Modern Sanat Eğitimi ve Kuantum Estetiği Mehtap DEDE KODAMAN Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü 22030- Edirne mehtapkodaman@hotmail.com ÖZET Bilim mantığı, Mantık da Estetiği değiştirir çünkü Estetik sanat üzerine akıl yürütmedir .Kendi yaratma eylemi üzerine düşünen insan doğanın parçası olduğu için bilimden bağımsız davranamaz. Nasıl ki paleolojik mantığa göre kendi bilgi çerçevesinde “Kuş uçar uçak ta uçar öyleyse uçak bir kuştur” önermesi geçerli ise ve ilkel estetikte kuş resmi kuşun kendisini temsil ediyor, hatta ona kuş gözü ile bakılıyor ise; ileri bilgiler ışığında ve yeni anlamlandırma boyutlarında sanatsal anlayışın değişmesi kaçınılmazdır. Kuantum Fiziğinin Belirsizlik İlkesi, dalga parçacık ikiliği, çakışma durumu ve smültanite, anti madde-karşı evren, geçmişler toplamı, gözlemcinin deney sonucunu değiştirebileceği gibi söylemleri ve puslu mantığın bir tek doğru olmaması, ara değerler bulunması önerileri görünenin ötesindeki gerçeğin sezilmesinde bazı açılımlar yarattı. Bu ise Kuantum Estetiği diyebileceğimiz bir sanat eleştirisi biçimi oluşturmuştur. Bu bilgiler ışığında sanat eserlerine yeni bir okuma getirilebilir yada bu yeni açılımlara özgü yaratılar gerçekleştirilebilir. Anahtar Kelimeler : Tanecik Mekaniği; Puslu Mantık; Kuantum Estetiği; Modern Sanat; Sanat Eğitimi. ABSTRACT Science changes the logic, the logic changes the aesthetic because the aesthetic is thinking on art. Human who thinks about own action of creation ,is not behave independent from nature because he is the piece of nature. Just as according to paleologic logic in own information limit: Birds fly, so do planes ; therefore, a plane is a bird” if this proposal is valid “and in primitive aesthetic, picture of bird representing the bird itself; moreover if it is looked at as a real bird ; in the light of advanced information and in the new dimension of meaning is the change of artistic comprehension is inevitable. Pronunciations of Quantum Physics that Indefiniteness Principle,particle/wave duality, Coincide State and Simultanity, Opposite Universe, AntiMatter,'Feynmann Path Integral', Observer Factor in Result of experiment and suggestion of FuzzyThinking that is not unique true, there is distance value; created some expansion in intuition behind the reality to be seen. This case constitutes art critique form that we can say quantum aesthetic. In the light of this informations it can be got a new reading or it can be made true the creations of peculiar expansions. Key Words: Quantum Physics; Fuzzy Thinking; Quantum Aesthetic; Modern Art; Art Education. 1. GİRİŞ Bilindiği gibi Sanat Eğitimi’nin bileşenlerinden biri Sanat Eleştirisi’dir. Sanat eleştirisi diğer ölçütler yanında bilimsel ölçütten de yararlanır. Bugün ne klasik bilim ve mantık ne de klasik estetik evreni anlamlandırmaya yetmemektedir. Bu yetersizliğin anlaşılmadığı durumlarda ise bilim bitti, estetiğin sonuna gelindi gibi naif çıkarımlarda bulunulmaktadır . Aslında kabul edilmesi gereken, ölçü sistemlerimizin yetersizliği büyük ölçekli yapıları ilkel metotlar ile sınadığımız gerçeğidir. Nasıl ki Newton determinizmi Materyalizm’e kapı açtıysa, kuantum fiziğinin ilkelerinin