MEME KANSERİNİN CERRAHİ TEDAVİSİNE PSİKOLOJİK TEPKİLER

advertisement
Meme Sağlığı Dergisi 2009 Cilt: 5 Sayı: 2
DERLEME
MEME KANSERİNİN CERRAHİ TEDAVİSİNE
PSİKOLOJİK TEPKİLER
Sedat Özkan, Nilüfer Alçalar
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi, İstanbul, Türkiye
ÖZET
PSYCHOLOGICAL REACTIONS TO SURGİCAL TREATMENT IN BREAST CANCER
Meme kanseri kadının yaşamı yanında cinsellik ve kadınlık ile ilişkili organını
da tehdit eden bir hastalıktır. Meme kanserinin tedavisinde birincil öneme
sahip olan cerrahi girişim hastanın beden imajını, öz güvenini, psikolojik
durumunu, cinsel yaşamını ve çevre ile ilişkilerini olumsuz etkiler. Memenin
hastanın benlik ve kadınlık kavramındaki önemi ve meme kaybının hasta için
kişisel anlamı ameliyata verilecek psikolojik yanıtta belirleyici faktörlerdendir. Memenin kadınlık ve cinsellik sembolü olarak vurgulandığı bir toplumda
sadece memeyi kaybetmek düşüncesinin bile psikolojik durum üzerindeki
olumsuz etkisini anlamak zor değildir. Hastada şok, inkâr, kızgınlık, depresyon, yansıtma, psikolojik gerileme, umutsuzluk-çaresizlik, bezginlik, patolojik bağımlılık gibi çeşitli tepkiler görülebilir. Anksiyete ve depresyon en sık
görülen psikiyatrik durumlardır. Hastanın bilgi düzeyi, hastalık algısı ve belirsizlik düzeyi hastanın psikolojik durumunu etkiler. Bu nedenle pre-operatif
dönemde hastanın hazırlanması ve psikolojik destek verilmesi post-operatif
dönemde tıbbi ve davranışsal komplikasyonları azaltır, hastanın psikososyal
uyumunu kolaylaştırır. Sağlanan pre-operatif desteğin post- operatif dönemde de devam etmesi son derece önemlidir. Hastanın yeni bedenini psikolojik
kabullenmesi, yeni bir ego ve kendisi ya da dış dünya ile yeni işlevsel ilişki
tarzlarının geliştirilmesi esastır.
ABSTRACT
Breast cancer is a disease that threats not only the life but also sexuality and
womenhood of the person. Surgical operation effects detrimentaly the patient’s body image, self-esteem, psychological status, sexual life and interrelationship with the environment. The determining factors in the response
to the operation are the subjective meaning of breast lost, the personal experience and perception of the breast in the person’s ego and womenhood
concept. Even the thought and probability of the loss of the breast effect the
person severely in a sociaty that equals or attribute the breast a symbol of
womenhood and sexuality. Depending on how the breast is perceived and the
personality feature of the patient, a variety of psychological reaction develop
among which the primary ones can be defined as the following: Shock, denial,
hostilite, depression, projection, psychological regression, hopelessnes- helplessnes, exhaustion and pathological dependency. Anxiety and depression are
the most frequently devoloping psychiatric situations. The perception of the
illness, the information level and what is unknown effects psychological state
of the patient. Thus the psychological preparation of the patient in the preoperative phase and providing psychological support decreases medical and
behavioral complications and helps in the psyhosocial adjustment of the patient during the post-operative phase. It is of vital importance to provide psychological support starting from the pre-operative phase continuing in the
post-operative phase and until a new body image, a new functional ego and
new perceptive style, new productive relation with the world is constructed.
Anahtar sözcükler: Meme kanseri, mastektomi, psikolojik tepkiler
Key words: Breast cancer, mastectomy, psychological reactions.
