BU TOPRAKLAR KOLAY VATAN OLMADI !.. EĞİRDİR BAHRİYE MÜFREZESİ KOMUTANLIĞI VE BİR ÖNERİ Sakarya Meydan Savaşı, Yunan Ordusu’nun kralları başta olmak üzere arkasına bütün emperyalist devletleri alarak Türkleri Anadolu’dan tümüyle atmak için başlattığı ve bütün gücünü kullandığı bir savaştır. Milletimizin kaderi üzerinde büyük etkisi olan ve 22 gün 22 gece aralıksız devam eden bu savaşın dünyada başka bir örneği yoktur. 23 Ağustos 1921 günü başlayan ve 13 Eylül 1921 günü sona eren bu savaşı, zaten kıt olan bütün kaynaklarımızı da sonuna kadar kullanarak kazandık, kazandık ama ordumuz da büyük kayıplara uğradı. Bazı birliklerimizin tümünü, subaylarımızın yüzde seksenini yitirdik. Bu savaşlar sırasında Yunanlıların Keçiborlu’ya yönelmesi üzerine Isparta Valisi, Eğirdir Kaymakamı Sulhi Bey’e “Eğirdir’i boşaltın!..” emrini verdi.Bu cesur kaymakamın: “ Ne zamanki düşman miskinler mevkiindeki tepelerde görülürse o zaman kenti boşaltırım.Düşman Eğirdir’e yaklaşmazsa boşaltmam!..” demesi ve Valinin emrini dinlememiş olması, Eğridir halkını büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır. Özgün kimliği ile Eğirdir… 1 Sakarya Savaşları sırasında Ankara yakınlarına kadar ilerleyen düşmanı SivrihisarPolatlı dolaylarında önce durduran sonra da Eskişehir-Afyonkarahisar Hattı’na çekilmesini sağlayan Türk Ordusu, kış başlamadan ve düşmanın Sakarya yenilgisinin etkilerinden kurtulup derlenip toparlanmasına fırsat vermemek için bizim yöremizi de içine alan yeni bir taarruz planı hazırlıklarına başladı. “SAD Taarruz Planı”(*) adı verilen bu hazırlığa göre: Ordumuz, Sandıklı civarında toplanacak, Eğirdir-Baladız-Dinar Demiryolu Hattı ve Eğirdir Gölü kullanılarak düşmana ölümcül bir darbe vurulması sağlanacaktı.Eğer bir başarısızlık durumu ortaya çıkacak olursa eldeki kuvvetler yine bu yoldan Anadolu içlerine çekilecekti. Bunun için acilen “Akşehir-Eğirdir-Dinar Menzili”nin kurulması gerekiyordu. Yöremizdeki harekatın sorumluluğunu üstlenecek olan Birinci Ordu Komutanı, SAD Harekatı ile ilgili olarak 4 Aralık 1921 günü Batı Cephesi Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği yazıda: “Eksik cephanenin yurtiçi ve yurtdışından tedariki ve bunların Eğirdir’e taşınıp depolanması için tüm önlemlerin alınması gerekir.Yoksa ordu hareketsiz kalabilir…” önerisi üzerine hemen “Eğirdir Menzil Hat Komutanlığı ve “Eğirdir Deniz Müfrezesi Komutanlığı” kurulması çalışmalarına başlandı. İşte bu tarihten itibaren Eğirdir, tam bir “MENZİL NOKTASI” (**) durumuna geldi. Bütün çabalara rağmen SAD Harekatı tasarlanan zamanda uygulanamadı. Çünkü Sakarya’da kazanılan zaferin bedeli çok ağır olmuş; cephane stoklarımız tümüyle erimiş;topçu cephanesi hemen hemen hiç kalmamıştı.Anadolu’da bir tek silah ve cephane fabrikasının olmayışı yüzünden ordumuzun silah gücünün arttırılması dış pazarlara kalmıştı.Ayrıca yörede çetin kış şartlarının hüküm sürmesi de hazırlıkların istenilen düzeye çıkarılmasını engelliyen çok önemli bir etkendi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, en ince ayrıntısına kadar ve bütün hazırlıklar tamamlanmadan düşmanın yurttan atılamayacağını çok iyi bildiği için Meclis’ten gelen tüm baskılara rağmen düşmana hücum etmedi; SAD Harekatı ertelenmek zorunda kalındı.Bu karardan hemen sonra Genel Seferberlik ilan edildi; yeni katılan askerlerin eğitimine başlandı; arazi, keşif, gizleme ve tahkimat işlerine hız verildi; tasarlanan harekatın lojistik desteği, ikmal kuruluşları ve en önemlisi ulaştırma hizmetleri düzene sokulmaya başlandı.