Aytaç Aras Avrupa Avrupa (3) Avrupalılar genelde tarihlerini üç noktaya dayandırırlar: Eski Yunan medeniyeti, Roma Devleti ve Hıristiyanlık. Yunan medeniyetinin Avrupa tarihinde çok önemli bir yeri olduğu muhakkaktır. Ama Avrupalının kendini Antik Yunan’a dayandırmaktaki amacı, bu tarihsel gerçeği ifade etmekten ziyade bundan mağrur olmaktır. Yani güya Yunanistan o devirdeki en yüksek medeniyettir, felsefenin ve demokrasinin ortaya çıktığı yerdir ve Avrupa da temelini işte bundan alır. Bu bakış açısı eski Yunan medeniyetini, aynı zamanlarda hüküm süren Pers ve Fenike uygarlıklarından üstün görür. Halbuki Perslilerin de zamanına göre ileri bir devlet düzeni ve felsefesi vardır. Fenikeliler ise Yunan yazısının temeli olan alfabeyi keşfetmişler ve üstün bir hesap ve ticaret sistemi kurmuşlardır. Hatta europa (yuropa ya da öropa değil, yazıldığı gibi) kelimesi bile Fenike dilinde “güneşin battığı taraf” olan “erep”ten gelir. Kaldı ki, Antik Yunan medeniyeti hem doğusundaki medeniyetlerden beslenmiş, hem de onları beslemiştir; yani tek başına bir varlık olarak düşünülemez. Yunan, Mısır’dan, Hitit’ten, Fenike’den bağımsız bir kültür değildir. Eğer eski kültürü sahiplenilecekse bu, kıta Avrupasından çok doğu Akdeniz bölgesine düşer. Örneğin “Bugün Almanya toprakları mı eski Yunan izleri taşır, Anadolu toprakları mı?” sorusunca verilecek yanıt elbette Anadolu topraklarıdır. Yani Antik Yunanistan’ı sadece Avrupa’nın temeli olarak görmek ve onu zamanının en yüksek medeniyeti olarak tanıtmak, tarihi bugünün siyasetine alet etmektir. Avrupalılar, ikinci dayanak noktaları olduğunu düşündükleri Roma Devleti’ni göklere çıkarmakta haklı olabilirler. Ama şu bir gerçektir ki Roma, Avrupa’nın tümüne hiçbir zaman egemen olamamıştır. Orta-Kuzey ve Doğu Avrupa’da yaşayan Cermen halklar Roma’nın parçası olmamışlar, zaten bunun için de Roma tarafından “kuzeyli barbarlar” olarak anılmışlardır. Hal böyleyken, bugünkü http://www.mgkmedya.com İskandinavya, Almanya ve daha doğu Avrupa’da yaşamış olan Cermen halkları, Roma medeniyetinin bir parçası olabilir mi? Roma bu halkların kültür atası olabilir mi? Hunların doğudan ittirdiği diğer Cermenlerin batıya yürümesine verilen ad olan Kavimler Göçü Roma Devleti’ni yıkımına sebep olduysa, Roma nasıl olur da Cermenlerin uygarlık temeli olur? Elbette ki Roma Devleti’nin Avrupa tarihindeki yeri yadsınamaz ama bence bugünkü Avrupa’nın “İlle de Roma!” diye bağırmasının sebebi, Roma’nın kurmuş olduğu o büyük medeniyet ve Avrupa’ya bıraktığı tarihi ve kültürel miras değildir. Asıl mevzu, Roma bünyesindeki çeşitli milletlerin, tek dini benimsemeleri ve bu yolla çok daha rahat bir şekilde kontrol edilmeleridir. Kontrol mekanizması ise Papalık kurumudur. Aslında ne Hazreti İsa ne de İncil, Papa’dan veya benzeri bir görevden bahsetmez. Ama Roma bir imparatorluktur ve insanları yönetmek için inanışlarını yönetmek gerektiğinin çoktan farkına varmıştır. Kralların söz geçiremediği kitleleri Papa yola getirebilir, dolayısıyla bu Roma için bulunmaz bir nimettir. Her ne kadar sonradan imparatorlarla papalar arasında yetki kavgası çıksa da ve önce Ortodokslar sonra Protestanlar Katoliklikten ayrılsalar da Papalığın önemi devam etmiştir. İşte bugünkü Avrupa’nın Roma üzerinde bu kadar durmasının en büyük nedeni Roma’nın kurduğu ve Papalık aracılığıyla yönettiği Hıristiyan birliğidir. Avrupa, elindeki bu siyasi aracı kaybetmek istemez. Bir