determinizmi çürütmesiyle mantık değişmiş bir ‘fuzzy think’ ten söz edilir olmuştur. Bu puslu mantıkta her şey bir derece meselesidir. Güzel ise ne kadar güzel doğru ise ne kadar doğru? Estetik mantığın alt dalıysa ve sanat üzerine düşünme ise artık o da değişmelidir. Artık bir kuantum estetiğinden söz edilmelidir [1]. Aksi halde bilime mantığa koşullu olmayan estetik geri ve ayrık bir sanatsal çaba olacaktır. Kuantum fiziği ve puslu mantık modern sanatı hangi ilkeleri ile , ne yönde etkilemiştir? Modern Sanatın Kuantum Fiziği ile ilgili öngörüleri nelerdir? Bu veriler ışığında sanat eğitimine ne tür katkılar sağlanabilir? 2. YÖNTEM Bilim mantığı Mantık da Estetiği değiştirir. Çünkü Estetik sanat üzerine akıl yürütmedir . Kendi yaratma eylemi üzerine düşünen insan doğanın parçası olduğu için bilimden bağımsız davranamaz. Nasıl ki paleolojik mantığa göre kendi bilgi çerçevesinde “Kuş uçar, uçak ta uçar öyleyse uçak bir kuştur” önermesi geçerli ise ve ilkel estetikte kuş resmi kuşun kendisini temsil ediyor hatta ona kuş gözü ile bakılıyor ise; ileri bilgiler ışığında ve yeni anlamlandırma boyutlarında sanatsal anlayışın değişmesi kaçınılmazdır. Örneğin eski bilgiler ışığında sanatı bir yansıtma olarak üretmeye devam edersek insanın yıkımı sayesinde gerçek alanına giren antiestetik oluşumları da yansıtır bu sayede güzelden uzaklaşırız. Halbuki iyi doğru ve güzel insanın evrende aradığı değerler ise iyi etiğin, doğru bilimin, güzel estetiğin konusudur. Öte yandan gerçeği belgeleyen teknik buluşlar ve yeni disiplinler sayesinde sanatın asli görevinin gerçeği belgelemek olmadığı iyiden iyiye anlaşılmıştır. Antik çağda doğa üzerine yorumlar basitti. Anlamlandırma boyutları üstünde yaşanan yer küre ve gökle sınırlıydı. Dünya dört temel elementten; hava, toprak, ateş ve sudan oluşuyor ; bunlara iki kuvvet etki ediyordu yerçekimi ve uçuculuk. Democritus maddenin atomlardan meydana geldiğini savunuyordu; Atom ise bölünemez demekti [2]. O gün için çok önemli olan bu çözümlemeler bugün de kullanıla gelmektedir fakat yeterli midir? Klasik bilim ne kuarklardan, ne de paralel evrenlerden ya da karşı evrenlerden haberdardı. Modern mantık da bulanık mantığa kadar Aristo’dan beri gelen pek çok önermeyi kullanıyordu. Bunlar gerçeği ispatta temel olarak görülüyordu. Bir örnek verecek olursak : Ali çalışkan bir öğrencidir. Çalışkan öğrenciler sınıflarını geçerler. _____________ ∴ Ali de sınıfını geçecektir [3]. Ali’nin sınıfını geçemeyebileceği olasılığı bir ihtimal olarak varlığını koruyor ise en temel olan bu çıkarımları bile tekrar sorgulamamız gereklidir. Puslu mantık bunu yapmıştır. İki değerli eski sembolik mantığın –matematik lojik- yerini Zadeh’in çok değerli mantığı almıştır ve bulanık mantık ortaya çıkalı eski mantığa Keskin Mantık denmektedir [3]. Bulanık mantığa göre ise her şey bir derece meselesidir ve ihtimaller hesabıdır [4]. Bilimsel kuramların özellikle Newton’un çekim yasasının başarısı 19. yy’ın başında Fransız bilimcisi Mark Laplace’ı evrenin tümüyle belirlenebilir olduğu savına vardırdı. Buna göre öyle bilimsel yasalar takımı olmalıydı ki yalnızca bir an için evrenin tümünün durumunu bilirsek evrende olup bitecek her şeyi hesaplayabilirdik. Bu