KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ KALP AMELİYATLARI SONRASI POSTOPERATİF BAKIM POSTOPERATİF BAKIMDA SUBSİSTEMLER Kalp hastalarının postoperatif yoğun bakım takiplerinde amaç, postoperatif seyrin normal olup olmadığını kontrol etmek ve morbidite durumlarında ise bir girişim gerekip gerekmeyeceğine karar vermektir. Bunun için gereken değerlendirmeler subsistem yaklaşımları yolu ile yapılır. Bu değerlendirmeler için monitör sistemine bağlanan hastalardan elde edilen verilerin toplamı postoperatif genel sistem fonksiyonlarının değerlendirilmesini sağlayacaktır. KARDİYOVASKÜLER SUBSİSTEM Yoğun bakımda açık kalp cerrahisinden çıkan hastanın iyileşme devresinde hastanın gereksinimlerini karşılamada yeterli bir kan akımının (Cardiac Output) mevcut olup olmaması, kardiyovasküler subsistemi değerlendirme bakımından esas ana noktayı oluşturur. Bu durumda vurgulamak istenen şey ise vücuda yeterli kan akımını temin etmede bizzat kalbin performansının (iş gücünün) yeterlilik derecesidir. KARDİYAK PERFORMANSIN YETERLİLİĞİ Tüm Vucutta O2 Tüketimi (VO2) Bazı Durumlarda VO2 tedavi ve kardiyak output ve mikst venöz O2 seviyelerinin verdiği bilgilerden daha iyi bir değerlendirme olasılığı sağlar. Fick prensiplerine göre hesaplanışı ise şöyledir. VO2(ml/dk/m2)=Q(CaO2-CvO2)-> VO2 Q= -------------- (lt/dk) CaO2-CvO2 1.38(Hb) SO2 CO2 = ------------------ + 0.03 PO2 (ml/lt) 100 1 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ 1.38(Hb) SaO2 VO CvO2 = --------------------- + 0.03 PaO2 X -------------100 Q Hb (konsantrasyonu) = gr/lt, SO2 (O2 saturasyonu) = % kapasite, PO2 (O2 tension = O2 parsiyel basınç ) = mmHg,1.38 (1gr Hb’nın O2 kapasitesi ) = ml/gr, 0.03 (37OC da kanda O2’nin eriyebilme (kapasitesi) = ml/mmHg, a=arteriel, v=venöz, V=Consumption (tüketim), C= content (içerik) Q (flow akımı)= ml/dk DEĞERLENDİRME : CVO2 arttırmak için SaO2, PaO2 arttırılır. Kardiyak output, CVO2 ve PVO2ile direkt, PVO2’de hücre PO2 ilgili olarak değişir. Fakat, bunun için periferik dolaşımda şant olmaması gerekir. Doku O2 getirimini (supply) arttırmak için PaO2’i bununla ilgili olarakta SaO2, Hb veya QCO arttırmak gerekir. Doku O2 getirimini (supply) arttırmak için PaO2 i bununla ilgili olarakta SaO2 , Hb veya QCO arttırmak gerekir. VO2’nın normal değeri, 370C de 155ml/dk/m2 dir. Kalp cerrahisinin ilk bir birkaç saati içinde devam eden hipotermi sebebiyle, bu VO2 değeri düşük olabilir. Ameliyat sonrası da devam eden rezidü hipotermi sebebiyle postoperatif devrede ilk birkaç saat içinde O2 tüketimindeki bu düşme;kısmen azalan kapiller yoğunluğu (kapiller akım azlığı), kısmen de adale kitlesi ve vücudun diğer organlarındaki kapiller akımın artan dağılım dengesizliğine bağlıdır.(Beerthuizen-1981). Ameliyat sonrası periferik perfüzyon 4-8 saatte normale döner. VO2 deki azalma birkaç saatten fazla sürerse ölüm olasılığı artar. MİKST VENÖZ O2 DÜZEYLERİ Mikst venöz O2 düzeyleri PVO2 veya SVO2 olarak ifade edilir. Bu kriterler ortalama doku O2 seviyelerini gösterdiği için dolaşım hakkında yeterli bilgi verir (Kirklin-1974). PVO2 < 30 mmHg olduğu durumlarda ise kalp dakika atım hacminde (kardiyak output)(lt/dk) yetersizlik ciddi demektir. Bazen mevcut normal vucut ısısında VO2’nın aşağı yukarı normal olduğu bilmek gerekir, aksi halde, mikst venöz O2 düzeyleri normal civarında bile olsa, bu durum kardiyak output’un yeterli olduğu anlamına gelmez. Kardiyak İndeks ( lt/dk/m2) : Kardiyak indeks, yetişkinde yoğun bakımda ilk saatlerde (2.0 lt/dk/m2 ), ertesi sabah ise (2.4+ 0.2 lt/dk/m2 ) olmalıdır. Bu seviye 2.2-2.4 arasında oynayabilir. Bebekler ve çocuklarda bu rakam biraz daha yüksektir. Kardiyak indeks gençlerde ameliyat sonrası 4.saatlerde düşmeye ve 9-12. saatlerde yükselmeye başlar. Arteriyal Kan Basıncı : Erken postoperatif devrede, genelde yüksek olan sistemik vasküler rezistans sebebiyle, kan basıncı normal veya yüksek olabilir. Bu durum dolaşımda artan katekolaminlere plazma renin, anjiotensin-2 seviyelerine ve diğer mekanizmalara bağlıdır. Kardiyak output düşük bile olsa bu yüksek sistemik vasküler rezistans dolayısıyla arter basıncı normal veya yüksek düzeyde kalır. Siyanotik konjenital kalp hastalıklarında ise 2 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ erken postoperatif devrede sistemik vasküler rezistans ve dolayısıyla kan basıncı düşmeye yönelir. Fakat, kardiyak output ve dolayısıyla kardiak performans normaldir. Bunun nedeni preoperatif kronik hipoksi ve polisitemiye cevap olarak gelişmiş geniş sistemik arter ve arteriol yapısı ile yüksek sistemik vasküler rezistansdır. Onun için bu hastalarda hipotansiyon tanısı şüpheli bir değerlendirmedir. Eğer hasta yaşına kıyasla ortalama arter kan basıncı normalin %10 altında ise nekahat durumundaki bir hasta için bu durum normal kabul edilemez. Ayak Pedal Nabızları: Ayak bileği nabızları, postoperatif erken devrede kardiyak output ile mükemmel olmamakla birlikte oldukça uyum gösterir. Deri Sıcaklığı: Ayaktan alınır. Kardiyak output yetersizliğinin dolaylı göstergesidir. Bilhassa 3 aylık öncesi infantta ayak nabzı ile birlikte değerlendirilirse, kardiyak output yetersizliğinin ve kardiyak sebeplere bağlı ölüm olasılığını önceden söyleme imkanını verir. İdrar Çıkışı ve Serum K Düzeyi Kardiyak output hakkında dolaylı bilgi verir. Neonate(yeni doğan) ve infantlarda erken ameliyat sonrası devrede oliguri yetersiz bir kardiyak output işaretidir. 4. saatten sonra hiperkalemi (5mM/lt) ise düşük bir kardiyak outputun hassas bir göstergesidir. Acil tedavi gerekir. Hiperkalemi, ayak deri ısısı düşüşü ve özofagus ısısı yükselişi ile birliktedir. Metabolik Asidoz: Metabolik asidoz, kardiyak output yeterliliği hakkında dakik ve spesifik değildir. Kanın asit baz dengesini gösterir. Ameliyat sonrası metabolik asidoz artişı laktik asidemi neticesidir. Çünkü laktatlar kardiyak output ve VO2 nın düşük olduğu durumlarda oluşan anaerobik metabolizma ürünüdür. Normalde laktik asit konsantrasyonu kanda ya azdır veya hiç yoktur. (0.7-2.1mM/lt) konsantrasyonunun (5mM/lt) yükselmesi (moderate) orta derecede, (10 mM/lt) yükselmesi ise ciddi bir metabolik asidozu gösterir. Bu durum aynı zamanda azalan kardiyak output ile de birliktedir. Erken posteperatif devrede orta derecede yükselme gösteren metabolik asidoz 12-24 saatte normal değerlere iner. Arter PH< 7.4 olduğu zaman asidozdan bahsadilebilir . Fakat bu CO2 birikmesine bağlıdır ve PaCO2 40 mmHgdan yüksek olduğunun belirtisidir. Alternatif olarak laktik asit yükselmesinde de metabolik asidozdan bahsedilir. Beraberinde baz açığı, (base excess) standart bicorbanat hesaplarıda yapılır. Normalde tampon baz (48mEq/lt), base excess ise –3(2) Å0-> +2(5) dir. KARDİYAK FONKSİYON (CARDİAC OUTPUT) BELİRLEYİCİLERİ Normalde nekahetteki (convalescence) hastada Cl=2,5-3,5 lt/dk/m2’dir Posteperatif 4-6.cı saatlerde genelde yükselir ve ertesi günde yüksek kalır. CPB sonrası kardiyak output durumu; genelde hastanın yaşı, morfolojik lezyonu (MS,Ml vb), ameliyat öncesi fonksiyonel kapasitesi (NYHA class) CPB süresi ve global miyokardiyal iskemi derecesi ile ilgilidir. Erken postoperatif devrede belli sınırlar arsaındaki kalp atımları ile direkt bir ilgi içindedir. Arterial basınç ne kadar yüksek ise kardiyak output da o kadar yükselir. Kalp fonksiyonunun yani ventrikül performansının (iş gücünün) göstergesi olan preload ve afterload ventriküle ait olan inotropik durum (kontraksiyon) ve kalp atım sayısı 3 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ arasındaki ilişki ile belirlenir. Bu determinantlarda ayrıca MVO2 (miyokard O2 tüketimi = consumption) ile doğrudan ilgilidir(Sonnenblick-1971). Normal ve anormal ventrikül fonksiyonu ise, ventrikül içi basınç ile ventrikül hacmi arasındaki ilişkiyi ortaya koymak suretiyle en iyi şekilde ifade edilir. Stroke volum (atım hacmi) = diastol sonu volümü - sistol sonu volümüdür. EF(ejection fraction)ise iki volüm arasındaki fraksiyonel ilgiden iberettir. Kalpte O2 tüketimi ve her ventriküle ait iş gücü ise şu formüller ile normale yakın olarak hesap edilebilir. ClxMaPx0,0144 LVSWl= ____________________ = (56+ 6gr/dk/m2) HR Cl x MapX0.0144 RVSlWl = __________________ = (8.8+ 0.9 gr/dk/m2) HR LVSWl, RVSWl; sol ve sağ ventrikül stroke work indeksleri, MaP= mean arteriel pressure, MpaP= mean pulmoner arteriel pressure, HR (heart rate)= kalp atım sayısını belirtmektedir. Klinik olarak ventrikül içi basıncı ve volümü indirekt değerlendirilir. Örneğin sağ ventrikülün ejeksiyon (fırlatma) esnasındaki basıncı pulmoner arter sistolik basıncına eşittir. Sol ventrikül içinde bu basınç periferik arter sistolik basıncına eşit kabul edilir. Bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için her iki tarafta da valvar veya subvalvar bir darlığın olmaması gerekir. Diastol fazındaki basınçlar (LVFP=sol ventrikül dolma basıncı) da indirekt değerlendirilen basınçlardandır. Örneğin sağ ventrikül diastolik basıncı santral venöz basınca (CVP), aynı şekilde sol ventrikül diastolik basıncıda sol atrial basınca eşittir. Pratikte de sol atrial basınç, Swan-Ganz pulmoner katateri ile ölçülebilen PCWP veya PaDP’a (pulmoner arteriel diastolik basınç) ile eşdeğerdir. Bu ölçümlerinde sağlıklı olabilmeleri için sağda triküspit darlıkları, soldaki değerlendirmeler için ise mitral darlıklarının veya alveolo-kapiller bölgede vasküler gradient sebebi obstrüktif akciğer hastalığının olmaması gerekir. Ventriküler Preload Ventriküler preload denildiği zaman ventrikül diastol sonu volüm (VEDV) anlaşılır. Bu ise venöz dönüşün miktarını gösterir. Solda, preload=LVED’u ve kontraksiyon kuvveti ile ilgilidir. Diastol esnasında sarkomer lif uzunluğu ile de tahmin edilir. Volüm arttıkça diastol sonu ventrikül basıncını da arttıracaktır. Frank-Starling kanuna göre artan preload ile birlikte atım hacmi ve (stroke work) ventrikülün iş gücü de artar. Yüksek preloadda ventrikül dolma basınçlarında bunun aksi olur. 4 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Ventrikülde volüm değişmesi, diastol esnasındaki transmural basınç değişmesi, ventrikül duvar kalınlığı ve ventrikül kompliansı ile ortaya konur. Transmural basınç değişmesi ise ventrikül içi ve perikard içi basıncı ile belirlenir. Ventrikülün kontraksiyon kuvvetini belirleyen LVEDP, sol atrial basıncı değişmeleri ile ilgili olup kan hacmi ve sistemik venöz kapasiteden etkilenir. Sistemik venöz kapasite ise CPB sonrası azalır. (Reit-1968). Transmural basınç intraperikardial basınçtan etkilendiği için perikardial kapatma, sternumu kapatma veya her ikisini birden kapatma perikard içi basıncı artıracak buna karşılık transmural basınç azalacaktır. Bu ise kardiyak performans yani ventrikül iş gücünü ters etkiler. Ameliyat sonrası veya esasındaki komplians değişmeleri ise miyokardın su içeriği ile ilgilidir. Normal atrial ve ventriküler valvli hastalarda kalp cerrahisi sonrası preloaddaki ani değişmeler sağ veya sol atriumdaki ani ortalama basınç değişmeleri ile orantılıdır. Atriumlar bir rezervuar olarak çalıştığından VEDP o taraf ortalama atrium basıncı ile aynı olur. Bu sebeple daha yukarıda söylendiği gibi ortalama atrium basıncını ölçmek VEDP hakkında yeterlidir. LAP ise direkt ölçülebildiği gibi pulmoner damar hastalığı yokluğunda PCWP ölçümleri ile de anlaşılabilir. Sağda ise ventriküler preload