IX) “Kardiyoloji Dışı Dahili Bölümler” ile ilgili hasta konsültasyonları Editör: Prof. Dr. Kurtuluş ÖZDEMİR b) “Pnömoloji” hastası 1) 20 gün önce total diz replasmanı yapılan hastada pulmoner emboli gelişmiştir, yaklaşım nasıl olmalıdır? Soru : Uz.Dr.Nijat Bakhsaliyev Cevap : Uz.Dr. Fatma Özpamuk Karadeniz Yardımcı Editör: Uz.Dr.Ümit Yaşar Sinan A) Hastaya özgün öneriler; Hastada pulmoner trombo emboli (PTE) gelişmiş olup, şok veya hipotansiyon (yeni gelişen aritmi, sepsis veya hipovolemi yokluğunda SKB < 90 mmHg veya SKB’ de 15 dk içinde 40 mm Hg düşme) varsa yüksek riskli pulmoner emboli, bu bulgular yoksa yüksek riskli olmayan pulmoner embolidir. Bu sınıflama PTE ile ilişkili tahmini hastane içi ve 30 günlük mortalite yüksek riskli ve yüksek riskli olmayan PE grubunda farklılık göstermesi nedeniyle yapılmıştır. Yüksek riskli pulmoner embolide (eğer hastanın vital bulguları uygun ve klinik olarak nispeten stabilse) BT anjiyografi (ulaşılabiliyorsa) acilen çekilmelidir. BT anjiyografiye ulaşılamıyorsa veya hastanın vital bulguları uygun değilse ekokardiyografi yapılmalı ve ekokardiyografide sağ ventrikül yüklenme bulguları varsa PTE ye yönelik spesifik tedaviye (primer reperfüzyon tedavisi; trombolitik tedavi veya alternatif olarak cerrahi veya katater bazlı embolektomi) başlanmalıdır. Şok veya hipotansiyonun olmadığı şüpheli PTE durumunda klinik olasılık (Wells veya revize Genova skoru kullanılarak) değerlendirilmelidir. PTE klinik olasılığının yüksek olduğu hastalara BT anjiografi çekilmelidir. BT anjiyografide tanı doğrulanırsa PE için antikoagülan tedavi başlanmalıdır. PTE klinik olasılığının düşük-orta olduğu hastalara D-Dimer bakılmalı pozitif ise BT anjiografi çekilmelidir. BT anjiyografide tanı doğrulanırsa PE için antikoagülan tedavi başlanmalıdır. D-dimer negatif olan düşük olasılıklı hastalarda ise tanı dışlanır ve ileri inceleme gerekmez. Hipotansiyon veya şokun olduğu yüksek riskli pulmoner emboli grubunda tedavi aşağıdaki gibi olmalıdır: Trombolitik tedavi uygulanmalıdır. İntravenöz UFH ile antikoagülasyon gecikmeden başlanmalıdır. Trombolitik tedavinin kontrendike veya başarısız olduğu durumlarda cerrahi embolektomi önerilmektedir. Tam doz sistemik trombolizin kontrendike veya başarısız olduğu durumlarda cerrahi pulmoner trombolektomiye alternatif olarak perkütan katater ile tedavi düşünülebilir. Şok veya hipotansiyonun olmadığı orta- düşük riskli pulmoner emboli grubunda tedavi aşağıdaki gibi olmalıdır : Tanı konulduktan sonra gecikme olmadan DMAH veya fondaparinux ile parenteral antikoagülasyona başlanılmalıdır. Parenteral antikoagülasyon paralel olarak vit K antagonisti ile hedef INR 2.5 (2-3 ) olacak şekilde başlanmalıdır. Tedavide yeni nesil oral antikoagülanları kullanırken ki öneriler aşağıdaki gibi sıralanabilir: Parenteral antikoagülan ve vitamin K antagonisti kombinasyonuna alternatif olarak rivaroksaban ile antikoagülasyon( 3 hafta 15 mg günde iki kez sonrasında günde bir kez 20 mg) önerilir. Parenteral