T.C DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TRABZON -AKÇAABAT -DARICA EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ REENKARNASYON VE TEKAMÜL KAVRAMI III. DÖNEM B İ T İ R M E T E Zİ HAZIRLAYAN H A Y R U L L A H BALTA DANIŞMAN E N V E R O S M A N KAAN T R AB Z ON – 2 0 0 6 III ÖNSÖZ Tarsuslu küçük Ayhan, anne ve babasının rüyasına girip “Ben Ayhan IŞIK’ım, öldüm yeniden dirildim”, beş yaşındaki Ela Amerika’da evli olduğunu söylüyor, Adanalı Ahmet Mücahitoğlu’da 53 yıl önce öldüğünü söylüyor… vb. haberleri basında sık sık görüyor ve okuyoruz. Daha önce ruhunun bir başkasının bedeninde olup, şimdi o kişinin ruhunu taşıdığını iddia edenlerle ilgili insanların zihinlerinde bu olaylara karşı “acaba”lar hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bu konudaki iddialar azımsanacak kadar az değildir. Bizde bu konuyu İslam’ın temel kaynakları ve İslam Alimlerinin görüşleri doğrultusunda incelemeyi uygun bulduk. İlk önce Reenkarnasyonla ilgili kavramları açıkladık. Birinci bölümde Reenkarnasyonun menşei ve tarihi gelişimini ve hangi uygarlıklarda görüldüğü hususunda bilgi verdik. İkinci bölümde Reenkarnasyona delil olarak ileri sürülen ayetlerin tahlilini yaptık. Bu arada “berzah” kavramını izah etme gereğini duyduk. Çünkü İslam Alimlerinden bir kısmı Reenkarnasyonun bu devrede olabileceği iddiasında bulunuyorlardı. Üçüncü bölümde İslam Alimlerinin bu konudaki görüşlerini ve günümüzde Reenkarnasyonu iddia eden İslam Alimlerinin görüşlerini belirttik. Dördüncü bölümde Reenkarnasyon ve Ahiret İnancını inceledik. Reenkarnasyonu kabul edenlerle reddedenlerin bir değerlendirmesini yaptık. Biz bu araştırmamızda Reenkarnasyonu sadece İslami kaynaklar açısından değerlendirdik. Çünkü araştırmanın hacmini daha fazla artırmak istemedik. Aslında yeni araştırmacıların Reenkarnasyonu diğer dinler ve dillerdeki kaynaklara da başvurarak yapmalarında fayda vardır. Bu mütevazi çalışmamda yardımlarını esirgemeyen ve yol gösteren değerli Hocam Enver Osman KAAN’a, eğitim süresi boyunca birçok konuda faydalandığım değerli hocalarıma ve Müdürümüz Zeki YAVUZYILMAZ bey’ e, her türlü zor şartlarda desteklerini esirgemeyen aileme ve çocuklarıma da teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç bilirim. 19.03.2006 Hayrullah BALTA IV İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................ III İÇİNDEKİLER .................................................................................................. V GİRİŞ ................................................................................................................. 1 REENKARNASYON İLE İLGİLİ KAVRAMLAR .......................................... 2 A-TENASÜH ....................................................................................................... 2 1-Nesh ........................................................................................................... 2 2-Mesh ........................................................................................................... 2 3-Fesh ............................................................................................................ 2 4-Resh ........................................................................................................... 2 B-R EENKARNASYON (REİNCARNATİON ) ............................................................... 2 C-BERZAH ......................................................................................................... 3 BİRİNCİ BÖLÜM ............................................................................................. 5 REENKARNASYON’UN TARİHÇESİ ............................................................. 5 I. HİNDUİZM’DE REENKARNASYON ........................................................... 5 II- ESKİ MISIR VE YUNANDA REENKARNASYON ..................................... 6 III. İSLAM TOPLUMUNDA REENKARNASYON .......................................... 6 İKİNCİ BÖLÜM ............................................................................................... 8 KUR’AN’DA REENKARNASYON’A DELİL OLARAK İLERİ SÜRÜLEN AYETLER .......................................................................................................... 8 BERZAH ..................................................................................................... 20 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................... 28 I-GEÇMİŞTE REENKARNASYONLA İLGİLİ GÖRÜŞLER ........................ 28 A. EBUL MANSUR ABDULKAHİR EL BAĞDADİYE GÖRE ....................... 28 B-AHMED B .HABİT ........................................................................................... 29 C-AHMET B. EYYUB B. BANUŞ .......................................................................... 31 II. GÜNÜMÜZDE REENKARNASYONU İDDİA EDENLER ........................ 32 A-YAŞAR NURİ ÖZTÜRK .................................................................................... 32 B-SÜLEYMAN ATEŞ.......................................................................................... 39 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM...................................................................................... 45 REENKARNASYON VE AHİRET İNANCI .................................................... 45 SONUÇ ............................................................................................................. 51 KAYNAKÇA .................................................................................................... 58 V KISALTMALAR (S.A.V) :Sallallahu Aleyhi ve Selem a.g.e :Adı geçen eser a.s :Aleyhis Selam a.y. :Aynı yer b. :İbn, oğul, oğlu. Bak. :Bakınız C. :Cilt D.İ.B.Y. :Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Hz. :Hazreti E.Ü.İ.F. :Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi O.M.Ü.İ.F. :Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi r.a. :Radiyallahu anh. S. :Sayı s. :Sahife T.D.V.Y. :Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Terc. :Terceme Thk. :Tahkik Ty. :Tarih yok. Vb. :Ve benzeri. Vd :Ve devamı Yay. :Yayınları VI GİRİŞ İnsanlığın yeryüzünde var oluşundan beri ölüm, ahiret, hesap, ruh gibi kavramlar insanların ilgisini çekmiştir. Bunların içinden ruh, belki de en az bilgiye sahip olduklarımızdandır. Çünkü Cenab-ı Allah’ta o’nun hakkında insanlara fazla bilgi verilmediğini söylemiştir ama insanların bu konudaki merakları hala devam etmektedir ve edecektir… Ruh hiçbir zaman yok olmayı istemez. Belki de bu, kaynağının Cenab-ı Allah olmasındandır. Bu istek insanlar nezdinde değişik düşünce ve inanışları doğurmuştur. Onlardan birisi de Reenkarnasyon veya Tenasüh inancıdır. Çok eski devirlere kadar götürebileceğimiz tenasüh kavramı, vahyin ışığından mahrum zihinlerde yanlış inanışlara sebep olabilir. Ki bunun yansımalarını Eski Mısır, Hind dinleri ve Avrupa’daki Ruhçuluk inanışlarında görüyoruz. REENKARNASYON İLE İLGİLİ KAVRAMLAR A-Tenasüh Nesh kelimesinden türetilmiştir. Nesh kelimesi lügat olarak “bir şeyi iptal edip onun yerine başka bir şeyi ikame etmek” bir şeyi bir yerden başka bir yere nakletmek şeklinde kullanılmıştır. 1 Istılah olarak Şehristani bu kelimeyi; dünyadaki hayatlar ve birbirini takip eden yeni doğuşlar akidesi anlamlarında kullanıldığını ifade eder. 2 Tenasüh’ün nesh, mesh, fesh ve resh diye dört çeşidi vardır. 3 1-Nesh; insan ruhunun ölümden sonra yeniden bir başka insan bedenine girmesi; 2-Mesh; ruhun hayvan bedenine geçmesi; 3-Fesh; ruhun ölümden sonra haşarata, madenlere veya benzerlerine geçmesi; 4-Resh de, ruhun bitkilere veya başka cansız varlıklara geçmesi inancıdır. Bunlar batıl inançlardır. Ebul Meali’nin yaptığı bu tasnif Hinduizm’ den etkilenerek yaptığı ifade edilmektedir.4 B-Reenkarnasyon (reincarnation) Lügat anlamı itibariyle ruhun bir bedenden ötekine, kimi kez de insandan hayvana ya da hayvandan insana geçmesi inancıdır. Metempsycose ve İbn Manzur Ebu’l Fazl Cemaluddin Muhammed b.Mukrimel-Efrıki, Lisan’ül-arab C.6, s.4407 Şehristani, Ebu’l –Feth Muhammed b Abdulkerim b Ebi Bekir Ahmed, El-Milel ve’n-Nihal Darul Maarife Beyrut, s.299-230 3 Baron Carra De Vaux, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1974, 12/1, 159 4 İslamda inanç ibadet ve günlük yaşayış ansiklopedisi C.4,s.331 1 2 2 transmigration kelimeleri de reenkarnasyon ile ilgilidir. Reenkarnasyon kelimesi Fransızca’dır. Türkçesi ruh göçü, arapçası da tenasüh’tür. Tenasüh nesh kökünden gelir ve bir şeyin birinden diğerine intikalini belirtir. 5 Yine Şehristani aynı eserinde şu görüşlerini de belirtmektedir; “Şu andaki mutluluğumuz geçmiş yaşamda yaptığımız iyi işler, üzüntülerimizde geçmiş yaşamda yaptığımız kötülükler yüzündendir. Her ne varsa bu dünyadadır. Ahiret yoktur diyerek ahireti inkar etmişlerdir”.6 Bir başka ifadeyle reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun yeniden insan vücuduna girerek dünyaya tekrar gelmesi inancıdır ve ilkel totemciliğin ürünüdür. İlkel insanlar, doğan çocukların yeniden dünyaya gelen atalar olduğuna inanırlar. Kimi ilkellerde, doğum için cinsi ilişki gerekmediği inancıda vardır. Bu inanca göre atalar, çocuk tohumları halinde oradan geçen kadınların kaba etlerine girerler ve onları gebe bırakırlar. 7 C-Berzah Sözlükte “iki şey arasındaki engel” manasına gelen berzah kelimesi, eski bir coğrafi terim olarak “bir kara parçasının iki deniz arasında kalan dar kısmı (kıstak)” anlamında da kullanılmıştır. Dini terim olarak ise; ölümle başlayıp yeniden dirilmeye (ba’s) kadar sürecek olan ara dönem, dünya ile ahiret arasındaki alem ve kabir hayatı karşılığında kullanılır. 8 Terimlerin açıklanmasına yönelik bu açıklamaların ortaya koyduğu en belirgin husus “ruh göçü” (ya da her ne adla anılırsa; Tenasüh, yeniden doğum...) kavramının, bir öncül prensip olarak sonsuza kadar var olacak ontolojik bir ruh anlayışını kabul etmiş olmasıdır. Ahlaki bir tezle birleştirildiğinde bu görüşün sonucu, bedenleşmenin, ruhun mükemmelleşmesine katkıda bulunan bir araç Mustafa Çetin , “Kur’an Işığında Reenkarnasyon (Tenasüh) , Diyanet İlmi Dergi, XXXI (1995) sayı: 4,s. 121–128 6 a.g.e. s. 366–367 7 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi İstanbul 1978, V.s.358 8 TDV, İslam Ansiklopedisi , “berzah” maddesi, C.5, s.525 5 3 olarak algılanması gerektiğidir. Bu haliyle “ruh göçü” kavramı teistik bir yapı sunar.9 Reenkarnasyon ile Tenasüh kavramlarının farklı kavramlar olduğunu, ortak yanlarının çok az olduğu iddia edilse de,10 Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, içerdikleri “genel” anlam itibariyle aynıdır. İkisinde de, ruh göçü vardır. Reenkarnasyon, bir anlamda, tenasüh’ün eksik ya da olumsuz görünüm sergileyen taraflarını örtme gibi bir işlev taşımaktadır. Bir başka ifadeyle, reenkarnasyon inancının, tenasüh’ün geliştirilmiş bir görünümden başka bir şey olmadığını düşünüyoruz. 11 İslam da İnanç, İbadet ve günlük yaşayış ansiklopedisi, C.4, s.331 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.56–57 11 Bülent BALOĞLU, İslama göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon) , s.34 9 10 4 BİRİNCİ BÖLÜM REENKARNASYON’UN TARİHÇESİ I. HİNDUİZM ’DE REENKARNASYON Tenasüh inancı, Hindistan’da Hinduizm’den doğmuş ve buradan Hint adaları, Tibet, Çin, Kore, Japonya ve eski Yunan’a yayılmıştır. Bu inanç Hinduizm (Brahmanizm) ile beraber, Budizm, Taoizm, Caynizm, Maniheizm gibi Asya’nın eski dinlerinde de görülür. Tenasüh’ün en eski kaynağı, Hinduizm’in kutsal metinleri olan Upanişadlardır.(M.Ö.7–6 yy) Tenasüh inancında manevi mükafat yada ceza, yaptığı kötülük veya iyiliklerin karşılığı olarak ruhun bir hayvan yada insan cesedine girerek alçalması yada yükselmesidir. Hinduizm’de ruhların bir bedenden diğer bedene göçüne Samsara adı verilir. Hindulara göre bir insanın ruh göçünün başlangıcı belli değildir. Ruh, daha önce bir bedendeki durumuna göre bir hayvan veya bir insan veyahut da bir tanrı olarak dünyaya gelebilir. Hindulara göre, tenasüh yalnızca insana mahsus değildir. Tanrılarda ölür ve yeniden başka bir kalıpta doğabilir. Tenasüh inancı Hinduizm’in eseridir. Ruhunun kalıptan kalıba dolaşması insanı kemale erdirebilir. İnsan ruhu, hayvan veya beşer bedenlerine girerek pek çok sayıda varoluşlar yaşadıktan sonra saflaşırsa (temizlenirse) bu dünyadan giderek saadete ulaşır ve yaratıcı tanrı olan Brahma’ya ulaşabilir. Veya 5 Hinduizmin bazı kollarına göre kâinatın ruhuna karışır. Budizm’e göre, bir ruh intikali en küçük böcekten insana varıncaya kadar bütün canlılara şamil olur. Kurtuluş(Nirvana), insan varlığı safhasında ruhun bütün arzularını yenerek dünya ile alakasını kesince meydana gelir. 12 II- ESKİ MISIR VE YUNANDA REENKARNASYON “Eski Mısırda, Grek yazarları bu inancın olduğundan şüphe etmezlerse de, gerçekte bu inancın olup olmadığı net değildir. Mısır’da “ruh göçü” ne ait en erken referanslar M.Ö VI. yy.’dan itibaren ortaya çıkar. “Ölüler Kitab’ın da net bir transmigration fikrinden ziyade, ölenlerin şekil değiştirmesi (transfiguration) işlenir. Grekler arasında “ruh göçü”, ruhun ölümsüzlüğü fikri üzerine temellenir. Grek geleneğine göre, bu doktrinin ilk savunucusu M.Ö VII yy.da Pisagor’un öğrencisi Pherecyds’tir. Heredot’a göre Grekler bu fikri Mısırlılar’dan almışlardır. 13 III. İSLAM TOPLUMUNDA REENKARNASYON Müslümanlar arasından çıkıp İslam dini ile alakası kesilmiş gulat -ı şia (müfrit şiiler)gibi bazı mezheplerde tenasüh inancını almışlardır. Mu’tezile’den Ahmet b. Habit, Ahmet b. Eyyub, Ahmet b. Muhammet el Kahti tenasüh inancını eski Yunandan alıp kabul etmişlerdir. Ahmet b. Habit’e göre Allah, insanların hepsini nimet yurdunda eşit olarak yaratmış, kendisine itaat edeni burada bırakmış, hiç itaat etmeyeni Cehennem’e atmıştır. Emrettiklerinin bir kısmında itaat edip bir kısmına uymayanları günahlarının miktarına göre böcek, kuş, ehli hayvan ve yırtıcı hayvan suretlerinde dünyaya göndererek imtihan eder. Bunların ruhları, isyan ve itaatlerine göre —Şamil İslam Ansiklopedisi, C.6, s.180, Tenasüh mad, Biruniye göre Dinler ve İslam Dini, Günay Tümer, s.135–137. Ankara, 1991. 13 İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.4, s.334 12 6 hayvan ve insan kalıplarına girer. Bu şekilde onların mükellef tutulması muhtelif hayvan suretleri içerisinde devam eder. Ona göre canlıların hepsi tek bir cinstir. Hayvan kalıpları içerisinde günahlarından temizlenenler nimet yurduna, temizlenmeyenler ise Cehennem’e gider. Meşhur Abbasi komutanı Ebu Müslim elHorasani’nin’de tenasüh'e inandığı rivayet edilir. 