Türkçe`ye tarihsel süreçte etkide bulunan diğer diller

advertisement
Kapitalizm, sosyalizm, faşizm, komünizm, gol, aut, tuş, psişe, neoplazm, metastaz, pike çekmek,
santra... Yüzlerce hatta binlerce böyle kelime var diğer kültür iklimlerinden gelip lisanımıza nüfuz etmiş
olan. Bunlar karşısında dille ilgilenenlerin belli tavırları var:
1) "Top outa çıkmasına rağmen hakem goal kararı verdi ama stadiumdaki anarchy ve tension bir
anda arttı
2) .2) "Top auta çıkmasına rağmen hakem gol kararı verdi ama stadyumdaki anarşi ve tansiyon bir
anda arttı".
3) 3) "Top dışarı çıkmasına karşın yargıman kalegirdi kararı verdi ama topluseyirlikteki karmaşa ve
gerilim bir anda arttı"
Türk dili dünyanın en eski ve en yaygın dillerinden birisidir. Bu derece geniş coğrafyaya yayılmış
olmasının sebebi ise Türk milletinin dur durak bilmeyen ruhudur. Macar Türkolog’u V.Vambery’nin
dediği gibi, Balkanlardan yola çıkan birisi Türkçe konuşa konuşa rahatlıkla Çin’e kadar seyahat
edebilir.
Türkçe’ye tarihsel süreçte etkide bulunan diğer diller
Yunanca, Ermenice, İtalyanca kelimelerin çoğu dilimizin ses ve şekil yapısına uydurularak aktarıldı.
Türkçe’deki batı kaynaklı yabancı kelimeler; Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden başlayarak 18.
yüzyıla kadar olanlar, 18. yüzyılda batı ile ilk temaslarımız sonucunda girenler, 1839 Tanzimat
hareketiyle başlayan batıya yönelişin getirdiği yabancı kelimeler ve Cumhuriyet döneminde
alınanlardır.
Tanzimat dönemine kadar dilimize batı kökenli kelimelerin etkisi söz konusu değildir. Batı yaşayışını
yansıtan eserler ya doğrudan doğruya Fransızca olarak yazılmış ya da Osmanlı yazı dili ve üslubuyla
kaleme alınmış eserlerdir. Alıntılarda 5-10 kelimeyle sınırlı diplomasi ve askerlik terimleridir.
Tanzimat hareketiyle birlikte ise çok yönlü değişim ve gelişmeler Osmanlı devletinin idare sistemi,
sosyal yapısı, fikir, edebiyat ve sanat hayatı bakımından alışılagelmiş eski değerler dünyasından
koparak batıdaki medeniyet dünyasına hızlı adımlarla geçişin ifadesidir. Daha açık bir ifadeyle günlük
yaşayış tarzından başlayarak sosyal değer ölçülerinde düşünce dünyasında Avrupa’yı örnek alan ve
onu taklit eden yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Osmanlı’da batı kökenli yabancı kelimeler önceleri
çevrilerek alındılarsa da sonraları aynen aktarılmıştır.
Bu devirde yazı dilimiz Arapça, Farsça tamlamalar ve kurallar açısından sadeleşme doğrultusunda yol
alırken, batı kökenli kelimeler açısından dile oldukça ağır bir yük getiren bir durumla karşı karşıya
kalınmıştır. Çeşitli alanları ilgilendiren batı kökenli kelimelerin dilimizde karşılıkları bulunmayanları,
Türkçe’nin söz hanesini ve kavram alanlarını genişletme açısından faydalı olmuş gibi görünse de,
Türkçe’nin ses kurallarına aykırı olarak kendi ses yapılarıyla aktarıldıkları için, bunlardan kapsamlı yeni
türetmeler yapılamamış, Türkçe’nin zenginleşmesine engel olmuşlardır. Bir kısım batı kaynaklı
kelimeler ise dilde esasen varolan Türkçe veya Osmanlıca kelimelerin yerine geçtikleri için, herhangi
bir yarar sağladıkları söylenemez.
Batıdan gelen yeni dünya görüşüyle ilgili alanlarda ortaya konan şiir, tiyatro, roman gibi edebi türlerde
bazı kavramlar dilimizde olmadığından bu yenilikler hep kendi kelimeleri ile girdiler.
