DURKHEIM – SOSYOLOJİK METODUN KURALLARI Yazarın Önsözü Genel kanının diğer bilim alanlarında kaybettiği otoritenin sosyolojide süren otoritesinin ortadan kaldırılması için bilim adamı araştırmalarını metodik olarak yürütüp karşılaşabileceği paradoksları da cesaretle karşılayabilmelidir. Ancak genel kanıdan kurtulmak o kadar kolay değildir. Toplumsal olaylar ancak alışkın olunan düşünüş tarzlarından arınarak doğru değerlendirilebilir. Örneğin suç iğrenç bir fonksiyon da olsa normal bir sosyolojik olaydır. Vücudumuzdaki iğrenç fonksiyonlar belli bir biçimde toplumsal vücuda hizmet eder. Zararlı olan suç karşısında ceza düzenli olarak işlerlik gösteriyorsa suçun topluma verdiği zararı yok edebilir. İşte yapılması gereken böyle bir bakış açısı da yakalayabilecek şekilde bilimsel rasyonalizmin insan davranışlarını değerlendirirken kullanılmasıdır. Böylelikle bu davranışların neden-sonuç ilişkisine indirilebilmesi ve yine rasyonel bir biçimde bunların sonraki zamanlar için gerekli davranışlar halinde getirilebilmesi mümkün olur. Yorumlamak ya da açıklamak için olguları aşmak onların irrasyonel sanılması ölçüsünde mümkündür. Olguların tümüyle açıklanabilmesi hem bilim hem pratik için yeterlidir. İkinci Basımın Önsözü Toplumsal olgular “şeyler” gibi ele alınmalıdır. Temel kuralı zihinsel olguları dışarıdan, yani “şeyler” gibi incelemek olan psikoloji kurulmuştur. Bilinç, toplumsal konuları tanıma konusunda kendi öz hayatını tanıma hususunda olduğundan daha yetkili olamaz. Söylenebilir ki toplumsal hayat tasavvurlardan meydana gelir, bireysel ya da kolektif tasavvurlar bilimsel biçimde ancak nesnel olarak incelenir. Toplumsal kurumlar bize önceki kuşaklardan kalır. Formasyonlarında payımız yoktur. Kendimizi yoklayarak nedenlerini bulamayız. Ortaya çıkışlarına yardım ettiğimiz durumlarda bile hareketimizi etkileyen gerçek nedenleri tam bilemeyiz. Toplum bireylerden meydana gelmiş olduğundan toplumsal hayatın dayanağı bireysel bilinçtir derler ancak elementlerin özellikleri ve etkileşimleri ile bileşiklerin özellikleri ve etkileşimleri farklıdır. Toplumların zihniyeti bireylerin zihniyeti değildir, kendine ait yasaları vardır. Toplumun koyduğu kurallar, seçtiği semboller bireysel psikoloji ile açıklanamaz. Kolektif tasavvur ile bireysel tasavvurun etkileşimi sosyal psikolojinin işidir. Burada bana göre sosyoloji ile psikolojinin görev alanları basit bir biçimde ayrılmaktadır. Toplumsal olaylar değerlendirilirken toplumun tarihi-toplumsal geçmişi, kolektif tasavvur ve olayın çıkışına kadar gelişen olaylar zinciri önem kazanır ve değerlendirilir. Bireysel olaylar değerlendirilirken ise bu davranışa kadar bireyin hayatında olan bitenler, bireyin tasavvurları ve bu davranışı uygulamaya götüren olaylar zinciri önem kazanır ve değerlendirilir. Yani psikoloji elementler kimyası ise, sosyoloji bileşikler kimyası olacaktır. Kolektif davranış ve düşünüş tarzları bireylerin dışında bir realiteye, zamanın her anında bireylerin ona uyum sağladıkları bir realiteye sahiptir. Birey onları biçimlenmiş olarak bulur. Olmalarını ya da olduklarından başka olmalarını sağlayamaz. Değişmesi için hiç değilse birkaç