14 Karmatiler, batınilerin bir kısmı Nusayriyye ve Dürzîler de tenasühe inanırlar. Nusayrilere göre, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler gibi Nusayri olmayanların ruhları eşek ve köpek gibi hayvanların cesetlerine girer. Ali’ye inanan gerçek Nusayrilerin ruhları hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nurlar alemine yükselirler. Dürzîler ahiretle ilgili ceza, mükafat, cennet ve cehennemin bu dünyada olduğuna inanırlar. 15 14 15 - Şehristani, el Milel ven Nihal, s.74–76 E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri İstanbul 1990, s .186–230 7 İKİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA REENKARNASYON’A DELİL OLARAK İLERİ SÜRÜLEN AYETLER “Her can ölümü tadıcıdır.” 16Bu değişmeyen ve asla değişmeyecek olan bir hayat kanunudur. Hayat ve ölümün amacı imtihandır, denemedir 17Öyleyse “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz, O, sizi diriltti. Yine öldürecek, yine diriltecek, sonra O’na döndürüleceksiniz.” 18 “Nutfeden insanı yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. Sonra dilediği zaman onu yeniden diriltir.” 19 Bu ayetler, hayat ve ölümün yaratıcısını ve yaratılış sebebini şüpheye yer vermeyecek bir biçimde kesinlikle açıklamaktadır. Yaratan Allah, yaratılış sebebimiz ise imtihandır. Her doğan varlık, bir müddet yaşadıktan sonra ölmektedir. Bu bir hayat kanunudur, asla değişmemektedir. Ancak Kur’an-ı Kerimde hayatta iken öldürülen, fakat yeniden bu dünyada diriltilen altı olaydan Al-i İmran.3/185 Mülk,67/2 18 Bakara,2/28 19 Abese,80/19–22 16 17 8 bahsedildiğini görmekteyiz. Bu altı olaydan beşi bir medeni sure olan Bakara’da yer almakta, diğeri ise Al-i İmran ve Maide surelerinde geçmektedir. Kur’an’ın mevcut tertibine göre nakledeceğimiz bu altı olaydan; Birincisi, Bakara suresinin 55. ve 56. ayetlerinde anlatılan olaydır: “Bir zamanda: “Ey Musa, biz Allahı açıkça görmedikçe sana inanmayız” demiştiniz de derhal sizi yıldırım çarpmıştı. Sizde bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar diriltmiştik” İkincisi, Bakara suresinin 72. ve 73. ayetlerin de anlatılan olaydır: “Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız, oysa Allah, gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı. Onun için “ineğin bir parçasıyla o öldürülene vurun” demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir, size ayetlerini gösterir ki düşünesiniz.” Üçüncüsü, Bakara suresinin 243. ayetinde anlatılan olaydır: “Şu binlerce kişi iken ölüm korkusu ile yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara ölün dedi de sonra kendilerini diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.” Dördüncüsü, Bakara suresinin 259. ayetinde anlatılan olaydır: “Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi)ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt-üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı: “Allah bunu böyle öldürdükten sonra nasıl diriltecek”? demişti. Allah’da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. “Ne kadar kaldın” dedi. Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım dedi. Allah “hayır” dedi. Yüzyıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için (kudretimize) bir işaret kılalım diye (bunları böyle yaptık) kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz. Bu işler ona açıkça belli olunca: Biliyorum Allah her şeye kadirdir, dedi.” Beşincisi, Bakara suresinin 260.ayetinde anlatılan olaydır: “İbrahim’de bir zaman “Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. Allah “inanmadın 9 mı?” dedi. İbrahim: Hayır(inandım) fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek istiyorum)dedi. O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek, (iyice incele) sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır sana gelecekler. Bil ki Allah daima galip ve hikmet sahibidir”dedi. Altıncısı, Al-i İmran Suresi 49. ayetiyle Maide Suresi 110. ayetinde anlatılan Hz.İsa’nın olayıdır. Aynı olay, iki yerde, fakat biraz farklı bir biçimde anlatılmaktadır. Bu olay, Maide Suresi 110.ayetinde şöyle anlatılmaktadır: Allah demişti ki, “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla, hani seni Ruhül Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim, beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun, sana Kitab’ı, hikmeti,Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun, benim iznimle kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve alacayı benim iznimle iyileştiriyordun, benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun ve İsrail oğullarını senden savmıştım. Hani senden onlara açık deliller getirdiğin zaman içlerinden inkar edenler: “Bu açık bir büyüden başka bir şey değil” demişti. Bu altı olaya ilaveten bir mağarada uzun seneler uyuyarak kalan ve daha sonra uyandırılan “Ashab-ı Kehf”i sayabiliriz. Her ne kadar öldükten sonra dirilmemişlerse de, öldükten sonra dirilmeye bir misal teşkil etmektedir. “Allah’ın (öldükten sonra diriltme)va’dinin gerçek olduğunu ve Kıyametin mutlaka geleceğini, onda asla şüphe olmadığını” 20 insanlara göstermek için bu olayı yaratmıştır. Bu altı olayın genel tahliline gelince, müracaat ettiğimiz kaynak kitapların hemen hemen hepsi, bu olayları bir gerçek ve bir mucize olarak kabul ederler. Üzerinde durulan ve kısmen de olsa farklı yorum yapılan tek olay, Bakara 55. ve 56. ayetinde anlatılan olaydır. “Sizde bunu görüyordunuz” ifadesine dayanılarak, gerçekten onlara ölüm gelip gelmediği tartışılmış, bir kısım müfessirler, hakikaten öldüler ve sonra dirildiler 21 ,derlerken, bir kısım müfessirlerde, gerçekte onlara ölüm gelmediğini, ancak korkunç bir manzara karşısında kaldıklarından sanki kendilerine ölüm gelmiş gibi olduklarını söylerler.22 Diğer beş olay üzerinde herhangi bir görüş ayrılığı olmadığına göre, bu 20 Kehf, 18/21 Fahruddin er-RAZİ,Tefsiri Kebir, Mısır, Tarihsiz, C.I-II,s.1 49 22 İsmail CERRAHOĞLU, Talat KOÇYİĞİT, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara, 1984, I/128 21 10 olayı da onlar gibi hakiki anlamda anlamada bir sakınca yoktur. Kaldı ki pek çok Müfessir, bu olayı hakiki anlamda anlamışlardır. Daha dünyada iken öldürülen sonrada tekrar diriltilen insanların başından geçen bu olaylar, Kehf Suresi 21. ayette de açıklandığı gibi, ölüm sonrası hayatın gerçek olduğuna inanan ve inanmayan herkese açıkça göstermek içindir. Bu örnekler, o devirdeki insanlar için hissi bir mucize olmuş ve onları bu hissi mucize ile imana, özellikle ahirete imana davet etmiştir. Bu olayların Kur’an da anlatılması ise, akli bir mucizedir. Çünkü bu olayları anlatan Allah, olayların anlatıldığı yer ise O’nun kitabı Kur’andır. Kur’an ise ilmi, edebi ve akli mucizelerle dolu bir kitaptır. Her müslümanın inanması gereken bir kitap. Bu nedenle O’na ve onda nakledilen her olaya inanmak icab eder. Yukarıda da açıkladığımız gibi, bu olaylar hakiki anlamda yorumlanmış ve asla te’vili cihetine gidilmemiştir. Ölen her canlı, yeniden dirilecek ve mutlaka hesaba çekilecektir. Bu olaylar, bunun mümkün olduğunu bu dünyada gösteren örneklerdir. Allah kudretini her an göstermeye kadirdir. Öldüren de dirilten de o’dur. Diriltmeyi, bir mucize olarak bu dünyada da yapar. Bunlar, insanlara bir öğüt ve bir ibrettir. 23 Bakara,28 “Allah’ı nasıl inkar edersiniz ki siz ölüler idiniz. O sizi diriltti, sonra sizi öldürecek ve tekrar diriltecek. Sonunda O’na döndürüleceksiniz” Yukarıdaki ayette tekamüle ulaşmada insanlara fırsat eşitliğinin verilmesinin gerekliliğinin, dolayısıyla Reenkarnasyonun vurgulandığı iddia edilir.24 İnsanlar için kaç ölümün ve kaç hayatın söz konusu olduğu müfessirler tarafından tartışılmıştır. İbn Abbas ve İbn Mes’ud un, insanın yaratılmadan önce – babasının sulbünde- ölü olduğunu sonra kendisine hayat veridiğini, yani yaratıldığını, daha sonra eceli geldiğinde öldürüldüğünü ve kıyamet gününde yeniden diriltileceğini (b’as) söylediklerini müfessir Kurtubi(ö.671/1277) bize -Celal KIRCA, EÜİF Dergisi, S.3,1986 Kayseri, s.228–229 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.28 23 24 11 nakleder. Kurtubi, İbn Atiyyenin de söz konusu ayeti benzer şekilde anladığını söyledikten sonra, kendiside aynı kanaati paylaşır 25Elmalılı’da bu görüşü paylaşmaktadır26.Bu ayetle ilgili olarak Süleyman Ateş’in de kanaati aynıdır. 27 Bu ayetle ilgili olarak Mustafa Çetin’de şu görüşü belirtmiştir: “Mü’min 15,Ey Rabbimiz, sen bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin, işte suçumuzu da itiraf ettik. Şu azaptan kurtulmanın bir çaresi, bir yolu yok mu (acaba)derler” ayeti Bakara 28 ayeti ile tefsir edilir. Ayetlerde söz konusu edilen birinci ölüm, insanın dünyaya gelmezden önceki durumudur. Bu da kişinin, sperm hali ve daha önceki safhasıdır. Doğumla birinci hayat başlar. Dünyaya geldikten sonraki ölüm, ikinci ölümdür. Ahirette tekrar dirilmede ikinci hayattır. 28 Hz.Muhammed(sav)’in çağdaşları olan sahabiler ve onların izinden giden tabiiler başta olmak üzere tefsir otoritelerinin ayetlerden anladıkları doğru mana kısaca budur. 29Ayette hedef alınan esas maksat, dünyada öldükten sonra dirilmeyi (ba’s), bir türlü kabule yanaşmayan inançsızların ahirette gerçekle yüz yüze gelince mutlak kudret sahibi Yüce Allah’ın, tekrar tekrar öldürüp diriltmeye kadir olduğunu açıkça dile getirmeleridir. Bu ayetteki “iki kez”den amaç, iki değil, çokluktan kinaye olması daha uygundur. Bu tür ifadelere Kur’anda sıkça rastlanır.30 Bu durumda mana şöyle olabilir “Ey Rabbimiz, itiraf ettik, sen bizi defalarca öldürdün, dirilttin; sen öldürüp diriltmeye kadirsin”.Yine bu ayetten inançsızların gördükleri azaptan bunaldıkları anlamı da çıkar. Nitekim bir başka ayette: “sonra o(bahtsız)orada ne ölür, nede yaşar”31 buyurulmaktadır. Bu durumda inançsızların yalvarışları şu manada olabilir: “Ey Rabbimiz, Sen bizi şu azab içinde öldürdün, dirilttin, öldürdün, dirilttin. Bu durumda biz ne yaşıyoruz, nede ölüyoruz. Bizi bu cezadan kurtar.” Ebu Abdullah el-Kurtubi,el-Camiuli-ahkamil-Kur’an,Dar’ul İhyaut-Turasil Arabi,Beyrut,Lübnan,1985,I.249 26 -Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, I.285–286 27 Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, I.127 28 Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon,(Tenasüh)Diyanet İlmi Dergi, XXXXI (1995)S.4,s.124–125 29 Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, İstanbul,1990,C.8,s.66 30 Mülk,67/4,Tevbe,80/4 31 A’la,87/13 25 12 Gerek Mümin suresinin 11.gerek Bakara suresinin 28.ayetlerinde ve gerekse diğer ayetlerde “iki kere ölme ve dirilme” ifadelerinden ruhların bedenden bedene geçmesi anlamı çıkmaz. Bunlardan tenasüh inancının varlığını çıkarmaya çalışmak, ya cehalet eseri bir safdillik, ya da toplumun huzurunu bozmak maksadıyla dengesiz ve ölçüsüz bir tevilciliktir. Gerek Sünni, gerek Şii, gerek Mu’tezili ve gerekse Zeydi müfessirlerin hiç biri söz konusu edilen ayetlerde bir tenasüh inancı olduğunu çıkarmamışlardır. Aksine bu ayetlerin, özet olarak şu anlamları ihtiva ettiğini belirtmektedirler. İnsan dünyaya gelmeden önce nutfe halinde iken ölü gibidir, kendinden habersizdir. Kendisine ruh verilince dirilir, canlı varlık haline gelir. Şuur sahibi olur. Ömrünü az veya çok tamamladıktan sonra ruhu alınır(kabzolunur) ve ölür. Berzah alemindeki durumundan sonra tekrar diriltilip ahiret hayatında yerini alması sağlanır. İşte “iki ölüm ve iki dirilmeden” kastedilen mana kısaca budur. Reenkarnasyon inancını savunanlar şu ayeti de delil olarak kullanmak isterler. “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir.(Allah hatalarınızın) birçoğunu da affeder. 32 Onlar: “Hastalık, acı ve belalar günahların cezası olduğuna göre hiçbir kusuru olmayan çocuk ve hayvanların acı çekmemeleri gerekir. Onlar niçin acı çekiyorlar? Demek ki onlar, bu hayattan önce bir başka bedende yaşamışlardır; işte bunlar, daha önceki bedende işledikleri günahların cezasını çekmektedirler” derler. 33 Cumhuru ulemaya ve müfessirlere göre, başa gelen belalar ve çekilen acı ve ızdıraplar, bir imtihandır; geçmiş yaşayışlarla işlenmiş olan günah ve suçların cezası değildir. Aslında elem ve ızdırap, vücudun dengeli bir tarzda yaşaması için gerekli olan şeydir. Ağrı ve acı vücuttaki hastalığın belirtisidir. Hatta insan acı ve ağrı duymasa hastalığın teşhisi konamaz; böylece erken tedavi sağlanamaz. Sonuç olarak, çekilen ızdıraplar ve hissedilen acılar, başka bedenlerde işlendiği söylenen günahlardan dolayı çekilmezler, aksine vücudun sağlam kalabilmesi ve hayatın devam edebilmesi için gerekli olan belirtilerdir. Çekilen zahmetler, aynı zamanda kişilerin olgunlaşması ve başarıya ulaşmasında etkili olan hususlar olarak da değerlendirilir. Dünya sırf eğlence yeri değildir, bir imtihan meydanıdır. Yüce Allah herkese ayrı ayrı nimet ve imkanlar verir. Birine verdiğini öbürüne 32 33 Şura,42/30 er-RAZİ, Tefsiri Kebir, Mısır, Tarihsiz, C.27,s.173 13 vermeyebilir. Herkes, kendi cüz’i iradesini kullandığı ölçüde karşılık görür. Önemli olan, insanın hem kendisine ve hem de başkalarına yararlı olmaya çalışmasıdır. İşte imtihan o zaman kazanılır. İnsanın bu uğurda zahmetlere katlanması, acı çekmesi normaldir. Bu, imtihan gereğidir; yoksa başka bedende işlenen günahların cezası değildir. Her insan, mutlaka iradesini kullanarak yaptığı şeylerden sorumludur. 34XI. yüzyılın Endülüslü meşhur alimi İbn.Hazm’ın (ö.456/1064) önemli eseri Kitabu’l-fasl’daki ifadesine göre, “Müslüman kisvesine bürünerek tenasühü savunanlar” şu iki Kur’an ayetini delil getirirler:İnfitar.82/6 8;Şura42/11. Mealen “Ey İnsan, seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde tertip eden, ihsanı bol rabbine karşı seni aldatan nedir? “O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.” İbn.Hazm’a göre bu ayetleri kullananların başında,Mu’tezile fırkasının kollarından Habitiyye’nin kurucusu Ahmed b.Habit (ö.232) gelir. 35 Burada dikkat çekici olan husus Ahmed b. Habit’in tenasühe destek olarak kullandığı söz konusu Kur’an ayetlerini (İnfitar.82/6–8 ve Şura 42/11) bugün, tekrar doğuşu, yani reenkarnasyonu savunanların referans göstermemeleridir. 