Tarihe yön veren 95 yıllık bir destan BSMMMO Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Komisyonu Üyesi İmdat Atak, 95. yıldönümünde Çanakkale Savaşları’nın bilinmeyen yönlerini kaleme aldı… İmdat Atak, yazısında Salih Zeki Uluarslan’ın Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi isimli kitabından yararlandı. Çağlar boyu üzerinde yaşadığımız bu topraklar, sürekli olarak savaşlara sahne oldu. Coğrafi konumu nedeniyle, iki önemli deniz olan Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan İstanbul ve Çanakkale Boğazları bu nedenle büyük önem kazanmaktadır. Çanakkale Savaşları 19 Şubat 1915 tarihinde başladı ve 8-9 Ocak 1916 tarihinde Türk ordusunun zaferi ile son buldu. Türk ordusu bu muhteşem vatan savunmasına 425 bin askeri ile katıldı ve 253 bin şehit verdi. Türk ulusu, bu savaşta binlerce gencini ve aydınını da kaybetti. Kesin olmayan rakamlara göre 100 binden fazla öğretmen mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar bu savaşta şehit düştü. Böylece o günün koşullarında ülkenin beyin takımını oluşturan küçümsenemeyecek bir sayıya ulaşan bu kayıpların, olumsuz etkileri, savaş sırasında olduğu kadar, bu savaşı izleyen Türk İstiklal Savaşı’nda da fazlasıyla hissedildi. Çanakkale’yi geçmeye çalışan itilaf devletleri ise, 525 bin asker ile geldikleri savaş alanında 200 bin İngiliz, 48 bin Fransız, 20 bin Avustralyalı, 10 bin Yeni Zelanda ve 6 bin Hintli olmak üzere 284 bin askerini kaybetti. Çanakkale’nin geçilemeyeceğini anlayan itilaf devletleri 10 Ocak 1916’ta kutsal toprakları terk etti. Vatan Ve Namus İngiltere ve Fransa, hem Rusya’ya denizden yardım edebilmek hem de Almanya’nın yandaşlarından birini saf dışı bırakmak için Osmanlı Devleti üzerine yönelerek Çanakkale ve İstanbul Boğazı’nı ele geçirmeye karar verdi. Böylece itilaf devletlerinin donanması ve ordusunun büyük bir bölümü Çanakkale Boğazı’na geldi ve 19 Şubat 1915 günü Fransız ve İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’ndaki Türk mevzilerine ateş açmaları ile savaş başladı. Çanakkale zaferi hiç şüphe yok ki, milletimize çok ağıra mal oldu. Zinde kuvvetlerimizin “vatan ve namus” uğrunda dereler gibi akıttığı kanlar pahasına kazanıldı. Çanakkale 1. Dünya Savaşı’nın Avrupa cephelerinde savaşın en şiddetli ve nazik bir devresinde, düşmanlarımızın 549 bin askerini bağladı. Bunun ölü, yaralı, hasta ve kayıp olarak 265 bin kişisini saf dışı etti ve böylelikle savaşın gidişi üzerinde büyük rol oynadı. Müttefiklerimiz olan Alman ve Avusturya ordularının yükünü çok hafifletti. Çarlık orduları İngiliz ve Fransız ordularının silah, cephane ve levazım yardımından yoksun kalarak çöktü. Neredeyse her Türk ailesi Çanakkale’de bir ferdinin kanını akıtarak, bu zaferde pay sahibi oldu ve yüreğinde açılan aziz ve onarılmaz yara alınan netice ne kadar azametli olsun kanamaya devam etti. Çanakkale demir ve çeliğin insan gücünü ve cesaretini yenemeyeceğini ve vatan sevgisini öldüremeyeceğini, Türk’ü yıldıramayacağını bütün dün yaya ispat etti. Bu savaş, milletçe uyanışımızın gerçek başlangıcı idi. Türk’ün ruhunun derinliğinde yaşayan fedakarlık ve cesaret burada şahlanmıştı. Dünya Türk’ün varlığını tanıdı. Sonra dünya Türk’ün barışsever olduğunu gördü ve öğrendi. Kurtuluşa Maya Çanakkale Zaferi, bu ulusa Atatürk gibi dahi bir lider hediye etti. