•
1
I<.ur'an
. ve Sosyal BilimlerinInsan Yaklaşımları
Muhammet ÖZDEMİR"
Ö z Bu çalışmada Kur'an'ın ve modem sosyal bilimlerin insan tarumlan mukayese ve
tahlil edilmektedir. Böyle bir soruşturmaya girişilmesinin gerekçesi, modem Müslüm.aiı­
lann sosyal bilimiere duyduklan ihtiyaçnr. Öncelikle aktüel insanın tanım1 yapılmaktadır.
S.onra Kur'an ve sosyal bilimlerin insan tanımlan verilmekte ve bu ikisi aktüel insan
tanırruyla mukayese edilmektedir. Modem Müs]jjmanlann sosyal biliml~re il).tiyacuıa
değinilmesinin ardından sosyal bilimlerle hakikat arıı-sındaki ilişki ele alını:nal,.."tadır. Çalışmanın temel savı, İslam'daki ins~ anlayışıyla sosyal bilimlerdeki insan anlayışının
uyuşmadığıdır. Fakat İslaın'a inananların modem tüketim kalıpianna uyumlu hale gelmeleri, onlan modem karşılaşmalara mecbur etmektedir. Bu karşıl.aşmalann yarattığı
sorunlan çözümlemenin yolu ise yine sosyal bilimlerdir. Ne -var ki burada temel gaye,
sosyal b~erin İslamileştirilmesi değil, modern Müslümanla.nn soruı:ı.4ınru çözmek
olmalıdır.
·
·
·
Anahtar KeJ.iı;neler: Kur>an, Müslüman, sosyal bilimler, insan, ihtiyaç.
.
'
· T he H oly Koran's and the Social Sciences' Approaches to H U.m.an Being
Abstract In this study, two definitions about man are compared an4 analyzed: Koran's
definition an~ the definition of modern social sciences. Such aı:i enquiry is based on the
idea that Muslims need to social sciences: Firstly it is tried to define what is t_p.e actual
human b~g. Secoadly, two defiaitions which are bdong to Koran and social sciences
are given and actual human definiçion is compared with them. ~et explaining the need
of modern Muslims to social sciences, it is investigated the relationship between social
sciences ıt?d the truth. The main idea of this study is that Koran's undersranding of
human being is not compatible with the social sciences. However, those who believed
in Islam have adapted themselves to the modem consumption patterns. For this reason
Muslim individuals are forced to encounter with modernity. These encounters are understood and analyzed merely in terms of the modem social sciences. However, the
main goal here is that the focus point should be to solve the problems in modern Muslim's life,.not the Islamization of the social sciences.
Key Words: The Holy Koran, Muslim, Social Sciences, Human, Necessity.
· Yrd. Doç. Dr., Attvin Çorııh Üniversitesi Fen Edebiyat E.akmtesi; muham.medozdemir33@yahoo:com
Eskiyeni 26/Bahar 2013, 7-32
-·
8 • Eskiyeni 26/Bahar 2013
Giriş
Bu yazının amac, modem Müsliimanlann insat?- bilimlerine duyduklan ihtiyaçlar nedeniyle temelde birbirinden farklı iki insan ve varlık anlayışından
hareket eden iki dünya kavrayışı olarak İsl.ami.yet ile modem sosyal bilimler
arasında, mümkün kararlı bütün -sorunlara işaret etmekten ve bunlan görece
yeterli düzeyde tahlil etmekten ibarettir. Burada söz konusu dinin kutsal
kitabı olarak Kur'an-ı Kerim'in hangi anlayışından hareket edildiği sorusu
isabetli olduğu ölçüde, ne çeşit bir modernliğe göre soruşturmanın yürütüldüğü merakı da anlamlı olacaktır. Biz, herhangi ~ir kararsızlığa mahal vermemek için gerçek toplumsal ihtiyaçlardan hareket edecek ve dünya kavrayışlannın temelinde yer alan farklılıklarla söz konusu ihtiyaçların gerektirdiği
öz . düşünümler (teemmül) arasındaki felsefi yak:ınlıklara ve uzaklıklara işaret
edeceğiz. Felsefe hill. birbirinden çok farklı görünen dünyalar arasında iyi
niyetli bir tahlilde bulunabilmenin mümkün bir yolu olarak alınmalıdır. Bu
meyanda sosyal bilimlerin İsJ.amileşti.cilmesi gibi bir kaygıdan ziyade modem
Müslümanlana bireysel ve toplumsal gereksinimlerinin .çözümlenmesinde
verili sosyal bilimlerin durumunu inceley~ceğiz. Bu arad~ modem İsi.am
düşüncesindeki baskın çeşitliliklerin örttüğü insanbilim ve sanat gibi gerçek
ihtiyaçların, Kur'an'ın insan tanımına göre nasıl anlaşılabileceklerine ilişkin
analizlerde bulunacağız. Böylece İslam dini ile modemlik arasında yeni bir
düşünme biçimini ·öngören makul bir metafiziğe de işarette bulunmayı arzu
ediyoruz.
Yeni Dünyada İnsan Nedir?
Modem dönemde . aydınlanmadan beri üzerinde en fazla .d urulan mesele,
kendi tasavvurundan hareketle sınırlı bir dünya içerisinde düşünebilen insan
aklının, ' tarihin üzerinde bir kavrayışa sahip olup olamayacağıdır.t Çünkü
tasavvurundan bağımsız bir dünyayı reddedecek öznenin nesnel evrenine
dahil etmediği dünyanın gerçekteki varlığı, nesnelliğin mevcudiyetini daima
tartışmaya açacaktır. Burası varlıkbilim (ontoloji) ile bilgi teorisinin (epistemoloji) birbirine kanştığı ve bir çeşit varlıksal bilgi kurarn tartışmasının ortaya çıktığı bir noktadır. Bu konuda: Fransız . yazar ve düşünür Rene Des..
cartes'ın (1596-1650) öznel bir benin duyumsamasıyla temellendirdiği nesnel
dünya kavrayışının hill. aşıldığı söylenemez. İlk modem düşünür olarak alı­
nan Descartes'ın felsefi. deneyiminde görünür olan, bazı öznelerin tarihsel
sı.ru.ı:l.an aşmak konusunda ayncalıklı olduklandır.2 Fakat David Hume'un
(1711-1776) ahiili doğrular konusunda gösterqiği eleştirel başan, Descartes'ın öznellikle malul nes_nel benine karşı duyulan güveni büyük ölçüde
zayıflatmıştır.3 Son olarak ise Jacques Deı:rida (1930-2004), hill. öznel berıin
Muhammet Özdemir/Kur'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlan • 9
sırurlı deneyimlerine bağlı kal.aı:iı.k bizleri, tarihin üzerinde bir kavrayışın
mümkün olmadığına ikna etmiştir.4
Yakın dönemde bir in~arun tasavvU.runa bağlı öznel dünya ile kişilenn psikolojilerindt;n bağımsız bir nesnel dünya arasındaki ilişkilere değinen yazarlardan biri Karl R. Popper'dır (1902-1994). Fakat Popper'ın da doğal bilimlerden getirdiği ikna edici örnekler dışında öznel dünya ile nesnel dünyayı yeterince ayırdığı söylenemez.5 Bu dururrı.da Immanuel Kant'ın (1724-1804)
belirlediğinin tersine Ludwig Wittgenstein'ın ömeİdendirdiği şekilde, anc.ak:
iki tavır anlaşılabilir olmaktadır: Ya dünya diye üzerine konuştuğumuz gerçek şey, ortak duyıımlanmızın bir ilı;:tişim aracı olan dilin sınırlanyla maluldiiJ:6 ya da dünyanın kendisi her bir öznel algılanışın kendisidir ve gerçek
diye bir şey yoktur.7 Çünkü tarihin içinde kalan ile onun dışında kalanı ayıra­
bilmek ve nesnelliğe bir sınır çizebilmek için her haliilci.rda önceden bilinmeyen "düşünülebilir olmayan"ı da bilmek gerekecektir.S Böylece varolanı,
insan aklının nesnel ideası için onu açığa çıkaran görünümlere indiegeyen
modern düşünce,9 Jean-Paul Sartre'da (1905-1980), kendini aldatmada bir
inanma bulduğu gerçeğini kabul etti.lO Bu noktada aklın sınırlannın varlığı
tartışılamazdı ve modemite sadece bir çeşit insan aklı için anlamlı olduğu
ölçüdell aslında birbirinden farklı birçok insan aklı varsaymak mümkündü. ız
Böylece aklın tarihin içinde kalmak dışında bir kaderinin bulunmadığının
kabulüne ve nesnel olarak da onun ancak biyolojik ve biyolojinin bir uzantısı
olarak psikolojik gerçeklerinden hareketle konuşulabileceği önerisine geliy~­
ruz. Martin Heidegger'in (1889-1976), Varlık ve Zaman'da biyolojik olarak
ölüme ve psikolojik olarak meşguliyete verdiği ayncalıkla kendini bulan insan
varoluşundaki nesnellik iddiası ancak böyle okunulduğunda yeterince anlaşı­
labilir.t3 Daha sonra sözgelimi John Rawls (1921-2002), gerçekliği bulunan
bir ide olarak adaletten bahsederken ortak bir akla gönderme yapmak durumunda kalacak ve hala bu aynı noktayı aşamayacaktır. 14 O halde insan aklı­
nın tarihi aşıp aşamayacağı veya kesin nesnelliğin şartlanyla ilgili kadim sorun, insanın biyolojik nitelikli ve bu niteliğin bir parçası olarak psikolojik
vasıflı gerçekliğinden bağımsız düşünülemeyecek bir sorundur. Bu nokta
artık bir insan tanımının yapılabildiği bir noktadır. Buna göre gerçekte insan.
biyolojik olarak ölmemek için, psikolojik olarak da meşgul olmak için yaşa­
yan ve bunun bilincinde olan varlıktır. Böylece aklın öznelliği veya nesnelliği
ancak biyolojik ve psikolojik gerçeklikler üzerinden tahlil edilebilir görünmektedir.
İnsanı daha kapsamlı bir tarzda ele almak amacıyla onun biyolojik ve psikolojik gerçekliklerinin kavramlar altında örtilidüğünü ve böylece hakikat arayı­
şının insanı anlamıı.k yerine kavramlan çözümlernek edimine indirgendiğini
belirtmek gerekmektedir. Dernda'nın belirlediğine gör~, kavramsal düşünce-
10 • Eskiyeci 26/Baha.ı: 2013
nin imlediği
gerçekliğe
olan uzaklığı, aslında sözcüklerle gerçekliğin üzerinin
bir kanıtı olarak bile, alınabilir. ts Bu durumda insanın dünyayla
karşılaştığı gerÇek deneyimlerin her birine yönelmerniz, ~nu· yeterince anlayabilmernizin bir önkoşulu olarak olgusallaşmaktadır.16 Aslında İbn Rüşd'ün
öne sürdüğü bir nokta hala doğruluğunu korumaktadır. Bu filozof, bizim
insan olmakla ilgili müşterek hakikatleri bile ancak taklit ve öğrenmeyle
(ta'lim) edinebildiğirnizi, bu konuda bize rehberlik eden şeyin esasında
aklımız olmadığını söylemektedir.H O halde insan olmakla· ilgili asgari iki
temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, onun dünyayla her karşılaşmasında
içerilen öznel insanilik olarak biyolojik ve psikolojik gerçeklik.lerdir. İkincisi
ise, bu öznel insaniliğin anlamlandırılmasına olanak veren dil veya belirli bir
genişlikteki ortak insan geleneğidir.·Söz konusu iki temel.unsuru daha somut
kılan kavram çıkardır. Şimdi çıkarlar üzerinden biyolojik ve psikolojik
gerçeklikler ile insanın bu gerçeklikleri örtmek veya meşrulaştırmak için
yarattığı toplumsal olgulan tahlil edebiliriz.
