Dış Ticaret Teorileri

advertisement
1. BÖLÜM
DIŞ TİCARET İŞLEMLERİ
DIŞ TİCARETİN ÜLKE İÇİ TİCARETTEN FARKLARI
1) Satış İşlemi Yurt Dışına Yapılır
2) Farklı Taşıma Sistemleri Kullanılır
3) Yabancı Para Birimi Kullanılabilir
4) Bankacılık Sistemi Devreye Girer
5) Uluslararası Anlaşmalar Uygulanır
6) Daha Yüksek Risk Vardır
7) Hataların Telafisinin Maliyetli Olması
8) Bürokrasinin Yoğunluğu
9) Ödeme Sistemleri Farklıdır
10) Farklı Kültür, Ticari Ahlak Ve Örf / Adetin Olması
1.1. DIŞ TİCARET POLİTİKASININ BAŞLICA AMAÇLARI
Dış ticaret politikası, devleti idare edenlerin dış ticareti (ihraç ve ithalat hareketlerini) kısıtlamak
ve/veya teşvik etmek için yapmış oldukları düzenlemelerin oluşturduğu bir bütündür.
1. Hazineye Gelir Kazandırmak.
2. İktisadi Kalkınma
3. Cari Açığın Önlenmesi
4. Yurt İçi Fiyat İstikrarının
5. Ülke Sanayisini Dış Rekabetten Koruma
6. Piyasadaki Aksaklıkların Önlenmesi
7. Sosyal Etkenler
8. Uluslararası İlişkilerin İyileştirilmesi
9. Dış Ticarette Tekelcilikten(monopol gücünden) Faydalanmak
10. Kendi Kendine Yeterli Olma İsteği (Otarşi)
Dış Ticaret (Yıllık ve Dönemsel) Milyon ABD $
2007
2008
85.535
107.272
132.003
116.774
139.576
170.063
201.823
190.251
225.111
277.334
333.825
-54.041
-62.791
-69.820
61,3
63,1
65,4
21,4
16,3
17.8
34,9
25,8
27.2
2000
2002
2004
2005
2006
İhracat (FOB)
27.775
36.059
63.167
73.476
İthalat (CIF)
54.503
51.554
97.540
Dış Ticaret Hacmi
82.278
87.613
160.707
Dış Ticaret Açığı
İhracat / İthalat (%)
İhracat / GSMH (%)
İthalat / GSMH (%)
-26.728
51,0
13,9
27,3
-15.495
69,9
19,9
28,5
-34.373
64,8
21,1
32,6
-43.298
62,9
20,4
32,4
2009
102.129
140.926
243.055
-38.797
72,5
2010
113.975
185.535
299.510
-71.559
61,4
2011
2012
134.907
152.464
240.842
236.545
375.749
389.009
-105.935
-84.081
56,0
64,5
16,6
15,5
17,5
19,4
22,9
25,2
31,2
30,1
6. DIŞ TİCARETİN YARARLARI[1]
Küresel düşünmek, tüm dünyayı bir pazar olarak görmektir. Pek çok ülkeye satış yapabileceğinizi
düşünmek yeni bir vizyona sahip olmak demektir. İhracat ile;
İhracat başlıca yararları;
•Firmaya düzenli para akışı, yeterli işletme sermayesi sağlar.
•İş süreçlerini kolaylaştırır.
•İşi büyütmenin en iyi yoludur.
•Karlılık artar.
•Daha çok kişiye iş sağlanır.
•Devalüasyona karşı korur.
•Diğer kültürlerle ilişki nedeniyle kişisel tatmin, firmaya daha da gelişme motivasyonu sağlar.
•Dünya nüfusunu düşünülür ise çok sayıda müşteriye ulaşılır.
•Makro ekonomik krizlere karşı daha dayanıklı olunur.
•Marka diğer ülkelerde tanıtılır.
•Mevsimsel satışlardaki dalgalanmalar dengelenir.
•Pazar çeşitlendirmesiyle risk dağıtılır.
•Rakiplerin küçülttüğü iç pazara bağımlı kalınmaz. Tüm pazarlarda rekabet edebilirliğiniz artar.
•Satışlar artar.
•Teknoloji ve inovasyon/yenilikçilik kapasitesini sürekli artırma imkanı sağlar.
•Uluslararası iş dünyasının bir parçası olmayı sağlar.
•Üretim kapasitesini tam kullanarak birim maliyetlerini düşürür.
•Ürünlerin yaşam süresi uzar.