antikoagülan ve vitamin K antagonisti kombinasyonuna alternatif olarak apiksaban ile antikoagülayon( 7 gün 10 mg günde iki kez sonrasında günde iki kez 5 mg) önerilir. Vitamin K antagonisti tedavisine alternatif olarak dabigatran (150 mg günde 2 kez veya ≥80 yaş veya verapamil tedavisi alanlarda 110 mg günde iki kez) akut faz parenteral antikoagülasyonu takiben önerilir. Vitamin K antagonisti tedavisine alternatif olarak edoksaban (60 mg günde bir kez; kreatinin klirensi 30-50 ml/dk olanlarda veya <60 kg olanlarda 30 mg günde bir kez) akut faz parenteral antikoagülasyonu takiben önerilir. Total diz replasmanı gibi provake PTE’ de oral antikoagülan tedavi 3 ay devam edilmelidir. Postop ilk 2 hafta PTE riski en yüksektir ve antitrombotik proflaksisi perioperatif PTE riskini belirgin olarak azaltır. B) Genel öneriler; Nedeni bilinmeyen veya başka nedenlere bağlı PTE ‘ de antikoagülan tedavi süresi aşağıdaki gibi sıralanabilir: Provake olmayan PTE’ de tedaviye en az 3 ay devam edilmelidir. Provake olmayan ve düşük kanama riskinin olduğu hastadaki ilk PTE atağında uzatılmış oral antikoagülasyon düşünülebilir. Provake olmayan ikinci PTE atağında ömür boyu antikoagülan tedavi önerilir. Kansere bağlı PTE’ de düşük molekül ağırlıklı heparin ile ilk 3-6 ay önerilirken uzatılmış antikoagülasyon kanser kür olana kadar uzatılabilir. Antikoagülan tedavinin kontrendike olduğu hastalarda Avrupa Kardiyoloji Derneği 2014 PTE kılavuzuna göre Sınıf 2b öneri ile asetilsalisilik asit kullanılabilir veya sınıf 2a öneri ile inferior vena kava filtreleri uygulanabilir. Heparine bağlı trombositopeni olan hastalarda heparinin tüm formları kontrendikedir. Bu durumda heparin olmayan antikoagülanlar argatroban, danaparoid, fondaparinux, bivalirudin kullanılmalıdır. Yardımcı Editör Notu: PTE tanısı konmuş bir hastada tedavi şok veya hipotansiyon varlığına göre belirlenmelidir. Hastamızda şok veya hipotansiyon gibi yüksek risk kriterleri varsa primer olarak reperfüzyon tedavisi yoksa parenteral akut antikoagülasyonu takiben uzun süreli (kolaylaştırıcı risk faktörü olup olmamasına göre değişen sürelerde) oral antikoagülasyon önerilir. Editör Notu: Rivaroksaban ve apiksaban başlangıçtan itibaren parenteral heparin tedavisi olmaksızın verilebirken, dabigatran ve edoksaban başlangıç parenteral heparin tedavisi sonrası verilir. Uzun dönem YOAK ile devam gerekirse edoksoban dışındakilerle ilgili veriler söz konusu olduğundan bunlarla devam edilebilir. Risk faktörü olmayanlarda rekürrens değerlendirmesi komplekstir; 1. Taburculuk sırasında RV disfonksiyonu devamı 2. Daha önce ≥1 VTE epizodu 3. Antifosfolipid antikor sendromu 4. Herediter trombofili Lupus antikoagülan, Protein C veya S eksikliği, Homozigot faktör V Leiden ,Homozigot protrombin G20210A 5. Proksimal venlerde rezidual tromboz varlığında kanama riski ve hastanın tercihi dikkate alınarak hayat boyu OAK tedavi devam edilebilir. 