·
örtüldüğünün
Martin Heidegger'in belirlediğine göre, öznel insan bilincine . i.!ham veren
biyolojik gerçeklik ölümdür. İnsan öncelikle ölüme mecbur olan ve dil ya da
ortak insan tecrübesi sayesinde bunu kabullenen; ama ölmeyecekmiş gibi
davrailabilen ve bilincini bu şekilde koşullandırabilen bir varlıktır.t8 Tabü bir
seyirle insani olgulann ~ünü yöneten temel etkenin, ölüme mecbu.riyet ve
onu inlclr etme istidadı olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar kendi biyolojik
gerçeklikleri nedeniyle birtakım ihtiyaçlar vaz etmişler ve bu ihtiyaçlan
gidermek için toplumsal kurumlar icat etmişlerdir. Her bir insan, başkala­
rının ölebileceğini; ama .kendisinin ölmemesi gerektiğini düşünerek hareket
eder ve "şey'' kavrarruyli işarette bulunabileceğimiz her bir dilsel unsur ·
öncelikle ölüm gerçe@ni inlclra önkoşullanır. Sadece tıp ve biyoloj'i gibi
doğrudan ölümle ilişkili gö!ünen bilgi evrertleri değil, ama aslında bütün bir
bilim, din ve komünizm ya da feminizm gibi tüm insani yaratımlar öncelikle
ölümü inlclrı imleyen yapılar olarak Vücuda gelirler. Bilim, din ve toplumsal
kurarnlar ya da inançlar, insaniann biyolojik ölümlerinden . sonrasına
gönderme yapan yapılardır. İnsan, bilim sayesinde bir gün ölmeyebileceğini,
din sayesinde ölümden sonra da hayatta kalacağını ve toplumsal kurarnlar ile
de ölümün bir yansıması olan çıkarlar konusunda toplumun eşitlikçi bir
tarzda örgütlenerek ölüm fikrinin mümkün olan en son zamana değin
ertelenebileceğini hesaplamaktadır. Eo;unanuel Levinas (1906-1995), böyle
bir felsefi uğraşı içinde ölümün hiçlik olmadığını düşünmeye çalışan ender
düşünürlerden birisidir.t9 İnsanlar, _nihai olarak ölüm bağlamında anlamlı
olan çıkarlannı başka insani çıkariara göre ayncalıklandırarak kendi
ölümlerini daha manidar kılmak için ortak bir mücadeleye girişmektedirler
ve bu mücadeleyi doğru örgütlemenin yolu olarak birtakım dilsel yapılar inşa
etmişlerdir. John R Searle'ün "kurumşal olgular" olarak kavradığı insani ve
Muh:ımmet Özdemir/Kw:'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlan • 11
dilsel y'aratımlann tümü, tek bir şeye gönderme yapmaktadır: Ölme düşün­
cesini yönetmek için var kılınmış çıkarlan örgüdeme ihtiyacı.2Q Hem bilim
için, hem modem dönemde etkin bir toplumsal eleştiri çerçevesi sağlayan·
sözgelimi komünizm için, hem de mesela Hıristiyanlık veya İslamiyet gibi
dinler için meşruiyecin kaynağı aynı şeydir: Çıkariann doğru örgüdenmesi.21
Bu durumda her şey insan içindir ve insan da temelde ölüm düşüncesly~e
hareket eden; aynca ölmemek için kavradığı çıkarlanru elde etmek üzere
bilinçli bir savaşa girişen varlıktır. Buna göre tüm yapılar, bilim, din veya
sosyal bilimler, insanın ölüm yazgısı ve onun biyolojik çıkarlan için nötr.
yapılardır ve birinden diğerini daha değerli kılan ölçüt, akla uygunluktan
ziyade çıkariann teminine uygunlu1.'1:Ur. Zaten bilim, din ve sosyal bilimler ya
da toplumsal kuramların herhangi biri, insanın ölüm düşfu:ıcesinden
mütevellid psikolojik meşguliyet gereksinimini gidermek için anlamlıdır.22
Burada insanın kendi varoluş durumunu anlamlandırmasının bilinçli bir
neticesi olarak vicdandan ve ahlaktan söz etmek gerekecektir. N~tekim
Heidegger, hakikati bu ahla.k1 durumun keşfi olarak tarumlamaktadır.23 · _
Ahlak, yukanda tahlil ettiğimiz diğer yapılar .(heyet) gibi ölümünün bilincinde
olan insanın psikolojik meşguliyet ihtiyacının bir devamı olarak var olan
doğru davranış kurallan olarak anlaşılmalıdır. Burada «doğru"nun anlamı,
imtiyazlı olmayan bir bireyin çıkarlannın özellikle gözetilmemesidir. Psikolojik meşguliyet ile çıkarlar arasındaki ilişki, ölüm .fikrinin paranteze alınarak
önce çıkariann gösterilmesi, ardından da çıkariann ortak kavramlar altmda
örtülmesi amacıyla ortak idelerin salık verilmesi ile anlaşılabilir. Böylece ahlak, insanın çıkarlannın dışında olan bir şey değildir ve onun tarafından yara~aktadır.24 Bu meyanda ahlakı, davranış farklılıklannı çözümlerneye çalı­
şan bir disiplin olarak da almak gerekmektedir. Çünkü insaniann davranışla­
rındaki farklılıkların esas gerekçesi, onların çikarlarıdır ve her insan. ayncalıklı
olmayı talep edeı;. 2 s Şimdi gitgide Fried.rich Nietzsche'nin (1844-1900) isabede tayin ettiği bir noktaya geliyoruz. Bu düşünüre göre ahlak, çıkarlarının
temini bakımından ayncalıklı. olmayı becerernemiş insanların, sırf kendilerine
göre daha talihli o~ann durumlannı kıskanmalan nedeniyle, onların davranışlannı kendi çıkarlarına göre ayarlarnak için icat ettikleri bir yapıdır ve bu
yapının herhangi bir şekilde öznel çıkarlardan .bağımsız bir 'bağlamı bulunmamal'tadır.26 Bu nokta, günümüzde daha fazla teslim edilen bir noktadır. Sözgelimi Arif Dirlik'e göre de, haksızlığa uğradıklarını ve kendi özlerinden nıal\rum
edildiklerini öne süren insaİıların burada talep ettikleri ve aradıklan öz veya
ahlak, kendilerini sömürdükleri iddia edilen talihli insanlarla olan ilişkilerinde
edindikleri ayncalıksızlıktan ayn düşünülemez.27 Böylece ahlak.ın, biyolojik ve
psikolojik gerçekliklerine bağlı insanın, söz konusu gerçekliklerinin somut
karşılığı olarak varolan Çıkarıanna bir imtiyaz kazandırmak veya bunlann varsa
ikincilliğini gidermek üzere icat ettiği bir aniatı olduğunu görüyoruz.
12 • Eskiyeıll 26/Bahar 2013
Bu yönüyle öznel çıkarlardan bağımsız bir alilik kavrap:u ile varlığuu meşru­
laştJ.ran din ~~ sosyal kurarnlar (örneğin sosyaliZm," sosyal ekoloji veya feminizm) açısından vakıa kabul edilebilir göriirunemektedir. Ne var ki 'öznel
çıkar' kavramı oldukça nötr bir kavramdır ve herhangi bir şekilde duygusal
alışkanlıklara bağlı kalınarak yargılanmamalıdır. Çünkü ihtiyaç neyse çıkar da
odur ve her iki sözcük de insanların öznel taleplerine karşılık gelmektedir.
Söz konusu talepler yukanda tayin ettiğimiz biyolojik ve psikolojik gerçekliklerio dışında düşünülemez ve burada ahlak, insanın mecbur·olduğu bir yazgıya uyum sağlamakla ilgili bir söylem dili olarak olgusallaşmaktadır. İnsanlar
arası ortak duygudaşlığın dil oyunlan tarafından sağlandığı bu tür bir alışveriş
ilişkisinde esas olanın daima örtüldüğünü kabul etmek gerekmektedir.2B
tin Heidegger, insana ait tüm duyumsamalan önemsediği halde yine de varlı­
ğı nesnel olarak k.anıtlanamayan "vitdan"ın otonem mevcudiyetinin bulunmadığuu öne sülmekte ve "umumi vicdan" veya "düiıya vicdanı" gibi kavramsallaştırmaların mana tazammunlarını reddetrnektedir.29 Bu durumda
"vicdan"ın ve ahiakın mevcudiyeti, insanın ölüme yönelik varolmaklığında.n
kaynaklanan bir psikolojik meşguliyet ihtiyacı olarak da alınabilir.30 Her halülcirda ahiakın varlığı, insani çıkariara sonuna değin bağımlıdır ve her insan
aslında öleceğini bildiği ölçüde bunun da bilincindedir.
Mar-
Yukarıdan beri insan üzerine yaptığımız tahlillerden sonra artık onun yeni. dünyadaki mahiyeti .üzerinde kararlı bir bağlam eelinebiliriz. Bu dünyada .
insan öncelikle biyolojik olarak ölmemek için, psikolojik olarak da meşgul
olmak için yaşayan ve bunun bilincinde o~ varlıktır. Biyolojik olarak ölmemek için yaşamak ve ölümün bir an önce gelmemesinin yarattığı beklentisizlik duygusuyla psikolojik meşguliyet arayışına girmek, insanın temel yazgı­
sı olmakla beraber bu iki unsur onun çıkadaoru dolaylamaktadır. Söz konusu
çık.arlai, bir tasarımdan, dilden ve dünyadan bahsedebilmenin öncelikli koşu­
ludur. İnsanlar çıkarlarına uygun olanı yapma konusunda yeterince eşit . olanağa sahip olmadıklarından dolayı bir çıkar çatışması yaşarlar. Çünkü aynı .
zamanda insan, ihtiyaç ve gereksinimleri olarak çık.arlannı, dil olarak vaz
·edilmiş bir araç sayesinde, kendisine benzediğini ve çıkarlarını karşılay!lbileceğini umduğu başka bir insan ile gidermeye çabalayan; bu kapsamda bir
diğer benzeriyle sürekli gelişen ilişkiler kurabilen bir varlıktJ.r .. Bu ilişkiler
sırasınôa çeşitli çıkar çatışmalarının meydana gelmesi kaçınılmazdır; çünkü
ölümün zamansal öngörülemezliği, çıkarlar arasında bir "öncelikli olma"
(imtiyaz edinme/ ayncalıklanma) beklentisine neden olmaktadır. Böylece
insan, hemcinsl~ri arasında eşitliğe hiçbir şekilde razı olmay~ bir varlık olarak öne çıkmaktadır. Jeai:ı Baudrillard (1929-2007), bu alışılmamış talebin
- aklın ve hümanizmin (ipsancıllığın) yükselişiyle beraber doğup geliştiğini öne
sürmektedir.31 Bu düşünüre göre aynı zamanda insan, sürekli yeni toplumsal
ayncalıklar yaratan ve söz konusu ayncalıklan yeni kavramlar altında gizle-:
Muhammet Özdemir/Kur'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlan • 13
meyi beceren özel bir canlıdır.3 2 Bu durumda insanı hayvandan ayıran iki
önemli ölçüt kalmaktadır: Farlanda olma ve dil. O halde insan, ölüme mecburiyerin farkında olarak çıkarlanna sahip çıkmak istemekte ve bu sırada
öznel veya nesnel iradesini dil ile yönetmektedir. Burada insan.ın, varlığın
veya dünyanın kendisi olduğu belirtilebilir.33 Neticede insan, kendi ölümünü
yaşayan ve bunun bilincinde olan varlıktır. Yenidünya insanı, dil ile edindiği
ortak tecrübelere kendi deneyimlerini eklemler ve tasavvu.r edebildiği karşı­
laşmal.ann mümkün dünyanın sınırlannı belirlediğine kendini inandırır. Burada önemli olan tek bir şey vardır, o da bu insanın ölüme doğru seyreden
kendi deneyimidir. İşte yen.jdünyada insan böyle bir şeydir.
Kur'an ve Sosyal Bilimiere Göre Farklılaşan İnsan Tanımlan
Müsliimanlann medeni ve içtimai müşkilleriyle sosyal bilimlerin sunduğu
im.lcinlar arasında bir mukayese ve tahlilde bulunabilmek için öncelikle iki
· dünyanın insana bakışının karşılaştırılması gerekmektedir. İslam dininin insana bakışı ile modem insan bilimlerinin insana yaklaşımı arasında önemli
farklılıklar bulunmaktadır. Söz konusu farklılıklar birbirine paralel var olan
aynlıklar yerine çoğunlukla birbiriyle kesişen ve biri eliğerini na.kzetmek durumunda kalacak farklılıklardır. Bu durumu açıml~ için önce Kur'an'ın
insan tanımına yer verecek, sonra sosyal bilimlerin ortak insan tanımına değinerek daha önce yaptığımız nötr aktüel insan tanımıyla bunlar arasında bir
tahlile girişeceğiz.
Kur'an, insanı bir bütün olarak ele almakta ve onu varlıkla, dünyayla ve Allah" ile irtibatı açısından tahlil etmekte ve tanımlamaktadır. isıarn elininin
kutsal kitabına göre, insanın nereden geldiği, nasıl varlık kazandığı, onun
mevcudiyetinde ne çeşit bir anlamın bulunduğu, onun algllannın ve aklının
sınırlılıklan, aynca içerisinde kendini var bulduğu dünyanın tam olarak ne
anlama geldiği bellidir ve tüm bunlara anlam veren bağttnsı.z ölçüt yarancı
olan Allah'tır. Kur'an, insan aklının verili aksiyomlarla dünyayı çözmek dı­
şında tarihin üzerine çıkamayacağını ve bu konuda nesp.elliğin ancak ilahl dil
olan va.hiy _ile temin edilebileceğini dile getimıektedir. Bu açıdan bu kutsal
kitabın çok yönlü bir insan anlayışından hareket ettiği belirtilmelidir. İslam'ın
kutsal kitabı, ilahi tasarruf ile belirlenmiş bu doğrulardan herhangi birinin
varlıkta istikrarlı olduklannı ve olağan tabü seyrin bir değişime uğrayamaya­
cağını öne sürmektedir.34 Özel bir tanım yapmak gerektiğinde Kur'an'a göre
insan, Allah tarafından evrenin diğer parçalan içipde en güzel biçimde yaranlmış,35 yaşamını O'na adaması gereken,36 ancak yaratıcısını anımsadığında
ve O'nunla meşgul olduğunda tat:mi.ı:i olabilen,37 yeryüzündeki mevcucliyeti
doğum ile ölüm arasında bir imtihan olarak nitelenclirilen3B ve neticede yine
14 • Eskiyeni 26/B:ıhar 2013
yaratıcısına
dönerek
imtihaoınıo ·karşılığını -
alacak bilinçli (nefs sahibi) bir
varlıktır.39
İslam'ın kutsal kitabı, insanı, akli yapısı, psikolojik özellikleri, toplumsal iliş­
kileri, dünyayla olan irtibatı ve yaratıcısıyla münasebetleri bağlamında ayrı
ayn tahlil ederken onun Allah'a göre anlamından hareket etmektedir. Buradaki anlatıda insan, evrende ilahi b)+ imtihanla aktüelleşmiş ve kendi kusurlan ve şeytanın mevcudiyetinin itmesiyle kendi tabiatını bozmaya eğilimli görece üstün bir varlık olarak tasarlanmıştır. Kur'an'de insanınakli olarak sınırlı
olduğu,40 psikolojik olarak zayıf ve edilgen olduğu,4~ toplumsal olarak ortaklık münasebetlerinde genelde güce bağlı hareket ettiği42 ve kendini yüceltmeye eğilimli olduğu43 açıkça vurgulaomaktadır. Allah imtihan nedeniyle insanlan muayyeo biyolojik ve psikolojik gerçekliklerle donatmış ve bu gerçeklikler gözerilen birtakım çıkarların varlığını öncelemiştir. Allah söz konusu çı­
~ teminini de bir sınava_ bağlamak ve her insanın özgül durumunu
kendisine göstermek üzere insanlan toplumsal sıoıflara mecbur yaratmıştır.