36 En çok kullanılan ayetlerden birisi’de Bakara2/243.ayettir. Bu ayetin meali şöyledir: “sayıca binler oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara “ölün”dedi,(öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlar üzerinde ikram sahibidir; lakin insanların çoğu buna şükretmezler.” Ayetin gelişi, savaş kıssasına daha münasip gibi görünürse de ayette ölüm korkusu mutlak olduğu için gerek taun ve veba, gerekse savaş, herhangi bir sebeple olursa olsun, ölüm korkusuyla Allah’ın hükmünden kaçmak isteyenlerin hepsini içine almaktadır. Taun ve veba gibi salgınlarda herkes bulunduğu yerden kaçmaya kalkışmamalı, savaş gerektiği zamanda binlerle halk korkup vatanlarından Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, C.31,1995,S.4,s126 Ebu Muhammed Ali b.Hazm el-Endelusi,El-Fasl fil Milel vel-Ehvai ven-Nihal,Darul Cil,Beyrut,C.I,s.166 36 A.Bülent BALOĞLU,İslama Göre Tekrar Doğuş(reenkarnasyon),s.92 34 35 14 kaçmamalıdırlar. Ölüm korkusuyla vatanlarını müdafa ve Allah’ın emrini yerine getirmekten kaçınarak, sürü sürü yurtlarını terk eden binlerce kavimlerin, çok geçmeyip mahvoldukları, perişan oldukları ve sonradan Allah’ın izniyle yine hayat buldukları hakkında insanlık tarihi örneklerle doludur. Burada Cenab-ı Allah, bütün bunları hatırlatırken ölümden, Allah’ın hükmü olan vazifeden kaçıp kurtulmanın imkanı bulunmadığını ve böyle yapanların, korktuklarına daha çabuk ve feci bir şekilde uğrayacaklarını ve hatta Allah’ın, dileyince hükmünü yerine getirmek için ölüleri bile dirilteceğini ve dolayısıyla, ölmekle kurtulacaklarını zannedenlerin de kurtulamayacaklarını anlatmış, kısaca Allah’ın hükmünden kurtulmak için, ne ölümden kaçmanın, nede ölüme koşmanın akıl işi olmadığını bildirmiştir. 37 Aşağıda meallerini vereceğimiz bir dizi ayetinde tekrar doğuşa destek mahiyetinde kullanıldığını belirtmeliyiz. Bu ayetler şunlardır; “Allah’ın gerçek bir vaadi olarak, hepinizin dönüşü O’nadır. Çünkü O, mahlûkatı önce (yoktan) yaratır, sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için (onları huzuruna) geri çevirir”.Yunus.10/4 Bu ayetin tefsirinde Mevdudi şöyle açıklama getiriyor: “Allah’ın tüm insanlığa tekrar hayat vermesinin nedeni inananları ödüllendirmek, inanmayanları cezalandırmaktır. Ölümden sonra dirilişin mümkün olduğu gösterildikten sonra,bu karşılıkların mutlak ve kesin olarak adalet ve sağduyunun gerekleri mucibince verileceği zikredilir. Çünkü tam adalet başka türlü gerçekleşmez. Sağduyu ve adalet, inanan ve Salih amel işleyenlerin gereğince ödüllendirilmesi; inanmayan, hakikati reddeden ve kötü ameller işleyenlerin gereğince cezalandırılmasını gerektirir. Duyarlı ve adil herkes bilir ki, söz konusu adalet şartları bu dünyada bütünüyle icra edilemez. Dolayısıyla tüm insanlığın adaletin mutlak anlamda icrası için tekrar diriltilmesi asıl olmaktadır. 38 Siz mutlaka tabakadan tabakaya (halden hale) geçersiniz. İnşikak 84/19 Öldükten sonra, kıyamette halden hale geçersiniz. Kıyametin değişik halleriyle 37 38 Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, II.s133 Mevdudi,Tefhimu’l Kur’an,C.II.s.287 15 karşılaşırsınız. 39 Bu tabakadan tabakaya geçiş, reenkarnasyon inancında olduğu gibi, insanın defalarca ölümden hayata, ruhun bir bedenden başka başka bedenlere geçişi anlamına gelmemektedir. 40 O zaman, “Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? Diyeceklerdir.(… Onları senelerce dünya nimetlerinden istifade ettirdiğimizi görmedin mi? Şuara 26/203–205 Onlar orada: “Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce)yaptığımızın yerine iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcıda gelmedi mi? Öyle ise tadın azabı! Zalimlerin yardımcısı yoktur. Fatır.35/37 (…) Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. 41 Yukarıdaki ayetlerin, tekrar doğuşun amacını açık bir biçimde ortaya koyduğu ileri sürülmektedir. Söz konusu ayetlerin, insanların tekâmüllerini tamamlayabilmeleri, fırsat eşitliğinden tam olarak istifade edebilmeleri için tekrar tekrar yaratılmalarının zorunlu olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir. Bir diğer ifadeyle, bu ayetlere istinaden, bir tek insan ömrüne sığdırılması mümkün olmayan işleri tamamlayabilmek, eşitlik ve adalet ilkesini sağlayabilmek için insanların defalarca bedenlenmelerinin gerekli olduğu iddia edilmiştir. 42 Bu iddiaya rağmen, zikredilen ayetler üzerinde yorumlarda bulunan hiçbir İslam müfessirinin, bu ayetlerden, ruhların bedenlerde defalarca doğmasını, yani reenkarnasyonu anlamadığını görüyoruz. Bir zamanlar “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız; demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. Sonra sizi ölümünüzün ardından dirilttik ki şükredesiniz.” 43 39 Sabuni,Safvetüt Tefasir,C.III,s.538 İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon)s.95 41 Al-i İmran. 3/145 42 S.ÇAYCI, Ruhçuluğa göre Kur’an öğretisi, s.101–102 40 43 Bakara2/55–56 16 “…korku dolayısıyla kendini kaybetme, veya kendinden geçme hadisesi, ikinci ayette, ölümden sonra yeniden dirilme ifadesiyle tamamlandığı için,bazı müfessirler tarafından gerçek bir ölümle tefsir edilmişse de, ilk ayetteki “bakıp duruyordunuz” ifadesi onlara ölüm gelmediğini, fakat o korkunç manzara karşısında, sanki kendilerine ölüm gelmiş gibi bir duruma girdiklerini, bununla beraber, olanları da, gözleriyle görebildiklerini gösterir. Eğer A’raf suresinin 155.ayetinde sözü edilen sarsıntı, bir çok müfessirin kabul ettiği gibi, bu ayette sözü edilen yıldırım çarpmasıyla ilgili ayni hadise ise Musa(a.s)nın o ayette yer alan “Rabbim, ederdin”sözleriyle eğer dileseydin, başlayan duası onları da, da beni yıldırım de daha evvel helak hadisesinde onlara ölüm gelmediğine delalet eder. 44 “Bilin ki, O, ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı)geri getirendir” 45 “Allah evvela icad eder. Çünkü kudret-i kamilesi icada kafidir. Saniyen öldükten sonra halet-i asliyesine iade eder. Zira kahr-u galebe sahibidir. Şu halde hem dünya hem de ahirette kullarının her türlü amellerine göre mücazat eder.” 46 İfadesiyle ölümden sonraki hayatla kastedilenin ahiret hayatı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. “Sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olan O’dur. İnsan gerçekten pek nankördür.” 47 Ayette geçen “sizi dirilten”(ahyaküm)ifadesini insanın nutfe halinde iken dünyaya gelmesi, “sonra sizi öldürecek”(sümme yümitüküm)ifadesini de insanların ecelinin, ölüm vaktinin gelmesi olarak yorumlanır. Ayni şekilde, “sonra (yine)diriltecek olandır”(sümme yuhyiküm)ifadesini de, insanın ceza ve ödül için Talat KOÇYİĞİT, İsmail CERRAHOĞLU, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, C.I,s.128 44 45 Buruc,85/13 46 Mehmed VEHBİ, Hülasatül Beyan,C.15-16,s.6402 Hac, 22/66 47 17 hesaba çekileceği an olan kıyamet gününde dirilmesi olarak anlaşılır. 48 “Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye, sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz Allah bilgilidir, kudretlidir49 Yaşar Nuri ÖZTÜRK bu ayetle ilgili olarak şunları söyler: “Geleneksel müfessirler ve mealciler bu ve Hacc suresi 5.ayetteki “erzelu’l-umr” (ömrün en basit ve düşük noktası)değimini ihtiyarlık ve bunaklık şeklinde manalandırarak ayetin bütün esprisini yok etmişlerdir. Bir kere, erzel ömre atılmaktan veya itilmekten değil, geri götürülmekten bahsediliyor. Yeruddü fiili itilmek, atılmak gibi pejoratif (küçük düşürücü) bir mana ifade etmez. Bir geri çevirme ve başa döndürme ifade eder. Buna göre erzelu’l-umr, ömrün başlangıç yani tekamül sürecinin en düşük noktası demek olur. İkincisi, insanın ileri yaşlara kadar yaşatılması, elinin ayağının tutmaz, hafızasının gereğince işlemez hale gelmesi insan için, bir rezillik ve düşüklük neden olsun? İnsan, ömrünün o noktasında fıtrat kanunları açısından en saygın ve olgun dönemindedir. Allah, kulunu kendisine en yakın olduğu böyle bir döneminde böyle kötü bir sıfatla anmaz. En iyisini Allah bilir: ama, bize göre, bu ayette mucize bir üslupla yeniden bedenlenme, yani reenkarnasyon gündeme getirilmektedir. Allah insanları yaratır ve öldürür. Ölenlerin bazıları (hepsi için kural değil) yeniden ömrünün başlangıç noktasına çevrilir ve ilk hayatında edindiği bilgileri hatırlamayacak bir biçimde yeniden bedenlenir”50 “Öztürk görüldüğü gibi, reenkarnasyona cevaz vermekle birlikte, bu imkanı –şayet bir imkan ve fırsatsa-herkes için genellememektedir. Ona göre, insanın tekamülünü tamamlayabilmesi için ömrünün tekrar başlangıç noktasına (erzelu’l –umr) döndürülmesi gerekmektedir. Çünkü dünyada 25 yıl yaşayan ile 100 yıl yaşayanın bir tutulmaması gerekir. Yoksa bu, Allah’ın adaletine ters -Kurtubi,el-Cami’uli ahkamil-Kur’an,XII,s.93.Bu ayeti Sabuni ise;Siz hiç yok iken size hayat veren,ömrünüz bittiğinde öldürecek,sonra hesap,sevap ve ceza için tekrar diriltecek olan O’dur.”şeklinde açıklamıştır.Safvetüt Tefasir, C.II, s. 298 48 49 50 Nahl,16/70 Y.Nuri ÖZTÜRK, Kur’andaki İslam, İstanbul 1992,s.282–283 18 düşer”der ve bu çerçevede, reenkarnasyon inancının İslam’ın mahşer inancıyla çelişmediğini de ileri sürer. 51 Öztürk reenkarnasyonun “berzah döneminde olacağını söyler ve şöyle devam eder. “Ruh, bir yerine birkaç kez bedenlenmekle berzahın dışına çıkmaz. Mahşer ve hesap, tüm ihtişamıyla bakidir. Ve herkes haşir olacaktır. Dünyaya ister bir kez gelin, ister beş kez, sonunda bedenlenip hesaba çekileceksiniz. Beden birkaç kez değişebilir ama ruh ve şuur birdir ve son hesap, ruhun mahşerdeki son bedenlenmesi üzerine olacaktır. Kur’an’da reenkarnasyona delalet eden yirmiye yakın ayet vardır. Bu ayetlerin, geleneksel kabullere mahkum olmadan değerlendirilmesiyle şu sonuçlara ulaşılabilmektedir. Herkes tekrar tekrar bedenlenmez. Ruh, tekamülüne genellikle dünya ötesi alemlerde devam eder. Ancak bazı ruhlar, dünya boyutuna tekrar indirilir ve tekrar bedenlenirler. Bu bedenlenme Allah’ın lanetini gerektiren büyük kötülüklere bulaşmış olanlar için domuz, maymun veya zalimlerin uşağı haline getirilme şeklinde olabilir” der 52 “Reenkarnasyon anlayışı, Kur’an’ın ahiret ve haşir inancını en küçük anlamda zedeleyecek bir şekle dönüştüğünde onu kaldırır atarız”diye de ekler. 53 Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün bu görüşlerine Ebubekir SİFİL şu tenkitleri getirmiştir; “Reenkarnasyonu iddia eden bir kimsenin behemehal şu üç noktayı ortaya koyması gerekir. Bunlar, Kur’an’a aykırı olmayan, ilmi verilerle desteklenmiş bir reenkarnasyonun tarifinin yapılması; reenkarnasyonu açıkça destekleyen Kur’an ayetlerinin bulunması, reenkarnasyonun karşısında olan Kur’an ayetlerinin makul bir açıklamasının yapılması.” 54 Yine bu konuda eleştiri getirenlerden biriside Prof. Mustafa ÇETİN’dir; “Tenasüh inancına kayanlar genellikle, Kur’an-ı Kerimi bütünlük mozayiği içinde değerlendirmeyenler ve ahirete sağlam bir şekilde inanmayanlardır. Bunlar ayetlerin sıyak ve sıbakına, bir başka ifade ile sözgelimine dikkat etmeden, Y.Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, s.153, 257-258,312-313 Y.Nuri ÖZTÜRK, Çıplak Uyarı, İstanbul 1993,s.200 53 a.g.e. s.199 54 -Ebu Bekir SİFİL, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, İstanbul 1988,s.314 51 52 19 üstünkörü anlam çıkarmaya yeltenen kimselerdir. Onların yanlış yorumladıkları ayetler çoğunlukla, birden çok dirilme ve öldürmeden söz eden ayetlerdir. Kur’an yorumunda uzman olmayan bazı insanlar, bu ayetleri kendi yanlış düşünüş ve dar görüşleri doğrultusunda te’vil etmeye çabalamakta ve Kur’anda reenkarnasyon inancına yer verilebileceği iddiasında bulunabilmektedirler.” 55 Reenkarnasyonu kabul edenler Al-i İmran, 3/49, Bakara, 2/73, Nisa, 4/56, İnsan, 76/28, Abese, 80/19-22 ve Kehf, 18/9-26 ayetlerini de reenkarnasyon’a delil olarak ileri sürmektedirler. Bunların iddiasına göre tekrar doğuş inancı İslam’daki ahiret ve mahşer inancı ile çelişmemektedir. Onlara göre, ahiretteki dirilme(ba’s), son hesap günü için bir dirilmedir. Mü’minun, 23/100. ayette bahsedilen, mahşerle dünya arası devre, yani kısaca “berzah”, reenkarnasyonun söz konusu olduğu süreçtir. Dolayısıyla, mahşerden ve hesap vermeden kaçma söz konusu değildir. Çünkü, reenkarnasyon inancına göre, bedenler değişse bile, ruh ve şuur değişmemektedir ve en son bedende hesaba çekilecektir.” 56 Bütün bu ifadelerden anlıyoruz ki reenkarnasyonun olabileceğini ve bunun da “berzah” aleminde olacağını iddia edenlerle, Cumhur Ulema’nın “Berzah Alemi” anlayışlarının incelenmesi gerekir. Şöyleki; BERZAH Sözlükte “iki şey arasındaki engel” manasına gelen berzah kelimesi, eski bir coğrafi terim olarak “bir kara parçasının iki deniz arasında kalan dar kısmı(kıstak)” anlamında da kullanılmıştır. Dini terim olarak ise ölümle başlayıp yeniden diriltilmeye (ba’s) kadar sürecek olan ara dönem, dünya ile ahiret arasındaki alem ve kabir hayatı karşılığında kullanılır. Berzah kelimesi Kur’an da üç yerde geçer. Bunlardan ikisinde (el-Furkan 25/53, er-Rahman 55/19–20) Allah’ın yüce kudretinin bir delili olarak “tatlı ve tuzlu iki denizin birbirine Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, ekim-kasım-aralık 1995,C.31,S.4,s. 123-124 56 A.Bülent BALOĞLU, Reenkarnasyoncunun İnanç Dünyası ve bir değerlendirme, Türkiye Günlüğü,1996,S.4,s.89 55 20 karışmasını önleyen engel” anlamındadır. Diğerinde ise (el-Mü’minun 23/99–100) insanların ölümlerinden yeniden diriltilmelerine kadar sürecek olan ara dönemi hatırlatacak şekilde kullanılmıştır. Söz konusu ayette, ölümle yüz yüze gelen inançsızların pişmanlık duyarak hayatta iken yapmaya bir türlü yanaşmadıkları kulluk görevlerini yerine getirmek için dünyaya geri döndürülmeyi isteyecekleri, ancak bunun asla gerçekleşmeyecek bir talep olduğu bildirilmekte, onların bu son günleriyle ahiretin fiilen vukubulması arasında bir berzah (kabir) hayatının mevcut olduğu beyan edilmektedir. Kelam ilminde berzah terimi genellikle yukarıda işaret edilen dini manada alınmış ve ölümü nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin her insanın mutlaka bir berzah döneminden geçeceği kabul edilmiştir.” 57 “Ölen herkes berzaha girer ki, berzah, iki hayatı (dünya hayatı ile ahiretteki cismani haşirden sonraki ebedi hayat) birbirinden ayırması sebebiyle bu adı almıştır. Ayrıca bu alemin, oradakilerin geri dönmelerine, tekrar dünyaya gelmelerine engel olduğu için bu isimle adlandırıldığı da ileri sürülmüştür.” 58 Ölüm ile dirilme arasındaki bu aleme “berzah” adını bizzat Allah Teala vermiştir. Ölen insanların çoğu kabre konulduğundan, berzah hayatı daha çok “kabir hayatı”diye anılır. Yine, ölümden sonra beden genellikle çürüyüp ortadan kalktığı için insanın göç ettiği berzah alemine “alem-i ervah” veya “dar’ul ervah”da denir. 59 Alem-iBerzah “dünya hayatı ile ahiret arasındaki bir alemdir. Yaratılmış olan varlıkların haşr olacağı yani tekrar hayat bularak kalkacağı zamana kadar devam eder. Bu süre içerisinde yaratıkların ruhları berzah aleminde kendisine ait olan yerlerde bulunurlar.” 60 TDV, İslam Ansiklopedisi, “Berzah”maddesi,C.5,s.525,Süleyman TOPRAK,Ölümden Sonr aki Hayat,Ankara 1997,s.263-278 58 İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.I, s.242 59 a.g.e, s.242 60 Ömer Nasuhi BİLMEN, Muvazzah İlm-i Kelam, s.383 57 21 “Her ölen kişi kabrinde ya nimetlenecek ya da azap görecektir. Kabir, iman ehli olan kişiler için sanki cennet bahçelerinden bir bahçe, küfür ehli olan kişiler için cehennem çukurlarından bir çukura dönecektir.” 61Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Firavun hanedanını ise kötü azab kuşattı.