Tirotoksik kriz (tiroid fırtınası) Prof. Dr. Refik Tanakol T iroid krizi nadir fakat hayatı tehdit eden bir durum olup hipertiroidi belirtilerinin şiddetlenmesi ile ortaya çıkar. Çeşitli serilerde mortalitenin %30-50 gibi yüksek oranlarda olması nedeniyle tiroid fırtınasının tanınması ve hızla tedavi edilmesi şarttır. Tiroid fırtınası, hipertiroid bir hastanın tiroid veya tiroid dışı bir operasyona maruz kalması ile gelişebileceği gibi antiroid ilaçlarının kesilmesi, iyotlu radyografik kontrast ajanlar alması veya akut bir infeksiyon geçirmesi ile de ortaya çıkabilir. Çok şiddetli tiroid palpasyonu, serebrovasküler hastalık, pulmoner tromboemboli diabetik ketoasidoz, travmanın da tiroid krizini tetikleyebildiği bildirilmiştir. - Komadaki bir hastada tirotoksik krizi akla getirmesi gereken durumlar şunlardır: - Son zamanlarda hipertiroidiyi düşündüren belirtilerin bulunması - Cerrahi gibi presipitan bir olay geçirilmiş olması - Daha önce tiroid tedavisi görmüş olması - Ailede tiroid hastalığının olması Tiroid fırtınasında genellikle komplike olmamış hipertiroidideki belirtiler daha abartılı şekilde ortaya çıkar. Özellikle ateş ve terleme çok abartılı olup, vücut ısısı 40°C üzerine çıkabilir. Atrial aritmiler ve atrial fibrilasyon görülebilir. Tiroid fırtınası düşündüren ilave klinik bulgular mental durumun bozulması, yüksek ateş, taşikardi veya taşiaritmi, şiddetli hipertiroidi belirtileri, kusma, sarılık, ishaldir. Ayrıca kalp yetmezliği, solunumun bozulması, konjestif hepatomegali, dehidratasyon ve prerenal böbrek yetersizliği ortaya çıkabilir. Ajitasyon, deliryum, psikoz, stupor ve koma gelişebilir. Tiroid fırtınasının atipik şekilleri de olabilir. Özellikle yaşlılarda apatetik tirotoksik kriz tanısının konulması güçtür. Laboratuvar: Kan sayımlarında bir infeksiyon olmaksızın lökositoz ortaya çıkması hipertiroidi krizi için tipiktir. Biyokimyasal taramada hafif hiperkalsemi ve artmış alkali fosfataz seviyelerine rastlanır. Tiroid hormon seviyeleri artmış olmakla beraber aşırı derecede yüksek olmayabilir. Spesifik tedaviye gelince propiltioürasil komadaki bir hastaya her 6 saatte bir 200-300 mg dozunda nazogastrik sonda ile verilir. Propiltioürasil T4’ün T3’e dönüşümünü bloke ettiğinden tercih edilecek ilaçtır. Antitiroid ilaçların glandda depo edilmiş hormon üzerine bir etkisi yoktur. Sadece yeni hormon sentezini bloke edebilirler. Bu sebepten propiltioürasile başladıktan 6 saat sonra (bazı otoritelere göre 1-2 saat bile yeterlidir) 60 mg potasyum iyodür nazogastrik sonda ile 6 saatte bir verilebilir. Fakat iyot asla tek başına verilmemelidir, çünkü tiroid hormon sentezinde kullanılarak tirotoksik krizi şiddetlendirebilir. Lugol solüsyonu olarak 6 saatte bir 8 damla veya satüre potasyum iyodür solüsyonu olarak 6 saatte bir 5 damla verilmesi yeterli olacaktır. Potasyum iyodür tiroidde depolanmış tiroid hormonlarının kana salıverilmesini bloke eder. Ayrıca hormon sentezi üzerine de geçici blokan etkisi vardır.Oral radyografik kontrastlardan ipodat (günde 1-3 gr) yüksek iyot içeriği ile hem tiroid hormon sentezini bloke eder, hem de T4’ün T3’e dönüşümünü önler. Beta adrenerjik blokan ilaçlar taşikardi, tremor ve diğer adrenerjik belirtilerin kontrol altına alınmasında eşsiz bir yere sahiptirler. Propranolol 4 saatte bir 60-80 mg gibi yüksek dozlarda verilebilir veya saatte 