Uluslararası Ticaret Yapma Nedenleri
Ülkelerin kaynak donanımlarının farklılığı: Mukayeseli avantajlar
Ülkelerin bazı malların üretiminde uzmanlaşmaları: Kalite ve
fiyat
İç ve dış fiyatlar arasındaki farklılık: Ölçek ekonomileri
İhtiyaç fazlası ürünlerin değerlendirilmesi
Yatırım mallarının temininde kolaylık
Sermaye birikiminin sağlanması
Farklılaştırılmış mallar ve talepler
Yeni iş sahalarının açılması
Teşvikler ve yardımlar
Yurt Dışı Satış ile Yurt İçi Satış Arasındaki Başlıca Farklar
•
Bankacılık sistemi yer alır,
•
Bürokrasi vardır.
•
Çok çeşitli taşıma sistemleri kullanılır.
•
Genellikle yabancı para birimleri kullanılır.
•
Hataların telafisi yüksek maliyetlidir.
•
Ödeme sistemleri farklılık gösterir.
•
Örf, adet, farklı kültür, ticari ahlak gibi faktörler dâhil olur.
•
Uluslararası anlaşmaları uygulanır.
•
Risk yüksektir.
İhracatta riskleri ortadan kaldırabilmek için;
•İyi bir sözleşme,
•Kredi sigortası,
•Taşıma sigortası,
•Kur risklerine karşı türev ürünlerden faydalanılmalıdır. Döviz türev ürünlerine
çalışmanın üçüncü bölümünde ayrıntılı olarak yer verilmiştir.
DIŞ TİCARET TEORİLERİ
Klasik dış ticaret teorilerinde, üretim faktörü olarak sadece emek
unsuru dikkate alınmış olup, üretim maliyeti homojen olduğu
varsayılan emeğin miktarına bağlanmıştır. Buna karşın neoklasik
iktisatçılar, “fırsat maliyeti” kavramı ile sermayenin de bir üretim
faktörü ve maliyet unsuru olarak dikkate alınmasına önayak
olmuşlardır. Daha sonra geliştirilen modern teoriler neoklasik
katkıları kullanarak uluslararası ticaretin gerekli şartı olan
ülkelerarası verim farklılığının nedenini ve refah sonuçlarını faktör
donatımı ile açıklamışlardır. 1960’lardan itibaren gelişen yeni dış
ticaret teorilerinde, emeğin niteliği ve teknolojinin geliştirilmesi
önemli rol oynamıştır. Dolayısıyla 1960’lar bilginin artan bir
biçimde üretim sürecini ve uluslararası ticareti etkilemeye
başladığı yıllar olmuştur.
Günümüzde bilgi ve internet teknolojilerine
dayalı yeni ekonomi olgusunun ortaya çıkması
ile elektronik ticaret yaygınlaşmış ve dünya
ticareti içinde önemli bir yer tutar hale gelmiştir.
DIŞ TİCARET VE DIŞ TİCARET TEORİSİ’NİN İLGİ ALANI
İlkeler dış ticaret üzerinde engellerin olup
olamamasına göre dışa açık veya dışa kapalı
ekonomiler şeklinde olabilmektedirler. İktisat literatürün
de dışa kapalı ekonomi denildiğinde, dış ticaretin yani
ithalat ve ihracatın özelliklede ithalatın kısıtlandığı
ekonomiler anlaşılır. Dolayısıyla da dışa kapılı
ekonomilerde fiyatlar iç arz ve talebe göre belirlenir.
Buna karşın dışa açık ekonomilerde ithalat ve
ihracat üzerindeki kısıtlamalar tamamen
kaldırılmakta fiyatlar uluslararası arz ve talep
dinamikleri tarafından belirlenmektedir.
Uluslararası ticarete yol açan üç faktör
mevcuttur. Bunlar;
1. Yerli üretimin yetersizliği,
2. Uluslararası fiyat farklılıkları,
3. Uluslararası mal farklılıklarıdır.
Uluslararası Ticaret Teorisi’nin yanıtlamak zorunda
olduğu üç temel soru şunlardan oluşmaktadır;
1. Ülkeler neden dış ticaret yapmaktadırlar; Yani dış
ticaretin kapalı ekonomiye göre ülkelere sağladığı
yararlar nelerdir?
2. Bir ülkenin hangi malları ihraç, hangi malları ithal
edeceği neye göre belirlenir; Yani bir ülkenin dış
ticaret bileşimi nasıl açıklanabilir?
