16 Şubat 2005 : KYOTO Protokolü Yürürlüğe Girdi Geçtiğimiz günlerde 16 Şubat’ta; sonuçlarıyla ilgili olarak oluşturulan felaket senaryoları ile birlikte medyada çok sık karşımıza çıkan bir haberdi bu. Gazeteler, dergiler yazdı; televizyonlarda çeşitli programlara konu oldu. Gündemde bu kadar yoğun ele alınmış ve herkes az çok bilgi sahibi olmuşsa da, bültenimizde bu haberleri sizlerle tekrar paylaşalım; Kyoto Protokolü, sera etkisi ve sera gazları üzerine kısa açıklamalar yapalım istedik. Sera Etkisi Nedir? Dünyamız Güneş sisteminin bir parçasıdır. Uzun dönemde yeryüzünün Güneş’ten aldığı enerjiyi uzaya vermesi gerekir. Güneş enerjisi yeryüzüne kısa dalga boyu radyasyon olarak ulaşır. Gelen radyasyonun bir bölümü yeryüzünün yüzeyi ve atmosfer tarafından geri yansıtılır. Ama bunun büyük bölümü, atmosferden geçerken yeryüzünü ısıtır. Yeryüzü bu enerjiden, uzun dalga boyu kızılötesi radyasyonla kurtulur. Gezegenimizin yüzeyi tarafından yukarıya salınan kızılötesi radyasyonun büyük bölümü atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve doğal olarak oluşan diğer “Sera gazları” tarafından emilir. Bu gazlar enerjinin, yeryüzünden geldiği gibi doğrudan uzaya geçmesini engeller. Birbiriyle etkileşimli bir çok süreç (radyasyon, hava akımları, buharlaşma, bulut oluşumu ve yağmur dahil) enerjiyi atmosferin daha üst tabakalarına taşır ve enerji oradan uzaya aktarılır. Bu daha yavaş ve dolaylı süreç bizim için bir şanstır. Çünkü, yeryüzünün yüzeyi enerjiyi uzaya hiç engelsiz gönderseydi, yeryüzü soğuk ve yaşamsız bir yer, Mars gibi çıplak ve ıssız bir gezegen olurdu. Atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç “sera etkisi” olarak adlandırılmaktadır. Sera Gazları Nelerdir? Güneşten gelen enerjinin yeryüzünde yeterince kalmasını ve yaşamın devamını sağlayan bu yararlı gazlar nelerdir? Bu gazlar madem yararlı, nasıl oldu da zararlı hale dönüştüler? Bu soruların cevapları elbette çok basit değil; çünkü karşımıza çıkan, birbiriyle sürekli etkileşimde olan çok çeşitli süreçler var. Her süreç birbiriyle öylesine uyumlu ki bu uyumun dengesinin bozulması diğer süreçleri de etkiliyor. Ve sorunlar yaratabiliyor. Sera gazları, yani dünyamıza gelen enerjinin, yeryüzünden yansıyan kısmının olduğu gibi uzaya gitmesine engel olup atmosferde ve yeryüzünde gerekli yaşam süreçlerini başlatan, sürdüren doğal sera gazları, su buharı (H2O), karbondioksit (N2O) ve ozon (O3) gazlarıdır. Endüstriyel üretimler sonucunda ortaya çıkan florlu bileşikler de sera etkisi yaratan gazlardır. Dünyamızın atmosferi, bilim adamlarının bilgi sahibi oldukları en eski yıllardan beri değişikliğe uğramıştır. Sıcaklık değişimleri, birleşimde meydana gelen değişiklikler ve atmosferin kendi kendini yenileme gücündeki farklılıklar bu değişikliklerin başlıcalarıdır. Ancak, değişimler hiçbir zaman son 200 yıldaki kadar hızlı olmamıştır. Atmosferi oluşturan ana gazlardan azot, soygazlar ve oksijen konsantrasyonlarında önemli değişiklik görülmezken, aralarında sera gazlarının da bulunduğu “iz” gazlar diye tanımlanan kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx=NO2 ) ve bazı hidrokarbonların (florluklorlu hidrokarbonlar) konsantrasyonlarında önemli değişiklikler olmuştur. Sera Gazları Atmosferik birikim Sanayi öncesi (1750-1800) Günümüzde 1998 Yıllık değişim (birikim) Atmosferik ömür (yıl) Küresel ısınma potansiyeli CO2 (ppmv) -280 365 1,5 5-200 1 CH4 (ppbv) -700 1745 10 12 21 N20 (ppbv) -275 314 0,8 120 310 ppbv= hacim olarak milyarda kısım pptv= hacim olarak trilyonda