2-5 mg gibi bir dozda infüzyon yoluyla da uygulanabilir.Eğer bronko-obstrüktif bir hastalık varsa ß-blokerler yerine, kalsiyum kanal blokerleri verilebilir. Orta ve ağır derecede kalp yetmezliklerinde de verilmemelidir. Yüksek doz glukokortikoidler damar yatağını stabilize etmek veya T4’ün T3’e dönüşümünü bloke etmek amacıyla kullanılabilirler. Günde 60 mg prednisolon veya 6 saatte bir 40 mg hidrokortizon (İM) bu amaçla uygulanabilir. Bu tedavilere dirençli vakalarda plazmaferez veya periton dializi yapılabilir. Tedavi Miksödem koması Tiroid krizindeki bir hastanın yoğun bakım ünitesinde takibi gereklidir. Öncelikle kardiyo-respiratuvar durumun, sıvı-elektrolit dengesinin yakın takibi ve soğutma genel destekleyici tedavinin en önemli unsurlarıdır. Genelikle başlangıçta 3-5 lt sıvı açığı bulunabilir.Yüksek ateş için parasetamol verilebilir. Aspirin serbest tiroid hormonlarında artış yapabileceğinden verilmemelidir. Atrial fibrilasyon varsa antikoagülan tedavi, digoksin dahil olmak üzere standart antiaritmik tedavi uygulanmalıdır. Ancak tirotoksik hastaların warfarine çok hassas oldukları akıldan çıkarılmamalıdır. Klorpromazin (50-100 mg İM) ajitasyonun tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca bu ilacın santral termoregülasyonu düzenleyici etkisi de Miksödem koması uzun süre tedavisiz kalan hipotiroidide ortaya çıkan ve hayatı tehdit eden bir durum olarak tarif edilmişse de bu aslında doğru değildir. Miksödem koması aslında çeşitli tetikleyici faktörlerin sebep olduğu dekompanse hipotiroidi olup, kardiyovasküler ve santral sinir sisteminde bozukluklar ile ortaya çıkar. Soğuğa maruz kalma, travma, infeksiyonlar, santral sinir sistemi depresanlarının verilmesi, hipoglisemi, inme, narkoz, aşırı ilaç dozu, diüretikler ile hipotiroid hastalar miksödem komasına girebilir. Tiroid dekompansasyonunun ana sebepleri, efektif kan volümündeki azalma veya santral sinir sistemindeki bozukluklara hipotiroid hastanın adapte olamamasıdır. İlerleyen hipotiroidide ok- hiperterminin tedavisinde yararlı olacaktır.Eğer infeksiyon düşünülüyorsa geniş spektrumlu antibiotikler başlanabilir. Karaciğer glikojen depolarının eksilmesi sebebiyle %5 dekstroz solüsyonları verilmelidir. Bilhassa tiamin tüketiminin artması göz önüne alınarak vitamin süplementasyonu yapılmalıdır. Kalp yetmezliğinde digoksin ve diüretikler verilir. sijen tüketimi ve ısı üretimi azalır. O zaman organizma, nörovasküler düzenlenmeler ile kan dolaşımının deriden, santral bölgelere kaymasını sağlamakta ve vücudun merkez ısısını düşürmemeğe çalışmaktadır. Organizma bunu periferik vazokonstriksiyon ile sağlamaktadır. Bu sebeple orta derecede ağır hipotiroidilerde solukluk, soğukluk ve diastolik hipertansiyon ortaya çıkmaktadır. Böyle bir hastada ß-adrenerjik reseptörlere duyarsızlık meydana gelmekte ve adrenalinin termojenik etkisi azalmakta, santral vücut ısısının korunması zorlaşmaktadır. Tiroid hormonlarının eksikliğinde myokard kontraktilitesinde azalma olmaktadır. Diastolik hipertansiyon kalbin daha da zorlanmasına yol açmakta ve kardiak yetersizliği kolaylaştırmaktadır.Solunum merkezinin hiperkapniye duyarlılığı azalmakta, belirgin solunum depresyonu ve arteriyal PCO2 artışı görülmektedir. Solunum kaslarının güçsüzlüğü hipoventilasyonu daha da ağırlaştırmaktadır.Vazopressin sekresyonunun düzenlenmesindeki bozukluk