3. Dış ticarette göreceli fiyatlar yada dış ticaret hadleri
diğer bir deyişle bir ülkenin ihraç fiyatları ile ithal
fiyatları oranı nasıl oluşmaktadır?
Yukarıda belirtilen soruların cevaplarını bulmaya
çalışan uluslararası ticaret teorileri başlıca iki ana
grupta toplanmaktadır. Bunlar Klasik Dış Ticaret
Teorileri ve Yeni Dış Ticaret Teorileridir.
KLASİK DIŞ TİCARET TEORİLERİ
Çağdaş Uluslararası Ticaret Teorisinin tarihçesi 18. asırda
Adam Smith’in 1776 yılında yayımladığı “Ulusların Zenginliği” adlı
esere kadar inmektedir.
Adam Smith’den önce ise uluslararası ticarete ilişkin görüşlerin
temelini merkantilizm oluşturmuştur. Merkantilizm 1500-1800
yılları arasında geçerli olan bir düşünce olup, devletin
ekonomik faaliyetleri sınırlandırmasına ve düzenlemesine
dayanmaktadır. Bu görüşe göre milli servetin kaynağı altın ve
gümüştür. Bu dönemde dünya servetinin (altın stokunun) sabit
olduğu varsayılmıştır. Değerli madenler ülkenin hem ekonomik
hem de siyasi gücünün kaynağı olduğu için devletlerin amacı dış
ticaret bilançosu fazlası sağlamak yani ihracatı artırarak ithalatı
ise azaltmak olmuştur.
Adam Smith “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde
serbest ticaretin yararlarını göstererek merkantilistlerin
dış ticareti sınırlandırma konusundaki görüşlerini ret
etmiştir. Smith uluslararası ticaretin nedenlerini ilk
olarak sistematik biçimde analiz etmeyi başarmıştır.
İktisadi insan, “bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler (laissez faire, laissez passer) ve görünmez
el ile klasik liberalizme yön veren Smith,
merkantilistlerin aksine, dünya toplam servetinin sabit
olmadığını, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı bir dış
ticaretin, sadece bir ülkenin değil her iki ülkenin ve
dolayısıyla da tüm dünyanın refahını artıracağını
düşünmekteydi.
Klasik Dış Ticaret Teorileri aşağıda yazılı bazı
basitleştirici varsayımlara dayanmaktadır;
1. Dünyada sadece iki ülke olduğu kabul edilmektedir.
2. Bu iki ülke aynı iki malı üretmekte olup, her maldan
üretilen birimler homojen bir niteliktedir.
3. Ülkelerarasındaki alışverişlerde para kullanılmayıp
malın malla takası söz konusu olmaktadır.
4. Tüm piyasalarda tam rekabet koşulları geçerlidir.
5. Modellerde hükümet kesimine yer verilmemektedir.
Dolayısıyla gümrük tarifesi, kotalar gibi dış ticaret
üzerindeki kısıtlamalar yoktur.
6. Taşıma giderlerinin sıfır olduğu varsayılmaktadır.
7. Ekonomi tam çalışma durumundadır.
Emek-değer teorisi geçerlidir. Bir malın maliyeti onun
üretimi için harcanan emek miktarı ile ölçülmektedir.
Diğer taraftan emeğin homojen olduğu kabul
edilmekte olup, bir malın üretiminde göreceli olarak ne
kadar çok emek kullanılmışsa malın fiyatı (maliyeti) o
kadar yüksek olmaktadır. Klasiklere göre doğal
kaynaklar tanrının insanlara bir bağışı olarak kabul
edilmekte olup, sermaye ise biriktirilmiş ve üretim aracı
biçiminde somutlaştırılmış emekten oluşmaktadır. Yani
sermaye mallarının değeri, onların üretiminde
kullanılan emekle ölçülmektedir.
1.3. 2. 1. Mutlak Üstünlükler Teorisi
İktisadın kurucusu Adam Smith tarafından geliştirilen bu
teoriye göre ülkeler hangi malları ucuza üretebiliyorlarsa o
malların üretiminde uzmanlaşmalı ve bunları ihraç ederek
nispeten pahalıya ürettiği malları ise dış ülkeden satın almalıdır.