(Azaptan biri de ) ateştir ki, onlar sabah, akşam buna sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de “ Fir’avun ailesini azabın en çetinine sokun!” (denilecek) el-Mü’min 40/45–46. Kabir azabının hak olduğunu “Peygamber(SAV)’den gelen haberlerden anlıyoruz. Bunlardan İmam Ahmed ve Ebu Davud’un el-Bera b. Azib’den rivayet ettikleri hadis 62, yine “Buhari(r.a) Said’den, o Katade’den, o Enes’ten kaydettiğine göre Rasulullah(SAV) şöyle buyurmuştur: “Kul kabre konulup ta arkadaşları onu bırakıp geri döndüklerinde henüz daha o onların ayak seslerini işitiyorken, yanına iki melek gelir. Onu oturtur ve ona şöyle der: sen Muhammed (SAV) diye bilinen bu adam hakkında ne derdin? Mü’min olan kimse: Ben şahitlik ederim ki O, Allah’ın kulu ve Rasulüdür, diye cevap verir. Bu sefer(melek) ona :(böyle inanmamış olsaydın) senin cehennemdeki yerine bir bak. İşte Allah onun yerine sana cennette bir yer vermiştir(der) ve her iki yeri bir arada görür.”63 Yine Buhari ve Müslim’de, İbn. Abbas(ra)’dan rivayete göre Peygamber (SAV) iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurmuş: “Bu iki kişi azab görmektedirler. Ancak büyük bir günah sebebiyle de azap görmüyorlar. Onlardan birisi sidikten kendisini korumuyordu, diğeri ise laf götürür getirirdi. Daha sonra Peygamber kurumamış bir çubuk getirilmesini istedi. Onu iki parçaya ayırdı ve bunlar kurumadıkları sürece onların azaplarının hafifletileceği ümit olunur”dedi. 64 Yine kabir azabıyla ilgili İmam Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir(Müsned, IV, 287, 295-296; Ebu Davud 4753).Nesai ve İbn Mace bu hadisin baş tarafını rivayet ettikleri gibi, Hakim ile Ebu Avane el-Isferayini, Sahihlerinde ve İbn.Hibban’da rivayet etmiştir. 65 Ömer Nasuhi BİLMEN, Muvazzah İlmi Kelam, s.384 Ahmed b.Hanbel, Müsned, C.IV, 287, 295-296 63 Buhari, Kitabül Cenaiz, 67: Müslim, 2870 64 Buhari, Kitabül Vudu’ 55/216,218; Müslim, Kitabüt Taharet, Babu Necasetil Bevl, 292 65 Muhammed b. Ebil İz ed DIMEŞKİ, Şerhu Akidetit Tahaviye, 1995, Beyrut, s.573 61 62 22 Ehil olan kimseler için kabir azabı ve kabir nimetinin, meleklerin soru sormalarının sabit olduğu hususunda Rasulullah (SAV) dan gelen haberler tevatür derecesindedir. O bakımdan bunun sabit olduğuna itikat etmek ve buna inanmak icab eder. Ancak bunun keyfiyeti hususunda bir söz söyleyemeyiz. Zira akıl bunun keyfiyetine vakıf olamaz, çünkü bu dünyada buna benzer bir şey bulunmamaktadır. Ruh’un Berzah aleminde beden ile alakasını gelince; Ruh her ne kadar ondan ayrılmış, ondan soyutlanmış ise hiçbir şekilde onunla ilişkisi bulunmayacak bir surette büsbütün ondan ayrılmaz. Çünkü Müslümanın selam verişi esnasında ruh’un bedenine tekrar geri döndürüldüğü 66 , kabirdekinin kendisini gömüp geri dönmeleri sırasında onların ayak seslerini işittiği’ne dair rivayetler varit olmuştur. Bu geri çevrilişte kıyamet gününden önce bedenin, hayatta olmasını gerektirmeyecek bir şekilde, özel bir geri çevrilmedir. 67 İbn Kayyım el-Cevziyye’nin Kitabu’r-Ruh adlı eserinde İbn Abd’ül-Berre yaptığı itirazda kabir sualine herkesin çekileceğini, sualin sadece ehl-i kıbleye has olmayacağını ifade eder. 68 Mü’minun suresinin 99–100. ayetinin tefsirinde İmam Kurtubi şu ifadelerde bulunur “Geri dönmeyi istemek kâfire has değildir. Mü’minde böyle bir dilekte bulunabilir. Ayet-i kerime şuna delildir: Hiçbir kimse kesin bir şekilde Allah’ın dostlarından mıdır, yoksa düşmanlarından mıdır, bilmedikçe ruhunu teslim etmez. Çünkü durum böyle olmasa geri döndürülmeyi istemez. O bakımdan herkes, bunu ölümün inişinden ve ölümün tadının alınışından önce bilecektir.” 69 (Lealle): “Belki” tereddüt anlamını da ihtiva etmektedir. Halbuki geri döndürülmeyi isteyen böyle bir kimse kesinlikle azaba uğratılacağını anlamış bir kimsedir. O ise tereddütsüz olarak, kati bir şekilde kendisini Salih amelede hazırlamaktadır. O halde burada tereddüt ya dünyaya geri döndürülüşü ile alakalıdır yahut bu hususta böyle bir tevfike mahzar olup olmaması ile alakalıdır. Bu Peygambere has bir özellik olarak varid olmuştur; Ebu Davud 2041 İbn. Ebi’l-İzz el-Hanefi, Şerhu Akidetit Tahaviye, s.578 68 İbn Kayyım el-Cevziyye, Kitabur-Ruh, s.121-124 69 Kurtubi, el Camiu li ahkamil Kur’an, C.12, s.149 66 67 23 (Kella) : “Asla” bu bir red sözüdür, yani durum onun zannettiği gibi olmayıp dünyaya döndürülme isteği kabul edilecek değildir. Aksine bu onun rüzgâra karşı söylediği ve rüzgârın kapıp götürdüğü bir sözden ibarettir. 70“Onların önünde de… bir berzah vardır” buyruğunda geçen “min veraihim” (arkalarında) anlamında olmakla birlikte, “önlerinde” anlamında da kullanılmıştır.“Berzah” ölüm ile diriliş arasında bir engel, bir ara yerdir. Bunu ed-Dahhak, Mücahid ve İbn Zeyd söylemiştir. Yine Mücahid’den nakledildiğine göre, Berzah ölüm ile dünyaya dönüş arasındaki engeldir. El-Kelbi derki: Berzah iki nefha arasındaki süredir. “Berzah dünya ile ahiret arasında ölümden dirilişe kadar geçen zamandır. Bir kimse öldü mü artık o Berzah’a girer.” 71 Kurtubi’nin bütün bu zikrettiği bilgilerden şu sonuçları çıkarabiliriz; kendisine ölüm gelen bir kimse, durumunun ne olacağını anlayacaktır. Bunun üzerine tekrar dünyaya döndürülmeyi talep etmesi kabul edilmeyecektir. Bu dönüşün imkansız oluşunu ayetteki “berzah” kelimesinin “engel” manasında oluşundan çıkarabiliriz. Bütün bunların sonucu olarak şu soruyu sorabiliriz: Allah tarafından dünyaya dönmesine izin verilmeyen bir ruhun, “bir başka bedene geçip-girip, yeni bir hayat sürmesi” iddiası ne kadar mantıklı ve mümkün olabilecek bir iddiadır!? Süleyman ATEŞ’in Ruh’un; “ayrıldığı bedene geri dönmeyeceği” fikrini kabul etmesi, fakat bu “ruhun bu dünyaya dönmeyeceği anlamına gelmez” 72 şeklinde bir açıklama yapması(tefsiri), fazla zorlama bir yorum olsa gerektir. Yine Reenkarnasyonu iddia edenlerin sarıldıkları bir başka ayette : “Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde(kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz” İnsan, 76/28 Kurtubi, el-Camiu li ahkamil Kur’an,C.12,s.150 a.g.e.s.150 70 71 72 Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, C.6,s.118 24 Bu ayet hakkında İbn Abbas şöyle demiştir: Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır; Eğer bizler istesek elbette onları helak ederiz ve onlardan daha çok Allah’a itaat eden kimseleri” getiririz. 73 Ayetin son cümlesi genellikle iki şekilde açıklanmıştır: a) “Dilediğimiz takdirde onların varlığına son verip, yerlerine Allah’a saygıyla kulluk eden başka bir topluluk getiririz. b) “Eğer istersek onların bedenlerini değiştirerek daha çirkin bir duruma getirebiliriz. benimsemişlerdir. 74 Yukarıda ”Müfessirler çoğunlukla zikrettiğimiz ve Reenkarnasyona cevaz verecek şekilde birinci yorumu zikretmediğimiz ayetlerin yorumlanması, Kur’an’ın bütünlük prensibine ters düşmektedir. Cımbızla çeker gibi ayetleri alıp, zihninde oluşturduğu fikre ayetleri şahit göstermek için zorlama yorumlar yapmak; Kur’an’ın indiriliş, Peygamberin gönderiliş ve İslam’ın ahiret anlayışına uygun değildir. Şuna da dikkat çekmek istiyorum: Kur’anda Reenkarnasyon var diyenlerle, Reenkarnasyonu evrensel bir yasa olarak kabul edip, dünyadaki varlığını bu temele oturtarak, bunu bir inanç sistemi haline getirip araştırma yapanlar farklıdır. İkinci gurup içinde dünyada değişik merkez ve kişilerin olması yanında Türkiye’de Dr. Bedri RUHSELMAN çalışmalar yapmıştır. “Neo spiritüalizmin, 1936’da başlayan yeni bir “realite” olduğunu ve klasik spiritüalizme göre önemli yenilikleri içerdiğini belirten Ruhselman’a göre, yüzyıllardır dünyada kalın esrar perdeleri altında gizli kalmış görünen birçok psişik veya metapsişik olay olagelmiştir.” 75 “…Ruhselman’ın ardından geçen 45 yıla karşın, dinsel bir doğmatizmin etkisinden bir türlü kurtulamayan ve belki kurtulmakta istemeyen klasik spiritüel sistemin, neo spiritüalizmin; insanın dünyaya geliş-gidişlerini ve bunun neden sonuçlarını ortaya koyan bilgi düzeyine ulaşamadığı görülmektedir. Çünkü neospiritüalist öğreti; salt ölüm ve ölüm ötesini, medyumluğu, ekmineziyi ya da reenkarnasyonu anlatan bir sistem değildir. Titiz ve duyarlı araştırmacı, neoKurtubi,el Camiu li ahkamil Kur’an.C.19,s.152 Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C.V,s.446 75 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.55 73 74 25 spiritüalizmin ve ortaya koyduğu bilginin; bir yandan dünya insanının binlerce yıllık geçmişini kapsayan ve öte yandan ulaşılacak “son realitenin”de yol açıcılığını üstlenen bütünleyici bir sistem olduğunu, en azından hissedecektir.” 76 Reenkarnasyonu evrensel bir yasa olarak kabul eden kişiler Ruh’un ölümsüzlüğü fikrini benimsemişlerdir. Şöyle ki; “Ruhların köken ve yaratılışı bizim duygu ve düşünce alanımızın tamamıyla dışında kalır. Ruhta saklı bütün yetiler (tekrarlama sonucu kazanılan yatkınlıklar, alışkanlıklar) ancak kendilerine ortaya çıkma ortamı buldukça gelişirler. Ve, ruhların sonsuz yetilerinin gelişimine yarayacak sonsuzca ortaya çıkma ortamı vardır. Bu alanlar, kainat içinde kainatlardır ki, biz bunlarla ancak bir tanesini yarım yamalak anlayabiliyor ve buna madde kainatı diyoruz. İçinde bulunduğumuz halde, bu kainat hakkındaki bilgimizin ne kadar eksik olduğunu da biliyoruz. O kadar ki kainatımızın genişliği içinde elbette sınırlı olması gereken ruhsal yaşamımızı bile sonsuz olarak kabul etmekten kendimizi kurtaramadık. Oysa bu kainatlardan, ruhun daha tükenmez, daha kapsamlı yetilerine gelişim zemini olacak diğer kainatlar içinde bizim kainatımız, sonsuzluğa göre bir hiç ölçüsünde kalır. Madde kainatında beden edinmiş bir ruh, ondan önce daha bir çok kainatlardan geçmiş bulunuyordu. Nitekim sonsuz gördüğümüz kainatımızdaki evrimini tamamladıktan sonra o, diğer kainatlarda da sonsuzluk içerisinde doğup yaşamaya devam edecektir…”77 Ruh’un, ölümsüzlüğünü kabul edip, hayatiyetini değişik bedenlerde devam ettireceğine inanmak ve bunun üzerine bir inanç sistemi kurmak, İslam itikadı açısından yanlıştır. Çünkü bu kabulleniş İslam’ın temel dayanağı olan Kur’an’a ters düşmektedir. “Sadece Allah’ın zatı müstesna her şey helak ve mahvolmaya mahkumdur.”78 76 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.55–56 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.121–122 78 Kasas, 28/88 77 26 “Şurası gerçek ki Hz.Adem’e üflenen ruh mahluktur, kadim değildir. Bu, Hz.Adem’in ruhunun maddesidir. Doğru olan, Hz.Adem’in ruhunun yaratılmış olmasıdır.” 79 79 İbn. Kayyım el Cevziyye, Kitab’ur Ruh, s.226.Daha fazla bilgi için bkz. ayni eser s.209-226 27 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM I-GEÇMİŞTE REENKARNASYONLA İLGİLİ GÖRÜŞLER A. EBUL MANSUR ABDULKAHİR EL BAĞDADİYE GÖRE Tenasüh’e inananlar birkaç sınıftır. Birinci sınıf feylesoflardan, bir başka sınıfta Sümeniyye’den ibarettir. Bu iki sınıfta İslam’ın doğuşundan önce idi. İki ayrı sınıfta İslam döneminde doğmuştur. Biri Kaderiyye’den diğeri de Rafizilerin Gulatından dır. Sümeniyye’den tenasüh’e inananlar alemin kıdemini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca tümevarım ve tümden gelimi reddetmişler ve beş duyunun aracılığı dışında hiçbir şeyin bilinemeyeceğini iddia etmişlerdir. Onların birçoğu mead ve ölümden sonra dirilmeyi inkar etmişlerdir. Onlardan bir fırka, ruhların muhtelif şekillerde tenasühüne inanmış ve insan ruhunun bir köpeğe, köpeğin ruhunun da bir insana geçmesini caiz görmüşlerdir. El-Maneviyye (Manikeistler) de tenasühe bağlanmıştır. Yahudilerin bir kısmı da tenasüh’e inanmaktadırlar. Danyal (Daniel) Kitabında, Yüce Allah’ın Buhtenasır’ı(Buhtunasr) yedi cins dört ayaklı ehli hayvan ile yırtıcı hayvan şekline geçirdiğini ve bunların her birinin de ona azap ettiğini, sonra ona bir müvahhid olarak gönderdiğini bulduklarını ileri sürmektedirler. İslam Devletinde tenasüh’e inananlara gelince... bunlar Beyaniyye , Cenahiyye , Hattabiye Hulule inanan Rafizilerden Ravendiyyedir. Bunların hepside, iddialarına göre, Allah’ın ruhunun İmamlara geçtiğini söylemişlerdir. Bu sapıklığı ilk söyleyen Rafıza’dan Sebeiyye’dir. Çünkü onlar Ali’nin Allah’ın ruhu ona geçtiği zaman ilah olduğunu iddia etmişlerdir. Onlardan Beyaniyye, Allah’ın ruhunun Beyan b. Sem’ana geçinceye kadar önce Peygamberlerde sonra İmamlarda dönüp dolaştığını iddia etmişlerdir. Cenahiyye, aynı görüşü Abdullah b. Muaviye b. Abullah b. Cafer hakkında iddia etmiştir. Aynı iddiayı Hattabiyye , Eb’ul Hattap hakkında, Ravendiyye’den 28 bir toplulukta Abbasi devleti’nin kumandanı Ebu Müslim hakkında yapmışlardır. Bunlar, insanların ruhlarının değil, Allah’ın ruhunun tenasühünü söylüyorlar. Ahmet b. Habit : en-Nazzam’a mensup bir Mu’tezili idi. Tafra (sıçrama) , parçalanamayan en küçük parçanın nefyi ve Yüce Allah’ın cennettekilerin nimetlerini veya cehennemdekilerin azabını artırma hususundaki kudretinin inkarı konularında en-Nazzam’a uymuştur. Ancak tenasüh konusundaki sapıklığı ile de Nazzam’dan ileri gitmiştir. Onlardan biride Ahmed b. Eyyub b.Banuş’tur. O tenasüh konusunda Ahmed b. Habit’in talebesi idi. Fakat her ikisi daha sonra , tenasüh’ün keyfiyyeti üzerine ayrılığa düştüler. Onlardan biri , Ahmed b. Muhammed el Kahti’dir. Tenasüh ve İ’tizal konularında onlardan olduğu için iftihar etmiştir. Onlardan biri Abdulkerim b. Ebil-Avca idi. Ma’n b. Zaide’nin amcası idi. Dört cins sapıklığı bir araya toplamıştır. O, gizlice Seneviyye’den Maneviyye’nin görüşlerine inanıyordu. İkincisi, onun tenasüh hakkındaki görüşü. Üçüncüsü, İmamet konusunda Rafıza’ya temayülü, dördüncüsü de, adalet ve zulüm konularında Kaderci görüşüdür. Birçok hadis uydurmuştur. Bunlardan bir kısmında Şeriatin prensiplerini değiştiren hadislerde vardır. Bu sapığın haberi el-Mansur’un Küfe Valisi Ebu Cafer Muhammed b. Süleyman’a bildirildi, o da onun öldürülmesini emretti. Bunun üzerine o (Abdulkerim) dedi ki: “Siz beni katiyyen öldüremeyeceksiniz; çünkü döt bin hadis uydurmuş durumdayım. Bu hadislerle haramları helal, helalleri haram yaptım. Rafıza’ya oruçlu oldukları günlerde oruçlarını açtırdım, oruçlu olmamaları gereken günlerde de oruç tutturdum.” B-Ahmed b.Habit Tenasüh konusundaki görüşlerinin özeti; Yüce Allah yarattıklarını, bugün içinde oldukları dünyadan başka bir dünyada, kalp saflığı, günahtan emin, akıllı ve kamil olarak yaratmıştır. Onların akıllarını kemale erdirmiş ve onlarda kendi marifet ve ilmini yaratmış ve onlara nimetini eksiksiz vermiştir. O, emrolunan, yasaklanan ve kendisine nimet verilen insanın, bedende bulunan ruh olduğunu ve bedenlerin’de ruhların kalıpları olduğunu ileri sürmüştür. İddia ettiğine göre, ruh, 29 canlıdır(hayy), kadirdir, alimdir ve canlıların hepside bir tek cinstir. Yine onun iddiasına göre bütün canlı türleri, teklif’in taşıyıcılarıdır ve şekilleri ile dillerinin farklılığına göre, onlara da emir ve yasaklar yöneltilmişti. O demiştir ki; “Yüce Allah, onlar içinde yarattığı yerde mükellef kıldığı zaman, üzerlerine bağışladığı nimetlerinden dolayı O’na şükrettiler. Onlardan bir kısmı O’nun kendilerine emrettiği her şeyde O’na boyun eğdi, ama bir kısmı O’nun kendilerine emrettiği her şeyde O’na karşı geldi. O’nun kendisine emrettiği her şeyde O’na boyun eğen kimseyi O, içinde ilk defa başlattığı nimet diyarında tutar, ama O’nun emrettiği şeylerde O’na isyan eden kimseyi ise, O, nimet diyarından çıkarır ve ebedi azab diyarına, yani cehenneme atar. O’nun kendisine emrettiği şeylerin bir kısmında O’na itaat eden kimse ile kendisine emrettiği şeylerin bir kısmında O’na isyan eden kimseyi O, dünyaya gönderir ve ona, kesif(maddi) birer kalıp olan bu bedenlerden birini giydirir. O kimse, insanlar, kuşlar, ehli hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, böcekler ve diğerlerinin şekillerinden birinin şekliyle, O’nun onları içinde yarattığı ilk diyarlardaki günahları ve suçları miktarınca bela ve sıkıntı, şiddet ve saadet, lezzet ve acılarla denenir. O diyarda günahları daha az ve taatları daha çok olanın, dünyadaki şekli daha güzel olur. O diyardaki taatları daha az ve günahları daha çok olanın dünyadaki kalıbı daha çirkin olur.” 80 Sonra o, şu iddiada bulunmuştur: Ruh, bu dünyada, taatı günahları ile bozuldukça muhtelif kalıplar ve şekiller içinde tekrar tekrar gelmeye devam edecektir. Taatları ve günahlarının miktarına göre, kalıplarının derecesi insanlıkta veya hayvanlıkta olur. Sonra Yüce Allah, her canlı cinsine bir resul göndermekten vazgeçmeyecektir ve Allah’ın canlılara olan teklifi canlının amel i saf taat haline gelinceye kadar devam edecektir. Sonra içinde yaratıldığı yer olan ebedi nimet diyarına gönderilecektir. Veya ameli sırf isyan olabilir, bu durumda, daim cehennem ve azabına gönderilir.”