Bu sınıflar arasında bir geçişkeolik vardır; ama her halükfu:da her sınıfta muayyeo sayıda insanın bulunması gereklidir.44 İnsanın söz konusu eksikliklerini
·ve toplumsal mecburiyerlerini bir diğer insana ve tabiatın alelade seyrine
zarar vermeksizin doğru yönetebilmesi için kendisine gönderilen güvenilir
elçiler olan peygamberlerin sözlerine uyması ve Müslüman olması gerekmekte~Bu J:>~ğlamda İsıarn dini, insanın özünün ihtiyacı olan dindir ve bu öz
herhangi. bir şekilde bozulınayacaktJ.r.4S İslfuniyet, Allah indinde doğru olan
tek yoldur46 ve bu yola bağlı kalanlar her şeyi ölçülü yaşayarak kişisel ve toplumsal çıkarlanoı ölçülü bir tarzda gidereolerdir.47 Tıpkı Kıta Avrupası'nda
ortaya çıkan modem düşüncenin Batılı insanı her şeyin ölçütü olarak alması
gibi (sözgelimi Amerika'nın 1492'deki keşfinde görünür"olan anlatıyı başka
türlü alırolamak güçtür) İsıarn anlatısı da Müslüma:nJara diğer insaruar arasında akli yetkinlik bakımından bir çeşit ayrıcalık tanır ve Kur'an'ın öngördüğü asgari hukuk ilişkilerinin düzeolenebil<!;ceği bir toplumsal sözleşme
meydana gelinceye değin yeryüzünde mücadele edilmesini emreder.48
Kur'an'a göre iosanlano çıkarlan yüzünden zorunlu hale geleti toplumsal
işbölümündeki eşitsizliklerin bir tür adaletsizliğe dönüşmemesi ~cak İslami
düsturlano hayata geçirilmesiyle mümkün 6lacaktJ.r.49 Bu nokta soo derece
önemlidir. Çünkü İslfun'ın kutsal kitabı, eşitsizliğin doğallığını reddetmeıpek­
te ve bunun Allah tarafından yaratıldığını, aslıoda her şeyin zatında nötr
olduğunu bilfiil belirtmekte, ayrıca çıkarlana temininde bir adaletsizliğe (zu- .
lüm) neden ohınmamasının ancak doğru din ile mümkün olabileceğini öne
sürmektedir.SO Burada da muayyeo bir inançtan ziyade aslıoda belirli bir davranış kahbından söz edilmekte ve mutlak olarak insaru adalet kastedilmekte·dir.51 Çünkü İslfun'ın kutsal kitabı, bir kişiye veya topluluğa olan kinin onlara
karŞı adaletsiz davranmak için bir gerekçe olamayacağı koo':lsuoda inananlan
Muhammet Özdemir/Kur'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlan • 15 .
açıkça uyannaktadır. 52
Bu konuda 4lsarun kendi çıkarlannı gözetirken, ilahl
imtihan dolayısıyla başka çıkarlan da en az kendisininki kadar dikkate alabileceği düşüncesinden hareket edilmektedir. Böylece ayru zam~da insan,
çıkarlanndan asgari ölçülerde azade kalabilen ve ahlaka mecburiyerini tabü . ·
bir unsur olarak banndıran bir varlık olarak tanımlanmaktadır. İslam bilginIeri de bu no~ya dikkat etmekte ve adaleti ayakta tutmak adına ayncalıklı
bir ahlaki akıl seviyesinden söz etmektedirler.53 Kur'an-ı Kerim'in önemli bir
farkı, insanın gerçekliğine ah.l.akı eklemesi; ama bunu farklı bir dil seviyesiyle,
vahiy ile temellendirmesidir.
İslfun inancında yaratıcı bir varlık olarak Allah'ın soyut ve insan-dışı bir kavramdan çok toplumsal ve doğrudan insanı ilgilendiren bir anlamı vardır.
Kur'an-ı Kerim anlatısından yukanda aktardıklanmız buna işaret. eınlektedir.
Aynca önce ötekini düşünen ve bu arada kendi çıkarlanru da ihmal etmeyen
yükümlülük duygusu ve iyi davranış tarzı övülen akıbet için şart koşulmakta­
dır.54 O halde Kur'an açısından insan, Allah'ın keşfedilemeyen zati bir sebeple yarattığı, insani bir izahla kendine kulluk etmesi (adaleti/ölçülülÜğü
ayakta tutması) için O'nun tarafından var kılınmış olan ve özellikle birtakım
çikar gereksinimleriyle var olduğu halde bu çıkarlan ölçülü bir tarzda giderebilecek varlıktır. Kuşkusuz bu tanımlamanın imiediği nesnellik vurgusu, yenidünyadaki insan tipine göre daha b~gindir ve ondan oldukça farklıdır.
Şimdi
sosyal bilimlerdeki müşterek ipsan tanımı üzerine bir tahlilde bull.İn­
gerekmektedir. Ne var ki insan bilimleri, halihazırda devam eden
muğlik 'insan-üzerine-bilim' çeşitliliklerinin bir toplam yekfuıu olduğundan
ve burada bb:'birinden farklı çok sayıda sosyal teori bulunduğundan ·sosyat
bilimlerin insan tanımını bir noktada sahiciemek kolay değildir. Gfu?.ümüzde
Kur'an'ın insan tanımı en azından toplumsal paylaşım manasında tedavülde
bulunmadığından, onun ~e.ılne sahih bir içerim.de bulunmanın güçlüğü
ölçüsünde onu bir· anlam dünyasında sahiciemek görece kolaydır. Oysa aynı
teşebbüs so~yal bilimler açısından birçok noktanın ihmal edilmesini' gerektirecektir. Bunun önemli bir nedeni, psikoloji, sosyoloji, antropoloji,
siyas~tbilim ve tarih gibi çok sayıda insan biliminin hala metodoloji ve değer­
le ilgili sorunlannı çözernemiş olmasıdır. Bu durum, sosyal bilimlerin meşru
sınırlannı.ve sorun kapsamlannı anlamayı da güçleştirmektedir.SS Fakat sözgelimi sosyoloji ve antropoloji üzerine konuşaniann yapı ve özgürlük gibi
modern kavramlarm meşruiyecierini fazlaca tahlil etmeksizin bunlan insanlara uygıılamalan,S6 öte yandan sosyal b~erin hakikacie münasebeti üzerinde
durduğu i.Zlenimi veren yeni eserlerin aslında bu soruna hiç değinmiyar oLuş­
Ian,S7 insan bilimlerinin oldukça göreli ve işlevsel bir varlık a1anıi:ıa sahip
olduklarını göstermektedir. Bt,ınun anlamı, insan bilimlerinin ve onlarda
ortaya konulan toplumsal kuramiann esas itibariyle ideolojiden farklılaşmamamız
16 • Eskiyeni 26/Bah:ır 2013
dıklandır.58
Belki de · bu nedenle Hannah Arendt insanı, iki kavram öbeği
arasında ~_şmaktadır: Toplumsal canlı ve siyasi canJı.59 Söz konusu olan
ikili aynşmada insanın kendi sorunlarına dair !:>ir şey bulunmamaktadır. Sanki
insan, bir labora~da hareket ilişkileri gözlemlenen ve gelişmiş bilinç dfueyine yönelik t:ün:i ge.rçekçi meraklann paranteze alındığı bir deney faresi gibidir. Nitekim Zygınunt Bauman'ın sosyoloji ve sosyolog tarumında, insaru
olaylann görünür durumlarının ve bunlann sonuçlannın neler olduğunun altı
çizilmekted.iı:. 60 Yani sosyal bilimler için ins3.? eski metafiziklerde olduğu gibi
varoluşsal bir sorun değildir ve bir insanbilimci insanın gerçekte ne olduğu­
nu merak etmez.
Sosyal bilimler açısından betimleyici bir insan tanımının yapılabileceğini ve
bunun da daima eksik bir tanım olacağını belirtmemiz gerekmektedir. Çünkü
sosyal bilimler temelde betimleyicidirler ve herhangi bir insan tanımından
hareket ettiklerini açıkça dile getirmezler. Burada sözgelimi sosyol~jik vey~
politik bilgiyle insanın kendi neliği arasındaki ilişki fuerine hiçbir zam.a n bir
soru .sorulmaz ve böyle bir soruya cevap da veriJ?ıez.6t Ara sıra ne tür bir
tarurodan hareket edildiğini ele veren ve bu yönüyle bir değer ~oyan analizlere rastlamak mümkündür. Siyasetbilim kurarncısı Margaret · Canovan'ın, ya~
şadığımız dünyada aslında tüm insaniann eşit ölçüde insan olmadıklannı ve
herkesin insan haklanndan istifade etmeye hakkının bulunmadığını dile getiren çözümlemesi bunıin bir örneğidir.62 Canovan'ın "insan" sC?zcüğüyle
kastettiği mana muhtevasında Arendt'inkinden fazla bir şeyler vardır. Fakat
ikisini birleştirmek, sosyal bilimlerin insan tanımını somutlaştırmak için faydalı olacaktır. Böyle bir tasarrufla insan, öncelikle ayncalık talep eden bireysel ve toplumsal çıkariara sahip; ama aslında birçok insan içerisinde ve çeşitli
sosyo-politik ·ilişki tarzlaoyla var olan, bu özelliğiyle keşfedilmesi ve biçimlend.ttilmesi gereken bir varlıktır.63 Burada insanlar birbirinden farklı varlıklar
olar_a k ele alınır ve .söz konusu farklılığın ayıncı ve merkezi unsuru modernitedir. Mesela, 1492 yılına değin Amerika keşfed.ilmemişti ve bu kıtada in-.
sanlar yaş~yorlardı, sonra insiı.nlar geldiler ve adı olmayan bu kıtaya bir
isim verdiler. Bu yönüyle sosyal bilimler iki çeşit insan varsaymaktadır: Batılı
ayncalıklı insan ve imtiyazsız olan. Edward William Said (1935-2003) buna
benier aynmları reddetmek ve eleştirrnek fuere kaleme aldığı met:i.rile~de söz
konusu aynmları benimsernek durumunda kalmaktadır.64 Söz konusu taruro
ve oturduğu aynlıkçı tavır nedeniyle sosyal bilimler, bir taraftan insanlan
berimlerneye çalışmakta, diğer taraftan onlan önceden doğru ve geçerli kabul
edilmiş kalıplara zorla sokmaya çalışmaktadır.65 Bununla beraber sosyal bilimler tanıma ve tanınma gereksinimini giderirler. Sosyal bilimlerin insiuıla
ilgili en meşru veya nötr ortak vasıflan budur ve aslında önemlidir. Yine de ·
taruma ve tanınma işlevi bile bazen masum olmayan bir amaç olarak değer­
lendirilmiştir.66 Genel bir ifade muhtevasında toparlamak gerekirse, sosyal
Mubammet Özdemir/Kur'an ve Sosy:ıl Bilimlerin İnsan Y2klaşımlan • 17
bilimle~e göre insan, kendi gibi birçok ins~ ilişkileri aÇısından incelenmesi
ve yönlendirilmesi gereken va.rlıktır. Bu tanıma birtakım itirazlar yöneltilebi- .