ile su atılımı bozulur ve hiponatremi meydana gelir. Fonksiyonel plazma volümünün azalması ve kardiak debinin düşmesi, böbrek kan akımının azalmasına yol açarak sıvı atılımı azalmakta hiponatremi daha da belirginleşmektedir. Epinefrin ve glukagona duyarlığın azalması sonucu glukoneogenez bozulmakta ve bu sebeple hastalar hipoglisemiye eğilimli hale gelmektedirler. İlaçların klirensi azalmakta olduğundan hipotiroid hastaların digoksin, diüretikler, trankilizanlar ve narkotiklere karşı aşırı hassas hale geldiklerinin bilinmesi gerekmektedir. Miksödem komasının tanınmasında 3 anahtar noktanın akılda tutulması gerekir. Bunlar, mental durum değişikliği, termoregülasyonun defektli oluşu ve tetikleyici olay veya hastalığın bulunmasıdır. Miksödem komasının teşhisi için mutlaka mental durum değişikliği şarttır. Bunun koma olması şart değildir, ama konfüzyon, letarji, dezoryantasyon veya aşikar psikoz bulunmalıdır. Miksödem koması en çok yaşlılarda görülür çünkü yaşlıların adaptasyon mekanizmaları çok daha yetersizdir. Miksödem tedavisinde aşağıdaki ana noktaların bir daha gözden geçirilmesinde yarar vardır: Tedaviye başlamadan önce kortizol, TSH ve tiroid hormonu tayini için kan örneklerinin alınması Hipotermi için eksternal ısıtmadan kaçınılarak, sadece battaniye ile daha fazla ısı kaybının önlenmesi yani pasif eksternal ısıtma yoluyla hipoterminin tedavisi Glikoz içeren parenteral sıvılarla hipogliseminin önlenmesi Presipitan durumun belirlenerek tedavisi Kan kültürleri alındıktan sonra antibiyotik tedavisi Eğer koma eğilimi varsa yoğun bakımda tedavisi Yüz maskesi ile nemlendirilmiş ılık oksijen verilmesi, eğer hipoventilasyon gelişirse mekanik ventilasyon İç ısının yavaş yavaş yükseltilmesi (saatte 0.5° C ) Supraventriküler aritmiler yönünden kardiak monitorizasyon Hiponatreminin düzeltilmesi( hafif sıvı kısıtlaması), hipotansiyonun düzeltilmesi (kristaloidler veya tam kan transfüzyonu ile dikkatli bir şekilde volüm artırılması), hipoglisemi için glukoz verilmesi Rektal ısı, oksijen satürasyonu, kan basıncı, santral venöz basınç ve saatlik idrar takibi Kortizol eksikliği düşünülüyorsa kan kortizol sonuçlarını beklemeksizin 6-8 saatte bir 50-100 mg hidrokortizon veya eşdeğeri yapılmalıdır. Tiroid hormon replasmanı: Nazogastrik tüpten veya İV olarak T4 300-500 µg ile başlanıp, daha sonra oral beslenmeye geçene kadar aynı yoldan günde 50-100 µg T4 verilmesi Eğer 24-48 saat içinde hiçbir düzelme görülmezse T3 hormonu 10-25 µg İV 8 saatte bir yukardaki tedaviye ilave olarak verilmelidir. Miksödem komasının tedavisi Hastaların ilk 24-48 saatteki destek tedavileri çok önemlidir. Çünkü tiroid hormon tedavisinin etkilerinin başlaması ancak bu süreden sonra olmaktadır. Miksödem komasının en önemli tetikleyicisi infeksiyonlar olduğundan aksi ispat edilene kadar her hastada infeksiyonun var olduğu düşünülmelidir. Bu hastalarda ağır bakteriyel infeksiyon varlığında bile lökositoz görülmediğinden yaymada band formların bulunması bir infeksiyon bulgusu olarak algılanmalıdır. Solunum yetmezliğinde endotrakeal intübasyon ve mekanik solunum yardımı uygulanmalıdır. Anemi varsa kan transfüzyonları hipoksiyi düzeltmek için yardımcı olabilir. Hipotansiyonun ortaya çıkması çok ciddi bir belirtidir. Çünkü bu hastalarda efektif plazma volümü daha önce belirtildiği gibi azalmıştır. En ufak bir sıvı kaybı