göstergesi CVP(santral venöz basınç)dir. Ventriküler afterload Afterload, ventrikül çıkışındaki hidrolik enerjetik diye tanımlanır. Kanın ventrikülden çıkışını geciktiren kuvvetlerden ibaret olup, solda sistemik, sağda ise pulmoner damar sisteminin direnç ve kapasitesi ile belirlenir. Bu özellikler ventrikül tarafından dıştan ve ileri doğru yapılmış olan işi tanımlayacak olan ventrikül fırlatma uyarısının miktar ve özelliğini (kalite ve kantite) etkiler. Aflerloadın diğer bir tanımını da ventriküler fırlatma esasında ventrikülün çapraz kesit birimi başına düşen kuvvet (force per unit area = cross sectional area), yani sistolik cidar çapı azaldıkça düşer. Bu ilgi ventriküler dilatasyonda tersinedir. Sistemik dolaşımda, yüksek sistemik vasküler direnç sebebiyle kalıcı özellikler hakimdir ve sol ventrikül eksternal iş gücünün aşağı yukarı %90’nı oluşturur. Afterloadda sistemik damar direnci mühimdir ve genelde şu şekilde hesaplanır. SVR= MAT.P(MMHG) X80) = ORTALAMA 900-1.400 DYN-SEC/M-5 KARDİYAK OUPUT (LT/DK) SVR= sistemik vasküler rezistans, PVR= pulmoner vasküler rezistans, M.at.P= mean (ortalama) atrial basınç, MpaP= mean pulmoner arteriel basınç. Sağ ventriküldeki eksternal iş gücünün pulmoner arter osilasyonlarına sarf edilen kısmı ise %50’dir. ve damarlarının cidar Sağlam ventrikülde afterload sistol esnasındaki ventrikül içi basıncı, ventrikül hacmi, ventrikül cidar kalınlığı ve ventrikül şekli ile yakından ilgili olmuş oluyor. Ventrikül duvarı sistol esnasında en kalın durumdadır. Bu kalınlaşmanın olamadığı durumlarda cidar stresi artıyor demektir. Aksi halde örneğin, mitral yetmezliğinde ventrikül sistolde küçük ve kalın olduğu için sistolik cidar streside daha az olur. Afterloada ait ventrikül cidar determinantları ameliyat esnasında ve ameliyat sonrası erken devrede pek değişme göstermez. Sağ ve sol ventriküllere ait afterload değişmeleri genelde sistolde ventrikül içi 5 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ basınç değişmeleri ile oluşur. Bu değişmeler aorta ve pulmoner arter proksimal kısmındaki sistolik basınç değişmelerine eşittir. Ameliyat esnasında veya erken postoperatif devrede pulmoner arter basıncı direkt ölçülebilir. Fakat aortanın ki ölçülemez. Bunun yerine femoral veya radial arterinki kullanılır. Fakat aort ile periferik arter basınçları arasında fark olsa dahi ortalama arter basınçları değişmez. Periferik arterdeki basınç, aorta basıncından biraz fazladır. Ameliyat sonrası hipertansiyon eğilimi artan periferik vasküler rezistansa bağlıdır. Bu durum ventriküler afterload artmasına sebep olduğu gibi stroke volümü azaltır ve sol ventrikülün metabolizmasını da yükseltir ve geciken iskemi sebebi dahi olabilir. Bu durumun tedavisi için kriter, ortalama arteriel basıncın normal kıymetinin %10 üstüne yükselmesidir. Bu gibi hastaların nitrogliserin veya niprus ile tedavisi esnasında serebral komplikasyonlardan kaçınmak için hastayı hipotansiyona da sokmamak gerekir. Miyokard Kontraktilite Durumu Miyokardın inotropik durumu, preload, afterload ve kalp atımlarına tabi olmadığı için doğrudan ölçmek zordur. Fakat preload ile kalbin atım gücü (Str W) arasındaki ilgi ve sistolik basınç / hacim arasındaki ilgiler bu hususta bir yaklaşım getirir. Ventrikül basınç hacim ilgisi değerlendirilmesi, kardiak fonksiyonun belirlenmesinde kullanılır. Çünkü bu ilgi sistol ve diastol esnasında kalbin pompalama performansını karakterize eder ve ventrikül ile vaskularite (damar sistemi) arasındaki bağlantı hakkında bilgi verir. Stroke volüm değişmesi, ventrikülün diastol sonu adale lif uzunluğundaki veya adale lif kısalmasına direnç gösteren ventrikül yüklenmesindeki değişme gibi deyimlerle izah edilemediği zaman, kontraktilite durumundaki bir değişme neticesi gibi kabul edilmelidir. Ventrikül kontraksiyonunda ani iniş ve çıkışlar olabilir. Bir ventrikül kontraktilitesi öteki ile karşılaştırıldığı zaman bir problem çıkarabilir. Örneğin: bir papiler adale diğerinden 2 misli kalın ise kontraksiyon kabiliyeti de ötekinden 2 misli fazladır. Papiler adaledeki kontraktilite adalenin kalınlık ve uzunluğu ile uyumludur. Sağ ve sol ventriküldeki performans değerlendirmesinde, ameliyat esnasında veya postoperatif iki ventrikülden bir tanesinin kalp performansını sınırladığı görülür. Hastanın tedavisinde bu durum göz önüne alınmalıdır. Örneğin: atrioventriküler valvler normal olduğu zaman sağ ve sol atrial basınçlar arasındaki ilişki en önemli noktadır. Çünkü, bu artial basınçlar ventrikül diastol sonu basınçları ile yakından ilgilidir. Kardiak valvlerin normal olduğu zamanlarda valvin ait olduğu atrium basıncı ile yakın bir ilişki içinde o taraf ventrikülü, kardiak performansı sınırlar. Bu hususta ekokardigrafi destekleyici bilgi verir. Kalp Hızı Kalp atım sayısının kardiak fonksiyonunun (kardiyak output =lt/dk) diğer 3 belirleyicisi (determinant) ile ilgisi yoktur. Normal kalp atımı; kardiyak outputu yeterli olarak devam ettirebilir. Fakat kalp atım sayısının düşük olması, artan preloaddan dolayı (stroke volume) atım hacmini artıramadığı için kardiyak outputu düşürür. Kalp sayısının artışıda, kontraksiyondaki hafif artmaya rağmen diastolik dolma zamanındaki kısalma dolayısıyla yetersiz preload sebebi olduğunda kardiyak output düşer.Cerrahi sonrası 90-110 arası kalp atımı yeterlidir (Kouchoukos-1976). Atrioventriküler bölgeden kalkan ek ritimler vetrikül dolmasına atrial katkının olmaması sebebi ile sinus ritiminden daha az etkilidir. Bu ritimler geçici olup, hız kazanmadıkça atrial pacing ile kolayca düşürülür. Çıkışları ani bir tehlike yapmaz. Bu durumda sinüs ritmini veya ek ritmi, büyüklerde 70/dk, küçüklerde 110/dk da tutmak uygun olur. Böylece ventriküldeki prematür kasılmalar azalır ve kardiyak output artar. Bunu sağlamak için iki atrial pacing yerleştirilebilir. Preoperatif devrede 6 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ olmadığı halde postoperatif devrede atrial fibrilasyon oluşması geçicidir. Ventriküler atımlar dijital ile kontrol altına alınır. Ventriküler atımlar atrial fibrilasyonla birlikte 85/dk ise bu tür hastalar valvar kapak hastalıklı, digoxin kullanmış yaşlılardır. Ventriküler pacing ile atımlar 100/dk çıkarılır. 85-110 arası ventriküler ritmde digoxine başlanır. Dakikada 6’dan az tekrarlayan tek odaklı prematür vuruşlarda özel bir tedavi gerekmez. Kalp Rezervi Reaktif hiperemide ve adenozin infüzyonu esnasında kan akımının resting flow (istirahat esnasındaki kan akımı) miktarı üstünde artış göstermesi, koroner akım rezervi olarak isimlendirilir. Koroner akım rezervi olarak maksimal koroner vazodilatasyon esnasındaki akım miktarıdır(Gold). Yetişkin insan kalbinde sol ventrikül miyokard perfüzyonu maksimal koroner dilatasyon elde edilmek sureti ile resting perfüzyonunun 4 misline çıkabilir(Chan). Yetişkinler ile karşılaştırıldığında infantlardaki bu artış resting perfüzyonun ancak iki misli olmaktadır (Fisher DJ, J der Physiol 1980;2:151-9). Kalp rezervi, artan vücud VO2, afterload, ve azalan preload üstünde meydana gelen ani gelişmelere karşı cevap olarak kardiyak outputun artma ve devam ettirme kapasitesini gösterir. Bu kapasiteyi elverişli hale getiren mekanizmalar, kardiyak output ve kalp kontraksiyonunu arttıran ve devam ettiren kalp içi ve dışı olanaklardır. Bu olanakların büyük bir kısmı, miyokard kontraksiyonu ve koroner kan akımı içinde yer alır. Örneğin, egsersiz stres testi bir nevi kardiak rezerv testidir. Onun için kalp cerrahisinden sonra iyileşme devresinde olan hastalarda sadece kardiyak rezerv yetersizliği yeterli olmaz. İlaveten kardiyak rezerv yetersizliği şu durumlarda ortaya çıkar. Enerji sarfı yapan veya hipertermi gibi VO2 arttırıcı durumlar, yeni doğanlarda paroksismal pulmoner arteriel hipertansiyona bağlı afterload yükselmeleri, kan kaybına bağlı preoladda ani azalmalardır. Bunlar postoperatif ani ölüm sebeplerini de izah edebilir. Kardiyak rezerv, ayrıca preoperatif miyokard kasılması ve koroner akım şartlarına da sıkı sıkıya bağlıdır. Kardiyak rezerv hastalık dolayısıyla kalp performansını karşılamak için tama yakın kullanılmış ise intra veya postoperatif devrede oluşacak stresli durumları karşılamada yetersiz kalır. Bu rezervler ameliyat öncesi arttırılamaz. Fakat, soğuk kardiyopleji, aort kökünden kontrollü perfüzyon veya gerektiğinde sıcak kardiyopleji ile yapılan indüksiyon teknikleri ile daha önce azalmış bulunan kalp enerji yükü ameliyatta artırılabilir. KARDİYAK CERRAHİ SONRASI AKUT FONKSİYON BOZUKLUĞU, DÜŞÜK DEBİLİ KALP SENDROMU(LCOS) Düşük debili kalp sendromu (low cardiac output sendrome) (LCOS) 1959’dan beri bilinmektedir. Bu düşük (stroke work) atım ile ilgili düşük kapasiteli ve konjestif kalp yetmezliği ile birliktedir. Miyokard fonksiyonunu %20-25 kaybetmiştir. Bu hastalarda önemli bir şey morbidite sebebi olan anaerobik myokard metobolizmasını düzeltmek için hastaya yeterli O2 verebilmektir. Bu miktar 335ml/dk/m2 veya 8.2 ml/dk/kg dır. Bu miktarın altında ise VO2 (O2 tüketimi) nin azalması laktik asidoz sebebi olur.(Shibutani-1982). Dokularda yeterli O2 saturasyonu ölçülerek anlaşılır (mikst Sv O2). Bu miktar %60’ın altına düşmemelidir. Bölgesel olarak dokulara yeterli O2 bırakılıp bırakılmadığının tespiti güçtür. Çünkü postoperatif devrede organların O2 istekleri farklıdır. O bölgeye yayılan bölgesel damardaki refleks ve hormonal aktiviteye bağlı gelen kan miktarıda farklı olur. Örnegin, böbrek, deri istirahatteki adale kan getirimine fazla bağımlı değildir. Çünkü istirahatte dahi maksimale yakın O2 çekişine gereksinimleri vardır. Bu farklar ise deri ve splanknik bölgeden bu bölgelere olan kan akım geçiş (shift) ile karşılanır. Bu şekilde bölgesel kan nakilleri bölgesel arterlerin sempatik uyarımları (Melander-1968) baroreseptör ve kemoreseptör (Ayres-1984) ile oluşan genel vazokonstriksiyon yolu ile olur. Metabolik 7 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ aktivitedeki değişimleri izlemek için de solunumla atılan havadaki CO2 basınç ölçümleri yapılabilir. Isıtma esnasında artan metabolik gereksinimler anestezi ajanları ile atılır. Böylece inotropik desteğe gereksinim azalmış olur. LCOSda Etiyoloji: Etiyolojik faktörler şu grupları oluştururlar: 1. Yetersiz operasyonlar: - Kalp içi veya kalp dışı şantların onarılmadan açık kalması, - Valvar yetersizlikler, - Greft veya konduit denilen bypasslarda fonksiyon bozukluğu, - Kalbe baskı yapan oluşumlar, - Kalbe kan getiren ve götüren damarlardaki tıkanmalar. Bu nedenler, acil reoperasyon sebebidir. 2. Miyokardial Fonksiyon Bozukluğu: Ameliyat sonrası bir sebebe bağlanamayan atrial basınç yükselmeleri miyokardial fonksiyon bozukluğu ile ilgilidir. Bu gibi durumlarda transözofageal ekokardiyografi, ventrikül sistol ve diastol sonu volümlerinin ve ventrikül cidar hareketlerinin belirlenmesi, miyokardial nekroz, stuning veya bozulan kalp rezervi neticesi düşük kalp debisini oluşturan durumların doğrudan doğruya değerlendirilmesinde yardımcıdır. Artan serum CK-MB enzimleri de yukarıdaki bulguların destekleyicisidir. 