lir; ama belirtmek gerekir ki psikoloji bile insanı öncelikle başkalanyla olan
_münasebetleri üzerinden anlamaya ve biçimlendirmeye çalışmaktadır.67
Şimdi iki farklı insan tazammununa dair yaptığımız saptama ve tahlilleri bir-
birleriyle karşılaştırmamız gerekmektedir. Bundan sonra zamanın görünür
insan tanımıyla bu iki yaklaşım arasında yeni bir çözümlerneye ihtiyacımız
·olacak. Öncelikle Kur'an'ın insan · tanırmyla sosyal_ bilimlerin insan anlayışı
arasında önemli farklılıklann bulunduğu söylenmelidir. Kur'an-ı Kerim insana, bütüncül Ölarak yaklaşmakta ve_onu doğanın ayncalıklı bir parçası olarak
ele alırken insandaki tabü ihtiyaçlann doğru bir toplumsal yaklaşımla tüm
insanlan mutlu edecek tarzda yönetilebileceğini öne sürmektedir. İslam'ın
. kutsal. kitabı, aşkın bir dil ve akıl seviyesi yakalayabilmek için vahiyden "söz
etmekte, aynca evrensellik iddiasında bulunmaktadır. Burada yaratıcı v:e
kontrol edici Allah, toplumsal işbölümünün adaletle sürdürülmesinin bir
teminalı olarak vardır. İsJ.am, her şeyin insan için olduğunu; ama onun da
yalnız olmadığını ve bencillikten kaçınma gereksiniminin bir Allah bilincine
gönderme yaptığını dile getirmektedir. isiarn'ın insan tazammununu, geçici
olarak 'gerçekçi a.h.llli insan' olarak pelirleyebiliriz. Sosyal bilimler için insan,
bu denli önemsenen -ve merkeze alınan bir varlık değildir. İnsan bilimlerinde
uzmanlar da birer insan olduklan halde inceledikleri diğer hemcinsleriyle
aralanna uzaklıklar koymakta ve burada insan, mecburi yaşam.ıri asgari görünürlükleri çerçevesinde belirlenmeye çalışılmaktadır. isiarn'ın ayncalıklı bir
insani hakikat vurgusunun bütün baskınlığına karşın sosyal bilimler kendi
.hakikatlerini tarihsel anlatılarla sürekli örtmekteditler. Bu durum, sosyal bilimlerin daha ilgi çekici ve güvenilir bulunmasını temin etmektedir. Sosyal
bilimler var olanı anlamlandınrken kendi varsayımlarını insana uygulamakta
ve bu yönüyle idealist davranmakta, İslam1ın kutsal kitabı ise temel aksiyarnlar bakımından idealist olmakla beraber aslında gerçekçi bir tavır talanı:nak­
tadır. jki insan anlayışının da iyi veya kötü olmakla-nitelendirilemeyeceklenni, ancak tecrübi olana uygunluk bakımından tercih edilebilir bulunabileceklerini belirlemek gerekqıektedir. Buradan hareket edildiğinde zamanla gerçekçi insanlık durumunun doğal bir ayıklanmayı mecbur kılaca.ğl. vaisayılabi­
lir. Fakat Müslümaniann görece sahip olduklan toplumsal zayıflık durumu
bu ayıklanmanıq yeterince adil <?lamayacağı konus.unda olumsuz bir izienim
vermektedir.
Daha önce dönemin gerçek insanına yer verilmişti. Gerçek insan tanımıyla
hem Kur'an'ın insan içeriminin (tazammun), hem de sosyal. bilimlerdeki ·
insan içeriminin birebir örtüşmediğini söyleyebiliriz. Kur'an, daha başlangıç­
ta söz konusu gerçek insan tanımını reddetmemektedir. Sosyal bilimler ise
ıs • Eskireni 26/Bahar 2013
aynı insan tanımını ancak netice itibariyle kabullenmektedir. Buna göre i s..:
lam'ın insan tazammunu gerçekçi insan tanımına daha yakın durmakt:idır.
Fakat bunun anlamı, sosyal bilimlerde işlenen insan temasının her an var
oluyor olan gerçek insanı dışlaması değildir. Sosyal bilimler, insandaki tüm
sorunlan birer gerçek sorun olarak tanımayı · reddetmektedir. Sözgelimi
inançla ilgili unsurlann evrenselliği, sosyal bilimlerin ancak bir insani görünürlük olarak tahlil ettiği ve genelde olumsuzla:dığı bj,r olgudur. Bunlann
yerlerine sosyal bilimler kendi yarattıklan id~olojik kimlikleı:iiı edinilmesini
salık vermektedir. Feminizm ve sosyal ekoloji bunun güzel iki örneğidir.
Birer sistem eleştirisi olarak feminizm ve sosyal ekoloj~ öncelikle idealist
varsayımlara chı.yanmaktadır ve d.inl inançlardaki gizem bu ikisinde .de. söz.
konusudur. Ne ~ar ki söz konusu iki kuramsal içerirnde yer alan gizilliklerin
ortak duygularda yaratnğı görünürlük dinlerde olduğu ölçüde travma~ olarak algılanmamaktadır. Neticede Kur'an-ı Kerim'in insan ~vraınıyla sosyal
bilimlerin insan kavramı aynı dil seviyelerine ·dayanmamaktad.ırlar. Gerçekçi
insanın zaman ·zaman karşılaştığı gerçek travmalar farklı dil seviyelerini sor- _
gulayan arayışlann artmasına neden olmaktadır.68
·
Sosyal Bilimler Sorunundan Önce İslam Geleneğinin Me§ruiyeti
Problemi
Görece daha nesnel olması için' Kur'an'dan hareketle tayin ettiğimiz insan
taruroının sosyal bilimlerin insan tanımıyla farklılaştığına değinmiş bulunuyo-.
ruz. Bu kayda değer bir SO!U.Jldur. Ne var ki bundan daha Öncelikli başka bir
kuramsal güçlük bulunmaktadır. Bu güçlük, İslam medeniyetinin nasıl anlaşılması gerektiğine ilişl.cin bir güçlüktür. islam medeniyeti, m: vn. yüzyllda
ortay~ Çıkmış İsıarn dininin69 farklı dil sahipleri tarafindan kabul edilmesinden sonra zamanla yeni Müslümaniann tecrübeleriyle birikmiş · bir geleneğin,
kurumsail.ığın ve genel olarak güçlü Müslüman siyasasının ortaya çıkardığı ·
ortak bir içerimdir. Tahsin Görgün, modernitenin yükselişiyle beraber ortaya
çıkaİı sömürge olgusunun Müslüman düşünürlerin ·zihinlerini manipüle 'ettiğine ve bunlann İslam medeniyetini olurrisuzlar hale geldiklerine işarette
bulunmaktadır. 70 Söz konusu düşünürler, tasavvuf ve tarikat gibi kurumsal
unsurlar başta olmak üzere eski medeniyerin getirdiği tüm insani olgulara,
bunlann dinin asıl kaynaklanna uygun olmadıklarını gerekçe göstererek karşı
çıkmışlardır.71·İslfu:n medeniyetinde bizzat Müslümaniann meydana getirdikleri kurumlara karşı çıkan ve modern İslam düşüncesinde etkili olan bir düşüncenin, İslfu:n'ın asıl kay~aklanyla örtüşmeyen sosyal bi.l.inileri nasıl kabul
edeteği önemli bir sorundur.
Muhıımaıet Özdem.ir/Kuı'an ve Sosy:U Bilimlerin İruaıı Yaklaş~ • 19
Bryan S. Tumer, Martin Luther'i örnek alan kaynaklara dönüş hareketindeki
müşterek gayenin modemfteye eklemlenme olduğunu saptamıştır. Ona göre, .
modern Müslümanlarla .İsJ.am'ın temel kaynaklan arasındaki gelenek ortadan
kaldınldığında aslında mevzubahis olan dine uygun olmayan yeniliklerio bu
dine uydurulması kolaylaşacaktır. Burada esas gaye, gerçek İslfun'ı keşfet­
mekten çok Müslümaniann moderniteye gösterdikleri direncin kınlmasıdır.
İslfun medeniyeti, kaynaklann muhtevalannı hem kurumsal olar~ hem de
insan anlayışı bakımından moderniteye aykıı:ı bir formatta kullanmıştır. Bu
nedenle h ura fe söylemi bilinçli bir. söylemdir ve kaynaklara . dönüş hareketi
Protestan ahlakı gibi bir şey oluşturmayı hedeflemektedir. Tasavvuf ve tarikatı, geleneksel kelam ve fık1u reddeden düşüncenin Müslüman toplumlarda
yaygınlaşmasından sonra bu,ralarda milliyetÇiliğiri, bireyci ahlakın, demokrasinin ve laikliğin benimsenmeye başlanması anlamlıdır. Bütün bunlan Batı'da
eğitim görmüş ve zamanla kendi dünyasına yabancılaşmış Müslüplan aydın­
lar sağladı. Böylece İslfuniyet, moderniteye bir alternatif olmaktan çıktı.72
Turner'in bu tahlilleriyle Tahsin Görgüri'ün tespitleri birbirini doğ:rıılamak­
tadır. Fakat aydınlanma ve modernitenin olumlanarak, klasik İsJ.am geleneği­
nin ve kültürünün. reddedildiği entelektüel içerirnde (tazammun) asıl olan,
Müslümaniann neden.geri kalmış olduklan na bir izah getirmektir. Muham~
med Abi9, el-Cablıi (1936-2009) kendi adına bunu açıkça belirtmektedir.73
Sözgelimi çağdaş bir yazar olan Mustafa İslamoğlu, Müslümanların geri kalmışlıguun Kur'an ve Sünnet'in yanlış anlaşılarak, İslfun'ın hurafelerle karıştı­
rılmasından kaynaklandığını dile getirmektedir. İslfunoğlu kendi tahlillerinde
tüm İsl.iml ilimleri ve özellikle tasavvufu ve tarikatı mahkUm etmektedir.
Yazar, gelenekte görünür olan mitçi aklın ye~e rasyonalist İslam aklını tercih ettiğini öne sürmektedir.74 Benzer poktalara temas eqen bir yazar olan
Yaşai: Nuri Öztürk, Cablıi ve İslfunoğlu'nun tahlillerini daha ileriye taşunak­
tadır. Öztihk'e göre, BanlılaM toplumda nüfus· artışı ve doğumları kontrol
altında tutarken Müslümanların buna elikkat etmemeleri bile onların geri
kalmalannın bir gerekçesidir. Çünkü söz konusu bilinçsiz nüfus artışı
Kur'an'ın ve hadislerin yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.75 Müslüman toplumların nasıl ilerleyebilecekleri sorusunu da cevapsız bırakmayan
aynı örnek yazariara göre, bilimin dine uygunu dine uygun ·olmayanı yoktur
ve esas olan bilimin yolundan gitmektir.76 Ahmet Arslan'ın aydınlanmanın
İslam toplumunda ortaya Çıkmamasının oıilii.nn tarihlerinin yanlış iledediğine
dair bir delil olduğunu öne süren çıkarımı söz konusu yazarların ortak bağ­
lamını göstermektedir.n Bu arada Amerikalı teknoloji tarihi akademisyeni
George Basalla'nın, ''bid'at'' kavramının toplumsal kabullenilmişliği dolayı­
sıyla İslam dünyasında bilim ve teknoloji gibi iki önemli olgunun ortaya çı­
kamadığını ve hiçbir zaman da çikamayacağını öne sürmüş . olinası manidardır. Bu yazara göre, Müslümanlar her şeyi Kur'an-ı Keriın'e ve Sünnet'e
20 • Eskiyeni 26/Bahaı: 2013
uydurma meralayla bilim, sanat ve felsefe üretemezler. Çünkü insarilann
değişmesiyle ~~t, edebiyat, felsefe ve bilim de değişecektir.78 Edward W.
Said de, bu türlü bir işleyişten esinlenerek, Kur'an-ı Kerim'in Müslüman
zihni iğdiş etmesinden dolayı İslam dünyasının yeniliğe ve gelişmeye kapalı
olduğunu, dolayısıyla yeni insani sorUnlan çözecek yaranmlarda bulunamaclığını öne sürmektedir.79 Kaynaklara dönüş hareketinin mucizevi Kur'an
işleyişi ile onlar Silyesinde bütün İslam tarihine yÖneltilen söz konusu itirazlan bir arada tahlil etmek gerekmektedir. ·Çünkü Yaşar Nuri Öztürk'ün onayladığı şekilde Basalla'run ve Said'in itirazlan bilimsel itirazlardır ve reddedilemezler.80
Belirtmek gerekir ki Basalla'run ve Said'in tespiderine medar olan "bid'at"
şartlanmışlığı kaynaklara dönüş hareketinden sonra yaygınlaşmış ve bu renk
İslam medeniyetinin de ana rengi sarulmıştır. İkinci olarak İslamiyet'in temel
kaynaklannın ve özellikle Kur'an'ın yanlış anlaşıldığını öne süren, aynca bu
konuda aklı hakem olarak tayin eden bir düşüncenin bir gün nasıl olup · da
İslam toplumlannda düşünmeyi ve yaratıcılığı engellediğini i)n analiz etmek
gerekir. Kaynaklara dönüş kaygısının Müslüman siyasanın ge.ril~mesinden
sadece İslam algısını sorumlu tutmasının bir gerekçesi, Kur'an'da yer alan
bazı ayederdir. Mesela Aı-i İmran suresindeki bir ayetin Tfu:kçe meilinde
"Gevşeklik göstermeyin, · hüzne de kapılmayın. Eğer mürnin iseniz üstün
gelecek sizsiniz." denilmektedir.sı Zemahşeri (1075-1143), bu ayetin Uhud
mağlubiyeti bağlamında anlamlı olduğunu, inananiann İslam'a olan bağlılık­
lannın
ve samimi olması durumund~, aynca gerekli asgari şartlann
· temin edilmesi durumunda ("ve la tehinu" lafzına istinaden) başkasının onlan yenemeye.Çeğini ifade etmektedir.82 Söz konusu ayetin hem bıiğ~ hem de
mana tazammunu olarak gö.sterdikleı:i, kaynaklara dönüş hareketinin konumlanmasını haklı çıkarabilir. Fakat buradaki "gevşeklik gösterıneyin/hemen
vazgeçmeyin" ("ve ıa tehinu'') lafzının, sahih imana ek bir şart getirdiğini
belirtmek gerek:rılektedir. Bu da dünyevi gerekierin yerine getirilmesi olarak
okunmalıdır. Nitekim İbrahim Müteferı:i..ka (1674-1747), bu konuya münhasır eserinde Hıristiyanlann başansını irdelerken dinin yanlış anlaşılmasından
çok askeri kusurların mevcudiyeti üzerinde durmaktadır.83 Bu nokta, kaynak:..
lara dönüş hareketinin iddialannda kesinkes bağlayıcı olmadığını göstermektedir. Aynca İslam geleneğinde ortaya çıkan kurumsal muhtevaların birer
bidat olduklan gerekçesiyle reddedilmeleri hangi akla makul gelmektedir?