Teori iki ülke ile iki malın üretildiği bir örnek üzerinde kolayca
açıklanabilir;
Kumaş (mt)
Türkiye
Portekiz
Şarap (lt)
100
20
100
150
Yukarıda Türkiye ve Portekiz’in birer haftalık çalışma
sonucunda üretmiş oldukları kumaş ve şarap miktarları
görülmektedir. Bir haftalık süre sonunda Türkiye 100 metre
kumaş üretirken, Portekiz 20 metre kumaş üretmektedir. Buna
karşın bu bir haftalık dilimde Türkiye’nin 100 litrelik şarap
üretimine karşılık Portekiz’in 150 litre şarap ürettiği
görülmektedir. Türkiye kumaşı Portekiz’e oranla 100/20=5 kat
daha ucuza üretmektedir. Diğer taraftan Portekiz’de şarabı
Türkiye’ye oranla 150/100=1,5 kat daha ucuza üretmektedir.
Dolayısıyla Türkiye kumaş üretiminde, Portekiz’de şarap
üretiminde karşı ülkeye göre mutlak bir üstünlüğe sahiptir.
Eğer Türkiye kumaş üretiminde uzmanlaşır ve ürettiği fazla
kumaşı Portekiz’e ihraç ederek, şarap üretiminde uzmanlaşmış
Portekiz’den şarap ithal ederse her iki ülkede bundan kazançlı
çıkacaktır.
Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi
Eğer bir ülke her iki malda da mutlak üstünlüğe sahipse nasıl
dış ticaret olacaktır? Aşağıdaki örnekte olduğu gibi Türkiye’nin
sadece kumaşta değil, şarapta da mutlak üstünlüğe sahip olması
durumunda Smith’in mutlak üstünlükler teorisine göre ülkelerin
ticaret yapmamaları gerekmektedir.
Türkiye
Portekiz
Kumaş (mt)
80
10
Şarap (lt)
40
20
Örneğe göre Türkiye kumaşı 80/10=8 kat daha ucuza üretirken,
şarabı 40/20=2 kat daha ucuza üretmektedir. Yani Türkiye her iki
malda da mutlak üstünlüğe sahiptir. İşte bu durumu Smith’in
mutlak üstünlükler teorisi açıklayamamaktadır.
Smith’in mutlak üstünlükler teorisindeki bu eksikliği gidermek
için David Ricardo karşılaştırmalı üstünlükler teorisini
geliştirmiştir.
Smith’in yaklaşımında tablo dikey olanak okunurken,
Ricardo’nun yaklaşımında tablo yatay olarak okunmaktadır.
Türkiye’deki iç fiyatlar: 1 Kumaş= 1/2 Şarap
Portekiz’deki iç fiyatlar: 1 Kumaş= 2 Şarap
İç fiyatlara bakıldığında Türkiye’de 1 metre kumaş ile 1/2 litre
şarap alınabilmektedir. Portekiz de ise 1 metre kumaş ile 2 litre
şarap alınabilmektedir. Bunun anlamı Türkiye’de kumaşın,
Portekiz’de ise şarabın ucuz olmasıdır. Yani Türkiye kumaş
üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahipken, Portekiz şarap
üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Böyle bir durumda
Portekiz şarap üretiminde uzmanlaşarak kumaşı Türkiye’den
almalı, Türkiye ise kumaş üretiminde uzmanlaşarak, şarabı
Portekiz’den almalıdır.
Tüm bu açıklamalara karşın Ricardo modelinin daha sonra
bazı eksiklikler taşıdığı tespit edilmiş olup, bu eksiklikler
aşağıda sıralanmıştır;
1.Model emek-değer teorisine dayanmakta, diğer üretim
faktörlerinin etkisi ihmal edilmektedir.
2.İşgücü verimliliğinin ülkeler arasındaki farklılığının hangi
faktörlerden ileri geldiği açıklanmamıştır.
3.İşgücü ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında ise tam
hareketsizdir. Fakat gerçekte işçilerin ne ülke içi hareketliliği
tam nede ülkeler arasındaki hareketliliği sıfırdır.
4.Teori bir arz teorisidir. Talep üzerinde durulmamıştır.
5.Sadece sabit maliyet koşullarına yer verilmiş olup, artan yada
azalan maliyet koşulları dikkate alınmamıştır. Ricardo
modelinde sabit maliyet koşulları altında tam bir uzmanlaşma
vardır.
6.Teori statik bir modele dayanmakta olup, zaman ve değişme
faktörleri ele alınmamaktadır.
1.3. 2. 3. Karşılıklı Talep Kanunu ve Teklif Eğrileri
Yaklaşımı
Ricardo’ya göre yurt içi üretim maliyetleri oranı (iç
fiyatlar oranı) denge ticaret hadlerinin dış sınırlarını
belirlemektedir. Ancak bu sınırlar arasında uluslararası
denge fiyatının yani ticaret hadlerinin hangi düzeyde
olacağı Ricardo’nun teorisiyle açıklanamamaktadır.