birey birleşmelidir. Örneğin hükümetler ve medya kolektif realiteyi değiştirebilecek güçte ve etkide yapılardır. (Toplumsal baskının özelliği oluşum tarzlarının katılığından değil, bazı tasavvurların kazandığı saygınlıktan kaynaklanır.) Kolektivite tarafından tesis edilen bütün inançlara ve bütün davranış tarzlarına KURUM adı verilebilir. İşte sosyoloji de onların ortaya çıkışının ve işleyişinin bilimidir. Yani örneğin kendi görüşlerini empoze etmek isteyen bir hükümetin yaptıkları var olan kurumları tasfiye etmek ve onların yerine yenilerini koymak suretiyle kolektif realiteyi değiştirmek olarak görülebilir. İnsanoğlu kolektif kuvvetleri değişikliğe uğratmaya muktedir olmaksızın onlara ister istemez boyun eğmeye mahkûm olacağı sanısına kapılır. Bu nedenle kolektif kuvvetleri inkâr etme yolunu seçer. Eşya üzerindeki saltanat gerçek bir biçimde ancak onların kendine özgü bir yapılarının bulunduğunu kabul ettiği ve şeylerin ne olduğunu yine şeylerden öğrenmeye katlandığı andan itibaren kurulabileceğini göstermiştir. Birinci Bölüm Toplumsal olguların incelenişine uygun metot nedir? Toplumsal olgu nedir? Bireylerin dışında var olan davranış, düşünüş ve duyuş tarzları mevcuttur. (Hukuk, din, gelenek, iş kuralları, para birimi, giyim tarzı) Bunlar bireye baskı yapar. Bunlara uygun davranıldığında bu baskı hissedilmez. Karşı koymaya çalışıldığında kendisini gösterir. Bu durumda ebeveynler çocuklarını içinde yaşadıkları toplumun kurumlarından baskı görmeyecek biçimde bir bakış, duyuş ve davranış tarzı benimsetmeye yönelik eğitim vermeye çabalar. (Yeme, içme, uyku biçim ve zamanları, gelenek, saygı, çalışkanlık) Böylelikle çocuk ileride baskı hissetmez hale gelecek şekilde yetişecektir. Toplumsal olgunun bireysel yansımadan farklı olduğunu ispat gerekir. İstatistik tekil ile bütün halleri birbirinden ayırmaya yarar. Fenomen toplumun bütünü ya da çoğunluğunu kapsarsa, genellik arz ederse kolektif olabilir. Ancak genel olduğundan kolektif değil, kolektif olduğundan geneldir. Bireylere kendisini empoze edecek kolektifliktedir. Bu durumda intihar yaş ve yoğunluklarının değerlendirilmesi en fazla genel olabilir, kolektif sayılamaz. İstatistiktir. Bir bireyin intihar etmesi bu bilgiler ışığında toplumsal bir olgu sayılamaz. Bu durumda da sosyolojinin konusu olmaz. İntiharın günah olması, ötenazinin yasak olması, toplu halde intihar olaylarının artması sosyolojinin konusu özellikleri taşısa da salt bireysel intihar gerekli özelliklerden yoksundur. Toplumsal olgu, bireyler üzerinde icra ettiği ya da icra etme yeteneğini taşıdığı dışsal zorlayıcı güçte kendini gösterir. Bireysel tezahürden bağımsız kendine özgü varlığı ve belirli bir toplum çerçevesinde genellik taşıyan sabit olan ya da olmayan her türlü yapma tarzıdır. İkinci Bölüm Toplumsal olguların gözlemlenmesine ilişkin kurallar. Toplumsal olgular şeyler gibi ele alınmalıdır. Tefekkür bilimden önce gelir, bilim tefekkürden metotlu biçimde yararlanır. Bu noktada, örneğin Doğu bilim ve sanat dünyasında tefekkür metotlu bilgiye gerektiği kadar ve biçimde çevrilerek aktarılmıyor gibi bir görünüm bulunmaktadır. Onun yerine çırağın ustanın tefekkür