Çünkü Anadolu içlerinde o yıllarda yol yoktu,taşıt yoktu. 2 Eğirdir Menzili 3 Eğirdir Deniz Müfrezesi Komutanlığı’nın Kurulması Üç tarafı denizlerle çevrili olan güzel yurdumuz, Marmara Denizi ve Boğazlar’ın varlığı ile de çok önemli su yollarına sahiptir. Bundan dolayı Anadolu Yarımadası için Denizlerimiz ve Boğazlarımız hayati derecede önem taşıyordu. Diğer taraftan Van, İznik ve Eğirdir gölleri gibi iç sularımız da bu önemi arttıran bir başka etkendi. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Türk Donanması tutsak alınmış, gemilerin topları sökülmüş; cephaneleri ile birlikte işgal kuvvetlerinin depolarında çürümeye terk edilmişti. Bu gemilerin subay ve erleri de çeşitli bahanelerle görevleri başından uzaklaştırılmış, limanlar denetim altına alınmıştı. Düşmanlar, vatanımıza denizaşırı ülkelerden geldikleri için Kurtuluş Savaşı süresince denizlerde de tam bir “İstiklal Harbi” yaşanmaktaydı. Ülkemizin kaderini doğrudan etkileyen bu gelişmeler nedeniyle Milli Hükümet’in çok iyi örgütlenmiş bir Deniz Gücü’ne ihtiyaç vardı.Bu işlerin aksaksız yürütülmesi ve kutsal amaca ulaşılabilmesi için 10 Temmuz 1920 günü Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı “Umur’u Bahriye Müdüriyeti” (Deniz İşleri Müdürlüğü) kuruldu. Müdüriyetin ilk hedefi, bütün yokluk ve yoksunluklara rağmen Milli Kuvvetlerimizi denizlerden destekleyebilecek ve lojistik nakliyatı gerçekleştirebilecek bir Anadolu Donanması oluşturmaktı. Bu kuruluşun görevi başta Karadeniz, Akdeniz ve Marmara Denizi olmak üzere Eğirdir, İznik ve Van göllerinde gizlice yapılacak ulaştırma işlerini yürütmekti.Bu kuruluşun emrindeki denizciler, kayıkçılar, balıkçılar canlarını hiçe sayarak bu toprakların vatan olmasında unutulmaz hizmetlerde bulunmuşlar;Türk Ulusunun acı ve gözyaşı içinde olduğu o günlerde büyük bir sorumluluk üstlenerek mucizeler yaratmışlardır. Şimdi bunlardan Eğirdir’de kurulan, Batı Cephesi Orduları’nın her türlü lojistik ihtiyacını karşılayan ve Büyük Taarruz sırasında yaralıları Eğirdir ve Isparta hastanelerine taşıyan “Eğirdir Bahriye Müfrezesi”nden söz edelim. Genelkurmay Başkanlığı, Büyük Taarruz’un hazırlık aşamasında Batı Cephesi’nin en önemli gücü olan Birinci Ordu’nun lojistik desteği için iki yol düşünüyordu. Birincisi: Anadolu içlerinden temin edilen her türlü askeri malzeme ve personel, Konya-Akşehir Demiryolu ile Akşehir’e getirilecek,(Afyon-Çay’a kadar olan bölge işgal altında olduğundan) buradan da Akşehir-Yalvaç-Gelendost Karayolu ile Eğirdir Gölü kıyısındaki Höyük İskelesi’ne taşınacaktı. İkincisi: Yurtdışından temin edilen malzemeler Antalya Limanı’na getirilecek, Burdur üzerinden Baladız’a taşınacak, oradan da demiryolu ile Eğirdir’de hazırlanan depolara konacaktı. Bu işler tamamlandıktan sonra Batı Cephesi’ne giden en kısa ve en güvenilir yol olarak Eğirdir Gölü kullanılacak; deniz taşıtlarıyla Aşağıkaşıkara İskelesi’ne indirilen malzemeler, Karakuş Dağları’ndan açılacak bir yol ile Şuhut’a taşınacaktı. 