TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NDE KÜLTÜR VE UYGARLIK Devlet Yönetimi Türkiye Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti’ni örnek almıştı. Ülke, hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı, belirgin veraset anlayışları yoktu. Hükümdarlar ölmeden ülkeyi erkek çocukları arasında paylaştırırdı. Hükümdarın çocuklarına “şehzade” denirdi. Şehzadeler devlet tecrübesi kazanmaları amacıyla atabeyler eşliğinde sancaklara gönderilirdi. Ülke eyaletlere ayrılmıştı. Eyaletlerin başında “emir” denilen askerî valiler bulunurdu. Önemli eyaletlere ise şehzadeler “melik” unvanıyla atanırlardı. Eyaletlerin güvenliğinden “subaşılar”, belediye işlerinden “muhtesipler” adalet işlerinden ise “kadılar” sorumluydu. Bizans ve Ermeni sınırlarındaki “uç” denilen bölgeleri beyler yönetirdi. Uç beyleri sınırı korumanın yanında düşman ülkelerine akınlar düzenler, sultan ile birlikte sefere çıkarlardı. Ordu Hassa askerleri: Hükümdarın sürekli yanında bulunan atlı ve yaya askerlerdi. Üç ayda bir devletten maaş almaktaydılar. Sipahiler (İkta askerleri): Tamamen Türklerden oluşmuştu. Maaş yerine ikta (dirlik) denilen tımarları alan sipahiler genelde atlı birliklerdi. Savaş zamanı ikta sahibi ile birlikte orduya katılırlardı. Türkmenler: Uç bölgelerinde savaşa hazır durumda bulunan birliklerdi. Devlete bağlı beylik askerleri: İhtiyaç duyulduğu zaman savaşa davet edilirlerdi. Ücretli askerler: Savaşa ücret karşılığında katılan askerlerdi. Donanma: Deniz savaşlarına katılırlardı. Komutanlarına “reisü’l-bahr” denirdi. Miri Arazi (Devlet Arazisi) Has: Geliri hükümdarlara ait olan topraklardır. İkta: Görev karşılığı melik ve komutanlara verilirdi. İkta sahipleri gelirinin bir kısmıyla asker beslerlerdi. Mülk: Başarılı devlet adamlarına verilirdi. Toprağın her türlü tasarrufuna sahiplerdi. Vakıf: Geliri sosyal hizmet veren cami, medrese, darüşşifa gibi yerlere ayrılırdı. Ahilik Ahilik, XIII. yüzyılda Ahi Evran tarafından oluşturulmuştur. Ahilik şehirlerdeki esnaf ve zanaatkârların sosyal ve ekonomik yönden teşkilatlanmalarını sağlamıştır. Ahilik meslek kuruluşu olduğu kadar aynı zamanda kültür, inanç, yiğitlik ve ahlaki değerler taşırdı. Ahi teşkilatının başında “Ahi Baba” adı verilen bir yönetici bulunurdu. Her esnaf ve zanaatkâr grubunun ayrı bir sokağı ve çarşısı vardı. Esnaflar arasında haksız rekabeti önlemek amacıyla malın cinsi, fiyatı ve ne miktarda üretileceği esnaf loncaları tarafından belirlenirdi. Zor durumda olan esnafa yardım edilir veya kredi sağlanırdı. Kurallara uymayan esnaf teşkilattan çıkartılarak cezalandırılırdı. BACIYAN-I RUM (ANADOLU BACILARI) Ahi Evran’ın hanımı Fatma Hatun tarafından kurulan kadın teşkilatlanmasına Anadolu Bacıları denilirdi. Bu teşkilata mensup olanlar halı, kilim gibi tekstil üretimi yaparlardı. Aynı zamanda Türk kültür ve geleneklerini bulundukları bölgelerde yaşatarak çevrelerine örnek olurlardı. Kadınların eğitimi ile ilgilenir, kimsesiz kadınlara sahip çıkarlardı. Yaşlı kadınlara bakım ve ihtiyaçları konusunda yardımcı olurlardı. Gerektiğinde erkeklerle birlikte ülke savunmasına katılırlardı. Teşkilatın kadınlara yönelik en önemli slogan “Eşine, işine ve aşına dikkat et!” idi. Din ve ırk ayrımı yapmaksızın tüm kadınlara destek olurlardı. • Din ve İnanış Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey’in