M
eme kanseri kadınlarda en sık görülen ve önemli sağlık
sorunlarına neden olan bir hastalıktır. Ülkemizde kadınlarda görülen tüm kanser olguları içinde % 24,1’lik bir
oran ile ilk sıradadır (1). Coğrafi bölgelere göre insidansı ve prognozu değişmekle birlikte her yıl meme kanseri görülme oranının
%1,5 dolayında arttığı bildirilmektedir (2).
kanserinin tedavisinde birincil öneme sahip olan cerrahi girişim
Meme kanseri teşhisi ve bu teşhisi takiben meme üzerinde yapılan tedaviler kadının hem yaşamına hem de kadınlık kimliğine
bir tehdit oluşturur. Teşhisi takiben uygulanacak olan ve meme
Uygulanacak ameliyat çeşitli endişelere ve korkulara neden
ise hasta için bir stres kaynağıdır. Genellikle kayıp yaşantısı olarak
algılanan ameliyat, hastanın beden imajını, öz güvenini, psikolojik
durumunu, cinsel yaşamını ve çevre ile ilişkilerini olumsuz etkiler
(3,4, 5,6).
olabilir. Bu endişe ve korkuların kaynaklarını 3 grupta toplayabiliriz:
Gönderilme Tarihi: 26 Haziran 2008 y Revizyon Tarihi: 09 Eylül 2008 y Kabul Tarihi: 10 Eylül 2008
60
Meme Sağlığı Dergisi 2009 Cilt: 5 Sayı: 2
1. Altta yatan hastalıkla, yani kanser ile ilgili
hasta duygusal bir karmaşa yaşar (9). İlk tepkisi geçici bir şok durumudur. Bu şoktan yavaş yavaş ayrılıp kendisini toparladığında
yanıtı genellikle “hayır, doğru değil, laboratuar tetkiklerinde bir
yanlışlık olmuştur, mutlaka teşhis hatası var” olur. Bu nedenle tahlili birkaç kez tekrarlatma ya da doktor değiştirme sık görülür. Bilgi
eksikliği ile iyice belirginleşebilir. Aslında inkâr tehlike ve tehdidi
bilinç dışına atmak için kullanılan psikolojik bir savunmadır. Hasta kendisine gerçeğin nasıl söylendiğine, kaçınılmaz olanı kabullenmek için ne kadar zamanı olduğuna ve yaşamı boyunca stresli
durumlarla nasıl başa çıktığına bağlı olarak inkârdan vazgeçecek
ve farklı savunma mekanizmaları geliştirecektir (9). İnkâr evresi kişiye göre değişmekle birlikte birkaç günden birkaç haftaya kadar
devam edebilir. Hastanın gerçekle yüzleşme isteğine ve gereksinmelerine saygı duyulmalıdır. Ancak inkâr hastanın durumunu
gerçekçi değerlendirmesini engellerse, ameliyatı (ya da tedaviyi)
reddetmesine ve hastalığın yerleşmesine neden olursa müdahale
gerekir. İlginç bir şekilde birçok hasta “seçici inkâr geliştirir. Yani,
tolere edebileceği ölçüde gerçeği kabul edip, tedaviyi reddetmeksizin inkâr davranışı içine girerek bu yeni duruma adapte olmaya
çalışırlar. İnkâr hastalığın her aşamasında zaman zaman karşımıza
çıkabilir.