kısım ppmv= hacim olarak milyonda kısım Atmosferdeki karbondioksitin ve diğer sera gazlarının ulaştığı birikim düzeyi sanayi devriminden bu yana yükselmiştir. Atmosferdeki sera gazı birikimlerinin artmasına en başta fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve diğer insan etkinlikleri yol açmış; ekonomik büyüme ile nüfus artışı bu süreyi daha da hızlandırmıştır. Ve sonuçta, atmosferde belirli oranlarda bulunan bu gazların miktarının artması birbirine bağlı süreçleri etkilemiş ve miktar artışı nedeniyle, yeryüzünden yansıyan enerjinin bir kısmının tutulmasını sağlayan yararlı sera gazları zararlı hale gelmiştir. Sera gazlarındaki bu artışlar nelere yol açacaktır ? Dünyanın iklimi gerçekten değişiyor mu? Sera gazlarının atmosferdeki oranlarındaki artışlar dünyanın ikliminin değişmesine neden olmaktadır. Hükümetler arası iklim değişikliği paneli (IPCC), hazırladığı üçüncü değerlendirme raporunda “Son 50 yıl içinde gözlenen ısınmanın büyük ölçüde insan etkilerine bağlanabileceğini gösteren yeni ve daha güçlü kanıtlar elde edildiğini” doğrulamıştır. Gelecekteki eğilimlerin tahmini sürecindeki belirsizlikler hata paylarını arttırsa bile, IPCC önümüzdeki 100 yıl içinde yüzey sıcaklıklarında, küresel ortalama olarak 1.4 ile 5.8 C arasında artış olacağını öngörmektedir. İklim değişikliklerinin etkileri neler olabilir ? Bu konuda pek çok senaryo mevcut. Hatta konuyla ilgili filmler dahi çevrildi: Yarından sonraki gün (The Day After Tomorrow) Ancak bilim adamlarının öngörüleri de oluşturulan senaryolardan, çevrilen filmlerden pek farklı değil: Bölgesel yağış döngüleri değişebilir. Buharlaşma – su bırakma döngüsünün küresel ölçekte hızlanması beklenmektedir. Başka bir deyişle, daha çok yağmur yağsa bile düşen yağışın buharlaşması da hızlı olacak; böylece topraklar tarım mevsiminin kritik dönemlerinde daha kuru kalacaktır. İklim ve tarım kuşakları kutuplara doğru kayabilir. Orta enlem bölgelerinde bu kaymanın 1-3.5 °C’ lik bir ısınma için 150 ila 550 kilometre arasında gerçekleşmesi beklenmektedir. Eriyen buzullar ve deniz suyunun ısıyla genleşmesi denizlerde yükselmeye yol açabilir ve bu da alçak kıyı şeritleri ve küçük adalar için tehdit oluşturulabilir. Denizlerin düzeyi geçtiğimiz 100 yıl içinde zaten 10 ila 15 cm yükselmişti. Küresel ısınmanın ise, 2100 yılına kadar 15 ile 95 cm arasında ek bir yükselmeye daha yol açması beklenmektedir. Bundan en fazla etkilenecekler, dünyadaki kimi en yoksul ülkelerin korunmasız ve yoğun nüfus barındıran kıyı bölgeleri olacaktır. KYOTO Protokolünün iklim değişikliğini engellemede önemi nedir? 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren ve aralarında Türkiye’ nin de bulunduğu 188 ülke ve Avrupa Birliği’ nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, uluslararası hukuk gündemine gelen çevre anlaşmaları içerisinde en geniş ölçekte kabul gören anlaşmadır. Sözleşme’nin en önemli adımlarından birisi olarak 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü, özellikle fosil yakıtların tüketilmesi sonunda ortaya çıkan küresel ısınmanın engellenebilmesi için 20082012 yılları arasında, gelişmiş ülkelerin sera gazı salınımlarının 1990 yılı seviyelerinin %5,2 altına çekmelerini öngörmektedir. ABD Kyoto Protokolü’ nü 1997 yılında imzalamasına rağmen, 2001 yılında iktidardaki Bush yönetimi Kyoto Protokolü’ ne taraf olmayacağını ilan etmişti. Kyoto Protolü’ nün geçerli olabilmesi için Rusya Federasyonu’ nun imzasının alınması gerekiyordu. 