4 Eğirdir Deniz Müfrezesi Komutanlığı’nın da içinde bulunduğu “Bahriye Dairesi Kuruluş Şeması” 5 Ekim 1921’den itibaren tüm planlar buna göre yapıldı, kışın geçit vermez Sultan Dağarı ile Karakuş Dağları üzerinde amansız bir mücadeleyle yollar yapılmaya, köprüler kurulmaya başlandı. Ulaşımı hızlandırabilmek için Örkenez-Höyük arasına dekovil hattı döşendi. “Dünyada hiçbir milletin kadını, ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim’ diyemez…” Mustafa Kemal ATATÜRK Bunları organize etmek için 1922 yılını Ocak ayı başında Eğirdir’de bir Deniz Müfrezesi Komutanlığı kuruldu. Bu komutanlığın yaptığı ilk iş, Fransızların 1914 yılında aldıkları “Eğirdir Gölü Ulaşım İmtiyaz Hakkı”na el koymak oldu. Çünkü,Demiryolunun 1912 yılında Eğirdir’e gelmesinden sonra Fransızların kurmuş olduğu “Eğirdir Şimendifer İşletme Kumpanyası”nın burada oluşturduğu deniz gücü ile her gün 180-200 tonluk nakliyatı Eğirdir-Höyük, Eğirdir-Aşağıkaşıkara ve Höyük-Aşağıkaşıkara iskeleleri arasında 24 saat taşınmaktaydı.Bu şirketin emrinde 100 tonluk bir römorkör,4 duba, 10-30 ton taşıyan bir filika, 50 ton kapasiteli 5 mavna, 20 kayık vardı 6 Antalya limanından getirilen ve Mersin Römorkörü’nün çektiği kayıklarla Eğirdir Göl’ü üzerinden Aşağıkaşıkara iskelesine taşınan otomobil ve askerler 1. Ordu’ya iletiliyor. (1921) 7 Eğirdir Deniz Müfrezesi Komutanlığı göldeki tüm kayıkları da bu işte görevlendirdi.Aynı anda Höyük ve Aşağkaşıkara iskelelerinde onarım çalışmaları başlatılarak 1200 m. uzunluğunda iskele yapımına başlandı.70 ton çekiş gücüne sahip bir motor daha hizmete sokuldu. Hedef, günde 400 ton nakliyat yapmaktı. Mayıs ayı başından itibaren Deniz Müfrezesi Komutanlığının subay ve er adedi arttırılırken Eğirdir’deki vatandaşlar gönüllü çalışmak üzere davet edildi. Bu davete yaşlı genç,kadın erkek demeden tüm Eğirdirliler coşkuyla katıldı.Eğirdir istasyon binası ile derin suların başladığı Küçükyazla Tepesi arasına üç gün içinde bir kilometreyi aşkın demiryolu döşendi.O günleri yaşayan İstiklal Madalyalı kahraman Ali Çelik ile Yeşiladalı kayıkçı Salih Balcı bu önemli çalışmaları bakınız nasıl anlatıyor: “Eğirdir İstasyonu ile göl arasında bir kilometreyi aşkın mesafe vardı. İstasyona getirilen araç gerecin sahile kadar taşınması işi güçlükle yürütülüyordu. Römorkör ve büyük kayıklar sığ su nedeniyle kıyıya yanaşamadıklarından Küçükyazla Tepesi’nin en uç noktasındaki derin sularda kalıyorlardı. Buraya binlerce ton malzemenin taşınması, gölden gelen malzemenin depolara çekilmesi çok meşakkatli oluyordu. Bu yüzden Eğirdir İstasyonu ile Küçükyazla Tepesi arasına raylar döşenerek, vagonların sahile kadar ulaşması sağlandı. Böylece taşıma işlemleri bir nebze olsun kolaylaştı.