belirlenirlik öğretisiydi[2]. Hem antik Yunan’daki anlayışa hem Newton determinizmine uyan bu sav; Klasik sanat anlayışını da destekliyordu. Öyle ya belirli koşullar altında aynı nedenler aynı sonuçları doğuruyor bu da kati ve değişmez bir gerçeklik sunuyordu. Klasik sanat anlayışı da değişeni değil değişmeyeni arıyor[5] tek bir gerçekten söz ediyordu; temel ilke gerçeğin olduğu gibi yansıtılmasıydı ve Wolfflin’le gerçekçiliğe giden akademik ilkeler reçeteleşiyordu [6] . Klasik estetiğin yansıtma kuramı, mimesis ilkesiyle dayanak bularak her ne kadar idealist bir felsefik anlayıştan yola çıksa da [7]; gerçeği olduğu gibi yansıttığı için Materyalist Estetiğin ekmeğine yağ sürüyor ve Materyalist Estetik gerçekçiliğin başlıca savunucusu haline geliyordu. Materyalism Platon’dan aldığı dialektiği kendine mal etmeyi başardığı gibi; estetik alanında da idealizmden aldığı yansıtmacı kuramı içselleştirmiş ve Toplumsal Gerçekçilik adı altında tabulaştırmıştı ki [8]hem bu antik pagan kültürün hem onun ihyası olan klasik kültürün tek tipleştirme operasyonunun devamı niteliğinde olsun. Oysa Platon’a göre gerçeği olduğu gibi yansıtmanın bazı etik sakıncaları olabilir, bu yüzden sanat idealist olmalıdır. Son zamanlardaki bazı yayınlar da yansıtma kuramının sahip olma, şehvet gibi bir takım duyguları tatmin etmek için ortaya çıkan zevkçi (hedonist) alt yapısını göstermektedir; bu bağlamda yansıtmacı estetik insanın yalnız hayvani yönüne hitap etmekte ve yalnız maddi değerleri yüceltmektedir [9-10] . Belirlenebilirlik öğretisi evreni anlamlandırmada o zamana kadar yerleştirilmiş sistemlere uyuyordu ve sorun yaratmıyordu. Böyle bir evrende insan her şeye hükmedebilirdi ve bağımsız değişkenlere yer yoktu. Oysa ki Werner Heisenberg’in 1926’da ünlü belirsizlik ilkesini ortaya koyması bu eski değerleri sarsmıştı. Eğer evrenin şu andaki durumu bile kesin olarak ölçülemiyorsa, gelecekteki olayları doğru hesaplamak hiç mümkün olamazdı. Bir parçacığın gelecekteki hızını ve konumunu hesaplayabilmek için, şu andaki konumunun ve hızının kesin olarak ölçülebilmesi gerekir . Parçacığın konumu daha kesin olarak ölçülmek istendiğinde hızı daha hatalı ölçülür yada tam tersi. Bu belirsizlik Planc sabitinden düşük olamaz. Heisenberg’in belirsizlik ilkesi parçacıkların bazı yönleriyle dalgacık gibi davranabileceklerini söyler tanecik mekaniğinin dayandığı bu matematik temel, gerçek dünyayı parçacık yada dalga boyutunda açıklamaz yalnızca gözlemler bununla açıklanabilir.Yani insanın evreni algılama biçimi gözlem araçlarıyla ilişkilidir. Heisenberg, Schroendinger, ve Dirac’ın tanecik mekaniği kuramında, parçacıkların kesin ölçümlü konum ve hızları yerine konum ve hızın bileşimi olan bir tanecik durumu vardır. Aslında Einstein’in relativitesinin de tanecik mekaniğinin gelişiminde büyük payı olmuştu. Genel olarak Tanecik Mekaniği bir gözlem için tek ve kesin bir sonuç öngörmez. Bunun yerine bir takım olası sonuçlar öngörür ve her birinin ne kadar olası olduğunu söyler . Feynman’ın “Geçmişler Toplamı” yöntemi Heisenberg’in dalga parçacık ikilemini ve çift yarık deneyini çok iyi açıklar. Bir parçacığın A’dan B’ye her olası yoldan gittiği varsayılır[2]. Mantık bugün bu kuramdan yararlanıyor. Oysa klasik mantıkta ve sembolik mantıkta bir A nesnesinin hem A hem B konumunda olması mümkün değildir. 