2) Bronkoskopi öncesi aspirin ve klopidogreli kesmeye ihtiyaç var mı? Soru : Uz.Dr.Nijat Bakhsaliyev Cevap: Yrd.Doç.Dr.Mustafa Yılmaztepe Yardımcı Editör: Uz.Dr.Ümit Yaşar Sinan A) Hastaya özgün öneriler; Aspirin ve klopidogreli genellikle akut koroner sendrom tedavisinde ve özellikle perkütan koroner girişim yapılan hastalarda kullanmaktayız. İkili antitrombosit tedavi (İATT) süresini belirleyen hastanın kliniğe başvuru şekli (AKS ya da SAP) ve perkütan koroner girişim yapılıp yapılmamasıdır. Bronkoskopi işlemi öncesinde eğer transbronşial biyopsi alınacaksa klopidogrele ara verilmesinde fayda var. Yapılan çalışmalarda klopidogrel ve klopidogrel + aspirin alan hastalarda kanamanın belirgin olarak arttığı görülmüştür. Ancak sadece aspirinin, aspirin kullanmayanlara göre biyopsi sonrası kanamayı arttırmadığı gösterilmiştir. Biyopsi yapılmayacaksa kesmenin gerekliliği yoktur. İngiliz Toraks cemiyetinin bronkoskopi kılavuzu da biyopsi ihtimaline karşı klopdigrele ara verilmesini ancak düşük doz aspirin kullanımına devam edilebileceğini belirtmektedir. Bu bilgiler ışığında hastaya bronkoskopi sırasında biyopsi de yapılacaksa klopidogrelin işlemden 5-7 gün önce kesilmesi uygun olacaktır. Ancak hastanın son 4-6 hafta içinde BMS, son 12 ay içinde DES implantasyonu hikayesi varsa mümkünse işlemin ertelenmesi, değilse kanama/stent trombozu riskine göre işleme karar verilmesi uygun olacaktır. Yardımcı Editör Notu: Hastanın İATT kullanım endikasyonu ve süresi sorgulanmalıdır. Eğer AKS nedeniyle başlanmış, AKS üzerinden henüz 12 ay geçmemişse ve bronkoskopiye biyopsi işlemi eşlik etmeyecekse, planlanan işlem İATT altında yapılabilir. Buna karşın biyopsi planlanıyorsa hastanın iskemi riski, kanama riskine göre değerlendirilmeli ve karar ona göre verilmelidir. Editör Notu: Hastaya stabil angina pektoris nedeniyle stent implanate edilmişse; BMS ise 1 aylık İATT tedavi sonrasında klopidogrel kesilebilir DES ise ve yeni jeneresyon ise 6 ay hatta bazı özel vakalarda 3 ay İATT yeterli olabilir. SAP veya primer koruma amaçlı ASA alan bir hastada kısa süreli ASA kesilmesinin ciddi olay riskini arttırmadığı gösterilmiştir. Bu nedenle özellikle yüksek kanama riski olan hastalarda 3 gün öncesi ASA kesilebilir. 3) 6 ay önce AKS nedeniyle DES implante edilmiş hasta aspirin 100, klopidogrel, metoprolol 50 mg almaktadır. Hastaya orta düzeyde KOAH tanısı konulmuş olup göğüs hastalıkları metoprololü değiştirilmesi konusunda görüş istemektedir. Önerileriniz nasıl olur? Soru: Yrd.Doç.Dr.Servet Altay Cevap: Yrd.Doç.Dr.Mustafa Yılmaztepe Yardımcı Editör: Uz.Dr.Ümit Yaşar Sinan A) Hastaya özgün öneriler; Beta-bloker tedavisi ST yükselmesiz ve ST yükselmeli AKS, stabil angina pektoris ve kalp yetersizliği tedavisinin köşe taşlarından biri olması nedeniyle biz kardiyologların en sık reçete ettiği ilaç grubudur. AKS sonrasında yavaş salınımlı metoprolol, karvedilol ve bisoprololün etkinlikleri kanıtlanmıştır. Kılavuzlarda birtakım farklılıklar olsa da Amerikan ve Avrupa kılavuzları özellikle sol ventrikül fonksiyonu etkilenmiş AKS hastalarında beta-blokerlerin uzun dönem kullanılmasını önermektedir. (Tablo 1-2) Hastamız 6 ay önce AKS nedeniyle DES implante edilmiş ve orta derecede KOAH’ ı olduğu belirtilmiş. Bu hastada beta-bloker tedavisinin süresini etkileyecek en önemli kriter hastanın sol ventrikül fonksiyonları ve AKS’nin çeşididir. 