Cermen olan ve Papaya başkaldıran Martin Luther’in bugünkü torunları olan Protestan Almanlar ve diğer kuzeyli milletler de Papayla araları hoş olmasa da statükoya siyaset gereği ses çıkarmazlar. Eğer arada ortak çıkarları olmasaydı emin olun Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac Türkiye’yi iğnelemek için “Hepimiz Bizans'ın çocuklarıyız” dediğinde Almanlar, Danimarkalılar, İsveçliler ve sair milletler “Biz değiliz, kendi Pazar, Temmuz 3, 2011 - Sayfa 1 / 2 Aytaç Aras Avrupa Avrupa (3) adına konuş” derlerdi. Saydığım bu üç temelin, yani Antik Yunanistan, Roma İmparatorluğu ve Hıristiyanlığın içinde yobazlığa en açık olanı sonuncusudur. Bu yobazlık, Hıristiyan olmayı, daha doğrusu “Avrupa Hıristiyanı” olmayı bir ayrıcalık olarak gören ve diğer dinleri aşağılayan bir zihniyet şeklinde tezahür eder. Bu anlayışa göre Avrupa’nın ulaştığı medeniyetin, felsefi doygunluğun ve teknik üstünlüğün en önemli sebebi Hıristiyanlıktır. Diğer dinlere inananlar, Avrupalılar gibi yüksek bir düşünce seviyesine erişemezler. Ancak bunları iddia edenler, medeniyetlerinin kaynağı olarak gördükleri Hıristiyanlığın, ışığını bir zamanlar Endülüs uygarlığından almış olduğundan pek bahsetmezler. Halbuki üniversite kavramı, Avrupa’ya Endülüs’le girmiştir. Öyle ki, ilahiyat eğitimi için Avrupa’da dişe dokunur bir okul olmadığından, birçok Hıristiyan din adamı eğitimlerini Endülüs’te almıştır. Hatta bunlardan biri Papalığa kadar yükselmiş olan II. Sylvester’dir. O devirde Roma’nın bilgi seviyesi o kadar geridir ki, eğitiminden sonra Roma’ya dönen II. Sylvester (o zamanki adı Aurillac’lı Gerbert), öğrenmiş olduğu astronomi ve matematik bilgisinden dolayı büyücülükle suçlanmıştır çünkü Roma’da bildiklerini anlayacak kimse yoktur. Şu bir gerçektir ki Hıristiyan Avrupa, Endülüs’ten çok şey öğrenmiştir ve sonradan yaşayacağı aydınlanma için İslam medeniyetine çok şey borçludur. Ancak bu, ne Müslümanlığın Hıristiyanlıktan daha aydınlık olduğunu gösterir ne de tersini. Eğer Hıristiyanlık Müslümanlıktan üstün olsaydı, Avrupa ortaçağı yaşamazdı. Müslümanlık Hıristiyanlıktan üstün olsaydı da İslam dünyasının çoğunluğu bugünkü karanlığa batmazdı. Sevgili okurum, burada asıl önemli olan ne Hıristiyanlıktır ne de Müslümanlık. İnsanlık tarihinin iyisi de kötüsü de hepimize aittir. Şu anda yaşadığımız hayat, bize Çinlilerin, Mayaların, Mısırlıların, Yunanlıların, Türklerin, Arapların, İngilizlerin, Rusların yani tüm toplulukların mirasıdır. Binlerce yıldan beri süzülüp bize ulaşmış olan öğretilerimize rağmen, Avrupa’da hala Hıristiyanlığı üstün gören, dini ve tarihi politikaya alet eden yobazlığın sürmesi, en çok Avrupalıları utandırmalıdır. Sonraki yazıyla bu diziyi bitireceğiz… Antik Yunanistan’da oluşan felsefe, batıya değil doğuya gitmiş, ortadoğu milletlerinin düşünürlerini etkilemiş, sonra da Endülüs’le Avrupa’ya diğer kapıdan, yani İspanya’dan girmiştir. Şimdiki Avrupalılar, eski Yunan medeniyeti üzerinde yükseldiklerini söylerken, kendilerine bunun Endülüs tarafından hatırlatıldığını ne kadar dikkate almaktadırlar acaba? Avrupa, örneğin 1738 sayısını hala tren gibi MDCCXXXVIII şeklinde yazsaydı matematikte ve diğer pozitif bilimlerde ne kadar ilerleyebilirdi? Kendilerini dev aynasında gören Avrupalılar binyediyüzotuzsekiz’i 1738 şeklinde yazmayı Araplardan öğrendiklerini hiç düşünüyorlar mı dersiniz? http://www.mgkmedya.com Pazar, Temmuz 3, 2011 - Sayfa 2 / 2