Parasal kontrol Döviz kurunun düzeyi hakkında bir önceliğimiz varsa parasal kontrol zorlaşır. Parasal kontrol konusunda önceliğimiz varsa, döviz kurlarının düzeyi ile ilgili önceliğimiz olamaz. Merkez Bankası’nın yasasında 2001 yılında yapılan değişiklikle fiyat istikrarını sağlamak ve korumak amacıyla parasal kontrol öncelikli oldu. O dönemde, ısrarla dalgalı kur sistemine geçildiği beyan edildi. Bu iki konu, uygulamadaki ekonomi politikalarında birbirlerini tamamlayan, en azından birbiriyle çelişmeyen unsurlardı. Bu çerçevede, “parasal kontrol” terimini şöyle tanımlayabiliriz: parasal kontrol, para politikası ile sorumlu kurumun enflasyon hedefi ile uyumlu bir biçimde para arzını yönlendirebilmesidir. Bu tanımda öne çıkan en önemli unsur fiyat istikrarı ile para arzı arasında bir ilişkinin var olduğudur. Bu ilişkiden yola çıkarak, para politikasının parasal kontrolü zorlaştırabilecek unsurlardan temizlenmesi doğaldır. ELİ SERBEST OLMALI Para arzının fiyat istikrarını oluşturma ya da koruma amacıyla yönlendirilebilmesi için dışarıdan müdahaleler olmaması gerekiyor. O nedenle, yasayla merkez bankalarının kamu sektörüne kredi vermesi yasaklanıyor. Yasaklanmasa, fiyat istikrarının bozulduğunun görüldüğü ya da düşünüldüğü bir dönemde merkez bankaları kamu sektörüne kredi vermek zorunda kalarak yapması gerekenin tam tersini yapmak zorunda kalması söz konusu olabilir. Bu yolla, merkez bankalarının eli serbestleştiriliyor. Merkez bankalarının döviz kurlarını yönlendirmesi ise biraz daha farklı bir konu. Her şeyden önce, döviz kuru, merkez bankalarının kendi bastıkları paranın bir başka para cinsinden fiyatı. Yani, döviz kuru merkez bankaları açısından kendi bastıkları paranın fiyatı. Dolayısıyla, merkez bankaları döviz kurlarının zaman içindeki seyrine kayıtsız kalamazlar. Para politikasının öncelikli hedefinin fiyat istikrarını sağlamak ve korumak olması döviz kurlarını bir başka açıdan merkez bankaları için önemli kılıyor. Bu önem, bizim gibi ülkelerde döviz kurlarındaki değişme ile enflasyon arasındaki olası ilişkiden kaynaklanıyor. Paranın değer yitirmesi enflasyon üzerinde olumsuz baskılar yaratabilirken, paranın değer kazanması enflasyon baskılarını hafifletebiliyor. Bu olgu, merkez bankalarını bir ölçüde paranın değerlenmesi konusuna daha kayıtsız kalabilmelerine neden olabiliyor. ÇELİŞKİLİ HEDEFLER Para politikasının fiyat istikrarını sağlamak ve korumak üzerine kurulmuş olması merkez bankalarının diğer ekonomik gelişmelere kayıtsız kalacağı anlamına gelmiyor. Fiyat istikrarı ile çelişmediği durumlarda para politikasının ekonomik büyüme gibi diğer ekonomik büyüklüklerin gelişimine de destek vermesi söz konusu olabilir. Bu konular arasına, ekonominin rekabetçi konumunu etkileyen döviz kurlarının gelişimi de dahildir. Paranın ekonominin rekabetçi konumunu tehdit edecek bir biçimde değer kazanma sürecine girmesi halinde, merkez bankalarının doğrudan ya da dolaylı döviz piyasalarına müdahalesi söz konusu olabilir. Böyle bir müdahalenin fiyat istikrarı önceliği ile çelişmemesi esastır. Dolayısıyla, farklı nedenlerle enflasyon baskısının arttığı dönemlerde merkez bankaları değerlenen paraya daha kayıtsız kalabilirler. Her durumda, fiyat istikrarını öncelikli hedef yapmış bir merkez bankasının bastığı paraya değer kazandırmamak gibi kalıcı bir hedefi olamaz. Hedefler çelişmemeli. Artan uluslararası sermaye akımları çerçevesinde merkez bankalarına paranın değerlenmesinin engellenmesi gibi bir görev verilmesi fiyat istikrarı önceliğinden uzaklaşmak anlamına gelir. Çok seslendirilmese de, “paramız değer kazanmasın” derken, aslında arzu edilen bu. Galiba bu nedenle Merkez Bankası’nın yasal bağımsızlığından pek hoşlanmıyoruz.