3. Akut Kardiyak Tamponad Durumları: Tamponad, yükselen atrial basınca karşı ventrikülde ani preload azalması ile birliktedir. Erken postoperativ devrede LCOS sebebidir. Akut kalp tamponadı, intraperikardial kanamanın yetersiz drenajı sonucu oluşur. Bu durum perikard dikişle kapatılmamış olsa dahi gögüs içinde kalbi baskı altında sıkıştırdığından miyokard ödemi ve kalp odacıkları dilatasyonuna sebep olur. Keza neonat ve infantlarda akut pulmoner hipertansiyon krizi esnasında akut sağ ventrikül genişlemesi akut atipik bir tamponad sebebidir ve LCOS’a neden olur. Bu durumda sternumu açık bırakmak veya geçirgen olmayan sentetik bir örtü ile mediastinumu cilt altında kapatmak gerekir. Bazen ameliyat sonrası stabil veya yeterli olan kardiyak outputa rağmen sağ ve sol atrial basınçların ani yükselmesi ile birlikte genel durumlarda bozulma olabilir. Gögüs tüplerinden de drenaj kesilmiştir. Bu durumda geç oluşan bir kardiak tamponanttan şuphelenilir. Gögüs grafilerinde mediasten gölgesinin gittikçe genişlediği, arter basıncın düştüğü, nabız basıncının daraldığı, düşen arter basıncının inotropiklere cevap vermediği görülür. Ayrıca transözofagial iki boyutlu ekokardiyografik incelemede intraperikardial kan tespiti tamponad tanısı koydurtucudur. 4. Ventriküler Afterload Artışları : Sağ tarafta bu durum pulmoner arter basıncı ve pulmoner vasküler dirençte ani yükselme sonucu oluşur. Paroksismal pulmoner hipertansiyon devrelerinde yapılan intratrakeal aspirasyonlar esnasında ani olarak meydana çıkar. Kardiyak output ani düşer ve morbitdir. Bilhassa yeni doğanlarda ve bebeklerde bu neticeler 8 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ muhtemelen sadece artan afterloada bağlı olmayıp sağ ventrikül rezervinin bozulması ile de ilgilidir. Sol ventrikül afterloadında yükselmeler, aspirasyon esnasında sıkıntı, gerginlik anında veya hipokside olduğu gibi sistemik arter basıncının ani artmalarında olur. Birlikte sol ventrikül rezerv bozuklukları da bulunur. 5. Aritmiler: Atrioventriküler nod veya his bandının ilaçlar veya hipoksi ile harabiyeti bradiaritmi sebebidir. Bu ise kardiyak outputu düşürecektir. Atrial fibrilasyon ve flatter formu altındaki taşiaritmiler veya paroksismal atrial taşıkardiler, hipotansiyon sebebi olurlar. Katekolamin infüzyonları esnasında da artabilirler. LCOS’da Risk Faktörleri: Kronik ventriküler preload ve afterload, kontraktilitenin a) Ventriküler hipertrofi b) Cidar sertliği(stiffnes) c) Kronik kalp yetmezliği gibi sebeplerle bozulması, kalp cerrahisi sonrası düşük kardiyak output riskini artırır. Bu tür hastalarda ameliyat esnasındaki hasar yukarıdaki kronik durumlar üstüne eklenir ve perioperatif var olan bu risk faktörler (ventriküler hipertrofi, cidar sertliği, kronik kalp yetmezliği), postoperatif hızla değişme gösteremeyeceği için kardiyak outputu düşüren risk faktörlerinin büyük ve önemli bir grubunu oluştururlar. Bazı kronik hastalarda ise aort yetmezliğinde regürjitan kan hacmini ortadan kaldırmak gibi veya geniş sol-sağ defektlilerde defekti kapatmak gibi cerrahi düzenlemeler ameliyat sonrası kardiyak outputda sürekli ve olumlu etki ve düzelme meydana getirirler. Preoperatif ventriküler kontraktilitedeki ani azalmalar, ameliyat esnasındaki soğuk kardiyopleji, aort kökü perfüzyonu, gerektiğinde sıcak kardiyoplejik indüksiyon önlemleri ile azalan enerji depoları arttırılmak sureti ile iyileştirilebilir. Postoperatif kardiyak output düşmesi ve mortalite sebebi olan en önemli bir risk faktörüde, global miyokardiyal iskemi derecesi ile miyokardial koruma önlemlerinin etkinliği arasındaki farklılıktır. CPB’da koronerlere hava kaçması da her ne kadar bir risk faktörü oluşturabilsede kalp, dolaşımını bizzat desteklemeye başlamadan koronerlere kaçan havanın büyük bir kısmı, koroner sinüsten çıktığı için postoperetif zararlı etkiside azalır. CPB karşı tüm vücudu etkileyen inflamatuar cevapta operasyon sonrası düşük kardiyak output olasılığını arttırıcı faktörlerdendir. Uzayan CPB’da operasyon sonrası mortalite bir risk faktör oluşturur. Fakat uzayan bir CPB’nin yetersiz kardiyak performansın sebebinden çok, neticesi olduğunu da bilmek gerekir. Yetersiz operasyonlar neticesinde de düşük kardiyak output oluşabilir. Yetersiz koroner bypass greft operasyonları sonucu koroner kan akımının bozulması ile gelişen akut miyokard iskemisi neticesi nekrozlu veya nekrozsuz miyokard fonksiyon yetmezliği meydana cıkabilir. Keza ventrikül akım girişi(inflow) ve çıkış (outflow) bölgelerinin yetersiz onarımları da operasyon sonrası kardiyak outputu zıt etkiler. Onarım sonrası geriye kalan atriyoventriküler ve semilunar valv yetmezlikleri, keza geniş sağ-sol şantlarının onarım sonrası kalan VSD artıkları gibi durumlar sol ventrikül atım hacmi gereksinimlerini arttırdığından düşük debi kardiyak output sebebi olurlar. Örneğin konjenital VSD onarımlarından sonra erken postoperatif devrede sol-sağ şant (Qp/Qs>1.5) ise defekt tamiri yetersiz olmuş demektir. Bu şant hesaplaması termodilüsyon teknikleri ile yapılabildiği gibi arter ve ven O2 saturasyonlarından da hesaplanabilir. 9 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ SaO-Sv O2 (RA) Qp/qs= ---------------------SaO-Sv O2 (Pa) Qp = Pulmoner (flow), Qs =Sistemik akım, S=satürasyon, RA= sağ atrium, Pa= pulmoner arter. LCOS seyrinde spontan iyileşme nadirdir. Agresiv tedavi ister. Geniş bir myokard nekroz oluşmadıkça tedavi ile erken postoperatif devrede şifa elde edilebilir ve çok hastada geç postoperatif devrede de hastalık belirtisi kalmayabilir. LCOS Tedavisi Ameliyat sonu erken tedavi gerektirir. Böyle yapıldığı taktirde kardiyak performans 1-2 günde düzelir. İlk yapılması gereken şey, eğer kardiyak tamponat durumu varsa reoperasyonla boşaltmaktır. Pulmoner hipertansiyon krizinde olduğu gibi akut kardiyak dilatasyon gelişmişse derhal sternumu açıp, açık olarak bırakmak postoperatuar daha geç bir devrede tekrar kapatmaktır. Fakat perikard kapatılmaz. Kardyiak konstriksiyon yoksa tedavi preload, afterload, kontraktilite durumu, kalp atımları ve doku O2 seviyelerini düzelterek kardiyak outputu arttırmaya yöneltilir. Bunlarda yetersiz kalırsa dolaşım arttırıcı aletler devreye sokulur(MCAD). Bu aletler içinde pratik olarak en kullanışlısı “İABP”dır. Düşük kardiyak output durumunda mekanik olmayan tedavi metotları : Bu metotlar ameliyat sonrası en erken devrede ve ilk aşamada denenirler. Kardiyak output düşük ise atrium basıncı>15 mmHg olana kadar preload, duruma göre kan veya serum verilerek arttırılmaya çalışılır. Sol ventrikül cidar kalınlığı fazla veya kontraktilitesi ve kompliansı azalmış ise LAP ortalama 20mmHg’ya çıkarmak gerekir. Bu seviyede pulmoner ödem olasılığınında artacağı bilinmelidir. Sağ ventrikül, kardiyak performansta sınırlayıcı bir faktör olduğundan sağ atrial basınç 18 mmHg’ya kadar yükselebilir ve bu seviyenin üstüne çıktıgında ise kardiyak output birden düşer ve tüm vucutta mayi birikmesine yol açar, pleural effüzyonlar gelişir, asid teşekkülü artar. Sol ventrikül, kardiyak performansta sınırlayıcı bir faktör olduğundan sistemik arteriel basınç, normalin üstünde %10 dan fazla yükseldiği zaman sol ventrikül afterloadını vazodilatasyon yapan ilaçlar vererek normal ile normalin üstünde %10 arasında azaltmalıdır. Nitroprussit, seçkin bir vazodilatatör ilaçtır. Kuvvetli arteriel, daha hafif olarak venöz dilatatördür. Yarılanma ömrü kısadır (7 gün). Genç ve orta yaşlılarda güvenli olarak kullanılır. Nitroglycerine; kuvvetli venöz dilatatördür, koroner akım bu yolla arttırılır. Kalsiyum kanal antogonistleri, arteriollere de benzer vazodilatatör etki yapar ve koroner perfüzyonu düzeltir. Nifedipin, diltiazemde bu tip ilaçlardan olup yarılanma ömrü daha uzundur. Ventrikül kontraktilitesi üstüne depresif etkisi vardır. Bu etki nifedipin-adalatta daha azdır. Bu durum nifedipini daha tercih edilen ilaç yapar. Uzun süreli mitral valv hastalıklarında veya pulmoner damar sisteminde obstrüksiyon yapmış konjenital kalp hastalıklarında yükselen pulmoner arter basıncı ile birlikteki sağ ventrikül fonksiyon bozukluğu kardiyak performansı sınırlar. Bu tür hastalarda da vazodilatatörler sağ ventrikül performansını ve kalp stroke volümünü arttırırlar. Bu hususda Nitrogliserine(0.53µg/kg/dk).Nitroprusside (0.5-3 µg/dk) ve fhentolamine (1.5-2µg/kg/dk) etkili olur.(Kirklin – 1981).İnfantlarda anesteziden 24-48 saat önce phentanyl veya bir başka ajanı İV.olarak 10 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ vermek paroksismal pulmoner arter hipertansiyonu dolayısıyla artan sağ ventrikül afterloadını azaltır (Lyn-1984). Alternatif olarak neonate ve infantlarda uzun etkili alfa reseptör blok yapıcı ajanlardan phenoxybenzamine (dibenzyline), CPB başlarken kullanılır ve ilave doz hasta yoğun bakımdan döndükten sonra 12. saatte yapılır. Yaş (Yıl ) ≤ < Sist/diast. Ortalama ( mmHg) Normal değer Normal değer ortalamasından ortalamasından 10%fazla 10%az ( mmHg) ( mmHg) ( mmHg) ______________________________________________________________________________________________ 0.5 80/46 57 63 51 0.5 - 1.0 89/60 70 77 63 1.0 - 2.0 99/64 76 84 68 2.0 - 4.0 100/65 77 85 69 4.0 - 2.0 105/65 78 86 70 12.0 -15.0 118/68 85 94 74 120/70 87 96 78 15.0 ________________________________________________________________________ Yaş ile ilgili kan basıncı normal değerleri sistol, diastol ve mean arter basınçları ile mean arter basıncının %10 fazlası ve %10 eksiği kıymetler, yaşla ilgili olarak tabloda görülmektedir. Kalp atımları artrial veya ventriküler pacing ile düzeltilir. Atrial fibrilasyon ve atrioventriküler dissosiyasyonlarda atrioventriküler pacing peşpeşe kullanılır. Taşiaritmilerde farmokolojik olanaklar denenir. Bu tedbirlerle düzeltilemeyen kardiyak performans da katekolaminlere başlanılır. Başlangıç, dopamin enfüzyonu ile yapılır (2.5µg/kg/dk) ve bu doz gerektiğinde artırılır (1529µg/kg/dk). Dopaminin dopaminerjik reseptörler yolu ile renal akımı artırıcı etkiside vardır.(Hollenberg -1973). Dopaminin düşük dozları (2-4 µg/kg/dk)sistemik vasküler rezistansı arttırmaz. (Golberg -1974). Bu ilacın etkili olmadığı durumlarda dobutamin, dobutrex benzer dozlarda verilir. İsoproteranol (0.01-0.10 µg/kg/dk) başlangıçta tercih edilir. Sağ ventrikül disfonksiyonuna ve pulmoner vasküler dirence etkisi fazladır. Hipotansiyon ve normal kardiyak outputta norepinephrinede kuvvetli bir vazokonstriktör ilaçtır. Dobutrex gibi ilaçların yetersizliğinde verilir (0.01-0.05 µg/kg/dk). Amrinon inotropik olup periferik vazodilatatördür. Vasküler düz adaleye direkt gevşetici etki yapar (3µg/kg/dk) ile başlanıp, (5-20 µg/dk)sa artırılır. Tuzlu solüsyon içinde verilir. Bilhassa neonate (yenidoğan) ve infantlarda vazodilatatör etkisine bağlı olarak kan hacmini kontrol gerekir. Katekolaminlerden daha az taşikardi yapar ve atrial aritmilere etkilidir (Ryan-1985). Exonamine etkisi amrinoninkine benzer ama genelde tercih edilmez. İyonize Ca++ seviyelerinin düşük olduğu (<1.2 nMol/lt)durumlarda (0.1mMol/lt) Ca++ seruma katılır. Sinüs 11 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ ritimli bazı hastalarda kronik ventriküler kontraksiyonu arttırmak için bilhassa cocuklarda digitalis verilebilir. Fakat yenidoğanlarda verilmez. Çünkü diastolik fonksiyonu bozabilir. İABPC: İntraaortik balon pompası ile kontrpulsasyon anlayışı, koroner akımın diastolik olarak arttırılması prensibini oluşturur. İlk klinik kullanımı Kantrowitz tarafından yapılmıştır. Kullanımı diastolik koroner akımı arttıran, sistolik afterloadu azaltan, MO2S/ MO2D endokard yaşam ratiosunu düzelten ve kardiyak outputu arttıran diastolik kontrpulsasyon esasına dayanır. Dopamine cevap vermeyen kardiyak fonksiyon yetmezliklilerde ameliyat sonrası katekolaminlerin kullanımına cevap vermemiş miyokard nekrozlu veya nekrozsuz ciddi sol ventriküler fonksiyon bozukluğu olan hastalar ile ciddi ventriküler aritmili, myokard nekrozlu ve yetersiz kardiyak outputlu hastalarda kullanılır. Ameliyat sonrası yaşama olan etkisi %50’dir. Renal yetmezliklilerde bu oran <%50 altına iner (Dowing-1986). İABP iskemik kalp hastalıklarından başka valvar veya konjenital kalp hastalıklarında da kullanılır. İABP’nın konumu pompa çalışmaya başladıktan sonra elde edilen aortik basınç pulsasyon diyagramından anlaşılır.