19. yy.dan beri ise bu tür aksiyomları oluşturan Euklides geometrisinin yerini Hilbert geometrisi almıştır [11]. Belirsizlik ilkesi içinde yaşadığımız evrenin temel bir özelliğidir ve iyi bir birleşik kuram bu ilkeyi mutlaka içermelidir [2]. Sanatçılar, belki bilim adamları gibi deney ve ispat yoluyla değil ama gözlem ve sezgi yoluyla evreni anlamlandırmaya çalışırlar. Onların eserleri de kendi keşiflerinin bir sonucudur ve bilim adamları gibi tutarlı öngörülerde bulunabilirler. Buna en iyi örnek aya gidilmeden önce Jules Vern’in Ay’a Seyahati yazmış olmasıdır. Öte yandan bilimde ve sanatta yaratıcılık beyinde benzer basamakları takip ettiğinden Leonardo gibi bazı dehalar sanatçı ve bilimci çifte kimliğini taşırlar. Evrende yasalar her zaman mevcuttur yine de biz onları algılayıp adlandırdıktan sonra ancak onlarla yorum yapabiliriz. Bu bağlamda sanat eleştirisini bilimsel ölçütüyle Kuantum Estetiği anlamında ele aldığımızda; onunla tutarlı olduğu ölçüde bir eseri daha estetik bulabiliriz. Örneğin Mona Lisa’yı Kuantum Estetiği açısından değerlendirebiliriz: Bu portre ağlamakla gülmek arası bir durumdadır. Onun tebessümle karışık mahzun ifadesi duygular arasındaki oranı sorgulatır. Birazdan ağlayacak mı yoksa gülecek midir? İki durumdan hangisine yakın olduğu gözlemcinin bakış açısına ve ruh haline göre değişecek gibidir. Bu belirsizlik durumu tıpkı fizik kuramında olduğu gibi aynı zamanda olguya bir eşzamanlılık da katar ve eseri ölümsüzleştirir. Belirsizliği ustaca yansıttığından dolayı Klasik figürlerdeki arkaik tek tip gülümsenin donukluğu yerine bir canlılık ve ruh taşır. Bu anlamda daha estetiktir. Daha estetiktir demek gerekir çünkü kuantum mantığında her şey bir derece meselesi ve 0 ile 1 arasında bir değerde ise yani siyah beyaz gibi kesin ayrımlar yok da gri değerler var ise [4] kuantum estetiğinde de bu şekilde söylemek gereklidir. Leonardo’nun çoğu eseri sfumato denen teknikle bulanıklaştırıldığı için bu belirsizliği taşır. Bazı klasik sanatçılar klasik geleneğin hilafında olmalarına rağmen gelenek içinde gösterilse de aslında sanatlarının büyüklüğü ve ileri görüşlülükleri sayesinde bugün bile moderndirler. Klasik Estetik gerçeği betimliyor gibi görünse de temelde doğanın yasalarına aykırıdır. Klasik Estetik’ten kast edilen Wolfflin’in işaret ettiği nesnel gerçekçiliği ön plana çıkaran yasalardır ve gerçeği yansıtmayı diretir. Kuantum mekaniği ise gerçeğin ne olduğunu sorgular. Bu bağlamda nesnel gerçekçilik güdük kalmaktadır. Çünkü beraberinde bir soruyu getirir: Hangi gerçek? Oysa modern sanatın gerçeği, başlangıçta: kendisinin, sujenin (gözlemcinin) bir gerçeği olduğunu itiraf ederek yola çıkar. Genel sabit bir gerçek olma gibi bir iddiası yoktur. Modern sanat çok yönüyle modern bilimden etkilenmiştir: Empresyonizm Newton’un renk yasalarından yararlanmıştır. Fizikteki ışık ve renk yasaları bilinmeseydi izlenimcilik çok eksik kalacaktı; bu sayede lokal renk yerine ışık tayfının renkleri salık verilmiştir. Yine noktasal vuruşlu fırça darbeleri antikiteden beri sezilen 1803’lerde John Dalton’ın tanıtlamaya çalıştığı atomları