2. Yapılacak ameliyat ve kaybedilecek organ ile ilgili
3. Kadınlık ve cinsellik kaybı ile ilgili
Biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan hastalık dinamiklerine
göre değişmekle birlikte yaşanan endişe alanlarını ise şöyle sıralayabiliriz (7):
-
Geleceğe yönelik belirsizlikten kaynaklanan endişe
-
Hastalığın tekrarlayacağı ya da yayılacağı endişesi
-
Çevreden ve yakınlarından ayrılacağı endişesi
-
Başkalarına muhtaç olma endişesi
-
Ağrı ve acı çekeceği endişesi
-
Vücut organ ve bölümlerinin hasar göreceği endişesi
-
Vücudu üzerindeki denetimini ve otonomisini kaybedeceği
endişesi
-
Görünümünde değişme olacağı endişesi
-
Sevgi, ilgi ve desteği kaybedeceği endişesi
-
Cinsel çekiciliğinde ya da fonksiyonunda azalma olacağı endişesi
-
Ölüm korkusu
Hasta ciddi bir hastalıkla karşı karşıya bulunduğunu anlamaya
başladığı zaman başkaldırma başlar (9). “Neden ben?”, “Neden o
değil?”, “Neden benim başıma geldi?”, “Bu haksızlık değil mi?” sorularını sık sorar. Hasta öfkesini her yöne yönelttiği hatta neredeyse
çevreye rasgele yansıttığı için aile ve tedavi ekibi açısından başa
çıkması güç bir evredir. Aile bireyleri özellikle bakım veren kişiler
beceriksiz ve ilgisiz olmakla suçlanır. Negatif duygular yansıtılır.
Doktorlar ise kesinlikle bir işe yaramaz, hangi tahlillerin isteneceğini bilmez, gereksiz ve yorucu tetkikler isteyen kişilerdir. Hemşireler daha sıklıkla bu öfkenin hedefi haline gelir. Ne yapsalar yanlıştır. Hastaya sık ziyaretler yapsalar bir an bile rahat bırakmamakla
suçlanırlar, hastayı rahat bıraksalar ilgisizlikle suçlanırlar. Ancak
böyle bir hastanın öfkesinin nedenlerini düşünmeden bunu kişisel olarak algılamak daha büyük sorunlara neden olur. Aile ya
da tedavi ekibi bu öfkeyi kişisel olarak algıladıklarında onların da
tepkileri giderek öfkeli hale gelir; bu da yalnızca hastanın düşmanca davranışlarını pekiştirmeye yarar ve daha da yalnız kalmasına
neden olur. Buradaki sorun pek az kişinin kendini hastanın yerine
koyması ve bu öfkenin nereden geldiğini anlamaya çalışmasıdır.
Hastanın öfkesinin yer değiştirdiği ve öfkenin asıl muhatabının
hastalığın kendisi olduğu unutulmamalıdır.
Hasta ameliyat ile kadınlığını ve fiziki bütünlüğünü kaybedeceğini düşünebilir. Memenin hastanın benlik ve kadınlık kavramındaki
önemi ve meme kaybının hasta için kişisel anlamı ameliyata verilecek psikolojik yanıtta belirleyici faktörlerdendir. Bu tür kaygılar yaşayan bir hastada şok, inkâr, kızgınlık, depresyon, yansıtma,
psikolojik gerileme, umutsuzluk-çaresizlik, bezginlik, patolojik bağımlılık gibi çeşitli tepkiler görülebilir (8).
Hastanın kansere ve cerrahi müdahalesine karşı geliştirdiği duygusal ve davranışsal tepkisinde şu değişkenler etkilidir:
a) Hastalıkla ilgili değişkenler; hastalığın süresi, evresi, seyri, etkilenen organ, cerrahi müdahalenin tipi, uygulanan diğer tedaviler gibi değişkenler
b) Hasta ile ilgili değişkenler; yaşı, cinsiyeti, mesleği, kişilik özellikleri, daha önceki hastalık deneyimleri, stresle baş etme yöntemleri, hastalığı nasıl algıladığı gibi değişkenler.
Kanser hastalarında tanı aşamasında, ameliyat öncesi dönemde,
yeni bir tedaviye başlarken, tahlil ve tetkik sonuçlarını beklerken
ve nüks ihtimali olması halinde kaygı en yüksek düzeydedir (10).