( Ali Çelik ile 26 Haziran 1984 günü yapılan konuşmalardan) Yazarın Notu: Bu ara hat, Isparta-Eğirdir Hattı’nın 1994 yılında ulaşımdan kaldırılana kadar kullanıldı. Eğirdir Gölü’nün en temiz sularının bulunduğu bu burundan Demiryolları su alarak Kuleönü, Baladız, Karapınar İstasyonları personeline içme suyu olarak taşıdı. “Yunanlıların Afyon’a kadar geldiklerinde ben 14-15 yaşlarındaydım. Ada’daki erkeklerin hemen hepsi askere alınmış, bir kısmı da Eğirdir Bahriye Müfrezesi emrinde çalışmaya memur kılınmıştı. Bu da yetmediğinden kayıkların başına benim gibi çocuk denecek yaşta kişilerde görevlendirildi. Vapurun çektiği (Römorkör olsa gerek) cephane ve asker yüklü kayıklarla bazen Höyük iskelesine, bazen de Kaşıkara iskelelerine gidiyorduk. İyi havalarda vapurun arkasına kayıklar bağlanıp çekilirdi. Bizim Ada’daki kilise de cephane deposu haline getirildiğinden, Adalı ne kadar kadın, çocuk varsa, kayıklarla adaya getirilen mühimmatı kiliseye taşıyorduk. Savaş başlayınca da bunları tekrar kayıklara yükleyip Kaşıkara’ya götürüyor, oradaki mekkâre ve deve kollarına teslim ediyorduk. Onlar da bu yükü, Şuhut’a taşıyorlardı. (Salih Balcı ile yapılan konuşmalardan) 8 20 Temmuz 1987 tarihli Aşağıkaşıkara’ya cephane taşıyan Yeşiladalı kayıkçı Salih Balcı (1987) Eğirdir Deniz Müfrezesi Komutanlığı ve bu yurtseverler sayesinde Antalya’dan Eğirdir’e getirilen 21 uçak, 50 nakil aracı, 150 ton akaryakıt, 32 bin takım elbise, 14 bin çadır, 25 bin sırt çantası, tonlarca yiyecek maddesi, tıbbi malzeme, benzol ve yağ, demirbakır tel, binlerce battaniye Eğirdir Gölü üzerinden Birinci Ordu’ya ulaştırıldı. Ayrıca,Akşehir’den Höyük İskelesi’ne getirilen 150 sandık yumurta el bombası, 20 sandık tüfekciyef el bombası, 70 sandık Osmanlı piyade fişeği, 12 sandık İngiliz piyade fişeği, 730 atımlık çabuk ateşli sahra, 400 atımlık Alman sahra, 400 atımlık 105mm’lik dağ obüs, 1500 adet seri sahra,749 seri dağ, 580 kudretli dağ, 80 sandık Alman,121 sandık İngiliz, 250 sandık manliher, 400 sandık Rus, 9 sandık Fransız cephanesi ile 250 atımlık 75 mm seri sahra,240 atımlık kudretli sahra,1100 atımlık kurp dağ,700 atımlık Rus dağ,1650 atımlık105 mm’liksahra obüs, 300 atımlık Avusturya dağ topu mermisi,700 atımlık obüs mermisi taşındı. Ocak 1922 yılı başından itibaren Eğirdir’deki depolara binlerce ton yiyecek maddesi, çevredeki dağlardan kışlık odun, hayvan yemi getirildi. Yaralı askerlerin Eğirdir’e getirilmesi planlandığından başta Hızırbey Camisi olmak üzere tüm ibadet yerleri ile Eğirdir ve Yeşilada’daki büyük evler yaralı bakımevine dönüştürüldü. Canada’da yeni yaralı bakımevi yapıldı. 9 Yaralı Bakımevi olarak kullanılan Yeşilada evlerinden biri… 26 Ağustos 1922 günü başlayan savaşlar sırasında yaralananlar yine Eğirdi Deniz Müfrezesi Komutanlığınca Aşağıkaşıkara’dan Eğirdir’e taşındı. Bütün bu çalışmalar sırasındaEğirdir halkı canla başla bu taşıma ve bakım işlerine koştu. Bu toprakların VATAN olmasına büyük katkıda bulundu. Bunlar nasıl unutulur, unutulmalı mı?.. Salih Balcı bu konuda da aynen şunları söylemektedir: Canada tamamen boşaltılarak cepheden gelecek yaralılar için hazırlanmağa başlandı. Bunun için bizim adadaki Rum Okulu bozularak kiremitleri, tahtaları Canada’da yapılmakta olan barakalar için taşındı. Bu taşıma işlerinde biz de çalıştık. Kısa süre içinde 20-30 kadar yaralı bakım odası yapıldı. Bunların her tarafı sakız gibi kireçle badana edildi. Ayrıca, Yeşilada’daki beş büyük ev de revir olarak ayrıldı. Büyük Savaş