gösterir gibidir. Öte yandan kontürlerin kaybolması, ışık ve rengin kaynaşmasıyla gerçeğin doğada değil bakanın gözünde olduğu algılarla an ve şartlarla değişebileceği izafi bir gerçeklik süreci başlamıştır. Empresyonist sanatçının resimlediği dünya artık değişmez bir gerçeğin belgesi değil anlık değişimlerin dünyasıdır. Uzakdoğu sanatında hemen her zaman dikkat çeken atmosfer etkisi empresyonist resimlerde de ortaya çıkar. Leonardo’nun sfumatosunda görülen hava tabakasını resme sokma geleneği en eski örneklere bakılırsa uzak doğuda daha önce başlamıştır. Evren sanki bir tül perdesinin arkasından izlenmektedir. Empresyonizmle birlikte modern resme giren bu belirsizlik ilkesi soyuta giden bir yoldur. Empresyonist sanatçının dünyası yalnız bir an için kendi algılamış olduğu; uçucu, akıp giden, değişen soyut bir dünyadır [12]. Kuantum mekaniğinden çok önceki bu gelişimler Newton’un eksik kalan determinizmine tezat olarak belirsizlik ilkesinin ve buna bağlı dalga parçacık ikiliğini açıklayan ‘gözlemci faktörünün etkisinin’ bir öngörüsü niteliğindedir. Modern sanatın yararlandığı en önemli yeniliklerden biri de belirsizlik ve çakışma ilkesinin getirdiği daha önce de relativitenin gösterdiği eşzamanlılık durumudur. Smültanite özellikle kübizmde belirleyici nitelik olarak karşımıza çıkar. Bir nesne aynı anda farklı konumlardan göz önüne serilir. Klasik estetiğin tek göz perspektifi yerini, çok zamanlı bakış açılarına bırakır. Kuantum fiziğinin yeni bir buluşu olan smültanite klasik gelenek dışında gelişen özgür sanat biçimlerinde kendiliğinden gelişmişti. Futurizm ‘deki “Güneşe karşı kazanılan zafer” gibi operalar ve bunlara hazırlanan dekorlar; mekanik eserler relativite sayesinde zamanda yolculuk fikrinin geçerli olabileceği düşüncesinden yola çıkar. Tatlin, “Sovyet toplumunda sanat kurumlarını yeniden örgütlendirmekle görevlendirilen kilit kişilerden biri olarak ortaya çıktı.” 1915 yılında Üçüncü Entemasyonal'e ait Anıt' isimli bir kule tasarlamıştır. Bu kule uzay zamansal seyahatlerin bir üssü gibidir [13]. Op Art göz yanılsamasından yararlanarak gerçeğin algıya bağlı görece yapısını vurgularken Kinetik Sanat hareket ve enerjiyi ön plana çıkarır. O da devingen değişen bir gerçeğe göndermedir . Minimalizm renk ve değerleri indirgeyerek nesnel gerçekten uzaklaşırken; Suprematism’ de aşkınlık anlamında gerçeğin ötesine geçmeye çalışır. Soyut sanatın tüm türleri nesnel gerçekliği sorguladığı için kuantum estetiği temelinde değerlendirilebilir. Bu gelişmeleri kuantum fiziğinin anti madde-karşı evren saptamaları paralelinde ve İslam felsefesinde çok daha önce sezilen varlık mahiyet ayrımı kapsamında değerlendirebiliriz. Aristo’dan farklı olarak İbn-i Sina ve Farabi’de varlık ve mahiyet ayrımına [14] dayalı felsefe İslam sanatında nesnenin kendisinin değil zihindeki anlamının ifadesine , şeylerin içine bakmaya aracı olmuş ve manaya ve öze yönelinmiştir. Modern sanatın da bunu yakalamaya çalıştığını söylenebilir [15]. İşte bu yüzden de İslam sanatı geleneğin yıkımı ve biçim değişimi anlamında moderndir ve kuantum estetiği temelinde değerlendirilebilir. Gombrich sanatçılar için büyük olanakların , nesneleri göründükleri gibi imgeleştirme hevesinden