İABP kontrpulsasyona 1/1 ventrikül sistol ratiosu içinde başlanır. Hastada 6-12 saat içinde düzelme başlar. Şayet katekolamin veriliyorsa azaltılır. Düzelme başlayınca İABP ratio 1/3-1/8’e indirilir. Pek çok hastada son düzelme anı 12-48 saati bulunur. Ventrikül Yardımcı Aletleri :1969 Yılında ilk defa Cooley tarafından kullanılmıştır. Şimdi ameliyat sonrası ventriküler disfonksiyonlularda olduğu gibi kardiyak transplantasyon bekleyenlerde kardiyak destek için kullanılır. Bu dolaşım yardımcı aletleri (MCAD) sol ventriküler, sağ ventriküler, biventriküler acid device diye ayrılır. Uygulamada hastanın kendi ventrikülü yerinde bırakılır. Alet vücuda dıştan takılan suni bir kalp pompası gibi işlev görür. Böylece paracorporeal takılan bu alet hastanın dolaşımını sağlar. Aletle hastanın sağ veya sol veya her iki kalp tarafı arasındaki kan akımı deriden girip çıkan tüplerle sağlanır. Tümü ile vücuda implante olan tipinde ise alet, bataryası ile birlikte göğüs içindedir. Enerji kaynağı periyodik olarak değiştirilir. Bu gibi aletlerde kullanılan santrifugal pompa (BioMedicus), sağ, sol veya biventriküler takılır. Yetişkinlerde ve çocuklarda kullanılabilir. Antikoagülasyon gerekmez veya ACT 150-200 saniye tutulacak şekilde düşük heparinizasyon yapılır. Kan atriumlardan yerçekimine bağlı olarak aletin atriumuna dolar ve buradan santrifugal pompa ile hastanın aortasına veya pulmoner arterine atılır. Pompanın kullanım müddeti iki haftaya yakındır. Bu pompalar elektrik kaynağı veya pnömatik olarak çalışır. Elektrikle şartlandırılmış olan iskelet adalesi de ( m. Latissimus dorsi) hem ventriküle yardımcı olarak hem de aortik akımın diastolik artışında bir araç gibi kullanılmaktadır. Extracorporeal membran oksijenasyon (ECMO) veno-arterial veya venovenöz olarak kullanılır. Periferik kanülasyon ve heparinizasyon icab eder. Ameliyat sonrası dolaşımı desteklemek için tekrar devreye sokulur. Bu uygulama kardiyak kateterizasyonda, MI geçirenlerde veya anjioplasti esnasında destekleyici olarak ve ciddi neonatal pulmoner yetmezlikte başarı ile kullanılmıştır. Kalp opersayonları sonrası ventrikül yardımcı aletlerinin alternatifi olarakta kullanılabilir. Dezavantajları ise, heparinizasyon ve yeniden oksijeneratör kullanma mecburiyetleridir. Suni Kalp: Hastanın kendi ventrikülleri yerine göğüs içine yerleştirilir. Kullanımı sınırlıdır. Hemopump: Etkili olmakla birlikte kullanımı sınırlıdır. Femoral arter ve ventrikül arası çalışır. KARDİYAK ARİTMİLERİN TEDAVİSİ Aritmiler postoperatif dönemde morbidite ve mortalite açısından son derece önmelidirler. Bu nedenle ameliyat esnasında kalbe takılan atrial ve ventriküler pacing telleri 5-10 gün yerinde bırakılmalıdır (Friesen-1968). 12 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Ventriküler elektriksel duyarlılık durumları(instabilite): Ventriküler taşiaritmiler perioperatif olmadığı zaman genelde potansiyel olarak lethaldirler. Uzayan operasyon iskemi devreleri, yetersiz myocardial revaskülarizasyon, greft tıkanmaları, hipokalemi, asidoz, hipoxi, intrakardiyak kataterlerin iyi yerleştirilememesi, hipomagnezemi,, katekolaminlerin kullanımı, atrial ve ventriküler insizyonlar, peri ve postoperatif taşiaritmi sebepleridir. Bunlar hastaların yaklaşık % 29’da multifokal ve premature ventriküler kontraksiyonlar şeklindedir. Ventriküler taşiaritmiler ve premature ventriküler kontraksiyonları, ventriküler taşikardileri ve ventriküler fibrilasyonları içerir. Bu ventriküler taşiaritmilerde ani mortalite tehlikesi vardır. Bu nedenle postoperatif dönemde 48 saat süreyle hastanın sıkı bir şekilde monitörize edilerek takip edilmesi gereklidir. Bu atipik atımlar tedaviye cevap verirler. Medikal tedavi ile düzelmeyen ventriküler aritmilerde seyir mortal olabilir. Bunlarda vücuda yerleştirilmiş olan cardioverter ya da defibrilator kullanmak gerekebilir. Şayet ameliyat sonrası 1-2 gün premature ventriküler kontraksiyonlar (> 6 vuruş/dakika) oluşuyor ise kardiyak performans iyi bile olsa tedavisi şarttır. Eğer hemodinamik durum bozuluyor ise anında DC kardiyoversiyon ister(100 watt/sec.), etki etmez ise voltajı iki misli artırıp tekrarlamak gerekir. Proflaktik olarak β- bloker ajan kullanmak yararlı olur. Ventriküler taşikardide üç vuruşta bir tekrarlama varsa bu iyi tolere edilir veya ilaçlarla kontrol altına almak yoluna da gidilebilir. Ventriküler taşikardi hemodinamiyi tehdit eden bir durum halini alıyorsa DC kardiyoversiyon(5 joules) tek bir uygulama bile yeterli olabilir. Ventriküler fibrilasyonda derhal defibrilatör uygulaması gereklidir. Ventriküler aritmilerin tedavisinde kullanılan antiaritmik ilaçlar esas 4 grup halinde tabloda görülmektedir. Digital toxisitesinde bidirectional ventriküler taşikardiler, nonparoxismal AV bölge taşikardileri, bigemine, multifokal premature ventriküler kontraksiyonlar, bloklu atrial taşikardiler görülebilir. Bazen serum digoxin seviyeleri yükselmiş olabilir. Digoxin normal serum seviyeleri 1.4-10 microgr/ml’dir. Yarılanma süresi ise 36 saattir. CPB ve dializ sırasında vücuttan atılamaz. Hipokalemi digital toxisitesini artırır. (Shapiro-1978) Kalsiyum kontrendikedir. Kardiyoversiyondan kaçınılmalıdır. Digital toxisitesi için tedavi, digoxin spesifik fab fragmanlarının stoichiometric verilmesidir. 30-60 dakikada etki ortaya çıkar. ATRİAL ARİTMİLER: Postop dönemde sık olarak ortaya çıkar. Bakımı en güç olan atrial flatterlerdir. Paroxismal atrial taşikardilere pek sık olarak rastlanmaz. Atrial fibrilasyonların açık kalp operasyonları sonrasında oluşma sıklığı %25-50’dir. Aşırı morbidite ve mortaliteye neden olmazlar. Preoperatif devrede mevcut olan pekçok atrial fibrilasyon postoperatif dönemde sinus ritmine dönebilir (Douglas-1985). CPB sonrasında da ortaya çıkabilir. Preoperatif βadrenarjik bloker kullananlarda, postoperatif bu ajanın kesilmesi postoperatif atrial fibrilasyon gelişme olasılığını %40 artırır (Matangi-1985). KOAH ve böbrek hastalığı olanlarda görülme olasılığı daha fazladır. Koroner bypass operasyonları sonrasında > 70 yaş’de %30 oranında ortaya çıkarken, < 40 yaş’da % 4 sıklıkta meydana gelebilmektedir. Atrial fibrilasyonu önlemek için β-adrenarjik bloker ajanlarla proflaksi yapılabilir. Bunun için postoperatif 1. günü sabah (3-4x 10-20 mg/gün) inderale başlanır veya atenolol (3-4 x 25 mg/gün) verilir. Bu ilaca propranololden daha iyi tahammül edilir. Atrial fibrilasyon tedavisinde postoperatif olarak tahmin edilen digital dozunun 2/3’ü verilir. Ventriküler ritim kontrole alınamıyorsa ve hastada ventriküler fonksi alınamıyorsa ve hastada ventriküler fonksiyon yetersizliği ve puşmoner bir hastalık yoksa oral propranolale (2-3x40 mg ) 13 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ başlanır. Durum acilse ilaç İV verilir. Bir doz 0.075 mg/kg’dır. Total doz 5 mg’ı aşmamalıdır ve hemen orale geçmelidir. Alternatif ilaç olarak amiodoran kullanılır. Bolus olarak (5mg/kg/20 dakika) verilir. Bolus arkasındanda devamlı olarak (0.25-0.5 mg/dk/4-8 saat) infüzyon olarak verilebilir. Kinidine göre yan etkileri daha azdır. Uzun zaman devam önerilmez. Kardiyak operasyon öncesi verilen amiodoranın miyokard üzerine depresan etkisine bağlı olarak ameliyat sonrasında iletim bozuklukları, MI ve akciğer ödemi oluşmasına neden olur (Dimopoulou). Atrial flutterler postoperatif çıktığında tedavisi güçtür. Atrial pacing ile tedavi edilir. Flutter kesilince hemen digoxine başlanır ve 6 hafta devam edilir. Paroxismal atrial taşikardiler, postoperatif oluştuğunda atrial pacing ile tedavi edilir. Katekolamin alanlarda oluşmuş ise katekolamini azaltmak gerekir. Destek icap ediyorsa amrinon, β-adrenarjik bloke edici ajanlar (propranolol) faydalıdır. Multifokal tipler İV verapamil ile tedavi edilir. PULMONER SUBSİSTEM: Postoperatif erken evrede pulmoner fonksiyonun yetersizliği, hasta henüz entübe durumda ve kontrollü ventilasyon yaparken ventile ettiği gaz karışımı ve ventilasyonun dakika hacmine karşı PO2 ve PaCO2 cevabı ile anlaşılır. Arterial O2 seviyelerinin cevabı, alveola-arterial O2 farkı olarak ifade edilir. Bu fark normalde birkaç mmHg’dır. CPB sonrası ise bu küçük fark %3-15 nisbetindeki intrapulmoner sağ-sol shuntlardan dolayı büyük alveola-arterial O2 farklarına dönüşür. Bu neticelerin doğruluğu için, hastada sağ atriuma indocyanin green enjeksiyonu ile elde edilen boya eğrileri ile veya renkli doppler akımlı iki boyutlu TEE görüntüleme ile belirlenebilen intrakardiyak shuntların olmaması gerekir. CO2 seviyeleri bakımından cevap ise, arterial CO2 basıncının 30-45 mmHg’da tutmak için gereken ventilasyon dakika hacmi olarak ifade edilir. Hastada tracheal tüp çıkarıldığında görünürdeki tahmin edilen solunum fonksiyonu kadar PaCO2 ve PaO2 ölçümleri de kullanılabilir pulmoner fonksiyon göstergeleridir. Yetişkinde < 45 mmHg altında, küçük çocukta ise <50 mmHg altında, infantta < 55 mmHg altındaki PaCO2 yeterli ventilasyon dakika hacmini belirler. Bu devrede PaO2 hafif düşüktür ve genelde CPB sonrası ilk birkaç gün böyle kalır. Bu durum genişlemiş alveola arterial O2 farkından dolayıdır. Fakat hasta rahat görünüşlü ve solunumu da kolay ve rahattır. PULMONER YETMEZLİK NEDENLERİ: Total CPB’de akciğer dolaşımının olmayışı, parsiyel CPB’de ise çok az oluşu pulmoner yetmezliğin en önemli sebeplerinden birisidir. Bu durum kapiller seviyede düşük değerli streslere sebep olabilir. Nötrofiller bu streslere karşı hassastır (Entmajn-1991). Pulmoner vasküler sistemde iltihabi bir cevabın yanıtı olan nötrofil lökositler, CPB’nin genel yıkıcı etkisine katkıda bulunurlar. Alveolakapiller membran normalden daha geçirgen olur. Neticede makromoleküller buralardan pulmoner dokuya geçer ve alveollere kadar girerler. Bu durum pulmoner ödem sebebidir ve radyoaktif albumin enjeksiyonu ile ortaya çıkarılır. Sol alt lob atalektazilerininm gelişimi bu nedenledir. Bazı hastalarda akciğerlerin direkt travması ve sol frenik sinir harabiyeti pulmoner fonksiyon bozukluğuna neden olur ve sol alt lob atalektazilerinin % 16’nı oluşturur. Sol frenik sinir paralizileri 6 ayda düzelir. Frenik sinir hasarı genellikle intraperikardiyal topikal buzlu soğutma neticesinde meydana gelir (Scannell-1963). Trachea alt kısmının ve bronşların mekanik obstrüksiyonuda bir pulmoner fonksiyon bozukluğuna neden olabilir. Diğer pulmoner disfonksiyon nedenleri, yaşlı populasyondaki pulmoner ödem sebebi olan venulokapiller permerabilite bozulmaları ve pulmoner kanamalardır. 