Çünkü fiyat oranının tespiti için arz yanında talep
koşullarına da gerek vardır.
Klasik iktisatçılardan dış ticarette talep koşullarına ilk kez yer
veren kişi John Stuart Mill (1806-1873) olmuştur. Mill ticaret
hadlerinin Ricardo modelinde belirtilen iç maliyet oranlarının
belirlediği sınırlar arasında hangi düzeyde olacağını açıklamayı
başarmıştır. İki ülkeli bir modelde bir ülkenin karşılıklı talebi, o
ülkenin kendi malından vereceği bir birim için öbürünün malından
talep edeceği miktarla ölçülmektedir. Diğer bir deyişle karşılıklı
talep, bir birim yabancı mal karşılığında teklif edilen ulusal mal
arzına eşittir. Mill’in düşünceleri daha sonra Alfred Marshall
(1842-1924) tarafından geliştirilmiştir. Marshall teklif eğrileri
denilen grafiklerle dış ticaret hadlerinin oluşumunu açıklamıştır.
Teklif eğrisi; ithal malının miktarları birer birim arttırılırken ülkenin
kendi malından önereceği miktarları gösteren eğri olarak
tanımlanabilir.
Türkiye’nin teklif eğrisi
Kâğıt
ABD’nin iç fiyat
oranı
ABD’nin teklif eğrisi
M
P
Türkiye’nin iç fiyat oranı
Buğday
0
L
P
Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi olmak özelliklerine sahiptir. Yukarıdaki
grafikte Türkiye ve ABD arasındaki ticarette dengeyi sağlayan ticaret hadleri OP
doğrusu ile ifade edilmektedir. OP ticaret haddinde Türkiye’nin ihraç etmek istediği
buğday miktarı (OL), ABD’nin ithal etmek istediği buğday miktarına (MP) eşittir. Yine
aynı şekilde ABD’nin ihraç etmek istediği kâğıt miktarı (OM), Türkiye’nin ithal etmek
istediği kâğıt miktarına (LP) eşittir. Yani OP ticaret hadlerinde dünya ticaret dengesi
sağlanmış olmaktadır
1.3. 2. 4. Neoklasik Katkılar
Klasik dış ticaret teorisine yöneltilen en önemli eleştiri, emekdeğer teorisine dayanması, emeğin homojen bir üretim faktörü
olması ve emek dışındaki faktörlerin maliyete ve dış ticarete
etkisinin ihmal edilmesidir.
Bu eleştiriler nedeniyle neoklasik iktisatçılar, emek maliyeti
yerine, emekle birlikte diğer tüm faktörleri de kapsayan “fırsat
maliyeti” kavramını kullanmışlardır. Yapılan bu düzenlemelerle
Ricardo modelinin özüne dokunmadan daha gerçekçi hale
getirilmesi amaçlanmıştır. Bir malın fırsat maliyeti ise, ilgili malın
üretimini bir birim artırmak için gereken kaynakları serbest
bırakmak üzere, başka bir malın, üretiminden vazgeçilmesi
gereken miktarla ifade edilmektedir
1. 3. 3. MODERN DIŞ TİCARET TEORİLERİ
1. 3. 3. 1. Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi
Klasik karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre ülkeler
arasındaki üretim maliyetleri farklı olduğu için uluslararası mal
değişimi kârlı olmaktadır. Fakat bu teoride ülkeler arasındaki
üretim maliyetlerinin neden farklı olduğu açıklanmamıştır. Her
ne kadar Ricardo bu durumu emek verimliliğindeki farklılıklara
bağlamış olsa da emek verimliliğindeki farklılığın nedenini
açıklamamıştır. Ricardo’nun bu eksikliğini gidermek için
Ricardo’dan yaklaşık bir asır sonra Eli Heckscher (1879-1952)
tarafından Faktör Donatımı Teorisi ortaya atılmıştır. Daha sonra
bu teori Heckscher’in öğrencisi Ohlin tarafından 1930’larda
geliştirilmiş ve teorinin adı Heckscher-Ohlin Teorisi olarak
anılmaya başlanmıştır.