Bir dildeki yabancı kelimelerin belli bir sınırın ötesine taşması, dilin iç yapısını zorlama, düşünceyi
bulanıklaştırma, yaratıcılığı engelleme gibi etkenlerle yavaş yavaş ona kendi benliğini kaybettirir. Bizim
dilimizin yüksek düzeyde bir üretkenliğe ulaşamamış olmasının nedenlerinden biri böyle aktarma
yoluyla alınan yabancı kelimelerdir. Osmanlı aydın kesiminde önceleri Arapça ve Farsça’ya gösterilen
hayranlık 1839 ta tanzimatla birlikte Fransızca’ya ve sonraları cumhuriyetin yakın döneminde
İngilizce’ye kaymıştır. Bu dillerden kelime akını hem yabancı dille eğitime verilen ağırlıktan, hem de
ana dil bilincinin oluşmamasından kaynaklanır.
Asıl önemli olan ise yabancı kelime akınının yalnız yazı dili ve aydınlar kesiminde kalmayıp hızla
halkın diline, günlük konuşma diline girmiş olmasıdır. Bu nedenle etkisi Arapça ve Farsça’nın dilimize
yaptığı etkinin kat kat üstünde olacaktır. Çünkü Osmanlı zamanında halk aşık ve şairleriyle kendi
aralarında yine Öztürkçe konuşup, şiirler yazarken yalnız saray halkı ve bazı aydınlar diğer dillerle
karışmış olan Osmanlıca’yı kullanıyorlardı. Fakat şimdilerde basın-yayın organlarında, TV
kanallarındaki sunuşlarda, radyo konuşmalarında, çarşı pazarların dükkan vitrinlerinde ve
görebileceğimiz hemen her yerde batı dillerinin etkisiyle karşılaşıyoruz.
Batı Dillerinin Türkçe’ye hücum nedenleri
Osmanlı Türkçe’si Arapça ve Farsça’nın yalnız kelimeleriyle değil kuralları ile de dört baştan sarılmış
durumda idi. Türkçe 700 yıllık bir süreç içinde neredeyse yok olma derecesine dayanmış ve bu dillerin
her yönden hakimiyeti altına girmiş bulunuyordu. Bu şartlar altında Türkçe elbette yeşerip
gürleşemiyordu. 1932 deki dil inkılabıyla dilimizdeki Arapça ve Farsça kelime ve kuralların atılması ve
yenilerinin girmesinin engellenmesi başarıya ulaşmakla birlikte, batı dillerinden gelen kelimelerde aynı
başarı gösterilememiş ve özellikle İngilizce dilimize akın etmeye başlamıştır.
Dilimizde batı kaynaklı kelimelerin sınır tanımaz bir biçimde yaygınlaşmasında Türk Dil Kurumu’nun
1960-1980 dönemindeki, dilde tasfiyecilik anlayışı ile arı Türkçecilik eğiliminin büyük etkisi olmuştur.
Atatürk’ten sonraki dönemde dili Türkçeleştirmenin dilde ırkçılık şeklinde anlaşılması bu sonucu
doğurmuştur.
Bugün gençliğimizin söz dağarcığının zayıflamasında, yazılı ve sözlü anlatımda dilimizin bir daralmaya
ve büzülmeye doğru yol alışında bu eğilim rol almıştır.
Türkçe kelime bulmakta zorlanan gençlerimiz batı kaynaklı kelimelere kucak açar olmuşlardır. İkinci
etken orta ve yüksek öğretim kurumlarında yabancı dille öğretim yapılmasına başlanması, üçüncü
etken ise Türkçe eğitimin yetersiz olmasıdır.
Dördüncü etken Türkçe’nin bilim dili olamayacağı görüşünün yaygınlaşmasıdır.Bir diğer etken ise
anadilini önemsemeyip, yabancı dile hayran olan bir kuşağın yetişmesidir.