2004 yılı Haziran ayında Rusya’ nın Dünya Ticaret Örgütü’ ne girişi kapsamında, Avrupa Birliği ile Rusya Federasyonu arasında yürütülen müzakerelerde varılan anlaşma çerçevesinde Rusya, Kyoto Protokolüne katılmaya karar verdi. Böylelikle, Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girdi. Rusya’ nın katılımının ardından, gelişmiş ülkeler arasında Kyoto Protokolü dışında sadece ABD ve Avustralya kalmıştır. Gelişmekte olan ülkeler Kyoto’ nun bağlayıcılığının henüz dışındadır. Gelişmekte olan ekonomiler, çevre kirlenmesinin çok küçük bir kısmından sorumlu tutulmaktadır. Kyoto’ nun önlemeyi hedeflediği küresel ısınma ise, 1750’ de başladığı varsayılan Endüstri Devrimi esas alınarak hesaplanıyor. Gelişmekte olan ülkeler ağırlıklı olarak 1980’ lerden, hatta 1990’ lardan sonra ortaya çıktıkları için, küresel ısınmada minimal sorumlulukta sayılıyor. Ancak, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin hızla gelişerek, gelecek yıllarda bir tehdide dönüşebileceği dile getiriliyor. Kyoto Protokolüne göre, imza atan ülkeler aşağıdaki hükümlere uymak zorundadırlar: 1-Küresel ısınmaya neden olan gazların azaltılmasına yönelik projelerin tasarım ve uygulamaları. Dolayısıyla Kyoto Protokolü aşağıda belirtilen 6 sera gazı ve bunların miktarlarının azaltılmasıyla ilgilidir. Karbon dioksit (CO2) Metan ( CH4) Diazot monoksit (N40) Hidroflorakarbonlar (HFCs) Kükürt heksaflorid ( SF6) 2- Karbon atıklar envanterinin çıkarılması ve geri dönüşüme yönelik uygulamaların geliştirilmesi. 3- Çevre dostu ‘yeşil’ teknolojilere yatırım, teşvik ve kolaylık uygulanması. 4- Bilim dünyası ile iklim değişimleri, atık transferi gibi konularda işbirliği ile dönüşüm stratejilerinin geliştirilmesi. Sera gazı etkisinin düşürülmesi sadece endüstriyel üretimi kapsamıyor. Bazı tarım aktiviteleri ve keresteciliğinde kontrol altına alınması gerekiyor. Hedef gazlardan biri olan metan, hayvan gübresinde ve bağırsaklarında da bulunuyor. Bu nedenle, canlı hayvanlardan atmosfere yayılan gazların önlenmesi için yemlerin değiştirilmesi gerekiyor. Türkiye’ nin Durumu Nedir? Türkiye Kyoto Protokolü’ne henüz imza atmayan ülkelerden biri olmasına rağmen, iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerinin önlenmesi amacıyla oluşturulan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ ni imzalayan ülkeler arasında yer alıyor. Bu sözleşmeye, gelişme düzeyi, kalkınma hedefi ve tüketim modelini dikkate alarak taraf olan Türkiye, “3. üncü Taraflar Konferansı” olarak da bilinen Kyoto Protokolü’ ne taraf olmadığı için herhangi bir indirim taahhüdünde bulunmadı. Ancak, Avrupa Birliği ile müzakereler başladıktan sonra Türkiye’ nin önüne konacak önemli başlıklardan biri de “Çevre” olacak; pek çok yeni düzenleme zorunlu hale gelecek. Kyoto Protokolü de bunlardan biri. Türkiye teorik olarak halen küresel ısınmayı ‘araştırma’ safhasında ve Türkiye’ nin çerçeve anlaşması gereği envanter raporlarını hazırlaması gerekiyor. Yararlanılan Kaynaklar 1. Atmosferdeki Değişiklikler, Sera Etkisi ve Dünyamızın Geleceği (Makale) Prof. Dr. Hüseyin Savaş Başkaya UÜ Mühendislik – Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı. 2. NTV-MSNBC 21 Şubat 2005 haberi Erdem Peköz 3. Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye www.rec.org.tr Yunus Arıkan İklim Değişikliği Danışmanı. 4. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası 06.12.2004 tarihli Basın Açıklaması. 5. İSO Dergisi Çevre Şubesi Yazısı Sıcaklıktaki artışlar nedeniyle buzullardaki erimeler, 1928 ve 2004 yılı farkları Çevre Yönetimi Bölümü Sema ÖZTÜRK sema.ozturk@siemens.com