Buradaki aklın özellikle geleneği suçlamaya önkoşııllanmış aydınlanma aklı
olduğunu tayin ettnek gerekmektedir. Bu bakımdan her ne kadar fark edilemiyer olsa da kaynaklara dönüş hareketinin bir tür mitoloji varsaydığı ihtimalini ·göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Batı'daki aydın~anma söylemleri için bu tespit yapılmıştır.84
sahih
Muhamme[ Özdemir/Kw'aıı ve Sosyal Bilimlerin İnsaıı Yaklaşımlan • 21
Burada çalışmamızı ilgilendiren üç nokta bulunmaktadır. Birincis~ İsllin
dünyasında haskin bir düşünce baline gelen asıl kaynaklara mW:acaat hadise- ·
sinin esas itibariyle geri kalmışlık ve başansızlık hissinden hareket ederken,
gerçek İs~'ı yaşama gayesinin burada tali bit konumda bulunmasıdır.85
Çünkü mesela Türkiye'nin yakın tarihinde meydana gelen iktidar değişikliği­
nin ardından kaynaklara dönüş söylemi kendine ahlaki bir toplum eleştirisiy­
le meşruiyet bulmaya çalışmaktadır.BG Bu, oldukça ii:onik bir durumdur; ·çün- .
kü yeni toplumda söylemin yapacağı başka bir katkı yokmuş gibi davranıl­
maktacl,ır. İkinci olarak, bu düşünce, bidat temasına bağlanarak sözgelimi
kader it:ikadını, tasavvuf ve tarikatlar _gibi toplumsal kurumlan gerilemeden
sorumlu tutmaktadır. Aynı tutum, yeni toplumsal alışkanlıklann e~esi.ni
benzer düzeyde tartışmamaktadır. Bunun güncel misalleri olarak, alkışlam~
intemet sitelerinde sohbet yapma, evliliğin özellikle aşkla temeliendirilmesi
gibi toplumsal yenilikler anılabilir. Bu arada toplumun ihtiyacı olarak belirginleşen güncel konularda söz konqsu tavnn herhangi bir tasarrufundan da
söz edilememektedir. Sözgelimi kapitalist ekonomi, sosyalist eleştiri ve liberal piyasa bağlamında Kur'an'ın öngörd~ ekonomik sistem _nedir diye
sorulduğunda temel ahiiki ilkeler dışında bir cevapla karşılaşılamamaktadıi.
Bunun en önemli gerekçesi, kaynaklara uygunluk kaygısının kapitalizm, komünizm ve liberalizm gibi insani o~gulann neye tekabül ettiğini anlama me:rakını bastınnasıdır.87 Söz konusu durum bir çelişki olarak görülmelidir.
Çünkü modem "dönemde yaşayan Müslüman toplıımlann gerçek ihtiyaÇlanndan hareket etmek yerine, gerçek ihtiyaçlana paranteze alınması ve zihindeki ideal tasavvurlann gerçeğe eklemlenmeye çalışılması söz konusu olmaktadır. Üçüncü olarak, sözgelimi tasavvuf ve tarikat olgulannı ve· bunların
.toplumsal görünürlükleri olan tekke kurumunu reddeden bir söylem, sosyal
bilimleri ve sivil toplum kuruluşlannı nasıl kabul edebilecektir? Çünkü tasavvuf, tarikat ve tekkede ruua.Allah'ın merkezde olduğu bir tefekkür arılayışı
hikimken, sosyal bilimlerde _v e sivil tophim kurull?şlannda Tann'yı yeryüzünden kovan h~m fikri hakimdir. Aynca sözgelimi ](jtôbii'I-İbrtz adlı
tasavvuf metninde ne denli: mitolojik hakimiyet söz konusuysa Totenı ve Tabu
adlı modem psikoloji metninde de benzer d~eyde mitolojik yaygıQ.lık göze
çarpmaktadır.BS Bu durumda birini diğerinden İsliın'a daha uygun kılan ne
olacakttr? Eğer kıstaş birinin güçlü Batılılara ait olması ise,-Kur'an-ı Keıini
onlara ait değildir ve bu kitabın mana tazammunu ne olacakttr? Aksi takdirde ölçütümüz asıl kaynaklara uygunluk 'olursa, buradan sosyal bilimler, sivil
toplum kuruluşlan ve sanatla ilgili ne tür bir düşünce üretebiliriz? Burada
aydınlanmacı temellerden hareket eden bir düşüncenin aydınlanmariın ürettiği kurumlarla çatışması meyzubahis olmaktadır.
Bizim tahlillerimize göre, Kur'an ve Sünnet üzerinden İsliın dini ile sosyal
. bilimler arasında bir mukayese veya anlama vuku bulacaksa bu takdirde asıl
22 • Eskiyeni 26/Balm 2013
kaynaklann. ne tür sosyal bilimler ve kururnlar ürettiklerinin hesaba katılması
gerekmektedir.~ Mesela, tasavvuf edebiyatı islfun'a ait bir unsur olarak görülmeden tiyatro ve roman ile isianı arasında bir tartışma başlatılamaz. Bu durumda kaynaklara dönüş söyleminden aynşmak gerekecektir; çünkü söz
konusu söylemle güncel ihtiyaçlann insani asılları arasında bir yakınlık kurulamamaktadır. Nitekim Batı düşüncesi kendi geleneğinden ürediği halde
aydıolaomayı kayda değer bir düzeyde tenkit etmiş bulunmaktadır. Son durumda isıarn geleneğinin ve medeniyetinin bir bütün olarak değerlendirilme­
si ve Müslüman insanın varoluşuyla ilgili gerekli temellere ulaşılması icap
etmektedir. Çünkü modem sosyal bilimleri yaratan Batılı insanın varoluş
temelleridir. İki dünyanın birbiriyle ihtiyaç düzeyinde inünasebetinden söz
edilecekse öncelikle bu temelierin tayin edilip mukayese edilebilmesi gerekmekt~dir.
Modem Müslümanların Sosyal Bilim İhtiyacı
Birçok bilim tarihçisinin ortak tanıklığına göre, bilimi. ve teknolojiyi, hatta
insanla .ilgili yaşanılan dünyada ne varsa tümünü var eden ve ilerleten olgu,
insaniann ihtiyaç ve gereksinimleridir. İnsaniann. gerçek ·ihtiyaç ve gereksinimlerinin tespit edilip, bwiliu:ın giderilmesi için çalışılması tüm bilimlerin ve
kurumların varlığım öncelei:niştit. Her şey sadece insinların ihtiyaçlannı ~­
dermek için vardır, Bu gerçeğin üzeri örtüld~çe söylemlerde ortaya çıkan
temel vasıf, onlann yaşanılanlan gizemlileştirmeleri ve aniaşılmayı olanaksız­
~ştırmalarıdır. Aynı durum bilim tarihi yazımları için de geçerlidir.89 Biz, iki
dünyanın farkiı insan tanımı üzerinden tartıştığımız Müslümanlık ve sosyal
bilimler sorununu bir de bu yönüyle ele alıİıanın faydalı olduğunu düşünüyo­
ruz. Sosyal bilimlerin islfuniyet'e uygunluğundan .önce önemli olan, Müslümanl?nn sosyal bilimiere ihtiyaç duyup duyma~dır:
.
Belirtmek gerekir ki .modern dünyada Müslümanlar var olurlarken gitgide
modern bir hayat tasavvurunu kanıksamaya başlamış ve bu yaşama alışmış- .
lardır.90 Özel olarak Türkiye'de harf iok:ılabınin ardından kendi reel dünyalanna yabancılaşan Müslümaniann mümkün zihinsel tasanınlan aydınlanma
düşüncesi tarafindan önceden belirleomektedir.9t Burada Michel' Foucault'nun işaret ettiği bir kural işlemektedir: Bir dilin grameri, onun içinde
düşünülebileceklerin tamamının bir "a priori"si niteliğindedir.92 Bu durum
sadece kuramsal bir sorun değildir. Bryan S. Tutnet'ın işaret ettiği şekilde,
sözgelimi popüler ateizmi olanaklı ve yaygın kılan temel unsur modern ateizm tartışmalan olmayıp, modern tüketim · kalıplıı:ıdır ve mesela Co ca Cola
içen ve Mc Donalds'a giden insaniann günlük ihtiyaçlanyla Tann'ı;ıın varlığı
arasında bir yakınlık kalm~maktadır.93 Yani tüketime adapte olmuşlukla edi-
Muham.me[ Özdemir/Kw'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlaı::ı • 23
nilen dünya tasavvi.ırlan i\e dini düşünceler ~asında bir münasebet bulunmaktadır ve bu bakundan sosyoloji teolojiyi tayin etmektedir.94 Fakat. bunun
anlamı, teolojik tartışmalana sosyolojik nitelikli yapılması değildir; çünkü'
sosyal bilimsel nitelikli teolojik tartışmalar elinin temel iddialannı işlevsizleş­
tirmektedir.95 Bu bakundan Müslümaniann modern dünyada yaşıyor olmak
ve modem tüketim kalıplanna alışkın olmak itibariyle sosyal bilimlerin kapsamı içine girecek ihtiyaçlan edindiklerini saptamak gerekmektedir. Bundan
sonra söz konusu ihtiyaçların püviyeti ve muhtevası önemli olmaktadır. Bu
noktada dünya Müslümanlannın birbirleriyle İngilizce konuştnklannı anım­
samak kayda değerdir.
Günümüzde ~dından çevreye, doğanın kavraruşından dinin toplumsal yaşamdaki araçsal rolüne ve ulus devletlerin varlığından küresel ekonominin
karşı konulmaz belirleyiciliğine kadar birçok sorun sosyal bilimler tarafındaıi
ele alınmaktadır. Müslüman toplumlar da bu sorunlara bigine kalmış değil­
lerdir ve. çoğunlukla oryantaliznll.n etkisiyle edinilen p sikolojik gereks~eler
zamanla yerel kültürler tarafından onaylanarak berı4:nsenilmişlerdir. Ekonomi, özgürlük, ·kadın, savaş, silah, şiddet, den;ıokras~ doğa ve çevre gibi birçok
temel modem tema artık Müslümanl.aJm dünya tasavvuı:lıı.nn.ı yönlendiren
kavramlar olarak iş görmektedirler. Tıpkı modernleşmiş Kıta Avrupa'sı ve
Kuzey Amerika kültürlerinde olduğu gibi aile, kadına şiddet, insan haklan ve
sosyal adalet gibi sorun bağlarolannın neredeyse tümü Müslüman toplumsal- .
lıklan da ilgilendirecek boyutta içerilmiş brilunmaktadır. Sözgelimi İsl.am
hukukunda (.fikıh) bir İslim devleılnin anayasasının nasıl olabileceği veya
evliliği oluşturan iki insan unsurunun birbiriyle ilişkilerinin nasıl ay~bile­
ceği "günümüz meseleleri;' başlığı altında tahlil edilmeye çalışılma.kuı_dır.96
Yenidünyanın teknolojik imkanlan olarak cep telefo~ ve internetteki sanal ortarolann İslfuni yaşama girmesiyle beraber söz konusu gl.iricel meselelerde sosyal bilimsel verilere ve istatistiklere ihtiyaç duyulmaktadır. Aynca
Müslümanlar son zamanlarda doğrudan dini gerekçelerle değil, toplumsal
yaşamdan zevk ıı:Iabilmek için hayatı temellük edinmeye başlamış ve bu da
içti.rnal hayatta birtakım yeni müşkülle.rin ortaya çıkmasını intaç ettirmiştir.
Moda eskisi gibi İslim'a uygunluğu tartışılabilecek bir konsept değildir, artlk.
o, Müslümanca yaşamın vazgeçilmez unsurlanndan biri haline gelmiştir.
Cami inşasında klasik modelleri taklit artık Müslümanlan tatmin etmemektedir; çünkü modemliğin getirdiği ilginçlik ve yenilik gereksinimi Müslüman
bireyler tarafından sahiplenilmektedir; Son ild ·örnek izlekle ·beraber İslami
sanat anlayişın.ı,o yerine Müslümanlana yapabilecekleri modem sanatın hüviyetinin tartışılmaya, başlanılması kaçınılmazdır. Modem sanatın ve özellikle
müziğin İslim'a uygunluğuyla ilgili tartışmalar, yeni Müslüman bireylerin_
sanat ve müzik gereksinimlerinin üzerini örtememektedir. Mesela, günümüzde reddedilen tasavvuf müziğinin yerine ilahi olarak hlli arabesk beste-
24 • Eskiyeni 26/Bahar 2013
'ler tercih ediliyorsa, bunun nedeni gerçek gereksinimierin göz ardı edilmesi
olmalıdır. Müzikle ilgili gerçekçi bir çalışma olmadığından MÜslüman gençler
genellikle modanıiı etkisinde hareket etri:ıektedirler. Bu bakımdan Müslümaniann yeni medeni ihtiyaçlarının mevcudiyeti tartışmaya yer açmayacak
şekilde varittir. Söz konusu medeni jhtiyaçlan yönlendiren dil, sosyal bilimlerden geldiği için örfe değer veren İslfuniyet'in kendi sosyalbilim formasyo- .
nunu tedaville sokması gerekmektedir. Burada idare etmek için sosyal bilim
ilkesiyle değil, ihtiyaçlar nedeniyle sosyal bilimler için sosyal· bilim ilkesiyle
hareket etmek lazımdır.