Tanzimat’tan sonrada batı dünyası ve özellikle Fransa ile olan kültürel ilişkilerin sonucu olarak giren
Fransızca kelimeler dilde büyük bir yoğunluk kazanmıştı. Cumhuriyetten sonra bu kelimelerin hızı
yavaş yavaş kesilmeye başlanmıştır. Ne var ki bu defa da dilimize onun yerini alan İngilizce akın
etmiştir. O kadar ki bu dilden gelen kelime akını yalnız uzmanlıkla ilgili alanlarda ve teknik terimlerde
kalmamış dilin gündelik yapısına kadar inmeyi başarmıştır.
İngilizce’ye olan tutku etkisini yazılı basın organlarından, günlük konuşmalardan ve reklamlardan
başlayıp, dükkan vitrinlerini süsleyen malların adlarına, hatta işyeri tabelalarına kadar sürmektedir.
Bu durum anadili duygusundaki bir zayıflamanın ve dolayısıyla bir bilinç kirlenmesinin açık
göstergesidir. Türkçe’nin yapısını ve işleyişini aksatan ve kendi benliğini öldüren etki, ister doğu
kaynaklı kelimelerden, ister batı kaynaklı kelimelerden gelmiş olsun sonuç hiç değişmez.
Yabancı dille eğitimin batı dillerinin etkisini hızlandırdığı gerçeğinden hareket ederek şunları
söyleyebiliriz:
19. yüzyılın ikinci yarısından beri Türkçe batı kültür çevresine girilmesine koşul olarak batı dillerinin
önce Fransızca daha sonra özellikle İngilizce’nin etkisi altına girmiştir. Günümüzde bazı çevrelerce
İngilizce bilim dili kabul edilmekte, bu kabullenişin doğal uzantısı olarak eğitim dilinin de İngilizce
olması yeğlenmekte ve ilköğretimden yüksek öğretime kadar bazı öğretim kurumlarında eğitim dili
olarak İngilizce kullanılmaktadır. Çünkü eğitim dilinin İngilizce olmasıyla batı bilim ve teknolojisine
daha kolay ulaşılabileceğini, dolayısıyla aynı ya da yakın standartta bilim üretilebileceği görüşü vardır.
Kaliteli eğitimin ancak yabancı dille sağlanabileceğine inanılmaktadır. Oysa eğitimdeki yabancı dil
amaç değil, araçtır. Düşüncenin ve bilimin aktarılmasında bir araç olması gereken yabancı dil, gerek
bilimin gerekse onunu ayrılmaz parçası olan düşüncenin aktarılmasında ana dili kadar işlevsel olamaz.
Günümüzün önemli bir sorunu da gençlerimizin ve yeni kuşak aydınlarımızın konuşma ve yazı dili
olarak Türkçe’ye yeterince hakim olamamalarıdır. Çeşitli düzeydeki orta öğretim kurumlarını ve
üniversiteleri bitiren gençlerimiz konuşma ve yazıda çok kısıtlı ve yetersiz bir söz dağarcığının içine
sıkışıp kalmışlardır. Söz içindeki kelimeler anlam bakımından doğru ve yerli yerinde
kullanılamamaktadır. Aydınlık ve akıcı bir Türkçe yerine argoların çoğunlukta olduğu bulanık yetersiz
bir Türkçe yaygınlaşmaktadır. Deyim yerindeyse dilimiz sonuçları bakımından tehlikeli bir kirlenmeye
doğru sürüklenmektedir.
Türkçe’nin yabancı dillere karşı korunması için alınması gereken önlemler
1- bir dile yeni girmiş olan kelimelere hemen karşılıklar bulmak ve bunları toplumda yerleştirmenin
yollarını aramaktır.
2- Ana diline karşı bilinçsizlik ve sorumsuzluk sonucu ortaya çıkan yabancı dil hayranlığı ve taklitçilik
ikinci önemli sorundur.
3- Bu bilinçlendirme ancak dile hakim olmakla gerçekleşebilir.
4- Ana dili sevgisinin uyandırılabilmesi için önce onun değerleri ortaya konmalı, güzelliği ve bir kültür
hazinesi olduğu anlatılabilmelidir.
5- Kendi dilinin zevkine varabilen kimse de, yabancı etkilere karşı kendi dilini savunma bilincine
ulaşabilir. Bu konuda radyo-televizyon programları yapılmalıdır.