Orta Asya’dan gelen Türkmenleri Anadolu’ya yönlendirmesi ve Moğol istilasından kaçan Türkmenlerin de Anadolu’ya gelmeleri sonucunda Türk nüfusu hızla arttı. Türkmenler arasında çok sayıda tarikat mensubu vardı. Türk inancındaki “Şaman” anlayışı ile İslamiyet’teki “veli” (ermiş) karakterlerinin sentezlerini şahıslarında birleştirdikleri için bunlara “Horasan erenleri” denirdi. Daha sonra bu veli tipi kahramanlığı temsil eden “alp” kavramı ile birleşerek “alperen” şeklini aldı. Türkiye Selçuklu Devleti bunları uç (sınır) bölgelerine yerleştirerek hem fetihlerde bulunmalarını hem de bulundukları bölgelerde İslamiyet’i yaymalarını sağladı. Bunlar arasında Baba İlyas, “Babailik” adıyla Anadolu’da ilk tarikatı kurdu. Bu tarikatın dışında Anadolu’da Mevlevilik, Bektaşilik, Yesevilik gibi tarikatlar da etkili oldu. I. Haçlı Seferi (1096-1099): Bizans (İstanbul) üzerinden Anadolu’ya geçen bu ordu I. Kılıç Arslan tarafından büyük bir bozguna uğratıldı. 1096 yılında 600.000 kişiden oluşan Alman, İngiliz, Norman, Fransız askerlerinin de katıldığı daha düzenli bir ordu kuruldu. I. Kılıç Arslan, İznik’i terketmek zorunda kaldı ve devletin merkezini Konya’ya taşıdı. I. Kılıç Arslan, Danişmentlilerle ittifak kurarak Haçlılara karşı yıpratma savaşlarına başladı. Çok ağır kayıplar veren Haçlılar Kudüs’e vardıklarında sayıları 50.000 ya da 100.000’di. Ancak Kudüs’te bulunan Fatımiler şehri Haçlılara karşı savunamadılar. Kudüs’e giren Haçlılar, şehirdeki Müslüman ve Yahudileri kılıçtan geçirerek burada bir Latin Krallığı kurdular. Anadolu’dan Kudüs’e ulaşamayan Haçlılar ise Antakya ve Urfa’yı alarak bir derebeylik sistemine uygun kontluklar oluşturdular. II. Haçlı Seferi (1147-1149): Musul Atabeyi’nin 1144 yılında Urfa’yı daha sonra da Halep ve Şam’ı Haçlılardan geri alması üzerine Kudüs kralı Avrupa’dan yardım istedi. Alman Kralı III. Konrat ve Fransa Kralı VII. Lui önderli- ğinde yeni bir Haçlı ordusu kuruldu. Ancak III. Konrat’ın ordusu Konya civarında Türkiye Selçuklu hükümdarı I. Mesut tarafından büyük bir bozguna uğratıldı. Her iki kral büyük zorluklar ve kayıplarla Kudüs’e varabildiler. Şam’ı Türklerden geri almak istediler. Ancak başarısız olunca ülkelerine geri dönmek zorunda kaldılar. III. Haçlı Seferi (1189-1192): Türk Devleti Hükümdarı Selahattin Eyyûbi, Kudüs’ü ele geçirdi. Bu gelişmeler üzerine III. Haçlı Seferi başladı. Bu orduya, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard (Riçırd), Alman İmparatoru Frederik Barbaros ve Fransa Kralı Filip Ogüst de katıldı. Anadolu’ya gelen Haçlı ordularından Alman İmparatoru Frederik Barbarossa, Türkiye Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Silifke Çayı’nı geçmeye çalışan imparator çayda boğularak öldü. Akdeniz üzerinden Suriye’ye gelmeyi başaran İngiliz ve Fransız orduları ise Suriye’deki Akka Kalesi’ni almayı başardıysalar da Kudüs kuşatmasında başarısız olunca ülkelerine dönmek zorunda kaldılar. IV. Haçlı Seferi (1202-1204): Kudüs’ün alınamaması üzerine yeni Haçlı ordusu Venedik’e gelerek deniz yoluyla Suriye’ye geçmek istedi. Bu sırada İstanbul’da Bizans eski imparatorunun oğlu Aleksios, amcasına karşı giriştiği taht mücadelesini kaybedince Haçlı ordularından yardım istedi. Sözlerini yerine getiremeyince duruma sinirlenen Haçlılar 13 Nisan 1204’te İstanbul’u işgal ettiler ve İstanbul’u yağmaladılar. 