilde sarmışsa zarın zedelenme riski daha fazladır. Ayrıca zar yaralanması fıtığın veya kemiğin, zara çok yapışık olması sonucunda da oluşabilir. Zar yaralanmaları ilk kez ameliyat geçiren hastaların %3²ünde oluşur. Dekompresif cerrahi dediğimiz omurga kanalı darlığı ameliyatlarında bu oran daha sıktır, vakaların %8²inde görülebilir. Tekrar ve revizyon ameliyatlarının, ilk ameliyatlara göre daha yüksek komplikasyon riski vardır. Zardaki AMASYA EMNIYET MÜDÜRÜ GÖREVE BASLADI Portal Adres : www.aktifhaber.com İçeriği : Gündem Tarih : 16.05.2014 : http://www.aktifhaber.com/amasya-emniyet-muduru-goreve-basladi-984585h.htm AMASYA EMNİYET MÜDÜRÜ GÖREVE BAŞLADI Gündem - 17 Mayıs 2014 09:34Amasya İl Emniyet Müdürlüğü´ne atanan Mehmet Artunay, törenle görevine başladı.Düzenlenen devir teslim töreninde Amasya İl Emniyet Müdürü Cemil Bayazıt görevi Emniyet Müdürü Mehmet Artunay´a devretti. Görevi devralan Artunay, yaklaşık 2 yıldır İl Emniyet Müdürü olarak görev Cemil Bayazıt´ı arabaya kadar uğurladı. Amasya İl Emniyet Müdürü olarak göreve başlayan Mehmet Artunay, 1962 yılında Sivas´ın Zara ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Zara'da tamamlayan Artunay, 1980 yılında Polis Koleji, 1984 yılında Polis Akademisi´nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yeni Türk Cumhuriyetleri Bölümü´nde Yüksek Lisans yapan Artunay, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli görevlerde bulundu.Evli ve 3 çocuk babası olan Artunay´ın bir de torunu var.CİHAN