İşte İbn Habit’in ruhların tenasühü hakkındaki görüşü budur.81 Şehristani, el-Milel ve’n-Nihal, s.74-76, el-Bağdadi, el-Fark beynel Fırak,s 210-211 ,TDV.İslam Ansiklopedisi C.2,s.70-71 81 a.g.e.s.74-76 80 30 C-Ahmet b. Eyyub b. Banuş Yüce Allah, insanların üzerine bol bol nimet verdikten sonra onları, hak etme(istihkak) derecesi, üstünlük(tafdil) derecesinden daha şerefli olduğundan taatlarından dolayı sevap kazanmaları için taatları ile denenmek ve bu dünyada taatlarla üstün kılınmış olarak bırakılmak arasında serbest kıldı. Onlardan bir takımı denenmeyi(imtihanı)seçti. Bir takımı da denenmeyi reddetti. Denenmeyi reddeden kimseyi, ilk diyarda, oradaki hali ne idiyse öylece bıraktı. İmtihanı geçen kimseyi ise, dünyada denedi. Denenmeyi seçenleri denediği zaman, bir kısmı karşı geldi, bir kısmı da boyun eğdi. O’na karşı gelen kimseleri, içinde yaratıldıkları yerden daha aşağı bir rütbeye attı.O’na boyun eğeni ise, yeryüzünde, yaratıldığı yerden daha yüce bir makama kaldırdı. Sonra onları, onların bir kısmını insan, diğerlerini de günahlarına göre, ehli veya yırtıcı hayvanlar haline gelinceye kadar şahıslardan ve kalıplardan tekrar tekrar geçirdi. Onlardan ehli hayvanlığa dönenlerden teklifi kaldırdı.” Hayvanlara teklif konusunda o, İbn Habit’ten ayrılıyordu. Sonra o, dört ayaklı ehli hayvanlar hakkında dedi ki; “Onlar devamlı olarak çirkin şekillere sokulacaklar ve günahları için hak ettikleri cezayı tam anlamıyla çekinceye kadar, kesilmek ve eziyet edilmek gibi, istenmeyen şeylerle karşılaşacaklardır. Sonra tekrar, eski hallerine döndürüleceklerdir. Sonra Yüce Allah onları ikinci bir imtihan seçimi ile karşı karşıya bırakacaktır. Eğer imtihanı seçerlerse, O, onların tekliflerini, anlattığımız şekilde iade edecektir. Eğer imtihandan kaçınırlarsa mükellef olmaksızın kendi hallerine bırakılırlar. İddia ettiğine göre, mükellef olanlardan bir nebi veya bir melek olmayı hak edinceye kadar taatta bulunanlara, Yüce Allah onu verecektir. 82 Onlardan el –Kahti şu iddiada bulunmuştur; “Yüce Allah, onlara ilk başta teklifi sunmadı. Fakat onlar O’ndan kendi derecelerini yükseltmesini ve aralarında bir üstünlük kurmasını istemişlerdir. O’da onlara, bunu ancak teklif ve denemelerden sonra kavuşabileceklerini ve mükellef oldukları takdirde O’na karşı gelirlerse, azabı hak edeceklerini bildirdi. Ama onlar imtihanı reddettiler.” 83 O, bunun delili O’nun şu ayetidir dedi; “Doğrusu biz emaneti (sorumluluk) göklere, 82 83 el-Bağdadi,el-Fark beynel Fırak,s.211-212 el-Bağdadi,el-Fark beynel Fırak,s.211-212 31 yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir.” 84 “İhvanu’s-Safa (safa kardeşler) Risalelerinde “Derileri piştikçe, azabı tadsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz…” Nisa 4/56 ayetini tenasüh anlamı verecek şekilde yorumlamaktadırlar. Keza bakara 2/28, vakıa 46/60–61, insan 76/27, abese 80/19-22 ayetleri de bu anlamda yorumlanmaya müsait bulunmuştur. 85 II. GÜNÜMÜZDE REENKARNASYONU İDDİA EDENLER A- YAŞAR NURİ ÖZTÜRK : Reenkarnasyon’un Allah’ın adaletinin bir gereği olarak gerçekleşmesi gerektiğini şu cümlelerle ifade eder; Fatır Suresi 37.ayette “Rabbimiz bizi çıkar, önce yaptığımızdan başka iyi işler yapalım, diye feryat ederler. Biz sizi, öğüt alacak olanın öğüt alabileceği bir ömürle yaşatmadık mı? Ve size uyarıcı da geldi. Öyle ise tadın azabı; artık zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.”Cehennem ateşinde yananlar yeni bir imkan verilmesini isteyenler daha önce kendilerine yeterli süre verildiği için ret cevabı almaktadırlar. Bu süre verilmemiş olsaydı tekrar dünya planına gönderilebileceklerdi. Açıktır ki, bu ayetin muhatabı olmak bakımından dünyada 25 yıl kalanla 100 yıl kalan aynı tutulamaz. Böyle bir şey Allah’ın adaletine ters düşer. Geri dönüşe ret cevabı verilmesi için dünyada kalışın “öğüt alanın, onu alması için gerekli bir süre”yi bulması lazımdır.” “Öğüt alma süresi’nin dünyaya kaç kez gelmekle tamamlanacağını Cenab ı Hak bilir. Kişinin mahşer hesabı işte bu sürenin tamamlanması sonunda görülecektir.” 84 85 Ahzab,33/72 Süleyman ATEŞ, Kur’an Ansiklopedisi, C.20,s.276 32 “İmkanları iyi kullanmayarak ömrü yani kendisine verilen süreyi heder edenler “erzel-i ömr”e yani tekamül için belirlenen çizginin başlangıç noktasına geri çevirilirler.” 86 Öztürk Nahl suresi 70. ayetin yorumunda şunları söyler; “Geleneksel müfessir ve mealciler bu ve Hac suresi 5.ayetteki “erzel-i ümr”(ömrün en basit ve düşük noktası) değimini ihtiyarlık ve bunaklık şeklinde manalandırarak ayetin bütün esprisini yok etmişlerdir.” Bu ayette bir geri çevirme ve başa döndürme ifade edilmektedir. Buna göre erzel-i ömr, ömrün başlangıcı yani tekâmül sürecinin en düşük noktası demek olur. “En iyisini Allah bilir ama, bize göre bu ayette, mucize bir üslupla yeniden bedenlenme yani reenkarnasyon gündeme getirilmektedir. Allah insanları yaratır ve öldürür. Ölenlerden bazıları (hepsi için kural değil) yeniden ömrünün başlangıç noktasına çevrilir ve ilk hayatında edindiği bilgileri hatırlamayacak bir biçimde bedenlenir.” 87 Öztürk, yukarıdaki ifadelerinde reenkarnasyon’un herkes için geçerli olmadığını, Mü’minun suresi 99-100 ve 105-108. ayetlerin yorumunda’da dile getirir. Şöyleki; “bu ayetlerde dünyaya geri dönmek isteyenlere ret cevabı verildiği söyleniyor. Ancak bu reenkarnasyonun hiç olmadığına değil, sürekli dünyaya geri gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu isteklerinin reddedildiğine delildir. Elbetteki dünyaya tekrar dönmemesine karar verilenlerin bu yoldaki istekleri reddedilecektir. Ama bu onların daha önce reenkarne olmadıklarını veya başkalarının dünyaya tekrar göderilmediğini ifade etmez; geri gelmenin herkes için kural olmadığını belgeler.” 88 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, İslam alimlerinin Reenkarnasyonu kabul etmeyişlerinin arkasında Kur’an’ın Haşir inancının zedelenmesi endişesi olduğunu Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, İstanbul 1993,s.153 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, İstanbul 1993,s.153 88 a.g.e, s.312 86 87 33 zikreder. Ve şöyle der: “onlar bu endişenin itişiyle reenkarnasyona delil olacak ayetleri parantez içi ilaveler yaparak veya acayip tevillere giderek anlam kaymalarına uğratmışlardır. Onların bu tavırlarına saygı duyabiliriz fakat Kur’an’ın reenkarnasyonu toptan reddettiğini söyleyerek şunun bunun hatırı için Kur’an’ın beyanlarını görmezlikten gelemeyiz.” 89 Öztürk şu kaydı da düşer: “Burada önemli olan nokta reenkarnasyon meselesini Hint sistemlerinde veya bazı çağdaş spirütüalist anlayışlarda esas alınan haşir inancını inkar şekline büründürmemektir.” 90 Reenkarnasyonun varlığına delil olarak Bakara 28. ayeti de zikreder. “Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz O sizi diriltti. Sonra sizi öldürüyor. Sonra yine diriltiyor. Sonra O’na döndürülüyorsunuz.”Görüldüğü gibi burada birbiri ardınca iki ölüm, iki dirilmeden ve nihayet Allah’a döndürülmekten bahsediliyor.” 91 Şura suresi 30. ayetin izahını yaparken Allah’a zulüm izafe edilemeyeceğini bunun neticesi olarak hiçbir kötülük sergilemeden, hatta kötülük yapmaya imkan bulamadan, bir yığın dert ve belanın pençesinde kıvranan insanların, mesela çocukların durumları nasıl izah edilecektir? diye sorar. Bu soruya tekrar bedenlenme ile cevap verilebileceğini ifade eder. 92 Ve şöyle ilave eder: “Reenkarnasyonu kabul Kur’an’ın haşir inancını kabule asla engel değildir. Başka bir ifadeyle, reenkarnasyonu kabul eden bir insan otomatik olarak mahşer inancını reddetmek gibi bir duruma kesinlikle düşmez. Mahşer inancını kabul edip etmemek ayrı bir olaydır. Reenkarnasyonu hiç kabul etmeden mahşer’e inanmayan yüz binlerce insan vardır..”93 89 a.g.e, s.312 a.g.e, s.312 91 Öztürk, Kur’andaki İslam, s.313 92 a.g.e, s.257 93 a.g.e,s.258 90 34 “Hal böyle olunca ba’s anına kadar yani berzah (mahşerle dünya arası devre) boyunca bir ruhun birkaç kez bedenlenmesinin ne ba’sa ne haşre ne de hesaba çekilmeye ters düşen bir tarafı söz konusu edilemez.” 94 Reenkarnasyon, şöyle veya böyle, bu süreçte söz konusu olur. Ruh, bir yerine birkaç kez bedenlenmekle berzahın dışına çıkmaz. Mahşer ve hesap, bütün ihtişamıyla bakidir. Ve herkes haşir olacaktır. Dünyaya ister bir kez gelin, ister beş kez, sonunda bedenlenip hesaba çekileceksiniz. Beden birkaç kez değişebilir ama, ruh ve şuur birdir ve hesap, ruhun mahşerdeki son bedenlenmesi üzerine olacaktır. Kur’an’da reenkarnasyona delalet eden 20’ye yakın ayet vardır. Bu ayetlerin, geleneksel kabullere mahkum olmadan değerlendirilmesiyle şu sonuçlara ulaşılabilmektedir: Herkes tekrar tekrar bedenlenmez. Ruh, tekamülüne genellikle dünya ötesi alemlerde devam eder. Ancak bazı ruhlar, dünya boyutuna tekrar indirilir ve tekrar bedenlenirler. Bu bedenlenme, Allah’ın lanetini gerektiren büyük kötülüklere bulaşmış olanlar için domuz, maymun veya zalimlerin uşağı haline getirilme şeklinde olabilir.95 Öztürk şu vurguyu da yapar: “Reenkarnasyon anlayışı, Kur’an’ın ahiret ve haşir inancını en küçük anlamda zedeleyecek bir şekle dönüştüğünde onu kaldırır atarız.”96 Yaşar Nuri ÖZTÜRK Kur’an’daki mesh kavramını reenkarnasyonla izah etmeye çalışır, şöyleki; “İnsanın hayvana dönüştürülmesi, mesh kelimesi kullanılmadan, fakat çok açık bir biçimde Kur’an’da yer almaktadır. Ve Kur’an bunun, Allah’ın lanet ve gazabının bir sonucu olduğunu ve en kötü cezalardan biri olarak geldiğini beyan ediyor. Bu dönüştürme, yine Kur’an’ın bildirdiğine göre, domuza, maymuna çevirme ve Tağut’un kulları haline getirme şeklinde oluyor. Hadisler bu dönüştürmenin muhtelif hayvanlara (devabb) çevirme şeklinde ve kıyamete kadar süreceğini söylüyor.(Ebu Davud, Sünen, Libas, 6; Buhari, Eşribe, 6 ; İbn Hanbel, 3/62) 94 a.g.e,s.258 Öztürk, Çıplak Uyarı, s.200 96 a.g.e.s.199 95 35 Burada, ifadeyi kıyamet günü diye tercüme etmek yanlıştır. Çünkü kullanılan edat ila edatıdır ve karşılığı… e kadar olmalıdır. Kıyamet günü, din literatüründe yevm’ul- kıyame, deyimiyle karşılanır. Kaldı ki, Müslim’in sayd (avlanma) bahsinde 51 numarada verdiği rivayette gayet açık olarak “Allah onları bir takım hayvanlara tebdil etti. Artık onlar yeryüzünde sürünüp debelenirler” diyerek hayvana dönüştürmenin dünya planında vuku bulduğunu göstermektedir.”97 Bu dönüştürmenin Muhammed Ümmeti için de olacağını ifade eden Öztürk, bu konuda şu ayeti dile getirir: “Deki Allah katında ceza olma bakımından, bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi?O kimselerin cezası ki, Allah onlara lanet ve gazap etmiş ve onlardan, maymunlar, domuzlar ve putlara tapan köleler vücuda getirmiştir. İşte bunlar, mekan bakımından en kötü, doğru yoldan sapmış olma bakımından da en karanlık durumda olanlardır.” 98 İbn Hanbel’deki bir hadis “yılanlar, hayvana dönüştürülmüş cinlerdir” diyor. 99 Bütün bu dönüştürülmelerin evrensel gerekçesi ve ilahi irade açısından hedefi, Bakara suresinin 65-66. ayetlerinde şöyle verilmektedir: “…Onlara şöyle dedik: Zelil ve rezil maymunlar oluverin. Ve böylece onları, beraberindekilere ve arkalarından geleceklere bir ibret, takva sahiplerine de bir öğüt aracı yaptık.”Ayrıca bk.A’raf,166–167 Kur’an ve hadisin bu verileri, hiçbir yorum katmadan değerlendirildiğinde şu noktalar ortaya çıkar: 1- Allah’ın adalet ve ceza sisteminde, kötülüğü yüzünden lanet ve gazaba müstehak hale gelmiş bazı insanlar hayvana dönüştürülmektedir. 2- Bu hayvanlar daha çok maymun, domuz, yılan, kertenkele v.s. cinsinden olmaktadır. 97 98 Öztürk,Kendi Dilinden Hz.Muhammed,s.66 Maide 5/ 60 99 İbn Hanbel,1/248 36 3- Bu dönüştürme kıyamete kadar sürmekte, kıyamet günü son ve kesin hesapla defter kapatılmakta ve yeni bir alem devreye girmektedir. Konunun değerlendirilişine gelince: İnsan ve cinlerin hayvanlara dönüştürüldüğü ve bunun ilahi adaletin bir işleyiş şekli olduğu belirtilmekle birlikte, bunun işleyişinin nasıllığı tartışmaya açıktır. Acaba bu, insanın aniden hayvan şekline çevrilmesiyle mi oluyor ? Tarih böyle bir şeye tanık olmadığı gibi, Kur’an’ın “değişmez, bozulmaz” dediği sünnetullah’da böyle bir şeye müsait değildir. En kuvvetli ihtimal bir reenkarnasyonun varlığıdır. 100 Öztürk, Kur’an’da ki mesh (hayvana dönüştürme) ile ilgili ayetlerin yorumu sadedinde: “Allah’ın domuza, maymuna çevirmesi” bu dünyada şahit olduğumuz bir olay olmadığı için, olsa olsa bu reenkarnasyonla gerçekleşebilecek bir durumdur diye bir çıkarımda bulunması; ayette zikredilen hayvanlaşmayı gerçek manada değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Burada sayın Öztürk’ün mesh kavramı ile ilgili görüşlerini değerlendirmek istiyorum. Reenkarnasyona delil olarak zikrettiği diğer ayetlerin değerlendirilmesi ise daha sonra yapılacaktır. Ayetlerdeki Maymun ve Domuz şekline dönüştürmeyi bir ceza olarak, gerçek manada kabul edenler olduğu gibi, kabul etmeyenlerde olmuştur. Nesefi, Bakara 65. ayetin tefsirinde “maymunlaşma ile aşağılanmak, hakaret görme özellilerini de taşıyarak maymunlaşın. Çünkü bu, aşağılanmak ve atılmak, değerden düşürülmek manalarınadır. 