kabiliyetine ve deneyimine ulaşması sürecinden oluşan bir eğitim ile zanaat ve sanat sonraki nesillere aktarılır. Yani bilim ve sanatta ustaların tefekkürünün metotlu bilgisi değil, tefekkür yeteneği aktarılır. Bu da doğal olarak bu aktarımın sınırlarını iyice daraltacaktır. Durkheim, Comte’a karşı çıkarak toplumlar kendilerinden öncekilerin devamı değildir demiştir. Spencer’a karşı çıkarak da toplum sadece bir amaç uğruna kendiliğinden oluşmuş bir işbirliği de değildir düşüncesini savunmuştur. Stuart Mill’e karşı da ekonomi politiğin objesinin zenginliklerin edinilmesi için meydana gelen toplumsal olgular olduğunu söyleyebilmek için de öncelikle toplumsal olguların tam anlamıyla açıklanması gerektiğini belirtmiş, ancak böylelikle ne olduğunu anladığımız bir şeyin bir amacı olduğunu öne sürebiliriz diye eklemiştir. Ekonomi politiğin ve ahlak sosyolojisinin incelemeden ve tanımlardan bağımsız olarak söyleyecekleri zeminsiz kalacaktır. Bir pratiğin / kurumun karakteri hakkında peşin tahmin yürütülmemelidir. 1- Bütün ön nosyonlar sistematik bir biçimde tasfiye edilmelidir. 2- Araştırmanın objesi olarak ortak karakterleri önceden tanımlanmış bir fenomen grubu alınmalı ve bu tanıma uyanların hepsi aynı araştırmada içerilmelidir. Ve bilimin ihtiyaçlarını karşılayan yeni terminoloji, yeni kavramlar oluşturulmalıdır. — Tanım yokluğunda Antik Yunan’da da demokrasi bizde de demokrasi vardır denilebilir, ancak ikisinin biçimi son derece farklıdır. — Aynı şekilde vahşilerde ahlaksallık yoktur derler, kendine özgü bir ahlak vardır. Ahlakın doğru tanımında yaygın bir önleyici müeyyide olduğu gerçeği onlarda da ahlak olduğunu gösterir. 3- Toplumsal olguları araştırmaya gidileceği zaman bireysel tezahürlerden yalıtılmış olarak kendilerini gösterecekleri bir yönden ele alınmaya çalışılmalıdır. Araştırmacı ancak öyle kendini içinde bulunduğu bağlardan ayrıştırarak araştırmasını yapabilir. Örneğin ilgilenilen konuyu ifade eden hukuksal ve ahlaki kuralları incelemek bu durumda çözüm olacaktır. Üçüncü Bölüm Normal ile Patolojik ayrımı. Olması gerektiği gibi olanlar ile olmayanlar, Normal / Patolojik fenomen. Hastalığı sağlıktan bilimsel olarak ayırmamıza imkân tanıyan olgularda saklı bir nesnel ölçüt yakalanabilirse, bilim kendi öz metoduna sadık kalarak, pratiği aydınlatabilir. Acıya hastalığın belirtisi olarak bakamayız, bazen acının yokluğu hastalıktır. Ya da dindar olmayan bir teorisyen için din ile ilgili gözlemleri hastalık belirtileri iken mümin bir teorisyen için de dinsizlik hastalıktır. Durkheim, özetle en genel formları arz eden olguları normal, diğerlerini patolojik kabul eder. Bu da toplumdan topluma ve toplum içinde zaman içinde değişiklik gösterir. Yumuşakça ya da vahşi için normal ile omurgalı ya da modern toplum için normal farklıdır der. Ayrıca anomali ile patolojiği de ayrı tutar patolojik normal olmasa da anormal patolojik olmayabilir, istisna olarak normal ile yan yana bulunabilir, buna dikkat edilmesi gerekir. Bir toplumda patolojik kabul edilen diğerinde normal olabilir diye bir öneri gerçekçi ya da en azından samimi değildir. Normal kabul edilebilir ancak hala patolojiktir. Malzeme