Günümüzde Müslüman toplumlarda gerçekten de insan haklan ve özel olarak kadının toplumsal konumuyla ilgili ihlaller yaŞanmaktadır ve bu ihlallerio
çözümü sadece Kuean ayederioe ve Hz. Peygamberin hadislerine başvurula­
rak İslam'ın en iyiyi emrettiğioio ideolojik olarak seslendirilmesi ile temin
edilemez. Sosyal bilimlerde yer alan kuramsal mUhtevaların hüviyederioin ve
işlevlerinin çözümlenmesi gerekmektedir. Bunlar çoğunlukla sistem· eleştirisi
olarak iş görmektedirler. İslamiyet ile Müslümanlığın arasının açılması söz
konusu olmakla beraber burada modem Müslümanlann yeni karşılaşmalan­
nın tahlil edilmesi ve çözümlen.ı:p.esi gerekmektedir. Bunun anlamı, İsl..iml bir
sosyalbili.ı:İı değildir; çünkü sosyalbilim için öngörülecek böyle bir nitelendinne onu asıl işleviod~n mahrum edece~. 97 Burada etrafi.nda dönülmesi
gereken merkeziiı, Müslümanlann reel ihtiyaçlan olması gerekmektedir. Söz
kônusu ihtiyaçlar çözümlenınediği takdirde İslam'ın asıl kaynaklannın da
Müslümanlık için bir anlamı kalmayacaktır. Buna göre sosyal bilimler Müslümanlar için gerçek bir ihtiyaçtır; çünkü bu .bilimlerin kapsamına giren sorunlar artık -Müslümanlann da müşterek ·müşküllerine karşılık gelmektedir.
Böylece Müslümanlann bir sosyalbilim üretmeleri gereği ortaya·çıkmaktadır.
Modem sosyalbilimsel ao1amlann sağladığı tazammunlar gitgide geleneksel
kurumlann arkasında işgören ao1amlann sağladığı mana tazammunla.nna
yakınlaşt:ı.n.larak bu konuda İsl..iml kayguun korunması sağlanabilir. Fakat her
haliilclrda sosyal bilimler, Müslümanlar için ivedi bir gereksinimdir.
Sosyal Bilimler ve Hakikat
Burada tahlil edilmesi gereken önemli bir nokta da sosyal bilimlerio ortaya
koyduğu ~ari::ısal ve uygulamaya dönük bilgi· muhtevalarının birer hakikat
olarak alınıp alınamayacakla.nna ilişkindir. Sosyal bilimlerio teolojik veya
itikadi yansımalanodan dolayı bu nokta önemlidir.' Hakikade olan münasebet
bir anlamda klasik İsl..iml bilimiere bakışı da etkileyeceğioden kayda değerdir.
Öncelikle modem sosyal bilimlerin, modern felsefede görünür olduğu üzere
insani hakikate ilişilcsiz olduğunu belirlemek geJ:ekmektedir. Bir bilgi evre-
Mıılwn.aıec Ozdeq:ıir/Kur'an ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımla.o • 25
ninden diğerine değişmeyen evrensel dağrolann sahiplenilmesi dışında modem sosyal bilimlerin halcikade ilgili bir iddialan bulunmamaktadır. Burada .
biz hakikatin, insani tüm sorunlara anlam veren kesin gerçeklik tanımından
yola çıkıyo.ruz. 98 Aksi takdirde sözgelimi çağdaş yazarlardan Martin Heidegger · hakikati, insanın keşfettiği dünya olarak tanımlamaktadır ve onun .
işarette bulunduğu hakikat içerimi alışılmış hakikat kaygısına tekabül etmemektedir.99 İsl.am.i.yet söz konusu olduğunda hakikat, ilahi mükemmellikteki
kesin gerçekliğin bizzat kendisine karşılık gelmektedir ve İbn Sina'ya (9801037) göre biz bu manada bir masanın veya herhangi bir fiziksel varlığın bile
hakikatine erişemeyiz. Çünkü isimlendinneyle edinilen anlam ile gerçeklikte
var olan anlam yeterince tüketilememektedir.tOO Kastedilen hakikat manasın­
da fizik ve başka deneysel bilimlerin bile yeterince yol almış olduklannı söylemek güç görünmektedir.IOI Sosyal bilimler söz konusu olduğunda esas
olanın, görünür insani sorunun çözümlenmesi olduğunu göz önünde bulundurı:l::ı.ak gere1anektedir. Bu manada sosyal bilimler somut insani problemlerle uğraşirlar ve onlaon görevi evrensel .hakikadere ulaşmak değildir. Daha
önce değinildiği üzere nesnellik sorununu ye~erince çözernemiş sosyal bilimlerin hakikat müşkülüyle uğraşması beklenmemelidir.ı02 Bu dururnda sosyal
bilimlerin bulguları insani kanun mesabesinde veya evrensel hakikat düzeyinde değerlendirilmemelidir.
Esasen sosyal bilimler, hillhazırda var olan insani sorunu, eldeki kavramlar
çerçevesinde ve verili kuramsal şablonlaon elverişli kıldığı sırurlarda kalarak
çözümlerneye çalışmaktadır. Sosyal bilimlerden edinilen bulguJan teolojik
meselelerle yarıştı.rınarnak veya onları itikacü hakikader gibi sahiplenmemek
lüzumu söz konusudur. Mesela uygarlık tarihinin yakın zamana dönük veri:..
leri bazı ırkların diğerlerinden daha gelişmiş bir tecrübeye s'a hip olduğunu ·
gösterebilir ve bu dururnda uzmanlar bazı millederin medeniyet kurma İsti­
dadına sahip bulunmadıklannı öne sürebilir. Reel politikte bu bulgunun göz
önünde bulundurulması gerekmektedir; fakat söz konusu bulgunun bir hakikat olarak alımlanması (idrak) durumunda Kur'an'ın Yahudi medeniyeri ile
ilgili haber verdikleri yanlışlanmış olacakt:ı.r. Çünkü Yahudiler, daha önce
üstün bir uygarlığa sahip olmadıkları halde, aynca me.deniyet kurma gibi bir
istidat onlarda hiç görünmediği ve Mısır'da köle olarak yaşadıkları halde
üstün nitelikli bir siyasaya erişmiş bulunmal$dırlar. Kur'an bu noktaya özellikle değinmektedir.t03 Böylelikle kastedilen bilgi ile inanç arasında bir 'alan
aynmına gitmek değildir; ama 'her kavramı .ve bilgi dalını anlamlı olduğu
işievle değerlendirmek gerekmektedir. Sosyal bilimlerin işlevi, insani sorunlan önce teşhis etmek, sonra da bunların çözümlerini mümkün alternatifleri
vaz ederek tahlil etmektir. Modem dönemde ·Müslümanlann içtimai ihtiyaçlanru giderecek müesseseler olarak düşünülebilecek olan 'sosyal bilimlerin
verilerinin birer hakikat olarak alımlanmaması gerekmektedir.
26 •"Eskiyeni 26/Bah:ır 2013
Sonuç Yerine
Bu çalışmada şimdiye değin birbirinden farklı iki dünya tasanınıriın insana
dair bilgi tazammunları üzerinde durulmuştur. İslamiyet'in insandan anlaclı­
ğıyla modern sosyal bilimlerin insandan anlaclığının aynı olmadığı ve söz
konusu iki alanın birbirine eklemlenmesinin de pek olanaklı olmadığına işa­
ret edilmiştir. Bu arada iki insan içeriminin (tazammun) hal.ihazırdaki prtak
insani ·tecrübelere göre nerede durduğunun yeterince denedenebilmesi için
önceden yenidünyadaki insanın tanımı da yapılmıştır. Yenidünyadaki insan
tanınuna göre Müslüman insanın nerede durduğu ve ayriı kapsamda bu insanın sosyal bilimietle münasebeti üzerinde .de durulmuştur. Şimdi herhangi
bir tekrardan kaçınmak kaydıyla bulgulanmızı sunmamız uygun olacaktır.
Yenidünyada insan, biyolojik olarak ölmemek için, ~i.hirisel olarak da meşgul
olmak için yaşayan ve bunun farkında olan varlıktır. İnsan, mevzubahis olan
farkındalığını gerçekleştirmek üzere çıkar kavramını yaratmakta. ve dilsel
göstergeletle çıkarlarını bazen gizlemekte, · bazen ifşa etmektedir. Kur'an,
insanın gerçek çıkarlarını reddetmemektedir. İslfu:n'ın kutsal kitabı bunlann
her insanı mümkün olduğunca az mutsuz edebilecek tarzda ·yapılanclırılabile­
·ceğini öngören ahiili bir iddiaya sahiptir. Kur'an ilahi bir temelle yeniden
ürettiği gerçek insan olgusunu, herhangi bir idealizme yaslanmaksızın asgari
muduluğun evrensel paylaşımıyla çözmeye ça4şmaktadır. İslam medeniyetinin görünür kurumsallıkları olarak bütün bir İslfun geleneğini ve onda yer
alan her bir. unsuru bu kapsamda değerlendirmek ve olurolamak gerekmektedir. Sosyal bilimler insanda yer alan gerçeklikleri asgari itirazlara izin verecek ölçüde çözümlernek ve mümkün olduğunca yönlendirmek amacına matuftur. Sosyal bilimler bütün insanların mudu olabileceğini kabul eden üst bir
aklın varlığını reddetmektedir. Varoluşsal sorunlar bağlamında önemli kusurları bulunan sosyal bilimler yine de insani sorunlann halledilmesiyle ilgili
modern bir yol olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Hem İslam'ın insan
kavrayışı hem de sosyal bilimlerin insan kavrayışı, hillhazırdaki insan konseptine yeterince yakın değildir. Günümüzde Müslüman bireylerin de İsl.fu:ni
bir insan tanımından ziyade gerçekçi insan tanımıoa yakın bir görünüm arz
ettiklerini teslim etmek gerekmektedir. Bunun manası, Müslümanlar da modern 9önemde öncelikle çıkarları için var olmaktadırlar. ·
Özellikle son zamanlarda kapitalizme veya liberalliğe uyum sağlamış Müslüman bireylerin ve toplumla.on bu tercihinden menfi bir mana .çıkarmamak
gerekmektedir. Çünkü çıkarlan için yaş~ak insanın tabü gerçekliğidir ve söz
konusu gerçeklik nötr bir olgudur. İslam'ırl modern .müntesiplerinin çıkarla­
nnı gözeterek var olmalan başka ahiili varoluşlara göre değerlendirilmek
istenildiğinde öncelikle hangi tarafın ortak insanlığa ne kadar az kötülük
ettiğine bakılması icap etmektedir. Müslümanların çıkadan için yaşıyor olmalan ned~niyle birtakım modem ihtiyaçlara sahip olmalan olağandır. Modem
Muhammet Özdemir/Kur'an ve Sos~l Bilimlerin İnsan Yaldaşımlm • 27
Bau'run düşünce ve uygulama düzeyinde olumlandığı her insani ·tecrübede
modern gereksirtirnlerin varlığı da kaçırulmazlaşacakur. Buna göre modern·.
Müslümanların, ancak sosyal bilimlerden istifade edildiği takdirde doğru
teşhis edilerek çözümlenebilecek sorunlan bulunmaktadır. Sosyal bilimlerin
ihtiyaçlarla olan münasebeti üzerinde düşünülürken pragmatik hareket edilmesi ve ahiakın nihai noktada göz önünde bulunduı:u.lıpası isabetli olan dır. ·
Çünkü evrensel insan ilişkileri özelinde çıkar yönetimi ortak bir ölçüt tarafından yönetilmemektedir ve birçok ~ağımsız değişkene ·göre dünyayı ayarlama idealine nispetle her bir toplumun kendi çıkarlaı:ıyla hareket etmesi daha az
yorucu görünmektedir. Bu meyanda Müslümaniann modern sorunlaorun
çözümlenmesinde sosyal bilimlerden istifade etmek gerekmektedir. Bu noktada Kur'an'ın yapacağı katkı, sosyal bilimcilerin yapacaklan yorumlann, modem
Bau'da görünür olduğunun aksine, hem kendileri hem de takipçileri tarafından
mutlaklaşt:ı.ı:ılınamasını engellemek bakımından olabilir. Çünkü çağdaş Batl'da
·sosyal bilimciler kendi yorum deneyimlerini genellikle evrensel olarak kavramakta ve öznel çıka.nmlanna tarih-üstü bir konum yüklemektedirler. Bir yerde
ihtiyaçlar varsa onlann temini de söz konusu olmalıdır ve İs.I.am'ın kutsal kitabına göre mühim olan ihtiyaçlann gerçekten gideriliyar olmasıdır. Sosyal bilimler modern Müslümaniann gerçek ihtiyaçlannı giderdiği nispette Kur'an'da
ve İslfun medeniyetinde görünür olan İs.I.am'a uygun olacaklardır. Çünkü İs­
lfun'a göre de her şey öncelikle insan içindir. Bunu basit dünyeVileş~e deneyimleriyle karışt:ınnamak gerekmektedir. Müslümanlar öncelikle kendi meşru
faydalanru (çıkar) düşünerek hareket etmek duruıılundadırlar.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğuiıda. İs.I.amiyet'in özel alana hapsedilmesini öngörmeyen ve öncelikle Müslümaniann gerçek ihtiyaçlannı temin
eden bir sosyal bilim anlayışırun ortaya konulması icap etmektedir. Sosyolojik durum teolojik muhtevayı etkileyebilir; ama İsl.furi itikaclırun sosyolojiye
dönüşmemesi gerekmektedir. İslfuniyet'in melcin ve zaman anlayışı, insan ve
· evren anlayışı, Allah üzerinden aslında gerçekçi insana yönelik olarak tasarlannuştı.r. Bu nokta hethangi bir üstünlük olarak değil; ama bir. avantaj olarak
alınmalıdır. Müslümaniann modem dönemde önemli sorunlan bulunmaktadır. Bunlann halledilmesinde sosyal bilimlerden fay~dır. Fakat bu
yapılırken öncelikle İslfun'ın modem müntesiplerinin sorunları göz önünde
bulundurulmalıdır. Burada öncelikli olan İslitİı'ın modern dünyada Müslüman olmayan insanlara ne önerdiğini ortaya koymak olmamalıdır. Çünkü
Müslümaniann hay~tta kalma ve kendi iç sorıınlannı çözmeyle ilgili önemli
sıkıntıları bulunmaktadır. Kur'an'ın sosyal bilimlerle münasebetini tartlşırken
buradan hareket etmek gerekmektedir. Aynca sösyal bilimlerin bir hakikati
öngörmediğini; onun mevcudiyet vasatının, insani gereksinimierin giderilmesiyle sınırlı olduğunu hep haurda ·tutmak icap etmektedir. Sosyal bilimler
hakikat olarak alındı.klarında Müslümanların onlardan faydalanab~esinin
bir yolu bulunmamaktadır.