101 Maide 60. ayetteki “aralarından maymunlar ve domuzlar çıkardığı” ifadesinin müfessirlerin çoğunluğuna göre gerçek, fiziksel bir değişime uğratılarak 100 101 Öztürk, a.g.e.s.67 Nesefi, Medarik’üt-tenzil ve Hakaik’üt-te’vil, Beyrut 1999, C.I, s.96 37 maymun veya domuz haline getirilmişlerdir. Ancak başta tabiin meşhurlarından Mücahid olmak üzere bazı müfessirler bu tür ifadeleri, Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen günahkar kimselerin maruz kalacağı ahlaki çöküntünün mecazi bir anlatımı olarak yorumlamışlardır.” 102 Benzer bir açıklama Ragıp tarafından da verilmektedir. Bu arada “maymun gibi” ifadesinin klasik Arapça’da, iştah ve arzusuna gem vuramayan taşkın insanları anlatmak için sık sık kullanıldığı akla getirilmeli. 103 Öztürk, meshin Yahudiler için ceza olarak meydana geldiğini ve bunun başka ümmetler için olmayacağı anlamına gelmeyeceğini söyler. 104 Öztürk’ün bu iddiasına şöyle cevap verilebilir: “Bu, Allah’ın bir peygamber devrinde gerçekleştirdiği hem Peygamberliğini teyit etmek, hem de insanları sapıklıktan döndürmek amacıyla icaz üzere oluşturduğu olağanüstülüğü içeren bir iddiadır. Reenkarnasyon nasıl ki ayın parçalanması, güneşin cevap vermesi vb. gibi mucizelerle kıyaslanamıyorsa, bunlarla da kıyaslanamaz. Kaldı ki, genel kabule göre hayvana dönüşenler, bütünüyle yok oldular ve günümüzde hayvanlarda yalnızca kendi suretlerini taşımaktadırlar.” 105 Meshin manevi oluşu, başka bir değişle insanların gönüllerini Allah’a İman ve itaatten çevirip, inkar ve isyan ederek şeytana itaate yönelmeleri nedeniyle, özlerini değiştirmelerini ve niyetlerini bozmalarına gelince, işte o, Allah’ın “kuşkusuz Allah kalplerinde olanı değiştirmedikçe onları değiştirmez” ayeti doğrultusunda özlerini hayvan şekline sokmasıdır.” 106 Bütün bu ifadelerden şu sonucu çıkarabiliriz; Geçmiş ümmetlere bir ceza olarak ve Peygamberin bir mucizesi olarak mesh vukubulmuş olabilir. Ama bunun bugün için reenkarnasyon şeklinde devam ettiğini iddia etmek reel hayatla’da uyuşmamaktadır. Kaldı ki nice domuz gibi yaşayıp ta insan gibi aramızda Reşid RIZA, Menar, C.VI, s.448, Kur’an yolu ve Türkçe Meal ve Tefsir, C.II, s.240–241 Muhammed ESED, Kur’an Mesajı, İstanbul 1999, C.I, s.308 104 ÖZTÜRK, Kendi Dilinden Hz. Muhammed, s.68 105 AhmetZekiTUFFANE, Reenkarnasyon, Çev.Arş.Gör.MetinYASA, Mustafa TUNCER ,OMÜİFak.Dergisi, S.10, 1998.Samsun, s.447 106 a.g.e, s.448 102 103 38 dolaşanlar var. Ama hiç birisi domuz suretine dönüşmüyor. Zaten bu tıp açısından da mümkün değildir.Çünkü her canlının gen ve kromozom yapısının değişik olması bunu imkansız hale getirmektedir. Bu ayetlerdeki maksat-Allah en doğrusunu bilir-kalplerin değişmesi ve ahlakın değişmesidir. B-SÜLEYMAN ATEŞ Süleyman ATEŞ, gerek tefsirinde, gerek Kur’an ansiklopedisinde yazdığı Tenasüh maddesinde, gerekse Kur’an mesajı adlı dergide yazdığı makalede Reenkarnasyonu geniş bir şekilde ele alıp incelemiştir. Ateş, klasik anlamdaki Tenasüh inancını reddetmiştir. Şöyle ki: “Bedenden ayrılan ruh, başka bedenlere girmez. Ruhun başka bedenlere girmesine tenasüh denilir. Tenasüh, diğer hayvanlardaki ruhların bir gün insan bedenine girmesi, insan bedeninde olgunluk kazanarak kainatın külli ruhuna karışmasıdır. Şayet insanlık düzeyine gelip de bu beden içinde olgunluk kazanamaz, kötü işler yaparsa, ceza çekmek için ölümden sonra tekrar başka hayvan bedenlerine girer. İnsanlık mertebesine kadar çıkmış olan ruhun geriye gitmesi demek olan bu inanç, ayetlerin ruhuna aykırı olduğu gibi, kainata egemen olan evrime ve bilimsel gerçeklere de aykırıdır. Evet tenasüh, yani bedeni içinde olgunlaşmayan ruhun, ceza çekmek üzere tekrar hayvan bedenlerine düşmesi Kur’an’a ve gerçeklere aykırıdır, ama olgunlaşmayan veya buna vakit bulamadan ayrılan ruhun, yine bir insan bedeninde bir kez daha dünyaya getirilmesi klasik tenasüh değildir.” 107 Ateş bu ifadeleriyle klasik tenasüh anlayışıyla, olabilme ihtimali üzerinde durduğu tenasüh anlayışını ayırmaktadır. Ve şöyle devam etmektedir: “Bedenlerden önce alem-i ervah konusu delile dayanmadığına göre, eğer hadisler sahih ise –ki sahihtir- cenine üflenen ruh, bedenlerden ayrılan ruhların oluşturduğu Süleyman ATEŞ, Reenkarnasyon(Yeniden Bedenlenme), Kur’an Mesajı İlmi Araştırmalar Dergisi, S.13, 14, 15, 1999 İstanbul, s.92 107 39 alemden alınmaktadır. Ya böyledir, ya da cenine ruhun üflenmesi, ona bilincin verilmesi anlamını taşır. Çünkü aşılanmadan itibaren cenin canlıdır. Öyle ise ona ruhun üflenmesi, bilinç verilmesi demektir. Eğer hadislerde anlatılan, ruhun üflenmesiyle kasıt, insana bilinç verilmesi değil de cenine insan ruhunun üflenmesi ise bu, ruhun, bedenden önce var olduğunu gösterir. Şu bedenlerden önce yaratılmış insan ruhlarının oluşturduğu bir ruhlar alemi bulunmadığına göre, bedene üflenen ruh nereden alınmaktadır. Bunun için tek yol kalıyor: Bedenlerden ayrılan ruhlar aleminden alınması yolu. Demek ki cenine üflenen ruh, daha önce insan düzeyine gelmiş, fakat henüz olgunlaşmadan bedeninden ayrılmış bir insan ruhudur.” 108 Mü’minun 23/99-100 ayetin tefsirinde şu izahları yapar: “ayetlerden, ruhun tekrar dünyevi bedene döndürülmeyeceği manası çıkarılabilirse de bu ayette, ruhun hiç dünyaya dönmeyeceği değil, tekrar bedenleneceği zamana kadar bir geçit, yani bir ara zaman bulunduğu anlatılmaktadır. Ayette ruhun ba’solunacağı kesindir. Ancak bu ba’s hemen ölümün ardından değil, belli bir zaman aralığından sonra olacaktır. Cumhur’a göre bu ba’s, ahiret bedenlenmesidir. Ahiret bedenlenmesi muhakkak ama, acaba bu ayette olgunlaşmamış ruha bir kez daha dünyada bedenlenme fırsatının verileceği anlatılmış olmaz mı?Bu ihtimal de var. Ama bu sadece bir ihtimaldir. Kesin kes böyledir, denilemez. Ancak, bu izahlar karşısında bunun, kuvvetli bir ihtimal olduğu ortaya çıkar. Önemli olan kıyamet’i inkar etmemektir. O inanç esası olduktan sonra bir insanın tekrar denenmek üzere bir kez daha bedenlendirilmesi, inanca aykırı bir şey olmayabilir.109 Vakıa 56/60–61 ayetlerin tefsirinde alimlerin daha önce dikkat etmediklerini iddia ettiği bir hususu dile getirmiştir. Süleyman ATEŞ, Reenkarnasyon(Yeniden Bedenlenme),Kur’an Mesajı İlmi Araştırmalar Dergisi,S.13,14,15,1999 İstanbul,s.92 109 a.g.e.s.94 108 40 61. ayetin “sizin yerinize benzerlerinizi getirelim” cümlesinden, ölen kuşakların yerine yine kendilerine benzer kuşakların getirileceği; “sizi bilmediğiniz bir biçimde ve sıfatta inşa edelim” anlamındaki ikinci cümlesinden de ölen insanların, bilinmeyen bir biçimde ve sıfatta yeniden yaratılacakları anlaşılır. Daha önce geçen benzeri ayetlerle karşılaştırılırsa bu ayetlerden de kemal bulmadan ölmüş insan ruhunun, bilinmeyen bir bedene sokulup bedensel hayata getirileceği manası çıkarılabilir. İkinci ayette, yeniden yaratılacak insanın, yaratılma eylemi (halk) fiiliyle değil,(inşa) fiiliyle anlatılmaktadır. Bizce bu söylemden, insanın yeniden yaratılışının, yine ilk yaratılması gibi hücrelerinin bölünüp çoğalmasıyla olacağı anlaşılır. Çünkü inşa, yapı malzemelerini üst üste koyup binayı yapmaktır. İnsanın anne karnında yaratılma eylemi de, bölünüp çoğalan hücrenin üst üste binerek inşa edilmesidir ki bu eylemin ifadesi için, inşa fiili daha uygun düşmektedir. Bu ayetler, olgunluk kazanmış mü’min insanlara değil, ahireti inkar eden, kemal bulmamış cehennem halkına hitaptır. Bundan, olgunlaşmamış inkarcı insanların, olgunlaşmak üzere yeniden bedenlere sokularak yaratılacakları anlaşılır. Bu takdirde ba’s,(yeniden bedensel hayata çıkarma, öldükten sonra dirilme) olayı, kemal bulmamış ruhlara mahsus olabilir. Kemal bulmuş ruhlar, huld cennetine gittiklerinden, bedensel hayata dönmezler. Buna göre ba’s, kemal bulmamış ruhların, kemal bulmak üzere bedensel hayata getirilmesidir ki bedenden bedene geçen ruh, bu bedenler içinde dünyanın ızdırabını, sıkıntılarını çekerek olgunlaşır.110 Duhan 44/34-35 ayetlerinde inkarcıların, ilk ölümden başka bir şey olmadığını söylemeleri kınanmakta ve onların yeniden diriltilecekleri anlatılmaktadır. Şimdi burada ilk ölümden başka bir şey olmadığı söyleminin inkar tarzında anlatımından, ilk ölümden başka ölümlerin olduğu anlamı çıkar. Ama bir çok ölümler, olgunlaşmamış ruhlar içindir. Onlar olgunlaştırılmak üzere yeniden bedenlendirilir, bu kez o hayatlarının ölümünü tadarlar. Fakat ilk hayatlarında olgunlaşıp cennete girme düzeyine gelen ruhlar, artık şu bildiğimiz maddi bedene 110 Süleyman ATEŞ,Kur’an Ansiklopedisi,Tenasüh Mad.C.20,s.269 41 muhtaç olmadıkları için maddi bedene girmezler. İşte bu hususta cennetliklerin durumunu anlatan şu ayetten anlaşılmaktadır: “ orada güven içinde, her meyveyi isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar (sürekli yaşarlar) ve (Allah) onları cehennem azabından korumuştur. 111 Oysa cehennemde olanlar “Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten)çıkmak için (bize) bir yol var mı (acaba)?” 112 demektedirler. Demek ki onlar iki kez bedenlendirilmiş ve iki kez ölümü tattıktan sonra cehenneme düşmüşlerdir. Bu kadar geniş fırsattan sonra olgunlaşmayan insanda cehennemi hak eder. Onun ruhu cehennemde azap çeke çeke olgunlaştırılacaktır. Çünkü her ruh, olgunlaşmaya mecbur ve mahkumdur. Her ruh eninde, sonunda olgunlaşıp yücelmek zorundadır ama bu olgunlaştırma eylemi, başka bedenlere girip yeniden doğmak suretiyle mi, yoksa cehennemde bir takım evrelerden geçirilerek mi olacaktır? Bunu Allah bilir. Şayet böyle bir şey varsa bu, ahireti inkar değildir.Yahut bir ruhun,insan dışı bedenlere girmesi de olamaz. Bu, ancak, olgunlaşmamış insan ruhunun değil, fakat bilincinin, başka insan bedenine tutunup dünyaya gelmesi olabilir. Ruh, şu dünyaya yaşamındaki hatalarının manevi cezasını çektikten sonra Allah onun bilincini başka bedenlerin ruhlarına bağlayıp dünyaya getirebilir. Tabii bunun izahı da kolay değildir 113 Ateş bu konu ile ilgili değişik ayetleri ve hadisleri yorumlar ve şöyle ekler; “ayetlerden ilk anda anlaşılan mana bizim izah ettiğimiz mana olmakla beraber, tenasüh (ruhun bedenleri dolaşması) demek olan bu açıklama Cumhur’un anlayışına aykırıdır. Bu bakımdan bu mananın, ilk anda akla gelen kuvvetli bir mana olmakla beraber Cumhurca ayetlere böyle bir mana verilmediğini belirtmemiz gerekir. Onlara göre haşr, ölülerin, kabirlerinden birdenbire diriltilip kaldırılmaları şeklindedir. 111 Duhan 44/55-56 Mü’min 40/11 113 Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı,s.98 112 42 Bu bilinç verilince çocuk kendini bilmeğe, bilinçli olarak hareket etmeye başlar. Bu şuur ile birlikte ona kabiliyet ve kapasitesi (yani kaderi) de verilir. Çünkü onun kabiliyeti, kaderi büyük ölçüde kendisine verilen bu bilince bağlıdır. Şimdi hadislerde açıklandığı üzere anne karnında çocuğa 120 günlük iken insan ruhu üflenince (başka bir anlatımla bebeğe, ruhun en üst düzeyi olan bilinç verilince) artık doğumuna bir iki gün kala ona bir başka ruhun üflenmesi makul ve bilimsel değildir. Öyle ise eğer bu iddialar doğru ise, evrimini tamamlamamış olan kişinin ruhu değil, bilincinin, bu yeni doğacak insan bedeniyle irtibat kurması, ona asılıp kendini o bedende hissetmesi olabilir. Gerçekte bu bedene gelen onun ruhu değil, sadece onun bilincinin bu bedene tutunması ve kendisini bu bedende hissetmesi olabilir. Başka türlü onun ruhunun, zaten ruhu çoktan aşılanmış bir bedenle dünyaya gelmesi, delile dayanmayan, bilimsel olmayan savlardan ibaret kalır. Dediğimiz gibi bu iddiaya delil olabilecek ayetler bulunduğu gibi, buna aykırı görünen ayetlerde vardır” der ve birçok ayetleri sıralar. 114 Ateş, İslam dünyasında tenasüh inancına İhvan’üs-Safa’nın Risalelerinde rastlandığını ve Nisa 4/56 ayeti bu yönde yorumladıklarını belirtir. Daha sonra Reenkarnasyon iddiası olan değişik vak’aları yorumlar ve sonuç olarak şu izahı yapar; “Bize gelince; tekrar vurgulamak isteriz ki biz bilim adamıyız. Tarafsız ve önyargısız bir bilim adamı olarak konuyu eni boyuna irdeledik. Bu konuda reenkarnasyona delil olabilecek ayetleri, eğer kasıt bu ise reenkarnasyonun ruhun başka bir bedene girmesi şeklinde değil, sadece bilincin, başka bir bedene tutunması şeklinde olabileceğini, yoksa zaten yeni doğacak çocuğun bedeninde ruhun ta döllenmeden itibaren var olduğunu, fakat bunun canlılık veren ruh olduğunu insani ruhunda hadislere göre 120 günlük iken cenine üflendiğini, doğma zamanından bir iki gün veya birkaç gün, birkaç saat önce ruh üflenmesinin söz konusu olmayacağını; bu anlayışa karşı olan Cumhur’un ise, ölen insanın ruhunun 114 Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı, s.99-102 43 herhangi bir bedene tutunup dünyaya dönmeyeceği, ancak kıyamette ruhların yeniden bedenlere sokulup diriltilecekleri kanaatinde bulunduğunu anlatmaya çalıştık. Bir bilim adamı olarak bu anlayışı “kesin biçimde reddetmiyoruz, kabul de etmiyoruz.”Bu anlayışa kanıt olabilecek ayetler yanında bunun olmayacağı anlamına gelecek ayetler de bulunduğunu söylüyoruz. Kesin reddetmiyoruz; çünkü bir gün şayet bunun gerçek olduğu kesin kanıtlarla ispatlanırsa, o zaman “hayır, ille de Kur’an ‘da böyle bir şey yoktur” diye dayatmanın bir anlamı kalmaz. Çünkü bizim dayatmacı tutumumuz ve açıklamamız, Kur’an’a zarar verir. Zira bu kadar da iddia var. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmış olaylar var. Bir insanlık tarihi var. Bu tarih boyunca bu iddianın güçlü taraftarları var. Herhalde bu konuda kesin hüküm yerine, bunu zamanla ilmin çözümüne bırakmak daha uygun olur. Şayet varsa bu, ahireti inkar değildir. Çünkü yersel ruhların bilincinin başka bedene yapışıp gelmesi veya kendisini o bedende hissetmesi, süreklilik göstermez. Gerçeği Allah bilir” 115 diyerek kesin bir sonuca varamayız. 115 -Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı, s.107-108 44 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM REENKARNASYON VE AHİRET İNANCI Sözlükte “son, sonra olan ve sonrakiler” gibi manaları olan ahiret kelimesi, terim olarak dünya hayatından sonraki ebedi hayat karşılığında kullanılır Ahiret terimini bazı alimler; “İsrafil(A.S)’in Sur’a birinci üfürüşüyle başlayan ve cennetlikleri Cennete, cehennemliklerinde Cehenneme girmesine kadar bütün ahiret hallerini içine alan hayat” olarak tanımlarken, bazıları da; “ikinci Sur’un üfürülüşü ve insanların tekrar diriltilmelerinden sonra başlayan ve sonsuz olarak devam edecek olan hayat” diye tarif etmişlerdir. Ancak ölümle dünyadan ayrılan insanın, kıyametin kopuşuna ve ikinci hayat için cesetle birlikte mahşerde diriltilmesine kadar başından geçen hadiseleri dünya hayatından sayma imkanımız olmadığından ve Hz.Peygamber (SAV), insanın ölümünü müteakip girip mahşerdeki dirilişe kadar kalacağı “Berzah Alemi ” ahiret duraklarından ilki olarak nitelendirdiği için, ahireti, berzah hayatını da kapsayacak şekilde tarif etmek daha isabetli olur. O zaman ahireti şöyle tanımlayabiliriz: “Ahiret, ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam edecek olan bir hayattır.” 