aynıdır, yine insandır. Kız doğan çocukların gömülmesi de, kadınların boynuna boynunu uzatacak halkalar takması da, kahvede saatlerce oturmak da, uyuşturucu ticareti yapmak da, diğer ülkeleri haksız yere işgal etmek de patolojiktir. Aynı şey aynı toplum içinde zaman aralığındaki normal farklılıkları için de geçerlidir. Kralın da başbakanın da ülke yönetiminde tanıdıklarına avanta sağlayacak kararlar vermesi ahlaksızlıktır ve patolojiktir. Halkın birbirine yabancılaşması insanların selamı sabahı kesmesi, güvensizlik hali ülkenin tarihinin herhangi bir noktasında patolojiktir. Doğanın gereği olan aile kurumunun temellerinin sarsılması her dönemde patolojiktir. Toplumların kıyası ise organizmanın karmaşıklığı ile paralellik göstermesi daha sınırlıdır. Biyoloji teşbihleri bir yere kadar geçerlidir. Bu durum normal ve patolojik ayrımında ve toplumsal olguların belirlenmesinde sağlıklı karar vermeyi aksaklığa uğratabilecektir. Netleştirmek niyetiyle kimya teşbihlerine geri dönülebilir. Elementler sayılabilecek insanlar aynı olsa da oluşan bileşikler bulundukları tarihi-coğrafi konuma göre hem farklılaşacak hem de birbirleriyle farklı reaksiyonlar verecektir. Ancak onun da kuralları hala sabittir. Hidrojen oksijenle karışınca olayların suyu çıkacaktır. Önemli olan bu kuralların belirlenmesidir. Bu kurallara uyan fenomenler normaldir. Hidrojen ile oksijen tepkimeye girmiyorsa patolojik bir durum mevcuttur. Her türün kendine özgü sağlığı olduğu gibi yaşa bağlı da sağlığının normalleri farklıdır diyen Durkheim, toplumların gelişim evresine göre de normallerin farklı olduğunu savunur. Vücutta her organın farklı bir fonksiyonu vardır. Sağlıklı bir vücutta tüm organlar kendine tanımlı fonksiyonları doğru olarak yerine getirir. Hastalık organlardan bir ya da fazlasının fonksiyonunu yerine getiremez hale gelmesidir. Bu mantık-bu ilişki yaşlanmaktan bağımsızdır. Genç bir vücutta bir organın fonksiyonlarını yerine getirememesi ile yaşlı vücutta bu işi yapamaması arasında fark yoktur. Tabii ki organ yaşlanmış, yıpranmış olabilir. Ancak hala konu fonksiyonlarını yerine getirmesi ile ilgilidir, getiriyorsa patolojik bir durum da mevcut değildir. Yaşlanmış organın hasta olma riski daha yüksektir. Vücudun ihtiyacı olan fonksiyonları yerine getirememe ihtimali daha yüksektir. Bu onun kendi normalleri vardır anlamına gelmez. Biyoloji konusunda ısrarlı olan Durkheim burada da kendini toplumsal normaller ve patolojiler konusunda yanlış yönlendiriyor gibi görünmektedir. Sosyolojide normal ve patolojik fenomenlerin belirlenebilmesi için gözlenen toplumsal olgunun oluştuğu kurumun ve fonksiyonlarının doğru tanımlanması gerekir. Eğer halk mahkemelere güvenmiyorsa, “adalet kurumuna güvenin sarsılması hastalığı” görülmektedir, patolojik bir durum mevcuttur. Bu hastalık iki yüzyıl önce de farklı taraflarla da olsa aynı kurumla ilişkilidir, şimdi de aynı kurumla ilişkilidir, adalet ile. 1- Bir toplumsal olgu gelişimin belli bir evresinde ele alınmış belirli bir toplumsal tip için, eğer o, kendi evrimlerinin mütekabil evresinde ele alınmış olan bu türden toplumların ortalamasında kendisini gösteriyorsa, normaldir. Bu durumda örneğin töre cinayetleri normal sayılabilir. 