veya kanamayı tolere edebilmeleri güçtür. Vazokonstriktör ajanların verilmesi ciddi bir yanlıştır. Sıvı replasmanı veya kan transfüzyonundan kaçınılmamalıdır. Komayı kolaylaştıran faktörlerden biri de böyle bir hastanın periferik dokularının hızla ısıtılması, deride vazodilatasyon meydana getirerek santral ısısının daha da düşürülmesidir. Diüretiklerin fazla kullanılması da volüm kaybını artırarak komayı kolaylaştırabilir. Bütün bu durumlarda en iyi çare tam kan transfüzyonudur. Sessiz bir myokard infarküsü, kan basıncı ve kardiak debiyi daha da azaltabilir. Hiperkalsemik kriz Hiperkalsemi, metabolik acil tabloların en sık görülenlerinden biridir. Serum kalsiyumu değerlendirilirken mutlaka serum albümin konsantrasyonu dikkate alınmalıdır. Normal bir erişkinde ekstrasellüler sıvıdaki Ca konsantrasyonu 8,810,4 mg/dl arasındadır. Molar olarak hesaplamak için 4’e bölünür (10 mg/dl= 2,5 mM). Plazmada kalsiyum 3 şekilde bulunur: 1) İyonize (serbest) kalsiyum tüm kalsiyumun %50’sini oluşturur. 2) Plazma proteinlerine bağlı iyon %40’lık kısmı teşkil eder. 3) Difüzyona uğrayabilen kalsiyum kompleksleri %10 oranında olup sitrat veya fosfat iyonları şeklindedir. Serum total kalsiyumunun %60’ını oluşturan kompleks ve iyonize fraksiyonlar ultrafiltrabldır; yani yarı geçirgen membranlardan geçebilirler. Serbest Ca iyon düzeyi ortalama 1,2 mmol/l (4,8 mg/dl) civarındadır. Hücresel faaliyetleri regüle eden fraksiyon, serbest kalsiyum olup, PTH’nin sıkı kontrolu altındadır. Serbest fraksiyon ya doğrudan ölçülebilir veya büyük kısmı albümine bağlı olan total kalsiyumdan şu formülle hesaplanabilir: % proteine bağlı Ca= 0,8 x albümin (gr/l) + 0,2 x globulin (gr/l) + 3. Serumda ölçülen kalsiyum seviyelerini albümine göre düzeltmek için basit olarak 4 gr/ dl altındaki serum albümin seviyelerinde, her 1 gr albümin azalması için, ölçülen kalsiyum değerine 0,8 mg/dl eklenir. Hiperkalseminin yaşlılardaki en önemli bulgusu kognitif bozukluklardır. Belirgin dehidratasyon ve mental durum değişiklikleri ile karşılaşılabilir.Anoreksi, kusma ve bulantı sıklıkla görülen belirtileridir. Halsizlik, kabızlık ve uyku hali vardır. Hiperkalsemik kriz bazan böbrek yetersizliği, dehidratasyon, stupor ve hatta koma ile ortaya çıkabilir. Fakat genellikle varlığı daha önceden bilinen habis bir hastalığın seyri sırasında görülmektedir. Kilo kaybı, anoreksi, kas zaafı ve konstipasyon primer hastalığın bulguları gibi algılanmaktadır. Hiperkalseminin sık nedenleri: Hiperparatiroidi (primer, tersiyer) Habis hastalıklar (hümoral hiperkalsemi, mültipl myelom, kemik metastazları) Daha az sık nedenler: D vitamini intoksikasyonu Familyal hipokalsiürik hiperkalsemi Sarkoidoz ve diğer granülomatöz hastalıklar Nadir nedenler: Tiazid diüretikler İmmobilizasyon Hipertioidi Addison hastalığı A vitamini intoksikasyonu Ayırıcı tanıda kalsiyum ile birlikte parathormon ölçümü yardımcı olmaktadır. Kalsiyum ve PTH’nin birlikte yüksek olması primer hiperparatiroidi lehinedir. Bu durumda idrar kalsiyumunun ölçülmesi familyal hipokalsiürik hiperkalsemiyi ekarte ettirmektedir. En ağır hiperkalsemi habis hastalıklarda görülür. PTHrP ölçümü, hümöral hiperkalsemi tanısında yardımcı olmaktadır. Hiperkalsemi tedavisi 1. Hiperkalseminin belli bir seviyede sabitleştirilmesi ve böbrek hasarının meydana gelmesinin önlenmesi gerekmektedir. Bunun için