28 • Eskiyeni 26/B;ıhar. 2013
Kaynakça
Adomo, Tbeodor W. & Hoı:kheimer, Max, Aydmlanmanm Dfyalektiği; çevirenler: Nihat Ülner, Elif
Öztaı:han Karadoğ:uı, İstanbul: Kabala Yayınlan, 2010
·
Ahmed, Ekber S., İslam ve.A!Jtropoloji; çeviren: Bed.ri Gencer, İstanbul: İnsan Yayınlan, 1995
Aıendt, Hannah, İnsanirk Dumm1r, çeviren: Babadır Sina Şener, İstanbul: İletişim Yayınlan, 2.
Baskı, 2003
Atslan, Abdw:ramao, Modem Dü'!)•ada Miisliimalllar, İstanbul: İletişim Yayınlan, 6. Baskı, 2012
Arslan, Ahmet, Başlıksız Sunum, Türkrye'de/Tiirk;ede Felsefi Üzerille Kom1fmalar, yayı.oa hazu:layan:
M. Cüneyt Kaya, İstanbul: Küre Yayınlan, 2. Baskı, 2010
·
Asaci, Talal, Sekii/erliğin Bipnrleri; çeviren: Ferit Burak Aydar, İstanbul: Metis Yayınlan, 2007
Basalla, George, Teknolojiilin Evrimi; çeviren: Cem Soydemir, Ankaı:a: Tübikat Yayınlan, 2000
Bauclrillaı:cl, Jean,
Basım,
2010
Simülakrlar ve Simlilas)'on; çeviren:
·
Oğuz
Adarur, A.nkara:
·
DoğuBatı Yayınlan,
S.
·
Bauclrillaı:ci, Jean, Tiiketin1 Toplun11r, çevirenler: Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul: Aynnn
Yayınlan,
2. Basım, 2004
Bauman, Zygmuot, So!Jolojik Dt1pi11nrek; çeviren: Abdullah Yılmaz, İstanbul: Aynon Yayınlan, 7.
Basım, 2010
Beat, Patrick, S,o!Jal Bilimler Felsefesi; çeviren: Ümit Tatlıcan, İstanbuİ: Küre Yayınlan, 2010
Calhouo, Craig, 'Kimin Klasikleri? Hangi Okumalar? Sosyoİojik Teoıioin Şekillenmesinde Yorum
ve Kültürel Farltlılık', So!JaiTeori ve So!Joloji; çeviren: Ümit tatlıcao, İstanbul: Küre Yayınlan, 2008
Delacampagne, Christian, 20. Yü:url Felsefi Tarihi; çevireri: Devrim Çetinkasap, İstanbul: Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınlan, 2. Basım, 2010
.
Deı::rida, Jacques, Gra!J!aloloji; çeviren: İsmet Birlwı, A.nkara: Bilgesu Yayınlan, 2011
Descanes, Rene,A Discourıe on Method; çeviren: John Veitch, London: The Temple Press, 1949
Di.ı:lik, Arif, Poslkoloi!JalAltra; çeviren: Galip Doğduaslao, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayıne. vi, 2. Basi.m; 201 O
Döndüren, Hamdi, Delillerfyle Ticani ve İktisat İlnrihali, İstanbul: Erkam Yayınlan, 1993
Duranci, Jean-Pierre, Marx'ın So!]olojisi; çeviren: Ali Aktaş, İstanbul: Birikim Yayınlan, 2. Baskı,
2002
el-Cibi:i. Muhammed Abicl, Arap-İslônJ Aleimm Ol11p1mtr, çeviren: İbrahim Akbaba, Istanbul:
Kitabevi Yayınlan, 3. Baskı, 2001
ElluJ.Jacques, Sö~in Dü[iip7; çeviren: Hüsamettio Atslan, İstanbul: Paradigma Yayınlan, 2. Baskı,
2004
Feyerabenci,PauJ. Yönteme Karp; çeviren:_ Emığı:ul Başer, İ.stanbul: Aynntı Yayınlan, 1999
Foucault, Michel, 'Aydınlanma Nedir?', Ö[(!Je ve İktidar içinde; çevirenler: Işık Ergüdeo, Akınhay, .
·
Osman, İstanbul: Aynntı Yayınlan, 3. Basım, 2011
Foucault, Michel, Bilfliiin Arkeolojisi; çeviren: Veli Urhan, İstanbul: Aynnn Yayınlan,- 2011
Freud, Sigmund, TolenJ ve Tabrr, çeviren: K Sahir Sel, İs~bul; Sosyal Yayınlan, 1996
· Gazzaü, ei-Mii11kr':(ji mine'd-Dalôf, tahkik: Mektebetü'n-Neşri'l-Aıab~ Dımaşk: Mektebetü'ş-Şarki'l­
. Arabi, h. 1358/m. 1939
Görgün, Tahsin,Anla!JJ ve Yomm, İstanbul: Gdenek Yayınlan, 20
~uhain.met ()zdemir/Kuran ve Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaş~ • .29
Notlar .
2
Delacaınpagne, Ch.risti.an, 20. Yli?Jtl Felsife Tanni; çeviren: Devrim Çerinkasap, İstanbul:
. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınl.an, 2. Basım, 201 O, s. 265-324.
Des~es, Rene, A Di.rco11rıe on Melhod; çeviren: John Veitch, London: The .Temple Pre.~s.
1949, s. 4, 12, 20-25,49.
David, Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme; çeviren: Ergün Baylan, A.nlcira: Bilgesu Yayın­
l.aı:ı, 2009, s. 314-320
Deı:ı:ida,Jacques, GranJatoloji; çeviren: İsmet Biı:kan, Ankara: Bilgesu Yayınl.an, 2011, S". 75 vd., .
s. 362 vd.
Popper, Karl R., BilinmlAra{hmıanm Manti!f; çevirenler: İlknur Aka- İbra:him Turan, İstanbul:
YKY, 4. Basım, 2010, s. 68-72.
Wittgenstein, Ludwig, Tractatrrs Logjco-Philosophicm; çeviren: Oruç Aı:uoba, İstanbul: Metis.
yayınl.an, S. Basım, 2008, s..27, 31, 137, 171-173. Bu konuda güzel bir tahlil için bkz. Ali Utku,
Lrdıvig Wittgenslein, İstanbul: DoğuBatı Y~yınlaı:ı, 2009, s. 27 vd.
Wittgenstein, Ludwig, Felsefi Sompmnalar, çeviren: Haluk Banşcan, İsı:ai:ıbul: Metis Yayınl.an,
2007, s. 100-101. Bu konuda faydalı bir analiz için bkz. Saul A. Kripke, Wittgmslein KJ/rallar ve
Özel Dil; çeviren: Berat Açıl, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2007, s. 81 vd.
Wittgenstein, Tracfallts LOgjco-Philosophims, s. 11.
4
6
8
9
,
10
tt
12
13
14
15
16 ·
Same, Jean-Paul, Varirk ve Hipik; çevirenler: Turhan Dgaz, Gaye Çaakaya, İstanbul: İthaki
3. Baskı,,2010, s. 19.
Same, Varirk ve Hipik, s. 125-l29.
Foucault, Mi~hel, 'Aydınlanma. Nedir?', Ö~e ve İktidar içinde; çevirenler: Işık Ergüden, Osman Akınhay, İstanbul: Aynntı Ya~ 3. Basım, 2011, s. 185-186.
Feyerabend, Paul, Yöiıtenıe Korp; çeviren: Ertuğrul Başer, İstanbul: A~n Yayınlan, 1999, s. 281 vd
Heidegger, .Martin, Varirk ve Za11Ja1r, çeviren: Kaan H. Ökten, İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi Yayınl.an, 2008, s. 119-137, 271, 352, 395-401.
Yayınl.an,
Rawls, John, Halkiann Y asan ve "Kam11salAkıl Diiplncesinin Ymidm Ele Almnıası"; çeviren: Gül
Evrin, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınl.an, 2. Basım, 2006, s. 133-141.
Deı:ı:ida, Gramatoloji, s. 461.
Heidegger, Varirk ve Zan1arı, s. 389.
ı; İbn Rüşd, Tehafi;tü'I-Tehôftit, tahkik: Süleyman Dünya, Kııhlre: Dirü'l-Meirif, 1978, c. Iİ, s. 869.
18
t9
20
21
22
:!3
Heidegger, Varirk ve '!-a/JJan, s. 273-275.
Bkz. LeVinas, Emmanuel, Öliim ve Zan101r, çeviren: Naıni Beşer, İstanbul: Aynnn Yayınl.an,
2006, s. 68, 149-154.
Bkz. Searle, John R., Toplirnısal Ger;ekliğin İnfôsr, çevirenler: Muhittin Macit, Ferı:uh Özpilava,
İstanbul: Litera Yayıncılık, 2005, s.-51 vd.
Bkz. Trigg, R.oger, Akılcıirk ve Bili11r, yayına ·ha.Zu:layan: İbrahim Şener, İstanbul: İzdüşün3
Yayınl.an, 2004, s. 127-155; Pipes, Richard,_Komiilliifll'ill KJSO Tarihi; çeviren: O.ı:b.an Düz, İs­
tanbul: Gelenek Yayınl.an, 2005, s. 143-155; Durand, Jean-Pierre, }.ifarx'm So!J'olojisi; çeviren:
Ali Aktaş, İstanbul: Birikim Yayınl.aı:ı, 2: Baskı, 2002, s. 102-107; İncil, İstanbul: Kitabı Mu·
kaddes Şirketi, 9. Basım, 2010, Matta 6, s, 14; Kur'an-ı Kerim, Zuhı:uf suresi., 43/32.
Heidegger, Varirk ve Za111a11, s. 354-395.
Heidegger, Varirk ve Za111a11, s. 231-243. Bu son sayfada Heidegger, ebedi hakikaderin varlığı
düşüncesinin, hala kurtulamadığımız Ortaçağ Hıristiyan teolojisinin artığı olduğunu öne sürmek-tedir.
30 • Eskiyenj. 26/Bahar 2013
Habeonas, Jürg~ıi, "Öteki" Olmak, "Oteki)/e YatatJJak Sfyaıet Kitraiiii Ya!(Jian; çeviren: İlknur
Aka,. İstanbul: YKY, 3. Baskı, 200S, s. 181-22~. Burada Habeımas, vicdanın otonom varlığıru
reddeı:ı:nekte ve neticede ahlııkı p~gmarik bir söylem olarak almaktadır.
25 Hobbes, Thomas, Ltvialhan; çeviren: Semih Lim, İstanbul: YKY, 9. Baskı, 2011, s. 81.
26 Nietzsche, F.ıiedrich, Ahlakıli Soykiitiiğii Oıtiinr, çeviren: Ahmet İruun, İstanbul: Say Yayınlan,
4. Baskı, 2010,"s. S1-S4; karşılaştımıak için bkz. a.mlf.,iyinin ve Köliiniin Otuindr, çeviren: Ahmet İnam. İstahbul: Say Yayınlaı:i, 2003, s. 99-117.
Tl Didik, Arif, PoıtkoloJ!Jal Aımr, çeviren: Galip Doğdwıslaıı, İstanhul: Boğılziçi Üniversitesi
Yayınevi, 2. Basim, 2010, s. 21-42, 86-94.
28 Lyotard, J. F., Poıi11Jodem D11m11r, çeviren: Ahmet Çiğdcm, Ankara: Vadi Yayınlan, 3. Basım,
2000, s. 29-33.