900 yıl boyunca Hristiyanlığın merkezi olan İstanbul, bu yağma sonunda bütün ihtişamını, zenginliğini, sanat eserlerini, her şeyini bir daha yerine gelmeyecek şekilde kaybetti. Haçlılar, İstanbul’da Latin İmparatorluğu adıyla 57 yıl sürecek bir hâkimiyet kurdular (Bu olaydan 249 sene sonra Osmanlı Hükümdarı II. Mehmet (Fatih) 1453 tarihinde İstanbul’u kuşattığı sırada bazı Bizanslılar, Avrupa’dan yardım istenmesine karar verdi. Ancak Bizans halkının büyük bir kısmı, IV. Haçlı Seferi’ndeki katliamları hatırlatarak “İstanbul’da kardinal külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz.” diyerek bu fikre karşı çıkmışlardır.). Haçlı Seferleri’nin Sonuçları 1096 yılından 1270 yılına kadar sekiz Haçlı Seferi gerçekleştirildi. İlk dördü Türkiye Selçuklularını ilgilendirmektedir. Diğerleri Anadolu üzerinden yapılmamış ve Haçlılar başarı elde edememişlerdir. Siyasi • Seferler esnasında birçok derebey ve soylu öldü. Bu durum Avrupa’da derebeylik sisteminin zayıflamasına, merkezî krallıklarının güçlenmesine neden oldu. • Türklerin Batı’ya ilerleyişi bir süre durdu. Elde ettikleri başarılar Türklerin İslam dünyasındaki itibarlarını arttırdı. • Türkiye Selçuklularının, Haçlılarla mücadelesinden yararlanan Bizans, Batı Anadolu’daki bazı toprakları ele geçirdi. Dini • Kudüs’ün alınamaması, seferlerde birçok insanın ölmesi papalara ve din adamlarına olan güveni sarstı. • Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki ayrılıklar daha da arttı. Bilim ve Kültür • Seferler esnasında Avrupalılar, pusulayı, barutu, kâğıdı ve matbaayı öğrendiler. • Avrupalılar, İslam dünyasına ait eserleri Latinceye çevirdiler. Bu durum Avrupa’da bilim hayatının canlanmasına, skolastik düşüncenin zayıflamasına ortam hazırladı. Ekonomi• Doğu-Batı ticareti gelişti. Avrupalılar Doğu’dan getirilen malları Akdeniz üzerinden Avrupa’ya taşıdılar. Dolayısıyla Akdeniz limanları, Venedik, Cenova, Marsilya gibi yerler önem kazandı. • Avrupalılar, Haçlı Seferleri için Venedikli bankerlerden borç para aldılar, bu durum bankacılık sektörünün gelişmesine ortam hazırladı. • Anadolu, Suriye gibi bölgeler tahrip oldu, ticari hayat durgunlaştı, tarımsal üretim azaldı. • oldu, ticari hayat durgunlaştı, tarımsal üretim azaldı. • Seferlerle Avrupa’da ticaretle uğraşan burjuva sınıfı ortaya çıktı. 3. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN YÜKSELME DÖNEMİ I. Mesut Dönemi (1116-1155): I. Mesut kısa sürede devleti toparladı.. Manuel Komnenas (Manuel Komnen) ile yaptığı savaşta Bizans’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. III. Haçlı Seferi’nin başlaması üzerine Bizans’la antlaşma yaparak Antalya ve çevresini Bizans’a bırakmak zorunda kaldı. Yaptığı savaşlarda Haçlılara ağır darbeler vurdu. Malatya Danişmentlilerinin varlığına son verdi. I. Mesut 1155 tarihinde Konya’da öldü. II. Kılıç Arslan Dönemi (1155-1192): Taht mücadelerini kazanan II. Kılıç Arslan devletin başına geçti. Taht mücadelerinden faydalanmak isteyen Bizans ve Danişmentliler ittifak kurarak saldırıya geçtiler. Danişmentlilerin Sivas koluna son verdi. Miryokefalon Savaşı (1176): Bizans Türkleri Anadolu’dan çıkarmak için harekete geçti. Miryokefalon’da (Bir görüşe göre Hoyran Gölü ile Kumdanlı arasındaki vadi) Türkiye Selçuklu Devleti’ne saldırdı. Savaşı II. Kılıç Arslan