6- Okul programlarında nicelikten çok niteliğe önem verilerek, 40-50 edebi şahsiyeti üçer-beşer cümle
ile tanıtma yerine, daha az kişiyi gerektiği ölçüde ve nitelikli bir biçimde tanıtmalıdır.
7- Öğrencilerin okul kitapları dışında çok okuyarak, doğru ve güzel Türkçe yeteneğini geliştirici
çalışmalar yapmaları gereklidir.
8- Orta ve yüksek öğretim kurumlarında yabancı dille eğitim yapmak yerine, isteyen öğrencilere bir
veya birkaç yabancı dili en iyi şekilde öğretmek için yollar aranabilir.
9-İletişim organları yabancı kelimelerin yaygınlaşmasında önemli bir etkendir. Radyo-televizyon spiker
ve sunucularının gerek doğru ve güzel konuşmaları gerekse yabancı kelimeler karşısında bilinçli
olmaları için, bunların Türk dili ve edebiyatı eğitimi almış olmaları sağlanmalıdır.
10- Çeşitli yasal düzenlemeler yapılarak toplum hayatının yabancı kelimelerle değil, Türkçe kelimelerle
yönlendirilmesi sağlanmalıdır.
Sonuç...
Yabancı bir cismin, sözgelimi bir metalin, insan vücudunda eriyip o bünyeye karışması ne kadar
olanaksızsa; farklı kökenden dillerle Türkçe’nin zenginleştirilmesi de o derece olanaksızdır.
İngilizce’yi batılılaşmanın gereği sayanlar temel eğitimde, hatta anaokullarında belki daha da önce
İngilizce öğretmeyi doğal ve gerekli bulup alkışlamaktadırlar.
Oysa çocuğun beyninde temel kavramlar anadille oluşur. Bu süreçte anadilin kullanımını kısıtlar ya da
pek çok kez yaptığınız gibi yasaklarsanız; algılamaktan, düşünmekten yoksun kuşaklar yetiştirirsiniz.
Dilin yığınları toplum yapan, insanları bir arada yaşatan en büyük etken olduğunu görmezden gelmiş
olursunuz.
Başka bir söyleyişle, anadilinin bilim ve düşünce aktarımında ve üretiminde eğitimciye sağlayacağı
kolaylığı hiçbir yabancı dil, ana dili kadar sağlayamaz. Durum öğrenci açısından da aynıdır. Ayna,
eğitimin yalnızca bilgi aktarıcılığı olmadığını; kişilik, ulusal ve evrensel değerler kazandırma süreci
olduğu da dikkate alınacak olursa eğitimde anadili kullanımının önemi inkar edilemez. Bilimi getireceği
sanılan yabancı dil, o dilin kültürünü de beraberinde getirmektedir. Bu durum, bizi kendi kültürümüze
yabancılaşma sorunuyla yüz yüze bırakmaktadır. Dil, kültürü oluşturan en önemli öğelerden biridir.
Daha da önemlisi dil bir ulusu oluşturan ve ulusallığı sağlayan temel taşlardan biridir. Kültür öğelerinin
en önemlisi olması nedeniyle an dili kültürün ve ulusun temelinde yer alır. Ulusal varlık ile dilin yakın
ilişkisini bilen Atatürk’ün “Yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller
boyunduruğundan kurtarmalıdır.” sözünü uygulamaya geçirmek gereklidir.
Amerikan İngilizce’sinin etkisi altındaki Türkçe’nin durumunu; aynı etki altında bulunan Fransızca,
Almanca vb. dillerle özdeş görmek doğru olmaz. Yüzyıllardır bu dillerle ürün verilip bu diller
geliştirilirken Türkçe bütün tarihi boyunca hor görülmüş, bilim ve felsefe yapmaya layık bulunmamıştır.
Bu günde üniversitelerimizin çoğunda bilimsel çalışmalar İngilizce yapılmaktadır. Kaldı ki İngilizce’nin
aynı kökten geldiği bir başka batı diline etkisi,yalnızca söylenişte sorun yaratırken; Türkçe’de sessel
olandan çok daha derine inen etkiler oluşturur, Türkçe’nin sözcük yapısını bozar, söz dizimi kurallarını
altüst eder, başka bir deyişle varlığına kasteder.
Download