vazgeçmelerinden sonra açıldığını savunur [16]. Bu Matiss’in sözüne ettiği balık değil balığın anlamı noktasında gerçekliğin kırılımıdır. Bazı olay sanatı denemelerinde sanatsal sürecin seyirci tarafından sonlandırıldığı girişimlerle kasıtlı olarak yarım bırakılmış işler bu bilgiler ışığında gerçekleştirilmiş sayılabilir çünkü çift yarık deneyine göre bir taneciğin evrende alacağı yol önceden kestirilemez tek elektron her iki delikten de geçebilir. Bugün bazı film senaryolarının birkaç değişik şekilde sonlandığına yada bir kahramanın aynı hayat içinde farklı seçeneklerden geçerek farklı deneyimler yaşadığı olasılıkların birleşiminden oluşan hikayelere rastlanıyor. Yada bazı hikayeler özellikle bitirilmiyor. Bu tür eğilimler Feynman’ın geçmişler toplamı kuramına uyar. Bir parçacığın A’dan B’ye her olası yoldan gittiği varsayılır. Yine eklektik çalışmaları da bu kuramla ilgisi çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Modern sanatın en tipik özelliklerinden biri geçmiş sanat biçimlerini ve tekniklerini harmanlayan karmaşık yapısıdır. Bu bakımdan eklektik biçimlerde kuantum estetiğinin sinyalleridir. 3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Kuantum Fiziğinin Belirsizlik İlkesi, dalga parçacık ikiliği, çakışma durumu ve smültanite, anti madde-karşı evren, geçmişler toplamı, gözlemcinin deney sonucunu değiştirebileceği gibi söylemleri [17-18-2] ve puslu mantığın bir tek doğru olmaması, ara değerler bulunması önerileri [4] görünenin ötesindeki gerçeğin sezilmesinde bazı açılımlar yarattı. Her ne kadar modern sanattaki gelişmelerin çoğu bu bilimsel gelişmelerin önceli niteliğinde ise de bilimin daha önce çizmiş olduğu yol ve sanatçıların doğayı sezgisel olarak kavramaları yanında öngörüleri ve sonrada bu ilkelerden yararlanmaları bilim-mantık-estetik ilişkisinin bir sonucudur. Bu durum kuantum mekaniğinin EPR paradoksuna da uymaktadır çünkü kuantum sonuçları metrelerce hatta ışık yılları boyunca etki eder. Bu deney sonucuna göre çıkışta elektron spinleri belirsizdir ve ışıktan daha hızlı bir bilgi taşıyıcıyla (!), bir ölçüm yapıldığında diğerine bilgi vererek, kendi spinini tamlayan olarak seçer. Bu durum zaman ve mekandan, uzaklıktan tamamen bağımsızdır (yerel değildir)[17] . Bu bağlamda kuantum mekaniğinin bu bilgilerinin modern sanattan önce yada sonra gelişmesinden çok daha önemli olan şu an kuantum estetiği ile yorum yapılabiliyor olunmasıdır. Gerçek nedir? Diye sorulduğunda cevabı “var olan” ise güzelin varlık alanına Estetik hakimdir. Klasik ve Materyalist Estetik bize var olanı bildiğini söyler ve nasıl yansıtılması gerektiğini öğütler. Kuantum Estetiği ise var olanın ancak algılanabildiği kadarıyla bilindiğini ve onun ötesinde bir gerçek daha sezildiğini söyler ve sanat yoluyla bu gerçeği arar. Estetik sezginin bilimi olduğuna göre bu sezgisel yaklaşım daha doğru görünmektedir. Bu sezgisel gerçek bazen İzlenimcilik’te olduğu gibi ana ve gözlemciye göre değişen imgelerle, Dışavurumculuk’ta olduğu gibi sanatçının öznel tepkileriyle, Gerçeküstücülük’te olduğu gibi düşlerle bilinç altıyla; Op-artta olduğu gibi algı yanılsamasıyla, Minimalizm’ de olduğu gibi uyaranların azaltılması yoluyla tine yaklaşılmasıyla, Süprematizm’de