Faktör
donatımı
teorisi
şu
düşünceye
dayanmaktadır; Bir ülke hangi üretim faktörüne
zengin olarak sahipse o faktörü yoğun olarak
kullanan malları daha ucuza üreteceği için bu
alanda uzmanlaşmalı ve bu malları ihraç
etmelidir. Örneğin Türkiye ve Almanya gibi iki
ülkeyi ele alırsak Türkiye emek bol Almanya
sermaye bol ülkelerdir. Dolayısıyla motor ve
tekstil gibi iki malın olduğu bir modelde Türkiye
emek yoğun bir ürün olan tekstilde karşılaştırmalı
üstünlüğe sahipken, Almanya sermaye yoğun bir
mal olan motorda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip
olacaktır.
Faktör donatımı teorisinin dayandığı iki temel varsayım
vardır;
1. Ülkeler faktör donatımları bakımından birbirinden
farklıdır. İki ülkeli bir modelde bir ülke emek, diğeri ise
sermeye bakımından zengin ülkelerdir.
2.Malların faktör yoğunluğu birbiriden farklıdır. Yani
bazı mallar sermaye yoğun iken bazı mallar emek
yoğundur.
Bu iki temel varsayım dışında teorinin dayandığı diğer bazı
varsayımlar şunlardır;
1. Bir malın üretim fonksiyonu bütün ülkelerde aynıdır.
Yani bir mal bir ülkede sermaye veya emek yoğun
yöntemlerle üretiliyorsa, diğer ülkelerde de aynı
yöntemlerle üretilmektedir.
2. Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir.
3. Ülkelerin talep koşulları birbirinin benzeridir
1. 3. 3. 2. Heckscher - Ohlin Teorisinden Çıkartılan Teoremler ve Leontief
Paradoksu
Heckscher-Ohlin modelinden 4 önemli teorem elde edilmiştir. Bunlar;
Faktör donatımı teoremi, Uluslararası faktör fiyatları eşitliği teoremi,
Stolper-Samuelson gelir dağılımı teoremi ve Rybczynski teoremleridir.
Faktör Donatımı Teoremi; Yukarıda açıkladığımız bu teoriye göre her ülke
zengin olarak sahip olduğu faktörü yoğun biçimde kullanan malların
üretiminde karşılaştırmalı üstünlük elde edeceğinden bu alanda
uzmanlaşmalıdır.
Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi; Bu teoriye göre serbest ticaret ülkeler
arasında faktör fiyatlarını hem mutlak hem de göreceli olarak birbirine
eşitlemekte olup, uluslararası fiziki faktör hareketleriyle aynı sonucu
doğurmaktadır.
Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi;
Ricardo’dan yaklaşık bir asır sonrasına kadar
iktisatçılar serbest ticaretin ülkede yaşayan insanların
tümüyle yararına, korumacılığın ise tümüyle zararına
olduğunu düşünmekteydiler. Fakat W. Stolper ve P.
Samuelson tarafından 1941’de yayımlanan bir makale
bu tezi çürütmüştür. Bulunan sonuçlara göre, serbest
ticaret ülkenin bol olarak sahip olduğu faktörün gelirini
yükseltirken, kıt faktörün gelirini ise düşürmektedir.
Buradan hareketle ülke içinde göreceli olarak bol
bulunan faktör sahiplerinin neden serbest ticaretten
yana, kıt faktör sahiplerinin de dış ticarette
kısıtlamalardan yana oldukları daha iyi anlaşılabilir.
Mesela ABD, Kanada, Almanya gibi ülkelerde
göreceli olarak emek kıt sermaye ise boldur. Bu
nedenle serbest ticaret bu ülkelerde emeğin reel
gelirini düşürürken sermayenin gelirini arttıracağı
için; deri, mobilya, giyim, tekstil gibi emek yoğun
ithalata rakip endüstrilerdeki işçi sendikaları ticaretin
kısıtlanması amacıyla yoğun çaba harcamaktadırlar.
Rybczynski Teoremi; İki-mallı, iki-faktörlü bir
modelde ve tam çalışma şartları altında,
faktörlerden birinin arzı artınca bu faktörü
yoğun olarak kullanan malın üretimi artarken
arzı sabit kalan faktörü yoğun olarak kullanan
malın üretimi ise azalacaktır.
Faktör donatımı teorisi Harvard Üniversitesi
Profesörlerinden W. Leontief tarafından test edilmiştir.
Laontief, endüstriler arası bağlantıları kantitatif olarak
ölçmek için 1930’larda geliştirdiği “İnput-Output”
tekniği ile 1947 yılı itibariyle ABD’nin ithalat ve
ihracatının emek-yoğun veya sermaye-yoğun
mallardan oluşup oluşmadığını test etmiştir.