116 İslam’da ahiret gününe inanmak İmanın bir rüknü, akidenin, inancın bir parçasıdır. Bu sebeple ahirete iman etmeyen gerçek mü’min olamaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Mü’minlerin vasfı sayılırken ; (Onlar) namaz kılan, zekat veren ve ahirete de kesinlikle inanan (mü’minlerdir)” 117, buyurulur.118 İslam nazarında bu dünyanın, insanların, hayvanların, doğanın: kısacası evrendeki her şeyin yaratılmasının belli bir amacı ve hikmeti vardır. Özellikle Kelam, Şerafettin GÖLCÜK, Süleyman TOPRAK, s.367 Bakara,2/4 118 Kelam, Şerafettin GÖLCÜK, Süleyman TOPRAK ,s.368 116 117 45 insanın yaratılması bir imtihan ve deneme içindir. Bununla birlikte, insanın tüm arzu ve isteklerini gerçekleştirme imkanına sahip olmadığını söylemeliyiz. Gerek diğer fertlerle ilişkileri, gerekse içinde yaşadığı sosyal çevre, insanın durumunu önemli ölçüde etkiler. Bu etkilerin bir kısmı onun imtihanını kolaylaştırırken, diğer bir kısmı zorlaştırabilir. İnsanlar arasındaki ferdi ve sosyal adaletsizliklerin, haksızlıkların, dengesizliklerin, bozuklukların -bu dünyada telafi edilemeyenlerintelafi edileceği nihai yer ahiret hayatıdır. Burada şunu hassasiyetle vurgulamak gerekir ki, insanoğlunun hiçbir zaman içinde bulunduğu ferdi ve sosyal çarpıklıkların esiri olmamaları gerekir. İnsanların, kendi atalarının hatalarını tekrarlamamaları hususunda Kur’an tarafından sık sık uyarıldıklarını görüyoruz. Dolayısıyla her ferdin bu çarpıklıklarla mücadele etmesi gerekir. Bazen bu problemlerin çözümü bir insan hayatına sığmayabilir; bu takdirde pek çok kimse dünyada hak ettiği ölçüde insanca yaşama imkanına kavuşmayabilir; bütün bunların telafisi de ahiret hayatı ile sağlanacaktır. İnsanlar arasındaki adaletsizliklere sebep olan kişiler, bunun hesabını bu dünyada olmazsa bile, ahirette vereceklerdir. Yine özürlü insanların imtihanı ile sağlıklı insanların imtihanı bir tutulmayacak, herkesin durumu kendi şartları içerisinde değerlendirilecektir. Bu bağlamda kimsenin hakkı kimsede kalmayacak ahirette “boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır”. Dolayısıyla, ahiret hayatının varlığı çok özel öneme sahiptir; mahiyeti ise, hayatın neticeleri ve amaçları ile ilgilidir ve insanın bu dünyadaki çabalarının uzun vadedeki meyvelerine yöneliktir. 119 Bu konuda Fazlurrahman da şu ifadelerde bulunuyor “o gün karar günüdür. Artık o gün bir şeyi değiştirmek, yeni bir davranış tarzı seçmek yada hatalarını düzeltmek için hiç kimseye fırsat verilmeyecektir. Çünkü bu durumlar için sadece bu dünyada fırsat verilir ve sadece bir defa verilir(zira Kur’an, “Karma” veya yeniden dünyaya gelme ve tenasüh gibi fikirleri kabul etmez.)O 119 A.Bülent BALOĞLU, İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon),s.103-104 46 halde burada verilen şu hayat insanın çalışabileceği, kazanabileceği veya sonuçta hayırlı meyveler verecek olan tohumları ekebileceği tek hayattır 120 Nitekim değerlendirmeyen Kur’an-ı Kerim, ve harcayan boşa ellerine fırsat insanların, öte geçtiği halde dünyanın bunu çetinliğini anladıklarında yalvarmalarının bir fayda vermeyeceğini,kendilerine bir fırsat daha tanınması şeklinde isteklerinin yerine getirilmesinin asla mümkün olmadığını açık ve net bir dille belirtir. Daha önceki azgın kavimlerin bu yöndeki son çırpınış ve isteklerinin de fayda vermediğini birer ibret vesikası olarak gözler önüne serer. Kur’an’da ifade edildiği gibi, müşrikler, kendilerine ölüm gelip çattığında “Rabbim beni geri gönder ki boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım” 121 şeklinde yalvaracaklar; ama kendilerine, bu isteklerinin “boş sözden” ibaret olduğu bildirilecektir Yine onların “Rabbimiz! Gördük, duyduk, şimdi bizi dünyaya geri gönder de, iyi işler yapalım” 122 şeklindeki pişmanlıkları bir fayda vermeyecektir. Tadacakları azabın kokusunu alınca biraz daha süre istemeleri de dikkate alınmayacaktır. 123 Sonuçta bütün bunlar karşısında kafir ve müşrikler çaresiz bir şekilde şunu demekten kendilerini alamayacaklardır: “Keşke toprak olsaydım” 124 Sadece şu zikrettiğimiz birkaç ayet bile, insan için yalnızca bir ömür süresinin olduğunu ve bu ömrü iyi bir şekilde değerlendirmekten başka çıkar yol olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. 125 Kur’an ayetlerine paralel olarak, insanın birden fazla hayat şansına sahip olacağına dair Hz.Peygamber’ den de hiçbir rivayet yoktur. Tam aksine, herkesin tek bir hayatının olduğu ve bunun Allah’ın kanunu, yani Sünnetullah olduğuna dair elimizde bir rivayet vardır. İbn Mace’nin Sünen’inin “Cihad” bahsinde (no:2800) geçen ve Cabir b. Abdillahtan gelen bu rivayet şöyledir (Babam)Abdullah b. Amr b. Haram(r.a.) Uhud (savaşı) günü şehid edilince Rasulullah bana sordu; “Ya Cabir! Allah’ın babana söylediği sözü sana haber vereyim mi? “Evet” dedim. Allah hicap (perde) arkasında olmaksızın (şehitlerden) hiç kimse ile katiyen konuşmamıştır; ancak babanla perdesiz ve Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, s.247 Mü’minun, 23/99–100 122 Secde, 32/12 123 Şura, 26/202–207 124 Nebe, 78/40 125 İslam’a Göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon)s.104-105 120 121 47 doğrudan doğruya konuştu ve ona “Ey kulum! Benden ikram iste sana vereyim” buyurdu. Babanda “Ya Rabbim! Beni tekrar dirilt ki, bende senin uğruna ikinci defa şehit edileyim” dedi. Allah şöyle cevap verdi: “İnsanların dünyaya hiç dönmeyecekleri hükmü şüphesiz, benim tarafımdan önceden haber verilmiştir.” Bunun üzerine baban: “Ya Rabbi! O halde bu durumu arkamda kalanlara bildir” dedi. O zaman Allah, Ali İmran, 3/169. ayetinin tamamını indirdi. Görüldüğü gibi, Hz.Peygamber de insanları tek bir hayat süresine sahip oldukları noktasında uyarmıştır; bugünün işini yarına bırakmamalarını, iki günü birbirine denk geçirmemelerini, geçici dünya hayatına tamah etmemelerini öğütlemiştir. 126 Akıl, ölümden sonraki hayatı, düşünme kanunlarıyla anlamaktan aciz olduğu gibi, deneysel bilimlerle uğraşan bilim adamları da gözlem ve deneylerle bu alemi ilmi kayıtlara geçirme imkanına sahip değillerdir. Kelam ilminde böyle akıl ve deneyle ispat edilemeyen ve yalnız Peygamberler vasıtasıyla gelen nakli delillerle sabit olan itikadi esaslara “sem’iyyat” adı verilmektedir ki, kabir ahvali, ölümden sonra dirilme, Hesap, Sırat, Cennet, Cehennem ve Ru’yetullah gibi ahirete müteallık konuların hepsi sem’iyyattan dır. Sem’iyyat bahislerinde akıl, haber verilenleri tasdike yarar. Yoksa haber verilmeyen hususları araştırmak onun görevi değildir. Zaten buna gücü de yetmez.127Açıklamak gerekirse; Haşir ve ahiret, yani yeniden yaratılıp diriltilme ve beka alemindeki hayata kavuşma. Bu olay birinci surla kıyametin kopması, ikinci surla ruhların cesetlere gelip birleşmesi ve üçüncü surla mahşer yerinde toplanması emriyle başla yacak. Kur’an ve sünnet böyle olduğunu söylüyor. Bizde böyle olacağına inanıyoruz. İlk iki süre şu ayetle açıklanıyor, “Sur’a üfürülür ve Allah’ın dilediklerinden başka göklerde kim var yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha Sur’a üflenir ve onlar kabirlerinden kalkıp bakışırlar. 128İşte bu şaşkın bakışlarla etrafı süzen ve nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeyen insanlar ve sair canlılar, üçüncü sur ile bir yere davet edildiklerinin bilincine varır ve bulundukları yerden hareket ederek çağrılan yere gelip toplanırlar. İşte buraya ölülerin diriltilip toplandığı yer anlamına gelen İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon), s.105 Süleyman TOPRAK, Ölümden Sonraki Hayat, s.21-22 128 Zümer,39/69 126 127 48 “mahşer yeri” denir ki, o da Haşr kökünden gelir. Haşr ise, diriltme, toplanma, kovalama, takip etme anlamlarına gelmektedir. Haşir akidesi açısından, her ferdin hesabı, kendi hayatının girinti ve çıkıntılarına göre olacaktır. Buna göre binlerce cesede girmiş-çıkmış bir ruh hangi şahsiyetle haşr olacak ve hangi durumuna göre ceza ve mükafat görecektir? Bu sorulara reenkarnasyon inancında cevap bulmak mümkün değildir. Reenkarnasyona göre, kader ve ahiret inancı, Cennet ve Cehennem de dahil olmak üzere yara alıyor. “Kul kendi kaderini kendisi yaratır” diyerek kaderi, Cennet ve Cehennem de dünyadadır; herkes yaptığının cezasını mutlaka burada çekecektir” diyerek de ahireti inkar ediyorlar. Burada belki kısmen cezalar var, ancak bu onların mümkün görmediği ruhun tekamülü açısından, kısmi bir cezalandırmadır. Ancak, burada sadece ceza değil, dinin kurallarına uyup, ahlaki esaslara göre yaşayan insanlara mükafat da vardır ve onlar dürüst yaşamalarının karşılığını da tam olarak görmemektedirler. Bazen de haksızlıklara ve zulümlere maruz kalmaktadırlar ki, buda esas ceza ve mükafatın başka bir aleme bırakıldığının açık delilidir. 129 Kur’an-ı Kerimin hiçbir ayetinde insanların ölüm sonrasında defalarca diriltileceğine ve ruhlarının başka başka bedenlerde yeniden doğacağına dair açık bir hüküm yoktur. Kur’an’da yeniden dirilmeyi ifade eden ayetlerin temel esprisi, Allah’ın inkarcıları yalanlamasıdır. Çünkü inkarcılar her şeyi bu dünya hayatından ibaret saymışlar, yapmış oldukları kötülüklerin hesabının kendilerinden sorulmasının imkansız olduğunu iddia etmişler, Allah’ın insanları yeniden diriltmesi diye bir olayın söz konusu olmadığını ileri sürmüşlerdir. Kur’an ise onları bir defa dünyaya getiren Allah’ın öldükten sonra onları ahiret için yeniden diriltmesinin, hesap için bir araya toplamasının (haşr) mümkün olduğunu söyler. Dolayısıyla, Kur’an nazarında dünyevi hayat ölüm sonrasında, kıyametin kopmasıyla birlikte uhrevi hayata dönüşecektir. Burada insanlar yaptıklarının hesabını verecekler ve amellerinin karşılığına göre Cennet yada Cehenneme gideceklerdir. Allah’ın kendisinden razı olduğu kimseler, ebedi Cennet hayatıyla -Arif ARSLAN,İman Esasları açısından Reenkarnasyon,s.158 -159 129 49 ödüllendirilirken, O’nu inkar eden, O’na eş koşan ve dünya hayatına tapan kimselerde, yakıcı Cehennem ateşiyle cezalandırılacaklardır. 130 İslamda suç ve ceza ferdidir. Kimse kimsenin günahını çekmez, herkes kendi günahının cezasını çeker. Tenasüh açısından baktığımızda ruh, bir bedende iyi, bir bedende kötü, bazen bir hayvan, bazen bir çöpçü, bazen sultan. Kim hangi bedenle ceza çekecek, hangisiyle mükafat görecek. Ben hakkımı kimden, nasıl alacağım. Olgunlaşmış kişiye ceza verilmeyeceğine göre, hak sahipleri hakkını kimden alacak? Yoksa bu inançta, yapanın yaptıkları yanına kar mı kalıyor? Öyleyse bu zulüm değimli? Bu konuda Kur’an-ı Kerim de şöyle buyurulmaktadır: “Kim bir kötülük işlerse, onunla benzeri bir şekilde cezalandırılır. Ve o, Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaktır” 131. “Hiçbir günahkar, başka birinin günahını yüklenip cezasını çekmez.” 132 İslam’da suç ve ceza ferdidir dedik. Kimse, kimsenin günahını üstlenemez, herkes kendi günahının cezasını kendisi çeker. İsterse bunu gönüllü olarak yapacağını iddia ederek, bazı beyinsizlerin dediği gibi “senin günahların bana yazılsın, vebalin benim olsun, ben çekerim” desin. Bunları Kur’an kafir olarak nitelendiriyor, sahibi kafir olmasa bile, bu sözün onu küfre götüreceği Ankebut 29/12-13 ayetlerinde açıkça anlatılıyor: “Küfre sapanlar, iman etmekte olanlara dedi ki; “siz bizim yolumuzu izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim.” derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler. (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri A.Bülent BALOĞLU,İslama Göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon),s.111 Nisa.4/123 132 En’am.6/164, İsra.17/25, Fatır.35/18 130 131 50 taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir”. 133 SONUÇ Buraya kadar zikrettiğimiz ayet ve hadislerin anlamlarından ve yapılan yorumlardan anlıyoruz ki, insan öldükten sonra ruhu, adına berzah veya ruhlar alemi dediğimiz bir yere gidecek ve orada yeniden diriliş olacağı güne kadar bekleyeceklerdir. Fakat bu gidişin, dünyaya bir başka bedende dönüşü asla olmayacaktır. Nasıl ki ana rahminden çıkan bir çocuk, yeniden tekrar oraya dönemiyorsa, bu dünya hayatından çıkarak kabir hayatına giden bir ruh’ta oradan çıkarak geriye tekrar dönemeyecektir.” 134 “Ölümle birlikte mükellefiyet, yani ibadet ve amel sona erer. Nitekim Hz. Peygamber, insan öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak yaptığı üç şeyden dolayı(sadece)sevabı devam edip gider. Topluma yönelik sadaka, faydalı ilim ve kendisine hayır dua eden evlat” 135 buyurarak ölümle birlikte mes’uliyetin de sona erdiğini açıklamaktadır. 136 Tenasüh inancı naslara aykırı olduğu gibi akli bakımdan da tutarsız görülmüş, metafizik ve mantık ilkeleriyle emprik açıdan haklı eleştirilere tabi tutulmuştur. 137 Süleyman ATEŞ, reenkarnasyon hakkında Cumhur’un görüşünü zikrettikten sonra şu açıklamayı getirir. “Bize gelince; tekrar vurgulamak isteriz ki biz bilim adamıyız. Tarafsız ve önyargısız bir bilim adamı olarak konuyu eni boyuna irdeledik. Bu konuda reenkarnasyona delil olabilecek ayetleri, eğer kasıt bu ise reenkarnasyonun ruhun başka bir bedene girmesi şeklinde değil, sadece bilincin, başka bir bedene tutunması şeklinde olabileceğini, yoksa zaten yeni Arif ARSLAN, İman Esasları Açısından Reenkarnasyon s.160 Celal KIRCA, İslam Dinine göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi, S.3,1986.Kayseri, s.234 135 Müslim, Vasiye,14, Ebu Davud, Vasaya, 14, Tirmizi, Ahkam, 36 136 Celal KIRCA, İslam Dinine göre Reenkarnasyon,E.Ü.