intravenöz %0.9 izotonik sodyum klorür infüzyonu yapılabilir. Genellikle ilk 24 saatte 3-6 lt verilmesi gereklidir. Sodyum ve kalsiyum klirensi yakın bir ilişki gösterdiğinden, furosemid, etakrinik asit, bumetanid ile forse edilen sodyum diürezi kalsiyumun da proksimal tubulustan emilimini azaltacaktır. Bu durumda kan kalsiyumunda 1-3 mg/dl düşme beklenebilir.Forse diüreze başlamadan önce mutlaka sıvı kaybının yerine konulmuş olduğundan emin olmak gerekir. Eğer diüretiklerle aşırı sıvı kaybedilirse dehidratasyon sonucu hiperkalsemi artabilir. Forse izotonik NaCl diürezinin istenmeyen etkileri, hipopotasemi, hipomagnese- mi, kardiak dekompansasyon ve hipofosfatemidir. Eğer böbrek yetmezliği varsa dializ, hem sıvı dengesini düzenleyecek hem de kalsiyumun vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olacaktır. 2. Hastanın bir kere volüm replasmanı yapıldıktan sonra hiperkalsemi nedenine yönelik tedavi gerekmektedir. Bunun için etkili tedavi yöntemi intravenöz bisfosfonatlardır. Bu ilaçlar spesifik olarak kemik rezorpsiyonunu inhibe ediyorlarsa da, PTHrP sebebiyle artmış tübüler kalsiyum reabsorbsiyonuna bağlı hiperkalsemilerde de sıklıkla yararlıdırlar. Pamidronat hiperkalseminin derecesine bağlı olmak üzere tek doz 15 ile 90 mg arasında infüzyonla verilebilir. Bu sırada pamidronat konsantrasyonunun 250 mg %0.9 izotonik sodyum klorür içinde 60 mg dan fazla ve infüzyonun saatte 20 mg dan daha hızlı olmaması gereklidir. Hiperkalsemi tedavisinde klodronat 500 ml %0.9 izotonik sodyum klorür içinde 1500 mg dozunda 4 saat içinde tek bir infüzyon olarak verilebilir. Plazma kalsiyumu yaklaşık 72 saat içinde düşmeye başlayacak ve 5.günde en düşük seviyesine ulaşacaktır.Etkisini uzatmak için klodronat ağızdan da devam edilebilir ama genellikle kalsiyum yükselmeğe başlamakta ve tekrar intravenöz klodronat kullanılması gerekmektedir. Parenteral bisfosfonat tedavisi iyi tolere edilebilmekle beraber nadir olarak kemik ağrıları, geçici ateş yükselmesi, grip benzeri semptomlar ortaya çıkmaktadır. Daha nadir komplikasyonları döküntü ve iritistir.Bisfosfonatlar böbrek fonksiyonlarında bozulmaya yol açabildikleri için yeterli hidratasyon sağlanmadan verilmemelidirler. GFR 30ml/dak altında olduğunda doz azaltılmalıdır. Daha yeni bisfosfonatlarla çok daha iyi sonuçlar alınabilmektedir. İntravenöz ibandronat ile hastaların %4477 sinde, zoledronat ile maligniteye bağlı hiperkalsemilerin %93’ünde serum kalsiyumu normal seviyelere dönmektedir. Zoledronatın etkisi 2-3 günde ortaya çıkmakta, etkisi uzun sürmektedir. Zoledronat 30 dakikalık infüzyonla verilmekte, yan etkileri çok hafif olmaktadır. 3. Hastaların büyük kısmı intravenöz bisfosfonatlara cevap vermekle beraber hepsinde yeterli düşme sağlanamaz. Böyle vakalarda her 6 saatte bir intramüsküler olarak 400 İÜ ye varan yüksek dozlarda salmon kalsitonin denenebilir. Fakat bu dozlarda şiddetli flushing ve bulantı beklenir ve hastaların tolere etmesi güçtür. Ancak kalsitoninin etkisi bisfosfonatların aksine birkaç saat içinde çıkmaktadır. Bu bir avantaj olabilir. Rezistan hiperkalsemi vakalarında plikamycin ve gallium nitrat kullanılabilir. 4. Lenfoma, multipl myeloma, D vitamini intoksikasyonu ve kanda 1,25 dihidroksivitamin D düzeylerinin arttığı granülomatöz hastalıkların yaptığı hiperkalsemide günde 40 mg prednisolona cevap alınabilir.