TARIM İLAÇLARI Dünyada üretilen tarımsal üretimin bugün için

advertisement
TARIM İLAÇLARI
Dünyada üretilen tarımsal üretimin bugün için mevcut bitki koruma faaliyetlerinin
sürdürülmesine karsın %36’sı bitki hastalıkları, zararlı böcekler, nematotlar ve yabancı otlar
nedeniyle kaybolmaktadır. Bu miktar dünya tarımsal üretin potansiyelinin üçte birine denktir.
Bu kayıp miktarına %6-12 kadar hasat sonrası kayıplar da eklenecek olursa toplam ürün kaybı
%40- 48’e ulaşır. Bu kayıpların parasal değeri 550 milyar dolardır. Ayrıca, yıllık olarak 455
milyar çeşitli ürün koruma pratikleri için harcanmaktadır.
Türkiye pestisit kullanımında dünyada ilk yüz ülke arasında 62’ci sırada yer almaktadır.
Türkiye’de yılda ortalama 35.000 ton pestisit kullanılmaktadır. Günümüzde 2000’e yakın
tarım ilacı formülasyonu içinde 386 adet pestisit etkili maddesinden yaklaşık 300 tanesi fiili
olarak zirai mücadele ilaçlarında kullanılmaktadır. Bu amaçla kullanılan pestisit miktarı, %100
aktif madde olarak 12–13 bin ton civarındadır. Hektar başına tüketilen pestisit miktarı ise
%100 aktif madde olarak yaklaşık 500 gramdır.
Tarım ilaçlarının önemini ülkemiz için sayısal olarak ifade etmek istersek, örneğin
bugün tarımsal ürünlerimizin toplam değeri 29–30 milyar dolar civarında tahmin
edilmektedir. Hiç tarım ilacı kullanılmadığı takdirde ortalama ürün kaybı % 65 olarak
belirlenmiştir. Yapılan tahminlere göre bugün tarım ilacı kullanılmasına rağmen ürün
kaybının çeşitli nedenlerle % 30–35 olarak halen devam ettiği doğrultusundadır. Bunun da
parasal değeri yaklaşık 9,5 milyar dolar’dır. Gelişmiş batı ülkelerinde olduğu gibi, bilgili bilinçli
ve yeterli miktarda tarım ilacı kullanılmış olsa, ülkemizde her yıl yaklaşık 10 milyar dolara
yakın bitkisel üretim değeri kazanılmış olacaktır. Bunun için kullanılacak tarım ilacının değeri
ile mukayese edildiğinde 30 misline yakın bir katma değer sağlanabileceği görülmektedir.
Türkiye’de ilaç kullanımı daha çok polikültür tarımın yapıldığı Akdeniz ve Ege
bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Ülkemizde kullanılan pestisitlerin 2/3 ’ünü Akdeniz ve Ege
bölgesi tüketmektedir. Türkiye’de tarım ilaçları sektörünün en önemli bölümü olan insektisit
satışlarının %40’ı sebze ve hububat, %20’si ise meyve pazarında gerçekleşmektedir. Endüstri
bitkileri içinde yer alan tütün, pestisit kullanımı %3’lük bir paya sahip olup önemli sanayi
ürünlerimizden biridir.
Herbisitler ve insektisitler en yaygın kullanılan formülasyonlardır. Kullanılan
pestisitlerin % 60’ dan fazlası sebzeler, hububat ekiliş alanlarında kullanılmaktadır. Global
kullanımın %55 i Kuzey Amerika ve Batı Avrupa da kullanılmaktadır, ancak Doğu Avrupa’da
da dikkate değer bir artış gözlenmektedir.
Yoğun tarımın yaygın olduğu bölgelerimizde kimyasal kökenli girdilerin payı %75 ten
daha fazladır. Yanlış toprak işleme ve ekim, aşırı kimyasal gübre ve pestisit kullanımının
yaygın olduğu yoğun tarımda aynı zamanda tek yönlü bitki yetiştiriciliği de önemli
boyutlardadır. Sulanan bir yerde aynı bitki türlerinin yetiştiriciliğine yönelme, diğer yönden
aşırı sulama ile toprak verimliliğinde önemli düşüşler meydana gelmiştir.
Bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede, kimyasal mücadelenin yerini alacak çevre
dostu alternatif mücadele yöntemleri geliştirilmedikçe kimyasal savaşım önemini
koruyacaktır. Her ne kadar biyolojik mücadele, organik tarım, alternatif tarım, ekolojik tarım
tanımlarına giren konularda, tarım ilaçları kullanımının yerine dünyada bu teknolojilerin yer
aldığı yöntemlerin kullanılmasına başlanmışsa da, tarımsal savaş yöntemleri içerisinde
kimyasal savaş yöntemleri dışında ki yöntemlerin payı dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile %
5’i geçmemektedir.
Zirai mücadele ilaçlarından bugün için vazgeçilememesinin nedeni, bu ilaçlara alternatif
bir mücadele yönteminin tam anlamıyla geliştirilememesidir. Kimyasal mücadelenin dışındaki
mücadele metodlarının yeteri kadar geliştirilememesinden ve geliştirilen metodların zararlı,
pahalı ve ilkel olmasından dolayı zirai mücadele ilaçlarının uygulanmasının daha uzun yıllar
devam edeceği düşünülmektedir. İnsektisitlerin bu yan etkilerinin keşfedilmesi bilim
adamlarını daha etkili ve daha güvenli pestisitler bulmaya yöneltmiştir. Bulunacak yeni
pestisitler, en az kimyasal insektisitler kadar etkili olmalı, ancak çevreye onlar kadar zararlı
olmamalıdır. Kullanıcıya büyük bir maddi külfet getirmemeli; çevrede kalıntı bırakarak faydalı
canlıları ve gelecek nesilleri tehdit etmemelidir. Bununla birlikte, tüm dünyada kimyasal
ilaçların yerini gelecekte biyolojik kontrol olarak bilinen yöntemin alacağı düşünülmektedir.
PESTİSİTLERİN İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ (2. BÖLÜM)
Pestisitlerin sulandırılarak süspansiyon halinde uygulanması solunum yoluyla meydana
gelen tehlikeyi azaltmaktadır. Toz uygulamalarının oluşturacağı solunum zehirlenmelerine
karşı sıvı formülasyon avantajlı ise de uygulamalar esnasında deri yoluyla bünyeye girme
tehlikesi daha fazla olmaktadır.
Organoklorlu pestisidler suda pek çözünmediğinden her tarafa taşınıp yayılırlar. Bu
yüzden deniz ve göl sularında fazla miktarda birikmekte ve en büyük zararı da buradaki
canlılara olmaktadır. Mesela balıkların yağ dokusunda denizdekine nispetle 1.000–10.000 kat
daha fazla DDT biriktiği tespit edilmiştir. Bu da neticede toplu balık ölümlerine yol
açmaktadır. Bu gurup ilaçların tamamı günümüzde yasaklanmıştır.
Sentetik pretroitler ne tam metabolize olurlar, ne de çabucak zehirliliklerini
kaybederler. Bu nedenle kalıntı ve birikimleri ciddi problemlere sebep olurlar. Son
zamanlarda bulunan ve çok yönlü faydaları olan sentetik piretroitler çiftçileri zararlıların
kontrolünde bunları kullanmaları yönünde cezbetmektedir.
Pestisitlerin su içerisinde hareketliliği kısmen suda eriyebilirlik ve formülasyonuna
bağlıdır. Suda eriyebilen ya da suda eriyebilecek şekilde formüle edilen pestisitler su
içerisinde kısa sürede dağılırlar. Fakat toz veya granül formda bulunanlar su içerisinde askıda
kalarak uzun süre aktif maddelerinin yayılmasına neden olurlar.
Bilinçsiz ve yoğun pestisit kullanımı beraberinde dayanıklılık sonucunu da
getirmektedir. Özellikle tek etki yeri mekanizmasına sahip modern pestisitler,
organizmalarda daha çok dayanıklılık oluşturma riskine sahiptirler. Dayanıklılık bir mutasyon
sonucu ortaya çıktığından, dayanıklılık kazanan bireylerin genetik yapısında da bir değişiklik
söz konusudur. Bu nedenle bir pestisite dayanıklılık kazanmış bir bireyin tekrar aynı pestisite
duyarlı hale gelmesi büyük olasılıkla olanaksızdır. Sonuçta, zararlı organizmalarda oluşan
dayanıklılık nedeniyle en güvenilir pestisitler bile zaman içinde etkililiklerini
kaybedebilmektedirler.