sırasında Kayıklarla buraya getirilen yaralıların vücutlarının bir kısımları yoktu. Çıkardıkla acı sesler ve bu görüntüler hâlâ rüyalarıma girer…” (20 Temmuz 1987 tarihinde yapılan konuşmalardan) 10 Bir Öneri Bugün üzerinde bağımsız, özgür ve başı dik olarak yaşadığımız bu toprakları VATAN oluşu üzerinden tam 87 yıl geçti.Bu süre içinde tarih hafızamızdan çok şeyler silindi gitti.Bu cennet yurt toprakları için canlarını kanlarını seve seve ortaya koyan şehitlerin isimleri bile unutuldu.Gaziler, tek tek aramızdan ayrıldı. Oysa; dünya tarihinde çok özel bir yeri olan, ülkesinin bağımsızlığı için iç ve dış düşmanlarla savaşan ve bu çok haklı savaşı kazanan bir ulusun çocukları olarak gelecek kuşaklara geçmişi ile övünecek değerler bırakmamız gerekmez mi?.. Atalarının yaptıklarını, katlandıkları güçlükleri, gösterdikleri yiğitlikleri anlatmamız gerekmez mi?.. Bunları öğrendikleri zaman vatanını, milletini daha çok sevmezler mi?.. Geleceğe güvenle bakmazlar mı?.. Gelin; büyük asker, büyük önder, eşsiz devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’e bir vefa ve kadirşinaslık örneği olarak armağan ettiğimiz; yaralı kahramanlarımızın bakımlarının yapıldığı Canada’ya tüm bunları anlatan bir anıt dikelim… 2004 yılında düzenlenen bir yarışma ile zaten burasını heykellerle donattık, güzelleştirdik. Bunların içinde bir de Kurtuluş Savaşımızı anlatan bir anıt bulunsa iyi olmaz mı?.. Şehitlerimizin,gazilerimizin aziz ruhları şad olmaz mı?.. Bu büyük kahramanlar sonsuza kadar bu anıtın bağrında bayraklaşmaz mı?.. Recep BOZKURT Eğitimci-Yazar (*)-SAD simgesi bir gizlilik şifresi idi ve ordu birliklerimizin Sandıklı dolaylarında toplanıp düşmana ölümcül bir darbenin vurulacağını anlatılıyordu. Bu şifre adı, Arapça yazılı Sandıklı isminden alınmıştır.(Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı,s.367-368) (**)-MENZİL BÖLGESİ: Savaş sahasının hemen gerisinde bulunan arazi bölgesidir. Askeri harekât sırasında Menzil Bölgesi ordunun savaş gücünü koruması için çok önem kazanmaktadır. Savaşan kuvvetlerin her türlü lojistik ve iaşe ihtiyacının karşılanması ve aynı zamanda savaş gücünü bozulmasına neden olan hasta, yaralı, kullanılmaz hale gelmiş araçgerecin, savaş esirlerinin cephe gerilerine taşınması, binlerce askerin ve bunların kullandığı hayvanların beslenmesi çok zor bir iştir. Tüm bu işlerin yapılmasına yönelik çalışmalara “Menzil Çalışmaları” denir. Bundan dolayı, savaşan bir ordu için “Menzil Müfettişlikleri”, “Menzil Hatları”, “Menzil Merkezleri”, “Menzil Noktaları”nın oluşturulması çok önemlidir. O yıllarda güzel yurdumuzun hem savunması hem de kalkınması için en büyük hasreti yoldu.Ama ne yazık ki o günlerde Anadolu’da yol, yok denecek kadar azdı; olanlar da berbat bir durumdaydı. 11 “Eğirdir Bahriye Müfrezesi’nin Antalya yolu ile yapılan ithalatı Batı Cephesi’ne ulaştırmadaki olağanüstü gayretleri kayda değerdir. Bu faaliyetlerinin son zaferin kazanılmasında payı büyük olmuştur…” Fahir Atabek Harp Tarihi Daire Başkanı “Isparta Livası’nın Müdafaa-i Vatan hususunda gösterdiği fedakarlık teşekküre şayandır…” 14 Ağustos 1920 MUSTAFA KEMAL Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi 12