14 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ AKUT PULMONER YETMEZLİKTE RİSK FAKTÖRLERİ: - Hastanın yaşı: < 2 yaş ve > 60 yaş olması, vücutta ve akciğerlerde ödem gelişimine neden olabilir. - KOAH, - Preoperatif PH, - Konjenital alveolar hipoplazi, - Down sendromu, - Preoperatif amiodoran kullanımı, - Membran tipi oksijenatörler dışında diğer tip oksijenatörlerin kullanımı, - CPB süresi, - Kompleman aktivasyonunda ortaya çıkan C3a mikatarının nötrofil aktivasyonunu arttırması, ameliyat esnasındaki risk faktörleridir. - Postoperatif LAP’nın normalden yüksek olması pulmoner venüler basıncıda arttırır. Neticede, artan pulmoner venöz basınç, alveolakapiller retrograd ödeme neden olur ve pulmoner fonksiyonu bozar. - Hastanın uzun süreli makanik ventilatör desteğinde kalması. AKUT PULMONER YETMEZLİĞİN SEYRİ VE TEDAVİSİ: Orta derecede solunum fonksiyon bozukluğu özel tedavisiz solunum egzersizleri ile iyileşir. Preoperatif LV hipertrofisi ve fonksiyon bozukluğu olan hastalarda LAP< 15 mmHg olsa bile ortopne durumu ve paroxismal gece dispneleri olabilir. PA akciğer grafileri fazla bir patoloji göstermese dahi bu hastalar diüretiklere hemen cevap verirler. Genelde pulmoner interstisyumda CPB esnasında biriken sıvı postoperatif 24-72 saat içinde vasküler yatağa geri döner ve böbrek fonksiyonlarının yeterli olmadığı ve diürezin yetersiz kaldığı durumlarda ise kan volümünü arttırır. Pulmoner venöz basınç LAP, LVEDP birden yükselir ve ağırlık artması gibi, diğer sıvı retansiyon bulguları olmadığı halde pulmoner semptomlar ortaya çıkar. Postoperatif alveolar ve interstisyumda birikmiş proteinden zengin mai silier bronş fonksiyonu ile de terminal bronşiollerden ve ana bronşlardan öksürükle atılır. Aksi halde dispne ve takipne sebebi olabilirler. Bununla birlikte tracheabronşial sekresyonlar 2-3 gün içinde öksürükle atılıp temizlenmelidir. Akciğer volümü, vital kapasite artışı genellikle reversbl olur (Estenne-1985) Akciğerlerin normale dönüşü 3-6 ay içinde gerçekleşir. Akciğerlerin tedavisinde şu tedbirleri almak gereklidir. Tracheal tüp çıkarılması ertesi sabah veya duruma göre postoperatif 4-6 saat sonra yapılmalıdır.Reoperasyonlarda tracheal tüp çıkartılması biraz daha geciktirilebilir. Hastalarda alveola arterial O2 basınç farkı normalde çok azdır. Fazla ise FiO2’yi artırmak gerekir. PaCO2’i 30-35 mmHg’da tutacak şekilde solunum sayısı ayarlanmalıdır. Hastada extravase, intertisyel aralığa doğru sızan plazma dolayısyla hemokonsantrasyon azalabilir. Onun için konsantre serum albumin vermek yararlı olur. Extrasellüler su miktarını azaltmak içinde diüretikler verilir. Hastada nörolojik komplikasyonlar varsa, kardiyak subsistem fonksiyonları bozuk ise, göğüs tüpünden kanama devamlı ise, kalan bir defekt olasılığı varsa ve bunlar için reoperason düşünülüyorsa tracheal tüpün çıkarılması 48 saat sonrasına bırakılabilir. Zorlu solunuma bağlı pnömotorax oluşmasında hemen su altı drenajına başvurulur. Proteinden zengin bronşial salgı ile ilgili bronkospazmlarda aerosollere ek olarak IV aminofilin (0.15 mg/kg/dakika) % 10 dextrose içinde devamlı infüzyon şeklinde verilir. Başlangıç yükleme dozu (4mg/kg/ 20 dakika) dır. Yenidoğanlkar ve infantlarda diafragma paralizilerinde entübasyon durumu 15 günü aşabilir. Bunlarda hemidiafragma plikasyonu çabuk extubasyona olanak verdiği gibi diafragma fonksiyonunu bozmaz ve frenik paralizi düzelmesini de engellemz. On günü aşan entübasyon durumlarında trakeostomi yapılır. İnfantlarda trakeostomi komplikasyonları daha çoktur. PaCO2 >50 mmHg olup 4 saat böyle devam ediyorsa kardiyak output azalma belirtileri 15 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ varsa, hasta rahat soluyamıyorsa, öksürük yetersiz ise, trakeal sekresyon fazla ise tekrar entübasyon gerekir. Pulmoner hipertansiyonlu kişilerde bronkospazm birkaç saniye iinde gelişir. Kardiyak outputta düşme, PaO2’deki azalma ile birliktedir. Bu sendrom, yenidoğanlarda , pulmoner hipertansiyonlu konjenital kardiyak defekti olan infantlarda ameliyat sonrası gelişir. Ameliyat sonrası 18 saatte yükselen pulmoner arterial basınç ile birlikte hipertansiyon krizi meydana gelir. Kriz esnasında sağ ventrikülin akut dilatsayonuna bağlı atipik kardiyak tamponatta gelişir. Bu sendrom yıllardan beri bilindiği halde sebebi bilinmiyordu. Konjenital kalp defektlerindeki aşırı pulmoner kan akımı ve nisbeten düşük periferik vasküler rezistans bu sendromun risk faktörlerini oluşturur. Pulmoner arter ve arteriollerdeki histolojik yapı normale yakındır. Pulmoner hipertansiyonu sabit pulmoner vasküler hastalıklarda bu sendrom görülmez. CPB sonrasında akciğerlerde nötrofil birikimleri ve pulmoner endotelial hücre zedelenmelerinin bilinen varlığı bu sendromun gelişmesine uygun ortamlar hazırlar. Pulmoner endotelial hücrelerden salgılanan arachidonic metabolitler, bradikinini inaktive edecek pulmoner endotelial hücre yetmezliği bu harap olan hücrelerden konstriktif platelet activating faktör salgılanışı (Ryan1985) muhtemelen CPB esnasındaki olaylar ile de desteklenir. Belki de bu endotelial hücreler preoperatif yüksek pulmoner kan akımı ile önceden bu postoperatif durumu şartlandırmışlardır. Vazokokonstriksiyon sebebi olan akut hipoksi ve katekolamin tedaviside postoperatif risk faktörleri arasında sayılır. Akut pulmoner hipertansiyon krizi tedaviye rağmen fataldir. Bu krizin tedavisinden önce önlenmesi mühimdir. Yenidoğan ve infantlarda en önemli önlem 20-48 saat veya daha fazla sedasyon ile paralitik durumun devamını sağlamaktır. Hasta tedavide iken entübasyonda bırakılır. Küçük çocuklarda ve daha büyüklerde fentanil (25 µgr/kg), panküronyum (0.015 mg/kg) hiç olmaz ise 20-24 saat birlikte verilirse rigidite önlenir ve pulmoner hipertansif kriz olasılığı en aza iner. Bu ilaçların kardiyak fonksiyona veya sistemik ve pulmoner dolaşıma zıt etkileri çok azdır. Ayrıca solunum havasındaki O2 konsantrasyonunu yükseltmek faydalıdır. Periferik vasküler rezistansı azaltır. Pulmoner arter içine nitroprussid infüzyonuda yararlıdır. Pulmoner vasküler rezistansı azaltmak için nitrik oxid kullanımıda ümit vericidir ve prostosikline üstündür. 1000 ppm NO, N2 flowmetre ile inhalasyon yoluyla verilir. 25 cm basınç seviyesi altındaki bir noktadan hastadan dolaşan gaz örneği alınıp analizatörler ile NO ölçümü yapılır. Hasta iyileştkçe ilaç dozu azaltılır. Pulmoner hipertansiyonlu TGA’lı yenidoğanlarda pre ve postoperatif NO inhalasyonu ile iyi neticeler alınmıştır. NO inhalasyonlarına karşı rebound direnç gösteren pulmoner hipertansiyonlarada rastlanmıştır ( Atz-1996) RENAL SUBSİSTEM İdrar katateri ile idrar miktarı kontrol edilirken ilk 24 saat her 4 saatte bir serum K konsantrasyonu ölçülür. Duruma göre ikinci 24 saatte, 8 saatte bir olmak üzere serum K ölçümüne devam edilmelidir. Serum kreatinin ve BUN kontrolleri ilk 48 saat sabahları yapılmalıdır. Üriner output>500 ml, 24 saat/m2 veya 20ml/saat/m2, büyüklerdeki normal idrar çıkış sınırlarıdır. Bu sınır infant ve küçük çocuklarda 0.5-1 ml/saat/kg olmalıdır. Renal yetmezlik durumlarında serum kreatinin (1mg/dl), BUN (<40mg/dl), serum K (<5 meq/lt) değerleri normalinin üstüne yükselir. Yoğun bakımda iyileşme devresindeki hastada erken postoperatif devrede kırmızı kan hücreleri olmaksızın pembe idrar, serbest plazma hemoglobin varlığını gösterir ve 40 mg/dl yükseklğindeki serbest Hb miktarı tehlikeli ve potansiyel bir hemoliz belirtisidir. AKUT RENAL YETMEZLİK NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ: Yetişkinlerde akut renal yetmezlik nadirdir. Örneğin; koroner bypass greft sonrası hastaların % 0.1’de görülür. İntrakardiyak operasyon sonrası infantlarda ise %1-10 sıklığında meydana gelir. Yetişkinlerde postoperatif akut renal yetmezlik ancak kardiyak 16 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ subsistem kriterlerinin bozuk ve CO2’un düşük olduğu durumlarda gelişebilir iyi yönlendirilmiş kardiyak operasyonlardan sonra pek görülmez. Risk faktörleri içinde çeşitli sebepler sayılabilir. Örneğin; preoperatif renal fonksiyon bozukluğunun bulunması en önemli risk faktörüdür. TOF gibi siyanotik konjenital kalp hastalıkları, class IV kronik kalp hastalıkları postoperatif dönemde akut renal yetmezlik tehlikesini artırır. Yeni doğan ve infantlarda bilhassa posoperatif dönemde, ileri derecede CO2 azalmasına bağlı olarak gelişen akut renal yetmezliğin bir risk faktörüdür ve sıklığı % 8-10’dır. Bu durumun nedeni isehenüz olgunlaşmamış böbreğin azalan CO2 karşısında idrarı iyi konsantre edememesidir. Buna ek olarak yetişkinler ile karşılaştırıldığında infantlarda CPB esnasında ve erken ameliyat sonrası devrede daha çok doku hipoxisi gelişir. Bu durum ise nefrotoxik olan K, BUN ve diğer maddelerin kanda artması ile birlikte olur. Örneğin; ürik asit (10 mg/dl) yükselir ve nefrotoxik etki eder. 60 yaş üstü hastalarda akut renal yetmezliğe karşı potansiyelite veren diğer bir yaş grubudur. Uzun süren CPB’ler de risk faktörüdür. Derin hipotermi ve total sirkülatuar arrestinise risk faktörü olarak etkisi bilinmiyor. 28 C ‘de 1.6 lt/dakika ve 30 mmHg basınç altında uygulanan CPB, ameliyat sonrası CO2 ‘in normal olduğu olgularda akut renal yetmezlik olasılığını düşürür. Prime volümün kan sulandırılmadan yapılması akut renal yetmezlik riskini arttırır. Plazmada yüksek Hb seviyeleri (>40 mg/dl) CPB sonrası erken postoperatif dönem için risk faktörüfür. Gentamisin ve bazı antibiyotikler de ameliyat sonrası oluşan akut renal yetmezlik sebebi olabilirler. AKUT RENAL YETMEZLİK SEYRİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ: Akut renal yetmezlik belirtileri ameliyat sonrası 12-18. saatlerde başlar.İnfant ve çocuklarda vücudun kardiyak ouput arttırma önlemlerine karşı böbreklerin oligüri cevabı ile direnç göstermeleridir. Bu direnç dopamine ve furosemide cevap vermez.Bu oligüri, hemoliz olan kırmızı kan hücrelerinden ve intrasellüler doku depolarından açığa çıkan yüksek serum K konsantrasyonu ve daha yavaş artan BUN ve kreatinin ile birlikte olur. Acil önlemlerle ölüm tehlikesi azalır. Düzelme başladığı zaman ise kardiyak output yükselir ve önemli bir renal fonksiyon bozukluğu kalmadan hasta iyileşebilir. Daha hafif olan ve büyüklerde görülen renal yetmezlik ise postoperatif 3-4. günlerde ortaya çıkar. Bu tür letal değildir. BUN ve kreatinin yükselmesi yavaş olur.Bu yükselme postoperatif 7-8. günlerde olup oligüri genellikle kaybolur. Hiperkalsemi 5 mg/dl’yi geçmez. % 75 hastada spontan şifa olur. Akut böbrek fonksiyon bozukluğunun tedavisinde aşırı sıvı yüklenmesinden kaçınılmalıdır. Bu yükleme durumunda orta derecede renal fonksiyon bozuklukları gelişebilir. Postoperatif erken evrede oligüri geliştiğinde preload ve afterloadı optimal duruma getirmek için dopamine başlanır (2.5 µgr/kg/dk) ve furosemid (1 mg/kg) İV verilir. Yeterli cevap alınırsa 6-12 saatte bir tekrarlanır ve 3 gün devam edilir. Eğer 30-60 dakika içinde cevap alınamıyorsa miktar 2-4 katına (8mg/kg) çıkarılabilir. Sulu bir idrar çıkışı başlarsa bu renal fonksiyon bakımından faydalı bir işarettir. Serum K (>5.5 mEq/lt) ise glukoz-insulin karışımı İV verilir. K-exalate lavmanları yapılır.. İdrar çıkışı furosemide cevap vermediği zaman, kokteyl olarak furosemide (40 mg), (100 ml % 20’lik) mannitol içinde olarak (1 mg/kg/dk) infüzyon yapılır. 2-4 saate bir idrar osmolaritesine bakılır (310 mOsm/lt) ise hemen 4 saat verilip 4 saat kesilerek aralıklı infüzyona başlanır veya 3000 ml. idrar çıkmaya başlayınca kesilir. 