Kaygısı olan hastaların zihinleri hastalıkları hakkında zorlayıcı
düşünceler ve imajlarla doludur. Vücutlarına gelecek zarar ya da
ölüme ilişkin korkuları vardır. Kaygılı hastalar genellikle felaketçi
düşünme ve aşırı genelleme eğilimindedirler. Olasılığı düşük tehlikelerin bile olabileceği ve beklenmeyen sonuçların kendilerini bulacağına ilişkin beklentileri vardır. Durumlarını kontrol edilemez,
kendilerini de çaresiz olarak hissederler. Otonom sinir sisteminin
ortaya çıkardığı bedensel belirtilerle birlikte anksiyetenin psiko-
c) Çevresel değişkenler; hastanın aile ilişkileri, sosyal desteğin
varlığı, çevrenin hastalık algısı, değer yargıları gibi değişkenler.
Kanser tanısı hastada var oluşsal bir krize neden olur. Hasta için
kendisini sağlıklı yaşıtlarından ayıran bir durumdur. Kişi tanı konduğu andan itibaren bu yeni duruma “uyum sağlama süreci” ile
karşı karşıya kalır. Hastalık, basit (doğal) sıkıntıdan, kayıp-yas yaşantısı ve narsistik bütünlüğün tehdit edildiği duygusuna kadar
uzanan tepkiler uyandırır (8). Meme kanseri tanısı konan pek çok
61
Meme Sağlığı Dergisi 2009 Cilt: 5 Sayı: 2
lojik semptomları görülür. Meme kanseri ile ilgili yapılan 5 yıllık
bir takip çalışmasında, kaygı düzeyinin tümörün tespiti ile arttığı,
ameliyat öncesi en üst seviyeye ulaştığı, 1 yıl süre ile sabit kaldığı
ve ameliyattan yaklaşık 1 yıl sonra gerilediği bildirilmiştir (11).
ilgili belirsizlik içindedirler. Meme kanserinde yaşanan belirsizliğin
gelecekte ne olacağını bilmemekten, güven duyamamaktan, her
an şüphe içinde olunan bir yaşamı devam ettirmekten ve kararsız olmaktan kaynaklandığı bildirilmiştir (14). Aynı çalışmada kadınların belirsizlik durumunda yaşadıkları duyguların üstesinden
gelmek için, genellikle belirsiz geleceğe ilişkin düşüncelerini baskıladıkları, planlarından vazgeçtikleri saptanmıştır.
Cerrahi müdahale öncesi hastanın psikiyatrik yönden hazırlanması oldukça önemlidir. Pre-operatif dönemde hastanın hazırlanması ve psikolojik destek verilmesi post-operatif dönemde tıbbi ve
davranışsal komplikasyonları azaltır, hastanın psikososyal uyumunu kolaylaştırır (3,5,8,10). Pre-operatif dönemde hastanın kaygı
ve korkularını ifade etmesi, mücadeleci tutumunun arttırılması,
sorumluluk almasının cesaretlendirilmesi ve durumu ile ilgili olası felaketçi algıların düzeltilmesi, duygusal destek ve güvencenin
sağlanması esastır. Psikolojik hazırlıkta hastanın bilgilendirilmesi
birincil öneme sahiptir. Ameliyat öncesinde hastaya kaygısını arttırmayacak şekilde hastalığının ne olduğu, ameliyatın içeriği, olası
komplikasyonlar ve hastanın kendine yardım için ne yapabileceği
gibi konularda açıklama yapılmalıdır. Hastaya çok bilgi vermek de
hiç bilgi vermemek de kaygısını arttırır. Bu nedenle, hastanın gereksindiği kadar bilginin verilmesi ancak bunun hastanın kendisini
bilgiyi almaya hazır hissettiği zaman yapılması önemlidir. Hastaya
“ne söylendiği” kadar “nasıl söylendiği” de önemlidir. Hastanın
hastalığa uyum sağlayabilmesi için durumunun ne olduğunu
anlaması, bu durumla nasıl baş edebileceğini kararlaştırması ve
içinde bulunduğu duruma bir anlam verebilmesi önemlidir. Korku