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale’nin sularında, Conkbayırı’nda ve Anafartalar’da atıldı, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşı’na maya çaldı. Churchill, hayatında Mustafa Kemal ile yüz yüze gelmemişti. Fakat Çanakkale’nin kara savaşlarında; boğazı geçme iddiasını ve kararını ortaya atan Churchill, Mustafa Kemal’i daima karşısında bulmuştu. En buhranlı anda, en tehlikeli yerde, en lüzumlu adam olarak kendisini ileri süren ve Çanakkale Savaşı’nın seyrini ve kaderini değiştiren Mustafa Kemal için Churchill “mukadderatın adamı” demişti. Tarihte, bir tümen komutanının üç muhtelif yerde duruma nüfus ederek yalnız bir savaşın gidişine değil, aynı zamanda bir seferin akıbetine ve belki bir milletin mukadderatına tesir yapacak olaylara imza atması örneğine nadir rastlanır. Mustafa Kemal iyi bir görüş sağlamak için, Kocaçimen Tepesi’nden Abdalbayırı’na atını sürdü. Türk erleri kalabalık bir düşmanın önünden çekilmekte idi. 27. Alayın 8. Bölüğüne bağlı bu erleri Mustafa Kemal konuşması ile durdurdu. Olayı şöyle anlatır; Ölmeyi Emrediyorum “Niçin kaçıyorsunuz ?” dedim. “Efendim Düşman” dediler. “Nerede ?” “İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemali serbesiyetle ileri doğru yürüyordu” diye ekler. İçinde bulunduğu ruh halini açıklar, kaçan efrada: “Düşmandan kaçılmaz” dedim. “Cephanemiz kalmadı” dediler. “Cephaneniz yoksa süngünüz var.” dedim. “Ve bağırarak süngü taktırdım. Yere yatırdım. Kazandığınız an bu andır.” diye eklemektedir. 57. Alayı saat 10.00 sularında düşmanın kuzey kanadını kuşatacağı gibi taarruza sürdü. Mustafa Kemal verdiği taarruz emrinde içinde bulunulan duruma çok yaraşan şu tarihsel sözleri ekledi; “Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Siz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerinize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.” Böylece Conkbayırı kurtarıldı ve düşman Kanlısırt’a kadar geri atıldı. Ve diyor ki Mustafa Kemal: “Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve, seve vermişler, Çanakkale Savaşlarının kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye kullanılan her an, ölen her nefer Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir. Bu kahraman Alayı hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.” Zığındere Vadisi 57. Alay Şehitliği yapılırken, toprak altında kalmış siperlerde birbirine sarılmış iki subay iskeleti bulunmuştu. Toprak içinde bulunan künye ve muskadan birisinin 57. Alay 6. Bölük Komutanı Erzincanlı Üsteğmen Mustafa Asım’a, diğer subayın İngiliz kolordusundan Yüzbaşı L.J.Woıters’e ait olduğu anlaşıldı. İskeletler, muska ve künye aynı yere gömülmüş, bulunan İngiliz ve Osmanlı mermileri ilgililere teslim edilmiştir. Bu iki kahramanın 26 Nisan 1915 günü siperde boğuşurken öldüğü anlaşıldı. Çanakkale Savaşları sırasında bir Anzak askeri tarafından Gelibolu yarımadasından Avustralya’ya götürülen Türk askerine ait kafatası Avustralya hükümetince 10 Mart 2003 tarihinde Türk Makamlarına teslim edilmiş ve 18 Mart 2003 tarihinde şehitliğin içindeki “Meçhul Asker