29 Heidegger, Var/tk ve Za111an, s. 291-294.
30 Heidegger, Var/tk ve Zaman, s. 328.
31 Baud.ıil.lard,Jean, Sin1iilakrlar ve SinJiild!J•otr, çeviren: Oğuz Adanır, Ankara: DoğuBan Yayınlan,
S. Basun, 2010, s. 180.
n Bkz. Baud.ıil.lard, Jean, Tiikelim Topl111111r, çevirenler: Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul:
Aynnn Yayınlan, 2. Basım, 2()94, s. 60-78.
33 Bkz. Rorty, Richard, 011111/Ja/ltk, Ironi ve Dayalll/ltlaj çevirenler: Mehmet Küçük, Alev Türker,
İstanbul: Aynnn Yayınlan, 199S, s. SO vd.
>-~ Fanr siıres~ 3S/43; Fetih siıres~ 48/23.
35 Tın süres~ 9S/4.
36 Za.ıiyat süresi, S1/S6.
37 Ra'd süresi, 13/28.
38 Mülk siıresi, 67/2.
39 Enbiya-siıresi, 21/3S.
40 İsra siıresi, 17/1S.
4t Nisasiıres~ 4/28; İsra siıres~ 17/11.
42 Sad siıres~ 38/24.
43 Bakara slıies~ 2/13; Zuhruf siıres~ 43/15.
44 Zuhruf siıresi, 43/32.
45 Rlım siıres~ 30/30.
46 Aı-i İmrı1n siıres~ 3/19.
47 Bakara sfu:es~ 2/143.
48 A'raf siıres~ 7/181; Enfaı süresi, 8/39.
49 En'am siıres~ 6/151-1S3.
so Nisa süres~ 4/S8,13S;
SI Zemahşe.ô, Tifıfrii'I·!VIf4fi .rashih:"Muhammed Abdüsselam Şa_hin. 'Beyrut: m.rü'l-Kütübi'lİlmiyye, h. 1424/m. 2003, c. I, s. S62-S63.
52 Maide siıresi, 5/8.
.
53 Ömek olarak bkz. Serahsl, Uı/1/ii'ı-Serahıf; tahkik: Ebü'l-Vefa el-Efgini, Beyrut: Daru'l-Fikr, h.
1425-1426/m. 2005, s. 241-244. Modem döne.mlerde sanıldığının aksine İsliını irikadında "din
adamlığı" olgusu yoktur, "din bilgi.nliği" vardır. Bu iki kavramın anlam evreni ve uygulama
alaru birbirinden çok farklıdır.
54 Kur'an-ı Kerim, Asr siıresi, 103/1-3.
24
Muhamınet Özdemir/Kur'an ~e Sosyal Bilimlerin İnsan Yaklaşımlan • 31
ss Rorty, Richard, 'Yöntem, Sosyal Bilim ve Sosyal Umut', Hemmımlile ve Hiin1a11i1er Diriplıiıler
içinde; çeviren ve derleyen: Hüsametrin Arslan, İstanbul: Paradigma Yayın.lan. 2002, s. 372~
375.
56 Ömek olarak bkz. Bauman, Zygınunt, Sovolojik Diifiinnlele; çeviren: Abdullah Yılmaz, İstan­
bul: Ayı:uıa Yapıılan. 7.. Basım, 2010, s. 29 vd; Ahmed, Ekber S., islôtll ve Antropoloji; çeviren:
Bedri Gencer, Istanbul: Insan Yayınları, 1995, s. 59 vd.
57 Bkz. Wachterhauser, Bı:ice R., 'Söylediğimiz Şey Olmamız Gerekiyor mu? ~an Bilimlerinde
Hakikat Üzerine Gadaıİıer', Hemmımlik ve Biimaniter Diriplitıleriçinde, s. 127.
58 Foucault, Michel, Biftj11in Arleeolojiri; çeviren: Veli Urhan, İstanbul: Aynna Yayınlan, 2011, s.
214-219.
.
Arendt, Hannah, İnsa11lrle D1111111111', çeviren: Babadır Sina Şener, İstanbul: İletişim Yayınlan, 2.
2003,·s. 57-64.
60 Bauman, So!)·ohjik DiipinnJtk, s. 16-17.
61
Baert, Patı:ick,. So!)•al Bilinller Felseflsi; çeviren: ÜmitTatlıcan, İstanbul: Kür~ Yayınlaa, 2010, s. 13.
62
Bkz. Asad, Talal, ·sekiilerliğill Bipmleri; çeviren: Ferit Burak Aydar, İstanbul: Metis Yayınlan,
2007, s. 72-73.
63 Bu tanımı destekleyen bir sosyal bilim analizi için bkz. Calhoun, Craig, 'Kimin Klasikleri?
Hangi Okumıılar? Sosyolojik Teorinin Şekillenmesinde Yorum ve Kültürel Farklılık', So!Jal
Teori ve SO!Joloji; çeviren: Ümit tatlıcan, İstanbul: Küre YaYl:flları, 2008, s. 83-111.
64 Said, Edward W., Şarkfyalf1ltk Bah'mn Şarle Anlayt{lan; çeviren: Bema Ülner, İstanbul: Metis
Yayınları, 3. Basım, 2006, s. 350.
65 Baert, So!Jal Bilinller Felsefl.ri, s. 228-232.
66 Bkz.' Said, Edward W., 'Sömürgenin Temsili: Anttopolojinin Muhataplan', 1V1 Rlthll içinde;
çeviren: Tuncay Birkan, İstanbul: Metis Yayınları, 2000, s. 60-~1.
67 Ömek olarak bkz. Masterson, James F., Kiplik Bo1Jtlellfkla~ çevirenler: Betül Taylan Bozkurt,
Tuğnıl Veli Soylu, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2008, s. 21 vd.
68 Bu konuda ömek bir tahlil olarak bkz. Ellul, Jacques, Sö!(jin Dii{llfii; çeviren: Hüsamettiq
Arslan, İstanbul: Paradigma Yayınları, 2. Baskı, 2004, s. 333-335.
69 İsJ.am'ın kutsal kitabına göre bu din hep var ola gelen dindir. Aniden ve belirli bir tarihte
ortaya çıkmış bir din değildir. Bkz. Aı-i İı:nrin sıiı:esi, 3/19. . .
·
.
·
70 Bkz. Görgün, Tahsin,Anlan; ve Yomm, İstanbul: qelenek Yayınlar:ı, 2003, s. 22 vd.
71
Görgün, Anlam ve Yomm, s. 22.
59
Baskı,
n Tumer, Bryan S., Ory(1fı/tili1J"• Piutmodmıi1Jll ve Globali1Jtr, çeviren: İbrahim K:ı.paklıkaya, İstan•
bul: Anka Yayınlar:ı, 2. Baskı, 2003, s. 134-138.
el-Cabiı:i, Muhammed .Abid, Arap-İ.rlôn1 Alel111111 Ol"f"'"'r, çeviren: Th~ahim Akbaba, İstanbul:
Kitabevi Yayınlar:ı, 3. Bas)Q, 2001, s. 395.
74 İslamoğlu, Mustafa, .OfMithatli!IJed, İstanbul: Düşün Yayıncılık, 15. Baskı, 2009, s. 9-14.
75 Öztürk, Yaşar Nuri, !Vtr'all'lll Yaralhğt M11dze Devri111ler, İstanbul: inkııap Yayınevi, 2010, s. '
349-355. Günümüzde Türkiye örneğinde Türk Müslümanların yurt içindeki nüfus dengesizliğinden söz etmeleri ilginç bir ay.cntıdır. Nüfus artış yoğunluğunu kontrol eden Türk nüfusu,
başka etnik grupların nüfus yoğunluklan karşısında gerilemiştir.
76
Öztürk, !Vtr'all~ll Yaralhğt Mltdze Devri111ler, s. 281-283.
n Arslan, Ahmet, Başlıksız Sunum, Tlirk!Je'de/Tiirk;ede Felsefi Ozerifle !VJ!IIIflllalar, yayına hazırla­
yan: M. Cüneyt Kaya, İstanbul: KüreYayınlar:ı, 2. Baskı, 2010, s. 155-199.
18 Basalla, George, Ttlellolojillill Evritlli; çeviren: Cem Soydemir, Ankara: Tübikat Yayınlan, 2000, .
s. 177-178.
?3
32 • Eskiyeni 26/Bahar 2013
79 Said, 'İ)ü.Qy:a, Metin ve Eleştinnen', Kıj Rı1h11 içinde, s. 126-127.
so Öztüı:k, Kı1r'an'ın YarathiJ Mı1ri~ Devrimler, s. 281-283.
81 ·Al-i İmr.in stiresi, 3/139.
sı
Zemahşeô, Tejıfni'I-&#J. c.
83
Mürefeı:ı:ika, İbcih.im, Mill~tlm'n Dii~nintk İ/mf Uıt~ller, İstanbul: ME.B. Yayınlan, 2000, s. 23, 42.
I, s. 409-410.
~ Adorno, Theodo.r W., Max Ho.rkheim.er, Aydınla11n1anm Dfyalekliği; çevirenl.e.r: Nihat Ülner,
Elif Özta.rhan Karadoğan, İstanbul: Kabalcı Yayınlan, 2010, s. 29 vd.
85
86
87
88
89
90
91
92
93
9-1
95 ·
96
Şu iki kaynağıa muhtevası söz
konusu vakıan.uı misalidi.r. Bkz. Rahlnan, Fazlu.r, Tarih B~11nra
İılômi Metodoloji; çevirC$ Salih Akdemi.r, Ankara: Ankara Okulu Yayınlan, 2001; Güler, İlhami,
Sabit Din Dinamik Şeriat, Ankara; Ankara 01..-ulu Yayınlan, 2002.
Öne.rnli bi.r tefsi.r akade.rnisyeni olan M. Said Şimşek'in eleştirileri örnek olarak anılabili.r. Bkz.
http:/ /www.f5babe.r.com/postmedya/ akp-di.nda.rd.i-devletci-oldu-baberi-3169883/
(erişim
w:ih.i: 03/08/2012).
Örnek bi.r işleyiş olarak bkz. Döndüren, Hamdi, Delilieriyle Ticaret ve İktisat İlmibali, İstanbul:
&kam Yayınlan, 1993, s. 353-360.
Ka.rşılaştıı:m.ak üzere bkz. Ahmed b. Mübarek, ei-İbri:{J tabkik: Muhammed Beşir Hasan elHıişimi, Beyruc Dhü Sadi.r, ~ 1424/m. 2004; Sigmund Freud, Totem ve Tabii; çeviren:. K .
Sahi.r Sel, İstanbul: Sosyal Yayınlan, 1996.
.
·
Sbapin, Steven, Bilimsel Devrinr, çeviren: Ayşegül Yu.rdaçalış, İstanbul: İzdüşüm Yayınlan,
2000, s. 1-18; Hen.ry,Jobn, Bilini Devrimi ve Modem Bilililin İ.(jjk.enleri; çeviren: Selim Değirmen­
ci, İstanbul: Kü.re Yayıncılık, 2008, s. 1-7.
Bu konuda güzel bi.r inceleme için bkz. A.rsla.rı, Abduı:ı:ahman, Modem Dii'!Jada Miiıliimanlar,
İstanbul: İletişim Yayınian, 6. Baskı, 2012.
s.
Şavkay, Tuğrul, Dil Devrimi, İstanbul: Gelenek YaYınlaa. 2002, 51-89.
Foucault, Michel, Kelimeler ve Ş~ler, çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabe'?i, 3.
Basım, 2006, s. 417.
·
Tumer, Oryantali~11, Posf111odemizy1 ve Globalizy1, s. 27-28.
Tumer, a.g.e., s. 161
Tumer, a.g.e., s. 101
A.rulan ömeklerin analiz edildikleri örnek pasajlar için bkz. Karaman, Hayreddin,
Mıileaymli
İı/Om Hukl1kll, İstanbul: . İz Yayıncılık, 2001, c. I, s. 96-1 Ol; a.ml..(, Alıahatlarryla İılôm Hukl1kl1
1, İstanbul: Ensa.r Neşriyat, t.s., s. 171-174; a.mlf., Anahatlarryla İslôn1 HI1kl1kl1 2, İstanbul:
Ensh Neşriyat, 2000, s. 69 vd; a.mlf.; İslônmı lpğmda Giiııii11 Meseleleri J, 1stanbul: İz Yayıncılık,
97
· 98
2001, s. 168-185.
Tumer, Orya11tali~ll, Poıf111odemi~11 ve G/obali~11,. s. 25-26.
Bu tanım Gazzaıi'nin tercih ettiği bi.r tanımdı.r. Bkz. Gazz3.l.i,
ei-Mii11ki~ji nlille'd-Dolôf, tabkik:
Mel.-ı:ebetü'n-Neşri'l-A.rabi, Dımaşk: Md-ı:ebetü'ş-Şa.r.ki'l-A.rabi, h. 1358/m. 1939, s. 108-109.
99
Heidegge.r, Martin, Varirk ve Zan1aıı, s. 232.
100
İbn'S"ıni, KitôbJi't-Ta'likôt, tabkik: Hasan Mecid el-Ubeydi, Dımaşk: et-Telvin, 2!)08, s. 105-107.
101
102
103
Bkz. Pen.rose, Roge.r, Bi!Jiik Kiiçiik. ve İ11sa11 Zih11i; çeviren: Cenk Tü.rkm.an, İstanbul: İzdüşüm
Yayınlan, 2. Baskı, 2005, s. 111-157.
Sosyal bili.rnlerde nesnellik sorunuyla ilgili bi.r tahlil için bkz. Bae.rt, So!Jal Bilin~ler Felsefesi, s.
64-71.
Bakara sW:esi, 2/122.