Sonuçlarına göre ABD’nin 1947 yılı itibariyle emekyoğun malları ihraç ederken, sermaye-yoğun malları ithal
ettiği tespit edilmiştir. Oysa faktör donatımı teorisine göre
dünyanın en zengin sermaye stokuna sahip ülkesi
ABD’nin, sermaye yoğun malları ihraç edip, emek-yoğun
malları ithal etmesi beklenmekteydi. Leontief tarafından
yapılan araştırmanın beklenenin tersi çıkması Leontief
Paradoksu (çelişkisi) olarak ifade edilmiştir. Leontief bu
durumu ABD işçilerinin yabancı işçilere göre daha üstün
niteliklerinin olmasına bağlamış bu nedenle de bir ABD
işçisinin, üç yabancı işçiye bedel olduğunu ifade etmiştir.
Dolayısıyla ABD’nin gerçek işçi stokunu bulabilmek için
mevcut işgücü miktarının üç ile çarpılması gereklidir.
Böyle bir durumda ABD sermaye-yoğun değil emekyoğun bir ülke haline gelecektir.
1.3. 4. YENİ DIŞ TİCARET TEORİLERİ
Leontief çelişkisinin faktör donatımı teorisi üzerinde yarattığı
tartışmalar sonucunda 1960’lardan sonra uluslararası ticareti
açıklamak için ortaya atılan yeni teoremlerden bazıları aşağıda
özetlenmiştir;
Nitelikli İş Gücü Teorisi; bu teoriye göre ülkeler arasındaki
ticaretin nedeni nitelikli işgücü farklılıklarıdır.
Bu yaklaşıma göre; niteliği yüksek işgücüyle donatılan ülkeler
nitelikli işgücünün yoğun olarak kullanıldığı mallarda
uzmanlaşıp bu malları ihraç etmeli, niteliksiz işgücünün bol
olarak bulunduğu ülkeler ise, niteliksiz işgücünün yoğun olarak
kullanıldığı mallarda uzmanlaşıp söz konusu malları ihraç
etmelidir.
Ölçek Ekonomileri Teorisi:
Bu hipoteze göre sanayi mallarının belli türleri
üzerinde uzmanlaşan ülkeler üretim artışına paralel
olarak ölçek ekonomilerinden yararlanmakta ve
maliyetlerini düşürerek bu malların ihracatçısı
olmaktadır. Özellikle geniş bir iç piyasaya sahip
ülkeler, ölçek ekonomilerinden faydalanarak
üretimde azalan maliyetler elde etmektedirler. Söz
konusu ülkeler, ölçek ekonomilerinin etkili olduğu
malları ihraç ederken, diğer malları ithal etmektedir.
Teknoloji Açığı Teorisi: Bu hipotez 1961 yılında
Posner tarafından ortaya atılmıştır. Bir malı ilk icat
eden ülke onun üretim teknolojisine sahip olduğu için
o malı yalnız kendisi ihraç etmektedir. Fakat zamanla
daha az gelişmiş ülkeler o teknolojiye sahip oldukça o
malı ilk icat eden ülkeden daha ucuza üreterek
ihracatçısı olmaktadırlar.
Endüstrileşmiş ülkelerdeki yenilik yapan firmalar, söz konusu
ürün ve üretim süreçleri nedeniyle dünya piyasalarında geçici
monopol gücü elde ederler. Bu geçici monopol olma durumu, telif
hakları ve patent sürelerinin dolmasına kadar sürmektedir.
Dolayısıyla, Teknoloji Açığı Teorisi bağlamında endüstrileşmiş
ülkeler başlangıçta söz konusu ürünlerin ihracatçısı
konumundadır. Daha sonra monopol güçlerinin ortadan kalkması
ve teknolojinin taklit edilmesine bağlı olarak bu ürünler, emek ve
doğal kaynak yönünden üstünlüklere sahip gelişmekte olan
ülkeler tarafından üretilmeye başlanır. Böylece rekabet
üstünlüğü, gelişmekte olan ülkelere geçmekte olup, söz konusu
ülkeler yeni ürün ve üretim süreçlerini ihraç ederken,
endüstrileşmiş ülkeler de ithal etmeye başlamaktadırlar.
Ürün Dönemleri Teorisi: 1966’da Raymond Vernon
tarafından ortaya atılan bu teori, teknoloji açığı hipotezinin
genelleştirilmiş ve geliştirilmiş bir şeklidir. Bu hipotez malın
icadı ile onu izleyen aşamalar üzerinde durmaktadır. İcat edilen
mal standart değildir. Bu nedenle bu aşamada icadı yapan
gelişmiş ülke tarafından üretilip ihraç edilir. Malın nitelikleri ve
üretim teknolojisi zamanla standartlaştıkça daha az gelişmiş
ülkeler bu malları, düşük maliyetle üreterek ihraç etmektedirler.