İ.F.Dergisi,S.3,1986.Kayseri,s.234 137 İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.4,s.336,Tenasüh Mad. 133 134 51 doğacak çocuğun bedeninde ruhun ta döllenmeden itibaren var olduğunu, fakat bunun canlılık veren ruh olduğunu insani ruhun da hadislere göre 120 günlük iken cenine üflendiğini, doğma zamanından bir iki gün veya birkaç gün, birkaç saat önce ruh üflenmesinin söz konusu olmayacağını; bu anlayışa karşı olan Cumhur’un ise, ölen insanın ruhunun herhangi bir bedene tutunup dünyaya dönmeyeceği, ancak kıyamette ruhların yeniden bedenlere sokulup diriltilecekleri”görüşünü ileri sürer.138 Süleyman ATEŞ’in “bilinç tutunması” şeklinde ifade etmeye çalıştığı Reenkarnasyona Yusuf Şevki YAVUZ’un şu ifadeleriyle cevap vermek uygun olacağını düşünüyoruz: “Her şeyden önce insan bilincinin sürekliliği ve kişisel kimliğin korunması hem klasik, hem de çağdaş felsefi ve psikolojik yaklaşımlar açısından temel bir postülat olarak kabul edilmektedir. Buna göre reenkarnasyon iddialarının makul olabilmesi için insanın, şu anda neticesini yaşadığı ileri sürülen önceki hayatını mutlaka hatırlaması gerekirdi. Halbuki hiç kimse daha önce bir bedende yaşadığını hatırlamamakta, aksine insan, kendisinde onun diğer varlıklardan ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu gösteren bir benlik şuuru bulunduğunu hissetmektedir. Diğer taraftan tenasüh akidesi ahlaki nedensellik ihtiyacını tatmin etmekten ve dolayısıyla insanın sorumluluğunu temellendirmekten yoksundur. Çünkü insan, var olduğu öne sürülen önceki hayatını hatırlamadığına göre şu anda hangi sebeple ödüllendirildiğini veya cezalandırıldığını bilemeyeceği için böyle bir mükafat veya ceza anlamsız kalır ve ahlaki açıdan bir fayda sağlamaz. Bu tutarsızlıklarının yanı sıra tenasüh akidesi hem insanın kalıtım yoluyla ebeveynden çocuklara intikal eden ruhi-bedeni özelliklerini açıklayamamakta, hem de dünyada sürekli olarak devam eden nüfus artışına makul bir izah getirememektedir. Zira bugün bilim insanın kalıtım yoluyla kazandığı ruhi-bedeni özellikleri bulunduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Tenasüh iddiasına göre ölümle birlikte başka bir bedene intikal eden ruhun kendi karakterine uygun bir bedeni nasıl seçtiği ve bu durum karşısında kalıtımın nasıl açıklanacağı bilinememektedir. Yine tenasüh inancına göre evrendeki ruhlar belli sayıdadır. Bu durumda dünya 138 Kur’an Mesajı, İlmi Araştırma Dergisi, S.13–14–15,s.108 52 nüfusunun statik olması veya azalması gerekirdi. Halbuki realite bunun aksini göstermektedir. Görüldüğü üzere tenasüh inancı hem İslam akaidine hem de felsefi ilkelerle tecrübi verilere tamamen aykırıdır.” 139 Dr. Can POLAT 1989’a kadar yaklaşık 200 reenkarnasyon olayını incelemeye aldığını ve bu olayların coğrafi olarak tümü de Akdeniz Bölgesinde, Mersin-Antakya arasındaki yörede ortaya çıktığını ifade ediyor ve yoğunluğun Antakya ve çevresindeki kasaba ve köylerde toplandığını belirtiyor. 140 Tarihte Nusayrilerin bu bölgelerde yaşadıkları sabittir. 141Nusayriliğin inanç esaslarından birisi de tenasüh ve hulüldür.142İstatistiklere göre reenkarnasyon iddialarının-vakıalarının yoğunlukla bu bölgelerden çıkmış olması da, bu iddialarda bulunanlarda Nusayrilik götürmüştür. inancının etkin olduğu fikrine bizleri İslam dinindeki “yeniden dirilme(ba’s) ile tenasüh inancındaki yeniden dirilme arasında farkların olduğunu belirtmeliyiz. Birinci fark, tenasüh olayında ferdi dirilme söz konusu iken , İslam’da ki yeniden dirilme herkes için aynı anda vuku bulacak olan top yekün bir dirilmedir. İkinci olarak; İslam dinine göre, kozmik düzen kıyametin kopması ile bozulacağından, yeniden dirilme bu dünyadan ayrı bir mekanda gerçekleşecektir. Halbuki, Hint tenasüh akidesine göre, dirilmeler hep bu dünyada olacaktır. Üçüncü fark ise, İslam dininde yeniden dirilme, tamamıyla Allah’ın iradesi dahilinde gerçekleşen bir olaydır. İnsan bu dünyada yapmış olduğu amellerden hesaba çekilecek olsa bile, yeniden dirilme bu amellerin doğrudan bir sonucu değildir. Diğer taraftan, Hint tenasüh anlayışında yeniden dirilme insanın karmik birikimlerinin zorunlu bir sonucudur. 143 “Gerek tabii olaylarda, gerekse hipnoz seanslarında reenkarnasyonu doğrulayan konuşmalar ve bilgiler elde edilmektedir.Bu olayların makul izahını nasıl yapacağız.? İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,C.4,s.336 -337 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.62 141 Ethem Ruhi FIĞLALI, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri,s.184 142 a.g.e.,s.186,Mehmet ÖZ,M.Ü.İ.Fak.Öğretim üyesi,Türkiye’de Aleviler,Bektaşiler,Nusayriler,s.190 143 -Ali İhsan YİTİK,Hind Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla İlişkisi,İstanbul 1996,s.193 139 140 53 Gerek ruh çağırma seanslarında ve gerekse reenkarnasyon olaylarında gelenlerin ruh değil, cin veya şeytanın olması muhtemeldir. Bu ihtimal daha kuvvetli ve dini anlayışa daha uygun olmaktadır. Zira gelen varlıkların söyledikleri şeyler ve verdiği bilgiler kısmen doğru çıksa da çoğu kere yalan ve yanlış olmaktadır. Özellikle şahsiyet değişikliklerinde verilen bilgiler, bir fikir montajı imajını vermektedir. Eskiden beri bilinen bir diğer gerçek daha vardır ki, o da cin toplama ve çağırma faaliyetidir. Ruh çağırma seanslarıyla, cin çağırma seansları arasında yapılacak bir karşılaştırma, bu ikisi arasındaki münasebeti ve ayniliği ortaya çıkartır sanırım.” 144 “Hipnoz altında hiçbir yönlendirme olmaksızın yada uyanıkken kendiliğinden ortaya çıkan kimlik değişiklikleri yani kişinin kendisini farklı birisi olarak tanıtması dissosiyatif bozukluk adı verilen psikiyatrik rahatsızlığın belirtisidir. Bu hastalığın en şiddetli biçimine çoğul kişilik(dissosiyatif kimlik bozukluğu) denilir ve hasta farklı zamanlarda farklı kimliklere b ürünür, bu kimlikler birbirinden kısmen habersizdir.” 145 Bu kişilerin ortaya çıkış nedenleri, teşhis ve tedavi süreçleri oldukça iyi bilinmektedir. 146 Cinler çok uzun ömürlü oldukları için tecrübeleri çoktur. Birde hızlı hareket edebildikleri için haber alma imkanları binlerce kat fazladır. Ruh çağırma ve Hipnoz seanslarında bazı kişilerin geçmiş hayatlarına dair bir takım bilgiler verebilir. Şunun veya bunun ruhu olarak kendisini takdim eden bu varlıkların her söyledikleri doğru değildir. Bazılarının doğru olması, her söylediklerinin doğru olmasını gerektirmez. Bu bir aldatmacadır ve şeytanın taktiklerine uygun düşmektedir.”147 “…onların bizim bilmediğimiz konularda bazı şeyleri söylemesi, gaybı bildiklerini göstermediği gibi, reenkarnasyonu’da göstermez. Onların söyledikleri ve bilgileri, çoğu zaman eksik, kasıtlı ve yanlıştır. Pozitif düşünce ve metot, melek, cin ve şeytanı tanımıyor ve varlığını kabul etmiyor diye bunları -Celal KIRCA, İslam Dinine Göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi,S.3,1986 Kayseri,s.236 -237 WWW Hayrettin KARAMAN.net . 146 Arif ARSLAN, İman Esasları Açısından, Reenkarnasyon s.191 -196 147 a.g.e.,s.135,Süleyman ATEŞ,İnsan ve İnsanüstü,s.49 144 145 54 reddedemeyeceğimiz gibi, ruhçuların iddia ettikleri gibi reenkarnasyonu’da kabul edemeyiz. Ruha inanırız, ancak ruhun bir başka bedende yeniden hayat sürmesine inanamayız. Ruh çağırma ve hipnoz seansları sırasında elde edilen bilgileri, ruhun değil de kafir cinlerin veya diğer bir ifade ile şeytanların verebileceği ihtimalinin daha kuvvetli olduğu kanaatindeyiz. Ruh çağırma ve hipnoz seanslarının istia’ze ile birlikte Kur’an’dan bazı ayetlerin okunarak yapılması halinde, gelen bu varlıkların ruh mu, yoksa cin veya şeytan mı olduğu konusunda bize bir bilgi verebilir. Bir okumadan birde Kur’an okuyarak yapılacak deneyler bize bu gerçeği gösterecektir sanırım.” 148 Özetle diyebiliriz ki; Cenab-ı Allah kainatı yaratıp başıboş bırakmadı. “En mükemmel varlık” olarak nitelendirdiği İnsan’ın dünyada mutlu ve huzurlu yaşayabilmesi, Allah’ın rızasını kazanabilmesi için, Peygamberleri ve ilahi kitapları gönderdi. Bu peygamberler ve kitapların tek gayesi vardı o da; İnsanların Rab’lerini unutmamaları ve dünyada yaptıklarının bir gün hesabını vereceklerini bilmeleridir. Allah tarafından gönderilen “Kutsal Kitap”ların içeriğine bakılırsa: Orada Peygamberlerin ilahi mesajı anlatma mücadeleleri ve insanların bu dünyada yaptıklarının bir gün hesabının sorulacağı inancının (ahirette hesap) ve bunun için öldükten sonra dirilmenin geniş bir şekilde işlendiği görülmektedi r. Bunlar bütün semavi kitaplarda bulunan ortak noktalardır. Bütün Peygamberler de bu gayeye mebni çalışmışlardır. Ruh’un ölümsüzlüğü, öldükten sonra dirilmenin olmayacağı, Cennet ve Cehennemin ruhun reenkarnasyonu ile bu dünyada gerçekleşeceği vb. ilkeler i benimseyen reenkarnasyon inancı, İslam’ın ahiret inancına aykırıdır ve reddedilmiştir. Bu görüşe göre, Allah’ın gönderdiği Kitaplar ve Peygamberlerin ne için gönderildiğinin izahı mümkün değildir. 148 Celal KIRCA, İslam Dinine Göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi, S.3, 1986 Kayseri, s.242 55 Hukuk’un temel ilkelerinden biri olan “suç’un ferdiliği” esası, değişik bedenlere girmiş bir ruh için nasıl izah edilecektir.? Dünya hayatında homoseksüel veya transseksüel tercihler yapan bir gurup insanı, efendim bunlar –geçmiş yaşamlarında şimdi bulundukları cinsiyetten başka bir cinsiyette bulunuyorlardı, onun için önceki bedenlerine ilgi duyuyorlar, buda gayet normaldir-diye bir sapıklığı ve sapkınlığı meşru ve masum göstermek ,üçüncü bir insan cinsi ihdas etmenin normal olduğu şeklinde bir görüş belirtmek 149 İslami açıdan doğru bir görüş olmadığı izahtan varestedir. Reenkarnasyon inancı içinde “Allah’ın affetmesi, bağışlaması da anlamını yitirmektedir. Allah ile kul arasındaki özel ilişki birçok bakımdan zedelenmektedir. Ayrıca ruhçu öğretiyi savunanların yazdıklarına baktığımızda, ibadetlerin ruhun gelişmesi ve tekamülünü tamamlaması noktasında nasıl bir işlev gördüğü konusu da müphem kalmaktadır. 150 “Ehl-i Sünnet uleması tenasüh’ü ve ehl-i tenasühü reddetmişler, onları İslam dairesi içinde kabul etmemişlerdir. Yalnız kişinin hem Müslüman olduğunu iddia etmesi, hem de reenkarnasyona inanması; -İslam’ın inanç esaslarını inkar etmediği sürece- alt tarafı Hint, üst tarafı Müslüman şeklinde, garip bir görüntü arz etmesinden başka bir şey değildir”151 Türkiye’de İlahiyat camiasından olup’ta Reenkarnasyonu reddetmeyen ve fakat kastettikleri şeylerin farklı olduğunu düşündüğümüz Yaşar Nuri ÖZTÜRK ve Süleyman ATEŞ bey’lerin, öldükten sonra dirilmeyi ve haşri reddetmeksizin yaptıkları izahlar, bir “bilim adamı ve entellektüel perspektif”in sonuçlarından başka bir şey değildir. “Kur’an’ın reenkarnasyona karşı çıkmadığı, aksine onu desteklediğini iddia edenlerin asıl yapmaları gereken şey; öncelikle Kur’an hükümleri ile 149 Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon,s.107 B.BALOĞLU, İslam’a Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon)s.101 151 a.g.e.,s.198 150 56 çelişmeyen bir reenkarnasyon tarifi ortaya koymak ve reenkarnasyonu açıkça desteklediği var sayılan Kur’an ayetlerinin karşısında, buna geçit vermeyen diğer Kur’an ayetlerinin de herkes tarafından kabul edilebilir, makul açıklamalarını yapmaktır.”152 Kanaatimize göre ; Kur’an-ı Kerim perspektifinden bakıldığı zaman reenkarnasyon inancı, batıl ve boş bir düşüncedir. Akıl, mantık ve ilimle ilgisi yoktur. Sağlam bir düşünceye ve dengeli bir hayat anlayışına kesinlikle uymayan bir inançtır.153 152 a.g.e,s.201 Mustafa ÇETİN,Kur’an Işığında Reenkarnasyon,Diyanet İlmi Derği,ekim,kasım,aralık,1995.C.31,S.4,s.128 153 57 KAYNAKÇA Arslan, Arif, İman Esasları açısından Reenkarnasyon, Nesil Yayınları, İstanbul, 1997 Ateş, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, Küba Yay.İstanbul, 1997, 30.C ………………..Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, ty.12C ………………..İnsan ve İnsanüstü, dergah yayınları, İstanbul, 1985 el-Bağdadi,Abdulkahir b.Tahir.Muhammed, el-Fark beyne’l-Fırak, Terc.Ethem Ruhi Fığlalı;Mezhepler arasındaki Farklar, Ankara, 1991 Baloğlu, Adnan Bülent, İslam’a Göre Tekrar Doğuş, Reenkarnasyon, Kitabiyat, Ankara, 2001 Bilmen, Ömer Nasuhi, Muvazzah İlm-i Kelam, Fatih Enes Kitabevi, İstanbul, 2000 Cerrahoğlu, İsmail ve Talat Koçyiğit, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara, 1984, I.C. el-Cevziyye, İbn Kayyım, Kitab’ur-Ruh, Terc. Dr. Şaban Haklı, İz Yayıncılık, İstanbul, 2003 Çaycı, Sadi, Ruhçuluğa göre Kur’an Öğretisi, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1989 Çobanlı, Cem, Reenkarnasyon, Omega Yayınları, İstanbul, 2005 58 Çetin, Mustafa, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, ekim, kasım, aralık 1995, C.31, S.4 ed-Dımeşki,Muhammed b.Ebil İz, Şerhu Akidetit- Tahaviye, Müessesetür Risale, Beyrut, 1995 Ebu Davud, Süleyman b.Eş’as es Sicistani, Sünen, Çağrı Yayınları, II.baskı, İstanbul 1992, 5C. Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, çev.Alparslan Açıkgenç, Fecr Yayınları, Ankara, 1987 Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, Selçuk Yayınları, Ankara, 1990 Gölcük, Şerafettin, Süleyman Toprak, Kelam, Tekin Kitabevi, Konya, 1991 Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul, 1978 İbn Hacer el-Askalani, Fethul Bari bi Şerhi Sahihil-Buhari, I-XV, Beyrut, Dar’ul Fikr, 2000 İslam Ansiklopedisi, M.E.B.Yayınları, İstanbul, 1974 İbn Manzur, Ebul-Fazl Cemaluddin Muhammed b.Mukrim el-Efrıki, Lisan’ulArab, Dar’ul Maarif, Kahire, ty. İslam da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Marmara Üniv.İlahiyat Faültesi Yayınları, İstanbul, 1997 İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali, El- Fasl fil Milel vel Ehvai ven Nihal, Dar’ul cil, Beyrut, 5C. Kırca, Celal, Erciyes Üniv.İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.3, Kayseri, 1986 Kurtubi, Ebu Abdillah, el- Camiu li ahkamil-Kur’an, Dar’ul-İhyaut-Turasil Arabi, Beyrut, Lübnan 59 Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB.Yayınları, Ankara,2004, 5C. Kur’an Mesajı, İlmi Araştırma Dergisi, S.13-14-15, Kuba Kur’an bilimleri araştırma vakfı, Ocak, şubat, mart, 1999 Mevdudi, Ebul’ A’la, Tefhimül Kur’an, İnsan yayınları, İstanbul, 1986 Mehmed Vehbi, Konyalı, Hülasatül Beyan, Üç dal Neşriyat, İstanbul Nevevi, el-Minhac Fi Şerhi Sahihi Müslim b. el-Haccac, Beyrut, Dar’ul Hayr, 1996, I-XVIII Öztürk, Yaşar Nuri, Kuran’daki İslam, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 1992 …………………...,Çıplak Uyarı, İstanbul, 1993 ……………………,Cevap Veriyorum, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 2001 Öz, Mustafa, Türkiye’de Aleviler, Bektaşiler, Nusayriler, Ensar Yayınları, İstanbul, 1999 er-Razi, Fahruddin, Tefsir-i Kebir, Mısır, ty.30C. Rıza, Reşid, Tefsirül Kur’an’il Azim,(el Menar) Kahire Matbaası, 1380 H, Mısır. es-Sabuni, Muhammed Ali, Safvetüt-Tefasir, Dar’ul Ensar, İstanbul, 1987,3C. eş-Şehristani, Ebu’l Feth Muhammed b. Abdulkerim b.Ebi Bekr Ahmed, el-Milel ve’n-Nihal, Dar’ul Maarife, Beyrut, 2C. Sifil, Ebu Bekir, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, İstanbul, 1988 Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, 6C. Tümer, Günay, Biruniye göre Dinler ve İslam Dini, Ankara, 1991 TDV İslam Ansiklopedisi. Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, Esra Yayınları, Ankara,1997. 60 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayıncılık, İstanbul, 10C. Yitik, Ali İhsan, Hind Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla ilişkisi, İstanbul, 1996 61