kazandı. Sonuçlar: • Anadolu Türk yurdu hâline geldi. • Anadolu’ya Türklerin yurdu anlamına gelen “Türkiye” denildi. • Türklerin Batı’ya ilerleyişleri hızlandı, Batı Anadolu’da Türk nüfusu arttı. • Anadolu’dan geçen ticaret yollarının denetimi büyük ölçüde Türkiye Selçuklu Devleti’nin eline geçti. • Bizans Türkleri Anadolu’dan atamayacağını anladı. Elindeki toprakları koruyabilmek için savunmaya çekildi. • Bu zafer, III. Haçlı Seferi’nin yapılmasına neden oldu. III. Haçlı Seferi başladı. Haçlılar, Türkiye Selçuklularının iktidar kavgalarından yararlanarak Konya’yı ele geçirdiler. II. Kılıç Arslan Konya’yı Haçlılardan geri aldı. Bir süre sonra da Konya’da öldü (1192). I. Gıyasettin Keyhüsrev Dönemi Süleyman Şah’ın ölümü üzerine I. Gıyasettin Keyhüsrev yeniden tahta geçti (1204). I. Gıyasettin Keyhüsrev, IV. Haçlı Seferi’nin yarattğı karışıklıktan yararlanarak Samsun’u ele geçirdi. Böylece Karadeniz ticaret yollarının Türkiye Selçuklularına geçti. Samsun’u aldıktan sonra Akdeniz Bölgesi’ne yöneldi,1207 yılında Antalya’yı fethetti. Donanma kurarak denizcilik faaliyetlerine başladı. Venediklerle ticari antlaşmalar yaptı. Gemileri soyulan tüccarlara tazminat ödedi. I. İzzettin Keykavus Dönemi (1211-1220): Anadolu’nun kalkınmasına önem verdi. Sinop fethedilerek Karadeniz’deki ticaret yollarının güvenliği sağlandı. Türkmenler Sinop’a yerleştirildi. Trabzon Rum İmparatorluğu vergiye bağlandı. Anadolu ve Suriye arasındaki ticaret yollarının güvenliğini sağladı. Anadolu’yu güvenli bir ticaret merkezi hâline getirdi. Halep Eyyûbileri üzerine yaptığı seferde öldü (1220). I. Alaattin Keykubat Dönemi (1220-1237 Moğollar›n Kafkaslara doğru ilerlediğini duyunca Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlerin savunmalarını güçlendirdi. Yeni kaleler inşa ettirdi. Moğollara karşı Eyyûbilerle ilişkiler kurdu. Alanya’yı fethetti. Kolonoros olarak bilinen şehrin adı “Alaiye” oldu. Akdeniz’deki fetihlerden sonra Karadeniz Bölgesi’ne yöneldi. Kırım sahilinde ticaret limanı olan Suğdak’ı aldı. II. Yassı Çimen Savaşı (1230): I. Alaattin Keykubat, Moğol tehlikesine karşı Eyyûbilerle birlikte Harzemşahlıları da yanına alarak Moğollara karşı ittifak kurmak istedi. Ancak Celalettin Harzemşah’ın Ahlat’ı işgal edip Sivas’a doğru ilerlemesi yüzünden bu ittifak gerçekleşmedi. Bu gelişmeler üzerine Erzincan civarındaki Yassı Çimen’de yapılan savaşı Türkiye Selçuklu Devleti kazandı. Harzemşahlı Devleti yıkıldı. Harzemşahlıların yıkılmasıyla Türkiye Selçuklu Devleti ve Moğollar komşu oldular. Moğollar Malatya’ya I. Alaattin Keykubat, Moğol Hükümdarı Ögeday’a barış teklifinde bulundu. Moğol tehlikesinin belirgin hâle gelmesi üzerine Abbasi halifesi, Selçuklu ve Eyyûbilere elçiler gönderdi. Elçiler, her iki devlete birbirleriyle savaşmaları yerine Moğollara karşı ittifak kurmalarını önerdiler. I. Alaattin Keykubat bu fikre destek verdi. Ancak elçiler, onuruna verdiği ziyafet esnasında zehirlenerek öldürüldü (1237). I. Alaattin Keykubat Dönemi’nde Türkiye Selçuklu Devleti siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda çok önemli gelişmeler gösterdi. Devlet, en güçlü dönemini bu dönemde yaşadı. Bilgin ve sanatçıları koruyarak bilim ve kültür hayatının gelişmesini sağladı. Adalete çok önem verdi, ticareti geliştirdi. Siyasi dehasıyla Moğolları Anadolu’dan uzak tutmayı başardı.