olduğu gibi tinin aşkın boyuta yükseltilmesi ile Kavramsal Sanat’ta olduğu gibi anlama ve öze yönelerek biçim dünyasının ötesinde bir gerçek arayışı ile ortaya çıkar. Kuantum Estetiği temelinde bir eser gerçeği yansıttığı ölçüde değil ama algıların ötesine geçtiği, sezgisel alanı zorladığı ölçüde güzel bulunabilir. Yine bu eserin ölçülme durumu ya çirkin ya güzel şeklinde değil neye göre ne kadar güzel şeklindedir. Bu bağlamda Platonun maksada göre ve iyiyle özdeş güzeline kısmen uyar. Tıpkı onun gibi, yalnızca politik açıdan yararcı değil, aynı zamanda aşkına ve kendiliğinden güzele, kavram olarak güzele yönelen yapısıyla da idealist estetiğe benzer. Bir eser güzeli kavram olarak hissettirir ise bu ölçüde daha estetik sayılabilir bu da kuantum estetiği ile bağdaşır çünkü kendiliğinden güzel de sezgiseldir. Ancak doğayla ve insanla katışıp kaynaşan şey sanat olabilir. Doğaya ters düşen şey onu bozan şeydir, yani bir yapım değil yıkımdır. Demek ki sanat doğayla ve insanla ahenkli bir bütünlük sergilemelidir. Ancak böyle bir müdahale ve birliğe götürdüğü ölçüde sanattır[1]. Bu bağlamda sanat eğitiminde sanat eleştirisinin bilimsel ölçütüyle ele alındığı bir kuantum estetiği modern sanatı anlamada farklı bakış açıları kazandıracaktır. 4. KAYNAKLAR 1. “Yeni Bir Estetik Tanımına Doğru”, http://www.istanbulsanatevi.com/sanat/makale/mdede01.htm 2. Hawking, S. W., “Zamanın Kısa Tarihi”, 65-75, Milliyet Yay., İstanbul,1987. 3. Aksoy, Y., “Modern Mantık (Sembolik Mantık)”, i, 216, Yıldız Teknik Üniversitesi Yay. İstanbul, 1995. 4. Zadeh, L.A. ,”Toward a generalized theory of uncertainty (GTU)––an outline” , Information Sciences, 172 : 3, 2005. 5. Tunalı, İ. , “Felsefe’nin Işığında Modern Resim”, 83, Remzi Kitabevi, 4.basım, İstanbul, 1992. 6. Wölfflin, H., “Sanat Tarihinin Temel Kavramları”, 31-260, Çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, 4.basım, İstanbul, 1995. 7. Tunalı, İ., “Grek Estetik’i”, 73-124, Remzi Kitabevi, 4.basım, İstanbul, 1996. 8. Freville, J., Plehanov, G.V., “Sosyalist Gözle Sanat ve Toplum”, 0-144, Çev.: Bezirci A., May Yayınları, 2. basım, İstanbul, 1968. 9. Berger, J., “Görme Biçimleri”, 83-86-109, Çev.Yurdanur Salman, Metis Yayınları, 9.b. , İstanbul, 2003. 10. Leppert, R. , “Sanatta Anlamın Görüntüsü”, 1-384, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2002. 11. Batuhan,H.; Grünberg, T, “Modern Mantık”, 264, Hacettepe Basımevi, Ankara, 1970. 12. Kodaman, M. D. , “Doğu Sanatının Modern Avrupa Sanatı’na Etkisi”, 122, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2004. 13. Lynton, N.., “Modern Sanatın Öyküsü”, 105, Çev. Çapan,C., Öziş,S. ,Remzi Kitabevi, 1.b., İstanbul,1982. 14. Atay, H.,” Farabi ve İbn-i Sinaya Göre Yaratma”, 15-30, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara, 2001. 15. Kodaman, M. D. ,” Sanat Eğitimi’nde Ulusalcı Yaklaşım”, XII. Eğitim Bilimleri Kongresi, C.IV, s.2715-2730, Ankara, Mart-2004. 16. Gombrich, E.H., “Sanatın Öyküsü”, 104, Çev.Bedrettin Cömert, Remzi Kitabevi, 9.b., İstanbul,1980. 17. Tarlacı,S., “Quantum Mechanics: Basic Concepts”, NeuroQuantology, 4: 432-442, 2003. 18. Turgut, S.; İpekoğlu, Y. “Kuantum Fiziğinin Garip söylemleri”, Bilim ve Teknik, Ekim, 46, 2000.