bilinmeyenle eşdeğerdir ve bilinmeyenden doğar. Ne olduğunu
bilmediğimiz, tanımadığımız yabancısı olduğumuz şey karşısında doğan korku kafamızda çeşitli çağrışımlarla daha büyür, daha
korkutucu olur. Asıl karşılaştığımız, bizi rahatsız eden şey veya durumla baş etme yolunda kullandığımız gücü veya enerjiyi, kendi
içimizde oluşan korkuyu bastırmada, denetim altında tutmada
kullandığımızda, gerçek olayla baş etme olanağımız da kısıtlanır
ve organik, ruhsal, sosyal alanlarda ya da hepsinde birden yenik
düşme olasılığımız yükselir. Bizi rahatsız eden, korkutan şeyin ne
olduğunu bildiğimiz, onu tanıyıp anladığımız zaman, o artık bizim
için bir anlam kazanır ve anlam verebildiğimiz bir şeyle baş etmede çıkış yollarını arayıp bulmamız da kolaylaşır. Öyleyse hastaların
bilinmez içinde tutulmayıp, onların kendi durumlarını doğru algılayıp, bu durumu kendi gerçekleri içinde değerlendirerek bir anlam vermelerine yardımcı olunduğunda, durumlarıyla baş etmede
ve dirençlerinin artmasında yarar sağlanabilir.
Hastanede yatış süresinin uzaması ya da tedavinin uzun sürmesi
durumunda belirsizlik daha yoğun yaşanır ve hasta belirsizlik ile
birlikte ümitsizlik ve çaresizlik de yaşarsa depresyon görülebilir.
Uyum bozukluklarından sonra depresyon kanser hastalarında en
sık ortaya çıkan ve her aşamada görülebilen psikiyatrik bir sorundur. (6,10)
Yapılan bir gözden geçirme çalışmasında kanser hastalarında depresyonun %58’e varan oranda görüldüğü bildirilmiştir (15). Kansere uyum güçlüğü ve çaresizlik algısı depresyon gelişiminde en
önemli unsurlardır. Ölüm korkusu, çaresizlik, yaşam ideallerinin
tehdit altında olması, bireyin otonomisini kaybedeceği ve çevreye
bağımlı olacağına ilişkin düşünce ve kaygıları depresyon gelişiminde rol oynarlar. Mastektomi ise genel olarak diğer fiziksel hastalıklarda da görülen psikolojik tepkilere, alttaki hastalıkla (yani
kanserle) ilgili endişe ve sorunlara, cerrahi girişimle ilgili narsistik
zedelenmeye ve memenin kadınlık ve cinsellikle ilgili anlamıyla
bağlantılı sıkıntılara yol açma potansiyeli dolayısıyla depresyona
yol açar (7,8,15).
Aslında hastalık deneyimi her kişiye göre farklı yaşanır ve bu farkı
yaratan birçok faktör de kişinin hastalığa tepkisinde rol oynar. Bu
faktörler hastalığa ve bağlantılı belirtilere atfedilen etiket, hastalığın nasıl oluştuğuna dair inançlar, hastalığın beklenen sonucu ve
süreci, hastalığın süresi ile ilgili beklentiler ve hastalığın kontrol
edilmesine ya da tedaviye yönelik inançlar olarak sıralanabilir (16).
Yaşamda her olayda olduğu gibi hastalar hastalığı anlamlandırmaya, nedeni, gidişi, tedavisi ve sonlanışı ile ilgili düşünceler geliştirmeye çalışırlar. Bu bulguların sonucunda kendi baş etme mekanizmalarını geliştirdikleri bir hastalık temsili modeli ile hastalıklarını
algılarlar. Örneğin, hastanın kanserle ilgili “iyileşemez” ya da “eşittir
ölüm” etiketi taşıması yaşadığı kaygı, korku ve depresyonda etkili
olacaktır. Genç kızlık çağında “memeler kadın olmanın ve cinsel
çekiciliğin en önemli simgesidir” diye mesaj alan bir kadın meme
kaybını kabul etmekte daha da zorlanacaktır (16,17,18).