Teoriye göre gelişmiş sanayi ülkeleri standart olmayan
malları, daha az gelişmiş ülkeler ise standart malları ihraç
etmektedirler.
Vernon, Ürün Dönemleri Teorisi uyarınca yeni ürünlerin
gelişimi sırasında birçok aşamadan geçtiğini ve karşılaştırmalı
üstünlüğün ürün dönemleri boyunca değiştiğini ortaya
koymaktadır. Ürün dönemleri boyunca dinamik karşılaştırmalı
üstünlüklerin değişim sürecini geçiren ürünler arasında tekstil,
radyo, televizyon, petrokimya ürünleri, deri ürünleri, hesap
makineleri, otomobil, ofis makineleri, yarı geçişken mikroçipler
ve özellikle elektronik ürünler yer almaktadır. Örneğin,
önceleri ABD, televizyon alıcıları gibi elektronik ürünler
üzerinde büyük ihracat payına sahipken daha sonra Avrupa
ve özellikle Japonya, ABD’nin piyasa payının önemli ölçüde
azalmasına yol açmıştır. Ardından Kore ve diğer Asya ülkeleri,
Japonya’yı tehdit etmeye başlamıştır.
Tercihlerde Benzerlik Teorisi: Brunstam Linder tarafından
1961 yılında geliştirilmiştir. Ortaya atılan teoriye göre, homojen
olmayan sanayi ürünlerinin ticareti, üretim maliyetlerinden çok,
ülkeler arasındaki zevk ve tercihlerin benzerliğine yani talep
koşullarına bağlıdır. Uluslararası ticaret kişi başına düşen gelir
düzeyi yüksek ülkeler arasında yoğunlaşmaktadır. Çünkü bu
ülkelerin tercihleri birbirine benzemektedir.
Linder, ülkelerin tercihleri ne kadar çok birbirine benzer ise
ülkeler arasındaki sanayi malları ticaretinin büyük olacağını
vurgulamakta ve gelir düzeyleri ile tercihler arasında güçlü bir
ilişki olduğunu ifade etmektedir. Linder’in bu görüşü, İkinci
Dünya Savaşı sonrası dönemde sanayi malları ticaretindeki
hızlı artışın gelişmiş ülkeler arasında olduğu gözlemiyle
uyuşmaktadır.
Monopolcü Rekabet Teorisi: Günümüzde ticaret homojen
değil farklılaştırılmış malların alım satımını kapsamaktadır. Bu
yaklaşım dış ticaretin nedenini mal farklılaştırması ile
açıklamaya çalışmaktadır.
Firmalar tüketici tercihlerindeki farklılıklar dolayısıyla
farklılaştırılmış mallar üretmektedirler. Böylece her firma kendi
farklılaştırılmış ürünü üzerinde ölçek ekonomisinden
yararlanarak, maliyetlerini düşürme olanağı elde etmektedir.
Uluslararası ticarette mal farklılaştırmasına klasik bir örnek
olarak binek otomobilleri verilebilir. Çünkü Japonların
Toyota’sı, Almanların Mercedes’i ile Ülkemizin Tofaş
otomobilleri birbirinin aynı değildir. Oysa Faktör Donatımı
Teorisine göre ticarete giren mallar homojen kabul edilmiştir.
ABD’nde 1990’ların ikinci yarısından itibaren gündeme
gelen ve arkasında enformasyon teknolojilerindeki köklü
değişikliklerin yattığı Yeni Ekonomi olgusuyla birlikte, coğrafi
sınırlamalar ortadan kalkmıştır.
Elektronik pazarların şeffaf olması nedeni ile fiyatı düşen
ürünlere ve ürünlerin teknik özelliklerine dair bilgiler kolaylıkla
elde edilmeye başlanmış yeni ekonominin getirdiği bu
dönüşümler dış ticareti daha cazip ve olanaklı bir hale
getirmiştir.
Kişisel bilgisayar ve internet, mal ve hizmetlerin alıcı ve
satıcılarını karşı karşıya getirme sorununu ortadan
kaldırmaktadır. İlk olarak 1995 yılında yapılan elektronik
ticaretin cirosu 1998 yılında 301,4 milyar dolara ulaşmıştır.
Teşekkürler...
Download