2 saaty içinde cevap alınamyan olgularda kokteyl infüzyon durdurulur. Oligüri ve hiperkaleminin birkaç saatlik tedaviye cevap vermediği yenidoğan ve infantlarda ölüm gelişir. Bu gibi hastalarda CPB zamanında artmış olan extrasellüler sıvı volümü dolayısı ile derhal acil peritoneal dialize başlamakta da fayda vardır. Bu gibi olgulşarda bu extrasellüler sıvı birikimini mümkün olduğunca azaltacak önlemleri almakta faydalıdır. Örneğin; CPB esnasında ultrafiltrasyonu önlemek erken 17 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ ameliyat sonrasında sıvı verilmesini ileri derecede azaltmak, yenidoğan ve infantlarda median sternotomide Xyhpoid altından bir periton dializ katateri yerleştirmek gibi. Bu dializ katateri başlangıçta bir dren gibi fonksiyone ederek plazmanın protein içeriğine eşit protein içerikli bol miktarda peritoneal sıvı çıkışına olanak vererek böbreklerde rahatlama sağlayabilir. Furosemide cevap vermeyen oligürilerde ve 5 mEq/lt üstündeki serum K seviyelerinde derhal peritoneal dialize başlamakta fayda vardır. Dialize alternatif olarak (10 ml/kg) izotonik ve hipertonik solüsyonlarda kullanılabilir. Yenidoğan, infant ve çocuklarda dializ neticesi kardiyak performansta düzelme ve ventilatuar gereksinimde de azlma olur. Daha yaşlılarda ve yetişkinlerdeki oligürik olmayan renal yetmezlikte hemodializ seçkin bir yöntemdir.İnfant ve yenidoğanlarda ise hemodializ gerekmez (Srinivasan-1981). Devamlı AV hemopump teknik de hemodinamik olarak stabil olmayan hastalarda denenebilir. NÖROPSİKOLOJİK SUBSİSTEM Genel Nöropsikolojik Subsistem CPB sonrasında etrafa uyum sağlamak, hatırlatma, öğrenme, görme ve motor hareketleri ekseriyetle yeterlidir. % 20 olguda geçici azaltabilir. % 5 olguda da ciddiyet gösterir (Shaw-1987) Postoperatif 8. haftada en az % 60 olguda nöropsişik fonksiyonlar tamamen düzelir. 6 ay-5 yıl arası bu tip fonksiyonların normale döndüğü hasta yüzdesi % 80’den fazladır. (Sotamiemi-1986). Fonksiyon bozukluğu sebepleri; beyindeki organik değişimler, embolizasyon, iskemi ile birlikte perfüzyon azlığından ibarettir. Bu sistemin fonksiyon bozukluğunda rol oynayan risk faktörleri ise yaş, karotis arter stenozları, CPB’nin uzun sürmesi, partikül gaz mikroembolileri ve membran oksijenatör haricindeki oksijenatörleri kullanmadır. Mizaç Huy Sistemi Anksiyete, depresyon, öfori hali, % 7 olguda delirium hali görülebilir. Risk faktörü olarak preoperatif anksiyete sayılabilir. % 2-20 olguda halüsinasyon hali vardır. Tedavileri psikiyatriktir. LOKALİZE NÖROPSİKİLOJİK SUBSİSTEM Postoperatif devrede hamiparezi, hemipleji, görme defektleri oluşur ve hemen gerileyip kaybolabilirler. Okuma güçlüğü erken devrede meydana çıkar ve iki haftada kaybolur. Hemiparezi, hemipleji sıklığı % 0.5 oranında olup genç hastalarda rastlanır. 65 yaş üstünde bu oran % 5, 75 yaş üstünde ise % 8’dir. Bu semptomatolojide neden ve risk faktör olarak; platelet kümeleri embololisi, mikrobubles, hava embolisi, fibrin birikimleri, aterosklerotik plak embolisi gibi CPB komplikasyonları sayılabilir. Yaş, atheroskleroz, CVH, kardiyak output düşüklüğü, CPB süreside diğer risk faktörlerini oluştururlar. Tedavide; hiperbarik oksijenasyon uygulaması masif hava embolisinde etkili olabilir. Spontan iyileşme sıklıkla olabilir. İntervallerin 12-24 saati aştığı durumlarda bu tedavi fayda vermez. Entübasyon ve sedatifler denenebilir. Prognoz değişiktir. GASTROİNTESTİNAL SİSTEM Postoperatif birinci gün ağızdan alım başlar. Entübasyon tüpü olanlarda postoperatif 12-24 saatte nazogastrik sondadan sıvı verilmesine başlanır. Batında distansiyon varsa, peristaltizm henüz yoksa, İV beslenme yapılır. Peptik ülseri olan hastalarda histamin H2 reseptör antagonistleri her 6 saatte bir ağızdan veya İV verilir. Bu ilaçların yerine cimetidin (300 mg) de verilebilir. Bu ilaçlara hasta hastanede yattığı sürece devam edilir. 18 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ AKUT YETMEZLİK TİPLERİ Hastaların yaklaşık olarak % 1’de gelişir ve çeşitli tipleri vardır. Sindirim sistemi kanamaları, hemorojik gastrit ve duodenit neticesi olur. Masif kanamalar kolonla ilgilidir. Akut kolesistit: Sağ hipokondriumda ağrı, sertlik ayrıca ateş ve lökositoz vardır. Bu komplikasyonda mortalite % 75’tir. Akut pankreatit: Hastaların yaklaşık olarak % 25’de gelişir ve hiperamilezemi vardır. Kalp cerrahisi sonrası pankreatik sellüler hasar gelişmesi, yüksek doz kalsiyum verilenlerde rastlanır. Amilazı yükselen hastaların yaklaşık % 5’de pankreas abseleri ve hemorojik pankreatit gelişebilir. Karaciğer nekrozu: Kardiyak cerrahi sonrası billuribin konsantrasyonu 3 mg/dl olan hastaların % 20’de sarılık gelişir. & mg/dl’de sarılık şiddetlidir. Preoperatif sağ atrial hipertansiyon, intraoperatif hipoxi, erken postoperatif hipotansiyon, intraoperatif aşırı kan transfüzyonu, postoperatif sarılık olasılığını arttırır. Halothane gazı ayrı bir risk faktörüdür. Postoperatif kardiyak output iyi ise karaciğer fonksiyonu derece derece düzelir. Kardiyak output ciddi olarak azaldığında hepatik nekroz gelişir, tek faydalı ve yeterli tedavi TPN’dir. İntestinal nekroz: Postoperatif sinsi şekilde gelişebilir. Sonuçta perforasyon olabilir. Ösofajit: İntraperikardiyal kan birikmesi ve perikardit ile ilgili gelişip disfaji nedeni olur. Candida ösofajitinin antibiyotik tedavisi 1-2 hafta sürebilir. Tanı ösofagografi ile doğrulanır. Diare: Kanlı ve mukuslu olup, abdominal distansiyon ile birliktedir. Ameliyat sonrası 10. hafta sonuna doğru görülebilir. Antibiyotikleri kesmak icap eder. Nedeni, uzun süren LCOS ve iskemi neticesi barsak nekrozu veya ülseratif kolit veya proktitdir. Feçes sık olup, patlayıcı tarzda fışkırır gibidir. Sigmoidoskopi tanı koydurucudur. Barsak iskemi ve nekrozunda operasyon ve rezeksiyon gerekir. Prognozu kötüdür. Abdominal distansiyon: Abdominal gaz birikimine bağlıdır. Distansiyon nedeni, p.o procainamid, sefalosporin alımı, mediastinit, akut pankreatit olabilir. Postoperatif 2-4. gün meydana çıkar. AKUT YETMEZLİK NEDENLERİ, RİSK FAKTÖRLERİ VE TEDAVİLERİ GİS veya karaciğerin hipoperfüzyonu (Krasna -1988) yenidoğan ve infantlarda vena cava inferior kanülünün uygun olmayan pozisyonu, umblikal arter trombozisi gibi nedenlere bağlıdır. Preoperatif peptik ülser, yenidoğanların akut nekrotizan enteriti, ileri yaş, uzun süran CPB, İABP kullanımları risk faktörlrini oluştururlar. Tedavide histamin H2 reseptörleri ve cimetidin kullanılır. ENDOKRİN VE İMMÜN SUBSİSTEM Akut adrenal yetmezlik % 1-5 sıklığında görülür. Semptomlar ameliyat sonrası 4-10. günlerde çıkar. Karın ağrısı, abdominal distansiyon, mental bozukluk, ateş ve şok belirtileri olur. Serum kortizol seviyelerinde azalma tanı koydurucudur. Derhal İV kortizol ve salin 19 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ infüzyonu vermek semptomları düzeltir. Yetmezlik sebebi sürrenal glandın hemorajik infarktıdır. Postoperatif antikoagülan tedavi ile ağırlaşır. Bazı olgularda T3 (Triiyodotironin) azalması olup 24 saat düşük kalır. T3 verilmesi tedavide yeterlidir. İmmün subsistem CPB sonrası düşer ve bir kaç hafta düşük kalır. IL seviyelerinde artma vardır ve bu hipertermiye neden olur. KARDİYAK CERRAHİ SONRASI HASTA TAKİBİNDE BAZI ÖZELLİKLER SIVI, ELEKTROLİT VE KALORİ TAKİBİ ÇOCUK VE YETİŞKİNLERDE ( > 2 YAŞ VEYA > 13 KİLOGRAM) Postoperatif 48 saat Na verilmez. Su ihtiyacı olarak ilk gün (500 ml/m2/gün) sonraki günler ise (750 ml/m2/gün) % 5 glukoz verilir. Fazla sıvı vermek zararlı etki yapar. Şayet böbrek fonksiyonu bozuk ise sıvı yüklenmesine neden olur. Postoperatif (10 mEq/m2/dl) K verilebilir. Total K azalmasına rağmen bu miktar aşılmamalıdır. Çünkü fazla verilen K böbrekten kaçar, genelde ilk 3 günde hipokalemi (< 3 mEq/lt) altına düşmedikçe tedavi gerekmez. Şayet digital veriliyorsa serum K (4mEq/lt) de tutulmalıdır. Eğer ektopik ventriküler atım varsa serum K seviyesi (4.5-5 mEq/lt) arttırılmalıdır. Trakeal tüp çıkarılmasından birkaç saat sonra ağızdan gıdaya başlanır. Postoperatif 2. gün İV veriliş kesilir. Postoperatif birkaç gün Na çıkışı bozulabilir. Hastanın ağırlığı preoperatif ağırlığına eşit oluncaya kadar Na diyetine devam edilir. Extübasyon birkaç gün gecikecek olursa nazogastrik beslemeye geçilir. YENİDOĞAN VE İNFANTLARDA (< 2 YAŞ VEYA < 13 KİLOGRAM) Bu yaştaki çocuklarda enerji gereksinimini karşılamak için % 10’luk glukoz verilir. Na’a az miktarlarda başlanır. Genelde Na (250 ml/m2/24 saat) vermek bu ihtiyacı karşılar. Hasta extübe edildikten 8 saat sonra ağızdan beslenmeye başlanır. Her 4 saatte bir glukozlu su verilir. Bebek yeterince kendine geldiğinde anne sütüne başlanır. İkinci günden daha uzun zamandan beri entübasyonu olan bebeklerde ise nazogastrik sondadan beslenme yapılır. Entübasyonda 48-72 saati aşmamalıdır. Postoperatif ilk 48 saat günde iki defa hipoglisemi kontrolü yapılmalıdır. Bilhassa 3 aylıktan küçüklerde bu gereklidir. Günde iki defa kan şekeri bakmak yerine önlem olarak hergün % 10’luk glukoz da verilebilir. Hipoglisemi (< 80 mg/dl) ise (50mg/kg) glukoz, (1mg/kg) % 50 dextroz, aynı miktar % 5 glukoz ile karıştırılıp 15 dakika üstünde İV verilir. 30 dakika sonra kan şekeri ölçülür. 4 saatte bir ölçme tekrarlanır. Sıvı protokolü genelde şu şekilde ayarlanır. Postoperatif 1. gün: 250ml/m2/24 saat tuzu serum, Na verilmez. 500 ml/m2/24 saat % 10 glukoz+ su, K verilmez. Postoperatif 2. gün: 250 ml/m2/24 saat tuzlu serum, 750 ml/m2/24 saat % 10 glukoz+su, K verilmez. Postoperatif 3. gün: p.o beslenmeye geçilir. METABOLİK ASİDOZ Postoperatif ilk saatlerde, baz açığının (≥ 2mEq/lt) olması normaldir. Arterial PH >7.4, PaCO2>30 mmHg ölçümlerinde tedavi gerekmez. PaCO2<30 mmHg ise öncelikli olarak baz açığı tedavi edildikten sonra PaCO2 ayarlanır. PH<7.4 ise, baz açığı tedavi edilir. Şayet iyileşme devresi normal geçiyorsa büyüklerde 4-8 saat, infantlarda 2-4 saat beklemeyle baz açığı kendiliğinden düzelir. Özellikle, infantlara ek olarak Na yüklenmemiş olur. Tedavi protokolü şu şekildedir: 20 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Endikasyon: Baz açığı (> 2mEq/lt), PH (<7.35), PaCO2<30 mmHg tedavi gerektirir. Tedavi: Extrasellüler sıvıya yöneltilip, miktarı ise vücut ağırlığının % 30’u kabul edilir. Total extrasellüler baz açığı = baz açığı (mEq/lt) x vücut ağırlığı x 0.3’tür. Hastaya total extrasellüler baz açığının yanısıra eşit miktarlarda Na gidecek şekilde NaHCO3 verilir. ½ saat içinde baz açığı ölçülür, icap ediyorsa tedavi tekrar edilir. Şayet hastada akut kardiyak output azalması varsa veya kardiyak arrest olmuşsa yüksek doz NaHCO3 verilir (büyükler için 44 mEq, çocuk ve infantlar için 1mEq/kg). ORTA DERECEDE METABOLİK ALKALOZ Postoperatif ilk 24 saate alkaloz oluşması nekahat halindeki hastada normaldir. Bu kısmen verilen kandaki antikoagülan solüsyonun (Na sitrat) içerdiği Na miktarı ile ilgilidir ve yüksek miktardaki kan transfüzyonlarında görülür. Nitrat metabolizması neticesinde Na iyonlarını dengede tutmak için uygun tek anyon olarak bikarbonat ayrılır. Bu durum 2-4. günlerde H iyonlarının hücreden göçü ile artar. H iyonları K iyonları ile yer değiştirdiğinden hem bu nedenle hem de idrarla çıkış dolayısıyla serum K düşer. Bunun için yeterli miktarda K da vermek gerekir.