Üreticilerin ilaç etiketi üzerindeki doza uymamalarının altında yatan en büyük sebep,
üreticilerde oluşan yanlış bir kanıdır. Bu kanı “Daha yüksek dozda ilaç kullanırsam hastalık,
zararlı veya yabancı otu daha çabuk, daha iyi ve daha çok öldürürüm” şeklinde oluşan
kanıdır. Bu yanlış kanıya göre ilaç dozu ayarlamasını yapan üreticiler hem kendi bütçelerine
zarar vermekteler, hem de beklenmedik yan etkilere neden olmaktadırlar.
Üreticilerin yüksek doz kullanmaları altındaki gerçekler daha önceden de bahsedildiği
gibi ilaçlara karşı bir güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Pestisitin önerilen dozunu yeterli
bulmamakta daha yüksek dozda kullanarak daha fazla etkili olabileceğini düşünmektedirler.
Sonuç olarak; yüksek doz kullanımı bir alışkanlık haline geldiğinde bahçelerde artık hastalık
ve zararların bu etkili maddeli pestisitlere karşı bağışıklılık kazanması beklenen bir durumdur.
Pestisitlerin bazıları çok az miktarda bile canlı bünyesinde zararlı etkiler yaparlar. Yağ
dokularında birikmek suretiyle kanser yapıcı, karaciğer yıpratıcı, böbrek fonksiyonunu bozucu
etkiler gösterirler. Bir kısmı ise vücutta birikmediği halde sinir hücrelerine yaptığı tahribat
sonucu unutkanlık, düşüncede yavaşlama, sinir, kas koordinasyonunda bozukluk ve öğrenme
güçlüğü nedeniyle çok tehlikeli olurlar. Bu nedenle pestisitlerin bilinçli bir şekilde kullanımı,
daha sonra da ürünler üzerindeki ve çevredeki kalıntı miktarlarının incelenmesi gereklidir.
Pestisit kullanımı istenmeyen çevresel etkilere neden olabilir. Bir pestisit bir tarlaya
uygulandıktan sonra birçok farklı değişimlere uğrar. Bazı pestisitler gaz haline dönüşerek
atmosfere geçebilir, yüzey akısı ile yüzey sularına taşınır veya güneş ısınlarının etkisiyle
parçalanırlar. Topraktaki pestisitler bitkiler tarafından alınabilir, diğer kimyasal formlara
ayrışabilirler. Geri kalan bir miktar pestisit ise toprakta tutulur, bitkiler tarafından alınma,
yıkılma veya yıkanmaya devam eder. Tüm bu olaylar pestisit, toprak yapısı, iklim ve yönetim
pratiklerine bağlıdır. Uygulanan pestisitlerin ancak % 1-2 kadarı hedef türler üzerine
ulaştırılabilmektedir. Geri kalanı hedef olmayan türler, hava, su toprak ve besinler üzerine
gitmektedir.
Pestisidlerde yer alan bakır iyonları sağlık açısından çok tehlikelidir. Az miktarda bakır
iyonu alınması vücudun bakır dengesini bozmakta, enzim aktivitesini engellemekte,
karaciğer, beyin ve böbreklerin normal çalışmasını bozmaktadır. Ayrıca bakır iyonu bitkilerde
uzun süre kalabilir. Mesela elma ağaçlarında giderek azalmakla birlikte 12 hafta
mevcudiyetini sürdürdüğü tespit edilmiştir.
Civalı bileşikler bütün canlılar için toksik tesirli olup hemen hemen toleransları sıfırdır.
Karaciğer tarafından absorbe edilerek bütün vücuda yayılmakta, böbreklerde birikmektedir.
Bulunduğunda zehirlenme belirtileri ortaya çıkmaktadır. Klorlandırılmış hidrokarbonlu
pestisidler yağ dokularında birikmekte, karaciğerde siroza kadar varan bozukluklara, kemik
iliği depresyonu, alerjik kaşıntılar ve iştahsızlığa yol açmaktadır. İnsan bu maddeleri doğrudan
bitkilerden aldığı gibi yağ dokusunda biriktiği için bunları daha önce almış olan hayvanların
et, süt ve yağ gibi ürünlerinden de alabilmektedir.
Download