Kitabesi”nin bulunduğu yere defnedildi. Çanakkale Savaşlarında Alçıtepe Köyü yakınlarında Zığındere mevkiinde savaşın en acımasız olaylarından biri yaşandı. Türk ve düşman kuvvetlerinden yaralanan, uzuvları kopan ve hastalanan askerler Zığındere’de kurulan sahra çadırlarında toplanmıştı. Dost ve düşman 4050 bin yaralı, hasta askerin toplandığı Zığındere Vadisi adeta bir dostluk köprüsü olmuş, dost düşman birbirine ilaç ve doktor yardımına başlamıştı. Bu bölgenin korunması Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9.Tümen’e verilmişti. 28 Haziran 1915 gecesi büyük bir düşman savaş gemisi Zığındere’ye tonlarca bomba yağdırdı. Bu bombardıman sonucunda 18 bin yaralı, hasta, savunmasız Türk askeri ve bir o kadar da düşman askeri öldü. Olay dünyada yankılar uyandırmış ancak olanlar olmuştu. Bu saldırı sırasında Albay Halil Sami ve Yarbay Ali Kemal Mehmetçiğin toplu olarak gömüldüğü bu vadiye “Sargı Yeri” adı verilmiştir. Saka Hüseyinler Bu savaşta; yolunu şaşırıp, merkebiyle düşman içine düşen, dipçik darbeleri altında mendilini çıkarıp, “Beni komutanınıza götürün” diyerek Anzak komutan karşısında da “Bizim komutanın size selamı var! Bunlar düşman amma deniz suyu da içemezler! dedi. Size tatlı su yolladı!” hilesini yapıp mukabilinde çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak Türk zekasının sembolü olan Saka Hüseyin’ler var. Bu savaşta; birkaç kalas, birkaç metre halat ve 30 yardımcısıyla, 35,5 santim çapındaki 100 tonluk topu Çimenlik Kalesi burçlarından indirip Hamidiye Tabyalarına nakleden 65’ini geçmiş İmalat-ı Harbiye ustası Ramazan Ağa’lar var. Bu savaşta; Rumeli Mecidiyesi tabyasında 20 dakikalık baygınlıktan sonra 276 kilogramlık üç mermiyi peyderpey atıp İngilizlerin Oşin Zırhlısına boğazı dar eden, Cevat Paşa’nın “Dile benden ne dilersen evladım” demesine karşılık “Bir şey istemem kumandanım diyen, ısrarlar üzerine “Tek tayınla doymuyorum komutanım” deyip “Çift tayın” alan, fakat bir süre sonra “ Herkes tek tayın yerken bu ikinci tayın boğazımdan geçmiyor” diyerek tayını reddeden Koca Seyyitler var. Bu savaşta; Conkbayırı ve Seddülbahir Muhaberelerinde övgüye yakışan büyük, kahramanlıklar göstererek düşman tarafından atılan bombaları, patlamadan yine düşmana atmak suretiyle cesaret ve şecaat harikaları ibraz etmiş ve nihayet böyle bir bombayı alarak düşmana iade edeceği sırada her nasılsa birden bire infilak eden bombadan sağ elini bileğinden kaybetmiş Mehmet Çavuş’lar var. Bu savaşta; 276kg ağırlığındaki mermiyi sırtında taşıyan, Balıkesir-Havran Çamlık Köy’ünden fedakar Mehmetçik Mehmedoğlu Seyyid Onbaşı ve arkadaşı Niğdeli Ali’ler var. Kırmızı Bir Deniz İngilizler 25 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir’de Ertuğrul Koyu’na yaptıkları çıkarmada eski kömür gemisi River Clyde bu görevi üstlenmişti. Gemi yeniden düzenlendi, makineli tüfeklerle donatıldı. Taşıdığı iki bin askerle birlikte karaya oturtuldu. Amaç bu askerleri dubalar yardımı ile kıyıya çıkartmaktı. Ancak 26 Alay 3.Taburun 10.Bölük askerleri gemiden çıkmak isteyenlere aman vermedi. Gemidekilerin yarıya yakını öldü veya yaralandı. İngiliz Pilot Samson anılarında denizin karadan 50 metre açığa kadar kırmızıya boyandığını