(200meq/24 saat). Bu miktarın belirlenmesi 4 saatte bir yapılan K titrajı ile olur. Alkaloz serum klorid düşüşü ve kompansatuar olarak PaCO2 yükselmesi ile birliktedir. Böbrek fonksiyonu normal ise durum kendiliğinden düzelir. Şayet durum bozuluyorsa hidroklorik aside devam edilir. Tedavi protokolü şu şekilde düzenlenir. Endikasyon: PH(>7.60), baz fazlası(>5mEq/lt) tedavi gerektirir. Tedavi: 0.15 normal hidroklorik asit solüsyonu hazırlanır. (12.5 ml %36’lık konsantre hidroklorik asit 1000 ml steril su ile sulandırılır), böylece (0.5 normal HCL)’ın bir litrelik solüsyonu (150mEq) Cl içermiş olur. Klorid eksikliği aşağıdaki gibi hesaplanır. Cl eksikliği= 0.3 x kg + Cl konsantrasyonu(mEq/lt) Total baz fazlası (mEq)= 0.3 x kg x baz fazlası(mEq/lt) 0.15 normal HCL 16-24 saat içinde verilerek klorid eksikliği giderilir. Azami infüzyon hızı(0.2 mEq) H+/kg/saat olmalıdır. Total baz fazlalığı 0-1 mEq/kg’a kadar inmelidir. K seviyesi (>3.5 mEq/lt) olmalıdır. VÜCUT ISISI Postoperatif vücut ısı anormalliklerinin 4-5 gün sürmesi normaldir. Bazen hipotermi 2 hafta sürebilir. Hipertermi periyodik olarak çıkıp kaybolabilir. Ateşli zamanlarda kan kültürü negatiftir. Bu ateş tipinde IL dahil çeşitli hipotezler üretilmiştir. Ateşin ilk 6-36 saatlerde artması letal bir konplikasyondur. Hipermetabolik durumlara bağlı olabilir. İnfüzyon ile ilgisi yoktur ve kendiliğinden kaybolur. Etyolojisi bilinmemektedir. Ateşle birlikte düşük kardiyak output deride kan akımının düşmesine neden olur. Bu ise derideki ısı kaybını bozar. Ayrıvca rtan ısı dolayısıyla VO2 de bozulur. Bu yüksek ısının malign hipertermi ile ilgisi yoktur. Bu yüksek ısıda hem VO2 artmasını önlemek hemde deriden ısı kaybını arttırmak için kardiyak output yüksek tutulmalıdır. Ayrıca peritoneal soğuk dializde yapılabilir. Özetle, tedavide şunların yapılmakta olduğu görülür. Acetaminophen supp., dexamethasone (0.25 mg/kg/İV) vücüda soğuk banket uygulaması, ciltten ısı kaybını arttırmak için sodium nitroprussid (1 µg/kg/dk), kardiyak outputu arttırmak, soğuk veya oda ısısında dializ solüsyonu ile peritoneal dializ, TA düşükse adrenalin vermek. KANAMA Göğüs tüplerine 10-15 mmHg negatif basınç uygulanır. Ameliyat sonrası kanama artarsa reoperasyon yapılmalıdır. Belirli bir kanama noktası bulunmayan olgularda spesifik 21 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ kanama tedavisine geçilmeden önce kontroller yapılmalıdır. Bu kontroller ACT bakmak, fibrinolitik aktivasyonu ölçmek, platelet fonksiyon kaybını ve azalmasını ölçmekten ibarettir. Tedavi olarak protamin, taze plazma, konsantre platelet, aminocoproic asid veya aprotinin verilir. KARDİYAK TAMPONAT Hastaların %30’unda ameliyat sonrası 4-10. günlerde perikardiyal effüzyon gelişebilir. Bu hastalar erken ameliyat sonu devrede çok kanamaları olan hastalardır. 10.gün içinde kendiliğinden artan bu effüzyonlar, daha sonra kendiliğinden çekilebilir ve asemptomatik olup tedaviyi gerektirmezler. Bu tip olguların %1’inde de kardiyak tamponat gelişir ve acil operasyon ister. Geç tamponatlar birkaç hafta sonra da gelişebilir. Nedeni bilinmemekle birlikte antikoagülan tadavi uygulananlarda oluştuğu görülmüştür. Ciddi morbidite ve mortalite sebebi olurlar. Semptomatolojide, izah edilemeyen halsizlik, letarji, efor dispnesi, ortopne, hepatomegali, asit, periferik ödem, yüksek juguler ven basıncı, paroksismal nabız, sebebi bilinmeyen prerenal azotemi, gögüs grafisinde kalp gölgesinin genişlemesi bulguları vardır. Perikardiyal dekompresyon yapmak gerekir. Drenaj, perikardiyosentez veya reoperasyon icap eder. İNFEKSİYON Yara komplikasyonları, mediastinit, sternal ayrılmalara neden olur. (%0.8) bilateral İMA-CBG operasyonlarında sternal ayrılma sıklığı ise %8 dir. Mortalitesi ise %6-7’dir. Erken etkin tedavi neticesi %5 altına iner. Bacakta safen veni kaldırıldığında oluşan hematom enfeksiyonu %1-2’dir. Enfeksiyon risk faktörleri başlıcası retrosternal hematom oluşması olmak üzere operasyonun uzaması, sternumun iyi kapatılamaması, şişmanlık, diabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, uzun süre mekanik dolaşım yardımcı alet (MCAD) kullanımı ve steroid kullanımdan ibarettir. Ameliyat öncesinde ortaya çıkmış olan solunum sisteminin obstrüktif tip hastalıklarının (KOAH) tedavisinde β-adrenerjik ilaçların kullanımı ve body mass index (MBİ) (BMİ=vücut metrekaresi başına hastanın boyuna göre vücutağırlığıdır) (Bitkover). ile ifade edilen şişmanlık derecesi, ameliyat sonrası sternal stabilizasyonun bozulması ve mediastinit oluşmasındaki en önemli risk faktörlerindendir. Diğer mediastinit faktörleri arasında yaş, sigara içme durumu, diabet, ameliyat öncesi antibiyotik kullanımı, kortizon tedavisi ve MI geçirilmiş olması, acil bakımda tedavi görmüş olması, deri hastalıklarının (ülser, ekzama vb.) bulunması yer alır. Ameliyat esnasında risk faktörleri arasında ise CPB süresi, AoCC süresi, CABG sayısı, teknik problemler, ameliyattaki kan kaybı, transfüzyon sayısı ve gögüs tüplerinin sayısı gibi durumlar bulunabilir. Ameliyat sonrası risk faktörlerini ise hastahanede yatış süresi, mekanik vantilatörde kalış süresi, ototransfüzyon kullanımı, solunum problemleri ve βadrenerjik ilaçların kullanımı, İABP kullanımı, hemodializ gereksinimi ve reoperasyonlar teşkil eder (Blanchard). Mediastinitten ölüm oranı %12.1’dir. Hastada ameliyat öncesi geçebilen KOAH’ın mühim bir göstergesi olan βadrenerjiklerin kullanımı ve ameliyat sonrası KOAH problemleri ve normal boylu bir hastada ağırlığın 10 kg’dan fazla oluşu mediastinit tehlikesini 2 kat arttırmaktadır. Diğer risk faktörlerinin ise bu iki faktöre eklenmesi mediastinit tehlikesini daha da fazlalaştırır. Sternum stabilizasyonun bozulması, β- adrenerjik ilaç kullanımı, BMİ artması ile birlikte olmakla beraber operasyonla ilgili risk faktörlerinden sayılmaz. Bu iki mediastinit risk faktörüne bağlı aşırı kilolu hastalarda sternum kanatlarında iki yana doğru itilme problemlerinin fazla oluşu veKOAH’lı hastada öksürüklerin siddeti de sternum kanatlarına aşırı yük yükler. Bu durum ise sternal ayrılma sebebi olup mediastinit ile birlikte gelişir. 22 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Subkutan doku iskemisi de bu bölgeden içeriye mikroorganizasyon göçüne neden olarak mediastinit gelişmesine katkı yapar. Mediastinit durumu genelde ameliyat sonrası 7.günde gelişir. Mediastinit ve sternum ayrılmasında tedavi olarak kateter yolu ile antibiyotik irrigasyonu ile mediastinit temizlenir ve debridman sonrası kanatları ayrılan sternumu tekrar kapatılması işlemine geçilir(Schumaker-1963). Daha sonraları yukarıdaki tekniğe mediastiniti omental flep (LeeAB.Surgery 1976;80:433-6) veya adele flepi (Jurkiewicz Mİ. Ann Surg 1980;191:738-44) ile doldurduktan sonra sternum kapatılma uygulamalarına eklenmiştir: Sternum tekrar kapatılması işleminde sağlam bir fiksasyon yapılması şarttır. Fiksasyon için presternal adale plastronu oluşturarak sternotominin kapatılması ilk defa 1977 yılında Robiseck tarafından tarif edilmiş ve kapatma interrupted paslanmaz çelik teller kullanılarak yapılmıştır. Sternumu kapatma teknikleri arasında (Robiseck F.J Thorac Cardiovasc Surg 1977;73:267-8) ve 8 şekli perikostal sütürlerle kapatma teknikleri başlıcalarıdır. Bu tür kapatmalar bilhassa frajil ve fraktürlü sternumlarda fayda sağlar. Robiseck, zigzag örgü sütürla sternumu karşılıklı yaklaştırarak kapatma tekniğinde dikişlerin geçtiği dokuyu besleyen kolateral kan getiriminin bozulma ve sternal aralığın üst ve altta iyi kapatılmama olasılığı vardır. Bunu ortadan kaldırmak için yapılan parasternal çelik sütürlarla sternumu yakınlaştırma vertikal stabiliteyi koruduğu gibi karşıdan karşıya atılan yaklaştırıcı sütürler de kollateral akımını bozmadan üst ve altta iyi bir sternal yaklaştırma sağlar(Gamel). ŞiLOTORAKS Şilotoraks: Aort koarktasyon tamiri, Blalock-Taussing operasyonu ve interpozisyon sant uygulaması, PDA operasyonları, TGA için yapılan switch operasyonları, Gleen, Waterston, Fontan operasyonları sonrasında olur. Postoperatif erken devrede meydana çıkar, drene edilir ve kendiliğinden kesilerek düzelir. Geç şilotoraksta aspirasyonlar yeterli olabilir. Sternal torakotomi sonrası oluşmuşsa ve 7 günden fazla devam ediyorsa ve operasyon gerektirebilir. Cerrahi girişim esnasında yapılacak olanlar, ameliyat bölgesi içinden geçen yaralı duktusu bulup bağlamak, bu bölgeye fibrin glue uygulamak ve üstüne plevrayı gibi uygulamalardır. Diğer kardiyak ameliyatlar sonrası perikardiyal mesafede şilotoraks oluşması daha nadirdir ve tedaviside güçtür. Geniş ve çabuk bir perikardiyal drenaj ister ayrıca özel bir dietde uygulanabilir. POSTPERFÜZYON VE POST KARDİYOTOMİ SENDROMLARI Postperfüzyon sendromunun sebebi henüz tamamen açlıklığa kavuşmamıştır. Homolog kandan geçen cytomegalic bir virus ile ilgili bir enfeksiyon olarakta tarif edilmektedir. Verilen kan volümü arttıkça enfeksiyon sıklığının artması da bunu göstermektedir. Ameliyat sonrası 10. haftada orta derecede ateş, rahatsızlık hissi, adale ağrısı, terleme, kanda lenfositoz, atipik mononükleer hücrelerin çıkışına ek olarak antibody kompleman fiksasyon reaksiyonunda yükselme tespit edilir. Teknik olarak güç olmakla birlikte, idrarda virus tespit edilir. 2 hafta süren semptomatoloji, tedavisiz kendiliğinden geçer. Postkomissurotomi sendromu ilk olarak Saloff tarafından 1953’de tarif edilmiştir. Daha sonra postkardiyotomi ve postperiokardiyotomi sendromu olarak isimlendirilmiştir. Sendrom perikardiyal kavitedeki harap olan otojen dokuya karşı gelişen bir immünolojik cevap olarak ameliyattan birkaç hafta veya ay sonra meydana çıkar. Göğüs ağrısı pleural, perikardial kauçuk sürtünme sesi ( friction rube ) effüzyon, bazen ateş ve tamponat bulguları ile ortaya çıkar. Kendiliğinden sınırlanır. Süresi 2-100 gündür.%21 oranında 23 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ tekrarlayabilir. 30 ay sonrası görülen nüksler vardır. Tedavi aspirin ve prednison (4mg/gün) gibi ilaçlardır. GENEL BAKIM Çocuk ve Büyüklerde (>2 yaş, >13 Kg) Hasta yatağına entübasyon durumunda gelir. Volüm kontrollü ventilatöre bağlanır. Nazogastrik tüp yerleştirilir. Postoperatif 1. gün sabah 7’ye kadar verilen sıvı ölçülür. Elektrolitler ve kalorik alımlar değerlendirilir. Foley kateterden idrar çıkışı saatlik takip edilir. Gögüs tüpleri 15mmHg negatif basınçlı kontinü aspiratöre bağlanır. Hipertansiyonlu hastalarda kardiyak performans iyi bile olsa devamlı niprus infüzyonu başlanır (10 µg/kg/dk). Fazlası toksiktir. 24 saati aşkın kullanılabilir, pulmoner ve sistemik arterioler ve venüler sisteme etkilidir. Niprus toksisite belirtileri, anoreksi, metabolik asidoz, konvülziyon orientasyon bozukluğu, müsküler kasılmalardan ibarettir. Antidotu sodyum thiosulfattır (10µg/kg/dk). Nitrogliserin, polivinil kateter tarafından emildiği için tüpteki satürasyon tamamlayıncaya kadar, hastadaki konsantrasyon beklenenin altında kalır. Tansiyona etkisi niprus kadar değildir. Phentolamine (regitine) (1.5-2 µg/kg/dk) αreseptör blok yapıcı ajandır. Direkt olarak damar düz adalesini etkiler ve sistemik vasküler rezistansı düşürür. Aynı etkide diğer bir ilaçta phenoxybenzamine (dibenzamine)’dir (1 mg/kg/dk). 