2- Önceki metodun sonuçlarını, fenomenin genelliğinin, ele alınan toplumsal tip dâhilinde kolektif hayatın genel kondisyonlarına bağı bulunduğunu ortaya koyarak tahkik etmek mümkündür. Buna göre de töre cinayetleri normal sayılabilir çünkü aşiret sistemi ve ağalık mekanizmasının bir sonucudur. İçe kapalı, kendi kurallarını yaratmış olan kabile tipi bir yaşamayı sağlar. Güçler dengesinin bir ayağıdır ve adaleti kendilerinin temin etmesidir. 3- Bu olgu bütünsel evrimini henüz tamamlamış olan bir toplumsal türe ilişkin olduğu zaman bu tahkik zorunludur. Devlet adamının görevi artık toplumları, kendisine çekici görünen bir ideale doğru şiddetle itmek değildir, devlet adamının rolü hekimin rolüdür. O, hastalıkların ortaya çıkmasını iyi bir hijyenle önler, kendilerini gösterdikleri takdirde ise, onları iyileştirmeye çalışır. Dördüncü Bölüm Toplumsal tiplerin saptanması. Toplumsal olgular ancak belirli bir toplumsal tipe oranla normal ya da patolojik olarak nitelendirilebildiğine göre her şeyden önce sosyolojinin bir dalı bu tipleri saptayıp sınıflandırmalıdır. Tarihçiler için tarih tekrarlanmaksızın birbirleriyle zincirlenen olayların sıralanması, filozoflar için bu olaylar insanın öz yapısında bulunan ve bütün tarihsel gelişime hükmeden genel yasaların illüstrasyonudur. Aslında olaylar genelde belli süreçlerin farklı zaman-mekân ve koşullarda farklılaşarak da olsa yinelenmesinden ibarettir. Tip bireylerin özetidir. Bilimin yasalar ortaya koymasının yasaların dile getirdiği tüm olgular gözden geçirmiş olmasından sonra mümkün olacağı hatalı olduğu gibi, tipleri saptamanın da ancak bu cinslerin kapsadığı bireyleri, kendi bütünlükleri içinde betimledikten sonra mümkün olduğu iddiası da hatalıdır. Toplumları birbirlerine eklenmiş parçalar olarak ele alırsak, bileşkeleri oluşturanları temel olarak almak yardımcı olacaktır. Mevcut toplumların en basitini tanımamız halinde sınıflandırma için gereken bilgilere ulaşabiliriz. Ancak basit toplumu doğru tanımlamak gerekir. Basit toplumdan anlaşılması gereken, kendisinden daha basit başka toplumları içine almayan toplumdur. Toplumsal tipleri de buradan çıkarak araştırabiliriz. Beşinci Bölüm Toplumsal olguların açıklanması. Toplumsal fenomeni açıklarken onu meydana getiren etkin nedenler ile fenomenin yerine getirdiği fonksiyonu ayrı ayrı ele almak gerekir. Bir toplumsal olgunun belirleyici nedenini bireysel bilinç halleri arasında değil, ondan önceki toplumsal olgular arasında aramak gerekir. Toplumsal bir olgunun fonksiyonunu bu olgunun herhangi bir toplumsal amaçla olan ilişkisinde aramak gerekir. Belirli bir önem taşıyan her toplumsal sürecin kökenini, iç toplumsal ortamın yapılanışında aramak gerekir. Altıncı Bölüm Bir fenomenin bir diğerinin nedeni olduğunu kanıtlamak. Karmaşıklık gösteren herhangi bir toplumsal olgu, bu olgunun entegral gelişiminin bütün toplumsal türler boyunca takip edilmesi şartıyla açıklanabilir ancak. Karşılaştırmadan yararlanılacaksa, periyodunda ele almak gerekir. DEVRİM VARDAR SOSYOLOJİ DOKTORA 2501030319 24/04/2008 karşınlaştırılacak toplumları gelişimlerinin aynı