Meme kanseri hastalarında yaşanan kaygının azaltılmasında biyofeedback, progresif kas gevşemesi ve imgeleme yöntemlerinin
kullanılabileceği, bilişsel terapinin de anlamlı bir iyileşme sağladığı bildirilmiştir (12,13).
Klinik gözlemlerimiz göstermektedir ki, pre-operatif ve erken postoperatif dönemde kaygı daha belirgindir, depresyon ise daha geri
plandadır. Hatta bazı hastalar adeta “yalancı balayı” diye adlandırabileceğimiz bir süreç de yaşayabilirler. Bu hastalar “kanserden
kurtuldum, kanser benden uzak olsun da isterlerse diğer mememi
de alsınlar” ifadesinde de bulunabilir. Çünkü hastalıklarının yaşamı
tehdit edici boyutuna ilişkin endişeleri her şeyin önündedir. Ama
bu hastalar taburcu olup sosyal yaşamın içine girdiğinde, meme
kaybının sıkıntısını daha yoğun yaşamaya başladığında beden
imajına ve görünüme ilişkin kaygılar, yas ve kayıp tepkileri gelişe-
Belirsizlik kanser tanısının en önemli özelliklerinden biridir ve
hastalar her evrede belirsizlik yaşarlar. Tanı aşamasında, çeşitli tetkiklerin sonuçlarını beklerken, tedavi aşamasında uygulanan tedavinin sonucunu değerlendirirken ya da tedavi sonrası nüks olasılığını düşünürken hep geleceğe yönelik bir belirsizlik söz konusudur. Belirsizlik kanserin tekrarlamasına ilişkin yaşanılan korkuyu,
kontrol kaybını, yaşam ve ölüme ilişkin var oluşsal endişeleri içerir.
Hastalar sonlarının “ne olacağı”; daha da önemlisi “nasıl olacağı” ile
62
Meme Sağlığı Dergisi 2009 Cilt: 5 Sayı: 2
bilir. Bu dönemde depresyon oranında ya da şiddetinde artış görülebilir. Bazı hastalar ise tanının konulduğu andan itibaren depresif bir süreç içine girebilirler. Burada hastalığa bağlı değişkenler
kadar hastanın yaşı, cinsiyeti, mesleği, kişilik özellikleri, daha önceki hastalık deneyimleri, stresle baş etme yöntemleri, kanseri ya da
cerrahi girişimi nasıl algıladığı, bu konudaki ön yargıları gibi hastaya bağlı değişkenler ve aile desteğinin varlığı, çevrenin hastalık
algısı gibi sosyal değişkenler etkilidir. Bunu yanı sıra hasta- cerrah
ilişkisinin niteliği de belirleyici rol oynar (8,10).
etmek önemlidir. İyi hekim-hasta iletişimi için hekimin iletişim
becerilerini geliştirmesi esastır.
4. Ameliyat türüne karar verirken tıbbi gereklilikler yanında, cerrahi girişimin hastanın beden imajı, özgüveni, psikolojik durumu, cinsel yaşamı ve çevre ilişkileri üzerinde ne gibi etkilere
sahip olacağı da dikkate alınmalıdır.
5. Hastanın ve hastalığın fiziksel olduğu kadar ruhsal ve sosyal
boyutları da değerlendirilmelidir.