yazdı. Bu gerçek İngilizlerin savaş tarihine aynen geçti. İngilizlerin “İrresistible” isimli 15 bin tonluk zırhlısı “Nusret” mayın gemisinin geceleyin gizlice yerleştirdiği mayınlardan birine çarpınca infilak etti. Gene İngilizlerin 13 bin tonluk “Ocean” zırhlısı da tam yolla “İrresistible”’nin yardımına gelirken bir mayına çarparak battı. Eceabat Gelibolu Karayolu güzergahında bulunan Akbaş Şehitliği’nde Çanakkale Savaşlarında can veren 200 Mehmetçik yatmaktadır. Arıburnu ve Anafartalar mıntıkasında yaralanan askerler İstanbul’da hastane haline getirilen Selimiye Kışlası’na buradan gönderiliyorlardı. Olay günü Akbaş İskelesi’nde yaralıları alan Halep Gemisi İngilizler tarafından batırıldı. Burada şehit düşen kahraman Mehmetçik’ler bulundukları yere kanlı gömlekleri ile topluca gömüldü. Derin Etki Çanakkale Savaşları, ilgili bütün ulusları derinden etkiledi. Avustralya ve Yeni Zelanda’da Anzak Günü adıyla her yıl düzenli bir seremoni tekrarlanır. Ayrıca Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar o gün toplanarak Gelibolu Yarımadası’ndaki Anzakların (ANZAC: Australian and New Zealand Army Corps) çıkarma yaptıkları Anzak Koyu’na gelerek atalarının savaştıkları bu yeri ziyaret ederler. Çanakkale Savaşları, en çok itilaf devletlerinin altındaki sömürgeleri, özellikle de Avustralya ve Yeni Zelanda’yı etkilemiştir. Bu savaştan önce bu iki ülkenin vatandaşları Britanya İmparatorluğu’nun yenilmez üstünlüğünden emindiler ve böyle bir imparatorluğun onları askeri seferlere çağrısından büyük onur duymuşlardı. Bir propaganda posterinde yer alan Anzak üniforması giymiş bir çocuğun “Baba, Büyük Savaş’ta sen ne yaptın?” sorusu onları şüphesiz etkilemişti. Ancak Çanakkale Savaşları onların bu büyük güvenini derinden sarstı. Anzaklar için Çanakkale Savaşlarının önemi çok büyüktür. Çanakkale’den ayrılan Anzaklar başka cephelerde savaşmaya gönderildiler ve gittikleri her yeri Çanakkale’de yaşadıklarıyla karşılaştırdılar. Ülkelerine döndüklerinde kahraman gibi saygı gördüler ve gözlerindeki Britanya İmparatorluğu’nun sonsuz gücü büyük bir yara aldı. 1 Ocak 1901’de Avustralya Federasyonu kurulmuş, Avustralyalılar on yıllık bir süreçte seçme ve seçilme ile temsil edilme haklarını elde etmişlerdir. Böylece Britanya İmparatorluğu’nun altında bir Avustralya Devleti doğmuştu. Günümüz Avustralya tarihini böyle anlatsa da bu ülkenin gerçek psikolojik bağımsızlığı Gelibolu olarak görülür. Her yıl çıkarmanın yıldönümü olarak 25 Nisan’da Anzak Günü adıyla anma törenleri düzenlenir ve o gün Avustralya ile Yeni Zelanda’da ulusal tatildir. Saygıyla Anıyoruz Çanakkale Zaferi, her yılın 18 Mart’ında bütün yurtta kutlanmakta, başta Mustafa Kemal olmak üzere, tüm komutanları ve 253 bin Mehmetçiğimizi saygıyla anmaktayız. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında dünya ülkelerine ve insanına hitaben özenle yazdığı ve anıtlaşmış sözleri ile yazıma son vermek istiyorum; “Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar ! Burada bir dost vatanın toprağındasınız huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı siliniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler; onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”