30’-60’ geç etki eder ve etkisi 12-24 saat sürer. Arter ve ven sistemine etki eder. Göğüs direnlerinden gelen kan otomatik reinfüzyon sistemi ile hastaya verilir ve 612 saat sonra durdurulur. Kanama eğilimi olursa derhal durdurulur. Ertesi sabah durumu iyi olan hasta extübe edilir. Nazogastrik tüp varsa daha önce çıkarılır. Extübasyondan sonra hastanın başı 30 dakika kaldırılır. Öksürük ve nefes egzersizlerine başlanır.İV.sıvı verilmişse ertesi gün 24 saat daha sürer. Çocukta üriner sonda alınabilir, büyüklerde daha ertesi güne bırakılabilir. Gögüs tübünden drenaj kesilmişse tüp ameliyat ertesi günü sabah veya akşam alınabilir. Önce alt sonra üst tüp alınır. YENİ DOĞAN ve İNFANTLARDA (<2 yaş, <13 kg) Postoperatif kalp rezervleri büyüklerinkinden daha azdır. Bunlarda nazotrakeal tüpler sekresyonla çabuk tıkanır, iki saatte bir temizlenir. Pulmoner hipertansif kriz devrelerine dikkat etmek ister. Serum K seviyeleri oliguri esnasında süratle yükselebilir. Bu çocuklarda, büyüklerdeki gibi katater, tüpler, pacing teller, intrakardiyak monitör bağlantıları ile yoğun bakıma getirilir ve bağlantılar yeniden düzenlenir, kaval ve juguler kataterlerden trombüs tehlikesi dolayısıyla kaçınmalıdır. Çocuk, yoğun bakımda ventilatör sisteme bağlanır. Hasta normal nekahet durumunda dahi olsa dopamine 2.5 µg/kg/dk takılmalı ve postoperatif birinci gün içinde devam edilmelidir. İlaç katılmış sıvı akım ve takibi büyüklerdeki gibidir (2-3 ml/saat). Sıvı hesabı ameliyat birinci günü sabahına kadar sürer. Pancuronium veya phentanyl verilebilir (10-20 γg/kg/dk). Bu ilaç sempatik aktiviteyi kontrol eder. Ventilasyonla PaCO2 =30mmHg, PaO2 >120 mmhg. PH>7.45 tutulmalıdır. Bu durum sistemik vasküler rezistansta paroksismal artma olasılığını azaltır. Postoperatif birinci gün erkenden endotrakeal tüp çıkarılır. Extübasyondan 2 saat önce deksamethasone (0.1 mg/kg), 2 saat sonrada yine aynı miktar ilaç verilir. 24 saat müddetle bebeğe nemli hava verilir. PaCO2’nın aşırı artmamasına dikkat edilir. 24 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Extübasyondan birkaç saat sonra ağızdan beslenme başlanır. Yenidoğanlardaki beslenme güçlüğü sebebi ile 1-2 günden sonra intrakardiyak kataterler kaldırılır. Göğüs tüpleri bundan sonra alınmalıdır. Sistemik pulmoner şant açılanlarda pulmoner akımın büyüklüğü sistemik pulmoner vasküler dirençler arasındaki ilgi ile anlaşılır. Pulmoner vasküler direnç düşük ise pulmoner akım artar, sistemik akım azalır. Pulmoner vasküler direnç derece derece veya ani olarak artıyor ise pulmoner akım azalıyor demektir. Bu azalma ekseriya süratli olur ve hipoksi gelişir. Bu durumlar PVR; PaCO2 ve PH ile belirlenir. Bu hastalarda metabolik asidoz arzu edilmediği halde orta derecede yüksek FİO2 kontrasyonu arzu edilir ve PaCO2’nın düzeltilmeye çalışılması PVR’i düzeltecek en etkili metoddur. Pulmoner kan akımı çok yüksek, sistemik kan akımı ise çok düşük gibi göründüğü zaman periferik vasküler rezistansı arttırmak ve dolayısıyla pulmoner kan akımını azaltmak ve sistemik kan akımını arttırmak için PaCO2 40-45 mmHg/lt gibi vasat bir basınca yükseltilebilir. Pulmoner kan akımı çok düşük, hipoksi çok belirgin olduğu zaman PaCO2 25-35 mmHg ye düşürmek suretiyle PVR düşürülmeye çalışılır: PaCO2 deki bu değişmeler tidal volüm ve solunum sayısını değiştirmek suretiyle elde edilir. PaCO2 25-30 mmHg olacak şekilde ventilatuar değişmeler devreye sokulur. Böyle olduğunda ise pulmoner kan akımı aşırı artar veya sistemik kan akım çok düşer. PaCO2 arttırılması basitçe, solunum havasındaki fraksiyonel CO2 konsantrasyonu (FİCO2) arttırılarak olur. İnfantlarda açık kalp ameliyat sonrası erken devrede hiperkatabolik duruma cevap olarak proteoliz ve hiperaminoasidemi gözlenmiştir. Bunu önlemek için parenteral nütrisyonel infüzyon desteği gereklidir. Kritik hastalıklı bebeklerde ameliyat sonrası ilk 6 saat devamlı düşük doz (0.1 mg/kg/saat) furosemid infüzyonu, inotropik ve pulmoner antihipertansif tedaviye ek olarak yapılmalıdır. Böylece idrar çıkışı rahatlar ve low-output sendromda düzelme olur. Bu bebeklerde furosemid infüzyonlarının (1 mg/kg/4 saatte bir) bolus halinde yapılması önerilmez. İdrar çıkışında fluktuasyon neden olur. Bu fluktuasyonlar ise daha fazla sıvı replasman tedavisine gereksinim gösterir. YOĞUN BAKIMDA İLAÇ PROTOKOLLERİ KATEKOLAMİNLER İlaç çocuk ve büyüklerde (>13kg) %5 glukozlu su içinde sulandırılarak, yenidoğan ve infantlarda (<13kg), %12 glukozlu su içinde sulandırılarak mikrodrip ile şu formüle göre verilir. ml/saat(damla sayısı/dk)=İnfüzyon hızı (µg/kg/dk)xkgx60 Konsantrasyon (µg/ml) CABG ameliyatlarında pre ve postoperatif devrede düşük dozda verilen dobutamin, enoximone ve epinephrinin etkisi arteriel grefte yaptığı vazodilatasyondan daha çok miyokarda ait pozitif inotropik fonksiyonuna dayanır. DOPAMİN Konsantrasyon DOBUTAMİN Verilişi Yaş-kg 400mg (=10ml)/250 ml%5glukoz - 5-20 γg/kg/dk >2>13 800mg (=20ml)/250 ml%5glukoz - 10-40 γg/kg/dk >2>13 1600mg (=40ml)/250 ml%5glukoz - 20-40 γg/kg/dk >2>13 25 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ 200mg (=5ml)/250 ml%5glukoz - 5-10 γg/kg/dk <2<13 400mg (=10ml)/250 ml%5glukoz - 5-20 γg/kg/dk <2<13 EPİNEPHRİNE Konsantrasyon Verilişi Yaş-kg 4mg/250 ml%5glukoz - 0.05-0.2 γg/kg/dk >2>13 8mg/250 ml%5glukoz - 0.1-0.24γg/kg/dk >2>13 2mg/250 ml%10glukoz - 0.025-0.1 γg/kg/dk <2<13 4mg/250 ml%10glukoz - 0.05-0.2 γg/kg/dk <2<13 ARİTMİLERDE TEDAVİ PROTOKOLÜ Ventriküler Aritmiler Ventrikülde erken devredeki elektriki stabilizasyonun olmadığı durumlarda şunlar yapılır. PVC (Premature ventriküler kontraksiyon) veya ventriküler taşıkardi varlığında ve hastanın genel durumu iyi ise lidocain İV(1 γg/kg) veya 50 mg bolus olarak verilir. Kardiyak outputun düşük olduğu durumlarda ise derhal DC kardiyoversion (100-200W) yapmak gerekir. Eğer serum K seviyesi (<4mEq/lt) altında ise (1-5mEq/lt) bolus olarak verilir veya (20 mEqK) 50ml-%5 glukoz içinde 1 saat süre ile verilir. Bu veriliş tarzı serum K (3.54mEq/lt) çıkana kadar tekrar edilir. Ertesi sabah serum K seviyelerine bakılır (<4mEq/lt) ise, ağızdan %20, 10 ml olarak portakal suyu içinde günde 2 defa verilir. Ventriküler ritm (<80-90/dk) altına düşüyor ise pacing başlatılabilir. Şayet ritm, sinus ritimden başka bir ritm veya AV nod ritmi ise veya atrial pacingden netice alınamıyorsa ventriküler pacing kullanılır. 2.veya 3. derecede AV blokda atrium-ventrikül için ardarda pacing kullanılır. Aritmiler basit tedbirler ile düzelmiyor ve tekrarlıyorsa devamlı olarak İV.lidocaine (20-50γg/kg/dk) başlanır. Veriliş formülü: Damla/dk=dozxkgx60 4 2gr lidocaine 250 ml dekstroz içinde sulandırılır. Atrial Aritmiler Çabuk atrial pacing uygulaması: (250-300 vurum /dk) atrial atımlarda, atrial flatterden bahsedilir. Vuruşlar arası sabittir. Atrial flatterin daha süratli şekli olan atrial flatter- fibrilasyonda vurumlar(>350 vurum/dk) üstündedir. Hızlı atrial pacing ile flatterlere etkili olunur. Atrial flatter -fibrilasyonda bu nadiren mümkündür. Atrial flatterde pacing eşiği genelde yüksek tutulur. Başlangıçta output eşiği (10-20mA)dir. Bipolar atrial pacing kullanılır.Nispeten yavaş pacing rateden başlanır. Atrial flatter kontrolleri hızlı ventriküler cevaba göre yapılır. 26 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ Ramp teknikte (10 vurum/dk) ile başlanır ve gittikçe arttırılır. Lead II elektrotta positif atrial kompleks çıkınca pacing rate hemen durdurulur veya ventriküler (rate) hız düzelinceye kadar yavaş yavaş azaltılır. Devamlı Atrial Pacing: Atrial flatter önceki uygulamalarla, kesilip tekrarlıyorsa, bu durum atrial fibrilasyon ile birlikte AV blok sebebi oluyorsa ventriküler ritm digoksin ile kontrole alınır. Farmokolojik tedaviye ragmen PVC devamlı oluyor veya tekrarlıyorsa (200-230 vurum/dk) atrial pacing ile genelde netice alınabilir ve AV iletim 2/1’e iner Akut Dijitalizasyon 10 gün içinde dijital almamış hastalarda yaklaşık doz (tahmin edilen) digoxine büyüklerde (0.9 mg/m2)İV ve (1.6 mg/m2) ağızdan, infantlarda ise (50 γg/kg) İV ve (1015γg/kg/gün) verilerek başlanır. Atrial fibrilasyonlularda ventriküler atım sayısı (110 vurum/dk) olana kadar şu şekilde digoxin verilmeye başlanır. Ventriküler atım Büyüklere Dijital dozu Küçüklere Dijital Dozu 110-120 vurum/dk --0.15 mgİV --%10 110-140 vurum/dk --0.2mgİV --%15 >140vurum/dk --0.25 mgİV --%20 Dijital dozları 2-3 saatte bir tekrar edilir. Ventrikül atım sayısı kontrole alınınca İV verilen son dijital dozundan 6-12 saat sonra büyüklerde ağızdan idame dozuna (0.25mg/gün) geçilir. Çocuklarda ise idame dozu sinüs ritimde anlatılan yaklaşık dijilitalizasyon dozunun 1/12si olup günde iki defa tekrar edilir. Şayet yukarıdaki dozlar ile ventriküler atımlar kontrole alınamıyor ise dijitalin toksik etkiside göz önüne alınarak kontrol altında daha yüksek dijital dozuna başlanır. Bu durum ise genelde atrial flatterfibrililasyonlularda görülür. Sinüs Ritimlilerde: Dijitalizasyon gerekiyorsa genelde başlangıç olarak yukarda söylenen yaklaşık digoxin dozunun 1/3’ü verilir. Bu doz 3 saat sonra tekrarlanır ve bundan 6 saat sonra idame dozuna geçilir. İdame dozu yaklaşık dijital dozun 1/12’si olup günde iki defa tekrarlanır. Akut Renal Yetmezlikte Serum K Seviyelerini (>5.5 mEq/LT) Düzeltmedeki Tedavi Protokolü Yetişkinlerde %5 lik dextrozun 50 ml’i içine 20 Ü insülin konur ve 10 dakikadan daha uzun bir süre IV olarak verilir. Çocuklarda ve ınfantlarda ise %25 dextrozun (2ml/kg) içine (0.5 ml/kg) regular insülin karıştırılıp, 10 dakikadan daha uzun bir süre IV olarak verilir. K-Eksalate Lavman Uygulaması: Büyükler için sorbitol veya %20 dekstrozun 200 ml’si içine karışımdan 50 gr ilave edilip, lavman yolu ile verilir ve 30 dakika kadar içerde tutulur. Çocuk ve infantlarda ise 27 KARDİYAK CERRAHİDE YOĞUN BAKIM PRENSİPLERİ karışım (1 gr/kg) (10-50ml) sorbitol içine katılıp lavman şeklinde verilir. 10 yaşından büyüklere bu miktar 150 ml kadar arttırılır. Yetişkinler için 1 ampul 44mEq, çocuk ve infantlar için (1mEq/kg) NaHCO3 IV verilir. Serum K seviyeleri >6.5 mEq/lt aşıyor ise hastaya digoxin verilmiyorsa, hiperkaleminin kardiyovasküler etkilerini azaltmak üzere büyükler için (200mg/kg) çocuk ve infantlar için (10mg/kg) kalsiyum klorid İV olarak verilir. ENTÜBE HASTALARIN BAKIM PROTOKOLÜ Hasta ventilatörde iken hava ısıtıcı ve nemlendiricileri çalışır durumda olmalı aletin intermittant mandatiory ventilation (İMV) valvleri ve PEEP ventilasyon sistemi çalışmaya hazır olmalıdır. Trekeal tüp hastalarda postoperatif 24 saat yerinde kalacak şekilde uygun pozisyonda olmalıdır. Başlangıçta FİO2 (0.6), tidal volüm (10-15ml/kg), İMV (10 solunum/dk-büyüklerde) (15 solunum/dk-çocuklarda) (20 solunum/dk-küçüklerde), (25 solunum/dk-infantlarda) olmalı, endexpiratory pressure ise <40mmHg olmalıdır. KOAH olanlarda ve atrial switch veya Gleen veya Fontan operasyonu yapılan hastalarda, büyükler için(8cm su), >4 yaş küçüklerde (4cm su)PEEP yapılmalıdır. Her gün göğüs grafisi çekilmeli, hasta entübe ise ilk 24 saat 4-6 saatte bir kan gazlarına bakılmalıdır. Extübasyon kriterleri şunlardır: Hastanın uyanık olması, hemodinamik durumunun iyi olması, göğüs tüplerinden kanama olmaması, ayrıca İMV (6 solunum/dk) FİO2 (0.40) iken PaO2 >70mmhg (intrakaardiyak sağ-sol şant yoksa) olması spontan solunum (<25 solunum/dk, yetişkinlerde) ve (<50 solunum/dk –infantta) olması gerekir. PaCO2 ve PH normal olmalıdır. Şayet metabolik alkaloz mevcut ise PH normal PaCO2 bir dereceye kadar yüksek olabilir. 28