Ameliyat öncesi kaygı ya da depresyon yaşayan bir hastada ameliyat sonrası komplikasyon gelişme riski daha yüksektir. Cerrahi girişime uyumu arttırmak için pre-operatif dönemde bilgilendirme
ve psikolojik destek verilmesi kadar post-operatif dönemde de
psikolojik desteğin sürdürülmesi, kaygı ile baş etme tekniklerinin
öğretilmesi, benzer deneyimleri olan hastalarla grup tedavileri yapılması önem taşır (7,8,10,17,18).
6. Hastanın altta yatan hastalık, uygulanacak cerrahi girişim ve
kaybedilecek organ ile ilgili endişe ve korkuları olabilir. Bunların ifade edilmesine olanak sağlanmalı, hastanın mücadeleci
tutumu arttırılmaya çalışılmalıdır.
7. Hastanın öfke, kızgınlık, suçluluk v.s. gibi duygularını serbestçe
ifade edebilmesi sağlanmalıdır. Hastanın yaşadığı bu duygular
sonucu ortaya çıkan tepkileri kişisel olarak algılanmamalı, asıl
muhatabın hastalığın kendisi olduğu unutulmamalıdır.
Kanser hastalarında yaşanılan her psikolojik reaksiyonun “normal”
olduğu düşüncesi de “patolojik” olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği düşüncesi de yanlıştır. Ancak yaşanan psikolojik reaksiyonların
ya da psikiyatrik sorunların hastanın uyumunu, yaşam kalitesini,
tedaviye yanıtını, hastalığın seyrini ve hatta yaşam süresini olumsuz etkilediği unutulmamalıdır.
8. Hastanın hastalıkla ve uygulanacak cerrahi girişim ile ilgili (genellikle olumsuz ve felaketçi olan) düşünce ve atıfları anlaşılmaya çalışılmalıdır. Çünkü bu düşünce ve atıflar hastanın kişilik
yapısı, savunma mekanizmaları, hastalık algısı gibi değişkenlerle birlikte ortaya çıkacak psikolojik reaksiyonda belirleyici
faktörlerdendir.
Özetle, bir cerrahın kanser hastasına yaklaşımda şu 10 altın kurala
dikkat etmesi önemlidir:
1. Cerrahi müdahale öncesi hasta psikolojik olarak hazırlanmalı
ve bilgilendirilmelidir. Bilgilendirmede hastanın gereksindiği
kadar bilginin yine hastanın hazır olduğu bir zamanda yapılması önemlidir. Hastanın tolere edebileceği şekilde, sürede ve
süreçte söylenmesi, belki bir görüşme değil, birkaç görüşme
planlanması gerekebilir.
9. Kaygı, depresyon gibi gelişmesi muhtemel psikiyatrik morbidite fark edilerek gerekli müdahale zamanında yapılmalıdır.
Psikiyatrik morbiditesi olan ya da uyum sorunları yaşayan hastalarda ameliyat sonrası komplikasyon gelişme riski yüksektir.
10. Hastanın ameliyat sonrası da desteğinin devam etmesi önemlidir. Yeni bedenini kabullenmesinde destek verilmeli, tedavisinde sorumluluk alması cesaretlendirilmeli, duygusal destek
ve güvence sağlanmalıdır.
2. Hastanın soru sorması cesaretlendirilmeli, soru sordukça hastaya doğru bilgilerle ancak ümidi kırmadan açıklama yapılmalıdır. Hastaya yaklaşımda empati, ilgi, anlayış ve destek temel
noktalardır.
Tedavi yaklaşımında biyo-psiko-sosyal modelin benimsenmesi ve
hastanın bütüncül ele alınması gerekmektedir. Amaç sadece hastayı hayatta tutmak değil, o hayatı yaşamaya değer kılmak olmalıdır.
3. Hastayı hastalığı ile tanımlamak (meme hastası, karaciğer hastası vb. gibi) yerine, bir birey olarak kabul edip ismi ile hitap
4. Arıcan Z., Görken İ.K., Alanyalı H. ve ark. Meme cerrahisi sonrası adjuvan
tedavi almış meme kanserli kadınlarda psikoseksüel durum ve vücut
imajı açısından yaşam kalitesi analizi. VIII. Ulusal Meme Hastalıkları
Kongresi Özet Kitabı, 21–24 Eylül 2005, İstanbul, 219.