1) ST yükselmeli AKS vakası olarak kabul edersek; ACC-AHA 2013 kılavuzu ST yükselmeli AKS sonrasında kontrendikasyon yoksa beta bloker tedavisinin taburculuk sonrasında da verilmesini öneriyor. ESC 2012 kılavuzu ise, kontraedikasyon yok ise, sol ventrikül fonksiyonları etkilenmiş hastalarda sınıf I endikasyonla, etkilenmemiş ise sınıf IIA endikasyonla beta blokerlerin kullanılmasını öneriyor. 2) ST yükselmesiz AKS vakası olarak kabul edersek; Amerikan ve Avrupa kılavuzları kalp yetersizliği ve düşük EF varsa sınıf I endikasyonla önerirken, sol ventrikül disfonksiyonu olmayanlarda Avrupa kılavuzunun herhangi bir önerisi yoktur. ESC 2015 ST yükselmesiz ME kılavuzu, 27 çalışmadan derlenen bir metaanalizde NSTEAKS sonrası ilk haftada başlanan beta blokerlerin mortalitede %13 rölatif risk azalması yarattığını göstermiştir. Sonuç olarak kılavuzlar ışığında bu hastada eğer kalp yetersizliği, sol ventrikül disfonksiyonu varsa ve kontrendikasyon yok ise beta-bloker vermemiz gerekiyor. Sol ventrikül fonksiyonları normal ise beta blokerler yine tercih sebebi ancak alternatif ilaçlar da seçilebilir ( kalsiyum kanal blokerleri gibi). Bu hastada sormamız gereken önemli bir soru da KOAH varlığında beta-blokerler gerçekten kontrendike mi ? Ne yazık ki beta bloker tedavisinden yarar görecek bir çok koroner arter ve kalp yetersizliği hastasının KOAH’ı kötüleştireceği endişesi nedeniyle bu tedaviyi almadığı görülmektedir. Bu konudaki bilgilerin çoğu restrospekitf verilere bağlı olmasına rağmen, bu endişenin yersiz olduğu görülmektedir. Özellikle beta 1 selektif blokerlerin FEV 1 üzerine hafif etkileri olduğu gösterilmiştir. ACC-ESC kılavuzlarında aktif KOAH alevlenmesi varlığında beta bloker tedavisin ertelenebileceği belirtilmektedir. Dransfield ve ark. 2008 yılında yayınladıkları makalede akut KOAH alevlenmesi sırasında beta bloker tedavisi devam eden hastalarda mortalitenin daha az olduğu gösterilmiştir. Birçok derleme ve metaanalizde de KOAH’ı olan hastalarda beta bloker kullanımının mortaliteyi azalttığı gösterilmiştir. Bu KOAH’lı hastalarda kalp yetersizliği ve koroner arter hastalığının da sık olarak görülmesine bağlanabilir. Sonuç olarak bu hastada akut alevlenme dışında beta blokerin kesilmesine gerek yoktur. Sonrasında kontrollü olarak beta 1 selektif blokerlerin devamı uygundur. Yardımcı Editör Notu: Reaktif havayolu hastalığı (astım bronşiyale) olan hastalarda özellikle de non-selektif beta blokerlerin kullanımı önerilmemektedir. KOAH hastalarında ise akut alevlenme dönemlerinde beta blokerler kesilmelidir. Diğer durumlarda beta 1 selektif blokerlerle tedaviye devam edilebilir. Editör Notu : Ek öneri yok.