Kaynaklar
1. T.C. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Politikası ve Kanser verileri, 1995–1999,
Kanser Savaş Dairesi Başkanlığı Bakanlık Yayın No: 168, 2002; Ankara.
2. Yılmaz, MR. Meme kanserinin epidemiyolojisi ve etiyolojisi. Esin Emin
Üstün (ed). Meme kanseri. Ayın Kitabı, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanlığı, Yayın Bürosu, 2002; İzmir, 25–40.
5. Bardwell W.A., Major J.M., Rock C.L. et al. Healt- related quality of life in
women previously treat for early-stage breast cancer. Psychooncology
2004; 13: 595-604.
3. Yılmazer, N., Aydıner, A., Özkan, S., Aslay, I., Bilge, N. A Comparison of
body image, self-esteem and social support in total mastectomy and
breast-conserving therapy in Turkish women., Supportive Care Cancer
1994; 2( 4): 238-241.
6. Sollner W., Maislinger S., Konig A. Et al. Providing psychosocial support
for breast cancer patients based on screening for distress within a
consultation- liaison service. Psychooncology. 2004; 13: 893-897.
63
Meme Sağlığı Dergisi 2009 Cilt: 5 Sayı: 2
7. Özkan S, Armay Z. Kanser ve Kadın. İçinden: Özkan S, ed. PsikoOnkoloji, İstanbul: Novartis Oncology, 2007; 135–152.
13. Gruber B.L., Hersh S.p., Hall N.R.S. Immunological responses of
breast cancer patients to behavioral inteventions. Biofeedback Self
Regulation. 1993; 1-21.
8. Özkan S. Meme kanserli hastaya psikolojik yaklaşım. VIII. Ulusal Meme
Hastalıkları Kongresi Özet Kitabı, 21–24 Eylül 2005, İstanbul, 165.
14. Öz F. Hastalık yaşantısında belirsizlik. Türk Psikiyatri Dergisi, 12 (1),
2001; 61-68.
9. Küblerr-Ross, E. Ölüm ve Ölmek Üzerine.(Çev). Büyükkal B., BZD
Yayıncılık, 1997; İstanbul.
15. Levin T., Kisanne D.W. Psychooncology- the state of its development in
2006. European Journal Psychiatry. 2006; Vol. 20, No.3, 183-197.
10. Özkan S. Psikiyatrik ve Psikososyal Açıdan Kanser. Psikiyatrik Tıp:
Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi 1994; 153–174.
16. Özkan S, Armay Z. Hastalık Algısı ve Kanser. İçinden: Özkan S, ed. PsikoOnkoloji, İstanbul: Novartis Oncology, 2007; 59–70.
11. Burgess C., Cornelius V., Love S., Graham J. Richard M. & Ramirez
A. Depression and anxiety in women with early breast cancer:
five year observational cohort study. British Medical Journal.
2005;
17. Carver C.S., Antoni M.H. Finding benefit in breast cancer during the
year after diagnosis predicts beter adjustment 5 to 8 years after
diagnosis. Health Psychol 2004; 23: 595-598.
12. Davies A.D.M., Davies C., Delpo M.C. Depression and anxiety in patients
undergoing diagnostic investigations for head and neck cancer. British
Journal Psychiatry.1986; 149. 491-493.
18. Weissenberger C., Jonassen S., Beranek-Chiu J, atal. Breast cancer:
patient information needs reflected in English and German web sites.
British Journal Cancer 2004; 91: 1482- 1487. (PMID: 15467771).
İletişim
Nilüfer Açlalar
Tel
: 0(212) 414 24 19
E-Posta
: nilalcalar@yahoo.com
64
Download